Ashâb-ı Kehf
ASHÂB-I
KEHF’İN İSİMLERİ
Kur’ân’da
Ashâb-ı Kehfin isimleri ve kimlik bilgileri hakkında bir açıklama yer
almamıştır. Buna karşılık farklı kaynaklarda birtakım rivayetlerle isimler ve
cinsiyetleri belirtilmiştir. Bu isimlerin birer birer sayılmasının hiç bir
faydasının olmayacağı söylenmiştir. Ayrıca isimlerle ilgili rivayetlerin doğru
olup olmamasında da bir sorun yoktur. Fakat rivayetler hep isimler ve sayılar
üzerinde durmuştur
Katolik
Kilisesi, Ashâb-ı Kehfin isimlerinin Maksimyanus, Malkus, Martinianus, Dionisiyus, Joannes yani Yuannis,
Serapion, Konstan-tinus olduğunu belirtmiştir.[1] Onlar bu konuda
şöyle düşünmüşlerdir. “Ashâb-ı Kehf” ya da “Mağara Dostları”” Grek, Süryani,
Arap, Alman, Ingiliz, Fransız, Hindû ve Çin kültürlerinin ortak bir mazmunu
olarak karşımıza çıkmıştır. Filozof Aristo dahi, Lidia devletinin başkenti olan
ve Manisa’nın bugünkü Salihli ilçesi sınırları içinde harabeleri bulunan
Sardeis şehri civarındaki “Yedi Uyuyanlar’dan bahsetmiştir. Bunlar, Batı
Edebiyatı’nda değişik isimlerle anılmıştır. Meselâ Katolik Kilisesi’ne göre
bunlar Maksimyanus, Malkus, Martinianus, Dionisiyus, Joannes yani Yuannis,
Erapion ve Konstan-tinus’tur. Katolik kilisesi her sene 27 Temmuz gününü, şehit
addettiği bu zevatın kutlanmasına tahsis etmiştir.”216 Bu
bilgilerde sadece Ashâb-ı Kehf isimlerinden söz edilmiştir.
Doğu Kilisesi'ne
göre bu isimler, Maksimilyanos,
Yamblikos, Martinos, Yuannis, Diyoııisos, Eksakostadinos ve Antoııios
olarak belirlenmiştir.[2]
[3]
Ancak burada onlara katılan köpekten hiç söz edilmemiştir.[4] Batı kaynaklarında Malkhos, Markianos,
Maksimlianos, loannes, Deııis, Serapion ve Kostantionos [5],
Doğu kaynaklarında ise Yemliha,
Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, çobanın ismi olarak
Kefeştatayyuş şeklinde isimleri belirlenmiştir.[6]
Bazı kaynaklarda
ise Ashâb-ı Kehfe dair isimler şu şekilde ele alınmıştır. Birincisi Meksemlina, ikincisi Mahsemlina
veya Mahsîmîlinîna, [7]
üçüncüsü Yemlîha, dördüncüsü Martus, beşincisi Kusûtas, altıncısı, Bîruns,
yedincisi Resmuns ve sekizincisi Betuns ve son olarak dokuzuncusu Falus
olarak adlandırılmıştır.[8]
İbn Abbas’tan
gelen bir rivayette de isimlerin şu şekilde olduğu görülmüştür. Onlar sekiz
kişiydiler. İsimleri, Mahsimilininâ
veya Maksilminâ, Yemliha, Martus, Keşevtuş, Birunis, Dinmûs, Yetunis ve Kâlûs
şeklindedir. Maksilminâ, onların en büyükleri olmuştur.[9]
İslam âleminde genel kabul gören isimler, Yemlîhâ, Mekselinâ, Meslînâ, Mernûş, Debernûş, Sâzeniş,
Kefeştetayyûş ve köpekleri Kıtmir şeklinde belirlenmiştir.[10]
Ashâb-ı Kehf ile
ilgili kaynaklara baktığımız zaman birbirinden çok farklı rivayetlerle
karşılaşılmıştır. Bazı kaynaklarda ise isimler, yukarıda saydıklarımızdan çok
farklı tesmiye edilmiştir.[11]
Kur’ân-ı
Kerim’de Ashâb-ı Kehfin yaşadığı coğrafyayla ilgili herhangi bir bilgi mevcut
değildir. Ashâb-ı Kehfin isimleri, sayıları, mağarada kaç yıl kaldıkları,
köpeklerinin adı, cinsi vb. gibi konularda tarihçiler ve müfessirler tarafından
farklı şekillerde pek çok görüş beyanedilmiştir. Bu konuda gençlerin
yaşadıkları muhtemel bazı yerler hakkında bilgilere temas edilecektir. Burada
ele alınan mekânların, aynı zamanda Ashâb-ı Kehfin yaşamış olduğu varsayılan
mekânların kendisi olduğunu hatırlatmakta fayda görülmüştür. Dolayısıyla mağara
neredeyse, Ashâb-ı Kehfin de orada yaşadığı kabul edilmiştir.
Ashâb-ı Kehf
gençlerinin yaşamış oldukları yer gerek doğuda gerekse batıda araştırmacıların
dikkatlerini çekmiş ve konu hakkında çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu
araştırmacılardan birisi olan Massignon, gençler hakkında yaptığı
araştırmasında, bazı Avrupa ülkelerinden Fransa, Almanya, Belçika, İtalya,
Avusturya, Hollanda, İspanya, Ukrayna, Rusya ve Habeşistan olmak üzere takriben
kırk dört farklı yerde Ashâb-ı Kehf’e ait mağaranın olduğunu söylemiştir.[12] Ashâb-ı
Kehf hakkında araştırmalarda bulunan Akgündüz de yaptığı çalışmada Çin,
İspanya, Mısır ve Tunus’un içinde olduğu pek çok ülkede halk arasında Ashâb-ı
Kehf’e ait olduğuna inanılan toplamda otuz üç farklı yerde gençlerin
sığındıkları mağaradan bahsetmiştir.[13]
Bahsedilen
bütün bu yerler hakkında malumat vermek, bu çalışmanın amacı olmamıştır. Fakat
konumuza ışık tutması açısından halk arasında gençlerin sığındıkları mağarayla
ilgili en çok bilinen yerlerden birkaç tanesini ele almakta fayda mülahaza
edilmiştir.
Bunlardan ilk
olarak İspanya Gırnata civarlarında Loja[14] diye bilinen bir köyde,
Ashâb-ı Kehf’e ait olduğu söylenen bir mağaradan bahsedilmiştir.[15] Ebû
Hayyân meşhur eseri Bahru’l-muhît te bu köy ve mağara hakkında
teferruatlı anlatımlarda bulunmuştur.[16] Ona göre Gırnata civarlarında,
bir mağarada çürümüş bir vaziyette bulunan bir köpeğin ölüsüne ve hemen
yakınlarında da yan yana bulunan yedi kimseye ait etleri kemikleri üzerinde
çürümüş bir şekilde insan cesetlerine rastlanmıştır. Zamanında üzerlerine bir
mescit yapılmış ve biraz uzaklarında da Rakîm şeklinde isimlendirilen Rum
yapısına benzer bir yapıya denk gelinmiştir.[17] İbn Atiyye de aynı görüşte
olarak Loja yakınlarında bir ziyaret mekânının varlığından bahsetmiştir.[18]
UYUDUKLARI MAĞARA
Ashâb-ı Kehf’in
yaşadıklarına inanılan yerlerden bir diğeri, Cezayir’in güney kısmında bulunan
Setif şehrinin yakınlarında, halk tarafından Ashâb-ı Kehf’e ait olduğu
düşünülen iki farklı yerde kabirlerin bulunduğu yer olduğu söylenmiştir. Bu
yerlerden birisi Setif şehrinin güney kısmındaki N’gaous beldesinde, diğeri ise
Setif şehrinin biraz daha uzağında güneydoğu istikametindeki İlkcan köyünde
olduğu haber verilmiştir.[19]
Afrika
ülkelerinden birisi olan Fas’ta da Ashâb-ı Kehfe ait olduğuna inanılan iki
farklı yerdeki mağaradan bahsedilmiştir. Bu yerlerden birinin Sofrou’da, diğerinin
ise Rabat şehirlerinde bulunduğundan söz edilmiştir. [20] Ashâb-ı Kehf’in yaşadıklarına
inanılan yerlerden bir diğeri Tunus’ta Tawzar denilen bir yer olduğu
belirtilmiştir. Burası hakkında kaynaklarda pek bir bilgiye rastlanılmamıştır.[21]
Kaynaklarda
Ürdün’ün başkenti olan Amman yakınlarında da Recîb ismindeki köyde bir
mağaranın olduğu ve insanları tarafından bu mağaranın Ashâb-ı Kehfe ait olduğu
ileri sürülmüştür. 1963 yılında bu köyde yapılan bir kazı çalışmasında Ashâb-ı
Kehf’in burada bulunan mağarada yaşadığı kabul edilmiştir. Bu durum üzerine
Refik el- Dücanî, mağara ve Ashâb-ı Kehf hakkında İktişâfü Kehf-i
Ehli’l-Kehf isimli çalışmasını kaleme almıştır. Kazı çalışmasında bulunulan
mağarada yedi veya sekiz kişiye ait mezarların bulunması, duvarlarında Yunan
alfabesi ile yazılmış yazıların olması, köpeklerinin kırmızı renkle
resmedilmiştir. Yine duvarlarda Bizans İmparatoru I. Justinyanus zamanından
kalma paralar ve başka eserlerin olması, ilk dönem İslam fetihleri zamanından
kalma bir mescidin olması. Bu mescidin eski Bizans kilisesinin yıkılmış
kalıntısı üzerine inşa edilmesinin gün yüzüne çıkarılması, bu yerin Ashâb -ı
Kehf’in sığındıkları mağara olabileceği yönünde kuvvetli bir delil olmuştur.[22]
Kaynaklarda
geçtiğine göre Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan Mukaddam dağında Ashâb-ı
Kehfe ait olduğuna inanılan bir mağaradan söz edilmiştir.[23] Aynı şekilde Suriye’nin Şam
şehrinin güney kısmında bulunan Belka bölgesinin Husban köyüne yakın bir yerde
de Ashâb-ı Kehf’e ait olduğu düşünülen bir mağara bulunmaktadır.[24]
Yine
kaynaklarda geçtiğine göre Afganistan’da Ashâb-ı Kehf’e nispetle bir camii inşa
edilmiştir. [25] Bu
saydıklarımız dışında, Doğru Türkistan’da Toyok civarında, Filistin’de
Petra’da, Kafkasya’da Nahcivan’da da olmak üzere Ashâb-ı Kehf’in yaşadıklarına
inanılan mağaralardan söz edilmiştir.[26]
Yukarıda ele
aldığımız bu bilgiler, birtakım farklı kaynaklarda geçiyor olsa da,
müfessirlerin genel çoğunluğunun kanaatleri, Ashâb-ı Kehf’in Anadolu’da yani
Rum diyarlarında yaşadıkları yönündedir. Bunların en çok bilinenleri ise İzmir
Selçuk kentinde bulunan Efes ilçesi, Mersin’in Tarsus ilçesi, Kahramanmaraş’ın
Afşin ilçesi, Diyarbakır’ın Lice ilçesi, Malatya ve Sivas illeri gibi pek çok
şehirlerde[27] Ashâb-ı
Kehf’e ait mağaralar bulunmaktadır.
Tefsirlerde bu
saydığımız şehirler içerisinde en fazla üç tane yer üzerinde durulduğunu
görüyoruz. Bunların ilki İzmir ili Selçuk ilçesinde bulunan Efes, ikincisi
Mersin’de Tarsus ve Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesidir.
Hristiyan
kaynaklarında ise şehrin adının Ephesus, mağaranın bulunduğu dağ ise Anchilus[28] şeklinde geçmektedir. [29] Bundan
dolayı Hristiyan dünyasında Ashâb-ı Kehf’in yaşadığı kabul edilen mağara, İslam
âleminde özellikle Anadolu coğrafyasında Efes şeklinde kabul görmüştür.[30] Ashâb-ı
Kehf gençlerinin sığındıkları mağara bugün Efes demiş olduğumuz yerde bulunan
Panayır dağındaki mağaradır. Burası Hristiyan dünyasında Yedi Uyurlar olarak
ziyaret edilen kutsal mekânlardandır.[31]
Ashâb-ı Kehf’in
yaşadıkları düşünülen yerlerden diğer ikisi ise Mersin-Tarsus ve Kahramanmaraş-Afşin’de
bulunan mağaralardır. Bu iki yer, Müslümanlar tarafından diğerlerine nazaran
daha fazla ilgi görmüş ve ziyaret yerleri olarak tercih edilmiştir. Bu yerlerin
Ashâb-ı Kehf’e ait olduğunun kabul edilmesinde etkili olan ana düşünce, rivayetlerde
geçen Efsus kelimesinden kaynaklanmaktadır. Ashâb-ı Kehfe ait olan
mağaranın Afşin’de olduğuna inananlar bu isimden yola çıkarak bunu
söylemektedirler. Nitekim Afşin ismi Bizans kaynaklarında geçtiği üzere Arabissos,
Arapça kaynaklarda ise Efsus olarak yer almaktadır. Selçuklu döneminde
de aynı Efsus adıyla anılmış, sonraki zamanlarda Yarpuz şeklinde
değiştirilmiş ve en sonunda da günümüzdeki şekliyle Afşin olarak
kalmıştır.[32]
Ülkemizde bu
konu hakkında birtakım araştırmalar yapılmış ve sonuçta kaynaklarda yer alan
Efsus’un, Afşin olduğu kanaatine varılmıştır. Araştırmayı yapan isimlerden
Afşaroğlu’na göre tarihte mağaranın olduğu yerin hiçbir şekilde Efsus olarak
geçmediğini [33] ve bunun
aslında Tarsus şehrinin cahiliye dönemindeki isminin olduğunu[34] ve Efsus
ile Tarsus isimlerinin günlük kullanımda ses benzerliklerinden
kaynaklandığından dolayı karıştırıldığını ve gerçekte ise mağaranın olduğu
bölgenin Afşin olduğu söylenmektedir.[35] 14 Temmuz 2004 yılında Afşin Ashâb-ı Kehf Vakfı
’nın girişimleriyle Afşin Sulh Mahkemesine mağaranın Afşin’de olduğuna dair
temyiz davası açılmış, büyük bir titizlikle mağaraya güneşin değdiği anı
inceleyen bilim adamları, mahkemeye sunmak amacıyla geniş kapsamlı bir rapor
hazırlamışlardır. Yaptıkları çalışma ile güneşin mağaraya tüm mevsimlerde hangi
açı ile değdiğini belirlemişlerdir. Mahkeme de 4 Ekim 2005 tarihinde bilirkişi
raporuyla buradaki mağaranın Kur’an’da zikredilen Ashâb-ı Kehf’le alakalı
malumatlara mutabık olduğuna karar vermiştir. Bilirkişi ekip başkanı Prof. Dr.
Abdullah GÜNEN’in mahkemeye sunduğu rapor üst yazısıyla birlikte ekler kısmına
alınmıştır.[36]
Klasik
kaynaklarımızın en yoğun şekilde üzerinde durduğu üçüncü mağara ise Tarsus
ilçesinde bulunandır. Kimi müfessire göre Ashâb-ı Kehfin mağarasının Efsus
şehrinde olduğunu ve bu ismin de cahiliye dönemindeki Tarsus isminin yerine
kullanıldığını görmekteyiz.[37] Bu konuda
çalışmalarıyla bilinen Akgündüz eldeki arşiv bilgilerinden yola çıkarak şu
kanıya varmıştır; “Kur’an’da Ashâb-ı Kehf’in yeri tayin edilmediği için, bu
hususta yüzde yüze varan nispette kesin bir şey söylemek mümkün değildir.
Hristiyanların da Ashâb-ı Kehf’in yeri şurasıdır, demelerine itibar olunmaz. Bu
hususta en güvenilir kaynak, İslam âlimlerinin tefsir ve tarih kitaplarında
naklettiklerine ve ilgili arşiv belgelerinin kayıtlarına göre, Ashâb-ı Kehf’in
sığındıkları mağara, yüzde doksana varan bir kesinlikle Tarsus ’taki Ashâb-ı
Kehf mağarasıdır.”[38]
Ashâb-ı Kehf
gençlerinin Tarsus’ta yaşadıklarına dair klasik müfessirlerimizden Râzî,
Zemahşerî ve Bursevî gibi alimler bu konu ile alakalı rivayetlere tefsirlerinde
yer vermişlerdir. Genel olarak Tarsus ismi üzerinde durulmuş ve gençlerin
zulümden kaçıp sığındıkları yerin burası olduğu yönünde kanaat hâkim olmuştur.[39] Ancak
Râzî ve Zemahşerî, tefsirlerinde konuyla alakalı olarak genelde kendileri görüş
belirtmemiş sadece rivayetlere yer vermişlerdir. Râzî bu konu hakkında şöyle
söylemektedir: “Bunların aklen bilinmesine imkân yoktur. Nastan faydalanmak
gerekir ki bu da mevcut değildir. Yani bunu bilmenin bir yolu yoktur’”[40]
Sonuç
itibariyle yukarıda ele almaya çalıştığımız bütün bu verilerden yola çıkarak
kesin ve net bir görüş belirtmek mümkün değildir. Kur’ân’da açıkça
belirtilmeyen ve hadislerde de değinilmeyen bir konu hakkında ne söylenirse
sadece zandan ibaret olur. Dolayısıyla bu konu hakkında kesin ifadeler
kullanmak, Allah’ın muradına uygun olmayabilir ve bu bizim için telafisi güç
sıkıntılar çıkarabilir. Şayet çok önemli olsaydı zaten Allah, kıssa içerisinde
bununla alakalı bilgileri de anlatırdı. Ancak görüldüğü üzere Allah bunu
Kur’ân’da anlatmamış ve ilgili kıssanın devamında ise bu ve buna benzer
yorumlar hakkında “...gayba taş atmak...”” yani bilinmesi pek de mümkün
olmayan bir konuda tahminde bulunmak ifadesini kullanmaktadır. Bu konu hakkında
en doğrusunu hiç şüphesiz Allah bilir.
Kur’an, Ashâb-ı
Kehf’in nerede yaşadığından söz etmemiştir. Buna karşın tarihçiler, tefsir
bilginleri, efsaneciler, hikayeciler, bunların yaşadıkları yerin neresi
olabileceği hakkında yüzlerce fikir beyan etmişlerdir. Bunlar, Kur’ân’ın bu
kıssayı anlatmasındaki asıl amacının görüşülmesini engelleyen hususlardır. bu
sebeple Kur’ân, onların yaşadığı yeri özellikle müphem bırakmıştır. Zira yerin
belirtilmesiyle belirtilmemesi arasında hiçbir fark tespit edilememiştir. Yer tespit
edilse de edilmese de, belirtilse de belirtilmese de Ashâb-ı Kehf kıssası,
ölümden sonra dirilişin olduğunu net olarak beyan etmiştir.
Yine bu
kıssanın, Hz. Nebinin yaşadığı ve tebliğini sunduğu Mekke’de müşriklerin de
öldükten sonra dirilmeye inanmamalarının doğru olmadığı beyan edilmiştir. Bu
kıssa, ahirete inananların zaferiyle neticelenmiştir. Hz. Nebinin tebliğinde
zaferle sonuçlanacaktır cümlesi bir şekilde müşriklerin zihnine bu kıssayla
konmuştur. Müminlerin haklılığı ve ahirete inanmalarının boş olmadığı da
gençler üzerinden bir mesaj olarak verilmiştir. Yine müşriklerin haksızlığı ve
ahirete inanmamalarının boş olduğu da bu kıssa üzerinden anlatılmıştır.
Kaynak: Cüneyt ALP, Ashâb-I Kehf Kıssası İle
İlgili İsrailiyyat
[1] Ahmet Rifat, Lügat-ı Tarihiyye ve
Coğrafıyye, C. 1-2, Keygar Neşriyat, Ankara 2004, 184-185.
[2] Enis Karakaya ve Selçuk Uygun, Yaşayan
Bir Anadolu Efsanesi: Efes’te Yedi Uyurlar Mezarı, Türkiyemiz 59 (Ekim),
İstanbul 1989, 46-53. Bkz. Fehim Tandaç, Öz Söz, Dini Bilgilerinin Özünden
Söyler, Edit. Ahmed Yüksel Özemre, Doğu Neş. İstanbul 1944, 15.
[3] Karakaya ve Selçuk Uygun, 46-53.
[4] Tandaç, 15.
[5] Karakaya ve Selçuk Uygun, 46-53.
[6] Karakaya ve Selçuk Uygun, 46-53.
[7] et-Taberî, et-Tarih 1/3 970.
[8] et-Taberî, Câmiu’lBeyân, XV. s.221;
et-Taberî, Tarih, I/3, 970; Kurtubî, X, 360; İbn Kesîr, Tefsîru’l-
Kur’âni’l- Azîm, IV, 378.
[9] Türkçe kaynaklarda bu isimler Yemliha,
Makselina (Mekselinâ), Mislina (Meslina), Mernuş, Debernuş, Şazenuş,
Kefeştetayyuş olarak geçmektedir. Bkz. Abdullah Demirci, Türk Kültüründe
Yedi Uyurlar Kültü ve Edebi Dönüşümleri, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), HÜSBE,
2006, 12.
[10] Ahmet Rifat, C. 1-2, 184-185.
[11] Ebû Muhammed Muhyissünne el-Huseyn b. Mesud
b. Muhammed el-Ferrâ el-Beğavî, Meâlimu ’t- Tenzîl, (Ter. Nurgül
Özdemir-Ayşegül Özdemir), Polen Yayınları İstanbul 2018, IV, 405; Râzî, Mefâtîhu
’l-Ğayb, VII, 95; İbnü’l- Esîr, El-Kamilfı’t-Tarih, Daru’l
Kitabu’l-İlmiyye, Beyrut 1987, I, 74; Ebü’l -Fazl Celâleddîn Abdurrahman es-
Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr f Tefsîr bi’l-Me’sûr I-XVII (1. Baskı), (Thk:
Abdullâh b. Abdilmuhsin et-Türkî), Merkezü Hicr li’l-Bühûs
ve’d-Dirâsâti’l-‘Arabiyye ve’l-İslâmiyye, Kâhire 1424/2003, IX, 512-513.
Bkz. Sümer, Eshâbu’l Kehef (Yedi Uyurlar), 22; Afşaroğlu, 348; Ahmet
Eyicil, “Afşin Ashab-ı Kehf’ Türk Dünyası Araştırmaları, İstanbul 2005,
269287; Yaşar Alparslan, Eshab-ı Kehf Vukuu, Şüyuu, Maraş Tarihi Serisi 29,
Öncü Basımevi, Kahramanmaraş 2010, 304.
[12] Sekme, 44.
[13] Ahmed Akgündüz ve diğerleri, Arşiv
Belgeleri Işığında Tarsus Tarihi ve Eshab-ı Kehf, Tarsus Ticaret ve Sanayi
Odası Yayınları, İstanbul 1993, 399.
[14] Bazı kaynaklarda Levşe yahut Loşa olarak da
yer almaktadır. Bkz. Akgündüz, 400.
[15] Sert, 70.
[16] Bkz. Muhammed b. Yûsuf b. Alî b. Yûsuf b. Ebû
Hayyân el-Endelüsî, el-Bahru ’l-Muhît, Saâdet Matbaası, Kahire 1928, VI,
102.
[17] Ebû Hayyân, VI, 102.
[18] İbn Atiyye el-Endelüsî, el-Muharrerü’l-Veciz
fî Tefsiri’l-Kitâbi’l-Aziz, Muhammediye, Vezaretü’l- Evkaf
ve’Şuuni’l-islâmiyye, Fas 1975, X, 392.
[19] Faruk Sümer, Eshâbu ’l Kehef (Yedi
Uyurlar), Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı, İstanbul 1989, 27;
Akgündüz, 400.
[20] Sert, 70.
[21] Sert, 71.
[22] Muhammed Teysir Zabyan, Mevki’u
Ashâbi’l-Kehf ve Zuhûru ’l-Mu ’cizeti’l- Kurâniyyeti’l-Kübra, Kahire,
Dâru’l-İ’tisâm, 1978, 155.
[23] Sert, 71.
[24] Akgündüz, 400; Sümer, 27.
[25] Akgündüz, 400; Sümer, 27.
[26] Akgündüz, 400; Sümer, 27.
[27] Bu şehirlerdeki ziyaret yerleri ile ilgili
ayrıntılı bilgi için Bkz. Sert, 74-79.
[28] Celius yahut Celion olarak da yer alır.
Detaylı bilgi için Bkz. Sekme, 48.
[29] Guidi, 428.
[30] Efes’teki mağaranın yeri ve tarihi ile ilgili
ayrıntılı bilgi için Selçuk Türkoğlu, Efes’in Öyküsü, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, İstanbul 1986, 89-93.
[31] Sert, 68.
[32] Sümer, 32-40.
[33] Afşaroğlu, 233-236.
[34] İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu ’l-Beyân fi
Tefsîri’l-Kur ’an, (nşr. Abdullatif Hasan Abdurrahman), Beyrut:
Dârü’l-Kütübü’l-İlmiyye, 2009, V, 231.
[35] Afşaroğlu, 243-283; Sümer, 32-40.
[36] Afşaroğlu, 243-283; Sümer, 32-40.
[37] Bursevî, V, 231.
[38] Akgündüz, 421.
[39] Ebu’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed Zemahşerî, el-Keşşâf ‘an
Hakâıkı Ğavâmidı’t-Tenzîl ve
Uyûni’l-Ekâvîlfi Vucûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l- İlmiyye, Beyrut 1995,
II, 860; Râzî, VII, 104..
[40] Râzî, VII, 104.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar