Print Friendly and PDF

EHL-İ BEYT’İN KURDUĞU İLK DEVLET: ÎDRİSÎLER

 


Prof. Dr. Mehmet AZİMLİ*

 

Giriş                 

Ehl-i Beyt mensupları, Emevilerin idaresine son vermek için amca o­ğulları olan Abbasilere yardım etmişler, Emevilerin yıkılışında onlarla ortak­laşa çalışmışlardı. Fakat Abbasiler, Emeviler devletini yıktıktan sonra Ehl-i Beyt’e Emevilerin yapmadıkları zulümleri yapmaya başladılar. Ehl-i Beyt mensuplan bu dönemde kendilerini ihanete uğramış olarak hissettiler ve Abbasilerden gördükleri bu ihanet üzerine isyanlara giriştiler. Bu isyanların bir kısmı başarısızlıkla sonuçlansa da gerçekleştirdikleri bir takım ayaklan­malar sonucu Ehl-i Beyt’e ait bir takım devletler oluşturmuşlardır.

A-Kuruluşa Kadar Meydana Gelen Gelişmeler ve Fah Savaşı
(170/786)

Abbasiler döneminde yoğun işkence ve kovuşturmalara uğrayan Ehl-i Beyt mensupları, Ebu Cafer Mansur döneminde meydana gelen ve Abbasile­re zor anlar yaşatan Ehl-i Beyt’in önde gelen temsilcilerinden Muhammed en-Nefzü’z-Zekiyye’nin ve kardeşi İbrahim’in isyanlarının bastırılmasından sonra iyice zayıfladılar ve sindirildiler.' Önde gelenleri Bağdat ve Medine’de göz hapsinde tutuluyorlardı. Fakat yine de fırsat buldukça Abbasilerin zul­müne karşı başkaldırmaya çalışıyorlardı.[1] [2] [3]

Nefsü’z-Zekiyye’nin isyanından sonra Hicaz’da gerçekleşen en büyük isyanlardan biri Hüseyin b. Ali isyanıdır. isyan 170/786 da Mekke ve Medi­ne’yi de içine alan bir alanda gerçekleşmiştir. Ayaklanmayı gerçekleştiren kişi Hz. Haşan soyundan Hüseyin b. Ali b. Haşan b. Haşan b. Haşan b. Ali b. Ebi Talib’tir.[4]

Abbasi halifesi Hadi döneminde Medine valisi olan Hz. Ömer’in so­yundan Ömer b. Abdülaziz[5] ile Hüseyin b. Ali’nin arasında bir meseleden dolayı problem çıkmıştı.[6] Kendisine yapılan muameleye dayanamayan Hü­seyin b. Ali etrafına topladığı kimselerle isyan etti. Hüseyin b. Ali bu isyana başlarken isyanın toplumdan destek alıp alamayacağını hesaplamaksızın ortaya çıkmıştı. Ortamını, şartlarını, halkın kendisine gerçekten destek olup olamayacağını düşünmemiş, başına gelen bir takım olaylar sebebiyle soğuk­kanlılığını muhafaza etmeden isyan girişiminde bulunmuştu.

İsyanın başlaması ile birlikte önce Medine’deki Abbasilerin temsilcisi olan valinin evi basıldı, fakat vali evde bulunamadı. Müteakiben Hüseyin b. Ali, Mescid-i Nebevi minberine oturdu ve halktan Kuran ve Sünnet üzerine biat aldı. Bundan sonra hapishane basılarak, içindekiler serbest bırakıldı, Beytülmal ele geçirildi. Arkasından bütün kölelerin azat edildiği ilan edildi.[7] Bu ilan sebebiyle Hüseyin b. Ali’nin etrafında epeyce köle toplandı.[8] Hüse­yin b. Ali’nin bütün kölelerin azat edildiğini ilan etmesi köle sahiplerinin tepkisini çekti ve Hüseyin bir anlamda Medine halkının desteğini tamamen yitirdi.

Hüseyin b. Ali on bir gün kadar Medine’de kaldı. Ancak Medineliler ona pek yüz vermediler ve mescide gelmediler.[9] Belki de pek bir şey yapa­mayacağını düşünüyorlardı. Hüseyin, Medine’de Abbas oğulları ile savaştık­tan ve Medine'yi ele geçirdikten sonra Mekke’ye yöneldi.[10] Yaklaşan Hac döneminde Mekke’ye gelecek hacılardan destek almayı umuyordu.

Hüseyin b. Ali ayaklandığında dördüncü Abbasi halifesi Hadi tahta o­turalı sekiz gün olmuştu. Hadi, Hüseyin b. Ali’ye karşı Muhammed b. Sü­leyman komutasında bir ordu gönderdi. Hüseyin b. Ali’nin az sayıda ordusu ile Abbasi ordusu Mekke’ye altı mil mesafede[11] [12] bugün Şüheda diye anılan Fah bölgesinde karşılaştı. ”0 gün hac da Terviye[13] günüydü. Abbasiler dört bin süvari ile Hüseyin’in ordusunu kuşattı ve yapılan savaşta Hüseyin’in askerlerinin çoğu öldürüldü, bir kısmı da hacıların arasına sığınarak kurtul­du. Hüseyin de savaşarak şehit oldu. Hüseyin b. Ali Fah bölgesinde[14] öldü­rüldüğü için şairler ondan Sahibu ’l-Fah diye sözederler.[15] [16] '  

Bu savaşta yüzden fazla kişi katledildi. Öldürülenlerin cesetleri yırtıcı kuş ve hayvanlara terk edildi. Hüseyin’in kesilen başı halife Hadi’ye hediye olarak gönderildi. Halife Hadi, Hüseyin’in kafası getirilince çok kızdı ve “Vallahi tağutlardan bir tağutun başını getiriyor gibisiniz h Halbuki bu Rasulullahın torunudur.'’ diyerek onları azarladı ve bu kesik başı getirenlerin mallarına el koydu.[17]

Ali oğulları tarihinde Kerbela olayından sonra en şiddetli facialardan biri, işte bu Fah katliamıdır. Bu  da Hüseyin b. Ali gibi kendisine halife Mehdi tarafından verilen kırk bin dinarı bir anda Bağdat ve Kufe’de dağıta­cak kadar cömert[18] ve aynı zamanda takva sahibi birisinin, yanındaki yüz kişiyle birlikte katledilmesi ve cesetlerinin vahşi hayvanlara terk edilmesidir. Bu durum Ali oğulları için bir anlamda ikinci bir Kerbela Faciası olmuştur.

Fah savaşı sırasında Abbasi ordusunun elinden Ali oğullarından iki ki­şi kaçarak kurtulabilmişti. Kaçan bu iki kişi de Nefsü’z Zekiyye’nin kardeş­leri idi. Bu iki kişi, geniş coğrafyaya sahip ülkenin iki ucunda Abbasilerin birer korkulu rüyası haline gelmişlerdir. Bunlardan Yahya b. Abdullah İs­lam dünyasının doğu ucundaki Deylem’e kaçarak orada bir isyan başlattı. [19] Diğeri ise İdris b. Abdullah idi. îslam dünyasının batı ucundaki Mağrib’e kaçarak Îdrisîler devletini kurdu.[20]

B- İlk Şii-Ehl-i Beyt Devleti İdrisîler’in Kuruluşu

(170-375) (786-985)

Hüseyin b. Ali’nin isyanı üzerine meydana gelen Fah Muharebesinde Nefsü’z-Zekiyye’nin kardeşi İdris b. Abdullah b. Haşan b. Ali b. Ebi Talib Abbasi ordusunun kuşatmasını yarıp kaçmıştı.[21]

İdris, kardeşi Yahya’nın ters istikametine devam ederek hizmetkarı Raşit ve Mağrib’li hacıların yardımı ile Kızıldeniz’i geçmiş, önce Nube’ye, oradan Fustat’a ve Mısır’a ulaşmıştı. Daha önce kardeşi Nefsü’z-Zekiyye tarafından Mağrib’e elçi olarak gönderilmişti. Mağrib’i bu sebeple tanıyor ve oraya kaçmayı düşünüyordu. Bu günkü Fas bölgesi, o yıllarda bilinen dünyanın bir ucunda yer alan ve merkezi hilafetten kaçanlar için bir tür barı­nak görevi gören bir yer konumunda idi. Siyasi birlikteliği pek yoktu. Böl­genin hakimiyeti Berberi kabilelerin elinde idi.

Abbasilerin posta teşkilatının başında bulunan Salih b. Mansur’un a­zatlısı Vadıh isimli Ehl-i Beyt sempatizanı bir şahıs, İdris’in posta ile Mı­sır’dan Berka ve Kayrevan üzerinden Tilimsan’a, ardmdan da Mağrib’e git­mesini sağladı ve onu en uç bölge olan Velile de denilen Tanca’ya ulaştırdı. Olayı duyan Abbasi halifesi Hadi, Vadıh’ı yakalatarak çarmıha gerdir- di.[22]İdris’in buraya ulaşması ile birlikte Mağrip’de Ehl-i Beyt’ten birisi olan İdris başkanlığında Îdrisîler diye bilinecek olan bir hanedanlık kuruldu.[23]

1-    İdris b. Abdullah (172-175/788-793)

İdris, bölgeye ulaştıktan sonra, Ehl-i Beyt’e kötü davranan Abbasi ik­tidarına karşı propagandaya girip, Abbasilerden önce ağabeyi Nefsü’z- Zekiyye’ye biat yapıldığını, Ebu Hanife ve İmamı Malik gibi bilginlerin de ağabeyine meylettiklerini belirtiyordu. İmamı Malik, Nefsü’z-Zekiyye’den sonra halife olması için kardeşi İdris’i tavsiye etmişti. İdris, bundan dolayı ağabeyinin ölümünden sonra hilafetin kendisinin hakkı olduğunu savunu­yordu. [24]

İdris, kısa sürede Mağrib’teki güçlü Berberi kabilelerini etkisi altına aldı. Büyük bir berberi kabilesi olan Evrebe aşireti reisi İshak b. Muhammed tarafından kabul edildi. Bu kabileden kısa sürede destek gördü ve Zerhun bölgesindeki Velila[25] şehrinde kendisine biat edildi. Böylece İdrisîler devleti kurulmuş oldu.(172/788) Bu devlet tarihteki ilk Şii hanedanlığı[26] ve aynı zamanda ilk büyük Fas krallığı idi.[27]

İshak, İdris’i ilk önce kendi kabilesine, sonra da şimdiki Fas’ın Kuze­yindeki Zenata Zuvağa, Lemaya, Luvata, Gomara, Sadara gibi Berberî kabi­lelerine hükümdar olarak tanıttı. İdris, bu devrede Peygamberin torunu olma özelliğini iyi kullanmıştı. Hatta kendisine biat edilirken: “Bizde (Ehl-i Beyt 'te) bulduğunuzu başkasında bulamazsınız" demişti.[28] İdris, bu bölgede­ki halklara kendini öyle sevdirmişti ki, öldükten sonra mezarı bütün yörenin saygı duyduğu bir türbe haline gelecekti. Berberi kabileler Abbasilere olan desteklerini bırakıp İdrisîleri desteklediler. İdrisîler, Şii olmalarına rağmen, Sünnî Berberilerin olağanüstü desteği ile devletlerini kurup uzun süre ayak­ta tutabildiler. İdris b. Abdullah böylece 172/788’de Harun Reşid döneminde tarihteki ilk Ehl-i Beyt devletini kurmuş oldu.[29] [30] Şii bir devlet olarak kurulan devlet, Sünni Berberilerden güç almış ve onların desteği üzerine kurulmuş­tur.

İdris, önce kuvvetli bir ordu kurarak Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilerin yaşadığı Tadla’yı sonra Sela, Tamesna’yı ele geçirdikten sonra Tilimsan’ı aldı. Ele geçirdiği bölgelerden zekatları toplayıp ekonomik olarak güçlenen İdris, Fas şehrini kurup imar faaliyetlerine girişti.[31] İdris ölünceye kadar kıyı şeridi hariç, Fas’m kuzeyini ve güneyde Burakrak nehrine kadar olan bölgeyi kontrol altına aldı. Bölgedeki diğer Berberi kabilelerinin kabul etmesiyle İdrisîler devleti büyüdü. Devletin sınırları Kayravan’dan Atlas Okyanusuna kadar uzamıştı.[32]

Harun Reşid bu devlete karşı ilk önce bir ordu göndermek istediyse de Mağrib bölgesinin merkeze çok uzak olması sebebiyle bunun mümkün ola­mayacağını düşünüyordu. Zaten o dönemde İdris’in kardeşi Yahya b. Abdul­lah ile başı dertte idi. Veziri Yahya Bermeki’nin yönlendirmesi ile Idris’e bir suikast düşündü. “Şamrah” diye bilinen Süleyman b. Cerir isimli bir adamı­nı Mağrib’e gönderdi. Şemmah, Mağrib’e giderek kendini doktor olarak tanıttı ve Ehl-i Beyt’e olan sevgisini izhar etti. İdris b. Abdullah’a yakınlaş­maya çalıştı. Bunun üzerine İdris ona yakınlık gösterdi. Nihayet 177/793 de İdris’e verdiği zehirli misvak veya İdris’in dişi ağrıdığı için verdiği ilaçla (veya zehirli bir sakız) zehirledi. Zehirli üzüm verdiğini rivayet edenler de bulunmaktadır. Bu zehirlenme sonucu İdris öldü. Şemmah’m bu başarısın­dan dolayı Harun Reşid onu Mısır posta işleri başkanlığına atadı.[33]

Ancak Harun Reşid, İdris’i öldürmekle İdrisîler devletini ortadan kal­dıramadı. Berberi Nefze kabilesine mensup olan İdris’in hanımı Kanza ha­mileydi. Berberiler, İdris’in hizmetçisi Raşit’in teklifi ile peygamber soyuna hürmeten Kanza’nm doğum yapmasını beklediler. [34]Üç ay sonra bebek er­kek doğunca ismini İdris koydular ve hükümdar ilan etmek üzere büyümesi­ni beklemeye başladılar. İbn Haldun bu çocuğun doğum haberini Abbasiler açısmdan değerlendirirken “Haber, okların delip geçmesinden daha fazla Abbasilere tesir etti” demektedir. [35]Böylece Harun Reşid’in suikast girişimi tam olarak amacına ulaşmamış oldu. Sonuçta İdrisîler devleti devam etmiş, sadece on bir yıl bir gecikme olmuştur.

İdrisîler, kurulan ilk Ehl-i Beyt devleti olmanın ötesinde, Abbasilerden ayrılan Mağribteki ilk Müslüman devletti. Bundan sonra artık merkez Bağ­dat’tan ayrılmalar özellikle uç bölgelerde hızlanacaktır.

2-                   İdris II b. İdris (187-213/803-828)

İdris’in suikast sonucu öldürülmesinden sonra İdrisîler hanedanı on yıllık bir duraklamadan sonra İdris’in hamile eşi Kanza’dan doğan ve İdris- i sani veya İdris-i asğar da denilen II. İdris devletin başına geçti. II. İdris ile on bir yaşlarına kadar babası İdris’in hizmetkârı Raşit ilgilendi. Onu hüküm­darlığa hazırladı.

II.    İdris ile İdrisîler hanedanlığının sürmesi, Abbasiler için tehlikeli o­lacağı için Ifrikiyye hakimi İbrahim b. Ağlep vasıtasıyla II. İdris’in hamisi Raşit ortadan kaldırıldıysa da yerine Ebu Halid Yezit atandı.[36] Abbasilerin bu çabalan sebebiyle biraz erken davranılarak II.İdris’e bir yaşmda iken biat edildi. Bu kadar erken yaşta biat edilmesine sebep Ağlebiler hükümdarı İb­rahim b. Ağleb’in entrikalarından çekinilmesiydi.[37] Harun Reşid bunun üze­rine II. İdris’in ortadan kaldırılması için bu bölgeyi İbrahim b. Ağleb isimli komutana ikta olarak vererek, Îdrisîler’i saf dışı etmeye karar verdi. Fakat Harun Reşid’in bu tedbiri de işe yaramayacaktır. İbrahim b. Ağleb, Idrisîlerin Ehl-i Beyt’ten olmalarından[38] dolayı onlarla savaşmaktan vazge­çecek ve hatta Kuzey Afrika’da kendi adıyla anılacak Ağlebiler devletini[39] kuracaktır. Bu durum ise İdrisîleri tamamen rahatlatacaktır. Çünkü Ağlebîler, Abbasiler ile aralarında tampon bir devlet görevi yapacak, böylece doğu sınırları güvence altında olacaktır.

II. İdris’in şöhreti kısa zamanda yayıldı ve Mağrib bölgesine Afrika ve Endülüs’ten Araplar göç etmeye başladı. Bu durum Araplar ile Berberiler arası bir denge sağladığı gibi aynı zamanda kargaşaya da sebep oldu. Bu göçlerden sonra II. İdris Evrebe kabilesinin vesayetinden kurtuldu ve yeni göç eden Arapları önemli mevkilerde görevlendirdi. Bu arada Ağlebilerin, II. İdris’in Araplara meylettiği iddiasını yayarak Berberileri kışkırtmaları sonu­cu II. İdris ile Berberilerin arası bozuldu. Bu dönemde II. İdris babasına çok hizmet edip kendisine hükümdarlık yolunu açan Evrebe kabilesi lideri İshak’ı öldürdü. İdris’in kendisini hükümdarlık koltuğuna getiren şahsa karşı bu sert hareketi muhtemel ayaklanma teşebbüslerini önledi.[40]İbn Haldun, İshak’ın mensup olduğu Evrebe kabilesinin n. İdris’e itaat ettiğini, onun uğrunda canlarını verdiğini, İdris’in düşmanları ile savaşta ölüm denizlerine daldıklarını, fakat buna rağmen İshak’ın II. İdris tarafından öldürüldüğünü belirtir.[41]

II. İdris, Fas şehrini kurup burayı devletin merkezi haline getirmiştir. Özellikle Endülüs’te meydana gelen isyan ve kargaşa sonucu oradan Fas’a göç eden aydın, şair, yazar kesiminden kimseler şehrin kuruluşunu ve geli­şimini kolaylaştırdılar.[42]Burası uluslararası bir alışveriş ve kültür merkezi haline geldi.[43] II. İdris ayrıca Adevetü’l-Karaviyyin adlı bir şehrin inşasına başladı. Devletin temellerini sağlamlaştırmak için Atlas okyanusu tarafında­ki bölgeleri ele geçirdi sonra da doğu bölgesine yöneldi.

II. İdris, İdrisîler devletini kurumlarıyla yerine oturtan ve Îdrisîler adı­na para bastırtan şahıstır.Vezirlik, katiplik, kadılık gibi Arap-İslam devletle­rindeki kurumlan tesis etmiştir. Döneminde devletini Mağribi Aksa’da en güçlü hanedanlık haline getirmiştir. II. İdris 213/828’de aniden vefat etti. Üzüm tanesinden boğulduğu veya zehirletildiği belirtilir. Fas’ta hala hatırası canlı tutulmakta, dilenciler onun ismini söyleyerek dilenmektedirler[44]

3-    Muhammed b. İdris II (213-221/828-835)

II. İdris’in ani ölümüyle yerine otuz altı yaşındaki oğlu Muhammed b. İdris geçti.[45] Muhammed, İdrisîlerin soyunu devam ettirdiği için hanedan içinde büyük saygınlığı bulunan nenesi Kanza’mn tavsiyesi ile, o günlerde ergenlik yaşma gelmiş olan dokuz kardeşini, ülkenin değişik bölümlerinde görevlendirdi. Merkezdeki Fas ve çevresini kendisine ayıran Muhammed, kardeşleri üzerinde bir konuma sahipti. Bu paylaşım sonucu kısa süre sonra kardeşler arasında savaşlar başlamış ve ülkedeki istikrar bozulmuş,[46] her biri muhtariyet peşinde koşan mahalli emirlikler oluşmuştur. Bu kargaşa ve sa­vaşlar ile geçen sekiz yıllık iktidardan sonra 221/835 de Muhammed’in öl­mesi ile birlikte hanedanın gerileme dönemi başlamıştı.

4-    Ali b. Muhammed (221-234/835-848)

Muhammed b. İdris’ten sonra dokuz yaşındaki oğlu Ali, babasmm ye­rine geçirildi. Yaşının küçüklüğüne rağmen saray görevlileri ve kabile şefle­ri kendisine itaat edince bir sıkıntı yaşanmadı. Ali, yaklaşık on üç yıllık bir hükümranlıktan sonra 234/849 da öldü.[47]

5-                    Yahya b. Mııhamnıed (234-249/849-863)

Ali’den sonra yerine kardeşi Yahya geçti. Onun döneminde Îdrisîler devleti biraz toparlandı. Tekrar eski gücüne ulaşmaya başladı. Halkın refahı sağlandı. Fas şehrinde yeni mahalleler, hanlar, hamamlar yapıldı. Şehir, onun döneminde cazibe merkezi oldu. Ali, 245/836 yılında meşhur Karaviyyin camiini yaptırdı. On beş yıl bir hükümdarlık yaptı.[48]

6-    Yahya II b. Ali (249-252/863-866)

Yahya’dan sonra kardeşinin oğlu II. Yahya b. Ali iktidara geçti. D. Yahya sefahate ve eğlenceye düşkün biriydi. Onun döneminde düzen bozul­du. Onun bu tavırları yüzünden halk isyan etti ve II. Yahya kaçmak zorunda kaldı ve bir süre sonra Endülüs kıyısında sığındığı Üdvetü’l-Endülüs deni­len yerde öldü.[49] Ülke ise kargaşa içinde kalmıştı.

7-    Ali II b. Ömer (252- ?/866- ?)

II. Yahya’nın ölümünden sonra isyancıların Fas’ı işgal etmesi üzerine aynı sülaleden ve kayın pederi II. Al i b. Ömer b. II. İdris hakim olduğu Rif bölgesinden Fas’a gelerek hakim oldu. Hz. Ali’nin lakabı olan “Haydar” lakabını alarak nüfuzunu artırmak istedi. Fakat Haricilerin Sufriyye kolunun isyanı ve Fas’ı işgal etmesi üzerine II. Ali de önce Evrebe kabilesine sığın­dı, sonra da Endülüs’e kaçtı.[50]

8-                   Yahya III b. Kasım b. H. İdris ( ?-292/ ? -905)

Haricilerin Fas’ı işgalini onaylamayan Karaviyyin mahallesi halkı “Mikdam” lakablı III. Yahya b. Kasım’ı çağırdılar. IH. Yahya Fas’a gelerek şehirden haricileri çıkardı. Hem Fas halkının hem de o sırada Kurtuba’dan buraya sürgün edilmiş Endülüslerin biatini aldı. İII. Yahya’nın dönemi Hari­ciler ile savaşlarla geçti. Aynı zamanda İdrisî soyundan emirlerle de taht mücadelesi yaptı. Nihayet 292/905 de amcası Ömer’in çocuklarıyla giriştiği taht kavgası sırasında öldürüldü.[51]

Bu dönemde ülkenin istikrarı iç karışıklıklardan dolayı tamamen bo­zulmuştu. I. Yahya’nın vefatından III Yahya’nın vefatına kadarki elli yıllık dönemdeki kargaşa, Hariciler ile savaşlar, isyanlar, taht mücadeleleri ve istikrarın sağlanamaması ülkedeki asayiş ortamını bozdu. Ticaret geriledi, kıtlık baş gösterdi. Toplum ekonomik ve sosyal yönden çöktü. Bu dönemde 276/889 da meydana gelen deprem ise tamamen bu felaketlerin katlanmasına sebep oldu. Karışıklıklar, kıtlıklar, salgın hastalıklar o kadar ilerledi ki, Mağribli ünlü tarihçimiz İbn Haldun bile Îdrisî emirlerinin iktidarlarının başlangıç ve sonlarım tespit edememiştir.[52]

9-                   Yahya IV b. İdris b. Ömer b. II. İdris (292-310/905-922)

III.   Yahya öldürülünce Idrisîlerin tahtına IV. Yahya oturdu. Bu kadar kargaşalıktan sonra IV. Yahya birliği sağlamayı başarmış, bütün Fas’ı ege­menliğine almış ve ülkede istikrar sağlamıştır. O, çalışkan, cengaver, ilme düşkün, hadis hafızı, fakih belagat sahibi, dindar, yiğit bir hükümdardı. Onun sarayı alim ve şairlerle doluydu. İdrisîler en geniş sınırlara onun zamanında ulaştılar. Bu rahat dönem on beş yıl sürdü.[53]

IV.   Yahya’nın son zamanlarında İdrisîler, Mısır Fatımileri ile Endülüs Emevileri arasında kaldılar. IV. Yahya 300/912 de Fatımilerin Tahert valisi Mesale’nin güçlü ordusu karşısında dayanamayarak yenildi. Fas’ı kuşatan Meşale, Yahya ile vergi vermesi ve Fatımi halifesine biat etmesi karşılığında anlaştı ve Yahya’yı Fas’a vali tayin etti. Fakat 309/921 de Yahya Fatimiler tarafından yakalanıp sürgün edildi. Sonra da yirmi yıl hapsedildi. Hapisten çıktıktan sonra İfrikiyye’de öldü.[54]

C-Fatımîlere Tabî Îdrisî Emirleri

1-                   Hasan b. Muhammed b. Kasım b. H. İdris (310-313 /922-925)

IV. Yahya’nın dokuz yıllık Fatımî tabiiyetine bağlı yönetiminden son­ra Fatımilerin Yahya’dan sonra Fas’ta görevlendirdikleri Reyhan el- Kutami’yi kabul etmeyen, Hacamat yaptığı için “Haccam” diye tanınan Ha­şan b. Muhammed, Fas’ı ele geçirdi ve Reyhan’ı öldürdü. Haşan, Fatımilerin daha sonraki Fas görevlisi Musa b. Ebu’l-Afiye ile de bir takım savaşlar yaptıysa da sonunda yenildi. Hasan’m 312/924 de öldürülmesi üzerine Îdrisî hanedanı tamamen Fatımilerin tabiiyetine geçmiş oldu.[55]

Bu sıralarda Endülüslerle anlaşan Fatımî valisi Musa, bölgeyi Endü­lüs’e bağladı. Bundan sonra bölgede Fatımilerle Endülüsler arasında müca­deleler devam etti. Bölge artık Endülüs ve Fatımiler arasındaki kavgaların zemini olmuştu. Bu dönemde Rif bölgesine çekilmiş olan Îdrisî soyundan gelen emirler de bu iki devlet arasında saf değiştiren kişiler durumunda idi­ler. Hangi taraf güçlü ise ona sığmıyorlardı.[56]

2-                 Ebu’l-Ayş Ahmet b. Kasım b. Muhammed (337-343/948-954)

İdrisîlerin son hanedan üyesi II. Haşan, öldürüldükten sonra Haşan’in kardeşi Kasım Fas’m bazı bölgelerini ele geçirdi ve Şiilik propagandası yapmaya başladı. Kasım, 337/ 948 de ölünce yerine oğlu “Fazıl” diye meş­hur olan Ebu’l-Ayş Ahmet geçti. Ahmet Endülüs egemenliğini kabul etmedi. Bunun üzerine Endülüsler ile yapılan savaşı kaybedince iktidarı kardeşi Hasan’a devretti.[57]

3-                 Hasan H b. Kasım (343-375/954-985)

II. Haşan 343/954 de Îdrisî tahtına oturdu. Fatımilerin meşhur komu­tanı Cevher es-Sıkılli Fas’a gelince Haşan Fatımilere tabi olmak zorunda kaldı. Ancak Fatımi ordusunun bölgeden ayrılmasıyla bu defa Endülüs’e tabi , olduğunu açıkladı. On bir yıl sonra gelen Fatımi ordusuna karşı koyamaya­cağını anlaymca yeniden Fatımîlere tabi olup Endülüslülere karşı bu ordu içinde savaştı. Haşan, daha sonra Endülüslüler tarafından esir edilip Endü­lüs’e götürüldü. (363/974) îki yıl sonra oradan çıkarılınca tekrar Fatımilere sığındı ve onların bir komutam olarak Mağrib’e geldi, fakat Endülüs hüküm­darı 11. Hakem’in gönderdiği orduyla yenildi ve Endülüs’e götürülürken yolda öldürüldü.[58]

Böylece II. Haşan’m ölümü ile iki yüzyıl süre yaşamış olan Îdrisîler hanedanı tarihe karışmış oldu.[59] Daha sonra Ömer b. II. İdris soyundan ge­len Ali b. Hammud Endülüs’te Mülûkü’t-Tavaifîn’den biri olan Hammûdîler emirliğini kuracaklardır. Fakat bu emirlik yirmi yıl kadar yaşa­yabildi.[60] Bugün bile Fas’ta bazı şerif aileleri İdrisi soyundan geldikleri iddi­asını sürdürmektedir.[61]

Sonuç

Abbasilerden ayrılarak uzak batıda ilk Ehl-i Beyt devleti olarak kuru­lan Îdrisîler, aynı zamanda Şia’nın kurmuş olduğu ilk devlettir. Îdrisîler’in merkezden uzak olması da onların, Abbasilerin baskısından kurtulmalarını sağlamıştır. Devleti kuran I. İdris’in, Peygamber torunu olması, hiçbir kabile başka bir kabileden birisini lider olarak kabullenememesinden dolayı, çeşitli kabilelerin onun etrafında bir araya toplanarak bir devlet kurmak için çalış­malarını sağlamıştır. Îdrisîler, bir dönem Hariciler tarafından parçalanmak üzere iken, Rasulullah’ın soyuna mensup olmaları sebebiyle, halkın desteği­ni kazanarak varlıklarını devam ettirmeleri bu açıdan önemlidir.

II. İdris, ova sahil bölgesi (Mağribi Aksa) ile kırsal bölgeyi yani eski medeni bölge ile bedevi halkın yaşadığı bölgeyi birleştirmeye ilk defa mu­vaffak olan kişidir. Nüfuzları Mağribi-Aksa’dan Sudan ile Mağrib arasını ayıran Büyük Sahra’ya kadar ulaşan Îdrisîler, ülkede İslam’ın yayılmasına, yanlış inançların ortadan kalkmasın yardımcı olmuşlar ve Mağrib bölgesin­deki Yahudi ve Hıristiyan kalıntılarının ortadan kalkması için mukaddes cihada öncülük yapma imkanı bulabilmişlerdir.[62]

Îdrisîler, Arapça'nın da Mağrib’de yayılmasında önemli rol oynadılar. Mağrib bölgesi onların ortaya koyduğu imkanlar ile Endülüs’ten kaçan çok sayıda bilgin ve şairin sığınağı olunca, Arapça bölgede kültür dili haline geldi. Bölgeye bu dönem gelen bilginlerle Fas şehri, ilim ve medeniyet mer­kezi oldu.   .

Îdrisîler, Ehl-i Beyt mensubu olarak Şii olmalarına rağmen Malikî mezhebinin yayılmasına destek verdiler. îmam Malik’in kitabı Muvatta’nın yaygınlaştırılmasını sağladılar.[63]Bu tavır, îmamı Malik’in Abbasilere karşı Ehl-i Beyt’e verdiği desteğe karşı bir vefa borcu idi.

Onların döneminde bölgede şehir mimarisi çok ilerledi. Başta Fas ol­mak üzere Asile, Aklam, Hacerunnesr gibi bir çok şehir kuruldu ve bu şehir­ler Îdrisî emirler tarafından değişik mimari eserlerle süslendi.Ayrıca ticari hayat ilerlemişti. Bunun bir nevi göstergesi olarak yaklaşık yirmi beş mer­kezde sikke basılmıştı. Pamuk tarımını bölgeye getirerek geliştirmişlerdi.

Sonuç olarak, Ehl-i Beyt’e mensup bir şahıs, Abbasilerden kaçarak gizlice ulaştığı Mağrib’de, bölgesel kabileleri ikna ederek onların desteğini alması sonucu, tarihteki ilk Ehl-i Beyt devleti olan Îdrisîleri kurmuştur. Bu hanedanlık yaklaşık iki asır boyunca bölgede Şii mezhebini temsil eden bir Eh l - i Bevt’in Kurduğu İlk Devlet; İdrisîler 13 devlet olarak ayakta kalmıştır. Daha sonra Endülüs Emevileri ve Mısırdaki Şii halifelik olan Fatımîler arasında parçalanmış ve tarihe karışmıştır.

Ek Okuma:

https://www.star.com.tr/acik-gorus/peygamber-torunlarinin-ilk-devleti-haber-1590457/



*Dicle Ün. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi.

[2] Bkz. Cem Zorlu, Abbasilere Yönelik Dinî ve Siyasî İsyanlar, Ankara , 2001,218 vd.

[3]  Bkz. Mehmet Azimli, Abbasi Dönemi Şii Karakterli İsyanlar, Konya, 1994, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)

[4] İbnü’l-Esir, el-Kamil, Beyrut, 1995, VI, 90.

[5]  Bu şahsın aynı ismi taşıyan meşhur Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz b. Mervan ile bir ilgisi yoktur. Abbasilerin o dönem Medine valisi olan bu şahsın şeceresi, Ömer b. Abdülaziz b. Abdullah b. Abdullah b. Ömer b. Hattab’tır. Bkz. Ebu’l-Fida, Tarih-u Ebi'l-Fida, Beyrut, 1997,1,311.

3 Taberi, Tarihu’t-Taberl, Beyrut, 1995, VI, 596.

[7] Taberi, VI, 598.

[8] Ömer Faruk, The Abbasid Chaliphate, Bağdat, 1969, 244-255.

[9]  İbnü’l-Esir,VI,91.

’ Taberi,VI, 600.

[11] Mesudi, Mumcu ’z-Zeheb, Beyrut, 1997, III, 339.

[12] Muhammed Rezûk,” Idris 1”, DİA, XXI, 480.

[13] Hacıların Hacc’a başlamak için Mina’ya hareket ettikleri gün .                     

[14] Mekke’nin Taife doğru olan bölgesinde bulunan bir yerdir, Ebu’l-Fida, I, 312.

M Mesudi, III, 337.                                           '                            • '

13 Başka rivayette tağut kelimesi yerine “Türk ve Deylemli başı gibi” şeklinde geçiyor. Mesudi, III, 340

[17] TaberiJV, 603, Mesûdi, III, 337, İbnüT-Esir, VI, 94.                                  

[18] İbnüT-Esir, VI, 87

[19] Fah savaşında Abbasi ordusunun çemberini yarıp kaçan Nefrü’z-Zekiyye’nin iki kardeşin­den Yahya b. Abdullah Deylem’e ulaştı ve oradaki yöre halkını örgütleyerek Halife Harun Reşid döneminde!76/792 tarihinde isyan etti. Yahya, Deylem bölgesinde halktan büyük des­tek görmüştür. Harun, önce Yahya’yı hile ile ele geçirmeye çalışmış, fakat bu hilenin sonuç vermemesi üzerine o zamana kadar hiç bir ayaklanmaya gönderilmeyen bir sayıda kalabalık bir orduyu en güvendiği adamı ve veziri Fazl el-Bermek’i elli bin kişilik bir ordunun başında Deylem’e, Yahya’nın isyanını bastırması için görevlendirmiştir. Fazl, Yahya’ya para teklif ederek sulha çağırdı. Yahya kendisine yapılan sulh teklifine karşı “Eğer Halife Harun Reşid, kadılar, falâhler, alimler ve Haşimoğulları ileri gelenleriyle beraber iken bizzat kendi el yazısı ile enıan yazar ve yollarsa o zaman teslim olabileceğin?’ bildirdi. Eman verildikten sonra tekrar hilafet iddiasına başladığı iddia edilerek tutuklandı ve hapiste öldü. Bkz.Taberi, IV, 629.

[20] Muhammed Hudari Bek, Muhadaratii ’t-Tarihi ’l-Ümemi ’l-lslamiyye, Beyrut, 1986, 98.

[21] Taberi, IV, 600.

[22] İbnü’I-Esir, VI, 93.

[23]Mehdî Abdü’l-Hüseyn en-Necm, Sevratii'l-Aleviyyin, Beyrut, 2002, 316.

[24] Rezuk, “idris l”,DİA, XXI, 481.

[25]  Bölgede o zamandan beri sevgisi unutulmayan I. îdris’in mezarı bu şehirdedir ve Mağribliler her yıl burada onun anısına törenler düzenlemektedirler.

20 Philip K. Hitti, İslam Tarihi, Çev;Salih Tuğ, İstanbul, 1989,11,708.

[27]  Henry Laoust, İslam'da Ayrılıkçı Görüşler, Çev; E. Ruhi Fığlalı, Sabri Hizmetli, İstanbul,

1999,90.              '

[28] Kettani, et-Teratîbııi-ldariyye, Çev; Ahmet Özel, İstanbul, 1990,1, 86.

[29] Hudari Bek, 104.

[30] Hitti, II, 708.

[31] Rezûk, “İdris 1” XXI, 480.                                                                          .

[32] Hasen İbrahim Hasen, İslam Tarihi, Çev; Komisyon , İstanbul, 1985,111, 36.

[33] Taberi.IV, 600; İbnü’l-Esir, VI, 93.

[34] Ebu’l-Fida, II, 315.

[35]  Kanza’nm çocuğunun İdris’ten olmadığı ve hizmetçisi Raşitten olduğu konusunda o dö­

nemde değişik görüşler ortaya atılmıştır. İbn Haldun bunların kötü bir iftira olduğunu sayfa­lar dolusu anlatır, hatta kendisi de bu konuyu uzunca anlatmasının sebebinin o dönemdeki bazı tarihçilerin bu iftiralara katılmalarının olduğunu belirtir. Bkz. İbn Haldun, Mukaddime, Çev; Z. Kadiri Ugan, İstanbul, 1989, i, 59.    

[36] İbnü’l-Esir, VI, 174.

[37] Rene Basset, “îdris II” İA, İstanbul, 1968, V, 935.

[38] İbnü’l-Esir,VI,156.

[39] Haşan İbrahim Hasen, II, 447.

[40] Basset, “îdris II”, V.935.

I0 İbn Haldun,1,54.

[42] Jean Brignon, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul, 1988, V, 317.

[43] M.G.S. Hodgson, İslam 'inSerüveni, Çev;Komisyon, İstanbul, 1993,1, 266.

[44] Basset, “İdris İT, V, 936.

[45] İbnü’l-Esir.VI, 415.

43 Hangi çocuğun hangi bölgelerde görevlendirildiği konusunda bkz. Rene Basset, “İdrisîler” İA, İstanbul, 1968, V, 937.

[47] Muhammed Rezük,” İdrisîler”, DİA, İstanbul, 2000, XXI, 495.      '

[48] Basset, “Îdrisîler”, V, 937.

[49] Basset, “İdris II”, V, 935.

[50] Haşan İbrahim Hasen IV, 69.

30 Bkz.Mahmud İsmail, el-Edarisefi ’l-Mağribi ’l-Aksa, Kuveyt, 1989.

31 Haşan İbrahim Hasen, IV, 71.

[53] Rezûk,” İdrisîler”, XXI, 495.

Hasen İbrahim Hasen, IV, 72.

[55] Rezûk,” İdrisîler”, XXI, 496.

33 Geniş bilgi için Bkz. Sad’un Abbas Nasrullah, Devletli ’l-Edarise Fi ’l-Mağrib, Beyrut, 1987; Hasen İbrahim Hasen, IV, 73.

36  İsmail el-Arabî, Devletli 'l-Edarise, Beyrut, 1983, 169,-Rezûk,” Îdrisîler”, XXI, 496.

37  Rezûk,” Îdrisîler”, XXI, 496.

38   Hitti, II, 708

39  Mehmet Özdemir, “Hammûdîler”, DİA, İstanbul, 1997, XV,496.

[61] Basset, “Îdrisîler”, V, 937

[62] Hasen İbrahim Hasen, III, 38.

[63] Kettani, I, 86.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar