Şehir, Sensiz Bir Hapishane Oluyor Vallahi Bana
XIV
Yüzünü göster,
bağı görmek, gül bahçesini seyretmek istiyorum.
Dudaklarını
aç, sözler söyle, bol bol şekerler, ballar istiyorum ben.
A güzellik
güneşi, bir an olsun bulut altından çık, görün; o parıl parıl parlayan, o alev
alev yanan yüzü görmek istiyorum.
Seni saran
havadan gene davul sesleri duydum, alıcı doğanım, gene geldim işte padişahın
elini, kolunu arzuluyorum ben.
Nazlarınla
bundan fazla üzme, incitme beni, git artık dedin; o bundan fazla üzme, incitme
beni demen yok mu, o sözü istiyorum işte.
Git, padişah
evde değil dedin, beni kovdun ya, kapıcının o nazını, o sertliğini istiyorum
ben.
Herkesin
elinde güzellik madeninden kesilmiş, koparılmış parçalar var; fakat ben o
alımın madenini, o güzellik definesini istiyorum.
Şu feleğin
ekmeği, suyu, vefasız bir sele benzer; ben balığım, timsahım, ummanı istiyorum
ben.
Yakub gibi
vah, yazıklar olsun deyip duruyorum; Yusuf-ı Ken’an’ımın güzel yüzünü
istiyorum.
Şehir,
sensiz bir hapishane oluyor vallahi bana; başıboş dağlara çıkmak, ovalara
düşmek istiyorum.
Şu ağırcanlı,
gevşek yoldaşlardan bıktım, usandım. Tanrı arslanını, Zâloğlu Rüstem’i
isliyorum ben.
Canım
Firavun’dan da usandı, zulmünden de, İmranoğlu Mûsa’nın yüzündeki nuru
istiyorum artık.
Şikâyet edip
duran, ağlayıp feryat eden, şu halktan bıktım; sarhoşların o hay-huy naralarını
istiyorum.
Bülbülden de
daha güzel şakır, çilerim; amma halkın hasedinden ağzıma mühür vurdum, halbuki
feryat etmek istiyorum.
*
Dün Şeyh, şehrin çevresinde, elinde bir mum, dönüp
duruyor, Şeytan’dan, devden usandım, insan istiyorum, insan diyordu.
Biz de çok
aradık dediler, bulunmuyor. Dedi ki: O bulunmuyor dediğiniz yok mu, işte onu
istiyorum ben.
Müflisim amma
küçük bir akıyk istemem; hem eşsiz, hem de ucuz akıyk madenini arzuluyorum.
Gözlerden
gizli, fakat bütün gözler, görüşler ondan meydana gelmiş; o apaşikâr olan gizli
sanatı istiyorum.
Zaten iş
işten geçti; her arzudan, her tamahtan
geçtim gitti;
varlıktan, mekân âleminden unsurların ayak izlerini istiyorum ben.
Kulağım, iman
hikâyesini duydu da sarhoş oldu; imanın o güzel gözlerini görmek istiyorum.
Bir elimde
şarap kadehi, bir elimde sevgilinin büklüm büklüm saçları; meydanda bu çeşit
bir oyun oynamak arzusundayım.
*
O rebâb diyor ki. Beklemekten öldüm, Osman'ın elini,
kucağını, yayını istiyorum ben.
Ben de aşk
rebâbıyım, aşkım rebâbın aşkına benziyor; acıyıcı Tanrı'nın lûtuf yayını, ihsan
mızrabını istiyorum.
A zarif,
nazik çalgıcı, bu gazelin kalan kısmını sen söyle artık, say dök, amma
dilediğim, istediğim gibi hani.
A
Tebriz'in övündüğü Şems, doğudan yüz göster; hüthütüm ben, Süleyman'ın tapısını
istiyorum.
Âşıklara
dostu arayıp aktarmak farz olmuştur; âşıkın sel gibi başıyla koşarak, yüzünü
yerlere sürerek dostun deresine dek akıp gitmesi, çağlayıp kavuşması gerektir.
Zaten dileyip
isteyen odur, bizse gölgeleriz âdeta; konuşup görüşmemiz, bahsedip söylememiz,
hep dosta aittir, fakat gerçekte odur söyleyen, kendi kendinden bahseden.
Gâh akarsu
gibi dostun deresine çağlar gideriz, gâh su gibi dostun testisine dolarız, orda
kalırız.
Gâh güveç
çömleği gibi kaynar dururuz, oysa bir şeyler düşünüp kurarak bize kepçe salar,
böyledir dostun huyu.
Ağzını
kulağımıza kor da canımız dostun kokusunu tamamıyla alsın diye bir şeyler
söyler durur.
Cana bile can
kesilmiştir, ondan ayrılmanın imkânı yoktur, dünyada dosta düşman olan hiçbir kimseyi
görmedim ben.
Nazla,
işveyle seni eritir, zayıflatır, kıla döndürür de gene dostun bir kılına iki
dünyayı bile değişmezsin.
Dostla
oturmuşuz, onunlayız da gene ey dost, nerdesin, nerdesin ey dost deyip
duruyoruz, dostun mahallesinde, dostun yanında, sarhoşluktan dostu aramaya
koyulmuşuz gitmiş.
Kötü
kuruntular, uygunsuz düşünceler, bizim gevşek tabiatımızdan meydana gelmede,
dostun huyu bu değil.
Sus, kendisi
kendisini övsün; senin hay-huyun nerde, dostun hay-huyu nerde?
Kaynak:
Cilt 2
Mevlânâ
Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar