Moliere (2007)
"Sevgili
Markiz, o güzelim gözleriniz beni aşktan öldürüyor."
Ateşlere düştüm,
yanıyorum.
Ben size aitim ve
siz de benim olacaksınız.
Aşıklar gözü kara
olur…
Ve biz birbirimizi,
sandığımızdan çok daha fazla seviyoruz.
120 dk
Yönetmen:Laurent Tirard
Senaryo:Laurent Tirard, Grégoire
Vigneron
Ülke:Fransa
Tür:Komedi, Tarihi
Vizyon Tarihi:31 Ocak 2007
(Belçika)
Dil:Fransızca
Müzik:Frédéric Talgorn
Oyuncular
Romain Duris
Fabrice Luchini
Laura Morante
Edouard Baer
Ludivine Sagnier
Özet
Yıl 1644, Moliere henüz 22
yaşında. Boğazına kadar borca batmış durumda ve odacılar tarafından aranıyor.
Tiyatro sahnesine trajediyle çıkmak istiyor fakat bu konuda oldukça kötü olduğu
kendisine hatırlatılıyor. Alacaklıların şikâyeti üzerine hapse düşen Moliere
birden bire ortadan kayboluyor... İşte bütün hikâye de burada başlıyor. Bütün
bu zaman içinde neredeydi Moliere? Genç ve güzel Markiz Celimene'i baştan
çıkarmak için Moliere'den yardım isteyen ve onu hapisten çıkaran Jourdain
(Fabrice Luchini) adlı bir zenginin evindedir Moliere.
Kendi tiyatro grubundan uzunca
bir süre uzak kaldığı bu dönemde Moliere hala Jean Baptiste'dir ve bu süreçte
komedinin ustası Moliere olur. Markiz'i tavlaması için Jourdain'ın evinde kendisine
tiyatro dersleri veren Moliere, bu arada Jourdain'ın güzel karısı Elmire'e
(Laura Morante) âşık olur. Eve geldiğinde kendisini Tartuffe (Moliere'in en
başarılı oyunlarından birinin ve karakterinin adı) olarak farklı bir kimlikle
tanıtan Moliere, Elmire'e tiyatrocu olduğunu ve trajedi oynamak istediğini
söylediğinde, Elmire ona turnelere çıkması gerektiğini, şehir şehir, kasaba
kasaba gezip oynamasını ancak bu şekilde ünlenebileceğini söyler. Moliere ve
Elmire bu kaçamak aşk ve tiyatro yolculuğuna beraber çıkmak isteseler de
koşullar buna el vermeyecektir. Olayı fark eden Jourdain, Moliere'i yanına
çağırıp karısının bir aşığı olduğunu ve onu gördüğü yerde boğmak istediğini
söyler. Moliere olduğunu biliyordur fakat bunu direk yüzüne söylemez. Ve aralarında
gizli bir anlaşma geçer, Jourdain kızını isteğinin dışında sevmediği bir
erkekle evlendirmek üzeredir, Moliere, Jourdain'a karısının mutlu olmasının
kızının da mutluluğuna bağlı olduğunu ve kızını sevdiği adamla evlendirmesi
karşılığında karısının mutlu olacağını ve aşığını terk edip kendisine
döneceğinin, yani Moliere olarak aradan çıkacağının sözünü verir. Ve sözünde
durur..
Altyazı
Taşrada geçen 13 yılın ardından kendilerini üne kavuşturan farsları (kaba
komedi) sergileyen Molière ve ekibi Paris'e
dönerler.
Şu işe bak!
Notere gitmediğim halde boynuzlu sertifikam
oldu.
Yine mi dırdır ediyorsun, sarhoş herif?
Madame Trollop, sizi bir erkekle yakalıyorum üstelik
defalarca uyarmış olmama rağmen ve buyrun bakalım, maskara yerine konan ben
oluyorum.
Yeter!
'Kıskanç Koca' olmaz.
"Aklı Bir Karış Havada"yı oynayalım.
Hayır!
Kıskanç Koca da yok Aklı Bir Karış Havada da.
Artık fars yok.
Burada olmaz.
Jean-Baptiste Tragedya sahnelemeyi düşünmüyorsun
ya?
Etrafınıza bir baksanıza.
Artık taşrada değiliz.
Bizi izlemeye Kraliyet mahkemesi gelecek.
Bayağı farslardan daha iyisini hak ediyorlar.
Kumpanyamız farsdan daha iyisine layık.
Ben farsdan daha iyisine layığım.
Ama sen tragedya oynayamazsın ki!
- Sen pepeleksin.
- Doğru dürüst nefes alamıyorsun.
Tragedyayı korkunç oynuyorsun.
Sorun sözcüklerde.
Corneille'nin metinleri bana göre değil.
Kendi oyunlarımı yazacağım.
Anlatmak istediğim şeyler var Madeleine.
Sesim duyulmalı.
Ne istiyorsun?
Kral'ın kardeşi bu tiyatroyu bize komedi
oynamamız için verdi.
Onunla bugün konuşurum.
- Peki ne diyeceksin?
- Sadece tragedya oynamak istediğimi.
Kendisini eğlendirecek başka bir soytarı
bulması gerekecek.
Sevgili Molière, ayağa kalk lütfen.
Şu aciz kulunuza, değerli vaktinizden ayırma
cömertliğini gösterdiğiniz için teşekkür ederim.
Zat-ı aliniz iyi midir?
- Oldukça, teşekkür ederim.
- Ya eşiniz?
- Aynı şekilde.
- Çocuklarınız?
- Mükemmeller.
- Ya majesteleri efendimiz?
Sağlığı mükemmel.
Karısı ve çocukları da öyle.
Söyleyin bakalım, sebeb-i ziyaretiniz nedir?
Sergilediğim oyunlar hakkında.
Bize nasıl bir eğlence hazırlıyorsunuz
bakalım?
Şu, ustası olduğunuz edepsiz farslardan birini
mi?
Hayır, fars değil.
Kesinlikle.
Sonu gelmeyen şaşırtmacalarla örülü bir
romantik komedi mi?
Bu da değil efendim.
Konusu deniz kazası mı yoksa?
Kazalı öykülere bayılıyorum.
Deniz kazası da yok korkarım.
Oynayacağım oyun zat-ı aliniz için bir süpriz
olacak belki Çok güzel, süprizlere bayılırız.
Ama şu konuda beni rahatlatın, komedi değil mi?
Elbette zat-ı alileri.
Elbette.
Beyefendi ne dedi?
Corneille'in canı cehenneme!
Ben ondan daha iyi yazarım!
Söylüyorum, tasdik ediyorum ve ilan ediyorum.
Ben bu ülkenin gördüğü en iyi yazarım.
Durmayın, gülün!
Gün gelecek, eserlerim öyle ünlü olacak ki insanlar, "Fransızca konuş"
yerine "Molière'in dilinde konuş" diyecekler.
Bay Molière?
Annemin sizi görmesi gerekiyor.
Küçük hanım, nezaket ziyaretleri için henüz
çok erken.
Anneniz her kimse Ona biraz zaman tanıyın.
Düşünmesi gerekiyor.
Sonsuza dek bekleyemeyiz!
Şişman Rene haklı.
O bir karar veremiyorsa biz veririz.
Yarın provaya başlıyoruz.
Komedi oynayacağız.
Onüç yıl önce
Denizler ve karalar üzerine kurulu
bu imparatorluk dünyaya hükmeden bu mutlak güç bu sınırsız heybet ve şerefli
mevkii geride kalan şunca zaman içinde çok fazla çaba ve kana mal oldu.
Demem o ki, sıkıcı ve yağcı saraylılar
tarafından göklere çıkarılan iyi talihim yalnızca göz kamaştırıcı bir güzelliğe
sahiptir.
Bay Antoine Fausser'in isteği üzerine -kendisi
mum tüccarıdır- bizler Dubosc ve Moissonnier beyler -Paris icra memurları- buraya
borcun tahsili için Bizler Dubosc ve Moissonnier beyler -Paris icra memurları- buraya,
tutarı 142 livre olan borcun tahsili için geldik.
142 livre mi?
142 livre.
Müşterimize borcu olan Meşhur Tiyatro
Kumpanyası ve onun kanuni temsilcisi Molière olarak da bilinen Jean-Baptiste
Poquelin'den Derhal borcunu öde!
Bu ödemeyi tahsil için gereken yetkiye sahibiz.
Ole!
Kahrolsun alacaklılar!
Çok yaşa Tiyatro!
Bay Poquelin, anlayış gösterin Sadece 142
livre gerekiyor!
142 livre mi?
O parayı bir ayda kazanıyor.
Tiyatroyu kendisi seçti.
Bırakın acı çeksin.
Bu babalık görevini yerine getirmezseniz iyi
bir Hristiyan olamazsınız.
Hayır!
Nereye gidiyoruz?
İşte geldiler.
Çabuk, robdöşambrımı getir.
Hayır, giymeyeceğim.
Çıkar.
Gelin.
Bay Molière, sizinle tanışmak büyük zevk.
Noterim, bay Bonnefoy, bana sizin büyük bir
oyuncu olduğunuzu söyledi.
Kibarlık etmiş.
Ona tümüyle güvenirim ancak bu özel durumda, kararı
kendim vermeliyim.
Bana bir şeyler oynayın.
Anlamadım?
Haydi, oynayın.
Oynayın.
Şaka yapıyorsunuz herhalde.
Sizi kiralamadan önce yeteneğiniz hakkında
fikir sahibi olmalıyım.
Kiralamak mı?
Kimse anlatmadı mı?
Pekala Öncelikle, lütfen burada bahsi geçen
her şeyin bir sır olarak kalması gerektiğini anlayın.
Söz konusu olan aşk çünkü.
Yaratılmışların en güzel, en hayat dolu ve
zarif olanına duyduğum aşk.
Genç bir dul Sadece zehir gibi zekası olanları
kabul eden ve o güzelim Celimene ismine karşılık veren bir dul.
Bize Kont Boisrobert'i anlatsanız ya Boisrobert
mi?
Tepeden tırnağa gizemli bir adam Her zaman
meşguldür, ne var ki hiçbir işi yoktur.
Her zaman söyleyecek bir sırrı vardır gel gör
ki bunlar sırdan değildir.
Küçük dağları o yaratmıştır ama selam verirken
bile dizleri titrer.
Ya bayan de Sable, o nasıldır?
Mutfakta pek beceriklidir, kendisi değil de
masası ziyaret edilir.
Bayan du Breuil'yu mu tercih edersiniz?
Zavallı kadın, sohbeti öyle berbat ki!
Bazı erkekler onu takdir ediyor ama.
Bu doğru.
Ama hiçbiri ağına düşmüyor.
Zeka olmadan güzellik, yemi olmayan iğneye
benzer.
Tavırlarından etkilenerek -ve takdirini
kazanmak için- bir oyun yazdım.
Oyun mu?
Evet, kısa, tek sahnelik bir oyun.
Markiz'in salonunda ona oynamak istiyorum.
Bu yüzden yardımınıza ihtiyacım var.
Benim bildiğim tiyatro kendisini böyle
heveslere oyun etmez bayım.
Üzgünüm.
Üzgünsünüz Bay Bonnefoy!
Onu hapse geri götürün.
Borcunuzu ödeyecektim ancak Güle güle bayım.
Güle güle.
Anlaşmamızın koşulları tam olarak nedir?
"Bay Molière, bay Jourdain'ı Markiz'in
takdirini kazanmak için sergileyeceği gösteriye hazırlamayı kabul eder.”
"Bunun için, bay Molière oyunculuk ve
sahne sanatlarına ilişkin tüm bilgisini bay Jourdain'a aktaracak ve bay
Jourdain da kendisinin talimatlarına uyacaktır" Mükemmeliyete ulaşmalıyım.
"Madde 3: Bu anlaşma, sadece bay
Jourdain'in, Markiz'in saygısını kazandığına dair su götürmez işaretler varsa yerine
getirilmiş kabul edilecektir.”
Demek oluyor ki, vaatlere karnım tok, Sonuç
istiyorum, sonuç!
Son olarak "Bay Molière, tüm bu olaylar
sırasında bay Jourdain'ın evinin içinde ve dışında meydana gelenleri sır olarak
saklamayı kabul eder.
Bilhassa bayan Jourdain'dan.”
Bayan Jourdain mı?
Burayı imzalayın.
Beni eve şüphe uyandırmadan nasıl sokacaksınız?
Misafirimizin eşyalarına ihtimam gösterin.
Papaz mı?
Beyefendi dine mi döndü?
- Bana sıcak kekik suyu getirin.
- Emredersiniz efendim.
- Ve banyomu hazırlayın.
- Başüstüne.
Göğsüm biraz sızlıyor, içine bal da koyun.
- Banyonuza mı?
- Hayır, kekik suyuna.
Başüstüne efendim.
- Resim öğretmeniniz buradalar.
- Ne zamandır?
- Bir saattir efendim.
- Bekletin.
- Dans hocanız da geldiler.
- Ne zaman?
İkisini de aynı saatte çağırmışsınız.
Hangisiyle başlayacağımı bir türlü bilemiyorum
ki.
Önce müzik öğretmeniniz teşrif ettiler, arzu
ederseniz Evet.
Yani hayır.
Azizim, bugün hangi adımı öğreneceğiz?
Şey, düşündüm ki Uygulayın, konuşmayın!
Gösterin bize.
Eliniz, bay Jourdain.
Ve bir ve iki ve üç ve dört!
Adımlar açık bacağınızı çevirin ve kıvırın.
Sırtınız, bay Jourdain.
Pas de Bourrée (Parmak ucunda
dönüş) Ve 'port de bras' (kol esnetme) Port de bras.
Mükemmel.
Dans bir zevk meselesidir.
Teşekkür ederim.
İzin verirseniz bir tavsiyede bulunmak isterim
Verilmiştir Renkleri vermek için fırçanızı
tuvale bastırmalısınız.
Elbette Elbette İşte böyle.
Çok güzel.
Resim yapmak bir zevk meselesidir.
Mükemmel.
Mükemmel.
Beyefendi?
Hanımefendi.
-Beyefendi?
- Hanımefendi.
Birisi mi öldü?
Ölmek mi?
Bildiğim kadarıyla hayır.
Kilisenizin yardıma mı ihtiyacı var?
Hiçbir fikrim yok.
Birisi, lanetlenen bir ruhun varlığından mı
bahsetti?
Sanmıyorum.
Öyleyse bir din adamının evimde ne aradığını
açıklar mısınız?
Din adamı mı hanımefendi?
Nerede?
Karşımda, beyefendi.
Emin olunuz ki ben sadece özel ders için
buradayım.
Küçük kızınız için, bayan Louison.
Adınız nedir bayım?
Tartuffe.
Bay Tartuffe.
Hizmetinizdeyim.
Pekala bay Tartuffe, size yanlış bilgi
verilmiş.
Özel bir öğretmene ihtiyacımız olduğunu
sanmıyorum.
Özellikle de din konusunda.
Bence var hanımefendi, bence var.
Günümüzde ahlakın yozlaştığını düşünürsek bu
evde biraz sofuluk fazla kaçmayacaktır.
Beyefendi, ben Louison'un eğitimini temin
etmekten aciz değilim.
Ben bundan bahsetmiyorum hanımefendi.
Ben dogmadan bahsediyorum, tanrının
gazabından, eğitimsiz bir aklın, cehalet yüzünden ayaklar altına alacağı her
şeyden.
Kiliseye adımını atmayan birisi için oldukça
ilginç endişeler bunlar.
Bu evde benim sözüm geçer.
Bay Tartuffe'ün rahat etmesini sağlayın.
Ve göğüslerinizi de göz önünden kaldırın.
Beyefendinin bir ihtiyacı olursa bunu
beyefendiye söylesin.
Çok güzel.
Gördüğüm kadarıyla anneniz size bazı temel kavramları
öğretmiş.
Ancak, iyi bir ruh olmadan, akıl hiçbir işe
yaramaz.
Bir duayla başlayalım.
Babamız Babamız
Her şeye gücü yeten yeryüzüne ve
gökyüzüne hükmeden ve evrenin geri kalanına bizi şeytandan koru ve günahtan.
Bize yol göster doğru yolu ki ki
Hanımefendi, tam zamanında!
Az önce yeni bir hamle öğrendim, size
göstereyim.
Bir konuyu acilen konuşmalıyız.
Beklemesi gerekecek.
Haydi, şu sopayı alın.
Bununla ne yapacağım!
- Saldırın!
- Anlayış gösterin lütfen.
Saldırın dedim!
Siz aklınızı mı kaçırdınız?
Bu kurallara aykırı!
Yandan gelen bir hamleden nasıl kaçabilirim?
Buraya düello yapmaya gelmedim.
Evimde bay Tartuffe'e katlanamayacağım.
Bizi yalnız bırakır mısınız lütfen.
Bu adamı çatımın altına alıp karnını doyurmaktan
zevk aldığımı mı sanıyorsunuz?
Sizi zorlayan kim?
Bu din adamlarının güçlü ve gizli bir cemiyet
kurduklarını anlatmama gerek var mı?
Etkileri kilisenin çok çok ötesinde ve bir
takım işlerin içinde olan birisi olarak size borçlu olmaları en hayırlısı.
Ne tür işler?
Başka soru yok!
Başka soru yok!
Hem kendinizin hem de ailenizin iyiliği için bay
Tartuffe'ü rahat bırakmak en iyisi.
Madeleine, aşkım, Bu eline geçer mi bilmiyorum.
Kendimi garip bir macerada kukla olarak buldum.
Seni düşünmeden bir dakikam bile geçmiyor.
Tek arzum seni ve grubumuzu tekrar görebilmek.
Beyefendi, beyefendinin odasında kendisine
katılmasını rica ediyor.
Size bahsettiğim metin.
Sergilemek istediğim şey için kim olduğunu
biliyorsunuz.
Bana düşüncenizi dürüstçe söylemenizi
istiyorum.
Bu topraklarda bayım, yalan söyleyemeyen hakikatli
biri olarak bilinirim.
Daha iyi ya, daha iyi.
Üslubu yeterince açık oldu mu bilemiyorum.
Göreceğiz.
Ayrıca, bunu yazmak için sadece bir saat
harcadım.
Zamanın bununla bir ilgisi yoktur.
-Diyalog mu?
- Evet Evet Olimpos dağının en kudretli
tanrısı Zeus ile genç ve güzel prenses Polyksena arasında geçen bir aşk
diyaloğu.
- Zeus'u kim oynayacak?
- Ben.
- Ya Polyksena'yı?
- Onu da ben.
Ne düşünüyorsunuz?
Yazdığı bir metin hakkında düşüncemi soran bir
dostuma içindeki yazma dürtüsüne dikkat etmesini söyledim.
Bunu yazmakla yanlış mı yaptım?
Böyle demedim.
Bu dostuma, aşırı hevesli olmanın abartı ve
yapmacıklığa yol açtığını anlattım.
Üslubum beceriksizce miydi?
Böyle demedim.
Ancak bu dostumun şunu anlaması için çabaladım
iş yazmaya gelince sadelik genellikle en iyi müttefiğinizdir.
Çok güzel.
Şimdi dürüst olun ve bana yazdığım metnin
değerini söyleyin.
Açıkçası, tuvalete atabilirsiniz.
Çok güzel.
Buyrun.
- Afedersiniz?
- Buyrun!
Madem bu kadar mükemmelsiniz bay Molière,
buyrun bakalım kaleminizin neler yapabileceğini gösterin bize.
Bana fazla zaman tanımadınız.
Zamanın bununla ilgisi yoktur bayım.
Pekala?
Düşüncelerimi toparlamaya çalışıyorum ki
duygularımı mümkün olduğunca açık ifade edebileyim.
Öfkeyle değil, mantığımla konuşuyorum ve eğer
benim metnimin yeri tuvaletse sizinki bok olmayı bile hak etmiyor.
Tüm sanat dallarında olduğu gibi, yazıda da
kararı Tabiat Ana verir.
Şurası açık ki, siz seçilmişlerden değilsiniz
bay Molière.
Umalım da oyunculuğunuz daha iyi olsun.
Size iyi geceler dilerim.
Beyefendi!
Bu metni kimin yazdığını öğrenebilir miyim?
Okudunuz mu?
Cevap verin, kim yazdı bunu?
Genç bir oyun yazarı.
Genç bir oyun yazarı mı?
Tiyatroyla meşgul olan genç bir çocuk.
Kendisine destek olurum umuduyla yazdıklarını
bana yollamış.
Umarım bu isteği olumlu bir yanıt alır.
Nitelikli olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Nitelikli mi?
Bu metin bir harika.
Olağanüstü.
Üslubu biraz güven yoksunu olabilir ancak bu
adamın duygularını ifade etme biçimi çok samimi, çok içten öyle ki okuduğum zaman
hissettiğim bilemiyorum sanki
Sanki?
Ancak siz yere fırlattığınıza göre beğenmemiş
olmalısınız?
Doğrusunu isterseniz hanımefendi, ben de onu
takdire layık buldum.
Ancak bay Tartuffe, ailemizin şerefini
lekeleyeceği korkusuyla cevap vermemem için yalvardı.
Öyle değil mi bay Tartuffe?
Evet, ben söyledim.
Bay Jourdain'a da açıkladığım gibi bu metin
edebi yönden harika olmakla birlikte barındırdığı tiyatro masum ruhları, kılık
değiştirmek, yalanlar ve iki yüzlülük gibi suçlarla yoldan çıkarabileceği için
ayıplanacak cinstendir.
Tıpkı İsa'nın kutsal ekmekte vücut bulması
gibi Şeytan da aktörün bedeni aracılığıyla kendisine
- Kesin artık beyefendi!
- Teşekkür ederim.
Daha siz doğmadan önce babam beni en büyük
aktörleri izlemeye götürürdü ve ben onlardan çok şey öğrenmişimdir Sevgili
Dorante bu!
Kesinlikle haklısınız hanımefendi, kesinlikle.
Gidip misafirimizi karşılayalım.
Dorante üstün vasıflara sahip bir adamdır.
Kralın, beni dostluğuyla onurlandıran
yoldaşlarındandır.
Dostum, nasılsınız?
Çok iyiyim beyefendi, çok iyi.
Tanrım, öyle şıksınız ki.
İnce zevklerin vücut bulmuş halisiniz.
Bayan Jourdaine, güzellik ve zeka bir arada.
Nasılsınız?
Kalkın lütfen, teşekkür ederim.
Bayım.
Sadece uğradım - biliyorum meşgul bir
adamsınız - ancak borcumuzu halletmek istedim.
Acelesi yoktu.
Miktarı tam olarak biliyor musunuz?
Elbette, ama hiç acelesi yoktu.
Hayır, ısrar ediyorum.
Israr mı ediyorsunuz?
Durun da defterime bakayım.
Beni utandırıyorsunuz.
15,800 livre.
Aceleye gelmez.
15,800 livre.
Çok güzel.
Bana şimdi vereceğiniz 200'ü de katarsak tastamam
16,000 eder- ki bunu size yakında ödeyeceğim.
- Sorun olmaz değil mi?
- Hiç de bile.
Başkalarından da isteyebilirdim ancak siz
benim en iyi dostumsunuz.
Sizi gücendirmek istemedim.
Elbette elbette.
Odama gidelim, sakıncası yoksa.
Söyleyin bakalım, küçük meselemiz ne durumda?
Küçük meselemiz mi?
Ne meselesi?
- Biliyorsunuz - Takılıyorum sadece.
- Takılıyor musunuz?
- Elbette.
İyi gidiyor.
Markiz Celimene, bana hediyenizi kabul
ettiğini söyledi.
Bu işe haftalarımı verdim.
Biliyorum biliyorum.
Hediyenizin muhteşemliğini aklına öylesine
soktum ki sonunda kabul ediverdi.
Sizce bu hoşuna gider mi?
Onun kalbine giden yolu doğru seçmişsiniz.
Kadınlar, kendileri için para harcanmasına her
şeyden çok tav olurlar.
Bu hediye, ona olan aşkınızı her türlü
kelimeden çok daha iyi dile getiriyor.
Günün birinde onunla şahsen konuşmam mümkün
olacak mı sizce?
Yakında dostum, yakında.
Belki daha da önce.
Bay Jourdain bu kadar katı mı ki kızı böyle
kurnazlıklara baş vuruyor?
Ne demek istediğinizi anlamadım.
Hayranıyla mektuplaşması.
Bayım, lütfen kızımı babasının gazabından uzak
tutun.
Buraya size işkence etmek için değil barışmak
ve uzlaşmak için geldim.
Sizi rahatsız ettiğimin farkındayım ancak
sergilemem gereken görüntü yüzünden en çok acı çeken benim
Nasıl anlatsam?
Oynamanız istenen rolden dolayı mı?
Anlamışsınız?
Bay Tartuffe Din adamlarının, durmaksızın aynı
replikleri sarf eden katıksız oyuncular olduklarını uzun zaman önce anlamıştım.
Maskem düştüğüne göre, size artık barış değil tam
teslimiyet teklif edebilirim.
Küçük hanıma gelince hangi yetişkin kendi
gençlik hatalarını unutabilir ki?
Aşk uğruna yaptığım budalalıkları bilseniz
şaşardınız Siz mi bayım?
Kalbim taştan değildir.
Buna eminim.
Sert görünmeye çalışanlar, hep öyle olurlar
zaten.
"Sen yeter ki bir söz söyle ve ben
iyileşeyim.
" Bana budalalıklarınızı anlatın.
Budalalık mı dedim?
Anlatmaya değmez gerçekten.
Siz yine de anlatın.
Bir defasında babamın arabacısını kilitlemiş
ve arabayı çalarak bir hanım arkadaşımla buluşmaya gitmiştim.
Ancak dizginleri nasıl kontrol edeceğimi
bilemediğimden evin bitişiğindeki dar sokakta sıkışıp kalmıştım.
Bir başka seferinde de, yazı yazmak için
kullandığım tüyle sevgilimin adını derime kazımaya çalışmıştım.
- Adı neydi?
- Agnes.
Henüz on iki yaşındaydım ve zaten yanlış
yazmıştım.
Bay Tartuffe, Duyduklarıma inanmakta güçlük
çekiyorum.
Sizin gibi dini bütün bir insan!
Dini bütün olabilirim hanımefendi, ama ben de
erkeğim.
Ve cazibeniz karşısında, itiraf etmeliyim ki,
aklım yine başımdan gidebilir.
Bay Tartuffe!
Buraya gelin!
Evet efendim!
Geliyorum.
Geliyorum.
Gelin, çabuk!
- Bana ihtiyacınız mı var?
- Evet, bir not yazmak için.
Üslubumun sizi memnun etmemesinden korkuyorum.
Naz yapmanın sırası değil.
Dorante, tatlı Celimene'ime hediyesini
götürüyor ve ben de iyi kotarılmış bir not eklemek istiyorum.
Ne diyeceğiz?
"Sevgili Markiz, o güzelim gözleriniz beni aşktan öldürüyor"
Sadece bunu zarifçe dile getirmek istiyorum.
Şöyle diyebilirsiniz
Gözlerinin saçtığı alevler, kalbinizi
dağlıyor.
Bunu istemiyorum.
Sadece kullandığım kelimelerin olmasını
istiyorum:
"Sevgili Markiz, "o
güzelim gözleriniz beni aşktan öldürüyor.”
Sadece daha şirin bir dille ifade etmek
istedim.
Olduğu gibi bırakabilirsiniz:
"Sevgili Markiz, o
güzelim gözleriniz beni aşktan öldürüyor" Ya da:
"Aşkınızdan, sevgili
Markiz, o güzelim gözleriniz beni öldürüyor."
Ya da:
"O güzelim gözleriniz, sevgili
Markiz, beni aşktan öldürüyor.”
"Beni aşktan öldürüyor, sevgili Markiz, o
güzelim gözleriniz. "
Ve hatta: "Öldürüyor beni
aşktan, o güzelim gözleriniz sevgili Markiz.”
Evet ama hangisi en iyisi?
İlki: "Sevgili Markiz, o güzelim gözleriniz beni aşktan
öldürüyor."
İnanılmaz!
Daha ilk denemede bulmuşum.
İlk denemede.
Alın.
Sizin konumunuzdaki birinin böyle işlerle kendisini
alçaltmasını görmekten hicap duyuyorum.
Yavaş ol, gören de açlıktan öldüğünü düşünür.
Seni görmek iştahımı kabartıyor öyle tatlısın
ki, yensen yeridir.
Size bir mektup var Markiz hanımefendi, - Kimden?
-Chabany Vikontu'ndan.
Al.
Bana oku.
Saklayacak bir şeyim yok.
"Hanımefendi, size refakat edemiyor olmak,
beni yiyip bitiriyor.
Ateşlere düştüm, yanıyorum.
Ben size aitim ve siz de benim olacaksınız.
Louis-Jacques de Mesnil, Chabany Vikontu
" Küstahça!
Arsızca!
Bunun için kamçılanmalı!
Bence bir ruhu var.
Hanımefendi, bu mektup bir hakarettir.
Kesinlikle.
Ne var ki bazı hakaretler insanın yüreğini pır
pır ettirebilir.
Beni bağışlayın hanımefendi, yüreğinizi pır
pır ettiremediğim için.
Belki bu kusurlarımı affetirebilir?
Beyefendi, hakkınızı vermeliyim, beni hayli
şaşırttınız.
Sizse hanımefendi bana hayli acı çektirdiniz.
Neden dolayı, söyleyin rica ederim?
Etrafınızdaki şakşakçı aşıklarınızdan dolayı
acı çekiyorum.
Siz de herkesi kıskanıyorsunuz.
Burada herkes iyi karşılanıyor.
İnsanlar yakınımda olmaktan hoşlanıyorsa, bu benim suçum mu?
Beni ziyarete geldiklerinde onlara hakaretler
mi yağdırmalıyım?
Hadi ama Dorante bir kadının memnun etme arzusu her şeyden önce gelir.
Saçma bir arzu, kabul ediyorum ancak 20,
ölçülü davranılacak bir yaş değildir.
Beni kıskanç olmakla suçluyorsun, peki ama sadece
benim olan ne var ki?
Sevildiğini bilmenin hazzı.
Veresiye aşka karnım toktur hanımefendi.
Böylesi cömertlik gösterileri de beni hep
endişelendirir.
Dikkatli olun, mahvolmuş bir adam hiç işime
gelmez.
Korkmayın hanımefendi planlarım beni bu
durumdan yıllarca uzak tutacaktır.
Bağışlayın ama, bana çok saçma geliyor.
Saçmalığı unutun.
Şüphe düşmanınızdır.
Devam edin.
Bir yağmur damlasısınız, bir yaprağın ucundan sarkan.
Gittikçe büyüyen
ve ağırlaşan bir su damlası.
Şimdi sallanıyor ve
düşüyor.
Düşüyor bay Jourdain!
- Güzel.
Bir tane daha.
- Bu gecelik bu kadar yeter.
Çıngırak, çiçek, yağmur damlası.
Takatim kalmadı.
Kesinlikle!
Ne zaman bitap düşüp düşünecek haliniz kalmaz işimiz
o zaman başlar.
Haydi, şeyi yapın At.
Yo yo At olmaz.
Hayır hayır!
At olmaz!
At olmaz!
Ne yapıyorsunuz beyefendi?
At.
Hangi at acaba?
Tüm atları bir seferde mi yapıyorsunuz?
Bilmez misiniz ki, biz insanlar gibi atların
da kendine özgü bir karakteri vardır.
Siz bana at taklidi yapan bir adamı oynadınız atı
değil.
Endülüs atı mısınız?
Ateşli ve yabani Yoksa bir Fransız atı mı, mağrur
ve asil?
Gürbüz bir Percheron musunuz?
Oyunculuk bay Jourdain görüntü değil, duygu
işidir.
Şimdi lütfen, atı yapın.
Merak etmeyin bayım, ona kendi ellerimle
ileteceğim.
Evet bayım.
Çok iyi bayım.
Güle güle Hanımefendi.
Genç bir adam size bir mektup getirdi.
Bana mı?
Hanımefendi yazmış olduğum metni onurlandıran
iltifatlarınız içimde, sizi gördüğüm ilk
anda uyanan hürmeti daha da arttırdı
sadece Lütfen bana bir buluşma bahşediniz insanların en mutlusu olacağım.
Sizi, malikanenin arka tarafındaki yıkıntılarda
bekleyeceğim günbatımında.
Bu Bu bir mektup Bahçıvandan geliyor.
Şey arıyormuş Bir iş bahçe işi bir bahçede.
Genç adam nasıl birisiydi?
Oldukça yapılı bir erkekti.
Zarif ancak kendi halinde eli yüzü düzgün, yakışıklı
biri.
Bu kadar mı?
Sadece bir göz attım hanımefendi.
Evet.
Elbette.
Teşekkür ederim.
Hanımefendi Beyefendi Hanımefendi Sizinle
tanıştığıma memnun oldum.
Bense hanımefendi, zevkle doldum.
Yazdıklarınız, sonsuza dek söndüğünü düşündüğüm
duygularımı uyandırdı.
Cüret etmekle ayıp mı ettim acaba?
Aksine cüretiniz tevazunuzun çoğu zaman
zaptettiği hisleri serbest bıraktı.
Size kulak verince tevazum geri dönüyor beni
utandırıyorsunuz.
Aklınız beyefendi müthiş bir duyarlılığa sahip.
Aklımın bir önemi yok, konuşan kalbimdir.
Kalbiniz mi?
Kalemime, güzelliğiniz yol gösteriyor siz
olmasanız, ben yazamazdım.
Beyefendi yüreğime dokundunuz hem de çok
derinden.
Bu nedenle Buyurun.
Olmaz hanımefendi.
Yardımcı olmak için.
Beni besleyen bu değil ki.
Kıyafetim için beni bağışlayın hanımefendi açıklayamayacağım
nedenlerden ötürü kimliğim gizli kalmalı.
Beyefendi, benim için O zevk bana ait
hanımefendi Yazdıklarınız bende öyle duygular uyandırdı ki Biliyorum.
Her ne kusur ettimse, kalbimin sesini
dinlediğim için oldu.
Buraya geldim çünkü
Çünkü yazdıklarım yüreğinize dokundu,
biliyorum Biliyorum demekle ne kastediyorsunuz?
Biraz fazla kendini beğenmişsiniz.
Demek istediğim, asıl sizin güzelliğiniz Buna
müsade etmeyeceğim.
Yazdıklarınıza gelince, belli ki sözlerim
çarpıtılmış.
Kötü değiller, ama düşünceleriniz biraz toy
kaçıyor.
Bu ne cüret!
Afedersiniz.
İstediğinizin bu olduğunu sanmıştım.
İstemek mi?
Siz hangi gezegendensiniz?
- Sandım ki - Yanlış sanmışsınız.
Bu, zahmetleriniz için.
Size iyi şanslar dilerim.
Yakıyor musunuz?
Yazarın sizi memnun ettiğini sanıyordum.
Tekrar düşününce, üslubunu ağır ve abartılı
buldum.
Anlıyorum.
- Hayır anlamıyorsunuz.
- Evet anlıyorum.
- Hayır.
- Evet.
Bay Tartuffe bu sizi niye ilgilendiriyor ki?
İlgilendirmiyor hanımefendi, ilgilendirmiyor.
Acı çekiyor gibisiniz.
Siz gelene kadar huzur içindeydim.
Bana acı veren tek şey sizin varlığınızdır.
Size acı veren tek şey mi?
Emin misiniz?
Beni rahat bırakın.
- Ben sadece - Rahat bırakın!
Burada ne oluyor?
Evet, hanımefendi?
Onu artık evimde istemiyorum.
Gitmesini söyleyin lütfen.
Daha önce de açıkladığım gibi Bay Tartuffe bir
din adamı değil.
- Ne demek istiyorsunuz?
- O göründüğü gibi değil.
Böyle söylemenizin sebebi nedir?
Dün, bahçede bay Tarftuffe, uygunsuz şeyler
söyledi.
Ah, öyle mi?
"Ah, öyle mi" de ne demek?
Yani, "hepsi bu mu" demek istedim.
Bana kur yaptı.
Kur mu?
Emin misiniz?
Beyefendi, söylüyorum ya işte!
Yanlış anlamış olmalısınız.
Bana inanmıyor musunuz?
Pekala.
Pekala.
- Şuraya saklanın.
- Bu saçmalık hanımefendi.
Kötü bir oyun gibi.
Saklan dedim!
Ve dikkatle dinle.
Bu çok saçma.
Saçma!
Niyetini açık etmesini sağlamak için rol
yapmam gerekecek.
Ama beni buna mecbur eden sizsiniz.
Beni zor duruma sokmayın.
Kanaat getirdiğinizde bu oyunu durdurun.
Duydunuz mu?
Evet.
Beni mi çağırdınız?
Harika, çünkü açıklamak istediğim bir şey var.
Size bir özür borçluyum.
Özür mü?
Bugün size karşı kendimi kaybettim.
Buna pişmanım.
-Hayır hayır, benim suçumdu - Hayır, benim.
Benim.
Sözlerinizi dinlemeyi reddettim, tıpkı
kalbimin sesini reddettiğim gibi.
Kalbiniz mi, hanımefendi?
Evet.
İki kez suçluyum.
Önce sizi üzdüm, sonra da gönlünüzü almaya
çalışmadım.
Kiminle konuşuyorsunuz hanımefendi?
Sizinle bay Tartuffe.
- Şaka yapıyorsunuz.
- Benden şüphe mi ediyorsunuz yoksa?
Ona karşı hep mesafeli davrandınız yani bana.
Hadi ama beyefendi Kadınları bilmez misiniz?
Bazı 'hayır'lar, aslında yeşermek için
zamanını bekleyen 'evet'lerdir.
-Düşünüyorum da - Daha fazla düşünmeyin.
Ben her zaman düşünürüm, buna engel olamıyorum.
Buyrun, ilginiz için teşekkür ederim.
Evet hanımefendi, açıklamaya çalıştığım gibi,
ben Ben Pekala beyefendi, madem ki yaptığım kurlara duyarsız kalıyorsunuz ve
cazibemin hiçbir etkisi olmuyor dualarınıza geri dönün öyleyse.
İyi geceler beyefendi.
İyi geceler.
Neyi kanıtlamaya çalışıyorsunuz siz?
Kimsin sen?
Jean-Baptiste Poquelin, nam-ı diğer Molière,
hizmetinizdeyim.
- Neden buradasın?
- Geçimimi sağlamak için.
Ben bir oyuncuyum.
Oyuncu mu?
Evet oyuncuyum.
Ve iflas etmiş bir kumpanyanın müdürü.
Kocam bunu biliyor mu?
Hayır, ona yalan söyledim.
Özel bir danışman tuttuğunu sanıyor, dinibütün
birini.
Evet.
Akşam yemeği hazır.
Hanımefendi Beyefendi.
Madeleine, dostum, durum beklenenden daha karmaşık bir hal almaya
başladı.
Sana daha sonra açıklayacağım bir mesele beni
burada alıkoyuyor.
Sık sık seni ve kumpanyamızı düşünüyorum.
O kelimeyi sakın ağzına alma Thomas!
Alacağım baba, çünkü Sus!
Bunu duymak istemiyorum.
Çalışmak istiyorum!
Çalışmak istiyorum baba!
Eğitimim, ticarette para kazanmak için bir işe
yarasın istiyorum.
Bu evde para kazanılmaz, onunla evlenilir.
Çalışmak Ne zavallıca!
Öğle yemeğini bensiz yiyin, o zamana dek
dönmeyeceğim.
Baba, anne, ne mükemmel bir zamanlama!
Lütfen bay Valere ile tanışın şan hocam.
Hanımefendi, beyefendi Naçizane
hizmetkarınızım Şimdi de şarkıcılığa mı merak sardın?
Bu ilginç işte.
Hayır baba, eskiden de seviyordum.
Senin haberin var mıydı bundan?
Evet Aslında, evet.
Pekala.
- Şu dersi bir görelim.
- Afedersiniz?
Dersi bizzat görmek istiyorum.
Hanımefendi, sizi öyle seviyorum
ki
Tutkuma
engel olamıyorum Benim duygularım da farksız Lütfen benden vazgeçme Ama sizin katı babanız Bilmem nasıl yumuşatılır?
Öfkesi korku salsa da
Kalbinde var
zayıf bir nokta
Hanımefendi,
sizi öyle seviyorum ki
Bu sevgi
sonsuza dek sürecek
Ben de sizi
seveceğim
Ömrümün son
gününe dek
Seni öyle
seviyorum ki
Yeter!
Ne ritim var ne uyum!
Sözler de felaket.
Kızım, kendine daha iyi bir hoca bul Bayım?
Bayım.
Beklettiğim için afedersiniz.
Kont da sabırsızlanıyordu, aslına bakarsanız.
İyi haberleri varmış.
İyi haberler mi?
Gerçekten mi?
Bir buluşma hakkında demiştiniz.
Evet, bir buluşma.
- En çok umut edileni.
- Aynen.
Mümkün mü?
Söylediği Aynen öyle.
Yarından tezi yok demiştiniz, değil mi?
Yarın mı?
İzninizle.
Elması beğendi mi?
Nefesi kesildi, neredeyse bayılıyordu.
Tüm gece, taşı göğsüne bastırarak adınızı
tekrarlayıp durdu.
- Bana gösterin.
- Afedersiniz?
Bana gösterin.
Celimene'i oynayın ki gözümde
canlandırabileyim.
Şey Şö.
Şöyle yaptı Tam yapamıyorum ama
inanın bana, onu derinden etkilediniz.
Nihayet onunla konuşabileceğim.
Dostum, beni öyle mutlu ettiniz ki.
Hem de çok.
Size üniversiteden dönen oğlum Thomas'dan
bahsetmiş miydim?
Hayır, oğlundan hiç bahsetmemiştin.
Oğlum O artık bir erkek.
Tasdiki için de geriye tek bir şey kaldı; bir
evlilik.
Bu civarda, 'kontes' ünvanına layık olacak bir
kız bulabilirse Kontes Bu her babanın kızı için isteyeceği bir ünvan.
Bay Jourdain, ne demeye çalışıyorsunuz?
Kızınızla oğlumu mu kast ettiniz yoksa?
İlginç.
Cesurca ama ilginç.
Peki o zaman, evlendirelim şunları.
Arkadaşlık bağlarımız da aile bağlarına
dönüşsün böylelikle.
Çok garip.
Bu köpekler genellikle ateş hattından uzak
durmayı bilirler.
Bu bahsi geçelim.
Bana kalırsa, eğitimi yeterince sert değilmiş.
Bu bahsi geçelim dedim.
Evliliğe gelirsek Bunu daha sonra konuşalım.
Pekala.
Hanımefendi, sizi öyle seviyorum
ki
Tutkuma engel olamıyorum
Benim duygularım da farksız
Lütfen
benden vazgeçme
Şarkı
söylemek, masum ruhları evlilik ve aşk gibi suçlarla yoldan çıkarabileceği için
ayıplanabilir bir faaliyettir.
Teşekkürler bay Tartuffe.
Burada biraz sofuluğa ihtiyacımız var.
Ve göğüslerinizi de örtün!
- Uşak - Buyrun efendim.
- Hayır, diğer uşak.
- Buyrun efendim.
- Müzik hocası burada mı?
- Evet.
- Ne zamandan beri?
- 15 saattir.
Bırakın beklesin.
Sevgili Dorante!
Mükemmel bir insan, Kralın arkadaşı!
Kral, beni duydunuz mu?
Bay Jourdain, bu ne şıklık!
Abartmıyorum, ince zevklerin vücut bulmuş
halisiniz.
Aziz dostum Dorante.
Böyle mi düşünüyorsunuz?
Uslu Jourdain!
Ne kadar uslu Jourdain!
Çok şeker, çok Bağışlayın hanımefendi ileri
gittim.
Sizde büyük yetenek var.
Benimle dalga geçmeyin.
Geçmiyorum.
Siz insanları güldürmek için doğmuşsunuz.
İleri gittiğimi söyledim.
Benim hatamdı.
Unutmanızı rica ediyorum.
Komedi oynamak istemiyor musunuz?
Sizi üzecek ne söyledim şimdi?
Oyunculuk saygıyı hak eden ciddi bir iştir.
Ben saygısızlık mı ettim?
Evet.
Fars ve tiyatroyu karıştırdınız.
Tiyatro hanımefendi, burada size gösterdiğim
şeyden çok daha farklı, asil ve gereklidir.
Pekala.
Bana gösterin.
Denizler ve karalar üzerine kurulu Pekala.
Beni yalnız bırakın, artık geç oldu.
Yapmayın ama!
Ailesini kaybetmiş bir keçi gibi böğürmeniz
benim hatam mı?
Belki de tragedya, sahip olmadığınız bir
duyarlılık gerektiriyordur.
Bu lafları başkasına saklayın.
Beni neyin etkilediğini ve neyin sıktığını
bilirim.
Şakalarınız tüm tragedyalardan daha etkileyici.
Hayır hanımefendi.
Bu imkansız.
İmkansız mı?
Neden?
Çünkü, sizin aşina olduğunuz komedi mekanik
etkilere dayanır.
Tragedya ise insan ruhunun sonsuz karmaşasını
keşfeder.
Öyleyse sen de bunu keşfeden komediler oyna.
- Öyle bir şey yok.
- Öyleyse sen yarat!
Seni kemiren günah hangisi biliyor musun?
Kibir.
Önemli olan sanatınla hayatını kazanmandır.
Mesleğini icra et.
Yollara düş ülkeyi dolaş.
Her kasabada her köyde komedi oyna!
İnsanları güldür.
Adını işte böyle duyuracaksın.
Gerisi zamanla gelecektir.
Hanımefendi, ben Benimle gel.
Bu imkansız.
Hiçbir şey imkansız değildir.
Sadece istediklerimiz ve istemediklerimiz
vardır.
Öyleyse kendine istemediğimi söyle.
Demek böyle?
Ne?
Genç erkekleri baştan çıkarıyor, sözlerinle
onları heyecanlandırıyor ve onları kızışmış kalçalarının arasına ittiriyorsun.
Unutma, karşılaşmanız bir tesadüfmüş gibi
olacak.
Olayın tesadüfiliğine öylesine gebeyim ki gerçekleşeceğinden
haberim bile yok.
Hazırlanmak için kullandığım bir metod bu.
Ona verdiğiniz hediyelerden bahsetmeyin sakın.
Özellikle de elmaslardan.
Neden?
Son derece görgüsüzce.
Kibar bir erkek, verdiği hediyelerin hiçbir
önemi yokmuş gibi davranır.
Evet, elbette.
Bana güvenebilirsin.
Bakın kimler gelmiş.
Markiz, sizi görmek ne büyük bir zevk.
Şu ana dek, burası sadece bir bahçeydi.
Ya şimdi nedir?
Bir gül sepeti, hanımefendi.
İzninizle size arkadaşımı takdim edeyim, Bay
Jourdain.
Hanımefendi.
Hanımefendi beni bu tesadüfi karşılaşmanın onuruyla
şereflendirme lütfunu gösterdiğinizi görmenin mutluluğuna erişmiş olma şansı benim
için ne büyük bir payedir.
O şeref bana aittir beyefendi Arkadaşınızdan
hiç bahsetmemiştiniz.
Bazı arkadaşlar öyle değerlidir ki insan
başkalarıyla paylaşmaya kıyamaz.
Bu paragözü baştan çıkardığınıza göre, gizli
becerileriniz olmalı.
Güzellik sizi etkiliyor anladığım kadarıyla.
Çok güzel elleriniz var, hanımefendi.
Ellerim sıradandır, elmasları kastettiniz her
halde.
Hiç de bile.
Elmasın lafını etmeye değmez.
Gerçekten.
Acaba hanımefendi, nezaketinizi suistimal
ederek yakın bir zamanda sizi ziyaret edebilir, ve şerefinize yazma
küstahlığını gösterdiğim oyunumu sergileyebilir miyim?
Bay Jourdain, bu biraz ani olmadı mı?
Zamanı geldiğinde ağırdan almayı iyi bilirim.
Tanrı aşkına, evet.
Madem istiyorsunuz Bir gün ziyaretime gelin.
Bizimle kalın Dorante.
Hoşçakalın beyefendi.
Bu söylediğin için kırbaçlanmayı hakediyorsun.
Biliyorum Bizler artık çocuk
değiliz Jean-Baptiste.
Biliyorum Benim yerim burası.
Bir oyuncu kumpanyası değil.
Evet?
Sevgili eşim, olay nedir?
Kedi öldü.
Henriette nerede?
Bahçedeydi galiba.
Ona iyi haberlerim var.
Beni izleyin.
Bayım!
Bu benim kızım.
Onunla aşk yapıyor.
- Sadece bir öpücüktü.
- Kelime oyunu yapmayın.
Beyefendi, benim hatamdı, kızınız yanlış bir
şey yapmadı.
Baba, onu ben zorladım.
Yoksa yapacağı yoktu.
Hayır, suçlu benim bayım.
Sizinle konuşmak istiyorum.
- Onu dinleme - Konuya gel, konuya Beyefendi, Kızınız
Henriette'e talibim.
Siz asil misiniz beyefendi?
Anlayamadım?
Asil misiniz?
Bir ünvanınız var mı?
- Hayır ama - Öyleyse kızım size göre değildir.
Kaybolun.
Kaybolun!
Kızım, buraya Thomas'yla nişanlandığını haber
vermeye geldim dostumuz Dorante'nin oğlu.
Aramızda anlaştık.
Sadece tarihin belirlenmesi kaldı.
- Öp beni.
- Böyle bir şey olmayacak.
Olacak.
Beni buna zorlayamazsın.
Aslına bakarsan zorlarım.
Kendimi öldürürüm.
Kendini öldürmeyeceksin.
İstediğin onun kalbini kırmak mı?
Neden ona zorla koca buluyorsun?
Sanki ihtiyacımız varmış gibi?
Yeterine param var, bir de ünvan istiyorum.
Kontes olacak.
Kontesmiş!
Kontes evet.
Beni kızdırırsanız 'düşes' de olabilir.
Nezaket ziyaretinizden çok etkilendim
hanımefendi.
Ziyaretimin nezaketle bir ilgisi yok.
- İş konuşmaya geldim.
- İş mi?
Bu evliliği iptal etmek için ne istiyorsunuz?
Ne demek istiyorsunuz?
Oğlum Oğlunuzun kızımla bir işi olmaz açgözlülüğünüzü
tatmin etmekten başka.
Sorumu bir kez daha soracağım: Ne kadar?
Bunu adamakıllı düşünmeliyiz hanımefendi.
Kuzeye bakan cephe çatlaklarla dolu.
Çatı her yerden sızdırıyor Pencerelerin
yenilenmesi gerekiyor ki, tam 300 taneler!
30,000.
Yarına 30,000 mi?
Neden kabul ettiniz?
Çaresizdim de ondan!
- Hiç paranız var mı?
- Biraz.
2,000 livre.
Sakin ol.
Sakin ol.
- Bir yolunu bulacağız.
- Nasıl?
Yarın sabah Hayır!
Bu öğlen Bu öğlen kızınızla dışarı
çıkacaksınız.
Gezintiye çıktığınızı söyleyeceksiniz.
Ormanda bir gezinti.
Hayır!
Liman civarında.
Kocanıza, Henriette'in okyanus havasına
ihtiyacı olduğunu söyleyin.
- Anlamıyorum.
- Sabredin.
Aslında, limana gitmeyeceksiniz.
Şeye Yıkıntılara gideceksiniz.
Ben Valere'e söylerim, sizi bekliyor olur.
Kızınızı ona emanet edeceksiniz.
Ve sonra Sonra hanımefendi bir oyuncu gibi davranmanız
gerekecek.
İmdat!
İmdat!
Lütfen!
Allah aşkına!
Sorun ne hanımefendi?
Sakin olun.
Beyefendi, çok korkunç.
- Henriette - Ne olmuş Henriette'e!
Henriette Benim küçük yavrum Konuşun
hanımefendi, anlatın bana!
Limanda dolaşıyorduk Bir kadırganın kaptanı,
gezmemiz için bizi güverteye davet etti Aman Tanrım Adamlarına demir almalarını
emretti ve denize açıldı - Aman tanrım!
- Haydutlara esir düştü!
Aman Tanrım!
Fidye getirmem için beni bir kayıkla sahile
bıraktılar.
Fidye götürmezsem, kadırga bu gece yola
çıkacak Afrika'da köle olarak satacaklar onu.
Fidye ne kadar?
50,000 livre.
50,000 livre mi?
Ne arıyordu o kadırgada?
Vaktimiz yok beyefendi, parayı toparlamalıyız.
50,000 livre!
Bunun ne demek olduğunu biliyorlar mı?
Biliyorlar beyefendi, biliyorlar.
Bunu neden yaptı ki?
Acele edin beyefendi, yalvarıyorum size.
- Başka yere gidemez miydi sanki?
- Elbette.
Lanet olasıca kadırga!
Haklısınız hanımefendi.
Beni burada bekleyin, parayı getireyim.
Nasıldım?
Neden 50,000 livre?
Dorante sadece 30,000 istemişti.
Kumpanyanızla başka türlü nasıl ayakta kalırız?
Biz?
Göz yaşlarınızı silin, kocanız icabına
bakacaktır.
İşte.
Ama o korsanlara söyleyin Kızım?
Kurtulmuşsun?
Evet, Valere'den kurtuldum.
Aptal ve hödüğün teki.
Ya kadırga?
Ona tercih ederim!
Evet?
Anlaşmazlık olmuş.
Anlaşmazlık mı?
Evet.
Gelecek planları ile ilgili ayrı düşmüşler.
Ayrı düşmüşler.
Hangi konuda?
Çocuklarına verecekleri isim konusunda.
Kızınız her şeyi mahvetti!
Zayıf karakterinin bir göstergesi.
Sizi böyle konuşmaktan men ederim.
Haınmefendi, kızınız kaderine karar verdi.
Biz artık ne yapabiliriz?
- Onunla kalmalıyım.
- Ya biz?
Ya biz?
Baban hukuk eğitimi aldğını mı söylemişti?
- Ticaret hukuku, tam söylemek gerekirse.
- Ne güzel bir fikir.
İşlerimi miras bırakabileceğim bir oğlumun
olmasını istemişimdir hep.
İşleriniz ne durumda bay Jourdain?
-Şikayet edemem.
- Yanılıyorsunuz.
Kanunlarımız kınanmalı, Fransa'da bir iş yürütmek
imkansız.
Ancak kârlılığı arttırmak için somut
fikirlerim var.
Thomas, korkarım bu konuşma sıkıcı olmaya
başlıyor.
Hiç de değil.
Devam et lütfen.
Örneğin, üretiminizi, ücretlerin 4 kat daha
düşük olduğu İspanya'ya kaydırarak işgücü maliyetini azaltabileceğinizi biliyor
muydunuz?
İspanya'ymış!
Neden Çin değil acaba?
Bay Jourdain, atalarımızdan biri tüccardı.
Gerçekten mi?
Hayır.
Evet baba.
- Hayır.
- Evet.
- Hayır.
- Evet.
- Hayır.
- Evet.
Hayır hayır hayır!
Bunlar dedikodu!
Asla tüccar değildi!
Değildi!
İşin aslı şu ki, terziliğe büyük yeteneği
varmış ve dostları için pek çok şey dikmiş.
Karşılığında bir miktar para da almış.
Ama asla bir tüccar değildi.
Ne düşünüyorsunuz?
Cümleleri okuyuş şeklim bir tat verdi mi?
Evet evet.
Doğrusunu isterseniz, hazır olduğumu
düşünüyorum.
Şimdiden söylemiş olayım yarın ya Celimene'in
evinde zafer kazanmış olacağım ya da beni bir meyhanede ölümüne içerken
bulacaksınız.
Demek buradasınız.
Her yerde sizi arıyordum.
Nikahtan önce yoluna koymamız gereken bir sürü
husus var.
Nikah biraz beklesin!
Ne dediniz?
Sorun ne?
Çuvalladım.
Çok kötü çuvalladım.
Ne demek istiyorsunuz?
- Celimene oyunumu beğenmedi!
- Tamamen kuruntu.
- Dedim ki - Hiçbiri doğru değil.
Bir kişi bile alkışlamadı!
Bu bir işarettir.
Haklısınız beyefendi, saygının işareti.
- Ne dediniz?
- Çok takdir topladınız.
Öyle bir etki yarattınız ki alkışlamak
uygunsuz kaçacaktı.
Fısıldaşmalar duydum ama.
İnsan bir güzellikle karşılaşınca bunu
birileriyle paylaşmak isteyemez mi?
- İnsanların esnediğini gördüm.
- Emin misiniz?
Sakın, aldıkları zevkten dolayı keyifle iç
çekmiş olmasınlar?
Hayır, gerçekten tepkileri yanlış yorumlamışsınız.
Siz ayrıldıktan sonra sizi kendi salonlarında
görmek istediklerini söyleyen hanımlar oldu.
Gerçekten mi?
Siz de öyle mi düşünüyorsunuz?
Bay Jourdain, oynadığınız oyun, sizi sosyetenin
gözdesi yaptı.
Sosyetenin gözdesi mi?
Gerçekten mi?
Sosyetenin gözdesi İnsanlar zevkle iç çektiler.
Çok çabaladım.
Ancak asıl teşekkür edilmesi gereken sizsiniz.
Bay Molière.
Sorun nedir?
Bunu kabul edemem.
Anlaşmamız ne olacak?
Onun takdirini kazandım, 'Güzellik'
fethedildi, daha ne istiyorsunuz?
- Sonuç.
Ben tatmin oldum ya işte.
Evet, böyle söylüyorsunuz.
Yine de Yine de?
Şey sözler her zaman niyetleri yansıtmayabilir.
Keşke Celimene'nin aklından geçenleri bilmenin
bir yolu olsaydı.
Belki de vardır Anlatın.
Hayır hayır.
Çok çetrefilli.
Asla kabul etmezsiniz Bizzat Aristo değil
miydi bunu kanıtlayan Müsaade edin Marki.
Aristo'yu bir kalkan gibi kullanmaktan
vazgeçin artık!
Hayal etmesi eğlenceli olabilir ancak insan akıl
hocasını seçmelidir.
Yoksa dünyanın dertlerini tek başımıza
çözmemizi mi isteyeceksiniz?
İnsan enine boyuna düşünmeyi hiçbir zaman
unutmamalıdır.
Ama sürekli aynı şeyi tekrarlamak insanı dolap
beygiri yapar.
Hanımefendi, bir beyefendi teşrif etti.
Bir beyefendi mi?
İsmi nedir?
Söylemiyor efendim.
Bu gizem nedenmiş?
Alın içeri.
Başüstüne hanımefendi.
Lütfen bu alışılmadık girişten dolayı beni
bağışlayın ancak çamura bulanmış, yağmurda ıslanmış sokaklarımızda çizmelerimi kirletmek
istemedim
Size naçizenene saygılarımı sunmama
müsaade edin.
Memnuniyetle, tabi kimden geldiklerini
bilirsem.
Jean-Baptiste Poquelin, Markiz, hizmetinizdeyim.
Gelişinizin gösterişten yoksun olduğu
söylenemez ancak ziyaretinizin sebebini öğrenirsem daha mutlu olacağım.
Namınız, karşı koyulamayan bir mıknatıs gibi.
Kıymetli şeyler beni öyle çeker ki nereye
gitsem peşlerine düşerim.
Kıymetli olma konusunda, belki ortak
yanlarımız vardır.
Ancak namınıza gelince, hiç duymuşluğum yok.
Ben de bu nedenle geldim huzurunuza.
Daha iyi neresi olabilir ki dedim kendime.
Arkadaşlık tekliflerine kulak tıkayan biri
değilimdir.
-Oturun lütfen.
- Kendimi zorla kabul ettirdim
Bir de koltuklarınızı suistimal
etmeyeyim.
Suistimal etmemeniz gereken şey vaktimizdir.
Takdire şayan girişiniz hepimizi şaşırttı Ben
davetsizce buraya dalıp ezbere şiir okuyan o gösteriş budalalarından biri
değilim.
Bize okuyacağınız mısralarınız varsa bundan
memnuniyet duyarız!
Edebiyatı severiz.
Madem ki sordunuz işte aklıma geliveren, size ithaf
edilmiş bir kaç mısra.
Yakalandım korunmasız
İçimde
kötülük olmaksızın
Size bir
bakıverdiğimde
Gözleriniz
yaklaştı apansız
Ve
uzaklaşıverdi, çaldığı kalbimle Hırsız!
Hırsız!
Hırsız!
Hırsız!
Bizi böyle gülümsetmeniz için acaba hangi
melek gönderdi sizi?
Eğlenmeye öylesine hasret kalmıştık ki.
Ne dediniz hanımefedi?
En parlak zekaların buraya girebilmek için
çabaladığını sanıyordum oysa.
Nelere katlandığımızı bir bilseniz.
Genellikle sıkıntı ve zavallılıklara gülmek
arasında gidip geliyoruz.
İnsanlar çabalıyor, evet ama sadece istenmeyen
tutkularını ilan etmek için.
Şu zavallı bay Jourdain gibi örneğin.
Bay Jourdain mı dediniz?
Kart bir horoz düşünün sülün kılığına bürünmüş
sekiz yaşındaki bir çocuğun bile okumaya tenezzül etmeyeceği dizeleri tükürük
saça saça okuyor.
İçine düştüğüm durumu anlıyor musunuz.
Sonra da bu ahmak kendisini sevmemi umarak
aptal aptal beni süzüyor.
Sanki benim Marki olmayı uman her tüccar ve
çiftçiye ilgi duymama imkan varmış gibi.
Ne kadar doğru söylediniz hanımefendi.
Zaaflarımızın maskesini düşürürken ne kadar da
parlak oluyor zekanız.
Gerçek dile getirilmelidir, sizi takdir
ediyorum.
Sizi istisnai bir varlık yapanın zekanız
olduğunu sanıyordum.
Tarzınızı belirleyen şeyin sadece terbiyeniz
olduğunu şimdi anlıyorum Çünkü ruhunuzu tümüyle acımasızlığa adamışsınız.
Konuklarınızı, orada olmayanlar hakkında yaptığınız
şakalarla eğlendiriyorsunuz.
Oysa ben diyorum ki birisi hakkında
düşündüklerinizi onun yüzüne karşı söyleyememek zekanıza, ünvanınıza ve güzelliğinize
hakarettir.
Örnek verirken eşekten bahsettiniz.
Sizi tepmek için bakmadığınız bir anı kollayan
bir hayvan.
Şimdi gideceğim hanımefendi.
Ve sizi yokluğumda anırmaya bırakacağım.
Hanımefendi!
Sizi temin ederim, evlilik işi suya düştü.
İnanın bana, o serseri Dorante artık çok zor
bir durumda.
Bana yalan söyledin!
Utanmadan!
Sıkılmadan!
Başından beri yalan söyledin!
Beni kullandın!
Evet.
Celimene'nin duyguları hakkında sana yalan
söyledim.
Ancak bana dürüstçe cevap ver Sende bu körlük
varken, gerçeği kabul edecek miydin?
Tüm bunları unut, şu evlilik meselesini
düşünelim.
Şu an evliikten bahsetmek için uygun bir zaman
değil.
Tam tersi, bence ivedilikle devam etmeliyiz.
Bay Jourdain bu nişanı atmanın sizin için doğuracağı
feci sonuçları bir düşünün.
Saray çevrelerinde oldukça iyi bir konuma
sahibim.
Markizle yaşadığınız acınası ilişki yüzünden zarar
gören itibarınız iki paralık olacak.
Elmire?
Beni mi aramıştınız?
Evet.
Kocacığım?
Nikah bu gece kıyılacak.
Bu gece mi?
Bay Tartuffe'e söyle onu görmek istiyorum.
Yalnız görüşmek isteriz.
Seni görmek istiyor.
Nikah bu gece olacakmış.
Beni mi görmek istediniz?
Karımın bir aşığı var.
Afedersiniz?
Karımın bir aşığı var.
Bunu yeni farkettim.
Kim olduğunu biliyor musunuz?
Aşçı olsa ne fark eder Fransa mareşali olsa ne
farkeder.
Gerçek aynı olduktan sonra.
Peşine düştüğüm kadın tarafından aşağılanmakla
kalmadım ihmal ettiğim kadın tarafından da boynuzlandım.
Bay Jourdain karınızın aşığı şu an burada olsa
ne yaparsınız?
Ne mi yaparım?
Onu boğazlarım bağırsaklarını deşer, kalbini
söker alırım.
Öfkenizi anlıyorum.
Ama şu an burada karşınızda olsa ne yaparsınız?
Onu dinler miydiniz?
Son nefesini verişini dinlerdim.
Şu an karşınızda dursa gerçekten yapmak istediğiniz
bu mu?
Öfkemi yatıştırmam mümkün olsa belki onu
dinlerdim.
Size bir öğüdü var.
Öğüt mü, gerçekten mi?
Evet efendim.
Nikahı iptal edin.
Anlamıyorum Karınızı mutlu eden şey, kızının
mutluluğudur.
Bunu ona bu adam veremez.
Sadece siz yapabilirsiniz.
İptal edemem.
Bu durumda Bekleyin!
Diyelim ki bir yolunu buldum bu adam karımı
geri verecek mi bana?
Geri vermek mi?
Karınız ona ait değil ki.
Size ait olduğundan daha fazla değil.
Öyleyse diğer adamın çekilmesini beklerim.
Karımdan vazgeçmesini ve sonsuza dek ortadan
kaybolmasını.
Gelin bir adım öne çıkabilir mi lütfen.
Bay Jourdain!
Ne oluyor?
Sorun ne?
Korkunç bir felaket efendim!
Ambarlarınız yandı!
Ambarlarım mı?
Hangileri?
Hepsi efendim!
Mahvoldular.
Hepsini kaybettik!
Mahvoldunuz!
Hiçbir şey bu nikaha engel olamaz.
Lütfen devam edin, göz yaşlarımızı daha sonra
dökeriz.
Bilemiyorum ama, bana kalırsa aceleye
getirmeyelim.
Mahvolduysam kime ne!
Sizin varlıklarınız hepimize yeter.
Ben de diyorum ki bu konuyu oturup bir
düşünelim.
Tuhaf bir rastlantı.
Ne ima ediyorsunuz?
Bununla bir ilgisi yok Sürekli somurtan ve inat
eden kızınızdı.
Biz bir kusur mu işledik acaba?
Oğlum için sevgi dolu ve iyi huylu bir kadın
istedim.
Henriette oğlumu istemiyorsa biz de onu
istemiyoruz.
Hizmetinizdeyim beyefendi.
Ben de duacınızım.
Ellerinizden öperim.
- Söz vermiştin, benim olacaktı!
- Sözümü geri alıyorum.
Tebrikler, rolünüzü mükemmel oynadınız.
Ben sadece sizin yönteminizi uyguladım efendim.
Bana artık ihtiyacınız yoksa Aksine, bizimle
kalın.
Parasını ödediğim bir törenin gerçekleştiğini
görmeyeceğimi mi sanıyorsunuz?
Damatlardan biri gitt mi, öyle olsun.
Diğerini alın içeri.
Durun bakalım, durun.
Yemin edene kadar sabredin hiç olmazsa.
Gidiyor musunuz?
Evet hanımefendi.
Ben Şerefim söz konusu.
Şerefiniz mi?
Ya kalbiniz ne söylüyor?
Bilmiyorum.
Bilmiyor musunuz?
Hayır.
Siz ne öğütlersiniz?
Şerefinizi korumanızı.
- Öğüdünüz bu mudur?
- Evet.
Öyleyse hanımefendi, öğüdünüzü tutacağım.
Size acı vermese gerek.
Size verdiğinden daha fazla olmayacaktır.
Size iyi yolculuklar dilerim bayım.
Madeleine, döneceğime yemin etmiştim Ve işte
dönüyorum.
Bir kaç güne kadar Paris'te olacağım.
Kumpanyayı topla ve bavullarınızı hazırlayın.
Bir projem var.
Yollara düşeceğiz.
Paris'i ve çakallarını boşver; para
sahiplerini boşver.
Biz mesleğimizi icra etmeliyiz.
Taşrayı turlayacağız, aylarca-gerekirse
yıllarca.
Her kasabada, her köyde her mezrada
oynayacağız.
İsmimizi duyuracağız ve gerisi zamanla gelecek.
Hanımlar bu küstahça ziyaretim sizi şaşırtacak
şüphesiz.
Yakalandım korunmasız
İçimde
kötülük olmaksızın
Size bir
bakıverdiğimde
Gözleriniz
yaklaştı apansız
Ve
uzaklaşıverdi, çaldığı kalbimle Hırsız!
Hırsız!
Hırsız!
Hırsız!
Bu 'oh' bana çok takdir edici geldi.
Onu istemiyorum, sadece kullandığım kelimeler
olsun istiyorum.
Sevgili Markiz, o güzelim gözleriniz beni
aşktan öldürüyor.
Ya da "Aşkınızdan, sevgili Markiz, o güzelim
gözleriniz beni öldürüyor.”
Ya da "O güzelim gözleriniz, sevgili
Markiz, beni aşktan öldürüyor" Ya da "Beni aşktan öldürüyor, sevgili Markiz,
o güzelim gözleriniz.”
Ve hatta: "Öldürüyor beni aşktan, o
güzelim gözleriniz sevgili Markiz.”
Evet ama hangisi en iyisi?
50.000 livre mi?
Evet efendim.
Bana sadece 2 saat mühlet verdiler.
Ne işi vardı o kadırgada?
Haklısınız, acele edelim.
Başka bir yere gitse olmaz mıydı sanki?
Şüphesiz.
Kahrolası kadırga!
Kendi kadırgasını seviyor ama.
Kahrolası kadırga!
Hainler!
Şeytanlar!
Hanımefendi Beyefendi Hanımefendi Beyefendi İşlerin
bu hale gelmiş olmasından ne denli pişmanlık duyduğumu size anlatamam.
Pişmanlık duyulacak bir şey yok.
Döktüğüm göz yaşları bugünlere geldiğinizi
duyduğumda aldığım hazzın yanında hiç kalır.
Kurtarın beni yıllardır içimi kemirip
duran acıdan Hiçbir alkışın gidermeye gücünün yetmediği acıdan.
Beni bağışladığınızı söyleyin.
Sizi ne için bağışlayacakmışım?
Kızımı kötü bir evlilikten kurtardığınız için
mi?
Kocamın gözlerini açıp tövbekar bir adam yaptığınız
için mi?
Torunlarımı büyüttüğümü görmemi sağladığınız
için mi?
Nasıl isterseniz.
tüm bunlar için sizi bağışlıyorum.
Kabul edin bay Molière, tragedya hiçbir zaman
sizin güçlü olduğunuz bir dal olmadı.
Silin gözlerinizin yaşını ve kalan şu azıcık
zamanımda güldürün beni.
Korkarım ortada gülünecek bir durum yok.
Yanılıyorsunuz.
Mutsuzluğun da hiç hafife alınmaması gereken
komik yanları vardır.
Beni ağlatan bir şey hakkında nasıl olur da
şaka yaparım?
Böyle bir komedi yok.
Öyleyse yaratın onu.
Az önce haberdar olmadığım bir şey öğrendim.
Nedir?
Bay Tartuffe'le evlenecekmişsiniz.
Babam belli ki bunu kafasına koymuş.
Ya kalbiniz ne diyor?
Bilmiyorum.
Bilmiyor musunuz?
Hayır.
Ne öğütlersiniz?
Kocanızla kalmanızı.
- Öğüdünüz bu mudur?
- Evet.
Öyleyse bu öğüdü tutacağım.
Size acı vermese gerek.
Size verdiğinden daha fazla olmayacaktır.
Tek istediğim mutlu olmanızdır hanımefendi.
Ve sizi mutlu etmek için, öğüdünüzü tutacağım.
Buraya gelin bakayım, aptal aptal konuşmayı
bırakın.
Aşıklar gözü kara olur
Ve siz birbirinizi, sandığınızdan çok daha
fazla seviyorsunuz.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar