Gavs’ül âzam İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendin Bir Mektubu
Gavs’ül âzam İhramcızâde İsmail
Hakkı Toprak kuddise sırruhu'l-âlî Efendi Hazretlerinin, Şeyh-i Hacı Mustafa
Hâki kuddise sırruhu’l-azîz Efendimizin mahdumu Bahâeddîn Efendi’ye yazdığı
mektubdur..
به
Seni sevmek benim dinîm imânım
İlâhî din- ü imandan ayırma
İşte öteden beri derd-i
muhabbetinizle nâlân olan kalbîm, nâle-i efgânını baştan aşırmakla giryân u
sûzan olarak kâlemi elime aldım.
Sultanım, ne buldum ise, sizden
buldum ve bu fenâda ne gibi bir zevke erdimse, mutlaka sizinle erdim.
Bende-i peder-i büzürg-vârımız
sırr-ı insanü’l ayn, aynü’l-insan min-haysül-kühliyye maksûd-u vücud iken
Seyyidinâ Hâkî kuddise sirrıhü’l-âli Efendimiz sultanımızdır. Onun derd-i rûhâniyetinin perver derdi bezminden
bir an hâlî olamam. Ne çare ki, her an
tahtı gâh-ı saltanatlarına varamam.
Nâdiren varabilsem de, kendilerini bulamam. Eğer görsem nîm-ü nazarla mazhar-ı iltifat
olsam bir zevki huzur tuma’nînet bulurum ki, âdeta kendimi bu âlemden çıkmış ve
cânâna dâhil olmuş bilirim.
İşte bu te’sirin icrâ-yı ahkâmından
olmalıdır ki, sizi hiç unutamam. Aks-i
timsâlinizi gözlerimden ve sûr-i hayâlinizi gönlümden çıkaramam. Her nerede bir çeşm-i siyâhın füsunkâr
bakışını görsem yüreğim çarpar ve dîde-i kalbim size bakar. Bu zevk ile geçirdiğim günlerimi feleğe değişmem.
İşte bunların
ulviyeti-pesendânesinden olmalı idi ki, arada nezd-i âlinize gelir, envâr-ı
cemâl ve ahvâl-i bî-melâlinizden bî-hâd ve bî-gaye feyzler alırım. Şimdi o nazar-ı kimya-eserinden dûr mu
oldum?
Ey name! Git, mazhar-ı füyüzât-ı
âlem-yan olan bir payeye kemâl-i tazim ve muhabbetle hâl-i pür-melâlimi
Hazret-i Bahâ’ya husûsan arz et. De ki;
Sizin feyz-i nazarınızdan şâh-ı râh-a yol gider. Lütfen bu nazarlarını üzerimizden dirîğ
etmesinler. İşte ahkaru-l vücud şu
tarzda dergâh-ı Bârî’ye arz ve ilticâ ediyorum ve diyorum ki,
Ey Hüdâ!
Nazar-ı iltifât-ı yârdan
sâkıtım. Fakat hâlâ ümit dâr-ı
lutfunum. Aczimi muhabbetine bu âr u
varımı sana ve seni sevenlerin rahına sarf eden bir kulun değil miyim?
Elbette bir gün olur, mazhar-ı
iltifatın ve nâil-i mükâfâtın olurum. Lütfet, kerem et, beni o zümre-i
dil-ferîbden ayırma.”
15 Rebîu’l-evvel 1347 (M.
1928)
İsmail Hakkı
TOPRAK
--
Günümüz Türkçesiyle
به
Seni sevmek benim dinîm imânım
İlâhî din- ü imandan ayırma
İşte öteden beri muhabbetinizin
derdiyle sızlayan kalbimin figanların iniltisi
beni baştan çıkarırken, içim yanarak, gözyaşı dökerek kâlemi elime
aldım.
Sultanım, ne buldum ise, sizden
buldum ve bu fenâda/dünyada ne gibi bir zevke erdimse, mutlaka sizinle
erdim.
Büyük/ ulu babanızın bendesi
olarak [yazıyorum.].
O, kamil insanın sırrının, ta kendisidir.
Gözümüze sürme çektiğimiz gerçek
insan, varlığımızın gayesi olan
Seyyidinâ Hâkî kuddise sirrıhü’l-âli Efendimiz, sultanımızdır.
Onun rûhâniyetinin derdiyle
beslenen sevgimizin meclisinden sohbetinden bir an ayrı duramam. Ne çare ki, her an manevi makamlarına saltanatlarına varamam. Nâdiren varabilsem de, kendilerini
bulamam. Eğer görsem kesik/küçücük bir
bakışını, lütfuna kavuşsam, bir huzur,
bir zevk ile mutmain olurum ki, âdeta kendimi bu âlemden çıkmış ve cânâna
(Allah Teâlâ/Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem/Şeyhime) kavuşmuş olduğumu
bilirim.
İşte bu etkinin hükümlerinin tesiriyle olmalıdır ki, sizi de
hiç unutamam. Suretinizin görüntüsünü
gözlerimden ve bedeninizin hayâlini gönlümden çıkaramam. Her nerede bir büyüleyici bir siyah gözlünün
bakışını görsem yüreğim çarpar ve kalp-gözüm size bakar. Bu zevk ile geçirdiğim günlerimi dünyaya/
âleme değişmem.
İşte, bunların beğenilen
yüceliğinden olmalı ki, arada yüksek/ulu makamınıza yaklaşmaya çalışırım, cemâl nurlarınızı ve can
sıkıntısını gideren hallerinizle beklemediğimiz kadar sonsuz feyzlere
kavuşurum.
Şimdi o kimya eden bakışın
tesirden uzak mı düştüm?
Ey mektubum!
Git, sıkıntısı çoğalmış halimi,
âlemlere feyzler saçılmasına sebep olan bir rütbeye, kemali hürmetimle ve
sevgilerimle, Hazret-i Bahâ’ya husûsen arz et. De ki;
Sizin nazarınızın feyzinden Şâha/Hakk katına yol gider.
Lütfen bu nazarlarını üzerimizden esirgemesinler. İşte pek âciz ve değersiz varlığımızın
haliyle, güzel yaratıcı Allah Teâlâ’nın dergâhına arz ve yönelerek sığınarak
diyorum ki,
Ey Hüdâ!
Yârin lütfeden bakışlarından uzak
kaldım. Fakat hâlâ lutfundan ümitvârım
Acizliğimi sevgine, âr ve namusumu
Sana ve Seni sevenlerin yoluna sarf eden bir kulun değil miyim?
Elbette bir gün olur, lütfunla
şereflenmiş ve mükâfatına kavuşmuş olurum.
Lütfet, kerem et, beni o nurlu kıldığın gönül cemaatinden ayırma.”
15 Rebîu’l-evvel 1347 (M.
1928)
İsmail Hakkı
TOPRAK
Not: Günümüz
Türkçesiyle tam bir uyum sağlanılamadığından ifadede eksiklikler oluşmaktadır.
Mefhum bu mana üzeredir. Özür dileriz.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar