Ey Meşale Yüzlü, Gümüş Bedenli Güzel, Söyle
LXXXV
“Tercî-i Bend”
Hele derdeh
mey-ı begzîde ki mihmân-ı tuem
Zi perîşâni-i
zolf-ı tu perîşân-ı tuem
Hele o seçilmiş
şarabı sun; konuğunum senin... dağınık saçlarının yüzünden darmadağın bir
âşıkınım senin.
Acı
olsun, tatlı olsun, dudağımıza bir şey tattır da haremden çıkar bizi. Bugün
ver, bugün, veresiye istemem; senin cüzdanına bir Abbas kesilmişim ben.
Şarap iki
dünyayı da toz gibi yele verir... o zaman görünür, bilinir ki senin yüzünden
sana aydın bir Ay kesilmişim ben.
Derken cana
benzer kadehi sunar da al der; canına sinsin. canın değilsem bile sevgilinle
ilgim yok mu?
Kadeh büyük bir
doğandır, bineği de eldir. çünkü avcıyım ben; senin kuşlarının tam fitnesiyim.
O doğan elden
çıkar da beyne doğru uçar; senin say v anının seçkin bir meşalesiyim, o say v
anın parlaklığı benim der.
Ay gibi
güzellerin ekmek, su yüzünden yüzlerinin suları döküldü gitti. müjde a sarhoş,
senin suyun da benim, ekmeğin de.
Denizi kim
avcuna almıştır ki? Sen al bir kez bâri de inci gibi dişlerinim senin diye bir
güzelce gülüver.
Sana önce üç
öğüt vereyim; bizim üzerlik tohumumuz ol. Halil’sin, yanımızdasın; ben de senin
buhurdanın.
* Mahallendeyim, hele aç kapıyı... caize
hikâyeleri oku; senin sofranda değil miyim?
Hadi,
gazelimi tercîe döndür de söyle. deli olmadıysan bile deli hikâyesi anlat.
*
Ateşe
benzer suyundan beynim kaynadı; çabuk ey meşale yüzlü, gümüş bedenli güzel,
söyle.
Sabahleyin erkenden denize benzer kadehi
elimize aldık; gönül dalgasını söy ley en inciyi sen anlat.
Coşup da köpüren deniz o eşsiz, o tek inciye
laladır sanki. bir güzel köpür de o güzelim inciyi söyle.
Herkesin gönlünde bir başka istek var; sen
isteğin doğduğu o kaynağı, o pınar başını anlat.
Bütün dağınık
istekleri şarapla derle, topla. isteklerden gizli kalan o isteği dile getir.
Can doğusunun ardından doğan, ışığıyla ben-biz
gölgesi yok olup giden o güneşten bahset.
Altı yön de, insanlarla periler de o sırra
mahrem değildir... Yersizlik yönüne başını çevirme; o sırrı olduğun yerde
söyle.
Şu karnın ne vakte dek hamurla dolacak? A
hamurcu, bir soluk da arı duru şaraptan söz aç.
Ne vakte dek kuzgun gibi her pislikten
gıdalanıp duracaksın? Şekerler yiyen duduya benzer candan haber ver.
Geç bundan da o rûhanî şarap kadehini sun; o
yüce kadehin parıltısını anlat.
Yaşlıyı da sarhoş et, genci de; ondan sonra
sen sarhoş ol; sarhoş olarak çık dışarıya; sürdüğün zevki, gördüğün âlemi
söyle.
Hele tercî beytini söyle. Öyle bir haldeyiz
ki şarabı kadehten, başımızı ayağımızdan fark edemiyoruz.
*
Elimizde kadeh, hepimiz de sâkîyi
gözlüyoruz;
her kâra, her ziyana boş vermişiz.
Dün gece akıl, meclisimizden yalınayak
kaçtı; zâti aklın, zannın sınırını çoktan aşmışız.
Meclisin beyi sensin; bizim hepimiz de senin
okuna bağlanmışız; o bakışa bağlıyız; o oka, o yaya bağlanmışız hep.
Zühre, Ay meclisinde şarapla bizi işten
güçten etti; yoksa Yengeç gibi hepimiz de ne diye eğri büğrü yürüyelim?
Bağdat’ın o tek, o görülmemiş güzeli
aklımızı kaptı; Hemedan’da olduğumuzu bilmeyelim diye götürdü gitti.
Sâkî, varınızı yoğunuzu tümden yağmaya
vereceğim dedi; hele a benim canım, öyleyiz işte; dediğini yap gitsin.
O adsız sansız inciyi elde etmek için
hepimiz de dalgıçlar gibi o adsız sansız denize dalmış gitmişiz.
İşret çağında şarap kadehinden de daha
neşeliyiz, daha çok neşe veririz... savaş
safındaysa hepimiz de sanki kılıcız.
Âşıklara göre
bağlarla bahçeleriz, yeşilliklerle dolu baharız... her inkârcıya karşı da
hepimiz güze benzeriz; donmuş, buz kesmişiz.
Tümden dil
kesilmişiz gibi bir zanna düşmeyesin diye gönlümün y alımından bir başka yalım
çakmada.
Sâkî,
tedbirlere düşmüşüz; şarap sun bize. çünkü senin aşk şarabından başka hiçbir
şeyle kendimizden geçemiyoruz.
Kaynak:
Cilt 7-1
Mevlânâ
Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar