Kalbe Hükmeden Kıssalar
Pamuk ve
Ateş
Ahmed Yesevî
hazretleri, Türkistan'da yetişen büyük velîlerdendir. "Pîr-i
Türkistan", "Hazret-i Türkistan" ve "Kul Hâce Ahmed"
diye tanınır...
Ahmed Yesevî
hazretlerinin şöhreti, kerâmetleri her tarafa yayılıp, talebelerinin sayısı yüz
bine yaklaşınca, kendisini çekemeyenler düşmanlıklarından, çeşitli iftiralara
başladılar. "Sohbet meclislerine örtüsüz kadınlar gelip erkeklerle
birlikte oturuyorlar" gibi dedikoduları her tarafa yaydılar.
Ahmed Yesevî
hazretleri kendisine iftirâ edenlere bir ders vermek istedi ve toplandıkları
yere geldi. Elinde ağzı mühürlü bir kutu vardı. Oradakilere hitâben;
-Bâlig olduğu
günden bu âna kadar, sağ elini haram olanın avret mahalline hiç uzatmamış bir
velî istiyorum. Aranızda böyle biri var mı? Bu kutuyu ona teslim edeceğim, buyurdu.
Hiç kimse çıkmadı.
Ahmed Yesevî hazretleri kutuyu talebelerinden Hâce Atâ'ya verip, "Bunu
Horasan ve Mâverâünnehr memleketlerine götür" diye emretti...
Talebe kutuyu alıp,
bildirilen yere vardı. Her tarafa haber salınıp, âlimler ve Hâce hazretlerine
iftirâ edenler geldiler. Herkes bu kutunun içinde ne olduğunu merak ediyordu. O
talebe, toplananlara, bu kutuyu hocası Ahmed Yesevî hazretlerinin gönderdiğini
söyleyip açtı. O anda herkes gördükleri manzara karşısında donakaldılar. Çünkü
kutunun içinde kor hâlinde ateş, bir miktar pamuğun arasında duruyordu.
Kendisine muârız olanlar hatâlarını anlayıp tövbe ettiler. Pek çoğu da ona
talebe oldu...
**
Kim kimi
seviyor
Birgün Şah-ı
Nakşibend hazretleri halifesi Hace
Alaaddin Attar hazretlerine der ki:
-Sen mi bizi seviyorsun
biz mi seni seviyoruz?
Soru üzerine Hace
Alaaddin Attar hazretleri kalbinin haline bakar ve kalbinin mürşidin aşkıyla
yangın yerine döndüğünü görür. Cevap verir:
-Ben sizi
seviyorum.
Cevap üzerine Şah-ı
Nakşibend hazretleri hafif bir
tebessümle sadece peki der.
O andan sonra Şah-ı
Nakşibend hazretleri birkaç gün ortalıktan kaybolur.
Hace Alaaddin
Attar kalbine bakar ve mürşidine olan
bütün muhabbetinin bir anda kaybolduğunu görür.
Şeyhini arar ama
bulamaz.
Birkaç gün sonra
Şah-ı Nakşibend hazretleri kendisi çıkıp
geliverir. Hace Alaaddin Attar hz.'ne
der ki:
-Sen mi bizi
seviyormuşsun biz mi seni seviyormuşuz?
Hace Alaaddin Attar
der ki:
-Efendim,siz bizi
seviyormuşsunuz.
***
Bu kadar
çok sevgi bir kalbe sığar mı?
-Bir gün Rasülullâh
“salla’llâhü aleyhi ve sellem” Hz. Ali’ye sorar;
- Ya Ali! Allah’ı
seviyor musun?
- Evet, Ya
Rasülullâh
- Peki, beni
seviyor musun?
- Evet, Ya
Rasülullâh.
- Peki, eşini
seviyor musun?
- Evet, Ya
Rasülullâh.
- Peki,
çocuklarını?
- Evet, Ya
Rasülullâh
- Peki, bunların hepsini
bir kalpte nasıl yapıyorsun?
Hz. Ali
Kerremallâhü veçhe beklemediği bu soru karşısında şaşırmış ve cevap verememiş
ve oradan ayrılmıştı. Hz. Ali düşünceli bir şekilde dolaşırken eşi Hz. Fatıma
aleyhisselâm annem düşünceli olduğunu fark ederek sorar;
“Nedir bu halin ya
Ali?“ der.
"Eğer bu
düşüncen dünyevi kaygılardan dolayı ise sana yakışmaz, bırak gitsin. Yok, bu
halin Rahmani kaygılardan dolayı ise anlat birlikte çözüm bulmaya çalışalım”
der.
Hz. Ali,
efendimizle geçen konuşmayı bir bir Hz. Fatıma’ya anlatır. Hz. Fatıma durumu
öğrenince tebessüm ederek Hz Aliye der ki;
“Ya Ali babama git
ve de ki;
Kişi Allah’ı
aklıyla ve ruhuyla sever,
Rasülullâh
“salla’llâhü aleyhi ve sellem”i kalbiyle sever,
Eşini nefsiyle
sever,
Çocuklarını
şefkatiyle sever.”
Hz. Ali aldığı bu
cevap karşısında memnun olur ve Efendimizin yanına gelir. Hz. Fatıma'dan
öğrendiklerini Efendimize anlatır. Efendimiz cevabını alınca tebessüm eder. Ve
der ki;
“Ya Ali bu bana
getirdiğin gül, nübüvvet ağacından koparılmıştır”
Üç Kapı
da
Hamideddin-i
Aksarayi hazretleri Yıldırım Beyazıt zamanında Bursa’da ekmek yapar satardı.
Soğuk fırında pişen sıcak ekmekler…ben mahallesinde oturdum yüzlerce yıl sonra.
“Somunlar …
Müminler …”
Niğbolu zaferinin
anısına Bursa Ulucami’yi yaptıran Yıldırım Bayezid, açılışı damadının
yapmasının uygun olacağını düşünmüştü. Cuma günü, kalabalık cemaatin önünde
seslendi:
– Ya Emir! Kapıları
sen aç ve cemaate vaaz edip namaz kıldır. Veli kişi olduğun için bu şeref sana
aittir!
Emir Sultan Hz.
Padişah’a burada Hamideddin-i Aksarayi hazretlerinin ikamet ettiğini ve o
varken hutbeyi okumanın kendisine düşmeyeceğini anlatır. Padişah’ta Somuncu
Baba’nın okumasını kendisinden rica etmesini söyler. Ve nihayet Israrlara
dayanamayan Somuncu baba hutbeye çıkar.
Hutbe’de Fatiha
süresinin yedi farklı tefsirini yapar. Cemaat Somuncu babalarının ne kadar
büyük bir Allah dostu Evliya olduğunu görünce cami çıkışında onun elini öpmek
isterler. O mübarek Zat cemaat’in isteğini kıramaz ve Ulu Camiin üç kapısından
çıkan cemaat’e elini öptürür. Böylece bütün cemaat Hazret’in elini öpme
şerefine nail olur.
Artık dağılmaya
başlayan cemaat kendi aralarında konuşurken kendilerinin somuncu babanın elini
öptüğünü anlatırken birden farklı kapılardan çıktıkları halde elini öptüklerini
anlarlar. Oradaki görevi biten Hazret artık gitmiştir.
O günden sonra bir
daha göremezler.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder