Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek Klaus Schwab Ve Nıcholas Davis
Sanayi 4.0 kavramı, 2011’den beri
biliniyordu ama Davos 2016 ile dünya kamuoyunca da tanındı. Ülkemizde o
tarihten bu yana devlet, hükümet, sivil toplum, iş dünyası, üniversiteler bu
konuda görüş ve dileklerini dile getirdiler. Konunun strateji boyutunda ele
alınması ve koordine edilmesi gereği üzerinde duruldu. Benzer tartışmalar
Avrupa Birliği ve diğer ülkelerde de sürüyor.
Sanayi 4.0 kapsamındaki temel
konuların daha iyi anlaşılması amacıyla Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve
Başkanı Prof. Dr. Klaus Schwab, ileri teknolojinin küresel refahın
artırılmasına “nasıl” katkı sağlayabileceğini örneklerle anlatan ikinci
kitabını da yayınladı. îlk kitabında “Sanayi 4.0 nedir” sorusunu tartışan
Schwab, bu ikinci kitapta ise Sanayi 4.0 hedef ve amaçlarına “nasıl” ulaşılacağına
dair bir yol haritası çiziyor. Karar alıcılara önerilerde bulunuyor.
Kitapta ele alınan konular,
dijitalleşme öncesi dönemde ortada yoktu: Nesnelerin interneti, blok zinciri,
siber savunma ve güvenlik, yapay zekâ, eklemeli imalat (üç boyutlu baskı),
dronlar, biyotek noloji, nöroteknoloji, sanal ve artırılmış gerçeklik (VR, AR),
enerji üretiminde yeni fırsatlar, uzay ve yerbilimde yenilikçi yöntemler vb.
Hepsi “yeni” isimli bütün bu ve benzeri ileri teknolojilerin yarattığı “sürekli
hızlanan” inovasyon döneminin, kapsayıcı bir terimle Sanayi 4.0 olarak
adlandırılması adeta kaçınılmazdı.
Halen anlamlandırmaya
çalıştığımız bu dönemin öncekilerden farkı, işte bu hızlanma ve ürün
çeşitlerinin çokluğu. Bunu, dijitalleşme sağlıyor. Analog bir üretim ortamında
bütün bu inovas yonlar bu hızda ve boyutta gerçekleştirilemezdi. Ama elbette
bunun fırsat olduğu kadar, tehdit içeren yanları da var.
Schwab’ın ikinci kitabının
başında da dediği gibi, “Sanayi 4.0, yepyeni teknolojilerin toplumsal değişim
ve dönüşümü belirlemesinin ötesinde, yükselen ve birbiriyle bağdaşan
(yakınsayan) bu güçlü teknolojilerin dünyamızı nasıl etkileyeceğiyle
ilgilidir”. Bu anlamda Sanayi 4.0 terimindeki “sanayi” sözcüğünü aslında
“birey, toplum, ulus, devlet, uluslararası kurumlar” olarak okuyabiliriz. Çünkü
Sanayi 4.0, sadece sanayinin bir sorunu değil.
Tıpkı Sanayi 1.0da olduğu gibi,
ileri teknolojiler beraberinde bireysel, toplumsal, ulus düzeyinde, küresel
düzeyde sorunlar da getiriyor. El ve kol gücünden otomasyona geçilmeye
başlandığı 1800’lerde şehirlere göç, işsizlik, konut ve barınma sorunları, sağlık
ve diğer hizmetlerdeki yetersizlik giderek salgın hastalıklara, toplumsal
bunalımların patlamasına, hatta savaşlara neden olmuştu. Sanayi 4.0 döneminde
bu tarihin “tekerrür etmesi” hiç gerekmiyor.
Hükümetlerin, Sanayi 4.0
sayesinde ulusal refahı artırmak için nasıl bir yol izleyebileceğini ve yeni
teknolojilerin nasıl toplumsal faydaya dönüştürülebileceğini Schwab, bu ikinci
kitabında tartışıyor. Örneğin, Sanayi 1.0 döneminde tek tek mucitlerin kişisel
vizyon ve gayretiyle ortaya çıkan ürünler, bugün artık neredeyse “platform”
düzeyinde ortaya çıkıyor. Bu ise, uluslararası ticaret anlaşmaları ve hukukunun
“yeni düzene” uyarlanması gerektiğine bir işaret. Yirminci yüzyılın hukuk
kavramları ve iş yapış biçimleriyle 21’inci yüzyılın gerçekliklerine çekidüzen
veremeyiz. Bu nedenle Schwab, kitabın son bölümünde “ne yapmalıyız” sorusuna
cevap ararken teknolojide, yönetişimde, kavram ve değerlerin yeniden tanımlanmasında
hükümetlerin, iş dünyasının ve bireylerin “doğru stratejik kararları” nasıl
alabilecekleri konusunda öneriler getiriyor.
Bu önerilerin en başında “sistem
liderliği” dediği yenilikçi bir kavramı tartışmaya açıyor. Sanayi 4.0 ve
kırılımlarına tek başına şirketlerin, hatta hükümetlerin çözüm
getiremeyeceğine, bu nedenle “ortaklaşa paylaşılan bir değişim vizyonuna”
ihtiyacımız olduğuna dikkat çekiyor.
Yaşamakta olduğumuz depremsel
paradigma değişikliğini küresel düzeyde yönetebilmek için yine küresel düzeyde
çözüm üretebilecek bir ortak aklın modelini tasarlamak gerekli. Schwab’ın
önerdiği “sistem liderliği”nde işte bunun ipuçları var. Temelinde, modern
demokrasinin yapıtaşları olan çoğulculuk, yönetişim ve eşgüdüm bulunan böyle
bir modelin ortaya çıkabilmesi için bile hem ulusal sınırlar içinde, hem
uluslararası düzeyde yapıcı ve olumlu tutumlar gerekli. Dünyanın sorunlarını
içe kapanarak, küreselleşmeden uzaklaşarak, illiberal tutumlar takınarak
çözmeye imkân yok.
Schwab’ın bu model arayışları
konusunda şu cümlesi kritik: “Dördüncü Sanayi Devriminin hızı ve boyutu o kadar
büyük ki dünya, [çözümler getirmek için] artık gecikemez.” Birey, şirket, hükümet,
sivil toplum ve herkesin yeni normlar, standartlar, uygulamalar ve iş modelleri
üzerinde aynı hızda çalışması gerekiyor.
İçinde yaşadığımız dönem, dünya
tarihinde bugüne kadar tanık olmadığımız bir “keşif ve icatlar” dönemi. Ama bu
dönem de kendi içinden yeni başka “keşif ve icatlar” çıkartarak Sanayi 5.0’a
doğru evrimleşecek. Henüz laboratuvar aşamasında olan yeni malzemeler, daha da
çok büyüyecek olan veriyi işleyecek kuantum bilgisayarlar, 2020den itibaren
hayatımıza girecek 5G teknolojisi, nasıl gelişeceğini henüz ancak bilim kurgu
düzeyinde hayal edebildiğimiz “her an her yerde” iletişim (ve ulaşım)
teknolojileri nasıl daha başka fırsatlar ve tehditler getirecek? Ve biz ne
zaman bir Sanayi 5.0dan söz etmeye başlayacağız? Sanırım, bunun için çok
beklemeye gerek kalmayacak. Çünkü inovasyonda hız ve çeşitlenme artarak
süreceğine göre, umarım ve dilerim, Prof. Dr. Klaus Schwab, Sanayi 5.0 başlıklı
kitabını da yazacaktır.
Faruk Eczacıbaşı
Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı
Dördüncü Sanayi Devrimini Bir Çerçeveye Oturtmak
Dünyanın yeni bir yıkıcı değişim
evresine girmekte olduğu fikri, dünyanın her tarafında yönetim kurulları ve
parlamentolarda en çok tartışılan konulardan biri oldu. Bu bölüm, Dördüncü
Sanayi Devriminin temel kavramlarını tanıtıyor, işbirliği içinde yönetilmesi
gereken üç temel zorluğu tanımlıyor ve yeni teknoloji ve sistemler ortaya
çıktıkça bunları yönlendirmek ve şekillendirmek için vatandaşların ve liderlerin
yararlanabileceği dört ilkenin altını çiziyor.
Noktaları Birleştirmek
Dördüncü Sanayi Devriminin
merkezindeki güçlü teknolojilerin etkilerine önem vermek ve bu etkileri olumlu
yönde şekillendirmenin yollarını bulmak, John Hagel’in “yakından bakma uzaktan bakma” (zoomin, zoomout) stratejisi
olarak adlandırdığı stratejiyi benimsemeyi gerektirir. Bu bağlamda, yakından
bakma, belirli teknolojilerin özelliklerini ve potansiyel aksamalarını anlamak
demektir İkinci Kısımda bunu ele alacağız. Bununla birlikte, uzaktan bakma
becerisi, teknolojileri birbirine bağlayan modelleri ve bizi etkileme
biçimlerini görmek belki çok daha önemlidir.
Tüm Paydaşları Güçlendirmek
Dördüncü Sanayi Devriminin
vaadini gerçekleştirmek için yararların tüm paydaşlar arasında adilce
dağıtılmasını sağlamak son derece önemlidir. Bu bölümde çok paydaşlı bir
yaklaşımı benimsemenin önemine dikkat çekecek, çoğu zaman göz ardı edilen ve
dışlanan üç paydaş grubunu ele alacak ve onları güçlendirmek ve kapsamak için
ne gerekeceğini tartışacağız. Bu paydaşlar: Hâlâ önceki sanayi dev rimlerinin
yararlarını elde etmek için mücadele eden gelişmekte olan ülkeler; diğer
türlere ve gelecek kuşaklara çıkacak bir maliyet karşılığında tüm sanayi
devrimlerindeki teknolojik değişimin dışsallıklarını yüklenmiş olan çevre ve
genel olarak doğal dünya; üçüncü paydaş ise dünyanın her tarafında aşırı yüksek
gelir ya da siyasi güçten yararlanmayan ve çoğunluğu oluşturan bireyler özellikle
çoğu zaman dışlananlar ya da öylece görmezden gelinenler.
Yeni Bilgi İşlem Teknolojileri
Üçüncü Sanayi Devriminin
arkasındaki genel amaçlı teknoloji, dijital bilgi işlem olanaklarıydı. Bu,
1947de icat edilmelerinden itibaren transis törlerin boyutlarının gitgide
küçülmesi ve maliyetlerinin kat kat azalması sayesinde oldu. Yeni bilgi işlem
teknolojileri ise her yerde bulunan, güçlü, etkili ve düşük maliyetli dijital
olanaklar Dördüncü Sanayi Devriminin teknoloji ve sistemlerinin belkemiği
olduğu için ve geleceğe dönük yeni fırsat ve zorluklarıyla birlikte bilgi
işleme tamamen farklı yaklaşımlar geliştirme beklentisi nedeniyle önemli olmaya
devam edecektir.
Bilgi işlemdeki ilerlemelerin
merkezinde, bilgiyi işlemek, depolamak, kullanmak ve bilgiyle etkileşime girmek
için kullandığımız malzeme, düzenek ve mimarilerde gerçekleştirilen inovasyonlar
vardır. Bunlar merkezi bulut bilgi işlem, kuantum bilgi işlem, nöral ağ işleme,
biyolojik veri depolama, optik ve örgü (mesh) bilgi işlem gibi alanlarda bir
araya toplanıyor. Bu yaklaşımlar yazılım geliştirmeye ve yeni şifreleme
biçimlerine zemin hazırlıyor; siber güvenlik sorunları yaratıyor ve çözüyor,
doğal dil işlemine olanak sağlıyor ve sağlık hizmetlerine yönelik uygulamalar,
fiziksel ve kimyasal süreç simülasyonu gibi alanlarda büyük verimlilik
artışları vaat ediyor. Yeni bilgi işlem teknolojileri, karşılaştığımız en zor
sorunlardan bazılarını çözmeye yardımcı olabilir. Ama bu teknolojilerin
yararlarının paylaşılmasını ve güvenlik üzerindeki etkilerinin yönetilmesini
sağlamak için çevik yönetişim yaklaşımları olmazsa çok önemli riskler de ortaya
çıkabilir.
Dünya Ekonomik Forumu Bilgi
İşlemin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır.
Blok Zinciri ve Dağıtık Hesap Defteri
Teknolojileri
Satoshi Nakamoto ismi Ekim 2008de
dağıtık hesap defteri teknolojisinin temellerini anlatan bir rapor yayımlamış
olan kişi ya da kişiler için kullanılan bir isimdir bir gün teknoloji
meraklılarının çok ötesinde bir ün kazanabilir. Onun ya da onların, matematik,
şifreleme, bilgisayar bilimi ve oyun teorisinin çığır açıcı bir birleşimi olan,
blok zincirine dayalı, son derece dönüştürücü bir ödeme teknolojisi hakkında
kimliği meçhul bir şekilde yazdıkları bu rapor, hem dijital para birimlerinin
yükselişinin hem de dijital ve reel ekonomilerde değeri saklama ve takas etme
konusunda tamamen yeni bir sistem yaratılmasının ilk adımıydı.
2030’lara kadar, dağıtık hesap
defteri teknolojilerinin, yani “blok zincirlerinin değişik biçimleri, online
finansal işlemlerden oy kullanma ve ürünlerin nerede üretildiğini belirtme
şeklimize kadar her şeyi değiştirebilir. Düşünün ki küresel GSYİH’nın yaklaşık
yüzde 10’u, ulus devletlerin egemenlik alanının dışında olan ya da ekonominin
her kesimini kapsayan otomatik, şeffaf ve gerçek zamanlı vergi sistemine dahil
olmayan para birimleriyle tutuluyor ya da işlem görüyor. Blok zinciri
teknolojisinin yaygın bir şekilde uygulamaya geçmesi pekâlâ tarihi bir dönüm
noktası olabilir ama hem teknolojinin kendisi hem
Jesse McWaters, Dünya Ekonomik
Forumu ve Dünya Ekonomik Forumu Blok Zincirinin Geleceği Üzerine Küresel
Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır. de organizasyonların onu benimseme
becerisi henüz ilk evrelerinde bulunuyor. Blok zinciri ağlarının yapısı
hakkındaki anlaşmazlıklar, işlemlerin ulusal veri aktarım düzenlemelerine ters
düşmesi ve daha pek çok sorun bu ağların yararlarının gerçekleştirilmesinin
önünde birer engel olarak duruyor. Eğer bu devrim niteliğindeki teknoloji hem
işlemleri hem de güveni yeniden tanımlama potansiyelini gerçekleştirecekse
kolektif yönetişim, paydaşların katılımı ve bazı “offline” koordinasyon
sorunlarının çözülmesi kilit öncelikler arasında bulunuyor.
Nesnelerin İnterneti
Önümüzdeki on yılda dünya çapında
80 milyar bağlı aygıt, insanlarla ve birbirleriyle sürekli iletişim halinde olacak.
Bu geniş etkileşim, analiz ve çıktı ağı, nesnelerin üretilme biçimini yeniden
şekillendirecek, gereksinimlerimizi tahmin edecek ve dünya üzerine yeni bakış
açıları sunacak. Aynı zamanda dağıtık sistemler veri ve değer yaratma, ölçme ve
paylaştırma yöntemlerimize meydan okuyacak. Sensörlerin her yere yayılması
sayesinde dünya diğer yönlerden de değişecek. Örneğin, süpermarketlerde artık
ödeme yapmak için kasa bölümleri olmayacak ve fastfood restoranları on yıl
önceki personel sayısının yarısından daha azıyla çalışacak. İş modelleri
operasyonlarını en iyi hale getirmek ve bir “çekme ekonomisi” (pull economy)
yaratmak için nesnelerin internetinden yararlandıkça çevremizdeki dünya bizim
davranış modellerimizi analiz ederek sürekli olarak gereksinimlerimizi tahmin
edecek. Bu gelecekte, verilerimizin değerinin daha çok bilincinde olacağız ve
dijital güvenliğimizle daha çok ilgileneceğiz; veri akışları çok yoğun olacak
ve siber güvenlik tehditleri her günkü manşetlerin bir parçası olacak.
Ancak iyi şeyler için de çok
potansiyel var. Nesnelerin interneti daha şimdiden gelişmekte olan ülkelerdeki
su seviyelerinin izlenmesine yardımcı oluyor ve uyduların kapsama alanı
sayesinde uzak bölgelerde
Dünya Ekonomik Forumundan Derek
O’Halloran’ın işbirliğiyle yazılmıştır. tıbbi teknolojilerin canlandırılmasına
destek olabiliyor. Sensörler, kameralar, yapay zekâ ve yüz tanıma
yazılımlarının bir araya gelmesiyle asayiş suçlarının azalma olasılığı var.
Ekonomik üretim nesnelerin interneti tarafından merkezi olmaktan çıkarılıp
demokratikleştirilerek dünyanın her tarafında birçok insana yeni ve yaratıcı
fırsatlar sundukça teknolojik sistemlere güven artabilir. Bununla birlikte,
nesnelerin interneti, toplum ve endüstriye beklenmeyen değeri sağlamak için;
güvenlik protokollerinin olmayışıyla, bant genişliği sınırlamalarıyla, kültürel
kabul engelleriyle, verilerin değerinin ve işbirliğine dayalı fırsatların nasıl
analiz edileceği üzerinde uzlaşmanın olmayışıyla başa çıkmak zorundadır. Bu bir
oldubitti meselesi olmaktan uzaktır. Yatırımların getiri sağlaması için
kolektif bir çaba ve işbirliğine dayalı bir yönetişim gerektirecektir.
Yapay Zekâ ve Robotbilim
Yapay zekâ daha şimdiden dijital
ekonomiyi yeniden icat etmeye başladı ve yakında fiziksel ekonomiyi de yeniden
düzenleyecektir. Yapay zekâ konusunda 21. yüzyıl başlarındaki hedefler otonom
makinelerin fiziksel dünyada dolaşabilmesine ve insanlarla bilgisayarların karşılıklı
ilişki kurmasına yardımcı olmayı içeriyor. Gelecekte ise yapay zekâ sistemleri,
insan kapasitesini aşan ölçeklerdeki karmaşık konularla ilgilenerek küresel CO2
salımı ya da küresel hava trafiği kontrol işlevleri gibi zorlu sistemsel
görevleri yönetebilir. Uzmanlar, akıllı işletim sistemleri ya da empati sahibi
dijital asistanlar gibi bilimkurgu senaryolarının gerçeğe dönüşebileceğini
öngörüyor. Belki de bir gün polisin birçok temel görevini robotlar
üstlenebilir. Yapay zekâ zaten sensör ağlarından ve video akışlarından gelen
verileri izliyor ve şüpheli durumlarda güvenlik görevlilerini uyarabiliyor. Bu
arada polis de arama kurtarma çalışmalarında robotları devreye soktu ve silahlı
bir keskin nişancıyı öldürmek için robot kullanıldı.
Yapay zekâ dünyada derin
değişikliklere yol açacak ve bu değişiklikler risksiz değil. Örneğin, yapay
zekâ tarafından kontrol edilen robotlar, beceriler ve istihdam üzerinde
kartların yeniden dağıtıldığı kestirilmesi güç bir etki yaratarak toplum
üzerinde şiddetli gerilimler oluşturacaktır. Dahası, makine öğrenmesi
algoritmalarının çalışması çoğu insan
Dünya Ekonomik Forumu Yapay
Zekâ ve Robotbilimin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle
yazılmıştır.
için anlaşılmazlığını sürdürüyor
ve bu mekanizmalar toplumda istenmeyen ve düzeltilmesi gereken önyargıları
yansıtabilir. Uzun dönemli tahminlerde bulunanlar, yapay zekânın değerlerinin
insani değerlerle uyumlu hale getirilememesi halinde ortaya çıkabilecek
varoluşsal tehditlerin hafife alınmaması yönünde uyarılar yapıyor. Ayrıca
suçluların yapay zekâ uygulamalarını aldatmaları, hack’lemeleri ya da kafalarını
karıştırmaları halinde ortaya çıkabilecek siber güvenlik riskleri konusunda da
uyarılar yapılıyor. Bu yüzden araştırmacılar şu anda yapay zekâ ve robotların
geliştirilme ve kullanılmasında rehberlik edecek etik çerçeve ve değerler
üzerinde tartışılması çağrısında bulunuyorlar. Gelecek ne getirecek olursa
olsun yapay zekâ bizimle birlikte olacak ve onunla geliştireceğimiz ilişkinin
kalıcı sonuçları olacaktır.
Biyoteknolojiler
Biyoteknolojiler geleceği
değiştirecek, bizi de değiştirecek. Şirketler şimdiden reçineden kişisel bakım
ürünlerine dek her şeyi üretmek için bakterilerden yararlanıyor; Çinli bilim
insanları ise kanserle savaşmak için CRISPR kullandı.158 Üç ebeveynli tüpte
döllenme olarak da bilinen mitokondriyal replasman tedavisi bazı ülkelerde
düzenleme kararları verilme sürecinde ve bilim insanları Afrikadaki sivrisinekleri
hedef alarak sıtmaya karşı gen güdümü için hazırlık yapıyor.159 Bunlar sadece
şimdi var olan bilimsel gelişmeler. Gelecek ise insan olmanın hem biyolojik hem
de toplumsal açıdan ne anlama geldiği konusundaki anlayışımıza meydan okuyacak.
Yükselen biyoteknoloji gündemleri insan ömrünü iyileştirip uzatmayı ve fiziksel
ve zihinsel sağlığı güçlendirmeyi vaat ediyor. Dijital teknolojileri biyolojik
dokularla bütünleştirme fırsatı da büyüyor ve önümüzdeki on yılların neler
göstereceği konusu umut ve meraktan korkuya dek uzanan birçok duyguyu
uyandırıyor. İyimserler bugün savaştığımız hastalıklardan uzak, daha
sürdürülebilir bir dünya tasvir ediyor. Kötümserler ise tasarım bebeklerden ve
biyoteknolojinin meyvelerine eşitsiz erişimden oluşan felaket senaryoları
konusunda uyarılar yapıyor. Bu karşıt görüşler, yeni biyoteknoloji
olanaklarının nasıl kullanılacağı konusundaki tartışmalara dikkat çekiyor ve
bilimsel gelişmelerin her birinin ortaya çıkardığı karmaşık soruların altını
çiziyor.
Dünya Ekonomik Forumu
Biyoteknolojilerin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle
yazılmıştır.
Nöroteknolojiler
Yıl 2030 ve bir ekranın önünde
otururken birden açılan bir ileti penceresi dikkatinizi çekiyor. İletide,
“Konsantrasyon düzeyiniz düşük” yazıyor. Son birkaç dakikadır ekrana boş boş
baktığınızı fark ediyorsunuz. Esnemenizi bastırıp bir linke tıklıyorsunuz ve
beyin dalgalarınızı denetleyerek gerçek zamanlı zihinsel durumunuzu
değerlendiren bir sistemin son verilerini analiz ediyorsunuz. Sistem size
uyumanızı öneriyor ama hâlâ tamamlamanız gereken birkaç saatlik iş var. Belki
sizi saat 03:00’e kadar götürecek bir nootropik hap daha? Arkadaşlarınız,
kimyasal güçlendiricilere fazla yüklenmek zararlı, demeye başlıyor ama siz
Alzheimer ve Parkinson belirtileri konusunda sürekli gözlem altındasınız. Henüz
hiçbir sorun yok.
“Nöroteknolojiler” kategorisi,
insan beyninin yaptığı işler hakkında önemli bilgiler sağlayarak bilgileri
ayıklamamıza, duyularımızı güçlendirmemize, davranışlarımızı değiştirmemize ve
dünyayla etkileşim kurmamıza olanak veren yaklaşımlardan oluşan büyük bir
kategoriyi tarif ediyor. Bu size bilimkurgu gibi gelebilir ama değil.
Nörobilim, tıp ve bilim laboratu varlarından çıkıp yavaş yavaş günlük
yaşamımıza giriyor. Nöroteknoloji alanı hızla olgunlaşıyor. Bu durum, Dördüncü
Sanayi Devriminde tamamen yeni bir değer sistemi yaratma fırsatını temsil
ederken bir yandan da önemli riskler ve yönetişim kaygıları ortaya çıkarıyor.
Katkı sağlayanlar: Olivier
Oullier, Başkan, Emotiv, ABD; Dünya Ekonomik Forumu Nöroteknolojilerin ve Beyin
Bilimin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyi.
Sanal ve Artırılmış Gerçeklikler
Bilimkurgu alanında, geçmişe ya
da geleceğe yolculuk hayali uzun zamandır insanları büyülüyor. Zaman yolculuğu
henüz mümkün değil ve asla olmayabilir de. Ama sanal gerçeklik (VR) şimdiden
var ve yakında uygun bir alternatif olabilir. Napolyon’un yaptığı savaşların
muharebe meydanlarını ziyaret etmek, Kristof Kolomb’un adımlarını izlemek ya da
Jura Çağı’nda brachiosaurus ile tyrannosaurus rex’in arasında dolaşmak gibi,
kullanıcıyı içine çeken kuşatıcı deneyimler yaratabilir. VR’dan daha az
kuşatıcı olan artırılmış gerçeklik (AR) ve karma gerçeklik (MR), gerçek
ortamlara veri katmanları, bilgi ve sanal objeler ekliyor. Bu teknolojiler yeni
beceriler edinmek, deneyimleri başkalarıyla paylaşmak ve yeni sanat ve eğlence
türleri yaratmak için inanılmaz fırsatlar sunuyor.
VR, AR ve MR, dünyayı
deneyimleme, anlama ve çevremizdeki dünyayla etkileşime girme biçimlerimizde
devrim yaparken sadece hayal gücümüzün sınırladığı sonsuz sayıda dünyayı
deneyimleme fırsatı da veriyor. Bunun sonucunda daha fazla topluluk, daha fazla
işbirliği ve empati oluşabilir. Bu olanaklar birlikte çalışmak, beceri
geliştirmek ve fikirleri sınamak için daha hızlı yollar sunuyor. Ancak bu
teknoloji dünyaya bakış açılarımızı manipüle etmek ve davranışlarımızı
etkilemek için de kullanılabilir. Eleştirel olmayan kullanım da bizi gerçek
dünyadan ya da en azından uğraşmak istemediğimiz kısımlarından kaçmaya, yani
iyi yönde değiştirmeye çalışmak yerine kaçmaya teşvik edebilir.
Katkı sağlayanlar: Anne Marie
Engtoft Larsen, Dünya Ekonomik Forumu.
Enerji Üretim, Depolama ve İletimi
Birinci ve ikinci Sanayi
Devrimleri enerji sektöründeki geçişlere dayanmıştı önce buhara sonra da
elektriğe. Şimdi Dördüncü Sanayi Devrimi’nin başında, enerji sektörü yeni bir
geçişin eşiğinde, fosil yakıtlar yerini yenilenebilir enerji kaynaklarına
bırakıyor. Temiz enerji teknolojileri ve gelişmiş depolama olanakları
laboratuvarlardan çıkıp fabrikalara ve pazarlara doğru ilerliyor; öte yandan
birçok ülkenin nükleer füzyon gibi tarihi değiştirme potansiyeli olan
atılımlara yatırım yapmakta olması yeni bir enerji geleceği hazırlayabilir.
Temiz, uygun maliyetli enerjinin
küresel olarak ulaşılabilirliği çevreye ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde
elektrik tedarik kaynakları güvenilir olmayan ya da hiç olmayan insanlara yarar
sağlayacaktır. Ayrıca sürdürülebilir enerji teknolojileri şirketler ve
tüketiciler açısından maliyetleri düşürebilir ve geçen yüzyılın endüstriyel
salımla rının çevresel etkisini tersine çevirebilir. Bununla birlikte, bu
geçişi başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için gerekli teknoloji ve altyapı
yatırımlarını sağlamaya dönük uluslararası işbirliği, uzun dönemli vizyon ve
çok paydaşlı görüşmeler gerekecektir. Bunu ıskalamak potansiyel olarak devrim
niteliği taşıyan bir başarıya doğru kolektif bir şekilde ilerlemeyi
engelleyebilir.
Dünya Ekonomik Forumu
Enerjinin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır.
Jeomühendislik
Jeomühendislik insanların
yeryüzünün son derece karmaşık biyosferinin davranışını bilinçli olarak ve
başarılı bir şekilde kontrol edebileceği fikridir. Bununla birlikte, birçok
bilim insanı bu alana müdahale etme iddiasında bulunan teknolojileri, en
iyimser ifadeyle olgunlaşmamış ve güvensiz, en kötümser ifadeyle hem
öngörülemez hem de yönetilemez varoluşsal tehditler içeren teknolojiler olarak
görüyor.
Bu bölüm, jeomühendisliği bir
uygulama olarak meşrulaştırma olarak görülmemelidir. Gerek bilinçli olarak yeni
türler sunmak şeklinde olsun gerekse geniş toprak parçalarının ormansızlaştırılması
şeklinde, doğal dünyanın karmaşık sistemlerine büyük ölçekli bir müdahalede
bulunma girişimleri çoğu zaman felaketle sonuçlanmıştır. Yazarlar besin
basamakları denilen olgunun sonuçlarının öngörülmesi ya da kontrol edilmesinin
mümkün olmadığının son derece farkındadır.
Yine de, hava kirliliğinden
kuraklıklara ve küresel ısınmaya kadar uzanan sorunları azaltmak için
teknolojik müdahalelerin önerilmekte olması bu konuya ayrılmış bir bölüm olması
gerektiği hissini uyandırıyor. Söz konusu öneriler arasında şunları
sayabiliriz: Güneş ışınlarını başka yöne çevirmek için stratosfere dev aynalar
yerleştirmek,
Katkı sağlayanlar: Anne Marie
Engtoft Larsen, Dünya Ekonomik Forumu; Janos Pasztor, Kıdemli Üye ve Yönetici
Müdür, Carnegie İklim Jeomühendisliği Yönetişim Girişimi (C2G2), ABD; Jack
Stilgoe, Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Bölümü Öğretim Üyesi, Londra
University College, İngiltere. yağış artışı için atmosfere kimyasal tohumlama
yapmak ve büyük makineler kullanarak karbondioksidi havadan ayırmak.
Teknoloji bu sistemlere müdahale
edebilir ama bunların sonuçları hakkındaki sınırlı bilgilerimizle, bu tür
eylemler dünyamıza kolaylıkla onarılmaz zararlar verebilir. Dolayısıyla
jeomühendislik yeni yönetişim çerçeveleri gerektiren tartışmalı bir alandır ve
dünyanın atmosferinin ortak kaynağını etkileyebilecek her eylemin ihtiyatlılığı
üzerine düşünceli bir inceleme yapılmasını gerektirir.
Uzay Teknolojileri
2030’a kadar uzayla ilişkili
teknolojilerde muhtemelen bir patlamaya tanık olacağız. Havacılık ve uzay
teknolojileri, astronomik gözlem olanakları, mikro uydu geliştirme, nano
malzemeler, 3D baskı robotbilim ve makine görmesi alanlarındaki büyük
sıçramalar, bilimsel ve ekonomik geri dönüşler kadar, daha önce benzeri görülmemiş
bir keşif çağı vaat ediyor. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler
atmosferin ötesinde olup bitenlerden yarar sağlayacak gibi görünüyor.
Araştırmacılar ve şirketler, değer yaratımı ve değiş toku şuyla ilgili tamamen
yeni süreçlere destek olabilecek büyük miktarda veri elde edecek. Yeni bilimsel
bilgiler inovasyon ve ekolojik duyarlılığı artıracak. Uzay tabanlı kârlı kaynak
kullanımı ve üretim potansiyeli geleceğin ticaret yollarını yeniden tanımlamaya
hazırlanıyor. Bununla birlikte, uzay trafiği yönetimi, yörünge enkazlarının
azaltılması, uzay madenciliği ve dış uzayda temel davranış ilkelerinin
yürürlüğe konması gibi alanlarda uluslararası anlaşmalar olmazsa tüm bu vaatler
riske girebilir.
Uzay Teknolojileri Üzerine
Küresel Gelecek Konseyinin katkılarıyla ve ABD’deki Güvenli Dünya Vakfında
teknik danışman olarak görev yapan Brian Weeden’ın işbirliğiyle yazılmıştır.
Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek İçin Ne
Yapabilirsiniz?
Dördüncü Sanayi Devriminin bu
kitapta sunulan çerçevesi dönüşmekte olan bir dünyanın dinamiklerini,
değerlerini, paydaşlarını ve teknolojilerini araştırmak liderlerin ve
vatandaşların büyük bir kesiminin, kolektif eylemlerimizin (ve
eylemsizliklerimizin) geleceği yaratma yollarını anlayarak teknoloji ile toplum
arasındaki ilişki hakkında daha derinlemesine düşünmesi için bir fırsat
yaratıyor.
Bununla birlikte, her ne kadar
Dördüncü Sanayi Devrimi düşünce yapılarında bir değişim gerektiriyor olsa da
sadece değişimin hızını, bozulmanın ölçeğini ve yükselen teknolojilerin
gelişimi ve benimsenmesiyle gelen yeni tür sorumlulukları anlamak yeterli
olmaz. Teknoloji, yönetişim ve değerlere gösterilecek yeni yaklaşımlarla ilgili
olarak tüm organizasyonlardan, tüm sektörlerden ve bireylerden “sistem
liderliği” şeklinde bir liderlik ve eylem gerekiyor.
Hükümetler açısından en ivedi
eylem, topluluklara güç veren, iş ve sivil toplum çevrelerini derinlemesine
olayın içine katan daha çevik yönetişim yaklaşım ve stratejilerine yatırım
yapmayı gerektiriyor. Şirketlerin önceliği, Dördüncü Sanayi Devrimi teknolojilerinin
fırsatlarını anlamak ve bu teknolojilerin çalışanlar, müşteriler ve topluluklar
üzerindeki etkilerine duyarlı yeni çalışma yolları geliştirmek ya da benimsemek
için denemelere başlamak olmalı. Bireyler içinse öncelik, bu kitapta ortaya
konulan konular hakkındaki yerel, ulusal ve küresel tartışmaların bir parçası
olmak kadar, söz konusu teknolojiler hakkında doğrudan bilgi edinmek ve onları
deneyimlemek olmalı.
Sonuç
Son elli yıl boyunca
toplumlarımız ile toplumlarımızın geliştirdiği teknolojiler arasındaki
dönüştürücü karşılıklı ilişkinin gitgide daha fazla farkına vardık. îlk iki
sanayi devrimi ve iki dünya savaşı bize teknolojilerin sadece üretim ve
tüketimle bağlantılı bir dizi makine, alet ya da sistemden ibaret olmadığını
gösterdi. Teknolojiler toplumsal bakış açılarını ve değerlerimizi şekillendiren
güçlü aktörlerdir. Bizden kesinlikle kendilerine çok dikkat etmemizi isterler
çünkü ekonomilerimizi, toplamlarımızı ve dünya görüşlerimizi onlar aracılığıyla
inşa ederiz. Dünyayı yorumlama biçimimizi, çev remizdekilere nasıl baktığımızı
ve gelecek için gördüğümüz olasılıkları onlar şekillendirir.
Dördüncü Sanayi Devriminin
başında karşı karşıya olduğumuz, otomasyonun etkisi, yapay zekânın etik
sonuçları ve genetik mühendisliğinin toplumsal sonuçları gibi konular en az
nükleer, genetik ve uzay teknolojilerinin bebeklik dönemlerinden çıktığı ve
bilgisayarların yavaş yavaş insanların yerini almaya başladığı 1960’lardan bu
yana toplumsal bilincimizin bir parçası haline geldi. Kısa vadeli beklentiler
zamanın olanaklarının ötesindeydi ama üçüncü Sanayi Devriminin dijital
olanaklarının olgunlaşması sayesinde o beklentiler kısa bir süre önce küresel
nüfusun gittikçe artan bir kısmı için hızla günlük yaşamın bir parçası haline
gelen gerçeklikler olarak ortaya çıktı.
Neyse ki akademik araştırmalar ve
sağduyulu uygulamalar, teknolojilerin ve toplumların birbirlerini nasıl
şekillendirdiğini daha iyi anlamak için son elli yıl içinde yararlı sosyolojik
bakış açıları ve analitik araçlar geliştirdi. Aslında teknolojilerin nasıl
büyük bir toplumsal dönüşümü körüklediği ve değerlerin kendi yarattığımız
teknolojilerin içine nasıl yerleştirileceği konusundaki duyarlılık, yaklaşmakta
olan bozulmanın sinyallerini fark etmemize yardımcı oldu ve bu kitaptaki
bilgilerin çoğu için esin kaynağı oldu.
Bu karmaşık alanda uygun bir
şekilde hareket etmek teknolojiye yeni bir açıdan, teknolojik değişimin birçok
yüzünü dikkate alan ve bu şekilde elde edilen bilgileri kişisel ve kurumsal
düzeylerde uygulamaya geçirmeye çalışan bir açıdan bakmayı gerektirir.
Eğer ortaya çıkmakta olan
teknolojileri, “sadece araç” olarak, yani insanın kullanımına sunulmuş,
sonuçları öngörülebilir ve kontrol edilebilir birer araç olarak görmeye devam
edersek bunu başarmak mümkün olmaz. Ama eğer bu karmaşıklığa teslim olur ve
teknolojilere, kontrol edemeyeceğimiz, kaderimizi belirleyen dış güçler olarak
davranırsak ne kendimize ne de başkalarına tam olarak güç kazandırmamız da
mümkün olmaz.
Bunun yerine, teknolojik
ilerlemenin, geliştirme ve uygulamaya geçirme aşamalarının her birinde gerek
bireysel bir vatandaş gerekse bir iş yöneticisi, toplumsal aktivist, büyük bir
yatırımcı ya da güçlü bir politika belirleyici olarak kendi tercihlerimize
bağlı olduğu gerçeğini tüm paydaşların içselleştirmesi gerekiyor. Tıpkı birer
tüketici olarak yaptığımız tercihlerin şirketlerin geleceğini ve pazarda
ürünlerin bulunabilmesini etkilemesi gibi, hepimizin teknolojiyle ilgili ortak
tercihleri de ekonomi ve toplumun yapısını etkiler.
Teknolojiler, kaçınılmaz olarak,
bugün karşımızda duran sorunların çoğuna çözümler bulma konusunda bir rol
oynayacak ama bu sorunlara katkıda bulunan ve yenilerini çıkaran da yine onlar.
Nasıl ki paydaş grupların hiçbiri tek başına bu sorunları çözemezse sadece
teknolojilerin kullanılması yoluyla da bu sorunlar çözülemez. Bunun yerine,
ortak önceliklerimize daha geniş bir açıdan bakmamız ve ortak bir zemin
bulabileceğimiz, güven oluşturup iyi niyet göstererek işbirliği yoluyla olumlu
değişimler yaratabileceğimiz alanları güçlendirme konusu üzerinde çalışmamız
gerekir. Dördüncü Sanayi Devriminin getirdiği zorluklar sadece işbirliği ve
şeffaflık yoluyla aşılabilir.
Eğer cesaretimizi toplayabilir ve
ortak yarara hizmet edecek şekilde eyleme geçebilirsek insani refah ve
gelişimin yukarı yöndeki eğrisi üzerinden yolumuza devam edebileceğimize dair
önemli bir umut var. Önceki sanayi devrimleri önemli birer gelişme ve zenginleşme
kaynağı oldu ama tabii çevreye zarar vermek ve eşitsizliği artırmak gibi
olumsuz dışsallıkları çözüme kavuşturmak bize bağlı. îlgili tüm paydaş grupları
işin içine katmak önümüzdeki temel zorlu görevlerin yani, teknolojik
bozulmaların yararlarını dağıtmak, kaçınılmaz dışsallıkları kontrol altına
almak ve yükselen teknolojilerin kaderimizi belirlemekten çok insanlar olarak
hepimize güç vermesini sağlamak gibi görevlerin üstesinden gelmemize yardımcı
olacaktır.
Dördüncü Sanayi Devriminin
yönetişim sorunlarına çözümler bulmak ise hükümetlerin, şirketlerin ve
bireylerin yeni teknolojilerin nasıl geliştirileceği ve nasıl kullanıma
sunulacağı konusunda stratejik kararlar almasını gerektirecektir. Ama bunun
için ayrıca toplumsal değerler konusunda bir tutum takınmak ve işbirliğine dayalı
eylem için mekanizmalar yaratmak da gerekecektir. Birey ve organizasyonların
çoklu paydaşlarla bağlantı kurmaları ve onların bakış açılarını dikkate
almaları gerekecektir ve çokuluslu şirketler ve ulus devletler resmi ve gayri
resmi uluslararası anlaşmalar yapmada daha etkili hale gelmek zorundadır.
Bunlar yapılması kolay görevler değil ve aksilikler olması beklenebilir. Ama
sorumluluktan kaçamayız.
Bugün dünyanın karşı karşıya
olduğu sorunların ölçek, karmaşıklık ve ivediliği hem duyarlı hem de sorumlu
bir liderlik ve eylem gerektiriyor. Tüm sektörlerde, değerleri dikkate alan
bireyler tarafından sistem liderliği ruhuyla yapılacak doğru denemelerle, en
güçlü teknolojilerin daha kapsayıcı, adil ve müreffeh topluluklar olmamıza
katkı sağlayacağı bir geleceği şekillendirme şansımız var.
Kaynak: Dördüncü Sanayi Devrimini
Şekillendirmek Klaus Schwab Ve Nıcholas Davis: Şubat 2019, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar