Print Friendly and PDF

Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek Klaus Schwab Ve Nıcholas Davis

Bunlarada Bakarsınız

 


Sanayi 4.0 kavramı, 2011’den beri biliniyordu ama Davos 2016 ile dünya kamuoyunca da tanındı. Ülkemizde o tarihten bu yana devlet, hükümet, sivil toplum, iş dünyası, üniversiteler bu konuda görüş ve dileklerini dile getirdiler. Konunun strateji boyutunda ele alınması ve koordine edilmesi gereği üzerinde duruldu. Benzer tartışmalar Avrupa Birliği ve diğer ülkelerde de sürüyor.

Sanayi 4.0 kapsamındaki temel konuların daha iyi anlaşılması amacıyla Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Klaus Schwab, ileri teknolojinin küresel refahın artırılmasına “nasıl” katkı sağlayabileceğini örneklerle anlatan ikinci kitabını da yayınladı. îlk kitabında “Sanayi 4.0 nedir” sorusunu tartışan Schwab, bu ikinci kitapta ise Sanayi 4.0 hedef ve amaçlarına “nasıl” ulaşılacağına dair bir yol haritası çiziyor. Karar alıcılara önerilerde bulunuyor.

Kitapta ele alınan konular, dijitalleşme öncesi dönemde ortada yoktu: Nesnelerin interneti, blok zinciri, siber savunma ve güvenlik, yapay zekâ, eklemeli imalat (üç boyutlu baskı), dronlar, biyotek noloji, nöroteknoloji, sanal ve artırılmış gerçeklik (VR, AR), enerji üretiminde yeni fırsatlar, uzay ve yerbilimde yenilikçi yöntemler vb. Hepsi “yeni” isimli bütün bu ve benzeri ileri teknolojilerin yarattığı “sürekli hızlanan” inovasyon döneminin, kapsayıcı bir terimle Sanayi 4.0 olarak adlandırılması adeta kaçınılmazdı.

Halen anlamlandırmaya çalıştığımız bu dönemin öncekilerden farkı, işte bu hızlanma ve ürün çeşitlerinin çokluğu. Bunu, dijitalleşme sağlıyor. Analog bir üretim ortamında bütün bu inovas yonlar bu hızda ve boyutta gerçekleştirilemezdi. Ama elbette bunun fırsat olduğu kadar, tehdit içeren yanları da var.

Schwab’ın ikinci kitabının başında da dediği gibi, “Sanayi 4.0, yepyeni teknolojilerin toplumsal değişim ve dönüşümü belirlemesinin ötesinde, yükselen ve birbiriyle bağdaşan (yakınsayan) bu güçlü teknolojilerin dünyamızı nasıl etkileyeceğiyle ilgilidir”. Bu anlamda Sanayi 4.0 terimindeki “sanayi” sözcüğünü aslında “birey, toplum, ulus, devlet, uluslararası kurumlar” olarak okuyabiliriz. Çünkü Sanayi 4.0, sadece sanayinin bir sorunu değil.

Tıpkı Sanayi 1.0da olduğu gibi, ileri teknolojiler beraberinde bireysel, toplumsal, ulus düzeyinde, küresel düzeyde sorunlar da getiriyor. El ve kol gücünden otomasyona geçilmeye başlandığı 1800’lerde şehirlere göç, işsizlik, konut ve barınma sorunları, sağlık ve diğer hizmetlerdeki yetersizlik giderek salgın hastalıklara, toplumsal bunalımların patlamasına, hatta savaşlara neden olmuştu. Sanayi 4.0 döneminde bu tarihin “tekerrür etmesi” hiç gerekmiyor.

Hükümetlerin, Sanayi 4.0 sayesinde ulusal refahı artırmak için nasıl bir yol izleyebileceğini ve yeni teknolojilerin nasıl toplumsal faydaya dönüştürülebileceğini Schwab, bu ikinci kitabında tartışıyor. Örneğin, Sanayi 1.0 döneminde tek tek mucitlerin kişisel vizyon ve gayretiyle ortaya çıkan ürünler, bugün artık neredeyse “platform” düzeyinde ortaya çıkıyor. Bu ise, uluslararası ticaret anlaşmaları ve hukukunun “yeni düzene” uyarlanması gerektiğine bir işaret. Yirminci yüzyılın hukuk kavramları ve iş yapış biçimleriyle 21’inci yüzyılın gerçekliklerine çekidüzen veremeyiz. Bu nedenle Schwab, kitabın son bölümünde “ne yapmalıyız” sorusuna cevap ararken teknolojide, yönetişimde, kavram ve değerlerin yeniden tanımlanmasında hükümetlerin, iş dünyasının ve bireylerin “doğru stratejik kararları” nasıl alabilecekleri konusunda öneriler getiriyor.

Bu önerilerin en başında “sistem liderliği” dediği yenilikçi bir kavramı tartışmaya açıyor. Sanayi 4.0 ve kırılımlarına tek başına şirketlerin, hatta hükümetlerin çözüm getiremeyeceğine, bu nedenle “ortaklaşa paylaşılan bir değişim vizyonuna” ihtiyacımız olduğuna dikkat çekiyor.

Yaşamakta olduğumuz depremsel paradigma değişikliğini küresel düzeyde yönetebilmek için yine küresel düzeyde çözüm üretebilecek bir ortak aklın modelini tasarlamak gerekli. Schwab’ın önerdiği “sistem liderliği”nde işte bunun ipuçları var. Temelinde, modern demokrasinin yapıtaşları olan çoğulculuk, yönetişim ve eşgüdüm bulunan böyle bir modelin ortaya çıkabilmesi için bile hem ulusal sınırlar içinde, hem uluslararası düzeyde yapıcı ve olumlu tutumlar gerekli. Dünyanın sorunlarını içe kapanarak, küreselleşmeden uzaklaşarak, illiberal tutumlar takınarak çözmeye imkân yok.

Schwab’ın bu model arayışları konusunda şu cümlesi kritik: “Dördüncü Sanayi Devriminin hızı ve boyutu o kadar büyük ki dünya, [çözümler getirmek için] artık gecikemez.” Birey, şirket, hükümet, sivil toplum ve herkesin yeni normlar, standartlar, uygulamalar ve iş modelleri üzerinde aynı hızda çalışması gerekiyor.

İçinde yaşadığımız dönem, dünya tarihinde bugüne kadar tanık olmadığımız bir “keşif ve icatlar” dönemi. Ama bu dönem de kendi içinden yeni başka “keşif ve icatlar” çıkartarak Sanayi 5.0’a doğru evrimleşecek. Henüz laboratuvar aşamasında olan yeni malzemeler, daha da çok büyüyecek olan veriyi işleyecek kuantum bilgisayarlar, 2020den itibaren hayatımıza girecek 5G teknolojisi, nasıl gelişeceğini henüz ancak bilim kurgu düzeyinde hayal edebildiğimiz “her an her yerde” iletişim (ve ulaşım) teknolojileri nasıl daha başka fırsatlar ve tehditler getirecek? Ve biz ne zaman bir Sanayi 5.0dan söz etmeye başlayacağız? Sanırım, bunun için çok beklemeye gerek kalmayacak. Çünkü inovasyonda hız ve çeşitlenme artarak süreceğine göre, umarım ve dilerim, Prof. Dr. Klaus Schwab, Sanayi 5.0 başlıklı kitabını da yazacaktır.


Faruk Eczacıbaşı
Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı

Dördüncü Sanayi Devrimini Bir Çerçeveye Oturtmak

Dünyanın yeni bir yıkıcı değişim evresine girmekte olduğu fikri, dünyanın her tarafında yönetim kurulları ve parlamentolarda en çok tartışılan konulardan biri oldu. Bu bölüm, Dördüncü Sanayi Devriminin temel kavramlarını tanıtıyor, işbirliği içinde yönetilmesi gereken üç temel zorluğu tanımlıyor ve yeni teknoloji ve sistemler ortaya çıktıkça bunları yönlendirmek ve şekillendirmek için vatandaşların ve liderlerin yararlanabileceği dört ilkenin altını çiziyor.

Noktaları Birleştirmek

Dördüncü Sanayi Devriminin merkezindeki güçlü teknolojilerin etkilerine önem vermek ve bu etkileri olumlu yönde şekillendirmenin yollarını bulmak, John Hagel’in “yakından bakma  uzaktan bakma” (zoomin, zoomout) stratejisi olarak adlandırdığı stratejiyi benimsemeyi gerektirir. Bu bağlamda, yakından bakma, belirli teknolojilerin özelliklerini ve potansiyel aksamalarını anlamak demektir İkinci Kısımda bunu ele alacağız. Bununla birlikte, uzaktan bakma becerisi, teknolojileri birbirine bağlayan modelleri ve bizi etkileme biçimlerini görmek belki çok daha önemlidir.

Tüm Paydaşları Güçlendirmek

Dördüncü Sanayi Devriminin vaadini gerçekleştirmek için yararların tüm paydaşlar arasında adilce dağıtılmasını sağlamak son derece önemlidir. Bu bölümde çok paydaşlı bir yaklaşımı benimsemenin önemine dikkat çekecek, çoğu zaman göz ardı edilen ve dışlanan üç paydaş grubunu ele alacak ve onları güçlendirmek ve kapsamak için ne gerekeceğini tartışacağız. Bu paydaşlar: Hâlâ önceki sanayi dev rimlerinin yararlarını elde etmek için mücadele eden gelişmekte olan ülkeler; diğer türlere ve gelecek kuşaklara çıkacak bir maliyet karşılığında tüm sanayi devrimlerindeki teknolojik değişimin dışsallıklarını yüklenmiş olan çevre ve genel olarak doğal dünya; üçüncü paydaş ise dünyanın her tarafında aşırı yüksek gelir ya da siyasi güçten yararlanmayan ve çoğunluğu oluşturan bireyler özellikle çoğu zaman dışlananlar ya da öylece görmezden gelinenler.

Yeni Bilgi İşlem Teknolojileri

Üçüncü Sanayi Devriminin arkasındaki genel amaçlı teknoloji, dijital bilgi işlem olanaklarıydı. Bu, 1947de icat edilmelerinden itibaren transis törlerin boyutlarının gitgide küçülmesi ve maliyetlerinin kat kat azalması sayesinde oldu. Yeni bilgi işlem teknolojileri ise her yerde bulunan, güçlü, etkili ve düşük maliyetli dijital olanaklar Dördüncü Sanayi Devriminin teknoloji ve sistemlerinin belkemiği olduğu için ve geleceğe dönük yeni fırsat ve zorluklarıyla birlikte bilgi işleme tamamen farklı yaklaşımlar geliştirme beklentisi nedeniyle önemli olmaya devam edecektir.

Bilgi işlemdeki ilerlemelerin merkezinde, bilgiyi işlemek, depolamak, kullanmak ve bilgiyle etkileşime girmek için kullandığımız malzeme, düzenek ve mimarilerde gerçekleştirilen inovasyonlar vardır. Bunlar merkezi bulut bilgi işlem, kuantum bilgi işlem, nöral ağ işleme, biyolojik veri depolama, optik ve örgü (mesh) bilgi işlem gibi alanlarda bir araya toplanıyor. Bu yaklaşımlar yazılım geliştirmeye ve yeni şifreleme biçimlerine zemin hazırlıyor; siber güvenlik sorunları yaratıyor ve çözüyor, doğal dil işlemine olanak sağlıyor ve sağlık hizmetlerine yönelik uygulamalar, fiziksel ve kimyasal süreç simülasyonu gibi alanlarda büyük verimlilik artışları vaat ediyor. Yeni bilgi işlem teknolojileri, karşılaştığımız en zor sorunlardan bazılarını çözmeye yardımcı olabilir. Ama bu teknolojilerin yararlarının paylaşılmasını ve güvenlik üzerindeki etkilerinin yönetilmesini sağlamak için çevik yönetişim yaklaşımları olmazsa çok önemli riskler de ortaya çıkabilir.

Dünya Ekonomik Forumu Bilgi İşlemin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır.

Blok Zinciri ve Dağıtık Hesap Defteri Teknolojileri

Satoshi Nakamoto ismi Ekim 2008de dağıtık hesap defteri teknolojisinin temellerini anlatan bir rapor yayımlamış olan kişi ya da kişiler için kullanılan bir isimdir bir gün teknoloji meraklılarının çok ötesinde bir ün kazanabilir. Onun ya da onların, matematik, şifreleme, bilgisayar bilimi ve oyun teorisinin çığır açıcı bir birleşimi olan, blok zincirine dayalı, son derece dönüştürücü bir ödeme teknolojisi hakkında kimliği meçhul bir şekilde yazdıkları bu rapor, hem dijital para birimlerinin yükselişinin hem de dijital ve reel ekonomilerde değeri saklama ve takas etme konusunda tamamen yeni bir sistem yaratılmasının ilk adımıydı.

2030’lara kadar, dağıtık hesap defteri teknolojilerinin, yani “blok zincirlerinin değişik biçimleri, online finansal işlemlerden oy kullanma ve ürünlerin nerede üretildiğini belirtme şeklimize kadar her şeyi değiştirebilir. Düşünün ki küresel GSYİH’nın yaklaşık yüzde 10’u, ulus devletlerin egemenlik alanının dışında olan ya da ekonominin her kesimini kapsayan otomatik, şeffaf ve gerçek zamanlı vergi sistemine dahil olmayan para birimleriyle tutuluyor ya da işlem görüyor. Blok zinciri teknolojisinin yaygın bir şekilde uygulamaya geçmesi pekâlâ tarihi bir dönüm noktası olabilir ama hem teknolojinin kendisi hem

Jesse McWaters, Dünya Ekonomik Forumu ve Dünya Ekonomik Forumu Blok Zincirinin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır. de organizasyonların onu benimseme becerisi henüz ilk evrelerinde bulunuyor. Blok zinciri ağlarının yapısı hakkındaki anlaşmazlıklar, işlemlerin ulusal veri aktarım düzenlemelerine ters düşmesi ve daha pek çok sorun bu ağların yararlarının gerçekleştirilmesinin önünde birer engel olarak duruyor. Eğer bu devrim niteliğindeki teknoloji hem işlemleri hem de güveni yeniden tanımlama potansiyelini gerçekleştirecekse kolektif yönetişim, paydaşların katılımı ve bazı “offline” koordinasyon sorunlarının çözülmesi kilit öncelikler arasında bulunuyor.

Nesnelerin İnterneti

Önümüzdeki on yılda dünya çapında 80 milyar bağlı aygıt, insanlarla ve birbirleriyle sürekli iletişim halinde olacak. Bu geniş etkileşim, analiz ve çıktı ağı, nesnelerin üretilme biçimini yeniden şekillendirecek, gereksinimlerimizi tahmin edecek ve dünya üzerine yeni bakış açıları sunacak. Aynı zamanda dağıtık sistemler veri ve değer yaratma, ölçme ve paylaştırma yöntemlerimize meydan okuyacak. Sensörlerin her yere yayılması sayesinde dünya diğer yönlerden de değişecek. Örneğin, süpermarketlerde artık ödeme yapmak için kasa bölümleri olmayacak ve fastfood restoranları on yıl önceki personel sayısının yarısından daha azıyla çalışacak. İş modelleri operasyonlarını en iyi hale getirmek ve bir “çekme ekonomisi” (pull economy) yaratmak için nesnelerin internetinden yararlandıkça çevremizdeki dünya bizim davranış modellerimizi analiz ederek sürekli olarak gereksinimlerimizi tahmin edecek. Bu gelecekte, verilerimizin değerinin daha çok bilincinde olacağız ve dijital güvenliğimizle daha çok ilgileneceğiz; veri akışları çok yoğun olacak ve siber güvenlik tehditleri her günkü manşetlerin bir parçası olacak.

Ancak iyi şeyler için de çok potansiyel var. Nesnelerin interneti daha şimdiden gelişmekte olan ülkelerdeki su seviyelerinin izlenmesine yardımcı oluyor ve uyduların kapsama alanı sayesinde uzak bölgelerde

Dünya Ekonomik Forumundan Derek O’Halloran’ın işbirliğiyle yazılmıştır. tıbbi teknolojilerin canlandırılmasına destek olabiliyor. Sensörler, kameralar, yapay zekâ ve yüz tanıma yazılımlarının bir araya gelmesiyle asayiş suçlarının azalma olasılığı var. Ekonomik üretim nesnelerin interneti tarafından merkezi olmaktan çıkarılıp demokratikleştirilerek dünyanın her tarafında birçok insana yeni ve yaratıcı fırsatlar sundukça teknolojik sistemlere güven artabilir. Bununla birlikte, nesnelerin interneti, toplum ve endüstriye beklenmeyen değeri sağlamak için; güvenlik protokollerinin olmayışıyla, bant genişliği sınırlamalarıyla, kültürel kabul engelleriyle, verilerin değerinin ve işbirliğine dayalı fırsatların nasıl analiz edileceği üzerinde uzlaşmanın olmayışıyla başa çıkmak zorundadır. Bu bir oldubitti meselesi olmaktan uzaktır. Yatırımların getiri sağlaması için kolektif bir çaba ve işbirliğine dayalı bir yönetişim gerektirecektir.

Yapay Zekâ ve Robotbilim

Yapay zekâ daha şimdiden dijital ekonomiyi yeniden icat etmeye başladı ve yakında fiziksel ekonomiyi de yeniden düzenleyecektir. Yapay zekâ konusunda 21. yüzyıl başlarındaki hedefler otonom makinelerin fiziksel dünyada dolaşabilmesine ve insanlarla bilgisayarların karşılıklı ilişki kurmasına yardımcı olmayı içeriyor. Gelecekte ise yapay zekâ sistemleri, insan kapasitesini aşan ölçeklerdeki karmaşık konularla ilgilenerek küresel CO2 salımı ya da küresel hava trafiği kontrol işlevleri gibi zorlu sistemsel görevleri yönetebilir. Uzmanlar, akıllı işletim sistemleri ya da empati sahibi dijital asistanlar gibi bilimkurgu senaryolarının gerçeğe dönüşebileceğini öngörüyor. Belki de bir gün polisin birçok temel görevini robotlar üstlenebilir. Yapay zekâ zaten sensör ağlarından ve video akışlarından gelen verileri izliyor ve şüpheli durumlarda güvenlik görevlilerini uyarabiliyor. Bu arada polis de arama kurtarma çalışmalarında robotları devreye soktu ve silahlı bir keskin nişancıyı öldürmek için robot kullanıldı.

Yapay zekâ dünyada derin değişikliklere yol açacak ve bu değişiklikler risksiz değil. Örneğin, yapay zekâ tarafından kontrol edilen robotlar, beceriler ve istihdam üzerinde kartların yeniden dağıtıldığı kestirilmesi güç bir etki yaratarak toplum üzerinde şiddetli gerilimler oluşturacaktır. Dahası, makine öğrenmesi algoritmalarının çalışması çoğu insan

Dünya Ekonomik Forumu Yapay Zekâ ve Robotbilimin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır.

için anlaşılmazlığını sürdürüyor ve bu mekanizmalar toplumda istenmeyen ve düzeltilmesi gereken önyargıları yansıtabilir. Uzun dönemli tahminlerde bulunanlar, yapay zekânın değerlerinin insani değerlerle uyumlu hale getirilememesi halinde ortaya çıkabilecek varoluşsal tehditlerin hafife alınmaması yönünde uyarılar yapıyor. Ayrıca suçluların yapay zekâ uygulamalarını aldatmaları, hack’lemeleri ya da kafalarını karıştırmaları halinde ortaya çıkabilecek siber güvenlik riskleri konusunda da uyarılar yapılıyor. Bu yüzden araştırmacılar şu anda yapay zekâ ve robotların geliştirilme ve kullanılmasında rehberlik edecek etik çerçeve ve değerler üzerinde tartışılması çağrısında bulunuyorlar. Gelecek ne getirecek olursa olsun yapay zekâ bizimle birlikte olacak ve onunla geliştireceğimiz ilişkinin kalıcı sonuçları olacaktır.

Biyoteknolojiler

Biyoteknolojiler geleceği değiştirecek, bizi de değiştirecek. Şirketler şimdiden reçineden kişisel bakım ürünlerine dek her şeyi üretmek için bakterilerden yararlanıyor; Çinli bilim insanları ise kanserle savaşmak için CRISPR kullandı.158 Üç ebeveynli tüpte döllenme olarak da bilinen mitokondriyal replasman tedavisi bazı ülkelerde düzenleme kararları verilme sürecinde ve bilim insanları Afrikadaki sivrisinekleri hedef alarak sıtmaya karşı gen güdümü için hazırlık yapıyor.159 Bunlar sadece şimdi var olan bilimsel gelişmeler. Gelecek ise insan olmanın hem biyolojik hem de toplumsal açıdan ne anlama geldiği konusundaki anlayışımıza meydan okuyacak. Yükselen biyoteknoloji gündemleri insan ömrünü iyileştirip uzatmayı ve fiziksel ve zihinsel sağlığı güçlendirmeyi vaat ediyor. Dijital teknolojileri biyolojik dokularla bütünleştirme fırsatı da büyüyor ve önümüzdeki on yılların neler göstereceği konusu umut ve meraktan korkuya dek uzanan birçok duyguyu uyandırıyor. İyimserler bugün savaştığımız hastalıklardan uzak, daha sürdürülebilir bir dünya tasvir ediyor. Kötümserler ise tasarım bebeklerden ve biyoteknolojinin meyvelerine eşitsiz erişimden oluşan felaket senaryoları konusunda uyarılar yapıyor. Bu karşıt görüşler, yeni biyoteknoloji olanaklarının nasıl kullanılacağı konusundaki tartışmalara dikkat çekiyor ve bilimsel gelişmelerin her birinin ortaya çıkardığı karmaşık soruların altını çiziyor.

Dünya Ekonomik Forumu Biyoteknolojilerin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır.

Nöroteknolojiler

Yıl 2030 ve bir ekranın önünde otururken birden açılan bir ileti penceresi dikkatinizi çekiyor. İletide, “Konsantrasyon düzeyiniz düşük” yazıyor. Son birkaç dakikadır ekrana boş boş baktığınızı fark ediyorsunuz. Esnemenizi bastırıp bir linke tıklıyorsunuz ve beyin dalgalarınızı denetleyerek gerçek zamanlı zihinsel durumunuzu değerlendiren bir sistemin son verilerini analiz ediyorsunuz. Sistem size uyumanızı öneriyor ama hâlâ tamamlamanız gereken birkaç saatlik iş var. Belki sizi saat 03:00’e kadar götürecek bir nootropik hap daha? Arkadaşlarınız, kimyasal güçlendiricilere fazla yüklenmek zararlı, demeye başlıyor ama siz Alzheimer ve Parkinson belirtileri konusunda sürekli gözlem altındasınız. Henüz hiçbir sorun yok.

“Nöroteknolojiler” kategorisi, insan beyninin yaptığı işler hakkında önemli bilgiler sağlayarak bilgileri ayıklamamıza, duyularımızı güçlendirmemize, davranışlarımızı değiştirmemize ve dünyayla etkileşim kurmamıza olanak veren yaklaşımlardan oluşan büyük bir kategoriyi tarif ediyor. Bu size bilimkurgu gibi gelebilir ama değil. Nörobilim, tıp ve bilim laboratu varlarından çıkıp yavaş yavaş günlük yaşamımıza giriyor. Nöroteknoloji alanı hızla olgunlaşıyor. Bu durum, Dördüncü Sanayi Devriminde tamamen yeni bir değer sistemi yaratma fırsatını temsil ederken bir yandan da önemli riskler ve yönetişim kaygıları ortaya çıkarıyor.

Katkı sağlayanlar: Olivier Oullier, Başkan, Emotiv, ABD; Dünya Ekonomik Forumu Nöroteknolojilerin ve Beyin Bilimin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyi.

Sanal ve Artırılmış Gerçeklikler

Bilimkurgu alanında, geçmişe ya da geleceğe yolculuk hayali uzun zamandır insanları büyülüyor. Zaman yolculuğu henüz mümkün değil ve asla olmayabilir de. Ama sanal gerçeklik (VR) şimdiden var ve yakında uygun bir alternatif olabilir. Napolyon’un yaptığı savaşların muharebe meydanlarını ziyaret etmek, Kristof Kolomb’un adımlarını izlemek ya da Jura Çağı’nda brachiosaurus ile tyrannosaurus rex’in arasında dolaşmak gibi, kullanıcıyı içine çeken kuşatıcı deneyimler yaratabilir. VR’dan daha az kuşatıcı olan artırılmış gerçeklik (AR) ve karma gerçeklik (MR), gerçek ortamlara veri katmanları, bilgi ve sanal objeler ekliyor. Bu teknolojiler yeni beceriler edinmek, deneyimleri başkalarıyla paylaşmak ve yeni sanat ve eğlence türleri yaratmak için inanılmaz fırsatlar sunuyor.

VR, AR ve MR, dünyayı deneyimleme, anlama ve çevremizdeki dünyayla etkileşime girme biçimlerimizde devrim yaparken sadece hayal gücümüzün sınırladığı sonsuz sayıda dünyayı deneyimleme fırsatı da veriyor. Bunun sonucunda daha fazla topluluk, daha fazla işbirliği ve empati oluşabilir. Bu olanaklar birlikte çalışmak, beceri geliştirmek ve fikirleri sınamak için daha hızlı yollar sunuyor. Ancak bu teknoloji dünyaya bakış açılarımızı manipüle etmek ve davranışlarımızı etkilemek için de kullanılabilir. Eleştirel olmayan kullanım da bizi gerçek dünyadan ya da en azından uğraşmak istemediğimiz kısımlarından kaçmaya, yani iyi yönde değiştirmeye çalışmak yerine kaçmaya teşvik edebilir.

Katkı sağlayanlar: Anne Marie Engtoft Larsen, Dünya Ekonomik Forumu.

Enerji Üretim, Depolama ve İletimi

Birinci ve ikinci Sanayi Devrimleri enerji sektöründeki geçişlere dayanmıştı önce buhara sonra da elektriğe. Şimdi Dördüncü Sanayi Devrimi’nin başında, enerji sektörü yeni bir geçişin eşiğinde, fosil yakıtlar yerini yenilenebilir enerji kaynaklarına bırakıyor. Temiz enerji teknolojileri ve gelişmiş depolama olanakları laboratuvarlardan çıkıp fabrikalara ve pazarlara doğru ilerliyor; öte yandan birçok ülkenin nükleer füzyon gibi tarihi değiştirme potansiyeli olan atılımlara yatırım yapmakta olması yeni bir enerji geleceği hazırlayabilir.

Temiz, uygun maliyetli enerjinin küresel olarak ulaşılabilirliği çevreye ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde elektrik tedarik kaynakları güvenilir olmayan ya da hiç olmayan insanlara yarar sağlayacaktır. Ayrıca sürdürülebilir enerji teknolojileri şirketler ve tüketiciler açısından maliyetleri düşürebilir ve geçen yüzyılın endüstriyel salımla rının çevresel etkisini tersine çevirebilir. Bununla birlikte, bu geçişi başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için gerekli teknoloji ve altyapı yatırımlarını sağlamaya dönük uluslararası işbirliği, uzun dönemli vizyon ve çok paydaşlı görüşmeler gerekecektir. Bunu ıskalamak potansiyel olarak devrim niteliği taşıyan bir başarıya doğru kolektif bir şekilde ilerlemeyi engelleyebilir.

Dünya Ekonomik Forumu Enerjinin Geleceği Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin işbirliğiyle yazılmıştır.

Jeomühendislik

Jeomühendislik insanların yeryüzünün son derece karmaşık biyosferinin davranışını bilinçli olarak ve başarılı bir şekilde kontrol edebileceği fikridir. Bununla birlikte, birçok bilim insanı bu alana müdahale etme iddiasında bulunan teknolojileri, en iyimser ifadeyle olgunlaşmamış ve güvensiz, en kötümser ifadeyle hem öngörülemez hem de yönetilemez varoluşsal tehditler içeren teknolojiler olarak görüyor.

Bu bölüm, jeomühendisliği bir uygulama olarak meşrulaştırma olarak görülmemelidir. Gerek bilinçli olarak yeni türler sunmak şeklinde olsun gerekse geniş toprak parçalarının ormansızlaştırılması şeklinde, doğal dünyanın karmaşık sistemlerine büyük ölçekli bir müdahalede bulunma girişimleri çoğu zaman felaketle sonuçlanmıştır. Yazarlar besin basamakları denilen olgunun sonuçlarının öngörülmesi ya da kontrol edilmesinin mümkün olmadığının son derece farkındadır.

Yine de, hava kirliliğinden kuraklıklara ve küresel ısınmaya kadar uzanan sorunları azaltmak için teknolojik müdahalelerin önerilmekte olması bu konuya ayrılmış bir bölüm olması gerektiği hissini uyandırıyor. Söz konusu öneriler arasında şunları sayabiliriz: Güneş ışınlarını başka yöne çevirmek için stratosfere dev aynalar yerleştirmek,

Katkı sağlayanlar: Anne Marie Engtoft Larsen, Dünya Ekonomik Forumu; Janos Pasztor, Kıdemli Üye ve Yönetici Müdür, Carnegie İklim Jeomühendisliği Yönetişim Girişimi (C2G2), ABD; Jack Stilgoe, Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Bölümü Öğretim Üyesi, Londra University College, İngiltere. yağış artışı için atmosfere kimyasal tohumlama yapmak ve büyük makineler kullanarak karbondioksidi havadan ayırmak.

Teknoloji bu sistemlere müdahale edebilir ama bunların sonuçları hakkındaki sınırlı bilgilerimizle, bu tür eylemler dünyamıza kolaylıkla onarılmaz zararlar verebilir. Dolayısıyla jeomühendislik yeni yönetişim çerçeveleri gerektiren tartışmalı bir alandır ve dünyanın atmosferinin ortak kaynağını etkileyebilecek her eylemin ihtiyatlılığı üzerine düşünceli bir inceleme yapılmasını gerektirir.

Uzay Teknolojileri

2030’a kadar uzayla ilişkili teknolojilerde muhtemelen bir patlamaya tanık olacağız. Havacılık ve uzay teknolojileri, astronomik gözlem olanakları, mikro uydu geliştirme, nano malzemeler, 3D baskı robotbilim ve makine görmesi alanlarındaki büyük sıçramalar, bilimsel ve ekonomik geri dönüşler kadar, daha önce benzeri görülmemiş bir keşif çağı vaat ediyor. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler atmosferin ötesinde olup bitenlerden yarar sağlayacak gibi görünüyor. Araştırmacılar ve şirketler, değer yaratımı ve değiş toku şuyla ilgili tamamen yeni süreçlere destek olabilecek büyük miktarda veri elde edecek. Yeni bilimsel bilgiler inovasyon ve ekolojik duyarlılığı artıracak. Uzay tabanlı kârlı kaynak kullanımı ve üretim potansiyeli geleceğin ticaret yollarını yeniden tanımlamaya hazırlanıyor. Bununla birlikte, uzay trafiği yönetimi, yörünge enkazlarının azaltılması, uzay madenciliği ve dış uzayda temel davranış ilkelerinin yürürlüğe konması gibi alanlarda uluslararası anlaşmalar olmazsa tüm bu vaatler riske girebilir.

Uzay Teknolojileri Üzerine Küresel Gelecek Konseyinin katkılarıyla ve ABD’deki Güvenli Dünya Vakfında teknik danışman olarak görev yapan Brian Weeden’ın işbirliğiyle yazılmıştır.

Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek İçin Ne Yapabilirsiniz?

Dördüncü Sanayi Devriminin bu kitapta sunulan çerçevesi dönüşmekte olan bir dünyanın dinamiklerini, değerlerini, paydaşlarını ve teknolojilerini araştırmak liderlerin ve vatandaşların büyük bir kesiminin, kolektif eylemlerimizin (ve eylemsizliklerimizin) geleceği yaratma yollarını anlayarak teknoloji ile toplum arasındaki ilişki hakkında daha derinlemesine düşünmesi için bir fırsat yaratıyor.

Bununla birlikte, her ne kadar Dördüncü Sanayi Devrimi düşünce yapılarında bir değişim gerektiriyor olsa da sadece değişimin hızını, bozulmanın ölçeğini ve yükselen teknolojilerin gelişimi ve benimsenmesiyle gelen yeni tür sorumlulukları anlamak yeterli olmaz. Teknoloji, yönetişim ve değerlere gösterilecek yeni yaklaşımlarla ilgili olarak tüm organizasyonlardan, tüm sektörlerden ve bireylerden “sistem liderliği” şeklinde bir liderlik ve eylem gerekiyor.

Hükümetler açısından en ivedi eylem, topluluklara güç veren, iş ve sivil toplum çevrelerini derinlemesine olayın içine katan daha çevik yönetişim yaklaşım ve stratejilerine yatırım yapmayı gerektiriyor. Şirketlerin önceliği, Dördüncü Sanayi Devrimi teknolojilerinin fırsatlarını anlamak ve bu teknolojilerin çalışanlar, müşteriler ve topluluklar üzerindeki etkilerine duyarlı yeni çalışma yolları geliştirmek ya da benimsemek için denemelere başlamak olmalı. Bireyler içinse öncelik, bu kitapta ortaya konulan konular hakkındaki yerel, ulusal ve küresel tartışmaların bir parçası olmak kadar, söz konusu teknolojiler hakkında doğrudan bilgi edinmek ve onları deneyimlemek olmalı.

Sonuç

Son elli yıl boyunca toplumlarımız ile toplumlarımızın geliştirdiği teknolojiler arasındaki dönüştürücü karşılıklı ilişkinin gitgide daha fazla farkına vardık. îlk iki sanayi devrimi ve iki dünya savaşı bize teknolojilerin sadece üretim ve tüketimle bağlantılı bir dizi makine, alet ya da sistemden ibaret olmadığını gösterdi. Teknolojiler toplumsal bakış açılarını ve değerlerimizi şekillendiren güçlü aktörlerdir. Bizden kesinlikle kendilerine çok dikkat etmemizi isterler çünkü ekonomilerimizi, toplamlarımızı ve dünya görüşlerimizi onlar aracılığıyla inşa ederiz. Dünyayı yorumlama biçimimizi, çev remizdekilere nasıl baktığımızı ve gelecek için gördüğümüz olasılıkları onlar şekillendirir.

Dördüncü Sanayi Devriminin başında karşı karşıya olduğumuz, otomasyonun etkisi, yapay zekânın etik sonuçları ve genetik mühendisliğinin toplumsal sonuçları gibi konular en az nükleer, genetik ve uzay teknolojilerinin bebeklik dönemlerinden çıktığı ve bilgisayarların yavaş yavaş insanların yerini almaya başladığı 1960’lardan bu yana toplumsal bilincimizin bir parçası haline geldi. Kısa vadeli beklentiler zamanın olanaklarının ötesindeydi ama üçüncü Sanayi Devriminin dijital olanaklarının olgunlaşması sayesinde o beklentiler kısa bir süre önce küresel nüfusun gittikçe artan bir kısmı için hızla günlük yaşamın bir parçası haline gelen gerçeklikler olarak ortaya çıktı.

Neyse ki akademik araştırmalar ve sağduyulu uygulamalar, teknolojilerin ve toplumların birbirlerini nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlamak için son elli yıl içinde yararlı sosyolojik bakış açıları ve analitik araçlar geliştirdi. Aslında teknolojilerin nasıl büyük bir toplumsal dönüşümü körüklediği ve değerlerin kendi yarattığımız teknolojilerin içine nasıl yerleştirileceği konusundaki duyarlılık, yaklaşmakta olan bozulmanın sinyallerini fark etmemize yardımcı oldu ve bu kitaptaki bilgilerin çoğu için esin kaynağı oldu.

Bu karmaşık alanda uygun bir şekilde hareket etmek teknolojiye yeni bir açıdan, teknolojik değişimin birçok yüzünü dikkate alan ve bu şekilde elde edilen bilgileri kişisel ve kurumsal düzeylerde uygulamaya geçirmeye çalışan bir açıdan bakmayı gerektirir.

Eğer ortaya çıkmakta olan teknolojileri, “sadece araç” olarak, yani insanın kullanımına sunulmuş, sonuçları öngörülebilir ve kontrol edilebilir birer araç olarak görmeye devam edersek bunu başarmak mümkün olmaz. Ama eğer bu karmaşıklığa teslim olur ve teknolojilere, kontrol edemeyeceğimiz, kaderimizi belirleyen dış güçler olarak davranırsak ne kendimize ne de başkalarına tam olarak güç kazandırmamız da mümkün olmaz.

Bunun yerine, teknolojik ilerlemenin, geliştirme ve uygulamaya geçirme aşamalarının her birinde gerek bireysel bir vatandaş gerekse bir iş yöneticisi, toplumsal aktivist, büyük bir yatırımcı ya da güçlü bir politika belirleyici olarak kendi tercihlerimize bağlı olduğu gerçeğini tüm paydaşların içselleştirmesi gerekiyor. Tıpkı birer tüketici olarak yaptığımız tercihlerin şirketlerin geleceğini ve pazarda ürünlerin bulunabilmesini etkilemesi gibi, hepimizin teknolojiyle ilgili ortak tercihleri de ekonomi ve toplumun yapısını etkiler.

Teknolojiler, kaçınılmaz olarak, bugün karşımızda duran sorunların çoğuna çözümler bulma konusunda bir rol oynayacak ama bu sorunlara katkıda bulunan ve yenilerini çıkaran da yine onlar. Nasıl ki paydaş grupların hiçbiri tek başına bu sorunları çözemezse sadece teknolojilerin kullanılması yoluyla da bu sorunlar çözülemez. Bunun yerine, ortak önceliklerimize daha geniş bir açıdan bakmamız ve ortak bir zemin bulabileceğimiz, güven oluşturup iyi niyet göstererek işbirliği yoluyla olumlu değişimler yaratabileceğimiz alanları güçlendirme konusu üzerinde çalışmamız gerekir. Dördüncü Sanayi Devriminin getirdiği zorluklar sadece işbirliği ve şeffaflık yoluyla aşılabilir.

Eğer cesaretimizi toplayabilir ve ortak yarara hizmet edecek şekilde eyleme geçebilirsek insani refah ve gelişimin yukarı yöndeki eğrisi üzerinden yolumuza devam edebileceğimize dair önemli bir umut var. Önceki sanayi devrimleri önemli birer gelişme ve zenginleşme kaynağı oldu ama tabii çevreye zarar vermek ve eşitsizliği artırmak gibi olumsuz dışsallıkları çözüme kavuşturmak bize bağlı. îlgili tüm paydaş grupları işin içine katmak önümüzdeki temel zorlu görevlerin yani, teknolojik bozulmaların yararlarını dağıtmak, kaçınılmaz dışsallıkları kontrol altına almak ve yükselen teknolojilerin kaderimizi belirlemekten çok insanlar olarak hepimize güç vermesini sağlamak gibi görevlerin üstesinden gelmemize yardımcı olacaktır.

Dördüncü Sanayi Devriminin yönetişim sorunlarına çözümler bulmak ise hükümetlerin, şirketlerin ve bireylerin yeni teknolojilerin nasıl geliştirileceği ve nasıl kullanıma sunulacağı konusunda stratejik kararlar almasını gerektirecektir. Ama bunun için ayrıca toplumsal değerler konusunda bir tutum takınmak ve işbirliğine dayalı eylem için mekanizmalar yaratmak da gerekecektir. Birey ve organizasyonların çoklu paydaşlarla bağlantı kurmaları ve onların bakış açılarını dikkate almaları gerekecektir ve çokuluslu şirketler ve ulus devletler resmi ve gayri resmi uluslararası anlaşmalar yapmada daha etkili hale gelmek zorundadır. Bunlar yapılması kolay görevler değil ve aksilikler olması beklenebilir. Ama sorumluluktan kaçamayız.

Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu sorunların ölçek, karmaşıklık ve ivediliği hem duyarlı hem de sorumlu bir liderlik ve eylem gerektiriyor. Tüm sektörlerde, değerleri dikkate alan bireyler tarafından sistem liderliği ruhuyla yapılacak doğru denemelerle, en güçlü teknolojilerin daha kapsayıcı, adil ve müreffeh topluluklar olmamıza katkı sağlayacağı bir geleceği şekillendirme şansımız var.

 

Kaynak: Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek Klaus Schwab Ve Nıcholas Davis: Şubat 2019, İstanbul

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar