Print Friendly and PDF

Salihlerden Dua İsterken Dikkat Etmek Gerekir



Bir kadının bir tavuğu vardı, ondan başka hiçbir varlığı da yoktu. Bu tavuk, kadın için yumurtluyordu. Derken bir gün bir hırsız gelip tavuğu çaldı. Kadın ta­vuğun çalındığını öğrenince hırsıza bedduâ etmedi, bilakis bu işi Allah Teâlâ’ya havale etti. Hırsız tavuğu aldı, boğazladı ve tüylerini yoldu. Birden bire hırsızın yüzü tavuğun tüyleriyle kaplanı­verdi. Ne yaptıysa bu tüylerden kurtulamadı. Kime sorduysa hiç kimse onun tüylerden nasıl kurtulacağına dâir bir çözüm sunamadı. Derken İsrailoğullarından bir bilgine rastladı. Du­rumu ona da anlattı. Bilgin şöyle dedi:
“Bunun ancak bir şifâsı vardır. Tavuğunu çaldığın kadının sana bedduâ etmesidir. Şâyet bedduâ edecek olursa, bu has­talığından da kurtulursun.” Bunun üzerine adam kadına bazı kimseleri gönderdi. Bu kimseler:
O senin tavuğun nerede?” diye sordular. Kadın:
“Çalındı.” dedi. Onlar:
“Desene çalanlar sana çok eziyet etmişler.” dediler. Kadın:
“Evet öyle oldu.” dedi. Onlar:
“Canını çok yakmış olmalılar, baksana yumurtasından da mahrum kaldın.” dediler. Kadın:
“Evet öyle oldu.” dedi. Onlar bu şekilde sorularla kadının öfkesini iyice kabarttılar. Derken kadın, hırsıza bedduâ edi­verdi. Bunun üzerine hırsızın yüzünden tüyler dökülüp kayboldu. Bu durum İsrailoğullarından olan bilgine haber verildi. Bilgine:
“Bunun bu şekilde iyileşeceğini nereden bildin?” diye sor­dular. O:
“O kimse, kadının tavuğunu çaldığı zaman kadın ona bedduâ etmedi ve işini Allah Teâlâ’ya havale etmişti. Allah Teâlâ da kadı­nın yerine ondan intikam almıştı. Fakat kadın bedduâ edince, kendi nefsi için intikam almış oldu. Bunun üzerine de hırsızın yüzünden tavuğun tüyleri düşüp yok oldu.” buyurdu.[ İbn Ataullah el-İskenderî, trc: Abdullah Mağfur,  Letâifül-Minen Fî Menâkıbı’ş-Şeyh Ebi’l-Abbas ve Şeyhihi Ebi’l-Hasan- Allah'ın İki Velî Kulu, Üsküdar Yayınevi, Nisan 2011 İstanbul, s. 202]

İyi olarak bildiklerimizin bedduasını şer olarak anlamak yerine yardım olarak kabul etmek gerekir. Onların yaptıkları bu zahiri hareket aciliyet kesbetmiş cezanın tehirine sebep olmuştur. Büyükler eğer kızmışlar ve kaderi cephede bir rahmet zuhur etmemişte, gazabı ilâhiye tecelli edecekse sukût ederler. Bu felaketin ta kendisidir. Bu ahvalden Allah Teâlâ’ya sığınmak gerekir. Bu minvalde rahmet mefhumu içeren bir beddua muhteviyatı vardır ki, onu da ancak ehli anlar.  Hz. Mevlâna Celâleddin Rumî kaddesellâhü sırrahu’l azîz Efendimizden bir örnek verelim.

 
Mevlânâ sözleri arasında buyurdu ki: Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem hazretleri birinden incindiği vakit, Allah Teâlâ’ya:
“Ey Allah’ım, onun malını ve çocuklarını  artır,” diye bedduada bulunuyordu ki, adam onlarla meşgul  olup onun sohbetinden mahrum kalsın. Bundan Allah Teâlâ’ya sığınırız. Fakat birinden memnun olduğu vakit de kendi geniş inayetini o kimseye can yoldaşı yapar ve:
“Ey Allah’ım, onun  malını ve çocuklarını azalt,” diye buyururdu ki, o daha fazla  yalnız kalsın, hafiflesin ve o mânaya istidat kazansın. (Menakıb-ül Arifîn, Eflâkî, c.1, 436. Menkabe)

İşte bu ilim bizim Ledünnî olan ilmimizdir, medrese ilmi değildir. Bunun üzerine hepsi başkoyup insafa, geldiler ve Şeyh Bahaüddin Allah Teâlâ’nın kazasına razı olarak tam bir doğrulukla mürid ve kul oldu ve:
“Mademki bu dünyadan gideceğim hiç olmazsa lanete mazhar olan bir kul gibi değil, inayete mazhar olan bir kul gibi gideyim” dedi. Bahaeddin bir kaç gün hasta oldu ve on üç günde Allah Teâlâ’nın rahmetine kavuştu. (Menakıb-ül Arifîn, Eflâkî, c.2, sh:420)

Konya beylerinden biri Sultan Veled’in gazabına uğradı ve on gün içinde o haneden ve soydan hiç bir kimsesi kalmadı. Erkek ve kadınlarının hepsi anî bir ölümle ölüp gittiler. O kadar ki evlerinde bir kedi bile kalmadı. Nihayet onların bu hali insanlara ibret oldu. Onların helâk ve felâketleri söylenip yazıldı. Onun edepsizliğinin uğursuzluğu onların hanümanını yok etti. (Menakıb-ül Arifîn, Eflâkî, c.2, sh:276)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar