Sen bir avuç köpeği bir bahâne yapıyorsun…O Zaman Cengiz… Şimdide Corana
Ey yılana,
karıncaya, kargaya ve bülbüle rızık veren
Senin kulların
tamamıyla helâk oldular
Sen bir avuç köpeği
bir bahâne yapmışsın
Her şey sendendir ve
sen yapıyorsun, ne Tatarlar ne Moğollar.
Nefehât’te ise Şeyh Kübrâ’nın
Harezm savunması esnasında gösterdiği kahramanlık şu şekilde anlatılmaktadır:
Moğollar Harezm’e geldiği zaman
şeyh müridlerini topladı. Bunlar altı yüzden fazlaydı. Sultan Mahmud Harezmşah
kaçmıştı. Moğollar ise onu Harezm’de biliyorlardı. Nihâyet Harezm’e girdiler.
Şeyh müridlerinden Sa’deddîn
Hammûye, Radıyyüddin Ali Lâlâ ve diğer bazılarını çağırdı ve
“Hemen kalkınız, memleketinize
gidiniz. Doğu tarafından bir ateş yakıldı. Batıya yakın bir yere gelmiştir. Bu
büyük bir fitnedir. Bu ümmet içinde onun benzeri görülmemiştir. ” dedi. Bazı müridleri,
“Hz. Şeyh dua buyursa da bu fitne müslümanların diyârından defolup gitse.
" dediler. Şeyh,
“Hayır bu bir mübrem kazâdır dua ile ona engel olunamaz." buyurdu.
Dostları, “Davarlar hazır,
şeyh arkadaşlarıyla beraber uygun görürse Moğollar gelmeden Horasan'a doğru
yola çıkalım.'" diye ricâda bulundular. Şeyh ise şöyle buyurdu: “Ben
burada şehîd olmak isterim. Dışarı çıkmak için bana izin yoktur.""
Daha sonra müridleri Horasan’a doğru yola çıktılar. Kâfirler şehre geldi. Şeyh
geriye kalan arkadaşlarını çağırıp şöyle dedi: “Hadi, kalkınız! Allah ismi
uğruna O’nun yolunda savaşalım."" Kendisi de evine gitti.
Hırkasını giydi, kemerini iyice kuşandı. Hırkanın önü açıktı. îki koltuğunun
altını taşla doldurdu. Eline de bir ok aldı. Dışarı çıkıp düşmanlarla karşı
karşıya geldi. Onlara taş atıyordu. Nihâyet taşı kalmadı. Kâfirler onu ok
yağmuruna tuttular. Bir ok mübarek sînesine isabet etti. Çekip çıkardı, oraya
düştü ve vefat etti.
Şehîd olacağı sırada bir kâfirin
perçemini tutmuştu. Şehâdetten sonra hiç kimse onu elinden kurtaramadı. Nihâyet
kâfirin perçemini kestiler. Bazı kimseler de Mevlânâ bir manzumesinde bu
kıssaya şu şekilde işaret etmişlerdi, derler:
Biz ol ızz u kerem kavmindeniz kim
Demâdem ıyş idüb sâğar tutarlar
Ne şol bî-kad ü müflislerdeniz kim
Füsûn edüb bize lâğar tutarlar
Bir elden nûş edip îman şarâbın
Bir elde perçem-i kâfir tutarlar.
“Biz ne şarap kadehi elinde
bulunan varlıklı, tanınmış kişilerdeniz ne de sadece bir keçisi olan zavallı
müflislerdeniz
Biz aşk ateşi ile yanıp
yakılmadaki mânevî lezzeti bulduğumuz için âb-ı hayâtı bırakmışız da ateş
peşinde koşanlardanız
Biz herhangi bir evin
penceresinden içeri “ay” gibi ışığımızı düşürürsek, o evdeki gece huyluların
hepsi de kapının yolunu tutarlar
Feleğin şarap kadehlerini kırdığı
ümitsiz kişiler yüzümüzü görünce, yeni baştan zevke, yeni baştan neş’eye
dalarlar
Kapıyı kapayınız, şarap sununuz!
Senin aşkınla benizleri solmuş, sararmış âşıkların kırmızı şarâbı içme zamanı
geldi
Hak âşıkları bir elleriyle hâlis
imân şarabı içerler, öbür elleriyle de kâfirin perçemini tutarlar'”
Bkz. Mevlânâ, Külliyât-ı Şems-i Tebrîzî, haz. Bediüzzaman
Firuzanfer, İntişârât-ı Dostân, Tahran, 1384, s. 237; Mevlânâ, Dîvân-ı
Kebîr- Seçmeler, haz. Şefik Can, Ötüken Yay., İstanbul, 2000, I, 325-326.
Şeyh Kübrâ’nın Harezm kuşatması esnasında bir savaşçı
gibi değil de, kendi dergâhında müridlerin terbiyesiyle uğraşan bir mürşid
olarak faaliyetlerine devam ettiğini, fakat sonunda yine şehîd olduğunu anlatan
diğer bir menkıbeyle de karşılaşıyoruz:
Cengiz Han, Harezm’e
ulaşınca, askerler ellerindeki kılıçlarla Necmeddîn Kübrâ’nın dergâhına
geldiler. Şeyh, kıbleye doğru yönelmiş oturuyordu. Askerler onu öldürmek
istediler, fakat şöyle dediğini duyunca hayretler içerisinde kaldılar:
“Ben 40 müridi, 40
hücrede, 40 günlüğüne halvete soktum. 37 gün geçti, onların Hakk’a vâsıl
olmalarına 3 gün kaldı. 40 gün tamamlanıncaya kadar siz bana el süremezsiniz.”
Üç gün daha geçip,
süre tamamlanınca, 40 müridin her biri kemâl mertebesine eriştiler. Kâfirler
tekrar dergâha geldiler, önce seccâdenin üzerindeki şeyhi, sonra da bu 40
veliyi ve şeyhin cariyelerini şehîd ettiler.
[Seyyid Muhammed Mübârek Alevî Kirmânî, Siyerü’l-Evliyâ,
haz. îcazülhak Kuddusi, Urdu Science Board, Lahor, 1992, s. 529.]
Moğollar’ın saldırıları ve her
yeri harap etmeleri karşısında Necmeddîn Kübrâ’nın ağzından şu sözlerin
döküldüğü rivâyet edilmiştir:
Ey yılana, karıncaya, kargaya ve bülbüle rızık veren
Senin kulların tamamıyla helâk oldular
Sen bir avuç köpeği bir bahâne yapmışsın
Her şey sendendir ve sen yapıyorsun, ne Tatarlar ne Moğollar.
Kaynak:
Süleyman GÖKBULUT,Necmeddîn Kübrâ Ve Kübrevîlik
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar