Print Friendly and PDF

TÜRKİYE'DEKİ TARİHSEL ADLAR



 

Bu inceleme, gerek günümüzde de kullanılan (İzmir, Manisa, Adana, Edremit, Ladik, Eber Gölü, Menderes Irmağı gibi) Türkçede anlamı olmayan, Türkleşme öncesi dönemden ·kalma, kimi Türk ağzında az çok değiştirilmiş tarihsel coğrafya adlarının; gerek böyle bir değiştirme sonucunda Türkçe kökenli imiş gibi görünen, ancak dağ, ırmak vb. adı olarak pek yersiz anlam taşıyan (Eğrigöz Dağı, Kurukümes Dağı, Çavuşkıran Dağı, Elmakıran Dağı, Konakgörmez Dağı gibi) adların; gerekse artık kullanılmayan (Dorylaeion, Kotyora, Sipylos Dağı, Kaystros Irmağı gibi) ilkçağ adlarının;

1.    Alfabetik sırada hstesini vermek;

2.    Her bir adın gösterdiği kentin, dağın, ırmağın vb.'nin nerede olduğunu belirtmek;

3.   Her bir adın açıklamasını yapmak, yani onun öz biçiminin ne olduğunu, hangi halkın dilinden geldiğini, .hangi sözcük ve takılarla türetildiğini açıklamak

amacını güdüyor.

Böyle olunca, kitabımız, adlar üzerine bir inceleme niteliğinin ilerisine geçip, aym zamanda, ilkçağ Türkiyesinin tarihsel coğrafyası üzerine bir inceleme niteliğine de bürünmüştür. Çünkü kitap hem adları inceliyor, hem de hangi kent vb.'nin nerede olduğunu belirtiyor.

II.     Benzer incelenıelerden farkı

1.  Benzer inceleme der demez ilk akla gelen, Ladislav Zgusta'nın "Kleinasiatische Orts- namen" (=Küçükasya Yer Adları) başlıklı yapıtıdır. Ancak, o yapıtta:

a.    Türkiye Trakyasının adları hiç incelenmemiştir.

b.   Fırat'ın doğusu Küçükasya kapsamında sayılmadığı için, o yörenin adları da hiç in­celenmemiştir.

c.   Anadolunun Fırat batısında kalan bölümünün de. sadece Hellen dilindeki tarihsel belgelerde, Hcllen yazımıyla aktarılan adları yahut Latince belgelerde aktarılan adları ince- Jenmi^tir,,,Hitit, Luwi. Urartu, Asur, Ugarit, İran vb. belgelerinde anılan adlar, hatta Hellen dilinde olmayan ortaçağ (Arap, Selçuklu vb.) belgelerinde anılan adlar; keza, günümüzde de kullanılan v'e Türkleşme öncesinden kaldığı en kesin bir güvenle söylenebilecek olan, ama hiçbir tarihsel belgede anıldığı saptanamayan (Adanda, Amanda, Davgandos, Kıravganda gibi) adlar, araştırılmamış, incelenmemiştir.

d.   Zgusta'nın saptadığı Anadolulu adlar, Anadolu dillerinden geliyorsa (ki bunların pek büyük çoğunluğu bakımından durum böyledir), yazarın eski Anadolu dilleri, özellik.le Luwi dili üzerine çalışması bulunmadığından, adın açıklanması verilememiştir ya da Akharaka adının, Hellen dilinde "kazık" (ve biz ekliyelim. buradan: "kazıklı çitle çevrili yer") an­lamına gelen kharax'tan türetilme olduğunu söylemek gibi büyük yanılgılara düşülmüştür.

2.   William M. Ramsay'iıı geçen yüzyılda "Historical Geography of Asia Minor" adıyla yayınlanıp 1%0'da "Anadolunun Tarihi Coğrafyası " başlığıyla Türkçeye çevrilen yapıtı ise, bizim şimdiki kitabımız gibi adla^ı incelemek isterkeıi tarihsel coğrafyayı da incele­mek zorunda kalan bir kitap değil, tam tersine, tarihsel coğrnfyayı incelerken adları ele

alan bir kitaptır ve bu "ele alma", adları incelemek derecesinde olmamıştır. Adın anlamı, yazarca biliniyor olsa bile (ki hiç olmazsa Hellen dilinden gelme adların anlamını Ramsay kuşkusuz bilmekte idi), ilke olarak bunların anlamını açıklamağa zahmet edilmemiştir. Da­hası, Ramsay'in yapıtı, aynen Zgusta'nın kitabındaki eksiklikleri, tümüyle, gös!erir.

3.   Hayri Ertem'in değerli yapıtı "Boğazköy metinlerinde geçen coğrafya adları dizini", başlığının anlattığı gibi, bir dizindir, listedir. Lokaİizasyon çabasına, yani örneğin Astar- pa Irmağının, Walma kentinin nerede olduğunu belirtmek çabasına girmemiş; keza, adların açıkla^masıyla uğraşmamıştır. Yine başlığın gösterdiği gibi, kitabın verdiği adlar dizini, yalnız, Boğazköy buluntusu Hitit belgelerinde anılan adları kapsamaktadır.

4.   Son olarak, Tuncer Baykara'nın, yollama yaptıkça ATCG kısaltmasıyla gösterdiğimiz, "Anadolunun Tarihi Coğrafyasına Giriş" kitabına değinelim. Bu önemli yapıt, ilkçağ Türkiyesinin tarihsel coğrafyasıyla hiç ilgilenmemektedir ve sadece Türkleşme döneminin tarihs_el coğrafyasını incelemeye başlamaktadır.

III.     inceleme kapsamının sınırları

A.    Fazlalıklar

1.  Tarihsel adların açıklanmasında, aynı şeyleri tekrar tekrar ve belki yüzlerce kez söyleme zorunluluğuna düşmemek için, örneğin yüzlerce adın türetilmesinde kullanılan assa/assos ve bunun çeşitlemesi issa/issos sözcüğüyle ilgili ayrıntılı açıklama bir tek yerde, "Assa" başlığı ·altında yapılmakta ve sonra, bu sözcükten türetilmiş tarihsel adlar analiz edilirken, assa bölümünün açıklanması için o yere yollamada bulunmakla yetinil- mektedir. Bu yüzden, kitabımızda, adlar dışında, çeşitli dillerden sözcükler, takılar da al­fabetik sırada (fakat, tarihsel coğrafya adlarının aksine, küçük harflerle) yazılıp açıklanmıştır.

2.  Türkiyedeki, özellikle Luwi dilinden ve onun ardılı dillerden gelme tarihsel adların anlaşılması, açıklanması için karşılaştırmalar yapmak, göz önünde bulundurmak üzere, Luwi dilinin ya da ona hısım dillerin sözcük ve takılarından türetilme, Türkiye dt§ındaki kentlere, dağlara vb.'ne ilişkin bazı adlan yahut tarihsel ki§İ adlarını, hatta tanrı veya ınythos kişisi adlarını da, yine alfabetik sıra içindeki yerinde, küçük harflerle yazıp gösterdim ve inceledim.

3.  Ortaçağ belgelerinde gördüğümüz, Türkiyeye ilişkin tarihsel adlar, hele Rumcada an­lam taşımıyorlarsa, büyük olasılıkla ilkçağ Türkiyesinin yerli dillerinden kalmadır. O ne­denle, böyle adları da ele aldım ve inceledim.

B.    Eksikler

1.    Türkiyede, tarihsel olduğunu söyleyebilmek için en küçük - dayanağımızın bulun­madığı, Türkçe olmayan binlerce kasaba, köy, dağ, ırmak, dere adı kullanılıyor. Ayrıca, böyle adların binlercesi, tıpkı Bulgaristan ve Yunanistanda Türkçe köy vb. adlarının uy­durma yeni adlarla değiştirilmesi gibi, masa başında uydurulmuş adlarla yakın zamanda değiştirilmiştir. Ben ilke olarak böyle adları, yani Türkçede anlaım bulunmayan, ama ta- rihselliğinin de hiçbir kanıtı olmayan adları inceleme kapsamına almadım. Ne var ki, aslında binyıllar ötesinden kalına bazı adları da onlar arasın^a kitabın kapsamı dışında bırakmış, anmamış, incelememiş olabilirim.

Bu endişeyle, anmamak, incelememek ilkesine iki istisna getirdim:

a.     TürJcçe olmayan, ama tarihselliği bilinmediği için inceleme dışında kalınası gereken coğrafya adlarının içindeki sözcükler, takılar, tarihselliği bilinen adların anlaşılıp açıklanması için değer taşıyorsa, birinci çeşit yani tarihselliği belirsiz bu tür adı da kitap­ta ele aldım. Okuyucu, böylelerinin sayısının hiç de az olmadığını görecektir.

b. İl merkezi kentlerimizin ya da ilçe, bucak merkezi kasabalarımızın Türkçe olmayan bir ad taşıyanlarını, yahut o türde eski adı yakın zamanda uydurma bir Türkçe adla değiştirilmiş olanların eski adını, mutlaka andım. Böylece, başta kendim olmak üzere, ta­rihsel coğrafya araştırmacılarına yardım etmek istedim. Gerçekten, yararlandığım pek çok kitapta araştırmalarım için önem taşıyan yerleşim birimlerinin eski adı görüldüğü halde ona yakın zamanda uydurma bir ad takılmış ve onun artık haritalara, il yıllıklarına bu yeni adla geçmiş olması yüzünden, çok büyük güçlüklerle karşılaştım. Onun için, hiç olmazsa il, ilçe, bucak merkezi yerleşim birimlerinin tiimiinün eski adını saptama ve kaydetme gayreti göstermenin yararlı ^lacağını düşündüm.

2.    Hitit belgelerinde anılan tarihsel coğrafya adlarının listesini vermeye gerek görmedim, çünkü o liste zaten Hayri Errem'in CAD yapıtında verilmiştir. Sadece, orada anılan herhangi bir ad için lokalizasyon önerisine yahut anlam açıklama çabasına olanak gördüğüm durumlarda, ad aktarıldı, incelendi.

3.   Okuyucu farkedecektir ki, saptadığım tarihsel coğrafya adları için anlam açıklaması yapmaya çalışırken, Hellen dilinden gelme adlar için her zaman; Luwi dilinden ya da ardılı Anadolu dillerinden gelme adlar için de pek çok kez, sonuca ulaşabildim. Çünkü elimizde eski Hellen dili yahut yeni Hellen dili (Rumca) için, başta Anatole Bailly'nin dev yapıtı olmak üzere, çok kapsamlı sözlükler bulunduğu gibi, Luwi dili üzerine de, Laroche'un ve Meriggi'nin sözlükleri gibi birçok değerli bilgi kaynağından yararlanarak, yıllardan beri çalışmaktayım. Buna karşılık, Thrak dili ve buna hısım olan Bithyn dili, Phryg dili; ayrıca Kıilt/Galat dili, Hurri dili, Urartu dili, Ermenice, Lazca, Çerkesçe, Kürtçe, Süryani dili, Gürcü dili üzerine bilgi kaynağı ya hiç bulamadığım ya da bulabildiklerim yetersiz olduğu için, o dillerden gelme adların açıklamasını çoğu kez yapamadım. Bırakmak zorun­da kaldığım bu eksiğin, o dillerden anlayan aydınlarımızın yayınlarıyla ileride gideri­leceğini umuyorum.

IV.     Yararlanılan bilgi kaynaklan

1.   Yararlanılan bilgi kaynaklarına, bilimsel geleneğin gerektirdiği durumlarda, yani: a. Yararlanılan yapıtın yazarınııı kendi bulu^u olan bir bilgi parçası aktarılıyorsa; b. Ak­tardığım bilginin :pek yaygın olmaması nedeniyle. uzmanların bile, "Bu söylenenin day;ı- nağı var· mı?"· diye kuşkulu. tavır takınması beklenebilecekse, dayanağımı lıelirıınek _için. yollama yapılmıştır. Ancak, bu son durumda dahi, kuşku duyulan bilgi, kendilerine yolla­ma y·apılınası bilimsel gelenekte zorunlu olmayan hatta pek hoş karşıfonınayan bir harc-ı alem kaynakta, örneğin TC Karayolları Haritasında görülüyor ise, yollama yapmamayı yeğleml^ olabilirim.

2.   Bir bilgi kaynağına yollama bir tek yerde yapılmış ise, bilgi kaynağı oradaki yol­lamada kısaltmasız gösterilmiştir. Bu gibi yollamalarda anılmış bilgi kaynaklarım kitabın sonunda upuzun bir liste içinde yansıtmayı gereksiz saydım. Keza, kendisine pek çok ke'.l yollama yapılmış da olsa, bir kl^sik yazarın yapıtını çağdaş incelemelerde kaynakça liste­sinde göstermemek geleneği vardır; ben de bu geleneğe uydum.

Kendilerine birkaç yerde veya pek çok yerde yollama yapılan çağdaş bilgi kaynak­larımız ' ise, doğaldır ki, her anıldıkları yerde, yalnız "H. Ertem, CAD s. 61" gibi,

kısaltmalı yollama ile gösterilmişlerdir. İşte bu gibi, kısaltmalı yollamalarla anılmış yapıtları -yalnız bunları!- yapıt hakkında tam açıklama veren bir listede, kitabın sonunda, "Kısaltmayla anılan yapıtlar listesi" başlığı altında, topluca gösterdim.

V.     Bu çalışmanın nedeni

Her bilimsel çalışma, hatta her bilimsel tartışma, belli bir ya da birkaç yararı gerçekleştirmek için yapılır. Benim şimdiki çalışmam da, şu yararları sağlamaya yönelmiştir:

1. İstedim ki, yurdumun insanları kendi köyünün, kasabasının, kentinin adını; ya da, doğup büyüdüğü çevrede olup da adlarını en yakın hısım akrabasının adı kadar sık duyduğu derenin, tepenin, ovanın, gölün, komşu kasabanın adını sökebilsin, anlayabilsin; o adlar hangi geçmiş ulusun dilinden gelmiş, anlamı neymiş, öğrensin. Bu konuda anlatılan "Develi adı Dev Ali'den gelir" gibi uydurmalardan kurtarılsın.

2. istedim ki, Türkiye Türkleri ulusunu oluşturan kültür sentezinin, yalnız Orta Asya Türklerinin kültürü ile Arabın ve Araplaşmış ulusların oluşturduğu islfun kültürünün ürünü olmadığı; sentezde, en azından o ögeler kadar, haıta kanımca onlardan çok daha güçlü ola­rak, bir İiçüncü ögenin daha katkısı olduğu, bu üçüncü ögenin "Anadolunun kendi kültürü" olduğu .öğrenilsin. Anadolunun öz kültürünün çok güçlü mirasının, hiç değilse tarihsel ad­lar yönünden, defterini tutmak, listesini çıkarmak, onun önemini apaçık ortaya koymak olacaktır ve öyle olmuştur.

3. Tarih ve onunla bağlantılı bilimler üzerinde çalışanlara, kendi araştırmaları için bel­li yönlerden yardımcı olacak bir malzeme derlemesini düzenli biçimde sunmak istedim. Böylece, örneğin:

a. Kelenderis gibi bir kentte kazı yürüten arkeolog, kazı raı:ıorunu yayınlarken, kenti tanıtan giriş bölümünün başında, kent adının anlamı üzerine sağladığım hazır bilgiyi ak­tarabilecektir.

b. Tarihsel diller üzerine çalışma yapanlar, listelediğim 5000 kadar ad'ı inceliyerek, ta­rihsel dillerin sözcüklerini, takılarını saptayip açıklamak için bunlardan yararlanabilecek- lerdu. Benim yapabildiğim açıklamaların da onlara yardımcı olacağı umudundayım.

c.  En önemlisi, verdiğim adlar ve açıklamalar, hangi kültürdeki hangi halkın nerelere yayılmış bulunduğunu anlamak ve kanıtlamak açısından çok önemli bir dayanak olacaktır. Bu açıdan, şimdiki kitabın, THIT 2. bsL c.1/1 sonunda_ vardığım sonuçları tümüyle doğruladığına ve örneğin, Pelasgos'lar denen insanlardan kalma tarihsel adların Luwi dili temeline dayandığını ortaya koymak bakımından bu yeni kitabımda yüzlerce yeni kanıt- örnek daha getirildiğine işaret -etmek isterim. Keza, Luwi dilinden gelme adların Anadoluda yalnız Akdeniz bölgesinde bulunuyor olmadığını, örneğin Troas bölgesindeki İÖ 2. binyıldan kalma adl^ın pek çoğunun Luwi kökenli ([1]) olduğunu kanıtlamak açısından, bu

yeni kitabım (Troas'daki Kebrene ile Pisidia'daki Gebren Çayının adaşlığı gibi) pek çok malzemeyi, araştırmacının dikkatine ve hizmetine sunmaktadır.

dan Kappadokia diye tanınan Anadolu parçasında ve Çukurova'da Luwi dilinin ve ona özgü yazının (Hitit Hiyeroglifleri denen yazının) yeni bir türünün kullanılması, süregitti; oysa Hitit'lerin kendi dili ve Hitit çivi yazısı, unutuldu.

Günümüzde, Luwi dili ve buna özgü hiyeroglif yazısı üzerine bilgi birikimi, artık hayli ileridir. A. Dinçol (EADG) Luwi dili üzerine oldukça aynntılı bilgi verir; hatta, Laroche ile Meriggi, bu dilin sözlüğü niteliğinde birer kitap yazmışlardır (her ikisinden, şimdiki araştınnamız için çok geniş ölçüde yararlanmış ve her ikisini kaynakçamızda anmış bulunuyoruz.)

Ne var ki, Luwi ulusunun kendisinin tarihi, henüz karanlıklar içindedir. Bu konuda Türkiye'de ilk kez geniş bilgi, benim THIT kitabımda bulunabilir; 199l'de yapılan 2. bsl.'da c.1/1 hemen tümüyle Luwi'ler konusuna aynlmıştır.

Luwi'ler, tarih biliminin çok yeni bir çalışma konusu olduğu ve konunun pek çok yanı henüz aydınlatılamadığı için, bu konu 1990'1arın başında bile lise ders kitaplarına girmemiş ve tarih araştınnacısı olmayan, Türk ya da yabancı, en bilgili bir aydın bile, Luwi'lerin adını dahi duy­mamıştır. Oysa gelecekte tarih bilimi, Anadolunun ve yakın çevresinin tarihinde bu ulusun ne kadar önemli yeri bulunduğunu herkese öğretecektir.



[1] Tarihçi olmayan okurlanmızm hemen hiçbiri, Anadolulu Luwi ulusunun adını olsun duymamıştır. O -.n^.dE!.ıtle burada Luwi1et üzerine pek kısaca da olsa bilgi suıunam gerekecektir.

_Çeşitli kazı yerlerinden çıkarılan Hitit belgeleri, özellikle çivi yazılı onbinlerce tablet, Çağdaş insanlığın, adı bile unutulmuş nice halk üzerine bilgi edinmesini sağladı. O arada, lö 2. binyılda Anadoluda, Hiıiı'lerden sonra en önemli ulusal topluluğun, Hitit belgelerinde Luwili diye anılan bir dili konuşan halk olduğu öğrenildi. Hitit'Jerin kendilerinin, Hitit Hiyeroglifleri denen yazıda kul­landıkları dil de bu dil idi. Hitit imparatorluğunun yıkılmasını izleyen yarım binyıl boyunca da, sonra

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar