Print Friendly and PDF

Emîr Sultan Hazretleri





 



«Buhârâlı Velî» Emîr Sultan Hazretlerini anlatmak kolay değil. Çünkü, O’nun hakkında yazılanlar çok dağınık ve kısa bilgilerden ibaret. Hem sonra birbirine zıt anlatış­lara da rastlanıyor. Bunları ayırmak, doğrularını dile ge­tirmek, ancak beş yıllık bir araştırma ile mümkün ola­bildi. 1964 yılının ilk aylarında görülen rüya üzerine yap­tığımız tetkik sonucunda O’na ait tam bir biyografinin bulunmadığını gördük. Şurasını önemle belirtelim ki, bu eserle de öyle büyük bir iddiada bulunamayız. Ama, ola­nın en ciddîsini ortaya koyduğumuza inanıyoruz. Eserde adlara, yerlere ve tarihlere dikkatle yer verdik. Koyduğu­muz bibliyografya bunu ispatlamaktan uzak değildir. Her­halde, Buhârâlı Velî Emir Sultan Hazretleri’ni okuyanlar yalansız bir insanın, gerçek bir İslâmın ve daha açık ifade edelim: Allah eri’nin nasıl bir ömür sürdüğünü, sürmesi gerektiğini anlayacaklardır. Ayrıca, Hz. Emîr Sultan, Os­manlı İmparatorluğunun büyüme devri yıllarında (o karı­şık yıllarda) yaşadığı için tetkike değer. Bakınız İmâm-ı Şâfîi (Ebû Abdullah Muhammed Şafîi — 767-820) ne diyor: «— Tarih okuyanın aklı çoğalır.»

Hz. Emîr Sultan, beşyüzkırkbir yıl önce bu fânî dün­yaya veda etmiş. Günümüzde O’nu tekrar dile getirmek ger­çekten zor. Ama, Hz. Muhammed  sallallâhü aleyhi ve sellem

: «İnde zikr-is Sa- lihîne Yünezzil-ür Rahmete — Allah sâlihleri ananlara rah­metini indirir» buyuruyor.

Hz. Emîr Sultan’a Kerametler Sultanı diyenler de var. Öte yandan Peygamber Evlâdı da diyorlar. Biz her iki yö­nü de bütün delilleri ile ortaya koymaya çalışacağız. Peşin fikirlerden, gereksiz sözlerden, belgelere dayanmayan an.

latışlardan mümkün olduğu kadar kaçınacağız. Sözün kı­sası, kendimizden (kaydı bulunmayan) bir ekleme yap­mayacağız.

Hz. Emir Sultan her şeyden önce, bir İslâm evliyası olduğundan buna daha özel itinanın gerektiğine inanıyo­ruz. Kaypak, nereye çekilse oraya gelir kabilinden sözlere yer vermeyeceğiz. Her oluşun bir sebebi bulunduğu ger­çektir. Yeryüzünde sebepsiz hiç bir oluş yoktur. Ve kabul de edilemez. Dünya ne kadar maddî yöne kayarsa kaysın, yine de mânevi bir atmosferin varlığına ihtiyaç duyar. Du­yacaktır da. İşte, Hz. Emir Sultan altıyüz yıl önce Bursa’da böylesine bir ihtiyaca cevap veren seçkin kişilerden biridir.

İslâmda iki temel esas vardır: Biri Kur’an-ı Kerîm, öteki de Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem dır. Ünlü hâdis bilgini Ebû Abdullah Muhammed b. Îsmaili'l-Cûfi, el-Buha- rî (810-869Vnin naklettiği gibi o iki temele Salih kullan da ekleyebiliriz.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin oğlu Sultan Veled Hz/- leri kırk gün kaldığı halvetten çıkarken «— Gözümün önünde diyor, senin benden yüz çevirmenden başka, bütün günahların affedilir, ibaresinin yazılı olduğunu gördüm.» Böyle bir cevap karşısında Hz. Mevlânâ: «— Söylediklerin gerçekten, gördüğün ve işittiğin gibidir; hattâ anlattığının yüz mislidir...» diyor. Bütün bunlar gösteriyor ki bir İslâm, Allah yolunda tektir. O’na ancak iki yol gösterici vardır: Kur’an-ı Kerîm, Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem. Bunun dı­şında örnek alabileceği yalnız salih kullarıdır. O halde, Allah'a dönüş için başka yollara sapmak gerekli değildir. Yani, falan şeyhin peşinden gidelim veya filân tarikat bizi Allah'a götürür diye fikir yürütüp yolu değiştirmenin hiç önemi yoktur. Zira, ortada Kur’an-ı Kerîm ve O'nu insan­lara vahy yolu ile nakleden yüce Peygamber vardır. Hz. Mu­hammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Kur'an-ı-Kerîm’in tefsiridir. Ken­disi sağlığında öyle buyurmuştur.

Ve doğrusu da böyledir. Ama, kaç yüzyıldır türlü tari­katlar çıkmış, yayılmıştır. Bunların faydasızlığı ancak yüz­yıllar sonra anlaşılmıştır. Bu, doğrudan doğruya din istismarı önemindedir. İşte, Hz. Emîr Sultan Bursa’ya geldi- ğinde yeni gelişmekte olan başkentte, yeşil sarıklı «yalancı» seyyidlerle karşılaşmak kabildi. Çünkü onlar kolayından kazanç yolunda idiler. Bunları ilerde tek tek anlatacağız. Yalnız şunu samimiyetle belirtelim ki, bugüne kadar Emîr Sultan Hz/leri hakkında yazılanlar küçük risaleler hacmi­ni aşmayan türdendir. Veya birkaç satırla geçiştirilen ya­zılardır. O'nu tam olarak anlatan esere rastlamadık. Bu eseri hazırlarken, esas tuttuğumuz bibliyografya, İslâm An­siklopedisinin (32. Cüz, sayfa 262/263) bibliyografyasıdır ki, bunda bile sayın Prof. Mehmet Kaplanan 1938/19391ar. da hazırladığı araştırma (Emîr Sultan tezi) bulunamamış­tır. Yani demek istiyoruz ki, kaynakları bulmak ve onları tek tek ayıklamak kolay olmamıştır.

Şimdi, saygıdeğer okuyucularımıza eser hazırlanırken başvurduğumuz kaynakların bibliyografyasını sunacağız. Zira, değerli olan zamandır. İşte her şeyden önce insanın e?inde bulunan zamana saygı duyduğumuz için böyle yapı­yoruz. öyle ya, okunanlar hem kişiye faydalı olmalı, hem de unutulmamalı. İnsanoğlu hangi şeye fazla zaman ayırır­sa, onu asla unutmaz. Herhalde okunanların ciddiyetinden güven duymak için ilim kapısını çalmak gerekir. İşte biz de öyle yaptık.

BİBLİYOGRAFYA

    Kur’an-ı Kerîm.

    Sahih-i Buhârî muhtasarı Tecrîd-i Sarih tercemesi ve şerhi.

    Semerât-ül-Fuad (Sarı Abdullah Efendi)

    İslâm Tasavvufunda Hâcegân Hânedânı (Haşan Lûtfi Şuşud).

    Muhyiddin İbn-ül-arabî (Prof. Dr. Nihat Keklik).

    Allah, Kâinat ve İrısan (Prof. Dr. Nihat Keklik).

    Türk Edebiyâtmda İlk Mutasavvıflar (Prof. Dr. Fuad Köprülü).

    Vilâyet-nâme (Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî — Hazırlayan Abdülbakî Gölpmarlı)

    Eşref oğlu Divanı (Eşref oğlu Abdullah Rûmî, Etüdü yapan ve araştıran: Asaf Halet Çelebi.)

    J. V. Hammer, Histoire de L’Empire Ottoman (Paris, 1835) I. 321. v.d.d. II. 106, 238 v.d.d. 484.

    Menâkıb-ı Emîr Sultan (Üniversite Kütüphanesi nr. 6412 — Şevkî).

    Darende Tarihi (Em. Hâkim: İsmail Fehmi Öztürk).

    Türkiye Tarihi — Cilt 3, T. Yılmaz öztuna.

    Reşahat'ı Ayn'el Hayat (Mevlânâ Ali Bin Hüseyin Safi)

    Nefâhât'el Üns Min Hazerât'el Kuds (Mevlânâ Abdur- rahman Câmî), Lâmiî Çelebi —Osmanlıca—

    Somuncu Baba «Şeyh Hamid-i Velî» Hazırlayanlar: M. Ali Cengiz, Yüksel Adıgüzel, Mehmet Gülseren.

    Emîr Sultan ve Kerametleri (Gazâlî Saltık)

    Somuncu Baba, Ulunay 19.8.1966 Cuma, Milliyet Gazetesi

    Anadolu Evliyaları, Nezihe Araz.

    Hacı Bayramı Velî, Darülfünun Müderrislerinden Prof. Mehmet Ali Aynî.

    Ravza-i Evliya, Baldırzâde Selîsî Mehmet (Üniversite Kütüphanesi nr. 2556).

    Şakayukun Numâniye — Taşköprülüzâde Ahmed İsa- mettin Efendi.

    Eski Türk Edebiyâtmda Nesir Cilt: I Prof. Fahir İz. (XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıl ortasına kadar yazmalar, seçilmiş metinler).

    Şehrengîz-i Bursa (Hüdâvendigâr, 1288) Lâmii Çelebi.

    Türk Şâirleri, III, 1249 v.d. (Sadeddin Nüzhet Ergun)

    Evliyâ Çelebi — Seyahatname (Hafız Mehmet Zilli Ef. Cilt: II., 16-47 v.d.d. İstanbul, 1314

    Bursa'da Eski Eserler, Eski Şöhretler (Şeref Erler).

    1402 Ankara Muharebesi (Beyazıt ile Timur’un ölümü ve Fetret Devri) — T. Yılmaz Öztuna.

    Emir Sultan — Rüknettin Akbulut.

    Maarif, Sultan Veled (Şark . İslâm Klâsikleri No: 19 . M.E.B.) Çeviren: Meliha Anbarcıoğlu).

    Bursa’da Ulucami — Kâzım Baykal, 1950.

    Türk Ansiklopedisi, Cilt VIII, fasikül: 62.

    Türk Ansiklopedisi, Cilt: VIII, fasikül: 64.

    Meşhur Türk Hukukçuları — Hâkim H. Basri Erk.

    Aşık Paşazâde Tarihi, (Aşık Paşazâde Derviş Ahmet Âşıkî — 1915 Matbaa-i Âmire).

    Tâc-üt Tevârih, (Hoca Sadettin. Cilt: I, II).

    Kamûs-al-Âlâm, (Şemsettin Sami) (1316).

    Güldeste-i Riyâzî îrfân (Seyyid tsmâil Beliğ Bursavî)

    Osmanlı Müellifleri, Cilt: I, II, III, IV. Bursa’lı Meh­met Tahir (1333 Matbaai Âmire).

    Bevhat-ül Meşâyih (Müstekimzâde Süleyman Sadettin)

    Solakzâde Tarihi Cilt: I. (Solakzâde Mehmet Hemdemî) —' Hacı Bayram-ı Velî (Yahya Benekay).

    İslâm Ansiklopedisi 32. cüz, sayfa: 261, 262, 263.

    İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi (İsmail Hami Da- nişmend, Cil: 1).

    İslâm Ansiklopedisi, 15. cüz.

    Emîr Sultan ve Âsâ-i Şerif (Kâzım Alpaslan).

    Menâkıb’m Ârifin (Ahmed Eflâki, Cilt: I.)

    İbn-i Sînâ’nm Namaz Hakkmdaki Görüşleri (Çeviren: M. Hazmi Tura, Süleymaniye Kütüphanesi Müdürü).

    Tarih-el ümem ve-l-mülûk, Tarih-el rüsûl ve-l-mülûk Peygamberler ve Hükümdarlar Tarihi, Cilt: I, bölüm I. (Ebû Cafer Muhammed bin Cerir bin Yezid el Taberî).

    Yunus Emre ve Tasavvuf (Abdülbaki Gölpmarlı)

    Türkiye Siyasî Rejimi ve Anayasa Prensipleri Mukaye­seli Türk Esas Teşkilât Hukuk Dersleri (Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil).

    Menâkıb-ı Emîr Sultan (Yenişehirli Yahya) — Süley- maniye Kitaplığı, Hacı Mahmud Bölümü yazmaları, Nr: 4564.

    Kitab-ı Menâkıb-ı Evliya (Lâmii Çelebi)

    Zübde-t-ül menâkıb (Hüsameddin) — Üniversite Kü­tüphanesi, 2370.

    Menâkıb-ı Emîr Sultan (Nimetullah — Beyazıt Umumî Kütüphane 3832).

    Başvekâlet Arşivi, Vakıflar Dosyası (24, 153).

    Türkistan Tarihi, (Ord. Prof. Zeki Velidî Togan).

    Tarih-i Sâf-ı Tuhfetu’l Ahbab (Bostanzâde Yahya Ef.)

    El - Medinetü’l Fâzıla (Pârâbî).

    Pîr-i Âzam Gavsi Efham Hacı Bektaş-ı Velî Hazretleri­nin tarikat silsile vasiyetnameleri (Nurullah Kılıç).

    Emîr Sultan (Hakkı Şinâsi Çoruh, Bâb-ıalî’de Sabah Gazetesi 30 Haziran 1966) — Makale —

    Rüya Dünyamız, sayfa 230 (Hakkı Şinâsi Çoruh).

    özel notlar (Kendi kütüphanemizde).

    Hâkimiyet Gazetesi (Bursa) 6.VII.1971/27.X.1971.

    Sayın Erdoğan Şençift’in 7.III.1972 tarihli mektubu.

Eseri hazırlarken benden değerli yardımlarını esirge­meyen genç bilgin erkeolog dostum sayın Cevad Bozkurd'a, aziz hocalarıma ve Farsça, Arapça, Yunanca, Fransızca me­tinlerin, notların tercümesinde hizmeti kendine vazife bi­len saygıdeğer dostlanma burada teşekkürü borç bilirim.

H. ŞİNAŞİ ÇORUH

Şair Yahyâ Kemal muasın arasında edebî, tarihî ve içtimâi kültürü çok kuvvetli olan değerli şahsi- yetlerimlzdendir. Şiirlerine, ince hislerine ve duygu, larına hayranız. Bizim konuştuğumuz sade dilimizle, yani halkın dilini çok incelterek, herkesçe anlaşıl* ması kolay, neler neler söylemiştir. Konumuz şim­dilik bu değil.

Fakat, Yahya Kemalin diğer kuvvetli tarafların­dan biri de yaptığı sohbetlerdir. «Jean Book» der ki: «— İnsan yüzde yirmi okumakla, yüzde seksen soh. betle yetişir.» İşte kendisiyle hepsini tespit ettiğim 39,5 sohbetimiz oldu. Onlardan birinde, bir vesile geti­rerek buyurdu ki:

«— Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu kapı­lan bize açıldı. Fetih iki senede tamamlandı. Zira, bu topraklar Türk’ün lâyık olduğu seciyesi, kaderi icabı bizimdi. O kadar ki, İznik! pây-i taht yaptık. Fakat, bir Haçlı savletine karışı koyamadık. Orada bozguna uğradık, ric’at ettik. Güç halde ve perişan olarak Konya, Karaman Dağlarında zor barınabildik.

Nihayet memleketin büyükleri toplanarak bu­nun sebebini araştırdılar. Dediler ki; biz muazzam bir zafer kazandık. «Fakat, onu idame ettiremedik. Ufak bir savlete karşı koyamadık. O halde milleti, liıizi mânen yetiştirelim. Onlan göstermelik hale soktuğumuz müslümanlıkta bırakmayarak, iç âlem­lerinden ruhlarının menşei ve ulviyetini idrâk etti­rerek hakikat yolunda olgunlaştıralım, diye karar verdiler.

Bu karar, o kadar isabetli oldu ki; halkımız mâ- nen kuvvetlendi, yani rabıtalı tam müslüman oldu. Bu suretle, bizler Rumeli’de yeniden sahip olduğu, muz şahsî adaletle ilerleyerek Viyana’lara kadar uızandık...»

Bu suretle Anadolu’ya, şifahi bir programla, Or­ta Asya ve Orta Şark’m Hanefî olan Horasan erleri ve emsali akın akın geldiler ve mukadder olan muh­telif yerlere yerleşerek, en ücra köylerine varıncaya kzdar halkı bir taraftan İslâm şeriatinden inhiraf ettirmeyerek telkinleri ve örnek durumlariyle halkı ru­hen hakikat ışıklariyle aydınlattılar. Bu ruh, bugüne kadar geldi. Bir zaman geldi ki, memleket her taraf­tan tecrit edildi. Her yerde mağlûp olduk. İçimize nifaklar sokuldu. Türkiye yok olmuş iken ruhî bir ilham ile başımıza Atatürk geçti ve milletini kendin­den büyük görerek bu dokuz asırlık ruh olgunlu, ğundan faydalanıp, memleketimiz, önderliği ile kur. tuldu.

İşte bunu Atatürk’ün de belirttiği gibi, bu yük­selmiş ruhumuzla vatanımızın yeniden sahibi olduk.

İşte yalnız Bursa’mızın değil, aziz yurdumuzun en değerli örnek, faziletli ve kâmil bir misalini de 14. asrın sorunda Emîr Sultan dîye andığımız mü­barek velî «Şemseddin Muhammed = Emîr Buhârî Hazretleri» Türkiye’ye geldi. Daha önce, Bursa’ya gelmiş örnek yerli değerlerinin hemen başına geçti ve onlara şahsiyetinin ulviyeti hiçbir garez ve ivaz küçüklüğüne kapılmayarak halkı süflî tarafa göste. rişten azade bir yoldan yürüdüklerini görerek mes’ut

ve bahtiyar yaşadı ve muasırlarına öyle bir ruh aşı­ladı ki, bugüne kadar payidar oldu.

Bursa’da Emîr Sultan’m bugün bulunduğu mev­kiini söyleyelim: Meşhur ismiyle anılan semtte ruh sağlığı dispanseri başhekimi gibi eskiden olduğu üzere milletimizin artık rüştünü ispat etmesinden şeyhler çlbi bir zümrenin tahakkümünden kurtula*

rak aracısız halk, orava huzıır içinde varmakta. vbu kâmil zâtı Tanrı’mn bir teşrifatçısı sayarak Hak’tan istediklerini en kestirme sessiz gönül yolundan o’nun vasıtasıyla duyurmaktadır. Bunun, aracılardan arın­masından bâtıl tarafı yoktur. Temiz bir ruhla in­sanın içinden istediği hiç bir güzel temenni yok ki karşılıksız olarak tecelli etmesin.

Neden? Zira, gidenin imanı kuvvetlenmiştir. Ak­lında hiç bir kötü niyet beslememektedir. O halde, Emîr Sultan’m huzuruna varması Tann’dan başka bir kuvvet tevehhümünü icap ettirmez. O huzurda ikilik yoktur. O bir telefon ahizesi gibidir. Onun makinesiyle Hakk’ın numarasını çevirir ve ruhunun sessiz sesi ile bazen haricî tesirlerle acılaştığını tah­min ettiği şüphelerini giderir. Hayatında muhtaç ol­duğu iç olgunluğu kudretini, boşalttığını tahmin etti­ği deposunu doldurur ve içinden kendisine gelen çüzel akislerin neş’esi altında yine Tanrıya şükreder. her iyi temennisi zamanı gelince olacak ama. şahsî üzüntülerin kok vca zail olabileceğini öğrene­rek memnunen dönecektir.

Madem ki dünyaya insan olarak geldik, aklımız var diye sevinebiliriz. Ama, o her mahlûkta var. Lâ­kin akıl erdirmek kabiliyetini arttırırsak bizler o za­man insan sayılabiliriz. O zaman kendimizi iyi tel­kinler arasında bahtiyar yaşatabiliriz.

Bugünün yaşayanları arasında büyükler yok mu? Var. Hem neler var. Fakat, onlar bir maksatla or­taya çıkmaz ve kendilerini belli etmezler. Tanınır­larsa, cemiyet fertleri onlan rahatsız eder ve başla­rını da, etrafım sararak, derde sokar. O halde kala kala geçmiş büyükler ortaca kalıyor. Onlara istiane ruhî huzurlarında, bir nevi kendimize inanarak te. veccühtür. Çaresi yok. Bu iç ilhamlara daha asırlarca kendimizi idare için muhtacız.

Bu kitap bu maksatla yazılmamıştır ama, böyle bir büyüğü tanıtıyor. Bunun tarihî seyri sıralan­mıştır.

Benim bu kanaatimi izhara vesile olan yazan, aziz dostum, Hakkı Şinâsî Çoruh’a teşekkür eder ve kendimi emirlerini yerine getirmiş olursam bahtiyar sayarım.

Prof. Süheyl ÜNVER

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar