Çin Hayatı ve Düşüncesinde Gizli Simgeler
Çin Simgeleri Sözlüğü, Çin sembolizmi konusunda
eşsiz bir başvuru kitabıdır. Bitkiler, tanrılar, bulutlar, hayvanlar ve sayılar
vd. gibi dört yüzü aşkın önemli simge tasvir edilmiş, çözümlenmesi güç anlamlar
ve aralarındaki bağlantılar açıklanmıştır. Bu simgelerin değerlendirilmesi Çin
edebiyatı, gelenekleri ve Çinlilerin hayata bakış açılarındaki gelişimi açık ve
titiz bir biçimde izleyebilmeyi sağlamaktadır.
Sözlüğün içerdiği kavramlar arasında
astroloji, doğanın güçleri, evlilik, vücut dili, tıp, kader, cinsel sembolizm,
ruhlara inanmak, kehanetler, ruh, yin ve yang, Ölümsüzler gibi başlıklar ele
alınmıştır. Böylece eski bayramlar ve kutlamalar, batıl inançlar ve gelenekler
ve bunların yıllar içerisinde uğradığı değişimler, doğanın en ince ayrıntısı
üzerine kurulmuş olan kozmoloji ve sayıların gizeminin o toplumdaki olağanüstü
önemini öğrenmiş oluyoruz.
Açık bir dille yazılmış ve rahat
okunan bu kitap, Orta Asya Türk Tarihi ve Çin dünyasının daha iyi anlaşılmasını
sağlamaktadır. Ayrıca, Doğu sanatındaki resimlerin anlaşılması için de bir
anahtardır. Klasik Çin resimleriyle (269 adet) resimlendirilmiş sözlük, konuyla
ilgilenenlere Çin sanatının ve dolaylı olarak düşüncesinin çözümünü sunmaktadır.
Sözlüğün ilk baskısının yapıldığı 1983 yılından günümüze kadar Almanca altı,
Fransızca iki, İngilizcede dokuz yani toplam 17 baskısının yapılmış olması bu
alandaki büyük bir boşluğu doldurduğunu gösterir.
* * *
Sözlüğün yazarı Wolfram Eberhard
ülkemize yabancı değildir. Yaklaşık on bir yıl öğretim üyesi olarak Ankara'da
görev yapmıştır. Kısaca yaşamı şöyle özetlenebilir: Wolfram Eberhard
17.03.1909'da Potsdam'da doğdu. Sağlam bir antropoloji ve sinoloji eğitiminden
sonra Ferdinand Lessing'in öğrencisi oldu (Lessing daha 1930'larda Çin
sembolleri üzerine incelemeler yayınlamış ve çevresini etkilemişti). 1934-1935
yılında Pekin Üniversitesi kadrosunda yardımcı öğretim üyesi olarak çalışmaya
başladı. 1936 yılına kadar Çin'de araştırmalar yaptı. 1937 başlarında
Leip-zig'deki Halk Sanatları Müzesi, Uzak Doğu Bölümü Müdürlüğü'ne atandı. Aynı
yıl içinde Türkiye'de görev yapması için kendisine yapılan teklifi kabul ederek
Ankara'ya geldi ve DTCF'inde çalışmaya başladı.
Burada kısa bir hatırlatma yapmak
gerekiyor. Bilindiği gibi o yıllarda İstanbul
Üniversitesi Reformu (1933)
gerçeklemiş ve Hitler Almanya'sını terk etmeye zorlanan pekçok bilim adamı Türk
üniversitelerinde görev almışlardı. Bu arada Ankara'da aynı atılımla Ziraat
Enstitüsü (1933), Devlet Konservatuarı (1936) ve Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi kurulmuştu (1936). Bu fakültede yer alan Sinoloji Enstitüsü
direktörlüğüne önce A. von Gabain getirilmişse de daha çok Orta Asya tarihiyle
ilgilenen Gabain bu görevden ayrılmak istemiştir. lşte bu ortamda Almanya'daki
ülllü sinologların tavsiyesiyle Eberhard Sinoloji Enstitüsü başına atandı,
ancak mülteci statüsünde değildi. Onunla birlikte DTCF kadrosuna üç mülteci
Alman öğretim üyesi daha atandı. Bunlar Landsberger (Asuroloji), Güterbock
(Hititoloji) ve Ruben'di (Hint dilbilimcisi).1
* * *
Eberhard insan ilişkilerinde çok
nazik bir kişiydi. Ankara'da olduğu kadar lstan-bul'da da F. Köprülü, Z. V.
Togan, Ş. Günaltay ve Orta Asya Türk tarihiyle ilgili uzmanlarla ilişkiye
girdi. lki oğlu ve nazik eşi ile Ankara'da mutlu bir hayat sürüyor ve
çalışıyordu. Yurt içinde ve dışında arka arkaya yayınlar yapan bu genç bilim
adamına belirli bir çevre ilgi duymaya başladı. Yine bu yıllarda büyük bir
çeviri atılımı gerçekleşmekteydi. Eberhard MEB Çeviri Çin Klasikleri bölümünü
kurdu ve ilk eserleri çevirerek yayınladı. Büyük aşamalar gerçekleşiyor, kısaca
Türkiye'de Sinoloji'nin atılım dönemi yaşanıyordu.1
Türkiye'de 1946 yılında gerçekleşen
büyük değişimler doğrultusunda, yine aynı yıl yeni üniversite yasası çıktı
(ünlü 4936 sayılı özerklik yasası). Bu ortamda Ankara Üniversitesi kadrosundan
bazı öğretim üyelerinin çıkarılması isteniyordu. Uzun tartışmalardan sonra en
pratik yol olarak bu kişilerin bütçe kanunundaki kadrolarının kaldırılması
yöntemi uygulandı.' Bu arada bazı kıskançlıklar ve çağ dışı
çeke-memezlikler sonucu Eberhard ve yukarıda adı geçen 3 öğretim üyesi de açığa
alındı. Hepsi birlikte -ne gariptir ki- derhal ABD'deki çeşitli üniversitelere
gittiler. Eberhard da 30 yıl sürekli öğretim üyeliği yapacağı Berkeley
Üniversitesi'ne yerleş-
ti. Orada sürdürdüğü parlak bir
meslek hayatı sonucunda 1978 yılında emekli oldu ve 15.08. 1989'da vefat etti.
Yukarıda hayat hikayesini kısaca
verdiğimiz Profesör Eberhard'ın Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ndeki
çalışmalara 1937-1948 yılları arasındaki katkılarını iki bölümde ele
alabiliriz. Bunlardan birincisi 1935 yılında "Sinoloji Enstitüsü"
adıyla kurulan bölümün başına geçtiği 1937 yılından itibaren gerçekleştirdiği
eğitimdir. !kincisi yayınlarıdır.
Eberhard büyük bir enerjiyle o.zamana
kadar Türkiye'de hiç okutulmamış olan Çin dili, edebiyatı ve tarihiyle ilgili
eğitimi başlatmıştır. Aşağıda künyesini vereceğimiz Sinoloji'ye Giriş (1946)
adlı kitabın girişinde ve Türkiye'ye gelişinin onuncu yılında bu daldaki eğitim
programını özet olarak açıklamaktadır. Yazarın metodolojisini, geniş kapsamlı
çalışma alanını göstermesi bakımından, dün olduğu gibi bugün de, yarın da
geçerli olan bu yazı bir bakıma, Türhiye'de Sinoloji'nin Manifestosu sayılabilecek
niteliktedir. Bu ilginç önsözü olduğu gibi aktarıyoruz:
Türkiye'de Sinolojinin Vazifeleri
"Modern ülkelerin birçoğu
Sinoloji ile, yani Çin'in tetkiki ile meşguldur. tık sino-loglar Fransızdı.
lngilizlerle Almanlar ve Amerikalılar, daha sonra Japonlar bu ilmi benimsemiş
bulunuyor. Sinoloji ile meşgul ülkelere bakarsak, 'bunlann kısmen Çin'e hakim
olmuş veya hala olmakta bulunmuş ülkeler olduğunu görürüz. Japonya, Fransa,
Almanya, İngiltere \'eya Rusya misal olarak verilebilir. Bunlann Çini iyi anlayabilmek
için malumat elde etmek istediği tabiidir. Böylece Çinle olan müna-sebetleıi de
gelişebilirdi. Diğer taraftan Hollanda ve Amerika gibi, sömürgelerinde Yeya
ülkelerinde çok miktarda Çinli bulunan devletler de bunlarla meşgul olmakta Ye
Sinolojiye çok önem vermektedir.
Fakat Türkiye için bu sebepler bahis
konusu değildir. Çünkü Çinle ne hem huduttur ne de orası hakimiyetimiz
altındadır. Buna rağmen Türkiye'cle bir Sinoloji kürsünün kurulmuş olması, Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesini kuran ve kürsüyü açanların belirli bir hedef
gözettiklerini gösterir. Kendi kendimize bu hedef nedir? diye sorabiliriz.
Bu soru ile alakadar diğer bir soru
sorulabilir ki o da Türkiye'cle Sinoloji'nin kendine has bir şekli olmalı
mıdır?
Bu hedefin açıklanmasını te^11İn eden
cevap Türk tarihi okutan bir müessesede Sinoloji'nin de okutulmasının lüzumu
tespit edilerek verilebilir. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine Türk Tarihini
tetkik vazifesi verilmiştir. Buna Sinoloji ele yardım etmelidir. Çin
Türkiye'den bu kadar uzak olduğu için bu biraz garip gelecektir, fakat
aşağıdaki noktalar gözönünde tutulunca konu daha iyi anlaşılacaktır.
Yunanca ve Latince Avrupa tarihi için
mühim olduğu gibi Sinoloji de Türkler için
mühimdir. En eski Türklerde hayat
şartlan yazıya lüzum göstermiyordu. Sonra şartlar değişti ve yazı yazamayan
Türk kavimleri olduğu gibi yazı yazmasını bilenler de meydana gelir. Bunların
yarattığı eserlerin çoğu tamamen veya kısmen kaybolmuştur. Eski Fransa
taıihinin Fransızlar tarafından değil Romalılar tarafından meydana getirilmiş
olması gibi eski Türk tarihi de Türkler tarafından yazılmayıp, Çinliler
tarafından yazılmıştır. Tabii bu, Türklerin Orta Asya'da yaşadığı zamanlar ve
Orta Asya'da hala yaşayan Türkler için geçerlidir. Daha sonraki Türk kavimleri
hakkında muhtelif kaynaklardan malumat elde edebiliriz. Fakat Hsiung-nu'lar
(Hunlar) gibi zaman zaman bütün Orta Asya'ya hakim olan bir devletin tarihi
hakkında Çin kaynakları dışında hemen hiçbir yazılı malumat yoktur. Avnıpalı
araştırıcılar, Hun tarihi, Hunların kendi tarihlerinde rol oynadıkları müddetçe
alakadar etmiştir. Fakat biz Hun tarihini tetkik etmekle, Türk tarihinin ve
kültür tarihinin parlak bir kısmını menşeincle tetkik etmiş oluyonız.
Hsiung-nu'lar hakkında elde ettiğimiz
malumat milattan evvel 250'de başlar. Ken-eli kendimize, bundan evvel ne rnrdı
diye sormak icabeder. Çinliler "Türk" kavramını bilmezler ve her Türk
kabilesini kendi adıyla anarlardı. Yine Çin kaynaklarında Türklere mensup
olduklarını zan ettiğimiz bin küsur kabile ve klan ismi bulduk. Bu suretle Türk
tarihinde Hsiung-nularclan evvel rol oynamış olan kavimleri de öğrenmiş
oluyonız ve milattan evvel 800'e kadar Türk kavimlerini takip edebiliyonız. Bu
tarihlerden önceki zamanlar için Çin kaynaklarında kat'i tarihler bulunınadığınclan,
o kaynaklar ela kıyınetlerini kaybeder. O zaman hususi bir metod ile bu
tarihler tespit edilemezse de, Neolitik çağına kadar Türk tarihi değil Türk
kültürü takip edilebiliyor. Bütün bu meseleleri halledecek malzeme Çin
kaynaklarında bulunmaktadır. Mesela Hsiung-nu'lar Uygurlar, Tu-kiu'lar gibi
çeşitli Türk kavimlerinden bahseden kısımlar bu kaynaklarda bolca bulunur.
Bunlar kısmen Avnıpa dillerine tercüme edilmişse de, muhtelif eserlerde dağınık
bir şekilde bulunan bir kısım malzeme A\'nıpa dillerine tercüme edilmemiştir ve
belki de edilmeyeceklerdir; bundan maada Avnıpalıların bu tercümeleri hiç
olmazsa kısmen modem tetkikler için kafi derecede hatasız ve izahlı değildir:
Türk Sinolojisinin ilk vazifesi, bu zengin Çin malzemesini Türkçeye çevirmek, memleketi
için kullanılabilecek bir hale koyınaktadır. Bu malzemeyi kullanırken dikkat
edilecek şey, Çinlilerin daima Türklere düşman olduğunu unutmamaktır.
Kaynaklar Tarafsız Değildir
Eski Yunanlıların lranlılar hakkında
verdiği bilgileri nasıl ihtiyatla gözden geçirıneye başlamışsak, bu Çin
kaynaklarının verdiği bilgileri de tenkit ederek tetkik etmeliyiz. Sonraki
de\·irler için bu tetkikat nispeten kolaydır, çünkü bu devirler hakkında
yazılanları başka kaynaklarda da bulabileceğimizden bunları karşılaştırmak
suretiyle cloğnıyu tespit eclebiliıiz. Fakat bu metodu ilk zamanlar için tatbik
edemeyiz. Bundan dolayı kendimize göre en .iyi usul, Çinli tarihçilerin
psikolojisini anlamaya çalışmaktır. Bu sahada yapılacak tetkiklere
başlanmıştır. Bunları devam etmek ve geliştirmek Türk
sinolojisinin ikinci vazifesidir.
Fakat Sinoloji meselesinde en mühim
olan, Türklerin sadece tarihini tetkik etmek değildir. Kültür tarihi de aynı
derecede ve hatta bir bakıma daha fazla eheminiyetliclir. Avnıpa edebiyatında
Türklerin yüksek kültürlerinin, hatta sadece kültürleriı^in bile inkar edildiği
düşünülürse, bu tetkike verilen önemin haklı olduğu kolayca anlaşılır.
Tacitus'un "Germania" adlı eseri nasıl hala Alman kültür tarihinin en
mühim kaynağı ise, Çin kaynakları ela Türk kültür tarihinin en mühim
menbalarını ihtiva eder. Çin kaynaklarının Türk kültürü hakkındaki ifadeleri
eleştiriyle bir tetkike tabi tutulursa eski Türk kültürünü çok bariz bir
şekilde meydana çıkarabiliriz. Bu sahada Türkiye'de çalışmalar başlamıştır,
fakat çoğu henüz bitmemiştir.
Çinlilerin Türklere olan
düşmanlığından dolayı vesika ve nakillerinde tarafsız olma-malan bize müşkülat
çıkanyorsa ela bunun bazı iyi tarailan ela vardır. Bu dünyada her milletin
umumi taıih için başamıası icap eden bir vazifesi olduğunu zannediyorum. Aynı
zamanda, muvaffak olabilmesi için de belirli kabiliyetleri bulunması lazımdır
kanaatindeyim. Bir fert gibi bir milletin ele keneli kabiliyetlerini görmesi
pek güçtür. Halbuki düşman bunu daha iyi görür. Çinliler Türklerin düşmanı
olduğu için, Türk karakterini çok iyi anlamişlardır. Çin hizmetinde veyahut
Çine karşı çalışmış olan yüzlerce Türkün biyografyası \'ardır. Bunların içinde
daima bu aclamlann hususi kabiliyetleıi tebarüz ettirilir. Mesela birçok
defalar Çinliler, keneli arzulan dışında Türklerin büyük devletler kurmaktaki
kabiliyetinden bahsederler. Demek, Çiri kaynakları bize Türk karakteri,
Türklerin kabiliyetleri hakkında malumat verirler.
Eski Türk kültüıiinü öğrendikten
sonra bu kültüre ait eşyayı komşu clevletlerincle, ve bilhassa Çin'de aramaya
başlar ve eski Türk kültürünün nerede yerleşmiş olduğunu tetkik ederiz. Fazla
aynntıya girişmeden şunu söylemeliyiz ki Çin kültüni çeşitli kültürlerin
birleşmesinden vücuda gelmiştir ve bu kültürlerin arasında Türk kültürü en
mü-himleıinden biridir. Bu suretle Sinoloji araştırmaları sonunda, yalnız Çin
kültürünün kuruluşunu değil, aynı zamanda en eski Türk kültürünü de tetkik
ediyor, milattan önce 2000'e kadar takip ediyonız. Bu sayede ise malumatımızı
Prehistoıya'nın eşiğine kadar ilerletmek imkanını kazanmış oluyoruz.
Türkler için Sinoloji klasik bir
ilimdir
Yani Türkler için Sinoloji,
Fransızlarla İngilizler için Latince ve Yunanca kadar milli, klasik bir
ilimdir. Sinoloji zor bir ilimdir: 3000 senelik bir edebiyata maliktir. Bir
Sinolog muayyen bir sahada muvaffakiyetle çalışmak isterse büyük bir edebiyatı
gözden geçinnesi lazımdır. Bunu kolaylaştırmak, öğrencileri ilerde çalışacağı
sahaya yönlenmelerinin yolunu göstermekle kabildir. Sinolojide muvaffakiyetle
çalışabilmek için Çin'in komşusu olan devletler hakkında da malumat sahibi
olmak icabeder. Bu bilgi, diğer sahalardaki mütehassıslarla elele çalışabilecek
kadar derin olmalıdır. Bunların hepsi Avrupa'dakiler için de geçerlidir, fakat
tarzları başkadır. Bizde Sinolojiye başlandığı zam^n, yalnız Türkleıi alakadar
eden kısımlarla Sinolojinin diğer sah.alan
değil, aynı zamanda Türkoloji ve Türk
tarih tetkikatı ve daha başka ilimlerle de meşgul olimur. Bu suretle Avrupalı
meslektaşlann elde edemediği şeyler de öğrenilir ve ancak bu tarzda Sinoloji
memleketimize göreceği hizmeti yerine getirecek bir hale gelir.
Sinoloji Enstitüsünde tertip edilen
seminerler ve pratik çalışmalar bütün tarih bölümü öğrencilerinin dikkatini
çekmekteydi.
Eberhard'ın metodolojiyle ilgili
çalışmaları özellikle Orta Çağ Türk Tarihi ile ilgili gençleri etkilemiş,
ayrıca kendisi bu süre içinde birkaç kişiye .doktora yaptırmayı da
başarmıştır. Etkilenen kişilerden biri olan ünlü tarihçi Bahaeddin Ögel2
bu etkileşimi şöyle dile getirmektedir:
Gençlik yıllarımız, hocam Profesör
Wolfram Eberhard'ın en önemli eserlerinin arka arkaya yayınlandığı yıllara
rastlamıştı. Hocam W. Eberhard, Çin'in kültür gelişmesini aydınlığa
çıkarabilmek için, önce sınır kavimlerinden başlamıştı. Yahut yayın sırasını
böyle seçmişlerdir. Hocam, Çin kaynaklarının hepsini taramış ve istatistik bir
metodla Çin'in sınır kavimleıinin kültür özelliklerini aydınlığa kavuşturmuştu.
Fişler halinde toplanan bilgiler, çağ, bölge ve kavimlere göre sıralanıyor ve
böylece gerçek bir tablo ortaya çıkıyordu. Prof. Eberharcl'ın, "Çin'in
sınır kavimleriııiıı kiıltiir ve yerleşmeleri" adlı bu değerli eserinin
kuzey kavimleri ile ilgili bölümü, Türk Taıih Kurumu tarafından, "Çin'in
Şimal lwmşulan, Ankara 1942," adıyla ve Türkçe olarak yayınlanmıştır. Türk
kültür tarihinin en mükemmel bir kaynak kitabıdır. Prof. Eberharcl, bundan
sonra, "Lolwl Kulturen im alten Oıina", yani "Eslıi Çinde,
mevzii hiıltürler" adlı ünlü eserini yayınlamıştır. Hocam bu eserinde ise,
Çin'in eski kültürlerini çağlara göre, bölgelere ayınnış ve bu kültür
çevrelerindeki karşılıklı kültür girişimlerini incelemişti. Bu arada birinci
kitabında söz konusu edilen sınır kavimlerinin, Çin'e ne gibi tesirlerde
bulunduklarını da, "Kiiltiir sız.malan" (Kııltıır diffıısion) haritalanyla
göstermeye çalışmıştı. "Oıin Sülı:ilesi çağında moda" adlı bir
eseriyle de, "Giyim" tarihi bakımından yepyeni bir metocl ile, başka
bir eser yayınlamıştı.
Bu yepyeni ve modem metodlar Türk
kültür tarihi için ele kullanılamaz mıydı? 1940-1945 yıllarında, bizi hep bu
mesele meşgul etmişti. Bunun için ele kaynakların hepsi, Prof. Eberharcl'ın
metoduyla taranıp işlenmeliydi....
"Kiiltıır çevreleıi," yani
(Kııltıırhreis) görüşü, yukarıda adlarını andığımız Prof. Eber-hard'ın
kitaplannda başarıyla uygulanmıştı. Ancak Çin taıihincle kültür çevreleıi,
belirli bir bölge içine sıkışmıştı. Türk taıihinin kültür çevreleri ise,
durmadan yer değiştiriyor
Ye çok geniş bölgeler içinde
yayılıyordu....5
Bu kitabın sonunda "Ek"
olarak Profesör Eberhard'ın 1978 yılına kadarki yayınlarının kaynakçasını
takdim ediyoruz. Bu derleme, emekli olduğu tarihte mesai arkadaşları Sarah
Allan ve Alvin P. Cohen tarafından hazırlanan hatıra kitabına dayanarak
gerçekleştirilmiştir,() ve yayınların toplam sayısı 635 adettir.
Ancak bu tarihten sonra da Eberhard çalışmaya devam etmiştir; elimizdeki
Sözlülı 1983 tarihlidir. Internet'te yapılacak bir tarama bu tarihten sonraki
yayınların varlığını da ortaya koymaktadır. Bu sonuca bakarsak Üniversite
Reformu'yla 1933'den sonra Türkiye'ye gelen yabancı hocalar içinde hem idari
hem bilimsel olarak bu düzeyde başarılı olan çok az kişi vardır. Eberhard'ın
güçlü bilimsel kişiliğini, vefatının ardından, önce öğrencisi sonra meslektaşı
ve yakın arkadaşı olan Profesör Alvin P. Cohen etraflı bir şekilde ilim alemine
duyurmuştur.3
* * *
Çin Simgeleri Sözlii^i'nün yazarı
hakkında verdiğimiz bilgiler bu özgün araştırmaya yönelimin çok eskilere,
l930'lara dek uzanan ve elli yıla yayılmış bir birikim sonucu ortaya çıktığını
ortaya koymaktadır. Gündelik deyişler, sanat eserleri ve resimlerdeki simgeler
büyük oranda Çin toplumunun yaşama ve kendini ifade şeklini temsil etmektedir.
Böyle bir yaklaşımla, Eberhard'ın
simgeler geleneğini inceleyerek bugünkü Çin toplumunu anlamaya yönelmesi onu
bir sosyolog olarak değerlendirmemize olanak sağlamaktadır. Bu Sözliih'ten
yıllarca önce Türkiye'de, Çin toplum yapısıyla ilgili yayınları, yönettiği ve
bizzat yaptığı alan çalışmaları (masallar, halk hikayeleri vd...), etnolojiyle
ilgili yayınları onun bu yönünü ortaya koymaktadır. Yine bu sözlük dolayısıyla
çeşitli ülkelerdeki tanıtım yayınlarında bu özellik ısrarla vurgulanmaktadır.
Bu konuda dikkat çeken diğer bir husus olan Eberhard'ın 1948 yılında Berkley'de
Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi yardımcısı olarak ders vermeye başla-
nıası4 ve "Sosyoloji
Profesörü" olarak emekli olması, onun bu yanının orada da dikkat çekmiş
olduğunu göstermektedir.
Bu satırları bitirirken, her şeyden
önce uzun yıllar ülkemizde başarıyla çalışan, mevcut olmayan bir bilim dalını
kuran ve geliştiren Dil ve, Tarih-Coğrafya Fakültesi Sinoloji Ensitütüsü
Direktörü Prof. Dr. Wolfram Eberhard'ın hatırasını saygıyla anmak isteriz.
Eberhard'ın sözlüğü üzerinde
çalışırken yazarın kaynaklarına erişmek için onunla uzun yıllar beraber
çalışmış olan Profesör Alvin P. Cohen'le temasa geçtik. Kendisi bize elinden
gelen her türlü yardımı sevecenlikle yapmıştır. Bunun yanında ko-mıya anlamlı
bir "Ek"le yaklaşmamızı, Sayın Yrd. Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu
gerçekleştirmiştir. Her iki bilim adamına değerli katkıları dolayısıyla çok şey
borçlu olduğumuzu teşekkürlerimizle birlikte ifade etmek isteriz.
Bu önemli eserin çevirisini basmaya
karar veren Kabalcı Yayınevi'ne; kitabın özenle yayınlanmasını sağlayan Sayın
Mustafa Küpüşoğlu'na; çeviri sırasında çeşitli kaynakları tarayan ve
Eberhard'ın yayınlarına erişmemizi sağlayan Sayın Ayşe Dö-ler ve Sayın Fuat
Domaniç'e; ayrıca dizgiyi gerçekleştiren Bayan Arzu Vergili'ye biz çevirenler,
A. Kazancıgil ve A. Bereket candan teşekkürlerimizi sunarız.
Etiler, 10 Mart 2000
Prof. Dr. Aykut KAZANCIGIL
1
M. Nabi Özerdim: "Sinolojinin
Türkiye'deki Yeri ve Önemi," DTCF Cumhıııiyetiıı 50. Yıldöııii-lllii Anma
Kitabı, Ankara, 1974, s. 267-277. T. Çakmak: "Wolfram Eberharcl ve
Türkiye'deki çalışmaları ," Tanlı ve Toplum, Cilt 2, Sayı 190 (1999).
i Bu dönemle ilgili bilgi için bkz.
M. Çelik: Oııiversitede Cadı ^zam: 1^8 DTCF Tasfiyesi,, Pet-rev Naili Borav'm
savwııııası, lstanbul 1998. Aynca bkz. N. Berkes: Uııııtıılmı Yıllar, lstanbul
‘ 1997.
2
Prof. Dr. Bahaeddin Öge! (1924-1989):
Siııo-Turcica (Tai-Peh, 1964), Tiirh Mitolojisi (1971), Hım Tmilıi (1981) gibi
önemli eserleri ve çeşitli incelemeleri olan Öge!, DTCF "Genel Türk
Tarihi" öğretim üyesi idi. Doktora çalışmalannın büyük bir kısmını
Eberhard ile yapmıştı. Hakkında aynntılı bilgi için bkz. "Bahaeddin Ögel'e
Amıağan": Tiırh Dünyası Araştınııalaıı, Sayı 65 (Nisan 1990).
3
Cohen, Alvin P.: "in ıneınorian Wolfram
Eberhard 1909-1989," Ccııtral Asistic ]ounıal. cilt 34, No: 3-4, 177-186
(1990).
4
H. Widmann: rı.g.c. (biyografiler bölümü,
'Eberhard' maddesi); A. P . Cohcn, a.g.e., T. Çakmak, rı.g.e.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar