Şimdiye Kadar Anlatılan En Büyük Hikâye
'Kollarını
her yandan alan bir tek Hakikat nehri vardır.'(ı)
Antik insanlar,
tarihin bu şimdiki döneminde Hıristiyanlığı yeniden değerlendirmek gerektiğini
hiç şüphesiz uygun görürlerdi. Pagan astrolojisine göre, Hıristiyanlık, Büyük
Balık Burcu Ayı'nın başlarında yaratılmıştı. Bu Çağ, şu anda bir sona
yaklaşmaktadır ve Yeni Kova Burcu Çağı başlamak üzeredir. Bu yüzden, Antik
Çağların bakış açısına göre, tarihin akışında, ilk Hıristiyanlara benzer bir
dönüm noktasında bulunmaktayız. İçinde yaşadığımız dönemler, birçok bakımdan
Çağların son değişimini andırır. Her yerde kıyamet ile ilgili korkular çok
yaygındır. Her yerde tuhafyeni eklektik kültler türemektedir. Kurulu din
itibardan düşmüştür ve gerilemektedir. Ruhsallık, yaklaşmakta olan Kova Burcu
Çağı'nda hangi biçimi alacaktır?
Geleceğe doğru
güvenle ilerlemek için, geçmiş ile uzlaşmak gereklidir; bu yüzden kültürümüzün
son 2.000 yılına hükmetmiş olan Literalist Hıristiyanlığı eleştirel
bir şekilde incelemek uygun olacaktır.
Bu çağ, ruhsal
bakımdan, gerçekten otoriter din, dinsel bağnazlık ve dinsel savaşlar
tarafından karakterize edilen bir 'Karanlık Çağ' olmuştur. Li-
teralist Hıristiyanlık, tek hakiki din rolünü üstlenerek, kendisi ile diğer tüm
ruhsal gelenekler arasında birleştirilişi güç bir uçurum yaratmıştı.
Literalizmin kendisinin ilan ettiği üstünlüğü, dünyanın her yanında diğer
toplumların şiddetli bir şekilde yokedilişlerini haklı çıkarmak için kullanılmıştı.
Hatta o, kendi mistiklerine ve özgür düşünceli insanlarına bile korkunç bir
şekilde zulmetmiştir. Literalist Hıristiyanlık, Yahudi baba
tanrı Yehova'yı, Tanrı'nın kabul
edilebilir tek görünüşü olarak benimseyerek, İlahi Dişilliği-Hıristiyanlığın,
kadınların boyun eğdirilişini meş- r-fılaştırmak için kullanmış olduğu teolojik
bir bakış açısı-buyruğu altına almıştır. Onun dogmaya köru körüne inanç
konusundaki ısrarı ve zihinsel sorgulayışa muhalifliği, çok sayıda insanın,
ruhsallığın tüm biçimlerini salt batıl inanç olarak reddedişine sebep olmuştur.
Bugün, din, gitgide daha çok insan için, iyimser bir bakış ile olsa ölsa bir
şakadır ve kötümser açıdan ise, bir önyargı, hoşgörüsüzlük ve çelişki
kaynağıdır.
Başka kültürler kendi atalarını,
bilgeliklerinin ve uygarlıklarının kaynağı olarak onurlandırırken, bizler kendi
atalarımızı Şeytana tapanlar olarak karalamıştık. Bu, Batı'nın psişesine
(nefsine) nasıl bir etki yapmıştı? Biz- ler, köklerinden yoksun bırakılan bir
kültür olmuştuk. Batı uygarlığı, ancak on beşinci yüzyılda Pagan felsefesinin
yeniden keşfedilişinin ar- dından-haklı bir şekilde Rönenans ya da 'yeniden
doğuş' olarak adlandırılan dönem boyunca-içine düştüğü batıl inanç
batağından kurtulabilmiş ve bu süreç yakın yıllarda modern bilimin meyvelerini
vermiştir. Ancak, antik insanlardan farklı olarak, bizler, bilim ile
ruhsallığı aynı Gizemin iki görünüşü olarak değil, birbirine amansız bir
şekilde düşman olarak görmüş bulunuyoruz.
Literalist Hıristiyanlık, dünyayı,
tek din bayrağı altında birleştirmek için yola koyulsa da, aslında, şiddetli
bölünüşlerin sebebi olmuştu: Kafirlere karşı Hıristiyanlar, kadınlara karşı
erkekler, dine karşı bilim, usa karşı iman. İsa Gizemleri Tezi, sadece yeni bir
Hıristiyanlık tarihi değil, bu korkunç ayrılıkların Batı tininde bıraktığı
yaraları iyileştirmek için bir fırsattır.
Eğer Hıristiyanlık, antik Gizemlere
olan borcunu kab-fıl etse idi, insanın ruhsal evriminin evrensel akışına
yeniden bağlanabilir ve Şeytanın Eseri olarak damgalamış olduğu diğer tüm
dinsel geleneklerin bir düşmanı değil de, bir ortağı haline gelebilirdi.
Hıristiyanlık, Eski Ahit'in cansız yükünü ve kıskanç kabile tanrısını
reddetseydi, İlahi Dişillik bilgeliğini yeniden keşfedebilirdi. Eğer o,
dogmatikliğinden vazgeçseydi, bilimi ve mistisizmi insanın tek keşif
macerasında birleştiren Antik Çağlardaki merak duygusunu yeniden uyandırabilirdi.
Eğer o, sonunda, Yeni Ahit'in, gerçek olayları kaydeden Tanrı'nın sözü değil
de, erkeklerin ve kadınların eseri olduğunu kabul etseydi, onu, kendi mitsel
İçsel Gizemleri'ne ye-
niden kavuşmaktan
alıkoyan hiçbir şey olmayacaktı. Tüm bunlar, umut edilmek için çok mu fazla?
Sadece bir yüzyıl
önce, düşünen insanların çoğu, Adem ve Havva hikayesinin kelime anlamıyla
doğru olduğuna inanıyordu. Darwin'in doğal evrim fikri, saçma ve heretik olarak
görülüyordu. Bugün, Darwin'in 'düşünülmeyecek olan düşüncesi' çok
kuvvetli bir şekilde kabul edilmiştir. isti Gizemleri, Hıristiyanlık
hakkındaki anlayışımızda benzer bir değişimi ortaya koyar. Bugün,
Hıristiyanlığın, Paganizmden geliştiği ve İsa hikayesinin, Yaradılış gibi,
alegorik bir mit olduğunu iddia etmek abartılı görünebilir. Ama yarın bu,
kesin ve tartışılmaz olacaktır.
Hıristiyanlık eşsiz
tanrısal bir müdahale olarak gelmedi. O, diğer her şey gibi, geçmişten gelişti.
Tarihte ani aralıklar yoktur, sadece değişimin bir sürekliliği vardır. Antik
Pagan Gizemleri ölmedi. Onlar yeni bir şeye, Hıristiyanlığa dönüştü. Batı'nın
ruhsallığı bu iki büyük gelenek ile biçimlenmiştir. Onların ortak zeminini
yeniden keşfetmek ve zengin mirasımızın tümünü iddia etmek zamanı gelmiştir.
Elbette, bu,
köktendinciler tarafından asla kabul edilmeyecektir; ama eğer Hıristiyanlık,
kendi otoriter geçmişine geri dönmek için tepkisel baskıya boyun eğer ise,
kendisini tarihin tozlu sandığına teslim ediyor olacaktır. Modern dünya, 'bu
hakikat olmak zorunda, çünkü İncil'de öyle diyor' klişesine aldanmayacak kadar
ileridir. Hıristiyanlık, artık, bir za- minlar olduğu gibi egemen güç değildir.
Onun gerileyişi ile, kültürümüz, ümitsiz bir şekilde yeni bir ruhsal yön
aramağa bırakılmıştır. Hıristiyanlık, sadece mistik kökenlerine geri dönerek,
Yeni Kova Burcu Çağı için yeni bir ruhsallık yaratılışında bir rol
oynayacaktır. Literalist Hıristiyanlık, tarihsel yalanların istikrarsız
temellerine dayanır. Bu, er ya da geç yıkılmak zorundadır. Ama mistik
Hıristiyanlık, ebedi mitsel hakikatin temelinde güvenli bir şekilde durur ve
her zaman olmuş olduğu gibi bugün de günceldir.
TEK HAKİKAT
Tüm ruhsal
geleneklerin mistikleri, daima mevcut olan ve asli değişmeyen sadece tek
hakikat olduğunu öğretmişlerdir. Bu, ilk kez 2000 yıl önce birdenbire açığa
çıkmamıştır. Hıristiyanlık, insanın ebedi anlam
arayışında sadece
bir bölümdür, gelişen insan bilinci denizinde bir akımdır, mistiklerin en eski
zamanlardan itibaren ulaşmış oldukları ebedi Gnosis'i ifade etmekte bir başka
girişimdir. Tanrı, Dünyaya sadece bir kez gelmemiştir. Ve onun vaaedilen
kıyamet ile ilgili dönüşünü de beklememek durumundayız. Gerçek şudur ki, Tanrı
asla gitmemiştir.
Şimdi modern
Hıristiyanları, Isa hikayesinde şifreli olan gizli İçsel Gizemlere inisiye
edebilecek bir gelenek olmayışına rağmen, bu derin mistik öğretiler 'görecek
gözleri' olanlar için hala oradadır ve yüzyıllar boyunca en büyük
Hıristiyan mistikler tarafından durmadan keşfedilmiştir. Bu öğretilerin ne
olduklarını esaslı bir şekilde incelemek, bu kitaba sığdırı- lamayacak kadar
büyük bir husustur ve bunun için bir sonraki eser beklenmek durumundadır.
Saptamış olduğumuzu umduğumuz tek şey, hem Pagan Gizemleri hem de
Hıristiyanlığın temelinde esasında tek bir ebedi felsefe olduğu ve bu iki
geleneksel düşmanın aslında yakın akrabalar olduğudur.
Arzumuz,
Hıristiyanlığa saldırmak değil, ama, onun, kaybetmiş olduğu bir şeyi-Gnosis
gizlerini ifşa eden İçsel Gizemleı-yeniden kazanmak olasılığı olduğunu
göstermektir. Isa Gizemleri Tezi'nin Hıristiyanlığa. zarar verdiğini değil, ama
daha ziyade Isa hikayesinin eski ihtişamını gösterdiğini düşünüyoruz. Bu,
gerçekten, 'şimdiye dek söylenmiş en büyük hikayedir'-bir hikaye ki, yazılışı
binlerce yıl almıştır.
Arnold Toynbee, Study ofH istory'sinde
(Tarihin İncelenmesi, ç.n.) şöyle yazmıştır:
'Ölen
yarıtanrı figürünün ardında, farklı dünyalar için çeşitli adlar altında ölen
daha büyük birTanrı'nın kendi figürü belirir-Minoan dünyası için Dionysus
olarak, bir Sümer dünyası için Tammuz olarak, bir Hitit dünyası içinAttis
olarak, bir Suriye dünyası içinAdo- nis olarak, bir Hıristiyan dünyası için
Christ olarak. Birçok tezahürü olan ama sadece tek tutkusu olan bu Tanrı
kimdir?'(2)
Bunun cevabı, her
birimizdir. Antik Gizemler, hepimizin Tanrı'nın oğulları ve kızları olduğumuzu
ve kurban edilen tanrı-insan mitini anlayarak bizim de kendi hakiki ölümsüz,
tanrısal kimliğimizde ölümden dirilebi- leceğimizi öğretmiştir. Pagan filozof
Sallustius Gizem tanrı-insanı Attis
miti hakkında şöyle
yazmıştır:
'Attis
hikayesi, geçmişte olan tek başına bir olayı değil, ebedi evrensel bir süreci
temsil eder. Hikaye, düzenlenmiş evren ile yakından ilişkili olduğundan,
bizler kendi içimizde düzen elde etmek için ritüel olarak onu yeniden
yaratırız. Bizler de, Attis gibi cennetten düştük; onun ile birlikte mistik
olarak ölürüz ve bebekler olarak yeniden doğarız.'(3)
Aynı şey, İsa
mitinde de geçerlidir. Bu, 'geçmişte olan tek başına bir olay' değildir, ama
burada ve şimdi ruhsal olarak yeniden doğuşun ebedi olasılığını gösterir. Bu,
hala, Pavlus'un 'içinizdeki Christ diye bildirdiği Gi- zem'i ifşa edebilir.
Gnostik İsa'nın Thomas İncili'nde vaadettiği gibi:
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar