Print Friendly and PDF

Şimdiye Kadar Anlatılan En Büyük Hikâye






'Kollarını her yandan alan bir tek Hakikat nehri vardır.'(ı)

İskenderiyeli Clement

Antik insanlar, tarihin bu şimdiki döneminde Hıristiyanlığı yeniden de­ğerlendirmek gerektiğini hiç şüphesiz uygun görürlerdi. Pagan astrolo­jisine göre, Hıristiyanlık, Büyük Balık Burcu Ayı'nın başlarında yaratılmıştı. Bu Çağ, şu anda bir sona yaklaşmaktadır ve Yeni Kova Burcu Çağı başlamak üzeredir. Bu yüzden, Antik Çağların bakış açısına göre, tarihin akışında, ilk Hıristiyanlara benzer bir dönüm noktasında bulun­maktayız. İçinde yaşadığımız dönemler, birçok bakımdan Çağların son değişimini andırır. Her yerde kıyamet ile ilgili korkular çok yaygındır. Her yerde tuhafyeni eklektik kültler türemektedir. Kurulu din itibardan düşmüştür ve gerilemektedir. Ruhsallık, yaklaşmakta olan Kova Burcu Çağı'nda hangi biçimi alacaktır?

Geleceğe doğru güvenle ilerlemek için, geçmiş ile uzlaşmak gereklidir; bu yüzden kültürümüzün son 2.000 yılına hükmetmiş olan Literalist Hı­ristiyanlığı eleştirel bir şekilde incelemek uygun olacaktır.

Bu çağ, ruhsal bakımdan, gerçekten otoriter din, dinsel bağnazlık ve din­sel savaşlar tarafından karakterize edilen bir 'Karanlık Çağ' olmuştur. Li- teralist Hıristiyanlık, tek hakiki din rolünü üstlenerek, kendisi ile diğer tüm ruhsal gelenekler arasında birleştirilişi güç bir uçurum yaratmıştı. Literalizmin kendisinin ilan ettiği üstünlüğü, dünyanın her yanında diğer toplumların şiddetli bir şekilde yokedilişlerini haklı çıkarmak için kul­lanılmıştı. Hatta o, kendi mistiklerine ve özgür düşünceli insanlarına bile korkunç bir şekilde zulmetmiştir. Literalist Hıristiyanlık, Yahudi baba

tanrı Yehova'yı, Tanrı'nın kabul edilebilir tek görünüşü olarak benimse­yerek, İlahi Dişilliği-Hıristiyanlığın, kadınların boyun eğdirilişini meş- r-fılaştırmak için kullanmış olduğu teolojik bir bakış açısı-buyruğu altına almıştır. Onun dogmaya köru körüne inanç konusundaki ısrarı ve zihin­sel sorgulayışa muhalifliği, çok sayıda insanın, ruhsallığın tüm biçimlerini salt batıl inanç olarak reddedişine sebep olmuştur. Bugün, din, gitgide daha çok insan için, iyimser bir bakış ile olsa ölsa bir şakadır ve kötümser açıdan ise, bir önyargı, hoşgörüsüzlük ve çelişki kaynağıdır.

Başka kültürler kendi atalarını, bilgeliklerinin ve uygarlıklarının kaynağı olarak onurlandırırken, bizler kendi atalarımızı Şeytana tapanlar olarak karalamıştık. Bu, Batı'nın psişesine (nefsine) nasıl bir etki yapmıştı? Biz- ler, köklerinden yoksun bırakılan bir kültür olmuştuk. Batı uygarlığı, ancak on beşinci yüzyılda Pagan felsefesinin yeniden keşfedilişinin ar- dından-haklı bir şekilde Rönenans ya da 'yeniden doğuş' olarak adlandı­rılan dönem boyunca-içine düştüğü batıl inanç batağından kurtulabilmiş ve bu süreç yakın yıllarda modern bilimin meyvelerini ver­miştir. Ancak, antik insanlardan farklı olarak, bizler, bilim ile ruhsallığı aynı Gizemin iki görünüşü olarak değil, birbirine amansız bir şekilde düşman olarak görmüş bulunuyoruz.

Literalist Hıristiyanlık, dünyayı, tek din bayrağı altında birleştirmek için yola koyulsa da, aslında, şiddetli bölünüşlerin sebebi olmuştu: Kafirlere karşı Hıristiyanlar, kadınlara karşı erkekler, dine karşı bilim, usa karşı iman. İsa Gizemleri Tezi, sadece yeni bir Hıristiyanlık tarihi değil, bu korkunç ayrılıkların Batı tininde bıraktığı yaraları iyileştirmek için bir fırsattır.

Eğer Hıristiyanlık, antik Gizemlere olan borcunu kab-fıl etse idi, insanın ruhsal evriminin evrensel akışına yeniden bağlanabilir ve Şeytanın Eseri olarak damgalamış olduğu diğer tüm dinsel geleneklerin bir düşmanı değil de, bir ortağı haline gelebilirdi. Hıristiyanlık, Eski Ahit'in cansız yükünü ve kıskanç kabile tanrısını reddetseydi, İlahi Dişillik bilgeliğini yeniden keşfedebilirdi. Eğer o, dogmatikliğinden vazgeçseydi, bilimi ve mistisizmi insanın tek keşif macerasında birleştiren Antik Çağlardaki merak duygusunu yeniden uyandırabilirdi. Eğer o, sonunda, Yeni Ahit'in, gerçek olayları kaydeden Tanrı'nın sözü değil de, erkeklerin ve kadınların eseri olduğunu kabul etseydi, onu, kendi mitsel İçsel Gizemleri'ne ye-

niden kavuşmaktan alıkoyan hiçbir şey olmayacaktı. Tüm bunlar, umut edilmek için çok mu fazla?

Sadece bir yüzyıl önce, düşünen insanların çoğu, Adem ve Havva hika­yesinin kelime anlamıyla doğru olduğuna inanıyordu. Darwin'in doğal evrim fikri, saçma ve heretik olarak görülüyordu. Bugün, Darwin'in 'dü­şünülmeyecek olan düşüncesi' çok kuvvetli bir şekilde kabul edilmiştir. isti Gizemleri, Hıristiyanlık hakkındaki anlayışımızda benzer bir değişimi ortaya koyar. Bugün, Hıristiyanlığın, Paganizmden geliştiği ve İsa hika­yesinin, Yaradılış gibi, alegorik bir mit olduğunu iddia etmek abartılı gö­rünebilir. Ama yarın bu, kesin ve tartışılmaz olacaktır.

Hıristiyanlık eşsiz tanrısal bir müdahale olarak gelmedi. O, diğer her şey gibi, geçmişten gelişti. Tarihte ani aralıklar yoktur, sadece değişimin bir sürekliliği vardır. Antik Pagan Gizemleri ölmedi. Onlar yeni bir şeye, Hıristiyanlığa dönüştü. Batı'nın ruhsallığı bu iki büyük gelenek ile bi­çimlenmiştir. Onların ortak zeminini yeniden keşfetmek ve zengin mi­rasımızın tümünü iddia etmek zamanı gelmiştir.

Elbette, bu, köktendinciler tarafından asla kabul edilmeyecektir; ama eğer Hıristiyanlık, kendi otoriter geçmişine geri dönmek için tepkisel baskıya boyun eğer ise, kendisini tarihin tozlu sandığına teslim ediyor olacaktır. Modern dünya, 'bu hakikat olmak zorunda, çünkü İncil'de öyle diyor' klişesine aldanmayacak kadar ileridir. Hıristiyanlık, artık, bir za- minlar olduğu gibi egemen güç değildir. Onun gerileyişi ile, kültürümüz, ümitsiz bir şekilde yeni bir ruhsal yön aramağa bırakılmıştır. Hıristiyan­lık, sadece mistik kökenlerine geri dönerek, Yeni Kova Burcu Çağı için yeni bir ruhsallık yaratılışında bir rol oynayacaktır. Literalist Hıristiyan­lık, tarihsel yalanların istikrarsız temellerine dayanır. Bu, er ya da geç yı­kılmak zorundadır. Ama mistik Hıristiyanlık, ebedi mitsel hakikatin temelinde güvenli bir şekilde durur ve her zaman olmuş olduğu gibi bugün de günceldir.

TEK HAKİKAT

Tüm ruhsal geleneklerin mistikleri, daima mevcut olan ve asli değişme­yen sadece tek hakikat olduğunu öğretmişlerdir. Bu, ilk kez 2000 yıl önce birdenbire açığa çıkmamıştır. Hıristiyanlık, insanın ebedi anlam

arayışında sadece bir bölümdür, gelişen insan bilinci denizinde bir akım­dır, mistiklerin en eski zamanlardan itibaren ulaşmış oldukları ebedi Gnosis'i ifade etmekte bir başka girişimdir. Tanrı, Dünyaya sadece bir kez gelmemiştir. Ve onun vaaedilen kıyamet ile ilgili dönüşünü de bek­lememek durumundayız. Gerçek şudur ki, Tanrı asla gitmemiştir.

Şimdi modern Hıristiyanları, Isa hikayesinde şifreli olan gizli İçsel Gi­zemlere inisiye edebilecek bir gelenek olmayışına rağmen, bu derin mis­tik öğretiler 'görecek gözleri' olanlar için hala oradadır ve yüzyıllar boyunca en büyük Hıristiyan mistikler tarafından durmadan keşfedilmiştir. Bu öğretilerin ne olduklarını esaslı bir şekilde incelemek, bu kitaba sığdırı- lamayacak kadar büyük bir husustur ve bunun için bir sonraki eser bek­lenmek durumundadır. Saptamış olduğumuzu umduğumuz tek şey, hem Pagan Gizemleri hem de Hıristiyanlığın temelinde esasında tek bir ebedi felsefe olduğu ve bu iki geleneksel düşmanın aslında yakın akrabalar ol­duğudur.

Arzumuz, Hıristiyanlığa saldırmak değil, ama, onun, kaybetmiş olduğu bir şeyi-Gnosis gizlerini ifşa eden İçsel Gizemleı-yeniden kazanmak olasılığı olduğunu göstermektir. Isa Gizemleri Tezi'nin Hıristiyanlığa. zarar verdiğini değil, ama daha ziyade Isa hikayesinin eski ihtişamını gösterdiğini düşünüyoruz. Bu, gerçekten, 'şimdiye dek söylenmiş en büyük hikayedir'-bir hikaye ki, yazılışı binlerce yıl almıştır.

Arnold Toynbee, Study ofH istory'sinde (Tarihin İncelenmesi, ç.n.) şöyle yazmıştır:

'Ölen yarıtanrı figürünün ardında, farklı dünyalar için çeşitli adlar altında ölen daha büyük birTanrı'nın kendi figürü belirir-Minoan dünyası için Dionysus olarak, bir Sümer dünyası için Tammuz ola­rak, bir Hitit dünyası içinAttis olarak, bir Suriye dünyası içinAdo- nis olarak, bir Hıristiyan dünyası için Christ olarak. Birçok tezahürü olan ama sadece tek tutkusu olan bu Tanrı kimdir?'(2)

Bunun cevabı, her birimizdir. Antik Gizemler, hepimizin Tanrı'nın oğul­ları ve kızları olduğumuzu ve kurban edilen tanrı-insan mitini anlayarak bizim de kendi hakiki ölümsüz, tanrısal kimliğimizde ölümden dirilebi- leceğimizi öğretmiştir. Pagan filozof Sallustius Gizem tanrı-insanı Attis

miti hakkında şöyle yazmıştır:

'Attis hikayesi, geçmişte olan tek başına bir olayı değil, ebedi ev­rensel bir süreci temsil eder. Hikaye, düzenlenmiş evren ile yakın­dan ilişkili olduğundan, bizler kendi içimizde düzen elde etmek için ritüel olarak onu yeniden yaratırız. Bizler de, Attis gibi cen­netten düştük; onun ile birlikte mistik olarak ölürüz ve bebekler olarak yeniden doğarız.'(3)

Aynı şey, İsa mitinde de geçerlidir. Bu, 'geçmişte olan tek başına bir olay' değildir, ama burada ve şimdi ruhsal olarak yeniden doğuşun ebedi ola­sılığını gösterir. Bu, hala, Pavlus'un 'içinizdeki Christ diye bildirdiği Gi- zem'i ifşa edebilir. Gnostik İsa'nın Thomas İncili'nde vaadettiği gibi:

'Benim ağzımdan içen kişi, bana benzer olacaktır. Ben, o haline geleceğim ve saklı olan şeyler ona ifşa edilecek.'(4)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar