YOLUMUZUN ÖNDERLERİNDEN NUREDDİN ABDURRAHMAN CAMÎ kuddise sırruhu'l-âlî
Kıta
— Şiirin
değerini gör ki, Kafirler onunla Peygamber'in peygamberlik şerefini inkâar
etmek istediler.
— Kur'an'ın
ona indirilmediğini gerçeklemek için, Peygambere şairlik suçu kondurdular.»
Sh: 131
**
- Mademki şarap ile kadehi birbirine kavuşturuyorsun,
iyi bil ki cömert ruhlu bir Rind' sin. Kadehten maksat Şeriat, Şaraptan murat
Hakikattir.
Kadehi kırarsan şüphe yok ki akılsız bir sarhoşsun.»
**
« — Ey zamanenin taze sakîsi, bana bir kadeh şarab ver,
çünkü Sünnî ve Şiî kavgalarından mideme bulantı geldi.
— Bana soruyorlar: Camî, hangi mezheptensin?
Çok şükür ki,
Sünnîlerin köpeği ve Şiîlerin eşeği değilim.»
Sh:157
**
— Ehl -i beyti övenler manen kendilerini methetmiş
olurlar.
— Peygamber'in
ve evladının aşıkı, onun kötü huylu muhaliflerinin düşmanıyız.
— Selman -i
Farisî gibi ben de ehl-i beytten oldum. Işığım O nur kaynağının feyziyle
parladı.
— Ben
milletin ulusu olan O yüce Peygamber'e yüz tuttum. Onu seven onlardandır. Hiç
kimsenin kınamasından korkum yoktur.
— Bu,
Rafızî'lik değil, belki imanın tam kendisidir. İrfan sahiplerinin malûm olan
bir adetidir.
— Peygamber
evlâdını sevmek Rafızî’lik ise, bu türlü Rafızî'lik herkese farzdır.
— Peygamber'in
sünnetini gerçek içtihatlariyle kuvvetlendiren İmam Şafiî bile,
— Açık ve
kuvvetli bir dil ve ifade ile, sihirli bir şiir tarziyle şöyle diyor:
— Peygamber
evlâdını sevmek, Hazret -i Fatıma ocağına yüz tutmak Rafızî’lik ise,
— İnsanlar
ve periler şahid olsun ki ben Rafızî'den başka bir şey değilim.
— Ehl. i
beyti sevmek Rafızî’liğin fena şekli değildir. Onun kötü tarafı Peygamber’in
vefalı yoldaşlarına düşmanlık duygusu beslemektir.
— O fazilet
ve din kılavuzlarına, o hidayet yolunun ergin yolcularına kin besl emek,
— O
vatanlarından ayrı düşenlere Peygamber’le birlikte cefalara sabredenlere,
— En
korkunç tehlikelere göğüs gererek can ve mallarını feda edenlere düşmanlık
beslemek Rafızîliğin en fena şeklidir »
Sh: 167-168
**
« - Cami ne nükte, ne de kilise adamıdır. Durmadan da,
yürümeden de habersizdir.
Onun ilk sözü de, son sözü de hep sensin. Yarabbi her
işimizin başı da sonu da hayır olsun !. » [Risale'i şerh'i Rubaiyat]
Sh: 230
Kaynak: Camî Hayatı Ve Eserleri, hzl: Ali
Asgar Hikmet-, tercüme: M. Nuri GENCOSMAN (İkinci Basılış) 1963, ANKARA
«Bir gün Üstattan birisi ricada bulundu. Bana bir zikir
öğretin ki dedi. Ömrümün son yıllarında onunla uğraşayım. Üstat şöyle
buyurdular: Birisi mevlâna Sadeddin- i Kâşgarî'den de aynı dilekte bulunmuştu.
Mürşid elini sol tarafına götürerek çam kozalağı şeklinde bulunan kalb tarafını
İşaret buyurdu ve dedi ki, bununla meşgul olunuz ki, iş buradadır. Yani kalbi
anlamaya çalış. Bu anlama işaret için şu rubaiyi de okudu: Rubai:
— Efendi, gönül sahipleri semtinde yerleş, gönül
sahipleri katında kendine bir gönül bulmağa çalış.
— Ezeli sevgilinin yüzünü görmek istiyorsan senin aynan
gönüldür. Yüzünü aynaya çevir.»
Sh: 185
**
«Ey Allahım bizi kötü şeylerle uğraşmaktan kurtar, bize
eşyanın gerçeklerini olduğu gibi göster. Basiret gözümüzdeki gaflet perdesini
aç. Olan biten şeyleri gereği gibi gözümüzün önüne ser. Yokluğun varlık
suretinde cilveleşmesine meydan verme, yokluktan varlık yüzüne perde çekme. Şu
hayalî suretleri cemalinin belirtilerine ayna kıl. Kendini örtmek veya
uzaklaştırmak tarafını tutma. Şu yalancı nakışları bizim için bilme ve görme
sermayesi et, cehalet ve körlük vasıtası kılma. Bizim bütün yoksulluk ve
hasretimiz hep kendimizdendir. Bizi kendi halimize bırakma, bizi kendi
benliğimizden kurtarmak kerametini göster. Kendimizi anlamak iz’anını bağışla
— Yarabbi
bana temiz anlayışlı bir kalb ver. Geceleri ah etmek, seher vakitlerinde
ağlamak aşkı ver!
— Senin
yolunda her şeyden önce beni kendi benliğimden kurtar. Sonra da kendimden
geçmiş olduğum halde sana giden yolu göster!»
Sh: 171
**
Cihanda ne varsa hepsi vehim ve hayaldir.
Her şey aynadaki akisler veya gölgeler gibidir.
Hidayet güneşi hayallerin gölgesinde parladı.
Sapkınlık çölünde yolunu şaşırma;
Adem kimdir?
Ebedî Tanrı ışığının yankısı, alem nedir?
Tükenmez denizin dalgası.
Bu yankı ile dalgayı o ışık ile denizin kendisi farzet.
Burada ikilik yer bulmaz.
Aşk yolcularına bak!
Birinin hali nasıl ötekine uymuyor.
Biri, varlığın bütün zerrelerinde parlak ve sönmez bir
güneş görüyor.
Öteki varlık aynasından alemin üstü kapalı
güzelliklerini seyrediyor.
Bir başkası da her ikisini birden görebiliyor.
Daha başkası bunları perdesiz ve engelsiz temaşaya
koyulmuş.
Bahtiyar o aşıktır ki, aşk sultaniyle birlikte vuslatın
son menzillerine doğru yol almıştır.
Sevgilisine:
Ey gül yanaklı gel,o şirin dudağınla bana tatlı tatlı
anlat der ve onun fitnelerle dolu oynak zülüfleriyle cilveleşir.
Siyah pırlanta benlerini koklamak için yalvarır.
Deniz kıyısından başka içindeki incileri dışarı atan
bir dudak (sırları açıklıyan bir ağız) bilmiyorum.
Yansı ışıktan nasıl ayrılabilir?
Dalga, denizden nasıl uzaklaşır?
Cihandaki
karanlık, bana o zülfün gölgesi gibi geliyor.
Sevgilinin yanağındaki (ben) de bana Tanrı zatının
noktası gibi görünmekte.
Camî: Bu dedikodular daha ne kadar sürecek?
Sesini kes!
Boş sözden ne çıkar?
İnsana hal ehli olmak gerek İçinde
cevherin varsa sedef gibi ağzını, kulağını tıka da hakikat denizinin
derinliklerine yerleş.
Henüz ne üzüm asmasından bir eser, ne de asma
dikenlerden bir nişan yokken biz bu meyhanede tortu içiyorduk.
Harabatta oturanlardan ne nişan arıyorsun?
Kendinden geçmiş zavallıların artık adı sanı kalır mı?
Ay çehreli güzellerin her birinde başka bir özellik
vardır.
Fakat o canlarda yaşıyan güzelin naz ve cilvedeki
şöhreti bütün güzellerden daha üstündür.
Hele bizim gibi gönülsüz kalmışları okşamak için
eteklerini beline vurarak diyar diyar dolaşan güzellere can feda.
Ey gönül!
Meyhane yolunda
toprak olsam da ne mutlu!
Ola ki o sarhoş bir gün bu taraftan geçer de üzerimize
birkaç damla serper.
Ey öğütçü!
Aşk nüktesini taklid yoluyla anlatma.
Önce bu aşk şarabının tadına sen bak da sonra başkalarına
tattır.
(Cami).Şu riya hırkasını at: Çünkü dost elden ayaktan düşmüşlerle, rind
meşreblilerle düşer kalkar.
Dünya varlıklarıyla daha ne kadar boş yere üzülüp
duracaksın?
Her şeyden yüz
çevir de Tanrı'ya yönel ki, rahat yaşsıyasın.
Gece gündüz gözünün önünde başlangıcı olmayan engin bir
deniz dalgalanıyor.
Yaratıkların pisliklerine bulaşırsan kendine yazık
edersin.
Uykuyu bırak ki diri gönüllülerin derneğinde bir şey
görebilirsen bari ayık gözle göresin.
Sahte bakırla ne uğraşıyorsun?
İksir ara!
Onu hiyle ile altın suyuna batırsan bile ne çıkar ki?
Efendi!
Bu karanlık mağarada bahtiyarlık arama.
Göz açıp yumuncaya kadar ayaklar altında kalacaksın.
Gökteki ay gibi varlığını küçültmeye çalış.
Küçüldükçe şüphesiz kendini büyültmüş olursun.
Camî, Dünya varlıklarına sevinmek, yokluğa tasalanmak
huyları sende varken (Fakr) denilen yüce mertebeden bir korku duymayacaksın.
Yeter ki dertli canımda, uykusuz gözlerimde Sen varsın.
Uzaklarda beliren her hayal bana Seni hatırlatıyor.
Canı ile oynamaktan bıkmıyan bir aşık varsa Ben'im.
Kanımı döktüğü halde cefasından baş çevirmediğim bir
güzel varsa Sen'sin.
Gönlüm yaslarla dolmuş ne çıkar?
Onu okşayacak
Sen değil- misin?
Gam yüzünden ne
düşkünlüklere uğradım.
Fakat ey Sevgili!
dert ortağım Sen olduktan sonra ne gam çekeyim.
Sen karanlık gecelerime aydınlık saçan bir ay olduğun
için gündüz, sanki o loş gecelerimden ışık toplayan bir dilencidir.
Tanrım!
Şu gamlı gecelerde kiminle dertleşeyim?
Benim sabrımın
az, kederimin çok olduğunu bilen ancak Sen'sin.
Vuslat pazarında beni beş paraya almıyorsun.
Amma bendeki övünmeye bak ki hâlâ tek alıcınım Sen'sin
diyorum.
Cami, ben senin yârınım demişsin !
Başka sevgili arama!
Eğer yârım Sen isen, kim bilir daha ne kadar yârsız
kalacağım.
Gecem de günlüm gibi Hummalar içinde âhımdan göklerde
yıldızlar tutuşur.
Gönül ateşinden vücudum öyle alevlenmiş ki, üstümdeki
elbisenin tutuşup yanmasından korkuyorum.
Ateşten Yakut u andıran bir dudağın var ki, ne zaman
öpmek hayaline kapılsam dudaklarımı yakacak sanırım.
Ayrılık günü için bu yanıp yakılmalarım gönül çerağını
bütün gece söndüremeyeceğim içindir.
Ey rüzgar; küllerimi sevgilimin yollarından süpür !
Olmaya ki kıvılcımlarım atının tırnaklarını
tutuştursun.
Ham rakibin henüz pişkinlikten haberi yok.
Yarabbi Onun katı kalbli feryadlarımızla yansın!
Bir kere hasretinin ateşi (Camî) yi sardı mı şüphe yok
ki onun bütün varlık sermayesini küle çevirir.
Gök kubbeyi tersine dönmüş bir kadeh farzet.
Yüzü koyu dönmüş bir kadeh içinde neş'e şarabı aramak
aptallıktır.
Cahil, dünya kazancına Devlet adını verir.
Çocuğunu şişmiş görünce semizlemiş sanır.
Dünya hiç kimsenin boyuna göre beka kumaşından elbise
dikmedi.
Ömür pek süslü bir elbisedir ama tek kusuru
kısalığıdır.
Meyvalı ağaçlar, alçakların taşından kurtulamaz.
Ne bahtiyardır o eli boşlar ki yüce serviler gibi daima
taşlanmaktan uzak kalırlar.
Yol çok dar, gece karanlık, hırsızlar pusuda (böyle
şartlar içinde) klavuzsuz yola çıkmak yolsuzluk, ahmaklık alâmetidir.
Ey bahçıvan!
tehlikelerle dolu olan bu bağda hoş geçinmek ümidini
besliyorsan fidanlar gibi budanmak ve sökülüp dikilmek acılarına katlanmaya
bak.
Her kim bu yolda Cami gibi benlik, senlik dâvasından
vazgeçmişse görünüşte henüz toy olsa bile hakikatte ergin sayılır.
Yarabbi!
şu iddiacı şeyhlere İnsaf ver de tortu İçen zavallı
rind'lere hor bakmasınlar.
Onlar sanıyorlar ki; Şeriat, gönül sahiplerini
incitmektir.
Bu maksatla da rasgeleni azarlamak yolunu tutmuşlar.
Gönül, hakikat hazinesinin kilidi Şeriat İse onun
anahtarıdır.
Esrar incileri ancak o hazineden çıkarılabilir.
Şeriat anahtarını kendi İsteğine göre çevirmek
istiyenlere gönül kapısı değil ancak musibet kapısı açılır.
Tarikat yolunda gidenleri inkâr edenlerin irfandan
payları yoktur.
Bu inkârın sebebi de onların yaratılışlarındaki
cehaletten başka bir şey değildir.
Attar'ın sözlerinden âlemi aşk kokusu sardı.
Hoca nezleli olduğu için Attar'ı inkâr eder.
Ey Cami: Vahdet sırrı Mantıkuttayr kitabında gizlidir.
Ağzını kapa!
Bu sözü bir tek (Süleyman) dan başka kimse anlıyamaz.
Ayna ol da sevgilinin yanağını aynada seyret.
Ondan haber sormakla yetinme, çünkü işitmek görmek gibi
değildir.
Yüzünü görebilir miyim?
diye sordum.
Nazlanarak cevap verdi: Ayna gibi daima temiz kalbli
olursan!
Cihandaki zerreler onun güzelliğinin aynasıdır.
Yanağı her aynada başka bir nakış gösterir.
Ey Sofi: Sen hırka giyiniyorsun.
Bizim gibi Rind'ler de yudum yudum şarap çekiyoruz.
Seninle bizim aramızda yalnız ayrılık var.
Camî, iptidası ve sonu olmıyan bir denizin coşkunluğu
içinde.
Artık fani varlıkların dalgasından kendini
kurtarmıştır.
1
Akıldan habersiz yaşıyan sofi; cihan geçici bir
hayaldir der.
Evet bütün alem bir hayaldir, fakat o hayal içinde
daima bir hakikat cilveleşmektedir.
2
Ey ay yüzlü putların Tanrısal güzelliği, ah senin
elinden!
Ey gönlümüzü kendine doğru kaydıran fettan !
İllallah sen den.
Tanrım, onların elinden gönlümüz kan ağlıyor.
Onlardan mı feryadedelim kendimizden mi, yoksa sen'den
mi?
3
Ben bir hiçim, hatta hiçten de çok eksik bir varlığım.
Hiçten daha değersiz olan bir varlık ne işe yarar?
Hakikat
sırlarından size anlattığım şeyler, bana kuru bir sözcülükten başka bir fayda
sağlamadı.
4
Günlerim köhne dünyanın yaslarıyla geçti.
Gecelerim artık, eksik şeylerin kuruntularıyla tükendi.
Bir ânı cihana bedel olan ömür, hep böyle boş
düşüncelerle mahvolup gitti.
5
Daha ne kadar Yaradan'la yaradılmıştan (önü, sonu
olmayan Tanrı ile fani varlıklardan) söz açacaksın, ne zamana kadar nereden
gelip nereye gittiğini yorumlamakla uğraşacaksın?
Varlığın meydana gelişini, Tanrı bilgisinde ezelden
gerçekleşmiş, bir olay farzet, ağzını kapa da bu bahse son ver!
6
Tanrım beni iki cihandan el çekmiş kullar arasına
geçir, başımı fakirlik mertebesinin taciyle süsle.
Seni ararken bana sır yoldaşı ol da kapına varmayacak
yollara sapmaktan beni koru!
7
Komşu, arkadaş, yoldaş hep O.
Dilenci hırkasında şahların sırmalı atlas kaftanında
görünen hep Odur.
Tanrıya ant içerim ki halvet derneğinde, gizli
meclislerde dolaşan hep Odur O.
8
Zamane levhasında doğru bir yazı varsa onu ancak söz
sanatı yardımıyla okuyabilirsin.
O sanata yüz tut.
Hiç kimse ile konuşmadan, kimseyi dinlemeden
hakikatleri anlıyabilmek ne hoştur.
İşte bu konuşan dilsiz kitap'tır kitap.
9
Gözündeki perdeleri kaldır, kitap toplamaya bakma!
Kitap toplamakla gaflet perdeleri açılmaz.
Aşk ve neş'e kitaplar devretmekle elde edilmez.
Hepsini bir tarafa at da Tanrıya yönel, günahlarına
ağla.
10
Ey gönül daha ne kadar medrese den ilim arayacaksın?
Felsefeden, Hendeseden bilgi edinmek hevesi ne kadar
sürecek?
İlim sahibi olmak kalbe kuruntular getirir.
Allahtan utan.
Bu vesvese ne zamana kadar?
11
Cihan tarihi küçüklerle büyüklerin masallarıdır.
Onda kahramanların, taçlı sultanların destanları da yer
almıştır.
O kitabın her yaprağında hemen genel olarak, falan
öldü, filan öldü diye yazılıdır.
Sh: 254-260
Kaynak: Camî Hayatı Ve Eserleri, hzl: Ali
Asgar Hikmet-, tercüme: M. Nuri GENCOSMAN (İkinci Basılış) 1963, ANKARA
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar