Print Friendly and PDF

Goethe- SEÇME MEKTUPLAR

Bunlarada Bakarsınız


Gençlik Yılları


GOETHE'den, arkadaşı BEHRISCH'e

Leipzig, 10 Kasım 1767 (Salı, akşam, saat 7)

Ah, Behrisch, bilsen ne haldeyim: Sen yoksun ve şu ka­ ğıt parçası kollarına göre ne soğuk bir sığınak. Neler oldu, neler. Dur hele, biraz kendime geleyim. Behrisch, 'ben sevgi­ den nefret ediyorum. Beni şu anda görmeni isterdim; nasıl deli gibiyim, nasıl karşımda çatacak insan arıyorum! Halimi görsen, acırsın. Dost, benim dostum! Neden sanki, bir tane­ cik dostum var?

(Saat 9)

Kanım biraz yatıştı. Seninle biraz daha rahat konuşabile­ ceğim. Daha akıllıca mı? Onu bilmem. Yok, herhalde pek akıllıca konuşamayacağım. Bir deli, hiç akıllıca laf edebilir mi? Evet, ben bir deliyim. Bu ellere zincir vurmalı, hiç ol­ mazsa o zaman dişlerimi nereye geçireceğimi bilirdim. Bana karşı her zaman çok sabırlı davrandın, bu sefer de yine sabır­ lı ol, bu saçmaları dinle. Şayet içini korku kaplarsa, o zaman dua et, ben "amin" diyeyim. Kendim, dua edecek halde deği­ lim. Sevdiğim - ya, anladın değil mi? Evet yine onun derdin­ deyim. Ah, biraz aklım başıma gelse, ya da başım biraz akıl­ lansa! Ah, dostum, ah...

Horn gelmiş. Kendisioi kimi yazıları okutup dinlemek için çağırtmıştım. Yanıma almadım. Yatıyorum, diye haber yolladım. Seninle konuşurken, rahatsız etmesini istemedim. O da iyi çocuk, ama can sıkmakta birinci. - Binlerce laf, bir­ birinden saçma. -Ah, Behrisch, Behrich! Başım!

Kalktım,  bir  kalem  açtım;  biraz  kendime  geleyim diye.

19

Dur bakalım, anlatabilecek miyim? Sevgilim ... ah, evet, o be­ nim sonsuza dek sevgilim; bak, Behrisch beni deliye döndür­ düğü şu anda, ben bunu duyuyorum. Tanrım, Tanrım, ne­ den onu bu kadar seviyorum? Dur, yine baştan başlayım. An­ nette yok mu - Dur, dur, oradan başlamayacağım, sana hep­ sini sırasıyla anlatacağım.

Bu pazar, yemekten sonra  Doktor  Hermann'a  gitmiş­ tim. Saat üç sularında Schönkopf'lara döndüm. Onun (K'itc­ hen) Obermann'lara gittiğini söylediler.  Ömrümde  ilk  ola­ rak, ben de onlara gitmek hevesine kapıldım.  Ama  bir  baha­ ne bulamayınca, Breitkopf'lara gitmeye karar verdim ve  git­ tim. İçim içime sığmıyordu. Bir çeyrek kadar oturduktan  son­ ra Mamsell'e, Minna'ya bir söyleyeceği varsa, gideyim Ober­ mann'lara bildireyim, dedim. Yok dedi. Ben asıldım, gidece­ ğim, dedim; o "otur, gitme" dedi. Sonunda yalvarmalarıma dayanamayarak kalemi aldı, Mamsell Obermann'a,  öfke  ile, bir iki satır yazdı. Pusulayı aldığım gibi uçar adımlarla beriki­ lerin evine koştum. Çok sevineceğimi umuyordum. Ama ne yazık ki sevincim içimde kaldı. Kağıdı Mamscll Obermann'a verdim; açtı, içinde şöyle yazıyordu: "Şu erkekler doğrusu ga­ rip yaratıklar. Hiç güvenilmiyor. Şimdi böyle, şimdi başka türlü... Az önce, Bay Goethe ziyaretimize geldi. Oturur otur­ maz sizden söz açtı ve sizinle birlikte olmayı benimle birlikte olmaya yeğ tuttuğunu her haliyle belli etti. Nasıl bir bahane olursa olsun, bir şey bulup kendisini size yollamam için dire­ niyor. Kendisine gücenmekle beraber, sizlere seslenip saygı­ larımı sunduğum için ona yine de teşekkür borçluyum."

Mamsell Obermann  mektubu okudu, bir anlam vereme­

di, sonra benim sevgilime uzattı; ve o, geldiğim için sevine­ cek, ilgimden ötürü teşekkür edecek yerde, bana öyle soğuk davrandı ki, Mamsell Obermann ile erkek kardeşinin yanın­ da fena halde bozuldum. Bütün akşam ve ertesi gün hep ay­ nı soğuk davranışı sürdürünce o kadar canım sıkıldı ki, üzün­ tümden hastalandım. Bir üşüme, bir terleme... nöbetler için­ de,  çok kötü bir gece geçirdim ve ertesi gün de hiç dışarı çık-

mamaya karar verdim, - ama - Ah, Behrisch, olup bitenleri sana soğukkanlılıkla nasıl anlatayım bilmem ki? - Oh, Tan­ rım! O akşam, bir ara, bir şey istemek için benim hizmetçi kadını aşağı yolladım. Kadın geldiği zaman, onun, annesiyle birlikte Komedi'ye gittiğini haber verdi. O sırad bir üşüme nöbeti ile tüm bedenim tir tir titriyordu. Bu haberi duyar duymaz, bütün kanımın ateş kesildiğini duydum. Vay, de­ mek kalkmış tiyatroya gitmiş! Sevgilisinin hasta olduğunu da bildiği halde... Bu, bana pek acı geldi; ama yine de, ona darı­ lamadım. Komedi'de, acaba, hangi parça sahneleniyordu? Yoksa? Sakın Komedi'ye O N L A R L A gitmiş olmasındı? Berikilerle... Al, sana... yenibaştan altüst oldum. Ve bunu anlamaya karar verdim. - Haydi, kalkıp giyinirsin ve bir deli gibi, koşa koşa Komedi'ye gidersin. Acele, galeriye bir bilet alıp yukarı çıkarsın. Bu sefer, yeni bir terslik. Gözlerim o ka­ dar zayıf düşmüş ki, locadakileri seçmenin olanağı yok. İşte o zaman, deli oluyorum sandım. Koşayım, evden dürbünü alayım diye düşünürken, gözüm yanımda duran adama ilişti. Bayağı bir şey, ama elinde iki dürbün var. Bütün nezaketimi takınarak, birini biraz alabilir miyim? diye sordum. Olur de­ di. Gözlerimi aşağıda gezdirmemle locasını buln:ıam bir ol­ du. -Ah, Rehrisch -

Evet, locasını buldum. Kendisi köşeye oturmuş. Yanın­ da, tanımadığım küçük bir kız, onun yanında Peter, onun ya­ nında da annesi, - Ama  dur,  bitmedi!  İskemlesinin  arkasın­ da Bay Ryden, gayet ilgili bir pozda. Evet... Şimdi, beni bir düşün! Bir, gözünün önüne getir! Galeride dikilmiş, elde dürbün -ve karşımda bu görünüş- Hay Tanrı belası! Ah, Behrisch, o anda, öfkemden kafam çatlayacak sandım. Sah­ nede 'Miss Sara' oynuyor.du.  Schulzen,  Sara  rolünde  idi. Ama ben ne bir şey görecek, ne de  bir  şey  işitecek  halde idim. Gözlerim locada hareketsiz, kalbim ise yerinden fırla­ yacakmış gibi hareketli. Ryden arada bir başını öne doğru uzatıyor, böylece küçük kızın görmesine engel oluyordu. Ara­ da bir de iskemlesinin üzerinden eğilerek ona birşeyler söylü-

yordu. Bense, dişlerimi gıcırdatarak, bu l:ıali seyrediyordum, gözümde yaşlar vardı. Ama bu, daha çok, dikkatli bakmak­ tan ileri geliyordu. Bütün akşam boyunca  -ve  hala  daha - bir türlü ağlayamadım. - O sırada, seni düşündüm; yemin ederim ki, seni düşündüm. Koşup eve gideyim ve derhal sa­ na yazayım istedim. Ama onları öyle bırakıp çıkamıyordum ki... Tanrı biliyor ya, daha o anda onu bağışlamaya hazır­ dım. Evet, onu bağışlıyordum. Berikine gayet _soğuk davranı­ yordu. Başını öbür yana çeviriyor, söylediklerine yanıt vermi­ yor, adeta ondan sıkılmışa benziyordu. Belki de, gördükleri­ me ben bu anlamı veriyordum. Belki de, elimdeki dürbün­ den ziyade, gönlümdü beni böyle aldatan! Ah, Tanrım, ama ya doğru görüyorduysam? Bunun nedeni en sonunda, bana karşı duyduğu sevgi olamaz mıydı?

Saat dokuzu vuruyor. Şu Tanrının belası Komedi'nin da­ ğılma saati. Lanet olası! Dur hele, öyküye dönelim.  Bir çey­ rek saat kadar, öylece, hep ilk bakışta gördüğüm görüntüye bakarak oturmuşum. Birdenbire  bütün  vücudum  öyle  şiddet­ li bir nöbetle sarsılmaya başladı ki, ölüyorum sandım. Dür­ bünü sahibine uzattım ve koşa, koşa -yürüye, yürüye değil - evet, koşa,  koşa eve döndüm.  - Ve işte,  iki saattir  de senin­  le baş başayım. Şimdi, sorarım sana, parası pulu, geleceği hakkındaki umutları ve yetenekleri  ile  benim  durumumda olup da bu kerte mutsuz olan bir tek kişi tanıyorsan, söyle, o zaman susacağım. Akşamdan beri, boş yere, ağlayayım diye uğraştım, dişlerim birbirine vuruyor ve dişleri çatırdarken in­ san ağlayamıyor...

Yeniden, kalem açtım. Yeniden, birkaç dakika dinlen­ dim. Ah, dostum, bak üçüncü kağıda başladım. Sana hiç usanmadan binlercesini doldursam, yine de söyleyeceklerim bitmeyecek. Hangi  dertli  içini  dökmeye  doymuş,  usanmıştır k' ı.?

Onu  sevmemek  elden  gelmiyor.  Sunduğu  zehir  olsa yi­

ne de elinden alır, içerdim, sanıyorum. Beni bağışla dostum, sana bu satırları ateşler içinde yanarken yazıyorum. Ama  bı-

rak, yazayım. Yazayım da, hırsım kalemimden çıksın; yoksa, kim bilir, ne olmaz işlere kalkışacağım.

Bir çeyrek kadar, oturduğum yerde uyumuşum. Gerçek­ ten, çok bitkinim. Ama bu akşam, bu kağıdı doldurmadan bı­ rakmam. Söyleyecek daha çok şeyim var.

Bu geceyi, kim bilir, nasıl geçireceğim? Yatmaya korku­ yorum. Yarın ne yapacağım? Bak, işte bunu biliyorum. Eve girinceye kadar, iyice telaşsız olacağım. İçeri girer girmez kalbim küt küt atmaya başlayacak. Hele onun sesini duyup dolaştığını işitince kalbim büsbütün hızlı atacak. Ve yemek biter bitmez, alıp başımı gideceğim. Eğer kendisini görecek olursam, gözlerim yaşlarla dolacak, içimden: Seni ben bağış­ lıyorum Tanrı da bağışlasın ve benim ömrümden çaldığın yıl­ ları senin ömrüne katsın! diyeceğim. Evet, yüzüne bakarken, içimden bunları geçireceğim ve beni sevdiğine biraz olsun inanmak elimden gelirse, sevineceğim ve böylece uzaklaşaca­ ğım. Yarın işte böyle olacak, öbür gün de öyle, daha öbür günler de...

Bak, Behrisch, Sara'yı, bir zamanlar, onunla birlikte seyretmiştim. Ah, o zaman, ne kadar başka idi! Aynı aktör­ ler... Ama onlara bugün dayanamıyorum...  Ah, evet,  mutlu­ luk bize göre değişen bir şey... Şeytanımız da, yine, biz kcn­ dimiziz. Yaşadığımız cennetten bizi attıran şeytanı içimizde aramamız gerek.

Yine biraz uyumuşum, çok halsizim. Bakalım, yarın ne olacak. Zavallı başım hep dönüyor. Yarın, kalkıp onu görece­ ğim. Belki, haksız yere bana böyle soğuk davranmaktan vaz­ geçmiştir. Vazgeçmediyse, biliyorum, yarın akşam daha şid­ detli bir nöbetle yatağa düşeceğim. Ne yapalım, öyle olsun! Artık, isteklerime egemen değilim. Geçenlerde, atım  gemi azıya almış, beni olanca fuzıyla koşturmaya başlamıştı. Onu durdurmayı bir türlü başaramıyordum. Eh, dedim, artık ölü­ yoruz... Ölmesem bile korkunç bir  şekilde  yere  yuvarlan­ mam işten değildi. O zaman, bir toparlandım ve bir gayretle kendimi yere attım. Bu gözüpekliği yapabildim. Öyle, pek

fazla gözüpek olduğumu söyleyecek değilim, şu var ki, tehli­ ke karşısında böyle davranabiliyorum, yaradılışım böyle. Ama şimdi? İşte, tehlikenin ta içindeyim; Hani, nerede o gö­ züpek adam? Ah, Tanrım! Dostum, benim dostum! Neyi söylemek istediğimi anlıyorsun değil mi? Haydi, Allah rahat­ lık versin! Zihnim darmadağın. Ah, güneş bir açsaydı! Bu hoşnutsuzluk yok mu? Ne karaladığımı, gerçekten, artık bil­ miyorum.

(Çarşamba sabalıİ)

Çok kötü bir gece geçirdim. Rüyamda, hep, Sara'yı gör­ düm. Ah, Behrisch, şimdi biraz daha rahatım, ama pek fazla da değil... Bugün, onu göreceğim. Obermann'larda Minna'­ nın provası var, o da gelecek. Ah, ya bana karşı yine öyle so­ ğuk davranırsa? O zaman, ben de karşılık yaparım. Kıskanç­ lık acısından onu kıvrım kıvrım kıvrandırırım. Yok, hayır. Hiç ona bunu yapabilir miyim?

(Akşam saat 8)

Dün akşamla bu akşam arasında ne büyük fark var. Mektubumu, baştan sonuna kadar, okudum.  Sana  olduğum gibi gözükmekten kaçınacak olsam onu mutlak yırtar, atar­ dım... Bu-delice sevgi ve yine delilik derecesindeki nefret, bu taşkınlık ve çılgınca özleyiş, sana karşındaki delikanlıyı oldu­ ğu gibi tanıtacak ve... ona acıyacaksın...

Dün gece, nasıl düriya benim için bir cehennem idiyse, bugün de bir cennet... onun ne biri, ne de ötekisi olmadığını anlayıncaya kadar, bu herhalde böylece sürüp gidecek.

Obermann'lara geldi, bir çeyrek saat kadar baş başa kal­ dık ve işte, barışıverdik. Hani, Shakespeare: "Zaaf, senin adın: KADIN!" demiş ya, bence bu daha çok delikanlının yaradılışına uyuyor. Bana karşı haksızlık ettiğini anlamıştı, hasta olmam ona büsbütün dokunuyordu. Boynuma  sarıldı ve benden af diledi. Ben de olanların tümünü bağışladım. O

anda, benden ne istese bağışlamazdım ki!

Ama, yine de, kendimi tuttum; yaptığım çılgınlıktan, kalkıp Komedi'ye  gittiğimden söz  açmadım.  Bu  konuyu  o ele aldı: dün gece Komedi'ye gittik, dedi. Bana darılmazsın değil mi? Locanın bir kenarına çekildim. Gelip de oturmasın diye, yanıbaşımdaki iskemleye Lotte'yi oturttum. Benim is­ kemlemin arkasından ayrılmıyordu. Ama ben, kendisiyle elimden geldiği kadar az konuşmaya  gayret  ettim.  Durma­ dan bitişik locadaki arkadaşımla konuştum. Elimden  gelse onun locasına geçecektim. - Ah, Behrisch, bir gün önce, gördüklerime bu anlamı vereyim, kendimi buna inandırayım diye çırpınıyordum. Şimdi ise o, bütün o inanmaya çalıştıkla­ rımı işte bir bir yüzüme söylüyordu. Hem de nasıl? Kollarını boynuma dolayarak... Bir dakikalık zevk, insana binlerce ger­ çeğin işkencesini unutturabiliyor. Böyle olmasa,  zaten,  ya­ şam sürdürülebilir miydi? Bütün üzüntüm  dağılıverdi.  Bir dert, atlatıldıktan sonra, insana  bir  kazanç  oluyor.  Arkamız­ da kalan acıların anılması da, bir zevk... Hele, acının  boş ka­ lan yeri bu şekilde dolarsa! Bütün mutluluğumu, işte, kolları­ mın arasında tutuyordum. Sevgisinin gücüne  dayanamayıp aklı, mantığı çiğneyerek kollarıma atıldığı şu anda, - bütün yakınlığımıza rağmen, asıl hoş bir utanç duygusu içindeydi; dudaklarını dudaklarıma her uzatışında  gözlerini  yumuyor­ du; sevişmemize ara verdiğimiz kısa anlarda, yüzünde, hep o tatlı gülümseyiş vardı; utanç, sevgi, istek ve korku  yanakları­  nı kızartmıştı; titreyen vücudunu kollarımdan sıyırmak için uğraşıyordu; ama ben biliyordum ki, korkmasa, bu zayıf di­ renci gfü,termeyecek, kollarımdan kurtulmaya çabalamaya­ caktır... Behrisch bu, bu öyle bir mutluluk ki, insan onun ha­  tırı için her türlü  cehennem  azabına  katlanır -  Allah  rahat­ lık versin! Yine başım dönüyor, dün akşam gibi...  Ama,  bu kez, büsbütün başka nedenle...  Bugün  nöbet  gelmedi;  hava­ lar böyle güzel giderse, belki de hiç gelmez... Allah rahatlık versin!

KATCHEN SCHÖNKOPF'a

Benim çok sevgili arkadaşım,

 

,Leipzig, 1 Kasım 1768

Hep o alaycı eda, o iğneli sözler... İyiyi kölü bir yönden göstermede usta, bir hastanın haline gülecek, bir dertliyi ala- ya alacak kadar katı yürekli... Mektubunuz, baştan sona, bu sevimli zulümlerinizle dolu... Minna'nın hemşehrisinden, za- ten başka türlü yazması beklenebilir miydi?

Umduğumdan çabuk aldığım yanıtınıza teşekkürler. İle­ ride de, böyle keyifli ve alaycı saatlerinizde, beni anıp yazma­ nızı sizden rica edeceğim; taşkınlığınızı, neşenizi ve zeka pı­ rıltılarınızı görmek bana büyük zevk veriyor; bunları, fazla düşünmeden ve insafsız bir şekilde, ortaya dökseniz bile...

Kendime ne kadar değer verildiğini gayet iyi bildiğim için, mektuplarıma verilecek değeri de kolayca hesaplayabili­ yorum. İnsan başkalarının sonucunu göz önüne getirince, kendi başına gelecekleri de tasarlayabiliyor. Bunun için falcı olmaya gerek yok; ben, yine de yakınmıyorum; zira, yazgı böyle istemiş: Biz ölmeye görelim, geride kalanlar ve yerimi­ zi alanlar, mezarlarımızın üzerinde, nasıl olsa, hora tepecek­ lerdir. (... )

KATCHEN SCHÖNKOPF'a

(Bu mektup Katchen'in Dr.  Kanne adında  yüksek  mevki sahi­ bi biriyle nişanlanması üzerine yazılmıştır.)

Leipzig, 1 Haziran 1769

Azizem, mutluluk ve sevinciniz Horn'a yazdığınız mek­ tuptan anlaşılıyor. Benim duyularıma, benim bu haberden ötürü duyduğum sevince gelince - bunun derecesini siz düşü­ nebilirsiniz, eğer sizi ne kadar sevdiğim tamamıyla hatırınız-

dan çıkmadıysa ... Sevgili doktorunuza saygılarımı iletin. Dost­ luklarına erişmekle onur duyacağım. Uzun zamandır yazmadı­ ğımın nedenini sormuşsunuz: İnsan karşısındakinin sabırsızlık­ la beklediği mektupları yazmakta gecikirse söz işitebilir, doğ­ rudur; ama ben durumun böyle olmadığını biliyordum. Onun içindir ki yazmadım. Son zamanlarda benden mektup almışsı­ nız ya da Erlangen gazetesi elinize geçmiş, ilginiz bakımından arada bir fark yoktu ki... Sözün kısası, bugün, sizin için ben, durmuş ve kokmuş bir balıktan başka bir şey değilim... Siz ne derseniz deyin, bu böyle... Yemin edebilirim ki böyle...

Horn yavaş yavaş kendine geliyor. Buraya döndüğü za­ man, hali pek berbattı.  Uzak  kaldığı  Ariane'sini  bu  derece bir sevgi ve duyguyla anması insanın tuhafına gidiyor. Mektu­ bunuzda yazdıklarınıza bayağı inanmış: hani, Constantie'nin özlemden sararıp solduğuna filan... Sorun rengin  uçmasında ise, kendisinin hiç üzülmediğine inanmak gerek: zira bu gün­ lerde yanakları  her  zamandan  renkli...  Kimi  zaman  ona, eeh, diyorum, yakında görürsün, Fieckgen (Constantie'ye aralarında verdikleri ad)  o da  çok  geçmez arkadaşını  kendi­ ne örnek alır, onun tuttuğu yolda yürür.

O zaman bana ağız dolusu küfürler yağdırıyor.  Örneği­ nin de senin de Tanrı belanızı versin diye bağırıyor. Büyük sevgisinin Constantie'nin kalbine oyduğu içli sevgi kelimeleri­ nin hiçbir zaman silinemeyeceğine inanmış! Zavallı düşün­ müyor ki, genç kız kalbi mermerden  değildir,  mermer  olma­ sı da beklenemez ya! En sevimli kalp, en çabuk sevebilen kalptir, ama çabuk sevenin unutması da çabuk oluyor. Horn bunları aklının kenarından geçirmiyor. Hakkı da var: yeryü­ zünde en acı şey, bir sevginin öldüğüne tanık olmak. Yüz bulmamış bir sevgili, hiç.bir zaman terk edilmiş _bir sevgili ka­ dar mutsuz olamaz. Birincinin daha umudu vardır. Hiç ol­ mazsa nefret edilmekten korkmaz, ama öteki, öteki  öyle  mi ya? - "Benimdir!" dediği bir yürekten atılmanın ne demek olduğunu bilen, bunu kolay kolay ne düşünmek ister, ne de oturup sözünü etmeyi...

(...)

Yazmak bana zor geliyor. Özellikle size seslenmek... Ayrı bir buyruğunuz olmazsa, ekimden önce benden mektup beklemeyin. Çünkü "sevgilim", "iyi arkadaşım", hatta yer yer "en iyi arka_daşım" şeklindeki iltifatlarınıza, karşın, doğrusu, bu "en iyi arkadaşlık" bana biraz can sıkıcı geliyor. Tazesi du­ rurken konserve fasulyeyi kimse aklına getirmez, değil mi? Nitekim, balıkların da ancak tazeleri istenir; ne olur ne ol­ maz, belki bozulurlar diye onları tuzlamaya kalkarlar; eh, belki biraz da göz boyamak için... Dostluk tuzuna bulayıp sa­ lamurasını kurduğunuz irili ı,ıfaklı, düzgün ve biçimsiz bunca sevgiliyi hatırlayınca kim bilir ne kadar tuhafınıza gider. Ben bile gözümün önüne getiriyorum da gülmekten kendimi ala­ mıyorum. Yok, yazık olur, benimle mektuplaşmayı öyle bir­ denbire kesivermeyin: sonunda, salamuranıza yaramayacak kadar da kötü değilim herhalde...

Ha, az kaldı unutuyordum: Size bir iki küçük armağan yolluyorum. Bunlardan isterseniz kendi başınız, ya da bir ar­ kadaşınızın elleri için herhangi bir şey yapabilirsiniz. Boyun atkısı ve yelpaze olduğu gibi duruyor. Elimi süremedim. Ağaçları bahar günlerinde budarlar. Çelenkler de çiçekler açarken örülür... Darılmayın, ama ne umutlarla başladığım işlere bugün, sizin için ne isem hep  aynı  olarak  devam  et­ mek bana acı veriyor. Size her zaman, alınyazım sizinkine bağlı, der dururdum. Ne kadar doğru söylediğimi yakında an­ larsınız, hiç beklemediğiniz bir haberi duyduğunuz zaman...

28 Atusıos 1769

Azizem, sağlığıma kıı.rşı gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Son duyduğunuz haberin aslı olmadığını söyleyeyim de içiniz rahatlasın; istediğim kadar düzgün olmamakla bera­ ber sağlık durumum üzüntüye neden olacak gibi değil. Uzun zamandır yazmadığımın nedenine gelince; tahmin edersiniz, çekindim. Kim bilir, ola ki yakında siz de kimi nedenlerle ba-

na yazmamayı daha uygun bulacaksınız...

Ne tuhaf, tam bir sene önce bugün sizi son olarak gör­ müştüm. Bir yıl içinde her şey ne denli değişiyor,  akıl  alır gi­ bi değil. Bahse girerim ki, bugün karşıma  çıksanız  belki  de sizi tanıyamam. Üç yıl önce her şeyin bugünkünden  büsbü­  tün başka bir  yön  ala,ağına  yemin  edecek  kadar  inançlı idim. İnsan hiçbir şey için yemin etmemeli... Bir zamanlar si­  ze durmadan anlatmak, söylemek gereğini duyuyordum. Bu­ gün ise bir sayfayı doldurmak bana zor geliyor: Hoşunuza gi­ decek konuların hangileri olduğunu bilemiyorum artık... Gü­ nün birinde mutlu olduğunuzu, her yönden  mutlu  olduğunu­  zu bana  yazarsanız  sevineceğim.  Buna  inanıyor  musunuz? Ne kadar kötüyüm, değil mi? Şimdi Leipzig'de  olsaydım,  yi­ ne yanınızda olur ve somurtup otururdum... Bu sahneleri bi­ lirsiniz. Yok, hayır yanınızda olsaydım şimdi ne kadar, ne ka­ dar sevinçli olurdum! Ah, üçbuçuk yıl önceye dönebilsek! Katchen, yemin ederim ki sevgili Katchen,  o zaman  çok  da­ ha akıllıca davranırdım.

KATHARİNA FABRICIUS'a 1

Saarbriic'-', 27 Haziran 1770

... Dün bütün gün atla dolaştık (Goethe ve arkadaı Te­ ologie öğrencisi Weyland). Eteklerini o sevimli Saar N hri­ nin suladığı Lothringen Dağlarına tırmandığımız zaman ha­ va kararmaya başlamıştı. Sağda, alabildiğine uzanan yeşil va­ dinin ortasında, griye çalan bir renkle sessizce akıp giden ne­ hir, solda, yamaçları k3J>layan kayın ormanlarının üzerimize devrilecekmiş duyusunu veren loş karanlığında ilerliyorduk. Siyah kayaları çevreleyen çalılıkların arasında küçük kuşlar pırıltılı   kanatlarını   çırparak,   uçuşuyorlardı.   Bu  görünüş

1. KoıhariNJ Fabricius: Goetbe'nin kızkardeşi Comelia'nin, Wonns kentinde oturan bir arkadaşı.

karşısında kalbime bu yerlerin erinçi doldu. Günün bütün zorlukları belleğimden silinip gitti.

Rahat ve hafif bir yürekle soluk almak, bu ne büyük mupuluk! Gözüpck yaratılışımız bizi durmadan zorluklara, tehlikelere sürükler. Büyük sevinçlere de zaten ancak büyük zahmetlere katlanarak ulaşmak olası. Beni  sevginin  karşısın­ da yer almaya zorlayan da herhalde bu düşünce olsa gerek; sevgi insanı güçlü kılar, diyorlar ya, hayır, yanlış... Kalbimiz yumuşak mı, şu halde zayıfız, demektir.  Göğsünüzün  içinde ılık ılık çarpan bir yürekle, boğazınız tıkanıyor gibi bir halle gözlerinize dolan yaşları dağıtmaya mı çalışıyorsunuz; ya da aklınızın almadığı bir zevk içinde o yaşları akmaya mı bırak­ mışsınız? İşte o zaman o kadar zayıfsınız ki, çiçeklerden örül­ müş bir zincir bile sizi kıskıvrak bağlamaya yeter. Bu çelenk gizli bir büyü ile kopmaz hale mi gelmiştir? Hayır, ama kop­ masın diye sizin kendi içiniz titrer de ondan...

Seven, olsa olsa sevdiği kızı kaybetme tehlikesi ile karşı

karşıya geldiği zaman yürekli olur. Ama bu da artık sevgi de­ ğil, ancak kıskançlıktır. Sevgi denince ben, şu ya da bu türde bir etkiyle ilgisizlikten sıyrılmış bir kalbin, içinde yüzdüğü o dalgalı duyguyu anlıyorum. Hep aynı nokta çevresindeki çır­ pınışları. Tahta ata binmiş çocuklar gibi devinme, bir çabala­ ma... Ama hep aynı yerinde sayış. Sevginin gerçek betimle­ mesi bence bu.(...)

BÜ RGE R'e 1

 


taıi/ısiz

Size Goetz'ün ikinci baskısını sunuyorum. Her zaman is­ tediğim halde, bu güne dek bir türlü yazamadım. Dostunuz Testdorpf ile baş başa geçirdiğimiz saatler, beni bu işi bir

1. Goıtfried Augusı Büıger (1747-1794) Balladlanyla ün salmış Alman ozanı. Bu mek­ tubun kendisine yazıldığı sıralarda Götıingen Üniversitesine proresör olmuş, ömrü­  nün son beş yılında bu üniversitede estetik okutmuştur.

an önce yapmaya zorladı.

Aramızdaki kağıt duvarı yırtmaya, önce ben davrandı­ ğım için adeta seviniyorum. Seslerimiz birbirinin yabancısı değildir. Kalplerimiz de öyle... Ömür çabucak ve bomboş ge­ çiveriyor, aynı yolun yolcuları, el ele tutuşarak yürüseler çok daha iyi olmaz mı?

Bir yazı yazıp bitirince, onu bana yollayınız. Ben de öy­  le yaparım. Bu, insanı heveslendirir. Yazılarımı  yalnız  can­ dan dostlarınıza gösterirsiniz. Ben de tıpkı sizin  gibi  yapa­ rım. Kopyaya kalkışmayacağıma da söz veriyorum.

J. DANİEL SALZMANN'a 1

Fraııkfıııt 28 Kasım 1771

Beni sizin kadar tanıyan olmasın! Yine de bahse gire­ rim ki mektup yazmadığımın nedenini bilememişsinizdir. Ye­ ni bir meraka kendimi kapıp koyverdim, yepyeni bir me­ rak... Böyle zamanlarda ne hale geldiğimi, aya, güne ve sev­ gili yıldızlara nasıl boş verdiğimi bilirsiniz... Ne yapayım, içimde böyle bir merak olmasa yaşayamıyorum ve böyle bir şey tutturdum mu, sonu ne olursa olsun, kendimi ona tama­ mıyla kaptırıyorum. Siz bunu öteden beri bilirsiniz. Ne ise  bu kez korkulacak bir şey yok. Her şeyi, Homer'i ve Shakes­ peare'i bile kafamdan sildim. Orada şimdi tek bir tasarı ge­ lişmekte: Bir dram hazırlıyorum: Bunda, temiz ruhlu bir Al­ man büyüğünü canlandıracak, böylelikle olağanüstü değer ta­ şıyan bir insanın anısını unutulmaktan kurtaracağım. Bu iş be­ ni o kadar uğraştırıyor kj vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Buna da -özellikle burada- çok gereksinme duyuyorum; zi­ ra, enerjimizin hiçbir fayda sağlamadan kendi kendine telef ol­ duğunu gördüğümüz bir çevrede yaşamak doğrusu zor.


l. SalzmııM, J. Daniel: Goelbe'nin Strassburg'da tanıştığı ve çok sevdiği arkadaşı.

Yokluğunuzu her an içimde duyarak tckbaşıma kırda ya da kağıt üstünde geziler yapıyorum. Kendi içine kapanan ru­ hum Strasburg'un gürültülü yaşamında boşuna harcanan emeklerin birleşip direldiğini seziyor. İçimde duyduğum bu büyük gücü tek bir konu olarak ele almasını ve bütün  çaba ve gücümle yürütmesini -'ya da zorla sürüklemesini - başara­ mazsam bu bana pek acı gelecektir. Eseri sunduğum zaman, (adlarını, ne yazık ki yalnız mezar taşlarından öğrendiğimiz) soylu cetlerimizden birini karşınızda canlı görmekle zevk du­ yacağınızı umuyorum. Onu benim sunduğumu düşünerek ay­ rıca seveceğinizden de kuşkum yok.

İşte asıl uğraştığım şey bu. Avukatlık işleri bunun yanısı­ ra olup gidiyor. Sizi çok arıyorum. Hazırladığım bir pasajı okuyup fikrinizi almayı, beğendiğinizi duymayı ne kadar ister­ dim! Bunun dışında, çevrem tamamıyla öldü. Son aylarda ne kadar değiştiğimi anlamak için, vaktiyle kafamdan geçenleri yazdığım kağıtların -yalnız bir  hafta  içinde  doldurdukları­ mın - çokluğunu göz önüne getirin, yeter!

Frankfurt hep o bildiğiniz 'yuva' Nidus. Kuş yuvası... Kuluçkaya yatıp yavru çıkarmak için belki iyi, işte o kadar. Yoksa tam anlamıyla bir 'izbe', tıkılıp kaldığımız bir delik. Hemen Allah cümlemizi kurtarsın, amin.

Beş ekim tarihli mektubunuzu ararken yanıt bekleyen bir sürü mektup elime geçti. Arkadaşlarımı gücendirmek iste­ mem, sevgili dostum, ama ileriye doğru öyle bir atılma halinde­ yim ki soluk almaya bile zor vakit buluyorum. Geriye bakmak benim için değil. Üstelik de bir kez kopmuş bağları düş gücü ile birbirine eklemeye çalışmak, bana oldum olası ağır gelmiştir.

HERDER'e

(Götz von Berlichingen'in müsveddeleri ile birlikte)

Frankfııı1,. 1772 başlan

İşte, kendimle baş başa geçen şu yalnız günlerin verimi: Fırça ile tuval üzerine gelişigüzel çizilmiş, kimi yerleri az çok belirmiş olsa bile henüz taslak olmaktan çıkmamış bir ya­ pıt...1 Bu çalışmam hakkında size birtakım açıklamalarda bu­ lunacak değilim, dostum; şöyle ayağa kalkıp ona biraz uzak­ tan baktığım şu anda, duyularımı söylemekten de kaçınıyo­ rum; çünkü, kim bilir belki içinizde, yargınızın yöneldiği alan­ dan korkuyormuşum da ona, gitmesini istediğim yolu ben gösteriyormuşum gibi bir duygu belirir... Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, bu işe pek büyük bir çabayla sarıldım, düşün­ cenizi, almayı aklıma koyduğum için elimden geleni ona har­ camaktan, ruhumu en özlü gücüyle ona katmaktan kaçınma­ dım... Yargınız yalnız bu yapılı bana, doğru ışıkla gösterme­ ye değil, belki daha ziyade beni bana tanıtmaya yardım ede­ cek. Yargınızı, bir işaret taşı 2 gibi diktiğim bu noktadan baş­ layarak çıkacağım uzun yolculukta, zaman zaman durup so­ luk alırken arkama dönüp ona bakarak hesabımı yapacağım. Sesinizi duyana dek, üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan bekliyorum. Çünkü biliyorum ki, onun canlanıp ortaya çıka­ bilmesi için, yenibaşlan yaratılması gerekiyor.

Geçenlerde Merck 3 ile birlikte çok zengin bir gece ge-


1. 'Goetz von Berlichingen'in müsveddeleri.

2. Yol lı.enarlannda  lı.ilomelreyi  gôsleren • -

3. Merek, Johann Heinrich Slrassburg'dan hukuk öğrenimini ıamamlayaralı. dönen Goeıhc, Darmsladl'la lanı§lığı John. Heiıır. Merek ile arkadaşlığı Franlı.furt'la da sürdürür, Slrassburg'un esindirdikleri ve özellikle Sesenheim olaylannın eılı.isiyle sar­ sılan benliğ bu ıemkinli, iyi kalpli ve güvenilir dosıun yakınlığında, aradığı gönül ra­ haılığı ve avunça kavuşur. Merek Prankfurt'la aslı.eri sayman olarak görev yapmakta­ dır. Bir yandan da zamanın yazınsal alı.ımlannı izler ve edebi bir dergi yayınlar. Çevre­ sindeki insanlar üzerine hislerine kapılmadan. objelı.lif bir göril§le verdiği yargılarda şaşmayan. acı el lirilerini dosllanndan esirgemeyen. ama keskin gözünün soğuk gö­ rüşüne kalbinin sıcaklığını katmasını da bilen bu değerli arlı.ada§ın, kendisinden sekiz YB§ lı.üçülı. olan genç ozanın ruhsal gelişmesinde büyük ve çok olumlu ellı.isi olmuştur.

Seçme Mektuplar 33

çirdik. Konuşurken içinizin açıldığını, fikirlerinizin gelişip bi­ çim aldığını duyduğunuz bir insanla yeniden buluşmanın zev­  ki içinde idim. Ne kadar sevinçli olduğumu bilemezsiniz.

HERDER'e

Wetzlaı; 1772 Temııııız oıtalan

Küçük teknemle dalganın henüz üzerindeyim, yıldızlar arada bir görünmez oluyorlar, o zaman yazgının kendi eliyle ittiği yöne doğru öylece akıp gidiyorum... Atılganlık, umut, korku ve dinginlik ruhumda durmadan yer değiştirmekte...

Sizi anmadığım gün yok. İçimden, her zaman: "Ne olur­ du, hep birlikte yaşasaydık!" diyorum. Ama, bu da olacak, bi­ liyorum: Küçük çocuk pek erken eğere atladı, siz  ise  atınızı pek hızlı sürüyorsunuz. Ziyanı yok, ben de yolumu  çizmekte  ve elimden gelen çabayı göstermekte kusur etmeyeceğim. Belki, bir gün, yeniden karşılaşırız. Ötesi kolay.

On dört gündür, ilk kez, sizin Fragment'ları okudum; onların benim için ne demek olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Yunanlıları anlatan sizlere  çoğu  zaman  eriş­ miş olmak beni sonsuz sevinçlere boğdu, ama asıl hoşuma gi­ den tanrıların ruhları ile birleşmişim de  bu  kutsal  birleşme­ nin sıcaklığı ile kalbim ve duygum yepyeni bir yaşama uyan­ mış gibi bana zevk veren: düşünce ve duyguyu anlatımda bir­ leşmiş görmek oldu. Bu zevki böylesine içten yaşadım.

Sizden, daha sık buluşabilmemiz için olanak yaratmanı­ zı rica edeceğim. Siz benim için ne iseniz, benim de sizin için aynı şey olabileceğimi siz de biliyorsunuz. Ama, bu ara­ da, zaman zaman birbirimize girecekmişiz, ne önemi var? Biz, öyle çatışmalardan kaçacak korkaklardan mıyız? Hırsla­ rımız birbiriyle çarpışıyorsa, bu çarpışmalara göğüs germe­ miz gerek; bunu, sizden çok, kendime söylüyorum. Sonra ör­ neğin, canınızı mı sıktım, bunu yüzüme söyleyiniz, düpedüz,

34

apaçık... İsterseniz öfke ile isterseniz alayla... içinizden nasıl gelirse...

'Berlichingen' üzerine bir kelimecik:  Mektubunuz,  be­ nim için, baştan sona bir avunç mektubu oldu; ben ona,  bu sizin verdiğinizden daha aşağılık bir yer veriyorum; "Shakes­ peare sizi iyiden iyiye ezmiş, vb... " şeklindeki kanınızı tüm ağırlığıyla kavradım; bakınız yapacağım şey ne olacak: Geniş ölçüde, bir eritme işleminden sonra süprüntüyü  ayırıp  atmak ve yerine değerli maddeler koyarak yeni bir  kalıba  dökmek. Bu yepyeni biçimi ile onu sonra bir kez daha karşınızda göre­ ceksiniz. Tabii, bunlar henüz  ancak  tasarı  halinde  kafam­ da... Buna da ayrı üzülüyorum ya,  ne  ise...  'Emilia  Galot­ ti'de öylesine, ancak tasarı halinde kalmış bir yapıt. İçine rastlantı ya da kaprisin karışmasına bile yer bırakılmamış. Bi­ raz zekası olan insan her sahnenin, hatla hemen her sözün nedenini anlayabiliyor. Bunun içindir ki kimi bakımdan bir şaheser olmasına karşın ben onu beğenmiyorum,  kendiminki­ ni de aynı biçimde, beğenmediğim gibi... Ruhumun derinle­ rinden yükselen bu sezişleri, kimi zaman da gözümde biçim alan düşlerle, kalbimde bu umudu, yoksa ben boşuna mu beslemişim: "Güzellik ve Büyüklük, duygularına daha çok girdiği gün, sözün ve yazın ve eylemin de kendiliğinden iyi ve güzel olacaktır."

AÇIKLAMA

Goethe ile Kestner, küçük Garbenheim köyünde birbir­ leriyle tanışırlar. Goethe'den sekiz yaş büyük olan Kestner, Wetzlar'daki mahkemede Bremen kentinin hukuk müşavirli­ ğini yapmaktadır. Kestner, Goethe'nin zekasının, açıksözlü ve açıkyürekli halinin hayra ı olur. Goethe'de soylu bir ruh taşıyan Kestner'in dürüst ve temkinli hareketlerine, karakte­ rinin doğruluğuna sempati duymaktadır. Arkadaş olurlar. Ama bu arkadaşlığın pek çetin bir sınavdan geçmesi gereke-

cekLir. Goelhe henüz Kestner ile tanışmadan önce Charloıte Buff ile tanışmış, rastlantı sonucu bir arada geçirdikleri bir eğlence akşamından sonra, pek çok üstün yeteneği olan on dokuz yaşındaki bu genç kızın güzelliği ve zarafeti karşısında çabucak ona aşık olmaktan kendfoi alamamıştır. Oysa Lotte (Charlotte) Keslner ile nişanlıdır. Buna karşın, Goethe'nin büyük ilgisine kayıtsız kalamaz. Bu tehlikeli durumda da, üç genç, yine arkadaşlığı sürdürürler. Kasabanın dedikodusu çe­ kilmez ve Goethe'nin sevgisi dayanılmaz hale gelir. Üçü  de aynı acıyı çeker ve sonuçtan korkarlar.

Goethe, kendi kendisi ile çetin bir savaşa girişir. Merck'e de içini dökmüştür. Onun ince uyarmaları ve vicda­ nının sesi, ona tek çıkar yolu göstermektedir. Sonunda, - ne kadar zor olursa olsun - , üzerine düşen görevi yapmaya ka­ rar verir ve bir sabah sessizce, kimseye Allahaısmarladık de­ meden kaçar gider.

Goethe, 11 Eylül sabahı Wetzlar'dan ayrılacaktır. Lollc ve Kestner, onun böyle bir karar verdiğini bilmezler. 10 Ey­ lül akşamı, üçü birlikte oturup konuşurlarken ölümden ve öbür dünyadan söz açılır. Öldükten sonra, acaba, ne olacak­ tır? Ruhlar birbirini bulacak ve karşılaştıkları zaman birbirle­ rini tanıyacaklar mıdır?

Lotte, annesinin ölümünü anımsar. Üçü de üzgündür. Ayrılacakları zaman Goethe, genç kızın elini öper, büyük bir heyecanla: "Birbirimizi göreceğiz ve ne biçimde olursak ola­ lım, birbirimizi tanıyacağız!" der, "kendi isteğimle ayrılıyo­ rum, evet, ama sizi bir gün görmek umudunu içimde taşıma­ sam gidemezdim. Allahaısmarladık! Biz, birbirimizi görece-

.ğiZ."

Lotte: "Umarım, yarın..." der. Ve böylece ayrılırlar.

KESTNER'e

10 Eylül 1772

İşte yok artık, Kestner, bu pusulayı aldığınız zaman O, artık yok. Öteki pusulayı da Lottchen'e veriniz. Çok dingin­ dim; ama konuşmalarınız beni altüst etti. Allahaısmarladık, şu anda, yazacak şey bulamıyorum. Yanınızda bir dakika da­ ha kalsaydım, kendimi tutamayacaktım. Şimdi yalnızım. Ya­ rın da gidiyorum. Ah, başım, zavallı başım.

CHARLOTIE BUFF'a

10 Eyliil J 772

Bir gün geri döneceğimi umuyorum. Ama, kim bilir, ne zaman? - Sen konuşurken kalbimden neler geçiyordu. Lot­ te. Onları son olarak görüyorsun, diyordum. Belki son değil, ama işte yarın gidiyordum ya! Artık o yok. Hangi şeytan bu konuyu aklınıza getirdi? Duyduklarımı istediğim gibi söyleye­ bildim. Ama ne fayda ki, elinizi, her zaman tutmak istedi­ ğim bu eli, işte son kez öpüyordum. Bu odaya bir daha geri dönmeyecektim. Sevgili babanız beni son kez kapıya kadar geçiriyordu. Şu anda yalnızım, gözyaşlarımı tutmamın bir ne­ deni yok arlık, sizleri mutlu bırakıyorum. Kalplerinizdeki ye­ rim olduğu gibi kalacak ve sizi bir gün göreceğim. Yakın de­ ğilse bile uzak bir gün. Sevgili küçüklere: "O yok artık, git­ ti!" dersiniz. - Artık yazamayacağım .

11 Eyliil 1772

Her şey hazır, Lotte, gün doğuyor. Bir çeyrek saat son­ ra gitmiş olacağım. Resimleri unutmuşum, çocuklara verirsi­ niz diye  yolluyorum.  Onlar  bu satırları yazmama  neden ol-

du. Yoksa ne yazacaktım, Lotte? Siz her şeyi  biliyorsunuz. Son günlerde ne kadar mutlu olduğumu da... Ama işte gidi­ yorum. En sevgili, en iyi insanların yanma gidiyorum,  evet, ama sizden uzak olduktan sonra...

Ne yapalım? Bu benim yazgımmış;  bugünüm,  yarınım ve sonrası hep böyle geçecek, şaka diye sık sık yinelediğimi hiçbir zaman yaşamıma kalamayacağım.

Neşenizi hiç kaybetmeyin, sevgili Lotte, siz yüzlercenin mutlususunuz. Yalnız ilgisiz değil. Ben ise, sevgili Lotte, de­ ğişmeyeceğime inancınızı gözlerinizde okuyarak mutluluk du­ yuyorum. Adiyö, binlerce kez adiyö!

AÇIKLAMA

Goethe'nin Loltc'ye karşı duyduğu sevgi ondan uzaklaş­ makla eksilmez. Yalağının başucunda Lotte'nin Schatten­ bild'i1 asılıdır.

Lotte ve Kcslner ile mektuplaşırlar. Ve zaman zaman Wetzlar'a kadar uzanıp ziyarellerine gitmekten kendini ala­ maz.

Legationssekrcl iir2 Jcrusalem'in intiharı, işte, bu döne­ me rastlar. Braunschwcig'lı bir katolik papazın oğlu olan Je­ rusalem, bir arkadaşının karısın: umulsuz bir aşkla sevmekte­ dir. Duygularıyla vicdanının kavgası onu, sonunda, bu ölüme sürüklemiştir.

Goethe, bu haberi alınca son kerte üzülür.


1. Schaıtenbild -Silhouelle, profilden yapılmış siyah resim.

2. Legationssekröıer. Elçilik başkatibi.

KESTNER'e

Kasım başlan 1772

Zavallı Jerusalem! Beklemediğim bu haber bana  çok acı geldi. Hele bu haberi sevginizin bir gösterisi saydığım mektubunuzla birlikte almak... Zavallı genç! Ama o aşağılık insanlar yok mu, hani kendini beğenmişliklerinin anlamsızlı­ ğı içinde, yüreklerinde yalan bir Tanrı sevgisi, dillerinde sah­ te bir Allah korkusu, bire bin kalarak her şeyi kötüleyen, gü­ zel bir yaradılışı ezen, yok eden işte bunlar. Kötülük hep bunların başının altından çıkıyor. Mutsuzluğumuzun yaratıcı­ sı onlar... Topunun Allah belasını versin! Suç, babası olacak o uğursuz papazda. Boynu altında kalsın. (Tanrım sen beni affet!) Zavallı çocuk! Bir gün gezmeden dönerken ona rastla­ mıştık. Ay ışıl ışıl ışımaktaydı. Gülümsemiş ve "birine tutkun olmalı..." deyip geçmiştim. Loıte hatırlayacaktır. Tanrı bilir, kimsL:.izlik, çocuğun kalbini çökertti.

Çok bir yakınlığımız yoklu. Ama yedi senedir onu tanır­ dım. Ayrılırken bir kitabını almıştım. Onu saklayacağım ve anısını ölünceye kadar unutmayacağım.

10 Kasım 1722

(Wetzlar'a yaptığı bir ziyaretten döndükten sonra yazdı­ ğı bir mektubun sonu:)

(...)

Wetzlar'dan  dönerken  şöyle  bir  düşündüm  de  umdu­

ğumdan çok daha güzel 'karşılandığımı göz önüne getirerek içimde ferahlık duydum. Bundan biraz da korkuyordum, zi­ ra,  tersinin ne kadar kötü olduğunu  yakından  bilirim. Açık,

sıcak ve sevgi taşan bir yürekle bir yere koşunuz, sevgili Kest­ ner, şayet aynı duygularla karşılanmazsanız cehennem azabı­ nın ne olduğunu işte o zaman anlarsınız. Ama böyle bir kar­ şılanış  -  dilerim  tüm ömrünüz,  bana yaşattığınız  şu birkaç

gün gibi güzel geçsin.

SOPHIE YON LA ROCHE'a 1

Damıstaclt, 20 Kasını 1772

Yanınızda geçirdiğim o içtenlik dolu, olağanüstü tatlı da­ kikalardan beri düşünüz  hep  ruhumda  yaşıyor.  Çevrenizdeki o güzel meleklerinizle, aile ve hele analık mutluluğunun göz kamaştıran güzelliği içinde sizi görmek  ve sonra,  daha  güze­ li, aranızda yaşama mutluluğuna ermek... Bunun ne demek olduğunu ancak içimde duyuyor, ama anlatmayı başaramıyor­ sam, bunu sözcük bulmaktaki beceriksizliğime ve sevincimi dışarı vurmak yönündeki yeteneksizliğime bağışlayın! Nite­ kim, siz de, kalbinizin benim için söylediklerini, kuşkusuz, herkesten iyi bilirsiniz...

Jcrusalem'in ölümü ile ilgili olarak bilgi edinmek istedi­ ğinizi Merck'den öğrendim. Son dört ay Wetzlar'da, birbiri­ mizin yanısır yaşamışız. Bu kez,  ölümünden  sekiz  gün  son­ ra, oraya gittiğim zaman Baron Kielmannsegg  ile  görüştüm. Bu zat, Jerusalem'in yakınlık gösterdiği az  insanlardan biri­ dir. Şöyle dedi: "Sözlerime başkaları inanmasa bile sizin ina­ nacağınızı bildiğim için söylüyorum: Gerçeği ve ahlakça doğ­ ruyu bulmak için gösterdiği titiz çaba ile kalbini öylesine çiğ­ nemiş ve ezmişti ki yaşama ve sevgi alanında başarısız  kalan bjr iki deneme onun bu acıklı kararı almasına  yetiverdi." Soy­ lu bir ruh, işlek bir zeka, olağanüstü bir ruh taşkınlığı anında böyle bir karar almış, olmayacak  şey  mi?  Aslında  yaşam neler yazıyorum - siz onu benden iyi bilirsiniz ya...

1. Sophir von Lo Roche: (1731-1807) Ehrenbreilslein'lı bir kadın yazar. Kızlarından Maximilian von La Roche'ıı Goethe'nin hayrantıtı ve ilgisi vardır. 1771 yılında Sop­ hie von La Roche'un 'Sternheim'daki genç kızın hikayesi' adlı bir romanı yayınlan­ mıştı. Mektup şeklinde yazılmış olan bu roman. zamanında çok tutulmuş ve edebiyat­ çılar larafından -Goethe dahil!- beğeni ile karşılanmıştır. Bu kitabın çıkışı, Gc;,et­ he'nin 1774 yılında yayınladığı 'Genç Werther'in Acılan' adlı romanın yayınlanır ya­ yınlanmaz kazandığı eşsiz b annın sağlanmasına bir h zırlık sayılabilir.

(...)

 

15 Aralık 1772

Lotte sizden sonra yalnız beni seviyormuş, diye yazıyor­ sunuz. Buna sevinmedim. İkinci olmuşum ya da yirminci, ne fark eder. Birinciye bütünün doksan dokuz hissesi düştükten sonra, geri kalan bire tek bir kişi sahip olmuş ya  da  onu  yir­ mi başkası ile paylaşmış, ne çıkar?

Ben onu, ta başından beri, karşılık beklemeden sevdim.

KESTNER'e

10 Nisaıı 1773

Güzel bir gün geçirdim. Çalışmayı sevinç, çabayı erinç kovaladı durdu. Akşam olunca da kalbim, açık ve yıldızlı göğün karşısında, dizlerinizin dibine oturup Lotte'nin atkısıy­ la oynarken, elimden kaçırmak üzere olduğum bu küçük mutlulukların tadına varamadan, bulutlardan çok dağlara ba­ karak -öbür dünyadan konuştuğumuz o güzel dakikaların anısıyla yandı. Lotte'yi bırakıp gitmek.. Bunu nasıl yapabil­ dim, hala şaşıyorum. Çünkü, bakın, -siz de bir yürek taşıyor­ sunuz,- size biri gelse, ya da gelmiş olsa, ya da gelecek olsa, her ne ise ve dese ki, Lotte'yi bırak da git!  - Ne  yapardı­ nız? - Bu da nasıl soru, değil mi? -Ya, ama ben de bir yü­ rek taşıyorum ve ben alıp başımı gittim. Siz buna ister büyük­ lük deyin, ister başka şey... gittim. İyi mi ettim, kötü mü? Bilmiyorum. Bu işi böylece, hatta fazla zorluk çekmeden ya­ pıvermiştim. Şimdi ise bunu nasıl yapabildim diye,-kendi kendime şaşıyorum. - İşin acı yanı da  bu  değil  mi  aslın­ da? .. -

Öbür dünyadan söz  açmıştık.  Bulutların ardında  acaba ne var? diyorduk. Bunu bilemiyorum, ama  pek  iyi  bildiğim bir şey var: O da Ulu Tanrının duygudan yana soğuk oluşu. Böyle olmasa Lotte'yi size veremezdi... Ölürsem, hele öbür

tarafta biraz borum öterse, ilk işim onu  sizin  elinizden  al­ mak olacaktır. Onun için, dua edin de ölmeyeyim,  elim  ko­ lum tutsun, vücudum sağ ve dinç kalsın. Eğer ölmüşsem, gözyaşları ve dualarla ruhumu şad ve hoşnut etmeye çalışın. Yoksa Kestner, karışmam, haliniz yaman olur.

KESTNER'e

Fraııkfwt, Haziran, 1773

Bu gece, Lotte'yla ilgili tuhaf bir rüya gördüm: Kol kola girmiş, caddede yürüyorduk. Onu benim kolumda görenler duruyor, gözlerini dikip Lotte'ye dik dik bakıyorlardı. Böyle durup bize bakanların kimilerini hala görür gibi oluyorum. Derken, Lotıe yüzüne bir örtü  örttü.  Herkes  şaşırdı.  "Yüzü­ nü aç!" diye ona yalvardım. Bunun üzerini peçeyi arkaya doğ­ ru iıti. Ve gözlerini bana çevirdi. Bu gözler, ah... Onları gö­ zünüzde duydunuz mu, insan ne  hale gelir,  bilirsiniz...  Son­ ra, hızlı hızlı yürümeye başladı. Halk, hep öyle durmuş, bize bakıyordu. "Ah, Lotte" dedim, "ya, senin  bir  başkasının  karı­ sı olduğunu bilseler..." Derken,  dans  edilen  büyük  meydan­ da kendimizi bulduk... Ötesini anımsamıyorum.

İşte ben, böyle rüyalarla  haşır  neşir,  emekleye  emekle­ ye yaşam yolunda ilerlemeye çabalıyorum. Tatsız davalarla uğraşmak, dram, roman ve b_enzerlerini kaleme almak,  re­ sim yapmak ve biraz da flört, günlerimi dolduruyor. Siz Tan­ rının mutlu kulusunuz. Benim için, arkamdan, Kaab il' in1 lii.­ netini taşıyor, diyorlarmış. Ben, bir kardeş öldürmedim ki... Bunu söyleyenlerin aklından zoru olmalı!..

Sevgili Kestner, sana Götz von Berlichingen'i yolluyo­ rum. Baş başa kalıp kapınızı arkanızdan kapadığınız zaman bunu karıcığına okursun...


l. Kaııbil: Ahıı-Alik'den: ÖZ kardeşi Haabil'i öldüren Kaabil kastediliyor.

AÇIKLAMA

1774 yılı başlangıcında genç Maximiliane von La Roc­ he, Frankfurt'ta çalışan İtalyan asıllı zengin bir tüccarla evle­ nerek Frankfurt'a yerleşti. Goethe, annesiyle olan arkadaşlı­ ğı dolayısıyla genç kadını çocuk denecek yaştan beri tanıyor, onun, yalnız yetişme biçimini değil, esmer ve göz alıcı güzel­ liğini de eskiden beri pek beğeniyordu. Ehrenbreitstein'daki dostluklarını sürdürmek isteğiyle, yeni evlilerin evine sık sık gidip gelmeye başladı. Annesinin yakın dostu olan bu yakışık­ lı ve ünlü ozanın ziyaretlerinden Maximiliane de gocunmu­ yordu. Kocası, iş peşinde koşmaktan, onunla fazla ilgilenemi­ yordu. Güzel sanatlara da, özel bir merakı yoktu. Goethe ve Maximiliane baş başa ·hoş saatler geçiriyor, sanat ve müzik üzerine konuşmalar yapıyorlardı. Ama yaşlı koca bu 'dahi aile dostu'nun sık ziyaretlerinden hoşlanmamaya başlamıştı. Karı-koca arasında 'birtakım kötü sahneler'  geçti.  Goethe, bu ziyaretlerinden, bir zaman için vazgeçmek zorunda kaldı.

Onuruna dokunan bu olayın benliğinde yarattığı  buna­ lım, Lotte'ye karşı duyduğu ve kalbinden söküp atmayı  bir türlü başaramadığı büyük sevgi ve Jerusalem'in acı sonucu, genç ozanın düşünde birbirine karışarak, onu yalnız Alman­ ya'da değil, tüm Avrupa'da ünlü kılan yapıtının meydana gel­ mesine neden oldu: 1774 ilkbaharında 'Genç Werther'in Acı­ ları' adlı romanını kaleme aldı. Aynı yılın sonbaharında ya­ yınlanan eser birçok dillere çevrildi ve büyük yankılar uyan­ dırdı... Goethe, uzun zaman 'Werther'i yazan ozan' olarak tanındı.

SOPHİE YON LA ROCHE'a

Frankfu11, 21 Ocak 1774

Evlerine  adım  atmamak  kararını  verinceye  dek neler

çektiğimi bilseydiniz, dönmem için böyle direnmezdiniz, sev­ gili valide... O korkunç anlarda katlandığım acılar bana öm­ rümce yeter... Şimdi, artık, rahatım. İzin verin de, böyle ka­ layım.

Sizi de artık göremeyecekmişim, herkes ne diyecekmiş, filanı... artık düşünmüyorum.

Ancak bir durumda bu evin kapısından içeri adım atabi- lirim ki... bunu da onun için dilemesem, herhalde, daha iyi olacak...

(Lotte ve Kestner, Goethe ile mektuplaşmayı sürdürdü­ ler. Bu arada, Lotte'in ilk çocuğu dünyaya gelmiştir. Ona Wolfgang adını verirler. Goethe bundan son kerte duygula­ nır...

Kestner'lerin şimdi yaşadıkları Hannover kentinde, pek iyi görüştükleri Hofrat Meyer ve eşi, seyahatleri sırasında, Frankfurt'tan geçerken, Goethe'yi ziyaret ederler. Frau Me­ yer Goethe'ye Lotte'dcn iyi haberler getirmiştir.)

CHARLOTIE KESTNER'e

Fraııkfwt, 16 Haziran 1774

Benim adımı taşıyan küçük yavru da iyi imiş, annesi de yakında büsbütün iyi olacakmış; sana yemin ederi_m Lotte se­ ni anne olarak gözümün önüne getirmek, bir erkek çocuğun olduğunu, hatta benim bu çocuğun isim babası olduğumu dü­ şünmek, garip kafam için işkence... İnanmıyorum, ne yapa­ yım... Kafam almak istemiyor. Lotte, sevgili Lotte, her şey yi­ ne eskisi gibi olsun... Aslında öyle, değil  mi?  Frau  Meyer'­ den işittim, sen de hiç, hiç değişmemişsin...

Haydi, Kestner babaya selamlarımı söyle ve tarafımdan

· öp. Otursun, bana güzel mektuplar yazsın. Sen de öyle, ba­ na güzel güzel yaz! -Tabii bu iş genç anneyi eğer yormaya-

caksa. -

Elveda, sevgili Lotte, size yakında  bana  çok  benzeyen bir arkadaşımı yollayacağım. Onu iyi karşılamanızı  isterim. Adı Werther ve sizi, eskiden  olduğu  kadar  hala  -bırakayım da bunları size anlatsın. -

(Werther'i yaratmakla Goethe kendini üzen, ruhuna iş­ kenceli bir baskı yapan tüm acılardan  sıyrılmış  gibi  idi...  1774 yazının devingen akışına büyük istek ve yaşama sevgisi ile katılıyordu.)

KESTNER'lere

23 Eyliil 1774

Kitabı' almış olmalısınız. Mektubuma eklediğim pusula­ nın onunla ilgili olduğunu anlamışsınızdır. Gönderirken, tez davranayım diye, arasına koymayı unutmuşum. Fuar, bugün, devingenliği ve gürültüsü ile ortalığı birbirine katıyor. Geç­ miş ve gelecek, olağanüstü bir biçimde, birbiri ile kaynaş­ makta... Ben, acaba, ne olacağım? Ah, siz yolunu seçmiş in­ sanlar, sizin durumunuz benimkinden bilseniz ne kadar daha iyi... Meyer'ler döndüler mi? Kitabı, şimdilik, başkalarına vermemenizi, gidenden saygılarınızı, kalandan da sevgilerini­ zi esirgememenizi dilerim.

Bundan önceki mektuplarda kapalı geçtiğim yerlerin an­ lamını şimdi anlarsınız.

Ek pusula:

"Bu kitabı ne kadal" sevdiğimi, onu okurken duyacaksın, Lotte. Bu nüsha ise, benim için ayrı bir değer taşıyor. Sanki,


ı. 'Genç Wertber'in acılan.'

bir eşi yokmuş gibi, üzerine titriyorum. Bu, sana ayırdığım sayı, Lotte. Onu yüzlerce kez öptüm ve sonra, kimsenin eli değmesin diye, kapatıp kilitledim. Ah, Lotte!

Onu, olsa olsa, Meyer'lere gösterebilirsin. Onun dışın­ da, kimselere, şimdilik göstermemeni rica ederim. Hele şu Leipzig Fuar'ı bir geçsin. Bir de, onu ikinizin ayrı ayrı oku­ manızı isterdim. Sen ayrı, Kestner ayrı... ve bana ikiniz de ayrı ayrı bir iki satır yazarsınız.

Lotte, adiyö, Lotte."

AÇIKLAMA

'Genç Werther'in Acıları' adlı yapıtını kaleme almakla Goethc, ruhunu uzun zamandır çektiği aşk acısından kurtar­ mış, taze ve yeni bir yaşama kavuşmuş gibi idi. Ama yapıtın yayınlanması, yepyeni bir hastalığın -  deyim  hoş görülürse - bir 'Werther hastalığı'nın salgın halinde ortalığı sarmasına neden oldu. Duygu ve düş dolu bu küçük yapıt, yalnız,  taşıdı­ ğı sanat değeri için değil, belki ondan çok,  sevgiyi  ve sevgi­ nin hakkını savunması için bu derece eşsiz bir  biçimde  dev­ rin insanlarına etki yaptı. Werther gibi giyinmek, onun gibi konuşmak, hatta onun gibi ölmek...  bir  moda  oldu.  Çeviri­ ler, alıntılar, taklitler, aksi tezi savunan yapıtlar, aynı konuyu işleyen şarkılar ve dramlar birbirini kovaladı. Sonunda Goet­ he'yi çağdaşları, ömrünün sonuna kadar, her şeyden önce, Werther yazarı olarak andılar.

Goethe'ye çabuk, ama biraz da garip ünü sağlayan bu yapıtı okudukları zaman, Lotte ile Kestner, dostlarına karşı kalplerinde besledikleri sevgi ve güvenin sarsıldığını duydu­ lar. Birçok küçük olayın -değiştirilmiş olsa bile- açıklanma­ sı ve hele Kestner'in romandaki karşılığı Albert'e yüklenen rol, gerçekten de hoş değildi. Arkadaşlıklarının gizliliğine karşı saygısızlık saydıkları bu davranış, başlangıçta onları gü-

cendirdi ise de, yapıtın güzelliği karşısında, sonra sonra, ken­ dilerini yenmek olgunluğunu gösterdiler. 1775'den sonra -ki çalışma alanları artık tümüyle ayrılmış bulunuyordu-, birbir­ leriyle çok seyrek mektuplaşmakla birlikte, ozana karşı duy­ dukları dostluk duygularını kalplerinde sakladılar.

KONTES AUGUSTE STOLBERG'e 1

Offeııbaclı, 7 Maıt 1775

Neden size yazmıyorum? İkide bir sarıldığım kaleme uzanıp size yazmak varken, ne bekliyorum sanki?.. Her za­ manki gibi hep, hep sizi  düşündüm.  Ve  şimdi  kentten uzak, pek sevdiğim insanların yanında ve bekleme heyecanı içinde çırpınıyorum sevgili Auguste - Tanrı biliyor ya, halim berbat - 28 Şubatta, bol bol dans ettik.2 Karnaval da, böyle­ ce, kapanmış oldu - O akşam, salona iyice erken gitmişim. Ayakta, bir aşağı bir yukarı dolaşarak bekledim ve sizi hatır­ ladım -sonra- çevremde bulduğum sevgi ile ilgi ile oyalan­ dım. Neşe içinde vakit geçti -sabahleyin, eve gelir gelmez, size yazmak istedim; sonra, vazgeçtim ve uzun uzun, sizinle konuşmaya koyuldum. - İçinde bulunduğum durumu size ay­ rıntılarıyla anlatamayacak olduktan sonra, size ne söyleye­ yim bilmem ki... Beni tanımıyorsunuz. Ah, sevgili! Sevgilim! Sakın, benden yakınlığınızı esirgemeyin. -Ah, bir olanağını bulsam da, başımı elinize dayasam, gözlerinizde  dinlenebil-


1. Stolberg kontunun Friedrich ve Chrislian adındaki oğullan da, Goethe gibi, Göt­ lingen'deki Ozanlar Derneğinin üyeleridir. Dolayısıyla birbirleriyle zaman zaman meklupla,;ırlar. Bu arada küçük kızkardeşleri, Aug .. Slolberg. bir gün Goelhe·ye imzasız bir mektup yazar ve ozandan yanıl alır. Kısa bir süre için aralarında bir mek­ luplaıma ba,;lar. Bu mekluplannda Qoethe, genç kızla ilgilenmekten çolı, kendi içini dökmekle yetinmiştir. Yukandaki mektubun yazıll!jı,  Goethe'nin  Lili  Schönemann ile kısa süren nişanlılık dönemine rastlar. Offenbach'da ikisinin de iyi göriiştüğü bir dosllannın evindeki toplantıya, Offenbach'daki amcasının yanında konuk olarak ka­ lan Lili de gelecektir. Goelhe bu bekleyişin heyecanı içindedir.

2. Goelhe dans etmesini çok seviyordu.

sem. Ah, Tanrım, şu insan yüreği, ne anlaşılmaz şey. - Al­ lah rahatlık versin! Yazarsam açılırım sanmıştım, boş umut.

- Başım hep öyle, gergin, - Allahaısmarladık!

Gece olduğu halde, bahçeye bir boy çıkayım dedim; ama bahçe kapısından bakıp dönmek zorunda  kaldım. Sıkı bir yağmur yağıyor. Hep, aklımda sizsiniz! Sizi düşünürken, gönderdiğiniz Silhouette için hala teşekkür etmediğim aklı­ ma geldi. Oysa ki Lavater 1 kardeşimin ve benim physiono­ mie'ye olan inancımızı bir kat daha kuwetlendiren bu Silhou­ ette için ne kadar teşekkür etsem yeridir. Bu temiz ve düşün­ celi alın, bu tatlı ve enerjik burun, bu sevimli dudaklar, çene­ deki bu özellik ve sonra topunun bir aradaki uyumu ve soylu­ luğu! Sağ olun, sevgilim, sağ olun! - Bugün, hava son kerte güzeldi. - Resim yaptım - Bir sahneyi yazıp bitirdim.  Bu ara, elimde yazacak dramlarım da olmasa yaşayamaz, ölür­ düm. Yazdığımı yakında size yollarım. -Ne güzel olurdu karşınızda otursam da onu size kendim okuyarak kalbinize duyurabilseydim,- yalnız, rica ederim sevgilim, dikkat edi­ niz kaybolmasın. Onu bastırmak fikrinde değilim. Zira, Al­ lah'ın izniyle, bir gün, çoluğu çocuğu 2 toplayıp hepsini bir­ den bir köşeye gömmek ya da bir kenara itivermek istiyo­ rum. Halkın karşısına çıkıp maskara olmalarına ruhum baş­ kaldırıyor. Benim zavallı Werther'imi mezarından çıkarıp di­ dik didik ettikleri yeter. Nereye gitsem, şu Berlin' linin 3 bir köpekliği karşıma çıkıyor; kimi onunla ilgili garip bir imleme­ de bulunuyor, kimi onu övüyor, başkası tutuyor "pek orta bir şey canım ... " diyor. Ve ben, böyle diyenlere olduğu kadar,


l. Joh. Caspar Lavater - Zürich"li din ve ilim adamı. Goethe ile karşılıklı saygı ve sevgiye dayanan güçlü bir arkacla§lık kurmuş ve birbirlerine mistik, felseli birçok mektuplar yazmışlardır. Bu mektuplarda Goethe,  kendisine  'birader'  diye  hitap eJer. Bu devrede, Physionomie üzerine bir yapıl hazırlamaktadır. Goethe de kendisi­ ne yardım eder.

2. 'Çoluk çocuk' dediBi yazdığı yapıtlardır.

3. Berlin"li yazar ve kitapçı Nicolai, Goethe'nin 'Genç Weıther'ln Acılan' adlı yapıtı­ na 'Genç Weıther'in Safaları' adlı alaylı bir benzer (parodie) yazmıştı. Bu yapıtla Ni­ colai yapıt kahramanının labanaısını tavuk kanıyla (!) doldurur.

öteki türlü söyleyenlere de çok kızıyorum. - Ne ise... Bil­ mem bu öfkeme hak verecek misiniz? İç dünyamın bütünlü­ ğüne el uzatmasınlar, yaşamımın sevinçlerini ve acılarını içe­ ren yazılarımı tartaklamasınlar. İşte, bütün istediğim bu. - Yoksa, kendi kanını dökmektense tavuk kanını akıtmak, kuş­ kusuz daha kolay, ben de biliyorum, ama - ah, bakın, çocuk­ lar beni yine alt ettiler. Bu konuya fazla dalmaktansa yukarı çıksam, daha iyi olacak. -

Eski dostumu 'cennet bahçesineıı çekmiş birbuçuk say­ fa boyunca hecelcsin, işin içinden çıksın diye onu mektubum­ la baş başa bırakmışım. Benim içim, şimdi, daha rahat. Size de afiyetler olsun. Allahaısmarladık! - Neden,  sanki  sana her şeyi söylüyorum?- sabır, sevgilim -bana çok, çok sabır göstereceksin!-

KONTES AUGUSTE STOLBERG'e

20 Eylül 1775

Çarşamba, ayın yirmisi - bak, yine yazmaya koyuldum. Sonradan yırtar mıyım, ·yırtmaz mıyım bilmiyorum. Hele, bir anlatayım da... Sabahın altısına  kadar,  baloda  idim.  Yalnız iki Menuets oynadım. Öksürüğe yakalanmış pek  tatlı  bir  kı­ za kavalyelik ettim. - Mümkün olsa da,  bugünkü  ruh halim­ le, güzel ve kibar hanımların karşısında düşündüklerimi sana anlatabilsem, duyduklarımı gözünün önünde canlandırabil­ sem. -Ama hayır, bunu başardığımı varsaysak bile,  yine  de seni düşünerek susardım. Zira, dayanamazsın... Ben de zor dayanıyorum. Bereket versin ki, fırtınalar  birden  kopmuyor. Ve doğa, günlük yaşamımızın akışına, yer  yer,  unutma  de­ nen şifanın damlalarını serpmiş. Saat, şimdi, gecenin sekizi-

1. Johann Amdt'in 1612'de, Leipzig'de yayınlanan 'Das Paradiesgartlein voll chrisl­ licher Tugenden' 'Hırisliyanlık erdemlerinin gelişliği cennel bahçesi' adlı yapılına im­ leme.

Seçme Mekıuplar 49/4

ne geliyor. Bire kadar uyudum. Yemek yedim. Kimi işler gör­ düm. Sonra, giyindim ve Meiningen prensine gidip kendimi takdim ettim. Ondan sonra da, kale dibinden, doğru 'Kome­ di'ye... Lili'ye yedi kelimecik söyledim ve işte şimdi burada­ yım. Adiyö.

8 Ekim - Pazar

Çok ara verdim. Ilık ya da soğuk, olağanüstü günler ya­ şıyorum. Yakında, daha büyük bir ara vereceğim. Weimar Dükü ile genç eşi, Darmstadt prensesi güzel Louise'nin Karlsruhe'den dönmelerini bekliyorum. Dük ile birlikte We­ imar'a gideceğim. Ağabeylerin de arkadan gelecekler. Sana oradan da yazarım sevgili kardeşim. Söz veriyorum. Kalbimi hiç sorma. Orada da sonbahar havası var:  ne  soğuk,  ne  sı­ cak. Sen Hamburg'a ne zaman gidiyorsun? ..

AÇIKLAMA

Goethe, kalbi ile kafasının kavgasından doğan huzursuz­ luk içinde, aylar geçirir. Sevgi, kararsızlık, sevinç ve acı duy­ guları arasında bocalamaktadır. Kalbini kontrol etmek için, Lili'nin çevresinden uzaklaşır. Acaba, onsuz yapabilecek mi­ dir? Yine döner. Sonunda, bu kararsızlığın işkence haline geldiği heyecanlı günlerden sonra, içinde duyduğu özgür ya­ şama isteği ağır basar. Kendisine ne kadar zor gelirse gelsin, Lili'den ayrılmaya arar verir. Kızkardeşinin mutlu geçme­ yen evlilik yaşamının da bu karar üzerinde etkisi olmuştur.

Tam bu sırada Frankfurt'tan geçen Saksonya-Wei­ mar-Eisenach Dükü Kari August'un, uzunca bir zaman kal­ mak üzere, kendisini Weimar'a  çağırmasını  Goethe,  minnet­ le karşılar ve 1775 Kasımında Weimar'a gitmek üzere Frank­ furt'tan ayrılır.

WEİMAR (1775-1780)

On sekizinci yüzyıl başlarında Thüringen ili içinde işba­ şında olan devlet ve prensliklerin sayısı yirmi yediyi buluyor­ du. Bunların dışında, dini bir merkez olan MAİNZ'a bağlı üniversite kenti Erfurt ve iki serbest kent olarak da, Nordha­ usen ve -Mühlhausen vardı. Üniversitesi ile birlikte Jena ve sonra Eisenach ke'!tlerinin kalıt yoluyla eklenmesi sonucu büyüyen WEİMAR Dükalığını, 1748 yılına kadar, eliaçıklığı ile tanınan Prens Ernsl August yönetmiş, onun ölümünden sonra yurt, Gotha ve Meiningen prensliklerinin ortak vesaye­ ti altına girmişti. 1755'de Weimar Dükalığının yönetimini eli­ ne alan genç prens August Konstantin 1758 yılında 20 yaşın­ da ölünce, Kari August adındaki oğlu henüz bir yaşında oldu­ ğu için dükalığın yönetimi, bu çocuk yetişene kadar, genç ka­ rısı Anna Amalia'ya kaldı.

Anna Amalia, Braunschweig = Wolfenbüttel Dükasının kızı ve Büyük Friedrich'in yeğeni idi.

600 nüfuslu Weimar kenti, o sıralarda, merkez olması­ na karşın, daha çok, bir köy görünümünde idi. Çamurlu so­ kaklarında başıboş dolaşan hayvanlar, onların yanısıra pislik­ ler içinde oyun oynayan çocuklar ve yük arabalarının arasın­ dan eteklerini toplamış, taştan taşa atlayarak kendine yol bul­ maya çalışan temiz kılıklı s ray halkına rastlamak garip bir karşıtlık oluşturuyordu.

Bu bakımsız sokaklarına karşın, küçük kentte, Fransiz­ ken papazlarına ait bir manastırın bulunması, üniversite ken­ ti Jena'nın pek yakın olması, Weimar'a ayrı bir değer katı­ yor, kültür merkezi olmaya elverişli  havası ile onu öteki Al-

51

man kentlerinden ayırıyordu.

Otuz Yıl Savaşlarında savaşmış büyük bir protestan ko­ mutan olan Prens Bernhard von Weimar, Wilhelmsburg  adı­  nı taşıyan ve 1774'te yanan Weimar sarayında yetişmişti.

Erfurt'lu Augustin papazı Martin Luther, bir süre bura­ daki Franzisken Manastırında konuk olarak kalmış ve Jo­ hann Sebastian Bach, 1708'den 171Tye kadar saray kilisesin­ de org çalmıştı.

1768'den 1774'e, yani saray yanıncaya kadar, Wilhelms­ burg'un büyük bir salonunda, halka - para almadan - göste­ rilen başarılı tiyatro temsilleri de o zaman için büyük bir ye­ nilik sayılabilirdi.

Goethe, Weimar'a geldiği sırada on sekiz yaşında olan Kari August, yeni evlenmiş  ve  dükalığın yönetimini  henüz ele almıştı. O zamana kadar devleti 36.yaşındaki annesi pren­ ses Anna Amalia -büyük bir düzenle- yönetmişti.

Oğlunun iyi yetişmesi için elinden geleni yapmış, terbi­ yesini değerli kişilerin eline vermişti. Bunların başında, Wie­ land'ın adını söyleyebiliriz. Ancak, bütün bu kişilerin genç prensin üzerinde gereken otoriteye sahip olamamaları, evlen­ dikten sonra ise, yumuşak huylu -karısı prenses Luise'nin de onu bazı taşkınlıklardan alıkoymaması prensesi üzüyor ve dü­ şündürüyordu.

Kısa bir süre sonra memleketle kültür ve eğitim ile ilgili bütün işleri üzerine alarak' prense de en güzel önderliği yapa­ cak olan Goethe, başlangıçta, genç hükümdarı frenlemek şöyle dursun, onun sınır tanımayan bütün taşkınlıklarına katı­ larak işe girişmişti.

Goethe, Weimar'da 'Gerçek prenses ve olgun insan' ni­ teliklerini taşıyan Anna Amalia ve oğlu genç prens Kari Au­ gust'un çevresinde, yaşamaya ve görmeye susamış, uyanık, seçkin ve yetkili kişilerin sosyetesi ile karşılaşmıştı. Kısa za­ manda, yaşça ve mevkice kendisinden büyük ya da küçük

olan bütün bu kişilerin ve hepsinden önce, genç prensin gü­ venini ve kalbini kazanarak onunla ömürlerinin sonuna dek sürecek bir arkadaşlık kurdu. Yıllar boyunca, onun en yakın dostu ve yardımcısı oldu. Devlet işlerinden çoğunun sorumlu­ luğunu o yüklenmişti.

Hassa ahırları başmüdürü von Stein'in  karısı  Charlotle von Stein ile tanışması da, Weimar'a gelişinin başlangıcına rastlar. Charlotte, siyah saçlı, iri siyah gözlü, ufak tefek, çe­ limsiz vücudu ile sağlığına her zaman için iyi bakmak  zorun­ da olan, zarif bir kadındı. Goethe,  Weimar'a  geldiği  sırada otuz üç yaşında idi ve üç çocuğu vardı. Anna Amalia'ya uzun yıllar nedimelik yaptığı için saray terbiyesini benimsemiş, in­ celiği, zekası ve kültürü ile herkes tarafından sevilen ve sayı­ lan bir kişi olmuştu.

Frau von Stein ile Goethe'nin hemen ilk tanışmalarında birbirlerine karşı duydukları ilgi, az zamanda derin bir sevgi halini almış ve bu sevgi ozana esin kaynağı olarak tam on bir yıl sürmüştür.

JOHANNA FAHLMER'e

Weimar, 22 Kasım  1775

Sevgili teyzeciğim! Yaşamam tıpkı bir kızağın inişi gibi, hız ve gürültü ile, hoplaya sarsıla, akıp gitmekte.  1  Felek  ba­ na neler hazırlıyor, kim bilir?  Geçtiğim  bu okullar,  belli  ki, bir ülkü için. Bu düşünce, yaşamıma  yeni  bir  hız  katıyor.  Her şey iyi olacak, seziyorum. Çalışmalarım üzerine bir şey söylemeyeceğim. İşlerim kapşık, ama istediğim biçime giri­ yor. Bütün gözler üstümüzde, bu da doğal.  Birkaç  satır  ya­ zın,  kuzum.  Wieland  bana  karşı  çok  iyi...   Her  zaman bera-


1. Schliııenfalın: Oturarak kayılan kızak. Bu benzelişe Goethe'nin bir başka mektu­ bunda da rastlıyoruz. Yıışamı bir araba yolculuğuna benzeten. 'An Schwager Kro­ nos' iİİrine de bakınız!

beriz. Çocuklarının arasında bulunmaktan büyük  bir  mutlu­ luk duyuyorum. Çok iyi kalpli bir karısı var. La Roch'a ben­ ziyor. Adiyö.

Mektubu anneme de verin, o da okusun.

HERDER'e

Weimar 12 Aralık 1775

Aziz kardeşim, Dükün bir başvaiz ve diyanet işleri baş­ kanına gereksinmesi var. Bu arada Gö ttingen' e1 gitmen ke­ sinleşmedi ise, buraya gelmeyi de düşünebilirsin. Bana iki sa­ tır yazıver, geleceğinle ilgili karar verirken, burasını da her hal göz önünde tutmalısın. Allahaısmarladık. Wibele'ye se­ lam. Ben burada rahatım, her bakımdan. Wieland, mert bir insan. Prens ailesi ise kibar, nazik ve iyiliksever kişiler...

LAVATER'e

Weimar, 21 Aralık 1775

... bunların dışında Dük, bir de başvaiz ve diyanet işleri başkanı arıyor. Bana danıştı, ben de Herder'i söyledim. Sen de biliyorsun ki, Göttingen'e gidip gitmeyeceği henüz kesin değil... Dük, şimdi, senin bu işe kimi uygun gördüğünü öğ­ renmek istiyor. Sana danışmak üzere, beni görevlendirdi. Acele, düşünceni bildir ve Herder olmazsa, bu yer için kimi sağlık verirsin, onu da yaz.

Ben, burada, tümüyle, kendi ailemin yanında gibiyim. Gün geçtikçe, Dükü daha çok beğeniyorum, birbirimize  her gün biraz daha yaklaşıyoruz.


1. Beş yıldan beri Bückrburg'da saray kilisesinin vaizliğini yapmaklJı olan Herder. Göıtingen Üniversitesinden çağrı almış bulunuyordu.

HERDER'e

Sıeıteıı 2 Ocak 1776 ( Eıtfıııt dolaylanııda Steıteıı'de)

Önceki güne kadar değil, ama bugün artık  sana  umutlu bir mektup yazabilirim, bunu da hemen yapıyorum.  Senden çok, karının hatırı için. - Wieland da,  ben de çok iyi insanla­  rın yanındayız. Sen de, ondan1 yardımını esirgememelisin 'Merkur'unu güçlendirmek yolunda... Geliri ve çocuklarının rahatı buna  bağlı. -  Erıfurt  Başpapazı,  senin  hakkında  çok iyi konuştu. Genç prense senin zekanı, kafa yapını ve öteki üstünlüklerini övdü, ben de  hele  dinsel  sorunları nasıl  ince bir anlayışla ele aldığını öne sürdüm. Çünkü, dükün en iste­ mediği şey: ortodoksluk ve şeytan konularını  ele  alıp  halkı kör gibi bağnazlığa sürükleyen, gözdağı verici vaazlarda bu­ lunmak... Bu Bahrdt 2 gibileri de, haklı olarak, gözünü kor­ kutmuş. Sizin vaizlik mesleğine leke sürenler de, böyleleri  değil mi ya? Seni dükün emrinde ve dükümü de senin büyü­ ğün olarak görmek istiyorum. Bu ikiniz için de çok,  çok  gü­ zel olacak... Bu işi başarmadan buradan gitmeyeceğim...

Allaha emanet ol, aziz kardeşim. -Yeni bir haber olun­

ca, sana bildiririm. Mektuplarımı yırt öyle at, ben de seninki­ leri iyice yırtıp öyle atıyorum.

FRAU YON STEIN'a

Weiınar, Ocak 1776 başlangıcı

İşte asıl bunun için! ....

Size sevgimi söylemeye nasıl gücüm yetmiyorsa, sevincimi


1. Yııni: W land'dan

2. Bahrdt, Giessen kenlinde Theologie profesörü idi. 1773'de yayınladığı üç cilllik yapılı dinle ilgili çevrelerde iyi yankılar uyandırmadı. Sonunda Bahrdl pro{esôrlük­ len çekilmek zorunda kaldı.

söylemeye de öylesine gücüm yetmiyor. - Şu parmaklarımın arasındakini, gönlümden koparıp kızkardeşime 1 yollasam da o yine benim, hem de her anlamda benim! -Ama- işte asıl bunun için değil mi ki - onu asla kullanmayacağım. - Böyle düşünmesem, zaten, ona layık olur muydum?

JOHANNA FAHLMER'e

Weiıııar, 5 Ocak 1776

Sevgili teyzeciğim, anneme yazacaktım. Ama, size sesle­ nerek ikinizi birden sevindirmek istedim. Durumum, bildiği­ niz gibi, yeryüzündeki durumların en güzeli: çapraşık ve  çe­ tin işler üzerindeyim, sözüm geçiyor,  iyi  yaşıyor,  öğreniyor ve yetişiyorum.

Beri yandan, paraya da gereksinmem - havadan  yaşa­ mak mümkün olmuyor ki! - Teyzem  annemle  baş  başa  ve­ rir, babamı oğlunun parlak mevkiindeki sıkıntılı durumunu gidermesi için, 200 f -ya da buna yakın bir parayı -  vermesi  için kandırır, dedim. Babam evet demezse, o zaman, annem Merck'e yazsın da bu parayı bana o yollasın. En iyisi,  altınla­  rı diğer şeylerin arasında posta arabası ile yollamak. -Teyze­ ciğim, bu işi de siz üzerinize alır ve önerdiğim biçimde dü­ zenlersiniz. Çünkü, babamızdan ne gördükse biz de  burada öyle davranmak zorundayız. Ufak tefek şeylerden söz etme­ yeceğim. Zaman her şeyi gösterecektir.

Bana arasıra yazın, rica ederim. Rahatım ne kadar iyi olursa olsun, zaman zaman, yine de sizden haber almak iste­ ğini duyuyorum. Adiyö. Fritz'e selamlar...

1. Frau von Stein, Goethe"ye bir mühür hediye etmişti. Goethe bunu luzkardeşine vermek istiyordu.

HERDER'e

Weimar, 15 Ocak 1776

Je rusalem 1 ile aran nasıldır, bana tezelden bildir! Onun tarafından yazılmış bir kayırma mektubu çok işimize yaraya­ cak. Bizim aramız, oldum olası, bu pis heriflerle açık. Dört bir yanda yüksek katlarda oturanlar da hep bu mendeburlar. Dükün sana aklı yattı, seni istiyor, ama burada, çokları da se­ nin karşında.

Oysa burada, bu görevin aylığını 2000 altına yükseltip gelecek vaize sürekli ve rahat bir yaşam sağlamak düşünülü­ yor. Ben uğraşmaktan yılmayacağım. Meğer  ki,  pek  büyük  bir aksilik ola... Allahaısmarladık. Yanıt bekliyorum. Mek­ tuplarını iyice kapa, öyle mühürle... Benden aldığın mektup­ ların mühürlerine de dikkat et.

FRAU YON STEIN'a

16 Ocak 1776

Gidiyoruz2 azizem, dona, kara ve geceye karşın. -  Bun­ lar, serüven merakımızı arttırıyor sanki. Yataktan biraz istek­ siz kalktım. Gece on ikide yatmıştım. Size yazarsam açılırım, gibi geldi... Ah, Kochberg' e3 gitmek için hazırlansam. O za­ man böyle mi olurdum? -şaraplı çorbamı içtim. - Erken kalktığım başka zamanlar aklıma geldi; gözümü açmamla ya­ taktan fırlamam bir olurdu. -Ama insanın işi  bu  koca dünya­ da tavşanları kovalamaya kaldıysa. - Giyinmem gerek. - Ge­ lecek serüvenler, herhaldç böylesi olmayacaklar. -insan  ol­ mak için de, türlü sıkıntılardan geçmek gerek. - Saat  beş,  be­ ni hatırdan çıkarmayın. Adiyö.

1. Çok sözü geçen protestan bir din adamı. Braunschweig'da 'başpapaz'.

2. Prens ve maiyeti ile birlikle bir av partisine. -

3. Kocbberg. Frau von Steiıı'in malikanesi.

27 Ocak 1776

Azizem, bu gece başlangıçta delice bir neşem vardı. Yal­ nız, yokluğunuz beni ve Louise'yi üzüyordu. Ne Keller ne de sevimli Bechto1sheim beni tamamıyla neşelendirip coştura­ madılar. Carl'dan, 1 gönderdiğin pusulayı alınca, büsbütün kö­ tü oldum. Size koşup gelmek isteği ile yanıyordum. Baktım olacak gibi değil, o zaman, flörte başladım. Böyle  durumlar­ da, flört ruha bir iksir gibidir. Her güzele bir tatlı söz uydu­ rarak dolaştım. O ;m için söylediğime inanarak kendimi oya­ lıyordum ... Valde prenses kıvançlı ve keyifli  idi. Louise ise bir melek. İkide bir, ayaklarına kapanmak  geliyordu  içim­ den, kendimi tuttum. Oydurduğum saçmaları sürdürdüm. Louise, bir ara, olmayacak bir şey için prense sert bir çıkış yaptı. Ama sonra ben onu güldürmeyi başardım.  İkimiz  de seni düşünüyorduk. Sevgili, çok sevgili kadınım.

Bu akşam geleceksin, değil mi?

28 Ocak 1776

Sevgili_ meleğim, bu akşam konse re2 gelemeyeceğim. Kendimi o kadar iyi hissediyorum ki, kimseleri gözüm gör­ mek istemiyor. Birini yollayıp mektuplarımı aldırdım, içinde senden bir tek kelimenin bulunmaması neşemi kaçırdı. Mele­ ğim, ne kurşunkalcmle karalanmış bir sözcük, ne de bir Allah rahatlık versin... Acı çekiyorum, sevgilim, çünkü seni pek çok seviyorum. Bir paşkasını bir gün, daha  fazla seversem,  bunu da yine sana söylerim. Seni rahat bırakmayı ben de istiyorum. Adieu, altınım, seni ne kadar sevdiğimi bilseydin!

30 Ocak 1776

Sevgilim, yine, her şeyi yüzüstü bırakıp gitmek zorunda­ yım.  Oysa,  seninle  konuşmaya   ne  kadar  gereksinme  duyu-

1. Dük Cari August.

2. Sarayın pazar komıerleri.

yorum. Bugün Wieland'a uzun uzun son yılın öyküsünü an­ lattım. Bir gün oturup tüm olup bitenleri kaleme alabilirim; yalnız sizin ikiniz için. Siz ancak beni hoş tutmaya bakın! İn­ sanın işlenmemiş bir günahı açıklaması, Absolution 1 için ya­ pılan günah çıkarmalardan daha üstün sayılmaz mı?.. Adiyö, meleğim, ben akıllanmayacağım; bu kesinlikle -ve çok şü­ kür ki - böyle... Adiyö. - Beri yandan, yine de, kendi kendi­ me kızıyorum. Neden sanki seni bu denli sevdim ve yalnız se­ ni?

Ettersberg Yamaçlarında

Sen, ey göklerden inen!

Her acıyı, lıer sızıyı dindiren. Derdiyle kat kat ezilmişe

Kat kat sevinç bağışlayan! Usandım, alı, ben bu didişmeden! Tiinı bıı acılar, bu zevkler neye? Ey tatlı siikıııı

Gel, gel artık, yerleş içime!

12 Şubat 1776

l.AVATER'e

Weimaı; 22 Şııbaı 1776

Senin bütün ideallerin bana vız g lir. Ben hep böyle ka­ lacağım! Ne isem o, iyi ya da kötü - tıpkı doğa gibi...


1. Absolurion: Katolik dininde, papaz araalığı ile Tanndan af dileme; günahların ba­ ğqlanması.

FRAU VON STEIN'a

Weimar, 23 Şubat 1776

Ne rahat ve tatlı uyumuşum! Yataktan kalkıp güzel gü­ neşi selamlamak içimi ılıttı. İki haftadan beri ilk olarak kal­ qim böylesine rahat ve ona bu erinci verdiğin için sana şük­ ran dolu, meleğim. Bırak, sana bunu söyleyeyim: Ey kadın­ lar içinde eşi olmayan varlık, kalbimde mutlu bir sevgi yara­ tan tek kadın! Seni ancak dönüşte görebileceğim. Kalbimi dinlemek gerekse -ama hayır, uslu olacağım - ayaklarına kapanır, ellerini öperim.

JOHANNA FAHLMER'e

Weimar, 6 Maıt 1776

Sevgili teyze, bana yazın ve beni sevin. Sakın, benim için üzülmeyin. Aşıkın dediği gibi: Ben nerede olsam, başı­ mın çaresine bakarım. Yineliyorum: merak edecek bir şey yok, işte o kadar. Babam öfkeleniyormuş, ne yapayım, her zaman uygun bir yanıt vermek, her zaman bu öfkeleri yatış­ tırmak elimden gelmiyor. Burada kalıyorum, bitti. Güzel bir ev kiraladım. Dayayıp döşemesini ve bununla ilgili tüm gider­ leri karşılamasını da babamdan bekliyorum. Artık, annem nasıl isterse bu işi öyle idare etsin. Kendisine söyleyin: Ço­ cuk olmasın, koskoca bir prens, oğlunu bir arkadaştan yakın tutuyor. Bana yeniden 100 altın bağışda bulundu. Siz deyin ki verdi, ne önemi var? Ben ondan elimden geleni esirgeme­ diğim gibi, o da benden elinden geleni esirgemiyor -ve bu, sürebildiği kadar, böylece sürüp gidecek. Daha birçok kişile­ re borcum var, ama aldırmıyorum. -Ama annem de kendisi­ ne düşeni yapsın ve babamdan ne koparabilirse koparmaya çalışsın; yalnız, bu arada, kendisini üzmesin! - Günün birin­ de  paraya  gereksinme  duyar  da  babamdan  alamazsa, ben

kendisine istediğini yollarım.

FRAU YON STEIN'a

Naıııııbıırg 25 Maıt 1776

Sabahın beşinde, gün ağarırken Naumburg'a vardım. Her yer olağanüstü yumuşak, tatlı bir alacakaranlık içinde. Çok üşüdüm, ama işin hoşu, çok da uyumuşum. Şimdi, sen de uykuda olmalısın! Belki bir an uyanır ve beni düşünür­ sün. Ben rahatım, seni düşünüyorum ve  -senden  başlaya­ rak - tüm sevdiğim şeyleri. Her şey nasıl, nasıl değişti Tan­ rım, on yıl önceye bak ınca. 1 On yıl önce yine bu posta binası­ na2 giren ürkek ve garip genç ben miydim? O gün, bugün za­ manla birlikte bu baştan ve yürekten neler neler geçmedi. Bugün, o güne göre daha rahat, daha özgür ve daha iyi mi­ yim acaba?-

AÇIKLAMA

Goethc'yi Weimar'da yerleşmeye zorlayan nedenler, Herzog Kari August'a karşı duyduğu yakınlık ve arkadaşlığın yanısıra, Frau von Stein'a karşı kalbinde beslediği derin sev­ gi ile, yeteneklerini bu küçük prensliğin hizmetinde, paralel bir çizgide geliştirebileceğini vaktinde sezmiş olmasıdır. Böy­ lece, 11 Haziran 1776 yılında genç prens Kari August'un kendisini birden yükselttiği 'der Geheime Legetionsrat' 3 ve 'Konsey üyeliği' payeleri ile küçük Weimar hükümetindeki ilk görevine başlar. Goethe, uzun yıllar boyunca, Weimar hü­ küm etinin çeşitli ve önemli görevlerini üzerine alarak, ül-

1. 1765 yılında Leipzig Üniversitesine girmek üzere Naumburg'dan geçmişti.

2. Posta arabalarının at değiştirmek ve dinlenmek üzere uğradıkları han, konuk.

3. der Geheime Legeıion.sraı: Yüksek elçilik müst rı.

kesinin, kültürel, siyasal ve ekonomik alanlarda ilerlemesin­ de yararlı olur.

AUGUSTE STOLBERG'e

Weimar, 17 Mayıs 1776

(... ) Cumartesi, gece, saat on, bahçemde. Philipp' i1 eve yolladım, buraçla geçireceğim ilk gecede yalnız olm.,ı.k iste­ dim. Ve bu ilk geceyi sana yazmakla kutluyorum. Dülgerler, karanlık basıncaya kadar çalıştılar. Bir ayak önce çıkıp gitsin­ ler, diye sabırsızlanıyordum. Niyetim -ah, sana bütün ufak olayları anlatamam ki - bugün öğleden sonra, valde prenses ile prens burada idiler. İkisinin de hoş ve şakacı bir halleri vardı. Ben de, aralarında koşuşturdum ve evsahipliği yapma­ ya çabaladım. Onlar gidince, biraz soğuk et yedim ve bizim Philipp ile (kardeşlerine söyle de sana benim Philipp'imdcn biraz söz etsinler) biraz onun, biraz da benim dünyamdan konular açtık. Rahat bir hal vardı üstümde, yine de öyleyim ya... Umarım, bu gece iyi uyur, yarın sabah yataktan taze ve dinç kalkarım. Allah rahatlık versin, azizem. - Saat on bire geliyor. Daha yatmadım. İngiliz tarzı bir bahçe planı çizdim. Kırların ortasında yalnızca oturmak... Bu, çok hoş bir şey... Yarın sabah, kim bilir, ne güzel olacak. Çevremde çıt yok... Yalnız saatimin tiktaklarını ve rüzgarı duyuyorum. Bir de, ta uzaktan gelen boru sesleri... Allah rahatlık versin.

Pazar saba/ıı, ayın  on dokuzu

Günaydın! Biraz kapalı, ama görülmemiş güzellikte bir gün. Çok uyumuşum. Dörde  doğru  uyandım,  uyku  ağırlığı ile yarı açtığım  gözlerime  yeşillik  ne kadar  güzel  geldi... Ye-

1. Philipp Sedd: Goelhe'nin Frankfurt'tan getirdiği uşağı. Uzun  yıllar Goelhe'ye  iç­ ten bağlı olarak hizmet elmiş, bir zaman sekreterliğini yapmıştır. Sonradan 'Kalıt İş­ leri Dairesi'ne memur olmuş ve 1820'de ölmil§tür.

niden dalmışım...

21 Salı

Sabah altıda kalktım. Güneşli bir sabahın enfes serinli­ ğinde... Bahçede işçiler çalışıyor, avcının biri de bana bir til­ ki yavrusu getirmiş...

24 Cuma, sabah 11, kentteyim. Bu arada, çok yorul­ dum.

Çarşamba, öğleden sonra. Üç saat ötemizdeki Hatz­ feld'de yangın çıktı. Dükle birlikte, biz oraya  varıncaya  ka­ dar, köy yanıp kül olmuştu.  Kimi  döküntülerle,  ancak,  okul ve kilise binalarını kurtarabildik. Ama o ne  görünümdü Gustche n1 bilsen! Ben, bir evin çökmüş damı üzerinden,  aşa­ ğı bölümleri kurtarmak için  su  sıkıyordum.  Arkam,  önüm,  iki yanım kıpkırmızı bir ateş yığını ile  kaplıydı.  Alev değil, göz alan bir kızıllıkla köyün kor haline gelmiş kalıntısı... Şu­ rada burada rüzgarla kalkan ve sivrilen bir  alev...  Çevremiz­ de, boş gövdeleri içinden yanan, ateş kesilmiş yüksek  ağaçlar ve bunların arasından karanlık göklere yükselen kırmızı du­ manlar. Kızıl yıldızlar ve bulutlara gizlenen  yarım  ay...  Ge­ ce, ancak ikide eve dönebildik. Dün - 23 perşembe - , aklım yine garip düşüncelere daldı. İleride neler olacak?  dedim. Daha pek çok şeylere göğüs germem gerek.  Gençliğimin  tür­ lü baskısı arasında bunu  içimde  kuwetle duyuyorum.  Ne var ki, beri yanda, gücüm de giderek  artmakta...  Sonuna  kadar, her şeye dayanacağım. Adiyö. Uzun zaman benden mektup bekleme, ama sen eğer istersen bana yazabilirsin.


1. Gusıclıen: Auguste'nin küçültülmüş biçimi.

FRAU YON STEIN'a

Eylül 1776

Neden sana acı çektiriyorum, sevgilim?  -Neden  hep, ya sana acı çektirmek, ya da kendi kendimi aldatmakla geçi­ yor günler. - Biz, birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık; ama her şeyi olduk. -Seninle böyle düpedüz konuşuyorum, çün­ kü sen beni her bakımdan anlarsın. - Şu var ki ben, her şeyi olduğu gibi görüyor ve bunun için de çığrımdan çıkıyorum. İyi uyu, meleğim ve iyi uyan! Seni artık görmeyeceğim -yal­ nız- biliyorsun ya -ben kalbimi - ah, hepsi saçma, ne söyle­ sem hepsi boş. - Yıldızları nasıl seyrediyörsam, bundan böy­ le sana da öyle bakacağım demek! - Hele, bir düşün bunu!

Weimaı; 6 Kasım 1776

Bu mektup Aja Hanıma (annesi), Fahlmer teyzeye ve dostumuz Bölling'e yazılmıştır.

Çarşamba, akşamı saat 6.

Hava, görülmemiş güzellikte... Bahçemde oturdum, çi­ çeklerimle ve öteki ufak tefek işlerle  uğraştım.  Gelecek  yıl, her köşe bezensin ve güzel dakikalarımızda ruhlarımıza  se­ vinç katsın istiyorum. Bahçeye bir de küçük yol açtırdım. Bu­ gün, işlerimle de bir hayli uğraştım.  Gelen,  gide'n  o  kadar  çok değildi; başım dinç kalınca, terhis olan eratın sevk evra­ kını imzalayıp bitirdim. Şimdi sizlere, keyfimin ve mutluluğu­ mun eksiksiz olduğunu bildirmek için, bu satırları karalıyo­ rum. İşlerimin çokluğundan yakınmıyorum. Şu var ki,  bu  iş­ ler dolayısıyla karşılaştığım insanların türlü garip kaprisi, hır­ sı, taşkınlığı, güçsüzlüğü - kimi zaman da - gücü, beni çok uğraştırıyor. Böylece kendi kendimi düşünmeye zaman kal­ mıyor ki, bu da, herhalde zararlı değil, yararlı.

Uğraşacak şeyim olmadığı zaman nasıl sıkıldığımı Aja

Hanım pek iyi bilirler. Şimdi, didiniyorum ve rahatım. Bir in­ sanın isteyebileceği her şeyi elde ettim, yine de, didinmekten geri kalmıyorum. Uğraşmak, insanların alınyazısı... Son nefe­ sini verene dek uğraşmak... Tanrıya emanet olun, uzun mek­ tubunuzu bekliyorum. Benim elim değmezse, siz yine yazar­ sınız. (... )

LAVATER'e

Weiıııaı; 8 Ocak 1777

Bugünkü yaşayışım tüm uzak arkadaşları sislerin içine gömmekte... Bu ne kadar sürer bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa o da, yaşam akışının - örnek sunarcasına - önüme ser­ diği çeşitli olayları tam olarak yaşadığım! Terslik, umut, sev­ gi, çalışma, yokluk, serüven, can sıkıntısı, nefret, taşkınlık ve çılgınlıklar; sevinç, beklenen ya da beklenmeyen, sıradan ya da derin şeyler, -zarlar nasıl düşmüşse- bütün bunları eğ­ lence, bayram ve danslarla, ipekler ve gümüşh.:r içinde kutlu­ yor ve bundan tad alıyorum. Bu arada, aziz kardeşim, -Tan­ rıya şükür- kendi kendimden ve ulaşmak istediğim ülküler­ den hoşnut ve mutluyum. Dilediğim her şey, güzel ve sağlam adımlarla bana doğru geliyor.

Senin bu mutluluğa erdiğini görmek bana nasip olmadı, bu da senin alınyazın! Allahaısmarladık, herkese selam...

'Mesih'e susayışı' n1 beni sana acındırdı. Sen, biz dinsiz­ lerden de kötü durumdasın: Bizim tanrılarımız, hiç olmazsa, başımız sıkıldığı zaman bize görünüyorlar.


ı. 'Dıırsı narh Chrisıuserfahrung• - Lavater'in yazdığı bir şiir.

Seçme Mektuplar 65/5

FRAU VON STEIN'a

Weimar, 12 Hazimn 1777

Bu akşam, yemeğe sizdeyiz. Dükü de getiriyorum. Dün akşam sizi ne kadar seviyordum, bunu söylemeye hakkım yoktu, hele kendimi ne garip hissediyordum, bunu söylemek istesem de anlatamazdım ... bana her zaman: "Sevgin bir ço­ ğalıyor, bir azalıyor" diye sitem edersiniz; yok, öyle değil; be­ reket versin ki, arada, sizi ne kadar sevdiğimi biraz daha az duyduğum günler var.

Weimar, 16 Haziran 1777

Sekizde bahçeye çıktım. Her şeyi yerinde ve yolunda buldum. Kendi kendime,  arada okuyarak,  bir  aşağı bir yuka­ rı dolaştım. Dokuzda, kızkardeşimin ölümünü bildiren mek­ tubu getirdiler. - Başka bir şey söyleyemeyeceğim.

Weimaı; 28 Haziran 1777

(Kızkardeşinin ölümü üzerine annesine)

Şu kadarını söyleyeyim ki, talihin bana fazla güler yüz gösterdiği bir anda  kızkardeşimin  ölüm  haberini  almak  beni o oranda derin acılara gömdü. Elden gelen  ancak,  herkes  gi­ bi doğaya boyun eğmek ve bu dayanılmaz acıya göğüs gerip yaşadığımız kadar içimizde duyacağımız smya kendimizi alış­ tırmak...

Siz sağ olun ve babamın sağlığına bakın. İşte, üçümüz kalıverdik. - Krause'nin yaptığı resim (kendi portresi) bitti. Yakında göndereceğim. Adiyö, sevgili annem. Zavallı Schlos­ ser'e (eniştesi) de selamlarımı iletin.

AUGUSTE STOLBERG'e

Weimar, 17 Temnııız 1777

Teşekkürler, Gustchen, yaşamın gürültüsü içinde o yu- muşak sesini bana duyurttuğun için.

Tam veriyor her şeyi tanrılar, sonsuz, Sevdiklerine.

Tüm sevinçleri sonsuz, Tüm acıları sonsuz, tam!

Geçen gece, geç vakit, olağanüstü bir ayışığı altında, bahçemin önündeki çayırları yararak akan nehirden çıkarken işle bu dizeleri mırıldanıyordum. Sevgilimin mutluluğuna bo­ yun eğmem gerek. Nasıl ki o da, beni, sevilen bir kadın gibi kayırıyor. Kızkardeşimin ölümünü duymuşsundur. Ben her bakımdan gayet iyiyim, yalnız başkalarının dertleri beni üz­ mekle...

FRAU YON STEIN'a

Waıtbıırg, 13 Eyliil, Akşam 9

Buraya yerleştim şimdilik, sevgilim, beni sıkıntı ve dar­ lıktan kurtarıp bu yüksek ve güzel yere ulaştıran Tanrıya şü­ kürler ediyorum. Buraya çıkıp kalmam fikrini bana dük ver­ di. Aşağıdakiler 1 belki de çok iyi insanlar, ama ben onlarla anlaşamıyorum; nitekim, onlar da benimle anlaşamıyorlar. Aralarında beni sevdiğini sananlar da var, var ama, iş böyle değil.

Sevgilim, bu akşam sizi vadideki evinizde, ayışığına kar­ şı ocak başında oturmuş görüyorum; çünkü, hava oldukça se­ rin. Wilhelmsthal, 2 bana çok çukur ve sıkıntılı geliyor; serin-


1. Goethe, dük ve maiyeti ile bazı devlet ifleri için Eisenach'a gelmifti.

2. Vadide bir saray.

lik ve rutubet yüzünden, ilk günler, ormanlara doğru da uza­ namıyordum. Ama burası! İskemlemden şöyle kalkar kalk­ maz gördüğüm manzarayı, elimden gelse de gözünüzün önünde canlandırabilsem: Ayın tatlı ve dağınık ışığında uza­ nan derin yamaçlar, yeşillik ve fundalıklar, ormanlar ve ara­ larındaki hoşluklar; önde sarp kayalar, arkada duvarlar ve sonra şaıo ile şatonun bulunduğu tepenin bütün bunlara vu­ ran ve karşıdaki boş duvarlara tırmanıyor hissini veren yağız gölgesi... Kayaların ayışığı ile kızıllaşan yalın ve sivri uçları, sonra uzaklardaki şirin vadiler ve nehir yatakları... ve hepsi­ nin ötesinde, alacakaranlıkta gökle birleşen geniş Thüringen toprakları... Sevgilim, bütün bunlar, daha tam olarak tadları­ na varamadıysam da, yine de bana sevinç vermekten geri kal­ mıyor. Uzun zaman bağlı kalmış bir insan gibi, önce, şöyle organlarımı bir geriyorum. Yüreği, gerçek bir gönül borcuy­ la dolu, bir bardak suya uzanan susamış bir insan gibiyim;  ne çeşmenin kutsallığını, ne de dünyanın güzelliğini görecek halim yok...

Resim  yapmak  fırsatını  bulursam,  küçük  bir  köşe seçe­

ceğim. Çünkü burada doğa, hangi yöne baksanız alabildiğine güzel! Ve ne köşecikler var  burada  bilseniz!  -Ah,  ne  resmi­ ni yapmakla, ne de yazmakla anlatılır gibi değil. Bu arada benden bir haber alasınız istedim: Bilesiniz ki - kendimi ye­ niden iyi hissettiğim kadar, sizi de öylesine sevmekteyim. - Benden alacağınız bir mektubun ya da krokinin sizi sevindi­ receğini düşünerek, kendimi bu yalnızlık içinde avutuyorum.

14 Eylül, pazar, yemekten sonra.

Birden, bakın aklıma ne geldi: Hani, çocukların ağzına emzik verirler de o da besin alıyorum diye kendini oyalar ve susar ya... Resim yapmak da, benim için, galiba böyle  bir şey...

Burası, şimdiye kadar içinde oturduğum yerlerin en gü­ zeli; alabildiğine yüksek, alabildiğine aydınlık... Burada  in­ san ancak konuk olarak kalmalı; yoksa bu yükseklik ve aydın­ lık insanı ezer, yok eder.

Sabahtan beri kağıtların üzerinde hep sizin için  uğraş­ tım, çizdim, durdum. Ah, yoksulluk! Bu eski yıkıntıların kar­ şısına geçip fırçaları ya da kalemleri ile onların resimlerini yapmış büyük ustalardan birini gözümün  önüne  getiriyorum da, onları bu hale koyan zaman değilmiş de güya doğrudan doğruya kendileri imiş ve sonra da, hoyrat ve kaba hir insan anlayışı ile yeniden doğanın güzellikleri içine yerleştirip bir­ leştirmişler sanki, diyorum:

Ah, Tanrım! Zamanın, gereksinmenin dar yolları ne ka­ dar da gizli imiş insan için, sanatçı için! -Yaşam bizim içi­ mizde ve- ah, ne istediğimi ben çok iyi biliyorum. Ama işte söyleyemiyorum!

Şimdi, sizin ayın ll'inde yazdığınız mektubunuzu, al­

dım.

Gece, saat 11.30. Şimdi kentten döndüm. Allah rahatlık

versin, bir kez daha!.. Ayışığında şatoya çıkış bir  harika!.. Dün, Dük ziyaretime geldiği zaman ona "Tuhaf değil mi?" dedim, "serüven saydığımız her bir şey yaşamımıza karışınca doğal oluveriyor. Dört hafta önce biri bana Wartburg'da oturmaktan söz açsa ne  kadar  garip  bulurdum, oysa  şimdi, bu bana çok doğal geliyor, kendimi yuvamda imiş  kadar  ra­ hat hissediyorum."

15, pazartesi, gece. Şimdi geldim. Mümkün olsaydı da benimle birlikte, bir kez olsun, pencereden dışarıya bakabil­ seydiniz! Bugünkü kuş avlamanın sonu kötü bitti. Aşağı-yu­ karı her elli atışta, seyircilerden biri vurulup yere yuvarlandı. Biri de kolundan yaralandı. Yani içimizden birinin adam öl­ dürmesi ya da kendisinin vurulup ölmesi işten bile değildi.

Yarın için kızları buraya çağırdım. Her biri, ayrı  ayrı, beni sevgisine inandırmayA çalışıyor; ben de, onlara "ne tatlı, ne şekersiniz" diye karşılık veriyorum. Her birinin asıl istedi­ ği, içimizden birini elde etmek... Hangimiz olursak olalım. Ama asıl bunun için, kolay kolay hiçbirimizi kandıramaya­ caklar.

16, salı - Bu sabah, yepyeni bir görünüm ile karşılaş-

tım. Philipp "pencereden bir bakın!" diye beni uyardı. Aşağı­ daki vadiler, olduğu gibi sisler altında kaybolmuştu. Sanki, altımızda büyük bir göl vardı ve dağların uçları da bu gölün kıyısını çevreliyordu ... Bu görünümün bir resmini yaptım. Ta­ mamlarken eğer bozmazsam, hoşunuza gidecek. -

Dün dikkat ettim, günlüğümün birçok yerinde resim yaptım diye yazmışım. Oysa ki, size verdiğim birkaç taneyi saymazsam, elimde tek bir resim yok.

Adiyö, biliyorum ki, beni  unutmadınız.  Böyle  olmasa, bu kadar çok sizi düşünür müydüm? Biliyorum ki, beni sevi­ yorsunuz. Başka türlü olsa, sizi bu kadar çok sever miydim?

KESTNER'e

Waıtbıırg  28 Eyliil 1777

Sevgili Keslner, sizi unuttum sanmayın, ancak tüm dün­ yaya karşı tam bir sessizliğe bürünmüş bulunuyorum. Hani, şu eski büyüklerin övdükleri susma süreci içinde... Bir za­ manlar masallarımla günlerini hoş edenler benim için uydur­ dukları masallarla avunadursunlar, ben bu hal üzre kendimi son kerte rahat hissediyorum. Ne olur, bana daha sık yazın. Kimi zaman yanıt almasanız bile... İnanın, mektuplarınız be­ nim için sonsuz değer taşıyor; böylelikle, yaşadığınızı ve mut­ lu olduğunuzu öğreniyorum. - Bana akıl danışıyorsunuz! Uzaktan öğüt vermek zor! Size en güvenilir, en şaşmaz, en denenmiş şeyi salık vereceğim: Hiç yerinizden kımıldamayın. Tatsızlıklara, aksiliklere, arkanızdan söylenenlere vb. boş ve­ rin. Çünkü, nereye gitseniz, hep aynı şeylerle karşılaşacaksı­ nız. Siz yerinize bağlı ve bildiğinizden şaşmadan, olduğunuz yerde kalın. Ülkünüze bağlı ve bildiğinden şaşmaz tutumu­ nuzla: Siz bunu başaracak kişilersiniz. Böylece, bu dayanma­ nızla, ilerleyecek ve öne geçeceksiniz. Yerini değiştiren yal­ nız göç ve yerleşme giderlerini elden çıkarmakla kalmaz, mo-

ral bakımından da kaybeder. Bunu sana dünya görmüş, yaşa­ mın gidişini yavaş yavaş kavramaya başlamış bir insan olarak yazıyorum. Bana daha çok bilgi ver, o zaman çok daha iyi şeyler söyleyebilirim.

FRAU YON STEIN'a

Weiııuır, Kasım 1777

Dün, sizden dönerken, garip düşünceler kafamı sardı. Bu arada, sizi gerçekten seviyor muyum diye kendime sor­ dum. Yoksa, tertemiz bir aynaya bakar gibi, sizde kendi yan­ sımı gördüğüm için mi yakınlığınız bana zevk veriyor?

Sonra, beni toprağımdan ayırıp tıpkı ıhlamur  ağaçları gi­ bi kesip budadıktan sonra buralara diken yazgıya şükreııim: Tepelerini ve güzel dallarını kesip atmaları ancak yeniden li­ lizlensin ve yukarılardan kurumaya başlamasın diye değil mi­ dir?.. Ama budandıktan yıllarda göze sopalar gibi görüne­ ceklermiş, ne çıkar? Adiyö...

CATHA RiNA ELISABETH GOETHE

Weimar,  16 Kasım 1777

Mektubunuzdan öğrendiğim garip habere• ne diyeyim bilmiyorum. Kalbim ve duygum yazgının elinde oyuncak ol­ maya o denli alışmış ki, ne iyi, ne de kötü haberler ona artık fazla etki yapmıyor. Güz mevsiminde dikilmiş bir ağacı dü­ şündürüyor bu bana... Ta rı isterse, büyür ve gelişir... Belki bir gün biz de altında oturur, gölgesinden ve meyvesinden faydalanırız. Kızkardeşimin ölümünden sonra, beni toprağa bağlayan güçlü  bir  kökü  baltalamışlar  ve  koparmışlar gibi

1. Eniştesi Schlosser'in Johenna Fahlmer (Fahlmer Teyze) ile nişanlanması haberi.

duyuyorum kendimi. Besinini bu kökten alan dallar, elbette, kuruyup ölecekler... dilerim Tanrıdan ki, sevgili Fahlmer'in sayesinde yeni bir kök  derinlere dal budak salsın,  yeni bir  il­ gi ve canlılıkla yerimde  diklcşeyim.  Buna,  sizin  kadar,  ben de duacıyım.

JOHANNA FAHLMER'e

Weiıııar 16 Kasım 1777

Kutlarım. Tanrı sana uzun ve rahat ömürler versin. Mektubunu, galiba, biraz garipsedim. Hem sevindim,  hem de ne bileyim bir tuhaf oldum. Ben, çok değiştim. Alışık ol­ duğum bir sesi duyduğum ya da alışık olduğum bir eli gördü­ ğüm zaman, bunu daha çok anlıyorum.

Kızkardeşimin yerini alman, unutamadığım bir acıyı yü­ reğimde tazeledi. Mutluluğunu yaşlı  gözlerle  kutlamamı  ba­ na bağışla! Yazgı, sevecen elini_ üzerinden eksik etmesin ve beni koruduğu kadar seni  de  korusun.  Dilerim  Tanrıdan, öteki kardeşimin ulaşamadığı mutluluklara sen  ulaş  da,  ben de seninle beraber sevineyim. Sağ ve esen kal, Schlosser'e se­ lamlar... Fritz'e de uygun birşeyler söylersin,  ben  susuyo­  rum.

FRAU YON STEIN'a

(Toıj]ıaus ve Claııstlıal) 10 ve 11 Aralık 1777

10 Aralık, şafaktan önce. Yola çıkmadan bir günaydın.

Akşam, yediye doğru. Kalemi nasıl oynatayım. Tanrıya nasıl şükredeyim şu anda ki, çevremde her gerçek, şiir; her şiir, gerçek olmakta. Duyduğumu anlatmaya dilimin gücü

72

yetmezken, elimdeki şu yontulmuş tüyle bu işi nasıl başarabi­ lirim? Sevgili kadınım. Eski peygamberlerin ergisine vardı­ ğım oluyor. Buna layık mıyım? Bilemem.

' Bir el, sonsuz bir sevecenlikle beni sanki elimden tutup

dileklerime doğru götürüyor. İsteklerimin ülküsüne  ulaştım. Bu ülküde birçok bağlar birleşmiş, nitekim birçok bağlar da yine bu ülküden dağılmakta... Yaşamımın  ne kadar  simgesel bir anlam taşıdığını bilirsiniz: Tanrıların lutfedip insanı gök­ lere yükseltmekten duydukları zevk, bir andan öteki ana ken­ dimi adamaktan duyduğum tat ve umutlarımın tam olarak gerçekleşmesi...

Size artık açabilirim; (siz yine kimseye söylemeyin) bu Harz1 gezisini aklıma koymuştum. Brocken' e2 çıkmayı istiyor­ dum. İşte sevgilim, bugün bu işi başarmış bulunuyorum.  Se­ kiz günden beri bunun olanaksızlığını herkesin ağzından duy­ mama karşın... Ama işin 'nasıl'ını ve  'neden'ini karşılaştığı­ mız zamana saklıyorum ... Şimdi hiç yazmamayı ne kadar is­ terdim.

"Ah, ayışığı olsa..." diyordum. Kapıyı açtım ve dışarı bir adım attım ki, sevgilim, Brocken karşımda, çamların üzerin­ den yükselmiş ayın harika ışığı altında pırıl pırıl yücelmiş, du­ ruyor. Ve işte ben, bugün onun ta tepesinde idim, 'Şeytan mihrabı' denen yerde Tanrıma en içli şükranlarımı sundum.

Bu yerlerin adlarını ayrı ayrı yazarım. Şimdi, Torfrıa­ us'ta, Brocken'a iki saat uzakta bir orman bekçisinin evinde­ yim.

11 Aralık- Clausthal. Bu sabah erkenden Torfrıaus'tan

Altenau'a uzandım, oradan da yeniden buraya döndüm.  Ve size yollarda çok, çok şey anlattım. Evet, yalnız olduğum za­ manlar konuşkanlığım art r.

Anı olarak yalnız şunu kaydedeceğim: Dün Torfrıaus'a geldiğim zaman, orman bekçisini, arkasında sabahlık, kah-


ı. Harz dağlan. Kuzey Almanya ile Goldene Aue arasında.

2. Harz'ın en yüksek nolılası. Çıplalı ve kayalık Brocken Tepesi (1142 m).

valtı ederken buldum. Hemen, Brocken'den söz açtım. Bek­ çi, oraya çıkmamın yolu olmadığını öne sürdü. Yazın çok  kez tepeye çıkmıştı, ama bu işi bu mevsimde yapmaya kalk­ mak delilikten başka bir şey değildi. Dağları sis basıyor ve in­ san hiçbir yanı göremiyordu. "Şimdi de, işte, yukarıları böyle­ dir," dedi, "insan üç adım ötesini göremez, atacağınız her adımı bilerek atmalısınız; yoksa..." Üzgün üzgün oturuyor, nasıl dönerim diye içimden geçiriyordum. Bu halimle kendi­ mi Kral Joab'a benzettim, peygamberden, yayı ile toprağa vurması buyruğunu aldığı halde, yeterince vuramayan kra­ la... Hiç ses çıkarmıyor ve içimden tanrılara yalvarıyordum: Hava dönsün ve şu adamın gönlü olsun diye... Bir ara: "Ba­ kın, Brocken şimdi gözüküyor" dedi. Pencereye yaklaştım, aynada yüzümün yansımasını görür gibi karşımda Brocken'i açık ve aydınlık görünce coştum: "Çıkamaz mıyım? .." dedim, "görürsünüz! Yok mu yanıma vereceğiniz bir uşak, herhangi bir kimse?.." O zaman: "Ben geliyorum sizinle... " dedi.

-Sevinç yaşlarımı anımsalsın diye pencereye bir işaret oydum. Bu işareti sizi  düşünerek oymasaydım,  burada  on­ dan söz etmeyi günah sayardım.

Son aşamaya varıncaya dek, bu işe inanamıyordum. Sis­ ler hep altımızda kalmıştı. Tepede eşsiz bir saydamlık vardı. Dün gece sabaha kadar ayışığı ahında; gün ağarıp da yola çı­ kacağım sırada ise, şafağın alacakaranlığına bürünmüş ola­ rak, hep onu seyrettim. Adiyö, yarın buradan ayrılıyorum. Gideceğim yerlerden yine size yazarım. Eğer kesinlikle bana yazmak isterseniz, mektubunuzu Philipp'e verin. Ona adresi bildirmiştim. Adiyö sevgilim. Stein'a, Waldner'e selamlar. Nerede olduğumu hiç kimseye söylemeyin. Adiyö.

74

FRAU VON STEIN'a

Berfin, 17 Mayıs 1778

Berlin - 17 Mayıs pazar akşamı. Kışın Brocken'dakine tümüyle ters düşen bir dekor içinde, ama yine aynı  duygular­ la, birkaç sözcük... Bugün, Prens Heinrich'in şöleninde, size yazmakta geciktiğimi düşündüm. Buraya gelmemiz, yazgının ilginç ve garip bir  gösterisi 1  Kenti gezdim.  Halkın  işi gücü ve yaşam koşulları ile ilgilendim. Bunları, sözlü olarak, daha uzun anlatırım. Soğukkanlılığımı ve iç temizliğimi tanrıların yardımıyla koruyabiliyorum, şükür; ancak açıkyürekliliğin, güvenin ve sevginin çiçekleri ruhumda günden  güne solmak­ ta.

Bugüne dek ruhum, tepesindeki kaleye sırtını vermiş derme-çalma surların çevrelediği bir kente benziyordu. İster savaş, ister barış zamanı olsun, kentin savunmasına pek aldır­ maz, ancak kaleyi elden kaptırmamaya çalışırdım. Şimdi ar­ tık kenti de sağlamlaştırmaya başladım. Ama saldırı hafif or­ dularla oluyormuş, ne çıkar?

Savaş kaynağının fışkırmak üzere olduğu bir anda, bu kaynağın başında olmak pek hoş oluyor. Başkentin göz ka­ maştıran görünümü, içindeki yaşam, düzen ve bolluk... Ve sonra, bunların korunması için canlarını  vermeye  hazır  bin­ ler ve binlerce insanın varlığı. Sokaklar  insan,  at,  araba,  top ve cephane kalabalığını almıyor. Dükün sağlığı iyidir, We­ del'in de öyle. Önümde, saat gibi işleyen şu çarkın nasıl dön­ düğünü size iyi bir biçimde anlatabilmeyi isterdim:  Bebekle­ rin hareketine bakınca insan, gizli tekerleklerin ve hele tümü­ nün arkasında FR2 markalı eski ve büyük çarkın üzerindeki binlerce çivi ile birlikte dönerek birbiri arkasına bu tatlı ses-

1. Bu sırada Büyük Friedrich, Bavyera tahlını Willelsbach'lar lehine kurtarmak için Habsburg hanedanına karşı açacağı savaşın bazırlıklannı yapıyordu.

2. FR • Fridericus Rex. Goethe bu çalışmalan, üzerinde bebeklerin belirli bir melo­ diye göre hareket ettiği müzikli bir saatin çalışmasına benzetiyor.

!eri nasıl sıralayıp çıkardığını anlıyor.

Berlin - 19 Mayıs. Ah, size döndüğüm zaman her şeyi anlatabilsem, bu kolaylığı bulabilsem. Ama ah, kalbimi sa­ ran demir çemberler, her gün biraz daha daralmakta. Korka­ rım bir gün ondan hiçbir şey dışarı sızmayacak. - Benzetişi genişletirseniz, onun daha birçok anlamlar taşıdığını görecek­ siniz.

Şu kadarını söyleyebilirim ki, sosyete yükseldikçe, davra­ nışlar da büsbütün bayağılaşıyor. Hiçbir maskaralık, bir eşek­ lik düşünülemez ki bu büyüklerin, dalkavukların ve araların­ daki küçüklerin iç yüzü kadar insanı  iğrendirsin!  Tanrılara hep yalvarıyorum: Yürekliliğimi, doğruluğumu yaşamımın so­ nuna kadar koruyabileyim. Dizlerimin üstünde sürünüp etek öperek uzun ömür sürecekscm, bir an önce ölmek daha  iyi. Ama bu serüvenin, benim için olduğu kadar, hepimiz için de taşıdığı değeri anlatacak sözcük bulamıyorum.

Tanrılara tapıyorum, ama onlar da eğer bize karşı ben­ zerleri olan insanlar gibi davranırlarsa, sonsuz bir kinle baş­ kaldıracak yürekliliği de içimde duyuyorum.

Postdam 21 Mayıs. İyi bir uyku  ile  ruhumu  temizle­ dim. Dün akşam buraya geldik. Biraz şöyle çevremize bakıp sanırım yarın yeniden  yola  koyulacağız.  Bütün  isteğim, bir an önce evime dönmek.

Weimar. 2 Haziran. Size hemen bir günaydınla seslen­ mek İsledim. Benim vadim,1 benim için büyük dünyanın her yerinden güzel ve rahat. Dün akşam düşündüm, kendime "Tanrılar beni mutlak iyi bir tablo yerine koyuyorlar ki çevre­ mi bu denli değerli bir çerçeve ile sarmışlar!" dedim. Beni s_eviyorsunuz, buna inanıyorum, bunu ta içimde duyuyorum. Siz ve dük, tablonun çerçevesi ile birlikte asılı olduğu çivi ve kurdela gibi, başımın tam üzerindesiniz.

76

FRAU VON STEIN'a

Weimar, 10 Aralık 1778

Geçen yıl, tam bu saatte Brocken'in üzerinde idim. Ve göklerin yücelerinden, bugün tümü yerine gelmiş birçok di­ lekte bulunuyordum. Bu yıldönümünü  siz de  benimle sessiz­ ce kutlarsınız, diye bu pusulayı yolluyorum. Çevremin buzla­ rına karşın, siz beni sevmeyi sürdürün. (...)

FRAU VON STEIN'a

Dvnıbıırg, 2 Maıt 1779

Ayaklarım beni, her zaman, sizinle birlikte  olduğum  ya da sizin orada bulunduğunuzu bildiğim yerlere çekiyor.  Bu­ gün 'Cennet Bahçesi' ni2 gezerken hep sizi, beni tanımazdan önce bu yerlerde dolaştığınızı düşündüm. Beni  tanımadığınız ve sevmediğiniz bir zamanın var olması nedense, gücüme gi­ diyor. Bu dünyaya ikinci bir  kez gelirsem,  tanrılara: "Yalnız bir kez seveyim!" diye yalvaracağım. Ve siz bu dünyaya  böy­ le düşman olmayacaksınız da, bu sevgiyi benimle paylaşarak, yanıbaşımda yer almayı kabul edeceksiniz. Bana  bir  şey  da­ ha verecektiniz. Bir tılsım daha. Elimde  türlüsü  var,  ama yi­ ne de yetmiyor. Bir miseP olsanız, "şu yeleği  bir gece sırtını­ za geçiriniz yatın da ona sizden bir§ryler geçsin" diye yalva­ rırdım.4 Akıllı uslu bir bayan olduğunuz için, Calvin' in5 mez- hebi  ile yetinmem gerek. ·

1. Thüringen"de llm Nehri vadisi. 2.Paradies. Jena'da bir park.

3. Misel: Elsııs,,ıa güzel biraz da hafif kızlar için kullanılan bir sözcük. Malmazelin değişıirilmiş bir söylenişi. Goelhe bu sözcüğü Weimar'da da kullanır ve çevresini bu yeni sözcüğe alıştım.

4. Goethe burada transsubslanlialion'dan yani ekmek ve şarabın İsa'nın vücudu  ve kanı oluşundan SÔ'l ediyor.

5. Calviıuscha Sakromenı: lranssubslantialion'u Calvin ancak sembol olarak kabul ediyordu.

Knebel' e1 piyesin biçimlendiğini ve geliştiğini söyleyebi­ lirsiniz. Yarın, eratı topluyo ruz.2 Sonra, birkaç gün Yeni Sa­ ray'a3 kapanıp kişilerin üzerinde işleyeceğim. Ayın beşinde Apolda'dayım ve oraya sizden gelecek haberciyi bekliyorum. Bol bol yazılarınızın yanısıra, ne isterseniz yollayın.

Şimdilik, burada karşıma çıkan bu insanlarla bir arada yaşıyor, onlarla yiyor, içiyor, hatta şakalaşıyorum. Ama içim­ den, varlıklarını bile duymuyorum desem yalan değil. İç yaşa­ mım, hiç şaşmadan, gideceği yola gitmekte.

Kağıdı katlarken, bu mektubu size hemen yollarsam, ya­ rın akşam bu saatlerde yanıt alabileceğimi düşündüm. Olana­ ğı varsa, bana uzun yazın. Düke selamlar... Allahaısmarla­ 'dık, sevgilim. İyilik haberlerinizi bekliyorum. Adiyö.

Akşam - sekizbuçuk.

Ayrıca, Apolda'ya yazacağınız mektubu da bekleyece­

ğim.

DÜK CARL AUGUST'a

Bııtısledt, 8 Maıt 1779

Erlerin ölçüleri alınır, elemeleri  yapılırken ben  de  size bu satırları yazıyorum. Bugüne dek her şeyi kendime göre tartıp değqlendirmeye  alışmışım da  Ren  bölgesinin  yöntem ve ölçülerine uyarak genç erleri sınıflara ayırmak tuhafıma gidiyor. Ama şunu da söyleyeyim ki, bu gibi işlerle içeriden uğraşmak çok faydalı oluyor.  Yukarıdan  bakınca,  her  şey ters gözüküyor. Oysa, bütün işler normal ve doğal bir akışla akmakta. Ne yana dönerseniz dönün, insan gücünün faydalı olacağı yerler yok değil.

1. Kari Ludwig von Kııebel: Cari August'un küçük kardeiİ pren., üınslantin'i yetiştir­ mek üzere saraya çağnlmış Prusyalı bir subay. Ömrünün sonuna kadar Goethe ile ar­ kadaş kalmıştır.

2. Goethe, asker toplamak ve yol l aalına nezaret etmek görevi ile, dükalığın çqilli kentlerini dolaşıyoı:,du.

3. das Neue Schloss dükün babası Ernst August tarafından yaptınlmıştır.

Bu işlerin dışında, bana anlatılanları bol bol dinliyor ve sonra Kaleme, şiirimin o eski kalesine çekilip kahrama nımı1 pişirmeye çalışıyorum. Bu arada ozanlığımı, tanrıların bu gü­ zel bağışını pek hovardaca harcadığımı gördüm.2 Ortaya bir yapıt çıkaracaksam, gücümü daha idareli kullanmamın  zama­ nı geldi, kuşkusuz.

Geçen gün, az kalsın Weimar'a  geliyordum;  ama  işle­ rim yüzüstü kalır, diye bundan kaçındım.

Küçük yavru,3 hele durun, biraz gelişsin. Tüm insanlar, çevrelerindeki duruma göre yetişirler. Siz ne  isterseniz  ya­ pın, bu böyle kalacaktır. Şimdilik, baba sevecenliğinizi esir­ gemeden, o u büyütmeye bakın. Söz anlayacağı zamana ge­ linceye kadar, bu konuyu daha çok düşünür ve çok  konuşu­ ruz.

Tanrı, dış ve iç huzurumuzu korusun. Size  ve  yurdunu­ za yapmak istediğimiz daha çok hizmetler var.

· Neşeli ve ciddi, çeşitli gözlemlerim var. Buluştuğumuz­ da anlatırım.

Knebel'in gelip beni bulmasına pek sevindim.

Tanrıya emanet olun. Ondan (Knebel'den) havadis alır­ sınız. Yarın erkenden Allstedt'e gidiyorum.

İSVİÇRE GEZİSİ (1779) FRAU YON STEIN'a

Frrınkfuıt, 20 Eyliil 1779

Ana sevgisi ile yüzümü okşayan güneşin ışınları altında yalnız bir "Günaydın.• Faz\a yazamayacağım.


1. Aslında: "Kızımın üzerinde Uğraşıyorum." Goethe, bu ara, 'lphigenie'in Tauris'i yazmaktadır.

2. Weimar sarayında Goethe, çqilli vesilelerle, şiirler kaleme almak zorunda kalıyor· du.

3. Dükün illı çocuğu. Bu kız çocuk çok yaşamamış, ölınilştür.

Çok güzel bir akşam vakti buraya 1 vardık ve pek iyi kar­ şılandık. Eski arkadaş ve dostlar sevinç içinde idiler. Yine o akşam, buraya vardığımız sırada, yıldız kaymasına tanık  ol­ duk ve bunu iyiye yorarak sevindik. Babamı değişmiş  bul­ dum. Sessizleşmiş, belleği de zayıflamış. Annem, hep eskisi gibi canlı ve sevimli.

Adiyö meleğim! Bu akşam, sizden mektup bekliyorum. Yolum beni sizden uzaklara götürüyor, ama kalbimi değil. Adiyö. Herkese selamlar.

FRAU YON STEIN'a

24 Eylül 1779

Spcycr  yiirclcri ve karşısı - Ren kıyısı

Karşıya geçmek için vasıta bekliyoruz. Ben de gölgede oturdum, size şu satırları yazıyorum.

Sessizce akan bir dere gibi, biz de ağır ağır, uzaklara doğru yol almaktayız. Hava çok güzel. Şimdiye kadar her işi­ miz yolunda gitıi. Bu yollardan geçerken, bugüne kadar sür­ dürdüğüm yaşamın bir bilançosunu çıkarıyorum; bütün eski dostlar karşımda, hesapların sonunda elimde ne kalacak, Tanrı bilir. Dükün sağlığı, Wcdel'in keyfi yerinde. İsviçre önümüzde -uzanıyor. Bu yüce dağlara tırmanıp ruhlarımızı doğanın yücelerinde yıkayacağız. Bana mektuplarınızı Frank­ furt'a gönderin. Ya arkamdan yollayacaklar ya da dönünce­ ye dek bekletecekler. Allahaısmarladık. Kağıdın arkasında bu dolayların bir resmini bulacaksınız.


l. Goelhe, Duc Cari Augusl ve onun ukluk arkadaşı von Wedel ile birlikle İsviç­ re gezisine çıkar (ikinci İsviçre gezisi). Frankfurt'lan geçerken dülı'.ü. beş gün için, kendi baba evinde konuk eder.

Rheinzabem, 25 Eylül 1779

Başlangıçta, gezi izlenimlerimi bir deftere yazıp topla­ mayı tasarlamıştım. Sonra, olmasa da olur, diye düşünüp vaz­ geçtim. Bundan böyle, olup bitenleri günü gününe size yaz­ makla yetineceğim. 1 Kurşunkalemle yaptığım resimden de anlayacağınız gibi, dün öğle üzeri Spcyer'e vardık ve hemen Domherr Beroldingen'in ziyaretine gittik. Bu, çok canlı, açık­ sözlü, çevresi ile yakından ilgilenen bir kişi. Onunla  birlikte, biz de perhize girdik. Sonra, yine birlikte, Dom'u gezdik. Yangından kurtulan bölüme  sonradan  eklenmiş  bölümlerle bu, bütün eski kiliseler gibi, tam bir tapınak olmak üzere ya­ pılmış bir bina. Sade ve geniş ölçüleri insana kendini unuttu­ ruyor; bu yüksek kubbeler ruhların, açık havadaki gibi son­ suzluklar içinde eriyip dağılmadan, genişleyip göklere yücel­ mesine elverişli... Eski ayin giysilerinin saklandığı müze bölü­ münü dolaştık ve bu giysilerde rahibin sırtına gelen yerlere sanatçı ellerin ne emekler harcadığını gördük. Bütün bu eski yapıtlarda ve  kişilerde  olsun, figürlerde  olsun,  -  eskilikleri ile orantılı olarak - büyük bir içlilik ve zenginlik göze çarpı­ yor. Örneğin siyah-beyaz olarak azırlanmış bir el işi var ki, bunda, büyük motifler ışığa getirildikten sonra gitgide  küçü­ lüp en küçüklerin gölgede kaybolması, görülecek şey. Bütün bunları yeni olarak, yırtılmamış ve eksilmemiş işlemeleri, ka­ rarmamış ve solmamış renkleri ile düşününce, herhalde ola­ ğanüstü güzel ve kendi türleri içinde kusursuz olduklarını ka­ bul etmek gerek: Session hücresinde Paul Veronese'nin: 'Ca­ na'da bir Evlenme Töreni' adlı tablosunun taslağını gördük. Olağanüstü bir yapıt. Büyük bir sevgi, ustalık, güç ve başarı ürünü. Portrelerin hemen l'ıepsi son kerte canlı. Dechant'ın koleksiyonundaki tablolar  arasında  da  çok  güzelleri  var. Ben, biraz da birşeyler kapmak ve  öğrenmek  isteği  ile,  en çok   doğa   görüntülerinin  seyrine   daldım.   Karşımda tahkim


1. Goelhe, Frau von Stein'a ve diğerlerine yazdııı mektuplan sonradan 'İsviçre Mek­ tuplan' adı ile bir araya toplamışlır.

Seçme Mektuplar 81/6

edilmiş kaleler var bu alanda, biliyorum, ama bu yolculuk sü­ resince bunlardan birine akın edip feth etmeyi aklıma koy­ dum. Beroldingen'in evinde de kimi güzel tablo ve bakırlara rastladık. Şu var ki, hep karmakarışık bir halde, tam bir be­ kar evinin dağınıklığı içinde...

Selz., öğle

Görülmemiş güzellikte bir gün, mutlu bir bölge... Her yer hala yeşil... Sararmış bir meşe ya da gürgen yaprağına rastlamıyorsunuz bile. Otlaklar o gümüş renkli güzelliWerini koruyorlar. Tüm yurdun tatlı ve okşayan bir havası ·var. Üzümler her gün ve her adımda güzelleşiyor. Köy evlerini çatıların altına kadar asmalar sarmış. Kapı önlerini Üzerlerin­ den üzümler sarkan çardaklar gölgeliyor. Esen rüzgar yumu­ şak, ılık ve nemli. Ruhlar da üzümler gibi olgunlaşıp tatlanı­ yor bu iklimde. Tanrı dileseydi de bizler, olduğumuz !!İbi, hep birlikte buralarda yaşasaydık! Kimimiz kışları donmaz ve yazları da böyle kavrulmazdı. Ren ve dolaylarındaki ışıklı dağlar, alabildiğine uzanan orman, çayır ve bahçeler gibi iş­ lenmiş tarlalar insanın içini açıyor. Ve ruhuma, çoktan duy­ madığım, bir rahatlık veriyor.

Eııııııeııcfiııgeıı, 28 Eylül 1779

Her şeyden önce, bugüne kadar, bir dost,  bir  önder gibi bu yolculukta bizi destekleyen göksel bulutları övmek istiyo­ rum. Tören günlerinde kullanılan siperlikler gibi, başımızın üzerinden hiç eksik olmadılar. Şımarmak istemiyorum, ama havaların hep böyle güzel gideceğine içimde bir inanç var. Barometre de zaten öyle gösteriyor. Geceleri duru bir gök, sabahları gün doğarken hafifçe alçalıp yükselen sisler ve son­ ra görülmemiş güzellikte renk ve ışık oyunları. Yağmurlar sanki yağmak için bizim eve dönmemizi bekliyor. Durun,  da­ ha anlatacağım.

Ayın 25'inci günü akşamı arkadaşlar doğruca yollarına

giderlerken, ben onlardan ayrıldım ve Sesenheim' ın1 yolunu tuttum. Oraya vardığım zaman, sekiz yıl önce bıraktığım bir aileyi nasıl bıraktımsa yine öyle, hep bir arada buldum. Beni çok dostça ve güleryüzle karşıladılar. Kendimi şimdi esen ha­ valar kadar temiz ve duru hissettiğim için olacak, bu iyi yü­ rekli ve sessiz insanların atmosferi ruhuma çok uygun geli­ yordu. Evin ikinci kızı, bir zamanlar, beni sevmişti. Ondan, layık olduğumdan çok, körü körüne sevip bağlandıklarımda görmediğim bir sevgi görmüştüm. Onu bırakıp gitmek zorun­ da kaldığım zaman ise, ölecek gibi olmuştu. Bu  kez,  bana bir zamanlar yakalanmış olduğu hastalığın tamamıyla geçtiği­ ni kapalı biçimde anlatacak olgunluğu gösterdi; hiç bekleme­ diği bir zamanda, kapının eşiğinde karşılaşıp burun buruna geldiğimiz ve benim yüreğimi hoplatan bu andan başlayarak, sonuna dek bana karşı son kerte sevimli ve candan bir arka­ daşlık gösterdi. Şunu da onun adına belirtmeliyim ki, ruhum­ daki eski duyguları uyandırmak için en küçük bir davranışı olmadı. Bütün kameriyeleri birlikte dolaştık. Şöyle biraz oturmamı istiyordu, o kadar. Her yer, pırıl pırıl ayışığı için­ deydi. Ona durmadan soruyor, her şeyleri öğrenmek istiyor­ dum. Bir zamanlar çevremizdekileri kandırmak için bize hay­ li faydası dokunan bir köylüye haber salıp getirttik "Bir hafta önce size sormuştum." deyip duruyordu. Berbere bile haber vermişler. Öğrettiğim şarkıları unutmamışlardı. Elimle boya­ dığım bir arabayı getirip gösterdiler. O güzel günlerde başı­ mızdan geçmiş neşeli olayları andık. Sanki ancak bir yarım yıl onlardan uzak kalmışım gibi, anılarım aralarında yaşıyor­ du. Yaşlılar, yürekten bir yakınlık gösteriyorlardı. Beni hepsi gençleşmiş buldular. Geceyi orada geçirdim. Ertesi sabah, gün doğarken, güleryüzle beni uğurlayan bu insanlara veda

 

l. Sesenheim, Strassburg civannda bir köy. Sırassburg Üniversitesinde hukuk ötfeni­ mi yaptığı sırada arka ı Weyland, Goelhe'yi burada oturan protestan papazı Brion ailesi ile lanıı;tırdı (Ekim 1770). Evli olan büyük ablalanndan b ka evde üç kız var­ dır. Burada sözü edilen Friedrike Brion. Hukuk doktorasını yapıp 1771 Ağustosun­ da Frankfurt'a dönünceye kadar Goethe, sık sık, bu aileyi ziyaret eder ve Friedri­ ke'ye büyük sempati ve kalp yakınlığı duyar.

ettim. Yeryüzünün bu köşeciğini ve orada yaşayan, kusurları­ mı bağışlamış dostların anısını üzülmeden anabileceğim için sevinçli, Sesenheim'dan ayrıldım.

26 Eylül Pazar günü, yeniden arkadaşlarla buluştum. Öğleye doğru da Strassburg'a vardık. Doğru Lili'ye1  gittim ve güzel kuklayı yedi haftalık bir bebekle oynar buldum: An­ nesi yanındaydı. Orada da beni apansız karşılarında görün­ ce, şaşırdılar ve sevindiler. Sordum, soruşturdum, evin dört bir yanını dolaştım ve sevinçle gördüm ki kızcağızın rahatı ye­ rindedir. Anlattıklarına göre kocası dürüst, aklıbaşında ve ça­ lışkan bir adam. Parası, güzel bir evi, iyi bir ailesi ve halk arasında onurlu bir yeri var. Lili'nin istediği de aslında bun­ lar değil mi idi? Kocasını göremedim, evde yoktu. Beni ye­ meğe alıkoydular. Yemekten sonra, dük ile birlikte, katedra­ li gezdik. Akşam üzeri de, Paesie llo' nun 2 nefis müziğinin eşli­ ğinde, L'Infante de Zamora'nın bir bölümünü seyrettik. Son­ ra, yeniden Lili'ye yemeğe gittim ve harika bir ayışığı altın­ da, ona veda ettim. İçimi kaplayan güzel duyguları size anlat­ mamın olanağı yok. Buraya gelene dek, durmadan -tespih çeker gibi aralıksız- vefalı, sürekli bir dostluk için dua etmiş­ tim. Şimdi ise, aralarında duyduğum bu gönül rahatlığı, içi­ me, benzeri olmayan bir zevk veriyordu. Geçici bir tutku ile gözlerim kararmadan, bu insanlarla aramızdaki sürekli ve dostça ilişkiye bakıyor, onların yazgılarını, yüksek bir tepeden ya da kuşbakışı bakar gibi, önümde serilmiş görüyordum.

Burada, kızkardeşimin mezarının yakınındayım. Evini görünce, çok sevdiğim bir resmi taşıyan bir çerçeveyi kar-


l. Uli Schönemann (von Türckheim): Frankfurtlu zengin bir ailenin sarışın ve güzel kızı. Goethe, Nisan ı775'ten aynı yılın eylülüne kadar, kendisi  ile  nişanlı  kalmıştır. Bu nişanlılık devrinde, kendini dinlemek ve denemek için, birinci İsviçre seyahatini yapar. Nişanı bozduktan sonra da,  bu seyahalle  tanıştığı dük Cari August'un  daveti­ ni kabul ederek Weimar'a gider. Goethe, bir kez daha kalbinin sesine kulağını  tıka­ mış ve sevdiği varlıkıan büyük acılarla uzaklaşıp çetin ve çekişmeli yoluna devam et­ miştir.

2. Paisiello, Giovanni Paksiello (1741-1816) Kalyan bestecisi.

şımda görmüş gibi oldum. Çerçeve yerinde, yalnız resim si­ linmiş. Onun yerine geçen Fahlmer, eniştem ve kimi kız ar­ kadaşlarım, bana hep eskisi kadar yakın davranıyorlar. Her birinin güzel, güleryüzlü, sağlıklı çocukları var. Buradan doğ­ ru Basel'e gidiyoruz. Bir daha ne zaman size yazabilirim, bil­ miyorum. Sizden de henüz hiçbir haber almış değilim. Oysa­ ki, Frankfurt üzerinden buraya bir hayli mektup geldi.

Adiyö. Herkese selamlar.

Emmeııdiııgeıı, 28 Eylül 1779

27 sabahında Strassburg'dan yola çıktık ve akşam bura­ ya vardık. Lavater'i görmek ve onu düke yaklaştırmak en bü­ yük isteğim. Size, durmadan, kendimden söz ediyorum. Hep­ si de eski günahım. Adiyö.

LAVATER'e

Cenevre, 28 Ekim 1779

Umarım buluşmamız yalnız sevinçli değil, faydalı da olur. Bizler gibi Tanrıya bunca değişik biçimde hizmet veren iki insan daha yoktur sanırım, yeryüzünde. İkimiz baş başa ve­ rip dar kafalı papazların, kötü kadınların ve katırların koca Concilium' larında 1 düşünemediklerini düşünüyor, içinden çı­ kamadıkları işleri başarıyoruz. Yalnız, ikimiz de, karşılıklı, bir­ birimizin inançlarına ilişmemek koşuluyla... Sen buna, zaten, her zaman dikkat edersin. Ama eğer, ben yine ters ve anlayış­ sız davranırsam, bana karşı sabırlı olacaksın, öyle değil mi?

Tobler 2 bana senin Offenbarung Johannis'ini3 verdi. Bu

1.  Concı1ium:  Kurultay.  (Burada) Dinsel kunıllay. ,

ı. Tobler. Zürich'li genç bir din adamı, 1781 yılında Goelhe'yi Weimar'da ziyareı el­

m tir.

3. Offenbarung Joharınb: Lavater'in Apokalypse'ye (vezinli ve uyaklı olarak) kaleme aldığı panıphrase (yorumlama kitabı). 1780'de yayınlandı. (Offenbarung Johannis z Abd-ı Cedid'ten bir kilap)

yapıtta, elyazından başka her şey bana yabancı. Onu yeniden okuyorum ama ne yapsam, tanrısallığını hiçbir yerde bulama­ dığım gibi, şiiri de ancak pek az yerde  bulabiliyorum.  Yazı, baştan aşağı, bir garip. Her sayfada, asıl havaya  girmemiş  bi­ rinin kokusunu alıyorum gibi geliyor bana. Yaa,  hem  de  bun­ dan önceki, 24 Eylül 1779 tarihli  yazında  bunun  tümüyle  ter­ sini ileri sürdüğün halde!.. Bu, böyle iş_te aziz kardeşim! Kar­ şılıklı oturup doğru dürüst bir  konuşsak  iyi  olacak  herhalde. Ben, tam bir dünya adamıyım.  Haksızlık  eden  aile  reisi,  yolu­ nu şaşırmış evlat, çiftçi, elmas  ve  para  konuları,  benim  için  yedi piskopos, avize, boynuz, mühür, yıldızlar ve acılar• ko­ nularından çok daha tanrısal (eğer mutlak tanasallık araya­ caksak). Bunu yazarken, gerçeği dile getirdiğimi sanıyorum; ancak, beş duyunun gerçeğini! Tanrı günahlarımı bağışlasın, bugüne dek olduğu gibi.

Cenevre, 2 Kasım 1779

(... ) Biraz da seni ne kadar özlediğimden söz edeyim ve bu özleyişin her gün daha çok arttığından... Birbirimize hep dost ve yakın kalalım, olmaz mı? Bu yakınlık, gitgide artsın, eksilmesin. Yeni dost ve sevgili istemiyorum ben.

Tobler hakkında ne diyeyim, bilmem ki... Bana yakınlık

ve güven duymuş, güzel. Yazık ki, aramızda benim otuz ya­ şım ve dünya görgüm var! Gelişmek ve yetişmek çağından hayli uzaklaşmışım ve bunu görmekten zevk duyuyorum. Ka­ fam ona yakın, ama kalbim yabancı. Delikanlının aklından geçmeyen büyük düşünceler şimdi benim ruhumu doldur­ makta ve onu yepyeni bir dünyada uğraştırmakta... Sevimli kumruların oynaştığı kuytu vadilere inemem artık. Benim, onun üzerinde bıraktığım etkiyi de, herhalde o, kendi sana anlatacaktır. Çok hoşlandık birbirimizden, diyemeyece m sana, işte bu kadar.

1. Apokalyp&e'den alınmış başlıklar.

86

KNEBEL'e

Ziiıiclı, 30 Kasım 1779

Aziz kardeşim, yalnızlığın içinde davranırsın  da  burala­ ra kadar seslenirsin diye bekledim, ama görüyorum  ki,  bin türlü işim arasında, kapını çalıp sesimi duyurtmak yine bana düşüyor.

Yolculuğumuz buraya kadar çok güzel ve hiçbir aksama olmadan geçti. Talih, umarım bundan böyle de yardım eder de bizi sağ salim sizlere kavuşturur. Ne kadar iyi olsam, ne kadar değişik bir yaşam içinde bulunsam da yine yuvamın öz­ lemini duyuyorum. Sizleri, her gün daha çok arıyorum. Bun­ dan böyle bir araya geldiğimiz zaman, birbirimizin değerini daha çok bilerek, duyarak yaşarız, diye umuyorum içimden. Bizi zaman zaman birbirimizden ayıran perdeler -demir, tahta ya da mukawa - yıkılsın, yerin dibine batsın! Anlamsız alınganlıkları bir yana atıp içimizi güvenle birbirimize açma­ yı öğrenemedik gilli. Sana rica ediyorum, bu mektubu sakla ve bir saygısızlık yaptığım zaman onu bana göster de kendi­ me geleyim.

Ziiıiclı, 3 Aralık 1779

Burada, Lavatcr'in yanında, tadına doyulmaz günler ge­ çiriyorum. Dünyanın bu sıkıntılı döneminde burada, onun ve dostlarının çevresinde bir cennet sessizliği ve rahatlığı var. Herkes, her zaman, birbirinin sevincini ve acısını paylaşıyor. Evi, çoluğu, çocuğu, işi, gücü bir arada  ve  yanıbaşında  ol­ mak herhalde çok iyi bir şey. Bu, insanları  birbirine  bağlıyor ve fesatlığa zaman bırakmıyor. Lavater, onu yakından tanı­ yanlar için eşi benzeri bulunmaz bir  insan.  Bu  doğruluk, inanç, sevgi, sabır, güç, olgunluk; iyilik, çaba, bütünlük, çok yönlülük ve serinkanlılık ne İsrail'de var, ne kafirlerin arasın­ da...

WEİMAR

13 Ocak 1780'de dük, Goethe ve arkadaşları, dört ay sü­ ren gezilerinden dönerler. Goethe'nin istek ve  direnişi  ile tertip edilen bu geziyi başlangıçta gereksiz bulanlar,  sonra­ dan, dükün bu yolculuktan gerçekten ve her bakımdan fayda­ lanmış olarak döndüğünü onaylamak zorunda kalırlar.

Goethc de, Weimar'dan uzak geçirdiği aylarda, küçük dükalığa ve onun başkentine ne denli alıştığını  ve bağlandığı­ nı anlamıştır.

Bu sırada, Weimar'da 'Prenslik Komedi ve Oyun Bina­ sı'nın1 yapımı bitmiş ve içinde konuk trupların temsil ve kon­ serleri verilmeye başlamıştır. Goethe, bu gösterilerle yakın­ dan ilgilenir ve beş, on yıl sonra bu bina  içinde  kendi kurdu­ ğu 'Saray Tiyatrosu'nun temsillerini doğrudan doğruya kendi yürütür. Bu tiyatronun gelişmesi ve örnek bir sahne haline gelmesini Goethe, kendisi için büyük bir  ödev  saymış  ve uzun yıllar bu uğurda çalışmaktan yılmamıştır.

FRAU YON STEIN'a

Enfıııt, 2 Mayıs 1780

Weimar'a giden bir elçi ile, size bir selam yolluyorum. Hava çok güzel. Her yer çiçek içinde... Bu açık havadan, ru­ hum ve bedenim için deva umuyorum. Benim vadime 2 bağlı kalın ve içimden, sık sık sizinle konuştuğumu bilin! Dolaştı­ ğım kadar, her şeyi bir bir zihnimden geçiriyorum: yapılmış işleri,  yapılması  gerekenleri,  yaşam  kavgamı,  şiirimi  ve sev-

1. Redouıen-Haus: Temsil, müsamere ve gerektiği zaman balo vermeye elverişli bü­ yük salonlan olan bina.

2. /im ,•adisi: Goethe'nin buradaki ünlü 'Gartenhaus'ı.

gimi...

Adiyö, Stein'a selamlar.

KESTNER'lere

Weiıııar, 14 Mayıs 1780

Size yeniden seslenebilmek ne güzel... Birkaç gün önce, sizleri andım; ne var, ne yok, bir sorayım diyordum. Ziyareti­ nize gelmeyi çoktandır tasarlıyorum. Bir gün, umarım bu ta­ sarıyı gerçekleştiririm de, gelir, beş oğlunuzu da, sizi de sağ­ lık ve sevinç içinde görürüm.

Şöyle bir otursanız da, bir gün,  bana  topluca  bir  mek­ tup yazsanız. Lotte'de, çocuklardan yazı yazmasını öğrenmiş olanlar da ayrı ayrı birkaç satır yazsalar da yeniden  birbirimi­ ze biraz daha yaklaşsak... Ben de size, yakında,  yeni  birşey­ ler yollayacağım. İşler durmadan .artıyor, ama dostlarım için zaman ayırırım ben, n'olursa olsun...

Üzerimde olan Geheimrat ödevinden  başka Savunma ve Ulaştırma Bakanlıklarının yönetimi ve bütçelerinin düzen­ lenmesi tümüyle bana bırakılmış bulunuyor. Her gün daha düzenli, daha dikkatli, daha çabuk iş başarmaya çaba harcı­ yorum. Çevremdeki insanlarla aram iyi; güven ve sevgileri­ nin günden güne arttığını görüyorum. Elimdeki mutluluğu değerlendiremezsem, bunun suçu yalnız bana aittir. Kentin varoşlarında, ilkbaharın, bu ara, harikalar yarattığı güzel bir vadide oturuyorum. İsviçre'ye yaptığımız son geziden çok memnun ve gayet iyi izlenimlerle döndük.

Hennin gs'in1 Deduction'u için teşekkür ederim. Şiiri ta­ nımıyorum. Ama karışık,  ne  demek  istediği  belli  olmayan bir yazı. Adiyö. Karına ve çocuklarına selamlar. Beni gönül­

den çıkarmayın. (...)

l. Hennings: Kestner' in bir arkadaşı.

O beron' u1 beğeneceğini biliyordum. Gerçek değer taşı­ yan bir şiir. Wieland, Almanlar arasında şair denecek tek adam. Yazı işlerim, güncel çalışmalarımdan sonraki yeri alı­ yor. Ama, zaman zaman, her gün birkaç saatini flüt çalmaya ayıran büyük kr alı2 kendime örnek alarak, öz yeteneğimi işle­ tip geliştirmekten de geri kalmıyorum. Yazıp bitirdiğim bir hayli yazı var elimde, basılmış olanların belki de iki misli... Kafamda da bir sürü plan... bunları kaleme almak için, za­ man ayırıp kendimi toplamam gerek...

LAVATER'e3

Osılıeinı  (Rhön yakııılanııclcı)

20-  (21) Eylül 1780

- Bana verilmiş olan görev, günü gününe üstesinden gel­ mek zorunda olduğum işler, günler geçtikçe bir yandan ko­ laylaşırken, öte yandan da zorlaşıyor ve benim gece gündüz iş başında olmamı gerektiriyor; bu görev, gün geçtikçe gö­ zümde daha büyük önem kazanmakta ve ben daha büyük iş­ lerde değil, ama bu günlük işimde, en yüce insanların başarı­ sına ul şmayı diliyorum.

Ruhumda duyduğum bu önüne geçilmez hırs; özünü ya­ radılışımda bulduğum temelin üzerine kuracağım yaşam pira­ midini4 göklere dek yüceltmek hırsı, içimdeki her türlü isteği bastırıyor ve bir an bana başka şey düşündürmüyor. Elimi

1. Oberoıı: Wieland"ın bu adı taşıyan yapılı Teıılsche Merkur'de yayınlanmışlır. Tem­ muz 1779'da yazar, yapıtını Goelbc'yc okuımuşıu.

2. Büyük Friedrik.

3. Johmııı Caspar Lırııaıer (1741-1801): Züı"ihli bir din adamı (Pastor). Fızyonomi bi­ limi Uc u& •- lnsanlan tanımak w ıevmek yolunda 'Plıysionomic ilı.- ilgili frag­ menl'lar adb eserinin hazırlanmasında Goclhc kendisine yardıma oklu. Goeılıe ile Frankfurt'ıa 1774'le tanışmıştır. Daha önceleri Fizyonomi konulan üzerinde yıız:ış­ makla idiler. Lavaıer Gocıtıe'nin dehasını ilk keşfedenlerden biridir. Ama sonralan diıııel ıutuculuğu ııcdcni ile Goetlıe, Lavater'den ıızaklaşmıı ve 1797'dc Zürih'e gitti­ ğinde onu aramak zahmetine bile katlanmamııtır.

4. Pyromide mcincs Daseins.

çabuk tutmam gerek; yaşım ilerledi; kim bilir, kader belki tam orta yerde belimi büker ve Babil Kulem sivrilmeden, küskütük, yarım olarak ortada kalır. Hiç olmazsa, arkamdan çok cüretli bir yapıtın planını kurmuş desinler; yaşayacaksam eğer, tüm gücümü onu yüceltmeye harcamayı Tanrı bana na­ sip etsin.

Frau von Stein'ın güzel sevgisinin yaşamıma kattığı  ta­ dın da başarımda uğurlu bir etkisi var... Onda sırası ile anne­ mi, kızkardeşimi ve sevgilimi bir arada buluyorum; aramızda­ ki bağ, artık doğanın kurduğu bir bağdan farksız.

Baben' e1 ve karına selamlar.


I


1. Böben: Barbara Schullheisı (1745-1818) Zürihli bir tüccann kansı, Lavater"in ar­

lıadaşı. Goelhe ile l 775'te, ozanın illı lsviçre gezisinde taruımıştır.



Olgunluk Çağı


FRAU YON STEIN'a

13 Kasım 1780

İzin verin de, sevgilim, size bir "günaydın!" diyeyim. Dı­ şarıda hava kapalı ve fırtınalı. Bulutlar yeryüzüne ve bizim iç dünyamıza abanmış. Bu baskı altında  yine  de  birinci  perde­ yi1 bitirebildim. Onu size okuyacağım. Uğraştığım  her  şeyle siz de ilgilenesiniz istiyorum.

Beni sevdiğinizi söyleyin bana, söyleyin de karanlık gök­ ler aydınlansın.

Gotthard' a2 çıktığımızdan beri bu gün tam bir yıl olu­

yor.

FRAU YON STEIN'a

(Weiıııaı; 1780)3

Şükürler olsun Tanrılara ki: ruhumda olup bitenleri özetleyip şarkıların kalıbına dökerek benden sonrakilere du­ yurtmak yeteneğini bana vermişler.

Konsere giderken sizi, uğrayıp alacağım.


1. Torquaıo Tasso: 'Tasso'nun düzyazı olarak yazılmış ilk perdesi. Bu ilk deneme (düzyazı ile) sonradan kaybolmuştur. ·

2. Sainı-Gotthard: 2. İsviçre gezisi.,

3. Bu mektubun günü yok. 'Tasso'daki ünlü pasajı anımsattığı için 'Tasso' çalışmala­ nnı yaptığı l 780'de yazılmış olabilir:

'Torquato Tasso'dan:

"Und wenn der Mensch in seiner Qual verstummt Gab mir ein Goıt zu sagen wie ich leide.•

Acının insanı susturduğu yerde Tann söyletir bana, çektiklerimi.•

95

FRAU VON STEIN'a

llmenau, 8 Temmuz 1781

Knebe11, sana bu mektubu ve onunla birlikte sağlığımı­ zın haberlerini iletecek. Geceyarısından sonra ormanın üze­ rinden korkunç bir güçle kopup şimşekleri, serpintileriyle üzerimize gelen fırtınayı anlatacak. Fırtına kuzeydoğuya ka­ yarken, sevgilimi şimdi uyandıracak, diye içimden geçirdim ve... o beni düşünecek, dedim.

Dilim varıp kendi  kendime  bile  söylemesem,  içimde hep senin özlemini duyuyorum. Ruhum zaman zaman daralı­ yor ve hiçbir şeyden tat almaz oluyor. Bir bakıyorum kurun­ tularım tüm düşünceleri alt etmiş, bir bakıyorum küskünlü­ ğüm... Sonra aksi bir şeytan sizlerden uzak oluşumu koz gibi kullanıyor ve durumumu en kötü yönünden bana  göstererek 'tek çıkar yol kaçmak.' diyor.2 Ama, yine  içimde  duyuyorum ki, senin bir bakışın, bir sözcüğün bu sislerin tümünü dağıt­ maya yetecek...

Senden uzak kalmak zorunda olduğum şu günleri güzel geçir sevgilim. Mektubunu nasıl beklediğimi bir bilsen!

Her akşam, kızılımsı ışığı ile pencerenin karşısında, Fichtenberg üzerinden doğan Mars  yıldızını  selamlıyorum; sen onu, herhal, benim bahçemin üzerinden görüyorsun; dur hele, yakında onu aynı pencereden, birlikte seyredeceğiz. İyi geceler meleğim, sevgilisinden ayrı olunca insanın yaşamı, yaşam değilmiş meğer ...

1. Kııebel. Cari Ludwig von (1744-1834): Dük Cari Augusl'un küçük kardeşi prens Consıanlin'in özel öğretmeni. Prusyalı bir subay. Goeıhe ile ömürleri boyunca hiç bozulmayan derin bir arkadaşlık kurdu. Goeıhe'nin mektuplarında sen dediği az kişi• terden biri.

2. Goelhe, evli ve iki çocuk annesi olan Frau von Slein'a kalbinde beslediği büyük sevgiye karşın, bu ilişkinin yakışıksız ve onur kıncı yönünü düşünerek acı çekmekle• dir. Nitekim 1786'da, gizlice, -çoğu kez sevgiden sıyrılmak için yaptığı gibi- İtal• ya'ya ıı.açar ve 1788'de Frau von Sıein'la olan duygusal ilişkisini keser. 1775'1en 1786'ya kadar süren bu derin sevginin ve kendinden yedi yaş büyük olan Frau von Stein'ın, şairin kişiliği üzerinde büyük etkisi olmuştur.

KNEBEL'e

Weiıııaı; 3 Aralık 1781

- Durmadan çalışma hırsımın beni ne işlere sürüklediği­ ni1 öğrendiğin zaman gülümseyeceğini biliyordum; ama bu­ nu benim hesabıma ayrı bir başarı sayma sakın; bu benim ya­ radılışım: içimden bir şey beni çeşitli işlere yöneltiyor, itiyor; en önemsiz bir köyde, en bakımsız bir adada bile olsam yine böylesine uğraşacak, didinecek şey bulurdum kendime. Baş­ ka türlü yaşayamıyorum.

Karşıma çıkan işler bana göre olmasa da, ben yine onu başarmaya çalışırım. Çünkü, içimde bir İnanç var: İçinde bu­ lunduğumuz durumda şaşmadan ve inatla uğraşırsak ancak, daha üstün bir düzeye ulaşmaya layık  oluruz,  diyorum;  an­ cak o zaman bir yüksek basamağa adım atmaya hak  kazanı­  rız. Bu yükseliş ister burada geçici bir  zaman  için  olsun,  is­ ter öbür tarafta sonsuzluğa dek...

FRAU VON STEIN'a

Meiııiııgeıı, 12 Mayıs 1782

İşlerim iyi ve düzgün gidiyor. Gerçi ne fazla önemli ne de zor işler bunlar. Ama sen pek iyi bilirsin ya, tüm uğraşılarımı yetişmem yolunda faydalı saydığım için, yine de istekle kovalı­ yorum bu önemsiz işleri. - Elçi sıfatıyla her iki dük tarafından resmi şekilde kabul ed ildim:2 Salond a Livrce'li uşaklar, ara sa­ londa toplanmış tüm saray ileri gelenleri, kapının iki yanında pajla r3 ve kabul salonunun ortasında dük hazretleri. -


1. Goethe bu dönemde. Zeichenakademie (Ressamlık Okulu)nda 'İnsan vücudunun kemik yapısı' üzerine dersler vermektedir.

2. Goethe, üniversite işlerini görüşmek üzere Thrüngen'deki dükalıklan ziyaret eder.

(8 Mayıs-18 Mayıs tarihleri arasında.)

3. Paj (der Pagt'): Soylu ailelerin şövalyeler yanında yetişen çocııklan.

Seçme Mektuplar 97/7

Yarın aynı komedyayı oynamaya Koburg'a, Hildburgha­ usen Sarayına gidiyorum, hafta sonuna doğru Rudolstadt'a uzanıp yola çıkmışken, tüm Thüringen saraylarını dolaşıp bu görevi bitirmiş olacağım. Rudolstadl'tan Kochbe rg' e1 adam gönderip senin orada olup olmadığını öğrenmek istiyorum.

Yerimi bir kez, karlı 2 yönde almışım, bu nedenle ola­ cak, kazanç kazancı kovalıyor. Faydalanmasını bildiğim için mi nedir, bu şans günden güne sanki artmakta. Bana yalnız, elime geçenleri tutmak düşüyor... Kazandıklarım para olsay­ dı, milyonları çoktan toplamıştım. -Çeşitli kişiler, çeşitli şey­ ler için yaşar bu dünyada. Ben, kendi hesabıma hiçbir za­ man paraca zengin olamayacağım; ama bana gösterilen gü­ ven bakımından, iyi bir ün yapmak, başka insanların gönlü­ nü kazanmak bakımından...

Ve elde ettiklerimin tümünü senin ayaklarına serece­  ğim, buna inan sevgilim! Her türlü duygum öylesine sana öz­ ge olmuş ki, sana gerekli payı, şükran borcumu ödemeden hiçbir şeyi kendime mal edemiyorum.

Sanki gözlerimde, kulaklarımda senin yerleştirdiğin kü­ çük periler var; gördüğüm, işittiğim her şeyden, sana besledi­ ğim hayranlığın payına ayırmam gerektiğini bana fısıldıyor­ lar...

Burada, tam kilisenin karşısına gelen bir evde oturuyo­

rum. Belli bir yerde, peşin kararlaşmış saatlerde, Tanrıya ibadet etmek zorunluğunu tanımayan biri için bu, bir fela­ ket! -Sabahın dördünden beri çanlar çalıyor. Org sesleri ve çan seslerinden düşüncelerimi toplayamıyorum.

Adiyö sevgili, sevgili Lotte.


1. Kochberg: Frau von Stein'ın Rudolstadt yakınlanndaki villası.

2. Kôr. Kumardaki kazanç kastediliyor.

LAVATER'e

Weiıııaı; 9 Ağııstos 1782

Kafam başkalarının günlük dertleriyle dolu, bu nedenle yalnız bir iki satır... umarım bu birkaç satır aramızdaki anlaş­ mazlığı daha çok arttırmaz. - Karşı karşıya olsaydık, birbiri­ mizi anlamak için bir çeyrek saat yeler de artardı bile. Biz ikimiz, iki insanın yaklaşabileceği en yakın noktaya varmışız; sonra birbirimize arkamızı dönüyor, karşıt iki yolu tutturup birimiz bir yana, birimiz öbür yana ilerliyoruz; ben ne denli güvenle adım atıp ilerliyorsam, sen de aynı güvenle adım alı­ yorsun... İkimiz de tekbaşımıza, birbirimizi hiç aklımıza ge­ tirmeden, varlığımızın en son sınırlarına kadar ilerliyoruz; sonra ben, Tanrının ve doğanın ruhuma sunduklarını içime sindirmiş, sessizce geri dönerken, birden seni karşımda, edin­ diğin etkileri var gücünle çevrene öğretme çabası içinde bulu­ yorum.

O anda, aramızda, gerçek  büyük  bir  aralık  var!  -Ve ben, fikirlerinin bağdaşmasıyla beni kavramış, yakınına çek­ miş olan, sevdiğim ve inandığım Lavater'i artık  göremiyo­ rum; ancak, ateşten kılıcının çizdiği sert çizgileri görüyorum karşımda ve o anda içime bir  tiksinti  geliyor...  Çok  insanca bir duygu; .karanlık ama insanca ...

Sen, Evangelium' u1 olduğu gibi, en kutsal bir gerçek olarak kabul ediyorsun; bense, hani göklerden bir ses bangır bangır bağırsa da suyun yaktığını, ateşin söndürdüğünü, bir kadının bir erkekle birleşmeden çocuk doğurduğunu ve bir ölünün yeniden dirildiğini söylese, ben bunlara, yine de inan­ mam; dahası var; ben bütün bunları doğa içinde kendini orta­ ya koyan ulu Tanrıya karşı küfür sayarım.


1. das Evnngelium: İsa'nın ya amını anlatan dört dinsel öykü. Mallhaus

Markus Lukas Johannes

 

} Evangelium

Sen, Evangelium'u yazılmış yapıtların en güzeli diye alı­ yorsun bense Allahın, övüp te yarattığı değerli insanların ka­ leminden çıkmış binlerce sayfanın da en az onun kadar güzel ve insanlığa faydalı ve gerekli olduğunu inanmışım.

Benim de inançlarımda, en az senin kadar, direndiğimi kabul et, aziz kardeşim; o halde ben de ortaya çıkıp kendi inancıma göre, Tanrının kurduğu aristokrasi yararına, senin 'İsanın Tek Ülkesi' için yazdıkların kadar çaba ve inatla ko­ nuşabilirim, öyle değil mi? O zaman senin Pilatus' da1 konu yaptığın ve hiç eleştirmeden inanacaksınız, diye ortaya koy­ duğun şeylerin çoğunun tam tersini söyleyemez miyim?-

Hoşgörüden  böylesine yoksunluk!

Sert sözlerimi bağışla - bunlar yeniden  aramızı  açma­ sın, ama şunu eklemeden edemeyeceğim: bu koyu sofuluk, 2 senin karakterinde yoktu; hayır, ama kitabın baştan sona onunla dolu. - Halktan kendini ayırt  etmeyen,  yazarlara  ya­ kın olan Lavater, sonsuz bir hoşgörü ile çevresine bakan, hiç kimseyi incitmeyen bir insan! Sonra aynı kişi, tüm insanları değil, ancak bir grubu içine alan bir dinin öğretmeni, o dinin canla, başla çalışan hizmetçisi oluyor! -

Aslında bunu, sen de saklamıyor, ·ağzınla söylüyorsun... Burada söz konusu, sanki sizden başkası yeryüzünde yokmuş, ya da yok sayılacak bir hiçmiş gibi, her şeyi tekelinize almanız değil; hayır, sizden olmayanları kapı dışı bırakmanız.  Tanrı­ nın sofrasından yere dökülen ekmek kırıntılarıyla beslenen kö­ pek yavrular ının3 arasına itivcrmeniz... O köpek yavruları ki, yaşam ağacının yere dökülen yaprakları, sonsuzluğa akan ne­ hirlerin bulanık suları onların şifası ve besinidir. 5

1. Pi/aıw: 'Ponliııs Pilaıus· l.avaler'in bir eseri. Goethe tek yönlü  ve  hoşgörüden uzak bulduğu bu yapıtı beğenmemişli. Goeıhe ile  kendinden  sekiz yaş büyük  olan din adamı Lavaıer'in arası bu lnıoleranz 'Taassup' yüzünden açıldı ve 1783 sonunda aralanndaki mektuplaşma bütün bütüne kesildi.

2. lntoleranz.

3. 'Hinaus wo die Hündlein...' Köpek yavnıcuklannın yaruna... Ahd-ı Ce<lid, belı: Markııs 7, 27, 28.

4. Abgefallene Bliiıter des Lebensbaumes... Apokalypse 22,2-3, 82. P,,alm, 14.

5. 'Getrübler Wellen der ewigen Ströme... ' bak: Apoluılypse 22, 1.

Bana darılma sakın; bunları sana gocunmadan söylüyo­ rum. İşte senin Pilatus'un baştan sona böylesine tekelci; za­ ten sen de onu, bu niyetle kaleme almışsın.

Ne ahret soruları yok ki onun içinde: "Buna kimin gücü yeter ki... ", "Kim bu işe kalkışabilir ki... " gibisine... kitabı okurken kaç kez "Benim gücüm..." ya da "Ben..." diye onları yanıtlamak geldi içimden...

Sana, kitabın üzerine uzun, ayrıntılı ve iyi şeyler yazmak isterdim, inan bana; hatta kimi şeyler de yazdım, ama sana yollamak elimden gelmedi.

Birbirimizi anlamamazı o kadar güç ki -Sırası gelmiş­ ken ' l ntole ranz' dan1 anladığımı açıklayarak sözcüğün sertliği­ ni bir yumuşatmak istiyorum. Fikirler birbirinden bu derece farklı olunca, onların birbiriyle çarpışmamasının olanağı yok­ tur... Kim bilir, şayet ben kendi dinimin öğretmeni olsay­ dım, o zaman da sen, bugün benim sana söylediklerimi söy­ ler, hoşgörüden uzak olduğumu ileri sürerek beni suçlardın.

Sesini bana, güzel sözcüklerle duyur, bu yabancı havayı aramızdan uzaklaştır. Yabancılık havası evrenin dört buca­ ğından esmekte, dostluğun ve sevginin havası ise tek yön­ den...2

FRAU VON STEIN'a

Weimar, 17 Eylül 1782 (Kochbcrg'e Stein'lara yaptığı bir ziyaretten sonra)

... Usulca kaçtım ve eve döndüm; okumak, kitaplarımı karıştırmak ve seni düşünmek istiyordum. Ben, özel  yaşa­ mım için yaratılmışım, yazgı nasıl oldu da beni bir devlet yö­ netiminin ve bir prens ailesinin içine itti, anlamıyorum.

1. Hoşgörüden uzak ol , 'Müsamahasızlık', dar görüşlülük.

2. Wehl von o/len Enden ,kr Welı: Evrenin dört bucağından... bak: Johannes 3, 8

Kendimi sana adamışım, Lotte'm, tüm saatlerim  senin için akıp gidiyor ve sen bana kalıyorsun, bunu seziyorum ...

FRAU YON STEIN'a

Weiıııaı; 9 Nisan 1783

Gün bir garip başladı; yürekten dua  et  de  güzelleşsin... Bu akşam seni göreceğim, sevgine kavuşacağım diye nasıl se­ viniyorum bilsen... Allahaısmarladık, ömrümün tatlı sevinci, tüm varlığımın tek.özlemi...

FRAU YON STEIN'a

Jlıııenan, 24 Nisan 1783

Sana ne kadar borçluyum ve daha ne kadar borçlanmak­ tayım, benim iyilik seven, iyilik saçan sevgilim; sana nasıl te­ şekkür edebilirim, bilmem ki...

Ben iyiyim; ama şunu bil ki, yeryüzündeki bozuk düze­ ni, 1 işler-bir-düzen haline getirmek göreviyle ekmeğini haket­ mek zor, çok zor bir iş...

Tüm bir yıl süresince şöyle iç açan bir tek iş gelmedi eli­ me... Başvurulan dertleri ve sıkıntılarıyla uğraşa  uğraşa  in­ san bunalıyor...

Tanrıya emanet ol! Beni sev! Seni görmek umudumu elimden alma...


1. Aslında: 'Dishannonie der Welt in Hannonie bringen' denmektedir. (Çev.)

FRAU VON STEIN'a

Weimaı; 24 l/azirrııı 1783

İşle, sevgili Lolte, sana sonunda Werıhcr' i1 ve senden önce, varlığının habercisi imiş gibi karşıma çıkmış olan öteki Lotte'yi yolluyorum. İngilizcesi hoşuma gitti. Kitabı, içtenlik, anlayış ve zevkle yabancı dile çevrilmiş buldum. Eğer Alman­ casından çevrilmiş olsaydı, ondan daha da çok şey öğrenebi­ lirdim. Kendi düşüncelerimi hocala rımın2 dilinde okumak ba­ na zevk verdi. Adiyö. Binlerce selam sana...

Almanca müsvedde dc3 yanlışlar bulursan işaret ediver, Allahaısmarladık.

Bu akşam, birkaç dostu bize, bahçeye çağırayım mı, yoksa baş başa mı kalalım?

KESTNER'e

Eiseııaclı, 24 Jlazirrııı 1784

Size çoktan yazmam gerekiyordu; Iphigenie'mi o güzel karşılamanıza daha teşekkür edemedim. -

En çok, Dctail'lara girip beğendiğiniz yerleri  belirtme­ niz hoşuma gitti. Zira, genci, kesinlikten yoksun övmeler in­ sana bir şey söylemiyor ve eğitici olmuyor.

Çocuklarınız için yazdıklarınızı zevkle okuyorum: Ne mutlu o insana ki dünyasını aile yuvası içinde bulmuştur. 5 Ne denli mutlu olduğunuzu, dıştan parlak gözüken durumların

1. Werther'in ilk İngilizce çevirisi (Londra 1779). Bu çeviri Fransızcadan İngilizceye yapılmıştır.

2. İngiliz yazarlar: Goldsmith, Sterne. Shakespeare.

3. Goethe bu sırada Werther'i yeniden gözden geçirmekte, üzerinde deği iklikler ve düzeltmeler yapmaktadır.

4. Aslında Goethe bu sözcüğü Fransızca, 'Detail' olarak yazmL - Biz de öyle bırak­

mayı uygun gördük. (Detail: ayrıntı): .

5. 'Glückselig. der dessen Welt innerhalb des Hauses isi.'

hiı,: dL: imrenilecek şeyler olmadığını iyi bilin, dostlarım...

Sizleri, kim bilir, ne zaman görebileceğim?-

FRAU YON STEIN'a

Eiseııaclı, 28 Haziran 1784

Sana kavuşmalıyım artık, .sevgili Lotte, dayanamıyorum; sensiz yaşayamayacağımı iyiden iyiye anladım ... Buradaki ka­ lışımız pek uzamaz sanıyorum, anlaşmalar tamamlanıp imza­ landı,1 belki bir haftaya kalmaz, yola çıkabilirim. Hava berba­ dın berbadı; kapıdan dışarı çıkmanın olanağı yok; kapalı yer­ lerdeki güzellikler ve süsler ise beni olsa olsa bir an oyalıyor; bunlar, içimde sabahtan akşama kadar duyduğum boşluğu doldurmak şöyle dursun, durmadan  yağan  yağmuru  bile  ba­ na unuLturamıyor.

Evet, sevgili Lotte,2 şimdi iyice anladım ki, varlığımın yarısı sensin ve sen kalacaksın. Ben, tekbaşıma, bir bütün, başına buyruk bir varlık değilim artık. Zayıf yanlarımı sen güçlendirmişsin; tez yara alan yönlerimin sen koruyucusu ol­ muşsun; eksiklerimi sen tamamlıyorsun. Senden uzak oldu­ ğum zamanlar, garip bir duruma düşüyorum. Bir yanım si­ lahlı ve sanki çelik zırhlarla kaplı, öteki yanım, çiğ yumurta kadar d uya rlı.3 Senin bana, kılıç kalkan olduğuna güvenerek bu yanımı hiç güçlendirmemişim. Tüm varlığımla senin oldu­ ğum için ne kadar mutluyum, hele yakında sana kavuşaca­ ğım diye...

Seni her halinle seviyorum; her davranışın seni bana da­ ha çok sevdiriyor. Kochberg'de, ev yönetiminde gösterdiğin çabaları Stein, bana gülerek anlatırken, ben bu davranışla-

1. Goelhe sınıf lemsilcilerinin ıoplanımna katılmak üzere Golha üzerinden Eise­ nach'a gilm li.

2. Bu meklup, Goethe'nin Frau von Slein'a duyduğu büyük sevgiyi en açık belirttiği içtenlik dolu mektuplardan biridir.

3. Almancada bir deyim: · Wie ein rohes Ei' ., çiğ yumurta  kadar duyarlı, çiğ yumur­ ta kadar dokunsan kınlır cinsten, ince ve nazik bir şey.

rında o canlı iç dünyanı ve benzeri olmayan güzel ruhunu se­ zinliyor ve içimde sana olan sevginin arttığı duyuyordum. - Sakın beni bırakma Lotte, neyle ilgilenirsen ilgilen, ama her şeyin üstünde, bana olan sevgin kalsın.

FRAU YON STEIN'a

Kaıfsbad, 1 Eylül 1780

Karlsbad'dan bir selam daha...  Bu  mektubu  Waldne r1 ile gönderiyorum, sana neler anlatacak bilemem, ancak, yine­ lemek istediğim bir şey varsa, o da seni  yürekten  sevdiğim­ dir. Schneeber g'e 2 kadar birlikte yaptığımız son gezi beni mutlu kıldı; hele, bana karşı duyduğun sevginin yeniden sana zevk verdiğini söylemen... bunu  bilirsem  aricak,  yaşamdan tat alıyorum.

Kendi kendime çok  üzüldüğüm  zamanlar  oldu,  bütün bu zamanlarda can ve gönülden istediğim  tek şey,  aramızda­ ki ilişkinin yeniden, her türlü zora karşı koyacak kadar güçlü hale gelmesi idi. Bunun böyle olduğunu bilmesem, senin ya­ kınında yaşamaya dayanamam; o zaman, alıp başımı gitmek üzere olduğum o uzak yerlerin yalnızlığı içine gömülüp kal­ mayı, böylesine bir yaşama yeğ tutarım.

Beni yürekten sev ve zevkle an; bütün ruhumla seninim.

Yakında yine yazacağım. Adiyö.


l. Waldner. Saraydaki nedimelerden biri. ( Hofdame)

2. Goethe, 3 Eylülde İtalya gezisine çıkmadan önce Karlsbad'da  kalır  ve dinlenir. Frau von Sıein, 14 Ağustos gününe kadar onunla birliktedir; Weimar'a dönmek  üze­ re yola çıktığında, Goethe kendisini Schneeberg'e kadar uğurlar. Schneeberg, Erzge­ birge'nin batısında. küçük bir kent.

DÜK KARL AUGUST'a

Koıisbad, 2 t vliil 1786

Sizden ayrılırken, gezimden ve dışarıda kalma  isteğim­ den kesinlikle söz etmediğim için özür dilerim. Şimdi bile ne yapacağımı ıam olarak bilemiyorum.

Siz mutlusunuz, zira seçkin ve güzel bir ülküye  doğru yol alıyorsunuz; ailenizle ilgili problemler çözümlenmiş, dü­ zenlenmiş; şimdi, izninizle -sizin de her zaman bana önerdi­ ğiniz gibi - ben de biraz kendimi düşüneyim. Şu sıralarda,

- genel olarak - , ben iş başında olmasam da o denli önemli değil, doğrudan doğruya bana verilmiş olan özel işleri öyle ayarladım ki, ben yokken de bunlar, bir zaman için, hiç aksa­ madan yürütülebilirler; hatta, ölsem bile yine pek fark etme­ yecek... Bu ayarlamanın çeşitli yönleri üzerinde fazla durma­ dan ricama geçiyor: sizden uzun süreli bir izin istiyorum.

İki yıldır düzenli  olarak  gittiğim  kaplıcalar  sağlığıma  çok yararlı oldu; şimdi isterim ki,  bir  zaman  kendimle  baş başa kalarak, geniş ufukların tadına varayım ve böylece ruhu­ mun esnekliğini korumasına yardımcı olayım.

İlk dört cilt 1 - çok şükür- tamamlandı; bunların hazır­ lanmasında Herder'in büyük yardımları oldu; son dört  cilt için dinlenmem ve kendime gelmem gerek... Ünce bu çalış­ mayı kolay sanmıştım; ama, ciddi tutunca işin ne denli zor ol­ duğunu anladım.

Bütün bu çalışmalar ve bunlara ek olan diğer birçok uğ­ raşılar beni buralardan uzaklaşmaya, başımı  alıp  hiç  kimse­ nin beni tanımadığı yerlere gitmeye zorluyor, oralarda tekba­ şıma, yabancı bir ad altında yaşarsam -belki size garip gö-

ı. İlk dört cild: Goethe yapıllannın 'külliyatını', yani (o güne dek çıkmış yapıtlarının tümünü) 8 ciltle toplayarak, yayınlamak üzere hazırlamaktadır. Bu ilk baslu,  sonra­ dan 8 cilt olarak 'Göschen' yayınevinde basılın ve yazar  bu  baskıdan  2000 altın Ta­ ler yayın ücreti alm tır.

zükecek bu davranış ama - o zaman, rahat bir nefes alaca­ ğım gibi geliyor bana.

Yalnız sizden ricam, dışarı gideceğimden kimseye söz etmeyin. Gerek birlikte  çalıştığım  arkadaşlar,  gerek  emrim­ de çalışanlar, ya da benimle herhangi ilişkisi olanlar beni her hafta gelecek diye bilsin ve beklesinler; böylece tüm yoklu­ ğum süresince, her an beklenen kişi olarak etkim aralarında eksilmesin.

FRAU YON STEIN'a

Kaıisbad, 2 Eylül 1786

Yarın 3 Eylül pazar, yola çıkıyorum, kimsenin bundan bilgisi yok, bilenler de, hemen yola çıkacağımdan habersiz.

Bir an önce gitmem gerek, yoksa mevsim ilerleyecek. (...)

Benden bir paket, ya da bir rulo alacak olursan, bunu başkalarının yanında değil de, kendi odana çekilip yalnız kal­ dığın zaman aç. Bu sözüm Vogcl'in getireceği paket için ge­ çerli değil.

Gece saat 11

Çok şükür sonunda işleri tamamladım. Daha doğrusu onları kesiverdim. Yoksa daha bir hafta burada kalmam ge­ rekecekti, ama tamam, artık gidiyorum.  Ve sana  bir  kez da­ ha Adiyö! diye sesleniyorum ... Elveda tatlı meleğim! Ben - seninim.

İTALYA

(1 Eylül 1786 - Haziran 1788)

1782 yılından beri Weimar dükalığının d,evlet işlerinin çoğunun yönetimi Goelhe'nin eline bırakılmıştı. Yalnız iç iş­ lerini değil, Thüringen'deki diğer saraylarla kurulan iyi ilişki­ ler yüzünden gitgide gelişmekte olan dış  politikayı yönelt­ mek de yine ona düşüyordu.

Goethe, yoğun bir çalışma isteyen bu devlet işleri yüzün­ den, Ilm Nehri üzerindeki, sevdiği, küçük, bahçel i1 evi bırak­ mış kentin merkezine taşınmıştı.

Küçük dükalığın kalkınması ve gelişmesi için harcadığı çaba, ozanın Faust, Egmont, Tasso, Wilhelm Meister gibi önemli yapıtlarını tamamlamasına zaman bırakmıyordu.

Bu aralıksız ve yoğun çalışmalar yüzünden kafaca ve be­ dence yorulduğunun yalnız dostları değil, kendi  de  farkında idi.

İç işlerinin daha olumlu bir şekilde geliştiğini, beri yan­

dan, diğer prensliklerle yapılan anlaşmalar sonucu, dış politi­ kanın da düzenli yürüdüğünü görünce, kendini Weimar'a bağlayan tüm bağları birden çözerek, uzaklaşmaya karar ver­ di.

Frau von Stein ile olan ilişkisini de - bir süre - kesme­ nin, belki daha iyi sonuçlar vereceğini düşünüyordu. Birbirle­ rini ne kadar severlerse sevsinler, hiçbir zaman tam anlamıy­ la birleşemeyeceklerinin bilinci, aralarındaki büyük sevgiyi bir hayli sarsmış ve yıpratmıştı.

Böylece, Karlsbad' da geçirdiği beş haftalık bir dinlen­ meden sonra Goethe, bir geceyarısı kimseye görünmeden

1. Gnnenhaus an der /im: Goethe'nin Weimar'da, nehir kıyısında, bahçe içindeki kü­ çük evi. Burası bugün, ziyaretçilere açık müze halindedir.

yola çıktı; yol uğrağındaki kimi kentlerde az az mola vererek

29 Ekimde, çocukluğundan beri dü§ünde  ya§attığı  RO­ MA'ya vardı.

İTALYA

Weimar'daki arkadaşlarına

Roıııa, l Kasım 1786

Sonunda şu eski dünyanın  başkentine  ulaştım! Burala­ ra, bundan on beş yıl önce gelseydim, çevremi, bilgili bir kişi­ nin eşliğinde dolaşmanın yollarını arardım. Ama madem tek­ başıma, kendi görebildiğim kadarı ile yetinmem gerekiyor­ muş, şu halde, bu mutluluğa şimdiki yaşımda erişmem  çok daha iyi oldu.

Tirol Dağlarını uçar gibi aştım; Verona, Vicenza, Pa­

dua ve Venedik'i iyicene; Ferrara, Cento, Bologna'yı üstün­ körü; Floransa'yı h,iç denecek kadar az görerek geçtim. Ro­ ma'ya ulaşmak isteği içimde o kadar büyüktü ve geçen her dakika ile öylesine artıyordu ki hiçbir yerde durup dinlenemi­ yordum. Floransa'da topu topu üç saat kaldım.

Sonunda buraya geldim de rahata kavuştum ve sanırım ömrümün sonuna dek sürecek gönül rahatına...

Çünkü İnsanın, içli dışlı olduğu, ezbere bildiği şeyleri tü­ müyle karşısında görmesi -diyebilirim ki -  bir  ömre  be­ del! - Gençliğimin düşlerini şimdi, dipdiri karşımda görüyo­ rum; Roma'yı gösteren, hatırladığım ilk bakır-baskı-resim­ ler, - ki bunlar ön salonlardan birine toplanmıştı - şimdi ol­ duğu gibi karşımda; küçük yaştan beri ressamların fırçasın­ dan, ya da kaleminden çıkmış ne kadar tablo görmüşsem, ba­ kır ya da tahta üzerine oyulmuş, alçı ya da mantar üzerine iş­ lenmiş ne kadar sanat yapıtı tanıyıp öğrenmişsem, şimdi ol­ duğu gibi gözlerimin önünde; Bu yepyeni dünyada 'nereye git­ sem, bir tanıdıkla karşılaşıyorum, gördüklerim kafamdakile­ rin tıpkısı ve... yine de yepyeni.

Aynı şeyi gözlemlerim ve düşüncelerim için de söyle­ yebilirim. Burada hiçbir düşüncenin yabancısı  değilim;  hiç­  bir şey bana yabancı gelmiyor; ama eskiler  gözümde  öylesi­ ne canlanıyor, kesinleşiyor ve birbiriyle bağdaşıyorlar ki, bunlardan oluşana insan, yepyeni gözüyle bakabiliyor. Bu kadar çok sözü edilmiş, üzerine bunca yazı yazılmış, her yabancının kendi ölçüsüne göre yargıladığı  böylesine  duygu­ lu bir ulusun arasına katılmak insanın moralini  de  yükselti­ yor.

Onları beğenmeyenleri, yerenleri bağışlıyorum; zira bu insanlarla aramızdaki aralık çok geniş. -Sonra, yabancı ola­ rak onlarla ilişkiler kurmak hem zor, hem de masraflı. -

Tischbcin'ırl,1 başka bir iki ressamla paylaştığı güzel bir evinin olması, benim için büyük  bir şans. Onun evinde  ko­ nuk olarak kalıyorum. Böylece, onun  kurulu  düzenli  evinde de oturmakla, yabancı bir ülkede, kendi evimde imişim gibi rahat etme olanağını bulmuş oldum.

Evsahipleri çok hoş, yaşlı bir karı koca. ·Her işi kendile­  ri görüyorlar ve kendi çocukları imişiz gibi bize bakıyorlar. Soğanlı çorbadan yemedim diye, dünkü gün üzüldüler durdu­ lar, başka bir çorba yapalım diye kalktılar. İtalyan konuk ev­ lerinde edindiğim deneylerden sonra, bunun ne demek oldu­ ğunu, ancak, aynı şeyleri yaşamış olan anlar.

Oturduğumuz ev Corso'da, Porta del Popolo'ya 300 adım var yok...

Eski Roma'nın en önemli yıkıntılarını, St. Peter'i, mey­ danları, Borjiyaların villalarını; papa ile kardinalleri, küçük Paul kilisesinde bugün, bayram nedeniyle yapılan törende gördüm. Yarın ve daha sonraları da, 'her gün yeni bir şey' görmeye hazırlanıyorum. Bu tezelden ayaküstü yazılmış mek­ tupla sizlere iyi olduğumu bildirir ve devletlu efendimiz


1. Wilhelm T/SCHBEIN (1751-1829): Roma'da y an bir Alman ressam: 1782 yı­ lında. Goellıe. G011-IA düküne Tischbein'dan bahsetmİ!j. dükün ressama yardımını sağlaml!jlı. Ünlü tablosu: 'GOETI-IE in der CAMPAGNA.'

lll

DÜK hazretle rine, 1 devletlu eşleri DÜŞES hazretlerine, dev­ letlu VALDE PRENSES'e, devletlu PRENS AUGUST'a, sayın bay ve bayan VON STEIN'lara, sayın baş yönetmen HERDER ve eşine, sayın bay VON KNEBEL'e saygılarımı sunarak, beni lutufkar, 2 dost düşüncelerle anmalarını diler, bulunduğum yeri şimdilik kimseye bildirmemelerini istirham ederim.J

DÜK CARL AUGUST'a

Roma, 3 Kasım 1786

Sonunda sevincimi iletmek üzere size seslencbiliyorum. Bu geziyi gizli tuttuğumu, yolculuğümu kimseye sezdirme­ den hazırladığımı bağışlayın. Gezimin amacını kendi kendi­ me söylemekten bile korkuyor, buraya doğru yol alırken bi­ le, varacağım yerin adını ağzıma almaktan kaçınıyordum. An­ cak Porta del Popolo'yu geçtikten sonra artık Roma'da oldu­ ğuma inandım.

Şimdi izin verin de, yanımda siz olmadan göreceğimi ak­ lımdan bile geçirmediğim yerlerde dolaşırken, sizi binlerce  kez, yok, hayır, aralıksız düşündüğümü söyleyeyim.

Ancak, sizin bedence ve ruhca kuzeye ne denli bağlı ol­ duğunuzu gördükten sonra, önüne geçilmez bir istekle ulaş­ maya can attığım bu yerlerin yoluna yalnızca çıkmaya karar verdim.

İçimdeki bu istek, son yıllarda, bir hastalık gibi benliği­  mi sarmıştı, buraları gözümle görmezsem, bu havaları içime


l. Deı·letlu efendimiz Dük hazretleri: Jxvletlu:  Eskiden  padişahlara  devlet  büyükleri­ ne hitap ederken kullanılan bir sıfat ·mevki ve itibar sahibi, güçlü kiıi.'

Hazretleri: Eskiden pek yüksek mevkii olan kişiden söz ederken, ya da kendisine ses­

lenirken  kullanılan  bir  deyim.  'Ekselans' gibi.

2. Luıufklır. Kayıncı, hoşgören, iyinlyetli.

3. İsıirlıam etmdc, (Arapçadan): Dilemek, eski saray dilinde büyüklerden bir is­

tendiği zaman kullanılan bir sözcük.

çekmezsem sanki ölecektim...  Şimdi  artık  söyleyebilirim: Son zamanlarda, İtalyanca yazılmış bir kitabı ele alamaz, İtalya'yı gösteren bir resme bakamaz olmuştum. Bu  memle­ keti görmek için duyduğum hırs bu derece gelişmiş ve güç­ lenmişti. İçimdeki bu hırsı doyurup dindirdikten sonra dostla­ rımı ve anayurdumu daha çok anlayarak sevecek ve onların yanına dönmeyi daha içtenlikle isteyeceğim.

Eğer, ileride bir gün, bu yerleri sizinle birlikte bir  kez daha görmek ve edindiğim bilgilerle size burada, ya da yur­ dum uzda yararlı olmak fırsatını bulursam, o  zaman,  Tanrı­ dan isteyecek hiçbir dileğim kalmayacak.

Burada ne kadar kalacağım sizin işaretinize ve evden alacağım haberlere bağlı; eğer  bir zaman için,  ben olmasam da işler yürüyorsa, bırakın da, bu kadar  güzel  başlamış olan  bu geziyi, Tanrının isteğiyle, yine öylesine güzel bitireyim.

Bana en kısa süre içinde yanıt vermenizi, kendinizden, yakınlarınızdan, orada, kuzeyde olup bitenlerden söz etmeni­ zi rica ederim. Ekimin ortalarından beri buradayım ve o gün bu gün bir gazete bile elime almış değilim; çünkü gezi sıra­ sında bıkkınlık getirinceye kadar çok çalıştım, öylesine çok işe el attım.

Vice nza' da 1 P alladio' nun 2 inşa ettiği yapıtları gezerken gözüm, gönlüm açıldı. Mimarlık sanatı üzerine yazdığı o de­ ğer biçilmez yapıtını, dört ciltlik kitabını ve Galiani'nin.ı Yit­ ruv'unu4 satın aldım ve dikkatle okudum. Burada kaldığım


I. Vicenza: Kuzey İıalya"c.Ja. Venedik yakınlarında bir eyalet ve bu eyaletin başkenıi.

2. Palladio: Andrea Pallac.Jio ( 1508-1580) Renaiss.ınce devrinin büyük İtalyan mima­ rı. Yüksek öğrenimini Roma·c.ıa yaptı ve özellikle antik devrin mimarisini etüd elli. Renaissance'ı,n en ileri üslubunda. e'ıjiiz güzellikle örnekler yarallı. Yazdığı ders ki­ tapları 18. yüzyılın sonuna kadar antik devir mimarlık sanalı üzerine araştırnıalar ya­ panlar için güvenilir ve ayrıntılı bilgi veren yapıtlarc.Jı.

3. Galiani: Ferdinando Galiani (1728-1787). Milli-Ekonomi.si. Fizyokrallarla savaştı.

Subjektif-Değer Teorisinin öncüsü.

4. Viıruv: Vitruviııs Pollio Romalı mimar ve mühendis. İsa'dan 25 yıl önce, eski Yu­ nan eserlerinden de faydalanarak yazc.lığı 'de architectura' adlı kitabı eski Yunan Mi­ marlığı üzerine bilgi veren tek eserdir. Bu eser Renaissance yapı ustaları üzerine çok etkili olmuşlur.

Seçme Mektuplar 113/8

kadar iyi bir mimarın eşliğinde eski yapıtların kalıntılarını ve yeni yapılmış binaları inceleyeceğim, böylelikle bir yandan zevkimi geliştirirken, bir yandan da işin tekniği bakımından bilgiler edineceğim. Zira bu yönde de bilgi  edinmezsem,  öte­ ki bilgilerimin değeri kalmaz.

Bana lütuf eder de yazarmısınız: Palladio'nun Vicen­ za'da yayınlanmış yapıtlarından kaç cildi var sizde? Benim bildiğime göre: yalnız ikisi; oysa bunlar şimdi beş cilt ve ke­ sinlikle beşini de almak gerek. Hangilerinin eksik olduğunu bilirsem, bunları bulmaya Çalışırım, sayıları tükeniyor, yarın öbür gün, bulmak olanağı kalmayacak.

Müzeleri ve plastik yapıtları, saray nazırı Reifenstein ile geziyoruz. Pratikten bilgisi çok bir kişi. Zaman zaman da Tischbein sanatçı gözüyle gördüklerini bana aktarıyor. Bana yalnız dikkatlice bakmak ve dinlemek kalıyor.

Tek istediğim şey, yüreğinizde benim için beslediğiniz sevgiyi koruyabilmcnizdir ki böylelikle ancak, gurbet elde de­ ğerini anladığım yepyeni bir yaşamın tadını sizinle birlikte çı­ karabileyim.

Tanrıya emanet olun! Vakit kıtlığı yüzünden, bir de pos­

_ta gününü kaçırmamak kaygısıyla arkadaşlara topluca yazdı­ ğım sirküleri bu mektuba ekliyorum. Aşağıda adları yazılı olanlara, lütfen, verirsiniz.

CATHARINA ELISABETH GOETHE'ye

Roma, 4 Kasım 1786

Her şeyden önce, sevgili anneciğim, size sağlığım ve key­ fim yerinde olarak Roma'ya ulaştığımı bildirmeliyim. Gizlice çıkmış olduğum gezim, çok, çok hoşuma gidiyor.

Tckbaşıma ve kimliğimi bildirmeden Bavyerayı, Tirollle­ ri aşarak Verona, Vicenza, Padua, Venedik, Ferrara, Bolog­ na ve Floransa üzerinden Roma'ya geldim. Burada da yine,

Inkognito 1 dolaşmamı sürdürüyorum.

Çocukluğumdan beri bakır baskılarını seyrettiğim, ba­ bamdan bol bol öykülerini dinlediğim yerleri karşımda gör­ mek, yüreğimin en içli dileklerinin,  düşlerimin  gerçekleştiği­ ni yaşamak beni nasıl sevince boğuyor anlatamam.

Bütün bunları görmekte geciktim belki, ama şimdi, az zamanda çok daha yararlandığım da ortada.

Burada daha ne kadar kalacağım belli değil; bu, evden alacağım haberlere bağlı. Ama ne olursa olsun, İsviçre üze­ rinden dönmeye ve ziyaretinize gelmeye kararlıyım. O za­ man, karşılıklı, bu buluşmanın tadını çıkarırız. -Aman, kim­ seye bir şey söylemeyin. - Bugünlük daha çok yazmaya zama­ nım yok, sevincimi bir an önce sizinle paylaşmak istedim.

Başka bir insan olarak dönecek, hem kendim hem de dostlarım için sevinç kaynağı olacağım.

FRAU YON STEIN'a

Roıııa, 7 Kasım 1786

Sevgilim uzaklara gitti diye sakın üzülmeyesin, o çok da­ ha iyi ve mutlu olarak sana dönecek.

Venedik'e gelinceye dek, günü gününe, gezi izlenimleri­ mi yazdığım defter, umarım, bugünlerde eline geçer; Vene­ dik'ten buraya kadar olan bölümü daha uzun oldu, onu da Iphigenie ile birlikte yollarım. Burada da bu deftere yazma­ ya devam ederim diye düşünüyordum, ama olmuyor. -Yol­ culukta, insan elinden geldiğince görmek ve algılamak isti­ yor, her yeni gün size birşeyjer veriyor ve insan, bunlar üzeri­ ne düşünmek, onları değerlendirmekten de kendini alamı­ yor. Burası sanki büyük bir okul ve bu okulda geçen her gün insana, bir günün sınırlarına sığmayacak kadar çok bilgi su-


1. Jnkogrıiıo: Asıl adın kimliğini bildirmeden; başka bir ad altında.

sunuyor. Eklediğim kağıda, dostlarımıza da duyurasın diye birtakım şeyler karaladım; sana, yalnız sana duyurmak istedi­ ğim bir şey varsa o da: bütün kalbimle seni sevdiğim ve dur­ madan seni düşündüğümdür.

Tischbein'ın yanında oturmak, onunla birlikte yaşamak benim için büyük  bir şans. Güvenli  bir çatının  altında, sürek­ li olarak, dost bir sanal adamına arkadaşlık etmek... Son za­ manlarda, o han odalarında kalmaktan, doğrusu bıkmış, usanmıştım.

Sanata olan merakınla, sen buraları kendi gözünle gör­ sen, hayran kalır, zevklerin en büyüğünü duyardın. Çünkü in­ san, hayalini (imagination) ne kadar genişletirse genişletsin, hayalindekini ne kadar güzelleştirmeye çabalarsa çabalasın, gerçeğe yine de yaklaşamıyor.

Sağlığım iyi. Havalar, Romalıların deyimiyle bruııo; öğ­ leleri, her gün, az ya da çok, yağmur getiren bir rüzgar (Sci­ rocco) çıkıyor. Ben bu iklimden yakınmıyorum. Bu yağmur, bizim yaz aylarında yağan yağmurlar kadar bile havayı soğut­ muyor.

Roma, kısa zamanda gezilip görülemeyecek kadar çap­ raşık, değişik bir kent: buraları çok iyi ve geniş ölçüde  tanı­ mak isteyenin yıllar harcaması  gerekir.  - Eğer  Tischbein  gi­ bi, bunca yıldır burada yaşayan ve  buraları  bana  göstermek için can atan, yakın bir dostum olmasaydı, bu kadar kısa za­ manda ben de bu gördüklerimi göremez ve onların tadına va­ ramazdım; yine de, şimdiden içimde seziyorum ki: bu yerleri terk ederken yeniden buralara geri dönmeyi isteyeceğim.

Çok önemli bir noktayı öğrenmem için buralara  gel­  mem gerekmiş meğer: beni etkileyen şeylerin en  başında ge­ len ve benim ilk olarak burada bilincine vardığım  bu  önemli şey ş_u: Burada insan dikkatle ve ciddi bir biçimde çevresini incelediği ve gören gözlerle dört bir yana baktığı oranda ol­ gunla tığını1 anlıyor. Olgunluk kavramı hiçbir yerde böylesi-

ı. Aslında Goethe burada. solid - Soliditat sözcüğünü kullanıyor.

ne insanın bütün duygularını etkilemiyor. Bana öyle geldi  ki, bu olgunluğa ulaşıncaya kadar, yeryüzünde hiçbir şeyin değe­ rini hakettiği ölçülerde verememişim.

Sana bunları, bir gün, uzun uzun anlatmak bana  ne ka­ dar zevk verecek!

Merakla senden alacağım mektubu bekliyorum. Ben de sana sık sık yazacağım, mektuplarım kısa o!ursa kusura bak­ ma: Akşamları, bütün gün dolaşmaktan ve  görmekten  yor­ gun ve bitkin oluyorum. Önemli şeylerin  kimisinin  resimleri­ ni yapıyorum. Sırası gelince onları da sana yollayacağım.

İnsan hangi yöne dönse, çeşitli türde bir tablo ile karşıla­ şıyor: Saraylar ve yıkıntılar, bahçeler ve bakımsız fundalıklar ve topraklar, daracık ya da çok geniş yerler, evler, ahırlar, za­ fer takları ve sütunlar... ve çoğu yerde de bunların tümü yan yana, tek kağıda 1 geçilecek biçimde bir araya gelmiş. -Şu var ki bu ara ben resme, pek kendimi veremiyorum. Çünkü, eğer birşeyler öğreneyim ve dönerken benimle birlikte getireyim di­ yorsam, zamanımı çok iyi değerlendirmem gerek. -

(Mektubun yola çıkarıldığı gün:

11 Kasım 1786

Annesinden GOETHE'ye

Frankfıııt, 17 Kasım 1786 Sevgili oğlum! Roma'dan· yolladığın mektubu aldığım zaman, öbür dünyadan geri dönmüş birinin hayali karşıma çıkmış kadar şaşırdım. Çocukluğundan beri kalbinde besledi­ ğin dileğinin yerine geldiğini görünce sevinç çığlıkları atmak geldi içimden. Senin yaradıfışında bir insan için: bütün bilgi­ lerinin yanısıra, iyi, büyük ve güzeli bir bakışta  seçecek kar­ tal gözü olan bir kişi için, böylesi bir gezi, geri kalan tüm öm­ rünü şenlik ve esenlik içinde geçirmesine yeter, hatta yalnız

1. Resim kağıdı.

senin değil, çevrende yaşamak mutluluğuna ermiş bütün ya­ kınlarının da...

Tanrının rahmetine kavuşmuş olan Bayan Kletten­ bcrg'in1 sözleri hiç aklımdan çıkmıyor: "Senin ·wolfgang," de­ mişti, "Mayans'a kadar bir gitsin, gelsin;  başkalarının  Paris'e ya da Londra'ya gidip getirdikleri bilgilerden kat  kat  fazlası­  nı toplar da getirir."

Doğrusu ya, seni, St. Peter Kilisesini ilk kez karşında bulduğun zaman görmek isterdim! Neyse dönerken beni ara­ yacağını yazmışsın, o zaman senin ağzından hepsini bütün ay­ rıntıları ile dinlerim. (... )

HERDER'e

Roma, 13 Aralık 1786

Ortadan kayboluverişimi, tam benim istediğim gibi kar­ şılamanıza candan sevindim. Frau von Stein'ın ve Dük'ün gönlünü al benim için; kendimi haklı çıkarmak istemiyorum, ama şunu söyleyeyim ki, hiç kimsenin bu yüzden kırılabilece­ ği, aklıma gelmemişti. Bu istek ve bu kararın yüzünden her­ hangi bir arkadaşı üzmüş olmaktan Tanrı beni korusun.

Son mari fetle rimde n2 sonra, şimdi burada dinleniyor ve yavaş yavaş kendime geliyorum. Vaktim gezip eğlenmekten çok, çevremi incelemekle geçiyor. Roma, başlıbaşına bir dünya. İnsanın onu tanıyabilmesi için yılların geçmesi gerek. Buralara kadar gelip çevresine şöyle bir göz atıp giden turist­ lere şaşıyorum.

Bu sabah Winckelmann'ın İtalya'dan yazdığı mektupları elime geçti. Onları nasıl bir ilgi ve heyecanla okudum bile­ mezsiniz! Bundan tam 31 yıl önce, yine bu mevsimde buraya

1. Suzanne Chatarina von Kleıtenberg, Goethe'nin annesinin  akraba<ı.  -Genç Goet­ he üzerine büyük etkisi olnıuştur. -

2. Aslında: 'sallı mortaıe· deniyor. 'Ölüm parendesi'

gelmiş; durumu benimkinden d(? kötü bir meraklı, antik çağ­ dan kalma yapıtlara ve sanata Alman titizliği ve dikkati ile eğilmiş; sonra da en isabetli, en düzgün bir yolda araştırma­ larını ilerletmiş! Bugün onun dolaştığı yerlerde, onu anarak dolaşmak, benim için ne büyük zevk!..

Ancak büyük ve bilgili bir insanın izidir ki bizi, doğa ve doğal şeyler kadar gerçek ve şaşmaz bir yoldan sürükleyebil­ sin! Bunu anlayabilmek için, iyinin yanısıra keyfince işlemler­ le bozulmuş, para ve zor kullanılarak ölümsüzlüğe eriştirilmiş türlü anlamsız şeyin de yer aldığı Roma'yı görmek gerek.

Wincklemann'ın Franck'a yazdığı mektupta bir yer çok hoşuma gitti: "İnsan Roma'da, araştırmalarını, öyle pek üstü­ ne düşmüyormuş gibi bir tavırla yapmalı yoksa insanı Fran­ sız sanıyorlar. Roma, bana öyle gelir ki, bütün insanlar için bir yüksek okul, ben de orada arındım ve sınavdan geçtim."

Bu sözler, benim burada yaptığım araştırmalardaki Lut u­ muma da uyuyor. - Roma'dan başka hiçbir yerde insan niiy­ lcsine eğitilemez- Diyebilirim ki, insan burada yeniden dün­ yaya gelmiş gibi oluyor ve. o güne kadar edinmiş olduğu bilgi­ lere, ilkokul bilgisi imiş gibi bakıyor. En sıradan insan bik burada bilgiler ediniyor, bunları bütünü ile  benimseyemese bile yine de bir değer kazanıyor.

Bu söylediklerimin uymadığı bir tek kişi varsa o da Münter. Bana öyle geliyor ki, buraya geldiğinden daha ser­ sem bir kafayla geri dönüyor. Onunla burada tanıştım. Ya­ kında yola çıkıyor, sizi de Weimar'da arayacakmış_ .. Geldiği zaman anlattıklarını bir dinle, ne demek istediğimi o zaman anlarsın.

Tischbein çok olgun, eşine az rastlanan bir insan. Ro­ ma'yı bana canlandırıyor. Moritz der Fussreiser burada; ko­ lunu kırmış, çok acı çekiyor. Bizler de onunla beraber üzülü­ yoruz_ Gayet olgun, aklıbaşında, kendini iyi yetiştirmiş ve bil­ gilerini sindirmiş bir insan_

Sanat konusunda söz etmeyeceğim; ulus üzerine de özet olarak birşcyler söylemek zor, en iyisi, karşılaştığımızda

hunları uzun uzun ağızdan anlatırım ...

Mektubunuzdan sevinçle öğrendiğime göre, benim bas­ kı işleri yavaş yavaş ilerliyor, demek lphigenie pek gecikme­ yecek. Ondan ayrılmak bana zor geliyor, ama herhalde We­ ihnachlen'da1 onu yollayacağım. Kitapla birlikte bir de sunu gelecek elinize. Değişik bir fikir gelmişti aklıma... Umarım bu yazım hoşunuza gidecek.

Bu gezinin tüm varlığım üzerinde hayırlı  etkileri  olaca­ ğa benziyor.

Iphigcnie'yi yollar yollamaz. Egmont'a geçeceğim!

Bu mektup yeni yıla girerken elinize geçecek,  size  mut­ lu başlangıçlar dilerim.

Tamamladığımız yıl, ömrümün en önemli yılı idi. Artık ölsem de, daha bir zaman yaşasam da gam yemem.

FRAU YON STEIN'a

Roma, 21 Şubat 1787

Bavullarımı toplarken, kısacık bir aralıktan yararlanarak sana birkaç sözcük yazıyorum. Bu mektup buradan ancak üç martta yola çıkacak; ama posta geldiğinde elin boş kalmasın is­ tedim; bunun arkasından da, 'Napoli-Günlüğü'nü alacaksın. Hareketli bir geziye, beni  senden biraz  daha  uzaklaştıracak bir yolculuğa çıkmak için eşyalarımı topladım! Kim bilir ne za­ man yeniden burada olacağım? Beni sana kavuşturacak yola çıkmak için kim bilir ne zaman bavul yerleştireceğim?

Umarım her şey yolunda gider ve didişmelerle geçen ömrüm sonuna doğru rahatlar ve aydınlanır.

Şu anda Roma'yı düşünmek istemiyorum. Burada bü­ tün gördüklerimi, benimsediklerimi gözümün önünde canlan­ dırmaktan kaçınıyorum; bu hazinenin ruhumda gelişip olgun­ laşmasını beklemem gerek.

 

1. Noel: Hırisliyanlann en büyük bayramı. İsa peygamberin doğuşu. (24 Aralık)

Ama bana zor gelen şu bavul toplama işinin  bile  kolay­ ca üstesinden geldiğime bakıyorum da, ileride kuzeyde geçi­ receğim ömür için yetecek gücü ve isteği yeterince  toplamı­ şım burada, diyorum.

Varlığımı oluşturan hücrelerin tümü ile sana bağlıyım, Lotte. Anılarım zaman zaman yüreğimi dağlıyor, buna da­ yanmak çok zor! Kendimi tutmak için nasıl zorlanıyorum bi­ lemezsin. 'Benim olmadığını' düşündükçe -bunu hangi yön­ den alırsam alayım - eriyorum, bitiyorum. Sana olan sevgi­ me nasıl bir biçim verirsem vereyim yine de... sana böyle açılmamı, çoktan içime atıp söyleyemediklerimi önüne scr­ memi bağışla, içimden geçenleri, yalnız, en yalnız saatlerim­ deki düşüncelerimi sana söyleyebilseydim, ah... Tanrıya ema­ net ol. Bugün pek kötüyüm ve moral bakımından çok düş­ kün... Tanrıya emanet ol ve beni sev! Ben daha uzaklara gi­ diyorum, yakında sana yine yazar ve anlatırım. Benimle bir­ likte şu dünyanın bir köşesini daha tanıyasın istiyorum.

FRAU YON STEIN'A

Palemıo, 18 Nisan 1787

Palermo'dan bir ayrılık selamı daha, sevgilim. Sağlığım ve keyfim yerinde olarak yolculuğumu sürdürüyorum. Bu ge­ ziyi Napoli'de bitirseydim pek küt kalacak, pek birdenbire kesilmiş olacaktı.

Sizler için istediklerim, gönlümce oluşmakta... Bir gün sizi  sevindireceğimi düşünerek  sevinç yaşları  döktüğüm oldu.

Tanrıya emanet ol, sevdiğim; kalbim seninle birlikte. Son zamanlarda aramızda aksayan her şeyi, her pürüzü,

gurbet eller ve ayrılık sanki silip götürdü; şimdi gönlümde sevginin ve bağlılığın ateşi, sanki yenibaştan alev almış, pırıl pırıl ışıyor ve çevremi aydınlatıyor.

Beni aklından çıkarmayasın!

WEIMAR (1788-1789)

18 Haziran 1788'de Goethe, iki yıla yakın bir ayrılıktan sonra Weimar'a döndüğü zaman çok  değişmişti:  Antik  dev­ rin sanalını yakından  ve  gereğince tanımak,  sanal  yapıtları ile bezenmiş, büyük bir başkentle sanatçılarla baş başa yaşa­ mak, ona, çevresine başka gözlerle bakmayı öğretmişti: Ger­ çeği ve güzeli ararken, şimdi bunların yanısıra ölçüye ve biçi­ me de önem veriyordu. 'Yaşama'yı bir sanal yapıtı olarak alı­ yor - antik çağın yaşam anlayışıyla,..  insanın doğuştan  birlik­ le getirdiği yetenekleri uyumlu bir biçimde geliştirip  onlar­  dan yararlanması gerektiğine inanıyordu.

Büyük ressamların yapıtlarını inceledikten sonra Goet­ he, ressam olamayacağını anlamıştır; jeoloji ve bitki dünya­ sıyla ilgili bilimsel çalışmalarının yanısıra ve her şeyden ön­ ce, bütün gücüyle yazınla ilgili çalışmalarını ilerletmeye ka­ rar verir. -1787 Eylülünde Egmont'u bitirir. Torquato Tas­ so'yu da İtalya'da yeniden yazmaya başlar. Ancak bu yapıtını Weimar'a döndükten sonra tamamlayacaktır. Bir yandan Ip­ higenie'yi de yeniden ve manzum biçimde (vezinli ve uyaklı) yazmaktadır. -

Goethe, İtalya'da sanatçı benliğini bulmuş, yalnız  sanat için yaşaması gerektiğini iyice anlamıştır.

Weimar'a dönmeden önce Weimar Dükü Cari Au­ gust'a yazdığı mektuplarda, yazınsal çalışmalarını aksattığı için, devlet işlerinden affını ve rahat çalışabileceği bir göreve atanmasını diler.

Dük bu isteğini yerine getirir. Weimar'a döndüğü za­ man Gocthe, yine bakanlar kurulundadır, ancak bundan böy-

122

le yalnız kendi eğilimine uyan işlerle ilgilenecektir... Dolgun bir aylığın yanısıra, şiire ve bilime verecek bol zamanı vardır artık.

Yine de Goethe, Weimar'a, Ilın kıyısındaki sessiz kasa­ bacığa, döndüğü zaman huzursuzdur:

İki yıllık ayrılıktan sonra kendisiyle çevresi arasındaki aralık genişlemiş ve derinleşmiştir. İtalya'da zenginleşen iç dünyasında kendini çok yalnız hisseder. Duyduğu bu yalnızlı­ ğı, aradan çok yıllar geçtikten sonra, şöyle dile getirmiştir: "O zengin mimarisiyle biçimli İtalya'dan, biçimsiz Alman­ ya'ya dönmüştüm; sonsuz maviliklerin yerine, kapalı, karan­ lık gökler uzanıyordu üzerimde. Dostlarım beni yanlarına çe­ kecek, avutacakları yerde, beni üzüyor, ne yapacağımı bile­ mez hale getiriyorlardı. Uzaktaki en önemsiz bir şeyden hay­ ranlıkla konuşsam, ya da elimden ve gözümden kaçırdıkla­ rımdan dert yansam, bunu kendilerine hakaret diye alıyor, gocunuyorlardı. - Hiçbiri duygularımı paylaşmaya yanaşmı­ yor, hiçbiri benim konuştuğum dili anlamıyordu.-"

Frau von Stein ile olan ve on bir yıl süren duygusal iliş­ kisinin kesilmesi de yine bu döneme rastlar.

- Goethe, İtalya dönüşü, parkta yaptığı yalnız bir gezin­ ti sırasında genç ve güzel bir kızla tanışır. Genç kız, ünlü ve sözü geçen devlet adamından, erkek kardeşi için yardım is: ter. -

Genç kızın güzelliği ve canlılığı, yapmacıksız hali Goel­

he'nin hoşuna gider; onunla ilgilenir ve bu ilgilenme kısa za­ manda ateşli bir sevgiye dönüşür ve Goethe 'Christianc Vul­ pius' u evine alarak onunla 'nikahsız' bir evlilik yaşamı sürme­ ye başlar. -Goethe'nin bu davranışı, küçük Weimar kentini birbirine katmıştır; herkes şaşkınlık ve merak içindedir; dedi­ kodu almış, yürümüştür. -

Goethe, çevresindeki kaynaşma ve dedikoduya aldırma­ dan o eşsiz güzellikteki 'Roma Elejileri' ni1 yaratmaktadır.


1. Römische Elegien.

Christiane Vulpius, ölüm yılı olan 1816'ya kadar Goethe'ye (1806'dan sonra, nikahlı olarak) eşlik etmiş ve  ona  beş  ço­ cuk hediye etmişse de bunlardan yalnız biri 'August Goethe' (1783-1830) yaşamış, ötekileri doğar doğmaz ölmüştür.

Goethe'nin bu beklenmedik davranışından, en büyük düşkırıklığına uğrayan, kuşkusuz Frau von Stein oldu. Oğlu Ernst uzun süren bir hastalıktan sonra o günlerde ölmüştü... Bu ölüm, ince ruhlu, duygulu annenin sağlığını sarsmıştı. Go­ ethe'nin hiçbir toplum kuralına aldırmadan -çiçekçi kız­ Christiane'yi yanına alıp onunla yaşadığını öğrenmek ise onu büsbütün yere serer. -Hiçbir şey, hatta Goethe'nin yazdığı tatlı sözler dolu mektuplar bile onu avutamaz. Düşkırıklığı çok derindir. Kalbinin yarası 1827 yılındaki ölümüne dek ka­ panmaz. Sarayda, tiyatroda, şurda burda kaçınılmaz bir zo­ runlukla karşı karşıya geldikleri zaman, ikisi de saygı ve ince­ likle durumu idare ederler. Aralarında hatır sormalar ve ne­ zaketin gerektirdiği sözler dışında konuşmalar olmaz.

Goethe'nin Frau von Stein'a yazdığı son mektuplardan birkaç örneği sunuyoruz.

FRAU YON STEIN'a

Şııbaı 1788

Lutfedip dinlersen eğer, sana şunu.söylemek isterim ki: Sitemlerin şu anda beni incitse de sana karşı bir öfke duyma­ mın, hele kin tutmamın, olanağı yoktur. Sen nasıl, benim ki­ mi davranışıma göz yumduysan, ben de bunlara boyun eğ­ mek zorundayım.

Hem, ben de senin yüzünden acı çekersem, bir bakıma ödeşmiş oluruz.

Karşımızdakini kendimize benzeteceğiz diye boş yere uğraştıktan sonra, darılıp birimiz bir yana, birimiz öte yana gideceğimiz yerde, dostça birbirimizden ayrılsak çok daha iyi

olmaz mı?

Senin karşına geçip de hak iddia edecek değilim; nasıl hesaplaşırsak hesaplaşalım, sonunda her zaman ben sana borçlu çıkacağım. Çevremizdeki insanların nelerine katlandı­ ğımızı bir düşünecek olursak, birbirimize herhal hoşgörü gös­ terebiliriz. - Tanrıya emanet ol ve beni sev.

Vakit bulursam sana yine o güzel anıla rımdan 1 söz ede­ ceğim.

FRIEDRICH JACOBI'ye 2

Weimar, 21 Teııımıız 1788

Evet aziz dostum, Weimar'a  döndüm;  şimdi,  bahçem­ de, güllerin ördüğü duvarın ardında, ıhlamurların gölgesinde oturuyor ve yavaş yavaş kendime gelmeye çalışıyorum.

İtalya'da çok mutlu idim. İçimde uzun yıllar süresince uyuşup kalmış çok yeteneğim canlanıp gelişti. Yüreğim se­ vinç ve umutla doldu. Oralarda kalmam, benim için çok ya­ rarlı oldu. Kendi kendimi yeniden buldum, iki yıla yakın bir zaman süresince en büyük sanat ve doğa yapıtlarından esin­ lendim; ruhum, bundan böyle içten dışa taşarak çevremi etki­ leyecek, kendi kendimi daha da iyi tanıyıp yetiştirmeye çalışa­ cağım.

Hamann' ın3 ölümü acı! Onunla bir gün yüz yüze gelece­ ğimi hiç düşünmemiştim, ama onun manevi varlığı hep ya-


1. Aslında "o güzel sırlanmdan. von den schönen Gcheimnissen" diyor. İtalya'da ta­ nıştıt, kadınlarla olan serüvenlerini kastediyor.

2. Friedrich Jacobi (1743-1819): Düsseldorf yakınlarında, Pempelfort'da yaşayan bir filozof ve yazar. 1807'den 1813'e tadar Münib Bilimler Akademisi başkanlığını  yap­ tı. Goelhe kendisi ile l 774'te tanışır; aralarında karşılıklı beğeni ve sevgiye dayanan sıkı bir arkadaşlık kurarlar. Ama dünya görüşleri çok farklıdır. Birbirlerine darılıp, sonra yeniden yakınlaştıklan olmuştur. Goethe bu doslluk için sonradan şöyle der: "Birbirimizi seviyor, ama, ne var ki anlaşamıyorduk.•

3. Hamaıın, Johann Georg (1730-1788): Çeşitli felsefe yapıllan yazmış Königsberg'li bir yazar. Herder'in arkadaşı. Königsberg'e dönerken Weimar'dan geçmeyi ve  Her­  der ile Goethe'yi ziyareı etmeyi düşünüyordu. Münster'de öldü.

nımdaydı. Böyle bir insanla birlikte yaşamayı bir göz önüne getiriyorum da... Senin için o, kim bilir  nasıl  bir  destekti! Onu kaybetmek sana kim bilir ne kadar zor gelmiştir! Birbi­ rimizi, yaşadığımız sürece, sevelim ve tutalım! Bunu hiç akıl­ dan çıkarmamak gerek.

Egmonl' u1 beğendiğine sevindim; son günlerde, yapıtla­ rımın üzerinde çalışırken, uzak dostlarımı çevreme toplamış gibiyim, onlarla öylesine güzel vakit geçiriyorum.

Şu ara Tassa ile uğraşıyorum. Faust kışı bekliyor. Sekiz cilt tezgahtan çıkınca, sıra, o çok sevdiğim Wil helm'e 2 gele­ cek.

Pre nses'e 3 saygılarımı sunarım. Yazdıkları canıma can kattı. Bana onları ilcttiğin için, sana da teşekkürler. Benken­ disine içtenlik göstermiştim, bana yazmamasına hiçbir anlam veremiyordum. Yakında kendilerine, yaptığım resimlerden yollayacağım.

Kızkardcşlerine ve çocuklarına selamlar, beni hatırdan çıkarmayın; sen de beni sev ve habersiz bırakma.

Herder on dört güne kadar buradan ayrılıyor. Onu çok arayacağım.

DÜŞES ANNA AMALIA'ya

31 Ekim 1788

Değerli prensesimin Roma'dan yolladığı iyilik haberle-

ı. Egmonl 1787'de, Roma'da tamamlandı.

2. Wilhelm Meistres lehrjahre 'Wilhelm Meisler'in çıraklık yıllan.'

3. Ama/ia ı·on Galliızin (1748-1806): Jawbi'nin dosllanndan Münsler'de yaşayan bir prenses.

4. Anna Amalia (1739-1807): Sachsen-Weimar düşesi. Büyük Fredrik'in yeğeni. Ko­ casının ölümünden sonra, oğlu Cari Augusı başa geçene kadar Dükahğın  yönelimini ele aldı ve başan ile yürüıtü; çevresine değerli devlet ve sa·nat adamlannı topladı. Go­ elhe ile ölünceye kadar süren doslluk kurdu. Ozan kendisi için çok şiir ve şarkı yaz­ mıştır. Weimar sarayı onun devrinde önemli bir küllür merkezi haline geldi. Weimar sarayını 'Anna Amalia'nın sanat sarayı·, 'Der-Musenhof İ\nna Amalias' diye adlandı­ nyorlardı.

rini almanın beni ne kadar sevindirdiğini anlatamam; böyle­ ce, dilekleriniz bdar kendi içten dileklerimin de yerine geldi­ ğini görüyorum.

Uzun süredir sağlığınıza tam kavuşmayı istemiştiniz; şimdi, ona kavuştuktan sonra, çevrenizdeki eşsiz güzelliklere dalar ve ömrünüz boyunca size yetecek bir hazineyi bir ara­ ya getirebilirsiniz.

Demek Collina' nın1 hizmetinden memnunsunuz; uma­ rım, bundan böyle de size yararlı olmakta kusur etmez.

Herdcr, sizi ne büyük sevinçle karşıladığını, sizi karşısın­ da belirmiş bir melek gibi gördüğünü,  yazdı.  Onu  güveniniz ve iltifatınızla sevindirin. Böylesine  bir  Birlikte-Yaşayış, ömür boyu sürecek en güzel dostlukları kurabilir.

Yazık ki ben yanınızda değilim. Bunu zat-ı devletleriniz­ den2 çok, kendimi düşünerek söylüyorum; çünkü yazdıkları­ nızdan anlıyorum ki, oraların tam benim gönlümce tadını çı­ karıyorsunuz. Umarım, böylesine de sürer gider. Bu günleri­ nizin mutluluğunu içinize sindirin ve bize,de beraberinizde güzel günler getirin. Ben burada  soğuk  ve  karla  cenkleşiyor ve bir kuzeyliye yakışır biçimde, durmadan çalışıyorum_.

Lütfedin, beni hatırdan çıkarmayın.

GOETHE VE SCHILLER

( 17 Eylül 1788)

Goethe, Frau von Stein ve Herder'in eşi ile birlikte Ru­ dollstadt'a,  Frau von Stein'ın  dostları von Lengefeld ailesini


1. Filippo Co/linn: Goelhe'nin Roma'daki ev sahiplerinin oğlu. Düşese, İtalya gezisi sırasında, pratik bakımdan yardımcı olsun diye, Goelhe'nin Weimar'a yolladı İtal­ yan genci.

2. Zntı-aevletleri: Eski dilde bir devlet başkanına, ya da mevkii çok yüksek bir k iye sözü yöneltirken söylenen nazik bir sesleniş. Bunun biraz daha hafifi, ama yine de çok saygılı bir sesleniş: 'z.ilı alileri' ya da 'zatı aliniz' idi. Bugün, gerekliği zaman 'ek­ selans' sözcüğünü kullanıyoruz.

ziyarete gider (17 Eylül 1788). Evin kızı, Frau von Stein'ın çocukluk arkadaşı Charlotte von Lengefeld, Friedrich Schil­ ler'in karısı olmuştur.

O gün, Gocthe, bu evde ilk olarak Schillcr ile  karşılaşır. Bu karşılaşmadan, Goethc'yi yazılarıyla tanıyan ve ona hay­ ranlık besleyen Schillcr son kerte sevinçlidir.

Goelhe başlangıçta çekimser kalır.

Lengefcld' lcrin evinde başlayan tanışıklık giderek derin bir dostluğa dönüşecektir.

Schiller, Gocthe'yi, içinde yaşadığı kalabalık çevrede ru­ hunun derinliğinde duyduğu yalnızlık acısından kurtarır, onu birçok yönden tamamlar.

Konuşma ve yazışmalarıyla birbirlerini en olumlu biçim­ de etkileyerek, karşılıklı fikir gelişmelerine yardımcı  olurlar. Bu derin ve çok güçlü dostluk, Schiller'in 1805 yılındaki er­ ken ölümüne kadar hiç sarsılmadan sürer gider.

Bu iki büyük Alman ozanının birbirlerine yazdıkları çok sayıda, ilginç mektuplar ayrı bir kitabın konusudur. Biz bura­ da ancak Goethe'nin, Schiller'i Jena Üniversitesine profesör olarak atanmasını öneren mektubunun ve ilginç bulduğu­ muz, başka birkaç mektubunun, çevirisini vermekle yetinece­ ğiz.

Yüksek Bakanlar Kuruluna en derin saygıla rımla 1

Weiııım;  9 Aralık 1788

Birkaç yıl önce zat-ı devletleri tarafından  müşavir  ünva­ nı verilmiş bulunan ve halen Weimar'a, daha doğrusu,  We­ imar  dolaylarına   göç  ederek   buralarda   yaşayan   Bay Fried-

1. Schiller'in Akademiye profesör alanmasını öneren bu resmi yazıda Goelhe, atır ve atdalı bir dil kullanmakla ve birçok lerimi Latince olarak yazmaktadır. -Özel mekluplarından büsbütün ayrı bir nitelik t ıyan bu yazıyı dilimize çevirirken, biz de yer yer - aslına uygun olarak - Arapça ve Farsça deyimleri k ullanmakıa bir sakınca görmedik.

rich Schiller'in yazılarıyla, özellikle son zamanlarda yayınladı­ ğı 'Felemenk'in İspanya yönetiminden kurtuluşu' adlı tarihi eseri ile ün salmış olması, kendisinin tarih kolu üzerinde ba­ şarı ile çalışacağı umudunu uyandırmaktadır.

Hiçbir yere bağlı olmayıp uhdesine bir güna görev alma­ mış olması nedeniyle aklımıza şöyle bir fikir gelmektedir: Acaba akademide faydalanılmak üzere, adı geçenin Jena'ya tayini uygun düşer mi?

Karakteri ve yaşayış tarzı kendisini yakından tanıyanlar tarafından övülmektedir; davranışlarında ağırbaşlılık ve dur­ muş oturmuş bir hal göze çarpıyor; bütün bunlar, hiç şüphe yok ki gençler üzerinde iyi etkiler yapacaktır. Kendisinin bu bapta fikri sorulduğunda, uhdesine Jena Akademisinde kad­ ro dışı profesörlük verildiği takdirde, - başlangıçta maaş ve­ rilmese dahi - bu görevi kabule hazır olduğu anlaşıldı. Ken­ disi tarih üzerine araştırmalar yapmak ve akademiye bu yön­ de faydalı olmak emelindedir.

İmza sahibi, Goth a'ya1 gittiğinde, sayın prensimiz ve Gotha prensi hazretleri 2 ve sayın bakan von Fra nkenberg 3 hazretleriyle birlikte akademi meseleleri müzakere edilir­ ken, kendilerine bu konuyu açma fırsatını bulduğunda, fikir olumlu karşılandı ve özellikle, bu atamanın ayrıca masrafı ge­ rektirmeyeceği memnunluk uyandırdı. Bunun üzerine, efen­ dimiz hazretleri, imza sahibine meseleyi yüksek kurulunuza getirmesini emrettiler. Biz de bu emre uyarak bu teklifi tasvi­ binize arz eder ve mümkünse, adı geçen, müşavir Schiller'in, Paskalya yortusundan önce gerekenleri yapıp taşınarak hoca­ lık mesleğine hazırlanabilmesi için acele edilmesini istirham ederim.

J.Wv. GOETHE


1. Goıha: Thüringende bir kent.

2. Serenissimo nosıro et Gothano: Unser Fürst und der Fürs! von Gotha.

3. Frankenberg-. Gotha dükalığındaıı bir bakan.

Seçme Mekluplar 129/9

FRAU YON STEIN'a

Befvedere, 1 Haziraıı 1789

Yola çıka rke n1 bıraktığın mektuba leşckkür ederim. Be­ ni yalnız bir yerimden değil, çok yerimden yaraladıysa da... Ona hemen yanıt yazmaya elim varmadı; çünkü böyle du­ rumlarda, yürekten konuşmak ve karşısındakini kırmamak, zor iştir.

Seni ne kadar sevdiğimi, sana ve F ritz'e 2 karşı olan gö­ revlerimi ne kadar iyi bildiğimi, İtalya'dan dönmekle ortaya koydum. Dükün isteğine uysaydım, daha hala oradaydım. Herder gelince ve ben de veliaht prense ayrıca yararlı olama­ yacağımı görünce ilk aklıma gelen sen ve Fritz oldunuz. İlal­ ya'da neleri arkamda bırakıp geldiğimden yeniden söz etme­ yeceğim; anlayışına güvenerek sana içimi döktüğüm zaman ne denli ters karşılandığımı unutmadım.

Ne yazık ki, döndüğüm zaman seni garip bir ruh hali içinde buldum: Doğrusunu söylemek gerekirse, beni karşıla­ yış tarzına - bütün ötekilerin de bana karşı davranışlarına ol­ duğu gibi - çok kırıldım. Herder, valide düşesle yola çıkıyor­ du; arabada, bana ısrarla önerilen yeri boş bıraktım; arkadaş­ larımın hatırı için burada kaldım; nasıl ki, yine onların hatırı için geri dönmüştüm. Tam o anda, hep bir ağızdan, bana yüklendiniz: Yok, geri dönmesem de olurmuş, yok kimseler­ le ilgilenmiyormuşum vb... Ve bütün bunlar da, seni çok üz­ müşe benzeyen bir ilişkinin daha sözü bile yokken ortada... Gelelim bu ilişkiye: Kime ne zararı var bunun, sorarım? Bu zavallı kızcağıza karşı duyduğum hisler, yoksa bir başkasının tekelinde midir? Onunla geçirdiğim saatleri, bir başkasından mı çalıyorum? Fritz'e, Herder'e, ya da bana yakın olan her-

ı. Frau von Stein, Mayıs 1789'<.la, dinlenmek üzere Ems (Bad Ems) kentine gider­ ken, Frankfurt"ta Goethe"nin annesini ziyaret etmiştir.

ı. Friız: Frau von Stein'ın küçük oğlu. Goethe kendisini çok sever. Onun yetişmesi

ile yakından ilgilenir. Birçok gezisine onu da yanına alarak çıkar.

hangi bir kimseye sor: Çevremle  ilgim  azalmış  mıdır,  daha mı içime kapalı olmuşum ya da dostlarım adına, şimdiye  ka­ dar olduğundan daha mı  az  çalışıyorum?  Yoksa,  dostlarıma ve topluma asıl şimdi mi daha çok bağlıyım?

Seninle olan o güzel ve içli ilişkim - nedense yalnız bu iliş­ kim! - sanki bir mucize oldu ve birden kesiliverdi, öyle mi?

Geçenlerde, seninle ilginç konular üzerinde konuşmak fırsatını bana verdiğin gün,  bu ilişkinin gücünü  içimde  nasıl da duymuştum!

Ancak, şunu da söylemek zorundayım ki, bana karşı ta­ kındığın tavıra daha fazla dayanamayacağım. Ne zaman bi­ raz fazla konuşacak olsam, sözlerimi ağzıma tıkadın; içimi dökecek olsam, beni kayıtsızlıkla, arkadaşlarım adına uğraş­ sam soğukluk ve ihmalcilikle suçladın. Yüzümde bir çizginin değişmesi, gözünden kaçmadı; hareketlerimi, davranışlarımı beğenmedin ve beni her zaman sıkıntılı ve kötü bir duru ma 1 soktun. Beni böylesine, o andaki kaprislerine uyarak kendin­ den uzaklaştırırken, aramızda güvenin, açıkyürekliliğin geliş­ mesi beklenebilir mi?

Bunlara eklenecek başka şeyler de var, ama bugün  için­ de bulunduğun ruh haliyle bunları yapıcı  olmaktan  çok,  kırı­ cı bulacağından korkarak söylemiyor, susuyorum.

Esefle kaydedeyim ki kahve için söylediklerime de uzun

süredir kulak asmadın ve•kendine, sağlığına çok zararlı bir diyet uyguladın.

Kimi etkiyi, moral güçle yenmek, öyle kolay başarılacak işlerden değilken, bir de -senin yaptığın gibi- gözünün önünde canlandırdığın üzücü hayalleri, ayrıca fizik yoldan da güçlendirerek kendini hipokondirinin işkence çemberine sok­ mak...

Oysa onun 2 zararlı olduğunu bir zaman sen de görmüş ve benim hatırım için bırakarak sağlığını bir hayli düzelt-


1. Aslında: Fransızca: mal a mon aise deniyor.

2. Kahvenin '

miştin. Yaptığın gezinin ve dinlenmenin sana iyi gelmesini di­ lerim. Beni, yenibaştan anlamak için çaba harcayacağını umuyorum.

Tanrıya emanet ol! Fritz'in keyfi yerindedir, beni sık sık arıyor. Prensin de sağlığı ve neşesi yerinde.

FRAU YON STEIN'a

Weiıııaı; 8 Haziran 1789

Son mektubumdan daha acı bir mektup yazmak bana zor geliyor; hele son yazdığım mektubu okurken, en azından onu yazan kadar üzüldüğünü bile bile... Ne ise, hiç olmazsa ağzımızı açıp birbirimize seslenebiliyoruz. Gönül ister ki, bir­ birimize karşı dudaklarımız hiçbir zaman sımsıkı kapalı kal­ masın!

Yaşamımda en büyük mutluluğum, sana karşı ta başın­ dan beri duyduğum sonsuz güvenimdi; bu güven sarsıldığı za­ man ben artık bir başka insanım ve bundan böyle çok daha değişmem beklenebilir.

Buradaki durumumdan yakınmıyorum,  ona  alıştım; ger­ çi iklim bana dokunuyor; eninde sonunda onun etkisi  ile,  ki­ mi y.!rarlı işi yapamayacak hale geleceğim; ama yine de bura­ da kalmaya kararlıyım.

Serin ve rutubetli yaz aylarını ve soğuk kışları düşünün­ ce; dükün dış ülkelere karşı tutumunu; 1 bunların dışında, ol­ mayacak kombinasyon yüzünden dükalığın içindeki huzursuz ve sonuçsuz düzeni göz önüne getirince; halinden hoşnut tek kişiye rastlamanın ne kadar güç olduğunun bilincine varınca; yavaş yavaş buradaki ilişkilerin tümünü kesip uzaklaşmanın

I. Dük Cari August, Goethe'nin ve öteki Weimar büyüklerinin istekleri  dışında, Prusya ordusunda görev almış ve l 787'de, Hollandalılarla yapılan savaşa katılarak, gösterdiği yararlıklardan ötürü Prusya Kralı il. Friedrich Wilhelm'in ıakdirlerini ka- zanmıştı. '

kolayını aramak varken, dimdik ayakta kalmanın ve umutsuz­ luğa düşmeden işini sürdürmenin kolay olmadığını takdir edersin; hele, buna ek olarak en yakın bildiğin insanla aran açılmışsa, -işte o zaman insan ne yapacağını şaşırıyor.

Bütün bunları, yalnız kendimi değil, seni de düşünerek söylüyorum ve inan bana: Bu durumları açıklarken seni de­ rinlemesine yaraladığımı düşünmek bana sonsuz acı veriyor.

Kusurumu hoş gösterecek hiçbir şey söylemiyorum, yal­ nız, senden rica ederim: Bana yardım et de: Aramızdaki, bu­ gün seni iğrendiren bağlantı, büsbütün dejenere olmasın ve olduğu gibi kalsın.

Bana yeniden güvenini bağışla, bu probleme 1 doğal bir açıdan bak: Bırak da sana gerçeği olduğu gibi, apaçık söyle­ yebileyim. O zaman, umarım, aramızdaki anlaşmazlıklar kal­ kar ve her şey düzelir.

Tanrıya emanet ol! Beni sevgiyle an!

Tasso bilmek üzeredir. Onu basılmış  görmeden,  billiği­ ne inanamıyorum ... 2

HERDER'e

Rıı/ı.a, 10 Agııstos 1789

Son günlerde belki yüzlerce kez sizleri andım. Dükün bunlardan hoşlanmasına, sizleri düşündükçe, adeta içerliyo­ rum. Rica ederim, biraz sabırlı ol; her şey düzelecek, işleri­ nin tümü yolun.., girecek; dükün keyfi bu ara pek yerinde... Cumartesiye buradan Gotha'ya gidiyoruz, orada birkaç gün kalıp Weimar'a döneceğiz. Döner dönmez, dükün her şey­ den önce, senin işini düzelteceğine  hiç şüphe yok.  - Dönene


1. Chrisliane Vulpius (1765-1816) ile kurduğu il ki.

2. Bu mektup, Frau von Stein'la danhşmaclan önce, Goethe'nin yazdığı son mektup­ tur. Frau von Stein yazdığı mektuplan Goetbe'den geri almış ve - ne yazık ki-, onla­ n yok etm tir.

kadar sabredin ve çoktan özlediğiniz, bir arada - olmanın ta­ dını çıkarmaya bakın...

Bu gezi süresinde Dük, Augus t' tan1 çok hoşlandı, sanı­ rım çocuğa, geleceği için, yararlı yardımlarda bulunacak. Ko­ nuştuğumuzda ayrıntılı anlatırım.

Tasso'yu beğendiğine çok sevindim. Son iki perde, uma­ rım ilk ikiye bağlantılı oldu. Senin beğenin, bu  parça  üzerin­ de çalışırken harcadığım aşırı emeği bolcasına ödüllendirdi. Şükürler olsun, artık, böylesine bir bekinme ile yaratmaya çalıştığım bu yapıtın tüm duygusal baskısından sıyrılmış bulu­ nuyorum...

Burada ünlü dağ perilerinin yurdundayız gerçi.  -Ama ben, inan bana, evimin özlemi içindeyim. Arkadaşlarıma, be­ nim küçük E ro ticon' um a2 kavuşmak istiyorum. - Karın, her­ halde, onu eve aldığımdan sana söz etmiştir.

Düş Kırıklığı

Goethe, İtalya dönüşü (1788), sanatçı olarak kendisini bulmuş ve her şeyden önce kalemini elinden bırakmaması ge­ rektiğini anlamıştır. Bir yandan bilimsel araştırmalarını sür­ dürürken (Anatomi, Botanik, Optik üzerine araştırmalar, 'Metamorphose der Pflanzen'), beri yandan da, başlayıp da yarıda bıraktığı yapıtları tamamlamaya, kimisini değiştirme­ ye, kimisini de, düzyazı ise nazıma çevirerek yeniden yazma­ ya koyulur.

On yıllık bir aradan sonra yazar olarak yeniden halkın karşısına çıkmaya hazırlanır. Bu sırada, Leipzig kentinde, Goerg Joahim Göschen tarafından yeni kurulmuş olan 'Göschen Yayınevi' nden 3 teklif alır. Göschen, Goethe'nin ya­ pıtlarının tümünü seri halinde yayımlamak istemektedir. Go­ ethe "evet" der; aralarında anlaşırlar. Göschen büyük umut-

1. Augusı: Herder'in oğlu.

2. Eroıicoıı: Chrisliane Vulpius.

3. Göscheıı Verlag: Alman klasiklerini (Goelhe, Schiller, Wieland, Lessing. Klop­ sıock vb.) düzenli ve güzel biçimde yayınlayan ilk büyük Alman yayınevidir.

!arla ve özenle baskı hazırlıklarına başlar. Ama bu iş, yayıne­ vi sahibi Göschen'i çok koşturacak, çok uğraştıracaktır: Go­ ethe, kimi yapıtını vermekte gecikir; kimi yapıtı yarım olarak vermek, kimini taslak halinde bırakmak ister ve bunda dire­ nir. -Sonunda, Göschen'in ve yakın dostlarının üstelemeleri ile parçaları tamamlar. O güne dek hiçbir yerde yayımlanma­ mış olan: Egmont, Iphigenie, Tasso, Faust (Fragmenı)  ve tüm şiirleri, küçük piyesleri ile Gocthe-Kü lliya tı1 1787 ile 1790 yılları arasında, kısa aralıklarla, birbiri ardına, 8 küçük cilt olarak yayımlanır ve bir fiyasko ile sonuçlanır! Kitaplar beklenen ilgiyi uyandırmaz. Goethe ile Göschen'in araları açılır. -

Bu fiyaskonun nedeni üzerinde durmadan, şunu yinele­ yelim ki: Almanların bir numaralı ozanının yazdığı yapıtların

-şiir ya da nesir, roman ya da tiyatro- tümünün bir arada Göschen-Verlag tarafından yapılan ilk baskısı, insanı şaşır­ tan bir kayıtsızlık, soğukluk ve ilgisizlikle karşılanmıştır.2

Çağdaşlarının çoğu  'Wcrther'  ve  'Goetz'  yaratıcısının, her şeyi bırakıp bir saraya yanaşmasını; Geheimrat, Bakan titrleri alarak devlet  işleri  ile  uğraşmasını; saray ileri gelenle­ ri için düşünülmüş skeçler, gündelik küçük oyunlar kaleme almasını hoş görmediler.

Bir başka neden olarak Goelhc'nin, yapıtları  üzerinde bir daha, bir daha uğraşma, kahramanlarının karakterini de­ ğiştirme, romanlarına yeniden eklemeler, uzatmalar katma merakı gösterilebilir.

Bunun dışında, yalnız yapıtlarındaki tipleri değiştirmesi değil, ama stilini de sık sık değiştirmesi  okuyucuyu  yadırga­ tır: Okur, Tasso, bir Iphigenie yazarının klasik ve ağır diline, davranışına kendini zorla  atıştırmışken,  birden  apaçık  bir seks havası içinde, hafif bir dille yazılmış Roma-Elejileri ile


1. Yazdığı yapıtlann tümü.

2. Bak. Richord Fn'edenıhal: 'Goelhe-Sein Leben und seine Zeil'. Reinhard Mohn OH, Güteı,;loh. -Bölüm: "Goelhes Schrillen' sayfa 291-292.

karşılaşır ve hemen  bunun  ardından  dünyanın  en  duygulu, en iyi örnek çifti Hermann Dorothea'yı bulur karşısında...

Beri yanda, Klopstock'un  'Gelehrten  rcpub lik' 1  yapıtı, ya da Heine'nin yazıları basılır basılmaz, Almanya'nın tüm entelektüelleri tarafından kapışılır.

Goeıhe düşkırıklığı içindedir. Büyük yalnızlığı  başlar. - İlk yapıtlarının yankısı yurt sınırlarını aşmış ve halk, şa­

iri göklere çıkarmış, Tanrılar düzeyine yükseltmişti. - Yıllar önce kendisini göklere yükselten eller, bugün başkalarını al­ kışlıyordu. -

Goethe üzgün ve yurttaşlarına küskündür. Büyük şair Olymplere özgü olgunluk ve hoşgörü çağına daha erişmemiş­ tir.

I. F. Reichardt'a yazılmış mektup Goethe'nin bu dö­

nemdeki ruh durumunu belirtmesi bakımından ilginç:

(Çağın en önemli sahne sanatçısı Friedrich Ludwig Sch­ röder; Hamburg'da tiyatro direktörü olarak hem oyuncuları, hem halkı büyük sanat yapıtlarına, özellikle Shakespeare'c, alıştırmak istemektedir. Bir tür okul gibi, tiyatro, halkı eğite­ cek, değerli piyesler sunarak zevkinin incelmesine yararlı ola­ caktır.

Bir yandan da Schrödcr, oyuncu sınıfını moral  bakım­ dan kalkındırmak, toplumdaki yerini yükseltmek kaygısında­ dır.

Oysa, çalışma yeri olan Hamburg'da türlü zorluklarla karşılaşmış, düşkırıklığına uğramıştır. Reichradt'a bunlardan dert yanar, karşılaştığı anlayışsızlıklar sanatçıyı umutsuzluğa götürm ektedir.)

Sunduğumuz mektup, Schröder'in Reichardt'a yazdığı o şikayetli mektubu üzerine kaleme alınmıştır:


l. Klop.<tock. Friedrich Gott/ieb (1724-1803): "Gelehrten republill°, 'Bilginler Cumhu­

riyeti"

JOHANN FRIEDRICH REIC HA RD T'a1

Weimaı; 28 Şubat 1790

Almanlar genellikle dürüst, akıllı uslu adamlar. Ama orijinalite, buluş, karakter, birlik, bir sanat yapıtı ortaya koy­ ma gibi şeylerden hiç mi hiç haberleri yok. Tek kelime ile zevksiz kişiler...

- Kuşkusuz, burada genelden söz ediyorum. - Az yon­ tulmuş olanlarını biraz değişiklik, biraz abartma; öğrenim yapmış olanlarını ise biraz pohpohla parmağınıza dolayabilir­ siniz. Şövalyeleri, haydutları, iyilik severleri, yaşantısından gocunmayanları ile bir hayvanlar topluluğu ve tümünün ba­ şında o 'aşağılık' soylular... Ortak özellikleri de bir ortahalli­ lik. - Bir ortahallilik ki bunun dışına azıcık çıkmak yüreklili­ ğini gösteren, bir adım geri bassa çamura, bir adım ileri bas­ sa gülünçlüğe düşüyor. - İşte tüm romanlarımız ve sahne ya­ pıtlarımız çoktandır böylesine kişiler, böylesine davranışlarla bocalıyor.

Bütün bunları göz önünde bulundurunca, yöneticisi kim olursa olsun, tiyatronuzdan ne bekleyebileceğimi tahmin edersiniz.

CHRISTIANE VULPIUS'a

Jiieı;  25 A ııstos 1792

Trier'in, yeryuzunun hangi bucağında  olduğunu  nere­ den,  nasıl  bileceksin?   -Şu   kadarını  söyleyeyim  yetsin: Wei­

mar'a çok uzak bir yer bura• sı ve... beni senden çok uzaklaş- tırmış bir yer!.. Sağlığım yolundadır. -

Annemi ziyaret eltim, eski dostlarımı gördüm. Yolum

I. Rcichardı ( 1752-1814): Kompozitör ve Berlin Saray Orkestrası Şefi. Goethe'nin şi­ irlerinden birçoğunu bestelemiştir. Çağının birçok ünlü kişisiyle yakın doslluğu ol­ muştur.

beni güzel yerlerden geçirdi, ama yalnız güzel  yerlerden  de­ ğil çok eğri büğrü, kötü yollardan da geçtik ve büyük zorluk­ larla karşılaştık.

Şimdi burada, orduya aşağı yukarı bir günaşımı uzaklık­ ta, küçük ama sevimli, papazları bol bir kasabadayım. Yarın buradan yola çıkacağım ve herhalde öbür gün Lager'dc1 ola­ cağım. Bir ara sana yeniden yazarım. Beni merak etme. Ya­ kında döneceğimi umuyorum. Tek dileğim sana ve küçüğe ka'vUşmaktır. Ayrılmadan önce insan elindekinin değerini bi­ lemiyor. Seni çok arıyorum ve bütün kalbimle seviyorum.

Armağan paketini herhalde almışsındır, bilmem beğen­ din mi? Dönerken sana yine birşeyler getireceğim, umarım yakında. -Tar.rıya emanet ol. Meyer'e selamlarımı  söyle ve... Yuvamın dişisi ve süsü ol! -

Adiyö, meleğim, her şeyimle seninim.

CHRISTIANE VULPIUS'a

Venlı111 yakııılwmdaki karargôlı

10 Ey/iil  1792

Sana birçok mektup yolladım; bunları, herhalde arka ar­ kaya alırsın. Kağıtlara numara koymayı  unutmuşum.  Bun­ dan böyle yazdıklarımı numaralayacağım. Bu mektupla sağlı­ ğımın yerinde olduğunu ve seni yürekten sevdiğimi bir  kez daha söylemek istedim.

Ah, şimdi yanımda olsaydın! Burada her yerde, büyük geniş yataklar var, bunlarda rahat yatar, -evde, arada bir yaptığın gibi- darlıktan gocunmazdın. Ah, benim sevgilim! Beraber olmaktan daha iyi hiçbir şey yokmuş meğer dünya­ da! Hele bir kez birbirimize ka'vUşalım, bunu hiç, ama hiç


1. Lager. Devrimcilere kal'Şı savaşan Prusya ordusunun Longwy dolaylanndaki karar­ gahı. Goethe Dük Cari August'la bulWjmak için 30 Ağustos 1792'de yola çıkm lır.

aklımızdan çıkarmayalım, olmaz mı?

Düşün bir  kez:  Champagne bu  kadar  yakınımızda  da biz içecek bir bardak iyi şarap bile bulamıyoruz! Hele Frau­ enplan'aI   bir  döneyim,  sevgilimin  yönettiği  mutfağa  ve kilere bir kavuşayım, o zaman bu yokluğun acısını çıkarırız, öyle de­ ğil mi?

İyi bir ev hanımı ol da, bana cici bir ev hazırla, göreyim seni, bebeğe de iyi bak ve... beni hiç hatırdan çıkarma.

Beni hatırdan çıkarma, evet! Seni kimi zaman uzaktan kıskanıyorum: bir başkasını benden çok beğenebileceğini dü­ şünüyorum; çevremiz benden yakışıklı, benden hoş erkekler­ le dolu... Ama sen bu gözle bakma onlara; sen beni beğen herkesten çok! -Seni delice seviyorum, bunu bil, senden başkası güzel değil benim için. Hep seni rüyamda görüyo­ rum, karmakarışık şeyler, ama hepsinde de biz ikimiz, sevişi­ yoruz. Ve isterim bu hep böyle sürsün.

... Kalbine sahip olmadığım sürece, hiçbir şey gözümde yoktu; ama şimdi, sahip olduktan sonra da onu tutmak, mu­ hafaza etmek isterim. Zaten bu nedenle senin olmuşum.

Küçüğü  öp,  Mcyer' e2 selamlarımı  söyle ve beni sev.


1. Fmııeııplan: Dük Cari Augusl, Goeıhe"ye 'Frauenplan· alanında bir ev armağan el­ mişıi o yaz. - Ev. bir yandan onarılırken, bir yandan da içinde oturuyorlardı. -

2. Meye,. Johaıın 1/einrich ( 1760-1 32): Ressam ve yazar (sanal üzerine yazılar). Go­ elhe kendisini Roma"da ıanıml§ ve 1792'de Weimar·a çağırarak 'Resim Okulu'na ön­ ce profesör. sonra da müdür olarak atanmasını sağlamıştır. Meyer, ancak 1802 yılın­  da evlendi. Evliliğine kadar on yıl süre ile Goethe'nin  evinde  konuk  olarak  kaldı. Dük Cari August"un Goethe'ye armağan elliği •frauenplan'daki evin  onarılmasına baktı ve Goethe geziye çıktığı zamanlarda Chrisliane'yi korudu ve evin i§lerinin yürü­ mesine yardımcı oldu. Goethe ve Meyer sanat görii§leri ve anlayl§ları üzerine birbir­ lerine pek çok mektuplar yazmışlardır. Doslluklan sarsılmadan, yaşlılık yıllarına ve ölümlerine kadar süre gilmi§lir.

KNEBEL'e

llaııs dolaylanııda, karargô/ıta

27 Eylül 1792

-Garip  bir  durumdayız. Verdun'ü  ele  geçirdikten  son­ ra Fransızların Forct d' Argonne'u istila etmiş olduklarını, Clcrmont'u Sı. Mcnchould'a bağlayan geçit yönünde ilerle­ diklerini gördük. Onları çepeçevre sardık, general  Clairfait' - nin yardımıyla Grandprc'dc tuttuklatı mevzilerden uzaklaştır­ mayı başardık, buraları  ardımızda bırakarak  St.  Mcnchould ile Chalons arasına yerleştik. Düşman ile karşılaşır karşılaş­ maz korkunç bir top atışı başladı, bu, ayın 20'sinde  idi.  Bir süre karşılıklı atıştıktan sonra top sesleri kesildi. O  gün,  bu gün, yani 7 gündür, bu sessizlik sürüp gidiyor. İleri mevziler­ den bile tek silah sesi duyulmuyor. Fransızlar eski yerlerini muhafaza eder durumda. Biz Verdun'e ulaşmak olanağını ancak Grandprc üzerinden geçmekle bulabileceğiz. Hava şartları son derece kötü; ekmek sıkıntısı, zaman zaman vak­ tinde gelmemesi buradaki bekleyişi büsbütün zorlaştırıyor ve insanı canından bezdiriyor.

Bir de bakıyorsun, o güne dek beğenmediğin düşman,

gözünde bir değer kazanmaya başlamış (böyle zamanlarda çoğunlukla o duğu gibi), onu bu kez layık old·Jğundan daha yüksek bir yere oturtmuşsun. Yakında, umar:m ne yapacağı­ mız belli olur. Bu durumdan sıyrılmanın da  ancak  bir  iki yo­ lu var, işte o kadar.

Dükün sağlığı iyidir, benimki de öyle; yalnız biraz kilo vermişim, yeleklerimden, ceketlerimden anlıyorum.

Bir yandan, kendimce, sessiz sessiz çalışmaktan da geri kalmıyor, kafamda birşeyler hazırlıyorum. Optik ile ilgili ça­ lışmalarımda güzel ilerlemeler yaptım. Fırsat düşmüşken bol bol Fransız yazarlarından okuyor, elimden geldiğince vaktim­ den yararlanmaya çalışıyorum. Havalar iyi olsa, insan çeşitli şeyler dener, başkalarının arasına karışır vakit geçirirdi.

Ama bu ortamda, uzun günler geçiyor, çadırdan dışarı çık­ mayı canım istemiyor. Her yer çamur ve batak.

Bu arada evin t1miri de tamamlanmıştır, sanırım. Arka­ daşlarla baş başa oturup rahatça konuşacağımız bir köşeyi hazırlamayı da, umarım Meyer unutmamıştır.

Allahaısmarladık. Beni sev.

CHRISTIAN COTTLOB VOIGT'a

Ven/1111, 10 Ekim 1792

Bildiğiniz gibi, savaş şansımız bize artık gülmüyor. 'Cha­ lon'un önüne koyduğunuz soru işareti gayet yerinde  idi;  na­  zik mektubunuz çekilme yürüyüşümüz sırasında, Dun dolay­ larına vardığımız zaman, elime geçti.

Bütün bu olanlar için çok şey söylenebilir, çok şey de söylenecek... Şu var ki bu garip öykünün büyük bir yönü an­ laşılmadan kalacak. Hava şartları ve yollar yüzünden çektik­ lerimizi ancak çekenler bilir. Bu son altı hafta içinde karşılaş­ tığımız ve katlandığımız zahmet, acı, korku, sefalet ve tehli­ keyi ömrümüz süresince görmemiştik.

Dükün sağlığı yerindedir, ben de kendimi idare ediyo­

rum.

Mektuplarınız için size candan teşekkür ecierim. Onlar

beni üzgün saatlerimde avuttular, arkada bıraktığım dostları­ mın beni unutmadıklarını onlardan öğrendim, beni ilgilendi­ ren işlerimin haberlerini de yine onlardan aldım.

Bayan dostlarımızın sezi - ve düşgücü de beni ayrıca se­ vindirdi; doğruyu söyleyeyim ki böylesine önem taşıyan za­ manlarda, aramızdan çoğtı, işin felsefesinden inancına geç­ meye hazırdılar... Genellikle hemen herkes havaların bunca­ leyin kötü gitmesini, Fransızları tutan bir 'habis-ruh'un işi olarak niteledi.

AÇIKLAMA

Savaş, Goethe'nin yaradılışına ters düşen şeylerin - kuş­ kusuz- en başında gelenlerden biri idi.

Ama Dük Cari August'un yanısıra, Prusya orduları ve bunlara katılan öteki prenslik ordularının başında, Fransa içinde, Fransız devrimci ordularına (Sansculotte'lara) karşı döğüşmek zorunda kalınca, büyük insan Goethe, yine de du­ ruma hakim olmasını bildi ve kişiliğini bu alanda da göster­ di.

Savaşın getirdiği dayanılmaz sıkıntılara, yokluklara hiç ses çıkarmadan katlanıyor, en büyük tehlikelerden gözünü esirgemiyordu.

Büyük başarılarla düşman topraklarında ilerlemiş, bir­ çok önemli mevkii ve kenti ele geçirmiş Alman ordularının, başlarındaki büyük komutanların kararsızlığı yüzünden Val­ mi'de, sonun başlangıcı olan yenilgiye uğramasından sonra, fikrini soran subaylara Goethe, düşünceli ve dalgın gözlerle bakarak şu yanıtı veriyordu:

"Bugün, burada dünya tarihine yeni bir çığır açılıyor; siz­ ler bir gün, biz o anı yaşamıştık, diyeceksiniz."1

CHRISTIANE VULPIUS'a

Maıieııbonı, 3 Temmuz 1793

Varol, benim sevgili yavrum, bana böyle sık sık yazdığın için: Bak ben de sana, hemen, hiç bekletmeden karşılık veri­ yorum.

On dört gündür havalar, sizi tarafta ne kadar kötü ise buralarda da o denli kötü idi. -Soğuklar asmaları dondura-

1. 'Von hier und beule gehl eine neue Epoche  der  Weltgeschichle  aus, und  1hr könnl sagen, 1hr seid dabeigewesen.' Bak: 'Vom liiligen Leben' Wilhelm L1ngewi­ esche = Brand, Goethes Brie[e aus der zweiten Halfte seines Lebens. s. 30.

rak işe başladı, arkasından yağmur ve fırtınalar geldi ve biz­ ler çadırların altında çok sıkıntı çektik. - Şimdi ise ortalık o denli güzel... Dayanılmayacak sıcaklar yok... hele  geceler çok tatlı ve ılık bir hava içinde geçiyor. Ancak, geceleri ken­ tin üzerine bombaların yağdığını görmek insanı üzüyor: ken­ tin bir baştan bir başa yavaş yavaş yanıp kül olduğunu yüreği­ miz burkularak seyrediyoruz. Alevler, art arda kiliseleri, ku­ leleri, boydan boya sokakları ve semtleri sarıyor. Bir gün sa­ na bunları olduğu gibi anlatsam inanmazsın, böyle şey olmaz dersin!

Sen turşularınla, ev işlerinle uğraş, oyalan... Seni bu uğ­ raşılar içinde görmek bana sevinç veriyor. Biz birbirimizi sımsıkı tutmaya bakalım, kimseden fayda yok. Ben seni nasıl seviyorsam, sen de beni öyle sev!

Annemin mektubuna sevinmiş olmalısın. Seni o da sevi­ yor. - Paketlen makara çıkmadıysa bu, benim  unutkanlığım­ dan olacak... Belki de evde, ütünün ya da öteki şeylerin ya­ nında kalmıştır.

Ev işi1 ile ilgili olarak sayın Bakan Voigt'a bir yazı yaz­ dım... Şarapları yollayabilmek için havaların biraz serinleme­ sini bekliyorum. İnşaatı yöneten kalfaya selam söyle, kendisi­ ne küçük bir fıçı (şarap) sunacağımı  haber  ver...  Bahçıvana göz kulak olsun da, bahçe işleri - bu ara - aksamasın.

Kendine iyi bak, ne sana, ne de beklediğimiz küçük yol­ cuya bir zarar gelmesini istemem. Küçüğü  benim  tarafımdan öp ve... beni bir an hatırdan çıkarma.


1. Goelhc bu sıralarda. Frauenplan'daki evin bili iğindeki küçük evi salın almayı dü­ ünüyordu.

FI CHTE'ye1

Weimar, 24 Haziran 1794

'Wissenschaftslehre'nin,2 göndermiş olduğunuz ilk ma­ kalesi için, teşekkürlerimi sunarıı:n; .bu yazıyı okurken, önsö­ zün bende uyandırdığı umutların gerçekleştiğini gördüm. Okuduklarımın tümünü anladım ya da anladığımı sanıyo­ rum; bunların içinde, benim düşünce tarzımla kolayca bağ­ daşmayacak tek nokta yok diyebilirim.

Şuna kesinlikle inanıyorum ki, doğanın, sessizce ve tek­ başına, çoktan çözümleyip ortadan kaldırdığı bu sorunlara, bilimsel bir yorum bulmakla, insan nesline değer biçilmez bir iyilikte bulunmuş ve düşüncesi, duygusu olan her kişiye çok büyük bir hizmet etmiş olacaksınız... Bana gelince: 'ne onlarla', 'ne de onlarsız' yapamadığım filozoflarla aramızı bulup beni onlara yaklaştırabilirseniz, size karşı içimde bü­ yük minnettarlık duyacağım.

Bundan sonraki yazılarınızı merakla bekliyorum. Onları okurken kimi düşüncemi değiştirip atacak, kimini de iyiden iyiye benimseyeceğim. İsterim ki, tezelden yapmak zorunda olduğunuz işlerin üstesinden bir an önce gelesiniz; o zaman karşılıklı oturur, çeşitli konular üzerinde konuşup tartışırız. Kendi kendime başaracağımı sandığım çalışmalarımı, sizinki­ lere uyup uymadıklarını görüp kesin bir kanıya varıncaya ka­ dar durdurup bekleteceğim.

Değerli kimi arkadaşlarla birlikte çıkarmayı düşündüğü­ nüz dergi çalışmalarına ben de katılmak isterim. O  zaman, daha sık birbirimize yazı yazıp konuşmak zorunda kalacağız

1. Johann Goıılieb Fichıe (1762-1814): 1794'te Jena da felsefe profesörü, 1799.da bu üniversiteden çıkanldı (Suçu: Tannsızlık. Atheismus!) 1805'te Erlangen'da profesör­ lük v ISIO'da Berlin Üniversitesine geçiş. Berlin Üniversitesinin ilk n-klörü.

2. Wissenschallslehre = Bilimler bilimi, yani: felsefe. 'Grundlagen der gesamten Wissenschallslehre' Tüm felsefenin ana prensipleri. 1794 yılında, Jena  Üniversitesi­ ne felsefe profesörü olarak atanan Fichte derslerinde ·ana tema' olarak ele aldığı bu konuyu, bir yandan 'Philasophisches Joumal' adlı dergi de yayınlıyordu. Bu dersler sonradan, 1795 yılında kitap halinde yayınlanmıştır.

ki, bunun, benim için çok yararlı olacağından  hiç  kuşkum yok. Tanrıya emanet olun.

CHARLOTIE YON K.ALB'a1

Weimaı; 28 1/aıiraıı 1794

İşte size, iyi karşılayacağınızı umarak 'Reinecke Fuchs' adlı maskarayı yolluyo(um, sevgili dostum. Yaşadığımız dö­ nemde de böylesine kişilerin yalnız saraylarda değil, tüm de­ mokrasilerde de ne kadar tutunduklarını bildiğim için  bunla­ rın dedelerinin dedelerini bulup ortaya çıkarmak ve onu ya­ kından tanıtmak hiç de kötü olmayacak gibime geldi.

Fichtc'nin felsefe ile ilgili yazılarını yollamıyorum, bu yazılarda hangi konulara değindiğini öğrenmek isterseniz bunları, sözlü olarak açıklanırken dinlemeniz gerekir. - Fich­ tc'nin yakınımda olması beni sevindiriyor; bu yakınlıktan fay­ dalandığım da oluyor. - Onunla  karşılıklı  konuşmanın  ise ay­ rı bir zevki var. İnsan zeküsını felsefe ile bağdaştırmayı vaad ettiğine göre ona ne kadar ilgi göstersek yeridir.

Tanrıya emanet olun ve beni hatırdan çıkarmayın. Gus­ tcıı iyidir, keyfi ve sağlığı yerinde. Bana iyi dileklerde bulu­ nurken, onu da unutmayın!

Şunu da söyleyeyim ki, Schiller, son zamanlarda, biz We­

imar'lılara karşı daha iyi, daha yakın davranıyor. Buna sevini­ yor, onunla birlikte olmaktan çok iyi şeyler umuyor, bekliyo­ rum. Tanrıya emanet olun. Aramıza katılın da, elde etmiş ol­ duklarımızın ve edeceklerimizin tadını birlikte çıkaralım.


1 Chıırloııe ı·on Kalb (1761-1843): Fraılsız orclusuncla hizmeı  gören  bir Alman  suba­ yın  eşi   Başta  Sebiller  olmak  üzere  çağın  birçok  ünlü  ozanı  ile  yakın  ilişkiler  kurdu ( lliilclcrlin. Jean Paul... ). Goethe, llercler gibi büyüklerle ele  closlluğu  olmaı,ı  nede­ niyle Alman yazınında Weimar clönenıinclen söz ederken ilk  akla  gelen  acllarclan  biri ele Charlolle von Kalb'dir. Son yıllarını Bcrlin'cle gözleri kör olarak acı içinde geçir­

mi tır.

ı (;ıısıd: Goethe'nin beş çocuğundan en büyük August Goethe. Ötekiler cloğcluktan

kısa bir süre sonra öldüler.

';cçme :'vtektuplar 145/10

SÖMMERING'e1

Weimar, 16 Temmuz 1794

Size 'Reinccke Fuchs'dan bir tane sunuyorum, aziz dos­ tum. Umarım bu kitap sizi, içinde bulunduğunuzu sandığım telaşlı günlerinizde, hiç değilse birkaç saat için, oyalayıp eğ­ lendirir.

Bana yaşamınızı ne şekilde sürdürdüğünüzle ilgili bilgi verin, bu savaş patırtıları içinde bilimlere nasıl vakit ayırabili­ yorsunuz?

Bana gelince, sizin de bildiğiniz bilim ve sanat  konuları ile hem pratik hem de teorik yönden, çalışmalarımı sürdürü­ yorum. Elde edeceğim sonuç başarılı mı olacak? Bunu artık zaman gösterecek.

'Karşılaştırmalı Anatomi' koleksiyonunuzu elden çıkar­ mayı hiç düşündünüz mü? Böyle bir şeyi düşünürseniz acaba koşullarınız ne olabilir? - Bu koleksiyonu gördüğüm zaman, bana öyle geldi ki, araştırmalarınız sizi yeniden bu dala dön­ dürmeyecek bir yönde sürüp gitmektedir. - Hal gerçekten böyle ise, başınızdan attığınız bu hayvanlarla uğraşmaya va­ kit ve isteği olan bir arkadaşa onları uygun bir fiyat karşılığı satar mıydınız?

Renkler dünyasının içine, giderek öyle bir dalmışım ki, hani dönmek istesem, girdiğim yolu bir daha  bulamayaca­ ğım. Deneylerimi yapmaktan ve yaptığım deneyleri düzene sokmaktan bıkmıyor, usanmıyorum. Ayrıntıları  bir  bir  ele alıp gerektiğince değerlendirmek için daha bir hayli emek harcayacağımı bilmekle birlikte, işin sonuna yaklaştığımı da sezinliyorum.

Sevgili eşiniz ve değerli oğlunuz nasıllar? - Başkaca ne gibi haberler, yenilikler var?

l. Samııel Thomas von Sömmering (1755-1830): Önce Kassel ve sonra Mainz Üniver­ sitelerindeAnalomie okutan bir profesör. -Goelhe ile 'Kemiklerin Yapısı' konusun­ da yazı§ma ve konll§malan vardır.

Birkaç gün önce Erfurt'da d' Oyre1 ile karşılaştım. Ma­ inz'dan Marienborn'dan söz ettik. -İnsan, hiç ummadığı yer­ de, aklına getirmediği kişilerle nasıl da karşılaşıyor! -

Beni iyilikle anmanızı ve sizi beğenerek sevdiğimi kesin­ likle bilmenizi isterim.

KNEBEL'e

Jeııa, 28 Maıt 1797

Seni buraya davet etmeyi istiyordum, bu isteğim bir ya­ na, sana bir mektup bile yazamadım,  değerli dostum,  öylesi­ ne sıkışık bir durumda idim ki, yaşamın çeşitli görüntüleri arasında günün gereklerine uyma çabası beni  serseme  çevir­ di, desem yeridir. Bitirmek üzere olduğum ve baştan sona el­ den ve gözden geçirdiğim kitabımı 2 gördüğün zaman, bu dört haftayı   gerçekten   boş  geçirmediğimi   sen   de anlayacaksın.

-Sonra, dostların ve sanat arkadaşlarının3 çalışmaları da insa­ nı ayrıca ilgilendirmekten geri kalmıyor: Sebiller, bu ara 'Wal­ lenstein' çalışmalarına kendini vermiş, Humboldı'ların büyü­ ğü4 Aeschylus'un Agamemnon'unu, Schlegel'lerin büyüğü 5 Shakespeare'nin Julius Sezar'ını Almancaya çeviriyor; bana gelince, epik şiirin niteliği üzerine kafa yormam gerekirken, dikkatimi  dramlar  üzerine  toplayarak,  bunlarla   ilgili özel

1. d'Oyri: Fransız generali: - Mairız kWjalmasında komutan.

2. Aslında mein Gedichl "şiirim" diyor. Adı geçen kitap "Hennann  und  Dorolhea· adlı epik şiirdir.

3. Goelhe burada yeni ve güzel bir sözcük yaralıyor 'Kunsıverwandlen· sanal akra-

balan 'sanal kardeşleri' -diyor. ,

4. Wi/Mlm von Humboldı (1767-1835): Bilgin (Dil uzmanı) ve devlet adamı. Alexan­ der von Humboldt ( l 769-1859)'un ağabeyi. .-Berlin Üniversitesinin kurucusu. Goet­ he ise 1789'da tanıştı, yakın dostlukları yaşamlannın sonuna kadar sürdü. Çağdaşlan arasında Goethe ve Schiller'in dehasına onun kadar yaklaşanı olmamıştır. -

5. Augusı, Wi/Mlm von Schlegen (1767-1845): Friedrich Cari Wilhelm von Schle­ gel'in kardeşi, Ozan, çevirmen, orienlalisl. Jena ve Bonn Üniversitelerinde proresör. Jena'da bulunduğu yıllarda Goethe ile arkadaşlık elli ise de, sonra birbirlerine yaban­ cılaşmışlardır.

sorunlar üzerinde konuşup tartışmak zorunda kalıyorum.

Her şey bir yana, yalnız Humboldt'lardan küçüğünün 1 burada olması bile, bu çevreye, bir yaşam süresini ilginç kıl­ maya yetecek özellikler katmaya yeter: Kimya, fizik ve fizyo­ loji ile ilgili bilgilerimizin tümü, sarsılmakta. Bu ortamın ha­ vasına kendimi öylesine kaptırmışım ki,  kendi işlerimin  başı­ na dönme olanağını çoğu zaman bulamıyorum.

Bu arada Fichte 'Felsefe Dergisi'nde kendi felsefesini yeni bir açıdan sergileyen yazılarını yayınlamaya başladı; için­ de bulunduğum çevrenin bu spekülatif eğilimine benim ilgi­ siz kalamayacağımı bir düşünecek olursan başımı kaşıyacak vaktim olmadığına hak verirsin sanırım. Bütün bunlara  bir de geç saatlere kadar süren ziyafetleri ve bunların, ertesi gü­ nü, insanı yoğun çalışmadan alıkoyan etkilerini ekle!

Bütün bu nedenlerle .yakında Weimar'a döneceğime ve bir başka çevrede dinlenip kendime geleceğime şimdiden se­ viniyorum.

Bilimsel araştırmaların en büyük hızla geliştiğini ve genç kuşakların, elde edilmiş sonuçları ne kadar çabuk be­ nimsediklerini görmek insanı şaşırtıyor.

- Sen, o sessiz bahçenin içinde rahatına baka dur; hafta sonunda, umarım, ben de yanında olur, seni orada görürüm.

KÖ RNE R'e 2

Weiıııaı; 20 Teııımıız 1797

Yola çıkmadan önce size bir sesleneyim ve isteklerimi


1. Alexander von Humboldı (1769-1859): Bilim adamı ve gezgin. Doğa ar tırıcısı (NaturforKher), Jeolog. Prusya Devleti  Maden  Ocakları  İşletmeleri  Umum  Müdü­ rü. - Bilimsel ar tırmalar yapmak üzere Güney Amerika  ve Sibirya gezileri  yapmış­ tır. 1795 yılında Goethe ile Jena'da tanıştı. Hem Goethe, hem Schiller  ile arkadaşlık elli.

2. Chrisıian Goııfried Kör1U!r (1756-1831): Schillerin arkad ı. Almanların 'Vatan şa­

iri' Kari Theodor Kömer"in (1791-1813) babası.

yerine getirmek nezaketini gösterdiğiniz için teşekkür  ede­  yim istedim. Bunlardan ötürü size borcum  varsa bunu,  lüt­ fen Schiller'den alınız.

Humboldt kardeşlerle tanışmış olduğunuza sevindim: bunların yaradılıştan sahip oldukları üstünlük ve yetenekleri görmek insanın kalbini sevinç ve umutla dolduruyor.

Dostumuz Meyer İsviçre'de; kendisini orada ziyaret ede­ ceğim. Sonra ne yapacağız, daha bilmiyorum. Ben yokken si­ ze neşeli günler dilerim; epik-lirik şiirimi umanın  beğenirsi­ niz. Yapıtlarımın çoğu gibi, bu şiir de bir çırpıda, giınülden doğdu ve yazıldı; günlerim çabuk, çok çabuk akıp  gidiyor; fazla böbürlenmek olmazsa, kendimi Orfe' nin1 'Lir'ine ben­ zeteceğim: Sonsuz denize doğru bata çıka, büyük bir hızla yuvarlanıp giderken, sazımdan ancak zaman zaman, rastlantı olarak bir ses duyuluyor.

Baladların biçimleri, ya da biçimsizlikleri üzerinde çalış­ tığımızı Schiller'den duymuş olmalısınız; onunkiler, bildiği­ niz gibi, gerçekten çok başarılı, umarım benimkiler  de  onla­ rın yanında - kendilerince- boy gösterebilsinler. Schillcr  bu  tür şiirde kuşkusuz, benden çok daha üstün.

Yapacağım bu geziden kazancım, ya da kaybım ne ola­ cak daha bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa o da, dıştan aldı­ ğım her çeşit izlenimin, içimde bir hayli bekledikten sonra meyvesini vermeye başladığıdır.

Güzel ve mutlu yaşamınızın süre gitmesini dilerim. İlgi­ nizi benden esirgemeyin. Bayanlara selamlarımı iletin ve ara­ da bir toplantılarınızda beni anmaktan geri kalmayın.


1. Oıfe: Orpheus: Trııva savıışlanndan önce,yıışamış eski bir Yunan ozanı. 'Lir'ini (Lier, Lyra) çaldığı zaman, hayvanlar, bitkiler,  halta taşlar,  topraklar onun ezgileriy­ le ağlar, ya da gülerdi. Doğa, sanki onun şarkısıyla büyülenir,  sarhoş olurdu.  -O  es­ ki çağdan bu yana Lir, ıiirin (lirik ıiir) sembolü olm tur.

KESTNER'e

Weiıııar, 16 Teıııııııız 1798

Bir ara iki sözcük karalamış olsaydınız,  siz de  benden, çok daha önce haber alırdınız, benim sevgili, eski dostlarım; çünkü aldığım bir mektuba yanıl vermemek, ya da yanılı ge­ ciktirmek benim alışkanlıklarıma girmez.

Günler ve yıllar öylesine sürükleyici bir canlılıkla akıp gidiyor ki, akıl alır gibi değil; yokuş aşağı, bana öyle gelir ki, hız büsbütün artıyor.

Yeniden yüz yüze gelsek, sanırım beni ruhça hiç değiş­ memiş bulacaksınız; bedence, herkes biraz kilo aldığımı söy­ lüyor. Belimin üstünden bir sicimle aldığım ölçüyü mektubu­ mun içine koyuyorum, bakalım hangimiz,  bu yönden,  kendi­ ni daha iyi koruyabilmiş? Eskiden, ölçülerimiz, sanırım, bir­ birinin tam tamına eşiydi.

Sağlığım yerinde, devingen bir yaşamım var, mutlulu­ ğum, herhalde, yeryüzünde ulaşılabilecek mutlulukların en üstünü... Sizlerden de aynı şeyleri duymak  dileği  ile,  hepini­ ze candan selamlarımı sunarım.

CH RISTIAN E'ye

Jeııa, 20 KaJıııı 1798

Seni ne kadar sevdiğimi, senin ve çocuğun sağlığına ne denli sevindiğimi, içimden geldiği gibi söyleyeyim diye bu mektubu kendi elimle yazıyorum. August'un zaman zaman yakındığı başağrıları için bir doktora danışmadan olmayacak, sanırım.

Çalışmalarım ilerlemeye başladı, ama eskisine göre çok daha yavaş olarak ilerliyor. Bu nedenle, senin aklına esip de haber vermeden buraya gelmemeni istiyorum; alıştığım tem­ poyu yeniden bulmam gerek; içimden geldiği sürece ve elim-

den geldiğince, bir parça üzerinde çalışabilmeliyim. İşlerim bitince sevinçle birbirimize kavuşur, gönlümüzce eğleniriz.

Ortada yosmalar filan yok; eskiler göçüp gitmiş, yerleri­ ne de yenileri yetişmemiş.

Sana iyilikler dilerim, küçüğe selamlar. Maskeli balo için sana şimdiden şanslar dilerim. Tanrıya emanet ol ve be­ ni sev.

REIC HARDT' a1

Weimar, 5 Şııbaı 1801

Kısa süren gezimin bana sağladığı yararları sağlamak, herkese nasip değil.

Ölümün uzak-yakın eşiğinden geri döndüğüme sevinen bunca kişiyi görünce, yalnız kendim için değil, başkaları  için de yaşamımın bir anlam taşıdığının bilincine vararak kıvanç duydum. Dostlarım ve yakınlarımın yanısıra,  uzaktakiler,  ya da sonradan uzaklaşmış olanlar bile iyileşmeme duydukları sevinci ortaya koydular; yeni doğmuş çocuğun nasıl nefretler­ den haberi yoksa; ilk çocukluk yıllarının tüm güzelliği de, na­ sıl sevgi dolu ve yergiden uzak oluşunda ise, ben de bu yeni­ den doğuşumda nefretleri bir yana itip  böylesi  bir  mutlulu­ ğun yolunu tutmak istiyorum. Bu anlamda,  mektubunuzun beni ne kadar sevindirdiğini, bana  yazdığınız  içtenlikle,  ken­ di kendinize söyleyebilirsiniz. Bunca yıllar önce, bu denli sağ­ lam kurulmuş, kankardeşliğine yaklaşmış bir dostluk, ancak doğal olmayan olaylar yüzünden bozulabilirdi. Doğanın ve inancın bu dostluğu yeniden kurması da insanı o kadar sevin- diriyor.

Neler çektiğimi pek yazamayacağım. Önceleri ufak le-


l. Jolıann Fnedni:h Reicluudı (1752-1814): Müzisyen, Berlin saray orkestrası şeli. Goeıbe ve Schıller"in arkadaşı. Sonrnlan politik görüıı ayrılığından Goelhe'den uzak­ laştı. Reicbardı, Goethe'nin pek çok şiirini bestelemiştir.

fek yakınmalarını oluyordu; ama asıl, yeni yıl girince hastalık beni pençesine aldı ve yere sermeye savaştı; hastalığım o ka­ dar garip bir gelişme gösteriyordu ki iyi olmamdan en dene­ yimli doktorlar bile -bir zaman için- sanırım umut kestiler. Dokuz gün, dokuz gece ben öylece, kendimi bilmeden yaı_mı­ şım. -Aklım başıma  gelir  gelmez,  kendimi  toparlamam  da bir oldu.

Anlallıklarına göre. Ha lle r1 merdivenlerden yuvarlanıp­ ta, başının üstüne düştüğü zaman, ayağa kalkmış ve belleğini yoklamak için, Çin imparatorlarının adlarını, sırası ile, say­ maya başlamış.

Ben de benzer denemeler yaptım, desem kimse beni ayıplamaz sanırım. Bu geçen on dört gün içinde, yaıtığım yerde, yaşama, işlerime, bilime ve sanala olan bağlantılarımı gözümün önüne gelirdim. Hiçbiri kopmamıştı. Bu iç içe bağ­ lantılar olduğu gibi duruyor ve verimlerini yakın bir gelecek­ le sunmak üzere sanki bir köşeye çekilmiş bekliyorlardı.

Hasıalıkıan sonra içimde duyduğum ilk tinsel istek, mü­ zik oldu; çeuemdekiler de  bu  isteğimi  yerine  getirmek  için c:' rınJ,:,ı ! c!rni yaptılar. Luıfen bana en yeni kompozisyon­ larınızı yolL.yın, i,cnJimc ve dostlarıma onlarla bir şölen çek­ mek istiyorum

Saglığımla ilgilcnnıi obn t:ınıdık, tanımadık tüm Bcrlin­

likrc şükran dolu saygılarımı ıkri:ı

Tek dileğim, bir az daha ya amak ve varlıii-ıma değer ve­ ren bu çok sayıda dost:, ı;·alışmalarımın ürünunu sunarak on­ ları sevindirmektir.

Düşkün zamanımda gösterdiğiniz yakınlık için bir kez

daha teşekkür eder, ize ürekli sağlıklar dilerim.


1. llal/cr, Albreehı von Haller (1708-1777): İsviçreli botanikçi. hekim ve ozan.

AÇIKLAMA

Goethe, bu dönemde kendini düşünsel· çalışmalarına kaptırmıştır. Tüm düşüncesini, yeteneğini, hatta ruhunu, gönlünü bilime atamış gibidir.

Büyük Fransa Devrimi, Napolyon Savaşları, onu fazla il­ gilendirmez. Tüm Alman Krallıklarını, prensliklerini uzun yıllar gevşek bir bağla bir arada tutan 'Das Heilige Römisc­ he Reich' yıkılmak üzeredir. Nitekim 1797'de Rastadt'da ya­ pılan kongre ile bu imparatorluk çöker.

Goethe, bu yıllarda, her şeyi bir yana itm.iş, kendisini tü­ müyle bilimsel araştırmalarına vermiştir: Tabii bilimler, ma­ dencilik, anatomi, aeronautik deneyler, botanik, fizik, optik

-günlerini, aylarını, yıllarını - kafasını ve ruhunu doldurur. 1784'te 'Çene Aracı) Kemiği' nin 1 hayvan ve insanda, üst çe­ nede aynı şekilde var olduğunu bulur.

Bu arada, çoğunlukla içine ittiği, savsakladığı şiir esinle­ rinin meyvelerini de zaman zaman ortaya koymaktan geri kalmaz: Egmont, Tassa, tamamlanır ve birçok şiir yazılır. Fa­ kat Faust, taslak halinde bir kenarda beklemektedir. Nite­ kim, Faust I, Schiller'in sürekli bekinmeleri ile 1808'de, Fa­ ust il ise ancak 183l'de, yani ölümünden 2 yıl önce yayınlan­ mıştır.

Richard Friedenthal2 Goethe biyografisinde şöyle diyor: "Hiçbir büyük sanatçı gösterilemez ki Goethe kadar öz yara­ dılışındaki üstun ycıcnr.:gıni, şairliğini bu derece hor görsün; şiir ya?ma isteğini, gerektiği zam::n  vJıgeçilcbilir bir  'heves' bir 'merak' saysın.

- Sebiller ile arb<la5lır,ının bu yıllara rastlaması,  Ciu•:t he için son derece yarar'• olmuştur. Schi)kr, Gocthc'nin ken­ dine  denk  tuttuğu,  üstün  değer  verdıği tek oıandır. Arala-

1. Zwıschenkie/aknwhen. ,ıa-, 0s inıennaxıllare.

2. Richard Friedenıha/. 'Goelhe Sem Leb<ıı und Seine Z..·il' Reinh,ml M0tın Ol IC Giıter.;Jnh. 1963. Seite 303.

rında verimli tartışmalar, ilginç yazışmalar yaparlar. 'Şiir' ko­ nusu üzerinde dururlar: Antik devri kendine örnek alan yeni bir klasik çağ yaratmak; epik şiiri, dramatik şiirden kesinlik­ le ayırmak gereklidir. Yeni kurallar kurulmalı, yöntemler araştırılmalıdır. -

Bu fikir alışverişi iki dev yapımcı için de son kerte yarar­ lı olmuştur: Schiller büyük dramlarını, Goethc ise Ballade'la­ rını, halk tarafından çok tutulan 'Hermann ve Dorothea'sını yazar. Schiller'in direnmesi ile 'Faust'u yenibaştan ele alır... ve yavaş yavaş şiire döner.

SCHILLER'e

O/ımvssfa, 3 (4) Nisai, 1801

Yakında görüşmek dileğiyle, Weimar'a dönüşünüzü kut­ larım; artık ya siz beni ararsınız, ya da ben kente gelir, sizi ararım.

Burada kalışımdan çok kıvançlıyım; günlerimi açık hava­ da geçirirken günlük yaşamın çeşitli sorunları ile uğraşarak oyalanıyor ve böylece içimde, çoktan unuttuğum,  bir  gevşe­ me ve rahatlama duyuyorum.

Son mektubunuzdaki sorunlara gelince, ben fikirlerinizi tümü ile paylaşmakla kalmıyor, daha da ileri  gidiyor,  deha­ nın, deha olarak yarattığı her şeyi, bilinçsiz (bilinç dışı) yaptı­ ğını ileri sürüyorum. Deha sahibi insanın aklını kullanarak yaptığı işler olabilir, alışılagelmiş düşüncelerle ya da edinmiş olduğu kanılarla... Ama bunlar önemsiz şeylerdir. Dehanın yarattığı hiçbir yapıt yoktur ki üzerinde düşünülerek ya da benzer yöntemlerle sonradan düzeltilebilsin, ya da yanlışla­ rından arınabilsin... Ancak  Genie'nin kendisi,  yapıtı  üzerin­ de düşünmek ve uğraşmakla, giderek  kusursuz  yapıtlar  orta­ ya koyacak aşamaya ulaşabilir. Kişinin  dehası, yüzyılın  deha­ sı oranında gelişir.

Gelelim şu son gü lerde ozanlara yapılan sataşmalara: Ozandan beklediklerini bir bir sayıp dökmekle istedikle­

ri gibi bir ozan çıkaracaklarını sanıyorlarsa çok aldanıyorlar. Şiir sanatı, şiiri yaratanda kendine öz, iyimserlik  dolu, gerçe­ ğe gönül vermiş, dar sınırlı bir  tutum  ister  ki,  asıl  yetkinlik de bunun ardında  gizlidir.  Dışarıdan  gelen  her  türlü  baskı bu temiz gücü yok edecektir ve bundan sonra şiir, şiir olmak­ tan çıkar ve  -  ne  yazık  ki - son  zamanlarda  karşılaşlığımız ve şiirden başka her şeye benzeyen  birtakım  ürünler  şiir  adı ile ortaya dökülüyor. Şiire yakın olan diğer dallarda da, ge­ nellikle tüm sanat alanında da, bu böyledir.

İşte benim - kendime göre- en içten inancım bu.

SCHLEGEL'e1

Weimar, 5 Eyliil 1803

Ne aldığım iyi ve güzel haberlerimize, ne de Jon ve Cal­ deron'a2 bir teşekkür yazamadım. Bu niyetle başlamış oldu­ ğum bir mektup kaç zamandır öylece gözümde  duruyor.  İn­ san mektup yazmak için rahaL bir zaman beklerse onu hiç bulamıyor.

Bugün, yeni bir nedenle size yazmak zorunluğunu duyu­ yorum; böylece hem eski borcumu ödemiş, hem de ilişkileri­ mizi yeniden perçinleştirmiş olacağım.

Jena'da yayınlanan 'Edebiyat Gazetesi' nin 3 çevresinde toplananlar dağılmaya başladı. Halkın yararını düşünerek ye­ ni bir kuruluşun temellerini atarak, yazılarımla benim de ka-

1. Augusı IVilhelm Schlegd (1767-tk45): Profesör, ozan ve Shakespeare çevirmeni. Friedrich Schlegel'in kard i. 1796'dan 1800 yılına kadar Jena"da yaşamışlır.

2. Jon ,·e Cnldaon: Schlegel'in İspanya ile ilgili bir dramı.

3. 1785'den beri Jena'da yayınlanmakta olan 'Edebiyat Gazetesi' Halle'de çıkmaya bıı§lamıştı. Bunun üzerine Jena'da Goethe'nin koruyuculuğu ile Filoloji Profesörü Eichstiidt'in editörlüğünü elliği 'Allgemeine Jenaische Literaturzeitung' adlı yeni bir gazete çıkarılmaya başladı. Bu gazete Jena'da, 1804 yılından 1849 yılına kadar. ara­ lıksız yayınlandı.

tılacağım bu yeni kuruluşun çevresine aklıbaşında ve değerli kişileri toplamayı düşünüyorum.

Sizin de uzaktan bu çalışmaya katılmanızı rica edersek, bunu yerinde bir öneri olarak karşılarsınız, sanırım.  Yazıları­ nız ve eleştirilerinizle ortaya koyduğunuz işlek zekanızı, dağı­ nık düşünceleri toplamak, özel yapısı gereği birbiri ile ilişkisi olan konuları bir araya getirmek amacını güden böyle bir ku­ ruluşun hizmetine vermekten  kaçınmayacağınıza  inanıyo­ rum.

Bu öneriyi nasıl karşıladığınızı; çalışmalarımıza katılma­ yı düşünüyorsanız bunu ne şekilde gerçekleştirmek istediğini­ zi; eliştirmeyi düşündüğünüz kitapların olup olmadığını, ve Noelden önce yazılarınızı beklememizi uygun bulup bulmadı­ ğınızı, lütfedip bir iki satırla bana bildiriniz.

Düşüncelerinizi öğrenir öğrenmez size daha uzun ya­ zar, ayrıntılı bilgi veririm. Özel ve ortak bir ilgiye dayanma­ yan yazışmaların giderek tavsadığını bildiğim için, bu nede­ nin aramızdaki yazışmayı canlandıracağını düşünerek şimdi­ d'en seviniyorum.

Dostlarınızın arasında yüksek yetenekli, bilgili, ileri gö­ rüşlü oldukları kadar ılımlı düşünceler sahibi gençlerin oldu­ ğuna eminim. Bunların adlarını ve özel durumlarını acaba sizden öğrenebilir miyim?

Mektubuma burada son verirken, size iyilikler diler, say­ gılarımı sunarım.

Sayın erkek kardeşinize, Paris'e, mektup yazarsanız be­ nim en içli selamlarımı kendisine bildirin.

Ona da mektup borcum var, kimlere sanki borcum yok

k' 1.?

l"i<,

ANNE GERMAINE DE STAEL / HOLSTEIN'a 1

fena, 16 Aralık 1803

Bu, ne kötü bir aksiliktir ki madam, siz Weimar'da bu­ lunasınız, bense uçarak yanınıza gelip en içli bağlılıklarımı si­ ze sunamayım!..

Yine de, ne işlerimin bu ara karışık olmasından, ne de beni buraya bağlayan fizik rahatsızlığımdan yakınmayaca­ ğım; çünkü, aklıma getirmeye cüret edemeyeceğim bir mut­ luluğa beni onlar eriştiriyorlar: Bu 'Yalnız'ın yanına  gelen Siz oluyorsunuz; ve o, bu buluşmaya tümü ile kendini ad ya­ bilmesi için, her şeyi bir yana itme çabası içinde...

Yaslı günlerim sizinle aydınlanacak, bitip tükenmez ge­ celerim sizinle bir an gibi geçip gidecekler. - Bu iyiliğinizin değerini, çok iyi bildiğime inanın madam; size ne kadar bağ­ lı olduğumu bildireceğim anı sabırsızlıkla beklemekteyim.

Yakınımda size, kalmanıza elverişli küçük bir ev hazırla­ tıyorum... Bana iletilmesini istediğiniz bütün isteklerinizi ma­ dam de Schiller'e söylemenizi rica ederim. Buraya varış gü­ nünüzü e lütfen ayrıca belirtiniz.

AÇIKLAMA

Politik görüşleri, özgürlüğü savunan yazıları yüzünden Napolyon tarafından yurtdışına sürülen ve Fransa'ya dönme­ si yasaklanan Madam de Stael, Gocthe ile tanışmak üzere Weimar'a gelir.

Bu ilginç Fransız kadın yazar ile Goethe'nin ilk karşılaş­ malarını saray nedimelerinden Amalie von Imhoff şöyle anla­ tır:

"Aralık 1803 - Goethe'de Madam de Stael kadar bu

1. Bu mektubu Goethe, Madam de-Stael'e Fransızca olarak yazmıştır. Sunduğumuz çeviri Fransızca orjinalindan yapılmıştır.

tanışmaya can atıyordu. İlk karşılaşmalarından sonra Goet­ he arkadaşlarına: "Çok ilginç bir saat geçirdik, şu var ki ben ağzımı açmaya vakit bulamadım. Madam de Stael güzel ko­ nuşuyor, ama çok, pek çok konuşuyor! - " der.

- Beri yanda çevresini sarıp bizim Apoll'umuzun kendi­ sinde bıraktığı izlenimleri soran bayanlara Madam de Stael de şu yanıtı verir: "Ben konuşma fırsatını bulamadım; ama bu ka­ dar güzel bir konuşmayı dinlemek de ayrı bir zevk oluyor."

Acaba kim konuştu, kim dinledi?

f'HARLOITE SCHI LLER'e 1

Jeııa, 20 Amlık 1803

Nezaketine ve iyi kalpliliğinize güvenerek size şu birkaç satırı yazıyorum, yoksa bu ruh bunalımı içinde, buna cüret edemezdim. Sizden ricam: bana,  yarın buraya  göndereceği­ niz adamlarla, Weimar'da olup bitenleri bildirmeniz!

Öncelikle ele aldı ğımız 2 işler, başarılı biçimde, düzgün ve güzel ilerlemekte! Yıl başına kadar burada kalma olanağı­ nı bulabilsem, biraz çaba. h"arcayarak elimdeki işlerin tümü­ nün üstesinden geleceğim. Ne var ki cumartesileri Weimar'a gitme zorunluğu - bir yandan buna can atıyorum ya, o da başka - işlerimi çok aksatıyor. Bunun olumsuz sonuçlarını tekbaşıma düzelteceğim, gidereceğim diye neler çektiğimin kimse farkında değil... Tanrının işine bakınız ki: uygun bir dönemde olsa, uğruna ne 30 milleri -ve daha ne kadar fazla­ sını - seve seve göze alacağım dostum uz,3 öyle bir zamanda


1. Charloııe Schiller (1766-1826): Schiller'in eşi, Frau von Slein"in arkadaşı. Evlen­ meden önceki adı: Charlolle von Lengefeld. 1730 yılında Schiller ile evlendi.

2. Jena'da yayınlanacak olan yeni Edebiyat Gazelesi.

3. Madame de Sıae/: Anna Louise Germaine (1766-1877) ünlü Fransız kadın yazar. Siyasal görüşleri ve eğilimleri yüzünden Napolyon larafından Fransa'dan kovulmuş, pek çok geziler yaparak bütün Avrupa'yı dolaşmış ve bu gezileri üzerine yapıtlar ver­ mişlir. 'De I'Allemagne' adlı üç ciltlik yapılı ile, o dönemin Almanya'sını, yazarlan, ozanlan ve filozoflan ile, gerçekçi ve usla bir kalemle dünyaya ıanılmışlır.

geliyor ki, yeryüzünde en çok değer verdiğim bu varlığa bile ilgi göstermek  olanağını bulamıyorum.  Üstelik  sinirlerimin en bozuk olduğu aya I rastlıyor bu geliş. O haldeyim ki 3. Henri' nin2 Guise dükünü, yalnız kötü havalar yüzünden kur­ şuna dizdirdiğine hak vereceğim,  mezara  bırakılan  Hcr­ der'e3 imrcneceğim geliyor.

Yazdıklarıma bakıp beni cumartesi günü karşınızda asık suratlı bulacağınızı sanmayın: içimin sıkıntısını sözcüklere, düşünce  kırpıntılarına  döküp  ferahlamayı amaçlıyorum,  işte o kadar...

Bana cumartesiden önce elime geçecek bir mektup ya­ zar, buna Schillcr'in ve Mme. de Stacl'in bir iki satırını da eklerseniz çok sevineceğim. Ayakta kalmak ve direnebilmek için dostluğa ve anlayışa her zamankinden çok gerekscmcm var. Durum bu denli çapraşık ve garip bir bi,çimde birbirine kenetlenmiş olmasaydı, beni kolay kolay karşınızda göreme­ yecektiniz. Hem de, kimseye Allahaısmarladık demeden, bir zaman için ortadan yok olacaktım.

Bugün ayın yirmisi! Yıl başından sonra, umarım bu ha­ lim geçer.


1. Goethe kötü havaların çok etkisi altında kalırdı. Karanlık, soğuk, kısa kış günlerin­ den her zaman yakınmıştır. "Güzel hava her şeyi kolaylaştınr.• der, Frau von Stein'a yazdığı bir mektupla.

2. J. Henri (1574-1589): Fransa kr.fh. Katharina de Medici'nin oğlu. Hugenoıte'lara karşı savaşlı. Kalolik ligasının ağır basması üzerine orduları yöneten dük Heinrinch voıı Guise'yi ve kard ini öldürttü ( 1588) 3. Henri, Valois soyunun son kralıdır.

3. JohnM Goııfried Herder (1744-1803): Filozof, din adamı, yazar ve ozan.  Herder, 18 Aralık 1803'le, yani iki gün önce ölmüştür. Herder, Goethe ile iyi arkadaşlık iliş­ kilerini 1793 yılına dek sürdürdü. 179·3 len sonra  bu arkadaşlık  bozulmuş,  uzaklaş­ ma ve yabancılaşma başlamıştı. Bunda Herder'in eşi Caroline Herder'in de elkisi ol­ muştur.

RIEME  R'e 1

(...)

 

29 Ocak 1804

... Öğrenim görmüş olsun, ya da olmasın, kadınların tü­ münün zevkin.den çok iştihası vardır. Her şeyin bir kez tadı­ na bakmak isterler. Her yeni şey onları çeker. Sevimli imiş, hoş imiş, uyarlı imiş, ya da değilmiş, ayırt etmezler. Zaman­ la edinmiş oldukları zevklerine zıt düşmesin de ne olursa ol­ sun. En püften, en anlamsız, en boş, halta en kötü bir şey, hoşlarına giııi mi gider.

Ama, alışageldikleri bu zevkle çatıştı mıydı, o an burun bükerler, bu isterse dünyanın en kusursuz, en yetkin şeyi ol­ sun.

(...)

AÇIKLAMA

1805 yılının ilk aylarında önce Goethe, sonra Schillcr hastalanıp yatarlar. Birbirlerini  ziyaret  edemedikleri için  kı­ sa pusulalarla mektuplaşırlar.

Böbrek sancıları ara verdikçe Goethe, Schiller'den ha­ ber sormaktadır. Mayıs sonuna doğru Goethe iyileşir, Schil­ lcr ölür (3 Mayıs 1805). Ölüm haberini hastalıktan yeni kalk­ mış olan Goethe'ye vermekten herkes kaçınır. Sonunda Ch­ ristiane bu acı haberi yavaş ya,·;,ş kendisine duyurur.

Schiller'in bu erken ölümü Goethe'yi çok sarsar.


1. Friedrich Wi/helm Rıemer (1774-1848): Goethe'nin oğlu August von Goelhe"nin özel öğretmeni. Sonradan Goelhe"nin sekreteri ve yardımcısı olmuşıur.

SCHILLER'e

Weıiııar, 22 Şubat 1805

Pek zorunuza gelmezse eğer, bana birkaç sözcükle sağlı­ ğınızı bildiriverin; çok merak ettiğim halde doğru dürüst bir haber alamıyorum.

Ben, biraz daha rahata, iyiliğe kavuştum, kafam az çok işler hale geldi, ama henüz birşeyler başarıp ortaya koyacak durumum yok... Bu halimle, ' Winc kelm ann' ı1 bitiremediği­ me üzülüyorum.

Sizi yakında görmek isteği ve en iyi dileklerimle...

SCHILLER'e

Weiıııaı; 20 Nisan 1805

Yazışma ları2 gözden geçirdiğiniz için, size çok teşekkür ederim. Bu işle ilgili ayrıntılar üzerinde eş düşüncelere sahip olduğumuza ayrıca sevindim.

Yakın, ama birçok bakımdan benzeri olmayan geçmişe şöyle bir göz atmak, kuşkusuz çok hoş oluyor. Bu işleri ilk fırsatta, karşılıklı oturup konuşur, düzenler ve bundan sonra yapılacak baskıları hazırlarız.

Winckclmann'ın kişiliği üzerine yazdığım üç makaleyi dün tamamlayıp yolladım. - Bir tablonun altına adı bilinme­ yen bir ressam, ya da bir ressam heveslisi: in doloribus pin­ xit3 diye yazmı tı. Yazımın altına imza yerine ben de böyle yazsam pek yerinde olacaktı. - Scarron'un alaylı yazıların-


l. Gonhd;i,. yapııı: •Winckelmann ve ra aJıgı yü01ı. Winckclmann (1717-176g): iı.ııya·Ja m,xlcm Ark.-olojinin kurucusu Kla,ilm vr :'-cohum,ınizmin öncüsü.

2. Göschen basımevi ile yaptığı yazı malar. Yayınevi sahibi Coııa ile konu,;nıadan ön­ ce, bu mektupları gÖ2den geçirmesini Goclhe. Schiller"den rica etmi ti. Gocıhc'dc Schilkr gibi yapıılannın bir y.ıyınevinde basılın.ısını istiyordu.

3. ·in doloritıus pin. it' = 'in St:hmerz.en gcmaır acıim içinde bu resim yapıldı.

4. Scarron, Pııul ( 1610-1660). Felçli bir Fr:ınsız o. ,,,ı

Seçme Mektuplar 161/11

dan, zavallının eklem ağrılarını sezinlemediğimiz gibi, uma­ rım okuyucular da bu yazılarda, onların ne acılara katlana­ rak yazıldığını sezmezler.

Şimdi biraz da ' Ramea u' nun _yeğe ni' 1 için yazılan notala­ ra eğiliyor ve kendimi birden, uçsuz bucaksız müzik dünya­ sında buluyorum. Ana-Lemayı bir iki çizgi ile işarel etmeye çalışacağım, sonra (ne de olsa) yabancısı olduğum bu dünya­ dan bir an önce uzaklaşmaya bakacağım.

Size çalışmalarınızda başarı dilerim, yakın zamanda on­ ları görmekten sevinç duyacağım.

SCHILLER'e

Sizi, küçük kutlama toplantısında göremediğime pek üzüldüm. Herhalde, bugünlerde ya siz bana, ya da ben  size gelir, birbirimizi görürüz.

Yakında sağlığınızı tam kazanmanız dileğiyle...

CATHARINA ELISABETH GOETHE'ye

Weimaı; 6 Mayıs 1805

Augus l' a2 gösterdiğiniz özen için size binlerce teşekkür, sevgili anneciğim! Yanınızda bulunduğu sürece size biraz se­ vinç verdi ise, biz onun kat kat fazlasını, anlaltıklarını dinler­ ken duyuyoruz. Onu dinlerken kendimizi. sizin ve tüm eski dostların yanında imiş sanıyoruz. Ona yakınlık göstermiş olanların tümüne teşekkürlerimizi bildirin. Dünyayı şöyle bir

1. 'Rnmeaıı·ıııın ı·et,·ni": Diderol'ııun bu adı ıaşıyan küçük bir piyesi. 'Le Neveu de Ra­ meau· adlı bu ikili söyleyişi Goelhe Almancaya  çevirmiş  ve  4  ayıs  1973"te  İstan­ bul"da Işık Lisesi (N anlrışı)nda, Balı  Berlin"den  gelen  Renais.,;.ınce Tiyaırosunun  ün­ lü oyuncuları: O. E. Hasse ve Peter Mosbacher larafındaiı ba§an ile sergilenmiştir.

2. Julius Augusı Walıher Goerhe (1789-1830): Goelhe"nin hayatta kalan tek oğlu, Ôbür çocuklarının hepsi doğar doğmaz öldüler.

görsün diye yaptığımız bu ilk  denemenin sonucu,  geleceği  için bana umut veriyor. Çocukluğu mutlu geçti. İsterim ki., bi­ raz daha aklını başına toplayacağı çağa girerken de yine mutlu ve umutlu olsun... Sağlığınızın yerinde olduğunu anlattıkça se­ viniyor ve bunu ikidebir onun ağzından duymak istiyoruz.

Günlerim devingen geçmekle birlikte, benim sağlığım da - hele bu güzel günlerde - iyidir.

Hepimiz en güzel, en iyi dileklerimizi ve şükranlarımızı sunarız.

COTTA'ya1

Weimar, 1 Haziran 1805

Schiller'imizin anısını Alman Tiyatro Sahnelerinde kut­ lama gereğinin düşünülüµ düşünülmediği sorusu, sayın Bay Cotta, bugünlerde bana yalnız sizin tarafınızdan değil, çeşitli kişiler tarafından da yöneltildi.

Sanat, acı ile birleşirse, bu ancak, acıyı hafifletmek, onu avunç bulacağımız üstün duyulara yüceltmek içindir, kanısın­ dayım; bu nedenle ben, elimizden gideni olduğu  kadar,  on­ dan kalanı konu yapan bir yapıt yaratmaya savaşacağım.

Tasarımı hazırladım; 2 onu yakın zamanda gerçekleştirebi­ leceğimi umuyorum; ama şimdiden 'şu gün bitiririm' diyemem. Üzerime aldığım göreve yakışır bir yapıt ortaya koyabi­ lirsem, onu, başka tiyatrolara da vermeyi düşünebilirim, o zaman, müsvetteleri ve notala rı3 yollayacağım kişi, kuşkusuz,


1. Coııa. Johann Friedrich (1764-1832): Zamanında Almanya'nın en büyük yayınevi COITASCHE BUCHHANDLUNG'up kurucusu. Schiller·in tilm yapıtları; 1798'­ den sonra da, Goethe'nin tüm yapılları bu yayınevinde basılmıştır.

2. Goethe çeşitli nedenlerle bu tasarıyı gerçekle tirmek olanağını bulamadı. Schil­ ler'i -Anma- Töreni, 10 Ağustos 1805'te, Bad lauchstadt'da yapıldı. Tôren, Goet­ he'nin Epilog'u ile açıldı. Bunun ardından, Goethe tarafından dramlaştırılan ve mü­ ziğini Zelter'in hazırladığı Die Glocke = Çan adlı ünlü şiiri sahneye kondu.

3. Parti/ur. Çok sesli bir müzik eserinin, çeşitli enstrümanların nerelerde, nasıl çala­

caklarını gösteren notası. -Ô-Lellikle Dirigent (Orkestra yöneticisi) için hazırlanan müsvedde. -

siz olacaksınız.

Yakında size daha fazla bilgi vermek ve sizin de sağ ve esen evinize döndüğünüz haberini almak umudu ile...

ZELTER'e 1

Weimaı; 1 1/aziırııı 1805

Size yazdığımdan beri kötü günler geçirdim. Ben, "artık gidiyorum..." derken, giden, arkadaşım oldu ve onunla birlik­ te varlığımın da yarısı... Kendime, belki yeni bir yol seçmem gerek, ama... yeni bir yol tutmak için artık yaşım geçmiş. Şimdi yalnız, günümü gün etmeye bakıyor, sonrası ne olacak diye düşünmüyorum.

Her türlü felaketten, halla ölümden, kendilerine bir eğ­ lence payı çıkarmaya hevesli kişiler, ister tiyatrodan, ister başka yönlerden, bana geliyor, kaybettiğimizin anısını tiyatro­ da kutlamamızı öneriyorlar. Bana gelince, ben de bu fikrin karşısında değilim, ancak her şeyden önce sizin  bana  yardım­ cı olup olamayacağınızı öğrenmek isterim: 27  numaralı  mü­ zik dergisinde adı geçen Mote tte' nin 2 'insan  yaşar  ve  ürer'i, ya da yine böyle ağır ve etkileyici üslupta yazılmış bir başka yapıtınız varsa onu, bana yollamak olanağınız var mı? Ya da törende okunacak uygun sözlerin yanısıra çalı mak üzere, benim size bildireceğim karakterde yeni bir kompozisyon ha­ zırlamak ister misiniz?

Bu yöndeki fikrinizi öğrenir öğrenmez size yeniden ya-


1. 7.l'!ıer. f(nrl Friedıich ( 1758-1832 ): A,hnı..la ı.Juvarcı ustası ve inşaat müteahhiı..li... Sonradan Berlin Güzel Sanatlar Akaı.Jemisinı..lt' müzik profesörü ve ·Sing:ıkaı..lemia"- nın müı.Jürü olı.Ju. Goethe ile 1799 yılını.la b.ı§layan arkadaşht,ı giderek ı..lerinl ti. öm­ rünün son yirmi bq yılınılıı Goethe' nin en yakın dostu olı..lu. Zeller ile arkaı..laşlıt,ı Gocthe'nin müzik anlayışını etkilemiştir. Berlin'deki sanal ve özellikle tiyatro hare­ kellerini. müzik dünyıısını..laki yenilikleri Goethe, Zeller'in  mektuplarından  öğreni­ yordu. Schiller'den sonra Zelter, Goethe'nin  en  çok  mektuplaştığı  kişiı..lir.  Zelter,  §3· irin birçok şiirini bestelemiştir.

2. Mo:eııe: Konusu İncil'den alınml§. çok sesli şark bir tür 'ilahi' - Kilise müziği.

zar ve gereken bilgileri veririm.

CAROLINE von WOLZOGEN'a 1

Weimar, 12 Haziran 1805

Ziyaretinize gelmek cesaretini henüz kendimde bulamı­ yorum. Büyük bir hastalıktan kalkar kalkmaz aynaya  bak­ mak nasıl içimizden gelmezse, büyük bir acıyı paylaştığımız kişilerle yüz yüze gelmekten de öylesine kaçınıyor insan...

Şu kağıt parçası ile size ve kızkardeşinize en içli selamla­ rımı sunar, tek sözcük ile de olsa, bir yanıt vermenizi rica ederim.

ZELTER'e

19 Haziran 1805

(... ) Frankfurter'in 2 o kepaze yazısını mektubuma ekliyo­ rum. Gazetelerine: yoksulluk içinde öldü, ardından dört ço­ cuk bıraktı, diye yazıyorlar ve sonra anısı için yapılacak töre­ ne giriş serbest olsun, buyuruyorlar! Papazlarla, koyu dinci­ ler bile Azizlerinin anma törenlerini, yaşayanların faydaları için değerlendirmekten kaçınmazken... Ölümün ardından du­ yulan derin acı, bu ancak dostlara özgü. Paradan başka bir şeye değer vermeyen bu Frankfurt'lu baylar gerçekçi davra­ nıp da dostumuza ilgilerini sağ iken gösterseler daha iyi eder­ lerdi; söz aramızda bir kez olsun elinden müsveddeleri alıp ücretini hemen ödemediler ,de kitap basıldıktan sonra nasıl olsa tanesini on iki kuruştan 3 alırız hesabı ile onu sıkıntı için­ de bekletip durdular.

ı. Caroline von Wolzogen: Schiller'in lııınsının lıızkardeş yazar.

2. 'Fraııkfuner Joumo/": Fnınlıfwt'da çılıan gazetenin bir sayısı.

3. Groschi!n: 10 Pfennig:

Kusura bakmayın, açıldım, uzunca yazdım. İçim öylesi­ ne dolu ki kendimi tutmasam, bu konu üzerine sayfalar dol­ durabilirim.

Halle'dent gelen Geheimerat Wolr on dört gün konuğu­ muz oldu. Bu yetkin insanın yakınlığı, beni her bakımdan güçlendirdi. Jacobi'yi de bugünlerde bekliyorum. Bu yıl bit­ meden sizi de görme şansım olmayacak mı?

Tanrıya emanet olun ve arasını uzatmadan bir yanıt ya­ zıverin; bu ara, bir kez uzarsa - bir de bakıyorsunuz- ömür boyu sürmüş gitmiş.

FRIEDRICH AUGUST WOLF'a

Laııclısıiidt\ 29 Ağustos 1805

Doğumgünümü değerli arkadaşların arasında değil de, burada tekbaşıma kutlama fikri nereden aklıma geldi, diye düşünürken 'Plotin'in yaşamı' kitabında karşıma çıkan şu sa­ tırlarda bu sorunun yanıtını buldum: quippe cum ncquaqu­ am decere putaret natalem ejus sacriliciis conviviisque celeb­ rari.5

Bu yetkin insanın düşünüşü, deri kaplı kitabın cildinden geçip beni bu denli etkilerse, şöylesine bir göz attığım bu ya-

1. li<ılle: Saale Nehri kıyısınc.la üniversitesi olan bir kenl. Bu üniversite 1694 yılında kurulmuştur.

2. Gclcıiııeraı Wolf Friedrich August Wolf (1759-1824) Halle Üniversitesinde profe­ sör. 1807'den sonra Berlin Üniversitesinde, ilkçat edebiyatı araştırıcısı.  Modern  ede­ bi ele tiri biliminin kurucusu.

3. Bnd Lnuchsıiidı: Halle yakınlarında, çelik kaplıcaları ile ünlü bir kent. 1775-1810 yılları arasında Weimar Dükahğı büyüklerinin - başta Goethe olmak  üzere-  dinlen­ diği ve şifa aradığı yer. 1802 yılında inşa edilen tiyatrosuna, büyük ozana atfen Goet­ he Tiyatrosu adı verilmiştir.

4. Ploti11, (Yunanca: Plotinos) (205-270): Yunan filozofu. Neuplatonismus = Neop­ latonisme'in kurucusu. 245'ten sonra Roma·da kendi kurduğu okulun yöneticisi ve profesörü. Verdiği dersler öğrencisi Porphyrios tarafından yayınlandı. Plotin felsefesi­ nin klasikler üzerine (G.Bruno, Berkeley, Shaftesbury, Goethe, Novalis, Schelling) büyük etkisi olmuştur.

5. "Doğumgününü gösteriş içinde kutlamayı çok yersiz bulması nedeniyle...

pıtı adamakıllı incelediğim zaman ne olacak, bakalım?

Yalnız, bu inceleme işi için, kesinlikle, Yunanca Tcxt'i istiyorum.• Çevirmen, yazarı, genel olarak, hatta ayrıntıları ile gayet iyi anlamış olabilir; ama birçok yer var ki, ya Latin­ cenin Yunancayı tam karşılayamamış olması, ya da bu karşı­ layışın beni tam tatmin etmemesi nedeni ile karanlık kalıyor. Elimde kitabın aslı olsa, kolay;..

Sonra sık sık karşımıza çıkan soyut terminoloji sözcükle­ ri için de kitabın asıl yazıldığı dilde kullanılmış sözcükleri bil­ mek gerekli.

Elinizdeki orjinali bir süre için bana vermek lütfunda bulunursanız, size, bu noktalar üzerine edindiğim bilgilerin hesabını vermek isterim... Düşüncelerin  dünyasına  geçme­ den önce, ruhun, şiirsel bir hava içinde oyalanarak kendini hazırlaması, kim bilir, belki de daha iyi olacaktır.

Birlikte şoseler, bentler, dağ yollarını aşarak, çeşitli yer­ leri gezmek, bana bunları göstermek istediğiniz için size ne kadar teşekkür etsem az. Şöyle geçmişe bakıp da neler atlat­ mış olduğumu düşününce bunu daha iyi  anlıyorum.  Ne  söz, ne de yazı ile size anlatma yeteneğini kendimde bulamadıkla­ rımı, umarım siz, duyularınızla sezinlersiniz.

Sevgili Minche n' e2 selamlarımı yollar, mektubu size geti­ ren adamla bir haber iletmenizi rica ederim.

August derin saygılarını sunar; onun da bu sabah erken­ den yola çıkması ile, bir kez daha tam bir  yalnızlık  içinde­ yim.

Bu mektubu yollamak için fırsat kollamıştım; sizden de  ilk fırsatta kitabı 3 yollamanızı rica ederim.

En derin saygılarımla...

1. Goethe'nin elinde kilabın Latince çevirisi vardır.

2. Minchen: Wolfun kızı Wilhelmine.

3. İstediği k.itap hemen ertesi gün eline geçer.

AÇIKLAMA

(... ) Çetin, korkulu, karanlık yıllardır bu yaşanan yıllar: Avrupa toprakları Napolyon ordularının çizmeleri alımda sarsılır. -İmparatorluk tacını başına koyan Napolyon,  yeni bir Avrupa haritası çizmek çabasındadır. -

Napolyon bu yıllarda, -1806-1808 yılları - Rusya ile an­ laşmak, Avrupa'yı büyük ortakla bölüşmek isteğini taşır kafa­ sında ve kalbinde.

Krallıkların, prensliklerin ortadan kalkması, yenilerinin kurulması için bir buyruğu, hayır, bir işareti yeter.1 Büyük Fransa İmparatorluğunun yanısıra Rheinbund (Ren-Devletle­ ri Birliği), Westfalya Krallığı, Napoli, İspanya, Hollanda Krallıkları kurulur. İmparator, çoğunun başına, ya kardeşle­ rinden birini, ya da güvendiği mareşallerinden birini koyar.

Napolyon'un öfkesini üzerine çekmiş olan küçük Wei­ mar Dükalığı (Dük Kari August, bu  sırada,  Prusya  ordusun­ da komutan olarak Fransızlara karşı savaşmaktadır.) ölüm-­ kalım korkusuyla titrer.

Yakın üniversite kenti Jcna dolaylarındaki savaş, Alman­ ların yenilgisi ile bitmiştir (Ekim 1806). Jena'yı hiç acıma­ dan yakıp yıkan, yağma eden Fransızlar, Weimar'a yürürler. Goethe, bu karışık ve huzursuz yıllarda, büyük bir çaba harcayarak bilimsel araştırmalarını yürütmekte, bir yandan da, 'Faust' üzerinde çalışmaktadır. Başına bir şey geleceğin­ den, kendisi için başarmayı bir borç bildiği 'Farbenlehre'sini bitirmeden gideceğinden korkar. Ve yıllar süren çalışmaları­ nı ana hatları ile t mamlamayı başarır. Beri yanda' Faust'un birinci bölümü, Reimer'in de yardımı ile gözden geçer ve

baskıya verilmek üzere hazırlanır.

Bu dönemde, Weimar'da, karakterlerinin sağlamlığı, pratik zekiları ve cesaretleri ile Dükalığı ve onun dahi oza-


1. 6 Ağu,;los 1806'da 'Heiliges Römisches Reich Deutscher Nalion' (Alman Halkın­ dan ol un Kutsal Roma İmpanı• Jğu) sona erer.

nını kurtarmayı başaran iki büyük kadını karşımızda görüyo­ ruz: Bunlardan biri, Kari August'un karısı genç Düşes Lou­ ise-Auguste (1757-1830), ikincisi ise Christiane Vulpius' dır (1765-1816).

Birincinin gözüpek davranışı ile küçük Weimar kenti yerle bir olmaktan ve yağmadan kurtulur, ayakta kalır; ikinci­ sinin yararlığı ise Goethe'nin yalnız canını değil, malını da kurtarır.

Gocthc, uzun yıllardan beri, çeşitli nedenlerle ertelediği bir karara apansız vararak, Christiane Vulpius'u nikahına alır.

Saray vaizi ve başpapazı Weilhelm Christoph Günt­ her'in, saray kilisesinde, sessizce kıydığı nikahta tanık  ola­ rak: Biricik oğulları, 17 yaşındaki  August  Goethe (1789-1830) ile onun hocası ve Goethc'nin  yardımcısı Rei­ mer (1774-1848) vardır.

SCHELLING'e'

Weiıııaı; 31 Ekim 1806

Pek nazik ve içtenlikle yazılmış mektubunuzu aldığım zaman, sizin için yazdığım halde, ayın on altısından beri ma­ samın üzerinde durup bekleyen mektupları yollayamadım di­ ye üzüldüm. Bunlardan biri de Münih'e gönderilecekti.

Bu işlerin böyle gelişeceği, 2 ne yazık ki, ta başından beri belli idi; şu var ki dünya tarihine adımızı  böylesine  fedakar­ lık karşılığında geçirteceğimiz, bizi gururlu bir korkuya kap­ tırmamıştı.


1. Schelling, Friedrich Wilhelm von (1775-1854): Romanlik akımın fılozoflanndan. Büyük Alman ozanı Friedrich HÖLDERLIN'in okul arkad ı (Tübinger Stift). 1798-1803'e kadar Jena'da reısere okullu. 1827'den sonra ünih'teki 'Bilimler Aka­ demisi'nin b kanı.

2. Jena önünde yenilgi ile biten savaş ve Napolyon ordulannın Weimar'a yürüy leri­ ni kastediyor.

Gösterdiğiniz yürekten ilgiye teşekkür ederken, kendim­ den, çevremden ve benimle ilişkisi olan her şeyden size iyi haberler vermek için sabırsızlanıyorum.

Korkunç biçimde gelişmekte olan olayları heyecanlı sez­ giler dolu günler yaşayarak bekliyorduk; hiç abartmadan söy­ leyebilirim ki lam yetmiş iki saati tehlike ve korku içinde ge­ çirdik. Ama pek çok şeyi, bu arada değer verdiğimiz şeylerin en önemlisini kurtarabildiğimizi göz önüne getirince insan, fi­ kirce ve bedence harcadığı enerjiye, hele para ve erzak kaybı­ na acımıyor doğrusu. -Sağlığımda bir bozulma olmadı; Karlsbad'dan döndüğümden beri kendimi sürekli olarak, ga­ yet iyi hissediyorum.

Jcna, Weimar'dan daha çok zarar gördü. Zavallı Schel­ vcr'in kaybı çok büyük; Frommann'lar  ve  öteki arkadaşlar da vartayı ucuz atlattılar. Jena ve Weimar'da, doğrudan doğ­ ruya bana bağlı olan bilim ve sanat binaları pek zarar görme­ di. Şimdi herkes kendini yeniden düzene koyma çabası için­ de. Derslere üç kasımda başlanacak. Bu korkunç savaş seli ikinci bir kez buraları bastırmazsa yaşamın ve uğraşımın, bu­ rada duraklamadığını ve geliştiğini, yakında haber alırsınız.

Jakobi'lere, sizinkilere ve beni hatırdan çıkarmamış olanların tümüne yürekten selamlar.

COITA'ya

Weiıııaı; 7 Ekim 1807

(... ) Estetikle ilgili olarak elimize geçen yazıları, ya da kendi yazdıklarımızı size seve seve sunmaktayız, bunların ya_­ nısıra, kamuoyunu ilgilendiren çeşitli konular üzerine yazılan­ lar da gönderilecektir; yalnız, politik varlığımızı ilgilendiren yazılar, şayet benim tarafımdan gönderilmemişse, bunları derginize koymamanızı, sizden kesinlikle rica edeceğim.

Biz Almanlar, hiçbir zaman politikada önemli olama-

dık. Bizim ağır basan yönümüz, gücümüzle ters orantılı ola­ rak sanat ve bilimi geliştirmiş olmamızdır. Başka alanlarda adımız, sanımız anılmaz, hele bugün için, büsbütün. Şu hal­ de, Almanya'nın durumu, tüm olarak, iyice belli olmadan, Alman devletlerinin, hele küçük devletlerin hiç sesi çıkmasa daha iyi olur; - kimı paniğe kapılmış roman yazarının, ya da işsiz güçsüzün, ya da kötü niyetlinin uydurduğu ve yaydığı saçmasapan haberleri, hiç _değilse bizim tuttuğumuz ve kal­ kındırmak istediğimiz kurumlar geri çevirsin. - Bu noktaya bir kez daha parmak basmamı bağışlayın... Ama bu, yaşadı­ ğımız günlrr için, her zamandan çok önem taşıyan bir so­ run...

FRAU YON TÜ RC KH EIM'a 1

Weiıııaı; 14 Aralık 1807

Beni sevindiren mektubunuz, aziz dostum, geç elime geçti; oğlunuz beyefendi, onu Dresden'den yollamışlar. Ziya­ retime geldiği zaman, ben kendisinin oğlunuz olduğunu bil­ miyordum. Benzer adı taşıyan iki aileden, ötekisinin çocuğu sanmıştım. Ama yine de, onu tamamı ile yabancı bildiğim halde, pek beğenmiştim. İkinci kez yanıma geldiği zaman, hızlı bir sağnağın geçmesi için bir hayli beklemesi gerekti, ye­ mek vakti, çıkıp gittiğini öğrenince, yemeğe alıkoymadım di­ ye kendi kendime üzülmüştüm, o kadar canayakın bulmuş­ tum kendisini. -Öteki oğlunuzun gelmesini uzun bir süre­ den beri sabırsızlıkla bekliyorum; birinciye gösteremediğim yakınlığı buna göstermekte, kuşkusuz, kusur etmeyeceğim. -

Mektubumu bitirirlten, izin verin de size, çok uzun bir


1. AIIIUl Elisabeth ,·on Türı:kheim, (baba adı ile Schönemann) 'Lili' (1758-1817): Da­ ha on altı yaşında iken Goethe ile nişanlandı (1775). Birbirlerine duyduklan hayran­ lık ve sevgiye karşın, Goethe, kendini evliliğin bağlanlılarına sokmak istemediği için nişanı bozdu ve Weimar sarayının çağırışını kabul ederek Frankfurt'tan uzaklaştı. 1778'de Lili, Starssburg'lu Banker Bemhard Friedrich von Türckheim ile evlendi.

süreden sonra, kaleminizden çıkmış birkaç satırı okumanın beni ne kadar çok sevindirdiğini, güzel ellerinizi, yaşamımın en mutlu günleri saydığım o eski günlerin anısı içinde, binler­ ce kez öperek belirteyim.

Sağlık ve huzur içinde yaşayarak çektiğiniz bunca sıkıntı­ yı, geçirdiğiniz sınavları unutmanızı dilerim.1 Bir süre sonra bizler de aynı sıkıntı, aynı sınavlarla karşılaştığımız zaman, ben hep sizin göstermiş olduğunuz dayanıklık ve büyüklüğü anımsıyordum.

Sizi Tanrıya emanet eder, beni hatırdan çıkarmamanızı rica ederim.

Sizi hiçbir zaman unutmayan

GOETHE

BETTINA BRENTAN O 'ya2

Weiıııaı; 9 Ocak 1808

Bilen ve yapabilen, tek tek herkesin içinden geçirdiğini sezip bu isteğini yerine getiren gerçek bir Noel-Baba gibi davrandınız, sevgili Bettina.

Paketiniz geldiğinde yemeğe oturmak üzere idik. Onu, üstü yarı kapalı olarak içeri getirdim ve  sizin  bir  kez  otur­ muş olduğunuz yere koydum ve o güzelim kadehi doldura-

1. Lolhringen'deki bir köyde. siyasal nedenlerle sürgün olarak yaşayan kocasının Fransa'yı lerkedip Almanya·ya kaçmasından sonra  Frau  von  Türckheim.  çocukları ile birlikte, büyük zorluklara gögüs gererek Almanya·ya dönmeyi başarmıştı.

2. Beııina Brenıano (1785-1859): Sophie von La Roch'un torunu, Maximiliane Bren­ tano'nun kızı. - 1811'de Achim von Arnim ile evlendi. Goethe'nin annesi ile ana-­ kız yakınlı içinde arkadaşlık kurdu. Ondan. Goethe'nin gençlik öykülerini bol bol dinledi.  nollar aldı. Bu arada Goethe'nin.  annesine. yani Matimiliane von  La Roc­

he'a duyduğu derin  hayranlığı öğrendi  (Bak.  ı. kitap. 'Gençlik  Yılları'  Sayra: 38-39)

Düş kurmayı seven, ince ruhlu, duygulu, romantik yaradılışlı bir genç kız olan Bctti­ na,  sık  sık  Frankfurt'tan  Weimar'a  gitti  ve Goethe  ile  arkadaşlık  kurmayı başardı.

- Büyük ozana duyduğu hayranlığı, daha doğrıısu,  tutkuyu  gizlc,miyor,  onu yüzüne de apaçık söylüyordu. - Ancak Bettina·nın bütün anlattıklarında düş ve şiir bir arada yer almıştır. Yazıları hiçbir zaman tam gerçeğe dayanmaz. Goethe ·ue yazışmalarını sonradan 'Bir Çocukla Mektuplaşmalar· adı altında 183S yılında yayınladı.

rak August'un onuruna kaldırdım. Kadehi armağanınız ola­ rak kendisine uzattığım zaman şaştı kaldı. Bunun üzerine Re­ imer'e haçı ve keseyi verdim. Hiçbiri bunların nereden geldi­ ğini kestiremiyordu.

Ve sonra o zarif ve güzel çatal-kaşık takımını ortaya çı­ kardım. Karım, biraz şaşırmış ve mahzun olmuştu; kendisine hiçbir şey yok sanıyordu. - Sabrını denemek için, bir zaman bekledikten sonra yolladığınız giysilik kumaşı çıkarıp ona ver­ dim. Artık bilmece çözülmüştü ve herkes sevinç içinde Betti­ na'yı övüyor, onun iyiliklerini sayıp döküyordu.

Ben de bir kez daha konuya dönersem, teşekkür ve öv­ gülerimi aralıksız tekrarlamam gerekir. Seçtiğiniz armağanla­ rın içinden benim için düşündüğünüz o zarif örnek beni se­ vinçli bir şaşkınlığa düşürdü. Sanat meraklısı arkadaşları ça­ ğırttım. Hepsi o şirin oyunbazlara 1 hayran kaldı.

Kısacası, sanki si;,., kendiniz yanımıza gelmişsiniz gibi se­ vinçli bir bayram günü oldu bugün.

Yakında, sevgili annemin nasıl olduğunu, ona nasıl bak­ tığınızı, neler konuşup oyaladığınızı bildiren mektuplarınızı bekliyorum. Sevgili Meline' nin2 yolladığı başlık daha da er­ ken gelmişti. Kimseler duymasın, ama: ona yakıştığı kadar hiç kimseye yakışmadı bu başlık.

Bay Stollen'in mavi kağıtlar üzerine yazdığı satırlar, de­ mek hoşunuza gitti! Adiyö benim cici çocuğum! -Yakında yazın ki, bana yapılacak yeni bir çeviri çıksın. -

Mme. De STAEL'e

Kadshad,  26 Mayu 1808

Bu kez, evden ayrılmak, çeşitli rastlantılar nedeni ik, bana  her  zamandan  zor geldi; sizi,  geziniz sırasında görme


ı. Die anig,·n &ılg,•nden. Küçük aşk tanrıçaları (Amoreıten) kaslediliyor.

2. Bcıtina"nın küçük kızkard i.

173

şansından yoksun kalacağımı bilmek de bu nedenlerin arasın­ da önemli bir yer alıyordu, sayın dostum.

Ne var ki, başka çıkar yol olmayınca yazgıya boyun eğ­ mek zorunda kaldım; şimdi on günden beri buradayım ve karşıtların bir arada oluştuğu bu çevrede, göz kamaştıran bir güzellikle gelişen ilkbaharı yaşamaktayım: Kül rengi ahşap evlerin, karanlık yüzlü kayaların ve koyu çam ormanlarının yanısıra, çiçeklenmiş ve Laptaze bir yeşile bürünmüş  ağaçla­ rın ve dağ yamaçlarının seyrine doyum olmuyor. Bütün  bun­ ları ya da benzerlerini, hiç kuşkum yok, siz de yolunuz üze­ rinde görmüş olmalısınız! Belki bu yüzden, yani kendimi ye­ niden mutlu duyduğum için, pek nazik biçimde beni  Dres­  den'e çağırmanız, içimde kendi kendimle yaptığım bir savaşı­ ma yol açtı.

Doğruyu söylemek gerekirse: Sizi, çevrenizdeki birkaç yakınınız, dinç başınız ve rahat gönlünüzle baş başa bulaca­ ğım, kalabalığın olmadığı bir dağ evine beni çağırmış olsaydı­ nız da, böylece bana burada sizinle birkaç gün yaşamak  şan­ sını verseydiniz; vaktiyle birlikte geçirdiğimiz o  mutlu saatle­ ri yenibaştan yaşamak için, ne yapar yapar, yanınıza koşar gelirdim.

Ama o güzel doğa içinde yer almış, değerli sanat yapıtla­ rı ile bezenmiş, ünlü kentimizde, size bir an nefes aldırma­ yan- bir kalabalık ortasında sizi bulacağımı düşününce heve­ sim kaçıyor, rahatlıkla konuşamayacağımı, canınızı sıktığım için de üzüleceğimi biliyor ve gelmeyi istemiyorum.

Bırakın da, çok saatlerini sizi düşünerek geçirdiğim yal­ nızlığım içinde kendimle baş başa kalayım ve sizin, Dres­ den'de neşeli, bundan böyle yapacağınız uzun yolculukta mutlu, Wcimar'da ise, size beni anımsatacak günler geçirme­ nize duacı olayım.

Yazın ve yayınlay ın, 1 bakalım, biz dopdoğru Almanlar


1. Madame de Sıael"in 'De l'Allemagne' adlı kitabı o dönemin Almanya·sını canlan­ dırıyordu. 1810'da yayınlandı.

için yazdıklarınızı! Yarı yurttaş saydığımız, iyiniyetli, dost bir komşunun bize tutacağı aynada kendimizi görmeyi, onun özendirici, göğüs kabartıcı bir iki sözünü işitmeyi hak etmi­ şizdir, sanırım.

Sonra da, ben kaleme sarılıp ' Corinn a' yı1 okuduktan sonra, istediğim halde yazamadığım yazıyı kaleme alıp sizi, çalışmalarınızı olduğu kadar, size karşı kalbimde beslediğim saygı ve hayranlığı da iyiden iyiye belirtip ortaya koyayım.

CHRISTIANE YON GOETHE'ye

Kaıfsbad, 2 Temmuz 1808

Weimar'da Frau von Stael'e seni çekiştirdiler diye ken­ dini üzme sakın. Dünya böyle kurulmuş bir kez. Kimse kim­ senin üstünlüğünü çekemiyor, üstünlük hangi yönden olursa olsun.

Bu üstünlüğü, berikinin elinden alıp da, kendine mal edemeyince, ya onu küçültüyor, ya tümüyle yadsıyor, ya da daha ileri giderek tam tersini söylüyorlar.

Sen, yazgının sana layık gördüğü ile mutlu ol; onu hak etmiştin, şimdi de elden kaçırmamaya bak.

Bize düşen, sevgimizi yaşatmak ve sürdürmek ...  Gide­ rek çevremizi daraltır, birbirimize daha çok yaklaşırız ve böy­ lece kimselere aldırmadan gönlümüzce yaşar gideriz.

 

1. 'Corinna' Madame de Stael'in bir romanı.

 


175

REIN HA RD'a 1

Weimar, 2 Aralık 1808

(... ) Demek İmparator'un  beni  kabul  ederken  söylediği o güzel söz2 sizin kulağınıza dek geldi? - Ecce homo'nun, alabora edilip tam ters yerde, benim için söylendiğine  bakın­ ca, beni de üstün bir dinsiz, dinsizin daniskası olarak almak gerek. -

Ama şunu da söyleyeyim ki  dünyalara  boyun  eğdirmiş bir insanın, yüzüme bakıp içtenlikle söylediği bu sözü, beni gerçekten çok sevindirdi.

WILLE ME R'e 3

Weimaı; 5 Aralık 1808

En içli teşekkürlerimi size sunmaya zaman  bulmadan, aziz ve eski dostum, karıma yazdığınız mektubu aldık; oku­ duklarıma ve karımdan duyduklarıma son derece sevindim.

Yakınlarıma yaptığınız iyilikler ve bizlere gösterdiğiniz ilgi için size candan teşekkür ederim.

Sizinle bir süre birlikte yaşayıp eski yılları anmayı ve ya­ şamın çeşitli cilveleri üzerinde karşılıklı konuşmayı ne kadar isterdim, bilseniz!..

Yazgının sizden esirgemediği çok yönlü olanaklara kar­ şın, zaman zaman sıkıldığınızı ve bunun ulaşılamamış istek-


1. Reinhard. Carf Friedrich (1761-1837): Würtlemberg'in soylu bir ailesinin oğlu. 1791'den sonra Fransa D işlerinde çal ıı. Kısa bir süre için dışi!jleri bakanı da oklu. 1808°ıle Kassel\le. '.'iapolyon'un elçiliğini yapıyordu. Goelhe kendisini 1807'de Korlsbad"da lanıdı ve ölünceye dek onunın mckıuplaşlı.

2. ·V<>ila ıın honıme·: N:ıpolyon'un Goelhe için söylediği söz. h-.:e Homo' = Sehl, wckh cin \.1ensch! (Türkçesi: "Buyrun. işle insan!"). Du söz, ilk önce. başınJa diken­  li çelengi • •yan lsa peygamber (Jcsus Chri,ıus) için söylenmişli. (8:ık.  Ahd-ı  Ce­ did. Johanncs 19. 5,)

3. Wilkm,·r, Johann Jakob (1760-1838): Frankrurtlu banker, Geheimer Raı. Frank­ rurt kenlindeki sanal ve küllür harrketlerinin koruyucusu.

!erden doğduğunu da çok iyi biliyorum.

Doğanın ve çevrenin kendilerine verdiği ile yetinen, faz­ lasını beklemeyen insanlar, ir bakıma rahat yaşıyor; üstelik, içlerinde üstün zevklerin özlemini duyan, hem kendilerinin, hem de çevrelerindeki kişilerin yükselmesini isteyenlerden çoğu zaman, daha bile ileri gidiyorlar.

Doğuştan sahip oldukları yetenekleri sonuna dek geliş­ tirmek isteyen ve kendini buna zorunlu sayan, çevresinden birşeyler bekleyen insanın ömrü  ise, çoğun,  bu  bocalamalar­ la geçiyor; hiçbir zaman, asıl istediği ülküye ulaşamıyor; ken­ di gibi düşünenler arasında yaşayıp çalışmak mutluluğuna erişmiş olduğunu kabul etsek bile, yine de onu 'ulaşılmaz'ın peşinde koşar görüyoruz.

Böylesine köklü konular üzerinde yazmakla olmuyor; bunların üzerine, karşılıklı oturup yapılan konuşmalar, çok daha tatlı ve faydalı olurdu, kuşkusuz...

Tanrıya emanet olun ve sevgili yakınlarınız ile birlikte bizleri hatırdan çıkarmayın.

ROCHLITZ'e   1

Weiıııaı; 29 ocak 1809

Efendim,

9 adet Saksonya Tale r' ini 2 sunuyorum. Giderlerin tutarı bu miktarı aştı ise, bildirmenizi rica ederim.

Antigone'un okuma ve oynama provalarında bulundum. Konuşmaları iyi, oynamayı da başarılı buldum. Sophoklcs'in bu güzel yapıtını özetlenmiş olarak görmeye ve dinlemeye doyum olmuyor. Bu akşam son prova, yarın akşam da temsil


1. Rochliız, Johann Friedrich (1769-1842): Leipzigli tiyatro ve roman yazarı. müzis• yen, editör. Goethe'nin 1800 yılından beri Ianıdığı, el liri ve yargılarına önem verdi­ ği arkadaşlarından biri.

2. Ta/er. Gümüş lira

Seçme Mektuplar 177/12

var. Piyesin, bugünkü anlamda çok etkili olacağını sanmıyo­ rum; ama herhalde onu d:1. seçkin ve oturaklı piyeslerimizin arasına alır ve zaman zaman sah11eye koyarak ölümsüzleştiri­ rız.

Yakında daha uzun yazacağım. -

ROCHLITZ'e

Weimaı; 1 Şubat 1809

Kısaca söyleyeyim: 30 Ocak. - Pazartesi akşamı Antigo­ nc başarı ile oynandı. Seyircinin tepkisi, düşündüğüm gibi ol­ du: Halk, piyesin olumlu ve düşündürücü etkisi  ile  tiyatro­ dan hoşnut ayrıldı.

Sahnede böylesine bir açıklık ve sadeliğe alışık olmayan seyirci, hem sevinmiş, hem de  biraz  bunu  yadırgamış  gibi idi. Dilin kolay anlaşılır oluşunun çok olumlu etkisi oldu.

Oyuncuların tümü açık seçik ve doğru konuşmaya çaba harcadı, kimisi bunda üstün başarıya  ulaştı:  Antigone  rolün­ de Madam Wolff ve koroyu yöneten eşi gibi...

Ötekiler de zaman zaman olağanüstü başarı sağladılar; dediğim gibi, sonuç başarılı ve sevindirici oldu.

Temsil bugün  tekrarlanacak.  Umarım  ki halk,  yapıtı, bir daha, bir daha göre göre daha çok anlayacak ve sevecek. Sizin, işi ele alışınıza gelince, bu yönde de ancak övücü sözler söyleyebilirim; ne kerte uygun ve hesaplı çalışmış oldu­

ğunuzu temsilin başarısı ortaya koydu.

Sunduğunuz müziğin kimi yerlerini,  sözler ve şiirler da­  ha iyi anlaşılsın diye, çıkardım. Bunun dışında,  şurada,  bura­ da yaptığım değişiklikler çok önemsiz. Başlangıçta savaşçı, sonlarda da, haberci rolüne çıkardığım Bay Unzelmann'ın başarısını da belirtmek gerek! Yorumları çok güzeldi.

Bu mektubumu da teşekkürlerimle burada J<esiyorum.

Yazarın kim olduğunu, bugün.! dek tam olarak bilen yok.

RIEMER'e

Jeııa, 19 Mayıs 1809

Dün aramızda geçen olaya1 bir, bakıma da sevindim; son zamanlarda takındığınız hırçın hal ile er geç, aramızda böyle bir sahne olacağı belli idi; şu kadarını söyleyeyim ki, sabrımı zor bir sınavdan geçirdiniz. Bütün bu olup bitenler­ den sonra, öfkenin bizi nerelere götürebileceğini acı acı anla­ dığınızı düşünerek, sakin olmaya çalışıyor ve birlikte sürdür­ düğümüz yaşamı, her şeye karşın, sürdürmeyi deneyelim, di­ yorum.

Ancak, kendinize hakim olmayı kesinlikle göze alacaksı­ nı2;; yok, eğer başınıza buyruk olmayı düşünüyorsanız, kendi­ nize, hemen şimdiden yeni bir iş aramaya bakın. Kuşkusuz başarı ile çalışacağınız pek çok iş bulabilirsiniz.

Ama hangi iş olursa olsun, bilmeniz gerekli olan şey: Yaşamımızın hangi durumunda olursak olalım, bizlerden beklenen, yapmamız gereken işler vardır ve bizler  başkaları­ nın bizden beklediklerini düzenli ve güvenilir biçimde başar­ dığımız oranda önemliyizdir.

Müsveddeleri dikkatlice gözden geçirdikten sonra baskı­ ya vermenizi önermekten başka bir diyeceğim yok.

Siz o genel düşüncelerinizi, anın gerektirdiği yaşamla il­ gili sorunlar üzerinde, etkili biçimde toplamaya bakın; o za­ man bu işler ve daha birçokları, kolaylıkla yürür, gider.

İşte böyle. Karşılaştığımız zaman hiçbir şey olmamış gi­ bi davranırsınız!


1. Bu olayın ne olduğu bilinmiyor.

REIN HARD'a 1

Weiıııaı; 31 Amlık 1809

'Ruh yakınlıkl arı' 2 adlı kitabımı, beni anımsatsın diye, uzak yakın bütün arkadaşlara, sirküler şeklinde yolladım.

Bunun dışında halk da onu alır ve okursa, sevinirim, bu kuşkusuz böyle! -Ama ben onu, belli kişiler için yazdım, on­ ların beni yanlış anlamayacağını biliyordum. - Bu küçük kita­ bı size postalarken de içimde bu inanç vardı; aldanmadığımı, gönül alıcı, güzel sözleriniz belgeliyor.

Halk, hele Alman halkı, demos' un 3 garip bir karikatürü­ dür; kendinde bir tür üstünlük, seçkinlik var sanır, günlük ya­ şamda olsun, okumada olsun hoşlanmadığı şeyi veto edip uzaklaştırmakta kendini yet ili görür. Buna karşı yapılacak tek şey, hiç ses çıkarmadan beklemektir. Ben, şimdiden, bir­ kaç yıl sonra bu .romanı yenibaştan okuyanların ne kadar et­ kileneceklerini düşünerek seviniyorum.

Hakkında koparılan gürültü ve eleştirileri bir yana bıra­ kıp olmuş bitmiş bir gerçek olarak onu, düş gücümüzün kar­ şısında canlanmış bulursak ve istesek de istemesek de, hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimizi kabullenirsek, belki o zaman öy­ küde tanıştığımız duygulu 'harika çocuk'u bağrımıza basarız; nasıl ki tarihte de, birkaç yıl geçer geçmez, eski kralın idamı­ nı, yeni imparatorun onun yerini almasını olağan saydığımız gibi...

Gerçekle olup bitenleri  nasıl olağan  karşılıyorsak,  oza-

1. Reinhnrd, K. Friedrich (1761-1837): Würtıemberg'in soylu bir ailesinin otlu. 1791'den sonre Fransa Dışişlerinde çalışlı. Kısa bir süre için dışişleri bakanı da oldu.

-1808'de Kasserde, Napolyon·un elçilitini yapıyordu. Goelhe kendisini 1807'de Karlsbad'da tanıdı ve ölünceye dek onunla mekluplaşlı.

2. Wnhlı'erwandıschnften: • Ruh yakınlıkları' diye çevirditimiz bu sözcük, Goethe'den sonra Alman dilinde çok kullanılır olmuştur. İnsan, çok zaman, yakın akrabası olan örneğin: kardeşine duymadığı yakınlığı. hiç akrabası olmayan başka soydan, başka ırktan, başka dinden... olan bir kişiye karşı duyabilir. Bu, ona, rastlantının verdiği 'akraba=yakın' değil, ama kendisini bilerek, sezerek seçtiği bir.akrabadır. Bu sözcük ile söylenmek isteneni burada açıklamayı uygun bulduk.

J. (Yunanca): (demos) halk.

nın yarattıklarını da yine öyle karşılamalıyız.

Bir olanak bulursam, Paskalya Yortusuna, Renkler Ku­ ramı1 ile ilgili çalışmamı tamamlayacağım. Onu mayısta, ta­ belalarla birlikte size sunarım.

Elimde, aynı zamanda çalışarak tamamladığım iki cilt var, sayfa toplamı daha şimdiden 65'i buldu. Çalışmalarımı biraz hızlandırabilirsem, işin sonunu çok geçmeden getirebi­ leceğimi umuyorum. Bu yapıtlara düşen de yine, ötekilerde olduğu gibi, önce varlıklarını, sonra önemlerini tanıtlamak olacak.

Günün, anın getirdiğince 'iyidir, hoştur' denmesini bek­ lemiyorum. Buna karşın, kuşkularım şu biçimde ya da bu bi­ çimde, çürütülecek, yok edilecek olursa sevineceğim ...

İçinde, uğraşılarımla baş başa yaşadığım izbemdcn size yalnız, kafamı ve ruhumu dolduran şeylerden, içinde yaşadı­ ğımız günlük politika ortamında, korkunç hayaletler gibi in­ sanın gözüne batacak olan bu konulardan, yazıyorsam, bağış­ layın...

Bir zamanlar, göstermiş olduğunuz ilgi ile beni şımart­ mıştınız. Size yabancı ve uzak olan bu konulara gösterdiğiniz ilginin, aramızdaki dostlukla beslenerek süregideceğinc inanı­ yorum, bu inancımda aldanmak istemem.

AÇIKLAMA

(Ruh Yakınlıkları)

Üniversite kenti Jena'da, yalnızlığına bürünerek kısa sü­ rede yazdığı bu roman, 180,9 sonlarında yayınladığı zaman, büyük tepkilerle karşılandı.

En yakın dostları bile, böylesine bir  konuyu  Goethe'nin bu kadar şiirli bir hava içinde ve bu kadar 'açık' bir dille iş-

1. Farbenlehre.

lemesine şaşmışlardı.

Goethe 'evlilik' üzerine ne düşünüyordu. Onu savun­ mak mı, yoksa kınamak mı istiyordu?

Konuyu, şöylece, özetleyelim:

Baron Edvard, ile Barones Charlotte'nin şatolarına, yüz­ başı ile karısı (Ottilie) konuk olarak gelirler.

Mıknatısla çekilmiş gibi, ilk bakışta, Yüzbaşı, Charlot­ te'ye, Edvard ise Ottilic'yc tutulur.  - Bu  çaprazlama  tutku ile birlikte yazgı, önüne geçilmez bir güçle bu dört kişinin çevresine görünmez ağlarını örmeye başlamıştır. -

Dördü de, bir düş içinde gibi, uyurgezer bir halde trajik sonuca sürüklenirler:

Bir gece, - Bu sahne sonradan çok eleştirilmiş ve çokla­ rı tarafından ahlakdışı1 olarak nitelendirilmiştir! - Edvard, karısı Charlottc ile (gözlerinin önünde Ottilie'nin hayali oldu­ ğu halde) birleşir. Charlolle'de o anda sevgilisi yüzbaşı ile yatmaktadır!..

Bu geceden doğan çocuk yüzbaşının modelidir. Gözleri ise Ouilie'nin gözleri...

- Kitap, çok acıklı bir şekilde son bulur: Ottilie, Char­ lotte'nin çocuğunu  -kaza  sonucu-  göle  düşürür,  çocuk ölür. - Bu ölümden kendini suçlu bulan OUilie, kendi kendi­ ni cezalandırır. Ycmez, içmez, kendini ölüme terk eder ve ölür...

Onun ardından Edvard'da dayanamaz ve ölür. Ama ozan, karşımızda bir·hayal evreninin kapısını aralık bırakmış­ tır: Sevgililer ölümün ötesinde birleşecekler.

Romanın en ilginç kişisi: Ottilie'dir. Edvard'a duyduğu derin sevgi, duygusal ve ruhsal bir nitelik taşır... Bedence yaklaşmak, bu ince, duygusal ve şiirli duyuya, yani sevgiye, kabaca bir son vermek demektir. Böylesine bir birleşme hoy­ rat, çirkin, hatta iğrençtir!


1. Kutsal kitaba gö bu, büyük bir günahıır. • İncil"de şcıyle der: "Bir kadına cinsel istekle bakan, onunla zina işlemiş sayılır.•

Goethe, Ottilie tipini çok özenle yaratmış ve olağanüsLü bir başarı ile ortaya koymuştur.

Goethe'nin, şu üç kadından esinlenerek, dış  görünüşü daha çok Minchen'e (Minna Herzlieb)  benzeyen  Ottilie  tipi­ ni yarattığını söyleyebiliriz:

1 -Çok gençken, Strassburg yıllarında, Odilicnberg Ma­ nastırını gezerken kendisini etkilemiş olan Azize Odilia.

(Yapılının kahramanına bu adı Ottilie olarak verir.)

2- Ömrünün sonuna kadar, içinde büyük bir hayranlık duyarak sevdiği kızkardeşi Cornelia,

ve...

3- Jcna'da oturup çalıştığı aylarda, her gün görerek, de­ lice bir sevgi ile bağlandığı Minna Herzlieb.

Düzyazı ile kaleme aldığı bu eserinde Goethe, biçem ba­ kımından, Alman dilinde bir 'başyapıt' yaratmıştır. En çok Ottilie'nin üzerinde, bir mozayik işh;r gibi işlemiş ve bir şiir 'harikası' ortaya koymuştur.

1809'da, kitap yayınlandığı sırada Goethe altmış yaşın­ da, sevdiği Minchcn ise daha -18 yaşında idi.-



Yaşlılık Yılları


BETIINA BRENTANO'ya

Weimar, 25 Ekim 1810

Yeniden Weimar'a dönmüş bulunuyorum, 1 sevgili Betti­ na; arka arkaya elime geçen sevimli  mektupların,  - özellikle  27 Ağustosu unutmadığın için sana ancak bugün teşekkür edebiliyorum.

Kendimden uzun uzun söz etmeyeceğim, ben hep bildi­ ğin gibiyim, ancak, bu kez, senden özel bir ricada bulunmak istiyorum:

Senden gelen mektupları ne kadar sevinerek  okuduğu­ mu biliyorsun, nitekim ben de senin bana seve seve yazdığını  ve ileride de seve seve yazmaktan vazgeçemeyeceğini biliyo­ rum. Bu arada, bana küçük bir yardımda bulunmak istemez misin? Bugünlerde, kendi kendime, yaşamöykümü kaleme almayı düşünüyorum. 2 Yazacaklarım belki  bir  roman,  belki de bir öykü olabilir, şimdilik bunu kesin olarak söylememin olanağı yok. -Şu var ki, ne olursa olsun, bu yönde senin yar­ dımını bekliyorum: Anneciğimi - ne yazık ki- kaybettik; yal­ nız annemi değil, geçmişleri belleğimde canlandırmaya yar­ dımcı olacak birçok yakınımı da, ardı ardına yitirdim. Unut­ tuklarımı bana anımsatacak hiç kimsem yok.

Oysa sen, uzun bir süre annemle bir arada yaşadın, ma­ sallarını, başından geçmiş olayların öykülerini çok kez kendi ağzından dinledin ve bunların anısını taze belleğinde canlı olarak saklamaktasın. Hemen otur, benimle ve benimkilerle ilgili ne biliyorsan tümünü bir yere yaz ve yazdıklarını bana azar azar yolla. - Böylece beni çok sevindirecek ve kendine

ı. Yaz aylannı ünlü kaplıca kenti Karlsbad (bugünkü adı ile Karlovy Vaıy) de geçir• dikden &0nra.

2. "Wabrheil und Dichlung': 'Gerçek ve düı.'

187

bir kat daha bağlı kılacaksın. - Kuşkusuz, kendinden ve çev­ renden bilgi vermeyi de unutma!

Birbirimizi görünceye dek, beni hep sev.

ANNA AMALIE WOLF F' a1

Weimaı; 23 Kasım 1810

Iphigenie rolünde, sevgili Wolff, olağanüstü, benzeri gö­ rülmemiş bir başarı sağladınız. Dün, sarayda da konuşuldu­ ğu gibi, bu görüşde herkes birleşiyor ve aynı şeyi söylüyor. Ama o akşam, beni - zaman  zaman -  yeterince  incitmiş olan dinleyicilerle birlikle, sizi hayranlıkla seyrederken, içim­ den geçenleri bir bilseydiniz! - O anda Mephisto, herhalde, pek uzağımda değildi! -

Kalp rahatınız için şimdilik bu kadar, sizi huzur içinde görmeyi ne kadar istediğimi bilirsiniz.

Tuttuğunuz güzel yolda, hiç şaşmadan  böylece  ilerleyin ve çevrenize sevinçler sunun. Bu arada içinizin sızladığı ol­ mazsa, işte asıl buna şaşarım.

Yakında, bir kadeh şampanya içerek bunları konuşur ve birlikte güleriz olmaz mı?

FRANZ GERHARD von KÜGELGEN'e 2

Weimar, 26 Aralık 1810

Asaletli efendimiz hazretleri,

Lütfedip   yolladığınız portre ile Noel bayramımızı


1. Anna Amalie Wolff (1783-1851): Tiyatro oyuncusu ve tiyatro yazan  Pius Alexan­ der (1782-1828)'in kansı. Her ikisi de uzun yıllar, Weimar tiyatrosunda çalıştıktan sonra Berlin"e göç elliler.

2. Frans Gerhard ,•on Kiigelgen (1772-1820): Dresden'li bir portre ressamı. 1808'de Weimar'da 1810'da Dresden'de olmak üzere Goethe'nin iki kez resmini yapmıştır.

bir kat daha güzelleştirdiniz. Paket tam vaktinde geldi ve he­ pimizi sevinçlere boğdu. Sanatınızı bunca emek ve anlayışla ona uyguladığınız için, size hepimiz gönül borcu duyuyoruz.

Resmin krokisini yaparken bir arada geçirdiğimiz o gü­ zel saatleri bana her zaman hatırlatsın diye, onu yanımda saklamak beni çok sevindirecekti; ancak böylesine değer ver­ diğim ve beğendiğim bir yapıtı doğup büyüdüğüm kentteki dost ve akrabalarıma bırakmak da benim için daha az sevin­ dirici değil. Hiç kuşku yok ki, onlar da size şükran duyacak­ lar ve adınız Rhein ve Main kıyılarında, her zaman, saygı ve sevgi ile anılacak.

Çerçeveye gelince, bu da tahminimizden çok daha güzel olmuş. Yazının tumturaklı ifadesini ince seziniz ve üstün zev­ kinizle olağanüstü güzel bir biçimde işlemişsiniz. Resmin karşısına geçip bakan çerçevedeki süsler arasında bir yazı ol­ duğunu neden sonra fark ediyor ve bu keşfinden memnun, bilmece çözer gibi sözcükleri bulup çıkarmaya savaşıyor.

Böylesine mükemmel bir yapıtın paha biçilmez bedeli­ nin ödeyebileceğim kadarını size sunmasını Herr von Verlo­ ren'den rica edeceğim, geri  kalanı,  dostluğumuzun  temelin­ de yatacak ve onun giderek güçlenmesine yardımcı olacaktır. Gelecek yıl sizi atölyenizde bir kez daha ziyaret etmeyi, gerek sizi ve gerek ailenizi sağlık ve rahatlık i-çinde bulmayı

son kerte istemekteyim.

Candan selamlarını sunan ailem ile birlikte  sizleri, ya­ zın, aramızda görmek umudunu da biz, yüreğimizde· saklıyo­ ruz.

Hürmetlerimle.

BETIINA BRENTANO'ya

Jena, 11 Ocak 1811

Zaman zaman,  ya  kendin gelerek,  ya da  gönderdiğin gü-

zel armağanlarla, bir iyilik meleği gibi karşımıza çıkıyorsun, sevgili Bettina. Bu defa da yine hepimizi ayrı ayrı sevindirdi­ ğin için sana ne kadar teşekkür etsek az... Sağ ol, esen kal; tüm dileklerinin gerçekleşmesi, mutluluğunun süregitmesi için duacıyız.

Zelıer'e yakınlaşman beni çok sevindiriyor. Sen çok yön­ lü bir insansın, bu, kesinlikle böyle; şu da var ki, kimi zaman

-özellikle müzik  alanında- bir  şeyi  tutturuyor,  onu  -kim ne derse desin - değiştirmek istemiyorsun. Bu kaprisleri ben yadırgamıyorum, hatta -onlar sana ait olduğu  için - hoşu­ ma bile gidiyor. Bu tutumundan ötürü seni eleştirmeyi, hele üzmeyi aklımdan bile geçirmiyorum.

Gönderdiğin güzel parçalardan kimileri üzerinde dikkat­ le çalışıyor ve bunları yeterince tekrarlıyoruz. Genellikle kü­ çük müzik topluluğumuzun çalışmaları bu kış düzenli ve ra­ hat biçimde sürüp gidiyor.

Beni sorarsan, sağlığım yerindedir, ki en önemlisi de bu bence. Yüzeyden olaylar beni sarmıyor - onların üzerinde durmak hiç içimden gelmiyor. Hele bahar gelsin, biraz da başımı dinleyeyim, o zaman, umarım, daha iyi çalışabilece­ ğim. 'Evangelium juvcn tutis' in 1 birkaç Pericop' unu 2 yollamış­ sın, bunlar için sana teşekkür  ederim.  İçinden  gelirse,  arada bir yine yollarsın.

Tanrıya emanet ol, gönderdiğin o yünlü, pırıltılı kumaş­ tan yapılmış yelek için bir kez daha teşekkür ederim. Karı­ mın selamı var, o da teşekkür ediyor. Riemer, sanırım ayrı­ ca yazmıştır.


1. E••angelium juventitus: Gençlik öyküsü.

2. Pericop: Yüksek sesle okunmak, ya da kilisede vaaz edilmek üzere lncil'den seçil­ miş bölümler.

LUDWIG van BEETHOVEN'dan GOETHE'ye

Ekselans!

 

Viyana, 12 Nisaıı 1811

-Tıpkı benim gibi - size büyük hayranlık besleyen bir arkadaşın, hemen yola çıkmak üzere olması, size  uzun  yılla­ rın birikimi olan şükranlarımı (sizi çocukluğumdan beri tanı­ rım!) sunmam için bana ancak birkaç dakikalık zaman bırakı­ yor, bunca çoğa karşı, bu ne kıt bir karşılık! - Beltina Brcn­ tano, ziyaretimi iyi, halta memnunlukla  karşılayacağınızdan söz elti - yoksa, size en derin saygılarından, yaratmış olduğu­ nuz olağanüstü yapıtlara, içinde duyduğu  sonsuz  hayranlık­ tan başka sunacak şeyi olmayan ben; huzurunuza çıkmayı na­ sıl düşünebilirdim?

Leipzig'dcn Breitkopf ve Hertel, size pek yakında 'Eg­ mont'un1 müziğini iletecekler. O olağanüstü  'Egmont'u, okur okumaz içimi saran ateşle ele aldım ve sizinle düşünüp sizinle duyarak müziğe aktardım. -Onu nasıl bulac:ağınızı çok merak ediyorum. - Eleştirilerinizi de - gerek kendim ge­ rek sanatım için yararlı olacakları düşüncesiyle - en büyük il­ tifat sayacağım.

Ekselanslarının  büyük hayranı

Lııdwig vaıı Beetlıoveıı

REINHARD'a

Weimar, 8  Mayıs 1811

Bu  sıralarda,  tanışıklığını  yine  size  borçlu  olduğum en-


l. Egmonı: Goethe'in ünlü dramı. Eııınont, Felemenkli, soylu bir ailenin oğlu. Yur­ dunu boyundunılı.lan altında tutan Ispanyollara lıa'lı b lı.aldınr ve sonunda  idam edilir. Yüreği özgürlük kı ile çarpan bir yurtsever. Beethoven bu yapıta ünlü • Eg­ mont Üveıtürü'nü yazdı.

leresan bir genç adam var, Weimar'da: Sulpiz Boissere re. 1

Onu beğeniyorum, birbirimizle de pek güzel anlaşıyoruz.

Gerçek değeri olan bir kişi ile  karşılaşınca  insan  kolay­ ca onun etkisine giriveriyor; üstünlüklerinin yanında prob­ lemli yönleri sönük kalıyor; düşünceleri, ileri sürdüğü görüş­ leri bizimkilerle bağdaşmasa bile, onları yine hoş  karşılıyo­ ruz: Aslında her kişiyi kendi özellikleri ile, olduğu gibi alma­ mız gerekli. Onun, doğuştan getirdiklerinin yanısıra, içinde büyümüş olduğu çevreyi, eğitim düzeylerini ve bugün ulaştığı basamağı da  hesaba kalmak  zorundayız.  - Bu  genç  adam  için de böyle düşünüyorum ve anlaşmış olarak birbirimizden ayrılacağımızı umuyorum.

Dünyaya eğer yabancılaşmak istemiyorsak, gençleri ol­ dukları gibi almalıyız, onl.arla - hiç değilse kimileri ile - iliş­ kiyi kesmezsek, ötekilerin ne gibi çabalar içinde olduklarını öğrenebiliriz.

Boisserce bana, Düsseldorr da yaşarken, şimdi Frank­ furt'a yerleşmiş olan, kendisi ile  daha  önce  sergiler  dolayısı ile tanıştığım Corneliusı adındaki genç bir adamın yaptığı ya­ rım düzine kadar karakalem resim  getirdi.  Bunlar  gerçekten ilgi çekecek nitelikte... Resimler benim Faust'un kimi sahne­ lerini sergiliyor. Genç adamın kendini eski Alman türünde çalışmaya adadığı belli... Bu tür  de,  Faust'un  yorumlanması­ na pek uygun düşmüş. Yer yer çok ince buluşlar, güzel dü­ şünceler, gerçekten son kerte isabetli anlatımlar  göze  çarpı­ yor.

Kendini aşarak ulaşabileceği basamakların da  var  oldu­ ğu bilincine varırsa, bu gencin çok ilerleyeceğinden kuşkum yok.


1. Boisseıie. Johann Sıılpiz (1783-1854) ve kardeşi Melchior Boisseree (1786- 185l)'in eski Alman ve Felemenk ressamlarının yapıılarından oluşan çok değerli ko­ leksiyonları vardı. Bunları sonradan Bavyera Kralı I. Ludwig'e sattılar.  Münih"teki 'Die Aile Pinakothek"in çekirdeğini bu koleksiyon olWjlurur.

2. Comelius Peıer von (1783-1867): Tarihten aldığı  konulan  işleyen.  Düsseldorflu bir ressam. Sonradan Münih'teki Güzel Sanallar Akademisinin direktörü olmWjtur.

LUDWIG van BEETHOVEN'a

Karlsbad, 25 Hazirrııı 1811

Bay Oliva aracılığı ile yolladığınız nazik mektubunuz, sa­ yın bayım, beni son kerte sevindirdi. Bana karşı beslediğiniz güzel duygular için size teşekkür ederken, mektubunuzda de­ ğindiğiniz isteğe bütün kalbimle katıldığımı belirtmek iste­ rim. Yapıtlarınızın usta sanatçılar ya da hevesli kişiler tara­ fından icra edilişini dinlerken içimde hep, sizin kendinizi pi­ yanonun başında görmek ve olağanüstü yeteneğinizin hayran­ lığı ile coşmak isteğini duymuştum. - Bettina Brentano, ken­ disine gösterdiğiniz ilgiye layık bir insandır. Sizden her  za­ man büyük bir coşku ve hayranlıkla söz eder. Ve yanınızda geçirdiği saatlerin, yaşamının en mutlu saatleri olduğunu söy­ ler.

Benim için hazırladığınız Egmont müziğini, eve döndü­ ğüm zaman bulacağımı sanıyorum. Şimdiden teşekkür ede­ rim. Dinlemiş olanların ağzından onun çok övüldüğünü işit­ tim. Önümüzdeki kış, tiyatromuzda, adı geçen parça oynanır­ ken, müziği de birlikte vermeyi düşünüyorum. Böylelikle yal­ nız kendime değil, yöremizdeki sayısız hayranlarınıza da bü­ yük bir şölen sunmuş olacağım. Bay Oliva'yı eğer doğru anla­ dımsa, yapacağınız gezilerden birinde Weimar'a uğramanız olasılığı da varmış. Böyle bir ziyaretin, saray halkının ve tüm müzikseverlerin dağınık olmadığı bir zamana rastlamasını is­ terdim. Onurunuza yakışır şekilde karşılanacağınızdan hiç kuşkusuz olmasın. Bunu sağlamak isteyenlerin en başında

geldiğimi bildirir, iyiliklerinize bütün kalbimle teşekkür eder­ ken, sağlıcakla  kalmanızı .diler, saygılarımı  sunarım.

Seçme Mektuplar 193/13

CHRISTIAN GOTTFRIED KÖRNER'e

Weiıııaı; 4 Agustos 1811

Yakında geleceğinizi bile bile Karlsbad'dan ayrılmak ba­ na zor geldi. Zamanımın dolmuş olması  yüzünden,  isteme­ sem de, odalarımı boşaltmam gerekiyordu.

Buna karşılık, Bayan Schiller'in lütfedip yolladığı biyog­ rafik yaz ınızdan1 duyduğum sevinç de son kerte büyük oldu. Bu zor ödev, kanımca, en iyi biçimde çözülmüş bulunuyor. Yazılarınızı okurken, sonsuzluğa göçmüş olan dostumuzun yaşamı, rahat ve tatlı bir biçimde gözlerimizin önünden akıp gidiyor. Hele, sık sık, onun kendisini, kendi hakkında konuş­ turm;ı.nız çok yerinde olmuş. O uyanık bilinci  içinde, yaşadı­ ğı olayları rahatça çizip anlatması insanı sarıyor, hana coştu­ ruyor. En yakın arkadaşı, en güçlü $Özlemcisi bile onu, ken­ disinin başarı.lığı ölçülü üslubu ile böylesi güzel anlatamazdı. Ne fazla, ne de eksik diyebileceğim tek satır yok.  Anlatılan­ lar, tek elin kalıbından dökülmüş, ağır ağır akıp gidiyor ve okuyucuyu beraberinde sürüklüyor. Size teşekkür etmek iste­ rım.

Benim kendisi ile olan ilişkimi konu  alan  bölümler  de pek uygun çizgilerle kısaca belirtilmiş. Bu bölümler  bende, kimi yerleri yenibaştan yazmak, eklentilerle genişletmek iste­ ğini uyandırdı ki buna da seviniyorum.

Değerli dostumuzun yapıtlarının yayımı için öngördüğü­ nüz sıra)amaya gelince, buna da hiçbir diyeceğim yok. Aslın­ da, kendisi, hemen her zaman, içinden  gelen  dürtülere  uya­ rak yazdığı için, bazı yapıtları, birbirine yaklaşmış, iç içe gir­ miş gibidir; bu bakımdan tasarladığınız kronolojik düzen çok uygun düşüyor. Çabalarınız sonucu, konuların bu içli dışlı du­ rumu, kuşkusuz, iyice belirecektir.


1. 'Narchrichten zu Schillers lcb,•n ı Srhiller'in yaşamı ile ilgili bilgiler.) -Kömer, Schiller"in yapıtlarını 12 cilt olara "" ııılıyordu. Bu makaleyi bu yapılının başına ön• söz olarak yazmıştı.

Yazık ki karşılıklı konuşup kimi ayrıntıları ağzınızdan dinleyemiyorum.

FRIEDERIKE BETHMANN'a 1

Weiıııar, 17 Arcılık 1811

Tasso'nun sahnede başarı ile oynandığı haberini sizden öğrenmek beni ayrıca sevindirdi. Sizin gibi bir sanatçı ve onun birlikte oynadığı arkadaşları, elde ettikleri sonucu böy­ le övüyorlarsa orada bulunmayanlar da başarının olağanüstü olduğuna güvenebilirler, kuşkusuz.

Verdiğiniz ayrıntılı bilgiler bana yapıtı nasıl yorumladığı­ nızı ve ne yüksek bir doruğa ulaştığınızı, belki seyrettiğim za­ man göreceğimden de iyi anlattı.

Sahnelenmesi zor olan bu yapıtı seçtiğiniz ve uygun bir ışıkta sunduğunuz için hepinize teşekkür ederim. Bundan ön­  ce de yapıtlarımda sağlamış olduğunuz başarılara bir yenisini kattınız ve beni bir kat daha kendinize bağladınız.

(...) Sayın direktör Ifiland'a teşekkürlerimi iletmenizi özellikle rica ederim. Bayan von Heigendorf aracılığı ile yol­ ladığı, konu ile ilgili iyi haberlere çok sevindim. Gençlik yılla­ rımın çeşitli dönemlerinde çok emek harcadığım bir yapıtın dikkatleri üzerine çekmesi, beni kayıtsız bırakabilir miydi ki! Sağlıcakla kalın ve bana - eğer olanağı varsa - elyazıları koleksiyonum için yazı toplayın. Örneğin Eckhoff, Gross­ mann ya da Brandes'den ... ya da başkalarından - birer sayfa­

cık yazı bulunamaz mı acaba?


1. Friederilce Beıhmann (1760-1815): Tiyalro sanalçısı. Goeıhe'nin 'Tasso' adlı dra­ mının Berlin'de sahneye konuluşunda, eşi 'Tasso' rolünü oynarken, kendisi de • San­ viıale'yi oynamışlı.

2. FTOJJ von Heigendoıf (1777-1848): Tiyalro oyuncusu ve şarkıcı. Dük Kari Au­

gust'un melresi. 1797'den 1829'a kadar Weimar Tiyalrosunda oynadı. Birtakım enlri­ kalar çevirerek Goethe'nin tiyatronun yönetiminden aynlmasına sebep oldu.

KNEBEL'e

Weimar, 8 Nisan 1812

Beni sevindiren mektubuna vakit geçirmeden yanıt veri­ yorum; bir kolayını bulsaydık da, karşılıklı oturup konuşabil­ seydik: Son zamanlarda olup biten önemli şeyleri sana uzun uzun anlatmayı isterdim.

Jacobi ile arkadaşlığın sonu gelmeyeceğini, çok  önce­ den beri biliyor ve bu sonu, biraz da, bekliyordum. Dargö­ rüşlerini dirençli ve bekinmeli biçimde yinelemeleri az mı ca­ nımı sıktı ki? İki zıt kutup olan anlam ve madde, ruh ve be­ den, fikir ve yayılma (ya da yenilerden bir Fransızın dahice deyimi ile) irade ve hareketin tam bir eşitlikle birleşerek ev­ reni oluşturduğunu, dolayısıyla her ikisinin de eşit haklarla karşımızda olduğunu ve bu ikisinin birlikte Tanrıyı simgeledi­ ğini kafasına sığdıramayan, bu olgun görüşe eremeyen kişi böylesi düşünceleri bir yana bıraksın ve günlerini yaygınlaş­ mış saçmasapan lafları yinelemekte geçirsin!

Sonra: biz insanlar, tek yönlü davranmaktayız, daha doğrusu tek yönlü davranmak zorundayız; ancak bu tek yön­ lü davranışımızın amacı, bizi kendi yönümüzden alıp öteki yöne götürmek, öteki yönün içinde eritmek, bununla da kal­ mayarak o yönü tamamı ile içermek, üstelik karşıtımızın önü­ ne fikirlerimizle dikilmek olmalıdır. Bütün bunları anlayacak kadar olgunlaşmamış kişinin böyle yüksekten atmaya hakkı yoktur. Ne çare ki bu da, yukarıda değindiğim dargörüşlülü­ ğün bir sonucu.

İyi yürek, dürüst karakter deyimlerine gelince, bu yön­ de şunları söylemek isterim. Davranışlarımıza iyi demek için, kendi kendimizi tanımış olmamız gerekir. Karanlıkta yü­ rüyorsak, iyi şeyi doğru dürüst yapmamızın olanağı yoktur; o zaman da sonunda 'iyi olan', sanki iyi değilmiş gibi gözükür. Kendimize duyduğumuz yersiz güven ise, kuşkusuz bizi 'kö­ tü'ye itecektir - kimbilir belki de 'çok kötü'ye... Demek olu-

yor ki, çok kötü bir hareket yapan  her  kişinin,  kesinlikle  kö­ tü bir insan olması gerekmez.

Mysteria iniquitatis' i1 burada eleştirmek, bu arkadaşın kötü niyetinin derinlerine inmek istemiyorum. Sevgimi, ilgi­ mi, aralıksız olarak kendinden itip uzaklaştırması, benim en iyi niyetli çabalarımı görmezlikten gelip savsaklaması ve böy­ lece etkinliklerini azaltması, - hatta bütünü ile yok etmesi - bunlar yetmez mi? Yıllar yılı, ben onun bu hallerine boş ver­ dim. İran elçisi, bir kez: "hak yerini bulur!" demişti. Şimdi, ağarmış saçları ile, ömrünün son günlerini ah ve vahla geçiri­ yormuş diye, benim eskiden beri taşıdığım kanılarımdan dön­ meye niyetim yok. Tanrı üzerine yazdığ ı2 o Tanrısallıkıan uzak kitabında öyle yerler var ki, bunlar, benim uzun yıllar­ dan ber doğa ve sanat üzerine yazdığım, en içli konularımı belirlen makale ve diğer yapıtlarımdaki fikirlerime tümüyle ters düşüyor. Benim.yaşamım süresince kendime ilke belledi­ ğim ve uğrunda savaştığım fikirler bunlar.

Derken günün birinde, bunların tümünün tersini savu­ nan bu kitap, üstelik yazarının imzası ile, bana armağan ola­ rak geliyor!

Bir bakıma Jacobi'ye teşekkür gerek ki Schelling'i ne ya­ pıp yapıp içine kapandığı yüksek kalenin duvarları dışına çe­ kip çıkarmayı başardı. Schelling'in fikirlerini -şimdiye dek hiçbir yapıtında rastlamadığımız bir açıklıkla ortaya koyduğu bu kitabı, benim için çok önemli, çünkü onda doğa insanları ile özgür insanlar arasındaki statum contr ave rsiae'yi 3 en açık biçimi ile belirtiyor ve benim çeşitli kollardaki araştırmaları­ mı bu görüşün ışığı altında sürdürmeme yardımcı oluyor.

Başka söyleyeceklerimi ek pusulalarda bulacaksın.


l. 'Von den götılichen Dingen und ihrer Offenbarung' Jacobi (Leipzig 18ll). 'Tann­ sa( nesneler ve bunlann açıklanmalan'.

2. 'Denkmal von götılichen Dingen' Schelling (München 18ll). 'Tannsa( nesnelerin

anıtı'.

3. Statum conlraversiae a birbirine ters düşen durumlar.

JACOBİ'ye

Kaıfsbad, 10 Mayıs 1812

(... ) Kitabına 1 sevindim, onu okurken, başlangıçtan beri hiç değiştirmediğin kanılarını öğrenmenin yanısıra, konunun nelerden oluştuğu ve hala sürüp giden -benim de yakından, uzaktan izlediğim - , birbirine ters düşen felsefi çatışmayı, ye­ nibaştan yaşar gibi oldum. Bana bu olanağı verdiğin için sa­ na gerekli teşekkürleri sunmak isterim.

Şu da var ki kitabı fazla tutmadığımı, yüzüne karşı söyle­ yemezsem, dostluğumuzun dürüstlüğüne gölge düşürmüş ola­ cağım. Şimdi bak dinle: Bu yönde ben kendimi, Efesli Ku­ yumcuya2 benzetiyorum: Adam ömrünü Tanrıça Diana'nın mucizeler yaratan tapınağında tüketmiş; yıllar yılı günlerini o kutsal bellediği güzel heykeline hayranlık ve sevgi ile  baka­ rak ve el emeğinde onun güzel biçimini taklit etmeye  özene­ rek geçirmiş - derken bunun ve kendisi gibi düşünenlerin karşısına bir haberci çıksa da, bir başka Tanrıdan - üstelik biçimi, çizgisi olmayan - bir tanrıdan  söz etse,  hoşuna  gider mi sanıyorsun? - Şimdi, ben kalksam da büyük Artemis'in adına, senin kitabın türünden bir  kitap  yazsam,  -  ki  böyle bir şeye hiç niyetim yok, çünkü ben, hem kendim huzur  için­ de yaşamayı, hem de halkı telaşa vermemeyi, yeğleyenlcrde­ nim - evet, böyle bir kitap yazsam, kapağın arkasına,  kesin­ kes şöyle bir yazı koyardım: "Kişi yalnız sevdiği şeyi öğren­ mek ister, sevgisi, yok daha ileri gidelim, tutkusu ne kadar güçlü, içli ve canlı ise edineceği bilgi de o  denli derinlemesi­ ne ve eksiksiz olur."

Kitabı yenibaştan ele alıp üzerinde  açıklamalar  yapma­ mı istemiyorsun, bunu çok iyi anlıyorum, kendi tuttuğun  yö­ nü iyi bildiğin için, karşı tarafın neler söyleyebileceğini de

1. Jacobi'nin, bundan önceki mektupta adı geçen kitabı: 'Tannsa! nesneler ve bunla­ nn açıklanması'.

2. 'Gross isi die Diana der Epheser' adlı şüre bak!

iyice düşünebiliyorsun.

Yaşamöykümün  1  üçüncü   bölümünde   -ızın   verirsen­ en iyi anılarımızla, senden de söz etmek istiyorum. Yaradılış­ larımızın birbirine ne denli ters düştüğünü,  ikimiz  de  daha çok genç yaşta iken anlamıştık. Yaşlarımız ilerledikçe bu ka­ rakter ayrılığı büsbütün artlı. Buna karşın, bugün eğer, karşı­ lıklı sevgi ve sempatimiz, dostluk bağlarımızın kopmasını en­ gellemişse, bunun için sevinip birbirimizi karşılıklı kutlama­ mız gerekir.

CHRISTIANE von GOETHE'ye

Kadsbad, 24 Mayıs 1812

(... ) Paradan sonra, ilk düşüneceğimiz şey, kuşkusuz şa­ rap. Bodrumdakiler bizi haziran sonuna  kadar  idare  eder; iyice düşün, burada gerek duyacağım her şeyi yanında getir­ meyi unutma...

(... ) Havalar birkaç gündür fırtınalı ve yağmurlu geçi­ yor. Ama üst kattaki güzel odamızda bizi ne fırtına, ne de yağmur rahatsız etmez. Arada bir, oturduğum yerden, dış gö­ rünümün krokisini çiziyorum. Bunları, eve döndüğüm za­ man değerlendireceğim.

Kaynak, her zamandan daha bol sularla fışkırıyor. Neu­ brunn'da oturmak, bir felaket olmuş; kazılar, ortalığın altını üstüne getirmiş. Hele hava yağmurlu oldu mu,  insan  basaca­ ğı, kaçacağı yeri bilemiyor.

... Arada bir, bana. yazıp sağlık haberlerinizi verirseniz sevineceğim; ben de sizi habersiz bırakmam, gelecek mektu­ bumu August'a yazacağım.


1. Goelhe, bu sıralarda 'Wahrheil und Dichtung" (Gerçek ve Düş) adlı yapıtını kale­ me almaktadır.

CHRISTIANE von GOETHE'ye

(Teplitz) Pazar, 19 Temmuz 1812

(... ) Efendilerime ve dostlarıma saygılarımı sun. Prens Friedrich hazretlerine bildir ki: Beethoven resitalinin 'Gold­ ner Stra uss'd a1 yapılmasını kesinlikle diliyorum. Bugüne dek böylesine güçlü, böylesine duygulu ve kendisini böylesine mü­ ziğe vererek çalan bir sanatçı görmedim. Birçoklarının, onu dinlerken şaşkına dönmelerini çok iyi anlıyorum.

CHRISTIANE von GOETHE'ye

Teplitz 1 A,gııstos 1812

Beni sevindiren mektubunu dün aldım; hemen yanıt ve­ riyorum. Banyolar sağlığıma iyi geliyor. İstediğim rahatlıkla uzun uzadıya banyo alamadığım halde, yine de memnunum. Sabahları beş ile altı arası kendime ayırttım, banyoya ilk gi­ ren ben oluyorum. Ondan sonrakilere pek güvenemiyorum.

İmparatoriçeyi 2 görmediğim gün yok; kimi zaman beni yanına çağırtıyor; yürüyüşlerinde, gezilerinde, ziyafetlerde hep yanıbaşındayım. Her gün kendisini bir başka yönü ile gösterip çevresini şaşırtırken, aslında karakterce hiç değişmi­ yor: Her zaman, her yerde güleryüzlü, zeki, çekici ve na­ zik... Bugünlerde küçük bir piyes yazdı, ben de şurasını, bu­ rasını biraz düzelttim. Gelecek hafta oynayacağız. Sakın bun­ dan kimseye söz etmeyesin!

1. 'Goldner Strauss' • Altın Bulıet: Bir lokalin adı.

2. Avustuıya İmparatoriçesi Marie ı •dovica. Goethe kendisine sılı sılı yapıtlanndan bölümler okuyordu.

JACOBİ'ye1

Weimaı; 6 Ocak 1813

Yılbaşında, hayırlı bir müjdeci gibi karşıladığım nazik mektubunu teşekkürlerimle yanıtlarken, kimi görüşlerimi de sana, genel olarak, bildirmek istiyorum.

Eğilimler insa!11arı birleştirir, fikirler ise ayırır. İlki, bizi içinde toplayan bir Tekil, ikincisi ise içinde ayrılıp dağıldığı­ mız bir Çoğul. Çocukluk arkadaşlıkları birinciler üzerine ku­ rulur. Yaşlılıktaki uzaklaşmaların nedeni ise ikincilerdir. İn­ san bunu, kendi fikirlerini oluşturma çabası içinde iken bil­ se, bir yandan da öteki kişilerin, hatta, kendine ters düşenle­ rin de düşüncelerini az çok öğrenmeye savaşır; böylece, son­ raları, fikirlerden doğan ayrılıkları yeniden eğilim içinde bir­ leştirebilir ve olgun yaşından daha da anlayışlı olabilir.

Ben, kişi olarak, çok yönlü yaradılışımın gereği, tek bir

düşünce türüne bağlı kalamam, şair ve sanatçı yönümle Polytheist'im, doğa araştırıcısı olarak ise Pantheist ve bunla­ rın birinde ne kadar inançlı isem, ötekinde de öyle...

Ahlaklı bir insan olarak, kişiliğimi bir Tanrı inancına mı dayamak istiyorum? Tamam, buna engel yok. Dünya ve ahi­ retle ilgili şeyler öylesi geniş bir ülke oluşturmuşlar ki olsa ol­ sa tüm insanlar birden onu belki kavrayabilir.

İşte ben, böyle düşünüyor ve kendimi durmadan, sessiz­ ce, içten ve dıştan geliştirmeye çalışırken herkesin  de aynı şe­ yi yapmasını bekliyorum. Ama varlığım ve gelişmem için ke­ sinkes gerekli saydığım şeyleri, biri tutar da, bana gereksiz, yetersiz hatta zararlı gibi göstermeye kalkarsa, o zaman işte, öfkeye kapılmaktan ve bul)u yakınlarımın ve dostlarımın ya­ nında belli etmekten kendimi alamıyorum.

Öfkem çabuk geçiyor ve  ben  kendi  inançlarım içinde, hiç şaşmadan tuttuğum yönde yol alırken, bana karşı çıkan-


1. Bu mektup, Goeıhe'nin Jacobi'ye yazdığı son mektuplar.

lardan uzaklaşmaya bakıyorum: İşte şimdi de yaptığım gibi... Sen yapıtlarımı tarihsel belgeler olarak görüyorsun. Hem de birkaç bakımdan, güzel! Ama bil ki yapıtların üze­ rinde düzeltmeler yapıp onları yeniden ortaya koymakla in­ san, kimseyi hoşnut etmez; yazar, kendi kendisini de kandıra­ maz: Çünkü, düzeltmeler yapmak değil, baştan aşağı yeni­ den yazmak, büsbütün başka kalıba dökmek gereklidir. Taze

bir kapsam eski kalıba dökülemez.

Senin ve yakınlarının esenliğiniz yürekten dileğimdir. Hepsine selam ederim. Kaldığım ye rlerin 1 geleneğine uyarak oynamak zorunda kaldığın, 'Rouge et noir' da2 kazandığına sevindim. Benim işlerim de, sana benzer, şanslı gitti.

'Elyazıları koleksiyonumun geçen yılki durumunu göste­ ren listeyi ekte sunuyorum. Bu yıl ne kadar arttığını söyleye­ meyeceğim, ama bir hayli, - geçen yüzyıl önemli kişiler bakı­ mından o kadar zengin ki gerilere gitmeye gerek kalmadan yalnız bunların adlarını toplamak yeter! Bende eksik olan ad­ ların arasında şunlar da var: Voltaire, Rousseau, Buffon, Helvetius, Monlesquieu ve daha başkaları. Sizin Bilimler Akademisinde de, yaşamakta olan ne çok adlar vardır,  kim bilir! Acaba Bavyera büyüklerinden ve eski çağların Kuzey Almanya'sından da birkaç belge bulunamaz mı? Örneğin: Aventinus' dan?3 Keppler de, bende yok - Re formasyon ve Otuz yıl savaşları, büyüklerinkilcr daha yeni elime geçli. Bü­ tün bu belgeleri çok güzel  bir  biçimde düzenledim;  tümünü, on beşinci yüzyıldan kalma bir madalyon kutusunda saklıyo­ rum. Eski dönemleri a1;1mak için güzel bir neden... Zaman zaman, geçmişleri göz önünde canlandırmak insana hoşça va­ kit geçirtiyor.

İkinci bölümü beğenmiş olman, üçüncüyü yazmak için bana heves veriyor. Bu yaz onunla uğraşacağım.

1. Kaldığı yerler: Önce Düsseldorf sonra Eutin ve en sonunda Münih.

2. Rogue et noir. Ruıe·t türünden bir şans oyunu, kumar.

3. AVENTJNUS TURMAJR, Johanııti: En eski Bavyeralı tarih yazan; KEPPLER, Jo-

lıannes: Astronom. ·

Birkaç gün önce lffland,1 üstün bir başarı ile oynadığı oyunu ile bizleri sanki büyüledi.

Biz, evcek, iyiyiz, sen de yazgının  bağışladığı günlerini  iyi geçirmeye bak! Yunanlı, şu sözlerinde haklı değil mi?

"Yaş, yaşlanana, çok şey verir." 2

Sevgiler ve esenlikler

ZELTER'e

Tepliız, 23 Jlaziraıı 1813

Dosta, dostluğa gereksinme duyduğumuz şu  karmakarı­ şık or tamda 3 bir yolunu bulmuşken, değerli dostum, sana bir iki satır yazayım dedim.

Sekiz haftadan beri buradayım, yapayalnız, sessiz bir ömrü sürdürüyor, üçüncü cilt üzerinde çalışarak onu Micha­ el'e5 kadar tamamlamaya çaba harcıyorum. Tanrı yurda hu­ zur nasip etse de, binlerce ve binlerce dert bitse ve bizler de okuyucu bulma şansına kavuşsak! Üç mayısta, sayın bay von Lützow ile sana hem haber, hem de kimi yazılar göndermiş­ tim. Seni ne kadar düşündüğümü bilemezsin; insan hangi ar­ kadaşının hatırını sormaya kalksa, başının dertte olduğunu öğreniyor. Bizimkiler iyidir, hep birlikte aksiliklere göğüs germeye çalışıyoruz. Benim sağlığım yerinde, çalışabiliyo­ rum, buna da şükür; senin de sağlığının iyi olmasını diler, ha­ berlerini beklerim...


I. lffland, Augwı Wı1helm (1759-1815) döneminin en ünlü sahne sanatçısı ve tiyatro yazan.

2. "Das Alter bringt dem Ailemden gar viel herbei.• Bu sözü hangi Yunanlının söyle­ diği öğrenilemedi.

3. Fransızlara kal'll savaş harekelleri başlamıştır. Prusya başta olmak üzere. lüm kral­ lıklar, dükalıklar özgürlüklerini geri alma çabası içindedir.

4. Dichıung und Walırlı.eiı: 'Düş ve Gerçek'.

5. MichOLI: Michaelistııg: 29 Eylül.

RIEMER'e

Teplitz, 27 Temmıız 1813

Bu mektubu almadan önce, ya da az sonra, müsveddele­ ri1 içeren bir dosya elinize geçecek, sevgili profesörüm. Bun­ ların, tarafınızdan, dikkatli bir biçimde gözden geçirilmesini rica edeceğim. Onları, kafamda, tüm ayrıntıları ile hazırla­ mıştım. John'un hastalığı araya girmeseydi,  bu sessiz  ortam­ da yapıt çoktan tamamlanmış ve bitmiş olurdu. Bu aksiliğin yarattığı can sıkıntısı yüzünden, yazdıklarıma objektif bir açı­ dan bakamadım, amaçladığım neşeli üslubu, sanırım bulama­ dım; bir de, özellikle istediğim şey, yaşamlarını sürdürmekte olan kişiler üzerine yazdıklarıma dikkat etmeniz. Jacobi üze­ rine söylemek istediklerimi, müsveddelere eklediğim kağıtta, not halinde bulacaksınız. Klingcr için söylediklerimiz, adama­ kıllı bir kontrolden geçsin. Bu iş için insan en keyifli, en  ra­  hat saatlerini seçmeli. Sinirli hali ile kişi, başkalarını sinirlen­ direcek yerleri ayırt edemiyor.

Lavater ve Basedow iyi anlatıldı sanıyorum. Verdiğimiz ipuçları ile kişilerin portrelerini çizmeyi okuyucuların düş gü­ cüne bırakıyorum. Lavater bu bölümde bir kez daha ve çok daha önemsenerek konu ediliyor.

Bu mektubun elyazısından da anlayacağınız gibi, yeni yardımcımın gayreti ile on dördüncü kitabın  sonlarına  gel­ dik. Hatta on beşinci cildin sonu da yazılmış bulunuyor,  geri­ ye yalnız üçte ikinin yazılması gerekiyor ki, bu da zor olmaya­ cak, çünkü konu çok zengin.

Biraz oyalanır, biraz da yeni bilgiler edinirim diye Dres­ den'e uzanıp Fransız oyunlarını görmek; hatta gezimi Prag'a dek uzatıp, bu kentin görmeye değer yerlerini gezip tanımak düşüncesinden vazgeçtim. Kitabı tamamlayıp da elimle vere­ bilirsem ne mutlu bana!..


ı. Dichıung un.d Walırlu!it: • Düş ve Gerçek'.

Önsözde, bir küçük aradan sonra, yeni bir bölüme geçe­ ceğime işaret eden satırları beğeneceğinizi sanıyorum.

Size esenlikler dileyerek mektubumu bitirir, haberlerini­ zi beklerim.

FRIEDRICH WILHELM von TREB RA'ya1

Weimaı; 5 Ocak 1814

Senin, olacaktan, gelecekten haber verircesine söyledik­ lerin hep doğru çıkıyor ve kimyacılarımız akla, hayale sığma­ yan şeyleri art arda keşfedip duruyorlar.

Olacaktan, gelecekten haber verme dedim de aklıma geldi: Bugün olup bitenleri, önceden haber vermek şöyle dur­ sun, hiçbir peygamber hayalinden bile geçiremezdi: Burada­ ki protestan gimnazium'unun toplantı salonunda namaz kılı­ nıp, Kur'an'dan içli içli sureler okunacağı kimin aklına gelir­ di ki? Başkır'ların, 2 Mulla'larının öncülüğü ile, bu salonda yaptıkları ibadeti izledik, akşamleyin de prenslerini tiyatroda ağırladık.

Bana yakınlık duyarak, yay ve ok armağan ettiler. Hele hayırlısı ile yurtlarına bir dönseler, bu armağanları, yaşamım süresince yerinden oynatmamak üzere, şöminenin üzerine, duvara asacağım.

Son günleri huzursuz ve telaşlı geçirdiğimizi söyleye­ mem. Efendimiz hazretleri,3 Kasscl yakınlarına kadar ilerle­ miş olan ordusunun başına gitti.

İçinde bulunduğumuz savaş durumunu, normal ve iyi

1. Trebra, Friedıich Wi/helm volı (1740-1819): Maden işletmeleri uzmanı. Gocthc. kentlisini, llmenau'da tanıdı ve onunla yakın arkadaşlık kurdu (1776). Mineraloji bi­ limi ile ilgili araştırmalarında Goethe'ye yardımcı olmuştur.

2. Başkırlar. Uralların güneyinde yll§ayan, Doğu Finlandiya ve Macarlarla  karışmış bir Türk soyu. (Aşağı yukan 3 milyon). Görünil§leri Tatarlara benzer. Dinlı,ri İslam­ dır. Folklor yazını zengin, zeki ve çalışkan bir toplum. 1919'dan beri Rusya'nın bir eyaleti. B"§kentleri Ufa'dır.

3. Dük Kari August, Rus generali olarak bir Alman tümeni yönetmektedir.

durum saymak zorunda olduğumuza göre, hiç tasa çekmeye­ lim ve bu mutlu sonucun tadını  çıkarmaya  bakalım.  Oğlum da, herhalde, elde silah savaşa değil, olsa olsa ormana ava gi­ decek.

Koruyucu meleğimiz Diana1, barışta da, savaşta da biz Weimarlıların yanıbaşındadır.

Yakında senden haber alacağımı umuyorum. Yılanın ba­ şı ile kuyruğunu birleştirerek oluşturulan halkayı, insanlar sonsuzluğun simgesi saymışlar. Bense, bunu, mutlu bir 'son­ luluğun'2 simgesi olarak alıyorum. Sempati, güven, sevgi ve dostluğun başından sonuna dek, - hiç kopmadan - birbirine eklenerek geçmiş bir ömürden daha güzel bir şey düşünülebi­ lir mi?

Yazıların düzeltmelerini kırmızı mürekkeple yapmış­ sam, bunu da, içinde yaşadığımız dönemin bir simgesi sayabi­ lirsin. Genç baylarımızın aklı fikri, asker olup gitmekte. Git­ sinler de, birtakım namuslu insanların başlarına bela olsun­ lar bakalım, - tıpkı bize yapıldığı gibi. -

Döndükleri zaman da, - işin çekici yanı da bu ya! - sa­ na bana tepeden bakacaklar: 'Yurtsever' kişiler olarak...

Biz altmışın üstündekilere de, kadınlara şirin gözüküp onları oyalamak düşüyor. Bunu nasıl başaracağız?  Ben,  ken­ di hesabıma, yaşlılarla oyun oynuyorum, gençlere  ise birşey­ ler öğretmeye savaşıyorum. Vivat seque ns3 sen keyfini boz­ mamaya bak!

Bana gelince, hakkımda şöyle desinler bana yeter,  baş­  ka şey istemiyorum:

You are the merriest undone manin Europe! 4


1. Diana: Av ıannçası.

2. Fanilik.

3. Vivaı sequıms (Es lebe der Folgende!): Yaşasın bizden sonra gelenler.

4. Sen Avrupa'nın en keyiOi bozguncususun.

FRANZ BERNARD von BUCHOLTZ'a 1

Weimar, 14 Şubat 1814

(... ) Alman İmparatorluğunun politik alanda birleşmesi­ ni ve huzura kavuşmasını, gelin, uzmanlara bırakalım: Dev­ let büyüklerine, güçlülerine ve devlet işlerinde bilgeleşmiş ki­ şilere. Moral bakımdan birleşme ve yazın alanında birlik ol­ ma konularına gelince, - ki bu iki konu eş değer  taşımakta, ya da hiç değilse, bir arada yol almak zorundadır - bu yön­ de, bizim de düşünmek ve söz söylemek hakkımızdır, sanı­ rım.

Böyle bir birleşme, - isterseniz  bunlara  dini  birleşmeyi de katalım - ancak bir 'mucize' aracılığı ile gerçekleşebilir, şöyle ki: Tanrı dileyecek, bugünden yarına  Alman  ulusunun her bireyine bir yetenek bağışlayacak: Birlikte yaşadığı kişile­ re elde etmiş oldukları başarılar oranında değerlendirme ye­ teneği... Böyle bir şey de olamayacağına göre, ben tüm umutlarımı yitirmiş  bulunuyorum;  korkarım,  bundan   böyk de yine eskisi gibi, kimse kimsenin dediğine kulak  asmaya­ cak; biri ötekini beğenmeyecek; ona engel olmaya, işini ge­ ciktirmeye, aksilik çıkarmaya bakacak; sonunda onu  canın­ dan bezdirmeye dek gidecek.

Almanların bu kusuru, yani bir Almanın her zaman için ötekini engelleme çabası içinde  bulunması, bir  yerde,  onla­ rın ulusça, hiç çekinmeden övünebilecekleri bir üstünlükle­ rinden ileri gelmektedir: Yeryüzünde hiçbir  ulus  gösterile­ mez ki, bu denli üstün yetenekli bireyleri böylesi çok sayıda yetiştirmiş olsun. Bu ulus, nedense, üstün yetenekli insanlar üretiyor. Bunların her biri, türlü zorluğu yenerek kendisini yetiştirirken, yaşadığı dönemin bilgilerini,  yani  ortayaşlıların ve yaşlıların yabancısı olduğu bilgileri ediniyor. Ama Alman, olumluyu olduğu gibi almadığı ve kendisi de - kelebek kadar

1. Bucho/ız, Fronz Bemard voıı (1790-1838): Wesıralya doğumlu tarih yazan. 1818'­ den sonra Viyana'da yaşadı, orada öldü.

olmasa da - durmadan değiştiği için,  kendini öyle çeşitli  bil­ gi düzeyleri içinde buluyor ki, en uzman etimolog, bu  Babi­ lon karmaşıklığı gösteren Idiom'ların, en bilgili tarih yazarı, kendi içinde çelişkiye düşen  öğrenim  prensipleri  arasında işin içinden çıkamaz hale geliyor - . Alman, daha yaşlanmaya kalmadan öğrencileri onu terk edip gider; çevresinde düşün­ celerini paylaştığı kişiler yoktur. Kendine güvenen her kişi ye­ nibaştan işe girişir. Kendine güvenmekten ise insanı kim ala­ koyabilir? - Böylece, yaş, fakülte, bölge ayrılıkları,  ilgilinin bir o yana, bir bu yana kayması ile büsbütün artan kargaşa­ lıkta kimse, ne kendinden önce gelenleri, ne sonrakileri, da­ hası ne de yanındakileri tanıma ve anlama  olanağını  bulabi­ lir.

Şimdi, bu çapraşık durum, bir yandan, baskıdan kurtul­ muş, yeniden canlanmaya hevesli kişilerin, öte yandan savaş­ taki başarıları ile düzeni sağlıklı bir gelişme yoluna sokmuş olan büyük yığınların etkisi ile giderek daha da karışacak, anarşiye dek götürmese bile, toplumu küçük gruplara böle­ cek bir çözülmeye neden olacaktır. Her şeyi külrengi, bula­ nık bir ışıkta görmemi bağışlayın. Kendimi tutmasam dünya­ yı tümü ile karanlık, kapkara göreceğim; kimi zaman da bu karmaşıklığı parlak alaca renkler içinde görür gibi oluyo­ rum. Şans yardım eder de politik durum oturmuş bir düzene kavuşursa, o zaman biz de, yukarıdan beri sürdürdüğümüz ağıtları yakmaktan vazgeçer, onları alaycı ve güldürücü şiirle­ re dönüştürü üz.

Kanımca, benim - kişi olarak - yurduma  yapabileceğim en büyük hizmet, yazmakta olduğum biyografik deneme de, kültürün geleneksel, estetik ve filozofik değişmelerini - tanık olduğum kadarı ile - değiştirmeden alaycı bir dille yansıtabil­ mek olacaktır. Başlayan her dönemin, eskisini -ondan esin­ lenmek, fikir alıp faydalanmak varken - geriye itmek, yok etmek çabası olduğuna parmak basmak isterim.

Günlük yayınları, ister yeni yazılmış, isterse eleştiri tü­ ründen olsun daha yakından ve daha dikkatli izlemem ve çev-

remi daha çok ilgi ile gözlemem gerekiyor.

Gönlüm ister ki; günümüzün esprisini yansıtan bu baro­ metre benim umduğumdan çok daha iyi bir geleceğin haber­ cisi olsun.

Sağlıcakla kalın ve -günüm z koşullarında her Alman gencine açılmış olan - üstün bir öğrenim düzeyinde mutlu günlere doğru yol alın. ·

Sizin için bundan daha güzel bir dilek düşünemiyorum.

JOHANN JAKOB RIESE'ye1

Weimaı; 14 Şubat 1814

Daha önce oğlumd an2 aldığım iyi haberleriniz ve değerli elyazınızı taşıyan mektup beni tatlı ve çocuksu düşler içinde ta­ dını çıkardığımız o güzel gençlik yıllarımıza kadar, geri götür­ dü. Geçmişi, birlikte anarak keyiflendiğimiz sevgili arkadaşlar­ dan, bana hemen yalnız siz kaldınız; kitabımın üçüncü cildin­ de değerli adınızı ve yakın arkadaşlığımızla ilgili türlü anıyı n­ latılmış bulacaksınız; taşkın düşüncelerimi ölçüye  sokmak için, zaman zaman, nasıl karşıma çıktığınızı, benimle uzun tar­ tışmalara giriştiğinizi vb. hep orada okuyacaksınız:

Oğlum heyecanla sizden söz ederken, sağ elimin başpar­ mağındaki yara izini ona gösterdim ve bunun öyküsünü anlat­ tım: Hani, fidanlıktaki çardağın altında oturmuş, tabakları­ mızdaki Schinken'lcri3 yemeğe hazırlanıyorduk da, karşıdan gelen  - ikimizin de hoşlandığı -  genç kızı göstererek, alaycı

birşeyler söyledim diye, elinizdeki bıçakla parmağıma vur­ muştunuz  da,  bıçak  - siz  i.stemeden -   biraz  hızlıca  inmiş  ve

1. Riese, Johann Jakob (1746-1827): Goethe'nin gençlik arkadaşı. Marburg (a. ıl. Lahn)'da yüksek öğrenimini tamamladı. Sonraları, uzun yıllar. Frankfurt'ta 'Annen­ lıasse' (bir tür 'Dar-ili-Aceze' ki Almanya'da ilk kez Frankfurt'ta kurulmuştur)'nin yöneticiliğini yaptı. Bu yıllarda, bir yandan da, Weimar Dükalığının elçiliği görevini yürütüyordu.

2. A. von Goethe Frankfurt'a geziye gitmişti.

3. Schinken: (Jambon) domuz etinden yapılmış salam.

Seçme Mektuplar 209/14

parmağımı kesmişti!

Yaşımız ilerledikçe ciddiliğini kavradığımız insafsız yaşa­ mın yüreğimizde açtığı yaralar, böylesi hafif ve boş nedenle­ rin açtığı yaralara hiç de benzemiyor.

Olayların büyük değişikliği karşısında, sizin,  tekbaşını­ za, tüm zorluklara göğüs gererek dimdik ayakta  kalmanız be­ ni sevindiriyor. Franzchc n'e 1 candan selamlarımı söyleyin. Umarım, eski, güleryüzlü halini kaybetmemiştir.

Dostlukları böylesi aralıksız sürdürebilmek karşılıklı iki ruhun da vefalı olduğunu ve düzenli, sağlıklı bir yaşam  için­  de bulunduklarını ortaya koyar.

Daha uzun yıllar - göreviniz gereği - meza rlar la2 uğraş­ manızı, ona buna bir aile mezarlığı yaptırma olanağı sağlar­ ken, kendinizin, yakınlarınız arasında güzel, sağlıklı  ve  se­ vinç dolu günler geçirmenizi dilerim ve bu arada, beni  de sevgi ile anmanızı...

REINHARD'a

(Heidelberg)  8 Ekim 1814

Uzun bir aralıktan sonra, Heidelberg'e -sizin bunca ya­ kınınıza - 3 gelip de, size seslenmeden edemezdim, aziz dos­ tum; hem de bu satırları nereden yazıyorum biliyor  musu­ nuz? Beni tanıştırmak lüıfunda bulunduğunuz ve bu yüzden, size  her  zaman  için  minnet  duyacağım  Boisseree'lerin evin-

1. Friinzchen: Franziska Jaquet (1752-1814) Goelhe'lerin, Frankfurt'la y ayan bir aile dostunun kızı.

2. Yoksul ve kimsesizlerin mezar işlerini yönelmek de yine 'Armenkasse'nin görevle­

ri kapsamına giriyordu.

l. Reinhard bu sıra Paris'ledir.

4. Boisseıie1er, Johann Sulpiz (1783-1854) ve erkek kardeşi Melchior (1786-1851) Belçikalı bir baba ile Alman bir annenin Köln şehrinde doğmuş çocukları, 1804'1e Heidelberg'e yerleştiler. Alman ve Flaman ressamlann ıablolannı topladılar. Bu ko­ leksiyon sonradan Bavyera Kralı 1.  Ludwig  tarafından  salın  alındı ve  Münih'leki  •Al­ le Pinakolhek'in çekirdiğini oluşturdu. Bu tablo toplama  merakının  yanısıra,  o  dö­ nemde inşa edilmekle olan Kölner  Dom'ı.ıı  tamamlanması  için  ilgi  uyandırmaya  ve para toplamaya da çalqtılar. Goelhr , ieidelberg'e yaptığı bu ziyaretten sonra Boisse­ ree'lerle uzun yıllar süren iyi bir arkadaşlık kurdu.

den.

Genç evsahiplerini tanıyorsunuz, onlarla uzun yıllar dü­

şünce birliği yapmıştınız. Üstünl.üklerinin hangi birini vurgu­ layım, bilmiyorum: Gerçek değer taşıyan bir  konuyu ötekile­ rin arasından seçip ayırabilme yeteneklerini mi, yoksa bu ko­ nuya kendilerini adayıp onu işlemek yönündeki aralıksız ve inatçı çalışmalarını mı? Şansın, onları desteklemesi ve arala­ rında, başarılarını paylaşmadaki uyarlıkları, insanı mutlu kılı­ yor; sevinçlerine katılmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Son günlerde başardıkları önemli alışverişlerle, tarihsel gelişim bakımından eksik olan tabloları da elde etme olanağını bul­ dular. Böylece insan, bir büyük ustanın birçok yapıtını incele­ yip başarısı üzerine fikir edinebiliyor.

Buraya geleli on iki gün oldu. İlk günler şaşkınlık, sonra da hayranlık içinde geçti, ancak şimdi değerlendirmelere baş­ ladık. Ama insan, bu incelemelerle neler kazanmış olduğu­ nu, asıl buradan uzaklaştıktan sonra anlayacak, ya da bir za­ manlar gözünden neleri kaçırmış olduğunu.

Önceleri kendimizi resim sanatına vermiştik, şimdi mi­ marlık üzerinde duruyoruz. Yakında da ne yazık ki, yola çık­ mam gerekecek.

O sıkıntılı günlerde hep sizi düşündüm, içimden iyiliğini­ zi dilerim, buna inanın. Bağlılıkla yaptığınız görevinizde, ye­ nibaştan başarıya ulaşmanız ve beğenilmeniz ise beni o denli sevindirdi.

Hatırdan çıkarmamanız dileği ile...

ZELTER'e

Weimaı; 27 Aralık 1814

Yıl bitmeden, sana candan bir selam yollayım ve sağlığı­ mın iyi olduğunu bildireyim istedim. Senin de iyi olduğunu öğrenirsem sevineceğim.

Son günlerde, sık sık ' H afız' 1 ziyaretime geldi. Ondan aldığım esinle yazdıklarım, belki bir gün senin  aracılığınla  tatlı ezgilere (melodilere) dönüşecektir.

Yapıtlarımı yeniden basılmak üzere hazırlarken garip düşüncelere dalıyorum. Geçmiş olayları anımsıyor, düşüm­ de, kimi hayallerin yeniden ve yeniden canlandığını görüyo­ rum. Arkamda bıraktıklarımın böylece dipdiri gözümün önünde belirmesi yaşamöyküm için de faydalı oluyor.

İtalya gezimle ilgili günlüklerimin Karlsbad'dan Ro­ ma'ya kadar olanlarının redaksiyonları tamam. Bu küçük ki­ tabın ayrı bir özelliği, onların günü gününe yazılmış olması. Hiçbir yeri değiştirmek istemiyorum. Ancak günlük olaylar­ dan pek önemsiz olanları çıkarıyor, kimi yinelemeleri siliyo­ rum; kimi yerler de - içtenliği bozmadan - biraz daha  düze­  ne sokulabiliyor, ya da biraz daha geniş anlatabiliyor. Ne za­ man yayınlanabileceğini, daha ben de bilmiyorum.

Bugünlük bu kadar. Sen de bana yaz ve yaşamından  bil­ gi ver.

KNEBEL'e

Weimar, 11 Ocak 1815

Daha fazla beklemeden, sana bir iki satırla seslenmek istiyorum, sevgili dostum. Aslında, son yazışmalarımızdan beri öyle uzun zaman geçti ki, insan, birden, söze nereden başlayacağını bilemiyor. Uzaklara erişmek -hele benim şim­ di içinde bulunduğum durumda - zor oluyor, yakında sana bunların hesabını vereceğim.

Bütün bu uzun süre içinde, hep doğu da dolaştım. Veri-


ı. Hafız Şemseııin Muhammet (Şirazi) (1327-1390): Ünlü İran'lı şair. Şarap. sevgi ve doğayı öven, yüze gülücülüğü, gericiliği veren, eşsiz güzellikle gazeller yazdı. Hafız "divanı' J. V.Hammer-Pur tall  tarafından Almancaya  i (1812) Goelhe bu di­ vandan aldığı esinle 'Westöstlicher Divan'ını yazdı.

mi bol doğuda. Bu büyük varlık üzerine genel olarak, sonra yer yer özel olarak, bilgiler edinmeye çaba harcadım. İnsan kendini, tam anlamı ile bu işe verse, sonsuz bir deryaya dal­ mış gibi olacak. Bu alabildiğine geniş denizlerde yüzmek ve gücünü denemek ise, gerçekten faydalı oluyor. Ben, kendi hesabıma benzetiler yaparak bu yerlerin şiir türünü ve anla­ mını benimsemeye çalışıyorum.

Şöyle bakınca şaşmamak elden gelmiyor: Çeşitli uluslar: Fransızlar, İngilizler, Almanlar; çeşitli sınıflar: din adamları, ahlakçılar, tarih yazarları ve ozanlar bu geniş konuya nasıl kendi açılarından bakmışlar ve öylesine ele almışlar! Konuyu işlemek, ondan birşeyler kazanmak için de zaten yapılacak başka bir şey yok. Ama bu işi yaparken, elindeki istiridye ka­ buğu ile Okyanusu, kazdığı küçük çukura boşaltmaya çalışan çocuğa benziyormuşuz, ne çıkar...

AÇIKLAMA

Müttefik orduları, sonunda Napolyon'u yenilgiye uğrat­ mıştı. O, Elbe'de yeni planlar kurmaya, Avrupa'da geçirdiği büyük sarsıntılardan sıyrılmaya; uluslar, krallıklar, dükalıklar ise kendilerini bulmaya savaşırken, Goethe, uzaklarda, çok uzaklardadır. Önce Çin, Japon ve Hint tarihine merak sarar. Ama sonra, özellikle eski Türk, Arap ve Fars yazını onu bü­ yüler. Bir süre Arap harflerini öğrenmeye çalışır. "... Hiç de­ ğilse, kimi mühürleri, tılsımlı gerdanlıkları, uğurtaşlarımn ya­ zılarını okuyacak kadar...''

Şiraz'da karar kılar. Firdevsi, Sadi -ve en çok Hafız' a yakınlık duymaktadır. Hatız'dan 'ikiz kardeşim' diye söz eder.

Bu büyükler üzerine ne kadar yazı yazılmışsa (İngilizce, Fransızca), hangi yapıtları Almanca'ya çevrilmişse, onları bu­ lup okur.

Bu dönemde, eski arkadaşı Frankfurtlu banker ve dev-

Jet adamı Johann Jakob Willemer'in yeni evlendiği genç karı­ sı Marianne Willemer'e tutulmuştur. Hassas yaradılışlı ve şi­ ir yazma yeteneği olan Marianne da ona ilgisiz değildir.

Goethe, mutlu, umutlu, aydınlık günler içinde 'West-östlicher Divanı' nı1 yazar. Marianne, Divan'ın Suleika (Züleyha)sıdır. Divanın bir bölümü 'Suleikaname = Buch Suleyka' adını taşır.

Bu divanın en az 3-4 şiirinin Marianne tarafından yazıl­ dığı bilinmektedir.

BOISSEREE'ye

Wiesb, 21 Temmuz 1815

Uyarı yazınızı taşıyan değerli mektubunuzu, dağ gezime çıkmak üzere iken, son dakikada aldım. Bu  nedenle  kısacık bir iki satır: Hicdelbcrg'e gelmem zor. Frankfurt'a dönünce benden haber alırsınız. Sizi görmeden, aramızdaki güzel iliş­ kiyi, karşılıklı konuşmalarla pekiştirmeden ayrılmak istemez- dim. ·

Size ve yakınlarınıza candan selamlarımla veda ederim.


1. 'Wesı-östliclıer Divan': Doğu-Balı Divanı, 1819 yılında, Slutıgart'da Coııa-Buch­ handlung tarafından yayınladı. Kapağın içinde, doğu üslubunda Teyzinat (süsleme­ ler)le çerçevelenmiş sayfada, kitabın adı, Arap harfleri ile (üslün ve esreler eklenmiı olarak) yazılı idi:

'El diı'an-üJ şarki/ El müellif-üJ garbı:'

Goelhe 150-160 sayfa tutan 'Divan' §iirlerinin daha iyi anlaıılması için,  kila• bın arkasına -çok boyullu bir araşlırma ürünü olan- ve hacim  olarak  yapılın  iki ka­ tını aşan makaleler eklemiş ve açıklamalar yapmııtır. West-ôstlicher Divanında Goet­ he "Marianne'nin sevgisi, ikiz kardeşim" diye söz elliği Hafız'dan aldığı esinle §iiri, Dünya Yazınının en üstün katına yüceltmiş, Alman dilini, kendinden önceki dil usta­ larının - en ünlülerinin bile ( Klopstock, Schlegel) - ulaşamadığı bir yetkinlikle işle­ miş, onu zenginleştirmiş ve tazelemiştir.

JOHANN JACOB WILLEMER'e

Wiesb, 7 Agııstos 1815

Hele şükür, sonunda size gelme olanağını hazırlayabil­ dim. 21 Temmuzda buluşamadığımıza çok üzgünüm. Önü­ müzdeki cumarlesi günü (ayın 12'si) kapınızı çalacağımı umuyorum. Yine de gelemezsem, bir engel çıklığın·ı anlarsı­ nız. Sizlere ne denli bağlı olduğumu bildirme zevkini karşılık­ lı konuşmalarımıza bırakıyorum.

Size ve yakınlarınıza en güzel selamlarımla.

SCHOPENHAUE R'den 1 GOETHE'ye

(...)

 

Dresdeıı 3 Eylül 1815

(... ) Şunu da söylemeliyim ki, yazıyı2 zal-ı ali nize 3 sun- muş olmam, onun  üzerine  vereceğiniz  yargıyı, hiçbir  koşul ve bağ olmaksızın kabul etmemi gerektirmeyecekLir. Gerçek hayatı Öz-iş, yazı uğraşılarını ise Yan-iş saydığınızı kendi ağ­ zınızdan duyarak öğrenmiştim. Benim için ise bu,  tam  tersi­ ne: Yaşamda başımdan geçenler benim için bir anlam taşımı­ yor. Onları, olsa olsa alaya alıyorum. Benim için değeri ve ön'emi olan, yalnız düşündüklerim ve yazdıklarım.

Bunun içindir ki, dört haftadan beri, bir çalışma ürünü­ mün elimin altında olmaması, hatta elinize geçip  geçmediği­ ni, okuyup okumadığınızı, eğer okundu ise, nasıl karşılandığı beni üzüyor ve huzurumu kaçırıyor. Önem verdiğim tek şey,

1. Schopenhaııer, Anhur (1788-1860): Budizm dünya anlaylljının da elkisi ile Metafi­ zik Karamsarlık felseresini kuran ünlü Alman filozoru. Sayısı çok olan ve pek ustaca bir dille yazılmış yapıtlarının başta gelenlerinden biri, 2 cildi kapsayan · Die Well als Wille und Vorstellung'dır.

2. Schopenhauer'in yazdığı yazı Leipzig'de 1816'da yayınlanan araştırmasının müs­ veddeleri 'Ülber das Sehen und die Farben' (Görme ve renkler üzerine).

3. Zal-ı aliniz: Ekselarısınız (Yaşça ve her bakımdan yüksek bir kalla olanlara sesle­ nirken -ya da yazarken kullanılan eski bir deyim.

onların nerede olduğunu öğrenmek; bunu bilememek, kimi dakikalarımda, beni kuruntulara iteliyor, en olmayacak şeyle­ ri aklıma getiriyor.

Bütün bunları önlemek ve günlerimi acı çekerek boş ye­ re beklemekte geçirmeye bir son vermek için, zat-ı alinizden yazıyı geri göndermenizi rica edeceğim. Düşündüklerinizi be­ lirten bir mektup eklemeseniz de... Ancak çok kısa da, iki cümlecikle de olsa, bana bu makaleyi, sizden başka birinin okuyup okumadığını, bir kopyasının alınıp alınmadığını bil­ dirmenizi rica ederim. Ama siz, yazının bir süre daha yanı­ nızda kalmasını arzu ediyorsanız, o zaman bana, lütfen, bu­ nun gerekçesini yazmak ve beni bir iki satırla rahatlatmak lütfunda bulununuz.

Ekselansımızın yazdıklarımı yanlış yorumlamayacağına, derin saygı ve hayranlığımın sonsuz olduğundan kuşku duy­ mayacaklarına güveniyorum.

Sadık kulunuz  Arthur Schopenhauer

ARTHUR SCHOPENHAUER'a

FrankfuıtjMain dolay/an

7 Eylül 1815

(... ) Nazik mektubunuz, Wiesbaden'da, dinlenmem sıra­ sında elime geçti, aziz dostum; böylece onu dikkatle  oku­ mak, üzerinde düşünmek ve çalışmanızdan zevk duymak fır­ satını buldum.

Yanımda yazı yazdıracak kimsem olsaydı, size uzun uza­ dıya yazmak isterdim. Susuşumdan ötürü özür dilemem için size, üzülerek, birçok aksiliklerin, kazaların, yer değiştirmele­ rin yanısıra, birbirini kovalayan bir sürü öğretici ve sevindiri­ ci olayı da sayıp dökmem gerekecek.

Onun için sizden kısa bir süre aha sabır etmenizi ve ya-

pılınızı Weimar'a dönünceye kadar bende bırakmanızı rica edeceğim. - Onu size Weimar'dan, günün getirdiklerine ve zamaoımın yeterliliğine uygun olarak, ekleyeceğim notlarla geri gönderirim.

Teşekkür ve saygılarımı sunarım.

ZELTER'e

Weimaı; 26 Maıt 1816

Payına, bir kez aha, dayanılması  zor  bir  görev düştü."1 Ne yazık ki bu her zaman böyle: Uzun yaşayan çevresindeki­ lerin birer birer sönüp gitmesine tanık oluyor ve  sonunda, bütün olanları nasıl yorumlaması  gerektiğini bilmeden  öyle­ ce kalakalıyor.

Geçenlerde, bir rastlantı sonucu benim Werther'in ilk baskısından biri elime geçti; onu gözden geçirirken, kulağım­ da o çoktan unuttuğum yıllanmış ezgiyi duyar gibi oldum. Demek kişi, saçmalığını çok genç yaşında böylesine anladığı bir dünyaya daha kırk yıl dayanır, yaşamını sürdürebilirmiş, diye düşündüm.

Bu bilmecenin bir  çözümü,  kanımca  şöyle:  İçimizde, her insanın kendine özgü bir özelliği gizli. Ye kişi onun varlı­ ğını aralıksız sezinleyerek, durmadan onu geliştirmek çabası içinde. - İçimizdeki bu garip, anlatılmaz  nesne  bizi -  gizli­ den - yönetiyor ve bizler böylece, nasıl olduğunu, nedenini kendimiz de anlamadan yaşlanıp kocuyoruz. Bakışlarımı dik­ katlice kendi içime çevirdiğim zaman, ister rastlantılar  sonu­ cu, ister kendi attığım yanlış adımlar yüzünden içine düştü­ ğüm, yaradılışıma bütünü ile ters düşen durumlarda bana

yardımcı olanın, beni ayakta·tutanın ancak, içimdeki bu ayrı yetenek olduğunu görüyorum.

(...)

1. Zelter'in 15 yaşındaki oğlu ateşli bir hastalıktan ölmüştü.

CHRISTIANE'nin ölüm günü

6 Haziran 1816

Sıyrıl güneş, kara bulutlardan aç kendine bir yol, ayrı -

Ne kaldı çare elimde ölümüne ağlamaktan gayrı

S. BOİSSEREE'ye

Weimar, 8 Haziran 1816

(... ) Şunu da ekleyelim: Sevgili karıcığımı bugünlerde kaybetmiş bulunuyorum; yakın dostlarımın halden anlayacak­ larından hiç kuşkum yok...

AÇIKLAMA

Christiane von Goethe'nin sağlığı, uzun yıllardan beri, iyiden iyiye bozulmuştu. Goethe birçok doktora başvurmuş, karısını iyileştirmek için elinden geleni yapmıştı. Ama ne ya­ pılsa fayda etmedi, Christiane'nin durumu,  1816  ilkbaharın­ da ağırlaştı ve 6 Haziran 1816'da 52'nci yaşgününde, acılar içinde kıvranarak yaşama gözlerini yumdu.

Goethe, her zaman yaptığı gibi, acısını kimseye göster­ mek istemiyordu. Yine her zaman yaptığı gibi aralıksız uğra­ şılarla kendini avutmaya çalışıyordu.

Johanna Schopenhauer,1 25 Haziran 1816'da bir arkada­ şına yazdığı mektupta izlenimlerini şöyle anlatı r:2

1. SclwpenlıaJllr, Johaıwı (1766-1838): Ünlü lilozo( Arthur Schopeohauer'in annesi. Yazar.

2. Bu mektubu Wilhelm Langewiesche = Brandl Yayınevinin 'Yom tatigen Leben' Goethe's Brie(e, adlı kitabından aldık.

"... karısının ölümünden beri onu ilk kez bugün gördüm. Her zaman yaptığı gibi acılarını içine gömmek, yenik ve itik halini belli etmemek çabası içinde idi. Ama ben, bir bakışta onun çok bozuk bir ruh hali içinde olduğunu anladım. Ta içinden yıkılmıştı.

Çevresindekilerden, hemen hiç kimsenin Christiane'nin ölümüne yanmaması doğrusu gücüme gitti. Yaptığı bunca iyi­ likleri, yardımı unutmuşlar, yalnızca, yaptığı yanlışlıkların sö­ zünü ediyorlardı. En çok kötüleyenler de, sağlığında ondan en çok iyilik gören ve en çok yüzüne gülenlerdi..."

JOHANN JAKOB WILLEMER'e

Weimaı; 6 Ekim 1816

Yoksun luk 1 kötü şey -aslında hiçbir şey değil, ama gü­ nün getirebileceğini yitirmeye yetiyor. Nerede ise üç ay olu­ yor, işte böylece yaşıyorum. Ne kendimdeyim, ne de kendim­ de değil! -

Onun için gelip de 'Değirmen Tepe'dekileri yerin çevre­ sindekileri arayamadım; uzaktan değindiğim bu yoksunluğu bir de karşınızda dile getirmek istemedim.

28 Ağustos 1815' i2 hatırlayarak yolladığınız yazıya 1816'da bile bir karşılık veremedim. Vaktiyle bir arada otur­ duğum ve iyi arkadaşlık ettiğim iki konu ğumu3 ne yazık ki, tam o günlerde uğurlamam gerekiyordu.

Günü ve akş amı4 yakınlarımın arasında, öylece, bir yıl öncesinin anıları ile baş başa geçirdim, ne arır.ağanlar ve ne

1. Enıbehnıng (mahrumiyet): Goethe, Christiane'nin ölümünden sonra duyduğu yal­ nızlığı kastediyor.

2. 28 Ağustos ısıs Goethe'nin doğumgünü. Marianne, bugün için, kurumuş kırçi­

çeklerinden yaptığı bir çelengi m ktup kağıdına yapışıırmı.ş, altına Hafız'dan seçtiği mısralan yazıp göndermişti.

3. J.H.Meyer ve F.A.Wolf.

4. Doğumgününü.

de müzik olmaksızın...

Weimar'a döndüğümde, ne ortalığı günlük güneşlik, ne politikayı ne de arkamda bıraktıklarımı aydın ve iç açıcı bir hava içinde buldum, bu belki, biraz da benim ruh halimden ileri geliyordu.

İyiliğimi isteyen yakın dostlarıma şunu söyleyebilirim ki: Beni ayakta tutan  durmadan  çalışmak: -  Kafaca  ve  beden­ ce - Bu uğraşılarımdan iyi sonuçlar alıp bir şey ortaya koy­ maktan başka da dileğim yoktur.

Kentin kurtuluşundan bu yana ortalığın düzelmesi ile il­ gili iyi haberler, bu arada, benim adımın da geçmesi beni se­ vindiriyor, ama -yoksunluk, dedim ya, kötü şey- yine bu yoksunluktur ki kişinin uzaklara iletmek istediği sözünü - ağ­ zına tıkıyor.

BOISSEREE'ye

Weimar, 13 Ekim 1816

Bu yıl, benim uğursuz bir yılım, besbelli... Ben, dört  gözle Zelter'in gelmesini beklerken Berlin'den  kötü  bir  ha­ ber alıyorum: Babasına bakan, evi çekip çeviren, pek sevdiği küçük kızı da ölmemiş mi? Bu acı haberi  kendisine  bildir­ mek de yine bana düşüyor.

Ama o, bir dalının kırılıp kopmasına aldırmayan ulu bir meşe gibi, feleğin bu sillesini de, dimdik karşıladı. Ben de elimden geldiğince ona güç vermeye, ilgisini başka şeyl re çekip derdini unutturmaya çalıştım. İki gün kaldıktan sonra Bay Wilke' nin1 arkasından Berlin'e döndü. Böylece neşeli başlayan, güzel geçmiş bir gezinin son perdesi çok acıklı bir şekilde kapandı.

Bu yeni ve üzücü olayın beni ne denli etkilemiş olduğu-


1. Wilke Friedrich (1777-1840): Tarih profesörü. Önce Heidelberg, sonra Berlin Üni­ versitelerinde ders verdi.

nu tahmin edersiniz.

Durmadan çalışmakla kendimi oyalıyorum. 'İtalya Gezi­ si'nin birinci cildi yakında çıkıyor. 'Ren ve Main Dergisi'nin ikincisi de baskıya verilmek üzere.

Eski yazdıklarımı yeniden elden geçiriyor, Üzerlerinde gerekli düzeltmeleri yapıyorum. (Bu uğraşılar beni oyalıyor.) Bu arada yaşamım boyunca, ne yollara sapmışım, bakıyorum da şaşıyor ve kendi kendime gülüyorum. Demek sonunda, sı­ nırların nerelerde bittiğini, koşturduğumuz atların nerelerde duraladığını görmek için, böylesi bir geriye bakma gerekmiş.

BOISSEREE'den GOETHE'ye

llı:ide/lıerg, 3 Aralık 1816

'İtalya Gczisi' ni1 okudum; bir daha, bir daha okudum yi­ ne de onu okumaya doyamadım.

Bu sayfalardan fışkıran canlı yaşam beni heyecanla coş­ turdu. Bu güzelim ülkenin, o harika yapıtlarını sanki fethe çıkmışsınız; güzellikler içinde en gerçeği, en doğru)U bulmak için saldırıya geçmişsiniz. Okuyucuyu beraberinizde sürüklü­ yorsunuz, kişi kendini yanınızda sanıyor...

'İtalya Gezisi' benim için, büsbütün ayrı bir  değer  taşı­ yor: Onu okurken genç yaşınızdaki kişiliğinizi izliyorum; du­ rumların, şartların bunca değişikliğine karşın yine de sizinle birlikte geçirdiğimiz güzel günleri ve saatleri gözümün önün­ den geçirmekten kendimi alamıyorum -ve bu anıların, ala­ bildiğine tadına varıyorum. -

Aramızdaki yakınlık yüzünden, yaşam benim için tatlan­ dı, görgüm ve bilgim arftı. Her zaman kendi kendime söyle­ diğim şu sözleri, burada da bir kez daha tekrarlayım: Dost-

1. •ltoliensche Reise': İlalya Gezisi. Bilindiği gibi Goethe 1786-1788 yıllannı İlal­ ya'da geçirmiş, o zamanki notlanndan, eşine, dostuna, yazmıı olduğu mektuplardan faydalanarak kitabını 1815'te yayınlamıştır.

luğı.ınuzdan duyduğum mutluluk için Tanrıya ne kadar teşek­ kür etsem azdır...

BOISSEREE'ye

Weiıııar, 16 Aralık 1816

'İtalya Gezisi'ni beğenmeniz beni sevindirdi, ikinci bölü­ me, daha bir istekle çaba harcayacağım. Nasıl, eskilerde, ya­ zarlar biz gençler için yazmışlarsa, bugün de bizler siz genç­  ler için yazmak zorundayız.

Pek çok okuyucunun, okuduğu kitaba, ne bilgisi ile bir yaklaşım yaptığını, ne de ondan birşeyler aldığını, hatta kimi­ lerinizin, ancak uykusunu getirsin diye kitabı ele aldığını dü­ şününce insanın -yazar olarak- tüyleri diken diken oluyor.

(...)

Haksızlıklara da büyük anlayış ve tarafsızlıkla bakıyorsu­ nuz. Böylesi garip toyluk davranışlarını, ilk gençliğin coşkusu ile yorumlamak gerek. Bütün bu taşkınlıklar, yolcu daha Alp­ lcri aşar aşmaz yatışıp tatlanmıyor mu?

Günü gününe tuttuğum notlar ve İtalya'dan yazdığım mektupların hemen hepsi elimde olmasaydı, yapıt bu denli canlı ve etkili olmazdı.

Gençlikte bizi etkilemiş olaylar siliniyor, ama onların ru­ humuzda bıraktığı izler kalıcı oluyor. Asıl önemlisi de bu herhalde, eskiden yaşam diye aldığımız. -

Yapıtı okurken, ondan beni bulup  tanımanız ve aramız­ da, sonradan kurduğumuz çok daha değerli ve verimli ilişkiyi düşünmeniz beni duygulandırdı...

Değerli arkadaşıma çok selamlar...

ZELTER'e

fena, 29 Mayıs 1817

Beni sevindiren mektuplarını birbiri ardından aldım; se­ nin önerin üzerine ziyaretime gelenleri de1 elimden geldiğin­ ce iyi karşıladım. Ama uzaktakileri, - en yakınlarımı bile - bunlar için etkilemeye kalkmadım.

Tam on haftadır, yoğun biçimde geçmişle  uğraşıyor, onu yeniden canlandırmaya çalışıyorum. Ren ve Main Dergi­ sinin üçüncü sayısında Rochus Bayramını2 izleyen günlerin anıları - üç sayfa kadar - çıktı. Jena'daki yeni atamalar - ö­ zellikle Doğa Bilimleri dalında - faydalı ve etkili oldu. O ke­ mik tarlasının birden canlanmış olduğunu görmek HesekieP gibi-  beni  de  şaşkına  çevirdi.  Umuyorum  ki  Johannis' de n4 önce on iki sayfalık bir broşürü hazırlamış olacağım ve işte orada benim - doğa üzerinde egemenliklerini  sürdürmüş olan yiğit kodamanlarımın kolgezdiklerimi göreceksin. Ren

-ve Main Dergisinin ikincisini de size yolladıktan sonra gö­ nül rahatlığı ile kendimi -birkaç günümü alan- bu çalışma­ lara vermiştim.

Konu edilen savaş ve barış çağrıları sürüp gidecek, bun­ ların üzerinde  uzun uzadıya  durmaya. zaman  harcamayalım da onları şöylece değerlendirmeye çalışalım: Bizim  açımız­ dan bakılınca durum berbat. Yüzyılımız aklın almayacağı ko­ laylıklar, avantajlar sağlamış, büyük insanlar yetiştirmiş. Beri yanda, bakıyorsunuz, bir karışıklıktır gidiyor: Bir olumsuz


1. Zeller'in Goelhe'ye gönderdiği kişiler: Göllingen'de okuyan Casper adında bir lıp öğrencisi; Moses Mendelssohn'un (ünlü besleci Feli.x Mendclssohn'un bir  kuzeni) oğlu,  karısı ve oğulları. '

2. Rochus-Fesı: Kaloliklerin, ağustosun 16'sında kutladıkları bir bayram. Rochu.s, Montpellier doğumlu bir veli. Italya'da yaşadı. Özellikle veba hastalarını iyi elliği söylenir.

3. Heseldel: Ahd-ı atikte adı geçen küçük peygamberlerden biri. Şu • mucizeye' tanık oldu: Büyük bir alanda, karmakarışık yatan kuru kemikler, kollar, bacaklar. kafalar, Tanrının buyruğu üzerine birbirini bulup eski şekillerini aldılar, içlerine üOenen bir nefesle canlanıp dirildiler.

4. Johannis: 24 Haziran (gün dönümü).

atılım, bir olumluyu yok ediyor. Tek tek konuştuğum kişileri akıllı uslu buluyorum,  sonra,  -hepsi bir araya gelmiş  ve san­ ki hepsi deliye dönmüş! -

Bir yerde, kendimden kuşku duymaya başlıyorum ve kuşkum, kendi hallerinde, bilimsel alanda olduğu kadar uy­ gulamada da başarı sağlamış ve bu başarıyı uyum içinde yü­ rütebilmiş kişilerle karşılaşıncaya dek sürüp gidiyor.

Tanrıya şükür - eskiden olduğu gibi - şimdi de böylesi kişilere akademimizde bol bol rastlamak olası.

Bahçe içinde güzel, şirin bir eve yerleştim. Artık 'İtalya Gezisi'nin ikinci  bölümüne  başlayabilirim.  Kitabın  başına, bu bölüme de yine, birinciye koyduğum  Motto' yu1  koydum: "O cennet bağlarında ben de dolandım." 2

Bu İtalya, öylesine, ikide bir sözü geçen, herkes için ge­ çer akçe niteliğinde bir yurt olup çıktı ki, orada  ben gençliği­ mi bir aynada görür gibi olmasam, adını bile ağzıma almaya­ cağım.

İşle bunlar, benim uğraşılarım. Bir yandan da,  bu sevim­ li köşkteki küçük odamda - Mayıs  ayının  sonunda - soğuk­ tan titriyorum. Bereket odamda 1661 yılından kalma çok bü­ yük bir soba var! Atalarımız gerçekten yaşamasını bilirler­ miş!..

Umarım gözündeki rahatsızlık geçmiştir. Birbirimize bu yönde bir yararımız dokunamıyor ki... Benim de zaman  za­ man şu, ya da bu yakınmam oluyor. Elimden geldiğince sağlı­ ğımı korumaya çaba harcıyorum. Ama - kuşkusuz - insanı öteden beri ayakta tutan şey, asıl: yaşamın tadını çıkarmayı bilmek!

Bugünlük bu kadar. Buradan ayrılmadan sana yine ya-

1. Moııo: Bir kitabın başına, yazarın uygun bulup seçtiği, yapıtın niteliğine uygun söz.

2. •Auch ich war in Arkadien" - el in Arhadia ego". On  altıncı yüzyılda yaşamış  ün­ lü bi_r İtalyan ressamın bir tablosunda yerde yatan bir ölü kafasının üzerine yazdığı  bir sözü sonradan -özellikle on sekizinci yüzyılda- kimi ressam ve birçok Alman ozanı yapıtlarında kullandı. Yukarıdaki mektuptan anlaşıldığı gibi Goethe 'İtalya Ge­ zisi'nin başına "Auch ich war in Arkadien· diye yazdı. Schiller'in ünlü 'Resignalion' adlı şiirinde •Auch ich war in Arkedien geboren• diye geçer.

zarım. En büyük dileğim, alışık olduğum yerde yaşamımı sür­ dürmek.

Ne de olsa, umutlarımızın ve boş inançlarımızın tutsağı olmaktan kendimizi alamıyoruz. -

Vale. 1

KNEBEL'e

Weiıııar, 13 Ekim 1817

(... ) Bugünlerde beni en çok sevindiren şey, genç bir Amerikalının armağanı oldu: Bana Manfred von Byron'un bir dramını getirmişti. Bu garip, ama üstün yetenekli ozan benim Faust'u okumuş ve - gariptir - onun içinden, yalnız Hypochondrie'sine uygun besinleri çekip alarak bu dramı yazmış. Eserde ne kadar motif varsa, tümünü kendine özgü bir biçimde işleyerek tanınmaz hale getirmiş. Benim asıl ho­ şuma giden, hayranlığımı uyandıran da bu!..

Yaptığı değiştirmeler o denli özgün ki, başardığı büyük değişiklikler üzerine olsun, ya da  asla  benzerlik,  benzemez­ lik konularında olsun, insan günlerce,  ilgi  çekici  konferans­ lar verip konuşabilir.

Bu arada şunu söylemeliyim ki, karanlık bir coşku için­ de yazılmış bu yapıtı baştan sona kaplayan sonsuz ve derin mutsuzluk havası, bir yerde insanı sıkıyor. Ama yine de, ezil­ miş, sıkılmış da olsanız, kitabı hayranlık ve saygınlık içinde okumaktan kendinizi alamıyorsunuz.

Bu adama,, tutkunca bir beğeni gösteren bayanların1 elinden kitabı alabilirsem, nu sana da yollamak istiyorum.


1. Vale: (Lalince) Leb, wohl! Tanrıya emanet ol!

2. Özellikle, gelini, Augusl von Goethe'oin kansı Otlilie'nin (Prusyalı Albay Pog­ wisch'in kızı) ve diğer bayanlann Byron'a ayn bir hayranlıklan vardı. Otıilie, Goeı­ he"nin oğlu ile 17 Haziran 1817'de evlenmişli.

Seçme Mekıuplar 225/15

WILLEMER'lere

Weimar, Jf) Ekim 1817

'Tanrının Habercileri'ni utancın yanısıra büyük ber se­ vinçle karşıladım ve vakit geçirmeden sevinç ve sevgilerimi onu bana yollayanlara sunmak istedim. Düşümde, onlarla1 öylesine çok söyleşiler yapmışım ki, şu satırları karalarken hangisini gerçekten yazdım, hangisini yalnız içimden geçir­ dim bilemiyorum.

Bugün de yine, mektubumu kısa keseceğim. Bu  Wei­ mar yaşamının garip bir özelliği var:

Günler, ayrı bir iz bırakmadan, birbiri  ardından  çabu­ cak geçip gidiyor. Hiç anlamadan, sürekli bir uğraşı içinde buluyorsunuz kendinizi... Bu uğraşılar da - hemen  her  za­ man - hiç sevmediğimiz, istemediğimiz şeyler...

Eisenach'a gitmek için sokakları dolduran gençler2 yöre­ ye, -özellikle kadınların yüreklerine- canlılık katıyor. Göz­ lerini bu delikanlılardan ayıramıyorlar. -Onlara  hak  vermi­ yor da değilim: Hepsi de yakışıklı, boylu boslu, yiğit delikan­ lılar. - Bizlere de serinkanlılığımızı koruyup serüvenin sonu­ nu beklemek düşüyor.

Bütün bu şenlikler bir yana, ya o güzel çağrınıza ne demeli? Bu çağın beni ta gerilere götürdü: Bu yıldönümünü ilk kez, sizin mutlu çevrenizde, birlikte kutladığımız günle­ re.3 O günlerden bu yana geçen zamanı düşünmek istemiyo­ rum. O güzel günlerim ile bugünkü durumumu karşılaştır­ mak beni üzüyor. Günlük olayların, tatsız rastlantıların içine dalıp düğümlenmişim. Beni, büyük çapta ezmiş, bunaltmış

1. Yan arkadaşlan Willemer'lerle.

2. Almanya·nın dôıtbir yanından kopup gelen gençler, başlannda üniver.;ite öğrenci­ leri, Eisenach'taki Wartburg kalesine gidiyorlardı. Orada  büyük gösteri ve törenlerle iki bayram kullanacaktı: Leipzig'deki büyük zaferin üçüncü ve 'Refonnation'un üçyü­ züncü yıldônümü.

3. Goethe 1814 yılında bu yıldönümünü Frankfurt'ta Willemer'lerle birlikte kullamış­ ıı.

bir dertten 1 başımı kurtarıp "oh..." demeye kalmadan, bir başkasını2 başıma sarıyorlar ki, bunun da can sıkıcı ayrıntıla­ rı bir araya gelince, ötekinin çapında bir dert olacağından kuşkum yok. Şu anda beni, ırmağın kenarındaki küçük evi­ min sessiz penceresinde oturmuş, başka ve daha devingen bir kıyıyı anımsarken gözünüzün önüne getirin. Ama gözleri­ mi dışarıdan alıp düşüncelerimi dağınıklıktan kurtararak, da­ ha iç açıcı sözlerle mektubumu bitirmek istiyorum.

Her şeyden önce, belleğimden hiçbir zaman silinmeye­ cek olan -ve durmadan yenilerini eklediğiniz-  o  güzelim anılar için size candan teşekkür etmem gerek. Yazdığım ka­ ğıdın sonuna yaklaştıkça, onun ulaşıp benim  ulaşamayaca­ ğım yere karşı özlemim de artıyor. - Keşke ben de Eise­  nach'a yürüyen gençlerin arasına katılsaydım  diyorum. Şenli­ ği ve fener alayını değil de, kalenin bir burcunda  durup, ufukta göklere doğru uzanan iyiniyet alevlerini seyre dalmak içime daha bir ferahlık verecekti de ondan...

ADALBERT SCHÖPKE'ye3

fena, 16 Şubat 1818

Göndermek nezaketinde bulunduğunuz mektup ve nota­ lara karşılık size şu yanıtı yazmayı boynuma borç bilmekte­ yim, şöyle ki: Kompozisyonlarınız bu işin ister us aları olsun, ister meraklısı, ilettiğim herkes tarafından beğeni ile karşılan­ dı, bu da beni, size tuttuğunuz yoldan ayrılmayıp doğanın bağı­ şından faydalanmaya inatla çalışmanızı önermeye zorluyor.

1. Goethe, yirmi altı yıl yöneltiği Weimar-Saray Tiyatrosu Genel Müdürlüğünden o günlerde aynlmıjlı.

2. 7 Elı.im 1817"de, Dülı. Kari Augusl. Jena'daki kitaplıklan birl lirerek, yeni inşa edilmiş olan binada toplama ve bu büyük kitaplığın başyönetmenliğini yapma görevi­ ni Goeıhe'ye vermişti.

3. Schöp/a!, Ada/bert (1793-1844): Goethe'nin lı.imi şiirlerini bestelemiş ve bunlan, incelemesi için, ozana yollamıjlı.

Yönelttiğiniz soruları yanıtlamak zor; ola ki karşılıklı bir söyleşide sezinletebileceğimiz ipuçları, sanatçıya uygula­ malarında yarar sağlasın!

Örneğin, müzikçinin neleri çizebileceğini soruyorsunuz. Bu soruyu bir paradoksla yanıtlayacağım: Her şeyi ve hiçbir şeyi! Dış duyularının ona getirdiklerini hiçbir zaman olduğu gibi yansıtmayacak, hayır... Buna  karşın,  dış- duyuların  etki­ si ile, içinde oluşan duyuların tümünü!.. Müzik aleti ile gök­ gürültüsünü taklit etmek sanat değildir, ama müzikçi, bende gökgürültüsünü duyuyorum havasını yaratmışsa, işte  bu  alkı­ şa değer. Müzik, insana  tam  bir rahatlık, dinginlik verebildi­ ği kadar, onu, bir yerde, karamsarlığa itmesi bile  olasıdır.  Buna çok yetkin örnekler gösterebilirim. Bir kez daha yineli­ yorum: İç dünyamıza seslenmek, ruhumuzu yüce duyularla coşturmak ve bunu yaparken, değersiz, bayağı dış etkilerden yararlanmaktan kesinlikle kaçınmak... İşte müziğin yüce ve onurlu görevi...

Çevrenizdeki değerli kişileri saygı ile selamlar, bu yıl, Teplitz'e gelirsem, beni iyi  karşılayacağınızı  ummak  iste­ rim.

VOIGT' a1

Jeııa, 19 Hazimıı 1818

(... ) İngiliz yazınından derlenmiş notları teşekkürlerimle geri yolluyorum. Bunlarda, baştan sona en gerçek devlet ilke­ sinin işlenmiş olduğu görülüyor: Bireylerin büyük emekler karşılığı elde ettiğini, devletin de büyük çapta sağlaması, son­ ra bunları toplayıp değerlendirmesi gereği...

1. Voighı, Chıisıian Goıılob von (1743-1819): 1775 yılından beri Weimar Dükalığın­ da devlet memuru, 1815'le başlayarak devlet bakam görevini yaplı. Goeıtıe'nin yakın arkadaşı. Birbirlerine yolladıklan çok sayıda mekluplann konusunu devlet işleri oluş­ ıunır.

Eski dostumuz Se beck'in1 bugünlerde yaptığı ziyaret bizleri sevindirdi ve bir bakıma aydınlatıcı oldu. Ancak bir noktadan yakınmak isterim: O akıl-sır erdiremediğimiz Guck-Rohr' un2 sırlarını apaçık ortaya koyuverdi. -İnsan ne garip yaratık! Bir şeyin 'nasıl'ını öğrenir öğrenmez duyduğu ilgi sönüveriyor.

Tanrı, biz insanları çok içinden çıkılmaz bir durumda bı­ rakırdı: Eğer doğanın tüm sırlarını apaçık  ortaya  seriverse idi... O zaman, ilgi yokluğu ve can sıkıntısından ne yapardık bilemiyorum...

SCHUBART' a3

Weimar, 8 Temmuz 1818

Yolladığınız iki mektubu da almış bulunuyorum,  azi­ zim; bu arada kitabınızı da okuduğum için bana ve yapıtları­ ma gösterdiğiniz ilgiden ötürü, kendimi, size karşı  duydu­ ğum gönül burcunu ödemeye zorunlu sayıyorum. Sorunuzu kısaca yanıtlayarak, tuttuğunuz yoldan hiç şaşmadan ilerle­ menizi size önermekle, bunu en iyi biçimde yaptığıma inanı­ yorum.

Kültür dünyasına hangi çevrede ilk adımlarımızı atıyo­ ruz, kendimizi geleceğin ne yolda bir yaşamına hazırlıyoruz, bunların önemi yok, yeter ki bir çevremiz, bir yerimiz olsun. Yapıtlarımı-incelemeyi sürdürün: Bunu kendim için de­

ğil, sizin - kendinizin de haklı olarak değindiğiniz gibi, - bu işte,    duyarlığınız,    düşünceleriniz,   deneyler    ve bunlardan

1. Seebeclc, 11ıomas Jo/uJnıı (1770-1831): Jena Üniversitesi Fizik ve Kimya Pro(esö­ rü. Başlangıçta Goethe'nin renkler teorisini benimsedi ise de sonradan yanıldığını an­ lamıştı.

2. Guck-Rohr. Dürbün.

3. SchubaıT, Kmi Emsı (1791-1861): Breslau'da tarih pro(esörü.

4. Schubaıt'ın Goethe üzerine yeni yayınlanmış olan yapıtı 'Yazın ve Sanatla İlijltile­ rinde Goetbe'.

çıkardığınız sonuçları değerlendirmedeki başarınız için öneri­ yorum.

Öngördüğünüz alan, size dar gelmeye başlayınca, kuşku­ suz, onun dışına çıkacaksınız; yaşam, karşınıza, ruh yakınlığı duyduğunuz yeni bir kişi çıkarırsa ilk hocanızın etkisinden uzaklaşırsınız, ama yine de onun yüzünden kazandığınız de­ ğerleri yitirmiş olmazsınız. Verimli bir  kültürü,  kişi gençlik­ te, toplu biçimde alıp sindirir, kaldı ki ileri yıllarımızda olan bizler bile - ilerlemek istiyorsak - önce  tarih  ve öteki alanla­ ra, geniş tabanlara dağılıp açılmak pahasına edindiğimiz bil­ gileri toplamak, özleştirmek ve öylece benimsemek zorunda­ yız.

Zamanını ve gücünü panayır alanlarında harcayan bu dünya ile çelişki içinde olmanız doğal, bunu biliyorum. Buna karşı yapabileceğiniz tek şey susmak ve... bildiğinizi okumak­ tır. Ancak, içinizi dökmeden yaşamayı ve gelişmeyi başarabi­ lirsiniz...

Benim söyleyeceklerim işte bu kadar... İyiliğinizi içten­ likle diler, arada bir sizden haber alırsam sevineceğimi bildi­ rırım.

BOISSEREE'ye

Weiıııaı; 31 Ekim 1818

Can dostumuz Zelter yola çıkmak üzere, ben de size te­ zelden bir selam yollamak için şu satırları yazıyorum. Bir arada olduğumuz sayılı günler bile, iki eski sınanmış dosta, birbirlerini yeniden bulmalarına ve insanlara bağışlanmış ni­ metlerin sevincini birlikte duymalarına yetti.

Önemli olan, dünya çeşitli kılıklara girse de, iki yakın dostun birbirlerine eş eğilimlerinden sapmamış olmaları­ dır; iki tarafın eş düşüncelerden caymaları, eşdeğerdeki şeyleri semıekte, ya da itmekte sürekli olarak birleşmele-

ri, tuttukları yoldan sapmamaları, ona zıt düşene kayma­ maları...

İşte ben o eski ve gerçek dostumla böyle bir arkadaşlık sürdürmekteyim. Keşke, önümüzdeki yıllarda da sevdiğim gençlerle böylesi bir arkadaşlık yürütebilsem ...

MARIANNE von WILLEMER'e

Weimaı; 26 Maıt 1819

Böylesi güzel bir 'aldanış' yaşamamıştım hiç:1 Sayın dos­ tum oda kapısından içeri giriyor ve ben, onun ardından sevgi­  li arkadaşımın girmesini bekliyorum ...

İşte o anda, onu hala sevmekle olduğumu ta içimde duy­ dum.

Bir tek sözcük işiteyim ağzından, yakında

Size Fragme nt' la rı2 yolluyorum; çok geçmeden hepsini sunarım: Uzaktaki sevgili ile sürekli söyleşilerimin bir kanılı olarak...

İşte böylece, ölene dek...

ROCHLITZ'e

Weıiııar, 13 Temmuz 1819

Siz ki, benim değerli, saygın dostum, şaşmayan bir anla­ yış içinde, adımlarıma adımlarınızı uydurarak yaşamım bo­ yunca bana arkadaşlık ettiniz; çok kişiler kötülerken siz, te­ miz, gerçek ve içli ilginizle beni güçlendirdiniz; nasılsa bir ko­ layını bulmuşken, size teş kkürlerimi sunmazsam, pek değer­ bilmez bir kişi olmaz mıyım?

1. Goelhe, Willemer'leri Weimar'a çağırmamıştı. Willemer, Berlin'e gitmek üzere Weimar'dan geçerken, onu aramadan edemedi.

2. Fıungmmı'lar. Doğu-Batı Divanına girecek şiirlerden bir bölümü.

Onun için sunduğum bu Külliyat' dan1 beğendiklerinizi benimseyin ve beni sevgi ile anılarınızın içine alın; bugün de, yarın da...

İzin verin de, yaşlı bir yazar olarak bir görüşümü belirte­

yim.

Üç çeşit okuyucu tipi vardır: Birinciler, yargılamadan

okuyanlar; üçüncüler, eserin  tadına ·varmadan  yargılayanlar ve arada, tadına vara  vara  yargılayan  ve  yargılayarak  tad alan ikinôkr... İşte bunlar bir sanat yapıtını yeniden yaratan­ lardır. Sizin de içinde bulunduğunuz  bu  sınıfa girenlerin sayı­ sı azdır, ama bizler için yalnız bunlar değerli ve saygın olan­ lardır. Size yeni şeyler  söylemiyorum:  Bunları,  herhalde  siz de duydunuz, düşündünüz.

(...)

MARIANNA v. WILLEMER'e

Weimar 26 Temmuz 1819

Güzel ağzından çıkan tallı sözlerle aramızdaki üzücü sessizliğe son veren sevgili Marianna'yı, Badcn'de yanıt bek­ lerken bırakır mıyım hiç? 2 Bak, bir daha söylüyorum: Seni, arkadaşımın yanında göreceğime öyle inanmıştım ki, onun yüzüne bakarken seni görür gibi heyecanlandım. O soylu in­ sanın, sezip de anlamazlıktan geldiği sevgimin, bir anda coş­ tuğunu duydum içimde...

Susmana çeşitli anlamlar verdim, ama sana bildireme-' dim: Willemer, Berlin dönüşü, Weimar'a uğramadan_geçti.

Beni düşündüğünü, beni düşünmekten tad aldığını ne güzel yazmışs ın;3 Marianne ve inan ki, tüm duygularımız

1. Goethe, Rochlitz'e, Cotta Yayınevinde yayınlanmllj olan 'Bütün yapıllan'nı (1815-1819) yolluyordu. Kiil/iyaı: Bir yazann tüm yapıllannı içine alan kitap serisi.

2. Goethe'nin Marianne'ye 'sen' diye y:ndığı tek mektup.

3. Marianne, Goethe'ye Baden - ,inden çok içli bir mektup yazmlljlı (19 Temmuz 1819). Bu mektup onun yanıtıdır.

karşılıklıdır, onları kalbimde aralıksız olarak duymaktayım.

Dilerim şu satırlar uygun bir saatinde eline geçer ve sen kısa mektubumdan uzun anlamlar çıkarmaya zaman ayırabi­ lirsin.

Ben Hudhud' un1 yerinde olsaydım, önünden geçip yolu­ nu kesmez, dosdoğu senin üzerine atılırdım,  habercimi  de­  ğil, beni - umarım - güleryüzle karşılardın!

Bırak da mektubumu şu içli dilekle bitireyim: Eja! Wa­

ren wir da!2

REINHARD'a

Weimar, 24 Aralık 1819

Bağlılığımı belirten şu satırları yazmak ve göndermek is­ tediğim dergileri hazırlamak, yılın sonuna, hatta günlerin en kısa olduğu bugünlere kalmışsa, inanın ki bunun nedeni son ayların huzursuz değilse bile çok devingen geçmiş olmasıdır. Yurdun dört bucağından beni düşünüp  yazanlara  yanıt  ver­ me zorunluğu haftalarca beni uğraştırdı ve yordu.

Bu kez, Karlsbad'dan çok  daha  iyi  döndüm,  ama  yine de kendimde bir durgunluk, isteksizlik hissediyorum. Bu hali de, kendimi aralıksız uğraşılara vererek geçiştirmeyi dene­  dim; böylece hazırladığım 'İlkçağ ve Sanat' dergisi ile 'Doğa Bilimleri ve Morphologie' dergilerinden birer tane sunuyo­ rum.

Geçmiş zamanlara egemen olmuş kimi düşünce ve ilgiyi saptamaya çalışıyor, yabancı kişilerin düşünce kalıtının re-


1. Hudhud: Çavuşkuşu, (hüthüt) (Alm. Wiedelhopl) Goelhe, bu adı İranlı  büyük ozan 'Harız• (Şemsettin Muhammed 1320-1389)'den almış, 'Doğu - Batı Divanı'nda kullanml§tır. Ahtı atik'e göre, Hazret-1 Süleyman'ın Saba Melikesi Bellus'a giderken öncü olarak yolladığı kuş. Sevgi habercisi.

2. Katoliklerin de, proteslanlann da söylediği bir 'ilahi'nin, bir dini şarkının son söz­ cükleri, Latince Eja qualia, eja qualia: Ah, orada olsaydık! Alı, orada olsaydık! anla­ mında.

daktörlüğünü yapıyorum. Bu arada zaman zaman, 'Divan'ım­ dan okuyup oyalanıyorum. Size ondan da bir tane paketin içi­ ne koydum.

Onu yazdığım günler, bir daha geri gelmez artık. Yaşlı yıllarıma bu şiir türü öyle uygun düşüyor ki, arada bir, yeni bir şiir yazıp şu bölüme, ya da bu bölüme katmaktan kendi­ mi alamıyorum. Böylece kimi boşluğu doldurduğuma ve yapı­ tı daha çekici bir hale getirdiğime inanıyorum.

ZELTER'e

(...)

 

Kaıfsbad, I I Mayıs 1820

( ... ) DİVAN'ımı ömür boyunca sevmeni isterim. Ona kendimden neİer kattığımı bir ben  bilirim.  Bu  şiirleri,  tek  tek çekip alarak türlü biçimde işlemek ve  değerlendirmek olası. Eberwein kimilerini seçip bestelemiş, şarkılar yapmış, senin bunlar üzerine yargını  öğrenmek  isterdim.  Şarkılarım en çok senin kompozisyonlarınla bağdaşıyor. Balona doldu­ rulan gaz gibi, senin müziğin onları yüceltiyor...

(...)

Bu arada DİVAN'a yeni şiirler eklemekten de geri kal­ mıyorum. İslam1 dininin, mitolojisi ile, gelenekleri ile, -be­ nim yaşıma uygun şairce bir havası var: Tanrının, akıl erdiril­ mez iradesine karşı koymadan boyun eğiş, dünyadaki düze­ nin bir halka gibi, ya da sarmal biçimde, dönüp dolaşıp yine çıktığı yere gelen devingen yürüyüşüne gülümseyerek baka­ bilme; yeryüzü ve yeraltı arasında, ayrıcalık yapmadan duyu­ lan tutku ve eğilim, tüm gerçeklerin arık bir biçimde kendile­ rini simgeleyerek dağılıvermeleri...

Bir büyük-baba için de bu kadarı yetmez mi?


1. Aslında • Mobarnmedanische Religion'. diyor Goelhe.

BOiSSEREE'ye

Kaıfsbad, 26 Mayıs 1820

Buraya gelir gelmez beni sevindiren mektubunuzu almış­ tım, karşılık verip teşekkür etmeden yola çıkmak istemedim. Beş hafta içinde, dilediklerimin tümünü gerçekleşmiş görmenin tadını çıkardım. Havalar çok iyi gitti; başını kıştan zor kurtaran baharı birden karşımızda buluverdik; - sayısı az da olsa - seçkin bir topluluk içinde, sağlık bakımından yakın­

mamız olmadan geçen güzel günler...

Umarım eve de, aksilikle karşılaşmadan döner ve sız­ den iyi haberler alırım. En güzel selamlarımla...

HEGEL'e1

 


Jeııa, 7 Ekim 1820

Gençleri yetiştirmek için harcadığınız çabaların olumlu meyvelerini derdiğinizi çeşitli kişilerden haber alıyorum. İçin­ de yaşadığımız bu karmaşık dönemde bir merkezden, yeni bir doktrin'in dörtbir yana yayılması ve bu doktrin'in somut ve soyut olarak yaşaması, bir zorunluk haline gelmişti. Pek doğaldır ki, birtakım boş kafaların ortaya atılıp ileri geri söz­ lerle iddianızı eleştirmeye yeltenmelerine engel olamayız; be­ ri yanda işlek zekaların tutumları da beni düşündürüyor: Ço­ cukluklarından beri yanlış yöntemlerle yetişmiş bu gençler, sakın kendi içlerine kapanıp kalmasınlar, ya da olumsuz bir davranışla başlarını alıp gitmeyi yeğ tutmasınlar?

Hak ettiğiniz başarının yalnız  bugün için  değil,  yarın için de bütün dünyada yankılar uyandırmasını dilerim.

1. Hegel, Georg WillıL/m Friedrich (1770-1831): Filozof, 1806'dan 1816'ya kadar Je­ na'da, 1818'e kadar Heidelberg'de, 1818'den sonra Berlin Üniversitesinde felsefe dersleri verdi. Goetlıe'nin 'renkler tezini' tutuyor ve destekliyordu. Yaşlı yıllannda Goetbe, Hegel'in makale ve kitaplanndalı.i, zor okunan bilgi dilini beğenmiyordu. 1818 yılında Hege Weimar'a, Goethe'yi ziyaret etmek için gelmişti.

235

SCHUBART'a

fena, 3 Kasım 1820

Uzun mektubunuz beni çok sevindirdi; onu okurken bir­ likte geçen saatlerde oluşmuş meyvelerin tadına vardım.

Düşündüklerinizi tüm açıklığı ile kavramış bulunuyo­

rum.

Yazdıklarınızı öyle beğendim ki, onların, Üzerlerinde

hiçbir değişiklik yapılmadan, böylece yayınlanmalarını ister­ dim. Elinizde eğer bir kopyası yoksa, bendekini size göndere­ yim, zira, ikinci kez, böylesine derinlere dalarak tartışıp so­ nuçlara ulaşabileceğimizden kuşkum var.

' Zue ignung'1 ve ' Vorspiel' 2 üzerine söylediklerinize hiç diyecek yok; ama beni asıl etkileyen  Faust'un  ikinci  bölümü ve bitişi üzerine yazdıklarınız oldu.

Düşlediklerimize ulaşmamızın, bundan da öte, onlarla birlikte gelişmemizin olasılığını, çok güzel duymuşsunuz; an­ cak ben, değişik bir yoldan giderek konuyu şöyle ele aldım:

Yeryüzü, -düşündüğümüzün ötesinde- tutarlı ya da tu­ tarsız, öylesine güzel yanlışlarla dolu ki, bunların karşısında bocalayıp yolunu şaşıran zavallı insanın, birinci bölümdekine göre, daha soylu, daha saygın, daha yüksek duygularla dav­ randığına inanıyoruz.

Dostumuz Faust da bu çetin yoldan savaş vererek geçi­ yor. Gençliğin yalnızlığı içinde bunları ancak seziye dayana­ rak yazacaktım, şu var ki ortaya çıkan şey bir PasquilP ol­ maktan öteye geçmeyecekti.

Bitişi de çok doğru  anlamışsınız.  -Suçun  yarısı  Fa­ ust'un üstünde kaldığına göre Mephisto da girdiği bahsin an­ cak yarısını kazanmış olacaktı. Yaşlı adamın bağışlanışı ile yapıt biraz da güldürüye dönüşerek bitecek.4

1. Zeuig,wng (Widmung): Sunuş, ithaf.

2. Vorspiel: Oyun bşşlamadan önce (Faııst), gil'İlj niteliğinde kısa gösteri.

3. Pasqui/1 (tial.): lcliciv yazısı.

4. Faııst Il'nin sonu, henüz yazılmış değildir.

Yazdıklarınızla beni, iyiden iyiye konuya bağladınız. Sizi düşünerek, onu hemen yazıp bitirmek istiyorum.

Mektubumu burada kesiyorum. Jena'dan ayrılıp Wei­ mar'daki kışlık evime çekilmek üzere hazırlanmam gerek.

Tanrıya emanet olun, beni hatırdan çıkarmayın, erkek kardeşinize selamlar yollar, yanıtınızı geciktirmemenizi dile­ rım.

İlgi ve sevgilerimle.

KÖRNER'e

Weinıar, 22 Temmuz 1821

Son günlerde, hep geçmişlerin anısı ile yaşadım. Sevgili dostlarım Humboldt'lar, ikisi de ayrı ayrı  -  biri  kuzeyden öteki batıdan - beni düşünüp mektup yollamışlar.

Bu mektuplar bana Jena'da, birlikte geçmiş güzel za­ manları anımsattı. Schiller'i düşündüm; sonra o günden bu­ güne olmuş bitmiş şeyler gözümün önüne geldi,  neler  kaza­ nıp neler kaybettiğimizi tarttım, siz de, aziz dostum, o eski günlerin dizisi içinde vardınız ve bugün yine size seslenirken çoluk çocuk hep birlikte oturup umut dolu, düşler kurduğu­ muz o güzel yerler ve günler gözümün önüne geliyor.

Şunu eklemek isterim ki, değerli yakınlarımızın•  anısı beni çekip ilk gençlik yıllarıma dek götürdü; o günlerle ilgili çağrışımların sonu gelmek bilmiyor.

Zaman - ne garip! - korkunç bir hızla araya girdi,  her­ kesi bir yana savurdu, çok ilişkiyi kesip koparıverdi.

Bugün, eğer, soylu duygularla kurulmuş bağların, ilişki­ lerin, geçmiş zamanlar 6tesinde kopmadan kaldığını, ya da yazgının zoruyla ayrılmışların yeniden birbirini bulduğunu

1. Goetbe, lıipzlg'delti öğrenim yıllann  kendisine  resim  dersleri  veren  J.M.­  Slock'u ve onun iki güzel kızını hatırlıyor. Kömer sonradan bu kızlardan biri ile ev­ lenmqti.

görüyorsak, ne kadar sevinsek azdır...

Değerli oğlunu zun1 keyifle okuduğum yazılarından söz ettiğiniz için teşekkür. ederim. Çok günümü tiyatro çalışmala­ rına ayırdığım şu dönemde yetenekli ve ince duygulu gençle­ rin bu alanda da yetişmiş ve emek harcamış olduklarını gör­ mek en istediğim şeydi. Şu anda, yazılarını okurken, gözü­ mün önünden, canlandırdığı güzel tablolar akıp geçiyor, ser­ gilenirken beğenildiklerini duyar gibi oluyor ve seviniyorum.

AUGUSTE STOLBERG'e

Weimar, 17 Nisaıı 1823

Yüzünü hiç görmediğim, ama yürekten tanıdığım eski ve değerli arkadaşımın kaleminden çıkmış, içtenlik dolu mek­ tup beni hem sevindirdi, hem de bir yerde, içime dokundu; ona nasıl bir yanıt vermem gerektiğini kestiremiyorum. Birbi­ rimizin özel yaşamını bilemediğimize göre, genel konular üzerinde durmak belki daha uygun düşecek.

Uzun yaşamak demek, bir yerde, çok şeyi yitirmek de­ mek oluyor; sevdiğiniz, nefret ettiğiniz, kayıtsız olduğunuz çok kişinin ölümünü görüyorsunuz; krallıklar yıkılıyor, baş­ kentler düşüyor; genç yaşınızda elinizle diktiğiniz ağaçlar, or­ manlar yok oluyor, bu arada, kendi kendinizi de yitiriyorsu­ nu.z. Sonunda bedence ve kafaca kimi güçlerinizi koruyabil­ miş iseniz, buna şükredip oturuyorsunuz; zamanın bu durma­ yan akışı içinde tek avuncumuz: Sonsuz ve değişmez olanın bilincine varmak.

Yaşamım boyunca, her zaman başkalarına karşı da, ken­ dime karşı da dürüst davrandım, dünyanın tükenmeyen di-

1. Theodor Kömer (1791-1813): Mecklenburg'da, savaşta ölen ünlü 'valan :;airi'. Sah­ ne için yazdığı eserlerini Goeıhe beğeniyordu. Bu yıl (1821), Theodor Kömer'in 'Dramalische Beilriige' 'Sahne için yazılar' adlı kilab değişik bir düzenleme ile baş­ ka bir yayınevi tarafından yeniden yayınlanmıştı.

dişmesi içinde hep en yükseği aradım; siz de, yakınlarınız da, benim gibi yaptınız. Gelin, günümüz batana dek böyle kala­ lım. Yarın güneş başkaları için doğacak; başkaları günışığına çıkacaklar... Bizler ise daha aydın bir ışıkta parıldayacağız.

Geleceği düşünüp üzülmeyelim! Tanrının ülkesinde çok iller var. Bu yanda bize, bu güzel yerlerde yaşamayı nasip et­ tiğine göre, ötede de, herhalde rahat yerlerimiz olacaktır.

Ola ki, burada başaramadığımızı öte yanda başarırız: Bir­ birimizi yüz yüze tanıyıp yakından - daha da çok - severiz.

Benim bağlılığıma güvenebilirsiniz.

ULRIKE von LEVETZOW'at

Eger, 21 Akııstos 1823

Umarım, sevgili Ulrike, bu paketi yüzüne pek yakışan o gülümseme ile karşılarsın. Piyano notalarını büyük baba2 yaz­ dı, sesleri3 sizin beğenmeniz dileği ile, iyi tanıdığınız bir dos­ tunuz.4

Değerli annenizin ve çocuklarının sağlıkları nasıldır aca­

ba?

Binlerce selam ve en iyi dileklerim...

Her zamanki gibi, size yürekten bağlı, bu kez biraz da­

ha sabırsız...

Goethe


l. Lewıızow, Ulrike von (1804-1899): Hem babas hem kocası yönünden soylu bir ai­ leden gelen Amalia Caroline Levetzow (l 788-1868)'un kızlanndan biri. Goethe 1821'de, Marienbad'da, kür yapmaya gelen aile ile tanışır ve gönlünü 19 yaıındaki Ulrike'ye kaptım. Yüreğinde kopan sevgi fırtınasının gücüne karşı koyamayarak. Dük Kari August'un aracılığı ile tenç kızı, evlenmek üzere annesinden ister. Kızın ailesi bu evliliğe karşıdır. Büyük bir incelikle bu isteği geri çevirirlerse de Goethe, yi­ ne umudunu yitimıez. Ulrilıe ile karşılaşmak için, onlann gittikleri çeşitli kaplıcalara gider. - Ama anne Caroline Levetzow, her zaman, karşılaşmayı engellemenin bir ko­ layını bulur. Bu büyük tutkunun ve zor vazgeçiJin acılanm Goethe, ünlü Jiiri 'Mari­ enbader Elegie'de dile getimıiJlir.

2. Büyükbaba: Ulrike'nin annesinin babası: von Brösigke.

3. Gitar nolalan.

4. Kendini kastediyor.

HEGEL'e

Weinıaı; 3 Mayıs 1824

Belleğimde, her zaman için, tüm tazeliği ve canlılığı ile sakladığım anınız, Berlin'den sevinçli olarak dönen bir hanı­ mın1 getirdiği haberlerle öylesine güncelleşti ki, kısa da olsa size bir mektup yazıp doğrudan seslenmekten kendimi ala­ madım.

Gönderdiğiniz yazılara da2 teşekkür etmemiştim. Ne ya­ zık ki, işlerimin çokluğundan onları ele alamadım.

Zat-ı alinizin, fikirlerimi onaması beni tuttuğum yolda güçlü kılıyor. 3 Çok şeyi kazandığımı sanıyorum; savımın bütü­ nü için olmasa da, kendim için, ruhum için çok şey kazandı­ ğıma inanıyorum.

Önümüzdeki yıllarda başarmayı tasarladıklarımın da, si­ zin ortaya koyduğunuz ve geliştirdiğiniz fikirlerle bağdaşması­ nı içtenlikle dilemekteyim.

Bugüne dek bana göstermiş olduğunuz yakınlığı, bun­ dan böyle de benden esirgemeyin. Bana gelince, sevginizi, ruhumda esen bahar havasının açtırdığı en güzel çiçeklerden biri olarak saklayacağımdan hiç kuşkunuz olmasın...


1. Oııilie (1796-1872): Goelhe'nin gelini.

2. Hegel'in •renkler teorisi' üzerine yazdığı makaleler.

3. Hegel, 24 Nisan 1825 gilıİlü mektubunda Goethe'ye ıöyle yazm lı: "Geriye dö­ nüp de fikirlerimin gel lp oluştuğu yıllara bakarsam, bunlann içinde, her zaman, si­ zin varlığınızı görüyorum; kendimi oğullannızdan biri sayıyorum.·

THOMAS CARLYLE'a 1

Weimar, 30 Ekim 1824

Bu mektubu yazmaktaki evecenliğimin nedeni, beni se­ vindiren paketini zin 2 elime geçtiğini bildirmekten çok, bana onur veren çalışmalarınızı değerlendirecek birkaç söz söyle­ mek isteğimdir.

Yaşlı halimde üstesinden gelmek zorunda olduğum işle­ rin çokluğu, çevirinizi özgün metinle karşılaştırmama engel oldu. Bu işin bana, İngiliz ve Alman yazınını  tüm  incelikleri ile tanıyan birinden çok daha zor geleceğini de bilmekteyim.

Sayın Dück Bentinck'in, bugünlerde yola çıkacağını öğ­ renince, bu mektubu size getirerek, ikimize de güzel bir tanı­ şıklık sağlayabileceğini düşündüm ve benim yazın alanındaki yapıtlarıma olsun, özel yaşamımdaki yazgıma olsun, gösterdi­ ğiniz yakın ilgiye teşekkür etmek istedim.

Gelecekte de, bu yoldaki çalışmalarınızı sürdürmenizi dilerim. Mektubumla birlikte, başka türlü elinize geçmesi güç olan kimi şiirlerimi de yolluyorum.

İlginizi çekeceklerini umarım.

KNEBEL'e

Weimaı;  24 Aralık 1824

Yeni yıl için en iyi dileklerimle birlikte, sana arasıra ba­ kıp beni anımsaman  için bir  madalyon 3  yolluyorum. Onun

l. Cariyle, Thomas (1795-1881): Yaşadığı yüzyılın maleıyalisl felsefesine savaş açmış ünlü İngiliz bilim adamı ve yazan. -İnançlannın kaynağını, anayurdu İskoçya'dan ge­ tirdiği Puritanizm ile Alman-İdealizmi ohışturuyordu. Kani, Fichle,  Sebiller,  Goet­ he. Eserleri ve çevirileri  ile Cariyle,  yurttaşlannı Alman fikir dünyasına yaklaştırmak

istiyordu.

2. Cariyle, Goethe'ye, İngilizceye çevirdiği 'Wilhelm Meister Lehrjahre'nin yeni ya­ yınlanmış olan (1824) baskısını yollamıştı: 'Wilhelm Meistres Apprentic:eship.'

3. J.F.A. Bory (1795-1877): İsviçreli Medailleur (hakkak) 1824'de, Chrislian Daniel Rauch'ın 1820'de yaptığı Goetbe büstünü örnek alarak bir madalyon hazırlamıştı.

Seçme Mektuplar 241/16

bir eşini de, Sayın Prof. Göttling' e1 vermen ricası ile mektu­ buma ekliyorum; kendisine selamlarımı ve yolladığı 'Aristo' için teşekkürlerimi söyle. Doğrudan yazamadım diye özür di­ lerim, kendisine yollamak üzere aradığım şeyi bir türlü bula­ madım. Schiller'in bir  mektubunu  arıyorum: Bu  meklubun­ da Sebiller, Bay Göttling'in, Aristo'nun 'Politika'sı üzerine söylediklerini, yani yapıtın uyarlık, tutarlık ve yetkinliğini, tı­ patıp eş sözcüklerle Aristo'nun 'Şiir' adlı eseri için söyler... Eğer yolu2 Weimar'a düşerse beni aramasını isterim. Duru­ munu düzeltip Jena'da kalmasını sağladığımıza seviniyorum. Önümüzdeki yılın ikimize de, yakınlarımıza da uğurlu olmasını dilerim. Canımın sıkılacağını hiç sanmıyorum. Çün­ kü elimde gelecek yılın üç yüz altmış beş  gününü doldurma­ ya yetecek iş var. Senin de  ilgilendiğin  öylesine  çok şey var ki, geceleri olsun, gündüzleri olsun doldurmakta sen de, kuş­

kusuz, sıkıntıya düşmezsin.

Sebiller ile yazışmalarımızı bir araya getirip sıralamak benim için hem zevkli, hem de yararlı oldu. Bu yazışma 1805'de son buluyor. 1806'da Fransızların yurdu İstila ettik­ lerini düşünürsek, bu mektupların kesilmesi ile bugün, belle­ ğimizden silinmiş olan bir dönemin, kapandığını görüyoruz. Uzun barış yıllarında, kuzey ülkelerinde geliştiğini gördüğü­ müz öğrenim yöntemi birden önemini kaybediverdi. İnsanla­ rın, karmakarışık bir dünyada yozlaşmalarını istemiyorsak eğer, gençlerin,  ta  çocukluk  yıllarından  başlayarak bütünü  ile değişik bir yöntemle eğitilmeleri gerekiyordu.

Geçmiş ve bir daha geri gelmeyecek bir dönem olmakla birlikte, günümüzü -yalnız Almanya sınırları içinde değil­ dışında da etkilemiş bir dönemin en güzel belgelerini buluyo­ ruz Schiller'in mektuplarında. Bu dönemi yaşamış olmamı­ za, o gün olduğu kadar, bugün de karakterlerimize bağlı,


1. Jena'da, klasikleri okutan Prof. K. W. Göttling (1793-1869) Aristo'nun 'Politika'

adlı yapıtı üzerine bir kitap yazmıştı

2. Yani Göttling'in yolu.

kaldığımıza, dostluğumuzu, tüm engelleri aşarak sürdürdüğü­ müze ayrıca sevinmeliyiz.

Dilerim önümüzdeki yıl da, bu dostluğun sürmesine yar­ dımcı olsun!..

Klinger'den,1 aynı duyguları dile getiren pek tatlı bir mektup aldım. Elli yıl öncesine göre hiç değişmemişe benzi­ yor: Hep öylü dürüst, sözünün eri K.linger!

Mektubunu büyük su baskınından 2 bir gün önce yazmış. Düşes Caro line' nin3 bana her yönde ayrıntılı bilgi veren na­ zik mektubundan öğrendiğime göre, K.linger'in Kanal'a pek yakın bir köşe başında olan evi de bu korkunç nehir taşma­ sından çok zarar görmüş.

Ne yazık ki, - seni de geceler boyunca rahatsız ettiğini bildiğim - bu korkunç fırtınalar insanı paniğe kaptırıyor. He­ le, garip yanlış inançlar da bunlara eklenirse...

Bu korkulu günlerin de bir an önce geçip gitmesini dile­

rım.

ZELTER'e

Weimar, 6 1/aziraıı 1825

(... ) William Parry'nin 'The Last Days of Lord Byron'u­ nun Almancasını bir yerde görürsen, hemen al benim için.

Böyle yüksek ve ışıklı yücelerde yer almak kolay değil, üzerine söylenenlerin tümü vadideki sisler gibi çabucak dağı­ lıp yok oluveriyor.

(... ) İnsanlar artık yalnız hız ve para  karşısında hayran­

lık duyuyorlar; herkes yalnız bu ikisinin peşinde koşuyor. Trenler,  tez  ulaklar,  buha.rlı  gemiler,  her  türlü  iletişim  ve

1. Klinger, Fnedrich Maximı1ian (1752-1831): Gençliğinde 'Slunn und Drang' adlı sahne eserini yazdı. l 772"den beri Goethe ile kurduğu dostluğu sürdürdü. Sonradan subay olarak Rus ordusunun hizmetine girdi. Yüksek ve sorumluluk getiren görevler­ de çalışlı.

2. Si. Pelersburg'da 1824"teki büyülr. sel felaketi.

3. Düşes Caroline von EglofTslein.

ulaşım kolaylıkları... Aydın kişiler, yalnız bunlara değer veri­ yor, bunlara ulaşmak için çaba harcarken de,  bakıyorsunuz, orta bir yerde kalakalmışlar.

(... ) Aslında yüzyılımız uyanık kişilerin dünyası. Çabuk kavrayışlı, becerikli pratik insanların. Bunlar pek yüce şeyler için yaratılmış olmasalar da, çevrelerinde üstün olduklarını çabucak sezerler.

Gel biz, yetiştiğimiz dönemin dünya görüşünden ayrıl­ mayalım, belki biz ve bizim gibiler, bir daha geri  dönmeye­ cek bir çağın son temsilcileri olacağız.

Ve işte böylece, her zaman, iyiye ve gerçeğe yönelik kal­ ma dileği ile!

FELIX MENDELSSOHN - BAR THOLDY'ye1

Weimar, 18 Haziran 1825

Güzel armağınınla2 beni çok sevindirdin, sevgili Felix. Notaların yazılışı, kapağın düzeni, cildin  olağanüstü  güzelli­ ği, yetkinlikte birbirleri ile yarışarak armağanın değerini art­ tırıyor. Ben, bu elimdekine, biçimli, ama ölü bir bedeni sey­ reder gibi bakıyorum: Ona hayranlığı asıl, senin parmakların­ dan ona geçen canlı, zengin ruhu tanıdığım zaman duydum. Sana en içli teşekkürlerimi yolluyorum. Umarım, çok  geç­ mez, piyanodaki o akıllara durgunluk veren  çalışını,  yakın­ dan dinlemek fırsatını buluruz.

Sayın büyüklerine, senin gibi yetenekli kızkardeşine, de­ ğerli öğretmenine saygılarımı söyle. Güzel çevrende anımın


1. Menı:Jelssohn-Banho/dy, Ft!lix (1809-1847): Kompozitör ve piyano virtüözü, Zel­ ter'in öğrencisi. 1821 yılında, öğretmeni tarafından biiyülı ozana tanıtıldı. Goelhe, lıüçülı piyanistin üstün yetenelılerine, içinden geldiği gibi çalmalıtalıi ustalığına, lıom­ pozisyonlanndalıi canWılı ve lııvraklığa hayran kaldı ve onu, her zaman, her yerde biiyülı bir coşlıu ile övdü. Mendemohn'un Goelhe'ye bağlılığı ise 1830-31 yıllannda yaptığı gezilerden yazdığı uzun melıluplarda görülür.

2. Mendemohn, o yıl tamamladığı 'Yaylı Sazlar Kuvarteti'ni  'Streichquarlel  in  h, moll, op. 3' Goethe'ye ithal" ederek yollamışlL

yaşatılmasını candan diliyorum.

WALTER SCOTT'a1

Weimaı; 16 Ocak 1827

Yayınladığı sanat kitaplarını beğeni ile izlediğim kitapçı Bay Hcnderson'un bana, aramızdan erken ayrılan Lord By­ ron'nun - düşündüğüme göre kendine benzeyen - bir resmi­ ni göndermesi, beni heyecanlandırdı. Kaybına tüm dünyanın acı duyduğu bu yüksek kişinin, bana karşı ayrı ilgi ve beğeni­ si olduğunu da anımsayarak ölümünün acısını kat kat artmış olarak içimde duydum.

Geride kalanlara bir avuntu varsa, o da gidenin, arkasın­ da sevgi, dostluk ve güvenle ona bağlanmış pek çok kişiyi bı­ rakmış olduğunu bilmek, bir yerde, bunların tümünün, O'­ nun fikirlerini benimseyerek en güzel kalıtını paylaşmış ol­ duklarını düşünmektir.

Bay Henderson'un Edinburg'a döneceğini öğrenince çoktan isteyip de bir türlü yerine getiremediğim bir dileği ye­ rine getireceğim için sevindim. Sayın bayım, bu da, çok de­ ğerli yazılarınızı uzun yıllardan beri, ilgi ve beğeni ile izlediği­ mi size bildirmek isteğidir.

Çevremde, yaygın bir şekilde okunan çok sayıda çevirile­ rinizin yanısıra, bu yapıtların asılları da okunmakta ve hak et­ tikleri ilgiyi toplamaktadır.

Sizin gibi değerli bir insanın, bana ve çalışmalarıma gös­ terdiği  ilgi  ve  hakkımda  ed.indiği  derin  bilgiyi  düşünerek  ve

1. Sco11. Sir Walıer (1771-1832): Ünlü İngiliz yazar ve ozanı 1798'de 'Gölz von Ber­ lichingen'i İngilizceye çevirmiş ve ba§ka yazılan ve çevirileri ile de Goethe'yi İngiliz­ lere tanıtmaya çaba harcamıştı. Goethe, Scott'un çqitli romanlannı İngilizce asılla­ rından okumuştu. Yazan, tarihsel konulan işleyen romancılann en büyüklerinden bi­ ri olarak alıyordu. 1820'1erde mektupla§tılar. 1832'de her ikisi de, birbirlerini görüp tanımadan öldüler. O yıl için Scott, Weimar'a gidip Goethe'yi ziyaret etmeyi tasarlı­ yordu.

hele bu bilgiyi - eğer yanılmıyorsam - ulusunun yararına sun­ duğunu da hesaba katarak, size teşekkürde ne kadar tez dav­ ransam yeri idi.

Gecikmemi hoşgörü ile karşılamanızı ve ilginizi bundan sonraki çalışmalarımdan da esirgememenizi candan dilerim.

CARLYLE'a

Weimar, 20 Temmıız 1827

(... ) Bırakın da, aziz dostum, yazdı nız 'Schiller-Biyog­ rafisi'ni biraz öveyim: Kitabınız, yalnız Schiller'in yaşamının tüm olaylarını değil, bunun yanısıra tüm yapıtlarını da, _derin bir anlayışla incelediğinizi ortaya koyması bakımından ilginç. İncelemeleriniz sonucu, kahramanlarınızın ruhuna bu denli uygun biçimde girebilmeniz, onun en yükseğe, en iyiye yöne­ lik düşüncelerini, bir yabancıdan beklenemeyecek kadar doğ­ ru anlayabilmeniz, doğrusu, ne kadar övülse azdır.

Sanırım burada, şu eski sözün gerçekliği ile karşı karşı­ yayız: "İyiniyet, tam anlayışa götürür." Çünkü, kendi yurttaş­ larının bile yakın zamana dek anlayamadıkları bir Almanı, bir İskoçyalının, tüm değerleri ile görüp anlayabilmesinin ne­ deni, kuşkusuz ona karşı duyduğu sevgi ve beğeni olmuştur. Büyük adamlar, yaşadıkları dönemde, çevrelerindekileri ya­ dırgatırlar: Onun ayrıcalığı göze batar; yaşamın canlı, devin­ gen akışı içinde, böyle bir üstün yaradılışı tanıyıp anlamaya zaman ayırmazlar.

Biyografiyi kaleme alanın ise, bu büyük insanın  yazgısı­ nı inceler, uğraşılarını izlerken, onun ülküsünü bir  an  olsun göz önünden ayırmadığını görüyoruz.

Alman romantiklerine girmeden önce Musaus, Hoff­ mann, Richters'nin vb. yaşamları ile ilgili notları da, eş de­ ğerde bir anlayışla yazılmış bularak alkışlıyoruz;  her  biri, ay­ rı ayrı özenle derlenmiş, kısa ve özlü bir biçimde anlatılmış;

insan, okumaya hazırlandığı yazarın, yaratılışı ve bu  yaratılı­ şın yazılarındaki belirtileri üzerine yeterli bilgiyi alarak önce­ den aydınlanıyor.

Sayın Carlyle'ın, Alman yazını - ve şiir dünyası ile bun­ ca dengeli ve aydın bir ilişki kurmasının nedeni ortada: Ulus­ ların kendilerine özgü davranışlarını olduğu gibi alıyor ve bi­ reyleri kaynak dilde aldıkları yerden kaydırmaya kalkmıyor.

Şimdi, izin verirseniz, çoktandır kafamda taşıdığım ve yazılarınız karşısında yeniden canlanan düşüncelerimi, sırası gelmişken biraz açıklayayım.

Yeryüzündeki ulusların büyük ozanlarının ve güzel sa­ natlarda kalem oynatan yazarlarının tümü, ta eski çağlardan beri, her zaman, genel olarak 'İnsanlık' konusunu işlemişler­ dir. Bakacak olursak, ortanın üstüne çıkmış her yapıtta, - ko­ nu ister tarihsel ister söylence türünden, ister düşsel olsun - yazarının, ulusçuluk ve kişilik süzgecinden sıyrılıp geçerek, genel insan sorunlarına yöneldiklerini, bunlara ışık tutmaya çalıştıklarını görürüz.

Böylece gündelik yaşamda her gün karşılaştığımız kaba­ lık, barbarlık, eziyet, aldatıcılık, yalancılıkların yanısıra, iç­ len içe bir yumuşama eğiliminin belirdiğini sezdiğimiz gibi, bu çabaların, sonunda, dünya' barışını sağlayamasalar da, bu önüne geçilmez kavgaları yatıştıracaklarını, savaşları daha az kıyıcı, yengileri daha az başdöndürücü kılacaklarını umabili­ rız.

Çeşitli ulusların büyük yapıtlarından oluşan dünya yazı­

nındaki bu eğilimi, bireylerin tek tek benimsemeleri gerekir. Ulusların arasında bir düşünce alış-verişi  olacaksa,  bu  an­ cak, bireylerin ulusal özelliklerini bilmemiz ve onları bu özel­ likleri içinde tanımamız  've  beğenmemizle  gerçekleşebilir. Bir ulusun, ulusça ortak yanlarını tanımak, onun dilini ve pa­ rasını tanıyıp öğrenmek kadar önemlidir,  zira  ancak  bu  yol­ la, ona yaklaşmak ve anlaşmak olasılığı elde edilebilir.

Belki biraz dağınık yazdığım bu  genel  görüşlerden  ötü­ rü beni bağışlamanızı isterim, aziz dostum, onlar düşünen in-

sanın çevresinde, yılların biriktirdiği düşünce okyanusundan damlalardır.

Bir başka yerde yazdığım bir düşüncemi - sizin uğraşıla­ rınızla ilgili olması itibarı ile - burada bir kez daha  yinele­ mek istiyorum:

Karşılıklı ve geniş kapsamlı bir anlayış için, tek tek in­ sanların, ya da halk topluluklarının kendilerine özgü ayrıca­ lıklarına saygı göstermekle birlikte, ulaşılmak istenen ülküde tüm insanların birleşmesi gereği, hiçbir zaman unutulmama­ lıdır.

Bu yönde Almanlar, uzun yıllardan beri çaba harcamak­ ta, ulusları yaklaştırmak için aracılık etmektedir.

Alman dilini bilen, bu dildeki bilgisini derinleştiren, dünya uluslarının mallarını sergiledikleri bir pazar alanında durur gibidir; dilmaçlığını yaparken bir yandan da kendi da­ ğarcığını doldurur.

İşte çevirmen böyle bir kişidir: Herkese açık düşünce alışverişinde aracılık etmeyi, karşılıklı düşünce  değiştokuşu­ na yardım etmeyi kendine iş edinen kişi.

Çeviri işlevinin yetersizliğinden ne kadar yakınırsak yakı­ nalım, dünya işlerinin yürümesinde, en önemli ve en saygın yeri yine onun aldığı da kesindir.

Kur'an da şöyle der: "Tanrı insanlara, konuştukları dili konuşan peygamberler yo lladı." 1

Her çevirmen de kendi halkının bir peygamberidir. Lut­ her'in İncil çevirisi, -eleştirileri günümüze kadar sürse de, kimilerince yerilse de- çok büyük etkiler yaratmıştır, bu ger­ çek!.. İncil Derneklerinin yüklendiği yüce işin asıl anlamı da:

Evangelium'u, her halka, kendi dilinde sunmak değil de nedir?


1. Blumenthal'a yazdığı bir bqka  mektupla  da Goethe,  Kur'an'dan  aldığı  bu sözü şu biçimde yineler. •Biz, insanlara, anlayacaklan dilde konuşan peygıımberler yolla• dık."

ZELTER'e

Weimar, 24 Ekim 1827

İki eski arkadaşın, birbirlerine içlerini dökmeleri ne ka­ dar güzel olursa olsun, yine de, günün kurallarına uymak zo­ runluğu ile çok saatin boşa harcanmasının dışında kalamı­ yor. Senin arkandan -biraz da canım sıkılmış olarak- böyle düşündüm: Konuşmamız gereken önemli şeyleri unutup geç­ mişiz.

Sana, Schiller'in 'al Calvario'd an1 çıkarılıp alınması ile ilgili olarak yapılan törende okuduğum 'Schiller's Reliqui­ en'ini2 gösteremedim; sonra değişik bir biçimde kaleme aldı­ ğım Novelle'i, bunların dışında, kimi küçük şiirimi, bu küçük şiirlerin arasında 'Çin mevsimleri' adını taşıyan küçük bir broşürü ve benzerlerini birlikte ele alamadık.

Bunu şimdi, zamanı geçtikten sonra, söylememi belki doğru bulmayacaksın, ama insanın yalnız başardıklarını, elde ettiklerini değil de, elden kaçırdıklarını da bilmesi gerekmez mi?

Gelip birkaç gün kalman benim için iyi oldu, sana çok teşekkür borçluyum. Bay Hegel'e de ziyareti için teşekkür ederim. Evimden kolay kolay çıkamadığım için, dünyanın dörtbir yanından, böyle güvenilir, gerçek bilgiler  almanın  be­ ni nasıl sevindirdiğini bilemezsin. Hegcl'den, Paris'te olup bi­ tenleri öğrenmiştim; onun arkasından Kont Reinhard, Nor­ veç'den; Christiania, Oslo'dan geldi ve bana bu kuzey ülkesi­ nin durumu üzerine açık bilgiler verdi. Batıdan, Helgoland Adasının bir güzel betimlemesi ve buna ekli olarak, doğadan derlenmiş organik ve anoı;ganik örnekler...

Yaşam- Başlangıcından kalma consolidirte Reste3 ve

1. 'Al Ca/vario' ( İtalyanca) kabir, türbe.

2. Schiller's Reliquien: Goelhe bu acıklı göç nedeni ile yazdığı şiire bu adı verdi: 'Kul­ sal Emanetler' Böylece, dinsel bir hava içinde, sevdiği arkada§ına duyduğu saygıyı vurgulamak istiyordu.

3. Consolidine Reste: Taşlaşm kalıntılar.

dünya gelişiminin sürüp gittiğini gösteren çeşitli belgeler var şimdi elimde.

Ve bunlar, yanımda olmayışınla duyduğum boşluğu dol­ durmama yardımcı oldu.

Bugünü de, yine iyi kullanmakta gecikmeyelim. Bana kendi durumun üzerine bilgiler ver.  Rauch'ların  başına  ge­ len felaketten söz et; ben dünyayı ve insanları tanıdığıma gü­ venerek bu konu üzerinde varsayımlar yürüttüm. Bakalım bunlar gerçeğe ne kadar uyuyor?

ZELTER'e

Weimar, 4 Aralık 1827

Sana, Walter Scott' un 1 'Napolyon'undan söz etmek isti­ yorum: Elli yıldan beri bizi de beraberinde sürükleyen dünya tarihinin o ibret alınacak akışını rahat köşende oturup  bir kez daha yaşamak ve üzerinde düşünmek istersen, zamanını bu işe ayırıp adı geçen kitabı eline almanı ve onu başından sonuna sindire sindire oku::'.1anı öneririm. Gençliği, Fransa Devrimi yıllarına rastlayan bu anlayışlı, dürüst halk adamı, ömrünün en güzel yıllarını bu önemli olayı, gözleme incele­ me ve eleştirmeye ayırmış bir İskoçyalı; üstelik döneminin en usta yazarlarından biri; bize açık ve kolay anlaşılır bir dil­ le, kendi görüşüne göre, tarihsel olaylar dizisini sergiliyor.

Onun, kendi ulusçuluğuna ve siyasasına uygun görüşü ile olaylar karşısında takındığı tavrı saptamak bizim gibi, kılanın bir köşesinden değil de, Kanal'ın karşı yakasından bakarak yaptığı gözlemleri öğrenmek, benim için büyük bir kazanç ol­ du. Diyebilirim ki, dünya anlayışım ve görüşüm değişti.

1. Scoıı Walıu Sir (1771-1832): İsk alı ozan ve yazar. Daha hukuk öğrenimi yaptı­

ıı yıllarda yazına merak sardı. Almancadan çeviriler yaptı. Sonralan mesleğini bıra­

karak kendini yazılanıu; verdi. Konusunu tarihten alan romanlar, şiirler (özellikle Ba­

lad'lar) yazdı. Tarihsel roman türünün kuruculanndandır.

Belirtmek istediğim bir nokta da: Onun, baştan sona, büyük bir dürüstlükle gerçekleri anlatmaya çaba harcadığı, makyavelist yargılardan kaçındığıdır.

Şimdiye dek okuduklarımda -dördüncü cilde geldim - yazdıklarına bütünü ile katılıyorum; bundan sonra okumamı sürdürürken ona, olayları belgeleri ile ortaya koyup görüşle­ rini açıklayan ve yargıyı çevresindeki yargıçlara bırakan bir savcı gpzü ile bakıyorum.

Önümüzdeki uzun ve gamlı kış geceleri onu okumakla aydınlanacak ve değerlenecek. Dokuz cildi  okuyup  bitirdik­ ten sonra da, büyük bir merakla kitabın yarattığı yankıları bekleyeceğim. Bu yankılar - kuşkusuz- çok ilginç olacaktır. Bakalım değinmeden geçtiği olgular  var  mı?  Ya  da  yanlış ışık tuttuğu yerler. Yan  tutarak  mı  bakmış  olaylara,  ya  da tek yönlü mü? Yoksa olduğu gibi, ona hak vermek  mi  ge­ rek?..

Ama ben, şimdiden şunu söylemek isterim: Bu kitap

da, bize yine, konudan çok kişileri tanıtacak... ve her şeyi öy­ lece olduğu gibi alacağız; zira tarihi de, sonunda, söylence gi­  bi almazsak, kuşkuların içinde kaybolmaz mıyız?

MARIANNE  v. WILLEMER'e

Weimaı; 3 Ocak 1828

(... ) Sevgili Riese'nin ölümü, beni, düşümde, çok geride kalmış yıllara götürdü; bugüne dek ayakta kalmış en eski ar­ kadaşımdı Riese, demek o da, sonunda bu Ga,ısespie l'den1 çekilip gitti...

Bana bırakmak istediği emanet le ri2 sizin ellerinize tes-

1. Gönsespiel: Goelhe'nin yaşadığı dönemde çok oynanan 'Tombala'ya benzer bir oyun. Divanda, şöyle başlayan §İİre bak.: Das Leben isi ein Gansespiel (Cill 2. 'TEF­ KİR NAMEH' s. 39 - ve açıklama)

2. Goelhe'nin J.A.Hom'a yazdığı mektuplar. Hom öldüğü zaman Riese mekluplan açık artlınna ile salın almışlı.

lim etmesi ne güzel, ne ona yakışır bir davranış... Bu davra­ nışla size kendisinin de, benim de duyduğumuz yakınlığı ne ince bir biçimde anlatmış, benim, hiçbir  zaman  değişmeye­ cek olan yakınlığımı...

Özenle sakladığı mektuplar, aslında, içerikleri  pek  iç açıcı olmayan, eskimiş yazılar, önümde duran, kendi elya­ zılarıma bakınca, gençliğimizin en güzel yıllarını, moral ba­ kımından, ne acınacak dargörüşlülük içinde geçirdiğimizi anlıyorum. Hele  Leipzig'den  yazılmış  mektupların  iler  tu­ tar yeri yoktu; bunların tümünü yakıp yok ettim; Strass­ burg'dan yazılmış iki tanesini saklıyorum. Bunlarda, genç adamın biraz daha özgürce çevresine baktığı, nefes aldığı görülüyor, ama  içten  gelen  daha  aydın   bakışa,   topluma açık yürekle katılmada gösterilen isteğe karşılık, ne oldu­ ğumuz, ne  olacağımız,  nereye  yönelip  nereden  kaçacağı­ mız üzerine en küçük bir düşünce yok. Bu  genç  adam, ne kadar zor sınavların onu  beklediğinden haberi  olmayan  ga­ rip bir yaratık... Bu sınavların kimilerinden siz de geçtiniz onunla birlikte, ama umarım, arkadaşınıza, bu yüzden  düş­ man olmadan...

Arkadaşımın1 dileğini yerine getiremediğime üzülüyo­ rum.2 Ama bu yönde kimi önlemleri aldım; umarım, yakın bir zamanda bu isteğin gerçekleşmesi olanağı bulunur.

KNEBEL'e

Weimar,  5  Temmuz 1828

Üzüntü ve sıkıntıdan bunalınca 3 insan, eski ve sınanmış dostlarının  yanına  koşmak  istiyor;  pazartesi günü  öğleyin sa-

1. Yan J.J. von Willemer'in.

2. Willemer'in Goethe'yi bir lıez daha görme isteği... Bu istek gerçeklqemedi. İki dost, birbirlerini en son 1819'da Weimar'da görmüşlerdi.

3. Dülı Kari Augııst'un ölümü üzerine.

na geleyim de, 1 büyük dostumuzun anısını aramızda ailece

-ve sessizce- tazeleyelim, olmaz mı?

MORITZ v. BRÜHL'e 2

Weimaı; 23 Ekim 1828

Çok kereler buluşup, karşılıklı sempati havası içinde, tatlı ve umutlu konuşmalar yaptığım aziz dostumun; bütün sevimliliği içinde anısını belleğimde sakladığım ve güzel bir biçimde onarılarak, düzeıılendiğini yine kendisinden öğrendi­ ğim Seifersdorr da,3 ölüm acısının verdiği çaresizlik içinde, üstelik kendi sağlığı da bozulmuş olarak günler geçirdiğini bilmek beni nasıl üzüyor anlatamam.

Yazgının hiçbir vuruşa benzemeyen acımasız vuruşu ile yıkıldığım 5 günlerde, 25 Ağustos tarihli mektubunuzu almış, sevgi, ilgi ve iyiniyetle bana el uzatan eski ve güvenilir dostla­ rımın, yüreğimde açılmış derin boşluğu kapamaya, beni yeni­ den yaşama bağlamak için ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını görerek avunmuştum.

O mektubu aldığım zaman, sizi de, benimkine benzer, eş ağırlıkta, belki de daha ağır bir felaketin beklediğini, hiç aklıma getiremezdim, sevgili dostum.

Alınyazısının, doğada akla hayale sığmaz çeşitliliği için­ de, biz ölümlüler, doğada gördüğümüze benzer bir gelişimi normal karşılamaya yatkınız. Yaşlıların, vakti gelince öldüğü­ ne razı oluyoruz, yılların akışı içinde bu, alışageldiğimiz,  do­ ğal bulduğumuz bir zorunluk oluyor. Bunun için de, uzun

1. Goethe Dornburg'a yapacağı geziyi tasarlarken, Jena'dan geçip Knebel'i ziyaret et­ meyi düşünüyordu.

2. Brüh/, Moriız von (1772-1837): ı81S'den 1828'e dek Berlin'de 'Krallık Tiyatrola­ n'nın genel müdürlüğünü yaptı. (Generalintendant). Çocukluğunu Weimar'da geçir­

mişti.

3. Seifersdorf. Dresden yakınlannda bir köy.

4. Brühl'ün büyük oğlu kızıldan ölmüştü.

S. Kari August'un ölümü.

yıllar yaşadıktan sonra, atalarının yanına göç  eden  büyükle­ rin gidişini, düğün günü damadın gelinin yanında yer alması kadar normal karşılıyoruz. Bunu böylece belleyelim, başka türlü düşünmemizin olanağı yok.

Ama böyle olmaz da, genç, yaşlıdan önce giderse, işte o zaman kanımız başımıza çıkıyor; biz, nasıl, insan olarak, olayları, kendimize göre, sıraya dizmeyi, kendimize ilke bel­ lemişsek, doğa da böyle yapsın, diye düşünüyoruz. Yaradılışı­ mız gereği yarını, yarından sonrasını, önümüzdeki yılı, on yıl­ ları düşünerek, onlara biçim vermeye çalışarak insanlığımızı anlıyoruz. Böyle olmasa,  insan  değil,  acınacak  yaratıklar olup kalırdık.

Mektubunuzu alır almaz bir çırpıda bunları yazmıştım. Sonra durdum: İnsanların hiçbir zaman çözemeyeceği büyük sorun da bu değil mi, diye düşündüm.

Yaşamda aldığımız yere bakarsak, ilk nefesimizden son nefesimize dek, ne kadar dışa  bağlı  olduğumuzu  görürüz; ama beri yanda, iç dünyamızı geliştirip karşımıza çıkan her engeli aşarak, dünyanın moral düzeyine ayak uydurmak ve sonunda kendi kendimizle uyumlu hale gelmek için de  her türlü özgürlüğümüz var.

Bunu söylemek ve yazmak kolay, ama başarmak  için, onu görev diye alıp çözümlemeye tüm  gücümüzü  harcama­ mız gerekiyor.

Her sabah kulağımızda şunu  duymalıyız:  Gerekeni  yap ve mümkün olanı bekle.

Bugünlük bu kadar. Acınıza yürekten katıldığımı bilesi­ niz. Size ve yakınlarınıza selam ve iyi dileklerimi sunarım.

Şimdi, - izninizle- bir sorum daha var: Bilmem hatırlı­ yor musunuz: Bir zamanlar, sevgili oğlunuzun bir 'Portre­ si'ni yaptırmıştım. Onu karşınızda görmek acınıza acı katma­ yacaksa bu resmi size sunmayı düşünüyorum. Ben de kopya­ sı kalır. Ne zaman, ne gün isterseniz size verilmek üzere şim­ dilik yanımda saklıyorum.

Yürekten bağlılığımı yineleyerek...

SCHUBARTT a1

Weinıar, 10 Mayıs 1829

Arada bir, hoşlandığınız yerlerde dura dura, insan zeka­ sına felsefenin açtığı geniş u 'Jklara doğru yol  almaktasınız, aziz dostum.

Ben de, bütün yaşamımda, doğumla içine fırlatıldığımız sonsuzluğu daha iyi, daha doğru yorumlayayım diye, durma­ dan, elimden geldiğiı:ıce kendini yetiştirmeye çaba  harcamış bir kişi olarak, aynı yolu tutmuş olan size, başarı dilediğim­  den hiç kuşkunuz olmasın.

Kendi hesabıma, artık, polemiğe girmekten kaçındığımı belirtmeliyim; zira ne söyleseniz, o anda bir zıddını önünüze sürüyorlar. O kadar ki hani tutsanız da bir insanı ortasından ikiye ayırsanız, hemen sağ yanın, sol yanla, kavgaya giriştiği­ ni göreceksiniz.

Beri yanda, kendileri gibi düşünmeyenlere karşı çıkıyor­ lar, onları bir yana itip kendileri gibi düşünenlerle bir oluyor­ lar diye de gençliğe karşı içimde öfke duyduğumu da söyleye­ mem.

Mektubuma, daha önce yollamış olduğunuz yazıları ekli­ yorum. Bu konularla çoktandır uğraşmadığım için,  üzerlerin­ de hiçbir yorumda bulunmayacağım...

Hem kendinize, hem çevrenize yararlı olacak çalışmala­ rınızda size başarılar dilerim.


1. Schubarth, bir kitap yayınlamış, bunda Hegel felsefesini enine boyuna eleşlirmişti. 16 Ocalı 1829'da yazdığı mektupla birlikle, kitabından birini  Goethe'ye yollamıştı. Bu mektup onun yanıtıdır.

255

ROCH LITZ'e 1

Weimar, 3 Temmuz 1829

Evet, aziz dostum, bize onuf"veren ziyaretiniz, yaşam yolunda birbirimizi arkadaş seçmekle aldanmadığımızın en güzel kanıtı oldu; yaşadığımız yerler ayrı da olsa, paralel bi­ çimde atbaşı birlikte ilerlediğimizi gördük, birimiz ötekisin­ de yadırganacak bir yan bulmadı; siz benim yanımda, ben si­ zin yanınızda olmaktan sevinç duyuyorduk. Benim arkadaşla­ rım, çabucak sizin arkadaşlarınız oldular. Bütün bunlar en küçük bir yardımı gerektirmeden kendiliğinden oluverdi. Bir­ kaç gün daha kalaı_nadınız diye üzüldük. Arkanızdan gelinim ve çocuklar döndüler. Bay Rauch geldi, kavuşmanın ve ko­ nuk karşılamanın sevinci içinde geçen güzel saatleri bizimle paylaşmanızı isterdik. Sevgili Ottilie'yi de müzikten anlayan biri ile tanıştırmış olacaktım.

Mektubumu burada bitirirken, yakında almayı  umdu­ ğum yanıtınıza şimdiden teşekkür eder, değerli yakınlarınıza selamlarımı ve en iyi dileklerimi sunarım.  Gönderdiğim pa­ keti lütfedip kabul etmeniz dileği ile...

ZELTER'e

Weimar,  15 Şubat 1830

Yaşamımı anlattığım  yapıta verdiğim  -biraz da garip2

ada: 'Gerçek ve düş'e gelince:

Okuyucunun, bir biyografiyi okurken, onun, gerçeği tı­ patıp yansıttığına hiçbir zaman inanmadığını deneylerimle

1. Rochliız, Johann Friedrich (1769-1842): Leipzig'li roman ve sahne yapıtlan yazan, ozan, müzisyen, çqitli müzik - dergilerinin editörü. 1800 yılından beri Goethe ile ar­ kadaşlığı var. Weimar'a çok kez gilli. Yazdığı komedilerden kimileri Weimar'da ser­ gilendi: 'So geht's". Goelhe, Rochlitz'i tanır tanımaz sevmiş ve onun yargılanna her zaman değer vermiştir.

2. Aslında Goethe 'paradox' sözcüğünü kullanıyor. Birbirine karııt olan.

biliyorum.

Ülküm ve çabam, bildiğim kadarı ile yalnız ve yalnız ya­ şamımdaki gerçekleri anlatmak olduğu halde, az önce söyle­ diğim anlayışa -biraz da inatla - karşı koymak için, kitabın adına kendiliğimden -sanki bir uydurma varmış gibi- 'düş' sözcüğünü kattım.

Yaşlı yıllarımda, insanın, yaşamını anlatmak için geriye baktığında, düş gücünü, ozanlık yeteneğini kullanmasından doğal bir şey olabilir mi? O zaman da kuşkusuz daha çok ol­ guları, sonuçları görüp ayrıntıları atlayacaktır. Tarih kitapla­ rının tümünde, yazarların, yazdıkları dönemin dünya anlayışı­ nın dışına çıkamadıklarını görüyoruz. On dördüncü yüzyılda anlatılan bir 'Kuyruklu Yıldız' olayı, on dokuzuncu yüzyılda anlatılana benzer mi? Dikkat edin: Önemli bir olayı, o kent­ te oturanların bile, sabahleyin başka, akşam başka türlü an­ lattığına tanık olacaksınız.

'Anlatan' ve 'Anlatılan' ile ilgili bütün bu düşünceleri 'Düş' sözcüğünün geniş kapsamına yerleştirdikten sonra, ge­ ri kalanı, yani asıl sergilemek istediklerimi, olayların dizisini 'gerçek' sözcüğü ile belirtmek istedim. Bunda ne kadar başa­ rı sağladım? Bunu artık, iyiniyetli okuyucunun yargısına bıra­ kıyorum. Dolayısıyla ortaya çıkan şu sorunları da öyle: Anla­ tılanlar yaşanmışlara tıpatıp uyuyor mu? Kitabı okurken, bu­ gün yapıtları ile tanınan bir kişinin kendini yetiştirme yolun­ da adım adım ilerlediği izlenebiliyor mu?

Anlatılan her şeyde, isterse diplomatik bir yazı  olsun, onu yazanın ulusu ve dünya görüşü sezilir. İngiliz tarihini, Fransızlar başka türlü yorumlar, İngilizler başka...

Yukarıda açıklamaya çalıştıklarımı, bana aynı soruyu yö­ neltmiş olan pek sayın1 bir okuyucuma da böyle anlatmıştım. Aldığımız her nefesle Lethe 2 sularının havaya karışmış


1. Bavyera kralı I. Ludwig.

2. Leılıestrom: Yerallı dünyasında bir nehir. Bu nehrin sulan belleği yıkıyor, anılan yok edip, her şeyi unuıturuyor.

Seçme  Mektuplar 257/17

zerreciklerinin de içimize girdiğini, bize acılarımızın tamamı­ nı, sevinçlerimizin de bir bölümünü unutturduğunu aklımız­ dan çıkarmamalıyız.

Tanrının bu güzel bağışını, tüm yaşamım süresince de­ ğerlendirdim; her zaman ondan daha çok, daha çok yararlan­ manın yollarını aradım.

KNEBEL'e

Weimaı; 6 Ocak 1830

Yaşamın önemli yıllarını, uzun süre birlikte ve yan yana geçirdikten sonra ayrı düşmek ve birbiri ile  haberleşeme­  mek, insanı üzüyor, aziz  dostum.  -Ama  ben,  senin,  tuttu­ ğun yolda şaşmadan ilerlediğini, güzel şeylerle uğraşıp öğren­ meye önem verdiğini,  zaman  zaman  benim  yaşamımdaki ufak ya da büyük değişikliklerle ilgilenmekten de geri kalma­ dığını biliyorum. Önemli ya da önemsiz  uğraşılarıma -uzak­ tan da olsa - ilgi duyman benim için bir avuntu oluyor: Bu karşılıklı uzak ili}kiyi - bugüne dek  nasıl kesmedikse - öyle­ ce sürdürelim, ta ki bir gün - havalar az düzelince - birbiri­ mizi, kısa süre için de olsa, görme olanağını bulalım!

Geçen kışı, - hiç değilse - büyük olaylara göğüs germe­ den geçirmiştik. Önümüzdeki haftalarda da, umarım, dışarı­ daki beyaz dünyanın yankısı ile erken ağaran ve uzun süren geceleri sıcak odalarımızda yine öyle güzel geçiririz...

Sana ve yakınlarına en iyi dileklerimi sunarım. İstekleri­ mizin ve umutlarımızın tümünün gerçekleşemeyeceğini de hatırdan çıkarmamak gerek.

WILHELM von'

 

HUMBOLDT'a1

Weimar, 19 Ekim 1830

Bu son haftalar içinde hep sizinle birlikteydim, aziz dos­ tum, hep size sığındım; değerli yazılarınızı bir  daha  okuya­ rak avundum.

Lizbon'daki büyük deprem in 2 etkisi nasıl en uzak göller­ de ve kaynaklarda duyuldu ise, bizler de burada, batı yanı­ mızda kırk yıl önce başgösteren patlamadan öylesine sarsıl­ dık.

Böyle karmaşık bir dönemde, pek değerli yazınızın  eli­ me geçmesinin benim için ne kadar avundurucu olduğunu bilmem düşünebiliyor musunuz?

Zıt çağrışımlarla, birden, kendimi o eski günlere dön­ müş buldum: Birlikte kendimizi eri iyi biçimde yetiştirmek çabası içinde, büyük ve soylu dostumuz da3 yanımızda oldu­ ğu halde, yeryüzünde elde edilebilecek En-Gerçek, En-Gü­ zel, En-Yetkini yakalayıp özlemle yanan göğsümüze bas­ mak, ruhumuzu kandırmak için savaştığımız yıllara...

Açıklamalarınızın sonunda, benim o heyecanlı dönem­ deki uğraşılarımı eleştirirken gösterdiğiniz anlayış, yapıtta, konunun dışına çıkmış bir açıklamayı kişiliğimle ilgili zorun­ luk olarak göstermeniz, o mutlu ülkenin 4 etkisinden söz et­ meniz ne güzel!..

Keşke bunları karşılıklı oturup konuşabilseydik! Kendi­ mi yazınızda yankılanmış görmek... Açıklamalarınızla aydın­ lanırken, bir yandan, benliğimizde gizli, anlaşılmaz yanları­ mız olduğunu düşünmek, tek tek her kişinin ruhunda, birbiri­ ne, ters düşen, ama yine d,e birbiriyle kaynaşan  ve  bütünle­ şen özellikler üzerinde fikir yürütmek, bunlar yazmakla an-

1. Wilhelm von Humboldı, Goethe'nin, 'İkinci Roma Gezisi" adlı yapıtı üzerine · Ber• liner Jahrbuch'da uzunca bir makale yayınlamış, yapıtı eleştirmişti.

2. 1755 yılındaki deprem.

3. Schiller ile birlikle Weimar'da geçen yıllar 1794-1805.

4. Mwlu ülke: İtalya ve Roma.

latılamıyor.

Benim güzel sanatlara olan merakım da, lutfedip üzerin­ de durduğunuz konulardan biri ki, bu da az önce değindiğim akılı almaz eğilimlerimizin kapsamına giriyor. Nasıl oluyor da başaramayacağımız bir beceriye karşı,-içimizde önüne ge­ çilmez bir istek duyuyoruz? Ve -gariptir- bu olanaksız  is­ tek bizi asıl yeteneğimizin sınırları içinde gerçek başarıya ulaştırıyor?

Aslında gecikmiş olan bu mektup, daha çok gecikmesin diye, onu burada keseceğim, ama yazdıklarıma  şunu  ekle­ mek istiyorum: Yazıla rınızdaki 1 özgün görüşler beni yenibaş­ tan benzer konular üzerinde düşünmeye itti, bir arada oldu­ ğumuz o güzel dönemi, tatlı günleri anımsadım;  ikimizin  de, şu yaşlı günlerimizde yan yana olmasak da, düşte bir olarak, gençlik gücü ve sevinci ile bu anılardan tat aldığımızı düşün­ düm.

ZELTER'e

Weimar, 21 Kasım 1830

Nema ante obitum beatus 2 dünya tarihine  geçmiş  bir söz, ama - nafile: insana bir şey söylemiyor. Belki biraz daha derinleşerek şöyle diyebiliriz:

"Ölene dek her türlü sınava hazır ol!"

Benim kadar, sen de bu sınavlardan geçtin. İnsanın  diye­ si geliyor ki: Yazgı, sanki bizim sinirler,  damarlar  -ne bile­ yim - tüm öteki organlardan değil de, demirde n3 oluştuğu­ muza inanmış.

1. Humboklt'un 'İkinci Roma Gezisi' üzerine, Berlin'de yayınlanan ·Jahrbuch'  (Yıl­ lık) da çıkan makalesi.

2. Nemo onıe o/Jiıum beaıus: Solon'un Krösus'a söylediği söz. (Herodot). "Kimseyi

-yaşa, ığı sürece- (ya da ölmeden önce) mutlu diye adlandırma.• Almancası. "Ne­ imand isi vor seinem Ende glücklich zu preisen_ •

3. Goethe, 10 Kasımda ot(u Augusl'un Ro'!"''da öldüğü haberini almıştır.

Mektubuna teşekkür ederim. Çok yıl önce, bana geldi­ ğinde, böyle acı bir haberi sana iletmek görevini de ben üst­ lenmiştim.1 Neyse, gel bu konuyu burada bırakalım.

Bu büyük felaketin, benim için önemli ve garipsetici bir yanı da şu: Yaklaşan yeni yılla birlikte omzumdaki yüklerin tümünü, önünde uzun bir yaşam olan gencin omuzlarına yük­ lemeyi düşünüyordum. Şimdi onları, daha da ağırlaşan adım­ larla yine benim sürüklemem gerekiyor.

Bu nokt da insanı ayakta tutan tek şey - sanırım - içi­ mizdeki derin görev anlayışı. Bu ara en çok, sağlam olarak ayakta kalabilmeye dikkat ediyorum, sağlık olduktan sonra ötesi kolay... Beden sağlam, kafa yerinde ve irade (istenç) nereye yöneleceğini biliyorsa ötesinden korkma...

Mektubumu burada keseceğim. Bir başka zaman, bu noktadan çıkış yaparak düşündüklerimi genişletmek isterim.

Acıma katılanların tümüne candan ve gönülden selamla­ rımı sun.

ZELTER'e

Weimar, 14 Aralık 1830

Yerden göğe hakkın var aziz dostum: yaşamdaki uğraşı­ larımı, bir saat gibi, düzenli ve ayarlı bir biçimde yürütmcsey­ dim, başıma gelen bu felaketten sonra, herhalde göçer gider­ dim.

Ama öyle olmadı, yine ayaktayım; birkaç saatlik bir ge­ cikme yaptı ise de saatim yine eskisi gibi düzenli işliyor.

Sana, kasım ayında olanlardan bilgi vermek istiyorum: Oğlumu kaybetmenin acısı öylesine içime çöktü, beni öylesi­ ne sarstı ki, dayanamayacağımı sandım. İşte o zaman, bir işe sarılmak istedim, bana her şeyi unutturacak, kendine bağla-

1. 1816 yıhnda, Zelter'in küçük kızının ölüm haberi

yacak bir işe... Yaşamımın 1 dördüncü cildi, kimi notlar ve taslaklarla birlikte - belki on yılı aşan bir süre - öylece bir kenarda duruyordu.

Kendimi biraz da zorlayarak onu ele aldım - ve işte şu anda, o, karşımda, baskıya hazır durumda bekliyor. Ancak, onun üzerinde biraz daha işlemek, kapsamını zenginleştir­ mek, anlatışı güzelleştirmek istiyorum.

Bu işi on dört günde başardım. Ancak, ruhumun derin­ lerine iıtiğim büyük acı bir yandan, on dört gün süre ile yo­ ğun kafa çalışması beri yandan, bütün bunlar yorgun bede­ nimde, önemli patlamaya neden oldu; uyarıcı hiçbir belirti, hiçbir alamet (symptom) olmadan, birdenbire -bir gün - ağ­ zımdan kan boşaldı. Akciğerde bir damar çatlamış... Hemen o anda gerekli ve bilgili yardım olmasaydı, sanırım ullima li­ nca re rum2 dilediğini yapmış olacaktı.

Gelecek mektubumda başka şeylerden söz edeceğim. Güneşsiz geçen yaz günlerindeki sürekli uğraşılarımı anlata­ cak, bugün için olduğu kadar, umarım, yarın için de kalbimi ferahlatmış olacağım.

J. C. LODER'e 3

Weimar,  7 Nisaıı 1831

Geçen yılın sonlarında başıma gelen felaketi haber ala­ rak candan üzüldüğünüzden kuşkum yok. Oğlum gerçi biraz rahatsız olarak İtalya yolculuğuna çıkmıştı, ama sağlığı gide-

1. Da viene Band nıeines Lebens: Bu yapıt Gocthe"nin ölümünden sonra 1833"1e ya­ yınlandı. 'Ardında bıraktıkları. 0

2'. Ulıima linea renım: Das letzıe Ziel der Dinge. (Horaz) Her şeyin  biıtiği son  nok­ ta.

3. J.C. LO<kr (1753-1832): Jena Üniversitesinde anatomi okuturken Goethe kendi.si­

ni tanımış ve bir süre derslerini dinlem ti. Bu sırada aralarında dostluk bağları kur­ muşlardı. Loder 1810'da Rus Çarının özel hekimliğini yapmış, sonra Moskova·ya yerl erek, ölene dek orada oturmuştur. 1812 yılında Loder, Köni berg Üniversite­ sinde Tıp Profesörü olan oğlunu yitirın ti.

rek iyiye dönüşüyordu. Mesleğinde son basamağa erişmesi için Roma'ya gitmesi gerekiyordu. Onun bu aşamaya erişmiş ve bunun gururunu - kısa bir süre için de olsa - duymuş ol­ masını bilmek, bana küçük bir övünç oluyor.

Siz de, aziz dostum, aynı acılara katlandınız, gidenin ar­ dında kalanın neler çektiğini bilirsiniz. Elden ne gelir ki? Kendinden önce gidene düşen görevleri de yüklenmek ve on­ ların da üstesinden gelmeye çabalamaktan başka...

ZELTER'e

Weimar, 1 llaziraıı 1831

Ekinlerini derdiğin dış  dünyadan,  zaman  zaman bana  da birkaç demet sunmakta devam et, dostum, ben bu arada yaşam - manastırının bahçesine çekilmiş - kısaca söylemem gerekirse- Faust'un ikinci bölümünü bitirmeye çalışıyorum. Yirmisinde bir gençken ilham aldığın şeyleri, seksen ikisinde kaleme almak kolay iş değil. Canı içine çekilmiş bir iskeleti alacak, onu sinirler ve kaslarla onaracak, tepesine baş kondu­ racaksın; Sonra onu bol bir pelerinle örteceksin ki ortaya koyduğun yapıt açık bir bilmece olarak kalsın,  insanlar  on­ dan yalnız tat almakla kalmasınlar, bir yandan da durmadan üzerinde kafa yorsunlar...

MARIANNA v. WILLEMER'e

Weimaı;  7 Haziraıı 1831

Benim sevgili arkadaşım en tatlı saatlerini neşeli genç­ lerle baş başa geçiriyorsa, ben de ondan pek  geri  kalmıyo­ rum; iki erkek, bir kız üç torunum çevremdeki tüm bulutları dağıtıyor; gittikleri yer aydınlanıyor. Onların sevinci, ne  hal­ de olursa olsun,  en  yaşlıya da  geçiyor; Tanrıya şükredelim  ki

önümüze böylesine aydınlık ışıklar yakmış.

AUGUST KESTNE R'e 1

Weiııı_aı; 9 Haziran 1831

(... ) Bir söyleyeceğim daha var; oğlumun gömüldüğü ye­ re, acaba, sade ve gösterişsiz bir anıt yapmak uygun  düşer mi dersiniz? Bana, bu yönde düşündüklerinizi, lütfen bildiri­ nız.

Bir ağıtımda sözlendirdiğim gibi, babanın yatmak istedi­ ği yere oğulun yatması varmış yazgıda. Bunu abideleştirmek yerinde olacak sanıyorum.

AUGUST KESTNER'e

29 Teıııııııız 1831

Oğlumun arkada bıraktığı az eşyanın gönderilmesi işini, tümü ile size bırakıyorum. Milano'daki Bay Mylius'a yollar­ sanız, elime geçecektir. Anıt sorununa gelince: Oradaki iyi­ lik sever dostların, özellikle Bay Thorwaldsen'in önerileri be­ ni son kerte duygulandırdı, içimde duyduğum gönül borcunu sözle anlatabilmem olanaksız.

(... ) Küçük kubbeyi on iki palmiyenin üzerine oturtmak düşüncesinde sizinle birlikteyim, resimde işaret ettiğim bir gi­ rinti ile oymaların daha uyumlu olacağını sanıyorum. Mektu­ buma bir de 'mezartaşı yazısı' ekliyorum: Umarım, siz ora­ dakiler de uygun bulursunuz:

t Kesıner, Geoıı Augusı Chrisıian (1777-1853); Goethe'nin Welzlard'da tanıştığı ve delice sevdiği, ama onun nişanlı olduğunu öğrenince bırakıp kaçtığı Lolle'nin oğlu, Bilindiği gibi, Goethe bu büyük sevgiden esinlenerek, onu dünyaca üne kavuşturan 'Werther'i yaratmıştı, August Kestner, arkeolog ve sanat tarihçisidir, 1817'den beri Roma'da, Vatikan'da, Hannover elçisi olarak görev yapmaktadır. Goelhe'nin oğlu onun kollan arasında can verdi.

Goethe, Fil. Patri. Antevertens. 0bit.

Annorum, XL. MDCCCXXX .1

(... ) Vurgulamak istediğim bir konu da, -yine aramızda kalsın! - Faust'un ikinci bölümünü bitirmiş olduğumdur.

Ne anlatacağımı, bir yerde, nasıl anlatacağımı uzun yıl­ lardır biliyordum. Onu kafamda taşıyor, ancak, zaman  za­ man, yüzüme gülen yerleri oturup yazıyordum.

REINHARD'a

Weimar, 7 Eyliil 1831

Sonunda bu çalışmayı yapmaya ve doğumgünüme' ka­ dar bitirmeye kesinkes bir karar verdim.

Gerçekten de ağustosun ilk yarısında arlık yaparak iş kalmamıştı, müsveddeleri paket yapıp mühürledim, hoylcce gözden ve ilgiden uzaklaştırdım. Öteki  yapıılarııııın  ar ,ısına ne zaman katılır da, onların özgül ağırlığını ne kadar aıııırır orasını bilemem. Dileğim odur ki yapıl uygun hir  ıaıııaııınız­ da elinize geçsin!

Ola ki, sonu yeterince aydın bulmayasınız'!

Ama dünya ve insanlık tarihinde de bunu gi\rmüyoı ınu­ suyuz: Çözümlenmiş her problem karşımıı.a çi\ı üml rıııııesi gereken yeni bir problem çıkarmıyor mu?


1. (Goethe, der Sohn. starb. dem Veler vorangehend, 40  Jahrr  all,  IK 10)  ·ı  ıı•·lhe, oğul, öldü. Babasından önce, 40 yaşında, 1830." Augusl Gorlhr (1711'1 IH 1111 l,ııba­ sının islediği gibi Roma'da Porta San Paolo'nun olduğu yerde Cnllu• l'lı•m lınin bitişiğindeki,  lıalolilı olmayanlara  aynlmış  mezarlıkta  Keats,  Shrllry, 11. v ve bz. !erinin yanında yatmaktadır.

2. Goelhe'nin doğumgünü: 28.8.1749

.'<,5

BOISSEREE'ye

Weimaı; 8 Eylül 1831

Weimar'da pek gösterişli bir törenle kutlanan doğumgü­ nümü, bir kez de kendim için, yalnızca kutlamak üzere, Thü­ ringen ormanlarını seçıim1 ve mektubunuzda istediğiniz gibi, o sarp ve amansız kayalara bakarken düşümde hep sizi can­ landırdım. Beni sevindiren mektubunuzu arkamdan yollamış­ lar. Şimdi, mektubunuzun sonunda sorduğunuz soruya, ay­ rıntılı olarak yanıt vermek İslerim.

Önce şunu haber vereyim: Faust'un  ikinci  bölümünü, onu başlıbaşına ele alarak, bitirmeyi başardım.  Ne yazacağı­ mı, dahası nasıl yazacağımı çoktandır biliyordum.

Anlatılmamış bir masal gibi, uzun yıllar onu kafamda ta­ şıdım; zaman zaman, kimi yerleri yazmak içimden geliyor ve oturup buraları yazıyordum.

Ancak, bu ikinci bölümü, birinci gibi fragman olarak bı­ rakamazdım. Önceden yayınlanmış olan başlangıcı okuduğu­ nuzda sizin de söylediğiniz gibi, bu bölümün akla seslenip onu kandır ası gerekiyordu.

Sonunda, ikinci bölümü bütünü ile ele alıp işlemek, par­ çaları düzgünce birbirine bağlamak üzere kesinkes bir karar aldım ve onu kültürlü bir kafanın karşısına çıkabilecek hale getirmeye çalıştım.

Ben elimden geleni yaptım: Yapıt ortada.

'Belki tüm sorunlar çözülmüş değildir, ya da, her  yön salt aydınlığa çıkarılmamıştır; ama mimikten, simgeden, işa­ retten anlam çıkaranlar onu beğenecektir.

Böyleleri, belki onda, benim verebildiğimden de fazlası-

1. Goethe. son doğumgününü (28.8.1831) kullamak için allı günlük bir geziye  çık• mış, bir zamanlar, maden işletmelerini yönelmek için emek harcadığı llmenau·a  ka· dar gitmişti. Burada ocak bekçisi ile birlikle gezerken, 1783 yılında. pencerenin kena• nna ku unkalemle yazdığı 'Über ailen Gipfeln isi Ruh' adlı şiiri yüzünden üne ka• vuşmıış olan küçük kulübeye de girmiş ve kendi yazısına bakarak derin düşüncelere dalmıştı.

nı bulacaklardır.

BRÜHL'e

Weiıııar, 15 Ekim 183/

Yıllar, bir zamanlar dostça ve bolca sunduklarını, yaşlı günlerimizde bir bir elimizden alırken, kendimize ,ve dünya­ ya karşı görevimiz, - kanımca - , gözümüzü bize kalana çevir­ mek, onu değerlendirmektir. Bu arada, yıllar yılı anlaştığı, düşünce ortaklığı içinde uzaktan ve yakından, ama yine bir­ likte, kültürünü geliştirdiği güvenilir dostlarının varlığını bil­ mek kadar güzel bir şey olabilir mi?

İçtenlikle yazdığınız satırları ve mektubunuza eklediği­ niz derg iyi 1 bu anlamda karşılıyor ve her ikisi için de, duydu­ ğum gönül borcunu size sunmak istiyorum, sevgili dostum ve efendim.

Şimdi sırası gelmişken, size bir  acı,  biraz  sert,  bir  çift laf edeceğim: 2 Yaptığınız ve başardığınız işlerden ötürü asla pişmanlık duymayasınız; anılarınıza dalıp üzülmeyesiniz: İyi­ niyetli çabalarınızdan umduğunuz sonuçlar almasanız da on­ ların yine bir başka yönde - belki bizim  bilmediğimiz  biçim­ de - yararları olmuş, hi:z;metleri ve yardımları dokunmuştur. Hele sizin durumunuzda... Siz ki, yetenekli çok sanatçının kendi kendisini bulmasına yardımcı oldunuz,  onlara  çok  da­ ha iyi yollar gösterdiniz! Dışın içle bağdaşmasını sözlerle de­ ğil, canlı örneğinizle öğrettiniz, onlara bu uyuşmanın tadını tattırdınız!

Yeryüzünde her davramşın sonucu vardır, ama bu so­ nuç sıçramalarla olur. Bir etkiyi kayboldu sanırken, bakarsı-

1. Brühl. Goethe'ye 'Berfin Kro/lık Tiyaırolannda Yeni Giysiler' adlı derginin  23  no­ lu sayısını doğumgünü armağan olarak yollamıştır.

2. Brühl mektubunda, 1828 yılında, Krallık Tiyatrosu Genel  Müdürlüğü  görevine son verilmesinden yakınmıştı.

nız, neden olduğu sonuç şu yanda, ya da bu yanda karşınıza çıkar. Kimi zaman da bundan haberiniz olmaz, ya da sonuç hoşunuza gitmez: Bizim düşündüğümüz, istediğimiz gibi de­ ğildir.

Genel görüşlerimde bunca açıldığımı bana bağışlayın! Bunlar yaşlılığın meyveleri, moralimizi ancak onlarla güçlen­ direbiliyoruz; kaldı ki bunlar, ikimizin de kendimizi adadığı­ mız dalda en çok işimize yarayacak ögeler. Zaman zaman kendime uygulayıp faydalandığım düşünceleri, sevdiğim bir arkadaşıma niçin söylemeyeyim?

Geçmişe bakınca ikimiz de sevinebiliriz. Siz şimdi güzel sanatlara ek olarak getiril diğiniz 1 yeni görevde rahatınıza ba­ kın! Çevremizdeki zenginliklerin, bulanık ışığı bile bu yalnız günlerimizi canlandırmaya, onları yaşanır yapmaya yetmez mi?

Saatlerinizin en güzel şekilde akıp gitmesini dilerim!

Size yürekten bağlı arkadaşınız.

MARIANNA v. WILLEMER'e

Weimar, 10 Şııbat 1832

Yaşadığım şu günleri gcregınce değerlendirmek isteği ile çevremde birikmiş sayısız kağıtları elden geçirip arıtır­ ken, yaşamımın en güzel günlerinden kalma bir yığın mek­ tup elime geçerek gözümü, gönlümü aydınlattı... Bunları za­ ten ayrı bir yerde saklıyordum; şimdi tümünü bir araya geti­ rip bir tomar yaptım ve sarıp mühürledim.

Bu paket şimdi, üzerinde adresiniz yazılı olarak önüm­ de duruyor. Onu -her olasılığı düşünerek- şimdiden size yollamak istiyorum. Ancak, sizden dileğim, onu -belli bir güne kadar- açmadan, öylece saklamanızdır. Böylesi mek­ tuplar bize gerçekten yaşamış olduğumuzu kanıtlar.

1. 1830'da Brühl, Berlin Müzesinin genel müdürlüğüne getirilmişlir.

Yüreğimizi huzur ve sevinçle dolduran en güzel belgelerdir onlar...1

WILHELM v. HUMBOLDT'a

Weinıar, 17 Man 1832

Elimde olmayan nedenlerle verdiğim uzun bir aralıktan sonra, mektubunuzu 2 -önceden hazırlamadan - şöylece ya­ nıtlamak isterim: Hayvanlar bilgilerini organları aracılığı ile edinirler, demiş eskiler; buna ben şunu  ekleyeceğim:  İnsan­ lar da öyle... Şu farkla ki, insanların, organlarını yenibaştan bilgilendirme avantajları vardır.

Her işlev, dolayısıyla her başarı için, kişide, doğuştan, gerekli yetenek varsa, bu onu, bilinçaltından - kendine özgü kurallarla - sonuca doğru iteler, ama bu arada,  onu gayesin­ den amacından uzaklaştırması da olasıdır.

Kişi, kendisinde, herhangi bir elişine, ya da sanata arşı yaradılışında gizli olup da, düzgün bir bakımla artacak bir ye­ teneğin varlığını ne kadar erken anlarsa, o kadar mutludur; dıştan aldığı hiçbir etki, dünyaya beraberinde getirdiği kişilik ayrıcalıklarını bozamaz. En yüksek deha odur ki, her şeyi kendinde toplamasını, kendine mal etmesini bilir ve bu veri­ leri toplarken, öz yaradılışından, karakter dediğimiz özel kişi­ liğinden fedakarlıkta bulunmak şöyle dursun, tam tersine ki­ şiliğini yüceltir ve onu daha etkin kılar.

Bu arada, bilinç ile bilinçaltı3 arasında kendiiiğinden çe­ şitli ilişkiler kurulur; bir büyük müzik yeteneklisini düşüne-

1. Marianne'nın (Doğu-Batı-Divanının ölümsüz Suleikası! Bu Divandaki çok şiirin yazan!) kendisine yazmış olduğu mektuplan. Goethe paketler ve içine güzel bir de şi­ ir ekleyerek 25 Şubatla Frankfurt'a Willemer'e yollar.

2. Humboldt'un 6 Ocak 1832 günlü mektubunun bu yanıtı, Goethe'nio yazdığı son mektuptur.

3. Goethe das Bewusste - das Unbewusste; Bewusstein - Bewusstlosigkeit, deyimle­ rini kullanıyor.  Biz bu yazıda:  Bewusstlosiglıeit'ı Bilinçsizlik  deği  bilinçaltı  olarak

MT

!im: önemli bir partitur hazırlaması gerekmektedir: Bilinç ve bilinçaltının ilişkisi berİim her zaman tekrarladığım bir örnek­ le - mektup ile zarfın ilişkisi gibi birbirini tamamlar.

İnsanların organları, yinelemelerle, edindiği bilgiler, dü­ şünce ve araştırmalarla, başarı, başarısızlık ve yeniden düşün­ ce ve araştırmalarla özgür bir çalışma içinde, - biz bilincine varmadan - sonradan elde edileni, doğuştan var olanlarla öy­ lesine birleştirir ve ortaya öyle bir bütün çıkarır ki bunun kar­ şısında şaşmamak elden gelmez.

Bu genel görüşlerimi, yolladığınız pusulayı geri gönde­ rirken, sorunuzu yanıtsız bırakmayayım diye yazdım.1

Altmış yıldan önce, genç yaşımda Faust'un esintisini al­ mış, ana çizgileri ile onu belli biçimde düşünmüştüm. Nasıl sıralayacağımı ayrıntıları ile bilmiyordum. Bu esinlenmeyi uzun yıllar, -ona hiç ilişmeden - kafamda taşıdım. Ancak, il­ ginç bulduğum kimi yerleri ayrı ayrı - kaleme alıp işledim. Böylece, ikinci bölümde karşımızda bulduğumuz boşlukları doldurmak, eş bir ilgi ile önceden yazılmışlara bağlamak ge­ rekiyordu. O zaman, karşımıza şu büyük zorluk çıktı: Doğal bir biçimde oluşmuş yerlere bu kez, bilerek, amacı görerek çalışıp eksikleri tamamlamak zorunluğu! Şu da var ki bu işi, böyle uzun, duyarak, düşünerek yaşanmış devingen bir ömrü arkanıza aldıktan sonra yapmak, kuşkusuz yapıtın yararına olmuştur. Ben, eskiyi, yeniden ayıracaklarmış, sonradan yazı­ lanlar ilk yazılanlardan ayrılıyormuş, gibi bir korkuya kapıl­ madan yazdım. Bu problemin yanıtını, ileride onu okuyacak­ ların iyiniyetli yargılarına bırakıyorum.

Uzak  yakın dostlarıma, gönül  borcu  ile bağlı olduğum

yakınlarıma,  gelişigüzel söylediğim  bu ağırbaşlı  (ciddi) sözleri,  sağlığımda  yüzlerine  söylemek,  onların  yanıtlarını almak,


1. Humboldt. Goethe'nin 1 Aralık 1831 günlü mektubunda, Faust üzerine yazdıkları­ nın bir kopyasını çıkarml!j ve bunu ozana göndererek ona - aşağı yukarı- şöyle  bir soru yöneltmişti: Böyle büyük bir yapıtı nerelerden esinlenerek yazıyordu?  Yazdıkla­ rı uzun bir süre içinde. bilinçli biçimde kafasında mı oluşuyordu. yoksa bunlar. yaşa­ mının herhangi bir döneminde birden mi bilincinde beliriyordu?

tartışmak -kuşkusuz- beni çok mutlu ederdi.

Ama - korkarım - içinde  yaşadığımız  bu  karmakarışık ve zıvanadan çıkmış görünen dünyada, sonsuz  emeklerle, uzun yıllar harcayarak hazırladığım bu değişik biçimdeki ya­ pıyı hor  görenler olacak.  Belki,  onu  fırtınada  parçalanmış bir geminin enkazı gibi bir kıyıya atıp bırakacaklar, saatlerin kumları onu örtüp kapatacak.

Akılalmaz prensiplerin, akılalmaz eylemlerle egemenli­ ğini sürdürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Bu arada ben, ancak

-sizin de- çekildiğiniz köşeni zde1 yaptığınız gibi, elde etmiş olduklarımı ve elimde kalmış olanları korumak ve -olabildi­ ğince - arttırmakla yetiniyorum.

Siz de bana uğraşılarınızdan, söz ediniz; R ieme r2 bildiği­ niz gibi, kendi alanındaki konular ve benzeri ile uğraşıp duru­ yor. Akşamları oturup konuşurken, bu alanda açılıp onun sı­ nırlarına dek uzanıyoruz.

Mektubumun gecikmiş olmasını bağışlayın! Yalnızlığı­ mın dışında, yaşamın sırları  üzerinde  oturup  kafa  yoracak bir saati bulmak da güç oluyor.

Bütün bağlılığımla,


1. Aslında "Durg' = şalo diyor Goelhe. Humboldt'lann Balı Derlin  dolaylarında Te­ gel Gölü kıyısındaki şatoları.

2. Riemer. uzun yıllar Aııgust Goethe'ye özel öğretmenlik ve Goethe'ye sekreterlik yaptıktan sonra, ı812'de Weimar'daki Gimnazium (Gymnasium) da profesör oldu. Onun dalı da Humboldl'unki gibi Phylologie idi.



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar