HERAKLEİTOS KIRIK TAŞLAR / TÜRKÇESİ: ALOVA
Dostum
Mehmet Aközer'e
Ve
kollarının arasında Kırık taşlar bulmak isterdim:
Tanrının
sözleri Kırık taşlar: Herakleitos'tan parçalar
Odisseus
Elitis
***
"Aynı
ırmağa
girdiğimizde
girmeyiz
Biziz
değiliz"
diyen
Ephesoslu büyük düşünür Herakleitos'tan günümüze kalmış bütün
"Parçalar" Türkçe'de ilk kez manzum biçimleriyle yayımlanıyor.
Herakleitos arkasında derin bir düşünce geleneği olmamasına karşın, ateşe,
suya, toprağa, güneşe 'çıplak akıl'la bakarak evrenin temel yasalarını yüzlerce
yıl önce çözmeye çalıştı. Kimi Avrupalı filozofların düşünce yöntemi olarak
benimsedikleri 'diyalektik'i gözlem yoluyla keşfederek, her şeyin sürekli bir
akış olduğunu sistemli bir biçimde açıkladı. Yaşadığı zaman Ephesoslu
yöneticiler ve hemşerileriyle hiçbir zaman anlaşamayan bu seçkin zekâ dağlara
çekilerek münzevi bir yaşam sürdü. Hegel, dolayısıyla Marks'ın düşüncesini
etkileyen Herakleitos'un çağımız üzerindeki etkisini yadsımak mümkün değildir.
İ.
Ö. 540-480 yılları arasında yaşamış olan Ephesoslu büyük düşünür Herakleitos
için şunları yazıyor Diogenes Laertios: "Son derece mağrur, tepeden bakan
biri olarak yetişmişti ...
Çok
bilmek öğretmez akıllı olmayı. Öğretse Hesiodos'la. Pythagoras’a öğretirdi, bir
de Ksenofanes’le Hekaitos’a.”
Sonunda
bir insan- kaçkını olarak dünyadan elini ayağını çekti, dağlarda ot ve bitki
yiyerek yaşadı. Ama bütün gövdesini ödem kaplayınca kente indi ve hekimlere,
bir şaşırtmacayla, yağmurlu bir havayı kurağa çevirip çeviremeyeceklerini
sordu. Hekimler bir şey anlamayınca, kendini bir gübreliğe gömdü. Gövdesindeki
suyun gübrenin sıcaklığıyla buharlaşacağını umuyordu. Ama bu. bir sonuç vermedi
ve altmış yaşında öldü.
***
BU
KİTAP ÜZERİNE
Bu
kitap, İyonya'lı Filozof Herakleitos'un büyük yapıtından günümüze kalabilmiş az
sayıdaki Parçaların şiirleştirilmesi gibi bir amaç gütmüyor. Parçalar,
çevrilirken izlenen ilke, şiir sanatının teknik olanaklarından olabildiğince
yararlanarak Herakleitos'un düşüncesini en yalın, en çarpıcı biçimde Türkçe'ye
aktarmaktı. Bu açıdan, Parçalar'a, He- rakleitos düşüncesini Türkçe'de, manzum-
teknikle söyleme denemesi diyebiliriz. Türkçe'nin lakonik özelliğinin yanında,
Heraklei- tos'un bilicilerin üslubundan esinlenerek, görüşlerini peygamberce
bir edayla söylemesi, böyle bir çalışmaya olanak sağlamıştır.
Beni
Parçalar'ı çevirmeye yönelten etkenlerden ilki, arkasında derin bir düşünce
geleneği olmamasına karşın, bu büyük filozofun ateşe, suya, toprağa, güneşe
"çıplak akıl"la bakarak, evrensel yasaları çözmeye çalışması ve olağanüstü
sezgisiyle çağının yüzyıllarca ötesine taşarak Avrupa'lı filozofların bir düşünce
yöntemi olarak benimsedikleri "diyalektik'i, gözleme yoluyla keşfetmesi,
her şeyin sürekli bir akış halinde olduğunu sistemli bir biçimde
açıklamasıdır... Hegel, " Mantık"ına -9-
Herakleitos'un
bütün sözlerini aldığını yazar. Sol-Hegelcilik'ten gelen, 20. yüzyılı büyük ölçüde
etkileyen Marx yoluyla Herakleitos düşüncesinin çağımızın üzerindeki etkisini
yadsımak mümkün değildir.
Bir
başka etken, bu büyük zekânın yalnızlığıdır. Herakleitos'un Ephesoslular'la, hele
yöneticilerle hiç anlaşamadığını biliyoruz. Öyle ki, sonunda dağlara çekilmiş,
bitkilerle beslenip, tam bir münzevi hayatı sürmüştür. Bunlar söylenti olmakla
birlikte, Parçalar de-rinlemesine okunursa, onun bu tür bir hayatı seçmiş olma
olasılığı akla yatkın gelmektedir. Öte yandan, Herakleitos'un kimi Parçalar'ını
okuyan Sokrates'in okudukları karşısında hayranlık duyduğu, ama anlamak için
"Delos'lu bir dalgıç gerek," dediği yazılıdır.
Herakleitos,
yaygın ününe ve etkisine karşın, yüzyıllarca "muammacı",
"karanlık", "ağlayan" gibi sıfatlarla anıldı. Ancak 18-19
yy. Avrupa düşüncesinde gerçek yansımasını bulabildi.
Üçüncü
etken, Herakleitos'un birkaç sözcükte indiği o büyük derinliğin Türkçe söyleyişe
çok uygun düştüğünü fark etmemdir.
Aynı
ırmağa
girdiğimizde
girmeyiz
Biziz
değiliz
Düşündükçe
daha da derinleşen bu sözler, sanırım, pek az dilde altı sözcükle
anlatılabilir. Bu açıdan, Kırık Taşlar daha çok, bir dil çalışması oldu benim
için.
Bana
kalsa, bu kitaba yalnız Parçaları koyar, başka tek sözcük yazmazdım. Okur bu
Taşları "çıplak akıl"la okusun diye; tıpkı Herakleitos'un suyu, ateşi
okuduğu gibi.
Alova,
2002
HERAKLEİTOS KIRIK TAŞLAR
1.
Her
zaman var olsa da Logos insanlar kavrayamıyorlar onu duymadan önce de
bir
kez duyduktan sonra da
Her
şey bu Logos’a göre olup bitse de
insanlar
hiçbir
şey yaşamamış gibiler
Benim
her
şeyi
doğasına
göre ayırarak ve nasıl olduğunu göstererek açıkladığım
sözler
işlerde
bile
Ötekilerse
bilmiyorlar
yaptıklarını uyanıkken uykudayken yaptıklarını unuttukları gibi
2.
Demek
izlemeli
ortak
olanı
Ortak
olsa da Logos çoğunluk yaşar kendine özgü düşüncesi varmış gibi
3.
Beni
değil
Logos’u
dinlemek
bilgelik
Uyuşmak
her
şeyin
Bir
olduğunda
4.
Bu
dünya düzeni ki
rastgele
süprüntülerden bir yığın
5.
Belirli
bir düzen belli bir zaman var
değişmesi
için dünya düzeninin uyarak
yazgılı-zorun’a.
6.
Dama
oynayan
bir
çocuktur zaman Krallık çocukta!
7.
Karşıtımız
iyi bize
8.
Bilmezler
ki
Nasıl
uyuşur karşıtlar
Uyumu
karşıt
gerilimlerin
Yay
ile lir gibi
9.
Bütündür
karşıtlar bütün değil
Birbirlerini
çekip
iterek
Uyumludur
uyumsuz
Bir
her
şeyden
doğar
Her
şey
Birden
10.
Çırpıcı
tarağında düz yol
kırık
yol
bir
aynı
11
.
Yukarı
bir
aynı
aşağı
yol
12
.
Çemberde
baş
son
bir
13.
Deniz
en
arı
en
katışık su
Balıklar
içebilir
iyi
onlara
İnsanlar
içemez
ölümcül
14.
Aynı
şey içimizde diriyle ölü uyanıkla uyur gençle yaşlı
Biri
olur öbürü öbürü biri
15.
Ölümlüler
ölümsüz ölümsüzler ölümlü
Biri
öbürünün ölümünü yaşar yaşamını ölür
16.
Soğuk
ısınır sıcak soğur
Islak
kurur kuru ıslanır
17.
İyi
kötü
bir
aynı
Kesip
biçen
dağlayan
bir
de ücret isterler
acı
veren
hekimler
bunun
için
18.
İyi
değil
insanın
her
istediğini
elde
etmesi
Sayrılık
sağlığı
hoş kılan
İyiliği
kötülük
Bolluğu
açlık
Dinlenmeyi
yorgunluk
19.
Yay’ın
ismi: yaşam İşi: ölüm
(βıόs)
: Yay (βíos) : Yaşam
20.
Savaştır
her
şeyin babası
kralı
Kimini
tanrı kıldı
kimini
insan
Kimini
köle
kimini
özgür
21
.
Bilin
ki
her
şeyde ortak
savaş
Çekişmedir
adalet
Çekişerek
var
olup
yok
olur
her
şey
22.
Bütün
bunlar olmasaydı kimse bilmeyecekti adalet sözünü
23.
Yasa:
boyun
eğmek
Bir'in
sözüne
24.
Gizli
uyum
güçlü
açıktan
25.
Doğa
gizlenmeyi sever
26.
Beklenmeyi
beklemezsen
bulamazsın
Öylesine
bulunmaz
27.
Yeni
yepyeni
sular
akar
aynı
ırmağa
girenlerin
üstünden
(O
ırmak ki) dağıtır
birikir
toplar
akar
yaklaşır
uzaklaşır
28.
Aynı
ırmağa
girdiğimizde
girmeyiz
Biziz
değiliz
29.
İki
kez
giremezsin
aynı
ırmağa
30.
Her
şey
ateşle
değişilir Ateş her şeyle
Altın malla mal altınla nasıl değişilirse
31.
Ateş:
gereksinim:
doyum
32.
Ateş
havanın ölümünü yaşar hava ateşin
su
toprağın toprak suyun
33.
Ateş
gelecek
Her
şeyi yargılayıp
ele
geçirecek
34.
Yıldırımdır
her
şeyi
yöneten
35.
Bu
dünya ki
her
şey için aynı
Ne
tanrı yapısı ne kul
Hep
var idi
var
var
olacak:
Bir
ölümsüz ateş ki ölçüyle alevlenip ölçüyle sönen
36.
Söndürmeli
ölçüsüzlüğü büyük yangınlardan çok
37.
Ateş
dönüşümleri: İlkin deniz
Deniz
ki yansı toprak yarısı ‘yakıcı’
Toprak
ki dağılır deniz olur
Ölçülür
toprak
olmadan önceki oranla
38.
Büyük
yıl:
Kışı
dev tufan
yazı
dünya yangını
Bir,
alevler kaplar dünyayı bir, sular basar
10.800
yıldır bu süre
39.
Nasıl
saklansın insan hiç batmayandan?
40.
Güneş
söner yaşlanınca ama yeniden tutuşur
41.
Güneş
insan
ayağı
kadar
42.
Her
şeyi doğuran mevsimleri değişimleri belirleyen güneş:
Denetçisi
bekçisi
dönemlerin
43.
Ölçülerini
aşamaz güneş Yoksa Erinyeler
Dikenin
yardımcıları bulup çıkarırlar onu
44.
Ayı:
Doğu’yla
Batının sınırı
Karşısında
Ayının parlak Zeus’un sınırı
45.
Güneş
olmasaydı
bir
yıldız gecesi olurdu
46.
Güneş
her gün yeni
47.
Öteki
günler gibidir bir gün
48.
Bütün
insanlara özgüdür kendini bilmek
doğru
düşünmek
49.
En
büyük üstünlük
bilgeliktir
doğru
düşünmek
Doğru
eyleyip doğasına göre
doğru
söylemek kavrayıp her şeyi
50.
Dinlediklerimden
biri
yok ki
anlamış
olsun:
Bilgelik
ayrı
düşmektir
her
şeyden
51.
Bilgelik
bir
Bilmek
her
şeyin
her
şeyle
yönetildiği
düşünceyi
52.
...
(bilge kişi) tanınmaz inanca açlığından insanların
53.
Aptal
her sözde telaşlanır
54.
Bilgeliği
seven
çok
şey bilmeli gerçekte
55.
Birdir
bilge
İstemez
Zeus
denmesini kendine
İster
56.
Bilgelik
insana
değil
Tanrı’ya
özgü
57.
Düşünce
herkeste ortak
58.
Ruhlar
koklar Hades’te
59.
Bir
Logos var ruhta kendini çoğaltan
60.
Ruh
ki
bir
soluk veriştir
kavrayan
Gövdeden
ayrı
sürekli
akan
61.
Su
olmak ruha ölüm
Suya
toprak
Oysa
topraktan
gelir
su
Ruh
sudan
62.
Orada
burada
yortarak
bulamazsın
ruhun
sınırlarını
Öylesine
derinde
63.
Zevk
verir
ruhlara
nemlenmek
64.
Gösterir
yolu
tüyü
bitmemiş çocuk sürçek sarhoşa bastığı yeri bilmeyen nemli ruhuyla
65.
Kuru
ruh
en
bilge
en
iyi
66.
Savaşta
ölen ruhlar çok daha temizdir salgında ölenlerden
67.
Ağının
ortasında oturan örümcek sineğin takıldığını görür görmez nasıl ona doğru
koşarsa
ipliğin
kopmasından acı duyarcasına
İnsan
ruhu da
gövdesinin
bir yanı yaralanınca hızla gider oraya
sımsıkı
ölçüyle
bağlandığı
gövdenin
yaralanmasına
dayanamazcasına
68.
Çetindir
yüreğin
arzusuyla
savaşmak
İstediğini
ruhun
pahasına
satın
alır
69.
Uyanıkken
gördüğümüz her şey: ölüm Uyurken gördüğümüz: uyku
70.
Uyuyanlar
da çalışır dünya işinde
7
1 .
İnsan
bir
ışık
yakar
kendine
geceleyin
gözünün
feri gidince
Yaşarken
ölüye
dokunur uykuda Uyanıkken uyuyana
72.
Uyanıkların
bir
tek
ortak
dünyası var
Uyuduğunda
herkes
kendi
dünyasına döner
73.
...
uyanırlar
ve
uyanık bekçileri olurlar dirilerle ölülerin
74.
Boşuna
arıtıyorlar üstlerindeki kanı yıkanarak kanda
Çamura
batmışın yıkanması gibi çamurda
Gören
deli
der böylesine
Bir
de
yakarıyorlar
şu yontulara konuşuyormuş gibi evlerle
Bilmeden
tanrı nedir kahraman nedir
75.
Dionisos
için geçmeseydi bu alay söylenmeseydi
ut
yerleri için bu ilahiler yaptıkları
utanç
verici olurdu
Uğruna
çılgına döndükleri bağbozumu şenliklerinde
Dionisos'la birdir oysa Hades
76.
Gece
gezginleri
büyücüler
Bakkhos
rahipleri
şarap-fıçısı
rahibeleri gizli ayin tâcirleri
77.
Sevinçsiz,
süssüz, kokusuz şeyler söylüyor
kudurmuş
ağzıyla Sibylla
Bin
yıl öteden geliyor Tanrı’nın konuştuğu sesi
78.
Kutsal
değil
insanlar
arasında yapılan gizem törenleri
79.
Bilicisi
Delphoi’deki Tanrı ne söyler
ne
gizler meramını
Gösterir
80.
Adam
çocuktur
Tanrının
gözüne
Çocuk
nasılsa
adamın
81.
Tanrılar
insanlar
baş
üstünde tutarlar
kılıçtan
geçenleri
82.
Tanrı:
gün
gece savaş barış tokluk açlık
Girer
türlü biçime
Nasıl
anılırsa ateş
tütsülük
baharların kokusuyla
83.
Tanrıya
her
şey
güzel
iyi
haklı
İnsana
kimi
haklı
kimi
haksız
84.
Bilgelerin
bilgesi
maymundur
Tanrı’nın
yanında
En
güzel maymun
nasıl
çirkinse
insanın
85.
Bundan
böyle uymaz şairlerle öykücüleri meçhul konularda tanıklığa çağırmak
Çoğu
kez
yaptığı
gibi atalarımızın güvenilmez yetkilileri mahkemeye getirmek
86.
İnsanlar
unutuyorlar yolun götürdüğü yeri
Ve
yabancılar
en
sürekli ilişkilerine
Ve
garip geliyor onlara
her
gün karşılaştıkları şeyler
Eyleyip
söylememeli uyuyanlar gibi
87.
Çocuk
oyunudur insanların görüşleri
88.
Yakasına
yapışacak adalet yalan düzenlerin
yalancı
tanıkların
89.
Dinlememeli
Çocukların
ana
babayı
dinlediği
gibi
90.
Hangi
düşünceleri
hangi
bilgelikleri?
Peşine
düşüp şairlerin çoğunluğu öğretmen belliyorlar bilmeden
kötünün
çok
iyinin
az olduğunu
En
iyisi
her
şeye yeğ tutuyor
bir
şeyi:
ölümsüz
ün
ölümlüler
arasında
Çoğunluksa
sürü
gibi besleniyor
tıka
basa
91.
Çoğunluk
kavramaz
karşılaştığı
şeyleri
Ne
de anlar
öğretildiği
zaman
Ama
öyle görünür
92.
Ne
dinlemeyi
bilirler
ne
konuşmayı
93.
Aptallar
sağır
gibidir
dinlerken
Varlığıyla
yokluğu
bir
dedikleri
94.
Yaşamak
isterler doğduklarında yazgılarıyla karşılaşmak
(ya
da, daha çok, huzura kavuşmak ölümde) ve çocuklar bırakırlar arkalarında
yazgılarıyla karşılaşacak
95.
En
saygınlarının
hayaller
yalnızca
bilip
savunduğu
96.
Hep
zengin kalasınız ey Ephesoslular
belli
olsun diye kötülüğünüz
97.
Ephesoslular
iyi
ederler
kendilerini
assalar
bırakıp
kenti
yeniyetmelere
o
koskoca adamlar
Attılar
çünkü Hermodoros’u
en
iyi insanı aralarından
dediler:
en
iyiyi istemiyoruz aramızda varsa böyle biri
gitsin
başka yere başkalarının yanına
98.
Akılla
konuşanlar
güvenmeli
her
şeyde ortak olana
bir
kent
nasıl
güvenirse
yasalarına
daha
da büyük
bir
güvençle
Tüm
yasaları
beslenir
çünkü
insanoğlunun
bir
tek
tanrısal
yasayla
İstediğince
güçlüdür çünkü o Her şeye yetip artar
99.
Gökbilimle
uğraştı Thales
100.
Kimi
günleri iyi kimi günleri kötü sayıyordu Hesiodos
Bilmiyordu
çünkü her gün
bir
aynı
101.
Mnesarkhos
oğlu Pythagoras herkesten çok sorgulayıp durdu ve bu yazıları seçip ayırdı
Ona
göre
kendi
bilgeliği çok şey bilen
bir
muzırın sanatıydı
102.
Düzenbazların
şahıydı Pythagoras
103.
Çok
bilmek
öğretmez
akıllı olmayı
Öğretse
Hesiodos’la
Pythagoras’a öğretirdi
bir
de Ksenophanes’le Hekaitos'a
104.
Çoğunun
öğretmeni Hesiodos Her şeyi bildiğini sanır herkes Günü geceyi bilmeyen biri
Oysa birdir ikisi
105.
Priene'de
yaşadı
Teutamas
oğlu Bias
O
ki
herkesten
akıllıydı
106.
Bilgeler
bilgesi Homeros gibi Yunanlılar arasında
Yanıldı
insanlar
görünür
nesneleri tanımada
Yanıltmıştı
çünkü onu bitlerini kıran çocuklar:
Görüp
tuttuğumuzu bırakırız göremeyip tutamadığımızı götürürüz derken
-107.
Yanılıyordu
Homeros derken:
Şu
çekişme ortadan kalksa tanrılar, insanlar arasında
Uyum
olmazdı müzikte yüksek ile alçak olmasa
Canlılar
olmazdı dişiyle erkek olmasa
108.
Yarışmalardan çıkarıp kırbaçlamalı Homeros’u
Arkhilokhos’u da öyle
109.
Gökbilimciydi
Homeros
110.
Yeğdir
bana
görülen
işitilen
algılanan
111
Gözler
kulaklar
kötü
tanıktır
insanlara
Ruhları
anlamasa
dillerinden
112
.
Gözler
daha
şaşmaz tanıklardır
kulaklardan
113
.
Her
şey
dumana
dönüşseydi
Burun
delikleri ayırırdı onları
114
.
Işık
gibi yanıp söner
insan
geceleyin
115.
Bezginlik
verir
aynı
efendilere çalışmak onlarca yönetilmek
-127-
116.
Değişerek
dinlenir
-128-
117.
Altın
arayanlar
çok
kazıp
az
bulurlar
118.
Eşek
samanı
altına
yeğler
119.
Mutlu
olur
yemek
için
acı
burçak
bulan
öküzler
120.
Domuz
çamurla yıkanır kümes hayvanı toz toprakla
121.
...
haz duymak batakta
122.
Her
hayvan
sopayla
sürülür
otlağa
123.
Köpekler
tanımadıklarına
havlarlar
124.
Tezekten
çok cesetlere yaraşır defedilmek
125.
Bir
erkek
otuzunda
büyükbaba
olabilir
126.
En
iyi bir
on
bin bana
127.
Kykeon
bile ayrışır karıştırılmazsa
128.
En
iyisi
gizlemek
deliliği
Zordur
ama gevşeyince kadehlerden sonra
129.
Güvenilmezlik
kaçar
gözden
130.
Rastgele
varsayma büyük şeyler üstüne
131.
Karakter
insanın
kaderidir
132.
Kendimi
aradım
133.
Öldüklerinde ne bekledikleri ne düşledikleri
şeyler
bekler insanları
HERAKLEİTOS'UN DÜŞÜNCESİ*
Logos
Herakleitos'a
göre insanlar, şeylerin temelinde yatan tutarlılığı kavramaya çalışmalıdır. Bu
tutarlılık her şeyde ortak olan düzenin formülü ya da öğesi niteliğindeki
Logos'ta ifadesini bulur. Logos'un teknik anlamları Herakleitos düşüncesinde
"ölçü", "orantı" gibi temel kavramlarda yatar. Ortak bir
plan ya da ölçüye uyan düzenin ana ilkesi şöyle açıklanabilir: Görünüşte çoğul
ve tümüyle farklı olmalarına karşın, bütün şeyler gerçekte tutarlı bir bileşim
içinde bir birlik sağlarlar ve insanlar bu birliğin bir parçasıdır. İnsanların
yaşamlarını yeterli bir biçimde gerçekleştire-bilmeleri için bu ilkenin
kavranması mantıksal açıdan zorunludur. Logos, Herakleitos'a göre, şeylerin
temel öğesiydi ve pek çok bakımdan, temel kozmik öğe olan ateşle özdeşleşiyordu.
Herakleitos düşüncesinde dünya-nın türlü halleri, temel bir buluşa yaslanarak,
sistematik bir biçimde açıklanır. Buna göre, bütün türlerde görülen doğal
değişiklikler düzenli ve dengelidir. Bunu sağlayan, şeylerdeki ortak öğe olan
ateştir. Dış dünyadaki -147- değişiklikler kadar, insan davranışlarını da Logos
yönetir. Ruh ateşten yapılmıştır ve bir bölümü, dünya düzeninin bir bölümü
gibi, sönüktür. Şeylerin gerçek yapısını, bir başka deyişle Logos'u anlamak,
ruhlarımızın aşırı nemlenmemesi ve kişisel aptallıklar yüzünden etkinliğini
yitirmemesi için gereklidir.
Bir
ve Çoğunluk
Herakleitos'a
göre, Çoğunluk olmadan Bir; Bir olmadan Çoğunluk olamaz. Dünya aynı zamanda Bir
ve Çoğunluk'tur. Bir'in birliğini oluşturan, Çoğunluk'un "karşıt gerili-
mi"dir. Bir'in Çoğunluk içinde farklılaşması ve Çoğukluk'un Bir ile
bütünleşmesi hem sonsuz, hem de eşzamanlıdır.
Ateş
Dünya
hiç sönmeyen bir ateştir. Bu ateşin bir bölümü her zaman, öteki iki dünyevi kütleyi;
denizi ve toprağı oluşturmak üzere söner. Ateş, deniz ve toprak arasındaki değişimler
birbirlerini sürekli olarak dengeler. Saf ateşin (aither) yönetsel bir
kapasitesi vardır. Ateş maddenin arketipik formudur. Bir bütün olarak dünya
düzeni, bir yandan ölçüleri sönerken, öbür yandan yeniden tutuşan bir ateş
olarak tanımlanabilir. Bu koşullar her zaman vardı, her zaman var olacaktır.
Mile- tos okulu anlamında kozmogoni Heraklei- tos'ta yoktur. Ateş, Thales ya da
Anaksimenes'teki su ve hava gibi bir ilk madde değildir. Saf kozmik ateşe
Herakleitos "aither" diyordu. Bu parlak ateş ışıldayan gökyüzünü dolduruyor
ve dünyayı çepeçevre sarıyordu. Aither'e, yaygın bir biçimde, ruhların
barındığı, tanrısal bir yer olarak bakılıyordu. Anaksimenes'in düşünmüş olduğu
gibi soluk değil de, ateşin ya da aither'in ruh olarak algılanmış olması,
ateşin maddenin denetleyici gücü olarak seçilmesinde etkili olmuş olabilir.
Dünya düzeni (kozmos) genel olarak, toprak kütlelerinden ve denizden oluşur,
bunları ateşin ya da aither'in parlak zarı kaplar. Bu ateşi Herakleitos
kozmolojik süreçlerin itici kaynağı olarak görüyordu. Buradan yağmur oluşur,
yağmur denizi besler ve denizden yükselen nemli buharla (çünkü ateş nemi 'tüketir')
yeniden dolar. Ksenophanes'in göstermiş olduğu gibi, deniz toprağa dönüşür ve
toprak başka zaman ve mekânlarda suya dönüşür. Üç kütle arasındaki değişimler
öylesine eşzamanlıdır ki, her birinin bütünlüğü aynı kalır. Ne kadar toprak
denize dönüşürse, o kadar deniz toprağa dönüşür... Deniz ile "yakıcı"
(ateş) arasındaki ilişki de böyledir. Logos ya da orantı aynı kalır. Geniş
ölçekli bir kozmolojik değişim içinde, bu kez söz konusu olan yine ölçü ve
değişimin düzenidir.
Akış-Irmak
Dünyaya "hiç sönmeyen bir ateş" olarak bakarsak, her zaman şeylere
nasıl dönüştüğünü, her şeyin de her zaman ona nasıl geri döndüğünü
kavrayabiliriz. Buysa, nesnelerin devinimine ve değişimine bakışımızda belirli
bir yöntemi gerektirir. Sürekli yanan bir ateş her zaman yakıt tüketir ve
dumanını bırakır. Her şey bir yakıt işlevi görerek ateşle birlikte yukarıya
doğru tırmanır ve ateşi besledikten sonra aşağıya doğru iner. Tüm gerçeklik hiç
durmadan akan bir ırmak gidir. Hiçbir şey bir an bile durmaz. Görünen şeylerin
özü sürekli bir değişim içindedir. Herakleitos, görünürde devinimsiz bile olsa,
herhangi bir nesnenin, akışın bir parçasından başka bir şey olmadığını söyler.
Ona göre bu nesneyi oluşturan madde, zamanın birbirini izleyen iki anında asla
aynı değildir. Herakleitos'ta ırmak imgesi, değişim sürecindeki dengenin ve
ölçünün korunmasına bağımlı nitelikteki bir tür birliği betimler.
Herakleitos'un ırmağı her bir şeydeki değişimin mutlak sürekliliğini vurgular:
Her şey ırmak gibi sürekli bir akış içindedir.
Yukarı
ve Aşağı Yol
Parlak
buhar güneşin çanağında tutuşup dışarı çıktıktan sonra karanlık
"yakıcı" olarak tekrar ortaya çıkar ve bir kez daha denize döner. Bir
sonraki aşamada su sürekli olarak toprağa dönüşür. Denizin toprak olduğu
oranda, toprak da suya dönüşür. Ve deniz, toprak olmadan önceki oranla ölçülür.
Yarısı toprak, yarısı ise "yakıcı"dır. Bunun anlamı; herhangi bir
anda, denizin yarısının "yakıcı" olduğu halde aşağı yola yöneldiği,
öbür yarısının ise henüz toprakken yukarı yola çıktığıdır.
Denizin
yağmur tarafından çoğaltılması -150- ölçüsünde su toprağa dönüşür. Su, buharlaşma
yoluyla azaldığı ölçüde de toprak tarafından beslenir. Sonuç olarak, denizden
çıkan parlak buharın güneşin çanağında tu- tuşturulmasıyla "yukarı ve
aşağı yol" çevrimi tamamlanmış olur.
Ölçü
Bütün
bu sürekli akışa karşın, nasıl oluyor da şeyler görece durağan görünüyor? Bu
soruya Herakleitos'un yanıtı şöyleydi: Her bir maddenin formu uzun bir dönem
içinde aynı kalmasına karşın, özü sürekli olarak değişmektedir. Bu olguya bağlı
olarak "ölçüler"e uyulmaktadır. "Hiç sönmeyen ateş''in belirli
ölçüleri her zaman tutuşmaktadır, ama öte yandan başka ölçüler yok olmaktadır.
Bu ölçüleri güneş asla aşamaz. Her şey ateşle, ateş her şeyle değişilir. Bir
başka deyişle, ateş, aldığı kadarını verir.
Çekişme
ve Uyum
Maddenin
üç halinden -ateş, su, toprak- her biri iki eşit bölümden yapılmıştır. Bunlardan
biri yukarı çıkarken, öbürü aşağı inmektedir. Demek ki, her bir şeyin iki
yarısı karşıt yönlere çekilmektedir. Şeyleri bir arada tutan işte bu karşıt
gerilimdir. Bu "karşıt gerilim", aynı zamanda evrenin "gizli
uyum"unu sağlar; bu uyumun öbür yüzüyse çekişmedir. Prof. Campbell şöyle
bir benzetmeye başvuruyor: "Ok, kirişi terk ederken eller karşıt yönlere
ve yayın farklı bölümlerine doğru ge-rilirler; lirin tatlı ezgileri varlığını
aynı gerilime borçludur. Evren'in gizi bunun aynısıdır." Öyleyse savaş
insan topluluğunda olduğu kadar, yeryüzünde de her şeyin kralı, her şeyin
babasıdır. Homeros'un çekişmenin yok olmasıyla ilgili dileğiyse, dünyanın
ortadan kalk-ması için edilen bir duadır.
Karşıtlar
Her
karşıt çift hem bir birlik hem de çoğulluk oluşturur. Farklı çiftler, aynı
zamanda birbirleriyle bağlantı içindedir. Her bir karşıtlık bir tek kesiksiz
bütün oluşturur. Çeşitli bütünler birbirleriyle bağlantı içindedir. Böy- lece
şeylerin bütünsel çoğulluğu, bir tek tutarlı, saptanabilir bütünlük yaratır ki,
Herak- leitos buna "Birlik" der. 82. Parça'da olduğu gibi, her bir
karşıt Tanrı ile açıklanabilir. Tanrı kavramıysa, temelde, Logos'tan başka bir
şey değildir. Şeyleri karşıtlar haline dönüştüren onların temel öğesi olan
Logos'tur. Aynı Logos karşıtlar arasındaki değişimin dengeli ve orantısal
olmasını sağlar. Şeylerin birliği yüzeyin altında gizlidir. Bu birlik karşıtlar
arasında dengeli tepkimeye bağlıdır. Herakleitos'a göre: "Gizli uyum
güçlüdür açıktan" ya da "Doğa gizlenmeyi sever."
Bu
görüşleri, bütün olarak dünyanın işleyiş biçimine uygularsak karşımıza
bağlantıları ilk bakışta görünmeyen farklı bileşenlerin bir toplamı çıkar.
Karşıtların görünmeyen bağlantıları, gerçekçe, çok daha görünür bağlantı
tiplerinden güçlüdür. Dünya düzenindeki bütünsel denge: bir yöndeki değişim,
so-nunda bir başka yöndeki değişime yol açıyorsa; yani karşıtlar arasında sonu
gelmeyen bir çekişme varsa mümkündür.
Çekişme
ya da savaş, dünyada değişimin baskın olduğunu göstermek için Heraklei- tos'un
kullandığı iğretilemelerdir.
Herakleitos
günün gece, gecenin gün olduğunu söylemiyordu. Bunlar aynı sürecin iki yüzüydü.
Başka bir deyişle, ateşle suyun "ölçüleri"nin salınımıydı ve biri
olmadan öbürü olmazdı. Ateşin kendisi, kendi birliği içinde bile; hem doyum,
hem açlık, hem savaş, hem barıştır. Ateşi başka biçimlere sokan, değişerek
dinlenmeye yönelten, karşıtların "gizli uyum"unda kendini gizleyen
"do- yum"dur. Gereksinim ise ateşi, parlak buharı bir yakıt gibi
tüketmeye yöneltir. Yukarı yol, aşağı yolsuz hiçbir şeydir.
Eğer
soğuk olmasaydı, sıcak da olmayacaktı. Herakleitos'un en ilginç sözlerinden biri
de, iyi ile kötünün bir olduğudur. Ne ki, bu sözle, iyinin kötü, kötünün iyi
olduğunu kastetmez. Bunlar bir ve aynı şeyin iki ayrılmaz yarısıdır. Bir şey
iyi olabildiğince kötü, kötü olabildiğince iyidir. Bununla birlikte,
Herakleitos'ta mutlak bir görelilik yoktur. Dünyanın işleyiş süreci bir daire
değil, "yukarı ve aşağı yol'dur.
İki
yolun birleştiği üst dorukta bölünmenin ve göreliliğin bulunmadığı saf ateş yer
alır. Herakleitos insana bazı şeylerin iyi, bazı şeylerin kötü geldiğini, ama
Tanrı'ya her şeyin iyi geldiğini söyler. 'Tanrı" ile burada, kuşkusuz,
ateş, "tek bilge" kastedilmektedir.
Bilge
Herakleitos'a
göre bilgelik, dünya düzeninin işleyiş biçimini anlamaktır. Bir başka deyişle;
şeylerdeki düzenin ortak öğesini ya da benzeşen yapısını kavramaktır. Mutlak
kavrayış ise ancak Tanrı tarafından başarılabilir. Tanrı tümüyle bilge olan tek
şeydir. Ateş ve Logos bu tümüyle bilge şeyin değişik görüntüleridir. Herakleitos
"bilge" ya da "bilge- lik"ten iki anlamda söz eder.
"Her şeyden ayrı" olarak nitelediği bilgelik çoğunluğun birliğinin
algılanmasıdır. Ayrıca bu terimi bu birliğin kendisine uygulayan Herakleitos
"her şeyin gidişini yöneten düşünce"den söz eder. Bu; iki parçaya,
yukarı ve aşağı yola bölünmeyen saf ateşin kendisi, yani bilgeliktir. İnsanlar
da ateşe sahip olduğu ölçüde bilge olurlar.
Ruh
ateşten oluşur. Nemden gelir, tekrar ona döner: Nem tarafından tümüyle soğu-
rulması, onun ölümüdür. Ruh-ateş, dünya- ateşle bağlantılıdır. Herakleitos'un
akılcı-fiz- yolojik kuramına göre, ruhun yapısı yalnızca gövdenin değil,
bütünsel olarak dünyanın yapısıyla da bağlantı içindedir. Etkin bir ruh kuru,
ateşli bir ruhtur. Nemli, örneğin aşırı içkili bir ruh kapasite olarak düşer,
çocuk- sulaşır. Gerektiğinde gövdenin bütün bölümlerine ulaşan ruhun ulaşılmaz
sınırları vardır. Erdemli ruhlar gövdenin ölümüyle suya dönüşmezler, sonunda
kozmik ateşle birleşmek üzere yaşarlar. "Büyük ölümlere büyük paylar"
düşer demekle Herakleitos ruhu kastetmektedir, çünkü ölümden sonra gövdelere
"tezekten daha çok yaraşır def edilmek." Savaşta ölenler, nasıl
hastalıktan ölenlerden temiz olabilir? Buna yanıt İkincilerin etkisiz ve nemli
olması, sahiplerinin yarı-bilinçli yarı-uyur durumda bulunmasıdır; savaşta
öldürülenler ise, tersine, erdemli ve cesurca bir eylemde, ruhları ateşle dolu
ölmüşlerdir.
İnsan
Herakleitos
dünyayı insanla açıklamaya çalışıyordu, insanı dünyayla değil. İnsan üç şeyden
oluşur; ateş, su, toprak.. Nasıl makrokozmik ateş bir tek bilgeyle
özdeşleştiriliyorsa, mikrokozmik ateş de tek başına bilinçtir. Ateş gövdeyi
terk ettiğinde, geriye kalan toprak ve su değersizdir. İnsana hayat veren ateş
"yukarı" ve "aşağı'ya bağımlıdır; tıpkı dünya ateşi gibi. İnsan dünyadaki
her şey gibi sürekli bir akışın içindedir. Birbirlerini izleyen iki an içinde
hem biziz, hem değiliz.
İçimizdeki
ateş sürekli olarak suya dönüşür, su ise toprağa. Ne ki, karşıt süreç eş zamanlı
ilerlerken, değişmez kalıyor görünürüz.
Uyku-Uyanıklık
İnsan
ateşle suyun ölçülerinin belirli salınımlarına bağımlıdır. Bu durum, uyku, uyanıklık,
yaşam ve ölüm başkalaşmalarını yara- -155- tır. Herakleitos'a göre gövdedeki
nemli, karanlık soluk verişlerin sonucunda uyku ortaya çıkıyor ve ateş düşüyordu.
Uykudayken her şeyde ortak olan dünya ateşiyle bağlantımızı yitiririz ve kendi
dünyamıza çekiliriz. Ateşle suyun düzenli bir dengede olduğu bir ruhta denge
hali sabahleyin parlak solukların eşit ilerlemeleriyle yeniden kazanılır. 71.
Parça'da geceleyin yakılan ışık insanın düşte gördüğü şey olmalıdır. O zaman
gerçek karanlık aydınlanır gibi olur. Ayrıca, Herakleitos uyuyanların dünya
işinde çalıştıklarını söyler. Söz konusu ışık her şeyde ortak olan Logos'un
gerçek aydınlatmasının yerine geçen, bireysel, özel bir aydınlanmadır. Uykudayken
insan ölüyle "temas" halindedir, ruh ateşi düşüktür, neredeyse sönmek
üzeredir, pek çok yönden bir ölüyü andırır. Öyleyse, uyku, uyanık yaşamla ölüm
arasında orta bir durumdur.
Yaşam-Ölüm
Hiçbir
ruhta ateş ve su uzun süre dengede kalamaz.
Biri
öbürüne baskın çıkar. Her iki durumda da sonuç ölümdür. Ruhlar için ölümün su
demek olduğunu biliyoruz. Ama bu, zevk arayan ruhların başına gelen bir şeydir.
Çünkü zevk ruhun nemlenmesidir, tıpkı sarhoş olan adamın nereye gittiğini
bilmemesi gibi. Kadehlerden sonra gevşeyince deliliği gizlemek zordur. Bu
yüzden "ölçüsüzlüğü söndürmek gerekir yangınlardan çok." Çünkü
"çetindir yüreğin arzusuyla savaşmak, istediğini ruhun pahasına satın
alır."
Tıpkı
yaz ile kışın bir olması ve birinin öbürünü "karşıt gerilim" ile
yeniden üretmesi gibi, yaşam ile ölüm birbirlerini üretirler. Yaşam ve ölüm,
genç ve yaşlı birdir. Aşırı nemden ölen ruh toprağın dibine gider, ama su
topraktan gelir ve sudan bir kez daha ruh bu-harlaşır. Tanrılar ve insanlar
birdir. Birbirlerinin yaşamlarını ölürler, ölümlerini yaşarlar. Her şey
gerçekte bir başka şeyin ölümüdür. Gerçek yorgunluk aynı durumun sürekliliğidir,
gerçek dinlenmeyse değişmedir. Herakle- itos yaşamın ve ölümün dengesini
koruyan çevrimin süresini otuz yıl olarak tahmin eder. Bu, bir erkeğin
büyükbaba olabileceği en kısa süredir.
Teloji
Herakleitos'a
göre geleneksel dinin uygulamaları aptalca ve mantığa aykırıdır, zaman zaman
gerçeği gösterseler bile. Herakleitos, Olympos dininin insanbiçimciliği ve
putataparlığıyla alay ederken Ksenophanes'i izledi. Bununla birlikte,
tanrısallık ülküsünü tümüyle yadsımaz ve gizem törenlerinin doğru dürüst
kutlandıkları zaman, değersiz olmadığını söyler. Bu tür törenlerin olumlu rolü
olabilir, çünkü dolaylı olarak, insanların Logos'u kavramasını sağlarlar.
Herakleitos, Kseno- phanes'le uyuşarak Tanrı'nın bir olduğunu söyler. Ama
popüler dine karşı yürüttüğü polemik onların mitolojik sonuçlarından çok,
ayinlerini ve törenlerine karşıdır. Evlere tapınmanın saçmalığı üzerine yorum
yapar. Teoloji ve dinle ilgili birkaç Parça döneminin dinsel canlanmasına pek
de sempatiyle bakmadığını göstermektedir.
Etik
Herakleitos'un
etik öğütleri daha çok özdeyiş biçimindedir ve genellikle çağdaşlarıyla benzerlikler
taşır. Ölçülülüğün önemini vurgular; ölçülülük ise bireyin kapasitesinin doğru
değerlendirilmesine bağlıdır. Heraklei- tos'un öğütsel özdeyişleri fiziksel
kuramlarındaki temel ilkelerden dolayı derin bir anlam kazanır. Ayrıca şeylerin
merkezi özünün anlaşılması yoluyla, bir insanın tam anlamıyla etkin ve bilge
olabileceğine olan inancı da bunu doğrular. Herakleitos felsefesinin temel
ahlakı, etik ile fiziğin ilk kez biçimsel olarak iç içe örülmüş olmasıdır.
"Karakter insanın kaderidir" sözü, Homeros'ta sık rastlanan, insanın
yaptıklarından ötürü sorumlu tutulamayacağı görüşünün yadsınmasıdır. Daimon,
burada, insanın kişisel yazgısı anlamına gelir. Bu yazgı, insanın bir ölçüde
denetleyebildiği kendi karakteri tarafından belirlenir. Herakleitos'a göre
insani yasalar, tanrısal-ev- rensel yasalar tarafından beslenir. Bu yasalar
dünya düzeninin temel öğesi olan Logos ile bağdaşır. Burada,
"besleme" temel anlamda metaforiktir; insan yasalarıyla Logos arasındaki
ilişki dolaylıdır ve bunun maddi bir zemini yoktur. Çünkü iyi yasalar, tıpkı
Hera- kleitos'un kendisi gibi, insanların dünyayla doğru ilişkisini anlayan,
ateşli ruhlara sahip bilge insanların yarattığı bir şeydir.
Herakleitos'un
ahlaksal öğretisi kimi zaman Etik'in sağduyu kavramının önceden sezinlenmesi
olarak değerlendirilmiştir. Ama "ortak", Herakleitos'un vurguladığı
gibi "sağ- duyü'dan çok farklı bir kavramdır. Kaldı ki Herakleitos
"sağduyu"dan olabildiğince nefret etmişti. En çok itirazda bulunduğu
"çoğunluk'ün her biri kendi dünyasında ve kendilerine özgü bilgeliği
varmış gibi yaşar. Kamuoyu bu bakımdan, "ortak"ın tam tersidir. Herakleitos'un etiği onun insanbilimsel ve koz-molojik görüşlerinin bir sonucu
olarak görülmelidir. Bu görüşün birinci koşulu, ruhların kuru tutularak ateş
demek olan bilgelik içinde kaynaşmasıdır. Gerçekten "ortak" olan
budur ve en büyük yanlışlık, uyuyan insan-lar gibi davranmak; yani ruhlarımızın
nemlenmesine izin vermek, kendimizi dünya ateşinden uzaklaştırmaktır. Bilge bir
insan, karşılığı kötü olmadan iyiyi sağlamaya çalışma- malıdır; çaba olmadan,
huzuru aramamalı, hoşnutsuzluk olmadan mutluluğu yaşamayı beklememelidir.
Kötüyü iyiyle birlikte tanı-mak zorunda kalmaktan yakınmamalı, şeylere tutarlı
bir biçimde, bütünsel olarak bakmalıdır. Herakleitos "ortak" olanı
kentin yasalarıyla karşılaştırarak Stoacı dünya-devle- tinin yolunu açar. Bu
yasalar tanrısal yasanın yetkin olmayan cisimlenişidir. yine de
tanrısal
yasayı ortadan kaldırmamalıdır, çünkü bütün insani etkinliklerde bir görelilik vardır.
İnsan Tanrı'nın yanında çocuktur. Böyleyken, surlar için olduğu kadar yasalar
için de savaşmalıdır. Ve kuru bir ruha sahip bir yurttaşı barındıran bu kentte,
en iyi bir on bindir, çünkü onda "ortak" olan cisimlen- miştir.
*
Bu yazı, John Burnett, G. S. Kirk-J. E. Raven okumalarının bir özetidir.
HERAKLEİTOS'UN
YAŞAMI (İ. Ö. 540-480)
Yaşamını
Ephesos'ta geçirmesi, eski bir aristokrat aileden gelmesi ve kenttaşlarıyla
arasının iyi olmaması dışında Herakleitos'un yaşamına dair bilinenler tümüyle
söylentiye dayanmaktadır. Şöyle yazıyor Diogenes Laer- tios: "Ephesoslu,
Bloson (ya da, kimilerine göre Herakon) oğlu Herakleitos. Bu adam 69'uncu
Olimpiyat'ta kırk yaşındaydı. Son derece mağrur, tepeden bakan biri olarak yetişmişti.
'Çok bilmek öğretmez akıllı olmayı. Öğretse Hesiodos'la Pythagoras'a öğretirdi,
bir de Ksenophanes'le Hekaitos'a' dediği kitabından da anlaşılacağı gibi...
Sonunda, bir insan kaçkını olarak dünyadan elini ayağını çekti, dağlarda ot ve
bitki yiyerek yaşadı. Ama bütün gövdesini ödem kaplayınca kente indi ve
hekimlere, bir şaşırtmacayla, yağmurlu bir havayı kurağa çevirip
çeviremeyeceklerini sordu. Hekimler bir şey anlamayınca, kendini bir gübreliğe
gömdü. Gövdesindeki suyun gübrenin sıcaklığıyla buharlaşacağını umuyordu. Ama
bu, bir sonuç vermedi ve altmış yaşında öldü."
Diogenes
biyografik bir öykü diyebileceğimiz yazısında, Herakleitos'un Ephesoslular için
yasalar yapmaktansa Artemis tapınağında çocuklarla oyun oynamayı yeğlediğini anlatır.
Herakleitos üzerine söylentilerin çoğu kendi sözleriyle açıklanabilir. Örneğin,
aşırı insan kaçkınlığı onun insanların çoğunluğunu eleştirmesiyle (91, Parça);
ölümcül ödem-lerle kaplanması 61. Parça'yla; aynı biçimde, eleştirdiği
hekimlerin onu kurtarmak için bir şey yapmamaları, kendisini gübreye gömmesi
17. ve 124. Parça'larla ilinülendirilebilir.
İ.
Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Phliuslu Ti- mon'un Herakleitos'a
"muammacı" dediği bilinir. Herakleitos'un üslubuyla ilgili bu eleştiri
daha sonra Latince obscurus (karanlık) sıfatının yakıştırılmasıyla son biçimine
ulaştı (Cicero). Romalılar döneminde Herakleitos için yaygın betimlemelerden
biri de "ağlayan filozof"tu.
HERAKLEİTOS'UN
KİTABI
Diogenes
Laertios'a göre: "Onun olduğu söylenen kitabın adı 'Doğa Üzerine’dir. Üç
bölüme ayrılmıştır: Evren, Siyaset, Teoloji. Kimilerinin söylediğine göre
kitabı Artemis tapınağına adamış ve oraya koymuştur. Halk tarafından kolayca
küçümsenmemesi ve yalnızca yüksek toplumsal konumda bulunanların anlaması için
kitabı bilerek kapalı bir uslup- la yazmıştır... Kitap o kadar büyük bir üne
kavuşmuştur ki, Herakleitosçular denen tilmizler türemiştir."
"Doğa
Üzerine" başlığı Aristoteles ve peri- patetik filozofların "doğal
filozof' olarak adlandırdıkları düşünürlerin yapıtlarına yakıştırılırdı. Bölüm
başlıklarının özgün olmadığı ve Stoacı editörler tarafından düzenlendiği
sanılmaktadır. Elimizdeki parçaların, bir konudan öbürüne atlayan bir kitabın
parçalarından çok, sözel özdeyişler olduğu açıktır. Delphoi tanrısı ve Sibylla
ile ilgili Parçalar, Herakleitos'un bilici üslubunu bilinçli olarak
kullandığını göstermektedir. Buna neden olarak, Herakleitos'un yaşadığı
dönemdeki dinsel canlanmadan dolayı bu üslubun gözde olması gösterilebilir.
NOTLAR
7.
sayfadaki dizeler Cevat Çapan ın Türkçeleştirdiği, "Küçük Yeşil
Deniz" adlı şiirden alındı.
Parça
1.
J. Burnett 2. sıraya aldığı bu Parçaya ilişkin dipnotunda Logosu Herakleitos'un
kendi söyleminden başka bir şey olarak görmüyor ve filozofu peygamberliğe daha
yakın buluyor. Logos yerine. Söz (ya da Kelam) demeyi yeğliyor.
4.
"Dünya düzeni"ni kozmos karşılığında kullanıyorum.
22.
"Bütün bunlar"dan büyük olasılıkla adaletsizlikler kastediliyor.
37.
"Yakıcı" prestner sözcüğünün bire bir karşılığı. Bu tartışmalı
sözcüğün karşılığı olarak Burnett, "ateşli bir hortumun eşlik ettiği
kasırga"; Kirk-Raven, "yakıcı" (yıldırım ya da yangın); Charles
Kahn ise, "yıldırımlı fırtına" diyor.
77.
Sibylla: Apollon'un efendisi olduğu, vecit halinde kehanette bulunan efsanevi
kadın.
87.
Tanrı'nın gözünde.
105.
O Bias ki. "Çoğu insan kötüdür," demişti.
127.
Kykeon: Sıcak şarapta eritilen keçi peyniri.
KAYNAKÇA
Burnett,
John, Early Greek Philosophy, London, 1892. G. S. Kirk-J. E. Raven. The
Presocratic Philosophers. Cambridge, 1892.
Charles
H. Kahn, The Art and Thought of Heraclitus, Cambridge, 1979.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar