SAĞLIKLI OKÜLTİZM / Dion Fortune
Özgün Adı: Sane Occultism (1925)
Türkçesi: Asude İskender
Hermes Yayınları
• Giriş Dion Fortune Anlama Kılavuzu
• 1. BÖLÜM Okültizm Nedir?
• 2. BÖLÜM Okültizm Uğraşmaya Değer mi?
• 3. BÖLÜM Okültizmin Daha Derin Konuları
• 4. BÖLÜM Okült Araştırmada Her Şeye İnanırlık
• 5. BÖLÜM Meditasyon ve Psişizm
• 6. BÖLÜM Astrolojinin İyiye ve Kötüye Kullanımı
• 7. BÖLÜM Geçmiş Yaşamların Kayıtları
• 8. BÖLÜM Numeroloji ve Kehanet
• 9. BÖLÜM Okült Cemiyetlerde Grup Karması
• 10. BÖLÜM Okültizmde Otorite ve İtaat
• 11. BÖLÜM Okült Kardeşliklerde Gizlilik
• 12. BÖLÜM Sol El Yolu
• 13. BÖLÜM Okültizm ve Ahlaksızlık
• 14. BÖLÜM Psişik Hastalıklar
• 15. BÖLÜM Zihinsel Tecavüz
• 16. BÖLÜM Okültizm ve Vejetaryenlik
• 17. BÖLÜM Doğulu Yöntemler ve Batılı Bedenler
• 18. BÖLÜM Yargı Standartları
• 19. BÖLÜM Okültizmin İdealleri
Giriş
Dion Fortune Anlama Kılavuzu
Kemal Menemencioğlu
Sağlıklı Okültizm kitabında esas adı Violet Firth olan Dion
Fortune, tüm yönleriyle bir yol ve yordam olarak modern okültizmi kısa ve öz
bir şekilde ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Türkiye'de az bilinen, daha çok
batıda yaygın olan böyle bir konuda, eserde geçen birçok terimi okura açıklama
gereği vardır. Okültizmi tanıtma ve genel hatlarını ortaya çıkarma amacıyla
Türkçede birkaç kitap yayınlanmıştır.[1] Genelde böyle kısa eserlerde okültizm
gibi geniş bir konunun sadece bilgilendirmesi söz konusudur. Yurt dışında bu
konuda kapsamlı pek çok eser yayınlanmıştır. Ancak bu kitabın önemi konuyla
ilgili tanıtıcı bir giriş kitabı olmasından öte, okültizmin ana ilkelerini
belirleyen bir yönerge, adeta hemen hemen her satırının altı çizilecek bir el kitabı
olma çabasında olmasıdır. Kitapta Dion Fortune adeta canlanıp bize bir öğretmen
edasıyla daha önce sadece sözlü ve yüz yüze aktarılan sır ve nasihatleri yazıya
dökmüş bulunuyor. Böyle iddialı bir çalışmayı ancak konunun bir otoritesi
yürütebilir. Dion Fortune şüphesiz bir yandan büyüklük taslamadan sağduyumuza
ve sağ görüşümüze hitap eden, böyle bir otorite olduğunu sözlerinin ağırlıyla
kanıtlıyor. Şüphesiz okültizm adı altında ve benzeri konularda pek çok safsata
yazılmıştır, kitabın başlığının da işaret ettiği gibi pirinci taştan ayırmak
için "sağlıklı" bir yaklaşım gerekir. "Her parıltılı nesne
altın değildir" diye bir İngiliz atasözü vardır, ama sahtesi varsa
otantiği de vardır. Aklı başında insanlara itici gelen ve zaman zaman alay
konusu olan birçok alternatif konuda inandırıcı olmayan sınır tanımayan uçuk
iddialarla hepimiz karşılaştık. Sağlıklı bir görüş açısı ancak dikkatli bir
inceleme ve sıkı bir elemeden sonra elde edilir. Her şeyi laboratuar
şartlarında incelemek mümkün değildir. Bir varsayımı yaşayarak deneyleyerek
doğrulamak eski ama elverişli bir yöntemdir. Bazen de gerçeklerin kurgudan daha
inanılmaz olduğu durumlarla karşılaşırız.
Gizliliğe gelindiğinde, konunun etrafına bazen kasıtlı
olarak örülen gizlilik perdesi çoğu zaman yanlış algılamaları önlemek içindir,
zira istenilen anlayış ancak disiplinli bir düşünce ve deneyim sürecinden sonra
elde edilir. Dion Fortune'un sürekli vurguladığı gibi, böyle bir görüşü
sağlamak üzere, her türlü istismarı önlemeye yönelik özel bir eğitim gerekir. İşte
çağlar boyunca varlığını sürdüren gizem okulları buna adanmıştır. Bunlar
ezoterik örgütler olarak bilinir. Türkçesi içrek ve Osmanlıcası Batıni olan
Ezoterik'in kökeni eski Yunancada "içsel" anlamına gelen
"esotericos"den alır. Ezoterizm genel anlamda inisiyasyon denilen bir
sürece tabi kişilere açıklanan özel ve derin bilgiler anlamına gelir. Ezoterik
örgütler, inisiyasyon denilen bir ritüel ile kişileri gruplarına kabul ederler.
İnisiyasyon, bir kabul töreni olma ötesinde adayların zihinlerini içsel hakikatlere
açmaya amaçlar. İnisiye sadece bu ritüelden geçmiş kişiye değil, ezoterik
anlayışa vakıf, gerçeklerin içyüzünü görebilen kişiye denilir. İnisiyasyon
ritüeli onun dış şeklidir, ama esas olan içsel dönüşümdür. Eğer içsel dönüşüm
gerçekleşmemişse inisiyasyon ritüeli amacına ulaşmamıştır. Bundan dolay
inisiyasyon adayları konusunda ezoterik örgüt seçicidir, zira herkes bu
dönüşüme hazır değildir.
Okültizm ezoterik bir öğretidir, ama örneğin Masonluk gibi
ezoterik örgütlerde okült içerik sembollerinde saklı olup, uygulaması esas
alınmamaktadır. Tarih boyunca Masonluk gibi sosyal kardeşlikler ile okült
kardeşlikler arasında paslaşma olmuştur, ancak her ikisi farklı özelliklere
sahiptirler. Zira her biri aydınlanmaya adanmış olmalarına rağmen aydınlamanın
çift yönü vardır, dışsal aydınlanma eşitlik, özgürlük ve kardeşlik üzerine
kurulu aydın bir toplum kurma veya en azından topluma yararlı aydın bir kişi
yetiştirme idealindedir. İçsel aydınlanma kişinin ruhsal melekelerinin
açılmasına yol açan doğal, evrimsel ve okült bir süreçtir. İkisi birbirini
tamamlayıcı olmasına rağmen, birlikte doğru bir şekilde gelişmesi çok enderdir.
Dion Fortune'un siyasetle okültizmin bir arada yürütülmeyeceği konusundaki
uyarıları bu açıdan manidardır, özellikle istismar söz konusu olduğunda.
Okültizm nedir? Okültizm uğraşmaya değer mi? Bu sorular
kitabın ilk bölümlerini oluşturur ve kitabın gerisinde daha nice temel sorulara
yanıt verilir. Türk okuruna açıklık getirmek amacıyla okült kelimesini biraz
irdeleyelim. Okült kelimesinin etimolojik kökeni Latincede gizli anlamına gelen
"occultus"tan gelir. Dolayısıyla, Okültizmin Osmanlıcası "ilmi
gayb" veya "ilmi ledün", Türkçesi "Gizli Bilim" ve
"gizlicilik"tir. Konu itibariyle astroloji, simya ve büyü gibi
popüler kültürde doğaüstü olarak tanımlanan olaylarla ilgidir. Her ne kadar
okült konular itibarsızlaşmaya tabii tutulmuşsa da, tarih boyunca bütün
kültürlerde büyük itibar görmüştür. Sadece peygamberler ve filozoflar değil,
saygın bilim adamları da ona değişik adlar altında önem vermişlerdir. Gizlilik
tanımı görünmeyen madde üstü tesiri çağrıştırır, zira okült felsefede M. Reşat
Güner'in dediği gibi "görünen görünmeyenin tezahürüdür."
Tezahür soyut bir şeyin somut hale gelmesi anlamına gelir.
Yaşamımızı sürdürdüğümüz bu dünyayı beş duyumuzla
algılamaktayız. Ancak birçok kişi yaşamında bir veya birkaç kez olağanüstü bir
deneyim yaşar. Bu tür deneyimlerin gerçekliliğini her ne kadar pozitivist bir
mantık silsilesiyle çürütmeye çalışsak da, bazen bu tür deneyimler o kadar
berrak ve uyanık bir bilinç halinde cereyan ederler ki, bunları birer
bilinçaltı yanılsaması olarak geçirmek mümkün değildir. Hatta okült jargonda
farkındalık olarak tanımladığımız bu berrak bilinç hali sanki duyu ötesi
deneyimleri tetiklemekte. Zira Gurdjieff'in de sürekli vurguladığı gibi
insanlar hayatlarını adeta derin bir uyku halinde geçirirler. Bildikleri
sandığı çoğu şey bir yanılsamadan ibarettir. Kişilikleri ortamları tarafından
şartlanmıştır, gerçek özlerine inememişlerdir. Geçmişi anımsamak ve geleceği
tasarlamakla meşguller ve anı yaşamamaktadırlar.
Duyu ötesi deneyimlere kitapta sıkça kullanılan psişizm
denilmekte. Dolayısıyla, psişik olaylardan söz edebiliriz. Ancak psişik
kelimesinin sıfat olarak başka bir anlamı da vardır, bir psişik parapsikolojiye
konu olan duyuüstü hassasiyetlere sahip kişidir. Bunlar arasında durugörü,
duru-işiti vs gibi algılayış biçimleri vardır. Türkçede bazen psişik yerine
medyum kullanılır, ancak bu doğru değildir. Psişik hassas kişi demek, fazla
uzun bir ifade olduğundan, yabancı neşriyatlarda ifade edildiği şekilde kitapta
sadece psişik olarak ifade etmeyi uygun gördük. Medyumlar ruh çağırma
seanslarında kullanılan aracı kişilerdir. Medyumluk konusu Ruhçuluk veya diğer
bir deyişle Spiritüalizm ile ilgili bir konudur. Psişik denilen kişiler
algılamalarını trans halinde değil uyanıkken elde ederler. Birçok psişik bu
nadir yeteneklere doğuştan sahiptir. Okült çalışmalarda psişik yetilerin
gelişmesi hedef alınabilir, ancak bunlar nihai amaç olmadığı gibi kontrollü ve
bilinçli bir şekilde geliştirilmesi hedef alınır. İleriki sayfalarda görüleceği
gibi bu anlayışa ayrıntılı bir şekilde açıklık getirilecektir. Medyumluk
genelde bilincin pasif bir hale girmesini içerdiği için genelde okültistler
tarafından benimsenmez. Dion Fortune'un hem psişik, hem de medyumik yetileri
vardı.
Sağlıklı Okültizm, Aşk ve Evliliğin Ezoterik Felsefesi ve
Kozmik Doktrin ile birlikte Dion Fortune'un erken dönem eserlerini
oluşturmaktadır. Aşk ve Evliliğin Ezoterik Felsefesi kitabını Ocak, 2012
tarihinde Hermes'ten yayınladık. Dion Fortune'un okunan her kitabı diğer bir
kitabını tamamlar ve daha iyi anlaşılmasını sağlar. Geç dönem yazılarında daha
deneyimli ve daha derin konulara giren bir Dion Fortune'a rastlarız. Bu dönemde
onu özellikle Altın Şafak Hermetik Cemiyetinin Kabalistik ve Majikal
çalışmaları etkilemiştir. Fikirlerinin oluşmasındaki etkenleri aşağıda
açıklamaya çalışacağız.
Dion Fortune'un aile kökenleri İngiltere'nin kuzeyinden
gelmişti, hatta bir yazara göre kendisi Viking asıllı Norman'dır. Buna rağmen
çocukluğunu doğduğu Galler'de geçirmişti. Gallilerin Anglo Saksonlardan farklı
düşünce yapısını daha o yaşlarda fark edip yazmıştı. Muhtemelen onların mistik
Keltik bakış açısı onu etkilemişti. Genç kız olduğunda ailesi Londra'ya
taşınmıştı. Burada annesiyle birlikte Mary Baker Eddy'nin (1821-1910) kurduğu
Hıristiyan Bilim tarikatını keşfettiler. Erken yaşta ruhsal şifa yetileri
olduğunu keşfeden Mary Baker Eddy, daha sonra bir manyetik şifacı ve
hipnoterapist olan Phineas Quimby'den etkilenmişti. Maddenin gerçek olmadığı
inancına sahip olan bu tarikat, ilaç kullanımına karşıdır. Hıristiyan Bilim
tarafından etkilenmesiyle birlikte Dion Fotune'un medyumik kanaldan edindiği
rehber bağlantılarının onu Teosofik Cemiyetine üye olmaya teşvik ettiği
söylenir.
1875 yılında kurulan Teosofik Cemiyeti'nin en önemli kurucu
üyesi ve başkanı arkadaşları tarafından kısaca HPB olarak anılan Helena
Petrovna Blavatsky (1831-1891) idi. Teosofi Yunancada tanrı anlamına gelen
"teos" ve bilgelik anlamına gelen "sofi" kelimelerinin
birleşmesinden meydana gelen ve Tanrısal Bilgelik, İlahi Hikmet anlamına gelen
bir kelimedir. Binlerce sayfalık eserleri Peçesi Kaldırılmış İsis (1877), ve
Gizli Doktrin (1888) kitaplarında Blavatsky, zamanının din ve bilim anlayışını
ayrıntılı bir şekilde eleştirmekte ve okült açıdan evren ve insanın oluşumunu
ele almaktadır. Blavatsky Hıristiyanlığa karşı ağır eleştiriler getirmekte ve
son zamanlarda cemiyet merkezini Hindistan'a taşıyarak, öğretileri doğu
üstatları anlayışına göre düzenlemeye başlamıştır.
Şüphesiz Dion Fortune'un okült anlayışı Teosofi öğretilerine
çok şey borçludur. Bunların arasında reenkarnasyon ve ruhsal tekamül anlayışı,
yedi katmanlı evren ve insan yapısı, okült üstatları vs sayabiliriz. Ancak
Blavatsky'nin doğu öğretilerini vurgulaması Dion Fortune'un yaşadığı dönemlerde
Rudolf Steiner'in Teosofik Cemiyeti'nden ayrılarak Antroposofik Cemiyeti
kurmasına, Dr. Anna Kingsford (1846-1888) ve Edward Maitland'in (1824-1897) de
aynı şekilde Teosofi'den ayrılarak Hermetik Cemiyeti kurmasına yol açmıştı.
Dion Fortune da Teosofi'den ayrılarak evren ve insanın oluşumunu anlatan ruhsal
rehberi Sokrates tarafından aktarıldığı iddia ettiği Kozmik Doktrin adlı kitabı
çıkarmıştır. Kozmik Doktrin adından anlaşılacağı gibi Blavatsky'nın Gizli Doktrin'i
gibi evrenin oluşumunu okült öğretilere göre açıklamaktadır, ancak içeriği
adeta anlaşılmayacak kadar karmaşıktır.
Dion Fortune'un Yedi Katmanlı Evren Yapısı kavramı Teosofik
bir kavram olmakla beraber, kendisine has bazı yorumlarını içerir. Hermes'ten
çıkardığımız Aşk ve Evliliğin Ezoterik Felsefesi kitabında bu konuya ayrılmış
bir bölüm vardır. Okunması önerilir. Yedi Katmanlı Evren Yapısı, planlar olarak
ifade edilen paralel âlemleri içerir. Okült öğretilerine göre bizim maddi âlem
olarak algıladığımız fizik planının bir ötesinde popüler tabirde ruhlar âlemi
olarak ifade edilen astral plan vardır. Onun bir ötesinde zihinsel veya mental
plan vardır. Astral plan nasıl hem bir ortam, hem de bir bilinç haliyse, ona
eşlik eden ve fizik bedenle iç içe olan bir astral bedeni de vardır.
Dion Fortune önce ziraat üzerine sonrada psikoloji ve
psikiyatri üzerine eğitimini almıştı. Bir süre Londra'da bir klinikte
psikanalist olarak görev aldı. Daha sonra onun ilk okült hocası olan Dr.
Theodore Moriarty ile birlikte çalışarak psikanaliz yöntemlerinden etkilendi.
Moriarty'nin psikolojide okült psikolojik yorumlar ve yöntemlerini Dion
Fortune, Dr. Tavernor'ün Sırları öykü kitabında tasvir etmiştir. Bu kitabı
yakında Hermes Yayınları olarak yayınlayacağız.
1919 yılında Dion Fortune, Alfa ve Omega adlı bir okült
kardeşliğine inisiye olmuştu. Alfa ve Omega'nın geçmişi bir Gül Haç kolu olan
Altın Şafak Hermetik Cemiyetine dayanmaktadır. Gül Haçın geçmişi 15. asırda
Basralı İhvan-ı Safa (Saflık Kardeşleri) adında bir İsmailli tarikatından
alınan bir aktarmaya dayandığı kuruluş kayıtlarından anlaşılır. İhvan-ı
Safa'nın silsilesinin gizem okullarına kadar uzandığına dair kanıt yoksa da
usul ve bilgiler tarih öncesine kadar uzanır, ancak günümüze kadar öğretiler
eklemeler ve kabuk değiştirmelere tabii olmuştur. Alfa ve Omega'da Kabala,
çeşitli majikal yöntemler, astroloji, tarot vb farklı öğretiler pratik
uygulamalara dayalı dâhiyane bir sentez haline getirilir. İnisiyasyon tüm
gerçek ezoterik örgütler gibi her dine mensup kişiye açık olmakla beraber, her
dine karşı saygı şart koşulur. İnisiyeler yaşamlarını insanüstü olmaya çaba
harcayacağına ant içerler.
Dion Fortune'e göre Alfa ve Omega'nın başkanı Moina Mathers,
Dion Fortune'un aurasında[2] doğru işaretler olmadığını söyleyerek kısa bir
süre sonra cemiyetten kovmuştu. Ancak, diğer bir görüşe göre Dion Fortune'un
Aşk ve Evliliğin Ezoterik Felsefesi, Kozmik Doktrin ve Sağlıklı Okültizm
kitapları bu sıralarda çıkmıştı ve Moina Mathers, kitaptaki öğretilerin Alfa ve
Omega öğretilerine uymadığı gerekçesiyle Dion Fortune'a iki farklı öğreti
arasında seçim yapmasını şart koşmuştur ve kendi yolunu devam etmesi durumunda
ayrılması gerektiğini söylemiştir. Dion Fortune daha sonra Altın Şafak'tan
kopan diğer rakip kolu Stella Matutina'ye üye olmuştu ve İçsel Işık Kardeşliği
adında kendi cemiyetini kurmuştu.
Peki Alfa Omega ile Dion Fortune'un ayrıldığı noktalar
neydi. Bu konuda tahminimiz, ayrışma noktaları arasında Kozmik Doktrin
kitabının Altın Şafak sisteminin tasvip etmediği ve güvenilir saymadığı
medyumik kanaldan elde edilmişti. Ayrıca, diğer bir sebep Sağlıklı Okültizm
kitabında vejetaryenliği tenkidi olabilir, Moina Mathers kocası Lidell
MacGregor Mathers ile birlikte birçok okültist gibi koyu vejetaryendi. Bu
konuda herhangi bir dayatma uygulamayan Mathers çiftine karşı Dion Fortune'un
tavrı işgüzar ve çokbilmiş gelmiş olmalıdır. Ancak tabii başka sebepler de akla
gelebilir, okültizmde iki ayrı akım vardır. Biri sır tutmayı görev bilip
sırların sadece ehil kişilere verilmesini savunur. Diğeri sırları ifşa etmeye
görev bilir. Dion Fortune aynı Blavatsky, Steiner ve Crowley gibi bu ikinci
gruba mensuptur. Bu da Moina Mathers gibi sır bekçilerine pek hoş gelmemiştir.
Kitaba başlamadan önce açıklanması gereken bir iki kavram
daha vardır. Dion Fortune'un sürekli vurguladığı Batı Ezoterik Geleneği
kavramının ırkçılıkla ilgisi yoktur. Ünlü psikolog Carl Gustav Jung'un kolektif
(kitlesel) bilinçaltı olarak tanımladığı olguya göre belirli toplulukların
paylaştıkları ortak değerleri ve arketipleri vardır. Örneğin bir Çin veya Hint
kültürüne has sanat anlayışı, mitoloji, davranış biçim, ortak inançları vs bir
bütün olarak ele alındığında bize ne kadar farklı gelse de, bizler de onlara
farklı geliriz. Bunun sebebi belirli toplulukların belirli bilinç alanları
olmasına dayanır. Hatta bunların içinde tali gruplar da vardır. Batı Ezoterik
Geleneği içinde Almanlar, Keltler, Basklar, Slavlar hepsi farklı gruplardır ve
farklı ezoterik alt gelenekler de vardır. Türkler için örneğin Anadolu
gelenekleri esastır. Ancak ezoterik gelenekler birbirinden öğrenir ve
gelişirler. Farklı gelenekleri uygulama konusu halen itilaflı bir konudur.
Ancak bu konuda herhangi katı kural koymama genel olarak günümüzde yaygındır.
Dion Fortune'un yazdığı dönemde Doğu Ezoterizm popüler olmaya başlamıştı ve
kendisince unutulma tehlikesi yaşayan Batı Ezoterik Geleneği savunma gereğini
hissetmiştir. Doğu yöntemlerin batılılar için geçersiz olduğuna dair fikirleri
günümüzde pek ciddiye alınmamakta ve bence alınmamalıdır, ancak mutlaka bir
gerçek payı vardır.
İyilik ve kötülük kavramı farklı ekollerde bazı nüans
farklarına sahip olmakla beraber, genelde ruhsal tekamül kavramıyla
ilintilidir. Okült açıdan yaşamın amacı mükemmelliğe ulaşmaktır. Bu herkes için
geçerlidir, onun için başkasının ve kendinin ruhsal tekamülünü sağlamak ulvi,
engellemek ise şerdir. Tek bir yaşam bu mükemmelliğe ulaşmak için yeterli
olmadığı için reenkarnasyon vardır. Okült çalışmaların, inisiyasyonun amacı bu
süreci hızlandırmaktır. Zira doğu öğretilerde açıkça belirtildiği gibi
reenkarnasyon döngüsünden tek kurtulma yolu üstat (Arhat, Bodişatva, Mahatma)
olmaktan geçer.
Son olarak Dion Fortune'un Hıristiyanlık konusunda görüşleri
konusunda şöyle diyebiliriz. Tarih öncesinden gelme ezoterik / okült öğretiler
her dine ve kültüre uyum sağlayıp varlığını sürdürmüştür. Uygulayıcıları
arasında dindar kişiler olduğu gibi, mevcut dinlerinden memnun kalmayıp farklı
bir realiteyle direkt bir ilişki kurmak isteyenler olmuştur. Okült edebiyatta
İsa genelde büyük bir inisiye olarak görülür, yani başka bir insanın
varabileceği bir mertebeye sahip olduğu kabul görülür. Tabii onu daha yüksek
bir varlık mertebesine koyanlar da vardır, hatta külliyen reddedenler de.
Kitapta anlaşılacağı gibi Dion Fortune tüm dinlerin geçerli olduğunu ve belirli
gruplara belirli yollar tahsis edildiğini kabul etmektedir. Bu açıdan, Dion
Fortune'un atıfta bulunduğu İsa'yla ilgili sözler ve kavramların bir İngiliz
okur kitlesine hitaben yazıldığını unutmamak gerekir.
1.
BÖLÜM
Okültizm
Nedir?
Okültizmle ilgilenenlerin çok azı okültizmin gerçekte ne
olduğunu kendilerine sormak için duraksarlar. Onlar "okült"
sözcüğünün "gizli" ve sık sık onun eş anlamlısı olarak kullanılan
"ezoterik" sözcüğünün "az kişiyle sınırlı" anlamına
geldiğini biliyor olabilirler. Eğer ikisini bir araya getirirlerse, kesin
olarak okült bilimin gerçekten de birçoklarından gizlenmiş ve pek az kişiye
sunulmuş bir bilim dalı olduğu sonucuna varabilirler.
Madam Blavatsky tapınağın perdesini açtığından beri kutsal
bilimin etrafında muazzam bir laf kalabalığı birikti ve Teozofi Derneği eski
gizem öğretilerini popülerleştirmenin yollarını aramaya başlamıştı. Kanıt sunma
gereğini duymadan, her türlü başıboş ve ölçüsüz hayal ürünleri ortaya konmuş ve
şüphe besleyenlerin haklı eleştirilerine meydan veren bol malzeme sağlanmıştır.
Günümüzün sözde-okültizmi, görüş çerçevesinin dayanağı
etrafında biriken tortudan başka, şüpheli psişizmini, vahşi kuramlaşmasını ve
en gelişigüzel sınavlara bile karşı koyamadığının kanıtını da içinde
barındırır. Tüm bu değersiz ıvır zıvır hakkında tartışma çabası sarf etmeye
değmez. Kutsal Bilimle ilgili geçerli bir tahmin yürütmek için orijinal
eserleri etüt etmek ve duyu-üstü dünyaların ilk elden bilgeliğinin kanıtını
taşıyan büyük mistik ve inisiyelerin düşüncelerine ve çalışmalarına vakıf
olmayı denemek zorundayız.
Tüm teorileri ve dogmatik öğretiyi bir kenara bırakarak
deneyimle ilgili belirli konularda ortak bir fikir buluruz. Normalden üstün
olan bilinç düzeyleri vardır ve bu düzeylere eriştiğimiz zaman, normalde
iletişim kuramadığımız varoluş biçimlerini fark edebiliriz. Tüm kâhinler bu
konuda hemfikirdir ve biz onu okült bilimin türetildiği temel deneyim olarak
düşünebiliriz. Irkların en eski atalarına okült bilimi öğreten ve onların uygarlıklarının
temelini atan insanüstü varlıklara ilişkin evrensel tradisyonlar vardır. Her ne
şekilde olursa olsun doğruluğu kanıtlanamaz olan bu ifadeler, mevcut
tartışmanın amacı dolayısıyla bir kenara bırakılacak. O zaman kabullenelim ki,
insan zihninin normalüstü yeteneklerinin insana deneyimin doğaüstü bir boyutunu
açtığını çok fazla inkâr edemeyiz. Bu, okült bilimin konusunu ve hakkındaki
varsayımlar için gerekli veriyi oluşturan, insanoğlunda nadiren gelişmiş
normalüstü yetenekler sayesinde algılanan, çağlar boyunca birikmiş doğaüstü bir
deneyimdir.
Bu normalüstü yeteneklerin ara sıra görülen, ancak bir
zorluğu apaçık kanıt haline getiren gelişimidir.
Doğal bilim kanıtlarını her normal insan tarafından sahip
olunan beş fiziksel duyunun önüne serer. Okült bilim ise, insanlarda nadiren
gelişmiş bulunan duyuların hükmüne göre verilerini elde eder. Sıradan insan,
okült konulardaki düşüncesini koşula bağlı kanıtlar üzerine dayandırmak
zorundadır. Okült bilim, klasik müzik gibi, eğitimi ve tanrı vergisi
yeteneklerinin onu takdir etmelerine imkân sağladığı çok az kişiye özeldir.
Kültürsüz bir kişiyle anlaşılamaz, çünkü tartışacak ortak nokta bulunamaz.
Her nedense, günümüzde düşük seviyeli psişizm vakalarının
oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Birçok insanın başından onları düşünmeye
ve yanıt aramaya sevk eden bu tür deneyimler geçmiştir. Günlük yaşamımızın dört
duvarı dışındaki bir şey onlara bir anlığına görünüp kaybolmuştur ve onlar
‘bizim alışılagelmiş bir şekilde gördüklerimizin haricinde hiçbir şey yoktur'
açıklamasını artık tatmin edici bulmamaktadırlar.
Spiritüalistlerin yaptığı gibi, arayışlarında deneysel
araştırma yolunu izleyebilirler, böylece çalışmaları sırasında duyu-üstü
varoluş vakalarıyla ilgili önemli çapta veriler elde edebilirler. Ya da, başka
bir gelişim yolunu izleyenler, açıklama bulmak için sorularını geleneği takip
edenlere sorabilirler.
Kişi, konunun edebiyatı üzerinde çalışmaya başlayana dek,
onun boyutundan habersizdir. Konu, bir yandan sözlü geleneklere dayanarak,
antik literatürde geliştirilmiş ve sistemli hale getirilmiş mitolojilerin
arasından geçerek, kuramsal düşünceleri onları bizim "zaman ve mekânın
ötesine" taşıdığı yüksek eğitimli filozofların eserlerine kadar uzanır.
Ancak, her zaman akılda tutulmalıdır ki, okültizm bir
felsefe veya bilimden daha fazlasıdır: o deneyimden oluşan geniş bir yelpaze ve
kurguları düzen ve izahı arayan bu deneyimlerin külliyatıdır.
İnsan zihninin şüphesiz ki, az bilinen yönleriyle ve
yaradılışın zihinsel tarafıyla çalışmasından dolayı, okültizmi psikolojinin bir
uzantısı olarak tanımlayabiliriz. Onun doğru şekilde formülleştirilmiş ve
anlaşılmış bulguları, psikoloji ve doğa biliminde zaten kesinleşmiş olanlarla
uyum içindedir. Bu karşılıklı doğrulama okült bilimin kontrol kıstasıdır. Doğa
bilimleri test edilebilir bir durumdayken, okültizmin bulguları ve doğa
bilimininkiler arasında bu tür noktalar üzerinde tutarsızlıklar olmamalıdır.
Artık kendimizi hiçbir gölgeye yer bırakmayacak şekilde,
bağımsız kanıtlarla sunulabilen psişik deneyimlerin çılgın açıklamaları
konusunda tatmin etmemeliyiz. Farkına varmalıyız ki, gerçek fenomenlerle
uğraşıyorsak onlar araştırma içerecektir. Araştırma arayışında zihnin bu az
bilinen yönlerinin kendi tekniklerine sahip olduklarını hatırlayalım ve biz bu
tekniğe uymaya hazır olmadıkça ve eğer çalışma konumuz bakteriyoloji değilse
doğru sonuçları elde edemeyeceğiz.
Okültizm her nedense objektif kıstaslarla izlenen bir bilimden
daha fazlasıdır, o ayrıca deneyimlerinden kaynaklanan bir hayat felsefesi
ihtiyacını da karşılar ve bu, hayatlarını ona adayanların pek çoğunu cezbeden
felsefi, hatta dinsel yönüdür. İncelediği nadir bilinç durumlarına dair
tecrübelerden tanrısal bir esinle bildirilen dini gerçeklere yönelik hayli
değişmiş bir eğilim ortaya çıkar, çünkü arayan kişi artık vahyin geldiği
planlara nüfuz etmiştir ve onun için anılan planların tamamen farklı önem ve
geçerliliği vardır.
O artık inanca bağlı değildir, kişisel deneyime sahiptir ve
bu deneyimden dolayı, çalışmasında genellikle tanrının peygamberleri ve
rahipleri gibi azizler ve meleklerle verilen görevleri paylaşmayı arzuladığı
bir dini inancı formüle etme eğilimindedir. Çok eskiden beri özel olarak
seçilmiş kişilerin eğitim ve öğretimi bu amaçla devam etmiştir ve bu işe
adanmış okullar Gizem Okulları olarak bilinir.
Doğal fenomenlerin nadir türlerinin deneyimlenmesi, etkileri
süptil ve az anlaşılmış bir biçimde normal bir insanın yaşamını kabul
görülenden çok daha fazla etkilediği kanaati doğurur. Bu özellikle hastalık ve
tedavilerde kendini gösterir.
Ama onların varoluşun görünmeyen planlarına ilişkin
öğretilerine katıldığınızda, Gizem Okulları reenkarnasyonun temel doktrinini
öğretir, yani ruhun görünen ve görünmeyen arasındaki döngüsü. Bu, hayata karşı
tüm tutumumuzu değiştiren bir kavramdır. Bu noktada okültizm sadece bir felsefe
değildir, ayrıca etik bir sistemdir. Bir felsefenin ya da kanıtı beş fiziksel
duyu ile sınırlanmış bir bilimin alışagelmiş açıklamalarıyla tatmin olmayan bir
adam ya da kadın için okültizm çalışma yapmak için zengin bir maden cevheri
yaratır. Onun teorileri yaşamın her yönüne ışık tutar, onlar sadece dünyevi
yönden ele alınan şeylerin açıklanamayacağını söyler ve dini boş inançların değil,
deneyimin temelleri üzerine oturtur.
Gizemler baştan sona açılırken, bunlar insanlık için
armağanlardır, öyle bir açılış ki, son elli yıldır devam etmektedir, şimdiye
kadar kapılar ardına kadar açılmıştır ve ışık huzmeleri içeriden parlamaktadır.
2.
BÖLÜM
Okültizm
Uğraşmaya Değer mi?
Bir insanın hayatta kendisi için seçtiği, ya da seçmeye
zorlandığı yol ne olursa olsun, geleceğe baktığında ve devam etmenin doğru olup
olmadığını kendisine sorduğunda, ya da adımlarının izinden geri dönüp
"benim hatam" demenin daha iyi olduğuna karar verdiğinde, geriye
dönüp kendisine buna değip değmediğini sorduğu bir an gelir. Daha samimidir o
kişi, bildiği en yüce varlığa karşı daha sadıktır, Gerçeğe, inanç ve
adanmışlıktan daha makbul, sonsuz ve en yüksek övgü olan vicdan muhasebesini
daha sık yapar. Bunun dayanma gücü eksikliğinden kaynaklanan bocalama ile
hiçbir ortak noktası yoktur, ne de gerçek inançların yokluğunda ortaya çıkan
prensiplerin terk edilişiyle; o zayıflığın değil, gücün bir tezahürüdür, bir
güç ki
"Bütün kazançları bir araya getirip, bunların hepsini bir
yazı turayla riske atmayı göze alabilir"
ve "Hakikatten daha büyük bir din olmadığına"
gerçekten inanan bir bütüncüllük içindedir ve bunun için insanın dostlarından
gördüğü ihanetle bile yüzleşmeye hazırdır.
Böylesine zorlu bir entelektüel dürüstlük testinden sonra,
geriye kalan şey gerçekten de saf altın olarak değerlendirilebilir. Bu öylesine
bir bedelle satın alınan öylesine bir altındır ki, bu dünyadaki insan yaşamının
değerinin standardıdır: sınırlı ve göreceli dünyamızda her başarı ve her
tezahür onunla test edilmelidir. O, Kelam'ın aramızdaki bedenlenmiş halidir.
Okültizm yolunu seçmiş olanlarımız özeleştiriye çoğu insandan daha fazla
ihtiyaç duyar, çünkü çalışmayı seçtiğimiz konuda hiçbir eleştiri standardı
mevcut değildir. Bu alanda herkes kendi kurallarını koyar ve o kadar ki,
bazıları insan aklının yargısının ötesindeki kaynaklardan bağımsız vahiyler
aldığını iddia eder, fakat bu iddianın makullüğü, kendi özel matbaasında para
basmak kadardır.
Paranın yasal bir değişim aracı olduğunu bildiğimiz gibi,
insan bilincinde tezahürlerin veya daha doğrusu kavrayışların gerçekleştiğini
de biliriz ama asla unutmamalıyız ki, tezahürlerin ve paraların bir diğer ortak
özelliği, gerçeklikleri temsil etmedikleri sürece hiçbir değerleri olmadığıdır.
Bir paranın değere sahip olması için herhangi bir anda altına çevrilebilir
olması gerekir. Bir tezahürün değere sahip olabilmesi için ise, ruhsal bir kriz
sırasında geçerliliğinin olması gerekir.
Kendi kendini sorgulama, bankerin ödeme gücünü tahmin
edebilmesini sağlayan mizana benzer. O, altın rezervinin paraya denk olup
olmadığından emin olmak için müşterilerin bankaya hücumunu beklemez.
Tezahürlerin, hiçbir zaman tarafsız eleştiri ile test edilemeyen gizli geleneksel
bilgeliğin, okült bilimi oluşturan gizli güçlerin, tüm gizem ve imgelerin
herhangi bir geçerliliğe sahip olmaları için böyle periyodik bir mizana çok
ihtiyacı vardır.
Dönüp okült bilimin tarihine baktığımızda, manzara iç açıcı
değildir. Okültizm neden bir çok şarlatan üretirken birinci sınıf zekâları çok
az üretmiş veya hiç üretmemiştir?
Okültizmin görkemli teorileri insan yaşamını yüceltmekte ve
kaderimizi görmemizi sağlamaktadır ve evrenle de bağlantılı bir perspektif
içinde hareket etmektedir; fakat onun görkemli arka planı yıldızlarla dolu uzay
mı, yoksa boyanmış bir tuval mi?
Bunu test etmenin tek bir yolu vardır ve o da doğrudan oraya
gitmek ve ayağınızın altında gerçekten Yolun taşları mı var, yoksa bir tuvali
yırtıp gösteri salonunun kirli arka kısmına mı girdiniz diye bakmaktır.
Kendi adıma konuşacak olursam, ben bu deneyi okült bilime
ilk girişimde yaptım. Okült kitaplarda, seminerlerde ve kişisel konuşmalarda
okült sanatların, astral fenomenlerin ve bir kaplumbağa üzerinde duran file
benzeyen bir kozmogoninin renkli bir tasviri yapılıyordu ve daha ilk görüşte
boyalı bir tuvalle karşı karşıya olduğumu gördüm ve onunla ilgili fikrimi
göstermek için o tuvalin içine bir adım attım. Sonra sahne arkasına geçebilmek
ve tanıklık etmeye davet edildiğim kukla gösterisini düzenleyenlerin
zihinlerine ve motivasyonlarına nüfuz edebilmek için psikoloji bilgimden
yararlandım. Perileri tutan ipleri, kritik anda tanrının görünmesini sağlayan
makineyi, gişedeki tek gözlü müdürü, yazarı ve çokça revize edilmiş oyun taslağını,
sahne marangozu ve sahne ışıkçısıyla birlikte hareket eden prodüktörü ve
egolarıyla rollerini bütünleştirmeye çalışan aktörleri gördüm.
Sonra tiyatronun sahne arkasına daha derin bir şekilde nüfuz
ettim; farklı ezoterik okulları aktörlerin rolleri için makyaj yaptıkları
soyunma odalarına benzettim. Tiyatro salonuna giriş yaptıkları kirli ve
esintili taş merdiveni bulup indim. Tiyatrodan çıkınca etraftaki iğrenç
mekânları fark ettim; erkekler ve kadınlar meyhanelerin dışında kavga ediyor,
çocuklar yol kenarındaki pis su oluğu etrafında toplaşıyordu. Tüm o pisliği bir
süre olsun görmemek için başımı yukarı kaldırdığımda, salonun boyalı sahnesinde
tasvir edilen uzak ve parlak bir realitedeki yıldızları gördüm.
O zaman ve ancak o zaman gösterinin önemini anladım ve fark
ettim ki bu bir aldatma değil, bir yansıtma çabasıydı ve tevazu, şükran ve
sevinç içinde ön girişe gidip bir koltuk parası ödedim ki, orada sunulan hayat
yorumunu izleyebileyim. Dersimi almış, inisiyasyon okulunun işlevini ve
sınırını anlamıştım.
Soyut fikirlerin sembolik ifadesini somut nesnelerin gerçek
tariflerinden ayırt etmemiz gerekiyor. Gizemlerle ilgili olarak denir ki, aday
derece derece ilerletildi, Tanrı'nın giderek muğlâklaşan sembollerini gördü ve
sonunda, içerdeki son perde çekildiğinde boş bir tapınak buldu ve bir ses
kulaklarına "Tanrı yok" diye fısıldadı. Aynı zamanda Tapınağın
Perdesi olan o sahne perdesinin arkasına geçen herkes bunun doğru olduğunu
bilir. İsrail için mücadele eden ve yakılmış kurbanların kokusunu burnuna çeken
İsrail Tanrısı mevcut değildir, Logos vardır ve Logos'un yapısı ancak boş bir
tapınakta meditasyon yapabilenler, yani sembolsüz bir şekilde düşünebilenler
tarafından kavranabilir. Bu kademeli eğitimin tasarlanma amacı zihne soyut ve
aşkın düşünce seviyesine çıkmayı öğretmektir çünkü ancak düşünce durduğu zaman
kavrayış başlar.
Perdeyi çekip boş tapınağı bulamayan ve okült doktrinlerin
zihni düşünce ötesine geçirme imkânı sağlayan bir cebir sistemi olduğunu
bilmeyen kimse okült bilim öğretemez. Planların ve Işınların ve Hiyerarşinin
zaman ve mekânda mevcut olduğunu sanan kimse inisiye değildir ve dolayısıyla
inisiyatör de olamaz.
Sözde okültist ile gerçek okültist arasındaki fark,
birincisinin en iç tapınakta tanrının bulunduğunu sanması, ikincisinin ise
Tanrı'nın kendi içinde mevcut olduğunu bilmesidir. Birincisi tezahüre inanır,
ikincisi ise kavrayışa. Birincisi Üstadının ona vereceği özel bir mesaja,
Cennet'ten inecek bir tebliğe inanırken, ikincisi Tanrı'nın içinde yaşamakta,
hareket etmekte ve var olmakta olduğumuzu bilir. Birincisi astral planın
objektif gerçeklik olduğunu sanır, ikincisi ise onun objektif hayal gücü
olduğunu bilir.
Ama bunun anlamı astral planın mevcut olmadığı değil, pratik
okültistin gerçek çalışma konusunun objektif imgeleme olduğudur.
Bu da bizi başladığımız noktaya geri getiriyor. Okültizm
faydalı mıdır? Okültizm, ona birebir benzeyen matematik kadar çok veya az
değere sahiptir. Matematikçi ne ekmek pişirir ne de çukur eşer ama onun bilimi,
kesin ve doğru ifade için her şeyin indirgenmesi gereken birimlerin bilgisinin
temelidir. Madde ve güç için matematik neyse, hayat ve bilinç için de okült
bilim odur ve onun kendine özgü yöntemleri kullanılmadan kesin ifade veya
sentez mümkün değildir. Dolayısıyla ben okültizmin faydalı olduğunu düşünüyorum
ve okült arayış için harcadığım vaktin boşa gitmediğinden eminim.
Ama diğer taraftan, karşılaştığım bazı okült sistemlerin
faydalı olmadıklarını düşünüyorum. Bir inisiyasyon sistemi bir gösteri salonuna
benzetilebilecek olmakla birlikte, aktardığı öğreti sadece Hamlet gibi bir
oyuna değil, Sweeny Todd, Fleet Sokağın Şeytan Berberi gibi bir oyuna da
benzetilebilir. Bu oyunlardan birini büyülenerek izleyen kişiler, diğerinde ilk
perdede salonu terk eder. Okültizm hakkındaki kitapların yüzde doksanı "ucuz
gösteri" ruhuyla planlanmış ve o tarzda yazılmıştır; herhangi bir eğitimli
insanın zevkine ters gelirler. Okült doktrinler bu tür bir biçimsellik içinde
sunulduğu sürece, saygısı kazanılmaya değer olanların saygısını asla kazanamaz.
Evet, her zaman bebekler için süt ve güçlü erkekler için et olmalıdır ama
basitlik için aptallığı veya derin bilgelik için entelektüel kafa karışıklığını
kabul etmeye gerek yoktur. Ezoterik kitapların çoğu doğrulanmamış ve
doğrulanamaz nitelikte çok miktarda beyan ve ağır ve ağdalı bir duygusal
hümanizm içerir ve bir insanın kendine okültist demesinden utanmasına neden
olur. The Ancient Wisdom ("Kadim Bilgelik"), onun çıkarımlarını kabul
etmeyenlerin bile saygısını kazanmış bir edebi üründür fakat dünyaya Okült Bilim
adı altında sunulan şeylerden bazılarının tadı o kadar berbattır ki, sahte
ilaçlardan bile daha utanç vericidir.
Hatırlamamız gerekir ki, Kutsal Bilim bu fizik planda
yalnızca öğrencilerinin bilincinde mevcuttur; bizim bildiğimiz şekliyle kozmik
yasa ve okült doktrin, bedenlenmiş egonun sahip olduğu tüm doğrudan
kavrayışları aşan bazı şeylerle ilgili insan algılarından ibarettir. Bir
tahminden ve olduğu gibi düşünülemeyen bir şeyi bir sembol yardımıyla düşünmeye
yönelik bir girişimden fazlası olamaz.
İnisiyasyona giden kestirme bir yol yoktur, sadece çok
sayıda ayak tarafından yürünerek kat edilen yol vardır. Bu nedenle elimizden
gelen en iyi çabayı göstermemiz gerekir çünkü en yüksek kavrayışımızdan başka
rehberimiz yoktur ve eğer içimizdeki ışık karanlıksa, o karanlık ne korkunçtur!
Yaratmakta olduğumuz şey fizik planda bir düzen veya kardeşliktir; astral
planlardaki Üstatlar biz onları nasıl algılıyorsak öyledirler. Ruh ancak insan
bilinci aracılığıyla maddi planı üzerinde çalışabilir. Astral plan ancak
dünyanın kütlesel hayalleri tarafından düşünülmek suretiyle var ve yok edilir
ve onun subjektif doğasını fark ettiğimizde onun egemenliğinden kurtuluruz.
Doğru anlaşıldığında, okült bilim her şeyi bilincin halleri
olarak kabul etmeyi öğretir, sonra bize subjektif olarak bilincin kontrolünü
nasıl elde edeceğimizi gösterir ve bu kontrol bir kez sağlandığında objektif
bir şekilde yansıtılır. Bu bilinçli kontrol aracılığıyla insan zihni planı
manipüle edebiliriz. Bu kendi içinde ne iyi ne de kötü olan, ancak kullanıldığı
sırada iyi veya kötü olan bir güçtür. Tanrı'ya hizmete adanmış olan Sağ Yol
inisiyesi bu gücün sadece insan bilincinin, Tanrı'nın her şeydeki varlığının
farkına varmasını sağlamak amacıyla kullanılması gerektiğini düşünür. Onun
zihin ile ilgili bilgisini kullanma amacı, zihnini Ruh'un aracı haline
getirmektir ama bunun aksine Sol Yol inisiyesi, zihin ile ilgili bilgisini,
zihnini tutkularına hizmet ettirmek için kullanır. Okültizm asla kendi içinde
bir amaç veya sadece entelektüel merakın tatmin edilmesi olamaz; o zekânın
ellerindeki en güçlü silahtır. İyi niyetli insanların bu iki ucu da keskin olan
korkunç kılıcı tutmayı öğrenmesi faydalı mıdır? Sadece faydalı değil, ırkın
güvenliği için gereklidir de, çünkü kötü niyetli pek çok kişi onu tutmayı
öğrenmiştir.
İnsan, bir takım şeylerin gizli yönleriyle ilgili bilgileri
kötüye kullanmak suretiyle neler yapılabildiğini gördüğünde, Karanlığın Güçleri
ile onların masum kurbanları arasındaki boşlukta durabilmek için hiçbir
fedakârlığın çok fazla ve hiçbir riskin çok tehlikeli olmadığını hisseder. Bu
nedenle, Büyük Fedakârlığı, yani İnisiyasyonu gerçekleştirmeyi ve kendini
Aydınlığın Güçlerinin hizmetine adamayı değerli bulan ruhlar her zaman
olacaktır ki Aydınlığın Güçleri insanın onlara açacağı kanal yoluyla form
planına tezahür edebilsinler.
3.
BÖLÜM
Okültizmin
Daha Derin Konuları
Okültizm nedir? Eğer okültizm yolunu izlemek için zaman
harcamaya ve onu araştırmak için zahmete girmeye niyet ediyorsak, bu soruyu
sormamız gayet makuldür. Perili ev hikayeleri, ilkel insanlar arasındaki
telepati deneyimleri ve geçmişin ezoterik literatürü hakkındaki araştırmalarla
yetinecek miyiz? Bunlar kesinlikle faydalıdır; mevcut tüm okült fenomenler
dikkatlice incelenmelidir, fakat sadece bilgi edinmek için değil, aynı zamanda
şarlatanların maskesini düşürmek için de. Araştırmacıların geçmişte elde ettiği
sonuçlar, bugün elde ettiğimiz sonuçların kontrol edilmesi için çok büyük bir
değere sahiptir.
Fakat bu yeterli midir? Okült bilime yönelik tutumumuz,
geçmişin şaheserlerine hayran olduğumuz, ama günümüzde kendimiz hiçbir yaşayan
edebiyat üretmediğimiz klasik dillere yönelik tutumumuzla aynı mı olmalı?
Biliyoruz ki Gizemler kadim medeniyetler üzerinde derin bir etki yapmıştır ve
tüm ırkların en soylu insanları bunlardan ilham almış, hayranlık ve huşu
göstermiştir. Okült dediğimiz fenomenler seans odasında yaşananların daha geniş
ölçeklisi midir yalnızca, yoksa faaliyetlerini keşfetmeye çalıştığımız âlemin
az bilinen yasalarına ek olarak, geçmişin inisiyelerinin bilincini arttıran ve
onlara tanrılarıyla ilgili daha derin bir farkındalık veren enerjilendirici bir
spiritüel etki mi var?
İşleyişleri ve doğaları itibariyle haklı olarak okült veya
gizli diye tanımlanabilecek fenomenlere bakalım. Ektoplazma, psikometri,
çeşitli durugörü türleri, telepati, çok isabetli olabilen çeşitli geleceği
görme biçimleri, mistik deneyimler, dönüşüm, trans ve esrime; hipnotizma,
telkin ve kendi kendine telkin, bedensel ölümden sonra hayatta kalış ve son ama
yine önemli bir husus olarak belirli zihinsel hastalık türleri... Tüm bu şeyler
doğaları itibariyle gizlidir, ölçüm araçları yoluyla uygulanan sıradan bilimsel
araştırma yöntemlerine tabi değildirler ve okült bilimin meşru araştırma
alanını oluştururlar.
Bununla birlikte, okült bilimin bilimsel yanına ek olarak
başka bir yönü vardır ve o yön içsel deneyim âlemidir ve okült bilimin pratik
uygulaması bir sanat olarak o içsel deneyim sayesinde başlar. Görünmeyenin
giriş kapısı okültizmin ilkelerinin pratik uygulaması yoluyla bulunabilir ve
koşulları yerine getirme titizliğini gösteren ve risk alanlar orada maceraya
atılabilir. Kadim ritüellerle çağrılan güçler hâlâ vardır ve bilgiyi, inancı ve
cesareti birleştirenler için çok uzak değildirler.
Fakat eğer bu maceraya girmek istiyorsak, bilmeliyiz ki
kadim ritüeller dini bir sistemin parçası olarak kullanılmıştır ve kadim Gizem
Okullarının herhangi bir inisiyesinin bunları denemesinin nedeni harikalarla
ilgili merak veya ilgilerini tatmin etmek değildir. İnisiyeler bu deneylere
sıkı bir karakter disiplini ve katı zindelik testlerinin ardından derin bir
saygıyla yaklaşmıştır. Yüksek idealler terk edildiği zaman fallisizm ve kara
büyü başlamıştır.
Okültizmin daha derin konularını öğrenmek istiyorsak, ona
entelektüel merakla yaklaşmamız gerektiğini bilmek yeterli değildir; bu bize
okültizmin sadece dış formunu gösterecektir. Okült Yol bir yaşam biçimi olarak
incelenecek bir araştırma konusu değildir. Adanma ve fedakarlık yoksa,
Gizemlerin kapısını açan kilidin içine sokulan anahtar dönmeyecektir. Kutsal
Bilim'e kadim inisiyeler gibi yaklaşmadığımız sürece, onların bulduğunu
bulamayız. Onun sırlarına ulaşmaya çalışırken, insanların mesleklerinin
ödülleri için çalıştığı gibi çalışmamız yeterli değildir; insanların ruhsal bir
ideal için yaşadıkları gibi onun uğruna yaşamamız gerekir. Bizi astral bir
deneyimin labirentinden güvenle geçirecek yalnızca tek bir motivasyon vardır, o
da İlahi Birliğe çıkan ruhsal gelişme yolunda ışığa duyulan arzudur. En soylu
haliyle Gizemlerin amacı da buydu ve ancak bu aynı amacı izleyerek gizemlerin
en yüksek yönüne vakıf olabiliriz.
Okült bilim çok güçlü bir şeydir ve pek çok insan okültizm
araştırmalarında acemilikleri sayesinde korunur; eğer giriştikleri bazı şeyleri
başarsalardı, onların saflaşmamış ve disiplin kazanmamış olan yapıları
ulaşacakları sonuçla paramparça olurdu. Yaptıklarının sonucu olarak hiçbir güç
gelmemesi sayesinde bir felaketten kurtuluyorlar. Eğer Gizemleri emniyetli bir
şekilde araştırmak istiyorsak, onlara önce ruhsal bir yenilenme sisteminin ulvi
bir parçası olarak yaklaşmamız gerekir. Okültizmin genellikle aydınlanmamışları
çeken sihirli yönlerini emniyetli bir şekilde araştırabilmemiz için, bunların
gerektirdiği disiplini kazanmamız, düşük benliğimizi yüksek benliğin amaçları
için hizmet etmeye sunmamız ve bu teklifimizi kabul ettirmemiz gerekir.
Entelektüel sorgulamalarımızın çözümleri ancak ruhsal
aydınlanmada bulunabilir. Doğru anlaşıldığında okült bilim psikoloji ile din
arasındaki bağlantıdır; bilime spritüel bir anlam ve ruhsal hayata bilimsel bir
yaklaşım katar. Doğru anlaşıldığında, bize sunduğu deneyimler, beş fiziksel
duyuya dayalı olan rasyonel beyin bilincinden ruhsal sezginin doğrudan
farkındalıklarına giden bir merdiven oluşturur. Okültizm asla kendi içinde bir
amaç olamaz, yaklaştıkça sürekli geri giden daha geniş bir ufuk açar; hâlâ
görüntü alemlerindeyizdir. Yine de pek çok amaç için paha biçilmez bir araç
olabilir. Okült felsefeyle ilgili bilgi, bilimin araştırmalarına ipucu ve
mistiğin esrimelerine denge sağlayabilir; ritüel majinin olasılıkları içinde
belirli zihinsel hastalık türleri için kullanmak üzere paha biçilmez bir tedavi
aracı bulmamız mümkündür; psikanalizler bu hastalıkların fizyolojik bir nedeni
olmadığını ortaya koymuştur fakat nadiren bir tedavi sunabilmektedirler.
Şeylerin gizli yönü hakkındaki bilgisiyle okültist işte bu noktada psikologa
çok şey öğretebilir.
Okültizm bir Kutsal Bilim'dir ve saygıyla yaklaşılması
gerekir. Onun kutsal mekanlarına giden kapısı düz, yolu dardır ve o yolu bulan
çok az kişi vardır. Alevli bir kılıcı olan Melek hâlâ Gizemlerin kapısını
korumaktadır ve ruhlarımızı saflaştırmadan ve talep edildiğinde parolayı
verebileceğimizden emin olmadan kendimizi o güce maruz bırakmak akıllıca olmaz.
Her okült öğrencisinin deneyiminde, eğer bu konularla
yeterince ilgiliyse, zihnindeki fikirlerin onu etkilediği, hakkında kaynaklar
okuduğu Görünmeyen Dünya'nın onun bilinç ufku çizgisinden yavaşça yukarı
tırmandığı ve algılanmayanın algılandığı bir zaman gelir. Öğrenci kendini
zihinsel olarak iki dünya arasındaki ara bölgede bulur ve iki şeyden birini
yapması ve bunu çabuk yapması gerekir. Ya tıpkı bir tavşanın deliğine kaçtığı
gibi bedensel realiteye geri dönmeli ya da devam edip yüksek bilinci açmalıdır.
Yapmaması gereken şeylerden biri, alt bilinç ile süper bilinç arasındaki o
fanteziler diyarında oyalanmaktır, çünkü bu akıl sağlığının yitirilmesine neden
olur.
Yüksek bilincin kapısına ulaştığında, kapıdan geçebilmesi
için cevaplaması gereken o eski soruyu soran Eşiğin Meleği tarafından
karşılanacaktır ve bu sorunun yanıtı, gizli derneklere girişte verilen kadim
bir parola değildir. Sorulan soru, herhangi bir kapıyı çalan herhangi bir
yabancıya makul olarak sorulan "Ne istiyorsun?" sorusudur ve soruya
verilecek yanıt talibin bilgisine değil, karakterine bağlıdır. Eğer doğru yanıt
verirse ilerleyeceği yol açılacaktır ama yanlış yanıt verirse fizik planına
geri dönmek için yolunu bulması gerekecektir ve bu pek hoş veya güvenli bir
deneyim değildir.
Okültizmi araştırmak, Görünmeyendeki büyük bir güç
merkeziyle bağlantı kurmaktır. Herhangi somut bir sonuç elde edilemeyebilir ve
bunun nedeni kişinin yapısının yalıtkan maddeden oluşması veya araştırılan
fenomenlerin gerçekliğinden duyulan şüphenin, psişik bağlantı fişinin prize
sokulmasını engellemesidir. Bilgi ve Güç, devrenin iki bütünleyici bileşenini
oluşturur ve bunlar birleştiğinde enerji akar. Hiçbir güce sahip olmayan bir
yapı Kutsal Bilimi araştırabilir ama hiçbir sonuç elde edemez ve hiçbir bilgiye
sahip olmayan bir yapı ise kendi gücünden yararlanamaz. Ama hem bilginin hem de
gücün olduğu yerde, aydınlatıcı bir fikrin içsel yaşamın önemine dair ani bir
görüntü sunması yalnızca bir zaman meselesidir ve böylece temas sağlanır ve o
kişi iyilik veya kötülük için o görünmeyen güç merkeziyle bağlantı kurmuş olur.
Okült bilim kendi içinde iyi veya kötü olmadığı ve sadece kullanıldığı zaman
iyiye veya kötüye kullanılabildiği içindir ki ona temiz ellerle, saf bir kalple
ve disiplinli ve adanmış bir iradeyle yaklaşmak gerekir.
Okültizm çocuk oyunu değildir ve yanlış kullanıma karşı emniyetli
olmaktan çok uzaktır. Okültizm için hem saflık hem de güç gerekir; fakat
okültizmin derin konularına temas eden herkes ortak bir şekilde onun dipsiz
bataklıklar üzerinde dans eden sahte ışıklar gibi olmadığını, Işığa giden
gerçek bir yol olduğunu ama yolunun bıçak sırtı kadar dar olduğunu
söylemektedir.
4.
BÖLÜM
Okült
Araştırmada Her Şeye İnanırlık
Okült bilimde mücadele edilmesi gereken iki düşman vardır;
her şeyi reddeden şüpheci materyalist ve her şeye inanan sözde okültist. Ciddi
öğrencilerin bu iki uç arasındaki Orta Yolu bulması gerekiyor. Bir taraftan
gözü kapalı inançtan sakınmalı, diğer taraftan ise İç Planlarla ilgili
kanıtların yapısının, doğal bilimlerde mevcut olan kanıtlardan farklı olduğunu
kabul etmelidir.
Madde planından başlayıp Görünmeyenin daha yoğun
katmanlarına uzanan spiritüalizm, laboratuarda eğitim görmüş geleneksel
bilimciyi bile tatmin eden bir teknik kullanmayı başarmıştır, fakat daha az
somut alanlarda çalışan okültist ölçüm aletlerinden yararlanamaz, kanıt
edinmeye yönelik herhangi bir çabadan ümidini kesmiş gibidir ve ancak kişisel
emin oluş ile tatmin olur.
Bu durum yetersizdir ve şarlatanlığa ve aldanmaya geniş bir
kapı aralamaktadır. Böyle bir durumu kabullenmeden önce bunun kaçınılmaz olduğundan
çok emin olmamız gerekir. Bence bu kadar güvensiz bir konuma razı olmamız
gerekmiyor çünkü durugörü araştırmalarının bulgularını test etmenin yolları
mevcuttur ve böylece deneyi yüzümüze gözümüze bulaştırmadan bulguları
değerlendirebiliriz.
Pek çok farklı türde okült deneyler vardır ve benim burada
ele almak istediğim şey psişik araştırmacılar tarafından çokça incelenmiş olan
şeyler veya psişik olmayan tanıkların kanıtlarının araştırılmasını gerektiren
poltergeist tipi fenomenler değildir çünkü bunların her ikisi de kanıtlara dair
olağan yasalara tabidir. Benim ele almak istediğim şey, Rudolf Steiner ve C. W.
Leadbeater'ın bizi tanıştırdığı, durugörü vizyonu ile yapılan türde psişik
araştırmalardır. Bu tür çalışmaları değerlendirmede bir ölçütümüz olması çok
önemlidir çünkü psişik vizyon yeteneğine sahip olduğunu, insanların auralarını
görebildiğini, geçmiş enkarnasyonlarını okuyabildiğini veya Akaşik Kayıtları ve
astral planı araştırabildiğini iddia eden ama sözleri dışında hiçbir kanıt
sunamayan çok sayıda psişik ortaya çıkmıştır.
Kabul edelim ki, tüm bu şeylerin gerçekten yapılabildiğini
gösteren önemli kanıtlar vardır, ama belirli bir psişiğin bunları yapmakta
olduğuna dair her zaman yeterli kanıt yoktur. Fakat şunu da hatırlamamız
gerekir ki, eğer belirli bir psişiğin [fiziksel duyuların ötesini algılayabilen
kişi] bulgularını önemsemiyorsak, bu durum psişikliği reddettiğimiz veya hatta
o psişiği gözden düşürmeye çalıştığımız anlamına gelmez çünkü yeteneklerinin
aşırı hassasiyetini ve sapmaya müsaitliğini kimse vizyoncuların kendisinden
daha iyi bilemez.
Okült deneylerle ilgilenirken benimsememiz ve birbirinden
ayırmamız gereken iki tutum vardır. Deney sırasında mutlak bir inancımız olmalı
ve deney bittikten sonra da deneyin sonuçlarına karşı tarafsız bir eleştiri
konumunda olmalıyız. Deney sırasında inanç gereklidir, çünkü kuşkuculuk medyuma
veya deneyciye bilinçaltı telkinler gönderir ve normal ötesi yetenekleri
kullanmaya çalışanlar her zaman çok hassas bir durumda oldukları için,
deneycinin şüpheci tutumu psişiği üzerek, kendine güveni azaltarak ve kendinden
şüphe duymasına neden olarak yeteneklerinin otomatik olarak kapanmasına neden
olabilir ve böylece de deneyin gerçekleşmesini engelleyebilir. Bu durumda
psişik kendi bilinçaltı zihninin sınırında tereddütte kalır ve yüksek bilince
geçemez. Herhangi bir okült araştırmada yer alanlar, araştırma devam ederken,
hipotezlerinin dayalı olduğu teorileri kabul etmek ve kendilerini deneye bütün
kalpleriyle vermek için zihinlerini hazırlamalıdırlar. Böylece araştırmacıların
grup zihni, psişiğe bilinçaltı telkin vererek onun daha üst bir plana
yükselmesine yardımcı olur. Psişik bir kez emniyetli bir şekilde oraya
ulaştığında, güvenli ve uyanık hale gelen bilinci, ekibini de oraya doğru
çekici bir etki yapar; böylece onlar da Görünmeyenin varlığının en azından
kısmen farkında olurlar. Onların artan duygu ve güvenleri de psişiği iyice
yükseltir ve psişik onlara değerli bilgiler aktarabilecek hale gelir. Medyumun
etrafındaki grup da bilincini bir kademe yükseltmedikçe hiçbir yüksek psişik
yetenek kullanılamaz.
Fakat bu tutum sadece deney sırasında kullanılmalıdır. Deney
tamamlanır tamamlanmaz deneyci tekrar bir bilimci olmalı ve bulgularını bilimin
soğuk ışığında incelemelidir. Bununla birlikte, bilimcinin yargılayıcı tavrı,
"Ya Suçlu ya Masum" şeklinde iki hükümden oluşan İngiliz Yasası gibi
değil, "Henüz Kanıtlanmadı" şeklinde üçüncü bir hüküm olasılığı
içeren İskoç Yasası gibi olmalıdır. Bu ikinci değerlendirme türünde, bir sonucu
kabul etmeden önce daha fazla kanıtın ortaya çıkmasını sağlamak için çok
miktarda psişik inceleme malzemesi sağlanmalıdır. Ayrıca bilimci kanıt
zorluğundan dolayı hevesini kaybetmemeli, tüm enerjisini ve hünerini kullanarak
yeni testler ve deneyler yapmalı ve böylece anlaşılması zor olan konusuna
etkili kanıtlar getirmelidir.
Okültizmde benim objektif kanıt ve subjektif kanıt olarak
adlandırdığım iki tür kanıt olduğunu da hatırlamak gerekir. Objektif kanıtın
yasalarını iyi biliyoruz. Bunlar fiziksel duyulara hitap eden ve hem mantık hem
de deneyle teyit edilen bulguları kapsar. Fakat unutmamalıyız ki olayların
sezgiye dayalı olan görünmeyen kanıtları, yani subjektif kanıtları da vardır.
Sezgi tıpkı içgüdü gibi pek çok anlamı olan çok yönlü bir terimdir fakat temsil
ettiği şey çoğu insanın deneyiminde şu veya bu derecede bir gerçekliğe
sahiptir. Oxford Sözlüğü bu kelimeyi "zihnin mantık yürütmeden ulaştığı
anlık kavrayış; anlık içgörü" olarak tanımlamaktadır ve bildiğim kadarıyla
geleneksel psikolojinin sezgiyle ilgili yaptığı tek çalışma onun var olmadığını
kanıtlamaya çalışmak olmuştur ve popüler inanca itiraz ettiği pek çok diğer
konuda olduğu gibi sezgiye olan itirazında da kendini haklı görmüştür. Sezgiyle
ilgili ihtiyaç duyduğumuz ipucunu bilinçaltı zihnin doğasına dair yeni
bilgilerimizde buluyoruz.
Ben sezginin Bilinçaltı Zihin Faaliyeti olarak
tanımlanmasını öneriyorum, çünkü sezgide bilinç eşiği altında meydana gelen
mantık süreçleri söz konusudur ve bu süreçler sırasında olağan bilince hiç
sunulmamış olan veriler de kullanılabilir. Bu bilinçaltı düşünüşte bilinçli bir
şekilde farkında olduğumuz şey yalnızca sonuçtur ve o sonuca ulaşma sürecimiz
gizlidir. Bu yüzdendir ki sezgi "anlık" ve "mantık
yürütmeden" yapılan bir şey olarak tanımlanmaktadır.
Bilinçaltının doğasıyla ilgili bilgilerimize ek olarak,
aşina olduğumuz beş duyunun dışındaki daha süptil duyuların varlığını da fark
ettiğimizde şunu anlamamız gerekir ki, bilinçaltı zihinde, bilinçli zihnin
hakkında hiçbir şey bilmediği veriler olabilir ve bilinçaltı zihin o verileri
faaliyetlerinde kullanıyor olabilir. Bilinçaltı zihnin bu şekilde ulaştığı
bulgular gözardı edilmemelidir fakat bilinçaltı zihnin bağlantısız kompleksleri
de olduğunu hatırlarsak, bulguları körü körüne kabul etmemek gerektiğini
anlarız.
O halde, okült araştırmada iki tür verinin olduğunu kabul
edelim: biri gözlemden, diğeri sezgiden türetilen veri. Sezgiye dayalı bilgi
uygun şekilde teyit edilirse gözleme dayalı veri kadar güvenilir kabul
edilebilir ve çok saf olanlar dışında herkes tarafından kabul edildiği gibi
gözlemsel verilerin de teyit edilmesi gerekir, ama bu iki kanıt türünü
birbiriyle karıştırma hatası yapmayalım. Okült çevrelerde insanların
Atlantis'ten veya geçmiş enkarnasyonlardan veya Üstatlardan bahsederken sanki
subjektif kanıtlar ile objektif kanıtlar birbirine denkmiş gibi, yani sanki
ellerinde kesin objektif kanıtları varmış gibi konuşmaları çok rastlanan bir
durumdur ve konuyu sorgulayan biri onlardan kanıt istediğinde de kızarlar ve
sorgulayıcı da bu tepkiden tiksinir. Bu prosedür yönteminin okült bilime
girişimi yıllarca geciktirdiğini iyi hatırlıyorum. Aydınlatmam için önüme konan
fenomenler olurdu ve bunlar en gelişigüzel incelemeyle bile en fazla beş dakika
dayanırdı ve ben de önümdeki örnek aracılığıyla konunun bütününü mahkûm
ederdim. Şimdi biliyorum ki, o zaman önüme konan şeyler subjektif kanıtlardı.
Subjektif kanıtlar da kendi alanında bir geçerliliğe sahiptir ve uygun
yöntemlerle kanıtlanabilirler, ama subjektif kanıtlar objektif kanıtlara
yönelik hazırlanmış testlere tabi tutulduğu zaman, ki objektif kanıt diye
sunuldukları sürece bu böyle olacaktır, hızla değerlerini yitirirler ve bunları
savunan kişiler de gözden düşer.
Şimdi subjektif kanıtın doğasını daha derinlemesine
inceleyelim. Subjektif kanıt üç tür algıya dayanır. Bunlardan ilki sezgidir ve
az önce tanımladığım gibi bilinçli zihin sezginin sürecini değil sadece
sonucunu algılar. İkincisi bilinçli psişizmdir ve ben bunu tam bilinçli
haldeyken beş duyumuzdan daha süptil olan duyularımızla yaptığımız algılama
olarak tanımlıyorum ve bilinçli psişizmin bölünebileceği alt birimleri şu anda
ele almayacağım. Üçüncüsü ise bilinçaltı psişizmdir. Burada, kısmen gelişmiş
yüksek duyu organlarının algıları olağan bilince ulaşamayacak kadar zayıftır ve
dolayısıyla sezginin parçaları olurlar.
Sezginin tamamen subjektif olan verileri psikanaliz yoluyla
tespit edilebilir ve bir görücünün vizyonu, Freudçu bir analizcinin rüyaları
incelerken kullandığı sürece, yani serbest çağrışım yoluyla analiz sürecine
tabi tutulabilir. Psikoterapi literatürü bunun tekniğiyle ilgilenmektedir ve
burada ayrıntılarına girilemeyecek kadar karmaşık bir konudur. Şu kadarını
söylemek gerekir ki, subjeye rüyasının veya vizyonunun her bir parçasını
sırayla ele alıp üzerinde düşünmesi ve zihnini o başlangıç noktasından itibaren
serbestçe kullanması söylenir ve bu arada psikanalizci de bunun hakkında notlar
alır. Eğer subje gayretlerinde dürüstse, farklı rüya sembollerine dayalı olarak
yürütülen serbest düşünce dizisinin, subje için duygusal öneme sahip belirli
bir nokta üzerinde birleştiği görülecektir. Veya bu düşünce silsilesi aynı
noktada tamamen durabilir ve bu da duygu nesnesinin bağlantısının koptuğunu
gösterir. Bu süreç sayesinde rüya sembolleri analitik birer rüya malzemesi
haline getirilir ve zihnin bilinmeyen yönünün işleyişine önemli oranda ışık
tutar.
Sıradan subjektif rüyalarda rüya malzemesinin bastırılmış
arzulardan, gün içinde meydana gelmiş olan ve duygusal yankıları devam eden
olayların anılarından ve uyku sırasında beş fiziksel duyu üzerinde meydana
gelen etkilerden oluştuğu görülür. Bununla birlikte lusid (bilinçli) rüyalar
olarak tanımlayacağım başka rüya türleri de vardır. Bunlar da uyku sırasında
süptil duyular üzerinde meydana gelen etkilerle tetiklenir. Psişiğin vizyonları
da, uyanık bilince etki edebilecek kadar güce sahip olan aynı mekanizmaya
dayalıdır. Eğer bu tür rüyalar ve vizyonlar psikanaliz yöntemiyle incelenirse,
süper bilinçten gelen içerikleri yanında genellikle belirli bir bilinçaltı
unsur da içerdikleri görülecektir ve bu ikisini birbirinden ayırmak analizcinin
görevidir.
Görülecektir ki, bilinçaltı zihnin subjektif dünyasından
gelen unsurlar serbest düşünce akışı zinciri için bir başlangıç noktası olarak
kullanıldığında düşünceleri çıktıkları yere, yani Freudçu analizcinin aşina
olduğu bilinçaltına geri yönlendirecektir fakat süper bilinçten gelen unsurlar
aynı şekilde serbest çağrışım analizine tabi tutulduğu zaman, bu analiz o
düşünceleri kaynağına, yani süper bilince yönlendirecektir ve böylece vizyonun
anlamının etkili bir şekilde çözülmesini sağlayacaktır. Bu düşünceler ayrıca
daha önce süper bilinçli halde kavranmış fakat yüksek benliği beyin bilincinden
ayıran eşikten geçmeyi başaramamış olan çok miktarda malzemeyi de bilinçli
farkındalık düzeyine getirecektir.
Yani nasıl rüya sembolizması bu serbest çağrışımlı analiz
süreci yoluyla rüya malzemesi haline getirilebiliyorsa, vizyon sembolizması da
aynı yolla vizyon malzemesi haline getirilebilir ama bunlardan birinde serbest
düşünce akışı bilinçaltına doğru giderken, diğerinde süper bilince gider. Bu
şekilde elde edilmiş süper bilinç malzemesine bir başka test daha
uygulanabilir. Eğer vizyon malzemesindeki vizyonda ve fikirlerde bulunan
başlıca sembolleri işaret eden kelimeler Jung'un yöntemi temelinde bir
kronometre ile kelime reaksiyon testinde kullanılırsa ve reaksiyon kelimeleri
tekrar serbest çağrışım yoluyla analiz edilirse, ortaya çıkan kanıt itiraz
edilmezlik kazanacağı gibi yüksek zihnin zenginliklerine de daha fazla erişim
sağlayacaktır.
Bu yöntemin kullanımı çok ilginç sonuçlar meydana
getirecektir, çünkü hem psişizmde mevcut olan bilinçaltı unsuru az çok ortaya
koyacak, hem de süper bilincin içerikleriyle iletişim sağlayıp bunları beyin
bilinci seviyesine getirecektir. Bu amaçla serbest çağrışımın kullanılması
ezoterik çalışmaların çok önemli bir yönüdür fakat teknik ayrıntıları bu
sayfalarda ayrıntılı olarak ele alınamayacak kadar karmaşıktır.
Okült deneyler yoluyla elde edilen sonuçları yayınlayan
herkesin üzerine düşen ciddi bir sorumluluk vardır. Bu kişiler vizyonlarını hem
bütün hem de ayrıntı bazında doğru kaydedip doğru yorumladıklarından kesinlikle
emin olmalı ve hiçbir şekilde okuyucularından körü körüne inanç talep
etmemelidirler. Gözü kapalı inanç talebi o talebin hem alıcısını hem de
vericisini komik duruma düşürdüğü gibi, ulusların şifası için var olan Kutsal
Bilim'in saygınlığına da gölge düşürür.
5.
BÖLÜM
Meditasyon
ve Psişizm
Pek çok kişi, belirli durugörü güçleri geliştirilmediği
sürece Görünmeyen'le ilgili herhangi bir araştırma yapmanın imkânsız olduğunu
düşünür. Fakat bu doğru değildir; belirli bir eğitim seviyesine ulaştığımızda,
meditasyon yoluyla Görünmeyen'in derinliklerine erişebiliriz. Okült meditasyon
iki yöntemin bir birleşimidir: serbest çağrışım ve yönlendirilmiş düşünce.
Serbest çağrışım Yüksek Bilincin faaliyeti yoluyla İçsel Planlara ait olduğu
bilinen bir fikirle başlar ("Sessizliğin Sesi" gibi kitapların meditasyon
için çok değerli olmasının nedeni de budur) ve sonra yerini yönlendirilen
düşünceye bırakır veya bırakması gerekir. Başarının sırrı zihni konusu ve
planında tutmak, ama konunun sınırları içinde serbest bırakmaktır. Bu çok
deneyim ve beceri gerektiren bir faaliyettir.
Bu yöntem, şu anda sahip olduğumuz okült bilgilerin çok
büyük bir kısmını bize sağlayan şeydir, çünkü bu yöntemle sadece deneyimler
değil, İçsel Planlarda edinilen öğretiler de beyinsel bilinç düzlemine
getirilir. Fakat diğer tüm araştırma alanlarında olduğu gibi bu yöntem de
karşılaştırma yoluyla kontrol gerektirir ve bu çok gerekli önlemin alınmaması
nedeniyle çok fazla kafa karışıklığı ve güvensizlik meydana gelmiştir.
Karşılaştırma yoluyla kontrol edilip kanıtlanana kadar meditasyon bulguları
doğal olarak spekülasyondan başka bir şey değildir ve okült bilimde ihtiyaç
duyduğumuz şey, deneyi mahvetmeden sonuçların test edilmesini sağlayacak bir
kanıt yöntemidir.
Psikanaliz testleri meditasyon bulgularına tatmin edici
şekilde uygulanamaz çünkü söz konusu bulguların bilinçaltı zihnin ürünleri
olduğu açıktır (okültistin bilinçaltı zihin kavramı psikologunkinden çok daha
geniş olsa da). Meditasyon üzerinde yapılan analizin ortaya koyacağı şey,
bilinçli zihnin bilinçaltı zihne erişim sağladığı ve Gizli Benliğin birikmiş
materyaline eriştiğidir. Bu elbette bulguların değeri ve doğruluğu konusunda
bir şey kanıtlamaz. Eğer bilinçaltı zihin gerçeğe erişmişse, meditasyonun
bulguları doğru olacaktır. Bulguların kaynağının bilinçaltı hafıza olduğunu kanıtlamak
hiçbir şekilde bu bulguların değerini azaltmaz, çünkü o bulgular bilinçli zihne
yansımamış olan gerçek bir psişik vizyon sonucunda bilinçaltı hafızaya girmiş
olabilir. Meditasyonun veya derinlemesine düşünüşün meyvelerini ele alırken
kontrol etmemiz gereken şey bulguların kökeni değil, bulguların kendisidir,
çünkü bu şekilde elde edilen bilginin değeri kaynağına değil, içeriksel
yapısına dayalıdır.
Eğer okült araştırma alanında herhangi ciddi bir çalışma
yapmak istiyorsak, otoritenin egemenliğinden kendimizi kurtarmamız gerekir.
İçsel Planlardan veya İç Benlikten gelen bir mesajın değeri, iletişim kuran
varlığın verdiği isme değil, mesajın yapısına bağlıdır. Victor Hugo'nun
"ruhu" olduğu söylenen varlık safsatalar zırvalamıştır ve Görünmeyen'den
çağrılan pek çok diğer büyük ve ünlü aydın basmakalıp laflar söylemiştir. Bir
ruhun kendini Victor Hugo olarak tanıtması onun Victor Hugo olduğu anlamına
gelmez ve öyle bile olsa, eğer anlamsız şeyler söylüyorsa onu dinlemenin ne
faydası var? Ve eğer kendi bilinçaltı zihnimizden değerli malzemeler
çıkarabiliyorsak, kökeni yüzünden onu küçümsemek ruhsal bir züppelik olur.
Bilinçaltı zihin bilinçli zihinden sonsuz ölçüde daha
zengindir, çünkü unuttuğumuz her şeyi içerdiği gibi, bilinçli zihnimiz
tarafından fark edilsin veya edilmesin, duyu organları üzerinde iz bırakan her
şeyi ve okült bilime göre uyku sırasında astral bedenin yaşadığı tüm
deneyimleri ve geçmiş enkarnasyonların anılarını da içerir. Dolayısıyla, şurası
açıktır ki, bilinçaltı zihnimize erişim sağladığımızda, zengin bir hafıza
deposuna eriştik demektir. Fakat tanıma göre bilinçaltı zihin bilinçli zihin
seviyesinin altında olduğu için, bilinç bilinçaltı seviyesine ulaşamaz ve
bilinçaltı malzemeleri bilinç düzeyine çıkarmak için bir araç bulmak zorundadır.
Bu da okült meditasyonun yönlendirilmiş düşünce süreciyle yapılır.
Pek çok okült bilginin gelişmesini sağlayan şey astral
imgeleme tapınağı olarak isimlendirilen şey değil, bu meditasyonel düşünce
süreci, daha doğrusu Öğrenme Holü diye tanımlanabilecek şeydir. Okült
doktrinlerin oluşmasını sağlayan şey Manuların ve Mesihlerin fiziksel planda
tezahür etmesinden ziyade bu doğal yöntemlerdir. Ruhsal olan şeyler Ruhsal
Plan'da bulunur ve zihinsel yollarla zihinsel (mental) plana, fiziksel
araçlarla fizik planına getirilmesi gerekir. Her plan kendi kanunlarına göre
işler. Aramızda insan seviyesinden yukarıda olan ruhlar olduğu doğrudur, fakat
aradaki fark türe değil, gelişmişlik derecesine dayalıdır. Hepimiz potansiyel
birer üstadız. Bazıları ustalaşma sürecindedir ve çok azı ustalık seviyesine
ulaşmıştır. Doğa hiçbir basamağı atlamaz.
Bunları söylemekteki amacım geçmişte büyük öğretmenlerin
yaşadığı fikrini küçümsemek olmadığı gibi, büyük öğretmenlerin şu anda veya
gelecekte var olma olasılığını küçüksemek de değildir. Fakat mucize fikrini
bilerek ve isteyerek küçümsüyorum ve onun yerine doğal ve bilinebilir yasa
fikrine ve insanla ve evrenle ilgili bilinen ve kanıtlanan şeylere önem
veriyorum.
O halde, okült bilimin gerçek birer öğrencisi olmayı
isteyelim ve vizyona geçici olarak açılabilen bilinç hali normal yeteneğimizin
bir parçası oluncaya ve onun değerini bilecek ve istediğimiz anda
kullanabilecek hale gelinceye kadar, vizyonlarımıza daha az, meditasyonlarımıza
daha fazla önem verelim. Diğer taraftan asla unutmayalım ki, beyinsel bilinç
için tezahür diye bir şey yoktur. Tezahür her zaman Yüksek Bilinç'te
gerçekleşir ve daha sonra beyin bilincine tercüme edilir. O tercümede
bozulmalar meydana gelebilir ve dolayısıyla en berrak olanlar dâhil tüm tezahür
ve ilhamlar karşılaştırma yoluyla kontrol gerektirir.
O halde, yapmamız gereken şey, bir yandan meditasyon veya
ilhamın meyvelerinin gerçekliğini etkili bir şekilde test ederken, bir yandan
da okült bilimin yeni keşiflerine alan bırakan bir kontrol yöntemi geliştirmektir.
Okült öğretilerin insanlığa bir anda ve bütünüyle verildiği
şeklindeki sınırlandırıcı fikri kabul etmeyelim. Şurası kesindir ki, tekâmül
devam ettikçe beyinsel bilincin şimdiye kadar alabildiğinden fazlasını
alabileceği ve böylece de ona daha fazlasının verilebileceği bir zaman
gelecektir. Ama yine hatırlayalım ki, alacağı şey yalnızca o ana kadar
aldığının bir devamı olacak, ona uyum sağlayacak, onunla çelişmeyecektir. Kadim
zamanlardan beri süregelen deneyimler göstermektedir ki, gelecekte
geçmiştekilerden farklı herhangi bir yeni faktör veya geçmişten ani kopuş
olmayacaktır. Görünen planlarda da, görünmeyen planlarda da doğa asla tesadüfî
değildir. "Yukarıda nasılsa aşağıda da öyledir" özdeyişi her zaman
okültistlerin düsturu olmuştur ve bizi labirentten güvenle geçirecek olan bir
ipucu olduğu için ona tutunmamız gerekiyor.
Yine, "Yukarıda nasılsa aşağıda da öyledir"
özdeyişini uyguladığımızda göreceğiz ki, evrenin herhangi bir planında doğru
olan şey, evrenin tekabül (örtüşüm) sisteminin tümünde doğrudur. Örneğin güneş
sistemi için geçerli olan yasalar atom için de geçerlidir. Dolayısıyla, eğer
herhangi bir durugörü araştırması unsurunu test ediyorsak, o araştırmanın
bulgularını güneş sistemine ve insan sistemine uygulayalım ve eğer bulguların
bunların her ikisi için de doğru çıktığını buluyorsak, o zaman o bulguların o
bağlamda doğru olduğu sonucuna varmamız makuldür.
Örneğin, rahmetli Dr. Steiner'in Atlantis ve Lemurya
hakkındaki araştırmalarına bakalım; modern keşif ve derin deniz sondajları bir
Kayıp Kıta'nın varlığını doğrulamaktadır ve Yeni Psikoloji'de zihnin
seviyelerine dair yapılan tanımlarda, Dr. Steiner'in farklı Kök Irklara
atfettiği entelektüel gelişim hallerine birebir uyan bilinç halleri
tanımlanmaktadır. Tıpkı embriyolojide insan türünün evrimine temel oluşturan
gelişim aşamalarının bireylerde kanıtlanmak suretiyle evrim teorisinin
doğrulanması gibi, Yeni Psikoloji de Dr. Steiner'ın tanımlarını
doğrulamaktadır. Dolayısıyla, Dr. Steiner'in Kök Irklar hakkında anlattıklarını
güvenle doğru kabul edebiliriz. Ve bu coğrafi ve psikolojik doğrulamalara ek
olarak, Madam Blavatsky'nin Doğu'nun Kadim Bilgeliği'ne dayalı olarak
geliştirdiği doktrinde de önemli benzerlikte verilere rastlıyoruz. Blavatsky
söz konusu doktrinin kadim Doğu bilgeliğine dayalı oluşunu Kutsal Kitaplar'dan
bölümler ve ayetler göstererek ortaya koymaktadır. Böylece kadim bir ezoterik
sistemin ve modern araştırmaların ikili bir onayını elde etmiş oluyoruz.
Dolayısıyla, Kök Irklar öğretisini kanıt yasalarına göre kesinleşmiş bir gerçek
olarak kabul edebiliriz. Subjektif planları ele alırken kanıt yasaları bir
rehber görevi görür.
Fakat günümüzde geliştirilen bazı okült teoriler bu şekilde
test edilememektedir. Bunların herhangi bir okült sistemle herhangi bir
tekabülleri yoktur. Kanıtlanmış gerçeklere uymazlar. Destekçilerinden
bazılarına göre bunların özgünlüğü, bu teorilerin savunucularının olağanüstü
psişik güçlerini kanıtlıyor, fakat deneyimli okültistler de o teorilerin
özgünlüğünün temelsizliklerine işaret ettiğini, çünkü daima içiçe geçen
döngüler halinde hareket eden evrensel planın hiçbir parçasına uymadıklarını
kanıtladığını söylemektedir. Deneyimli okültistlere göre, geçmişte meydana
gelen şey, daha yüksek bir düzlemde kendini tekrar gösterir ve evrimin
geçmişinde tohumları bulunmayan hiçbir yeni şey ortaya çıkmaz.
Şimdi geri dönüp Görünmeyen adına ileri sürülen beyanları
destekleyen kanıtları sorgulama vaktidir ve eğer kanıt ortaya çıkmıyorsa,
Gerçeğin ilahi nedenselliği gereği "kanıtlanmadı" deme cesaretini
gösterelim. Gerçek'ten daha büyük bir din yoktur ve sevilen bir lidere olan
şahsi sadakat bile Gerçek'ten daha büyük değildir.
Bununla birlikte, okült bilimde kabul edilmesi gereken ama
geleneksel bilimde kabul edilmeyecek olan ve geleneksel bilimin yaşam ve akıl
konularındaki çalışmalarında sergilediği kısırlığın da nedenlerinden biri olan
bir kanıt türünü kabul etmemiz gerekiyor. Objektif kanıtlar kadar subjektif
kanıtların da varlığının kabul edilmesi gerekir, çünkü okültizmin çok büyük bir
kısmı subjektif âlemde, yani içsel deneyim âleminde yer alır.
Örneğin bir insan belirli bir içsel deneyim yaşadığını
söyleyebilir ve o deneyim sadece ona özgü olduğu için, beyanlarını doğrulayacak
hiçbir bağımsız tanık gösterilemez. O kişinin sözü tek kanıttır ve dolayısıyla
onun sözünü ya kabul etmemiz, ya da reddetmemiz gerektiği söylenir. Geleneksel
bilim dünyası "Doğrulanamayan beyanı, tekrarlanamayan deneyi reddet"
der. Okült bilim dünyası ise şöyle demeye çok eğilimidir: "Doğrulamaya
çalışmadan beyanı kabul et, çünkü bizim düşünce yapımız bu tür beyanlara
dayalıdır ve eğer bu beyanlardan birini atarsak, tüm inanç binamız çöker."
Bu duruma nasıl cevap verebiliriz? Bunun bir orta yolu yok
mu? Bence son derece kesin ve bağımsız iki eleştiri ölçütümüz var. Bu
ölçütlerden birincisi inisiyasyon ekolleri tarafından muhafaza edilen kadim
okült sistemlerde, diğeri ise psikolojide bulunur. Elbette psikoloji derken
popüler anlamdaki psikoloji değil, psikolojinin ezoterik bağlamda
geliştirilmekte olan daha derin bir uygulamasını kastediyorum.
Kadim okült sistemlerde tümü birbirine ebeveynlik veya
kardeşlik bağlarıyla kesin bir şekilde bağlı olan bir tanrılar ve tanrıçalar
panteonu vardır. Büyük aileler halindeki bu tanrıların ve tanrıçaların
maceraları hakkında olağanüstü hikâyeler anlatılır. Çocukluğumuza keyif katmış
olan peri masalları kadar olağanüstü hikâyelerdir bunlar. Tüm bu fantastik ve
bazen müstehcen absürtlükleri dinledikten sonra "Yukarıda nasılsa aşağıda
da öyledir" denir ve eğer sembolizmi takip edersek, bizi sadece evrenin
değil, kendi doğamızın labirentinden de geçirecek olan bir Ariadne ipimiz
olacağını görürüz. Ayrıca, bu farklı kadim panteonların birbirine çok
benzediğini ve dayandıkları kozmolojilerin neredeyse tıpatıp aynı olduğunu
görürüz. Birbirlerini birebir doğruladıkları durumlarda bu kozmolojilerin
önemli oranda doğru olduğunu varsayabiliriz.
Modern psişiklerin bulgularını bu kadim kozmolojilerle
karşılaştıralım ve eğer uyum gösterdiklerini ve doğrulandıklarını görürsek,
okült bilgilerimize gerçek bir katkı daha kazandığımız sonucuna varabiliriz,
ama eğer uyumluluk adına bu kadim sistemler ihlal edilirse, çarpıtılırsa,
çelişkiyi eskilerin kadim inancında değil modern psişiğin bulgularında aramamız
daha doğru olur.
Bu testler yoluyla ezoterik kozmolojiye yapılan tüm katkıları
kontrol etmemiz mümkündür. Bu katkılar eski sistemlere ve kanıtlanabilir modern
bilime uyum göstermelidir. Diğer taraftan psişizmden doğası gereği veremeyeceği
kanıtlar istememeliyiz. Modern düşüncenin unutma eğiliminde olduğu bir gerçeği
aklımızda tutalım. İki tür mantık vardır; tümevarım ve tümdengelim. Modern
tümevarımsal bilim, eskilerin tümdengelimsel yöntemlerine bir tepki olarak
gelişmiştir, fakat genel bir kavram oluşturmak için gerekli bir ayrıntılar
kümesi oluşturuncaya kadar bilimin herhangi bir alanında tümevarım yönteminin
uygulanması mümkün değildir. Genel hatlarıyla zaten bilinen şeyleri ele
alırken, başlamada gereksiz bir gecikme olmaksızın bir gözlemler dizisi
biriktirebilir. Tümevarım üzerinde çalışmaya koyulabiliriz, ama okült araştırmalarda
olduğu gibi tamamen bilinmeyen bir şeyi ele alırken başlangıçta
kullanabileceğimiz tek yöntem tümdengelimdir, çünkü aksi takdirde
gözlemlerimizi nereye yönlendirmemiz gerektiğini veya hangi verilerin önemli
olduğunu bilemeyiz. Okült bilim sezgiden ve tümdengelimden çok yararlanır,
fakat bu yolla bir kavramlar sistemi oluşturduktan sonra, eğer bu kavramlar
geçerliyse, geleneksel bilimin deneysel tümevarımsal yöntemiyle de
doğrulanabilmelidir. Önceki sezgisel, tümdengelimsel araştırmalarımız, verilerimizi
hangi yönde aramamız gerektiğini ve araştırmalarımızın izleyeceği muhtemel
çizgiyi gösterir fakat bu göstergelerin çok değerli olmasına ve çok önemli
oranda zaman kazandırmasına rağmen, tamamen subjektif, sezgisel yöntemlerle
yetinmemeli, psişik araştırmalarımızı deneysel doğrulamadan da geçirmeliyiz ve
bu yapılana kadar herhangi bir psişik vizyonu veya öğretiyi kanıtlanmış olarak
kabul etmemeliyiz.
İnanç ve otorite doğal bilimde ne kadar öneme sahipse, okült
bilimde de o kadar öneme sahiptir. Okült bilimin anında kanıtlanamayan
öğretileri hipotez olarak sınıflandırılmalıdır ve kimya öğrencisinden ne kadar
gözü kapalı inanç talep ediliyorsa, okült öğrenciden de o kadarı talep
edilmelidir. Her iki bilimin yüksek dallarına da sadece yüksek kavrayış için kendilerini
eğitenler tarafından erişilebildiği doğrudur, fakat en başından beri modern
kimya eğitiminde teori ile pratik bir araya getirilir ve okültizmde de öyle
olması gerekir.
Peki bu okültizmin bir hayal ürünü olduğu anlamına mı
geliyor? Sanırım durumun bu olmadığını gösteren bol miktarda kanıt var
elimizde. Körü körüne inanış ve boşa harcanan çabalar denizinin içinde yükselen
bazı tepeler vardır. Yerde ve gökte, geleneksel felsefelerde hayal edilenden
çok daha fazlası vardır ve okültizm de bunu konu edinir ve en kadim okültizm
öğretilerinin modern bilimsel araştırmalarda doğrulanması, gösterilen çabaların
tamamen boşa gitmediğini gösteriyor.
Fakat okültizme ilgi gösteren bazı kişilerin konuşmalarını
dinlediğimde, kendimi Karanlık Çağlara dönmüş gibi hissediyorum. Anlatılanların
çok büyük bir bölümü körü körüne inanış ve batıl inançlardan oluşuyor. Romantik
geçmiş enkarnasyonlar, harika auralar, üstatlardan alınan kesin öğretiler...
Her şey herhangi bir karşılaştırmalı bir kontrol veya doğrulama çabası gösterilmeden
kabul ediliyor.
Bu tür şeylerin ihtimal dâhilinde olduğuna şüphe yok. Hatta
bunu kendi deneyimlerimden biliyorum. Tüm bu şeyleri destekleyen yeterli
kanıtın mevcut olduğunu düşünüyorum ve bunları şahsi inancımın bir parçası
olarak kabul edebiliyorum ve ediyorum da. Ama anlatıldığını duyduğum
anekdotların çok büyük bir bölümünün son derece abartılı olduğunu düşündüğümü
söylemem gerek.
Eski zamanlarda, San Paul Katedrali'nin kubbesi kadar somut
olmayan her şeyi reddetmek bir alışkanlıktı. Günümüzde ise gizemli olan her
şeyi kabul etmek moda gibi görünüyor. İnsanlar bir medyumun onların geçmiş
enkarnasyonlarıyla veya auralarının durumuyla ilgili söylediği şeyleri mutlak
birer kanıt olarak görüyor. Okült çevrelerde çok güçlü bir insancıllık duygusu olmasaydı,
hiç şüphem yok ki kuşları kesip vücutlarını açıp kehanet arayan insanlar
görebilirdik. Okült çevrelerde, gizemli okült okullar, o okulların olağanüstü
müzeleri, kütüphaneleri, üstatları ve meskenleriyle ilgili söylentiler
dolaşıyor. Bu söylentiler, yaygın bir şekilde kabul edilmeleri ve haklarında
somut kanıt bulunmaması bakımından, tıpkı savaşın ilk günlerinde Rus
birliklerinin İngiltere'den geçtiğiyle ilgili yayılan söylentileri andırıyor. O
söylentileri herkes duymuştu ve hemen herkes inanıyordu çünkü aksi halde Alman
taraftarlığıyla suçlanırdınız. Şüphesiz o söylentiler geri çekiliş sürecinin o
karanlık günleri boyunca ümidimizi korumak açısından faydalı bir amaca da
hizmet etmiştir, fakat yurtseverliğini hayale değil, gerçeğe dayandırmayı tercih
edenlerin düşman gibi görülüp eziyete maruz kalması açısından, sürü psikolojisi
konusunda ilginç bir örnek teşkil etmektedir. Sinirli bir kalabalık tehlikeli
bir şeydir ve korkuları yatıştıran popüler putlara elini uzatabilen kişi cesur
bir insandır. İster görünen ister görünmeyen üzerinde iddia edilen bir otorite
olsun, okültizmde otoriteden kendimizi kurtarmadıkça bu düşünce ekolünde
yapabileceğimiz ciddi çalışmalar, Karanlık Çağlardaki bilim insanlarının doğal
bilimlerde yaptıkları çalışmaların seviyesini aşamayacaktır.
Doğa biliminde kesinlik ihtiyacı çok güçlüdür. Ancak
yeterince eğitilmiş bir akıl kanıt yetersizliği durumunda yargıda bulunmayı
erteleyebilir. Belirsizliğin işkencesine katlanmak yalana inanmaktan iyidir ve
şundan eminim ki eğer popüler okültizm tıpkı büyük bir endüstri şirketinin
yakın bir zamanda yaptığı gibi sermayesini ikiye bölseydi, bakiyesinden kar
payı dağıtabildiğini görür ve bir kez daha borçlarını ödeyebilen bir kurum
haline gelirdi.
Gerçek büyüktür ve galip gelecektir ve samimi olan hiç
kimsenin ondan korkmasına gerek yoktur.
6. BÖLÜM
Astrolojinin İyiye ve Kötüye Kullanımı
Önsöz olarak şunu söyleyeyim ki, bir astrolog veya bir
şüpheci olarak değil, astrolojiyi okültizm pratiği için gerekli gören bir
okültist olarak yazıyorum. Derin bir astroloji bilgisi ancak ömür boyu çalışma
ve deneyimin meyvesi olabilir, ama okült sanatları kullanmaya istek duyan
herkesin astroloji biliminin prensiplerini bilmesi gerekir. Bununla birlikte
eğer kişi astroloji uzmanlığının gerektirdiği ayrıntılı çalışmaya vakit
ayıramıyorsa, astrolojide olduğu gibi diğer teknik meselelerde de son derece
yanıltıcı olabilen eksik bilgiye güvenmek yerine, rehberlik için bir astrologa
danışması daha akıllıca olabilir.
Farkında olalım veya olmayalım, zodyağın ve gezegenlerin
dünya üzerindeki tesirleriyle daima etkileşim içindeyiz. Tepkimizi belirleyen
şey ise psişik yapımızdaki çeşitli elementlerin göreli oranlarıdır. Sadece
dünyasal koşulları etkileyen genel güçleri değil, bu güçlerin şahsen bizi nasıl
etkileyeceğini de bilmemiz gerekir. Bu amaçla hem natal (doğum haritası), hem
de ilerletilmiş horoskop haritası gereklidir. Fakat bu horoskoplar ortalama bir
profesyonel astrolog tarafından değil, konuya ezoterik yönden yaklaşan ve
dünyevi işlerle ilgili faydalı bilgiler vermek yerine (doğru olması durumunda
bu tür bilgilerin de faydalı olabilecek olmasına rağmen) Yol'un takipçisinin
asıl ihtiyaç duyduğu bilgiyi veren biri tarafından hazırlanmalıdır.
Süleyman'ın anlattığı gibi, eğer bir geminin denizdeki
yolculuğunu aklımıza getirecek olursak, astrolojinin hayatlarımız üzerindeki
etkisiyle ilgili bir aydınlanma elde edebiliriz. En ilkel deniz taşıtı türünde,
rüzgârın gücünden yararlanmak için direk üzerine bir hasır çekilirdi. Bu
şekilde donatılmış bir araç ancak rüzgârın varlığıyla ilerleyebilirdi. Yandan
esen rüzgârlardan yararlanamadığı gibi, karşıdan esen bir rüzgâra göre de yön
değişikliği yapamazdı. Aydınlanmamış kişinin durumu da böyledir. Üzerinde etki
eden kozmik güçlerin insafındadır. Aydınlanmış insan ise yelkenleri rüzgâra
göre düzeltilebilen ve dümenle yönlendirilebilen bir gemi gibidir. Bu araç
yelken ve dümen kullanımı sayesinde hedefine doğru ilerlemek için herhangi bir
esintiden yararlanabilir. Bir geminin seyahat özelliklerini büyük ölçüde
belirleyen şey rüzgârla olan ilişkidir. Hantal bir gemi iyi bir hıza
erişebilmek için rüzgârı arkaya çok yakın bir yerden almak zorundadır, ama iyi
tasarlanmış bir gemi karşıdan esen rüzgârın tam ortasına doğru bile
ilerleyebilir.
Aydınlanmış insanın durumu da öyledir. Evriminde ilerlemek
için yıldızların ters yöndeki etkilerinden yararlanır ve ustalığı sayesinde zıt
yöndeki bir etkiyi işe yarar hale getirmeyi başarır. Belirli bir zamanda
dışarıda güçlü bir yıkıcı etki olduğunu bilirse, herhangi bir yapım çalışmasına
başlamaz (başlamamak elinden geliyorsa). Fakat eğer kötülüğü teşhir ve
temizleme göreviyle karşı karşıyaysa, faaliyetleri için o süreci seçecektir.
Böylece kozmik etkiler onun karşısında değil, yanında olacaktır.
Yolunu uygun şekilde çizebilmesi için bir okültistin ilgili
süreçteki kozmik akımları bilmesi gerekir ve bir astrolog ona bu konuda
yardımcı olabilir. Fakat kendini bu kozmik akıntılara teslim etmek yerine
onları hesaba dâhil eder ve etkilerini göz önünde bulundurur.
Gezegensel etkiler dış koşullar düzleminde işlerlik
göstermekle kalmaz, aynı zamanda yapımızdaki farklı karakter özelliklerini
canlandırmak veya etkisizleştirmek suretiyle de yaşamımızı etkiler. Eğer
hayatımıza horoskop ışığında bakarsak, kaderimizin ne kadar büyük bir bölümünün
kendi eylemlerimize ve tepkilerimize dayalı olduğunu görebiliriz.
Aceleciliğimiz, Mars etkisiyle ilişkilendirilen kavgaları hızlandırmış olabilir
ve duygularımız Venüs'e özgü belirli olayları teşvik etmiş olabilir. Biz
kendimiz, yıldızların aracı olmuşuzdur.
Bu gözlemlere dayalı olarak, gezegenlerle ilişkilerimizden
çok şey öğreniyoruz. Dış etkileri kontrol etmek bizim gücümüz dahilinde değil
belki, ama bu etkilerin tümünü değilse bile büyük bir bölümünü yansızlaştırmak,
bilginin rehberliğindeki eğitimli bir iradenin ve disiplinli bir yapının gücü
dahilindedir. Evrensel makro-kozmos Tanrı tarafından yönetilir fakat insanın
kendi yapısının mikro-kozmosu kendini tanrılaştırmaya çalışmalıdır.
"Tanrılar gibi olacaksınız" dedi İblis ve doğru söyledi; inisiyasyon
içteki Tanrı'yı geliştirir ve böylece bireysel doğamızın mikro-kozmosunu
"kaos ve gece"ye (insan ırkının bilinçaltı) kurban etmek yerine
Tanrı'nın yönetimine bırakırız.
Astrolojik doğum haritası, bir ruhun aktif enkarnasyonunda
üzerinde çalışması gereken karmayı okumada kullanılabilir. Bu haritayı
inceleyerek belirli problemlerin ruha zorluk çıkaracağını ve belirli olumlu
etkilerin de ruha ilerlediği yolda yardımcı olacağını görürüz. Eğer okültist
isek biliriz ki bu koşulların kökleri geçmiş eylemlerdedir. Bu nedenle doğum
haritasını geçmişte başlatılmış koşulların sonucu olarak görürüz ve bir hayatın
astrolojik meselelerine karma açısından, tepki ve farkındalıkla nötralize
edilecek şeyler olarak yaklaşırız. Bu nedenle zararlı gezegenleri düşman olarak
değil, karmanın araçları olarak görürüz ve onlardan aydınlanma, farkındalık ve
disiplin edinmeye çalışırız. Satürn'ün inisiyasyonlarda oynadığı önemli rol
yeterince anlaşılmamıştır.
İnisiye körü körüne karması tarafından yönetilmez, karmasını
dengelemek için onunla bilinçli bir şekilde işbirliği yapar. Doğasının
gezegensel etkiler nedeniyle belirli bir tepki göstereceğini bilir ve terazinin
karşı kefesine eğitimli ve disiplinli iradesini koyarak (mümkünse bunu majikal
ritüellerle de takviye ederek), kendi mikro-kozmosu içinde faaliyet gösteren
kozmik güçleri dengeler. Makro-kozmik etkileri etkileyemeyiz ama disiplin ve
bilgi, kendi iç dünyamızın mikro-kozmik tepkilerini ciddi oranda değiştirebilir.
İçimizdeki savaşçı unsuru disipline edip, Mars gezegeninin teşvikine tepki
göstererek bizi kavga ve münakaşalara itmemesini sağlayabiliriz. Yumuşak bir
yanıt, bir gezegenin ruhunun öfkesini bile savurabilir. Diğer taraftan, irade
kontrolü yoluyla oluşturulan disiplinli bir mücadele özelliği, ilgili gezegenin
güdümleyici bir etkisi olmadığı zaman bile, iradenin talep etmesi üzerine
kullanıma hazır olacak ve Satürn gibi durağan bir gezegenin etkisini
dengeleyebilecektir. Ustalaşan kişi bu şekilde kozmik güçleri birbiriyle
dengeler ve eğitilmiş iradesini kullanarak dengeyi kendi lehine çevirir.
Ayrıca ilgili kozmik güçlerle bağlantı kurmak suretiyle
iradesini nasıl güçlendirebileceğini de bilir ve ritüel majinin önemli bir
bölümü bu sürece ayrılır. Tılsım yapımı bunun içindir. Tılsım belirli bir
türdeki etki için bir odaklanma noktasıdır ve yapımındaki tüm süreçler bu
amaçla tasarlanır. Bir başkasına yaptırmaktansa kendi tılsımınızı kendiniz
yapmanız bu yüzden çok daha iyidir. Tılsım dış bir kader üzerinde değil,
bilincin iç tepkileri üzerinde etki eder. Majikal faaliyetlerimizle kaderi
etkileyemeyiz, kendimizi etkileriz; çağırdığımız etkilerle uyum içinde olan
yönlerimizi güçlendiririz.
Hem astroloji, hem de tılsım yapımı sanatı Gizemler'in
korunan sırlarıydı; dünyevi kişiler tarafından suiistimal edilmesine asla izin
verilmeyen Kutsal Bilim'in bir parçasıydılar. Fakat bilgiyi, özellikle de çıkar
için kullanılabilecek bilgiyi kontrol etmek tıpkı uçucu bir gazı kontrol etmek
kadar zordur ve okült sanatın bu dalları falcılık ve batıl inanç seviyesine
düşürülmüştür. Siğilleri iyileştirmek için kurbağaları kullanmanın tıpla ne
kadar ilgisi varsa, batıl inançların da okültizmle o kadar ilgisi vardır. Batıl
inanç, cahilin değerini kabul ettiği ama önemini anlamadığı bilgiye ödediği bir
vergidir.
Okült sanatların ruhu çökerten suiistimalini kimse
okültistten daha fazla kınamaz. Herhangi türdeki falcılara danışma alışkanlığı
kadar sağlıklı yargıyı yıpratan, öz-güveni ve irade gücünü felç eden bir şey
yoktur. İnisiye olmamış bir kâhin de güvenilir bir bilgi kaynağı değildir. Tüm
kehanetler, ilgili faaliyeti yöneten ilahın rehberliği altında yapılmalıdır.
Uygun çağrılarda bulunma ve üzerinde hesaplamaların yapıldığı kâğıdın tepesine
doğru mühürleri çizme yoluyla bu yönetici ruhla temas kurulur. Bu yöntemler
asla Büyük Gizemler localarının dışında kullanılmaz. Bu nedenle görülecektir
ki, inisiye edilmemiş falcıların gerçek bir uzmanlık içermeyen yöntemleri,
kozmik sırların en derin seviyelerine erişemez.
Bu şekilde edinilmiş bilgiyi uygun şekilde kullanacak bir
konumda olan biri tarafından yapılan gelecek okuma faydalıdır, fakat yapılan
işin mahiyeti konusunda donanımsız biri tarafından yapılacak benzer bir
araştırma faydadan ziyade zarar getirir. Hastalık hastalarının doktorlara ve
şüpheli ilaç satıcılarına gitmesi gibi medyumlara ve astrologlara giden
insanlar vardır. Bu çok zararlı bir yoldur ve ruhta hastalık meydana getirir.
Kendi kendine telkinin gücü çok büyüktür ve astrolojik
bilgileri karşımıza çıkabilecek kayalardan bizi koruyacak bir harita gibi
kullanmamızı sağlayan bir eğitimdir. Donanıma sahip olmadığımız sürece, o
bilgilerden uzak durmamız gönül rahatlığı için çok daha faydalıdır.
Bu bilgiye gerçekten hakkı olan tek kişi olan inisiye, o
bilgi yoluyla, kendisine ifşa edilen etkileri nötralize edebileceğini veya
savurabileceğini bilir. Eğitilmemiş kişi ise ümitsiz bir kader kurbanı olduğunu
düşünmeye çok eğilimlidir. Eğer astrolojik ifşalar onu daha fazla çaba
göstermeye teşvik ederse, bu faydalı bir amaca hizmet etmiş olur, fakat bu ne
sıklıkla olan bir şeydir? Bu tür bilgilerin vurdumduymazlık için bir bahane
olarak kullanıldığını çok daha sık görmüyor muyuz?
Sorumsuz kişilerin türlü kehanetlerine karşı hiçbir sevgi
duymuyorum. Faydadan çok zarara neden olduklarını düşünüyorum. Yaptıkları şey,
meslekten olmayan birinin tıp literatürü okuması ile aynı şey. Kehanet ancak
dua ve arınmadan sonra ve ruhsal gelişime yönelik olarak yapılmalıdır.
Öğrencinin yetişmesinden sorumlu inisiyatörün yönetimi altında yapılmalıdır.
İnisiyatör öğrenciye haritasının ruhsal ve karmik önemini açıklamalı, olumsuz
gezegensel etkileri dengeleyecek yöntem ve meditasyonları ve kaderini inisiyasyonuna
çevirmesini sağlayacak disiplinleri ona göstermelidir.
7. BÖLÜM
Geçmiş Yaşamların Kayıtları
Pek çok insan için reenkarnasyon öğretisi, ezoterik bilimin
insan düşüncesine yaptığı en aydınlatıcı katkılardan biridir. Mantıksal olarak
tatmin edicidir, asil bir yaşama ilham verir, zor durumlarda ümit ve cesaret
sağlar. İnsan yaşamında başka türlü anlayamayacağımız ve anlamsız göreceğimiz
pek çok şeyi açıklamakla kalmaz, geleceğin genel hatlarının önemli bir doğruluk
derecesiyle öngörülebilmesini de sağlar. İlerletilmiş bir horoskop kadar
ayrıntılı değildir elbette, ama eğer ruhun geçmişte izlediği gelişim çizgisi
bilinirse, gelecekteki olası gelişmeler hakkında, özellikle de inisiyasyon ve
okült çalışmalar hakkında sonuç çıkarmak mümkün olur.
Fakat, iyileşme sağlayacak kadar güçlü olan herhangi bir
ilacın yanlış kullanılması durumunda, zehirlenmeye de neden olabilmesi gibi,
reenkarnasyon öğretisi de okült bilimin diğer herhangi bir konusu kadar
problemli olabilir. Gerçekten de suiistimal edilmeye en eğilimli konulardan
biridir, çünkü yeterli hayal gücü mevcutsa, geçmiş yaşamlarla ilgili ayrıntılı
romantik hikâyeler oluşturmak çok basittir. Okült çevrelerin edindiği
deneyimler, bu konuya yönelik medyumluğun en popüler ve belki de en kârlı
faaliyetlerden biri olduğunu göstermektedir.
Okült bilimin prestijine ve saflığına samimiyetle önem veren
hiç kimse, bu kadar değerli bir öğretinin, yandaşlarının aptallığı yüzünden
komik ve güvenilmez bir hale getirilmesine esef duymadan edemez. Bu tür tüm
beyanlar karşısında kullanılabilecek bir kanıt standardına çok ihtiyacımız
vardır. Bu beyanlar bazı medyumlar açısından bir buyruk gibidir ve hiçbir kanıt
sunulmaz veya istenmez, zaten kanıtın mevcut olduğu bile bilinmez.
Geçmiş yaşam kayıtlarına ulaşma yöntemleriyle ilgili kısa
bir açıklama, kanıtların nasıl elde edilebileceğini ve testlerin nasıl
uygulanabileceğini göstermemizi sağlayabilir. Karşılaştırmalı bazı kanıtlar
mevcut olmadığı sürece, diğer bir adı kendini beğenmişlik olan bilinçaltı
benliğe ne kadar çekici gelirse gelsin, bu tür hikâyelere inanmak akıllıca
değildir.
Gerçekleştirilen her eylemin, hissedilen her hissin veya
düşünülen her düşüncenin kaydı, aslında gezegenin ruhunun hafızası olan
yansıtıcı eterde [diğer bir deyişle "akaşik kayıtlar"] bir görüntü
olarak kaydedilir. Yansıtıcı eter, izlenimleri fotoğraf filmi gibi muhafaza
eden bir aynaya benzer. Fakat bu görüntüler rasgele bir şekilde saklanmaz,
tıpkı kendi bilinçaltı anılarımız gibi bir çağrışım yasasına itaat eder. Peş
peşe meydana gelen şeyler bir araya getirilir. Böylece, eğer bir şey bilinç
tarafından hatırlanırsa, onunla bağlantılı olan şeyler de bilince çekilme
eğilimi gösterir. Bu psikolojik sürecin ayrıntıları Zihnin Mekanizması (Violet
M. Firth adıyla Machinery of the Mind) adlı kitabımda mevcuttur ve burada
ayrıntısına girilmesine gerek yoktur. Peş peşe meydana gelen olaylar birbirine
bağlanmakla kalmaz, eşzamanlı olarak veya aynı mekânda meydana gelen veya aynı
konuyla ilgili olan olaylar da birbirine iliştirilir. Dolayısıyla, görülecektir
ki, eğer belirli bir fikirler grubundan tek bir görüntü bilince
getirilebilirse, onunla ilişkili diğer fikirleri hatırlamak da nispeten
kolaydır. Bunun için o konuyla ilgisi olmayan düşünceler durdurulur ve konuyla
ilişkili düşüncelerin kendi kendine bilince çıkmasına izin verilir.
Engellenmediği süreçte zaten bu olur.
O halde, geçmiş hayatların anıları yansıtıcı eterden, yani
gezegenin bilinçaltı zihninden hatırlanabilir; yeter ki biz bir başlangıç
noktası teşkil edecek herhangi bir fikir bulabilelim. Bu konuda zorluk yaratan
şey ipucu eksikliğidir. Bu tıpkı bir zamanlar ezberlediğimiz ama şu anda
aklımıza gelmeyen bir şiiri, ilk dizesinin bize hatırlatılması durumunda tekrar
hatırlayabilmemiz gibidir.
Tüm kayıtlar eterde okunabilecek şekilde mevcut olmasına
rağmen, araştırmalarımızı zorlaştıran şey aşırı malzeme zenginliğidir. Günlerce
ve haftalarca araştırıp pek çok ilginç şeyi tespit edebiliriz ama kesin bir
başlangıç noktamız olmadığı sürece aradığımız şeyi bulmakta başarısız oluruz.
Pek çok şey bir başlangıç noktası oluşturabilir. Bazen anı
parçaları çocuklukta mevcuttur ve daha sonra tekrar hatırlanabilir. Anılar
bazen rüyalarda ortaya çıkar veya bir yeri görür görmez ya da ilgili döneme
dair bir kitap okurken karşımıza çıkar. Üstelik hepimizin en derin bilinçaltı
hafızasında tüm şahsi kayıtlarımız mevcuttur. Fakat o bilinçaltı, kişiliğin
doğrudan erişimine karşı sıkı bir şekilde korunaklıdır ve yalnızca dolaylı
yaklaşım yöntemlerine güvenmemiz gerekecektir. Herhangi bir irade veya dikkat
çabası bizi fantezi diyarına götürerek kendi amacına zıt düşer.
Geçmiş yaşamlarımızı hatırlamaya çalışırken, koşulların
karşımıza çıkaracağı tesadüfî ipuçlarına güvenmemiz gerekir. Hafızamızı
zorlasak bile, unuttuğumuz bir adı hatırlamaya çalışırkenkinden fazla
zorlayamayız. Hatırlamak istediğimiz şeyin bilinçaltı zihinde olması gerçeği
nedeniyle, bu anılar tanımı gereği bilincin erişim alanı dışındadır ve bu
bilgiye ulaşabilmemiz için yabancı bir aracının onu bizim erişim sahamıza
sokmasını beklememiz gerekir.
Geçmişin herhangi bir parçasının kavrayış sahamıza girmesi
durumunda ise, o hayatın tümünün sonsuz ayrıntılarıyla birlikte bilinçaltı
zihinden bilinç düzeyine getirilmesi sadece serbest çağrışım tekniğinin
sabırlıca uygulanmasına bağlıdır. Bu durumda bilince çıkarılabilecek
ayrıntıların sınırı, sabrımızın sınırına bağlıdır.
Psişik kişi geçmiş kayıtları okumaya çalışırken, genellikle
farklı bir yöntem kullanır. Kendi geçmiş kaydında onunla yollarının kesiştiği
bir nokta bulmalıdır, aksi halde bağlantılı hafıza imgeleri ipinin ucunu
tutamayacaktır. Belli belirsiz bir ipucu bile bunu sağlayabilir. Ne kadar
önemsiz olursa olsun ortak bir anı (Mısır tapınaklarıyla veya Fransız
ortaçağının aşağı yukarı aynı dönemiyle ortak bir bağlantı), yani her iki
kişinin anı dizisinde de mevcut olan küçük bir gerçek tespit edilir edilmez
bağlantı kurulur. Psişik artık ipin ucunu yakalamıştır ve anılar yumağı artık
çözülebilir. Bazen psişik mekân anılarından, bazense doğrudan sorgucunun
bilinçaltından okuma yapacaktır; her iki yöntem de eşit ölçüde etkilidir. Bazen
de bir trans medyumu üzerinden bağlantı kuran bir ruh, fiziksel bir bedende
enkarne haldeki araştırmacının kullandığıyla aynı okuma yöntemlerini kullanarak
bir sorgucunun geçmiş yaşamının kayıtlarını verebilir.
Yani bu tür kayıtlara erişim sağlamaya yönelik tüm bu farklı
yöntemlere sahibiz ve konu hakkında deneyimi olan herkes, problemin kayıtları
okumaktan ziyade, hem sorgucunun hem de psişik hassas kişinin bilinçaltındaki
imge ve fantezilerin görüntüyü işgal etmesini önlemekle ilgili olduğunu kolayca
görecektir. Psikanalizcilerin kanıtlamış olduğu gibi, bastırılmış veya
engellenmiş arzular bu tür işgaller için güçlü ve çok etkili bir kaynaktır.
Belirli bir anı tabakası etkinleştirildiğinde, o konuyla ilgili olan, uzun
zamandır unutulmuş bir romanın da bu karmaşaya katkıda bulunması aynı derecede
muhtemeldir. Gençliğin aşırı duyarlı döneminde okunmuş bir hikâyedeki
kahramanla kendimizi özdeşleştirmiş olabiliriz ve daha sonra, karmik
kayıtlarımızı araştırmaya başladığımızda, o hikâyenin konusunu geçmiş bir
hayatın anısıymış gibi bilince aktarmamız mümkündür.
Açıkçası, kayıtların okunmasında karşımıza çıkan sorun, bize
sunulan bilinçaltı malzemesi yığınından sahte ve alakasız kısımların elenmesi
ve reddedilmesi meselesidir. Psişik belli belirsiz bir izi takip ederken çok
işkence içeren ihtimalleri elemek zorunda kalabilir ve bir süre doğru izi takip
ederken, yanlış bir koku alıp doğru izden sapmak da son derecede kolaydır.
Bu nedenle, geçmiş yaşam kayıtları genellikle çok parçalı
bir şekilde elde edilir. Sorgucu kendi anılarını okurken veya bir psişik kişi
sorgucunun anılarını onun için okurken genellikle birkaç belirli ve ayrıntılı
sahne olacaktır, ama serbest çağrışım yöntemiyle ayrıntılar zorlu bir şekilde
ortaya çıkarılana kadar, çok az genel tutarlılık olacaktır. İç Planlardan
bağlantı kuran bir varlık bu kayıtları verdiğinde ise, kayıtlar genellikle özet
niteliğinde, yani popüler bir ansiklopedide verilenlere benzer bir dizi kısa
kayıt biçiminde olacaktır. Çok değerli ipuçları sunduğu ve daha sonra serbest
çağrışım yöntemiyle her zaman içi doldurulabileceği için, bu kayıtlar
gelecekteki çalışmalar için paha biçilmez bir temel oluşturacaktır. Kendisine
bu kayıt dizileri sunulacak kadar şanslı olanlar, bu nedenle en alakasız
ayrıntıları bile muhafaza etmeye çok özen göstermelidir. Fakat bağlantı kuran
ruhların bu kayıtları vermesi sık rastlanan bir durum değildir, çünkü eğer bu
ruhların kendileri belirli bir gelişmişlik seviyesinde değilse, İkinci Ölüm'ün
hiçbir gücünün olmadığı planın ötesine yükselemeyeceklerdir. Yani bilinç
kişiliğin gayrı-maddi yönleri üzerinde odaklanmış kaldığı sürece, ruhsal
varlık, bireysellikle (reenkarne olan egoyla) ilgili şeylerin anılarına veya
bilgisine erişemeyecektir ve dolayısıyla onun için, son hayatındaki kişilik
onun tek varlığıdır. Ancak bilinç yüksek benlik seviyesine eriştiği zaman
geçmiş yaşamlar hatırlanabilir. Bu nedenle, iletişim kuran ortalama bir ruhun
geçmiş yaşamlarla ilgili bilgisi, ortalama bir enkarne ruhunkinden, yani
sıradan bir insanınkinden fazla değildir. Ancak bir inisiyasyon okulunun
koruması altında çalıştığımız zaman, dünyada olduğumuz halde cennetin yüksek
bilinçli ruhlarıyla bağlantı kurmaya başlayabiliriz. O zaman, o varlıklar bize
geçmiş çağları anlatacak ve eğer izin alınabilirse bize kayıtları
okuyacaklardır; fakat bu izin için, öğrencisini denetleyen Üstattan izin
alınmalıdır, çünkü bu bilginin dikkatlice verilmesi gerekir. Eğer dikkat
edilmeden rasgele verilirse, iyilikten ziyade kötülüğe neden olabilir.
Geçmiş yaşamların kayıtlarına doğruluk kontrolü yapmanın en
iyi ve en basit yolu, daha önce okunanları söylemeden, çeşitli psişiklere bu
kayıtları okutmaktır. Genellikle önemli derecede onaylama elde edilir. Farklı
psişikler birbirini onayladıkları hususlar bağımsız tanıkların şahitliği gibi,
doğru kabul edilebilir ve çeliştikleri hususlar ise yanlış gözlemlenmiş olarak
kabul edilmelidir. Farklı psişiklerin onaylanmadan kalan şeyler söylemeleri de
her zaman mümkündür. Bunların mutlaka yanlış kabul edilmesi gerekmez, sadece
onay gelene kadar kanıtlanmamış olarak kabul edilmelidirler. Görülebilecek çok
fazla ayrıntı söz konusu olduğunda, bir medyum belirli şeyler görürken diğer
bir psişik onları kaçırıp başka bir şey görebilir.
Bir sonraki doğruluk kontrolü yöntemimiz, mevcut yaşamdaki
bilinen gerçekleri geçmişin ışığında açıklamaya çalışmaktır. Eğer bir dizi
enkarnasyonun kayıtları doğru bir şekilde okunmuşsa, aralarında net bir
nedensellik bağını görebiliyor olmamız gerekir. Üstelik eğer uzak geçmişin
elini daha yakın geçmişte görebiliyorsak, kendini gelecekte gösteriş biçimini
de görebilmemiz gerekir ve bu geçmiş yaşamların doğru okunmasına dair en tatmin
edici test ve değerli bir doğrulamadır. Konuyu berraklaştırmak için bir örnek
verelim. A, B ve C'nin geçmiş yaşamlarda tekrar tekrar birbirleriyle ilişki
kurduklarını düşünürsek ve eğer A ve B bir araya geldiyse, C de muhtemelen
fazla uzakta değildir ve uygun zamanda sahneye çıkarak rolünü oynayacaktır.
Eğer bu olursa, okunan kayıtların büyük ölçüde doğru kabul edilmesi doğrultusunda
somut bir kanıt ve güçlü bir onaylama teşkil eder. Fakat ilgili meselenin ciddi
karmaşıklığı nedeniyle, bu tür bir okuma asla tam olmayacaktır. Bu nedenle
beklenmedik faktörlerin beklenmedik nedenler oluşturmasına da her zaman
hazırlıklı olmamız gerekir.
Eğer bu iki yöntem, yani psişiklerin yorumlarını
karşılaştırma ve sonuçları mevcut yaşam gözlemleriyle karşılaştırma yöntemleri
kullanılırsa, profesyonel şüpheci dışında herkes için yeterince ikna edici
kanıtlar elde ederiz.
Bu tür sistematik bir karşılaştırma olasılığının yokluğunda,
bir kaydı şüpheli hale getiren belirli şeyler vardır. Eğer doğal bazı
içgüdülerin şeytani toynaklarını fark edersek, kayıtların kaynağı için
bilinçaltı zihinden daha öteye bakmamız gerektiğini anlarız.
Bu içgüdüler kendilerini iki şekilde gösterir. Kendini
koruma güdüsünün özelliklerinden biri, en insani güdülerden biri olan ego
tatminidir. Eğer bu hayatta çok sıradan özelliklere sahip bir şahıs belirli bir
geçmişte olağanüstü özelliklere sahip biri olduğunu iddia ediyorsa, şu iki
sorudan birisini sorabiliriz; kayıt doğru mu ve eğer doğruysa, şahıs ara
süreçte ne yaptı da ruhsal gelişim dünyasında alçaldı? Geçmişte var olmuş bir
ihtişamı iddia etmek, görünüşe göre şimdiki sıradan bir hayata çok fazla ihtişam
yansıtmaktan ziyade, kayda değer bir düşüş sergileyen ara yaşamlarının
varlığına şüphe düşürür. Mevcut insanlığın büyük bir kısmı, şu anda sönük
hayatlar yaşayan son derece sıradan insanlardan oluşmaktadır. Çok sayıda geçmiş
enkarnasyon kaydının çok parlak yaşamlar süren olağanüstü insanlar göstermesi
ilginçtir. İnsan son derece makul olarak neden pek çok kişinin bu kadar büyük
bir değişim geçirdiğini sorabilir. Günümüzdeki hikâyelerde de genellikle söz
konusu olduğu gibi, geçmişin hikâyelerinde de debdebeye şüpheyle
yaklaşılmalıdır.
Aynı şekilde, romantik hikâyelerin, özellikle de gayrı-meşru
romantik hikâyelerin şeytani toynakları kendini gösterdiği zaman, dikkatle
ilerleyip çok sayıda soru sormamız yerinde olur. Karmik bağlar yoluyla bize
bağlı olan ikiz bir ruhla mevcut enkarnasyonda yüz yüze karşılaşıp bunun
anısının kendiliğinden bilince sıçradığı ana kadar, neden onun varlığından
şüphelenilmez? Eğer gerçekten böyle bir ikiz ruhumuz vardıysa, bunun anısı
muhtemelen çocuklukta kendisini gösterirdi ve onun gelişini yıllarca bekliyor
olurduk. Dahası, neden ikiz ruhlar hiç birbiriyle evlenmez de, hep bir
başkasının yasal eşi olarak ortaya çıkar? İnsanın gerçekten ikiz ruhuna
rastlamış olması, mevcut sorumluluk ve onurunu terk etmesi için yeterli bir sebep
olabilir de, olmayabilir de, ama ikiz ruhların bu bağı toplumun gözü önünde
nadiren doğrulayabilmesi çok gariptir.
Mükemmellikten uzak mevcut toplumsal yapımızda pek çok
evliliğin, taraflardan birinin veya diğerinin ruhsal bağlantısını kopardığı ve
memnuniyetsiz olan tarafın kendine başka yerlerde yeni bir eş aramaya güçlü bir
şekilde çekildiği gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor. Duygusal doyumsuzluk
duygusal gerilime neden olur ve böylesine bitkin ve mutsuz bir zihin
halindeyken, problemli yönleri henüz bilinmeyen ve manyetizma aşinalığı henüz
sönmemiş olan çekici bir yabancıyla karşılaşılır. Bu yabancıya karşı gösterilen
beklenmedik şiddetli duygusal reaksiyon, çağlara uzanan karmik bir bağ
varsayımıyla açıklanır. Bu varsayıma göre, şu anda birbirine çekilmekte olan bu
iki kişi hayatlar boyunca birlikte olmuştur ve ikisinin arasına girmek için
şeytani bir şekilde yollarına çıkarılan mevcut enkarnasyondaki şanssız ve
lüzumsuz eşin yapabileceği tek şey ise, iki ruh kaderlerinin kaçınılmaz
kanunlarına itaatle birbirine doğru çekilirken kenara çekilmektir. Şanssız bir
şekilde ve cehalet içinde kendisine ait olmayanı sahiplenen lüzumsuz eş dışında
suçlanacak kimse yoktur. Bu istenmeyen kişinin acısı üzücüdür, fakat karma
kanunlarının hükmü gereği kaçınılmazdır.
Aslında zina olan bu şeyin hafifletilerek sahte bir argüman
halinde ileri sürüldüğünü kim bilir kaç kez duymuşuzdur. Karmik bağlar
kavramını hiç duymamış, sadece içgüdüleriyle birbirine çekilen insanlar
arasında zinanın tehlikeli bir sıklıkla meydana geliyor olmasının konuyla
ilgisi görmezden gelinmektedir. Karmik bir bağ iddiası, farklı bir
sınıflandırma hakkı için yeterli bir neden olarak görülüyor.
Evlilikle ilgili bir sorunun doğrularına ve yanlışlarına
dair hüküm vermek kolay bir şey değildir ve hiç kimse karşıdakinin
iyiliklerinin ve kötülüklerinin neler olduğunu söyleyemez, ama en azından şu
kadarını söyleyebiliriz ki, karma yasasında veya geçmiş üzerinden işleyen
güçlerde sadakatsizliği açıklayan şeyler olabilirse de bunu mazur gösterecek
bir şey yoktur. Çekilmek bir şeydir, teslim olmak başka bir şey.
Geçmiş yaşamların anısı çok faydalı bir şekilde sıradan
insanlardan gizlenmiştir ve deneyim göstermektedir ki bunun böyle olması iyidir
çünkü bir ruhun bilgiyi doğru kullanabilmesi için belirli bir aydınlanmış
derecesine ulaşması gerekir. Geçmişte bir şeyin meydana gelmiş olması, aynı
şeyin yeniden olmasına izin verilmesini gerektirmez. Önceden uyarılmış olmak,
şimdi erken tedbir almak anlamına gelmelidir. Eğer bilgimizi hatalarımızdan
ders almak yerine hataları tekrarlamak için bir mazeret olarak kullanacaksak
geçmişi bilmenin ne faydası var? O zaman sadece gelecek için taze karma yığıyor
oluruz.
Karmik sorunlarla karşılaştığımızda yapabileceğimiz en iyi
şey tüm şahsi düşünceleri bir kenara koyup kozmik yasaya uyum içinde bunları
çözmeye çalışmaktır. O zaman o konuda karmasız hale geliriz ve mevcut yaşam,
düğümün çözülmesi görevine adanmak zorunda olsa da, geleceğin yolu önümüze
açılır.
8. BÖLÜM
Numeroloji ve Kehanet
O kadar çok sayıda farklı numeroloji sistemi vardır ki,
tümünü kapsayacak bir tanım vermek kolay iş değildir. Bunlar İngiliz
alfabesinin harflerine rakamsal değerler verilmesi ve bu rakamlar yardımıyla,
ailemizin ilgileri ve yakın zamanlarda okudukları romanların etkisiyle bize
uygun gördükleri ismin rakamsal bir değerinin ortaya çıkarılması şeklindeki
basit yöntemden, göksel ve dünyasal cisimlerin ayrıntılı ölçümlerine dayalı en
incelikli matematiksel hesaplamalara kadar uzanır.
Bu iki uç arasında ise çeşitli ayrıntı seviyelerine sahip
çeşitli görüşler mevcuttur. Dikkatimizi çekmek için rekabet eden tüm bu farklı
sistemlerin ayrıntılı bir analizini yapmaya ve erdemlerini hakkıyla
değerlendirmeye bu kitabın sayfaları yetmez. Bunların bazılarını kavramak uzun
çalışma ve ciddi matematik yetenekleri gerektirir ve incelemek için yeterli
zaman ayrılmadıkça da, bir sistemi eleştirmek haksızca ve yanıltıcı olur.
İnsanın kendi diktiği hedefleri yıkması basit bir iştir ve olumsuz bir
eleştirmenin yıkmaya çalıştığı bir kavram, o sistemin destekçilerinin açıklamaya
çalıştığına pek benzemeyebilir.
Bu nedenle, bu sayfalarda tek tek sistemlere dair eleştiriye
yer vermeyeceğim fakat numerolojiye temel oluşturan ezoterik ilkeleri
açıklamaya çalışacağım. Böylece öğrenci herhangi belirli bir sistemin ne kadar
sağlam temellere dayalı olabileceğini kendi anlayabilir.
İnisiyeler sayıya, renge, sese ve forma her zaman büyük önem
vermiş, "Yukarıda nasılsa aşağıda öyledir" diyen Hermetik özdeyiş
temelinde herhangi bir şeyin ruhsal özelliklerinin bu şeylerden anlaşılabileceğini,
arada özel bir bağlantı olduğunu düşünmüşlerdir. Bu nedenle de, bu değerlerin
İçsel Planlarda temsil ettikleri kabul edilen potansiyellerle temas kurmak ve
bunları tezahür ettirmek istedikleri zaman, bu araçları kullanırlar. İnisiye
olmayan kişi, çağrılan enerjinin, kullanılan sembolik nesne sayesinde fiziksel
tezahüre geldiğini düşünür ama inisiye olan kişi bilir ki maddi nesne gücün
gelmesini sağlayan şey değil, majisyenin zihninin belirli bir bilinç çizgisinde
yükselmesini sağlayan şeydir. Majisyenin zihni potansiyelle temas kurar ve güç
onun içsel doğasından gelir, sihirli olduğu düşünülen nesneden değil. Burada
değerli olan şeyin materyal cisim değil, o cismin uyandırdığı düşünce zinciri
olduğunun açıkça anlaşılması gerekiyor. Fakat bu güç daha sonra nesneyle
ilişkilendirilebilir ve bir tılsım oluşturabilir. Tılsım konusu çok ilginç bir
konudur fakat bu kitabın kapsamı dışındadır. Burada sadece düşünce karmaşasını
önlemek için referansta bulunulmuştur.
Cisimlere atfedilen rakamsal değerler tesadüfi değil,
ezoterik kozmolojinin en derin bazı ilkelerine dayalıdır. Logoid Varlığın
farklı döngüleri sırasında farklı varoluş planları tezahür eder. Bunların
yapısı farklı atom türleriyle düzenlenir. Bu atomlar aslında sonsuz ölçüde
küçük olan döngüsel hareket girdaplarından başka bir şey değildir. Fakat
hareketleri dairesel bir düzlemde değil açısaldır ve bazıları üç, bazıları
dört, beş, altı, hatta yedi seviyeli bir yörüngeye sahiptir. Tezahür eden
evrenin her bir planı, belirli bir türde bir yörüngeye sahip birincil atomlarla
karakterize edilir. Her bir plan belirli türde bir güç ve bilinç
geliştirmiştir. Her bir planın gelişimsel özelliğinin odağı olan bir gezegen
vardır. Yani evrimsel hayat dalgası belirli bir gezegendeyken, belirli bir plan
gelişmekteydi.
Dolayısıyla, görülecektir ki bir varoluş planı, bir bilinç
türü, bir gezegen veya belirli bir atom türü birbiriyle ilişkilidir. Birincil
veya temel atomun etrafında belirli sayıda yörüngeler vardır ve bu yörüngelerin
sayısı onun hareketinin titreşimsel ritmini belirler. O plandaki tüm karmaşık
formlar bu atomlardan oluşacaktır; dolayısıyla hangi yollarla birleşirlerse
birleşsinler, o düzlemin temel bir sayısı olacaktır. Bu sayı, o atomların
titreşim ritimlerinin indirgenebileceği baş faktörlerden biridir. Bu titreşim
ritimleri tüm varoluşun temelidir ve tümü matematiksel olarak ifade edilebilir.
Ezoterik bilimde sayıların önemi bundan kaynaklanır, çünkü kutsal sayılar,
görünen ve görünmeyen her şeyin ardındaki gizli güçlerin formülleridir.
Pratik olarak, rakamsal faktörlerle ilgili bilginin birincil
önemi, süptil planlarda mevcut olan iç ilişkileri belirleme ile ilgilidir.
İkincil önemi ise, eğer birincil birim biliniyorsa, tekrarlanan döngülerin
kavranabilmesindedir. Fakat kozmik zaman birimleri aşkın bir enginlikte olduğu
için, çok az gözlenip anlaşılmışlardır ve gezegensel nitelikte olan bu zaman
birimleri, insan varlıklarının şahsi kaderleri üzerinde çok az etkiye sahiptir.
Avatarların veya Mesihlerin gelişi (medeniyetlerin doğuşu ve parçalanışı) üstatlar
tarafından bilinir fakat ulusların deneyimlediği olayların bilinebilmesi son
derece şüphelidir (Avatarların, Mesihlerin gelişi gibi şeylere dayalı oldukları
durumlar dışında). Bu kozmik döngülerden biri yoluyla bir savaşın başlama
gününü tespit etmeye çalışmak, mikroskop altında görülebilen bir cismi metre
hesabıyla ölçmeye çalışmaya benzeyebilir.
Varoluşun süptil yönlerini derinlemesine araştıran
Kabalacılar, kullandıkları tüm potansiyelleri rakamsal değerlere indirgeme ve
bu formülleri Yahudi alfabesinin rakam-harf sistemine dayalı olarak potansiyele
verdikleri isimlerde somutlaştırma alışkanlığına sahiptiler. Yahudi alfabesinde
her bir sessiz harf bir rakama eşittir ve telaffuz için gerekli olan ama bir
kelimenin rakamsal değeri üzerinde hiçbir etkisi olmayan sesli harfler ise
sadece noktalarla temsil ediliyordu ve sadece telaffuza yardımcı oluyordu.
Yahudi yazısı böyle bir araç olarak gelişmiştir ve dolayısıyla aynı amaçla
geliştirilen Sanskritçe gibi kutsal bir dildir.
Bu nedenle, eğer Yahudi Kabalacılarının kutsal ve ezoterik
kitaplarında tanımladıkları potansiyellere verdikleri isimleri ele alıyorsak,
bunların rakamlara indirgendiğinden ve formüller oluşturduklarından emin
olabiliriz. Bu formüller deşifre edilip çarpanlarına indirgendiğinde ise ilgili
potansiyeller ve o potansiyellerin İçsel Plan ilişkileri hakkında çok şey
anlatır bize. Fakat ezoterik bir Gematria [ebced] olduğu gibi egzoterik bir
Gematria da vardır. Bu prensibi bilen sözde inisiyeler bunu kendi derecelerinin
ötesindeki Gizemleri çözmek için bir anahtar olarak kullanmaya çalışmışlardır
ve dolayısıyla Yahudi ırkının kutsal kitaplarını yorumlamaya yönelik çok
ayrıntılı denemelerle karşılaşırız. Bu yorumlar cümleleri rakamsal değerlerine
dönüştürür ve bu değerlere dayalı olarak o cümlelerin içsel manasını çıkarır.
Açıktır ki bu yaklaşım yanıltıcıdır çünkü öncelikle Kutsal
Kitapların pek çok farklı sürümleri vardır. Kitapların kendisi yüzlerce yıllık
bir süreci geride bırakana kadar bunlarla ilgili hiçbir belirli kural
geliştirilmemiştir ve dolayısıyla yazarların gerçek cümlelerini tespit etmek
zordur. İhtiyaç duyulan seviyede metinsel doğruluk mevcut olmadığında, bu
hesaplamaların sonuçlarının doğruluğundan nasıl bahsedebiliriz? Özel isimlerin
bir önemi olduğuna şüphe yoktur, fakat her noktanın bir önemi olduğu çok
şüphelidir ve önemi olsa bile, günümüzün farklı temellere dayalı metinlerine
esas alarak bunu hesaplamak imkânsızdır.
Şu sıralar çok revaçta olan önemli bir diğer hesaplama
yöntemi Giza'daki Büyük Piramit'in ölçümlerine dayalıdır. Bu ölçümler
genelliklere inç hesabıyla ölçülür ve ondalık kesirler haline getirilir. İki
farklı piramit numerolojisi ekolü vardır. Bunlardan biri Piramit inçi denen
birimi kullanırken, diğeri Meclis tarafından kabul edilen İngiliz inçini
kullanmaktadır. Büyük Piramit'in büyük boyutunu, iç cepheler dâhil tüm
cepheleri muhtemelen en azından birkaç milimetre aşındırmış olan zamanın yıkıcı
etkilerini, ayrıca piramidin dış kaplamasının dökülmüş olması nedeniyle gerçek
kalınlığının ölçülemeyecek olması gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda,
ölçümlerin yeterince doğru bir şekilde yapılmasının pek mümkün olmadığı
anlaşılacaktır. Bu nedenle bu ölçümlere dayalı hesaplamalar inç olarak yapılıp
ondalık kesirlere çevrildiğinde, sonucun doğruluğu fazlasıyla şüpheli hale
gelir. Eğer Büyük Piramit hayranlarının varsayımları kabul edilirse,
çıkarımları mantıklıdır; fakat tüm hesaplamalarını dayandırdıkları ölçümlerin
sadece birer tahmin olduğu ve arkeologlar arasında o ölçümlerin ne olması
gerektiği konusunda fikir farklılıkları olduğu ve üstelik her biri kendince
mantıklı hesaplamalar kullanan, ama farklı inçleri temel alan en az iki farklı
Piramit numerolojisi ekolü olduğu göz önünde bulundurulursa, burada somut bir
durumdan ziyade uygulayıcıların keyiflerine dayalı varsayımlarla karşı karşıya
olduğumuzu anlarız.
Tüm Gizem tapınaklarının sembolik yapılar olduğu kabul
edilen bir gerçektir. Eğer bunların sembolizmini anlamak istiyorsak, onları
yapan ve ezoterik bilimle ilgilenen bizim gibi olan insanların zihinlerine
girmemiz gerekir. Bunu yapmanın en iyi yolu şu anda ritüel maji araçları
toplayan herhangi birinin yöntemlerini gözlemektir. Çağrılan güçle sembolik bir
ilişkisi olan her olası nesne tapınakta toplanmıştır; maji cüppesi ve odada
asılı olan şeyler sembolik bir renktedir. Sunaktaki ışıkların sayısı,
envokasyonlarda (varlık daveti) kullanılan vuruşların sayısı, dönüşlerin
sayısı, çağrılacak gücün rakamsal potansiyeliyle uyumludur.
Üstelik ritüel amaçlar için kullanılan bir tapınak, orada
gerçekleştirilen özel ritüellerin bütünle ilişkili olabilmesi için kesinlikle
makro kozmosu ve aynı zamanda ruhun mikro kozmosunu sembolize edecek şekilde
yapılandırılır.
Farklı geleneklerin dini amaçlarla kullandıkları yapıları
incelersek bu prensibin kendini gösterdiğini gözlemleriz: Hıristiyan kilisesi
kurucusunun kendini feda edişine bir referans olarak her durumda haç
şeklindedir. Stonehenge gibi güneş tapınakları zodyağa referansla daireseldir.
Doğadaki yaratıcı güce tapanlar ya kuleyi ya da Serpent-Mound'u (Yılan Höyük)
kullanır. Büyük Ana Tanrıça'ya tapanlar mağara veya yeraltı türbesi kullanır.
Bunların tümü analitik psikolojide iyi bilinen sembollerdir. Sfenks dört
elementin bir sembolüdür; ayrıca çift cinsiyetlidir. Piramit şeklinin de
bilincin arttırılmasında kullanılacak büyük kozmik gerçekleri yücelten bir
sembol olarak aynı duygu ve amaçla kullanıldığını ve bir kehanet kitabı
olmaktan ziyade evrenin, insanın yapısının, evrimin ve inisiyasyonun yolunun
bir sembolünü temsil ettiğini düşünmemek için bir neden yoktur.
Eski Mısır'da ezoterik bilime zulmedilmemiştir. Rahiplerin
kayıtları tam güvendeydi. Kehanetlerini saklamada sıkıntı çekecekleri bir durum
yoktu.
Mısır piramitlerinin ve Avebury taşlarının derin bazı
gerçekler sakladığına şüphe yoktur, fakat ezoteristler bu gerçeklerin kehanetle
bir alakası olmadığını, evrenin ve insanın ruhunun yapısına atıfta bulunduğunu
düşünmektedir.
Vahiy Kitabı bir diğer favori spekülasyon konusudur.
Yapısından da belli olduğu gibi bu kitap zamanın ezoterik doktrinleri konusunda
bilgili olan ve muhtemelen Yüksek bir Gizemler inisiyesi olan bir Hıristiyan
Kabalacı tarafından yazılmıştır. Anahtarı Kutsal Kabala'da bulunur. Kitabı
Mukaddes'teki kehanetsi kısımları anlamak için bir Kabala incelemesini temel
almak gerekir.
Rakamı 666 olan Canavarı Nero'yla, Napolyon'la, Başkan
Kruger'la ve Kaiser'le veya zamanın öcüsü olan kişi kimse onunla
ilişkilendirenler olmuştur. Fakat Napolyon Fransa'nın ulusal bir kahramanıdır.
Bir kişi Manş Denizi'nin hangi tarafında yaşadığına bağlı olarak bir başkasına
Canavar olarak görünebileceği gibi Melek olarak da görünebilir. Kraliçe
Elizabeth kendi zamanının İspanyollarına Canavar gibi görünmüş olmalı.
Peki, bu tanımlamaların hangisi doğrudur? Ezoterist
"hepsi" der. İster evini ister bir ulusu yıkıyor olsun, bir insan
nerede bir yıkıma aracılık etse, Canavar'ın gücüyle hareket etmektedir. En az
yapıcı güçler kadar evrenin bir parçası olan yıkıcı güçler o kişi üzerinden bir
boşluk yakalamıştır ve onu amaçları için kullanırlar.
Ama yıkımın her zaman yapımın ilk aşaması olduğunu
unutmamamız gerekir. Kozmik bir gerçeği ayırt eden şey evrensel
uygulanabilirliğidir. İster kelimeyle ifade edilmiş olsun, ister taşla,
Tanrı'nın insana sunduğu kutsal öğretiler kişilerle değil, ruhsal ilkelerle
ilgilidir. Kişilerin eylemleri ve ulusların kaderi bu ilkeleri ifade eder ve o
ölçüde de bir kehanetin gerçekleşmesi olarak düşünülebilirler ama Kutsal
Metinler'deki vaatler pek çok kez yerine gelmiştir ve tanımladıkları koşullar
ne zaman hâkim olsa yine gerçekleşeceklerdir.
Geleceğe erişmenin iki yolu vardır. Tek meşru yöntem,
geçmişte ve şu anda işlerlikte olan nedenleri gözlemlemek, incelemek ve
sonuçları hakkında çıkarımda bulunmaktan ibarettir. Temel ve ikincil nedenlerle
ilgili sezgimiz arttıkça, doğru sonuçlar çıkarma ihtimalimiz de artacaktır.
Ezoterik bilim böyle bir süreçte büyük bir değere sahiptir, çünkü söz konusu
nedenleri göründüğünden daha fazla ortaya koyar. Böylece de genellikle doğaüstü
yöntemlerle öngörüde bulunulmuş gibi bir etki yaratır fakat yöntemleri tamamen
doğal ve mantıksaldır. Sadece değerlendirmede kullanabileceği belirli bazı ek
bilgiler vardır.
Geleceği bilmenin meşru olmayan yöntemi saati ileri alıp
olaylara olmuş gibi bakmaya çalışmaktır. Bu yöntemi kullanan görücü, nedenleri
araması gereken yerde sonuçları aramaktadır.
Olaylar maddesel tezahür düzlemindeki gerçek olaylar olarak
ortaya çıkmadan çok önce İç Planlarda şekil alır. Bu süptil planlara erişebilen
bir görücü bu olayların gelişimini orada görebilir ve gördüğü şeyi bir kehanet
olarak aktarabilir. Fakat unutulan bir şey vardır. Olayın meydana gelme anına
kadar, İç Planlar'daki olaya eklenecek yeni bazı faktörler ortaya çıkabilir ve
nihai durum büyük ölçüde değişebilir. Çok güçlü bir etki söz konusu olduğunda
bu etki iç planlardan çok az sapma ile gelecek ve esas formunda tezahür
edecektir ve böylece bir düşünce formu olarak onun gelişimini fark eden
herhangi bir görücü, onun fizik düzlemdeki tezahürünün yapısını doğru bir
şekilde öngörebilir. Bununla birlikte çok az olay üzerindeki etki iç planlardan
inerken karşılaşacağı sapmalara direnecek kadar güçlüdür. Olayların çoğunda,
söz konusu etki ilgili ırkın grup zihni küresine gelir gelmez önemli oranda
değişime uğrar. Üstelik kararlı bir zihinsel direnç de değişen oranlarda sapma
meydana getirebilecektir. Zihnin güçlerini kullanan pek çok farklı sistemde
zihin işçilerinin yararlandıkları şey budur. Dua ve envokasyon [davet] da güçlü
alternatiflerdir. Kâhin eğer önleyebilecek hiçbir şey olmazsa ne olacağını
bildirebilir, fakat çok sayıda faktör söz konusu olduğu için, olayların
gidişatını değiştirebilecek pek çok şey olabilir.
Kehanetin etkisi çabayı felce uğratıcıdır. Zorluklarla
karşılaşan insan ruhu gücünü arttırmalı ve sonunda adının sırrını, yani gizli
doğasını öğrenene kadar karanlık melekle güreşmelidir. Böylece onu kendi
hizmetine sokabilir. Eğer bu yapılırsa, kötülükten iyilik çıkarılmış olur,
üstelik asil bir karakterin iyiliği. Fakat eğer karşımıza çıkan bir kaderi
pasif bir şekilde kabul edersek, insanlığımızı bırakmış oluruz. Yenileceksek
bile elimizden geleni sonuna kadar yapmalıyız. Eğer yaşamlarımızdan vazgeçmek
zorundaysak, bedavaya vermek yerine pahalıya satalım. Cesaret ve dirençle
desteklenen irade gücü çok büyüktür. Zafer pek çok kez kaçınılmaz olanı kabul
etmeyen bir cesaret sayesinde yenilginin ağzından çıkarılmıştır.
Bir öğretinin yaygın bir şekilde kabul gördüğü çağlardaki
etkilerini gözlemlemek suretiyle o öğretinin sağlamlığıyla ilgili pek çok şey
öğrenebiliriz. Kâhinlerin altın çağı her zaman ulusal hayatın karanlığıyla ve
yozlaşmasıyla aynı zamana denk gelmiş, büyük ulusal başarılar ise insan
girişiminin gücüyle eşzamanlı olmuştur. "Yapabileceğine inanan
yapabilir" okült bilimin önemli bir ödeyişidir.
Okült sanatlara da pek çok diğer fenomene yaklaştığımız gibi
yaklaşmamız gerekir. Bu sanatlar doğaüstü değildir, doğal yasaları ihlal
etmezler; sadece nispeten nadir ve az anlaşılmışlardır. Mantıklarını anlar
anlamaz doğaüstülükleri sona erer ve doğal hale gelirler. Gelişen bir psikoloji
okültizmdeki tüm gizem unsurunu temizleyecektir. Bu kadim konularla meşgul
olanlarımız bunları birer bilimci gibi araştırır, gizem tüccarı veya insan
saflığı sömürücüleri olarak değil. Kehanet meselesine bu şekilde
yaklaştığımızda önceden belirlenme diye bir şeyin olmadığı anlaşılır. Sadece
eğilimler vardır.
9. BÖLÜM
Okült Cemiyetlerde Grup Karması
Batı Geleneği'nin yüksek inisiyelerinden biri bir keresinde
bana şöyle demişti: "Okült çalışmada güvenlik için iki şey gereklidir;
doğru motivasyonlar ve doğru arkadaşlar." Pratik okültizm deneyimi olan
herkes bunun ne kadar doğru olduğunu bilir. Bazı yazarlar okült çalışmalarda
güvenlik için iyi niyetin yeterli olduğunu söyler, ama deneyim bunun hiç de
doğru olmadığını göstermektedir. Arzularının gücünden başka hiçbir şeye güvenmeden
En Yüce'yi çağıran bir insan güvendedir fakat maji ve simya hakkında bir şeyler
okuyup deney yapmaya başlayan kişi güvende değildir. Eksik bilginin en
tehlikeli olduğu yer okültizmdir. İsteğe ve meditasyona güvenen ve yalnızca
sezgilerinin rehberliğine sahip yalnız bir işçinin ilerleyişi ne kadar yavaş
olabilecek olsa da, kör bir liderin arkasındaki kör takipçininkinden çok daha
iyi bir konumda olacaktır.
Ezoterik bilim öğrencileri her zaman kervanlar oluşturup
rüyalarının Semerkant'ına bir Altın Yolculuğa çıkma eğiliminde olmuşlardır
fakat Çöl Kapısı'ndan ayrılır ayrılmaz kervanın yöneticisinin ve
kervandakilerin karakteri hakkında çok şey öğreneceklerdir. Kervanın liderini
görmezden gelemeyecekleri gibi kervandaki diğerlerinin karakterini de görmezden
gelemeyeceklerdir.
Geleneksel bilimin yeni yeni anlamaya başladığı grup zihni
psikolojisi pek çok okült çalışmanın temelini oluşturur ve Gizemler'de kadim
zamanlardan beri kullanılmaktadır. Ritüelin geçerliliği iki şeye dayalıdır;
Görünmeyen Güçlerle düzgün bir temas kurulması ve fiziksel planlarda bir grup
zihninin oluşturulması. Bu yüzdendir ki Üstat İsa "İki veya üçünüz benim
adımla bir araya geldiğinde aranızda olacağım" demiştir ve Kilise
"iki veya üç kişi" mevcut olmadıkça Aşai Rabbani ayinini düzenlemeyi
reddeder.
Grup zihni grup ruhuyla aynı şey değildir. Grup ruhu
bireysel uzantıları olan ayrışmamış bir zihinsel malzemedir; ilkeldir ve
geçmişe aittir. Grup zihni ise ancak bireysel zihinler geliştikten sonra
oluşturulabilir. Şöyle de tanımlanabilir: Pek çok zihin tarafından paylaşıldığı
için bireylerin tümünü aşan bir duygu ile ruhlanan, süper kompleks ve
koordineli fikirler bütünü. Bir ırkın grup ruhunun bilinçaltının
derinliklerinde bulunduğu düşünülebilir, ama herhangi organize bir bireyler grubunun
grup zihni bir üst-ruh olarak tanımlanabilir. Üst-ruh, grubun her bir üyesinin
hayatını ışığında veya gölgesinde geçirdiği, iyilik veya kötülüğe eğilimli
geniş, derin düşünceli, yapay, temel bir potansiyeldir. Bir grup zihninin
etkisi çok büyüktür fakat pek anlaşılamamıştır; şu kadarını söylemek gerekir
ki, ne zaman biri herhangi bir organizasyona katılsa, o organizasyonun grup
zihninin etkisi altına girer ve organizasyon ne kadar yoğun ve yüksek derecede
duygu enerjisiyle yüklüyse, üyeleri üzerindeki etkisi de o kadar yüksek
olacaktır. Hangi gruplara katıldığımız konusunda çok dikkatli olmamız gerekir,
çünkü çok az ruh kendini grup etkisinden yalıtabilir.
Yine hatırlayalım ki, ne zaman bir gruba katılsak, grup
karmasındaki payımızı omuzlamamız gerekir. Önceki sayfalarda olan bitenler
geride bir iz bırakır. Eğer bir grup, disiplini sayesinde mükemmelleşmiş asil
insanları kapsayan uzun ve asil bir soya dayanıyorsa, o zaman grup zihni kendi
ışığıyla parlar ve onun etkisini paylaşma ayrıcalığını elde eden herkesi
kutsar. Ama eğer örneğin bir Kutsal Engizisyon'un veya bayağı bir fallik
tapınım evresinin ürettiği karma gibi ödemesi gereken borçlar varsa, inisiye bu
borçlardan kendisine düşen payı ödemeye çekildiğini görecektir; tıpkı ipotekli
bir mülkün varisinin, ipoteği ödemek için gelirinden kesinti yapılmasını kabul
etmek zorunda oluşu gibi.
Öğrenci her zaman hatırlamalıdır ki, bilgide
etrafındakilerden ileri gitmedikçe, o bireylerin oluşturduğu grup zihninin
etkisinden kaçma ümidi olmayacaktır. Grup zihni şu iki şeyden birini
yapacaktır; ya duyarsız bir şekilde onu kendi görüşüne ve titreşimlerine
uyumlandıracak ya da az veya çok güç kullanarak onu dışarı itecektir. Okült
karakter uyuşmazlığından dolayı böyle bir reddedişe neden olan temel süreçler
ilgili herkes için nahoştur. Dolayısıyla, yanlış bir gruba girip üzgün bir
insan olarak çıkmaktansa (daha akıllı biri olarak çıkılacak olmasına rağmen),
uzak durmak çok daha iyidir.
Bir topluluğa girip iyi taraflarını alıp kötü taraflarını
görmezden gelebileceğinizi düşünüyor olabilirsiniz, ama inanın bana bunu
yapamazsınız; siz farkına varmadan atmosferi sizi etkileyecektir. Çok süptil
olduğu için bilinçli olarak fark edemeyeceğiniz bir etki bilincinize
sızacaktır. İlk bakışta bir istisna olarak gördüğünüz şeye karşı giderek
duyarsızlaşacaksınızdır. Doğru ve yanlışın ince tonlarını ayırt etme
yeteneğiniz giderek körleşecektir ve asla fazla açılmamaya karar vermiş
olduğunuz halde kendinizi dalgayla birlikte gidiyor bulursunuz. Kötü
arkadaşlarla birlikte olmaktansa, yalnız olmanın her zaman daha iyi olduğunu
hatırlamalısınız ve prensiplerimizden ödün vermediğinizde okült ilerleyişinizde
gecikmeler olacağından korkmanıza asla gerek yoktur.
İlerlemiş okültistler "kirlenmiş alan" denen şeyin
anlamını bilir ve geçmişte ortamının kirletilmesine izin veren herhangi bir
örgütü kapatıp dağıtmak, tapınaklarını yerle bir etmek ve topraklarına tuz
ekerek lanetlemek bir gelenekti. Eski inisiyeler astral kirlilik meselesini bu
kadar ciddiye alırlardı. Kirlenen kardeşlik birliği dağılır, üyeleri alçak grup
zihninin takip edici etkisinden kaçmak için uzak ülkelere gider ve bir saflaşma
döneminden geçene kadar herhangi okült bir çalışma yapamaz veya takip
edemezlerdi.
Nadas ilkesi okült çalışmalarda yeterince
kullanılmamaktadır. İç Planlar'da işler ters gittiğinde yapılabilecek tek
şeydir. Bir şeytan çıkarma çalışması negatif varlıkları uzaklaştırır fakat o
varlıkların obsede ettiği ruhu yeniden yapılandırmaz. Bu kadar tehlikeli bir
durumdaki ruh, saflaşma süreci tamamlanmadan tekrar okült çalışmalara girdiği
her defasında, ilkinden daha kötü yedi şeytanı kendine çekecektir.
Bir skandala sahne olan bir ezoterik topluluk, ortamının bu
skandal etkisiyle kirlenmesini önlemek için her önlemi almalıdır. İhmali
olanlara şefkat gösterebilecek olmakla birlikte, tekrar saflaşmaları sağlanana
kadar onları kardeşlik örgütünün tüm üyeleriyle ilişkiden uzaklaştırmalıdır ve
loca hatanın cezasını çeken yol üyelerine şefkat ve kardeşlik düşünceleri
yollamasına rağmen hatayı açıkça kınamalıdır. Eğer bu yapılmazsa, eğer skandala
göz yumulur örtbas edilirse, kesinlikle ortamı kirletecektir. Bu kiri
temizleyecek tek şey grubun günahkârlara değil fakat günaha korku ve iğrenme
ile tepki göstermesidir. Günahkâr asla mahkum edilmemeli, Mesih'in yardımıyla
insanlık mevkisine yeniden yükselmesine yardımcı olunmalıdır. Fakat duygusal
davranıp günah hoş görülmemeli, doğruya doğru, eğriye eğri denebilmelidir. Bu,
eğriyi idealleştirmeye çalışanlar üzerinde çok faydalı bir etki yapacaktır.
Bir şey çok kesindir; herhangi bir toplulukta aynı tür
sıkıntı sürekli tekrarlanıyorsa ve özellikle de bu skandallar her defasında
farklı kişileri kapsıyorsa, bu durum ortamın kirlendiği anlamına gelir ve eğer
durum buysa, yapacak tek şey vardır. Sanki bir veba bir toplumu helak etmiş
gibi, ki gerçekten de İç Planlar'da olan budur, o kardeşlik grubu kapatılıp
dağıtılmalı ve belanın ciddiyet seviyesine göre arazisi bir yıldan yedi yıla
kadar nadasa bırakılmalıdır. Yeniden yapılanma gerçekleştiği zaman bu ancak
yeni bir tapınak, yeni cüppeler, semboller, takılarla (ve diğer herhangi
materyal aksesuarlarla) yapılmalıdır.
Bir topluluğun veya kardeşliğin üyesi sıkça yüksek
seviyelerde ruhsal kötülükle savaşmaya çağrılır ve ben olsam çağrılan üyeye şu
tavsiyede bulunurdum: Rakipten daha üst derecede olmadığın sürece asla
majisyene karşı maji kullanarak savaşmaya kalkışma. Kılıcını kuşan ve Mesih'i
çağır. Pentekost'un kavurucu ateşini (Kutsal Ruh'un ateşten dillerini) şeytana
doğru çevirir. Ama günahkara her zaman bir doktor gibi yaklaş ve onu günaha
sevk eden zayıflığını iyileştirerek yanlışını yen.
Herhangi türdeki bir kara okültizmle savaşırken, ki bu
mücadeleler sıkça meydana gelmektedir, tıpkı bir pilot gibi düşmanınızın üstüne
çıkın. Eğer o insan zihninin silahlarıyla savaşıyorsa, onu İlahi Ruh'un Gücüyle
karşılayın. Savaşın asla onun seçtiği bir düzlemde yakışıksız bir çekişme
haline düşmesine izin vermeyin. Tanrı'dan gelen gücün gerçek yapısının farkına
varma yoluyla, gücü tersine çevirin. Kişilik maskesinin ardındaki gerçek ruhsal
bireyi görün ve kişiliğin tezahür ettirdiği şeytanla yaptığınız savaşın en
şiddetli anında bile maskenin ardındaki bireyi gözden kaçırmayın.
Gücün tavrı "Sakin ol ve bil ki Tanrı benim"
şeklindedir. En güçlü zırh, tepki göstermeyi reddetmektir. Sonsuz merhamet ve
doğruluğa olan şaşmaz sadakat uzun vadede tüm savaşları kazanacaktır. Tüm
zorluk ve sıkıntı zamanlarında Üstatlara güvenmeyi, İlahi Yasa'yı çağırmayı ve
işleyişini beklemeyi öğrenelim.
Okült çalışmamın ilk günlerindeki bir deneyimimi çok iyi
hatırlarım. Eğitmekte olduğum grupta etik bir problem meydana gelmişti ve
ihlalcinin ya olası bir kendini arındırma için grupta kalmasına izin
verecektim, ya da "Okült çalışmayla uyuşmayan belirli şeyler vardır ve
eğer bunları yaparsan gitmen gerekir" diyecektim. Karar vermem
gerekiyordu. Zor bir sorundu. Bir ruhu cezalandırıp karanlığa göndermekle
sonuçlanabilecek bir adım atmayı hiç istemiyordum, ama grup ortamımın
kirlenmesi riskini almaya da eşit ölçüde isteksizdim. O karmaşa içinde sorunumu
Üstatlara bildirdim. İç bilinç yoluyla o "sakin küçük ses" geldi ve
dedi ki "İsa'nın kutsal adını söyle ve katlanamayan gitsin." Bunu
yaptım olağanüstü bir netice aldım. İlgili kişi İsa'nın adına katlanamıyor gibi
görünüyordu. Bu isim onda dayanılmaz bir öfke doğuruyor gibiydi ve şahsın kendi
isteğiyle ayrılmasıyla birlikte problem hızla çözülmüş oldu. İsa'nın Yüce
Adı'nın kullanımının mantrik (zikirsel) etkisi öylesine güçlüdür ki, temiz
olmayan hiçbir şey onun titreşimlerine dayanamıyor ve kaçmak zorunda kalıyor
gibi görünmektedir.
Bilgiyle kullanıldığı zaman bu isim çok güçlüdür. Ne zaman
bir grupta herhangi türde ahlaki bir kötülükle karşılaşılsa, İsa'nın güçlü adı
evrensel bir problem çözücüdür. Böyle bir sorunla karşılaştığınızda hemen
kızgınlıkla saldırmayın, Celile'de yaşamış olan İlahi Yaşam'ın düşüncesini
sürekli ihlalcinin gözleri önüne getirin ve deyin ki "Buna bak ve yaptığın
şeyin bunun yanında nasıl durduğunu gör." İki şeyden biri olacaktır; o
adın titreşimlerinin güçlü etkisi ya hatalı olan kişinin alçakgönüllülükle
pişman olmasını ve kendine gelmesini sağlayacak ya da bir patlamayla onu
kaçıracaktır.
Bununla birlikte hatırlanmalıdır ki, bu adın gücünü
kullanmak ancak kendimizi Mesih bilincine uyumlamışsak mümkündür; bizde uyumsuz
bir şey varsa, biz de ona reaksiyon gösteririz. Onun gücünün bir ruhta kendini
gösterebilmesi için, kendimizin de yanlışa herhangi bir şahsi tepki göstermenin
ötesine geçmiş ve "günahkârın ölümünü değil, yanlışından dönüp
yaşamasını" samimiyetle arzuluyor olmamız gerekir. Fakat bazen başkalarının
iyiliği için bir olumsuzluğun gruptan uzaklaştırılması gerekir ve bir kardeşi
üzerinde yargıda bulunmak kimsenin haddine olmamakla birlikte, kişi adalete
yardımcı olmak zorunda kalabilir. Fakat karar ve hüküm her zaman daha yüksek
ellere bırakılmalıdır. O yüzden böyle bir meseleyle karşılaşanlar bana verilen
tavsiyeye uysun: "İsa'nın yüce adını çağır ve katlanamayan gitsin."
Problemle bu yöntemle ilgilenildiğinde, hiçbir masum insan zarar görmez. Eğer
kişide düzelme kıvılcımları varsa, bunlar canlanıp ateşe dönüşecektir. İsa'nın
adı kirlilik ve kötülükten başka hiçbir şeye zarar vermez. O adı bir insana
veya harekete karşı çağırın ve bırakın etleri kemikten ayırsın, çünkü iki ucu
keskin kılıçtır.
10. BÖLÜM
Okültizmde Otorite ve İtaat
Otokrasi ve demokrasi kutupları insan hayatında kontrol
sağlamak için çok uzun zamandan beri birbirleriyle mücadele etmiştir ve
demokrasi kendini o kadar iyi savunmuştur ki, bugün bir insana otokrat demek
ciddi bir kınamadır. Fakat pek çok okült öğretmen için eski otokrasi ilkesi
hâlâ prestijini koruyor gibi görünüyor ve bu insanlar öğrencilerinden sorgusuz
sualsiz itaat ve gözü kapalı inanç talep ediyor.
Bu sorun okült meselelerdeki zorlu sorunlardandır, çünkü
daha fazla bilgiye sahip insan kaçınılmaz olarak daha az bilene rehberlik etmek
zorundadır ve bilgisiz olanlara pek çok şeyi anlatmak zordur. Her meselede
olduğu gibi burada da göz önünde bulundurulması gereken iki taraf vardır.
Taraflardan biri, sorumluluklarla çevrili olan ve kendisine emanet edilen
sistemi muhafaza etmekten de sorumlu olan öğretmendir. Öğretmenin, kendisine
çok uzun bir geçmişten emanet edilmiş olabilecek bu sistemi değiştirmeye izni
olmayabilir. Öğretmen üstün bilgisi ile Yol'un tuzaklarını bilmektedir, fakat
bunları açıkça ifade etmesine izin verilmeyebilir, çünkü bu tuzaklardan pek
çoğu doğası gereği bilinçli birer test niteliğindedir. Körlere liderlik eden
bir kör olmak istemiyorsa, durugörü vizyonuna sahip olması gereken öğretmenin,
bu vizyonla öğrencilerinin iç hallerini ve karmik kayıtlarını bilerek, fark
ettiği pek çok şey konusunda sessiz kalması gerekebilir. İsa da demiştir ki
"Size söyleyecek çok şeyim var ama şu anda bunları kaldıramazsınız."
Fakat öğretmen bir uyarıda bulunmak isteyebilir ve eğer bu uyarı kabul
edilirse, pek çok zorluk ve gecikmeye gerek kalmayabilir. Tüm bu nedenlerden
dolayı öğretmen öğrencisi üzerinde otorite sahibi olmak ister, ama
unutmamalıdır ki, hiçbir insan ruhu bir başkası için sorumluluk kabul etmek
istemez. Öğretmen öğrencisi adına Yol'da tek bir adım atamayacağı gibi,
öğrenciyi evrimi için gerekli olan bir deneyimden de koruyamaz. Göreve yeni
başlayan bir öğretmen hemen öğrencilerini acıdan kurtarmak isteyebilir, ama
olan biten hakkında daha derin bir bilgiye sahip olduğunda, acıya farklı bir gözle
bakar, çünkü acının eğitici değerini bilir. Zaman geçtikçe daha fazla şey
öğrenir ve böylece öğrenci ile o öğrencinin İç Planlar'daki Üstadı arasına
mümkün olduğu kadar az girer. Çünkü bilmektedir ki onun görevi öğrencinin,
eğitim için onun sorumluluğunu alan Üstat'la bilinçli bağlantı kurmasını
sağlamaktır ve bir öğretmen ne kadar bilge olursa olsun, önemli olan, öğrenci
adına düşünüp onu cehalet ve deneyimsizlik içinde bırakmak yerine, hatalar
yapması pahasına öğrencinin kendi kendine düşünme yeteneği kazanmasıdır. Bir
keman öğretmeninin öğrencisi yerine çalmaya çalışması nasılsa, herhangi bir
okült eğitim sistemi öğretmeninin öğrencisi adına karar almaya çalışması da
öyledir. Yapabilecekleri tek şey öğrenciye bir şey göstermek, rehberlik edici
ilkeleri aktarmak, bunu kendisinin de denemesini istemek ve hatalar yapıldıktan
sonra ona hataların nerede olduğunu ve nasıl giderileceğini açıklamaktır.
Gerçek bir iletişim sistemi olan ve Üstadıyla gerçekten
temas halinde olup onun talimatlarına göre hareket eden öğretmen öğrencisini
güvenle kozmik yasasının işleyişine bırakabilir. Eğer belirli bir yolun
faydasız olacağı fikrinde haklıysa ve eğer öğrenci onun tavsiyesini dinlemeyip
o yoldan giderse, öğrenci kısa sürede hatasını anlayacak, içerdiği bilgelikten
dolayı öğretmeninin tavsiyesinin değerini anlayacak ve gelecekte onun
tavsiyelerine daha fazla önem vermeye hazır olacaktır. Böyle bir test yapılana
kadar gerçek sadakatin sunulması nadirdir.
Güven kanıtı olarak gözü kapalı itaat talep etmek, öğrenci
adayı tarafından şüpheyle karşılanmalıdır; güven numarası çok eski bir
numaradır ve birden fazla düzlemde oynanabilir. Kimse kanıtsız bir şekilde
itaat talep etmemelidir. Eğer birinin sunacak herhangi somut bir şeyi varsa,
tatmin edici kanıt sunabilecek, araştırma ve değerlendirmeye açık olan mantıklı
ve makul nedenler gösterebilecektir. Okült kariyerimin başlarında, sadakatin
bir kanıtı olarak körlemesine itaat talep eden bir öğretmenle karşılaşmıştım ve
itaat göstermemiz istenen şeylerin alçakça usulsüzlükler olduğu ortaya çıktı.
İyi olan şey için iyi bir neden verilebilir ve iyi bir neden verilemeyen şey
genellikle iyi çıkmaz.
İnisiyasyon peşindeki bir arayıcı zor bir konumdadır, çünkü
bilgi konusunda dezavantajlı durumdadır ve eğer biri verdiğinden daha fazla bilgiye
sahip gibi görünüyorsa, arayıcının bundan emin olmak için iddiayı kabul edip ne
olacağını görmekten başka yapacağı bir şey yoktur. Fakat eğer gözlerini Üstadın
düşüncesinden ayırmazsa, koşulların karşısına çıkardığı öğretmenin değerini
yargılama konusunda bir standarda sahip olacaktır.
İnisiyasyon hakkındaki bazı kitaplarda, Üstad'ın dili olduğu
için öğretmene sorgusuz itaat edilmesi gerektiğinin bildirildiğini hatırlatmak
isteyecek olanlar çıkabilir. Öğretmenin gerçekten de, tıpkı iddia ettiği gibi,
Üstad'ın yönetimi altında çalıştığı çok doğrudur ve Üstad'ın bilgisi açısından
düşünülecek olursa, öğretmenin tavsiyeleri çok değerlidir ama durumun bu
olduğunu öğrenci nasıl bilebilir? Bu konuda öğretmenin iddiası değer taşımaz,
her şeyi söyleyebilir ve ne kadar şarlatansa, beyanları ve iddialar da o kadar
abartılı olacaktır. Üstatları gerçekten bilenler sessizliğe bürünür.
Hiç kimseden körü körüne inanç gösterilmesi istenmemelidir.
Öğrenciden böyle bir talepte bulunmak "dünyaya gelen herkese ışık veren içsel
ışığa karşı günah işlemektir." Hastalığın ve yaşlılığın kaçınılmaz olarak
getirdiği değişimlere tabi olan hiç kimsenin bir itaat sözü talep etmeye hakkı
yoktur. Ve deneyimler böyle bir talebin her durumda belaya neden olduğunu sıkça
göstermiştir.
Öğrenci öğretmeni ancak sonuçlara göre yargılayabilir. Ruhun
meyvelerinden ürünler veriyor mu? Hayatı Mesih gibi mi? Ancak o zaman etkisi
iyi olabilir. Yoksa düşüncelerinde istikrarsız ve bağlantısız mı? Sinirine
hâkim olamıyor mu? Görünümü berbat mı? Kendisi ve çevresi düzensiz ve kirli mi?
Onun güveninin tadını çıkarıyor gibi görünen, nahoş karakterde insanlarla mı
çevrili? Böyle birinden uzak durmak gerekir. Okültizmde asla sağduyumuzu terk
etmeyelim ve hatırlayalım ki, bir ağaç ancak meyvelerinden tanınır ve eğer
meyveler düzensizlik ve ahlaksızlıksa, uygun mevsimde o meyvelerden payımızı
almaya istekli olmadığımız sürece o ağacın altına sığınmayalım.
Fakat eğer öğrenci istediği pek çok şeyi ona verecek gibi
görünen bir öğretmen bulduysa, o durumda eğitiminin bir bedeli olarak gözü
kapalı bir itaat göstermek zorunda mı? Cevabım yine "hayır." İnsan
doğası karışık ve çelişkili bir meseledir. Hiçbirimiz ne karakter bakımından,
ne de bilgeliğimiz bakımından mükemmel değiliz ve okült öğretmen de bu kuralın
bir istisnası değildir. Bir öğretmenin güvenilirliği ve bilgisiyle ilgili
deneyimler güven meydana getirebilir ve öğretmenin tavsiyesine çok büyük bir
önem verilmesine neden olabilir, ama öğrencinin öğretmeni tek bir hatası için
tamamen kötülememesi gerektiği gibi, ona tamamen güvenmemesi de gerekir. Her
tavsiye kendi erdemlerine göre değerlendirilmeli ve buna göre kabul veya
reddedilmelidir. Bu, iki kötülükten küçük olanıdır çünkü eksik bilgiye dayalı
olarak bir yargıda bulunmak bir kötülükse de, özgür iradenin devre dışı
bırakılması daha büyük bir kötülüktür. Üstelik öğrenci İç Planlar'da Üstat'ına
erişim sahibidir ve Üstat'ın verdiği yanıtı bilinç seviyesine getiremese bile,
cevap bilinçaltı zihne girmiştir ve sezgi yoluyla hızla yüzeye ulaşacaktır.
Fakat öyle bile olsa, öğrenci mantığını bir kenara bırakmamalıdır, çünkü
eğitimli bir okültist, öğrencisinin zihnine telkin yükleme konusunda oldukça
yeteneklidir ve o telkin bir sezgi gibi görünecektir. Buna karşı korunmak için,
Aşai Rabbani ayinine ayrılmış bir kilisede, Üstat'ın çağrıldığı bir meditasyon
gerçekleştirmek iyi bir fikirdir.
Samimiyetle, elinden gelen en iyi şekilde gerçeği arayan
öğrenci, itaat talebinin çok kötü bir işaret olduğunu hatırlamalı. Eğer o talep
herhangi şekil veya türde bir yeminle destekleniyorsa (özellikle de öğrencinin
okuldan ayrılması durumunda itaatin bırakılmayacağına dair bir koşul gibi
süresiz bir yemin), akıllı bir insan o yemini etmekle boş bir çek imzalamanın
aynı şey olduğunu anlar. Ayrıca, eğer tehditle veya başka yolla okuldan
ayrılmayı zorlaştıran bir şeye kalkışılırsa, hiç uzatmadan hemen o tuzaktan
uzaklaşmalı ve korunma için Üstat'ına başvurmalıdır. Zihinsel egemenlik
çalışmaları o kadar sinsi ve ölümcüldür ki, bunlardan kaçmak için hiçbir çaba
fazla büyük değildir. Ama şunun da hatırlanması gerekir ki, Üstat İsa'nın
adında ve Haç Simgesi'nde gerçekten koruma vardır ve Kutsal Aşai Rabbani
ayininden çok büyük bir güç elde edilebilir. Her halükarda, İngilizce konuşan
ülkelerde gerçek bir kara okültistin uzun süre barınması muhtemel değildir
(diğer ülkeler hakkında bir şey söyleyemem), çünkü bu tür koşullarla ilgilenen
belirli organizasyonlar vardır. Onunla İç Plan'da kendi silahlarıyla karşı
karşıya gelen ve dış planda da ifşa ve basın kampanyaları düzenleyen bu
organizasyonlar, onu hızla ülkeden kovarlar. Ancak Manş Denizi'ni veya
Atlantik'i geçtikten sonra rahat edecektir, çünkü düşük manyetizma türleri suyu
aşamaz.
Öğretmenin ve öğrencinin karanlıkta mücadele ettiği ve ilke
ve vicdan eksikliği nedeniyle kendini yanlış yerlere soktuğu karışık renkli
durumlarla karşılaştırıldığında, kapkara okültizmle uğraşmak gerçekten çok daha
kolaydır. Elbette para talepleri herhangi bir okültisti hemen ve başka soru
sormadan ayıplamak için yeterlidir, çünkü Büyük Beyaz Kardeşlik yönetimi
altında hiç kimsenin okült eğitim için kimseden para isteyemeyeceği çok iyi bilinen
bir gerçektir. Fakat öğrenciden başka ve daha incelikli bir talepte de
bulunulabilir; siyasi amaçlar için destek. Yakın zamanda yayınlanan bir kitap,
bu suçu işleyen okült kurumları teşhir etmiştir ve bazı organizasyonların
durumunda bu saldırı haklı ve hayırlıydı.
İşte yine büyük bir mesele ortaya çıktı. Derin sezgisiyle
okültistin doğal bir reform lideri olması ve sosyal hareketlerde kendi rolünü
oynaması gerektiği iddia edilebilir. Cevabım, bu tür kişilerin tüm insancıl
çabalarda etkin olması, ama siyasi arenaya herhangi bir etki yapmaktan da
şeytandan sakınır gibi sakınmasıdır, çünkü yüzyılların deneyimi göstermiştir ki
siyaset beladan başka hiçbir şeye varmaz. İster dinsel ister okült olsun, bir
öğretmen sadece ve sadece ilkelerle ilgilenir. O ilkeleri siyasi yollarla
diğerlerine uygulamaktan uzak durmalıdır. Evrensel kardeşlik öğütleri
verebilir, ama göç yasaları üzerinde nasıl bir çalışma yapacağı konusunda
dikkatli olmalıdır. Tıp sisteminde bir reformu savunabilir, ama o reformu
getirmeye yönelik yasalarla kendisi ilgilenmemelidir. Bunun nedeni Papa 2. Jean
Paul'ün sözleriyle ifade edilebilir: "Bizim savaş silahlarımız maddi
değildir ama çok güçlüdür" ve kişi bu silahları eline aldığında kılıcını
bırakmalıdır.
Siyasi faaliyetler okültist için korkunç bir cazibedir;
bilgisini ve gücünü kullanarak suiistimalleri gidermeye çalışmaktan sakınmak
onun için çok zordur ve bunu yaptığında zamanın fazla ilerisinde davranıp
iyilikten ziyade kötülük yapması çok muhtemeldir. Fanatiklik, yüksek yaşamın
ilkelerinin siyasete uygulanmasından ayırt edilemez görünmektedir ve ruhsal
ateşlilik dünyasal hırs kadar kan dökmüştür.
Bir okültist ruhsal şeylerin bir öğretmeni olma ile dünya
işlerinde bir lider olma arasında bir seçim yapmalıdır, çünkü ikisi birden
olamaz. Aynı anda perdenin hem içinde hem de dışında olamaz. Buna
kalkıştığında, bilgisi yoluyla dünyasal işler üzerinde büyük bir etki
göstereceğine şüphe olmamakla birlikte, ruhsal vizyonunu perdeleme ve
"ruhun sakin ve küçük sesi" ile hırsın dürtülerini birbirinden ayırma
gücünü kaybetme şeklinde bir bedel ödediğini görecektir. "Dr. Jekyll ve
Mr. Hyde"la" ilgili tüm argümanların aksine, bir insan kendini
parçalara ayıramaz ve eğer o hikâye doğru anlaşılırsa görülecektir ki, Dr.
Jekyll Mr. Hyde'dan uzaklaşamamakta, onun tarafından giderek kontrol altına
alınmaktadır. Okültistin durumu da aynıdır. Yönetme tutkusu kişiyi giderek
saracaktır ve kişi ya siyasi çabalarından bunalacak ve ruhun güçlerine sahip
biri için bunların gereksizliğini anlayacak, ya da güç sevgisi bilenmiş olarak
mutsuz öğrencilerini hırs arabası üzerinde kendini götürdüğü belalara
sürükleyecektir. Yüksek bilincini açanlar bu süreç sırasında çok hassas bir
durumdadır, kavga gürültüye dayanamazlar ve sinir çöküntüsü deneyimlerler.
Etkin siyasi faaliyetin yürütüldüğü herhangi bir ezoterik toplulukta, hiçbir
etkin okült çalışmanın yürütülmediği kesindir, çünkü ikisi uzlaşmazdır. Bu
nedenle, bazılarını kızdırma pahasına, heveslilere açık bir tavsiyede
bulunacağım. Siyasete bulaşan gruplardan uzak durun, siyaseti konu edinen
öğretmenden uzak durun, çünkü emin olabilirsiniz ki eğitilmeyecek,
kullanılacaksınız.
Sağduyunuzu ve ahlaki dürüstlüğünüzü asla bırakmayın.
Kimsenin sizi kötülük yapmaya veya hatta iyi bir sonuç elde etmek veya bilgi
edinmek için kötüyle arkadaşlık etmeye ikna etmesine izin vermeyin. Hiçbir Sağ
Yol inisiyesinin sizden bunu isteyeceğine inanmayın. İfade tarzı fazla abartılı
olmasına rağmen çok bilgi içeren Brother of the Third Degree (Üçüncü Derece
Kardeşi) adlı o garip eski kitapta, inisiyasyon seremonisinin bir parçası
olarak adaydan bir cinayet işlemesi istenir ve aday kızgın bir şekilde bunu
yapmayı reddettiğinde alkışlanarak kabul edilir. Öğrenci bazen Karanlık
İnisiyatör'ün testiyle karşılaşır, ama eğer öğrenci kendine her ağacın meyvesinden
tanınacağını sürekli hatırlatırsa, eğer ideal inisiyatör olarak sürekli Üstat
İsa'ya bakarsa ve kendisine yapılan tüm talepleri bir zamanlar Yahudiye halkı
arasında yaşanmış olan Hayat standardıyla değerlendirirse, yanlışa sapmayacak,
tapınağın labirentinde yolunu güvenle bulacaktır.
Vurgulanması gereken şey kişiliklere ve hatta sistemlere
değil, ilahi ilkelere itaattir. Her şey söylenip yapıldığında, bizi gerçekte
inisiye eden Yüksek Benlik'tir ve öğretmen ve Üstat o Yüksek Benlik'e bu işi
yaptırmak için işbirliği yaptığı halde, süreç farkındalıkla başlar ve
farkındalıkla biter. Şahsi sadakatin Yol'da yeri yoktur ve herhangi gerçek bir
öğretmen bunu, yani özverili olmayı bilir. Öğrencilerine diyecektir ki
"Koyunlar beslendiği sürece onları kimin beslediğinin bir önemi
yoktur" ve havariler kimin en büyük olduğunu tartışırlarken Üstat'ın
onların arasına küçük bir çocuk koyduğunu hatırlayacaktır.
Bir öğretmenin takipçileri arasındaki genç ruhlar eşit
derecede bilge olmayabilir ama ruhsal ideallere tutunan arayıcı bu durumun
gözardı edilebileceğini ve öğrencilerin meydana getirdiği etkilerin uygun
zamanda döngüsünü tamamlayarak onlara bilmeleri gerekeni öğreteceğini bilir.
Bir öğrenciye kimya öğretmeye çalışan profesörün, öğrencinin
kendini havaya uçurmaması için öğrencinin itaatine ihtiyacı olduğu iddia
edilmiştir, ama benim kimyasal çalışmalarla ilgili deneyimim öyle söylemiyor.
Profesör öğrencisine eğer etrafındaki kimyasalları tehlikeli bir şekilde
karıştırırsa, test tüplerinin ve pencere camlarının maliyetini ve hatta hastane
masraflarını ödemek zorunda kalacağı uyarısında bulunabilir, ama öğrencilerine
deney yapmamaları için yemin ettiren bir kimya okuluyla henüz karşılaşmadım.
Okuduklarımdan çıkardığım sonuca göre bu girişimde bulunan tek kurum Kutsal
Engizisyon'du ve o tür şeylerin günü geride kaldı, hiç günleri olduysa tabi.
Doğu Okulları öğrencinin özgürlüğü konusunda Batı Okulları
kadar katıdır. Konu "Mahatma Mektupları"nda tekrar tekrar ortaya
çıkmaktadır ve bir Üstat, Madam Blavatsky'ye açık bir şekilde "Biz köle
yapmayız" demiştir. Okültizmde şahsi otorite ne gereklidir, ne de haklı.
Üstatlar kendi işlerine kolayca bakabilirler. Kozmik yasalar ister insan
yargısıyla icra edilsin veya edilmesin, yoldan çıkan öğrencileri disipline edecektir.
Sonuçta hatasının acısını çekecek olan öğrencinin kendisidir
ve hiçbir hata yapmayan kişinin hiçbir şey yapmadığı söylenir ve bu doğrudur.
Öğretmen kendini bir rehber ve bir danışman olarak görmelidir, bir Efendi
olarak değil. Bu ayrımı öğrenmesi ve kendini onun rehberliğine emanet eden
ruhlara karşı nazik olması gerekir. Ayrıca, Gizemler'de, irade gücü yoluyla bir
başkasının bilincinin mabedine saygısızlık edenler üzerinde özel bir lanet
meydana geldiğini de göz önünde bulundurmalıdır. Her durumda ruhun bütünlüğü
korunmalı ve kimse kendini, onun inisiyatörü olduğunu bile iddia etse bir
başkasının egemenliğine sokmamalıdır. Cehaleti ve zayıflığı ne kadar büyük
olursa olsun arayıcı dünyada ve gökte tüm mahkemelerde dik durmalı ve Tanrı'nın
yardımıyla kendi kendini yargılayacağını beyan etmelidir. Büyük zorluklarla
elde edilen düşünce ve ifade özgürlüğü, bizim için her zerresi özenle korunması
gereken bir nimettir. Keyfi bir otoritenin sunduğu çözüm, cehalet illetinden
daha kötüdür.
Arayıcı her şeyde Üstat'a dönmelidir. O zaman öğretmenlerden
ve okült eğitim okullarından bağımsız olabilir. Öğretmen amaç doğrultusunda
yalnızca bir araçtır ve gerçek öğretmen bunu bilir. Öğrenci kendi ellerinden
Üstat'ın ellerine ne kadar çabuk geçerse, işini o kadar iyi yapmış olacağını
bilir.
Bir itaat yemini etmesi istediğinde öğrenci kendi vicdanına
itaat etmeye yemin edeceğini, Üstat İsa'nın yaşamı ve eylemleri üzerinde
düşüneceğini, her şeyi o standarda göre değerlendireceğini, çünkü Batı'nın
standardının bu olduğunu ve rehberlik için Tanrı'ya dua edeceğini, bu
rehberliği aldığı ölçüde korkusuz bir şekilde Işık'ı takip edeceğini, ve eğer
bu yemin o ezoterik okul için yeterince iyi değilse, o ezoterik okulun kendisi
için yeterince iyi olmadığını söylemelidir.
11. BÖLÜM
Okült Kardeşliklerde Gizlilik
"Okült" kelimesinin kendisi gizli anlamına gelir
ve okült bilim her zaman adının gereğini yerine getirmiştir. Söylentiler
rahatça ortalıkta geziyor ama söylentisi yapılan deneyimlerin kendisi gizlidir.
Okültizmin gerçeklerinin kabul edildiği ve Gizemler'e saygı duyulduğu
zamanlarda ve yerlerde bile örtü kullanılmıştır ve üstatlar zulüm görmekten
kaçar gibi övgüden de kaçmışlardır. Çok sayıda mevcut olan gizli kardeşliklerin
herhangi birine girerken aynı kadim yeminleri etmek gerekir ve bunlardan pek
çoğunun veya hatta çoğunluğunun eksantrik el sıkışma yollarından ve halk
kütüphanelerinde de bulunabilecek bilgilerden başka sunacak daha gizemli bir
şeyleri olmamasına rağmen, bazıları gerçekten de değerli bazı sırları ellerinde
bulundurur.
Bu gizliliğin nedeninin sıkça sorgulanması normaldir. Diğer
bilimciler insanlığın iyiliği için keşiflerini dünyayla paylaşmıyorlar mıydı? O
zaman neden okült bilimciler insanlığın gelişimi için paha biçilmez değere
sahip olduğu kabul edilen bilgilere bu kadar ihtiyaç duyulurken bunları
saklıyor? İnsanlığın faydası için yayılması gereken bilginin özel ellerde
tutulması, bunu yapanların, kardeşlerinin zayıflıklarından fayda sağlayan veya
ego tatmini için gücü ellerinde tutmak isteyen bir grup şarlatan olduğunu kabullenmek
gibidir.
Bazı Gizem okullarının geçmişlerinin belirli dönemlerinde bu
suçlamayı hak ettiğini kabul etmek gerek, ama bizi ilgilendiren şey bu
değildir; bizim görevimiz günümüzde arayıcıların inisiyasyon sonrasında
yaptıkları suçlamaları araştırmak ve iddialarının ne ölçüde doğru olduğunu ve
aydınlanmışların gizliliğinin meşru olup olmadığını görmektir.
Tıpkı bir birey gibi, bir kurum da geçmişinin etkisinden
tamamen kaçmayı asla ümit edemez. Geçirdiği deneyimler ve değişimler onu olduğu
hale getirmiştir ve değişimi sağlayacak deneyimler de zaman gerektirir. Gerçek
okült örgütlerinin geçmişi, çalışmalarını bugün mevcut olandan çok farklı
koşullar altında sürdürüp sistemlerini geliştirdikleri çok eski zamanlara
uzanır. Öncelikle çalışmalarını bugüne kıyasla daha az gelişmiş insanlar
arasında yürütmek zorundaydılar. O zamanlarda işkence sert sözlerden çok daha
somut bir anlama sahipti. Tapınağın dışındakiler arasında bir miktar okültizm
bilgisi veya en azından okültizmin güçlerine samimi bir inanç vardı ve gizli
kardeşlikleri siyasi güç elde etmeye yönelik bir silah olarak kullanmak, o
zamanki yöneticileri son derece memnun ederdi. Zaman zaman amaçlarında başarılı
oldular ve bu, her defasında bu şekilde gizemlerin yozlaşması ve alçak
seviyelere düşürülmesi anlamına geliyordu. Sıkça karşılaşılan yanlış anlaşılma,
işkence ve sömürü sonunda iyice nüfuz etmiş ve okült kardeşlikler zaman içinde
tam anlamıyla "kriptik" (kapalı ve şifreli) örgütler haline
gelmiştir. Bununla birlikte zaman değişmiştir ve Kadim Bilgeliğin
muhafızlarından durumu tekrar incelemeleri ve varsa bilgilerinin ne kadarını
emniyetli bir şekilde insanlığın geneline sunabileceklerini söylemeleri
istenebilir.
Verilen bilgi miktarı her zaman alıcının kapasitesine göre
belirlenmelidir ve okült kardeşlikler asla dünyaya kaldırabileceğinden fazla
bilgi veremez; filonun hızı genellikle en yavaş gemininki kadar olduğu için,
Gizemler'den verilen bilgilerin miktarı, potansiyel dinleyicilerin en az evrim
geçirmişinin kapasitesine göre belirlenmek durumundadır.
Elli yıl önce okültizm teorisinin halk geneline sunulması
deneyi yapıldı ve Helena Petrovna Blavatsky bu amaç için görevlendirilen
elçiydi. Okült kozmogoninin ve felsefenin temel ilkelerini öğretti ve bu
fikirler zamanın düşüncesi içinde giderek yayılmış ve mevcut bakış açısını
önemli oranda değiştirmiştir. Blavatsky'nin kendi zamanının bilimine ve
teolojisine yönelttiği şiddetli suçlamalar bizim zamanımız için geçerli
değildir. Yüklendiği misyon başarıyla yerine gelmiştir.
Bununla birlikte Blavatsky gerçekleştirdiği bazı basit
mucizelerin işleyiş biçimini öğretmemiştir ve Teozofi Derneği günümüzde çay
fincanlarını olağan yollardan edinmeyi alışkanlık haline getirmiştir.
Magusların bilgisinin halk arasında maji olarak adlandırılan kısmı her zaman
olduğu gibi gizli tutuldu.
Okült bilimin çoğu öğrencisi şüphesiz okült bilimin her
şeyin zihinsel kısmıyla ilgilendiğini anlamıştır; insanın zihni, doğanın zihni
ve zihnin düzenlenmemiş hammadde kısmı. Okült öğrencileri tüm bunları sadece
insan zihninin güçleri yoluyla manipüle etmenin mümkün olduğunu da teorik
olarak biliyorlar. Pek çok okült okul öğrencilerine insan zihninin eğitilmesi
dışında bir ilerleme yolunun mevcut olmadığını öğretir. Bununla birlikte bazı
öğrenciler tek başına zihinle her şeyin zihinsel kısmını kontrol etmeye
çalışmanın, herhangi bir işi çıplak elle yapmaya çalışmaya benzediğinin de
farkına varmıştır. İnsan alet kullanan bir hayvandır ve okültist de bu kaidenin
bir istisnası değildir. İnisiyeler tarafından bu kadar ısrarlı bir şekilde
korunan şey okült araçların bilgisidir. Bir duvar ustası nasıl kas gücünün
ötesindeki ağırlıkları kaldırabilmek için halat ve mekanik aletler
kullanıyorsa, okültist de ritüellerinde ve "güç kelimelerinde"
kaldıracın, denge ağırlığının ve makaranın psişik denklerini kullanır.
Okültizmin formülleri matematiğin formüllerine çok benzer.
Her ikisi de geçmişte keşfedilmiş olan ve yeni öğrenciler tarafından yeni
baştan keşfedilmesine gerek olmayacak derecede iyi bilinen belirli bazı
amaçlara ulaşmanın hızlı yollarıdır. Fakat eğer öğretmen bilgeyse, iç
planlardaki bir mekanizma olan mantraları veya "güç kelimelerini"
öğrencisine vermeden önce öğrencisinin gerekli hesaplamaları yapabildiğinden ve
ilgili prensibi anladığından emin olmak isteyecektir. Gerçek bir okült grup,
kapsadığı çeşitli derecelerin sırlarını verirken, ilgili bir derecenin alakalı
olduğu plana tekabül eden bir efemeris ve logaritma tablosunu inisiyelerine
veriyor demektir. Madam Blavatsky Gizli Öğreti ve Peçesiz İsis adlı kitapları
yayınladığında dünyaya vermiş olduğu bilgi, elinde ne efemeris ne de
logaritmalar olan bir öğrencinin bir astroloji kitabından alabileceği kadardı.
Evet, öğrenci göğü gözlemleyebilir ve kendi tablolarını çıkarabilir, böylece
gökteki cisimlerin hareketlerine dair kendi hesaplamalarını yapabilir ama bunu
yapabilmek için bir matematik dehası olması gerekir ve bu bir zaman kaybıdır
çünkü bu bilgi dünyada zaten mevcuttur.
Aynı şey okültizm için de geçerlidir. İlkeler pek çok
ezoterik derneğin literatüründe mevcuttur. Öğrencinin okült bilim kavramlarının
anlamlarını görmesine yetecek kadar bilgi verilir, fakat üzerinde
karşılaştırmalı kontrol yapacak araçlara sahip olmadığı, hayal gücü ile kirlenen
hafif ve güvenilmez bir psişizm denemesi ötesinde herhangi bir şey yapmasını
sağlayacak kadar çok şey verilmez.
O halde diyebiliriz ki, Helena Blavatsky, Rudolf Steiner,
Eliphas Levi, Papus, Wescott, Mathers gibi Gizli Bilgelik inisiyeleri
aracılığıyla ve benzer mertebe ve ilim seviyesinden başka bireyler aracılığıyla
okültizm ilkeleri Büyük Kardeşler tarafından dünyaya verilmiştir fakat
yöntemlerin işleyiş biçimi hâlâ gizli tutulmaktadır ve Tanrı'nın Adını zikreden
her inisiyatörün Tanrı'dan olduğu söylenemez.
Okültizmin pratik güçlerini içeren bilgiler her zaman olduğu
gibi kilit altında tutulmalıdır. Güç içeren bilgilerin korunması okült
kardeşliklere özel bir şey değildir, aynı şey tıp mesleğinde de yapılmaktadır
ve hatta sendikacılığın en ateşli karşıtı bile herhangi birinin gidip en yakın
bakkaldan zehir satın alma özgürlüğüne sahip olması gerektiğini savunmaz.
Gizli kardeşliklerin elinde tuttukları bilgiler rastgele
dağıtılamayacak kadar güçlüdür ve paraya dayalı bir ticari sır olarak değil,
halkın güvenliği açısından ilaç satma yetkisinin özel olarak korunmasında
olduğu gibi korunur. Elbette, eğer okültizm bu kadar tehlikeliyse terk edilmesi
daha iyi olmaz mıydı diye sorulabilir. Buna cevabımız, eğer bir ilaç bir tedavi
işlevi yapabilecek kadar güçlüyse, yanlış zamanda ve yanlış miktarda verilmesi
durumunda metabolizmanın dengesini bozmaya veya dokuların maddesine zarar
vermeye yetecek kadar da güçlü olduğudur. Aynı şey okült bilim için de
geçerlidir, çünkü zihni yüksek bilince çıkaracak kadar güçlüdür, fakat yanlış
koşullar altında zihni mahvetme potansiyeline de sahiptir. Örneğin tıp
mesleğinde uygulandığı şekliyle bile hipnotizmanın engin potansiyelini
düşündüğümüzde ve bunun inisiyasyon ritüelinin parçası olarak üç günlük bir
kataleptik transın uygulandığı Gizemler Okulundan bir bilgi sızıntısından
kaynaklandığını anladığımızda, okült bilimin yanlış ellerde ne gibi sonuçlara
yol açabileceği konusunda tahmin yürütebiliriz. Tıpkı bir kaldıracın kendi
içinde iyi veya kötü olmaması gibi bu bilginin içerdiği güç de kendi içinde ne
iyi ne de kötüdür. Yapıcılığa olduğu kadar yıkıcılığa da hizmet edebilir.
Tamamen onu kullanan kişinin motivasyonuna bağlıdır. O halde sadece temiz ve
güvenilir ellere gitmesini sağlamak için, her türlü önlemi alıyorlar diye bu tehlikeli
ışıltının koruyucularını suçlayabilir miyiz? İnsan doğası iyileştirilene kadar
okült okulların gizliliği asla gevşetilmeyecektir.
Gizli Bilgeliğin koruyucuları bu bilgeliği onu almayı hak
edenlere aktarma konusunda fazlasıyla gönüllülerdir, fakat uygun öğrenciler
kolay bulunmuyor. Bununla birlikte öğretmenlerin kendilerini göstermediğinden
ve dolayısıyla ilerleme imkânının doğmadığından şikâyet eden samimi aydınlanma
heveslileri de vardır. Buna cevap olarak şu söylenebilir: Öğretmeni bulmak, öğrencinin
maruz kaldığı testlerden biridir. Tanıtım yapan örgütler tarafından sunulan pek
çok gösterge vardır ve eğer bir aday bunları dikkatli bir şekilde inceler,
sonuç çıkarırsa yolunu bulacaktır. Bununla birlikte şu ipucu verilebilir: Yol
içe doğru gider, dışa doğru değil. Dış planda bir Öğretmen'e atanmadan önce, iç
planlardaki Üstat'ı buluruz. Eğer maliyeti asla umursamayan kararlı bir
iradeyle dilersek, altına bakmadığımız taş bırakmazsak, maddi planda elimizden
gelen tüm çabayı gösterirsek, birikimi olanlardan alabileceğimizi talep
edersek, değersiz olduğunu anladığımız şeyleri acımadan elersek, amaca giden
tek yol üzerinde ilerleyecek, ilerleyişimiz sırasında bilmemiz gerekenleri
öğreneceğiz.
Yön tabelalarının eksikliğinden şikâyet etmek faydasızdır.
Okuyabilenler için tabelalar orada durmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki,
günümüzde okültistlere yapılan baskı her ne kadar asma ve yakma şeklinde olmasa
da, kendini daha süptil biçimlerde belli edebilir ve bu nedenle okült
kardeşlikler üyelikleriyle ve buluşma yerleriyle ilgili gizliliklerinde çok
sıkı sorumluluklar uygularlar. Eğer bir insan kendini Gizli Bilim'in bir
öğrencisi olarak tanıtıyorsa, bunu yapmaya hakkı vardır, fakat bazı işler için
gizlilik hakkı ve gerekliliği de vardır. Bir okült faaliyete yöneltilen olumsuz
düşünceler onun amacına ulaşmasını önleyebilir ve bu nedenle tapınağın durumu
ve kardeşliğin isimleri her zaman gizli tutulmalıdır.
Fakat Gizli Bilgeliğin Koruyucuları ile ilgili sorulacak
gerçek bir soru vardır: Tapınağın dış avlusunda eğitim için, pazaryerinde vaaz
için yeterli olanak sağladılar mı? Neden Doğu Geleneği Avrupa'ya getirilmek
zorunda kaldı? Bir okült geleneğe inisiye edilen bir ruh her enkarnasyonda
ruhsal olgunluğa ulaştığında eski okuluna geri dönmektedir. Kardeşliklerin gizliliği
buna engel oluşturmamaktadır. Bir girişi ve içyapısında perde içinde geçitleri
vardır; fakat evrimin kendisine öğretebileceği her şeyi öğrenen ve ilk kez
Yol'a adım atmanın arzusu içindeki ruh için durum çok farklıdır. Böyle bir ruh
gerekli bilgilerin eksikliği nedeniyle çok fazla vakit ve enerji harcar ve
Gizemler'in Koruyucularına "Işığınız insanların önünde parlasın ki iyi
işlerinizi görebilsinler ve Göklerdeki Rabbinizi onurlandırabilsinler"
diyebilir. Teozofi Derneği'nde Doğu Geleneği'nin bir kolu vardır. Batı
Geleneği'nin de bir dengi var mı? Unutulmamalıdır ki gelenekler ırksaldır.
Büyük inisiye Rudolf Steiner'ın Almanca konuşan ırklar için yaptığını biri
Latin kökenli dilleri veya Anglo-Sakson dilini kullananlar için yapmalıdır.
Madam Blavatsky'nin bunu yaptığı iddia edilebilir, fakat böyle bir argümanı
ileri sürmek okültizmin temelleri konusunda cehalet sergilemektir. Üstatların
cesur bir hizmetkârı ve cesur bir öncü olan Blatvatski'nin çalışmalarını
küçümseyecek son kişiyimdir, fakat şu da bir gerçektir ki yaptığı şey Batı'nın
ateşinin yakılmasına yardımcı olmaktı. Bizim yerel okültizmimizin kömürleri
tutuşana kadar bu ateşin ışık verdiği söylenemez.
Batılı ırkların tarihinde pek çok kez fiziksel planda okült
bilimin ateşi söndürülmüş ve Doğudan gelen bir kıvılcım bu ateşi tekrar
yakmıştır. İster Lübnan'ın Dürzilerinden gelsin, ister Himalayaların
Mahatmalarından, En Yüksek'te tek bir ışık vardır ve ister kömürün ister ruhun
ateşi olsun, ateş her yerde aynı niteliktedir. Şu anda bilgelik ekmeğine karşı
bir açlık mevcut olduğuna göre, Batılı ustalarımız Üstatlarının koyunlarını
beslemek için ne yapıyorlar?
12.
BÖLÜM
Sol
El Yolu
Okült bilimlerle ilgilenenler sürekli olarak Sol El
Yolu'ndan uzak durmaları konusunda uyarılarla karşılaşır; Kara Okültizm ve Kara
İnisiyatörler ve pek çok diğer ürpertici konuyla ilgili şeyler okurlar.
Karanlığın Güçleri'ne karşı gerekli saygıyı göstermek ve onları hafife almamak,
normal ötesi fenomenleri araştırmaya başlamada sağlam bir temel oluşturur,
fakat panikle karışık cehalet yarardan çok zarar getirir. Acemilere yönelik
uyarılar genellikle korkunç olduğu kadar belirsizdir ve öğrenci okült bilginin
gerçekten kötüye kullanımıyla karşılaştığı zaman pek bir pratik fayda sağlamaz
Konu pek iştah açıcı değildir ve sade bir tanımlama, sade
bir tanım tıpkı diğer sosyal sorunların çözülmesi için gerekli olduğu gibi, bu
konunun kavranması için de gereklidir. Gizlilik politikası kötülüğe fırsat
verir. Eğer mesele anlaşılırsa, gücü kırılır.
Kara okültistleri iki gruba ayırmak mümkündür: birinci
gruptakiler bilinçli olarak kötülüğe "sen benim iyiliğimsin" diyenler
ve ikinci gruptakiler bir şekilde yolunu kaybedip Sol Yol'a rastlayan ve bir
kez oraya vardıktan sonra ise, genellikle kendilerini kandırıp orada bekleyenlerdir.
Öncelikle ilk grup üzerinde duracağız çünkü ruhsal kötülüğün çalışmalarıyla
ilgili net bir örnek teşkil ediyorlar. İkinci gruptakiler aynı ilkelerin çok
çeşitli modifikasyonlarını temsil ederler. Elbette gerçek şeytana tapanlar
kadar tehlikeli değildirler, ama çok zararlı ve nahoş olabilirler. Neyse ki
Kötülüğün Mesihleri de İyiliğin Mesihleri kadar nadirdir. Hayatın bu her iki
kulvarında en üst seviyelere çok az kişi ulaşır.
Sağ Yol inisiyesi Tanrı merkezli, Sol Yol inisiyesi ise
kendi üzerinde odaklıdır; ikisi arasındaki başlıca fark budur. Yola girdiği
zaman bir ruhun Sağa mı yoksa Sola mı döneceğini belirleyen husus budur. Ruhsal
gelişimin devamı ancak doğanın bu iki yolundan birinde ilerleme ile mümkündür.
Sol Yol inisiyesi güce kendi egosunu tatmin etmek için
ulaşmaya çalışır. Onlarla temas kurmak tehlikelidir, çünkü öğrencilerine hizmet
etmek değil, onları kullanmak isterler. Tamamen vicdansız ve bencildir ve bir
hayatla işini bitirdiğinde, o hayattan geriye pek fazla bir şey kalmaz. Onu
harekete geçiren üç motivasyon vardır; hırs, şehvet ve kendi çıkarları için
kullanacağı güç ve bilgiye yönelik arzu.
Hem kendindeki, hem de diğerlerindeki psişik yetenekleri
uyandırırken zihin eğitimi ve meditasyona dayalı yavaş bir olgunlaşma yoluyla
değil de, daha hızlı ve daha az sıkıntılı yollarla kanal açmaya çalışır ve bu
amaçla "zihnin kirişlerini gevşeten" ve bilinci geçici olarak
genişleten uyuşturucular kullanır. Zihnin kirişlerini gevşetmek başka bir şey,
zihnin perçinlerini tekrar sıkmak bambaşka bir şeydir. Kişi hayatı ucuz bir
araba gibi zangır zangır kat etmeye hazır olmadıkça, tüm hızına ve etkililiğine
rağmen bu gelişim yöntemine başvurmak akıllıca değildir. Uyuşturucu
kullanımının sıcak bir şekilde tamamen zararsız bir şey olarak tavsiye
edilmesine rağmen, acemiler onu reddetmekle akıllılık ederler, çünkü temelde
yanlış bir ilkeye dayalıdır ve tek bir deneyimin bile çok ciddi sonuçları
olabilir.
Psişik merkezleri açıp diğer planlarla temas kurmak
psişizmin tamamını oluşturmaz. Temas kurulan şeye nasıl yaklaşılacağını bilmek
gerekir. Yalnızca deneyimle birlikte gelen bilgiyi uyuşturuculardan elde etmek
mümkün değildir. Dolayısıyla, uyuşturucular her ne kadar deneyimciye daha
süptil planları açabilse de, bu açılış o kadar arzu edilmez bir niteliktedir
ki, bundan kaçınmak çok daha iyidir.
Aceminin güvendiği arkadaşları, olumsuz sonuçlarla
karşılaşmadan uyuşturucuyu denediklerinin güvencesini verebilir. Bu doğru da
olabilir, fakat fizyologların uyuşturucu bekâreti dedikleri bir şey vardır.
Anormal bir uyarıcı veya sakinleştiricinin kötü etkileri hemen kendini belli
etmez; eğer etseydi uyuşturucu bağımlıları olmazdı. Tartar emetik bağımlısı
haline gelen birini tasavvur etmek zordur. Zehirli olan şey kümülatif
etkilerdir ve bilinci değiştiren uyuşturucular çeşitli hızlarda alışkanlık
yapıcı olduğu için, bunlarla deney yapmanın bile riski çok büyüktür. Üstelik
daha ilk deneyde tehlikeli bir astral temas meydana gelebilir.
Bilinci arttırmak için uyuşturucu kullanımını teşvik eden
herhangi birinin kesinlikle Sol Yol'da olduğu ve uzak durulması gerektiği kabul
edilebilir.
Bir usta öğrencilerinin psişik merkezlerini hipnoz yoluyla
açmayı da önerebilir. Bu yöntemle ilgili iki itiraz vardır. Birincisine
uyuşturucunun aydınlanmayla ilgisi konusunda değinmiştik; yani süptil planlara
erişim sağlar, fakat o planların güçlerini vermez. Bu, bir acemiyi güçlü bir
motora sahip bir arabaya bindirip neyin fren neyin gaz pedalı olduğunu bile
göstermeden onu şehir trafiğine göndermeye benzer. İkincisi, bir insan iki veya
üç kez hipnoza sokulduğunda artık büyük ölçüde operatörün elindedir. Operatör
çok saf niyetlere sahip bile olsa, bu işlem öğrenci için çok parçalayıcıdır. Bu
nedenle günümüzde tıp çalışmalarında derin hipnoz çok nadir kullanılır ve
psikologlar genellikle telkin yöntemine güvenir.
Şunun da belirtilmesi gerekiyor ki, tekrarlanan hipnotik
uykulardan sonra hipnozcu genellikle bir kelime veya bakışla subjesini transa
sokabilecek olmakla birlikte, ilk hipnoz denemesinde bu mümkün değildir. Kimse
kendisinin bilgisi olmadan hipnotize edilemez; işbirliği gerektirir ve ilk
hipnotik uyku çalışması genellikle kararlı ve sabırlı bir işbirliği ister.
İsteksiz kurbanın tek yapması gereken başparmağını burnuna götürmektir ve
Karanlık İnisiyatör adayı tamamen çöker. Bir akıl sağlığı kliniğinde çalıştığım
günlerde kalifiye doktorlar tarafından yapılan tedavi telkinlerini çok
gözlemledim ve hipnotik uyku bir kez sağlandıktan sonra, hasta üzerinde bir
egemenlik sağlanabildiğine şüphe yoktur, fakat hasta elinden geldiği kadar
işbirliği yapsa bile onu hipnoza sokmak hiç basit bir iş değildir.
Bununla birlikte, hipnozcunun kişiliğinin hasta üzerinde
büyüleyici bir etkisi olduğunu ve bu etki nedeniyle pek çok süptil ve
istenmeyen reaksiyonların meydana geldiğini fark ettim. Çok psikanaliz gördüm
ve kaba biçimlerini tasvip etmiyorum, ama şüphesiz analitik psikolojide pek çok
önemli şey vardır ve insan doğasını, özellikle de psişik insan doğasını
gözlemledikçe onu daha derinlemesine kavradım. Hipnozun suçlanması "Seni
seviyorum" demenin ters çevrilmiş bir yolu olabilir. Böyle bir suçlama
yapıldığında, kullanılan yöntemi sorgulamak faydalı olacaktır. Suçlamanın bir
temeli olsun veya olmasın, böyle bir sorgulama işin özünü bilenlerle bilmeyenleri
kısa sürede ortaya koyacaktır. Bu tür suçlamalar hemen kabul edilmemelidir. "Aşağılanmış
bir kadının öfkesi cehennem ateşlerinden kızgındır" ve histerik
romantizm Harun Reşit'i sürekli uyanık tutmuş olabilir. Hikâyeye bir sürü
renkli şey katıldığında, şüphelenmek genellikle daha güvenli olacaktır. Gerçek
hayatta bu tür olaylar iğrenç ve aşırıdır.
Zorla hipnoz diye bir şeye inanmamakla birlikte, bir insanın
bir diğerinin zihni üzerinde büyük bir etki elde edebileceğini çok iyi
biliyorum ve bunun yapıldığını çok gördüm. Fakat bence böyle bir egemenlik
kurbanın güvenine ve egemenlik kuran kişiye olan inancına bağlıdır ve bu güven
ve inanç sarsıldığında egemenlik uzun ömürlü olmaz. Kurbanın kölelikle ilgili
farkındalığına rağmen bu konuda tamamen çaresiz olacağına inanmıyorum. Bağ fark
edildiğinde ama koparılmadığında ya devam eden bir hayranlık vardır ya da
kurbanın, ortaya çıkması durumunda onun sosyal yıkımına neden olabilecek
meseleleri vardır ve egemenlik kuran kişi de karşı konamayacak kadar çok şey
biliyordur.
Böyle bir egemenlikten kurtulmanın en iyi yolu bu bağ
kurulduktan sonra sağduyulu, istikrarlı, dünyevi bilgelik ve deneyime sahip,
meselenin psişik yönü üzerinde gereksiz bir baskı oluşturmayacak, fakat
kurbanın kendini toparlamasını, bu durumla ilgili sorumluluğunu kabul etmesini
ve ne pahasına olursa olsun bu suiistimale bir son vermesini teşvik eden bir
arkadaşın yardımını istemektir. İşkencecisine karşı koyması durumunda
insanların durumdan haberdar olmasından korkuyorsa, düşmanının da en az kendisi
kadar bundan korktuğunu hatırlasın. Harikalar diyarında tırtılın Alice'e köpek
yavrusu ile ilgili verdiği öğüdü hatırlayıp işkencecisine "Sen beni rahat
bırak, ben de seni rahat bırakayım" demelidir. Artık muhtemelen bu mesele
kapanmış olacaktır. İsteksiz bir kurban, bir baş belasıdır.
Kara okültist kurbanını kurbanın kendi yapısındaki
zayıflıklar yoluyla tuzağa düşürür. İnisiyasyon arayan pek çok ruhta
"çabuk zengin olma" arzuları hâkimdir ve ekmedikleri şeyi biçmeye
çalışırlar. Sol Yol'a geçerek orada duranların çoğunun psikolojisini anlamak
zor değildir. Ateşle oynamayı kesinlikle reddedenler nadiren kara okültizme
bulaşır. Tamamen masum olan insanların, özellikle de konuya yalnızca yüzeysel
bir aşinalıkları olanların bir kara okültist tarafından nahoş deneyimlere maruz
bırakılamayacağını iddia etmiyorum, ama sağduyulu insanların şüphelerinin çok
çabuk uyandığını ve erken aşamalarda hemen olumsuz durumdan uzaklaştıklarını
gözlemledim. İnsanlar kara okültizme çok girdiklerinde, genellikle
temizlenmeden önce "bu benim kendi hatam" demek zorundadırlar.
Bu demek değildir ki, hata yaptığını fark edip geri adım
atanlar onlara sunabileceğimiz yardımı hak etmiyorlar, fakat onlara yaklaşırken
tıpkı boğulan bir adamı kurtarmaya çalıştığımız zamanki tedbirleri almamız gerekir.
Şu anda kurtulmak istese de kara büyünün etkisi altına girmiş, muhtemelen ciddi
karakter bozulması deneyimlemiş olan ve yaralarını iyileştirmek için yeterli
vakti bulup, zehirleri vücudundan atana kadar çok belirsiz bir arkadaş olması
muhtemel olan bir kişi için, kendimizi nahoşluklara bulaştırma konusunda
dikkatli olmalıyız. Şüpheli, aldatıcı ve her an eski davranışlarına dönüp
kendisine yardımcı olan kişiye düşman olma ve parçalama eğiliminde olacaktır.
Aklı muhtemelen dengesiz olacak, işkence kuruntuları beslemeye eğilimli
olacaktır. Bir ruhu bir kara büyücünün pençelerinden kurtarmak basit bir iş
değildir. Bu aslında bir kediyi bir köpekten kurtarmak gibidir. Kedi o dehşet
içinde muhtemelen kendisini köpeğin çenesinden kurtaran eli tırmalayıp ısıracaktır.
Okült kurtarma çekingen, duygusal veya hayalcilere göre bir iş değildir.
Dengeli bir kafa, sakin bir değerlendirme gücü, sabır, dayanıklılık ve aynı
zamanda kara okültistle kendi toprağında karşı karşıya gelmek ve muhtemelen
yöneltilecek olan misillemeye dayanmak için bilgi gerektirir. Ama Tanrı'ya
şükürler olsun ki, bunu yapacak olanlar vardır ve hiçbir insan bundan fazla
sevgi taşımaz, çünkü bedeni olduğu gibi ruhu da parçalayabilecek olanlardan
korkmak için çok neden vardır.
13.
BÖLÜM
Okültizm
ve Ahlaksızlık
Şimdi seksin diğer ve çok önemli bir yönünü, okült yönünü
inceleyelim. Aşk ve Evliliğin Ezoterik Felsefesi adlı kitabımda bu konuyu ele
aldım, ama o sayfalarda konunun karanlık yönüne çok az değindim. O kitabı
bilmeyenler için temel fikirlerin kısa bir açıklaması gerekiyor.
Okültizmin derin konularına girenler Kundalini'nin, yani
omurganın tabanında kıvrılmış yatan Yılan Gücü'nün, üreme organlarını yöneten
sinir uçlarının çıktığı kuyruk sokumu sinir ağında merkezlenen seks gücü
olduğunu bilir. Normalde bu
güç fizyolojik işlevleri yönünden tamamen anlaşılmıştır, fakat o, farklı
amaçlar için iki yolla kullanılabilir. Bu gücün psişik yönü İç Planlar'da çok
önemli bir potansiyeldir: Çilecilerin yaptığı gibi bu güç doğal ifade düzeyinin
üzerine yükseltilebileceği gibi, altına da indirilebilir. İkincisi kara
okültistlerin kullandığı yöntemdir. Bununla birlikte, okültizmi kötü amaçları
için bir paravan olarak kullanan kişi ile bu gücü bilgi yoluyla bilinçli olarak
bir okült pil olarak kullanan kişiyi birbirinden ayırt etmemiz gerekiyor. Kötü
niyetlilere normalde sahip olmamaları gereken bilgileri vermeden, masumlara
konu hakkında uyarıda bulunmaya yetecek kadar bilgi vermek kolay değildir.
Bu gücün doğru kullanımını yöneten ilkeleri anlamaya
çalışalım. Sonra kötüye kullanma yöntemleri açığa çıkmış olur. "Hazinen
neredeyse, kalbin de orada olacaktır." İnsan ruhsal şeyler üzerinde
odaklandığında, duyusal şeylere karşı ilgisi azalır. Bu durumda duygusal
nitelikteki büyük güdümleyici güçler dünyevi şeyler yerine ruhsal şeylere
döner. Bu tek gerçek yücelmedir. Tüm yapının bir ideal üzerinde yoğunlaşması
sonucunda büyük bir psişik enerji ortaya çıkar. Kara okültist nefsi
tatminlerden vazgeçmeden bu psişik enerji yoğunlaşmasını elde etmek ister. Hem
elindeki pastayı yiyip hem de pastanın bitmemesini istemektedir. Peki bunu
nasıl başarabilir? Kendininkini tüketip başkasınınkini almakla. Bir insan
düşünün, midesi pasta dolu, elinde bir dilim daha var ve karşısında da tam
iştahını doyuracak kadar pastası olan ve çok aç olan bir başka insan var.
Girişken pasta hırsızımız o zaman elindeki ince pasta dilimini kullanarak diğer
aç pasta yiyicilerle takas eder. Farklı bir örnek belki konunun daha da iyi
anlaşılmasını sağlar. Japonlar karabatak avlamak için evcilleştirilmiş
karabataklar kullanır. Bu kuşların uzun boyunlarına, yakaladıkları balığı
yutmalarını önleyen bir halka takılır ve balıklar onların keselerinden
balıkçının kesesine aktarılır. Elbette ki karabataklar balık yakalamaya teşvik
edilmek için aç bırakılır. Seksle çalışan okültist de boğazı halkalı
karabatakların insan versiyonlarını kullanır. Zavallı yaratıklar pek fazla
dayanmaz ve sürekli değiştirilmeleri gerekir.
Şu anda aramızda mevcut olan bu ruh avcılarının bazı
yöntemlerini tanımlayacağım ve şüphem yok ki, pek çok okuyucum benzer yüzler
hatırlayacaktır.
İlk tanımlayacağım avcıya belirli bir miktarda saygım var,
çünkü kendi ölçüsüne göre samimidir fakat niyeti düzgün değildir. Pagan hayat
görüşünü ve ilkelliğe dönüşü savunur ve belirli yaştaki bekâr bayanlara ihtiyaç
duydukları şeyin kendi eril manyetizması olduğunu söyler. Yöntemini bilinen
eski yolla uygular ve hayal edilmesi yazıya dökülmesinden çok daha iyi olan
sonuçlar oluşur. Kadınların doğalarını açığa çıkarmaları için sevgi ve evlilik
deneyimlerine ihtiyaç duydukları şeklindeki teşhisinde muhtemelen çok haklıdır,
fakat bunların onun yaptığı gibi yalapşap bir şekilde edinilmemesi gerekir.
Sekste diğer omurgalılarla paylaştığımız yönden çok daha fazlası vardır.
Evliliğin manyetik uyumu fiziksel değil, duygusal plandadır. Seksin okült yönü
hayvani değil kutsal tarafındadır. Bu Diyonizos havarisi atacıldır. Önceki bir
alt ırka çekmektedir. Ruhsal evi Ashtoreth'in korularındadır. Yolu hizmetçinin
yolu olabilir, fakat kesinlikle Mesih'in yolu değildir.
Belirli bir ilgi çeken ve fazlasını hak eden bir diğer
okültist grubu ise majikal amaçlar için kullanılacak bir astral güç rezervuarı
oluşturuyor gibi görünmektedir. Grup lideri çekici kadınlara geçmiş hayatlarda
onunla bir bağları olduğunu söyleyip, duygularını onun üzerinde odaklamalarını
sağlayarak, bu rezervuarı oluşturuyor gibi görünmektedir. Bunları söyleyen
psişik, kurbanlarından bazılarına geleceklerini okuyabildiğini ve belirttiği
belirli bir kişiyle evleneceklerini söyler. Bu tavsiyenin bekâr kızlar üzerindeki
etkisi yeterince kötüdür, fakat evli bir kadına bu tavsiyede bulunulduğunda ve
özellikle de eğer Yol'da hızlı ilerlemek istiyorlarsa, kocalarıyla birlikte
yaşamamaları, astral bir sevgiliyle buluşturulmaya izin vermeleri gerektiği
söylendiğinde durum daha da ciddileşir. Bu tavsiye yuvaları yıkmakla kalmamış,
bildiğim kadarıyla bazı vakalarda alıcıları dengesiz hale getirmiştir. Bu
ahlaksız konseye genellikle çekici bir yem dâhil edilir. Durugörücü
karşısındaki kişilerin psişik merkezlerinin açılmanın eşiğinde olduğunu ve çok
az bir çabayla durugörücü haline gelebileceklerini söyler. Eğer bu bilgi
benimsenirse daha da ileri giderek İç Planlar'daki Üstat'larıyla zaten temas
halinde olduklarını, gece beden dışı deneyimler sırasında okült çalışmalar yapmakta
oldukları ve bunun farkında olmamalarının tek nedeninin bunu günlük hafızaya
getirememeleri olduğu söylenir. Bu çok az kişinin karşı koyabileceği bir yemdir
ve auralarının nasıl açıldığını ve son zamanlarda İç Planlar'da ne yapmakta
olduklarını öğrenmek için sürekli ziyarette bulunurlar.
Okült bilgi asla parayla satılamaz ve Büyük Beyaz Loca
altında faaliyet gösteren hiçbir inisiye herhangi türdeki bir okült çalışma
için asla para istemez. Bu o kadar iyi bilinen bir ezoterik gerçektir ki,
Yol'daki ilerleyiş durumlarıyla ilgili bilgi için para vermeyi seçenlere
sempati duymak biraz zordur, çünkü para isteyen ve kabul eden kişinin kendisi
Yol'da olamaz.
Bu grubun çalışmalarının bir diğer yönü de gazetelerde,
özellikle de bu konularda güvenilirliğiyle ünlü Truth'da tekrar tekrar ifşa
edilmiştir. O dergi, ayrıntıların İngiliz basınında yayınlanabilecek kadarını
yayınlamıştır. Daha ayrıntılı raporlar bir Amerikan dergisi olan O.E. Library
Critic'in sayfalarında mevcuttur. Kısa bir süre önce, ahlaki anlamda pek
duyarlı olmayan kıta polisi devreye girdi ve ilgili şahıslardan biri altı ay
hapis cezası aldı. Bu suiistimallerin ne kadar ciddi ve yaygın olduğu buradan
da anlaşılabilir.
Kısaca belirtilecek olursa, bu insanlara verilen cezalar,
eşcinsellik denen doğal olmayan davranış biçimiyle ilgili. Yani Oscar Wilde'ın
hapis cezası aldığı suç. Bu çok zalim bir kötülük çünkü kurbanlar genellikle
yaşamının baharındaki erkek çocuklar ve gençler. Çok da bulaşıcı bir şey; buna
alışanlar yeni kurbanları kendi yollarına çektikçe grupları giderek yayılıyor.
Suçlanan kişiler suçlamalara asla cevap vermemiş, her
defasında ülkede büyük tepkilere neden olmuş, ortalık durulunca da geri
dönmüşlerdir.
İngiliz polisi ilgili şahısların ülkeyi terk etmeye istekli
olmaları durumunda bu cezaları zorlamama şeklinde bir politikaya sahip olduğu
için, pek çok insan konuyla ilgili söylentilerin asılsız olduğunu sanıyor, ama
Hollanda polisinin suçlu bulunanlara verdiği hapis cezaları, söylentilerin
asılsız olmadığını gösteriyor.
Bu insanların pek çok destekçisi, böylesine adanmış yaşamlar
yaşayan, yüce ve güzel bir öğreti sunan insanların nasıl olup da böylesine kötü
faaliyetlere alışmış olabileceğini sorarak onları savunmaktadır. Okültizmle
ilgili ciddi bir çalışma yapanlar için açıklama kendini sunmaktadır. Yunan
Gizemlerinin çöküşünün baş nedenlerinden biri bu kötülüktü.
Önceki bir sayfada açıklandığı gibi, Sol Yol okültistinin
amaçlarından biri, öz-kontrol ve yücelme pratiği yapmak zorunda olmaksızın seks
gücünün ürettiği enerjiyi İç Planlar'da muhafaza etmektir. Normalde yaşam gücü
pozitif erkek araç yoluyla Kutsal Kaynak'tan gelip negatif dişi araçtan tekrar
Kaynağa geri döner ve böylece devre tamamlanmış olur. Fakat eğer bu dönüş
kavisini oluşturacak karşı manyetizma aracı yoksa, o güç ya
"topraklanır" ya da dağılır veya eğer yeterli okült bilgi varsa,
majikal amaçlar için korunur. Bu sonuncusu, az önce bahsettiğimiz, psişik
gelişim meydana getirmenin bir aracı olarak doğal olmayan cinsel davranışı
öğütleyen bireylerin amacını teşkil eder. Bu anormal tutum gerçekten de bir
psişik gelişim sağlar, fakat sinir sisteminde bir rahatsızlık meydana gelir ve
bu da kendini aşırı duyarlılık ve öfke patlamaları şeklinde gösterir ve böylece
bu gelişimin patolojik doğasını açıkça ortaya koyar. Bunun tam karşı kutbunda,
sağlığı ve dinginliği, üzerinde çalıştığı sistemin sağlığından anlaşılan gerçek
inisiyenin eğitilmiş psişizmi yer alır.
Son olarak, değerlendirilen diğerleriyle
karşılaştırıldığında İngiltere'de daha az bulunan ve işkence ve kan dökme ritüelinin
rol oynadığı kara okültizm biçimini belirtebiliriz. Herhangi güçlü bir duygu
astral bir enerji kaynağıdır ve korku ve acı da bu kaidenin istisnası değildir.
Üstelik hayati bir sıvı olan kan büyük miktarda ektoplazma yani eterik madde
içerir. Kan döküldüğünde, bu ektoplazma pıhtılaşan kandan hızla ayrılır ve
materyalizasyonlar için kullanılabilir hale gelir; belirli türde ilkel
halkların tanrılara kan sunmasının nedeni budur. Yalnızca en düşük varlık
türleri tezahür etmek için kanın eterik yayılımını kullanır. Yüksek türler ise,
belirli uçucu maddeler yakıldığında ortaya çıkan eterleri kullanır ve majikal
çalışmalarda tütsü kullanımının nedeni de budur.
Düşük yaşam formlarının çağırılması çok tehlikeli bir
girişimdir ve ancak çok gelişmiş bir okültist tarafından gerçekleştirilebilir.
Deneysel amaçlarla bu tür varlıkları çağırmak meşru değildir, çünkü bu
varlıklar ilgili seremonide bulunan herkesten bir miktar eterik madde çekerler.
Koruma için majikal bir daire kullanılsa bile, işlevsel ve tam bir tezahür için
en azından bir miktar eterik yayılımın o daireden çıkarılması gerekir. Ve
ilgili varlık gitme izni verilmeden önce, aldığı eterik enerjileri geri vermeye
zorlansa bile, kullandığı ektoplazma sahibine döndüğünde korkunç şekilde
kirlenmiş durumdadır.
Bence bu tür bir evokasyonun meşru olduğu tek koşul, bir
insanı bu tür bir varlığın egemenliğinden kurtarmak için düzenlenen şeytan
çıkarma çalışmasıdır. Majinin yaptığı şeyi çözmek için majinin çağrılması
gerekir.
14.
BÖLÜM
Psişik
Hastalıklar
"Kötülük düşüncenin ve kalbin isteği ile yapılır." Cehalet ve deneyimsizlikten kaynaklanan okült sorunları ele
alalım. Bunlar üç genel gruba ayrılabilir: öncelikle uygun olmayan eğitim
yöntemleriyle veya uygun olmayan koşullar altında gerçekleştirilen eğitimlerin
neden olduğu aşırı duyarlılıktan kaynaklanan sorunlar. İkinci olarak,
bağlantıyı kesme ve aurayı yeniden mühürleme yöntemlerini bilmemekten
kaynaklanan bağlantılar kurma. Üçüncüsü, eğitilmemiş psişiklerde yaygın
rastlanan bir problem olarak, uygun olmayan psişizm yöntemleri kullanmak
suretiyle kişiliğin ayrışması.
Bir psişik her zaman duyarlıdır. Sadece İç Planlar'dan gelen
izlenimlere karşı değil, etrafındakilerin hislerinde meydana gelen her
değişikliğe duyarlıdır. Aldatıcı bir bahar günü en ince giysilerle dışarı
çıkan, rüzgârda üşüme ve güneşte kavrulma gibi her türlü sıcaklık değişimini
hisseden bir insan gibidir. Böyle bir insan sürekli ruh hali değişimleri yaşar
ve kendi duyguları onu parçalara ayırır. Üstelik sürekli insanlarla münakaşa
etmektedir ve onların kendisine karşı olan hislerindeki iniş ve çıkışların çok
keskin bir şekilde farkındadır. Tek bir rahatsızlık düşüncesi bile onda bir
tokat etkisi yapar. Bilge ve anlayışlı bir sempatiyle korunmadığı sürece,
psişik nevrotikleşmeye ve sosyal olarak gözden düşmeye çok eğilimlidir.
Spontane doğal psişizm, geçmiş yaşamlarda geçirilen eğitimin
meyvesidir. Bu eğitim iki türlüdür. Sihirli aynaya bakan kahini ortaya çıkarmak
için tasarlanan eğitim veya inisiyasyon veya ustalık sonucu oluşan durum.
Birincisi pasif, negatif psişizme neden olur ve genellikle düşük zekâlı
psişiklerde bulunur. İkincisi her zaman ruhun kökenini gösteren akıl ve
karakter özellikleriyle ilişkilidir.
Daha önce bir inisiye olan kişi bu enkarnasyonda tekrar
Yol'a girmeye hazır olduğu noktaya ulaştığında, eski grubuna geri getirilir ve
yeniden inisiye edilir. O andan itibaren artık onun psişizmiyle ilgili bir şey
hariçte duyulmaz. Bununla birlikte bunun meydana gelmediği ve kişinin
Gizemler'de rehberliksiz olarak dolaştığı durumlar da vardır. Geçmişte
özellikle bu tür durumlarda sıkıntılar meydana geldiği ve o ruhun genellikle
grup etiğine karşı bir suç işlemesi nedeniyle grubundan kovulduğu görülecektir.
Bu tür ruhlar genellikle bunun farkındadır ve bu enkarnasyonda okült
çalışmaların kendisi için yasak olduğunu bilir.
Şu anda son derece revaçta olan eğitim yöntemleri yoluyla
çoğu insanda belirli bir derecede psişizm meydana getirilebilir. Eğer sistem
sağlamsa ve bu sistemin takip edildiği koşullar uygunsa, çok kapsamlı olmasa
bile güvenilir bir psişizm geliştirilebilir. Psişizm şarkı söylemek gibidir;
pek çok insan bunu yapabildiği halde ve uygulama yoluyla koro çalışması için
yeterli hale gelmeyi öğrenebildiği halde, en yüksek başarılar için doğuştan
bazı yetenekler gereklidir.
Yüksek bilinci açmayı öğreten herhangi bir sistem, onu
kapatmayı da öğretmelidir, çünkü yüksek merkezleri sürekli açık tutmak beyin
bilincini parçalar. Konsantrasyonu öğrenen ve bilinçaltını zaman konusunda
eğitmiş olan herhangi bir insan için kapatma yöntemi çok basittir. Bilinç
açıldığında bir zaman sınırı belirlenir. Tıpkı pek çok insanın kendini belirli
bir saatte uyanmaya koşullandırabildiği gibi, psişik de belirlenen bir zamanda
normal bilince dönmeyi kendine öğretebilir. O zaman dikkatini dünyevi bir işe verir
ve psişik merkezler otomatik olarak kapanır. Pek çok okült eğitim türünde
zanaata önem verilmesinin nedeni budur. Elleri kullanma zamanı gelir ve
çakralar dinlenir.
Bu nedenledir ki Batılı okültist, özellikle de güçleri
ritüel yoluyla odaklayan okültist, öğrencinin dış dünyada kalması ve işleriyle
ilgilenmesi gereken koşullarda eğitim sırasında vejetaryenliği genelde önermez.
Merkezler arındırıcı bir diyetle açıldığında, istendiği zaman kapatılamazlar ve
öğrenci korunmalı bir hayat süremedikçe, sinir bozuklukları meydana gelir. Bu
durum özellikle de diyet ustaca yönetilemediğinde veya hayvani proteinlere göre
hazmı çok daha zor olan bitki proteinleri sindirilemediğinde, kötü beslenmenin
olumsuz etkileri şeklinde baş gösterir. Bu meydana geldiğinde, ki sıkça meydana
gelir, elbette insani nedenlerle vejetaryenliğe devam edilebilir. Bu karar
bireysel seçime bağlıdır ve vicdani nedenlerle bu sıkıntıya katlanmayı seçen
şahıs tüm saygıyı hak eder, ama bu koşullar altında okült eğitime devam
edilmemelidir.
Belirli Doğulu sistemler vejetaryenliğin hassaslaştırıcı
etkisi olmadan takip edilememekle birlikte, Batılı sistemler elde etmeye
çalıştıkları sonuçlar bakımından çoğunlukla diyete dayalı olmadıkları gibi, çok
fazla hassaslaşan bir insanın kullanımına da uygun değildir. İnsancıllık ve
okültizm arasındaki meseleler son yıllarda modern Teozofik öğretide çok kafa
karıştırıcı bir hal almıştır. Aslında bağlantıları yoktur. Okültist olmayan
insancıl kişiler de vardır, insancıl olmayan okültistler de.
Eğitilmiş okültistin genişlemiş bilinci ile psişiğin
duyarlılığı arasında çok büyük bir fark vardır. İlki pozitif bir şekilde zihin
planında işlev gösterirken ikincisi duyguların planı olan astral planda alıcı
ve negatif bir şekilde işlev gösterir. Her astral rüzgârla ileri geri savrulur.
Güvenilmezlik, değişkenlik, ani kötülükle suçlanır ama aslında koşulların
kurbanıdır. Peşpeşe kızamık, kabakulak, kızıl hastalığı ve boğmaca geçiren bir
okul çağı çocuğuna yöneltilebilecek çok az suçlama vardır; mikroplar ortada
dolaşmaktadır ve o da bunlara bağışıklığı yoktur.
Psişik ve mistik sıkça neden herhangi bir eğitimin gerektiği
sorar. Temas kurduklarını ve vizyonlarını kazandıklarını söylerler. Tüm bilgi
ve gücün kalplerinde mevcut olduğunu bilirler; bunlara eklenecek başka ne olabilir?
Okültistin bu soruya yanıtı, yüksek bilinç tekniği ve psikolojisi hakkında
bilginin, vizyonlarını istikrarlı tutmalarına ve kendilerini farkında
olmadıkları ve her an deneyim yoluyla kaba bir şekilde farkına varmak zorunda
kalabilecekleri pek çok tehlikeden korumalarına imkân sağladığıdır. Şarkıcı
için ses eğitimi neyse, psişik için de okült eğitim odur. Eğitilmemiş sesler ne
kadar güzel olurlarsa olsunlar uzun sürmezler ve sanatlarının üst seviyeleri
onlar için mümkün değildir.
Psişiğin hassasiyeti onu şüpheli ve münakaşacı hale getirir.
Görünmez güçlere karşı keskin bir farkındalığı olduğu için kara büyüye karşı
büyük bir korku duyar. Anlamadığı ve ona kendisinden daha güçlü görünen tüm
güçler kötüdür onun için. Kendi aşırı telkine açıklığını çok iyi bilir ve
kendini uyumsuz etkilere karşı korumak için kullandığı savunma yöntemi, tıpkı
kötü muamele yoluyla karakteri bozulmuş safkan bir atın yaptığı gibi sürekli
şüphe ve kızgınlıktır. Etrafında oturan bir grup insanın zihninde oluşan
sahtekârlık şüphesi, böylesine telkine açık bir subjenin kendi dürüstlüğünden
şüphe duymasına ve sonunda tüm tezahürleri tamamen önlemesine veya tıpkı
hipnotize edilmiş hasta gibi, ne olduğuna inanılıyorsa o olmasına neden
olabilir. Doktor ona "giderek iyileşiyorsun" dediğinde, gerçekten de
iyileşmesi gibi. Psişiğin bu yüksek telkin edilebilirliği, aslında sahici olan
fakat basının sahtekâr olarak tanıttığı medyumların gözden düşmesine neden
olmuştur.
Ezoterik bilim veya doğaüstü fenomenlerin tarihi hakkında
genel bilgisi olmayan eğitimsiz psişik, kendi işini değerlendirebileceği
karşılaştırma materyallerine sahip değildir. Ona göre yaptığı iş özgün, kutsal
ve ilahi bir ifşadır; ona eleştirel yaklaşan herkes kutsal bir şeye küfür etme
suçunu işlemektedir. Astral psişik vizyonlarının her zaman ruhsal olduğunu
düşünür ve astral kelimesinin kendisinden korku duyar. Aslında tüm vizyonlar
astraldır; ruhsal deneyimlerin şekli yoktur, saf bir fikir, bir sezgidir. Bir
alt plan değişiminin bir plan değişimi olduğuna inanmak hatalıdır. Alt ve üst
astral alt planlar arasında geniş bir fark vardır. Astralın en üst seviyeleri
en büyük güzellik ve saflıktır. Yine de astraldırlar. Ruhsal Plan daha müstesna
bir nesnedir ve sadece, öncelikle Somut ve Soyut Mental Planlarda
yükselebilenler ve zihni tam anlamıyla kullandıktan sonra onu aşabilenler için
erişilebilirdir. Herhangi türde bir görsel veya duysal bilinç, form planlarına
aittir; üst planlarla sadece saf fikir ve farkındalık yoluyla irtibat kurulur.
Konu hakkında çok miktardaki propaganda literatürü nedeniyle çok geniş bir
şekilde yayılım göstermiş olan ve Kadim Bilim'in ciddi öğrencilerinin esefle
karşıladığı fenomenal, antropomorfik anlayışına karşı bir denge olarak şu anda
en çok vurgulanması gereken şey bu felsefi ezoterik bilim kavramıdır.
Psişik bağlantıyla ilişkili fenomenler aynı zamanda zengin
bir patoloji kaynağıdır. Psişik ilişki bir kan nakli gibidir. İlgili kişiler
arasında hayati bir alışveriş vardır. Eğer karşılıklı sempati ve sağlık varsa,
bağlantı çok değerli ve faydalı bir şeydir, çünkü karşılıklı ve dengeli bir
durum söz konusudur. Her birinin gücü, bir diğerinin zayıflıklarını takviye
eder. Evliliklerin gerçek değeri tüm planlarda güçlü bir ahengin
oluşturulmasında yatar.
Ama "sadece ver, hiç alma" durumunda veya
taraflardan birinde bir patoloji olduğunda farklı bir durum söz konusudur.
Yaşam gücü tıpkı diğer herhangi bir hareketli madde gibidir. Basınç eşitlenene
kadar bir yüksek basınç merkezinden bir alçak basınç merkezine doğru akma
eğilimindedir. Çoğumuz sadece yakın duygusal temas halinde olduklarımızla bir
psişik bağlantı oluştururuz ama psişiğin durumunda genellikle ektoplazma
auradan çok uzaklara projeksiyonlar yapar ve kolaylıkla bağlantılar oluşur. Bir
ihtiyaç olduğunda sempati akar ve sempatinin aktığı yerde ektoplazma da akar ve
yaşam enerjisi çok ince iplikler halinde sızar. Sızdıran aura sık rastlanan bir
durumdur ve psişiklerdeki pek çok sağlık bozukluklarının nedenini oluşturur.
Bu durum dikkatli ve uzun tedavi gerektirir. Öncelikle eğer
mümkünse tüm ilişkilerin bir süreliğine tamamen kesilmesi. Burada ele
alınamayacak belirli bazı okült yöntemlerin uygulanması yoluyla psişik
bağlantının koparılması gerekir. Fakat auradaki yaralar kapatılana kadar
bağlantıyı kesmek yeterli değildir; hayat enerjisi sızmaya devam edecek ve
hayat enerjisi düşük olan herhangi biriyle iletişim kurulduğunda, bir psişik
bağlantı meydana gelecektir. Bu kasıtlı bir vampirlik değil, her türlü canlı
arasında her zaman meydana gelen doğal yaşam enerjisi ve polarizasyon
alışverişinin akut bir biçimidir.
Auranın iyileşmesini ve güçlenmesini sağlamak için, duygusal
sükûnet koşulları içinde fiziksel ve zihinsel sağlık geliştirilmelidir. Doğaya
dönüş en iyi ilaçtır çünkü doğa tüm psişik sorunlar için güçlü bir şifa
kaynağıdır. Fiziksel sağlığın yeniden geliştirilmesi ve okült problemlerin
çözülmesi birlikte yürütülmelidir. Azalan yaşam gücü istila için kapı aralar.
Son olarak, pek çok okült sorunun kökeninin bulunduğu
noktaya, psişizm ile psişik hastalıkların buluştuğu noktaya geliyoruz. Psişiğin
duyarlılığı elverişsiz koşullar altında kolaylıkla zihinsel istikrarsızlığa
dönüşebilir. Bunu yeterince kavramak için psikoloji hakkında bilgiye ihtiyaç
vardır. Bu konuyu anlamak isteyenlerin yapabileceği en iyi şeylerden biri Maurice
Nichol'ün "Dream Psychology" (Rüya Psikolojisi) adlı kitabını
okumaktır. Bernard Hart'ın "The Psychology of Insanity" (Akıl
Hastalığı Psikolojisi) adlı kitabı da çok aydınlatıcıdır ve benim küçük kitabım
"Machinery of the Mind" (Zihnin Mekanizması) (V. M. Firth adıyla)
konuya genel bir giriş niteliğindedir.
Hem normal hem de anormal psikolojinin çeşitli unsurlarıyla
ilgili yeterli bilgi edinilmesi, hatalı okültizm kavramlarını önlemeye yönelik
olarak yapılabilecek en iyi şeydir. Özet olarak, okültizm genişleyen bilinç ve
o genişleyen bilincin açtığı deneyimlerle ilgilenen bilimdir ve bilincin doğası
hakkında yeterli bir kavramımız olmadıkça okültizmi anlamayı umamayız. Bununla
birlikte okült fenomenlerin veya iddia edilen okült fenomenlerin temel özelliklerini
anlamak çok daha kolaydır ve insan doğası çabadan ve uygulamadan tasarruf
sağlayan kestirmelere o kadar düşkündür ki, okült öğretilerin anlaşılabilmesi
için derin felsefi kavramların net bir şekilde anlaşılması gerektiğini öğrenci
adaylarına fark ettirmek kolay değildir. Bunlardan ayrı olarak, oyuncak
modeller gibi aşırı derecede basitleştirilmiş safça ve antropomorfik evren
kavramlarımız var ve aşırı şatafat katmadan, sadece bir şekilde bir kavrayış
elde ediyorsak şanslıyızdır.
15.
BÖLÜM
Zihinsel
Tecavüz
Düşüncenin gücünün farkına varılması yaygınlaşmıştır ve
yanlış düşünüş yoluyla başkalarına zararlar vermekten itinayla kaçındığı gibi
doğru düşünüşle onlara aktif iyilik yapmaya çalışan pek çok insan vardır. Bu
durumda şu soru ortaya çıkmaktadır: Bir başkasına yardım etmek için odaklanmış
düşüncenin gücünü kullanmada nereye kadar gidilmeli?
Pek çok insan bunun saçma bir soru olduğunu düşünecektir.
Bir insanın zamanlı veya zamansız bir şekilde iyilik yapması normal
karşılanmaktadır. Ama mesele bu kadar basit değildir. Açıklayıcı olabilecek
somut bir örneği düşünelim. Bu kitabın okuyucularının muhtemelen uzaklaşmış
olduğu geleneksel düşünüş biçimlerine hâlâ sıkı sıkıya tutunan birinin sizin
üzerinizde konsantre olarak, sizin normalde benimseyemeyeceğiniz düşünceleri
telepatik telkinler halinde size göndererek ruhunuzu lanetlenmekten kurtarmaya
çalıştığını düşünün. Bu müdahaleyi hoş karşılar mıydınız? Bunu sizin eylem
özgürlüğünüze ve ruhunuzun bütünlüğüne yönelik hiç hoş karşılanmayacak bir
müdahale olarak görmez miydiniz? O halde en iyi niyetlerle bile olsa insanların
bilinçaltı zihnine onların durumunda bir değişim meydana getirmek üzere,
zihinsel mesajlar göndermeniz o insanlara nasıl görünür sizce?
Kimsenin kimseye o insanın izni olmadan, herhangi bir zihin
değiştirici uygulamada bulunmaya hakkı olmadığı gerçeği ruhsal şifada bir ilke
olarak kabul edilebilir. O insana yazmanız, yapmaya niyet ettiğiniz şeyi
bildirmeniz ve onu belirli bir şekilde davranmaya sevk etmeden önce onun
rızasını almanız aşırı bir beklenti mi? Eğer böyle bir iznin
gelmeyebileceğinden şüphelenmek için herhangi bir nedeniniz varsa, bu karşıdaki
şahsın bilgisi olmadan böyle bir uygulamada bulunmak için bir mazeret oluşturur
mu? Aynı yöntemler size uygulansaydı nasıl hissederdiniz? Yüksek bilinç elde
etmek için hassas ve zorlu bir eğitim sürecine girdiğinizi ve birinin sizin
konsantrasyonunuzu ve deneyiminizi bozan zihinsel mesajlar gönderdiğini
düşünün, şikâyet etmek için bir nedeniniz olduğunu hissetmez miydiniz?
Acıdan kurtulmayı herkesin hoş karşılayacağı iddia edilir.
Fakat durum bu değildir. Pek çok insanın güçlü dini duyguları vardır ve böyle
bir müdahaleyi bir küfür olarak kabul ederler. Onlarla aynı fikirde olmasak
bile fikirlerine saygı duymamız gerekir.
Unutmayın ki, başka bir insan üzerinde konsantre olduğumuzda
ve bir bağlantı meydana getirdiğimizde, böyle bir bağlantı, uygulama bittikten
sonra da devam eder. Bir sonraki konsantre oluşumuzda daha kolay bir şekilde
bağlantı kuracağızdır. İki zihin arasında zihinsel bir içerik alışverişi
gerçekleşmiştir. Uygulama tamamlandıktan sonra bağlantının nasıl kapatılacağını
bilmeye yönelik yeterli bir operasyon tekniği kavrayışı olmadığı sürece, bu
durum tıpkı dalgaların bir boğazda ileri geri hareketi gibi devam edip durur.
Üstelik şifacı bağlantıyı kapatabilse ve hastasının zihninden herhangi bir
yayılımın kendi bilincine dokunmasını önleyebilse bile, hasta genellikle aynı
şeyi şifacısına yapabilecek durumda değildir; bu, özellikle de tedavi hastanın
bilgisi olmadan uygulandığında söz konusu olan bir durumdur.
Geçmişte bilinçaltı zihni ile bir başkasının zihni arasında
bir bağlantı kurmuş olan bir şahıs, telepatik duyarlılığında ciddi bir artış
deneyimlemiş olacaktır ve bir başkası benzer bir bağlantıyı kurmayı çok daha
kolay bulacaktır. Rızası olmadan herhangi birinde böyle bir hassasiyet meydana
getirmeye hakkımız var mı?
İki insan arasında düşmanca zihinsel içerik alışverişi
gerçekleştiğini varsayarsak, hastanın zihninde büyük bir karmaşa ve çatışma
meydana gelir. Değerlendirme gücü gölgelenir ve iradesi amacından sapar.
Bir başka ruhun ihtiyaçlarını bilecek kadar bilgeliğe sahip
herhangi biri var mı? Bu ihtiyaçlar evrimsel gelişime göre tespit edilmelidir.
Hem o ruhun şu anda üzerinde çalıştığı belirli bir karmik borç, hem de sayısız
geçmiş yaşamda harekete geçirilen, tümü kendi arasında etkileşimli olan,
birbirini destekleyen veya engelleyen, gezegensel koşulların bireysel horoskobu
etkilemesine paralel olarak farklı zamanlarda etkinleşen pek çok faktörün
oluşturduğu genel karmik durum. Bu koşulları teşhis edene kadar bir başka insan
üzerinde zihinsel faaliyette bulunmaktan uzak durmanız gerekir. Eğer doğru bir
şekilde uygulandığında zihinsel güçleriniz şifa vermeye yeterliyse, yanlış bir
şekilde uygulandığında karışıklığı daha da karışık hale getirmeye de
yeterlidir.
Ruhsal güçleri kişisel olmayan bir şekilde uygulamanın tek
bir güvenli yolu vardır ve o da Tanrı'nın sevgisini çağırmak ve ruhu Tanrı'nın
ellerine teslim etmektir.
16.
BÖLÜM
Okültizm
ve Vejetaryenlik
Son zamanlarda okült bir öğrenci için etsiz bir diyetin
gerekli olduğuna dair çok sayıda argüman ileri sürülüyor. Pek çok farklı okült
okulun üyeleri bu tartışmayı yapmıştır. Karşıdaki katılımcı tarafından kabul
ediliyor olabilecek veya olmayabilecek "ilk ilkelere" dayalı tartışma
tamamen tümdengelime dayalı olarak ilerliyor gibiydi. Şimdiye kadar hiç kimse
"Durumun gerçekleri nedir?" diye sormamış gibi. "Okült sanatın
ustaları olarak kabul edilenlerin bu konudaki uygulaması neydi?"
İnisiyeler bu konuda bölünmektedir; Pisagor gibi bazıları
katı bir vejetaryenlik öğütler; İsa gibi bazıları ise "Bir insanı kirleten
şey ağzına ne girdiği değil, kalbinden ne çıktığıyla ilgilidir" demiştir.
Modern zamanlara bakacak olursak, Max Heindel bir vejetaryendi; Rudolf Steiner
değildi. Dr. Besant vejetaryen; Eliphas Levi değildi. Doğu'dan Batı'ya gelmiş
en ileri okültizm öğretmenlerinden biri olan Swami Vivekananda, vejetaryen
diyetin bilinci arttırabileceği fikrini küçümseyerek "Eğer durum bu olsaydı,
ineklerin ve koyunların en gelişmiş yogiler olması gerekirdi" demiştir.
Dolayısıyla, okült yol için en iyi diyetin ne olduğu konusunda tartışmaya yer
vardır ve vejetaryen diyetin en iyi veya tek olası diyet olduğu düşüncesi
zaruri görülemez.
Vejetaryenlik tartışmasına üç ayrı bakış açısından
yaklaşılabilir: hijyenik, insancıl ve okült. Okült bakış açısı hem hijyenik hem
de insancıl bakış açısını dikkate almak zorundadır. Bunların her birini kendi
içinde ayrı ayrı ele alıp sonra okült bakış açısından değerlendirelim.
Bir keresinde tanınmış bir Harley Street doktoruyla
vejetaryenlik meselesini tartışıyordum ve bana o güne kadar o konu hakkında
duymadığım ve en doğru şey olduğunu düşündüğüm bir şey söyledi:
"Pek çok insan, dış görünüşlerimizde sonsuz bir çeşitlilik
olmasına rağmen içimizin sabit bir kalıpta olduğunu sanıyor. Dolabımda çok
sayıda röntgen fotoğrafı var ve farklı hastalarımı yüzlerinin fotoğraflarından
tanıyabileceğim kadar kolay bir şekilde mide röntgenlerinden de
tanıyabiliyorum. Eğer iç görüntülerinde bu kadar farklılık varsa, iç
ihtiyaçlarında da eşit ölçüde bir farklılık olması gerekmez mi?"
Sir Thomas Horder yakın bir zamanda "Lancet"te
yayınlanan bir makalesinde, bireysel diyet deneyimine dayalı tartışmaların
lüzumsuz olduğunu söylemiştir. Zayıf, çalışkan ve nörastenik tipte bir adamın
belirli bir türde diyete ihtiyacı varken, kan basıncı yüksek, şişman, kısa bir
insan bambaşka bir diyete ihtiyaç duyar. Ayrıca, hazımsızlık sorunlu zayıf bir
kocası olan dolgun vücutlu bir kadının kendisine sorduğu bir soruyu da
alıntıladı: "Kocam da benim gibi vejetaryen olsaydı bu ona iyi gelmez
miydi?"
Doktor ona şu cevabı vermiş: "Madam, gördüğüm kadarıyla
siz vejetaryenliği kaldırabilirsiniz." Bunu söylerken o iyi bayanın
öfkesini çekebilirdi, çünkü ilginçtir ki vejetaryenliği insani açıdan bağımsız
olarak, yalnızca sağlık nedenleriyle savunanlar bile bunu bir din haline
getiriyor gibi görünmektedir ve sadece inançları için acı çekmeye değil, bu
inançları doğrultusunda başkalarına acı çektirmeye de isteklidirler. Bu tutum
olmasaydı, diyet reformu günümüzde olduğundan çok daha sağlam bir temele sahip
olurdu, çünkü insanlar bir ilke meselesine dayalı olarak gerçeği önlemeye
çalıştıklarında gerçeğe varmak kolay değildir.
Tüm mantıklı insanlar tarafından kabul edilmesi gereken bir
gerçektir ki, diğer her şey başarısız olduğunda bir vejetaryen diyetle
sağlığını kazanan pek çok insan vardır. Fakat burada göz önünde bulundurmamız
gereken şey, bunların fiziksel mi yoksa psişik hastalık vakaları mı olduğudur.
Ve sağlığın tekrar kazanılmasını sağlayan şey diyetin kendisi miydi, yoksa o
diyete olan inanç ve hayata karşı yeni bir ilgi kazanmak mı? Bu insanlar daha
önce arkadaşlarına kötü sağlıklarından bahsetmedikleri halde şimdi iyi
sağlıklarından bahsetmeye başlamaktadırlar ve bu durum da daha önce
düşündükleri kadar hasta olmadıkları ve şimdi de düşündükleri kadar iyi
olmayabilecekleri şüphesini doğurmaktadır. Sir Thomas Horder'in belirttiği
gibi, pek çok insan çok tuhaf diyet alışkanlıklarına rağmen iyi durumdadır ve
bunun yanında kabul etmemiz gerekir ki, vejetaryen diyet pek çok insana iyi
gelirken, pek çok insana da iyi gelmemektedir.
Etsiz diyetin okült eğitime etkisine dair diğer bir husus,
bunun kesinlikle sinirlerin hassasiyetinde bir artışa neden olduğudur. Psişik
gelişimin arttırılması için savunulmasının nedeni budur. Bununla birlikte
hatırlayalım ki iki tür psişizm vardır. Biri gerçek ruh vizyonuyken, diğeri bir
hayal gücü sapmasıdır ve şüphesiz ki fiziksel canlılığın zayıflaması ikincisine
eğilimi arttırır.
Bunu söylerken, katı bir vejetaryen diyete dayalı olarak
sağlığın muhafaza edilemeyeceğini değil, tüm koşullar göz önünde
bulundurulduğunda bunun herkes için mümkün olmadığını iddia ediyorum. Olağan
karışık bir diyete alışık olan bir insanı aynı zamanda hem vejetaryen diyete,
hem okült eğitime başlatmak nadiren tatmin edici sonuçlar verir, özellikle de
eğer o insan yorucu ve zor bir iş yapıyorsa veya etin yerini tutacak gıdaları
almada zorluk çekiyorsa. Bu okültizm öğretmenleri tarafından çok yapılmaktadır
ve hiç akıllıca olmayan bir yöntemdir.
Bu bizi bir sonraki hususa getiriyor. Yol'un izleyicisi,
kendisine uysun veya uymasın ve etin yerini alacak gıdaları alabilsin veya
alamasın vejetaryenliğe mi yönelmelidir? Bazıları bu soruya evet deyip bunu
güçlü bir şekilde savunuyor. Fakat göz önünde bulundurulması gereken başka
hususlar da vardır. Sağlık durumu iyi olmadıkça hiç kimsenin gerçek bir okült
eğitimin yorucu deneyimlerini takip etmesi mümkün değildir. Pek çok kişinin
acılı bir şekilde öğrendiği gibi Yol güçsüzlere uygun değildir. Peki eğer bir
insan tüm dezavantajlarına rağmen vejetaryenliğe sıkı sıkıya yapışırsa,
fiziksel durumuna rağmen bir okült eğitime kabul edilmeli midir? Hiçbir
tanınmış okült öğretmen bunu yapmaz.
Kendi gözlemlerime göre, alternatif diyet alışkanlığı olan
insanlarda bir istikrarsızlık vardır ve bu durum, özellikle dengeli bir kafa ve
sağlam bir sinir gerektiren bir çalışma alanı için iyi bir temel
oluşturmamaktadır. Aşırı uçlar hayatın hiçbir alanında başarılı olmamıştır.
Burnunu yapıştırdığı tek bir ağaç yüzünden ormanı göremeyen adama deli derler.
Eğer en yüksek idealler oran ve denge duyusuyla yönetilmezse, o insanın
insanlık için yaptığı çalışma "gerçek dışı" ve hatta kelimenin gerçek
manasıyla "delilik" olacaktır.
Ne yazık ki, hiçbir çeşit aşırılığı sevmeyen bir yapım var
ve tek yanlı reformlara girişmekten ziyade "hayata boylu boyunca, bütüncül
bir şekilde" bakmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Okült dünyayı
tanıdıkça, tarafsız ve bilimsel bir tutumun genel eksikliğine daha fazla
üzülüyorum. Özellikle farklı öğretmenlerin farklı idealleri olduğu göz önünde
bulundurulduğunda, diyet meselesine idealizm açısından olduğu gibi fizyoloji ve
psikoloji açısından da yaklaşılmalıdır.
İnsancıllık açısından bakıldığında da vejetaryenlik yine son
derece karmaşıktır; savunucularının inanmamızı istediği kadar basit bir mesele
değildir. Tüm konu, hayvanların evcilleştirilmesine yönelik tutumumuza dayalı
olmalıdır. Hayvanları evcilleştirmek yanlış mıydı? Evcil hayvanlar medeniyet
için bir esas teşkil ediyor mu? Bir canlılar âleminin bir diğeri tarafından
sömürülmesinin temelde yanlış olduğunu kabul ettiğimizde, duyarlı bir vicdana
sahip insanlar bu sömürüden uzak durmanın onlar için bir görev olduğunu
hissedebilir. Fakat sömürü et yemekle sınırlı değildir. Deri çizme, kemikten
düğme, tutkal ve tüy gibi binlerce diğer hayvani yan ürününün kullanımının da
göz önünde bulundurulması gerekir. Bir trende bir kayışa tutunduğumuz her
defasında, hayvan katlinin ürünlerini kullanmaktayız. Dolayısıyla bu argüman
dayanaksızdır ve bu temelde vejetaryen diyetin savunulması mantıksızdır.
Hayvanları evcilleştirmeye devam ettiğimiz sürece, yaşlı ve
hastalıklı hayvanların veya fazla sayıda olan erkek hayvanların insan eliyle
öldürülmesi devam edecektir. Hayvan evcilleştirmenin tamamen bırakılmasını
savunmaya hazır olmadıkça, hayvanların canını almaktan da asla uzak olmayacağız
demektir.
Tüm okültistlerin, öğretmenler ve Üstatlar olarak ve
inisiyasyonlarının çatısı olarak gördükleri Büyük Beyaz Loca Kardeşliği, öğrencilerinden,
herhangi bir canlının hayatının alınmasına iştirak etmekten uzak durmalarını
talep ediyor mu? Bazı Doğu okullarının böyle bir öğreti sunduğunu biliyoruz,
çünkü Jain rahipleri yanlarında yumuşak bir süpürge taşır ve bir canlının
üzerine basıp öldürmemek için önlerindeki yolu nazikçe süpürürler. Ayrıca
biliyoruz ki belirli Hint çilecileri yaralarındaki kurtçukları çıkarmayı
reddeder, hatta kurtçuklar yaradan düştüklerinde "Rahatsızlık vermek
istemezdim kardeşim" deyip onları geri koyacak kadar ileri giderler. Böyle
bir tutum Batı'da asla bulunmaz. Henry Suso gibi ortaçağ azizlerinin
temizlikten kaçınmasının nedeni mikroplarını rahatsız etmemek değil,
kendilerine bu yolla konfor sağlamamaktı.
Peki bu durumda Işığın Batı Yolu'ndaki arayıcıları olarak bu
konudaki tavrımız ne olmalı? Üstat Mesih'ten daha iyi bir model
bulabileceğimizi sanmıyorum. O gerçekten Merhametin Efendisiydi ama duygusalcı
değildi ve herhangi bir şekilde deli de değildi. Asla herhangi aşırı bir
insancıllık biçimi öğütlememiş, sadece büyük ve küçük her şeye karşı merhametli
bir tutum tavsiye etmiştir. İnsanlar âlemiyle olduğu gibi hayvanlar alemiyle
doğru ilişkiler de bu tutuma dayalı olmalıdır. Fakat henüz savaşların,
hapishanelerin veya alnının teriyle ekmeğini kazanan adamın üzerine bindirilen
yüklerin kaldırılmasına yakın olmadığımıza göre, hayvanların
evcilleştirilmesinin ve doğal olarak bununla birlikte gelen şeylerin
kaldırılmasına da yakın değiliz demektir. Gereksiz acının yasaklanması şüphesiz
görevimizdir fakat evcil hayvanlar bizimle birlikte olduğu sürece onlara kendi
bulduğumuzdan fazla konfor sunmamız pek mümkün değildir.
Üzerinde büyük ölçekte uğraşılması gerekenler başta olmak
üzere tüm pratik problemler göz önünde bulundurulduğunda, soyut doğruyu bulup
gidip onu yapmak her zaman mümkün değildir. Genellikle şu anda mümkün olanla
yani kötünün iyisiyle yetinmemiz gerekir.
Yediğimiz yiyeceklerden ve giydiğimiz giyeceklerden
bazılarının üretiminde meydana gelen acıları fark ederek o yiyecek veya
giyecekleri kullanmayı reddeden hassas insanlar her zaman olacaktır. Bu elbette
soylu bir fedakârlıktır ama Üstatlar öğrencileri kabul etmek için onlardan
böyle bir fedakârlık talep ediyor mu? Okültistler olarak bizim cevaplamamız
gereken soru budur. Tüm inisiyelerin hayvan ürünleri kullanmaktan sakınmıyor
olması, aradığımız cevabı veriyor ve dolayısıyla belirli okült okullarda
belirli bir gereklilik olabilse bile, okült çalışma için vejetaryen diyetin
mecburi olmadığı açıktır.
Süptil bir titreşimi algılamanın iki yolu vardır; ya odaklanıp
titreşimleri büyütmek, ya da alıcı aracın duyarlılığını arttırmak. Bazı okült
okullar ikinci yöntemi kullanır ve dolayısıyla sinir duyarlılığını arttırmak
için et tüketiminden kaçınırlar. Elbette etsiz bir diyet sinir duyarlılığını
arttırır fakat bu duyarlılığın uzun bir perhizle sağlanan duyarlılıkla aynı şey
olduğunu ve kötü beslenme sonucu meydana gelen bir zihin faaliyeti artışı
olduğunu düşünmek için neden vardır. Çoğu okült ve mistik okullar olağan bazı
diyet alışkanlıklardan sakınma yoluyla bilinçte geçici bir yükselme meydana
getirirler. Şüphesiz, doğru bir şekilde uygulandığında bu tür pratikler tüm
ırkların uyguladığı okült eğitim sisteminin bir parçasıdır. Fakat bilge
okültist bu bilinç artışının geçici olabileceğini ve bu pratikler için ödenen
bir bedel olduğunu bilir. Elbette çok meşru bir şekilde, elde edilen şeyin
bedele değdiğine karar verebilir fakat bedelin aşırı hale geldiği bir nokta da
gelir. Eğer okültist akıllıysa, bedelin kazancı aştığı noktanın ötesinde,
stimüle edici besinlerden hatta tüm besinlerden uzak durma pratiğini
sürdürmeyecektir. Bir okültist olarak onun görevi hayvanlar alemini kurtarmak
değil, yüksek bilinci deneyimlemek üzere bilincini yükseltmektir.
Berrak düşünmeye ihtiyaç duyduğumuz nokta burasıdır.
Okültisti et ürünlerinden sakınmaya motive eden şey insani idealler mi, yoksa
bu sakınmanın ardından meydana gelen bilinç artışı yoluyla ulaşılacak bilgiye
olan arzu mu? Eğer ikincisiyse, kişi sağlığını bozmadan bu sakınmayı hangi
noktaya kadar sürdürebilir? Bu sorunun yanıtı tamamen bireyseldir, çünkü
dayanıklılık ve diyet gereksinimleri konusunda bireyler arasında çok büyük
farklar vardır. Bir şey kesindir: Diğer herhangi bir işte geçerli olduğu gibi,
Okült Yol'da da, sağlık durumu zayıf olan bir insanın başarı şansı düşüktür.
Özetlemek gerekirse, benim konu hakkındaki kanaatim, sıkı
bir diyetin belirli okült eğitim okulları tarafından ileri duyarlılık yaratmak
için kullanıldığıdır. Bu şekilde hassaslaştırılan kişinin hayatın şoklarından
ve zorluklarından korunması koşuluyla bu yöntem tatmin edicidir. Aksi takdirde
korkunç bir yöntemdir. Batı'da nadiren başarılı olan bir yöntemdir çünkü Batılı
insanın bünyesi kolay kolay hassaslaşmaz ve dolayısıyla fiziksel cansızlaşmanın
etkili olabilmesi için çok ileri seviyelere kadar götürülmesi gerekir. O
durumda gelişme ile sakatlanma arasındaki çizgi giderek belirsizleşir. Olağan
bir dünya hayatı yaşayan ve modern şehir koşullarının baskısı altında çalışması
gereken biri için bu yöntem özellikle olumsuzdur. Soğuk ve değişken iklimimiz
de bunu iyice zor hale getirir. Fakat eğer bir öğrenci bu diyet yöntemini
kullanan bir okült okula kayıt olmayı seçiyorsa, doğal olarak seçtiği disipline
uymak zorunda kalacaktır. Bu nedenle ben Batı'da bu yöntemlerin kullanımını
savunmuyorum, çünkü Avrupalılar arasında yüksek bilinci açmanın bir yolu olarak
bunun nadiren işe yaradığını gözlemledim (yüksek bilinç derken buna astral
psişizmi katmadığımı belirtmek isterim). Ve bu yöntem genellikle herhangi
verimli bir işi imkânsız hale getiren bir sağlık bozulmasına neden olmaktadır.
Kendi öğretmenimin bana verdiği tavsiyenin sağlam olduğuna
inanıyorum: "Yerleştiğin ülkenin geleneklerini izle ve dolayısıyla
anlayışlı bir şekilde onun grup ruhunun hayatına gir. Yeme içmede aşırıya
kaçma, et düşkünü olma ama tuhaflık ve marazilikle kendini grup hayatına
yabancılaştırma." Okültistin kendini zorlu işine fiziksel olarak uygun
halde tutmaya ihtiyacı vardır. Zevk veya vicdan nedeniyle vejetaryen bir diyeti
tercih ediyorsa, bırakın tercihini deneyimlesin. Tatmin edici sonuçlar verdiği
sürece bir diyet olarak vejetaryenliğe itiraz yoktur. Okült bilimin sağduyulu
öğrencisinin yüzleşmesi gereken şey, vejetaryenliğin fetiş haline getirilmesi
ve bu diyet başarısız olduğu halde, kişisel mizaç veya koşullar nedeniyle ona
yapışmaya devam edilmesidir.
En büyük inisiyelerimizden pek çoğunun et yediğini göz
önünde bulundurursak, vejetaryenliğin Yol için gerekli olduğunu iddia etmek
faydasızdır, çünkü gerekli değildir, çünkü aksi durumda kendileri inisiye
olamazdı.
Duyarlı bir vicdana ve canlı hayal gücüne sahip bir insan
şüphesiz konuyla ilgili hisleri yüzünden et ürünlerinden sakınır. Onun bu
konudaki tercihine saygı duyulması gerekir ama aklı başında olan okültistler
olarak, vejetaryenliğin okült gelişimin bir vazgeçilmezi olduğu düşüncesini
reddetmemiz gerekir. Ayrıca, okült bakış açısı itibariyle, vejetaryenliğin
sonuçlarının genellikle olumsuz ve sağlık açısından son derece verimsiz olduğu
gerçeğine dikkat çekmeliyiz. İster insancıl, ister diyetsel, hangi nedenle
olursa olsun vejetaryen olmayı seçenler, vejetaryen olma özgürlüğüne sahip
olsun ve eğer mevcut koşullar altında sağlıkları izin verirse, onlara iyi gelen
şeyi takip etsinler, ama Batı ırkının insanının okült gelişiminin hiçbir
belirli diyete (sağlıklı olduğu sürece) dayalı olmadığı gerçeğiyle dürüst bir
şekilde yüzleşelim ve sadece bir vejetaryenin inisiye olabileceği fikrini
tamamen reddedelim, çünkü gerçekler bize durumun bu olmadığını gösteriyor.
Okült bilim, aslında hayali olabilecek ilk ilkelerden ziyade
gerçeklere dayalı olmalıdır. Henüz kendini orta çağların ayak bağlarından
özgürleştirememiştir ve hâlâ, gözlem ve deneyden ziyade argümana ve otoritelere
dayalı olan Bacon-öncesi yöntemleri kullanmaktadır. Bir zamanlar Occult
Review'un sayfalarında coşan vejetaryenlik tartışmasında, kimsenin deneyime
bakmaması beni çok şaşırtmıştı, çünkü deneyimlere bakılacak olsaydı, dünyanın
en büyük okültistleri arasında et yiyicilerin bulunduğu görülürdü.
Medeniyetimizi ancak etik bir temele dayandırabileceğimiz
inancını kuvvetle benimsiyorum ama etiğin makul ve pratik olması gerektiği ve
doğru yolun genellikle iki uç arasındaki orta yolda olduğu inancını da aynı
derecede kuvvetle benimsiyorum. Foie Gras veya balık kartalı kullanımını
reddediyorum, ama süpürgeli Doğu çilecisini ve kurtçuklarını da reddediyorum.
Kürk kullanımını reddeden ama deri kullanımını kabul eden zihniyeti de
reddediyorum.
İncil öğretilerini ihtiyaçları için yeterince yüce bulmayan
idealistle ilgili de şüphelerim var.
17.
BÖLÜM
Doğulu
Yöntemler ve Batılı Bedenler
Pek çok insan okültizmin tek yuvasının Doğu olduğunu sanır
ama bu kesinlikle doğru değildir. Her ırkın çok az kişiye açıklanmış, pek
çoklarından gizlenmiş geleneksel, korunan bir bilgeliği olmuştur ve hâlâ da
vardır. Kendi Batı geleneğimizin kökenleri Mısır'a kadar uzanır. Kalde, Yunan
ve ateşli Kuzey geleneğinden de etkilenmiştir. Geleneğimiz bize Kabalacıların
ve Simyacıların elinden ulaşmıştır ve bugün canlı ve etkindir.
Garip görünse de, Doğu geleneğini, yöntemlerini ve
terminolojisini çok iyi biliriz ve bunun iki nedeni vardır. Öncelikle, Batı
geleneği her zaman yöntemlerini çok sıkı bir şekilde korumuş ve gizlemiştir. Bu
tercihin ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğu tartışılabilir. Okültizmde
gizliliğin hem avantajları hem de dezavantajlarıyla ilgili söylenebilecek pek
çok şey vardır. İkinci olarak, yöntemleri ve bağlantıları Doğulu olan Teozofi
Derneği elli yıldan uzun bir süredir etkin bir propaganda yürütmektedir.
Madem Avrupa'da etkin bir ezoterik gelenek var, Teozofi
Derneği'nin kurucusu Madam Blavatsky'nin neden kendi okullarında inisiyasyon
geçirmediğini, bunun yerine Üstadını Doğu'da aramak zorunda kaldığını sormak
makuldür. Nedeni basit ve etnolojiktir. Eski bir deyişe göre, Ruslar Batının en
doğusunda değil, Doğu'nun en batısında bulunurlar. Madam Blavatsky'nin
resimlerine bakıldığında Tatar kanı kolaylıkla görülebilir ve onun Asya
Işığı'na eğilimli olduğu anlaşılabilir.
Tüm büyük ırksal geleneklerde öğretilen ilkeler aynıdır.
Farklı gelenekler, sahip olduğu ırksal mizacın doğal eğilimine göre ezoterik
bilimin farklı yönleri üzerinde daha fazla gelişim göstermiştir. Batı'nın pagan
inançları doğayla bağlantıyı geliştirmiştir. Bu temel üzerinde yükselen modern
Batı okültizmi zihnin az bilinen güçlerini alanı olarak seçiyor görünmektedir.
Doğu geleneği metafizikte çok gelişmiştir. Okültizmin farklı yönlerinin en
gelişmiş çeşitlerini incelememiz faydalıdır. Doğu'nun Kutsal Kitapları ve
bunların popüler yorumları Batılı okültist için paha biçilmezdir. Bununla
birlikte, iş bu ilkelerin, özellikle de okült eğitim ve inisiyasyon
süreçlerinin pratik uygulamasına geldiğinde herkesin kendi soyunun ırksal
evrimini takip etmesi en iyisidir. Avrupa'da yaşayan bir Avrupalının Doğu yöntemleriyle
başarılı bir şekilde eğitilmesi nadir rastlanan bir durumdur. Eğer bir erkek
veya kadın Doğu'ya gidip kendini Doğulu grup-ruhuna tamamen adayabilirse, Doğu
geleneğinde belirli bir mesafe kat etmesi mümkündür, fakat herhangi bir
Avrupalının bu konuda yüksek derecelere eriştiğine dair bir kayıt mevcut
değildir.
Yabancı bir inisiyasyonun tavsiye edilmeme nedeni ırksal
düşmanlık veya Doğu sistemlerinin güzelliğini ve derinliğini beğenmeme değil,
tıpkı Doğu tarım yöntemlerinin Batı'da uygulanamaz olması gibi bir nedendir;
koşullar farklıdır.
Belirtildiği gibi, farklı okullar okült bilimin farklı
yönlerinde daha fazla gelişir. Bu yönler sadece ırksal mizaca göre değil, aynı
zamanda ırksal Darma veya göreve göre gelişir. Bir ulusun yerine getirmesi
gereken belirli bir görev olduğunda, o ulusun inisiyeleri o kaderleştirilmiş
yönde ilerler. Hindu ırkının yüksek bir zihin geliştirmesini sağlayan ezoterik
disiplin, görevi somut bir zihin geliştirmek olan Anglo-Sakson ırkına
uygulanamayacağı gibi, o gelişmeyi engellerdi de, çünkü eğer alt bilincin
işletilmesi gerekiyorsa üst bilincin kapatılması gerekir. Bu iki yöntem
birbirine karşı düşmancıl ve yıkıcı olacaktır, fakat bu yöntemlerin her biri,
ona tabi olanlar için doğruydu. Bununla birlikte, kaderleri farklı bile olsa
her ırk bir diğerinin başarılarından fayda sağlayabilir, çünkü nitelikler ve
yetenekler bir kez tezahür ettirildiğinde bunlar artık bir bütün olarak tüm
insanlığa aittir ve her ırkın katkıda bulunduğu ortak mirasın bir parçası
olurlar; Yunanistan'ın güzelliği, Roma'nın düzeni, Hindistan'ın ruhsal
felsefesi.
Her zaman her ırkta ruhsal yuvasının başka bir yerde
olduğunu hisseden bireyler çıkacaktır fakat bunlar istisnai durumlardır. Bir
ırkta asla çok sayıda Richard Burton'lar veya Sadhu Sundar Singh'ler
olmayacaktır. Çoğunlukla Smith'ler, McGregor'lar ve Murphey'ler olacaktır. Her
zaman istisna kişilikler olacak olmakla birlikte, Kadim Bilgeliği arayan hiç
kimse, bu yönde çok kesin bir eğilimi olmadığı sürece yabancı bir geleneği
takip etmeye teşvik edilmemelidir, çünkü Doğu'ya kesin bir ruhsal eğilim
olduğunda bile, Batılı bir bedeni Doğu yöntemleriyle eğitmeyle ilgili pek çok
zorluk ortaya çıkar. Swami Vivekananda gibi bireyler tarafından yazılan ve Yogi
yöntemlerinin çok açık bir şekilde tanımlandığı kitapları incelediğimizde,
bilincin yüksek merkezlerinin Doğu yöntemlerine göre açılmasının, fiziksel
bedendeki eterik akımların yönlendirilmesine ve çakralar olarak bilinen belirli
merkezlere odaklandırılmasına dayalı olduğu görülür.
Konunun anatomisini incelediğimizde görüyoruz ki, bu
çakralar iç salgı bezlerine tekabül etmektedir ve bilinçte meydana gelen
değişimler, farklı iç salgı bezlerinin kontrol edilmesi veya uyarma yoluyla
kanının kimyasal yapısında değişiklikler meydana getirmek suretiyle gerçekleştirilmektedir.
Batı fizyolojisi iç salgı bezleri ile zihin arasındaki yakın ilişkiyi yeni yeni
anlamakta. Bunların delilik olarak bilinen bilinç değişimleriyle olan
bağlantılarını araştırmaktadır. Şüphe yoktur ki, iç salgılar (veya çakralar)
ile zihin arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Batı deneysel bilimi kadim Doğu
geleneğinin öğretisini onaylamaktadır.
Fakat inisiyasyondan sonra arayıcının bakış açısıyla ilgili
bir sorun meydana gelmektedir. Farklı ırklardaki iç salgı dengesi önemli
farklılıklar gösterir. Farklı ırk türlerini meydana getiren şey de bu
farklılıktır. Eğer çocukluğumuzda iç salgı dengesinde bir rahatsızlık
yaşanırsa, saf Avrupa soyundan bir çocukta Mongoloid veya hatta negroid bir
görüntü meydana gelmesi mümkündür. Bu çocuk hasta ve normal-dışı bir birey
olacaktır, çünkü diğer iç salgılar normal bir Çinli veya zencideki gibi
orantılı bir şekilde değişmemiştir. Onların iç salgıları kendi türleri
açısından dengelidir. Ari soyunun diğer dallarının bize bu diğer kök ırklardan
daha yakın olduğu çok doğrudur fakat deri rengi ve iskelet yapısı önemli
farklılıklar göstermektedir. Hindu, Anglo-Sakson ve zenciler arasında şoka
dirençteki farklılıkları anladığımızda, bu farklı ırklarda farklı inisiyasyon
yöntemlerinin kullanılması gerektiğini anlarız. Hindular basit bir şekilde
şoktan ölür. Anglo-Saksonlar sarsılır fakat bundan dolayı ölmesi hiç muhtemel
değildir. Zenciler ise şoka karşı neredeyse tamamen bağışıktır. Dolayısıyla,
normal koşullar altında hassas bir Hindu için işe yarayacak olan yöntemler
diğer iki ırkta hiçbir etki göstermeyecek, zenciye uyan yöntemler beyaz adamı
mahvedecektir.
Doğu yöntemleri için uygun bir birey haline gelmek için,
Anglo-Sakson'un uzun bir hassaslaşma dönemi geçirmesi gerekir. O sürecin
sonunda bir Doğu inisiyasyonuna uygun hale gelebilir ama artık Batılı hayat
için hiç uygun değildir. Çok nadir durumlarda bunda başarı elde edilebilmiştir.
Batı inisiyasyon yöntemleri adayın hassaslaştırılmasına
değil, güçlendirilmesine dayalıdır. Ardından bir ritüel yoluyla süptil güçler
konsantre edilir. Bu şekilde eğitilen bir insan, modern hayatın koşuşturması
içinde varoluş mücadelesi vermek için uygunluğunu kesinlikle kaybetmemiş, çok
sıradışı bir dayanıklılık gücü elde etmiştir ve bedeninin soğuk, açlık ve acı
gibi uyaranlara reaksiyonlarını önemli ölçüde kontrol etme konusunda çok büyük
bir dayanıklılık ve yeteneğe sahiptir. Bu elbette Doğulu bir usta için de
geçerlidir; o da kendi doğasının çeşitli unsurları üzerinde bir egemenliğe
sahip olmuştur. Kadim Doğu bilgeliği içinde eğitilenlerin dayanıklılık
özellikleriyle ilgili pek çok gerçek öykü bilinmektedir. Okült disiplinde,
doğru uygulandığında öğrencileri verimsiz kılacak veya sinir çöküntüsüne
uğratacak hiçbir şey yoktur. Ezoterik çevrelerde çok sık rastlanan bu tür tatmin
edici olmayan sonuçları meydana getiren ve çelimsiz görünümlü nevrotikler
üreten şey, belirli bir tipte fiziğe, sosyal organizasyona ve iklime göre
tasarlanmış yöntemlerin farklı bir ırksal veya sosyal düzenden bireylere
uygulanmasıdır.
İnsanların kardeşliğiyle ilgili ne tür argümanlar ileri
sürülürse sürülsün, deneyimler, belirli bir ırk türünün ruhsal yöntemlerinin
bir diğerine nadiren uyduğunu göstermektedir. Eğer Avrupa'nın etnoloji
haritası, farklı dini sistemlerin dağılımını gösteren bir haritayla karşılaştırılırsa,
hemen görülecektir ki sınırlar birbiriyle aynıdır. Katolik Hıristiyanlık Latin
ırklarının coğrafi dağılımıyla örtüşmekte, Protestan Hıristiyanlık Kuzeyli
halkların yerleşimiyle uyuşmaktadır. İngilizler gibi karışık ırksal soylarda
bile ortalama bir Katolik, ortalama bir İngiliz Kilisesi üyesinden daha koyu
bir cilt rengine sahiptir. Sarışın bir Katolik görmek zordur; onların kilise
toplumu belirgin bir şekilde esmerdir.
Ne Asya'da, ne de Afrika'da, misyonerler tarafından dini
değiştirilmiş bir şahıs diğer beyaz insanlar için arzu edilir bir işçi olarak
görülmez. İki ayrı kıtada, "İnancı dönüştürülmüş bir yerli, yozlaştırılmış
bir yerlidir" şeklinde bir deyiş vardır.
Bu tür gözlemler, Büyük Beyaz Loca'nın her ırka onun
ihtiyaçlarına uygun bir din verme geleneğini doğrulamaktadır. İlgili ırkın
inisiyasyon okulunu oluşturan şey her dinin ezoterik ve mistik yanıdır. Bir
insan bir geleneğin temel eğitimini almadıkça, o geleneğin ileri düzey
çalışmalarından faydalanması hiç muhtemel değildir. Egzoterik Hıristiyanlık
disiplini dahilinde yetişip sonra herhangi bir ön hazırlık olmadan aniden
ezoterik bir Budizm ekolüne geçmek, orta düzeyde bir sosyal bilimler diploması
edinmeye çalışırken birden ileri düzey bir fen bilimleri diplomasına yönelmek
gibidir. En büyük önemin ırsiyet, diyet ve tanıdıklar gibi fiziksel hususlara
yöneltildiği Hindu ezoterik geleneği için bu durum daha da geçerlidir. Bunları
küçümserken Yogi sistemlerini desteklemek okült amatörlükten başka birşey
değildir. Hiçbir Asyalı bu tür bir insanı ciddiye almaz.
Doğulu guru, Batılı kadınlarla iletişimde özellikle
dezavantajlıdır çünkü Doğu'da ve Batı'da kadınlara yaklaşım biçimi çok büyük
farklılıklar gösterir. Erkek öğrencilerine evlilik ve genel olarak kadınlarla
ilişkili olarak tavsiyede bulunma konusunda da dezavantajlıdır. Okültizmde
cinsiyet güçlerinin yönetimi çok önemlidir. Doğu'da ve Batı'da cinsiyete
yönelik tutum çok farklıdır. Doğulu öğretmen öğrencilerini felsefe konusunda
eğitebilir fakat etik konularında çok az pratik yardım sunabilir, çünkü bir
ırkın iç yaşamının süptil yönleri, bir yabancı için kapalı bir kutu gibidir.
Bu gerçek, Amerika'ya taşınan Batılı okült sistemler için de
eşit ölçüde geçerlidir. Orada asla kök salmaz, yüzeysel ve akademik kalır.
Okült çalışmanın, toprağın manyetizmasından yararlanan bir yönü vardır.
Yerlilerin şamanik sistemleri bu temele göre oluşturulur ve kullanımının
belirli bir tekniği vardır; nakledilen yabancı sistemlerin bu tür bir tekniği
yoktur. Dolayısıyla, işlev gösteremez veya toprağın elemental güçleriyle temas
kursa bile onları kontrol altında tutmakta ve faaliyet bittiğinde onları
yerlerine geri göndermekte çok zorluk çeker.
Amerikan okültizmi Avrupa ve Hindistan'dan okült sistem
ithal etmeyi bırakıp kendi geleneğine dönmedikçe, orijinal bağlantıları
kurmadıkça ve bu bağlantıları kendi evrimsel amaçlarına uyarlamadıkça asla
kendine gelemeyecektir. Maya geleneği yoluyla Atlantis'in Güneş Tapınağı
bağlantılarını araması gerekir. Mısır'ın ABD'ye verecek hiçbir mesajı yoktur.
Nasıl Avrupalılar Doğu geleneğinden bir şeyler öğrenebiliyorsa, Amerikalılar da
Batı geleneğinin ezoterik felsefesinden ve biliminden bir şeyler öğrenebilirler
fakat inisiyasyon güçleri Atlantik'ten veya Pasifik'ten geçirilemez. Bir gün
kadim Maya bağlantılarını ele alan bir Amerikalı gelip bunları modern
ihtiyaçlara uyarlayacak ve ait oldukları medeniyete uygun bir inisiyasyon
ritüeli içinde bunların güçlerini ifade edecektir.
18.
BÖLÜM
Yargı
Standartları
Diyelim ki gerçeği arayan biri, okült bilimin onun mantığına
uyan bir hayat açıklaması yaptığı ve İnisiyasyon Yolu'nun onun ruhunu tatmin
eden ideal olduğu sonucuna vardı. Peki, bir sonraki adımı ne olmalı? Bu kişi bu
konuda hepsi aynı bakış açısına sahip olmayan, ama esasları itibariyle önemli
bir uzlaşı içinde bulunan konuyla ilgili geniş edebiyat seçenekleriyle karşı
karşıyadır. Etrafı yapacağı seçim için rekabet eden çok sayıda ezoterik
organizasyonlarla çevrilidir. Bu çevrelere bir kez girdikten sonra, onu
eğitebileceğini ve inisiye edebileceğini iddia eden çok sayıda bireyle irtibat
kurar. Tüm bunlara karşı tutumu ne olmalı? Bir öğretmene ihtiyacı olduğunun
farkına varana kadar, okült yolda fazla ilerleyemeyecektir. Tüm kitaplar ona,
belirli bir noktadan sonra ilerleyişi için inisiyasyonun şart olduğunu söyler;
bu inisiyasyonu nasıl edinecektir. Her şeyden önemlisi, ona teklifte bulunan
topluluklardan hangisinin vaadini yerine getirebileceğini nasıl bilecektir?
Okült çalışmalarını yürütürken ve yola çıkışta adanması ve
disiplinini kabul etmesi gereken bir öğretmen seçerken, üç şey araması gerekir;
öncelikle doğru ilkeler, ikinci olarak gerçek bilgi ve üçüncü olarak da bir
öğretmenin öğrencilerini karmaşalara ve felaketlere sürüklemesini önleyecek bir
sağduyu ve kapasite.
Öğrenci bu konuda öğretmen adayını nasıl test edebilir?
Üstelik onu test etme hakkına sahip mi? Duyduğum kadarıyla öğretmen adayları
öğrencileri tarafından test edilme fikrine çok güceniyormuş. Bu tür öğretmenler
statülerinin kabul edilmesinin, öğrencinin geçmesi gereken ilk test olduğunu
beyan ediyorlar. Onlara göre, eğer öğrenci eğitilmeye değecek bir sezgi gücüne
sahipse, öğretmenin dış plandaki kayıtlarını araştırmadan onun iç planlarda ne
olduğunu görecektir.
İyi hoş ve belirli bir oranda doğru da olabilir, fakat
öğrencinin öğretmeninin psişizmini test etmemesi için kesinlikle hiçbir neden
yoktur (tabi eğer öğretmenin fiziksel planda araştırılabilecek herhangi bir
şeyi varsa). Üstelik eğitilmemiş bir okültizm acemisinden, kendini ellerine
emanet edeceği bir öğretmeni seçmek kadar önemli bir mesele de, o öğretmenin
psişizmine güvenmesini istemek hiç adil değildir. Hiçbir itaat yemini istenmese
bile, her halükarda acemi başlangıçta büyük ölçüde inisiyatörünün elindedir ve
eğer usta okültist gücünü kötüye kullanırsa, bu durum öğrenci için en hafif
deyimle nahoş bir deneyim yaratacaktır. Nasıl onurlu bir doktor hastası
üzerinde veya onurlu bir avukat müşterisi üzerinde dengesiz bir etki yapmazsa
ve üstün bilgisini kötüye kullanmazsa, gerçek bir inisiyatör de öğrencisi
üzerinde bunları yapmaz. Fakat her meslekte kara koyunlar vardır ve ne yazık
ki, okült dünya kendi kara koyunlarının faaliyetlerini resmi olarak
engelleyecek kadar organize olmamıştır. Bundan dolayı, öğrenci adayı, özellikle
ilk günlerinde, yapacağı işin yolunu yordamını öğrenene kadar kendine çok
dikkat etmelidir.
Kayıtlarının incelenmesi hususunda korkacak hiçbir şeyi
olmayan itibarlı okült öğretmen, bu incelemeye itiraz etmeyecektir. Ruhsal
gelişimini ve zihinsel huzurunu kendisine teslim etmeyi teklif eden kişinin
sorularını yanıtlamaya hazırlıklı olması gerekir. Gerçek bir öğrenciye aldığı
eğitimi, bağlantılarının yapısını ve mali destek kaynağını neden anlatmasın? Bu
tür sorular sormak, öğrenci adayı için son derece makuldür. Bunların
sorulmaması özensizlik, ayırt edemeyicilik ve sağduyu eksikliğine işarettir.
Saklayacak hiçbir şeyi olmayan insanın araştırılmaktan
rahatsız olmayacağı gerçeği unutulmamalıdır. Öğrencinin sorular sormaya hakkı
vardır ve tatmin edici bir yanıt vermeyen veya veremeyen öğretmeni tereddüt
etmeden geri çevirmelidir.
Bu sorgu noktasında para konusu çok önemlidir. Herhangi bir
türde okült çalışma için hiçbir ücret istenmemesi okült bilimin bir
prensibidir.
Şu genel olarak varsayılabilir bir gerçektir ki, ücreti olan
ve bunu dayatan öğretmenin bir Sağ Yol inisiyatörü olma ihtimali son derece
düşüktür.
Diğer taraftan hatırlamamız gerekir ki, bir öğretmen veya
topluluk, yaptığı giderleri karşılamaya yetecek kadar bir ücret isteme hakkına
sahiptir. Matbaalar ücretsiz çalışmaz. Ders odalarının ısıtılması, temizlenmesi
ve edinilmesi gerekir. Fiziksel planda sunulan değer için harcanan paralara
karşılık bir ücret istemek kesinlikle makuldür. Fakat genellikle son derece
küçük ücretler herhangi bir hareketin işletme giderlerini karşılayacaktır.
Okült çalışmayla ilgili olarak, ülkenin geçerli para birimi yerine çekle
ödemenin daha makul olduğu hiçbir ücret olmamalıdır.
Bununla birlikte, bu noktada bir başka problem ortaya
çıkmaktadır. Okült öğretmenin hayatını sürdürmesi gerekmektedir ve eğer hiçbir
özel gelir kaynağı yoksa ya iyi para getiren bir iş daha yapmalı, ya da
hayatını okült çalışmasından kazanmalıdır. Eğer işi çok fazla zaman tüketecek
kadar kapsamlıysa, ya yaptığı iş miktarını azaltmalı ya da işi bırakmalıdır. Bu
koşullar altında okültistin ekonomik ihtiyaçlarını yaptığı ezoterik çalışmadan
karşılaması makul değil midir? Eğer doğru bir şekilde yapılırsa, evet. Eğer bu
kazancın asla bir zengin olma faaliyeti haline gelmesine izin vermez, sadece
işini yapmaya devam edebilmesine yönelik çok mütevazı bir destek olarak
kalmasını sağlarsa.
İnisiyasyon arayıcısı, öğretmeninin kasaba, fırına,
şamdancıya para vermesi gerektiğini anlamalı ve makul olmayan bir şekilde
öğretmenin kendine gelir getirici bir iş bulmasını veya parasız yaşamasını
talep etmemelidir. Fakat eğer öğrenciler öğretmenlerine yağlı bir kuyruk bulmuş
gibi görünüyorlarsa, o öğretmenden şüphelenmek makuldür.
Arayıcının, bir okült okulun saflığından ve temizliğinden
emin olması da çok önemlidir. Önceki bir bölümde belirtildiği gibi okültizm
berbat yolsuzluklar için bir örtü olarak kullanılabilmektedir. Özellikle ritüel
yoluyla yoğunlaştırılan okült güçler derinlemesine kavranmadıkça ve uygun
şekilde kontrol altına alınmadıkça insanın doğasının düşük yönlerini (ego
tatmini ve şehvet) uyarabilmektedir. Genel insan doğası en iyi halinde bile
şüpheli bir şeydir fakat okült güçlerin uyarımı yoluyla ahlaksızlaştırıldığında
son derece patlayıcı bir şey haline gelmeye eğilimlidir.
Arayıcı, öncü üyelerinin karakter ve davranışlarına bakarak
bir okulun saflığıyla ilgili bir kavrayış elde edebilir. Ne tür şahıslar bu
okulda ilerleme elde etmektedir? Eğer öğrenci, okulun önde gelen
destekçilerinde zekâ ve sağlamlık gözlemlerse, okul organizasyonunun iç
çalışmalarının tatmin edici olduğu sonucuna varabilir. Öğrenciye araması
söylenen özelliklerin çok dünyevi erdemler olduğu fark edilecektir. Ruhsallık,
adanma, psişizm, okült güçler, gerçek bir okült okulun özellikleri arasında
sayılmaz. Arayıcının en çok bulmayı arzuladığı bu şeyleri aramaya teşvik
edilmemesinin nedeni nedir? İki neden vardır; birincisi, bu şeyler çok kolay
bir şekilde taklit edilebildiği için ve ikincisi, yüksek ruhsal özelliklere
sahip olanlar içlerini açıkça gösterdiklerinde sömürücü faaliyetlere maruz
kalacaklarını bildikleri için duygularını çok açıkça göstermezler. İnsanlar
içinde beklenmedik translara girenlerin, ustadan ziyade sara hastası olması
daha muhtemeldir.
Gerçek bir okültist tüm olağanüstülükleri en özenli şekilde
korur. Güçlerini ancak güvenini kazanmış insanlara sergiler. Her durumda,
olağanüstü şeyler yapma gücü bir bilgi kanıtı olsa da, bir sağlamlık kanıtı
değildir. Bir insan çok büyük bir psişik olabilir, ama aynı zamanda çok büyük
bir ahlaksız da olabilir. Okült güçlerle ruhsallık arasında bir bağlantı
yoktur. Okült bilimde gerçekten değerli olan şey olağanüstü şeyler sergileme veya
harika deneyimler yaşama gücü değil, ilgili öğretilerin hayatın ve evrenin
önemi konusunda sunduğu sezgi ve ilgili disiplinlerin zihne ruhsal
farkındalıklar kazandırma gücüdür. Eğer okültizme majikal yerine ruhsal
amaçlara yönelik bir araç gözüyle bakarsak, gerçek bir bakış açısı yakalamış
oluruz. Psişik fenomenler tesadüfîdir. Gerçek çalışmanın bir yan ürünüdür.
İnisiyatörün öğrencilerini ayıklarken göz önünde bulundurduğu ayırt edici
faktör budur. Merakı sürekli olağanüstü şeyler üzerinde merkezlenen kişinin
asla ciddi bir öğrenci olamayacağını bilir. İnisiyatör, olağanüstü şeyler
sergilemesi durumunda buna çekilecek olan kişinin ona faydalı olacak bir
öğrenci olmayacağını bildiği için, bu tür bir yolla öğrenci çekmeye çalışmaz.
Gerçek bir okült okulda olağanüstü fenomenler yalnızca deneme süresini geçmiş
ve kesin bir şekilde öğrenci olarak kabul edilmiş olanlara gösterilir.
Etraftaki insanların yapısını ayırt etmeden, rastgele olağanüstü fenomenler
sergileyen okültist, ya yaptığı şeyin ciddiyetinin farkında olmayacak kadar
cahildir, ya da bunu umursamayacak kadar ahlaksız.
Arayıcı, bir öğretmenin sahip olduğu gerçek bilgiyi
değerlendirme hususunda öğretmenin çevresini sardığını gördüğü kıdemli
öğrencilerin niteliğini gözden geçirme testine güvenmelidir. Bir harici olarak
kendisi birinci elden herhangi bir fikir geliştirecek durumda değildir, çünkü
bir okültist bilgisini arttırdıkça daha az konuşkan olma eğilimine girer.
Dolayısıyla, öğretmen hakkında fikir edinmenin en iyi yolu, yüksek derecelere
geçen öğrenci türünü göz önünde bulundurmaktır. Bu insanlar sıra dışı bir
entelektüel ve ruhsal niteliğe sahip mi? Unutmayın ki, sadece ruhsallık bir
insanı Gizemler'de çok ilerletmez. Kişinin entelektüel güçleri de olması
gerekir. Eğer kişi seminer ve konferans salonlara müptela çok sayıda iyi
niyetli ve hevesli bayanın yüksek derecelere geçtiğini görüyorsa, o yüksek
derecelerin sahip olmaya değer hiçbir şey içermediğinden emin olabilir.
Kendisine yardım eden öğrencileri ve öğretmenleri olmayan
bir öğretmen görmek de kötü bir işarettir. Eğer öğretmen gerçek bir inisiyasyon
sistemi çalıştırıyorsa, ustalaşma yolunda bulunan ve yükünü azaltıp işlerini
ilerletmesinden çok memnun olduğu öğrencileri olacaktır. Fakat liderin bir
yıldız gibi yalnız olduğu durumlarda iki şeyden biri kesindir; ya öğrencilerini
aşama aşama ilerletmede kullanacağı bir sistemi yoktur, ya da rakip üretme
korkusuyla herhangi bir öğrencisine gerçek bir bilgi aktarmayacak kadar kıskanç
yapıda biridir. Bu durumda bir öğretmen olarak fazla faydası olmaz.
Siyasi faaliyetlere ilgisi olduğu bilinen bir öğretmenle
iletişime girerken de çok dikkatli olmak gerekir. Gizlemek istedikleri bir amaç
için bir organizasyon oluşturmak isteyenler çok eskiden beri okült bir
örgütlenme sisteminin bu amaç için çok iyi bir örtü olduğunu bulmuştur. Böyle
bir örgütle bağlantıya girmek kendini pek çok ciddi nahoşluğa açık hale
getirmektir. Bana göre herhangi bir ruhsal harekette önemli bir konuma gelen
biri, takipçilerine karşı tarafsızlık gereği siyasete bulaşmamalıdır. İnsanlardan
siyasi ve inançsal faaliyetlerini birlikte yürütmelerini istemek doğru
değildir.
Yine, neden hayatın olağan işlerindeki sağduyu ve mantık
kapasitesinin bir öğretmeni test etmede kullanılacak işaretlerden biri olarak
görülmesi gerektiği sorusu sorulabilir. Spiritüel zihniyete sahip bir insanın
dünyevi meselelerde genellikle çocuk kaldığı iyi bilinir. Fakat unutmayalım ki,
dünyevi işlerdeki saflık ile ahmaklık arasında büyük bir fark vardır. Bu iki
tipin Vicar of Wackfield ve Mrs. Jellaby'da iyi örneklendirildiğini görüyoruz:
Dickens'ın Mrs. Jellaby'ı Boriboola-ga yerlilerine öylesine büyük bir ilgi
gösterir ki, başı tırabzana sıkışan kendi çocuğunun çığlıklarını umursamaz.
Genel kafa-karışıklığı, huzursuzluk ve dalaşmaların dışında,
pratik olmayan bir öğretmenin grubunda kaçınılmaz olan ve herhangi sağlam bir
işin yapılmasını ciddi şekilde engelleyen duygusal sıkıntı koşullar altında
önemli okült güçlerle uğraşmakta ciddi bir tehlike vardır; bunun en azından
geçici bir dengesizliğe neden olması çok muhtemeldir. Bir öğretmen kendi
zihninin verimli bir şekilde işlev göstermesini sağlayacak kadar zihin yönetimi
bilgisine sahip olmadığı sürece, zihnin bir bilinçten bir diğerine "vites
değiştirdiği" zorlu okült gelişim aşamalarından öğrencilerini güvenle
geçirmesi o kadar olanak dışı hale gelecektir. Okült eğitim bilinci
berraklaştırmalı ve güçleri arttırmalıdır. Eğer herhangi bir sistem genel bir
koordinasyonsuzluğa ve nevrotik bir duruma neden oluyorsa, sakınılması gereken
bir şeydir.
Sağlam ve gerçek bir inisiyasyon sistemi kendisini dünyevi
düzlemde her şeyle olan uyumu yoluyla gösterecektir. Eğer bir ustanın kendisi
kafa karışıklığı ve stres içindeyse, hayatın derinliklerini ve yasalarını
öğretmeye çalışırken, körlere öncülük eden bir kör durumuna düşmez mi?
Arayıcıyı çoğu zaman şaşkınlık içinde bırakan ve berrak bir
kavrayış elde etmek için göz önünde bulundurulması gereken bir husus daha
vardır. Arayıcıya bir okült okulu değerlendirirken okulun kıdemli öğrencilerini
dikkate alması tavsiye edilmişti. Peki, şu veya bu nedenle memnun olmayarak o
okuldan ayrılmış olan üyelerin beyanları konusunda nasıl bir fikir geliştirmesi
gerekir? Burada da dikkat ve sağduyusunu kullanmalıdır. Bir yanda, uyarıları
gözardı edip de kendini nahoşluklara mahkûm etmek istemez ve diğer yanda,
kendisini uyaran kişiye uygun olmasa da, belki de kendisi için çok değerli
olabilecek bir şeyi geri çevirmek istemez.
Yine hatırlaması gerekir ki, bir hikâye ancak bir başka
hikâye anlatılana kadar geçerlidir ve öğrencinin okuldan ayrılmayla ilgili
nedenini dinlediği zaman, hikâyenin henüz yalnızca yarısını dinlemiştir. Bir
karara varabilmesi için öğretmenin o öğrenciyle ilgili fikrini de dinlemelidir.
Kanıtları elekten geçirmeye alışık kişi bir hikâyeyi değerlendirirken hikâyenin
anlatılış biçimini fazla dikkate almaz ve deneyim kanıtlamaktadır ki,
kızgınlıkla söylenen bir söze inanılması için doğrulanması gerekir.
Bir insanın bir okült okul üyeliğinden ayrılmasının çeşitli
nedenleri vardır ve eğer sorgucu akıllı ve gözlemciyse, genellikle o kişinin
durumunda söz konusu olan şeyin ne olduğuna dair iyi bir fikir geliştirecektir.
İnsanların bir okült okuldan ayrılmalarının tek nedeni o
okulun beklentilerini karşılamaması değildir. Öğrencinin kendisi okulun
beklentilerini karşılayamadığında bu durum daha sık meydana gelir.
İlkeli görünen insanların bile yalancı tanıklık yapmasının
pek çok nedeni vardır. Pek çok insan, ne olduğu konusunda en ufak bir
farkındalığa sahip olmadan ve öğretmenin talimatlarını umursamadan pratik
okültizmle ilgili deneyler yapar ve kendini incitir. Gönüllü insanların zorlu
ve tehlikeli bir okült faaliyete yardımcı olduğu vakalar vardır (bir kara
büyücüyü avlamada olduğu gibi) ve en kritik anda soğukkanlılıklarını
kaybederler. Bu insanlar cesaretlerinin merakları kadar çok olmadığını kabul
edecek midir? Kusurlarını bir şekilde açıklamak durumundadırlar ve
başarısızlıklarının ne kadar acı bir şekilde farkındaysalar, yüzünü kara
çıkardıkları liderleriyle ilgili kınamaları da o kadar çok olacaktır.
Ayrıca hatırlamamız gerekir ki, modern toplumumuzda çok
miktarda zihinsel dengesizlik vardır ve hiçbir şey pratik okültizm kadar bunu
ateşlemez.
Okültizm emeğin karşılığını iyi veren zengin bir maden
gibidir ve bu işin büyük ölçüde eritme ve saflaştırma çalışması olması bizi bu
işten vazgeçirmemelidir. Fakat zihinsel olarak dengesiz, cahil ve körü körüne
inanma eğilimli insanlara göre bir iş değildir. Bu yolu güvenli bir şekilde
geçmek için gerekli olan üç şey vardır: yaşayan bir ruhsal inanç, dengeli bir
kafa ve bilinçaltı zihin psikolojisi hakkında sağlam bir bilgi.
19. BÖLÜM
Okültizmin İdealleri
Bu sayfalarda okültizmin tehlikelerine ve tuzaklarına
defalarca değindim, ama bir hareketin zayıf yönlerine değinmek onu iyileştirmek
için yetersizdir. Bu nedenle okült bilimin gerçek idealleri ve amaçları olarak
algıladığım şeyleri de paylaşmak istiyorum.
Konunun pek çok araştırmacısını motive eden faktörlerle
meslektaşlarının gerçek okült düşüncenin liderleri olarak gördüğü kişilerin
idealleri arasında büyük bir fark vardır. Okültizm sadece bir bilim veya
felsefe değil, bir dindir ve sırlarına sadece çalışma değil, aynı zamanda
adanmayla ulaşılabilir. Zekâ kadar karakter de okült araştırmanın aracıdır
fakat karakterin tek başına araç olabildiği ve entelektüel özelliklerin mecburi
olmadığı mistisizmden farklı olarak okült bilim yolunda ilerlemek için belirli
ek zekâ vasıflarına da sahip olmak gerekir. Bir başka deyişle karakterin
adanmışlığı ve saflaştırılması bizi Mistik Mesih'in ortaya çıktığı noktaya
getirir fakat okült bilimi izlemek için aklın belli bazı ek vasıfları sahip
olması gerekir.
Pek çok öğrenci tek başına entelektüel niteliklerine dayalı
olarak okült bilimde ilerlemeye çalışır fakat bu öğrenciler okült güçlerin
mistik ifşalara giden yolu açtığı derin gizemlere ulaşmayı asla ümit
edemeyecekleri gibi, ego şişmesi başta olmak üzere psişik hayatın çok ciddi
bazı patolojilerine de açık olacaklardır.
İnisiyasyona giden tek bir gerçek yol vardır. O da kadim
geleneğin açtığı ve sayısız ayak tarafından kat edilmiş olan yoldur. Bu yolun
ilk aşamaları insanlığın her büyük ırkı için farklıdır fakat bu ayrışan yollar
Dış Kapı geçildikten sonra bir geniş yol halinde birleşir. Bu İnisiyasyon Yolu
dünyevi bir organizasyon değil, ruhsal marifete giden psişik bir yöntemdir.
Hiçbir toplum veya kardeşliğin sunduğu öğreti, o toplum veya kardeşliğin
tekelinde değildir ve yine hiçbiri o öğretinin inisiyasyonlarının tamamını
aktarma gücüne sahip değildir. Dünyevi organizasyonlar hem güçleri, hem de
saflıkları bakımından büyük farklılıklar gösterir. Asla bir amaca giden bir
araçtan, karşılıklı yardım ve yoldaşlık için bir olanaktan fazlası olamazlar.
Herhangi bir eğitim sistemine İnisiyasyon veriyor olarak bakarsak büyük bir
hata yapmış oluruz; yalnızca Büyük İnisiyatör (her kim veya neyse) İnisiyasyon
verebilir. İster eğitim, ister ritüel bazlı olsun, tüm beşeri sistemler ancak
O'nun gelişine bilinci hazırlayabilir.
Bize Yol'da rehberlik ve koruma sunması ümidiyle okült
okulumuzu seçeriz ve kadim Gizem Geleneğinin bir katılımcısı olabilmek için
ritüel yoluyla kendimizi o okulla birleştiririz. Bu gelenek çok büyük bir
değere sahiptir fakat zorunlu değildir; onu aktarmak okült düzenlerin gücü
dâhilinde olmakla birlikte, onu alıkoymak güçleri dâhilinde değildir, çünkü
arayıcının elle inşa edilmemiş Tapınağa bilinçte yükselmesi ve orada beden dışı
haldeyken İnisiyasyon alması mümkündür. Böyle bir başarı nadirdir ve faydalı
bir kardeşliğin sunduğu eğitim ve yoldaşlık öğrenciler için büyük bir değere
sahiptir.
Her okült okulun kendi idealleri, yöntemleri, amaçları ve
elbette kendi dezavantajları ve sınırlılıkları vardır. Tıpkı insanlar gibi
insan kurumları da sonludur ve kusursuz değildir. O kurumun tapınağına kendi
ideallerimizi getiririz ve uyum, yanımızda getirdiğimiz ile orada bulduğumuz
şey arasındaki ahenge veya o organizasyonla olan ilişkilerimize bağlı
olacaktır. Eğer ideallerimiz yeterince yüce değilse, yanlış amaçlarla izlenen
okültizmin sonuçlarını acı deneyimlerle öğreneceğiz demektir. Eğer
ideallerimiz, girdiğimiz organizasyonun ideallerinden daha yüceyse, eğer
sezgilerimiz öğretmenimizden daha iyi bir rehberlik sağlıyorsa, İç Planlar'a
giden yol bize açılacaktır, çünkü bu ilerlemeye hak kazanmamızı sağlayan
koşulları kendi içimizde yaratmışızdır.
Gerçek okült gelenek okullarının öğrenci eğitmedeki tek
amacı, o öğrencilerin Tanrı'ya daha iyi hizmet edebilmelerini sağlamaktır.
Sadece merak ve hırsla yola çıkan öğrencilere bilinç geliştirme ve Görünmeyen
üzerinde egemenlik kazanma ile ilgili gizli yöntemlerini öğretmezler. Tüm
saygın kurumların kapıları bu tür insanlara kapalıdır ve yoldaşlarının huzuruna
gerçekten önem veren herkes bunun böyle olmasına minnettar olacaktır.
Gerçek okültist bilgisini, ırkının yararı ve güvenliği için
koruduğu kutsal bir emanet olarak görür. Öğrencilerini o emaneti kendisiyle
paylaşabilmeleri için kabul eder ve eğitir. Gösterdiği güvene değdiğine
inanmadığı öğrencileri kabul etmez. Kabul ettikten sonra bile onları dikkatle
test ederek, yüklenmekte oldukları büyük sorumluluğa olan sadakatlerinden emin
olur. Gerçek okült sırlar asla bütünüyle açığa vurulmamıştır. Hatta ifşa
edilebilenler yalnızca küçük sırlardır; mistik bilincin yüksek sırları ifşa
edilemez, çünkü ifade edilemezler, ancak farklarına varılır. Bu nedenle Sol Yol
okültistleri normal ötesi bilinç durumlarını meydana getirmek için her durumda
uyuşturuculara başvurur ve Sağ Yol disiplinlerinin kullandığı tamamen psişik
yöntemleri denemezler. Ruhun yüksek güçleri ancak saflaştırılmış bilinçle elde
edilebilir ve dolayısıyla adanmamış, kutsallaşmamış olanlar için erişilebilir
değildir.
Büyük İnisiyatör'ün hizmetçisi olan usta, öğrencisinde önce
karakter hususiyetlerine bakar ve bunları bulduğu zaman, öğrenciye okült eğitim
vermeye hazırlanır; tabii eğer öğrencinin zihniyeti bundan yarar sağlayabilecek
nitelikteyse. O öğrenciyi, kendisinin de adandığı bir hizmet perspektifiyle
eğitir. O hizmetin çeşitli alt bölümleri vardır ve bunların kısa bir tanımı,
İnisiyasyon için adaydan istenen özellikleri anlamamız için faydalı olacaktır.
Bir öğrencinin belirli bir faaliyet alanına girmesi, başka hiçbir faaliyet
alanıyla ilgilenmeyeceği anlamına gelmez, çünkü bu faaliyetler anatomi ve
fizyoloji çalışmasıyla yapısal olarak bağlantılıdır. Fakat çalışmanın farklı
dalları için özel eğilimlere ihtiyaç vardır ve dolayısıyla uzmanlaşma doğaldır.
İnisiyenin işinin en yaygın kesiti, bilinci yüksek bir plana
yükseldiği zaman farkına vardığı ideallere madde planında ve ırksal hayatta
ifade kazandırma göreviyle ilgilidir. İnsan bilinci planlarında evrim bu
şekilde gerçekleşir. Logoidal Zihin (yani bu evrenin Güneşsel Varlık/Solar
Logos'unun bilinci, ki bu Her şeyin Kökü olan Tezahür Etmemiş Büyük Varlık'la
aynı şey değildir) her an yeni fikirler geliştirir ve bu fikirler insan
evriminin ötesine geçmiş olan ve artık madde içinde enkarne olmayan büyük
varlıkların yüksek bilinci tarafından sezgisel olarak algılanır. Alt Üstatlar
olarak bildiğimiz kişiler de bu işte onlarla işbirliği yapar ve okültist de
özelikle bu Alt Üstatlar ile ilgilenir, çünkü onu eğiten ve verdikleri eğitim
karşılığında ondan işbirliği bekleyenler onlardır. Aslında onu yalnızca onlarla
işbirliği yapabilmesi için eğitmektedirler ve dolayısıyla Üstatların hizmetine
adanmak, onlar tarafından öğrenci olarak kabul edilmek için esastır.
Bu kabul edilmiş ve adanmış öğrencilere psişizm eğitimi
verilir. Bu onların Üstatlarla doğrudan iletişim kurmasını sağlar ve sonra Alt
Üstat'ların Büyük Üstatlardan aldığı arketipsel idealleri (Büyük Üstatlar da bu
arketipsel idealleri Logoidal Bilinç'ten almıştır) insan hayatına aktarma
göreviyle görevlendirilirler. Dolayısıyla, Üstatların öğrencileri canlı bir
bilinç zincirinin dünyaya uzanan ucudurlar ve Logos'un arketipsel fikirlerini
alt planlara tercüme etmede ve madde düzleminde bunların farkına varılmasında
görev yaparlar.
Bu ancak insan yaşamında bunları gerçekten uygulamaya döken
bir ruh tarafından yapılabilir. Bu bireylerin pek çoğu, bu tür ilerleyişler
için hazır olmayan yoldaşları tarafından şehit edilir fakat yerleri hemen
başkaları tarafından doldurulur ve böylece İlahi Güdü başarısız olmaz. Bu
şekilde madde planında deneyimlenen arketipsel fikirler ırkın grup zihnine
ekilir ve sonraki nesillerde meyve verir. Arketipsel fikirleri bir ırkın grup
zihnine ancak o ırkın üyeleri başarılı bir şekilde ekebilir. Yabancı talimat
verebilir ama görevi gerçekleştirmesi gereken yerlidir; bu yüzdendir ki,
sunulan idealler bir ırkın ruhuna ilham veremezse misyoner faaliyetler başarısız
olur.
Logos'un arketipsel fikirlerini tezahür etme görevini
çeşitli derecelerde yerine getiren milyonlarca ruh vardır. Yeni bir idealin ilk
kez farkına varılmasını sağlama işi adanmış bir psişiğin ellerinde olsa da,
işitmeye ve adanmaya hazır olan herkes o ideallerin madde planında
gerçekleştirilmesi görevinde işbirliği yapabilir. Hatta psişik, işlevi gereği
insanların günlük hayatından tecrit olmuş durumda olduğundan, yürüttüğü görevi
tamamlama gücüne sahip değildir ve meşaleyi başkalarına vermek zorundadır.
Dolayısıyla Üstatların öğrencileri etraflarına ezoterik bilim teorisini
öğretecekleri kişileri toplar ve onları o teorinin idealleriyle donatır.
Logoidal idealleri hayatın olağan akışında etrafındaki bireyler arasında
gerçekleştirmek suretiyle onların çıraklığını yapanlar, bu henüz psişik
yeteneklerle donatılmamış, henüz kalabalıklardan ayrılması istenmemiş
olanlardır. İstisnasız olarak Üstatların tüm öğrencileri bu şekilde hizmet eden
ve bazı şeylerde imanlı olduğu tespit edilen kişiler arasından seçilir.
Okült çalışmanın bir diğer dalı hiç dünyevi görev yapmayan,
toplumdan ayrı, yalıtılmış halde yaşayan, sadece zihinsel işlerle meşgul
olanlar tarafından gerçekleştirilir. Bunların ırk için gördüğü görev tıpkı Dua
Gruplarının Katolik Kilisesi için gördüğü görev gibidir. Güçlü ama görünmez bir
enerji kaynağıdırlar. İşleri tamamen ırksal seviyededir ve bireylere şahsi
problemleri konusunda yardımcı olmayla ilgilenmezler. Uluslara istikrar veren
şey, idealleri zihninde canlandırarak ruhsal kötülükleri etkisizleştiren bu
zihin işçilerinin faaliyetidir. Bununla birlikte, gerçek inisiyenin siyasi
çalışmasının zihinsel olduğunu anlamak çok önemlidir ve siyasi entrikalara
eğilimin teessüfle karşılanması gerekir. Bu kuralın istisnalarına aşağıda
değinilmektedir.
Burada, okült işçilerin okült polis olarak bilinen son
derece ilginç bölümünü görüyoruz. İki yönlü bir görevleri olan bu bireylerin
astral ambulans işçileri olduğu da söylenebilir. Toplumun korunması için
onların müdahalesini gerektiren vakalar her iki tarafta da psişik
yaralanmaların meydana gelmesine neden olur. Onların görevi kara okültizmle
savaşmak ve ezoterik bilginin suiistimal edilmesinden kaynaklanan kötülüklerle
okült yolla ilgilenmektir. Bu organizasyon son derece gelişmiştir ve sosyal yaşamımızda
olağanüstü bir şekilde dallanan bir ağı vardır. Normal suçlara, hatta siyasi
suçlara veya bir neslin yıkıcı olarak gördüğü ama bir sonraki neslin yeni bir
çağın şafağı olarak gördüğü hareketlere karışmazlar; sadece zihnin az bilinen
güçlerini kullanan hareketlerle ilgilenirler ve o zihinsel unsurla kendi
planında, yani zihinsel/mental planda ilgilenirler.
Okült polis, üyeleri işbirliği içinde çalışan küçük
kardeşlikler dışında fiziksel planda organize değildir fakat insan evriminin
yönüyle ilgilenenlerin ruhsal otoritesini kabul eder. Genellikle liberal
hareketlerin tarafındadır fakat aynı zamanda yasa ve düzenden yanadır. Bir
reform gerçekleştirmek için medeniyetin organizasyonunun bozulmasını, yani
hastalığa yönelik bir ilacın hastayı öldürmesini istemezler.
Diğer ırkların o ırkın ideallerini saptırmaya yönelik
organize girişimlerine karşı o ırkı korumaya ek olarak, onu Sol Yol
okültistlerinin yaydığı sinsi ahlaki zehirden de korurlar. Sol Yol
okültistlerinin ahlaki zehirleri kaçınılmaz olarak ya uyuşturucu kullanımı ya
da cinsel anormalliklere yöneliktir. Astral planda, Büyük Beyaz Kardeşliğin bu
bireylerin faaliyetlerinin kaydını tuttuğu ve bunları dünyevi düzlemde bu
faaliyetlerle mücadele edecek konumda olanların dikkatine sunan bir psişik organizasyon
vardır.
Dünyanın işleri bu şekilde yürütülür. Her şeyin dengesini
sağlamak için gerekli olan ağırlığı koyan, adanmış zihin işçilerinin görünmez
dengesi vardır her zaman. İnsanlığa çekici gelen ödülleri bir kenara iten,
bencillikten tamamen uzak, son derece eğitimli ve büyük riskler alan bu
görünmez işçiler dünyaya gelip gider ve ancak kardeşleri tarafından bilinirler.
Hizmet ettikleri İç Planlar'dakiler tarafından satranç tahtasındaki taşlar gibi
hareket ettirilen bu kişilerin belirgin bir organizasyonu veya aralarında
belirli bir bağ yoktur. Faaliyetlerinde şansa dayalı bir olay dizisinden
fazlasının var olduğunu gösteren şey uzun ve anlamlı tesadüfler dizisidir.
Bunlar dıştan bakıldığında ünlü biri gibi görünmeyen, ilgi
çekmekten kaçınan erkek ve kadınlardır. Tüm derin okült işler gizlilik içinde
yapılır ve öncelikle üzerlerinde herhangi bir okült saldırının odaklanmasını
önlemek için ve ikincil olarak da organizasyon üyelerinin kardeşleri dışında
kimse tarafından tanınmaması için ritüel localarının yerini kimse bilmez. Okült
düzenlerin dalları geniştir ve hiç beklenmedik yerlere de uzanır.
Aceminin bu organizasyonlarda aldığı eğitimin ayrıntıları
farklılıklar gösterse de ilkeleri ortaktır. Acemi öğrenci öncelikle okült bilim
metafiziği konusunda eğitilir. Mantal önemlerini anlayabilmesi için astral
sembollerin yorumu da öğretilir. Gerçek bir okült okul inisiyesi metafiziğin
sembolik bir sistemini astral plan coğrafyasına ve zoolojisine çevirme hatası
yapmaz. Öğrenme Salonlarının gücü odaklamak için kullanılan düşünce
formlarından başka birşey olmadığını bilir; Dünyanın Kralı'nın ve onun
askerlerinin organize varlıklardan değil organize güç sistemlerinden oluştuğunu
bilir. Okültizmin anahtarının psikoloji olduğunu bilir ve batıl inançları Gizem
Geleneği'ne erişimi olmayanlara bırakır.
Aşırılıklardan uzak duran basit bir hayat yaşaması
talimatını alır ve grup zihniyle bağlantısının bozulmaması için ırkının
geleneklerinden çok farklı alışkanlıklar edinip sapmaması tavsiye edilir.
Aydınlanmamış olanlardan farkı giysileri ve şahsi alışkanlıklarında değil,
zihniyetlerindedir. İki özellikle tanınır; dinginliği ve cesareti. Bunlar bir
inisiyenin vazgeçilmez özellikleridir. Eğitimi onu merhametli bir kalbe sahip
çelikten bir adam yapmaya yöneliktir. Doğası ruhun akımından geçip yeniden
yapılana kadar acı ve sıkıntı fırınında denenir. Sonra tehlike çekiciyle
disiplin örsünde dövülür. Bu aşamadan keskin bir metal çıkar. O keskin metal
bir bisturi de olabilir bir kılıç da ama sonuçta keskin bir metaldir.
"Okültizme ilgili" olanlar, bir ustanın ruhunun tava getirilmesi için
neler yapıldığını pek bilmez.
Mistik düşünce bahçesini sürebilir ama okültist çiftçiden
ziyade askerdir. Fakat tıpkı bir asker gibi disiplin altında olmasına rağmen
tipik bir askerin sorumluluklarına sahip değildir ve dolayısıyla içinde
izindeki bir askerin neşeli ve tasasız halini taşır. İstekleri basittir ve
yaptığı hizmeti yönetenlerin o isteklerin yerine getirilmesine özen
göstereceğini bilir. İçindeki çocuk baskıdan kurtulur ve psişizmini rahatlattığında
tekrar o çocuğa döner. Bu gerçek bir ustanın karakteristiğidir ve onu sürekli
tribünlere oynayan şarlatandan ayırt eder.
Tam olarak inisiye olmuş usta, üç yönlü bir bağlantıyı
sürdürür: mistik adanma, okült bilgelik ve ilkel doğa güçleri. Onun doğasında
ruhsal, entelektüel ve elemental mükemmel bir dengede olmalıdır. İradesi ona
öylesine bir disiplin verir ki, yargının kontrolüne karşı tamamen esnektirler.
Ustanın karakteri kısa bir ifadeyle özetlenebilir: Tanrı'nın hizmetine adanmış
bir asker-âlimdir.
[1] Okütizm, Tarih Boyunca Gizli Bilimler, M. Reşat Güner,
Ege Meta Yayınları, İzmir, İlk baskısı 1996, İkinci Baskısı 2001. Günümüzde
baskısı tükenmiştir, Gizemler Kitabı, Ahmet Güngören – Edouard Schuré, EA
Yayınları, 2003, İstanbul, Okültizm, Ali Babaoğlu, BDS Yayınları, Gizli Öğreti,
Rudolf Steiner, Omega Yayınları, İstanbul 2003
[2] Okültisler göre insanların fizik bedenleri dışında
eterik bedenleri, astral bedenleri ve zihinsel bedenleri vardır. Bu bedenlerin
varlığı planlar dediğimiz duyu ötesi varlık katmanlarına dayanır. Bu bedenleri
Monad denilen ruhsal birim idare eder. Monad insanın özünde olan ilahi
kıvılcımdır ve kişinin tek ölümsüz varlığıdır. Aura durugörüyle algılanan
suptil bedenlerin yaydığı bir haledir. Kişinin duygularını, zihniyetini, haleti
ruhaniyetini belirler. Süptil kelimesi Türkçe’de sıkça kullanılmayan okült
jargonda sıkça kullanılan bir terimdir. Anlam itibarıyla “ince” anlamına gelir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar