Kimyaya Sarılan Bakıra Kulum Köleyim Ben
Sarhoşlara bak, hepsi de
bizim sarhoşumuzun başına üşmüş, akıllarını fikirlerini bırakmışlar, esenlikten
geçmişler, belâya düşmüşler.
Dedim ki: Ey can
sarhoşları, ey can elinden şarap içenler, yüz binlerce can, yüz binlerce gönül,
sizin başınıza üşmüş, size sarılmış.
Dediler ki:
Allah’a şükürler olsun, lûtfuyla şu ay doğdu; darlıktan mahrum kalmıştık,
yokluğun ta dibine dalmıştık.
Cefasından
kaçtık, bir zaman ondan uzaklaştık, düşmanlar gibiydik âdeta, cefa içinde,
eziyet içinde kalakalmıştık.
Vefa kadehini
kaldırmış, işi, dükkânı bırakmış, işleyen, kâr eden birçok tatsız tuzsuz
dükkânı öylece salıvermiş elinden.
Gözlerine sürme
çeken, her şeyi görüp bilen akıl, güzel gözlülerle görüşüp konuşmaya düşmüş,
onlarla düşüp kalkmaya koyulmuş; etrafı gözeten kuzgunsa nerde bir asılmış adam
varsa oraya konmuş.
Ağzında tat
varsa, lezzet alıyorsan şu acı, tatlı küplerden bir tat, hevâdan, hevesten
geçmek mi daha iyidir, yoksa hevâ ve hevese kapılmak, asılıp kalmak mı?
Bir ömürdür gönlüm aşkıyla
âvâre oldu, onu arayıp duruyordum, bir de baktım ki zavallı gönül bir güzelce
Tanrı’ya yapışmış meğer.
Ey yiğit, dünya evine
güveniyorsan kalk da seni hem azat eden, hem tutup asakoyan, tutsak eden kimdir
göstereyim sana.
*
Ebedîlik yurdunda öldürülenleri, fakat canları diri
olanları gör, genç Mansûr gibi razılık darağacma asılmışlar.
Ey aşk, padişahım sensin,
benim için bir darağacı kur; asılmamış kandil evi ışıtmaz.
Erlere yapışan kişinin
ayağının toprağıyım, kimyaya sarılan bakıra kulum köleyim ben.
Kalk sırça çalgıya düzen
ver, zevke, semâ’a başla; baş aşağı duran tefle nağmesiz bir halde duvara
asılmış olan ney hoş değil.
Tef bağlı gönülleri açar,
ney hastanın canına canlar katar; şu gönül açan, ne diye kapalı durur, o cana
can katan, nasıl olur da asılı kalır.
*
Bugün bir gayret et, el açıklığında bulun, cömertlikle
canını ver, Hâtem bile kâfirken kurtuldu, çünkü cömertliğe sarılmıştı.
Bu cömertlik ekmek
için kurulu tuzağa benzer, fakat temizlik, neşe, can tuzağıdır tıpkı;
cömertliğe sarılan nerde, neşeye, safâya sarılan nerde?
*
Cömert sanki bir korkak kişidir ki tehlikeye düşmüş de
malını, mülkünü sığındığı mağarada vermiş; sûfîyse Mustafâ’ya sarılmış Ebû
Bekr’dir âdeta.
Bu, bir güzele
gönül verir, bir başbuğa can feda eder, menfaatine düşkün adamsa müşteri gibi
paraya pula asılmıştır, pazarlık eder durur.
Bu, timsah gibi
deryalara dalmış, denizler hayran ona; şuysa yeni yüzme öğrenmiş, bildik
kişilere sarılmada.
Sanki bu işler
güçler, bu ululuk, bu debdebe ya gerçektir, ya gösteriş; fakat âşıklarla bizim
bulunduğumuz yerde gerçek de asılakonmuştur, gösteriş de.
Gece oldu ey benim canım, cihanım, ey geceleyin yol
alanların gözü, ışığı, ey aya benzeyen yüzüne karşı gökyüzünde ayın bile asılıp
kaldığı, hayran olup kendinden geçtiği dilber.
Ben yeniay gibi
neşeliyim, sevinçliyim; sen yeni bir mevki, yeni bir devlet gibi cana canlar
katıyorsun ey gamıyla yeniayın da benim gibi iki büklüm olup kaldığı güzel.
Can, bilgiyle
bir dağdır, bedense bir saman çöpü sanki; bir saman çöpünün koca bir dağı tutup
kaldırdığını kim görmüştür?
Yol alanları,
bıraktın gittin; etme, başkalarıyla sohbette bulunma; yoksa belâlara düşersin
de belâlara uğramış adamdan çare umana döner, kalakalırsın.
Yüce kişilerin
canları bile bu işin sonucu nedir, nasıldır diye kan olmuş; kötü zanna
kapılanların canlarıysa sonunda baş aşağı asılakalmış.
Yüce erlerin
tertemiz canları, canın önceden ektiği tohumu görmüş de sonu düşünmeden
vazgeçmiş, öne, başlangıca sarılmış.
Asıl seslenen gönüldür,
gönlün sesidir beden dağına akseden; ey sese yapışan, sus da sesin geldiği yere
sarıl.
Dilden çıkan söz kibir
verir, kibir de senin yalvarışını yer bitirir; kibrinden ayrıl da ululuk ıssına
yapış.
Kaynak: Cilt1
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy
GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar