Hz. Ali kerrem'allahü veche radiyallâhü anhın, Hz. Osman radiya'llâhü anh Döneminde Halife ile İlişkileri
Arş. Gör. Fatih TOPALOĞLU *
Hz. Ali (kerrem'allahü veche radiyallâhü anh), İslam Tarihi’nin
Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem)‘den sonra gelen önemli
şahsiyetlerinden biridir. Siyasi ve İtikâdî İslam Mezheplerinin başta
gelenlerinden olan Şia ve diğer İslam Mezhepleri açısından taşıdığı değer
herkesçe bilinmektedir. Bu itibarla Hz. Ali’nin diğer Halifelerle ilişkilerinin
bilinmesi, hem Şia hem de diğer mezhepler açısından son derece önemlidir.
Hz. Osman’ın Halife Seçilmesi ve Hz. Ali
Hz. Ömer (radiya’llâhü anh)’in kendisinden sonraki Halifenin
seçimi sırasında İslam toplumunda doğabilecek karışıklıkları önlemek ve
Halifelik makamına toplumda kabul görecek birinin seçilmesini sağlamak amacıyla
oluşturduğu Şura, yapılan çalışmalar ve değerlendirmelerden sonra Hz. Osman’ı
Halife seçmiş ve kendisine 23/643 senesinde Zilhicce ayının son pazartesi günü
akşamı biat edilmişti[1].
Şura sırasında Hz. Ali, Halife seçiminde akrabalık bağlarının etkinliğini
hissetmiş olmalı ki, Abbas'a, halifeliğin kendisinden ziyade Hz. Osman'a daha
yakın olduğunu, çünkü Sa'd'ın, amcaoğlu Abdurrahmân b. Avfa muhalefet etmeyeceğini,
Abdurrahmân’m da tercihinin Hz. Osman'dan yana olduğunu söylemişti. Bu durumda
Hz. Ali'ye göre, Abdurrahmân b. Avftn Hz. Osman'ı desteklemesi kesin gibiydi ve
diğer iki üye kendisinden yana olsa bile bu kendisinin halife seçilmesi için
yeterli olmayacaktı[2].
Hz. Ali kerrem'allahü veche radiyallâhü anh benzer şekilde Sa’d'a da “...Adını kullanarak
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına
riayetsizlikten sakının...”[3] ayetini okuyarak “Senden oğlumun
Rasûlullâh'a olan akrabalığını dikkate almanı, amcam
Hamza'nın seninle akrabalığına riayet etmeni ve Abdurrahmân b. Avfla
birlikte benim aleyhime olmak üzere Osman lehine hareket etmemeni istiyorum.
Osman
benim getirdiğim delilleri sana sunamaz” demiş ve seçimde
kendisinden yana olmasını istemişti[4].
Bu konuşmalardan anlaşılmaktadır ki Hz. Osman’ın halife seçilmesinde akrabalık
ilişkilerinin de payı vardır. En azından Hz. Ali’nin yaklaşımı bu yöndedir.
Ancak şu da var ki, Hz. Ali’nin Halifeliğe daha layık olduğunu düşünmekle
birlikte, kendisinden sonra Hz. Osman’ı bu makama layık görmesi[5],
her iki sahabinin birbirlerine karşı Halifeliğe yetkinlik bakımından önyargılı
bir yaklaşımları olmadığını göstermektedir.
Hz. Ali’nin
seçim sırasında Hz. Osman hakkındaki bu iyi niyetli yaklaşımı şaşırtıcı
değildir. Zira daha başka şekillerde de bunu ifade etmiştir. Mesela bir
keresinde “Ben Osman'ın iyi yönlerini
bilirim. Allah yolunda onun iyi bir mazisi vardır. Allah yapmış olduğu
iyiliklerden sonra ona azap vermez” demiştir[6].
Bir başka ifadesinde yine Hz. Osman hakkında “Ben Osman'la, Allah'ın şu sözündeki gibi olmak isterim:'
Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık; artık onlar
sedirlerinin üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir”[7]
demiştir[8].
Yine Hz. Ali diğer bir keresinde elindeki sopayla yere bir şeyler çizerek “Onlar için
bizde iyi bir geçmişin izi vardır, onları bunsuz düşünemeyiz; işte bunlar Osman
ve arkadaşlarıdır.”[9]
demişti.
Ancak bazı kaynaklardaki rivayetlere bakıldığında Hz. Ali’nin ilk
başta, Halife seçilen Hz. Osman’a biattan kaçındığı görülmektedir.[10]
Şura’da akrabalık ilişkileri konusundaki düşüncelerine rağmen Hz. Ali
muhtemelen Şura’nın kendisini Halife seçeceğini ümit ediyordu. Ancak Hz.
Osman tercih edilince, Hz. Ali ilk andaki şaşkınlığı sebebiyle böyle bir
davranış sergilemişti. Kendisine, Hz. Ömer'in Müslümanlar arasında fitne
çıkmaması için halife adaylarından çoğunluğun kararına uymayıp muhalefet edenin[11]
öldürülmesi şeklindeki emrinin hatırlatılması, onun şaşkınlığını ve Hz. Osman'a
biat konusundaki kararsızlığını ortadan kaldırmış gözükmektedir. Bu durum Hz.
Ali’nin Halifelik konusunda Hz. Ebubekir’e gösterdiği tepkiye benzemektedir.[12]
Fakat bu sefer iş daha farklı ve ciddiydi. Ayrıca Hz. Ömer'in de kesin emri
bulunmaktaydı. Bu durumda da halife olmak için Hz. Ali'nin yapabileceği artık
daha fazla bir şey kalmamıştı.
Ubeydullah b. Ömer’in Yargılanması Meselesi ve Hz. Ali
Hz. Osman Halife seçildiğinde Hürmüzan ve Cufeyne ile, Ebû
Lü’lüe'nin küçük kızını öldüren Ubeydullah b. Ömer'in yargılanması meselesiyle
karşı karşıya kaldı. Bu konuda müslümanlar arasında değişik görüşler vardı.
Bazı Müslümanlar masum insanları öldürdüğü için kısas uygulanması ve
Ubeydullah’ın idam edilmesi gerektiği görüşündeydiler. Hz. Ali de Hz. Osman'a
bu şekilde düşündüğünü söylemişti[13]. Diğer bazıları ise, babası
yeni katledilmişken yakın zamanda oğlunun da öldürülmesinin kabile dengelen
bakımından güç bir durum ortaya çıkaracağını düşünüyordu. Hz. Osman meseleyi
içtihatla çözme yoluna gitti. Ubeydullah'ın, öldürdüğü kimselerin ailelerine
diyet ödemesine karar verdi. Başka bir rivayete göre ise Hz. Osman kısasa
hükmetmiş, fakat maktul ailelerinin diyetle yetinmesi üzerine Ubey- dullah’ın
idamından vazgeçmişti[14].
Ancak Hz. Osman, bu konuda Hz. Ali’nin itirazıyla karşılaşmıştır.
Hz. Ali suçluluğu kesin olmayan insanları öldüren Ubeydullah’ı affetmesinden
dolayı Hz. Osman'a kızmış ve ona içtihadından dolayı karşı çıkmıştı. Hatta “Eğer
elime güç geçerse, ona (Ubeydullah
b. Ömer’e) kısas
uygulayacağım ” demişti. Hz. Ali halife olunca onun bu sözünü
unutmayan Ubeydullah Muâviye'ye sığındı ve Sıffîn savaşında öldürüldü[15].
Belâzurî ise Hz. Ali'nin Ubeydullah'a “Ey Fâsık!
Eğer bir gün elime imkan geçerse Hürmüzan'ın yerine seni öldüreceğim”[16]
dediğini rivayet etmektedir. Neticede Hz. Osman, suça göre değil kişiye göre
ceza uygulayarak “yumuşak halife”, “affedici, merhametli halife” imajına ister
istemez sahip olmuştur.
Valiler Hakkında Şikâyetler Hususunda Hz. Ali’nin Tavrı
Hz. Osman valiliklere akrabalarını tayin etmesiyle, illerde
sorunlar yaşanmaya başlamış, Hz. Ali, Talha ve Zübeyr, kendisine gelerek: “Ömer
sana Ümeyyeoğulları’nı
insanların üzerine musallat etmemeni tembih etmemiş miydi?” diyerek
bundan duydukları hoşnutsuzluğu dile getirmişlerdir. Rivayete göre Hz. Osman bu
uyarıya cevap veremeyerek sessiz kalmıştır[17]. İbn Sa'd'ın naklettiğine
göre Hz. Ali valiler konusunda eleştirilerini devam ettirmişti. Hatta bir
keresinde Ümeyyeoğullarının yöneticileri hakkında sert bir ifadeyle şunları
söylediği rivayet edilmektedir:
“Ümeyyeoğülları beni Muhammed'in mirasına
üstün tutuyorlar. Şayet hilafete geçecek olursam, kasabın
işkembenin pisliğini silkelediği gibi onları görevlerinden silkeleyeceğim.”[18]
Bir grup Mısırlı Medine'ye gelerek Abdullah b. Ebî Serh’i,
Halifeye şikayet ettiler. Çünkü İbn Ebi Serh Mısır'da kendisinden hoşnut olmayan
ve Hz. Osman'a şikâyette bulunan topluluklara zulmediyor ve hatta bazılarını
öldürtüyordu. Bunun üzerine Hz. Ali Hz. Osman'a gelerek ilİnsanlar
onu kan dökmekle suçluyorlar. Onu görevden al, aralarında
hüküm ver. Eğer
onun üzerinde haklan varsa al, adil ol.” dedi. Şeklinde uyarmıştı[19].
Diğer taraftan, bir gün sabah namazını sarhoş halde kıldıran Küfe
valisi Velîd b. Ukbe de Medine’ye gelen iki kişi tarafından Halife’ye şikayet
edilmişti. Fakat halifenin soruna kayıtsız kalması üzerine durum Hz. Ali’'ye
iletilir. Hz. Ali Osman'a, Velîd’in suçlu olduğunu ve cezalandırılması
gerektiğini söyler. Hz. Osman, Hz. Ali'nin uyarısı üzerine valiyi azledip
Medine'ye getirilmesini emreder. Yapılan araştırmadan sonra suçlu olduğu
anlaşılınca, Hz. Osman kırbaç cezasının uygulanması için Hz. Ali’ye “Ey
Ebu'l-Hasan! Kalk onu kırbaçla” diye emir verir. O da oğlu
Hasan'dan Velîd'i kırbaçlamasını isfer. Fakat Hz. Haşan, haddin halife veya bir
akrabası tarafından uygulanmasının daha doğru olacağını söyleyince, Hz. Ali
kırbacı yeğeni Abdullah b. Ca'fer'e vererek “Kalk onu kırbaçla”
der. Abdullah b. Ca'fer de cezayı uygulamaya başlar. Hz. Ali de Velîd'e seksen
kırbaç vurulana dek sayar ve cezayı uygulatmış olur[20].
Kendisine yapılan şikâyetler üzerine Hz. Osman, vilayetlere müfettişler
göndermiş, hatta müfettişlerden Ammâr b. Yâsir’iri bile eleştirilerine maruz
kalmıştı.[21]
Bu olaydan sonra Ammar ile Hz. Osman’ın arasının giderek daha fazla açıldığı
sanılmaktadır. Söylentilerin doğruluğunu öğrenmek isteyen halife, valileri
Medine'de toplantıya çağırdığında burada bulunan Amr b. el-Âs Hz. Osman'ı Hz.
Peygamber’in sünnetini değiştirmesi nedeniyle suçlamış, illerde yaşanan
problemlerin ardında Ümeyyeoğullarını gözetmesi ve akrabaları olan valilerin
buyruk hareket ederek halkı bezdirmesinin yattığını iddia etmişti. Hatta Amr
daha da sert bir sözle Halifeye: “Ey Osman! Sen bu ümmetin boynuna
bindin. Ya mutedil ol ya da bu görevden ayrıl! Eğer bunu yapmayacaksan, azim ve
şiddetle bu işe sarıl, emirlerini uygulat
” dedi[22].
Amr b. el-Âs'm eleştirilerinden rahatsız olan Hz, Osman Amr’ı valilikten
azletti[23].
Hz. Osman'ın Bazı Sahabilere Tavrı Karşısında Hz. Ali
Ebû Zerr’in mal edinme konusunda insanlara karşı takındığı
tavırdan hoşlanmayan Hz. Osman, Medine’ye gelince ona, yaptığının doğru
olmadığını-, insanları zorla takvaya çağıramayacaklarını[24] söylemiş ve onu Rebeze’ye
sürgün etmişti[25].
Ebû Zerrin sürgün edilmesi,
Hz. Ali ile Hz. Osman'ın arasını açtı. Hz. Ali Ebû Zerr’i yolcu ederken Mervan
ona engel olmak isteyince, Hz. Ali de elindeki kırbaçla Mervân'm devesine
vurdu. Bundan dolayı Hz. Ali ile Hz. Osman arasında kırıcı bir tartışma oldu.
Hz. Osman Hz. Ali'ye “Benim
nazarımda hiçbir faziletin yok!” dedi ve birbirlerine kötü sözler
sarf ettiler[26].
Hz. Osman’ın Ebû Zerr’e yaptıklarından son derece rahatsız olan
Hz. Ali’nin bunu Halifeye karşı sözleriyle daha sonra da dile getirdiğini
görülmektedir. Ammar b. Yasir olayında geleceği üzere Hz. Ali, Ebû Zerr’e
yaptığından dolayı Hz. Osman’ı suçlamıştır[27].
Beiâzurî’deki bir rivayete göre, müslümanlar Hz. Osman’ın bey-
tülmâlden yakınlarına yardımlarda bulunmasını hoş görmemiş ve şiddetle
eleştirmişlerdi. Hz. Osman ise bunlara “Kavimlerin gururunu incitse de
fey den ihtiyacımız olanı alırız şeklindeki sözleriyle karşılık
verdi. Hz. Ali ve Ammar b. Yasir de Hz. Osman’ı bu uygulaması nedeniyle
uyardılar. Fakat Hz. Osman Ammâr'm kendisi hakkında söylediği sözlere oldukça
sinirlendi ve onu dövdürdü. Daha sonra da
Ammâr’m
Medine'den sürgün edilmesini emretti. Ammâr Halifenin emri gereği Medine'den
çıkmaya hazırlandığı sıralarda, durumdan haberdar olan Hz. Ali Hz. Osman'a
giderek “Ey Osman!
Allah'tan kork! Müslümanlardan iyi bir kişiyi sürdün,
helak
oldu. Şimdi ise, bu şekilde onu da sürmek istiyorsun” dedi. Hz.
Osman da buna “Sen sürülmeyi
ondan daha fazla hak etmişsin!” şeklinde sert bir şekilde
karşılık verdi. Hz. Ali'nin yanıtı da “Sür istersen!” şeklinde
de oldu. Sonra Müslümanlar her konuşanı ve itiraz edeni sürmekle bir yere
varamayacağı konusunda Hz. Osman'ı uyardılar ve O da Ammâr'ı sürmekten vazgeçti[28].
.
Abdullah b. Mes'üd ile Hz. Osman arasında da Mescid’de bir
tartışma geçmiş ve o Halife’nin kölesi tarafından dövülmüştü. Buna da oldukça
sinirlenen Hz. Ali Halifeye ”£y Osman! Rasulullah'’ın arkadaşına
Velîd b. Ukbe'nin
kavline göre mi bunu yaptırdın?” diye sorunca o da “Bunu Velîd'in
sözüne göre yapmadım. Fakat Zübeyd fa. es~Salt
el-Kindi’yi Kûfe'ye
gönderdim. İbn Mes’ûd'un ona “Osman'ın kanı
helaldir” dediğini
söyledi” diye cevap verince Hz. Ali ona: ”Gerçeği
öğrenmeden Zübeydin sözü ile mi onu cezalandırdın?”
diyerek çıkıştı (32/652)[29].
İsyan Hareketi Sırasında Hz. Ali’nin Tutumu
Vilayetlerde şikayetler
giderek artınca, Muhacirlerin ricası üzerine yanma gittiği Halife ile Hz. Ali
arasında şu konuşmalar geçti. Hz. Ali Halifeye: “İnsanlar
dışarıdadır. Benimle senin hakkında konuştular. Vallahi ne söyleyeceğimi
bitemiyorum. Habersiz olduğun bir şeyi sana anlatmıyorum, bilmediğin bir şeyi
sana göstermiyorum. Sen bildiğimizi bilirsin, senden önce bir şeye vâkıf değiliz ki sana ondan haber verelim.
Rasûlullah ile arkadaşlık yaptın. Bizim duyduğumuz ve gördüğümüzü sen de duydun
ve gördün. Ebû Kuhâfe (Ebû Bekir) ve
İbnu’I-Hattâb, hak yönünden senden daha öncü değillerdi. Sen akrabalık
bakımından Rasûlullâh'a daha yakınsın. Senin, Peygambere akrabalık yönünden elde ettiğini onlar elde
edemediler... Sen âmânın gözünü açamazsın, cahil olanı bilgili yapamazsındedi. Hz. Osman da ona şöyle cevap verdi: “Allah'a
yemin olsun kif yerimde olsaydın ve akrabalık gözetseydin,
kaybolmuşu misafir etsey- din ve
Ömer'in vali tayin ettiğini sen de etseydin, seni kınamazdım. Allah için söyle} Ömer, Muğîre b. Şu'be'yi vali tayin etmedi mi?” Hz. Ali bunu
onayladı fakat durumun Hz. Ömer döneminden farklı olduğuna dikkat çekmek için: “Muâviye'nin
Ömer'den korkusu ve ona itaati büyüktü. Şimdi o, işleri sana haber vermeden
yapıyor ve bitiriyor. Arkasından da insanlara bu Osman'ın işidir diyor.
Yaptıklarını duyunca sen müdahale etmiyorsun.11 diyerek halifeyi uyardı[30].
Hz. Osman’ın Öldürülmesi Olayı Sırasında Hz. Ali
Hz. Osman Hz. Ali ve diğer sahabilerin uyarılarına pek kulak
asmayınca isyan bir muhalefet durumundan çıkmış ve artık Halifenin canına
kastedecek bir şiddet olayı noktasına gelmişti. Zira Hz. Osman evinde
kuşatılmıştı. Kendisin her türlü uyarılarına almdırış etmemesine rağmen Hz. Ali
yine de susuz bırakılan[31]
Hz. Osman’ın evine su göndererek ona yardım etmeye çalışıyordu[32].
Diğer bir rivayete göre Hz. Ali oğlu Hüseyin’i Halifeye yardım
etmesi için gönderdi. Hz. Osman ona niye geldiğini sorunca, Hz. Hüseyin biat
borcunu ödemek için geldiğini söyledi. Hz. Osman bu defa “Ey
kardeşimin oğlu! İnsanları benden uzaklaştırmaya gücün yetecek mi?”
diye sorunca, Hz. Hüseyin hayır cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Osman “İstediğini
yapmakta serbestsin, fakat babana söyle bana gelsin.”
dedi. Hz. Hüseyin bunları babasına anlatınca Hz. Ali Hz. Osman’ı korumak için
bizzat harekete geçti, ancak oğlu Muhammed b. el-Hanefiyye tarafından
engellendi. Başka bir rivayete göreyse, Hz. Ali, ailesinden bazı kişilerce
engellenince, başındaki siyah sarığı çıkarıp, Hz. Osman'ın yardım çağrısını
iletmek üzere kendisine gelmiş olan elçiye fırlattı. Aslında yardım etmek
istediğini ve engellendiğini Halifeye iletmesi için ona “Gördüklerini
Osman'a haber ver
dedi. Daha sonra Medine sokaklarına doğru ilerlerken,
öldürülebileceğini düşünerek olsa gerek, Hz. Osman’ın kanından dolayı masum
olduğunu belirten ifadelerle Allah’a yakarmıştı. Bir rivayette “Allahım!
Osman'ın kanından dolayı en suçsuz kişi benim.” dediği
nakledilmektedir[33].
Başlangıçta her iki sahabi de Halifelik için birbirlerini
kendilerinden sonra en uygun kişi olarak görürlerken acaba ne olmuştu da iki
güzide sahabinin arası açılmıştı. Sanırız bunu anlamak o kadar zor değildir.
Zira İbn Kuteybe’de geçen ve Muâviye ile Halifenin bir konuşmasını nakleden bir
rivayete bu konuda bize ipuçları vermektedir. Kaynakta anlatıldığına göre
Muâviye Hz. Osman'a: "...İzin ver onların boynunu
vurayımdedi, Hz. Osman ona kimin diye sorunca o da “Ali,
Talha ve
Zübeyr'in” cevabını verdi. Hz. Osman şaşırarak: “Sebepsiz yere, suçlan olmadan Rasûlullâh'ın
ashabını mı öldüreyim?” diye sorunca Muâviye “Sen onları öldürmezsen onlar seni
öldürecek” karşılığım verdi. Hz. Osman da kızarak “Ben ümmetinin
kanını dökerek Rasûlullâh'a muhalefet eden ilk kişi olmak istemiyorum.”3*
dedi. Muhtemeldir ki Hz. Osman etrafındaki çoğu akrabası olan idarecilerin
telkiniyle Hz. Ali hakkında, onun muhalefetinin amacı hakkında yanlış
yönlendirilmişti[34].
Hz. Osman âsîler tarafından kırk günden fazla muhasara edildikten
sonra 28 Zilhicce 35 Cuma günü (Mayıs 656) akşamı öldürüldü[35]. Hz. Ali, Hz. Osman hakkındaki
iyi niyetli yaklaşımlarını onun öldürülmesinden sonra bile sürdürmüştür. Bunu
ilk olarak naşının defni konusundaki gayretlerinde görebiliriz. Çünkü
isyancılar Halifenin naşının defnine izin vermemişlerdi. Hz. Ali de oğlu
Hasan'ı Mısırlı isyancılara göndererek cenazenin defnine müsaade etmelerini
istedi. Onlar da Hz. Ali'ye olan meyillerinden dolayı bunu kabul ettiler.
Ensar'dan bir grup cenaze namazının kılınmasını engellemek istediyse de Hz.
Ali buna izin vermedi ve cenaze namazı kılındıktan sonra naaş defnedildi[36].
Hz. Osman’ın öldürülmesi
Medineliler arasında çok fazla bir tepki doğurmadı. Böyle bir neticenin
ihtimali zaten vardı. Hz. Osman'ın öldürüldüğü haberini duyan Hz. Ali ve diğer
bazı sahabiler hızla onun evine geldiler. Hz. Ali, Hz. Osman’ın üzerine
kapanarak ağladı ve “Siz
buradayken mü'minlerin emîri nasıl öldürüldü?” diyerek oğullarını
azarladı. Hatta Hz. Hasan’ı tokatladığı ve Hz. Hüseyin’in göğsünü yumrukladığı
ve yine Hz. Osman’ı korumak üzere orada bulunan Talha’nın oğlu Muhammed'e
kızıp, Zübeyr'in oğlu Abdullah'ı da lanetlediği rivayet edilmektedir[37].
Hz. Ali,
Halifeyi sadece eleştirerek muhalefet için muhalefet anlayışı gütmemişti.
Doğru bulduğu icraatlarında da onu desteklemişti. Mesela Kur'ân nüshasının
çoğaltılması ve bu nüsha dışındakilerin yakılarak imha edilmesi konusu
bunlardan biriydi. O bu konuda şöyle diyordu: “Ey İnsanlar!
Osman hakkında 'aşırı gitti' ve
'mushafları yaktırttı' demek hususunda Allah'tan korkunuz. Allah'a yemin olsun ki, o sadece ashabın Kur'an'dan olmadığında
ittifak ettiği şeyleri yok etti. Ben de insanların tek bir Mushaf üzerinde
birleşmesi görüşündeyim. Bundan sonra sizden bu konuda ihtilaf edenler, ayrılık bakımından insanların en şerlileridir... Allah'a yemin
olsun ki onun yerinde ben olsaydım aynı şeyi yapardım”[38].
Sonuç olarak diyebiliriz ki, rivayetlere bakıldığında Hz. Ali'nin
Hz. Osman’a muhalefeti görülmektedir. O aslında, Hz. Osman’ı tenkide hakkı olan
en önde gelenlerdendir. Çünkü Şura’da Hz. Osman'a biat eden diğer üyeler de
onu, yanlış olduğunu düşündükleri icraatlarında eleştirmişlerdi. Dolayısıyla
Hz. Ali'nin de Şura üyesi olması itibariyle görüş bildirmeye, gerekirse tenkide
hakkı vardı. Onun Hz. Osman'a muhalefeti, diğer bazı sahabeninki gibi yaptığı
bazı yanlış icraatlarından dolayı Hz. Osman'ı uyarmaktı. Belirli konularda
tenkitler yöneltmiş olmakla birlikte, halifeliği sırasında onun yanında olmuş,
gerekli tavsiyelerde bulunmuş, her zaman ona destek vermişti.[39]
Mesela Hz. Osman kendisinin korunmasını istememesine rağmen, onu korumaları
için oğullarını göndermesi, muhasara esnasında susuz bırakıldığında ona su
yollaması, asilerin defalarca kendisine halifelik teklif etmelerine rağmen
onları reddetmesi, onlarla görüşüp isyandan vazgeçirmeye çalışması vb. bu
konudaki samimiyetinin en önemli delilleridir. Eğer Hz. Ali, Hz. Osman'ın
halifelikten azl edilmesini ve yerine halife olmayı düşünseydi bu amacına
ulaşmak için önüne gelen fazlaca fırsatı göz ardı etmemesi gerekirdi. Hz. Ali
kendisine gelen isyancıların Halife olması tekliflerini kabul etmediği gibi Hz.
Osman’ın öldürülmesinden sonra da Halifeliği kabul etmek istememiştir.[40]
Hz. Ali’nin Hz. Osman’a eleştirilerini ve muhalefetini yapıcı
eleştiriler olarak düşünmek gerekir. Bunun diğer bir kanıtı da onun,
eleştirileri ve uyarıları ile birlikte çözüm önerilerini de Halifeye
sunmasıdır. Hz. Osman dönemi incelenirken Hz. Ali’nin halife ile ilişkilerine
bu pencereden bakılmasının, daha sonra meydana gelecek olan birtakım siyasi
karışıklıkların daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacağı düşüncemizle teşekkür
eder saygılar sunarım.
BİBLİYOGRAFYA
KUR'ÂN-Î
KERÎM
ABDUH,
Muhammed, Şerhu
Nehci’l-Belâğa, 1-1V, Beyrut trz.
AKBULUT, İslâm'da
İlk Deuir Siyasi Olaylarının Tahlili ue Kaderciliği Oluşturması,
A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış Yüksek Lisans tezi, Ankara 1984.
AKKAD, Abbas
Mahmud, Abkariyyetu'I-İmâm,
Mısır 1952.
BEIÂZURÎ,
Ahmed b. Yahya b. Câbir (279/892), Ensâbu'l-Eşraf,
V, yay. S.D.F. Goıtein, Jerusalem 1936.
ÇELEBİ,
Ahmet, Örnek
Halifeler Dönemi, çev. Haşan Fehmi Ulus, Seriyye Kitapları,
İstanbul 1997.
İBN
ABDIRABBİH, Ebû Amr Ahmed b. Muhammed (327/939), Kitâbu’l-IkdiT-Ferîd,
şrh. Ahmed Emîn, IV, VI, Kahire 1948.
İBN A’SEM,
Ebû Muhammed Ahmed (314/926), el-Fütuh, I,
Beyrut 1986.
İBN EBÎ
BEKR, Muhammed b. Yahya (741/1340), et-Temhîd ve'l-Beyân fî
Makteli'ş-Şehîd Osman, thk. Mahmud Yusuf Zâyid, Doha 1985.
İBN HALDÛN,
Abdurrahman b. Muhammed el-Hadrâmî (808/1406), Mukaddime, I,
çev. Zakİr Kadirî Ugan, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1997.
İBN KESÎR;
Ebu’l-Fidâ İmâduddîn İsmâîl b. Ömer (774/1372), el-Bidâye
ue'n-Nihâye, VI, VII, Beyrut 1981.
İBN KESİR, el-Muhtasar fî Ahbâri'l-Beşer, I, Mısır
trz.
İBN KUTEYBE,
Ebû Muhammed Abdullâh b. Husâm ed-Dîneverî (276/899), el-İmâme
ve’s-Siyâse, I, thk. Tâhâ Muhammed, Mısır 1967.
İBN SA’D,
Ebû Abdillâh Muhammed (230/844), et-Tabakâtu'l-Kübrâ,
II, III, V, Beyrut 1380/1960.
İBNU'L-CEVZÎ,
Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali b. Muhammed (597/1200), el-MuntazamfîTârihi'l-Mülûki
ve'l-Ümem, V, Beyrut 1992.
MES'ÛDÎ,
Ebu'l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali (346/957), Mürucu'z-Zeheb ve
Meâdinu'l-Cevher, II, thk. Muhammed Muhiddin Abdulhamid, 3. baskı,
Mısır 1958.
MÜSLİM,
Ebu'i-Huseyn Müslim b. el-Haccâc (261/874), el-Câmiu's-Sahîh,
III, IV, thk. M. Fuâd Abdulbâkî, 2. baskı, Beyrut 1972.
NEVEVÎ, Ebû
Zekeriyyâ Muhiddin b. Şeref (676/1277), Tehzîbu'l-Esmâ ve'l-Lüğât, I,
Beyrut trz.
NEVİN
MUSTAFA, Abduİhâiik, İslam Siyasi
Düşüncesinde
Muhalefet,
çev. Vecdi Akyüz, İz Yayıncılık, İstanbul 1990.
ONAT, Haşan, Emevîler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şnliği, TDV
Yayınları, Ankara 1993.
SUYÛTÎ,
Celâleddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr (911/1505),
• Târîhu'l-Hulefâ, thk.
Muhammed Muhiddin Abdulhamid, 3. baskı, Kahire 1964.
TABERÂNÎ,
Ebu'I-Kâsım Süleyman b. Ahmed (360/970), el-Mu'cemu'l-Kebîr,
I, 2. baskı, Kâhire 1983.
TABERÎ, Ebû
Ca'fer Muhammed b. Cerîr (310/922), Târîhu'l-Ümem ve'l-Mülûk,
thk. Muhammed Ebu'l-Fazl İbrâhîm, III, IV, Beyrut trz.
TÂHÂ
HÜSEYİN, el-Fitnetu'UKübrâ,
I, Dâru'l-Meârif, Mısır 1951.
WELLHAUSEN, İslâm'ın
En Eski Târihine Giriş, çev. Fikret Işıltan, Ankara Matbaası,
İstanbul 1960.
ZEHEBÎ,
Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman (747/1346), Târîhu'l-İslâm
ue't-Tabakâtu'l-Meşâhiri ue'l-A'lâm, II, Kâhire 1368/1948.
*
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi.
[1] İbn Sa’d, et-Tabakât,
III, 63; Belâzurî, Ensâb,
V, 23; Taberî, Târih,
IV, 233; İbn Ebî Bekr, et-Temhîd,
s. 27.
[2] Belâzurî, Ensâb, V,
19; Taberî, Târih,
IV, 229-230; İbn Kesîr, el-Muhtasar
fî Ahbâri'l-Beşer, I, 165.
[3] Nîsâ 1.
[4] Belâzurî, Ensâb, V,
20; Taberî, Târih,
IV, 231.
[5] Taberî, Târih, IV,
231.
[6] Beiâzurî, Ensâb, V,
9.
[7] Hicr 47.
[8] Beiâzurî, Ensâb, V,
10.
[9] Belâzurî, Ensâb,
V/10.
[10] Belâzurî, Ensâb, V,
22; krş: Taberî, Târih,
IV, 238; İbn Abdirabbih, el-Ikdu’l-Ferid,
IV, 273; İbn Kesir, el~Muhtasar
fî Ahbâri'l-Beşer, I, 166.
[11] Beiâzurî, Ensâb, V,
18.
[12] İbn Kuteybe, el-İmâme
ue’s-Siyâse, I, 20-22; Taberî, Târih, III, 208.
[13] İbn Sa’d, et-Tabakât,
III, 356, V, 16-17.
[14] Nevevî, Tehzîbu'l-Esmâ,
I, 315-316; Çelebi, Örnek
Halifeler Devri, s. 55.
[15] İbn Sa*d, et-Tabakât,
V, 17.
[16] Belâzurî, Ensâb, V,
24; Tâhâ Hüseyin, el-Fitnetu’l-Küb'râ,
I, 155.
[17] Belâzurî, Ensâb, V, 30.
[18] İbn Sa'd, e£~Tabakât, V, 32.
[19] Belâzurî, Ensâb, V,
26.
[20] Müslim, es-Sahîh, Hudûd,
III, 1331-1332; İbn Kuteybe, el-İmâme ue’s-Siyase, I,
36-37; Belâzurî, Ensâb,
I, 33-35, Belâzurî'de cezanın Ali tarafından infaz edildiğini gösteren, ayrıca
kırbaç sayısını kırk olarak nakleden rivayet de mevcuttur. Bu konuda ayrıca
bkz: İbn Abdirabbih, el-Ikdu'l-Ferid,
VI, 348; Mes’ûdî, Mürûc,
II, 345; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil,
III, 53.
[21] Taberî, Târih, IV,
341; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil,
III, 78; İbn Haldûn, Târih,
11, 143.İbn Ebî Bekr, et-Temhîd,
s. 97-99.
[22] İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse, I, 36;
Beiâzurî, Ensâb, V, 89; İbn Ebî Bekr, et-Temhîd,
s. 88 v<±; İbn Kesîr, el-Bidâye,
VII, 167; Heykel, Osman
b. Affân, s. 117.
[23] Beiâzurî, Ensâb, V,
89.
[24] Taberî, Târih, IV, 284.
[25] Beiâzurî, Ensâb, V,
53; İbnu’l-Esîr, eî-Kâmil,
III, 67; Wellhausen, Islâm'ın En Eski Târihine Giriş,
s. 111.
[26] Beiâzurî, Ensâb, V,
54; Ya’kûbî, Târih,
II, 172-173; Mes’ûdî, Müruc,
II, 350 vd.
[27] Beiâzurî, Ensâb, V,
54.
[28] Belâzurî, Ensâb, V,
54-55.
[29] Belâzurî, Ensâb, V,
36-37.
[30] Beiâzurî, Ensâb, V,
60; Taberî, Târih,
IV, 337-338; İbnul-Esîr, eî-Kâmil,
III, 75-76; İbn Abdırabbih, el-Ikdu'l-Ferîd, IV, 308;
Abduh, Şerhu
Nehci'l-Belâğâ, II, 285-286.
[31] İbn Kuteybe, el-İmâme
ue’s-Siyâse, I, 41, 42.
[32] İbn.Kuteybe, el-İmâme
ueVSiyâse, I, 41; Beiâzurî, Ensâb, V, 68; Mes’ûdî, Mürûc,
II, 353; Suyûtî, Târihu'l-Hulefâ,
s. 149
[33] Beiâzurî, Ensâb, V,
94; krş: İbn Sa'd, et-Tabakât,
III, 68-69.
[34] Akbulut, İslâm'da İlk
Devir Siyâsî Olaylarının..., s. 75.
[35] İbn Sa'd, et-Tabakat,
III, 31, 77; Belâzurî, Ensâb, V,
85, 91; Taberî, Târih,
IV, 385; İbn A'sem, el~Fütûh,
I, 429; Mes'ûdî, Müruc,
II, 355; Taberânî, Mu'cem, I, 77; İb-
nu'l-Cevzî, Muntazam,
V, 55. Kaynaklarda Hz. Osman'ın öldürüldüğü günle İlgili çok farklı tarihler
verilmektedir. Bunların bir kısmını İbn A'sem nakletmektedir. Bkz: İbn A'sem, el-Fütûh,
I, 430.
[36] İbn Sa'd, et-Tabakat,
III, 78-79; İbn Kuteybe, el-İmâme
ve's-Siyase, I, 46; Belazuri, Ensâb, V, 85, 86, 91; Taberî, Tarih,
IV, 412-413; İbn A'sem, el-Fütûh,
I, 430.
[37] İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-Siyâse,
1, 45; Belazuri, Ensâb,
V, 70; İbn Abdirabbih, el-Ikdu'l-Ferid,
IV, 291; Mes’ûdî, Müruc, II, 354, Zehebî II, 138-139; Akkad, Ab-
kariyye, s. 57.
[38] İbn Eb! Bekr, et-Temhîd,
s. 63.
[39] İbn Ebî Bekr, et-Temhîd,
s. 28.
[40] Onat, Emeuîler
Deurî Şîî Hareketleri, s.
155.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar