Tyler Durden'a Jungiyen Bir Bakış (A Jungian Perspectibe On Tyler Durden)
Makale: Ozan
Örmeci (İngilizce)
Aslıdan
Çeviren: Demet Soyyılmaz
Bilinç-bilinçdışı
ilişkisi psikolojideki en ilginç ve önemli konulardan biridir. Bireyi doğrudan
ve toplumu dolaylı olarak etkileyen bu karmaşık ilişkiyi bir çok bilimadamı
açıklamaya çalışmıştır. Cari Gustav Jung (1875-1961) da bu bilimadamlarından
biriydi ve bir çok psikologunkinden farklı fikirlere sahipti. AvusturyalI ünlü
psikanalist Sigmund Freud, Jung’dan 19 yaş büyük olsa da çok iyi arkadaşlardı
ve uzun yıllar beraber çalışmışlardı.Ama daha sonra psikolojideki fikir
ayrılıklarından ve dalda yaşadıkları rekabetten dolayı arkadaşlıkları bitti.
Bir çok fikirleri benzer olsa da, Freud cinselliğe fazlaca önem verirken, Jung
dini ve evrensel sembolleri daha kayda değer görür. Jung’a göre “bilinç,
psikolojik bireyin tümüdür” (Jung, sayfa. 212). Jung bilincin merkezine “ego”
der. Freud ve Jung’un fikirlerinin çeliştiği en büyük nokta bilince dair
düşündükleri olsa da,bilinçdışı hakkındaki fikirlerinde de ciddi farklılıklar
vardır. Freud bilinçdışını bastırılmış isteklerin, anıların ve düşüncelerin
toplandığı bölüm olarak görür. Jung’a göre Freud bilinçdışını “sadece bilincin
alt eşiğindeki egodan uzak bir fonksiyon” olarak görüyordur. Freud’un
bilinçdışı fikri sadece bilinçte bastırılan istekler ve anılardan oluşur.
Jung’un bilinçdışı fikriyse çok daha büyüktür ve sadece bilinçten gelen
faktörlerden oluşmaz. Jung’a göre bilinçdışı iki koldan oluşur: kişisel
bilinçdışı ve kollektif bilinçdışı. Kişisel bilinçdışı Freudyen bilinçdışına
benzerdir; unutulmuş olaylar ve bastırılmış istekler vb. bulunduğu bölüm. Ancak
kollektif bilinçdışı sadece Jung’a ait olan tamamen yeni bir fikirdir.
Kollektif bilinçdışı, ilkel, miras alınan,en baştan gelen karakter
özelliklerimizin bulunduğu yerdir. Ona göre bu özellikler atalarımızdan gelir
ve hepimiz “arketip” kişisel tasarılara sahibizdir.Bir arketip dünyanın değişik
bakış açılarına cevap vermek için atalardan miras alınmış bir meyildir. Belli
uyarıcılara en iyi şekilde tepki verebilmek için evrimleşmiş organlarımız gibi
ruhlarımız da değişik kategorilerdeki deneyimlere tepki verebilmemiz için
evrimleşmiştir. Jung ideolojisinde arketipler çok önemlidir. Hatta kim
olduğumuzu belirler. Anima, Animus, Yaşlı Bilge Adam, Kahraman ve Gölge önemli
arketiplere birkaç örnektir. Gölge hem bir arketip hem de kişiliğin bir
parçasıdır. Kişiliğimizin gölge bölümü cinsellik, şiddet gibi hayvansal ve
hayatta kalma içgüdülerimizi içerir. Bu yazı, David Fincher’ın Fight Club
filmindeki baş karakteri, Jung’un gölge kavramına göre analiz etmeyi amaçlıyor.
Öncelikle
Jung’un gölge fikrini açıklığa kavuşturacağım. Daha önce de bahsettiğim gibi
gölge hem kişinliğin bir parçası hem de bir arketiptir. "Gölgeyle kişisel
biliçdışındaki yeterince gelişmemiş işlevler ve içeriklerle beraber kişiliğin
negatif yönünü, saklamak istediğimiz hoş olmayan özelliklerin bir bütününü kast
ediyorum" (Jung, sayfa.89).
Gölge, kişinin
gururunun kabul etmesine izin vermeyeceği zayıflığı içerir. Gölge rüyalarda
karanlık ve şüpheli görünen karakterlerle kendini kimliğe bürür ve genelde
rüyayı görenle aynı cinsiyettendir. Jung gibi, Freud ve birçok psikolog da
utanç verici ve aşağılık davranışlarımızı görmezden geldiğimiz ya da bastırdığımız
düşüncesinin altını çizerler. Bastırılmış duygular da ayrıca gölgeyi, ruhumuzun
karanlık yönünü oluşturan bir parçadır. Aşağılık duygular ve bastırılmış
istekler gölgeyi güçlendirir.Bilincimiz direnmeye çalışsa da bu duyguları aşırı
fazla bastırırsak gölge kontrolü bilinçten ele geçirip davranışlarımızda
kendini göstermeye başlayabilir. Nadiren de olsa olumlu kişiliğimizin olumlu
yönlerini de bastırabiliriz. Bu durumda gölgenin ortaya çıkışı bilmediğimiz
yeteneklerimizi keşfetmemizi sağlayabilir. Gölgemizi rüyalarımız,
fantazilerimiz ya da dil sürçmeleri aracılığıyla tanımaya başlayabiliriz.
”Freud’un “Günlük Yaşamın Psikopatolojisinde anlattığı dil sürçmelerinin ve
benzer hataların sorumlusu olarak gölge gösterbilebilir, ki bu hatalar bilincin
kabullenmediği hisleri ve dürtüleri açığa çıkarır." (Jung,s.89). Gölgeyi
gizlemenin olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Gölgeyi bastırmak medeni ama
belki de karşılığında spontaneliğin, yaratıcılığın ve güçlü duyguların
kaybedildiği bir yaşama götürür. Genelde gölge bize haysiyet, karizma ve diğer
devrimci duygularımızı sağlar ve başkalarına karşı sağlıklı bir güvensizlik,
mizah, anlayış ve merhamet duygusu verir. Ancak onu gizlemek çoğunlukla bu
dengenin eksikliği, yansıtma ve bütün olma eksikliğine yol açar. ”Onu gizlemenin
yanlış olduğunu da biliyoruz çünkü bilinçaltı yaşamdır ve bu yaşam bastırılırsa
nevrozda olduğu gibi bize karşı olmaya başlar” (Jung,p.225). Çoğu kişi
gölgelerini personalarıyla saklamaya çalışırlar, başka bir deyişle,bir maske
takarak. ”Persona toplumda kesin bir izlenim yaratmak ya da kişinin doğasını
kapatmak için bireyce tasarlanmış, kişisel bilinç ve toplum arasındaki
ilişkilerden oluşan karışık bir sistem, bir çeşit maskedir. ”Çoğu kişi sıklıkla
toplum baskısı yüzünden aşağılık duygularını gizlemek için bir maskeyle
dolaşmayı tercih ederler. Ancak bu tip kişiler sosyal görünümlerinin ardında
“tahliye günü”nü yani, bir maskeyle gizlenmekten yoruldukları ve gölgenin
kontrolü ele alacağı zamanı bekleyen vahşi, ilkel kişilik özelliklerine sahip olabilirler.
İkinci olarak,
incelemek üzere filmin bir özetini sunacağım. Fight Club, Chuck Palahniuk’un
modern dünyamızda yaşayan kafası karışık bir genç adam hakkındaki sansasyonel
başlangıç romanı üzerine çekilmiştir. Yönetmeni David Fincher, baş rol oyuncuları
Edward Norton (The Narrator),Brad Pitt (Tyler Durden), Helena Bonham Carter
(Marla Singer), Meat Loaf Aday (Bob)’dir. Film 1999’da yayınlanmıştır. Film
belirli bir türe uymuyor ancak psikolojik macera olarak sınıflandırabiliriz.
Baş karakterimiz the narrator [anlatıcı] (Edward Norton)’ın kolay, ücreti iyi
olan bir masabaşı işi ve boş, anlamsız, arkadaşsız, ailesiz ve hedefsiz bir
hayatı vardır. Ayrıca uyku sorunları ve kendi neslinin miras olarak almaya
mahkum olduğu boş bir tüketici kültüründen şikayet etmektedir. Sık sık
başkalarıyla beraber olmak ve uykusuzluğundan kurtulmak için kanser ve diğer
hastalık detek gruplarına katılır. Başta bu gruplar uykusuzluk hastalığından
kurtulmasına yardımcı olur ve bir bebek gibi uyumaya başlar! Ancak onun gibi bir
başka sahte katılımcı, gruplara bedava kahve ve eğlence için katılan Marla
Singer’ı farkettikten sonra konsantrasyonunu kaybeder ve uykusuzluk onu yeniden
rahatsız etmeye başlar. Bir gün uçakta karizmatik bir yabancı olan Tyler Durden
(Brad Pitt)’la tanışır ve onu çok sever. The Narrator, evindeki bir patlamadan
sonra Tyler’ın evine taşınır ve çok iyi arkadaş olurlar. Tyler’ın liderliğinde,
genç ve orta yaşlı erkeklerin hüsranlarını dökmek ve rahatlamak için dövüştüğü
gizli toplulukları Fight Club (Dövüş Kulübü)’ı kurarlar. Kulübün popülerliği
gittikçe artar, başka yerlerde de Dövüş Kulüpleri kurulmaya başlanır. Tyler
Durden kült bir kahramana dönüşür ve etrafındaki umutsuz insanları ideolojik
konuşmalarıyla etkilemede başarılı hale gelir. ”Bizim jenerasyonumuzda Büyük
Buhran ya da Dünya Savaşı yok. Bizimki ruhsal bir savaş”.
Ayrıca Tyler,
The Narrator ve Marla bir aşk üçgeninin içindedirler. Tyler ve takipçileri
(Project Mayhem’in üyeleri) Project Mayhem adında, bankaları, finans sektörü
binalarını yıkmak ve insanları özgür ve eşit hale getirmek için büyük bir plan
hazırlarlar. Tüm bu olaylar gerçekleşirken The Narrator her zaman Tyler’ın
yanındadır ve sonunda Tyler’ın aslında bilinçdışı kısmı yani The Narrator’ın
bilincinden kontrolü ele almış olan gölge olduğunu anlarız. Son sahnede The
Narrator,
Tyler’ı
aklında öldürür ancak bankaları ve finans binalarını kurtaramaz.
Üçüncü olarak,
Jung’un gölge fikri ve Tyler Durden arasındaki bağlantıları açıklayacağım. Daha
önce söylediğim gibi Tyler Durden,
The
Narrator’ın bilinçaltı bölümüdür. Başka bir deyişle Tyler, The Narrator’ın gölgesini
temsil eder ve Jung’un dediği gibi şiddet, cinsellik ve aşağılık dürtülerle
doludur. Jung der ki, ”Gölge kişinin kendisi hakkında doğrulamayı reddettiği
her şeyi bir kimliğe bürür ve karakterin aşağılık özelliklerini ve diğer
uygunsuz yönlerini dürter. (Jung, sayfa 221). Boş, sıkıcı ve anlamsız bir
hayata sahip olan The Narrator uykusuzluk (insomnia) çekmektedir ve İsveç
mobilyaları gibi ticari ürünlerle anlamsız hayatına renk katmaya
çalışır.Mobilya gibi mallar The Narrator’ın fetiş nesneleridir ve ona daha
anlamlı bir varoluş sağlarlar. The Narrator’ın monoton bir hayatı vardır ve
işindeki meşguliyeti yüzünden hobi ve ilgi alanları için yeterli zaman bulamaz.
Bir kız
arkadaşı ya da herhangi bir yakın arkadaşı yoktur. Eğlenecek hiçbir şeyi yoktur
ve zevk dürtülerinin hepsini bilinçaltına bastırmıştır. Bu yüzden şiddet
düşüncelerini ve cinsel ihtiyaçlarını karşılayamaz. Sonuçta, tüm bu duyguları
bastırdığında toplumda etkili bir karakter olamaz. Hayatından memnun olmasa da,
her sabah uyanır, işe gider ve sık sık seyahat eder. Gölgesini bastırdığı için
uykusuzluk çekmektedir. Sonra, aklına hastalık destek gruplarına katılma fikri
gelir. Başta, insanlarla ilgilenmeye başladığı için bu gruplar faydalı olmaya
ve ona yaşadığını hatırlatmaya başlar. ”Destek grubundan sonra eve yürümek...
Şimdiye kadar hiç bu kadar canlı hissetmemiştim. Kanser ya da kan parazitlerine
ev sahipliği yapmıyordum; Dünyadaki yaşamın etrafında döndüğü küçük sıcak
merkezdim.” Ancak bir süre sonra gruplara eğlenmek ve bedava kahve için sahte
olarak katılan birini daha farkeder- Marla Singer. Marla “her şeyi mahveder”,
varlığı The Narrator’ı rahatsız etmiştir. Bu nedenle tüm konstanrasyonunu
kaybeder ve yeniden uykusuzluk çekmeye başlar. Gölgesi gün geçtikçe daha da
güçlenir ve bir gün “bu kadar gizlenmek yetti!” der.
The Narrator
bir uçakta gölgesini(Tyler Durden) keşfeder ve onunla tanışır. Tyler yavaş
yavaş The Narrator’dan kontrolü ele geçirmeye başlar. The Narrator Tyler’ın
çılgın ve kontrolsüz tavrından hoşlanır çünkü Tyler aslında The Narrator’ın
bilinçsizce yapmayı düşlediği ama toplum baskısı yüzünden yapamadığı ve
bastırmaya zorlandığı şeyleri yapıyordur. Tyler bir sinemada çalışır ve
filmlere pornografik görüntüler ekler. Ayrıca lüks bir restoranda garsondur ve
çorba kaplarının içine işer. The Narrator bu anarşist davranışlardan zevk alır.
Tyler, The
Narrator’ın sanal hayatına devam etmesini engellemek için onun evini de
mahveder. Daha sonra Tyler, Jung’un gölge fikrine uygun olan şiddet ve
cinsellik dolu bir davranışa girişir. Şiddetini açığa vurur ve Fight Club
adında yeraltı bir boks grubu düzenler. Testis kanseri olan Bob( Meat Loaf
Aday) gibi umutsuz ve hayatlarında mutlu olmayan, gizlenmiş duygu ve toplum
baskısı olan diğer insanlar Fight Club’a katılır. Fight Club oldukça popülerleşir
ve dünyada başka yerlerde de kurulmaya başlar. The Narrator yapamazken Tyler
cinsel dürtülerini Marla’yla tatmin eder. Tyler kült bir kahramana dönüşür ve
hatta gölgenin karizması, özgüveni ve devrimci görünümü sayesinde işe gitmeden
ücret almayı bile başarır. "Ancak gölge yalnızca biraz aşağılık, ilkel,
uyumsuz ve gariptir; tümüyle kötü değildir. Hatta bir açıdan, geleneklerin izin
vermediği ama hayatı canlandırıp güzelleştirecek çocuksu ve ilkel özellikler
bile barındırır.” (Jung, s.90)
Ancak bir süre
sonra gölgenin negatif etkilerini farketmeye başlarız. Gölge, Tyler Durden
kontrolü tamamiyle ele geçirir ve dengesini kaybeder. Fight Club anarşist bir
grup haline gelir ve Tyler bankaları ve finans binalarını yıkmak için büyük bir
plan hazırlar (Project Mayhem).
Bu yüzden
Tyler kapitalist düzeni yok etmeyi amaçlayan bir halk düşmanı haline gelir.
"Ancak her şeyi kaybettiğin zaman her şeyi yapmakta özgürsündür”.
Hiçkimsenin bir şeye sahip olmadığı ve herkesin eşit olduğu ilkel bir toplumda
yaşamak istiyordur. Bu his gölge arketipinin etkisi sayesinde aklına gelir.
”Sen işin ve banka hesabındaki paran değilsin”. Tyler açıkça toplumu tehtid
eden bir canavara dönüştükçe gölge de yıkıcı, şiddet dolu ve tehlikeli olmaya
başlar. Liposuction merkezinden çaldığı yağ ile sabun yapar. Tyler toplumu ve
kapitalist sistemi birer düşman olarak görüyordur. Tyler bize Jung’un gölge
fikrinin tüm yanlarını sunar: şiddet, cinsellik, özgüven, karizma, cesaret,
çılgınlık ve denge eksikliği. Tyler’ı bu kadar güçlü yapan The Narrator’ın onu
bu kadar uzun süredir bastırmış ve gizlemiş olmasıdır.
Bir süre sonra
The Narrator bilincinin ele geçirilmiş olduğunu anlar ve Tyler’a karşı
direnmeye başlar. Son sahnede kendini vurarak ve mecazi anlamda, gölgenin, yani
Tyler’ın etkisini kırarak ondan kurtulur. Böylece The Narrator yeni bir
fiziksel dengeye ulaşıp gölgesinden kurtulmuş olur.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar