AYNA İLE YÜZLEŞMEK…Masonik Bir Aşama
Yazan: Berk
YÜKSEL
Ayna; sözlükte ışığı yansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilâlı ve sırlı cam olarak geçer. Ayna, Farsça demir anlamında ayen'den türeme ayine'den gelir. İnsanların çoğu günün önemli bir bölümünü karşısında geçirdiği aynaya nasıl bakmaktadır?
Kılıfı mı görmektedirler,
yoksa
ÖZ'ü mü?
Kab'a mı özenirler, içindeki ruha mı?
Maalesef çoğunluk şekille uğraşmakta, düşünmeden
dış yüzeyle oyalanmak ile yetinmektedir.
Ayna nedir?
Saydam bir camın arkasındaki "sır"
denilen ve çok ince metal bir tabakanın sürül- meşinden elde edilen bir
âlet. Sır, bazı nesnelere parlaklık verir, onları dış etkilerden korur,
sızmalarını önler. Türkçemizde, küp parlaklığını yitirdiğinde, "kübün
sırrı dökülmüş" deriz. Peki, aynanın sırrı dökülmüş ise, kendimizi aynada
seyredebilir miyiz?
Sır olmazsa, ayna olur mu?
Ayna olmazsa, kendimiz olur muyuz?
Bugün pek çok kişi aynaya maddi anlamda güzel
görünmek için bakıyor olsa da, kendi manevi güzelliklerini, derinliklerini
görebilmek için aynaya bakmak insanı heyecanlandırır. İnsana kendisini ve insan
olanı gösteren aynadaki sır, herkese söylenemeyen şeydir; gizli bir hakikattir.
Dolayısıyla her varlık bir sırdır. Sır olduğunu bilen; sırlanan ve sırlarıyla
ayna olabilen bir varlık, hem Hakikat’in aşkıyla yanar, kavrulur, hem de Onun
rengine bürünür.
Her ayna üç
farklı temel öğeden meydana gelir:
Birincisi, bizzat aynanın kendisidir.
İkincisi,
aynaya yansıtılan bedenin veya cismin şekillenmiş suretidir.
Üçüncüsü,
suretlerin aynada yansımalarından meydana gelen görüntüleri, yani suretleridir.
Ayna, operatif kökenli olmamakla
birlikte; spekülatif Masonluğa Kıta Avrupası kanalıyla inisiyatik-ezoterik
kurumlardan aktarılan bir semboldür. Bunun için de Anglosakson ve Amerikan
Masonluğunda pek bilinmez. Aynı tefekkür hücresi gibi...
Tefekkür Hücresi'ndeki ayna,
kendini çözmek, gerçeği görmek isteyen insanın, bizzat kendi kendisini görüp tanımasına
yardımcı olan hakikat aynasıdır. Bu aynanın bir benzeri de Mabedin Doğusunda
yer alan, her insanın gönlündeki Her Şeyi Gören Göz; vicdanın ve Tanrının
gözüdür.
Tekâmülün ilk aşaması nefsini
bilmek", ikinci aşaması "nefsine hâkim olmak" tır. Bu hem aynanın
görüntü vermesi, hem de yansıyan görüntünün yorumlanmasını sağlar. Ama bu
aşamaların bilincine erişebilmek için aynayı ve gönlü iyi tanımak gerekir.
Ayna, yansıtılan ve yansıyanın üçü bir, biri üçtür. Bu üçlünün ayrılmaz bir
bütün teşkil edebilmesi için, çok önemli bir katalizöre ihtiyaç vardır. Bu Nur,
yani ışıktır. Ancak, Nurun varlığı halinde, suret aynada boyut değiştirerek
sırete dönüşür. Karanlıkta ayna fonksiyonunu yerine getiremez.
Aynadaki ve gönüldeki Nur, aynı
Nur'dur. Kaynağı ilahidir. Bu Nur aklu-hikmettir. Bütün bilgiler akılla doğar ve hikmettin basiretiyle
algılanır. Hikmet, bilginliktir. Akıl ve faziletin sentezi hikmettir. Nur,
gerçekleri Masonların gönlünde hakikate dönüştüren ilahi ışın ve ışıktır; Nu
ruziya'dır. Nuruziya maddi ışık ve manevi nurun
sentezidir. Aynanın özelliği, suretten sıret görülmesi ve aynaya bakanın aynanın
arkasında özbenliğini; yani kendini bulmasıdır. Ayna, bakanın öz benliğinden
veya kendisinden başka bir şey değildir.
Unutmayalım ki; yaşamın fiziksel boyutta yansımasını sağlayan
bir aynanın tek görevi vardır, o da insana kendisini göstermek. Öyleyse
aynaya bakan insan, bir ömür boyu o aynanın karşısında, kendisiyle barışık olmak
zorundadır ki, kendisini görsün, tanısın, sevsin ve kendisiyle barışık olsun.
Dale Wimbrow
"Ayna" başlıklı yazısında:
"Kendiniz adına yaptığınız
mücadeleyi kazanmak ve dünyanın size de bir gün bir kral gibi davranmasını istediğinizde,
sadece bir aynanın karşına geçip, kendinize bakın. Ve o yüzün size ne dediğini
görün. Ne babanız, ne anneniz, ne de eşinizdir, o anda üzerinizde etkisi olan,
söyledikleriyle hayatınızı etkileyen ve aynada size bakmakta olan. Bazıları,
dürüst bir dost olduğunuzu düşünebilir ve sizin için harika bir dost ya da
arkadaş diyebilir fakat eğer aynadaki yüz, tam gözlerinizin içine bakamıyorsa,
size işe yaramazın biri olduğunuzu söylüyorsa, neye yarar ötesi... Unutmayın
ki, hoş tutmanız gereken kişi kendiniz- siniz, çünkü yolun sonuna kadar sadece
kendinizle gideceksiniz. Aynadaki adam dostunsa eğer, en tehlikeli ve zor
sınavı başardın demektir. Yaşam yolunda herkesi kandırabilir, ardından
övgüler, tebrikler alabilirsin, ama aynadaki adamı kandırmaya kalkarsan;
sonunda elde edeceğin, hüsran olabilir..."
demiştir. Yaşamımız boyunca en yakınlarımız dâhil herkesi kandırabiliriz,
ama yüzleştiğimiz vicdanımızı, gönlümüzü asla kandıramayız. O bize karşı en
acımasız eleştirileri getirecektir. Aynadaki eser, insandır. Bu ifade,
Tanrının insanın içinde var olduğunun anlatımından başka bir şey değildir.
İnsan, İrfan Aynası'dır. Bu aynaya bakanlar, kendilerini tanıma
imkânına kavuşabilirler ve aynalar onlara yeni bir yol lütfedebilirler. Veya
Necip Fazılın şiirinde yer aldığı gibi, bazen bu aynalar insanın yolunu da
kesebilirler. Çünkü kendisine bakan için aynanın gerçekçi bir yönü vardır.
Sokrates "İnsanı öğrenelim, bilelim ve bilmeye de
kendimizden başlayalım " demiştir. İnsanın kendini tanıması, bilmesi kadar
gelişmeye açık olması, bu yolda çaba sarf etmesi, öz eleştiri yapıp aksayan
yönlerini düzeltmesi, kendini fikren ve ruhen geliştirmesi de gerekir. Aynayı
kendimize tutmalıyız!
İbni Arabi'nin dediği gibi:
"Senin Tanrın senin aynan- dır ve sen O’nun aynasısın. Ben sendeyim ve sen de
bendesin. Benim kalbimin formu her şeyi kapsar, o Hıristiyan’ın manastırı,
putperestin mabedi, gazellerin çayırı, hacıların Kâbesi, Musa’nın kanununun
Altarı, sadıkların Kuranıdır. Aşk benim imamındır. "
Aynadaki yüzleşme, gerçekten görme ve içe dönüş sonucu birey
farklı konularda düşünceye dalar; kendi ile korkusuzca hesaplaşır. Gelişmeye
ve olgunlaşmaya, bağlarından kurtulmaya başlar ve en önemlisi düşünmeye
başlar. Düşüncelerinin tutsağı değil, düşünce sahibi olan birey için erdem,
insanın kendini aşma gücüdür. Kendini aşmak için çabalayan insan, evrensel
oluşuma her an biraz daha artan bir çapta katılmaktadır.
Kendini tanımak, iyi ve kötülerin arasında "bütünü idrak ederek"
kendi olmaktır. İnsanoğlu, evrende var olma nedeninin makro ve mikro ölçekte
görkemli bir kozmos yaratmak olduğunun bilincinde olmalıdır. Işık saçıp, fener
olup, kolumuza girip bizim
le beraber yola koyulanlar, kendi ışıklarından gözleri kamaşma-
yıp, kendi yaşamlarını da nurlandırırlar.
Hamtaşını küp taş haline getirmiş olanın meydana getirmiş olduğu
eser üzerinde düşünmesi, bu eseri inceden inceye tetkik etmesi, mükemmel bir
eseri gerçekten vücuda getirip getirmediğini kendi kendine sorup bunun
cevabını bulması gerekir. Bu sebepledir ki dönüp bakıp yaptığı işi görmeye
davet olunur. Bakar ve aynada kendi aksini görür. Böylece kendi eseri olan
kendi benliği ile karşı karşıya gelmiş olur. Ortaya çıkan bu eser kendisidir,
yani insandır. Bu ifade, Tanrının insanın içinde var olduğunun anlatımından
başka bir şey değildir.
İnsanoğlu, çevresinde olup bitenlere
bir adım geri atarak daha geniş çerçeveden bakmalıdır. Görmekteyiz ki, her şey
birbirine zıt fakat aynı oranda da birinden ayrılmayan ve birbirini tamamlayan
bir ikili düzen üzerine kurulmuştur. Gerçekleri oluşturan kavramların her biri
karşıtını kendi içinde taşır. Her şey sürekli bir oluş ve yok oluş sürecindedir.
Sıcak ve soğuk aynı şeylerdir, sadece titreşimin bir oram, çeşidi ve
biçimidir. Isının iki kutbudur. Madde ve ruhta aynı şeyin iki kutbundan başka
bir şey değildir.
Masonik terminolojide gönül kelimesi biraz yabancı kalır. Gönül
kavramı Türkçeye özgüdür. Başka dillerde eşi benzeri yoktur. Çoğunlukla benzer
anlamda kalp kullanılır. Manevi yönüyle ele alınır. Alev almış kalp, çıplak
kalbi gösteren kılıç sembolleri örnek verilebilir. Bu sembollerden ilki,
sadakat ve adalet şevkiyle alev almış yüreği; diğeri, adalet ve nihai yargıyı
simgeler. Gönülle ayna aynı şeydir. Gönül sabit bir aynaya benzer. Aynaya bakan
göz, gözün gördüğünü tanımlayan beyin, ama yorumlayan gönüldür. Gönül
yaradılışın aslı ve akim zahiridir. İnsan ruhunun mekânı ve odağıdır. İnsanın
hem kafasında, hem gönlünde gözleri vardır. Gönül gözünün olmaması basiretin
yokluğundandır.
Gönül tek kelime ile Masonluğun ifadesidir. Masonluk akıl kadar
gönül işidir. İnsan Mason olmaya kalbinde gönülden hazırlandıktan sonra,
beyniyle aklıyla karar verir. Akıl da, gönül de birer nurdur. Geçmişi ve
geleceği ayna gibi gösterir. Tekrisin hedefi beyin ve akıl değil; akim merkezi
kalp ve gönüldür. Beyin değil, kalp tekris edilir. Zaten Masonluk salt akıla
dayansa, sembollerin yorumu, yani ezoterizm olmaz.
İnsan ve evren, Yüce Kudretin
yansıması ve görüntüsüdür. Yüce Kudret yarattığı insanın gönlündedir. Ama bu
sırrın kaynağına ancak idrakin en üst düzeyine yükselmiş basiret ve feraset sahibi
kâmil insanlar ve yetkin masonlar ulaşabilir. "G" harfi ile gönül
eşanlamlıdır.
Mason bilmelidir ki, onun için
bu yüce evrende kötü denilecek hiçbir şey yoktur. "Hayatın herhangi bir
tersliği, bunu nasıl kullanacağını bildiği takdirde, onun gelişimine yönelik
basamak oluşturur". Bu dünyadan gitmek zorunda kalacağımız gün, arkamızda
daha iyi bir dünya bırakmak, iyi insan olmuş olmaktan daha önemli olacaktır.
Herkes sizi gösterir. Çünkü herkesi
siz yarattınız. Bu dünyayı siz yarattınız. Bu sizin dünyanız. Telefondaki
arkadaşınız siz- siniz. Çalışanlarınız, üstleriniz, aileniz, hepsi sizsiniz.
Yay da, ok da, hedef tahtası da sizsiniz. Başınıza gelmiş ve gelecek her şeyin
tek sorumlusunun kendiniz olduğu gerçeğiyle barışmayı reddettiğiniz her gün;
tedavi süreciniz gecikecek, "yeni bir eski geçmiş" için her
seferinde yeni bir adım attığınızla kalacaksınız. İnanmak için görmeyi beklemeyin.
İnanın ki görebilin. Cevizin kabuğunu kırıp ÖZ'üne inmeyen, Cevizin 'hepsini'
kabuk zanneder.
Bilgiyle birlikte bize
aktarılan enerji ile yarattığımız kıvılcımlarla, kendimizi geliştiririz. Doğal
olanı incelerken, onda doğaüstü olanı da görebilmeyi öğreniriz. Bütünün
zihin, evrenin de zihinsel olduğunu sezeriz. Yolculuğumuz, enerjiden varlığa
ve sonra tekrar enerjiye geçiştir.
Ayna, ışığı, dış görüntüyü
yansıtan bir yüzeydir. Aynanın yansıttığı görüntü, aynanın içinde değil,
yüzeyindedir. O ayna kendini çözmek, gerçeği görmek isteyen insanın, bizzat
kendi kendisini görüp tanımasına yardımcı olan hakikat aynasıdır. Bu ayna, her
insanın gönlündeki Göz; vicdanın ve Tanrının gözüdür. O ayna gönüldür; gönüle
bakan, onun yüzünü gönülde görür.
Masonluk bir gönül işidir ve gönül,
kendisinde bütün varlıkların tecelli edeceği bir ilahi aynadır. Sembolleri ve
alegorileri derinlemesine anlamak ve yorumlamak için, akıl kadar gönül de
gereklidir. Gerçekler, aynadan geçerken maddeden soyutlanıp, yani sırlı camda
kalıp; saf ruhtan ibaret olan Hakikate dönüşür. Masonlar da, gerçekler âleminden
hakikati aramaya çıkan yetkin insanlardır.
Masonun aynaya bakış yöntemi özeleştirisel olmalıdır. Aynadan,
yani gönlünden gelebilecek kusur ve noksanlarına yönelik çeşitli uyarı ve
öğütleri anlayış ve olgunlukla karşılamaya ve düzeltmeye hazır olmalıdır. Kişi
önce kendisine karşı dürüst olmalı aynada gördüğü eserinden memnun olup onu
geliştirmeye, evrensel iyi, doğru ve güzele ulaşmada katkı yapmaya devam etmelidir.
Yüzeyi kirli ve tozlu bir aynaya bakan kişi, kendi net ve berrak görüntüsünü
görebilmesi için nasıl ki aynayı temizleyip, arındırması gerekiyorsa, insanoğlu
da, kendi benliğini ve iç dünyasını arındırmada; özgür düşüncesiyle kendi
dünyasındaki derinliklerine, aklı rehber edinen sezgilerimizin de yardımıyla
inip, o gizli taşı ve cevheri bularak, kâmil insan olma yönünde ilerlemek
mecburiyetindedir. İnsanoğlu da "Yeryüzü düzeyindeki mikro anlamda bir
Yaratıcı" dır.
Düşünce yetisini kullanan, olgunlaşma yolunda adımlar atan birey,
iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış ikilemlerinden kurtularak bunları
bütünleştirici ve tamamlayıcı olarak kullanabilen farkmdalık seviyesine çıkar
ve kendi karanlıklarının merdivenlerini teker teker inip, kendi ışığım yakar.
Siyah ve beyaz iki zıt renk değil; varlıkla yokluğu, olanla olmayanı simgeler.
İkisi zıt, ama yan yana. Biri diğerine muhtaçtır. Biri olmazsa diğeri de yok.
Birbirlerini tamamlayan. Böyle olmazsa, aynanın camının arkasındaki kara sır,
yansıtılan ve yansıyanı nasıl ayırırdı?
Hermes binlerce yıl önce, "İnsan var oluşun aynası ve özetidir.
Aşağıda olan da yukarıda olan gibidir. Evren ise, büyük çapta bir insandır.
İşte birlik mucizesi budur" demiştir. Albert Pike da, ''Masonluğun bütün
savı, ruhun sonsuz Tanrı varlığının bir kıvılcımı olduğu ve bu nedenle, ölümsüz
olduğudur. İnsanda, Tanrısal nesnenin insani nesne ile birleşmiş olduğu
söylenebilir" demektedir.
Aynada kendi ile objektif hesap- laşabilen birey, olduğundan fazlası
gibi görünmeyecek, kendi olmuşluğunun bilincine varacaktır. Model, örnek
kopyalamaya- caktır. Gerçekten olmuşsa olacaktır. Kendinde olmayanları var
göstermeyecektir. Başkalarının duymak istediklerini değil kendi hür fikrini
söyleyecektir. O kendini fark eder ve varlığının kontrolünü eline geçirir.
Böylece kendini bulan ve seçen insan "kendi gibi", bunu başaramayan
kitleler ise "herkes gibi" olur.
Masonluğun merkezinde ve ekseninde insan vardır. İnsansız Tanrı
olmaz ve bilinmez. Tanrı nar; insanlar nar taneleridir. Nar suyu aynı özdür.
Ama tek bir nar tanesi, narı betimleyemediği gibi; insanlar da aynı ilahi özü
taşımalarına rağmen Yaratan'ı tanımlamaya yeterli değildir. Evrenin Ulu
Mimarı'nın Hakiki Evi, ne Azer oğlu İbrahim'in inşa ettiği Kâbe; ne de Davut
oğlu Süleyman'ın dillere destan Mabedidir. O, bizzat insanın gönlünde- dir.
İnsan, Ülkü Mabedinin canlı yapıtaşıdır. Masonun hamtaşı yontarak yaratmaya
çalıştığı eser de bizzat ilahi ÖZ'ünden başka bir şey değildir.
Birey kendi özüne indikçe gerçek benliğine kavuşur ve evrimini tamamlamak
için devamlı değişim ve gelişim için uğraş verir. Düşünmek gerçeği aramak için
birinci koşuldur. Düşünmek, bizi bilgiye götürecektir. Konfüçyüs'ün dediği
gibi "Düşünmeden öğrenmek emek kaybıdır". Kendini keşfetme
süreci yalnızca bir gerçekleşme ya da tamamlanma hali değil, aynı zamanda
sürekli bir değişme ve gelişme durumudur. Gelişimde bir nokta yoktur, bir
noktalı virgül bile hiçbir yerde yoktur... Devam eder ve devam eder, üretir
ve ürettiğini paylaşır. Tüm bağımlılıklarının ötesine geçmiştir. Yaratmayı ve
yarattıklarını paylaşmayı ister.
Bu süreçte edinilen bilgi büyük
bir güçtür ancak, bilgelik bu gücün kullanılması, hayata uygulanması ve
başkalarına aktarılmasıdır. Bilge kişilerin en büyük özelliklerinden birisi
çok şey bilmediklerini bilmeleridir. Dolayısıyla çok şey bilmediğini fark
eden kişi artık uzun ve zahmetli olgunlaşma ve bilgelik yolculuğuna
başlayabilir. Soru sormaya, yaşamı sorgulamaya, düşünmeye başlayınca,
tamamıyla yeni bir kavrama bağlanırız! Bu da sonuçta bizi içten dışa
değiştirir. "Kendini Bil" deyimi sanki bize "Haddini Bil"
der. Zaman içerisinde, "Kendini Tanı" olur. Ama sadece kısa bir süre
için. Aynı deyim, bir süre sonra "Kendini Bul"a dönüşmüştür. Arayış
yolunda ilerledikçe, bu ifadenin aslında, "Kendinde Onu Bul" dediğini
anlarız. İleride aynı ifade bize, "Kendini O’na ver" diyecektir.
Evren ağacının parçalarına bakarsak
kendisini göremeyiz; hâlbuki çekirdek evreni yansıtır. İlgilendiğimiz her nesne
bir aynadır ve kişiyi yansıtır. Aziz Pavlus : "Kişi kendisini buzlu camlı
bir aynada görüyor, yani etraftaki baskılar, kişilerin etkisi, kendisini
yorumsuz görmesini engelliyor" der. Nasıl ki aynaya baktığımız zaman
karşımızdan resmin göz bebeğinde kendi aksimizi görüyorsak, bunun gibi şeklen
Tanrı insanda aksetmiştir. Tanrı bu surette insanoğullarına görünüyor ve
Tanrıyı bilmek için insanın kendini bilmesi gerekiyor...
Bireyin değişik sınavlardan geçmesi
ve belli hesapları dengelemesi yaşamın kaçınılmaz bir olgusudur. Bireyin
hesap vermek durumunda olduğu en önemli otorite, onun içselleştirilmiş değerleri
olan kendi vicdanıdır. Aynalardan
bize bakan gözler, işte vicdanımızın ta kendisidir. Bireyin kendini
araştırması, tanıması ve bilmesi faaliyeti ile ilgili temel ve mantıki
aşamaları üç safhada yorumlayabiliriz:
Birinci aşama;
durumun saptanmasıdır.
İkinci aşama; bilimden faydalanmadır.
Üçüncü
ve-son-aşama ise; düşünmektir.
Ölüp Tanrı katına
çıktığımızda, Yaratıcımız bize "Neden Mesih olmadın?" diye sormayacaktır. Tek soru: "Neden kendin
olmadın?" olacaktır.
Hz. Muhammed
salla'llâhü aleyhi ve sellem'e bir gün Hz. Ebubekir bakar bakar sonra dayanamayıp " Ne güzel
insansın " der. Hz. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellemcevap olarak " Haklısın" der. Bir süre sonra biri
öfkesini dile getirir," Ya Muhammed ne kadar itici ve çirkin bir
insansın" der. Hz. Muhammed ona da " Haklısın " der. Hz. Ebubekir bunun üzerine sorar;" İkimiz iki zıt şey
söyledik ama ikimize de haklısın dedin, bu ne demek oluyor ?
" Hz. Muhammed salla'llâhü
aleyhi ve sellem:
" Ebubekir ben bir
aynayım, herkes bana bakar ve kendinde olanı görür. Sen, bende, sende olan
güzelliği gördün, o da kendinde olanı gördü " der.
Kutsal kitaplar, Tanrının
insanı kendi biçiminde, en güzel biçimde yaratmış olduğunu ve ona ruhundan
üflediğini söylemektedir. Bu nedenle de Tanrının evi insandır; ama bu bakış,
insanın Tanrı olduğu anlamına gelmez. Nasıl aynadaki görüntü kendi başına var
olamazsa, insan da aynı biçimde Tanrı olmadan kendi başına var olamaz.
Ölüm ve hayatın, adalet ve hakikatin birleştiği noktaya varmak
için cehalet, taassup, şehvet, ihtiras, bağımlılık gibi güdülerle üzerimize
yığılan gerçeklerin baskısından kurtulmak, kendi gölgelerimizi yok etmek
şarttır. Yaratanın eşsiz eseri ile baş başa kalıp tek vücut olabiliyor muyuz?
İşte o anda hiçbir gölge
kalmaz, hakikatle yüz yüze gelir, o erişilmez zevki ruhunda tadar insan. Yunus
Emre, Tanrı’yı Mekke'de, Hac'da, Kudüs’te değil insanın kendi gönlünde araması
gerektiğini söyler. Sevgi hayatın ruhudur. Nietzsche der ki,
"Kendini yenebildin mi?
İsteklerine hâkim misin?
Faziletlerinin efendisi
misin? " sorularına evet diyebilirsen, gerçek bir insansın.
Bireysel gelişimin basamaklarını
çıkan kişinin, kendi içine yolculuğunu başlatan, kıvılcımı ateşleyen, ayna
sembolüdür. Süreç içerisinde kendisini geliştirmek isteyen, başkalarının da
gelişmesine katkıda bulunmalı. Neyi almak istiyorsak, önce onu biz başkasına
vermeliyiz. Sevmek isteyen, sevgiyi vermeyi öğrenmeli. Takdir edilmek isteyen
önce başkalarını takdir etmeli. Mutlu yaşamak isteyen, önce başkalarının mutlu
olmasına katkıda bulunmalı.
Zen Öğretisinde de öğretilmeye
çalışılan şey çevremize, olaylara, olgulara, bütün alışkanlıkların,
koşullanmaların, ön yargıların ve art niyetlerin üzerinden sanki ilk defa
görüyormuş, ilk defa rastlıyormuşuz gibi heyecanla, şaşarak, yeni doğmuş bir
çocuğun koşullanmamış bakışlarıyla, hatta bu bile değil, Budistlerin sık sık
kullandıkları bir deyimle söyleyecek olursak "doğmamış zihnimizle"
bakmayı, görmeyi öğrenmek. Görenle görülen ikiliğinin ötesine geçerek gerçeği
görmekle de yetinmeyip, gerçeği yaşamayı öğrenmek... Bu, aynı zamanda çok
ihtiyacımız olan kıvancı da taşıyan bir yaşamı algılama şeklidir.
Evrende karşıtların egemenliği
söz konusudur ve insan yaşamında da mutlulukla mutsuzluğun birbirini sürekli
kovaladığı söylenir. Hasta olmadan sağlığı bilmeyecektik; hiç savaş olmasa barışın
değerini anlamayacaktık. Bütünün içinde hem iyinin, hem de kötünün zorunlu bir
yeri vardır. Karşıtlar arasındaki bu sürekli oyun olmadan dünya da var
olamazdı. Diyalektik yaklaşımın en iyi örneklerinden biri olan Fitche
öğretisine göre; "Bilgi, karşıtlıkları aşarak oluşur".
Mısır ve Doğu
kültürü öğretileri ve yöntemleri, Simyacılığın ve Rozkrüsyenlerin potasında süzüldükten
sonra, Avrupa kültürü fikri üstyapı kurumu niteliğindeki Masonluğa
girebilmiştir. Spekülatif Masonluğun, Localara Kabul Edilmiş Rozkrüsyenler
aracılığıyla Simyacılardan etkilendiği belirtilmelidir. Masonluktaki ayna
sembolizması bu mirasın bir hatırasıdır. Simyacıların doktrinini özetleyen
kelime olan V.İ.T.R.İ.O.L.; (Visita Inte- rıorem Terrae, Rectificando, In-
venies Operae Lapıdem) bir yoruma göre; ” Yerin içine inerek araştır,
düzgün işlenmiş taşı bulacaksın” dır. Bu harfler, insanın özündeki çekirdeğe
dönmesi ile ilgili bir değişim kuralını ifade etmektedir. Bir başka ifade ile
"kendinin derinine in, bölünmezi, parçalanmaz çekirdeği bul, bunun üstüne
yeni insanı bina edebilirsin” demektir. Aynadaki yüzleşme, bizim kendi kendimizi
sorgulamamıza, iyi, doğru ve güzele ulaşmamız için kendimize bir yol çizmemize
yardımcı olur. Aynaya korkmadan bakabiliyor muyuz, o zaman eserimizden memnunuz
demektir.
Bizi dünyanın
en zor savaşı beklemekte ve bu savaş içimizde. Gözümüzü içimize çevirdik, şimdi
aynadan içimize bakıyoruz, bilmeyi olmaya dönüştürüyoruz. Güç, bize gücün iki
tarafının da bizde, kendimizde olduğunu idrak etme gücünü de vererek gönlümüzde,
bizimle olsun. Bilgi almak isteyen kişi önce samimiyetle bilim öğrenmeli;
bilimsiz bilgi, bilgisiz bilgelik olmayacağını idrak etmelidir. İnsan olmak
kısaca, kendini olduğundan daha iyi yapmaktır.
Bu makalemde yeni bir olgu ortaya koymadım.
Zaten, güneş altında, söylenmemiş yeni bir şey var mı ki?
Çok sevdiğim bir söz "Herkes her şeyi
biliyor, biz hatırlamalarına yardımcı oluyoruz” der. Mevcut yapıların arasında
harç olabildiysem, bir kıvılcım çaktırabildiysem ne mutlu bana... Okuyunuz ve
düşününüz ve düşüncelerinizi aktarınız!
Masonluk, almak
değil, vermek yeridir!
Hayatınızı boşa
sarf etmeyiniz...
Araştırınız...
Düşününüz...
Yaşamdan geriye
eseriniz kalsın...
Hiçbir unvan,
mevki ve paye beklemeden çalışınız...
Aynayla, öz
benliğinizle, içtenlikle yüzleşiniz...
Tüm
yargılarınızı ve düşünce kalıplarınızı özgürleştiriniz..
Ruhunuzu
yüceltiniz...
Kapıyı çalın size açılacaktır. İsteyin alacaksınız.
Arayın
bulacaksınız!
KAYNAKLAR
Ceviz
Sembolizması, Tamer Ayan
Ayna ve Sır,
Tamer Ayan
Gönül
Aynası, Tamer Ayan
Çırak El
Kitabı, Tamer Ayan
Aynanın
Gizlediği Sırrın Sırrı, Tamer Ayan
Ümit, Remzi
Sanver
Evrensel
İnsan Mason, Hasan Akdeniz
Hakikat
üzerine, J. Krishnamurti
Ezoterizm
Cogito -Yapı Kredi yayınları - Üç aylık düşünce dergisi
Ezoterizm
Kavramına ilişkin Değerlendirmeler, Refik Algan
Dünya Dinlerinde Hayatın Anlamı, J. Runzo www. hermetiks.
com
Ne biliyoruz kil, Belgesel Kurgu Film
Not: (Mehmet FuatAkev, Tamer Ayan, Cevad Gürer, Sinan Yurttagül, Haşan
Akdeniz, Erdem Özsınmaz, Halit Yıldırım, Cihangir Gener, Remzi Sanver, Cahit
Geveci, Baki Bilgili, Ümit İriş, Tolun Savut ve Mehmet Everest Üstadlarıma
sonsuz teşekkürlerimle B.Y.)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar