Hacı Ahmet Kayhan
ATMAYIN
İhramcızâde´dir pirlerin başı
Onun himmetidir gözümün yaşı
Ona bağlı bütün dervişin bap
Sakın mürşidimi elden atmayın.
Siz gösterdiniz zahirde bu yolu
Şeyhime bağlıdır ihvanın kotu
Cümlesi değil mi Allah'ın kulu
Sakın mürşidimi dilden atmayın
Aşkın kandilini ondan yaktınız
Sonra kapısına kilit taktınız
Onun için bu garibi yıktınız
Sakın mürşidimi kalpten atmayın
Penceresin kapısını örttünüz
Onsuz nasıl Hak yanında arttınız
Teraziyi onsuz nasıl tarttınız
Benim mürşidimi candan atmayın
Yaprakların meyvalarını anlamaz
O olmazsa bu gözlerim ağlamaz
Coşkun sular bile onsuz çağlamaz
Sakın o sultanı tenden atmayın
A.
Cavit Kayhan
GÖZDEN SİLİNİP GÖNÜLLERDE YAŞAMAK
Beşer vücudu fânidir. Ruhu işe ezeli ve ebedidir. Yalnız
insanlar bırakacağı eserleri ile manen yaşarlar. Ruh ise ölümsüzdür.
Ölmek, unutulmak hiçte istenilen bir arzu olamaz. Ebedi
hayatın müştakları, ab-ı hayat-ı mâna olan aşk çeşmesinden içmelidirler.
Ölmemek için eserler bırakmak şarttır. Eserler; hayırlı evlatlar, talebeler, aslı meyveler, hayratlar, bunların
hepsinden üstün, gerçek insan
örneği vermektir.
"Beni rabbim terbiye etti, ne güzel
edeplendirdi" buyuran
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz güzel ahlakın en güzel miras olduğunu
işaretlemişlerdir.
"Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi, birincisi hayat
arkadaşım, dert ortağım, en yâkinim kadındır.
İkincisi güzel koku, üçüncüsü gözümün nuru namazdır."
buyuran sevgili peygamberimiz bize hayatın, iki cihan hayatının gerçek manasını
bildirmişlerdir.
Kadını sevmesindeki hikmet, kadın ve erkeğin birbirine,
ikisi de Hakkın Celâl ve
Cemâl sıfatları ile bulunduklarından dolayıdır.
Hz. Mevlâna kaddese'llâhü sırrahu’l-aziz kadını ifrat derecede
yücelterek "Kadın Hakkın pertevi nurundan yaratılmıştır, halik değildir, yaratıcı
vasfına layık olduğundan gayr-ı mahluk dense lâ-zevaldir" der.
Yaratıcının, yaratıcı aynasıdır.
Güzel koku ise Allah Teâlâ sevgisi, iman sevgisi,
kadın ve erkeğin bir birini
iyi anlayarak kurduklan muhabbet, saadet ve sadakatidir, der.
Gözümün nuru namaz buyurması ise; namaz kulu Hakka
ulaştıran en süratli vasıtadır.
Vasıtasız yol alınmadığı gibi, ibadetsiz Allah Teâlâ’ya kavuşmak mümkün değildir.
İHRAMC1ZÂDE HZ.
Semadan sırn tevhidi
Duyan gelsin bu meydana
Derununda bugün ALLAH
Diyen gelsin bu meydana
Gelin ALLAH'a aşıklar
Aşk ile bağrı yanıklar
Görün münkir ne sayıklar
Bilen gelsin bu meydana
Seladır ehli irfana
Getirsin canı kurbana
Bu yolda baş ile cana
Kıyan gelsin bu meydana
Cümlenin ALLAH'I birdir
İki
diyenler kafirdir
Bu ne hikmet bu ne sırdır
Bilen gelsin bu meydana
Gönül
ALLAH'ını buldu
Cihan envar ile doldu
Hakkı Baba imam oldu
Uyan gelsin bu meydana
İHRAMCIZÂDE EFENDİ HAZRETLERİ´NİN MÜBAREK KELAMLARI
İlmin başı sabırdır. Nefis güzel süslenmiş kadına bezer.
Fakat huyu kötü ve aldatıcıdır.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin bir
sünnetini işleyene Allah Teâlâ 70 şehit sevabı verir.
İhvan ihvanlığı ile avama karşı gururlanmamalı ve riyaya
gitmemelidir. Yolumuzun dört esası vardır. Devamı sohbet, devamı sünnet, devamı
zikir ve seyr-i sülük.
İhvanda huşu ve huzur birleşmezse zevk alamaz.
İhvan iki kısımdır. Biri her gün baldır yediği, balı
bilmez. Diğeride şekli ve şemailini bilmez. Bal baldır, tadından ayrılmaz.
Sohbetin dört şeyine dikkat emelidir. Terk et dünyayı bul
ukbayı. Terk et ukbayı bul Mevlayı. Terki terk eyle. Sen seni terk ettikten
sonra kendin çalışarak ara. Tam beş yüz senelik yoldur. Bir perde vardır. Bu
perde ise kalpte gözle görülmeyecek kadar ufaktır. Bir nokta kadardır.
İhvan özürsüz üç hatmi terk ederse ihvanlıktan terk
edilir.
Sohbet ihvanın tesiri altında değil, ihvan sohbetin tesiri
altındadır.
İhvan Allah Teâlâ için bakarsa Allah Teâlâ ona ölmez bir
göz verir. Dinlerse, ölmez bir kulak verir. Hâsıl insan bütün azasını Allah
Teâlâ´ya verirse, Allah Teâlâ ona ölmez bir vücut verir ve ruh olur.
Edeb, ihlâs ve muhabbet bir ihvanda bulunmaz ise
ilerleyemez. 13.07.1963
Cahilin şekerli helvasını yeme, kâmilin
zehrini iç zararı olmaz.
Mecnun kırk yıl Leyla’yı Leyla diye sevdi. Kırk yıl sonra
Leyla’da sevdiğinin mevla olduğunu anladı. Yine Leyla’yı sevdi. Fakat Mevla
diye sevdi.
Mecnun´a sordular.
—Leyla için deli oldun. Ya bu ayrılığa nasıl
dayanıyorsun? Dedi ki;
—Ayrılık ne kelime. Ben Leyla’yı düşüne düşüne
kendimi unuttum. Şimdi kendimi unuttum. Şimdi fark edemiyorum. Ben, ben miyim?
Yoksa Leyla mıyım? Sonunda mecnun Leyla; Leyla, Mecnun oldu.
Âşık ve maşuk bir suda boğulurken, birisi erkeği kurtarmak
istemiş. O ise; beni bırak, maşukamı kurtar, o boğulmasın. Diyerek elini
vermiyor ve boğuluyor.
Bir âşık;
Sevdiğimin kendini değil, fesinin püskülünü görsem bana
yeter. Demiştir.
—“Efendi Hazretleri azizi vakittir. Halifelerinin çok
olması lazımdır. Şarttır. Pirlerine kemali sadakatlerinden gizlenmiş ve
söylememişlerdirler.”
Bir Sohbeti
Birinci Dünya harbinde Suşehri ile Sivas arasında
erzak naklinde çalıştı.
“Vakitle yakut kazanılır. Yakutla vakit kazanılmaz.”
“Her yerde aradığın sende, sende sendesin.”
“Vakit nakittir mana dakiktir. Ömür kısa
mügayyebattandır. Meçhul yol uzaktır. Gayret ister.”
“Okçular cirit oynarken; “Ha gayret ay aşmadan bir
ok daha atalım” derler. “Biz bekâ âleminin yolcusuyuz. Güneş aşıyor, bizi bir daha bulupta
noksanlarınızı ikmal eyleyemezsiniz.”
“Gardaşlarım! Babam anam şeyh değillerdi. Fakat ezel
vergisi Hakk ve halk sevgisi bize şeyh dedirdi.”
“Medresede okuyorum, kalemde kâtiplik yapıyorum, fesle
geziyordum. O zaman fes ve sarık zamanı idi. Babama dedim ki, medresede
okuyorum mollayım. Bir sarık alda, sarık sarayım dedim. Babam,
—“Oğlum!
Başına beyaz sarmak kâfi değil, sen sarık ol” dedi.
Tokat’a şeyhimi ziyarete gittim. Genç delikanlı idim. Annemle
bile gittim. Annem hacı idi. Annem daha önce sebebi veladetimizi (dünyaya
gelişimizi) Ravza-i Pâk’ten Harem-i Şerif hediyesi olduğumuzu söylemişler. Şeyhim;
—“Oğlum!
Nerelisin?” Bende;
—“Sivaslıyım,
Hacı Hanımın oğluyum,” dedim. Üzerimde tıfl (çocuk) iken sarındığım hac
ihramı vardı. Şeyhim üzerimdeki elbiseye muhabbet etmişler. O muhabbetle ahir
ömür sermaye-i saadetimiz oldu. fakir her ne kadar üzerindeki ihram-ı şerif beğenilmişse
de, hakikatte beşeri ihramı ve onda mahfuz (saklı) olan ilâhi nimet-i ve
maneviye olup Şeyh Efendimiz keşfi manevi ile ondaki kutsiyeti sevmiştir.
Bir tarih Şeyhimi arkadaşlar ziyarete gittiler. Ben
gidemedim. Memurdum, mazurdum. Arkadaşlara Şeyhim beni sormuş. Arkadaşlar;
—“İsmail
Efendi iyidir” demişler. Şeyhim;
—“İsmail
iyidir, iyidir” uyurmuşlar. Bu bir kelime sermaye-i saadetimiz oldu. Bütün
bunlar Şeyhimden bir lütuf ve himmet imiş.
Bir
tarihte İstanbul’a Şeyhime harçlık olarak dokuz altın gönderdim. Şeyh Efendimde
birinin dokuz altın borcuna kefil olmuş. Kefalet parası için dokuz altın
istendiği an bizim gönderdiğimiz dokuz altının havalesi eline gelmiş. Şeyhim bu
halden gayet memnun ve mesrur olmuşlar. Âlem-i vakıada (rüya) iki elini
kaldırmış ve bir parmağının kapalı olduğunu gördüm. Emanet yerini buldu dokuz
parmak dokuz altın olduğunu işareti ile emanet yerini bulmuş olduğunun işareti
ile kabul ettim.
Bu
arada ziyaret arzusu gönlümü yaktı ve ziyarete teşebbüs ettim. Veznedarım,
yanımdaki arkadaşım elide eğri (hırsızlık halleri olan) acil durumda parayı
sayıp teslim etme mümkün olmadı. O zaman seferi zamanı olduğu içim bir lira
için bir adam asılıyordu. Arkadaşa;
— “Ben
Şeyhimi ziyarete gidiyorum. Senin vicdanına bırakıyorum” dedim. Maaşım
üç altın idi. Birinden üç altın daha aldım. Ziyarete niyetlendim. Bende
gidiyorum diyenlerle dokuz arkadaş olduk. Karda kışta vasıta yok. Samsun’a yaya
geldik. Vapura gittik. Vapur lebalep dolu oturacak bir yeri ancak kademhaneler
(tuvalet) yanında bulduk. Ve orada İstanbul’a geldik. Şeyhimi ziyarete
gidiyorum diye oranın husumeti (kötü kokusu) bana misk-ü amber gibi geldi. İstanbul’a
geldik. Dokuz gün kaldık ve yolcu olduk. Bu gidiş gelişimiz mecbûri ve mebrur
idi.
—“Gardaşlarım!
Sizi buraya getirip götüren o gidişimizdir. Ne oldu ise o gidişimizde oldu. işte
şeyh sevgisi ve nişanı olan dokuz altın, dokuz arkadaş, dokuz gün ziyaret ve
dokuz gün yolculuk; dört dokuz bir araya geldi. Bunun manası dört Ciharyâr
Güzin (Dört Halife radiyallâhü anhüm)
gelmeleri ile kırka buluğ etti.(ulaştı) Bunun sırrı kitaplara sığmaz.
A. Cavit Kayhan
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar