Print Friendly and PDF

HAŞHAŞÎLERİN MÜSLÜMANLAR ÜZERİNE DÜZENLEDİKLERİ SUİKASTLAR

 


Hazırlayan: MERAL CANVERENLİ

 

Geçmişten günümüze kadar birçok devlette ve yapılanmada, güçler arasındaki iktidar mücadelesinin kısa yoldan çözümü maksadıyla suikast tekniği kullanılan bir yöntem olmuştur. İslâm siyaset dünyasında suikast girişimlerinin Hz. Peygamber’in (salla'llâhü aleyhi ve sellem) vefatından sonra Hz. Ömer’in (r.a.) 23/644 yılında öldürülmesi ile başladığını ve Hz. Osman (r.a.), Hz. Ali’nin (r.a.) öldürülmeleri ile devam ettiğini görmekteyiz. Daha sonraki dönemlerde de kısmî olarak suikastlar olmasına rağmen Selçuklular döneminden itibaren İslâm dünyasının birçok ülkesindeki devlet başkanlarına, yöneticilere ve ulemâya karşı suikast girişimlerinin tekrardan yoğun bir şekilde ortaya çıktığını görmekteyiz.

IV/X. yüzyılda ortaya çıkan Selçuklu Türklerinin iktidarlarının altın çağı diyebileceğimiz bir zaman diliminde Fâtımîlerin planları neticesinde ortaya çıkan Hasan Sabbâh ve taraftarları kendi çıkarları için tehlikeli gördükleri halife, sultan, devlet adamı, ulemâ ve halktan birçok kişiye suikastlar düzenlemişlerdir. Haşhaşîlerin düzenlediği bu suikastlar, İslâm dünyasında korku ve terörün hakim olmasına sebep olmuştur.

 

Tarihi Süreç İçerisinde Haşhaşîler

Haşhaşîlerin Ortaya Çıktığı Dönemde İslâm Dünyasının Durumu

Abbâsî iktidarının oluşumundan yaklaşık 100 yıl sonra hilâfet merkezinin otoritesini kaybetmesi sonucunda yerel güçler kuvvet kazandılar. Böylece İslâm topraklarında hem siyasi hem de dini sebeplerden dolayı çeşitli hanedanlıklar ortaya çıktı.[1] Bir tarafta Mısır’da kendilerini Peygamberin gerçek varisi gören, Emevîlerden ve Abbâsîlerden sonra üçüncü büyük hanedanlık olan Fâtımîler kuruldu.[2] Diğer taraftan otoritenin sarsılması neticesinde aşağı tabakada isyancı gruplar ortaya çıkmaya başladı ve düzgün bir şekilde kanalize edilmedikleri için kuvvet kazandılar.[3] Özellikle de Şîa, bir ivme kaydetti.[4] Belirttiğimiz bu süre zarfında siyasi bölünmelerin sebebi kısmen Arap-Fars ayrışması olsa da, asıl neden yeni bir otorite olarak ortaya çıkan Fâtımîler ve Selçuklulardır.[5]

Yeni ortaya çıkan bu güçlerin yanı sıra İslâm dünyasında madde-ruh dengesinin bozulduğu,[6] siyaset ve fikir ihtilaflarından dolayı mezhep çatışmalarının meydana geldiği bu dönemde Selçuklular ile Abbâsîler arasındaki münasebetler, Selçukluların tarih sahnesine ilk çıkışından itibaren iki tarafın Müslümanları bir arada tutabilmek adına Sünnîliği benimsemelerinden dolayı başladı ve gelişti.[7] Selçukluların 449/1058 yılında Büveyhîler tarafından işgal altında olan Bağdat hilâfetini zor durumdan kurtarmaları ile de ilişkileri zirve noktasına ulaştı.[8] İlerleyen süreçte Bağdat sarayına gelin giden Türk hatunlarının katkılarıyla hilâfet kurumu ile sultanların en çok iç içe geçen bir zaman dilimi oldu.[9]

Selçukluların ortaya çıktığı bu dönem, İslâm dünyasında karışıklıkların hüküm sürdüğü bir zaman dilimiydi. Fakat bu kargaşanın sebebi Selçuklular olmayıp onlar bu sıkıntılı zaman diliminin sonucunda ortaya çıkan sadece tarihi bir aktör idiler ve İslâm dünyasını tek bir çatı altında toplama fikri ile kurulmuşlardır.[10] Kendi dönemlerinde Sünnî- Gayrî Sünnî mezhepler arasındaki mücadeleler silahlı çatışmalara kadar varmasına rağmen Selçuklular, devlete tabi olan bütün mezhep grupları arasında dengeyi gözetmeye çalışmışlardır.[11] Kendilerine “Sünnî Bayraktarlığı” seçerek otoritelerini sağlamlaştırmaya, Müslümanlar arasında birlikteliği sağlayamaya çok çaba sarfetmişlerdir.[12]

Selçuklular her ne kadar Müslümanların birlikteliğini sağlamak için uğraşsalar da bir tarafta ortaya çıkan Haçlı krizi[13] bir tarafta da kendi topraklarında ortaya çıkan, çeşitli kaleleri ele geçiren Haşhaşîlerle olan mücadelelerinde kendilerine ait bir casus teşkilatının varlığının eksikliği ve kendi içlerindeki hainlerden dolayı[14] tam bir başarıya ulaşamadılar.[15]

Zararları “Yahudilerden, Hristiyanlardan ve hatta Deccâl’den bile daha fazla”[16] olduğu söylenen Haşhaşîlerin, İslâm dünyasına en büyük zararları zaman zaman kendileri ile iş birliği yaptıkları Haçlıların[17] kolayca bölgede yayılmalarını sağlamalarıdır.[18] Ayrıca Abbâsîlerin çökmesini hızlandırarak[19] ve Selçukluların ordularını zayıflatarak[20] İslâm topraklarında yüzlerce yıl sürecek olan büyük bir kargaşaya sebebiyet vermişlerdir.

Haşhaşîlerin Ortaya Çıkışı

Tam adı el-Hasen b. Alî b. Muhammed b. Ca’fer b. el-Hüseyn b. Muhammed b. es- Sabbâh el-Himyerî er-Razî olan Hasan Sabbâh, 438/1046 ile 518/1124 yılları arasında yaşamıştır.[21] İtikadî açıdan on iki imam koluna mensup bir ailenin çocuğudur.[22] Kimilerine göre astroloji ve hendese alanında uzman,[23] sihir ve matematikten anlayan,[24] halkı kurtarmak için ortaya çıkan bir çeşit mehdi;[25] [26] kimileri tarafından ise “Modern teröristlerin öncüsü”, “Şeytanî Entrikacı” veya “Hükümdar Katili”11 olarak tanımlanan Hasan Sabbâh ele aldığımız harekâtın kurucusu olarak kabul edilmektedir.

Hakkında birçok bilgi kaydedilen Hasan Sabbâh’ın Nizâmülmülk ve Ömer Hayyam ile Nîşâbur’da birlikte eğitim gördüğüne dair rivayetler,[27] bu üç şahsiyetin doğum ve ölüm yıllarının kaynaklarda belirtildiği üzere çok farklı olmasından dolayı doğru bir haber değildir.[28]

Haşhaşîler, Kuzey Afrika bölgesinde temelinde İsmâili inancı olan ve X. yüzyılın son yıllarında ortaya çıkan[29] Fâtımîlerin halifesi Müstansır-Billâh’ın iktidarını güçlendirdikten sonra Selçukluların oluşturduğu sosyal ve siyasi düzeni yıkmak amacıyla[30] Şiî-İsmâili fikirleri Mısır’ın dışında da yaymak için çeşitli daîlerle görüşmesi sonucunda tarih sahnesine çıkarlar.[31] Halifenin görüştüğü kişilerden birisi de 479/1086 yılında tüccar kılığında Mısır’a gelen Hasan Sabbâh’tır.[32] Halife Müstansır’ın büyük ilgisisine muvafık olan Hasan Sabbâh, onun tarafından Horasan’a vekil olarak tayin edilir.[33]

Fâtımî halifesi tarafından görevlendirilen Hasan Sabbâh, Mısır’dan döndükten sonra Selçuklu topraklarında faaliyetleri için merkezi hâkimiyetten uzak ve dağlık alanlardan oluşan, İslâm’ı geç kabul eden ve Sünnî inanca muhalif olan Deylem’i kendisine merkez olarak seçer.[34] Bu bölgede Elburz dağlarının üzerindeki muhkem kalelerden en önemlisi olan, Taberistan şivesinde “Kartal Yuvası” anlamlarına gelen,[35] dört bir tarafı dağlarla çevrili olan ve devasa büyüklükte kayaların zirvesinde yer alan[36] Alamut kalesini 483/1090[37] yılında ele geçirir.[38] Bölgedeki birçok kaleyi de ele geçiren[39] Hasan Sabbâh, Alamut’ta katı bir yönetim oluşturduktan sonra[40] Selçuklular ve Müslümanlar aleyhinde isyan için hazırlık yapar.[41]

Alamut Kalesinde otoritelerini güçlendirdikten sonra Haşhaşîler; harekâtın ayakta kalabilmesi için taraftarlarından, halktan, yolcu ve tüccarlardan, Hristiyan yöneticilerden vergi toplamaya ve soygunlar yapmaya başlarlar.[42] En önemli dayanakları suikast ve şiddet olduğu için insanlar arasında korku yayarlar.[43]

İlerleyen süreçte Fâtımî Halifesi Müstansır’ın 487/1094 yılında ölümünden sonra yerine halife olarak kimin geçeceği konusunda ortaya çıkan görüş ayrılığı sebebi ile Hasan Sabbâh’ın kurduğu harekât ile Mısır arasında büyük bir ayrışma meydana gelir.[44] Böylece Müstansır’ın başlattığı bu girişim, Nizâriyye ve Müsta’liyye olarak ikiye ayrılır.[45] Mısır, Yemen, Hint Yarımadası, Suriye’deki İsmâililer Müsta’lî-Billâh’ı; İran, Irak, Suriye’nin bazı bölgelerindekiler ise Nizâr’ı halife olarak kabul ederler ve Nizar’ı halife kabul edenlerin Kahire ile bağlantıları kopar.[46]

Hasan Sabbâh’ın 518/1124 yılında[47] [48] ölümünden sonra Haşhaşîler, daha önceden ı93 yavaş yavaş yapılandıkları Suriye topraklarına yönelerek çeşitli kaleleri ele geçirerek kendilerine Nusayriye dağlarındaki Mezyed Kalesini ikametgâh yaparlar.[49] Suriye bölgesinde de hem Müslümanlara hem de çıkarlarına ters düşen kişilere suikastlar düzenlerler.

Haşhaşî Kavramı

Ele aldığımız bu yapı hakkında İbn Haldûn, zaman içerisinde onlar için sırasıyla Karmatîler, Bâtıniler, İsmâililer, Nizâriler diye adlandırıldıklarından bahseder.[50] Bu isimlendirmelerin yanı sıra onları tasvir etmek için birçok terim kullanılmıştır.

Karmatîler denmesinin sebebi toplumda kargaşa çıkarmalarıdır, ancak hem inanç hem de yöntem açısından onlardan çok farklılardır. Bâtıniyye ise “Allah’ın naslarının gerçek anlamlarını kabul etmeyen, ayetlerin gerçek anlamını sadece Allah ile irtibat kuran bir imamın bileceğini savunan” aşırı fırkaların[51] hepsi için genellikle bu kavram kullanıldığı için Hasan Sabbâh ve taraftarları için de kullanıldığını görmekteyiz. Alamut kalesi ele geçirildikten sonra Bâtıniliğin kurumlaşarak örgütsel olarak ortaya çıktığına[52] dair yorumlar olmasına rağmen Bâtıni kavramı daha çok inanç boyutunu temsil ettiği ve bu inanca inanan her bireyin suikastlara katılmamasından dolayı onları isimlendirirken Bâtıni kavramını kullanmayı tercih etmedik.

Hasan Sabbâh ve taraftarları, köken olarak Bâtınilik inancına dayanan ve her zâhirin arkasında bir bâtın olduğuna inanan İsmâiliyye[53] mezhebi dairesi içerisinde[54] ancak süreç içinde değişime uğramış bir harekât[55] olarak ele alınsalar da İsmâiliyye’den farklı bir yapıya sahip olduklarından dolayı[56] bu kavramın da onları tasvir etmede yetersiz olduğu kanatindeyiz.

Bu kavramların yanı sıra Haşhaşîler için ulemâ tarafından her şeyi kendilerine mübah kıldıklarından dolayı “İbâhî”; Allah ve Peygamberini reddettikleri için “Zenâdıkâ”;[57] öldürme yolunda canlarını feda ettikleri için “fedâviyyetü”;[58] dini ve siyasi toplulukların düşmanlarından kurtulmak amacıyla yetiştirdikleri, hayatlarını feda etmekten çekinmeyen kişi veya gruplar için kullanılan “fidâî-fedâî”0 kavramları da kullanılmıştır.

İlerleyen süreçte Batıda ortaya çıkan ve “Haşişiyyin-HaşşaşinW5 yani “haşhaş yiyenler^6 anlamına gelen “Assassins” kelimesi kullanılmıştır.[59] [60] [61] [62] Bu kavram, İslâm dünyasında Haşhaşîler tarafından profesyonel bir şekilde yapılan[63] cinayetlere şahit olan Haçlıların onları Batı dünyasına “acımasızca cinayet işleyen-katiller” anlamında tanıtmaları sonucunda ortaya çıkar.[64] Haçlılar, bu kavramı hem Müslümanları hem de Hristiyanları tedirgin eden mutaassıp bir Müslüman cemaati tasvir etmek için kullanmışlardır.[65] Elimize ulaşan bir habere göre bu kavramı ilk defa Fâtımî halifesi Âmir-Biahkâmillâh, VI/XI. yüzyılın ikinci yarısında Suriye’deki Haşhaşîleri kötülemek için kullanmıştır.[66] Başka bir bilgiye göre Zeydîler, İrandakiler için de Haşhaşî kelimesini kullanmışlardır.[67] Kısacası bu terim, onlara ait özel bir isim[68] olduğu ve bu kavram kullanıldığında sadece onlar anlaşıldığı için Haşhaşî kavramını kullanmayı tercih ettik.

Modern dönemdeki müellifler ise Hasan Sabbâh ve Haşhaşîleri: “dini-siyasi bir cereyan”,[69]   “devlet”,[70] [71] “Nizâri”,n6 “radikal bir tarikat”, “Nizâri Dava”,[72] “terör örgütü”,[73] “bağımsız bir rejim”,[74] “İsmâilîyye devleti”,[75] [76] “İsmâili Dailer”11 gibi farklı oluşumlar olarak ele alırlar.

Hasan Sabbâh’ın suikast düzenlettireceği adamına haşhaş veya içki içirdiği kanısını, alınan ilacın etkisinin bir-iki saat içerisinde geçeceği ve gerçekleştirilecek suikast işleminin dikkat isteyeceği için bu haberlerin uydurma olduğu ifade edilmektedir.[77] Haşhaşî denmesinden maksatın haşhaş içmelerinden değil, davalarına olan sadakatlerinden kaynaklandığı söylenmektedir.[78] Bu görüş çerçevesinde, Haşhaş içtiklerine dair haberin doğuda Nizâmülmülk ve Gazzâlî’nin eserleri vasıtasıyla[79] Batıda ise Marco Polo sayesinde her yere yayıldığını ifade edilmektedir.[80] Bütün bu anlatımlar dikkate alındığında Hasan Sabbâh’ın adamlarının suikast yapacakları anda cesaret ve dikkatlerini o eylem üzerinde yoğunlaştırmak maksadıyla belli miktarda haşhaş içtikleri düşünülebilir. Bu sebeple de Haşhaşî olarak tanımlanmış oldukları ifade edilebilir.

Suikastların Sebepleri ve Yöntemleri

Hasan Sabbâh’ın ve Haşhaşîlerin dolayısıyla suikastların İslâm dünyasında niçin ortaya çıktıklarını tek bir neden çerçevesinde açıklamak mümkün değildir. Zira bazı müelliflere göre “Şahsi hırs ve düşmanlarından intikam almak”,[81] Abbâsî zulmünü yok etmek[82] ve Ehl-i Beyt’in hilâfetten hakkını istemek için;[83] diğer bazı müelliflere göre ise kendilerine zulmeden[84] Selçuklular ile savaşmak[85] ve Bâtıni inancının özgürlüğü sağlamak için ortaya çıkmışlardır.[86] Ancak bu sebepler, Haşhaşîlerin ortaya çıkışını açıklamak için yetersiz kalmaktadır.

Bâtıni inancını benimseyen Hasan Sabbâh’ın, Fâtımîlerin kökünü kazıyarak İslâm topraklarına Sünnîliği yerleştirmek isteyen[87] Selçuklulara karşı olması doğaldır.[88] Harekâtın ilk başta kurulma amacı bölgede Fâtımî egemenliğini kurmak[89] olsa da; Haşhaşîlerin Müslümanlara karşı düzenlediği faaliyetlerin ve suikastların tek sebebi olarak Sünnîlik meselesini öne sürmek yanlıştır. Zira Haşhaşîlerin Melik Rıdvan, Tuğtegin gibi Sünnî liderlerle yaptıkları iş birlikleri mezhep saikiyle değil, çıkarları çerçevesinde hareket ettiklerini göstermektedir.[90] Çıkarları çerçevesinde de ister Haçlılardan ister Müslümanlardan kendilerinden öldürmeleri istenilen kişileri öldürmüşlerdir.[91] Böylece ortaya çıkmalarından kısa bir süre sonra çeşitli güçlerin maşası olmuşlardır.

Bir değerlendirmeye göre III/IX. yüzyılda Abbâsî topraklarında ortaya çıkan Bâbekiyye harekâtından hem din hem de yöntem açısından etkilenen Haşhaşîler, “Bölgesel Milliyetçilik” ekseninde ortaya çıkmış bir örgüttür.[92] Ancak Haşhaşîlerin belli bir stratejileri olmadığından dolayı amaçları açık değildir ve “ilkel bir sosyalizm” uygular gibi gözükerek halkı yanlarına çekmeye çalışmışlardır.[93] Ayrıca iktâ düzeni ile birlikte ülkede yeni bir yapının oluşması ve vergilerin artması gibi sebeplerden dolayı insanlar arasında memnuniyetsizliklerin artması sonucunda halkın bu yeni oluşumu desteklemeye ittiğini 139 belirtenler de bulunmaktadır.[94]

Fâtımîlerin planları neticesinde kurulan[95] bu harekâtın öncüsü olan Hasan Sabbâh, Türkmen egemenliğine reaksiyon göstererek[96] kendisi gibi Türk bürokrasinin yeni bir toprak düzeni ile ortaya çıkması sonucunda güçlerini kaybettiklerinden dolayı rahatsızlık duyan İranlıların desteğini de alarak[97] yeni bir düzen kurmak istemiştir. Ancak talebini illegal yollarla gerçekleştirmeye çalışmıştır.

Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ani ölümünden sonra oluşan iktidar boşluğundan dolayı oğulları Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında meydana gelen saltanat mücadelesi[98] ile İslâm dünyasına düzenlenen Haçlı seferleri Haşhaşîlerin güçlenmelerini sağlamıştır.[99] Ayrıca bu iktidar mücadeleleri esnasında sultanların karşı tarafı yenebilmek için ordularında Haşhaşî gruplara yer vermeleri de daha rahat hareket edebilmelerini sağlamıştır.[100]

İslâm topraklarındaki bu olumsuz ortamı fırsat bilen Hasan Sabbâh; amacına ulaşmak için dünya işlerini bilmeyen, ahmak insanları kendisine bağlamıştır.[101] Müritlerine özel eğitimler vermeye[102] başladıktan sonra, sahip olduğu teşkilatçı zekası sonucunda[103] müritlerinden bir kısmını “eli hançerli katillere” dönüştürmüştür.[104] Onları bal, hurma ve şuniz (çörek otu) ile sarhoş ettikten sonra kendini cennette sanan bu adamları[105] öldürmek istediği insanların üzerlerine salmıştır.[106] Bilinmezlik ve gizlilik eksenininde kurduğu bu harekâttaki müritlerine istediği her şeyi yaptırmıştır.[107]

Yukarıda belirttiğimiz sebeplerden dolayı ortaya çıkan Haşhaşîler, hedeflerine daha hızlı ulaşabilmek için kendilerinden önce İran toplumunda kullanılan suikast yöntemini ve gerilla tekniğini[108] seçerek,[109] bu en önemli silahlarını[110] ileri bir seviyeye taşıdılar.[111] Arapça kökenli bir kelime olan J#-! sözlükte “Gizlice cana kıyma ve kötülük etmeye kalkışma” ile “Bir devlet büyüğünü veya önemli bir kişiyi plan kurarak öldürme”[112] anlamlarına gelir.

Aslında Haşhaşîlerden önce de İslâm tarihinde Hâricîler gibi birçok oluşum, düşmanlarına karşı suikastlar yapmışlardır. Fakat İslâm tarihi boyunca suikast düzenleyen hiçbir grup, Haşhaşîler kadar büyük bir siyasi rol oynayamamışlardır.[113] Bununla birlikte modern çağda İslâm toplumunda meydana gelen canlı bomba eylemlerinin tarihi arka planında onların etkilerinin olduğu belirtilmektedir.[114] Nitekim Hammer’e göre Avrupa’da ortaya çıkan Cizvitler, Haşhaşîlerden etkilenerek kurulmuşlardır.[115]

Haşhaşîler bu suikastları düzenlerken o dönemde kullanılan diğer aletleri kullanmak yerine, bir görüşe göre Hz. Ali hançerle öldürüldüğünden dolayı suikast silahı olarak "hançer') kullanmışlardır.[116] Rivayetlere göre Suriye bölgesindeki Haşhaşî reisi özel hançerler yaptırır ve üzerlerine kimin öldürüleceğini yazarmış. Zamanı gelince adamlarından birine hançeri vererek görevi yerine getirmesini emredermiş.[117]

Haşhaşîlerin Müslümanlar üzerine düzenledikleri suikast girişimleri temel olarak ikiye ayrılır. İlk kısım sözde kendilerine baskı uygulayan, saldırı düzenleyen sultanlar, halifeler ve devlet adamlarından oluşan şahsiyetleredir. İkinci kısım ise toplumda otorite olarak önemli bir etkiye sahip olan,[118] inanç ve teknik olarak kendilerine düşman olan şehirlerin sivil sahiplerine yani kadılara ve imamlara yöneliktir.[119]

Haşhaşîler, birinci kısımdan özellikle siyaset-savaş meydanlarında ön planda olan, Haçlılarla mücadele eden önemli komutanlara ve toplumda otoritesi olan şahıslara suikastlar düzenlemişlerdir.[120] Bu suikastları da halkın görebileceği ve özellikle Cuma namazı çıkışlarında yapmayı tercih etmişlerdir.[121] Böylece topluma ve devlet ricâline ders vermek istemişlerdir.[122]

Müslümanlar ve Haçlılar üzerine düzenlenen[123] suikastların, “dini bir görev”[124] algısıyla “Adalet” ve “İnsancıl” istekler için[125] cinayeti evcilleştirerek düşman oldukları kişilerden kurtulmak için kullandıkları bir yöntem[126] olduğuna dair yorumlar söz konusudur.[127] Ancak suikastları, dinin emri gibi göstererek toplumda bir kargaşaya ve masum insanların kanlarının akmasına sebebiyet verilmesinden dolayı[128] korkunç bir yöntem olduğunu kabul etmek gerekir.

Haşhaşîlerin günümüzdeki teröristlerden farkının masum insanları öldürmemeleri[129] olduğuna dair yorumların elimize ulaşan çeşitli rivayetler ekseninde doğru olmadığını belirtmemiz gerekir. Zira onların masum insanlara da düzenledikleri birçok saldırı olduğunu görmekteyiz. Örnek vermek gerekirse; Haşhaşîlerle iyi geçinmek isteyen Irak Selçuklu Hükümdarı Sultan Mahmûd, liderlerinden huzuruna bir elçi talep eder. Bu talep üzerine gelen elçinin Sultan’ın huzurundan çıktıktan sonra kimliği meçhul kişiler tarafından öldürülmesi sonucunda, Haşhaşîler Kazvin’e saldırarak hiçbir suçu olmayan halktan birçok insanı öldürürler.[130] 498/1105’te olduğu gibi bazen hac kafilelerine saldırmışlardır.[131] 518/1124 yılında Diyarbakır (Amed)’da olduğu gibi şehirlere yaptıkları baskınlar ile yüzlerce insanı katletmişlerdir.[132]

Haşhaşîlerin sadece Müslümanlara değil, aynı zamanda bölgede bulunan Hristiyanlardan da çeşitli kişilere bazen kendilerini zor durumda bıraktıkları için[133] bazen de birilerinin isteği üzerine suikast düzenlediklerini görmekteyiz.[134] Örneğin, III. Haçlı seferleri boyunca bölgedeki kalelerini güçlendirmekle uğraşan Haşhaşîler, kendilerine ait bir ticaret gemisini yağmalayan ve reislerine hakaret eden Conrad’ı kendileri için bir tehdit unsuru görerek bir suikast ile ondan kurtulmuşlardır. [135] Konum ve şartlara göre bazen de Müslüman liderlerin istedikleri şahısları öldürmüşlerdir.[136]

Haşhaşîlerin Akıbeti

651/1253 yılında Moğol hükümdarlarından Hülâgû, tahta geçtikten sonra çeşitli yöneticilere elçiler göndererek kendisine tabi olmalarını ister. O sıralarda Alamut’taki Haşhaşî reisine de bir elçi göndererek kalelerini yıkarak kendisine biat etmesini istemesine rağmen reis söylediği çeşitli yalanlarla hükümdarı oyalamaya çalışır.[137] [138] Bunu fark eden Hülâgû, Haşhaşîlerin üzerine bir harekât planlar. Abbâsî halifesine de bir mektup yazarak kendi 183 yanında yer alması için davette bulunmasına rağmen halifeden olumlu bir yanıt alamaz.

Hülâgû’nun Haşhaşîlere saldırmasının sebebi bölgede kendinden başka bir güç unsurunun olmasını istememesinin yanı sıra kaydedilen bir habere göre arka planında onların Cengiz Han’a ve torunu Çağatay’a da bir suikast düzenlemeleridir. [139] Böylece Moğolların nefretlerini kendi üzerlerine çeken Haşhaşîler, düzenledikleri entrikalara rağmen Alamut’u 656/1258 tarihinde kaybetmişlerdir.[140]

Doğu’da Moğollar tarafından yok edilen Haşhaşîlerin bölgedeki güçlerini Batıda Memlüklü Sultanı Baybars, 669/1271 yılında Suriye’nin kuzeyine yaptığı seferleri sırasında yok etmiştir.[141] Sultan Baybars’tan da darbe alan Haşhaşîlerin, Suriye topraklarını terk ederek Hindistan’a gittikleri ve orada Hocalar veya Mevlalar olarak tanındıkları belirtilir.[142]

Bir anlatıma göre Alamut kalesi Moğollar tarafından yıkılmasına rağmen İlhanlılarda güçlü bir otorite olmadığı için Haşhaşîler, Hazar’ın güneyinde faaliyetlerini devam ettirmişlerdir.[143] Suriye bölgesindekiler Memlüklüler ve Osmanlılar döneminde politik güçlerini kaybetmeleriyle birlikte yaşamaya devam etmişlerdir.[144]

Tarihi bağlam çerçevesinde kısaca tarihlerini, faaliyetlerini, amaç ve yöntemlerini ele aldığımız Haşhaşîlerin Müslüman yönetici ve ulemâya yönelttikleri suikastları tek tek ele alarak sebep ve sonuçlarını tespit edebildiğimiz kadarıyla vereceğiz.

BİRİNCİ BÖLÜM

SUİKAST DÜZENLENEN SULTANLAR, MELİKLER VE HALİFELER

SUİKAST DÜZENLENEN SULTANLAR VE MELİKLER

Sultan Melikşah

İsmi Ebü'I-Feth Celâlü'd-devle ve’d-dîn Muizzü'd-dünyâ ve’d-dîn Kasîmü emîri’l- mü’minîn Melikşâh b. Alparslan[145] olan Sultan Melikşah, babası Sultan Alparslan’ın ölümünden sonra 465/1072 yılında Selçuklu tahtına geçerek ülkeyi yönetmeye başlar.[146] Genç yaşta tahta geçerek sultanlığı yaklaşık 20 yıl süren Melikşah, 485/1092 yılında erken bir yaşta vefat eder. Onun bu ani ölümü, büyük tartışmalara sebep olmuş ve ölümünün arkasında kimin-kimlerin olduğu merak konusu olmuştur. Sultan’ın ölümü esnasında vuku bulan olaylar ekseninde yapılan bazı değerlendirmelere göre Sultan Melikşah’ın ölümünün arkasında Haşhaşîler olduğundan dolayı ölümünü ve sebeplerini kısaca ele almaya çalışacağız.

485/1092 yılında Abbasî Halifesi Muktedî’yi şehirden çıkarmak için İsfahan’dan Bağdat’a yöneldiği sırada hasta falan olmayan Sultan;[147] Nizâmülmülk’ün bir suikast sonucu ölümünden 35 gün,[148] 40 gün,[149] bir ay,[150] 43 veya 45 gün sonra[151] bir Cuma akşamı[152] [153] vefat eder. İbnü’l-Cevzî’nin kaydettiğine göre Melikşah’ın ölümünün sebepleri hakkında gelen rivayetler şunlardır:

Ramazan bayramı namazından sonra ava çıkan Sultan, havadan dolayı hastalanır.[154]

Yediği av etinden hazımsızlık yaşayarak kan aldırır ve sıtmaya yakalanarak ölür.[155]

Vücudundaki bozuk bir maddeden aniden ateş nöbetine yakalanarak ölür.[156]

Bir hizmetçi tarafından kulak-diş karıştırıcı vasıtasıyla zehirlenerek ölür.[157]

Sultan’ın ölümü hakkında farklı sebeplerin zikredilmesi ve ölüsünün gizlendiği,[158] namazının kılınmadığı, atların kuyruğunun kesilmediği, arkasından gözyaşı dökülmediği[159] gibi rivayetlerin de kaydedilmesinden ötürü ölümünün arkasında birilerinin olduğu tezi kuvvetlenmektedir.

Sultan Melikşah’ın ölümünden sorumlu kişi olarak Terken Hatun[160] ve Nizâmülmülk’ün adamlarının isimleri geçer.[161] Terken Hatunun Sultan’a olan sarsılmaz bağlılığı ve sadakatinden dolayı bunun bir iftira olduğunu söyleyenler de mevcuttur.[162] Ancak Melikşah’ın ölümünden sonra Terken Hatunun çeşitli faaliyetleri Sultan’a karşı olan bağlılığının sorgulanması gerekmektedir.

Sultan’ın ölümünün arkasındaki diğer zanlı, herhangi bir bilgi olmamasına rağmen Halife Muktedî-Biemrillâh’dır.[163] Zira Melikşah’ın Halife Muktedî’yi Bağdat’tan çıkarmak için gittiği esnada ölmesi sonucunda Halife büyük bir sıkıntıdan kurtulur.[164] Zehebî’nin kaydetttiği ve diğer kaynaklarda zikredilmeyen bir bilgiye göre Sultan’ın kendisini Bağdat’tan çıkarmak için verdiği mühlet sırasında çok üzülen Halife, çokça dua etmiş ve kuvveti yerinde olan Sultan Melikşah birden hastalanarak ölmüştür.[165]

İslâm tarihi kaynaklarında doğrudan isimleri anılmamasına rağmen Melikşah’ın hükümdarlığının yaklaşık onuncu yılından sonra ortaya çıkan ve Sultan’ı tehdit eden[166] Haşhaşîler de bu ölümün arkasındaki zanlılardan birisidir. Zira bir olayı incelerken öncelikle sonucun kimin işine yaradığına dikkat etmek gerekir. Her ne kadar Melikşah’ın hayatının bir kısmında Bâtıni inancı benimsediği,[167] Tanrıyı sorgulamaya başladığı, ancak Cürcânlı bir vaizin irşadından sonra bu fikirlerinden vaz geçtiği[168] şeklinde rivayetlere yer verilse de Sultan Melikşah, Haşhaşîlerle mücadeleyi devlet politikası haline getiren bir sultandır.[169] Bu sebepten dolayı Alamut Kalesini ele geçiren Hasan Sabbâh’ın üzerine arka arkaya Yoruntaş, Arslantaş ve Kızılsang isimli üç kumandanını gönderir.[170] Gönderdiği komutanlardan birinin ani ölümü, diğerinde kalenin dışardan yardım alması ve 485/1092 yılında ise Sultan’ın aniden vefat etmesi[171] gibi sebeplerden dolayı yapılan kuşatmalar başarılı olamaz.[172]

Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra iktidar boşluğunun da[173] etkisiyle halkın üzerindeki baskılarını artıran Haşhaşîler yüzünden insanlar evlerinden çıkmaya korkar hale gelirler.[174] Sultan’ın ölümü ile güçlü bir düşmandan kurtularak güç kazanan Haşhaşîlerin onun bu ani ölümünün arkasında olma ihtimalleri vardır.[175] Diğer taraftan Sultan Melikşah’ın Haşhaşîler tarafından bir suikast sonucu ölen Nizâmülmülk’ün hemen akabinde ve ansızın ölmesi bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Kısacası Sultan’ın ölümü sonuç itibari ile Halife Muktedî ve Haşhaşîlerin işine yaramıştır.

Selçuklu sultanlarının Haşhaşîlerle mücadele işini komutanlarına bıraktıkları, Türklerdeki hanedan kanı dökülmesinin uğursuzluğu gibi sebeplerden dolayı Haşhaşîlerin, sultanların hiçbirisinin üzerine herhangi bir suikast düzenlemedikleri[176] gibi bir yorum doğru değildir. Ancak elimize ulaşan kaynaklarda kesin olarak belirtilmediği için Sultan Melikşah’ın ölümünün arkasında onlar vardır diyemeyiz. Nitekim Osman Turan, Sultan’ın suikastının arkasında Haşhaşîlerin olduğunu reddetmektedir.[177] Sonuç olarak yukarıdaki bahsettiğimiz rivayetler göz önünde bulundurulduğunda ve Haşhaşîlerin faaliyetleri dikkate alındığında Sultan’ın suikastının zanlılıları arasında onların da oldukları bir seçenek olarak göz önünde bulundurulabilir.

Sultan Berkyaruk

Sultan Melikşah’ın ilk eşi Zübeyde Hatundan 474/1081 yılında doğan[178] Berkyaruk, 486/1093 yılında Terken Hatun ile yaptığı savaşta muzaffer olarak çıktıktan sonra[179] Abbâsî halifesi tarafından “Rükneddîn” sıfatıyla sultan ilan edilir.[180]

Tahtı ele geçirmesine rağmen Sultan Berkyaruk’un hükümdarlığı bağımsızlık elde etmeye çalışanlar ile mücadele, iç entrikalar ve iç kavgalarla geçer.[181] Sultan, kendi otoritesini tam anlamıyla kuramadığı,[182] diğer karışıklarla uğraştığı, zaman ve para sıkıntısından dolayı Haşhaşîlere tam olarak ilgilenememiştir.[183] Böylece onlar da İslâm dünyasını içten bir kurt gibi kemirirerek baskılarını artırmışlardır.[184]

Sultan Berkyaruk, Haşhaşîlerle ilgilenemediği ve Muhammed Tapar’ın tarafında yer alan Emir Sermez/Emir Erkuş gibi şahısların Haşhaşîler tarafından öldürülmesi sonucunda Bâtınilik ile suçlanır.[185] Hatta Tapar ile yaptığı bir savaş esnasında karşı ordunun askerleri onun ordusuna “Ya Bâtıniler” diye seslenirler.[186] [187] Bu ithamların arkasında hem Sultan Berkyaruk’un hem de çevresindeki devlet ricâlinin Haşhaşîlerle iş birliği içinde olması 232 yatmaktadır.

Sultan, Haşhaşîlerle iş birliği yaptığı yönündeki suçlamalara ve Bâtıniliğe meyli olduğuna dair ithamlara cevap vermek maksadıyla,[188] Haşhaşîlerin gizlendikleri birçok yere saldırılar düzenleyerek binlercesini öldürür.[189] Ayrıca Sultan Berkyaruk, Haşhaşî meselesini tamamen halletmek için birçok komutanını onların üzerine görevlendirerek kısmen başarıya ulaşmasına rağmen Emir Bozkuş gibi bazı komutanların Haşhaşîlerden rüşvet almaları gibi sebeplerden dolayı mesele tamamen halledilemez.

Sultan Berkyaruk, Haşhaşîler üzerine yaptığı bu faaliyetlerden sonra 488/1095 yılında bir fedaî tarafından kendileri ile sürekli mücadele ettiği gerekçesi ile öldürülmek istenmiş ancak pazısından aldığı yara ile ölmekten kurtulmuştur.[190] [191] Suikastı düzenleyen Haşhaşîden korkmayarak karşılık verdiği için sadece yaralanarak kurtulduğu belirtilir.[192] İbnü’l-Esîr’e göre Sultan’a suikast düzenleyen kişiler Sicistanlı birkaç kişidir.[193] Sultan, kendisine suikast düzenleyen kişileri sorgulamasına rağmen onları konuşturamaz.[194]

Suikast düzenlenmesinin sebebi olarak Haşhaşîlere düşman olan Fahrülmülk’ü vezir olarak tayin etmesi de gösterilmektedir.[195] Kendisine yapılan bu suikast girişiminden sonra Sultan Berkyaruk, ulemâdan aldığı fetvanın da desteğiyle Haşhaşîler üzerine yeni bir sefer düzenleyerek binlercesini öldürür.[196]

13 yıllık saltanatı boyunca otoritesini sağlamak için birçok kişiyle mücadele etmek zorunda kalan[197] Sultan Berkyaruk, uğradığı saldırıdan yaklaşık on yıl sonra 498/1104 tarihinde[198] hastalanarak vefat eder.[199]

Sultan Muhammed Tapar

Asıl ismi Ebû Şücâun Muhammed b. Melikşâh b. Alparslan[200] olan Muhammed Tapar, Sultan Melikşah’ın oğullarından birisidir. Abisi Sultan Berkyaruk’un vefatından sonra Selçuklu tahtına hükümdar olarak geçer.[201]

Melikliği döneminde, Sultan Berkyaruk ile yaptığı taht mücadeleleri esnasında Haşhaşîler çok güçlenirler.[202] Bu sebepten dolayı Muhammed Tapar, devletin batısında ortaya çıkan Haçlı seferleriyle bizzat kendisi değil emirleri vasıtasıyla mücadele etmeyi tercih eder.[203] Onları yok etmek için, babası Melikşah döneminde inşa edilen ve Haşhaşîlerin elinde bulunan Şahdiz kalesine 500/1107 yılında bir sefer düzenlemeye karar verir.[204] Ancak, I. Kılıçarslan’ın Bağdat’a hakim olduğuna dair asılsız duyumlar sebebiyle bir ay kadar seferi ertelemek zorunda kalır ve Haşhaşîlerin amacının kendisini oyalamak olduğunu anlayarak hiç vakit kaybetmeden harekete geçer.[205] Bu sefer sonucunda Haşhaşîlerin reisleri Ahmet Attaş ve ailesi ile birlikte[206] birçok kişiyi öldürür.[207] İşte bu sefer sırasında Haşhaşîler, Sultan’a bir suikast düzenlemek isterler.

Haşhaşîler bu suikastı, Sultan Melikşah ve Berkyaruk döneminden sonra Tapar’ın sarayında da çeşitli görevleri icra eden ve böylece 498/1105 yılında sadâret makamına gelen,[208] dirayeti sayesinde vezirlik görevine gelince bütün askerleri Sultan’a itaat ettiren[209] Vezir Sa’dülmülk ile anlaşarak yapmak isterler.[210]

Gerçek kimliğini gizleyen ve aslında Haşhaşîleri destekleyen bir Bâtıni olan Vezir,[211] Şahdiz kalesine yapılan kuşatma esnasında Tapar’ın rahatlamak amacıyla kan aldırdığı esnada yanındaki hekim ile anlaşarak ona zehirli bir neşter verir.[212] Bu durumun Sultan’ın kulağına gitmesi ve hekimin zorla konuşturulması sonucunda, Vezir’in planı ortaya çıkar ve hain olduğu için öldürülür.[213] Bazı müellifler, Vezir Sa’dülmülk’ün Haşhaşîlerin kendisine düzenledikleri bir oyun neticesinde iftiraya maruz kalarak öldürüldüğünü söylerler.[214] Ancak bu noktada genel kanaat, Vezir Sa’dülmülk’ün bir hain olduğu ve Sultan Tapar’ı öldürmek için Haşhaşîler ile iş birliği yaptığı yönündedir.

Temel kaynaklarda rastgelmediğimiz bir değerlendirmeye göre Haşhaşîlerin Sultan Muhammed Tapar’a düzenledikleri ikinci suikast girişimi 511/1118 yılında Alamut kuşatması sırasında meydana gelir. Bu kuşatma sırasında ordunun başında olan Muhammed Tapar, bir Haşhaşînin verdiği zehirle henüz otuz yedi yaşında vefat eder.[215] Başka bir rivayete göre ise bu kuşatma sırasında başkentte bulunan Tapar’ın ani ölümü ile bu harekât sonuçsuz kalır[216] ve bu ani ölüm akla Haşhaşîlerin bu işte parmağının olduğunu getirir.[217]

Ancak Haşhaşîlerin bu ikinci suikast girişiminden bahsetmeyen kaynaklara göre Sultan Tapar; akrabalarının sebep olduğu[218] bir hastalıktan rahatsız olduğu için[219] Oğuz törelerine uygun bir tören düzenlediği sırada[220] 511/1118 tarihinde Hemedan’da vefat eder.[221]

Haşhaşîlerden nefret ettiği için[222] onlarla mücadele etmeyi kâfirler ile mücadeleye tercih etmesine[223] onlara karşı tavizsiz olmasına[224] rağmen Tapar’ın kendi döneminde bile devlet kadrolarındaki birçok kişi maalesef Haşhaşîlerin düzenlediği suikastlar sonucu ölürler.[225] Devlet adamlarına düzenlenen suikastlar kısmında bu girişimleri tek tek ele alacağız.

Sultan Sencer

Tam ismi Ebü'l-Hâris Sencer b. Melikşâh b. Alparslan b. Selcûkî b. Dukâk[226] olan Sultan Sencer, taht kavgaları sebebiyle gerekli eğitimi alamamasına rağmen idari tecrübesi ve yeteneği sayesinde başarılı olan önemli bir Selçuklu hükümdarıdır.[227]

Sultan Melikşah’ın vefatından sonra ülkede oluşan buhran durumunun Sencer ile güven verici bir ortama dönüşmesine rağmen Tapar’dan sonra yönetimi ele geçirince “Gurlular, Haşhaşîler ve Hârizmşahlar”dan oluşan üç grup ile uğraşmak zorunda kaldığı belirtilmektedir.[228] Biz konumuz gereği Haşhaşîler kısmını ele alacağız. Rivayetlere göre Sultan Sencer’e Haşhaşîler iki kez suikast girişiminde bulunmuşlardır.

Haşhaşîlerin ilk suikast girişimi Sultan’ın onlardan kurtulmak için üzerlerine çeşitli seferler düzenlemesi sonucunda olur. Aslında bu girişimleri, Hasan Sabbâh’ın Sultan ile anlaşma talebinin karşılık bulmaması üzerine ortaya çıkan sorunu çözmek için onu öldürebileceğine dair bir uyarı niteliği taşımaktadır.[229] Gönderdiği elçilerle Sultan Sencer ile anlaşamayacağını anlayan Hasan Sabbâh, tuttuğu bir hizmetçi vasıtasıyla Sultan’ın yatağına bir hançer saplatır[230] ve kendileri ile uğraşmaktan vazgeçmesini yoksa canından olacağına dair bir mektup bıraktırır.[231] Hem bu gözdağı sebebiyle hem de bütün çabalarına rağmen topraklarında zulüm yapan Haşhaşîleri yok edemeyeceğini anlayan Sultan Sencer, “Yeni kaleler inşa etmemek, inançlarına insanları davet etmemek ve silah satın almamak” üzere onlarla bir barış anlaşması yapar.[232] Sencer’in Haşhaşîlerle anlaşma yapması, Selçuklular tarafından tanınan bir güç unsuru olduklarını göstermektedir.[233]

Bu gözdağı ve Vezir Kaşî’nin 521/1127 yılında Haşhaşîler tarafından bir suikast ile öldürülmesinden sonra Sultan, Haşhaşîlere daha müsamahakâr davranmaya başlamıştır.[234]

Sultan Sencer’e Haşhaşîlerin ikinci suikast girişimi Hârizmşahlar hükümdarlarından Atsız b. Muhammed’in[235] onları Sultan’ı öldürmeleri için para ile tutması olayıdır.[236] Yaptığı fetihler neticesinde büyük şöhret kazanan Atsız’ı kıskananların Sultan ile arasına fitne sokmaları, Sultan’ın Atsız’ı yaptığı seferler sırasında masum insanları ve gazileri öldürmekle suçlanması[237] gibi sebeplerden dolayı Sultan Sencer ile araları bozulur ve 533/1138 tarihinde aralarında savaş vuku bulur.[238] Yaptıkları bu savaştan sonra Atsız’ın rahat durmayacağını bilen Sultan, barış için Atsız’ın sarayına elçi olarak meşhur şair Edib Sâbir’i gönderir. Elçi olarak gittiği sırada Atsız’ın, Sultan’ı iki Haşhaşî vasıtasıyla öldürmek istediğini öğrenen Sâbir, bu suikast girişimini gizli bir mektupla Sultan Sencer’e haber verir.[239] Haberi alan Sultan, küçük bir araştırma sonucunda kendisini öldürmekle görevlendirilen bu iki Haşhaşîyi yakalatarak öldürtür. Böylece suikast başarıya ulaşamaz.[240] [241]

Bu olay, Haşhaşîlerin kurulma amaçlarının dışında devlet ricâli tarafından nasıl kullanıldıklarını ve onların tetikçileri olduklarını bize göstermektedir.

Melik Dâvud

Sultan Muhammed Tapar’ın evladı ve Irak Selçukluların ilk sultanı olan Sultan Mahmûd’un oğlu olan Melik Dâvud, babasının henüz 27 yaşındayken ölmesi üzerine[242] 525/1133 yılında onun yerine tahta geçer.[243] Ancak kısa bir süre sonra amcası Mes’ûd b. Muhammed Tapar’ın onun sultanlığını kabul etmemesi sebebiyle[244] ve aralarında yaptıkları anlaşma sonucunda Irak Selçukluları tahtını amcasına bırakmak zorunda kalır.[245] Yapılan anlaşma neticesinde Sultan Mes’ûd onu kızıyla nikahladıktan sonra[246] Tebriz’e yönetici olarak gönderir.[247] [248]

Melik Dâvud, tahtı amcasına bırakmasına rağmen Sultan Mes’ûd’a karşı Abbâsî halifeleri Müsterşid ve Râşid ile sürekli bir iş birliği içinde olmayı tercih ederek birçok kez 293 savaş meydanında onunla karşı karşıya gelir.

Kaynaklarda 5 3 3/113 8 [249], 537/1142[250] veya 538/1143[251] yılında ittifakla bir suikast sonucu öldürüldüğü belirtilen[252] Melik Dâvud’un kim tarafından öldürüldüğü hakkında çeşitli rivayetler mevcuttur.[253] Buna göre Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünün[254] yanı sıra amcası Sultan Mes’ûd tarafından katledildiği de belirtilmektedir. [255] Bu iki rivayeti birleştiren başka bir habere göre, Tebriz’de Sultan Mes’ûd’un bir hilesi sonucunda Haşhaşîler tarafından katledilmiştir.[256] Ayrıca Haşhaşîlerin Melik Dâvud’a düzenledikleri saldırı esnasında yanında bulunan ulemâ arasından da birçok kişi de şehit olur.[257] Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü belirtenlere göre Azerbaycan bölgesinde onlara büyük sıkıntılar verdiği[258] ve içlerinden birçok kişiyi öldürdüğü için saldırılarına maruz kalmıştır.[259]

Bu rivayetlerden farklı olarak Melik Dâvud’un amcası tarafından Suriye’ye Haçlılarla mücadele için gönderildiği, onu kendisine rakip gören İmâdüddin Zengî tarafından da öldürüldüğü söylense de bu bilgi doğru değildir.[260]

Sonuç olarak Sultan Mes’ûd döneminde, kendisinin sorun yaşadığı Melik Davûd gibi birçok önemli şahsın arka arkaya Haşhaşîler tarafından öldürülmesi, bizi Mes’ûd’un kendisi için   tehlikeli        gördüğü şahıslardan Haşhaşîler vasıtasıyla kurtulduğu şeklinde bir değerlendirmeye götürmektedir.

Selâhaddîn-i Eyyûbî

Haşhaşîler, Suriye Bölgesinde hem Haçlılar için[261] hem de Müslümanlar için önemli bir siyasi unsur olmuşlardır. Onlar, kendilerine engel olarak gördükleri kişilerden kurtulabilmek için Haçlılarla bile iş birliği içine girmişlerdir.[262] Küçük yaştan itibaren babasıyla Zengîlere hizmet eden[263] Selâhaddîn, önemli bir siyasi aktör olarak tarih sahnesine çıkışı ile birlikte Haşhaşîlerin hedefi haline gelmiştir. Ondan kurtulmak maksadıyla Haşhaşîler, ordusunun içine suikast için casuslarını göndermelerine rağmen bu saldırıların hiçbirisi başarıya ulaşamaz.[264] [265]

Bir rivayete göre Selâhaddîn’e düzenlenen ilk suikast girişimi, Haşhaşîlerle ilişkisinin başladığı Nûreddin Zengî’nin onu Mısır’a görevlendirdiği 565/1171 yılında gerçekleşmiştir. Mısır’ı tamamen ele geçiren Selâhaddîn; Nûreddin’in emri üzerine Fâtımî Halifesi Âdıd- 310 Lidınillâh ı tahtından indirerek bölgedeki hutbeleri Abbâsı halifesi adına okutmaya başlatır. Ancak Selâhaddîn, Fâtımî hanedanına mensup kişilerin sarayda yaşamalarına izin verdiğinden dolayı, bu şahıslar onun aleyhinde Haşhaşîlerle ve Haçlılarla iş birliği yaparlar. Haşhaşîler vasıtasıyla onu öldürmeyi planlamalarına rağmen Selâhaddîn, bu grupların içindeki adamları aracılığıyla bu planı öğrendiği için suikast başarısız olur.[266]

Bir değerlendirmeye göre 569/1174 yılında Nûreddin’in ölümünden sonra[267] bölgede Selâhaddîn’e karşı bir güç unsuru kalmamıştır.[268] Ancak “İslâm için yaptığı savaşta Haçlılar, Haşhaşîler ve bu iki grupla iş birliği içindeki emirler ile mücadele ettiğine ” dair Selâhaddîn’in Abbâsî halifesine yazdığı mektubunda söylediği gibi[269] uğraşması gereken en önemli güç unsurlarından birisi de Haşhaşîlerdir. Zira Selâhaddîn Eyyûbî’ye düzenlenen diğer suikast girişimleri Sultan, Mısır’dan Suriye bölgesine geldikten sonra meydana gelir.

Mısır’dan Suriye’ye gelen Sultan Selâhaddîn, Halep’teki Nûreddin Zengî’nin yerine geçen on bir yaşındaki oğlu el-Melikü’s-Sâlih[270] ile iyi ilişkiler kurmak istemesine rağmen; Melik ve çevresindeki adamları onun bu isteğine olumlu cevap vermek yerine Haçlılar ve Haşhaşîlerle iş birliği yaparak on yıl boyunca Sultan’ı uğraştırırlar.[271] Haşhaşîlerin Sultan’a saldırması yönünde isteklerde bulunurlar.

Suriye bölgesine geldikten sonra Sultan Selâhaddîn’e yapılan ilk saldırı 570/1175 yılında Halep’i kuşattığı esnada el-Melikü’s-Sâlih’in Atabegi Sâdeddin Gümüştegin’in[272] Masyaf kalesindeki Haşhaşî reisinden Selâhaddîn’i öldürmeleri karşılığında Haşhaşîlere birçok mal vaad ederek[273] onlardan istemesi üzerine meydana gelir.[274] Selâhaddîn’in ağır bir şekilde yaralanarak kurtulduğu bu suikast girişimi[275] amacına ulaşamamasına rağmen hem ordu içinde korku yaratır hem de Haşhaşîler, Sultan’ın çadırının önünde bekçilik yapan bir kişiyi öldürürler.[276] İbn Vâsıl’ın verdiği bilgiye göre Sultan’ı Haşhaşîlerin saldırısından kurtaran kişi Emir-i Candarı Tuğrul isimli bir şahıstır.[277]

Suriye bölgesindeki ikinci suikast girişimi 571/1176 yılında Selâhaddîn’in Halep’teki Azez kalesini kuşattığı sırada[278] Haşhaşîlerden bir grubun Selâhaddîn’in ordusundan gibi görünerek[279] yanağından yaraladıkları girişimdir. Bu ikinci suikast girişiminden Sultan Selâhaddîn, ufak bir sıyrık ile kurtulur.[280] O gün savaş alanında arka arkaya suikastçılar tarafından saldırıya uğrayan[281] Selâhaddîn’in ölmediğine kimsenin inanamadığı ve onun da güvenmediği hiç kimseyi çadırına almadığı belirtilmektedir.[282] Selâhaddîn’in arka arkaya maruz kaldığı bu suikastlardan sonra kimsenin içine girmeye muvaffak olamadığı bir tahta kulede uyamaya başladığı da rivayet edilir.[283]

Suriye bölgesindeki ikinci suikast girişiminden yaklaşık iki ay sonra Selâhaddîn, Nusayri dağlarında ikamet eden Haşhaşîler üzerine bir sefer daha düzenler ve reisleri Reşîdüddin Sinan’ın karargâhını kurduğu Masyaf kalesini kuşatır. Lewis’e göre üçüncü suikast girişimi bu sırada vuku bulur.[284] Bu suikastta da başarısız olunca Haşhaşî reisi, Sultan’ın dayısı Hama Emiri Şihâbeddîn’den kendilerini korumaları talebinde bulunur. Kuşatma sırasında Haçlıların çeşitli bölgelere saldırılar düzenlemeye başlamalarından dolayı Selâhaddîn, kendisine bir daha suikast düzenlememeleri şartıyla bu talebi kabul eder ve böylece Selâhaddîn ile Haşhaşîler arasında olumsuz bir olay daha yaşanmamıştır.[285] Sultan Selâhaddîn’in suikastlardan korktuğu için Haşhaşîlerle anlaşmış olduğu şeklindeki değerlendirmeler[286] [287] yukarıda verdiğimiz bilgilere göre doğru değildir.

Bu üç teşebbüsten başka Sultan Selâhaddîn’e düzenlenen bir başka suikast girişiminden bahsedilmektedir. Buna göre Selâhaddîn Dımaşk’ta bir ağacın altından geçtiği 332 sırada ağaçta gizlenen bir Haşhaşımn başarızlıkla sonuçlanan saldırısına maruz kalmıştır.

Haşhaşîlerin ve reisleri Reşîdüddin Sinan’ın, Selâhaddîn’e arka arkaya suikast girişiminde bulunmalarının sebebi hakkında çeşitli değerlendirmeler dikkat çekmektedir. Öncelikli olarak Haşhaşîler, Nûreddin Zengî’nin ölümünden sonra bölgede güçlü bir kişinin kendilerinin sonu demek olduğunu bildikleri için Nûreddin’in oğlu ile anlaşarak onu öldürmek isterler.[288] Lewis, onların Melik’ten ve Atabeg Gümüştegin’den para aldıkları için bu suikastları yaptıklarına dair yorumları reddederek “Aldıkları para onları motive etmiş olabilir ancak suikastların temel sebebi dini amaçtır” der.[289] Başka bir görüşe göre Fâtımî halifeliğini ortadan kaldırdığı için bu kadar suikasta maruz kalmıştır.[290]

Haçlıların İslâm topraklarına saldırılar düzenledikleri ve Müslümanların bir birliktelik kuramadığı böyle bir dönemde, Haçlılarla mücadelede en önemli şahıs olan Sultan Selâhaddîn’e Haşhaşîler tarafından düzenlenen bu suikast girişimleri genel itibariyle Müslümanların aleyhine olmuştur.

Sultan Seyfeddîn Bektemür

Selçuklu komutanları tarafından 1100 yılında Van civarında Sökmen el-Kutbî tarafından kurulan ve yaklaşık bir asır süren Ahlatşahlar Hanedanı emirlerinden olan,[291] halk tarafından çok sevildiği ve II. Sökmen’in erkek evladı olmadığı için hükümdar olan[292] Bektemür’ün 589/1193 yılında uğradığı suikastın arkasında Haşhaşî fedaîler olduğuna dair bilgiler kaynaklarda geçmektedir.

Nitekim İbn Vâsıl’ın kaydettiği bilgiye göre Sultan Bektemür, 589/1193 yılında kendisine hücum eden Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[293] Haşhaşî fedaînin dört ayrı yerinden bıçakladığı Sultan Bektemür anında ölmüştür.[294] Bu bilgiyi kabul eden Sallâbî kaynak vermeden Bektemür’ün Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü söyler.[295] İddia edildiğine göre Ahlatşahların topraklarını ele geçirmek isteyen Selâhaddîn, bu suikastın azmettiricidir.[296]

Ancak İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgiye göre Sultan Selâhaddîn, Bektemür’den yaklaşık iki ay önce vefat etmiş olup[297] Sultan Bektemür, iktidar hırsına kapılan damadı Bedreddin Aksungur Hezâr Dinarî tarafından öldürülmüştür.[298] Bu bilgiyi destekleyen Sümer de Haşhaşîler tarafından öldürüldüğüne dair veriyi ihtimal dışı olarak değerlendirmektedir.[299]

Sultan Alâeddin Tekiş

Hârizmşahlar hükümdarı olan ve devletin bir imparatorluk olarak inkişaf etmesini sağlayan[300] Sultan Alâeddin Tekiş’in, son yılları Haşhaşîler ile mücadele ile geçmiştir.[301] Haşhaşîlerin üzerine birçok saldırı düzenleyerek çok sayıda kalelerini ele geçirmiştir. [302] Bu faaliyetlerinden dolayı intikam almak isteyen Haşhaşîler, kendilerine karşı Sultan’ı tahrik eden vezirini öldürmüşlerdir.[303] İkinci kısımda veziri ele alacağız.

Sultan Alâeddin Tekiş’in onlara karşı bu faaliyetlerinin sonucunda Haşhaşîlerin suikast girişiminde bulunduğu şahıslar arasında onun da ismi geçmektedir.[304] İbn Tağriberdî’nin kaydettiği bir habere göre 596/1200 yılında ölümünden kısa bir süre önce çadırında eğlence düzenleyen Sultan’ı öldürmek isteyen bir Haşhaşî başarısız bir girişimde bulunmuş, ancak yakalanarak öldürülmüştür.[305]

SUİKAST DÜZENLENEN HALİFELER

Halife Âmir-Biahkâmillâh

Fâtımî halifesi olan Âmir-Biahkâmillah’ın ismi Mansur[306] künyesi Ebû Ali’dir.[307] Babası Müsta’lî-Billâh’ın ölümünden sonra henüz beş yaşındayken[308] 496/1100 tarihinde[309] Vezir Efdal’in yardımıyla tahta geçer.[310] Tahta geçtiği sırada kendi başına ata bile binecek yaşta olmadığından dolayı[311] devletin bütün işlerini uzun süre Efdal yönetir.[312]

Fâtımîlerin onuncu halifesi olan Âmir,[313] 29 yıllık hilâfetinden sonra 524/1129 yılının Zilkâde ayının Salı gününde 34 yaşındayken[314] bir suikast sonucu ölür. Âmir, arkasında bir oğul bırakmadığından dolayı yerine amcasının oğlu halife olur.[315] Halifenin kim tarafından öldürüldüğü hakkında da üç farklı rivayet söz konusudur.

Birinci rivayete göre; Haşhaşîler, Âmir’i öldürmek için birkaç defa suikast girişiminde bulunmuşlar ve Halife’yi sarayının dışında pusu kurararak öldürmüşlerdir.[316] İbn Haldûn ve İbn Tağriberdî bir gün sarayında onlar tarafından hançerlendiğini belirtmektedirler.[317]

Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü belirtenlere göre;[318] Halife’nin gücü ele geçirdikten sonra XII. yüzyılda bir isyan başlatan Haşhaşîlere karşı bir ferman yayımlayarak hilâfet hakkının kendi soyuna ait olduğunu ilan etmesinden dolayı Suriye’deki Haşhaşîlerin büyük tepkisini üzerine çekmiş ve onlar tarafından öldürülmüştür.[319] Zira dedesi Müstansır’ın ölümünden itibaren başlayan ayrışma sebebiyle, İran’daki Hasan Sabbâh ve taraftarları onu halife olarak tanımıyorlardı.[320]

Başka bir kayda göre arka arkaya iki vezirini öldüren Halife, toplum üzerinde otoritesini tesis edememenin de etkisiyle Müslümanlara ve Haşhaşîlere eziyet etmeye yapmaya başlar ve Ravda adasına giderken Haşhaşîler tarafından öldürülür.[321] İbnü’l-Esîr’e göre reayasına kötü davrandığı için Haşhaşîler tarafından öldürülür.[322] Zehebî de onun zalim ve adaletsiz bir yönetici olduğunu söyler.[323]

İkinci rivayete göre Âmir, veziri Efdal’in oğlu Ebû Ali Ahmed ve saltanat naibi olan kuzeni Abdullah Mecid tarafından bir plan çerçevesinde öldürülür.[324] Üçüncü rivayete göre, Ermeni bir köle[325] veya kendi hizmetçileri tarafından öldürülür.[326] [327]

Kısacası Haşhaşîler tarafından suikasta uğradığı belirtilen Halife Âmir’in ölümü, Haşhaşîlerin Fâtımîlerin eliyle kurulmasına rağmen onların da bu suikastlara maruz kaldıklarını göstermektedir.

Halife Müsterşid-Billâh

Tam adı Ebû Mansûr el-Müsterşid-Billâh el-Fazl b. Ahmed el-Müstazhir-Billâh el- Abbâsî[328] olan Halife Müsterşid 486/1092[329] yılında dünyaya gelir. Babasının vefatından sonra 512/1119 yılında[330] halife olarak kendisine biat edilir. Süyûtî, Halife’yi savaşlara bizzat katılan, halifelik işlerini düzene sokan, cesur ve heybetli bir şahıs olarak tanıtır.[331]

Halifeliğinin ilk dönemlerini yün elbise giyip inzivaya çekilerek geçiren Halife;[332] cesareti kendinde topladıktan sonra yozlaşmış olan hilâfet makamını yeniden diriltmek için halifelik görevini ifaya yönelir.[333] Abbâsî hilâfetinin dünyevi açıdan siyasi yönünü güçlendirebilmek maksadıyla sultanlar arasındaki gerginliklerden yararlanır ve Sultan Sencer’in kızıyla evlenerek[334] siyasi bir denge kurmaya çalışır.[335]

Halife Müsterşid’in bu tutumları, bir dünya devleti kurma amacında olduğu varsayılarak Selçukluları tedirgin etmiştir.[336] [337] Halifeliği esnasında yaşanan olaylar, hilâfet makamının dünyevi hâkimiyet gücünü tekrar tesis etme isteği ve Batıda vuku bulan Papa- İmparator mücadelesinin İslâm topraklarında Halife-Sultan mücadelesi adı altında yeni bir dönemin başlangıcı olarak yorumlanmaktadır.

Halife Müsterşid, döneminin en önemli şahıslarında birisi olan Irak Sultanı Mes’ûd ile aralarında fitne çıkaran emirler,[338] hutbenin kimin adına okunacağı meselesi,[339] Halife’nin Sultan Mes’ûd’u kötüleyici bir hutbe irat etmesi[340] ve Mes’ûd’un mücadele ettiği kişilerin yanında yer alması[341] gibi sebeplerden dolayı olumlu ilişkiler kuramaz. Belirttiğimiz bu çeşitli sebeplerden dolayı 529/1135 yılında Sultan Mes’ûd ile aralarında meydana gelen savaşın hemen akabinde de Halife’nin öldürüldüğünü görmekteyiz.[342] İbn Vâsıl’ın kaydettiğine göre savaşa çıkmadan çok kısa bir süre önce Halife ile veziri arasında bir konuşma geçmiş ve vezir, "Hüseyin b. Ali” gibi öldürülmenizden korkuyorum demiştir.[343]

Halife’nin öldürülmesinden Alamut Reisi’nin sorumlu olduğu[344] ve Haşhaşîlerin onu düşman oldukları için öldürdükleri,[345] üzerindeki kıyafetleri parçalayarak çırılçıplak bir halde bıraktıkları,[346] kulak ve burnunu kestikleri,[347] yirmi yerinden bıçakladıkları[348] gibi rivayetler çerçevesinde Halife’nin Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü konusunda bütün kaynaklar ittifak halindedir.[349] Ancak onların bu işi niçin ve kim için yaptıkları hakkında tartışma söz konusudur. Zira Halife, hezimete uğradığı savaşın hemen akabinde[350] Sultan Sencer tarafından sözde aralarını yapmak için gönderilen bir heyeti karşılamak için çıktığı esnada[351] heyette bulunan Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[352] Rivayet edildiğine göre Halife ile birlikte çadırda bulunan Ebû Abdullah isimli bir şahsı da öldürmüşlerdir.[353]

Halife Müsterşid’in Sultan Sencer’in gönderdiği elçileri karşılarken öldürülmesinden dolayı onun katlinde Selçuklu sultanlarının rolü üzerine hiç değinmeyenlerin yanı sıra Halife’nin ölümünden Selçuklu sultanları sorumlu tutanlar da söz konusudur.[354] Sultanları sorumlu tutanlara göre Halife; Haşhaşîler tarafından öldürülmesine rağmen olayda sultanlarının etkisi mevcuttur[355] ve heyetin içindeki Haşhaşîler, Sultan Sencer’in direktifiyle hareket etmişlerdir.[356] Halife’nin Sultan Sencer ve Sultan Mes’ûd’un iş birliği sonucunda öldürüldüğü söylense de,[357] bu suikasttan Sultan Mes’ûd’un haberinin olup olmadığı muğlaktır.[358] Ancak Sultan Mes’ûd, halkın tepkisini üzerinden çekebilmek maksadıyla Haşhaşîlerle iş birliği içindeki Hille reisi Dübeys b. Sadaka’yı Halife’nin vefatından sonra öldürmüştür.[359]

Diğer taraftan Halife’nin ölümünün Selçukluların işine gelmesinden ve onun ölümünün Haşhaşîlerin klasik suikast yöntemine benzememesinden dolayı bu suikastın arka planında Selçukluların olduğu ifade edilmiştir.[360] Ayrıca Halife’nin ölümünün Selçuklu sultan ve emirleri ile başlattığı iktidar mücadelesinin bir sonucu olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır.[361]

Sonuç olarak Halife Müsterşid’in maşa olarak kullanılan Haşhaşîler vasıtasıyla[362] ancak kimin teşvikiyle öldürüldüğü tam olarak bilinmemesine rağmen bu hadise ile Abbasî Hanedanlığı içerisinde telafisi mümkün olmayan bir Selçuklu düşmanlığı hâsıl olmuş ve sonraki süreçte Abbasî halifeleri sürekli bu olayı siyasi bir koz olarak Selçuklulara karşı kull anmı şlardır.[363]

Halife Râşid-Billâh

Haşhaşîler tarafından şehit edilen Halife Müşterşid’in oğlu olan[364] Râşid-Billâh’ın tam adı Ebû Cafer Mansur b. Müsterşid Fazl İbn Müstazhir Ahmed’dir.[365] 501/1107 tarihinde dünyaya gelen Halife,[366] [367]      513/1119 yılında babası tarafından veliaht tayin edilir ve babasının şehadetinden sonra 529/1135 yılında da kendisine biat edilir.

Irak Selçuklu Sultanı Mes’ûd, Halife Müsterşid katledildikten sonra oğlu Râşid’e herkes tarafından biat edildiği için hilâfetine göz yummuştur. Ancak onun babasının yolunu takip ederek Selçuklularla mücadeleye devam edeceğini düşündüğü için endişelenmiştir[368] Sultan’ın bu endişelerinde haklı çıktığını Halife Râşid’in makamına geçer geçmez devlet başkanı gibi etrafındakilere Irak topraklarını iktâ etmesinden[369] ve İmâdüddün Zengî gibi çeşitli devlet adamları ile Sultan Mes’ûd’un aleyhinde iş birliği içine girmesi kanıt olarak gösterilmektedir.[370] İbn Vâsıl’ın Sultan Mes’ûd’a Halife Râşid de babası gibi başına buyruk hareket ederse ne yapacağına dair sorulduğuna dair rivayetine göre Sultan “Babası gibi onu da öldürürüz”, demiştir.[371]

Babasının ölümünden sorumlu tuttuğu için Râşid, Sultan Mes’ûd’a bir şans vermek istemez[372] ve babasının intikamını Sultan’dan almak ister.[373] Sultan Mes’ûd ise Halife’ye bir heyet göndererek ondan babasının kendisine söz verdiği 300.000 dinarı talep eder.[374] Bunun üzerine Halife, Mes’ûd’u sultanlıktan azlederek yerine yeğeni Melik Dâvud’u getirdiğine dair ferman yayımlar.[375] Böylece her iki tarafın bu tür tutumlarından dolayı aralarındaki ipler kopar, savaş meydana gelir ve yenilen taraf Halife olur.[376] Ulemânın da onayını alan Sultan Mes’ûd, Râşid’i hal ederek yerine Muktefî-Liemrillâh’ı 530/1136 yılında halife olarak ilan 422 ettirir.[377]

Hilâfet makamı elinden alınan Râşid-Billâh, Sultan Sencer’e bir mektup yazarak kendisini koruması isteğine olumlu cevap almasına ve çeşitli destekçiler bulmasına rağmen başarılı olamaz.[378]

5 3 2/1138 yılında İsfahan’da yapayalnız kaldığı esnada öldürülür.[379]

Halife’nin tekrar tahta çıkmak için ittifak yaptığı sırada öldürülmesi suikasta uğradığını göstermektedir.[380]

İbnü’l-Cevzî; Halife’nin kim tarafından ve nasıl öldürüldüğü konusunda üç farklı rivayet olduğunu söylemesine rağmen[381] kaynaklarda daha fazla kaydın olduğunu tespit ettik. Biz bu rivayetlerin hepsini vermeye çalışacağız, ancak kaynaklar Halife Raşid’in özellikle Selçuklu sultanları ve Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü üzerinde daha fazla durmaktadırlar.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere Halife’nin suikastının müsebbibinin Selçuklular olduğunu söyleyenlere göre Râşid, Selçuklu sultanları ile arasının iyi olmaması ve şahsi hırsları sebebiyle tıpkı babası gibi[382] Selçuklu sultanları tarafından öldürülmüştür.[383]

Ancak kaynakların çoğu Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü belirterek[384] onun ölümünün arkasında Hasan b. Sabbâh’ın torunu Muhammed’in parmağı olduğunu söylemektedirler.[385] Bu rivayetlere göre Haşhaşîler, Halife Râşid’i 532/1138 yılında İsfahan’da yapayalnız kaldığı esnada[386] hizmetçi kılığındaki bir fedaî vasıtasıyla öldürmüşlerdir.[387] Diğer taraftan İbn Vâsıl, suikastın tarihini 533/1139 olarak kaydeder.[388] Bu suikasta tepki olarak İsfahanlıların ele geçirdikleri her Bâtîniyi öldürdükleri belirtilir.[389]

Halife’nin ölümü hakkındaki diğer rivayetlere göre kimliği belirsiz bir kişi tarafından üç kere zehir verilerek,[390] yatağındayken hizmetçisi tarafından,[391] Horasanlı biri tarafından,[392] şiddetli bir hastalık neticesinde[393] veya Bağdat’ı tekrar ele geçirebilmek için hücum yapmaya hazırlanırken askerleri tarafından öldürülür.[394] Râşid’in ölüm haberini alan insanlar “Bütün tahta çıkan halifeler kendilerinden öncekini nasıl öldürdülerse, Muktefî de Râşid’i öldürdü” demişlerdir.[395]

Sonuç olarak iki Abbasî halifesinin arka arkaya suikast sonucu ölümünden sonra Abbâsî halifeleri toplumdan uzak durarak yaşamaya başlamışlardır.[396] Melik Davûd kısmında da belirttiğimiz gibi Sultan Mes’ûd’un arasının bozuk olduğu şahsiyetlerin Haşhaşîler tarafından tek tek öldürülmesi, Sultan’ın onları maşa olarak kullandığını göstermektedir. Ayrıca devletin zirvesindeki insanlara düzenledikleri bu suikatlar ile Haşhaşîlerin toplumda nasıl bir kargaşa yarattıkları ve bir güç unsuru olduklarını görmekteyiz.

İKİNCİ BÖLÜM

SUİKAST DÜZENLENEN DEVLET ADAMLARI

Nizâmülmülk

Tam adı, Ebû Alî Kıvâmüddîn Hasen b. Alî b. İshâk et-Tûsî[397] olan Nizâmülmülk, bir dihkanın oğlu olarak[398] 410/1018 yılında dünyaya gelir.[399] Selçukluların hizmetine Çağrı Bey döneminde girer,[400]      455/1063 yılında vezirlik makamına erişir.[401] Sultan Alparslan’ın ölümünden sonra Sultan Melikşah’a 20 yıl vezirlik yapar.[402]

Nizâmülmülk’ün ölümü konusunda kaynakların kaydettiği bilgileri ele alacağız. Ancak, öldürülmeden önce niçin istenmeyen kişi durumuna geldiğini açıklamamız neden öldürüldüğü ve bu suikastın arkasında kimlerin olduğu sorusunu cevaplayabilir.

Melikşah döneminde siyaset; Nizâmülmülk, Abbâsî hilâfeti, Terken Hatun ve Haşhaşîler olmak üzere dört farklı güç ekseninde oluşmaktaydı ve en tehlikeli olan nüfuz sahibi Terken Hatundu.[403]

Nizâmülmülk’e düzenlenen suikasttan kısa bir süre önce Sultan ile Vezir’in arası bozulmuştu. Aralarının açılmasının arkasındaki nedenlerden birisi Karahanlı Hanedanlığı soyundan gelen, hedeflerine ulaşmak için Vezir’i kendisine engel gören ve önemli bir güç unsuru olan Terken Hatun;[404] diğeri yaşlanan Vezir’in çeşitli kademelere sahip olan evladının ve adamlarının[405] haksız ve usülsüz tutumlarıdır.[406] Sultan Melikşah “baba” diye hitap ettiği Nizâmülmülk’e çok şey borçlu olduğunu bilmesine rağmen, onun çevresindeki insanların tutumları Sultan’ın ondan rahatsız olmasına sebep olmuştur.[407] Rivayet edildiğine göre bu rahatsızlığı zirve noktasına çıkaran olay, Nizâmülmülk’ün torunlarından Merv Valisi Osman’ın bazı siyasi olaylara karışarak Sultan Melikşah’ı kızdırmasıdır.[408] Böylece Vezir’in torununun yaptığı işe kızan Melikşah ve Nizâmülmülk arasında tatsız mektuplaşmalar gerçekleşmiştir.[409]

Yaklaşık otuz yıl boyunca devletin tüm kademelerinde Sultan Melikşah’tan bile daha güçlü bir duruma sahip olan Vezir, çeşitli kademelerdeki insanları rahatsız ederek kendisine düşman etmiştir.[410] Vezir Nizâmülmülk’ün bu gücünden öncelikle rahatsız olan Sultan’ın kendisiydi.[411] Devlet adamlarından Tâcülmülk, en büyük rakibi olarak gördüğü Nizâmülmülk’ü Sultan Melikşah’ın gözünden düşürebilmek için elinden geleni yapmıştır.[412]

Nizâmülmülk’ün diğer ve en önemli düşmanı, davalarının başarıya ulaşmasının önünde en büyük engel olarak Vezir’i gören Hasan Sabbâh ve Haşhaşîlerdir.[413] Bu bilgiler ışığında onun ölümünün arkasında Haşhaşîler ve dönemin devlet ricâlinin yer aldığı ifade edilebilir.[414]

Nizâmülmülk’ün Haşhaşîler tarafından[415] öldürüldüğü konusunda kaynakların çoğunluğu ittifak halinde olmasına rağmen nerede, nasıl ve kimin teşviki ile öldürüldüğü konusunda ihtilaf söz konusudur.[416] Mevcut rivayetlere göre suikast; Halife Muktedî’yi Bağdat’tan çıkarmak niyetiyle İsfahan’dan yola çıkan Sultan Melikşah’ın arkasından yola çıktığı sırada,[417] hac için aldığı izinle çıktığı yolculuk sırasında[418] veyahut Alamut’u kuşattığı sırada[419] vuku bulur. Olay 485/1092’de Ramazan ayında,[420] teravih namazından sonra[421] Hz. Ömer döneminde vuku bulan Nihavend mevkiinde[422] Sultan Melikşah, Terken Hatun ve Tâcülmülk ile birlikte mola verdikleri sırada meydana gelir.[423] Rivayetlere göre Vezir, Deylemli bir dilenci kılığına bürünen[424] Ebû Tâhir isimli bir Haşhaşî tarafından öldürülür.[425] Başka bir rivayete göre Melikşah’ın[426] ya da Tâcülmülk’ün[427] kölelerinden birisi tarafından veya Haşhaşîlerle anlaşan Tâcülmülk’ün isteği üzerine[428] hançerlenerek öldürülür.[429] Öldürüldüğü sırada 76,[430] 77[431] veya 80’nin üzerinde[432] bir yaşta olan Vezir, bazı kayıtlara göre Haşhaşîlerin suikast düzenlediği ilk kişidir.[433]

Nizâmülmülk’ün ölümü ordu içerisinde kargaşa yarattığı için Sultan’ın, askerleri sakinleştirmek amacıyla aralarında dolaştığı,[434] hatta yaralı bir şekilde otağına götürülen Nizâmülmülk’ün huzuruna gelen Sultan Melikşah’a neden böyle bir şeyi emrettiğini sorunca kendisinin bu olayla bir ilgisinin olmadığına dair yemin ettiği kaydedilmektedir.[435] Ancak Nizâmülmülk’ün ölümünde Sultan Melikşah’ın dahli bulunduğu da belirtilmektedir.[436] [437] Sebep olarak da “Tedbir amaçlı Sultan tarafından öldürüldüğü”,42 Melikşah’ın onun uzun yönetiminden sıkıldığı veya gücünden korktuğu gösterilir.[438] Bunun yanı sıra Nizâmülmülk’ün öldürülmesinde Melikşah’ın parmağının[439] olduğuna dair bir şayiadan bahsedilmektedir.[440] Bu doğrultuda Haşhaşî biri tarafından öldü deyip üzerinin kapatıldığı[441] ifade edilmektedir.

Bu yorumlara paralel olarak dönemin en önemli âlimlerinden Cüveynî (478/1085), yaşadığı bu zaman dilimini hilâfet için gerekli bütün şartları kendinde toplayan bir halifenin bulunmadığı bir dönem olarak değerlendirerek Kureyşîlik şartından vazgeçmiş ve ilim-güç gibi özelliklere sahip olduğundan dolayı hilâfete layık tek kişinin Nizâmülmülk olduğunu 487 belirtmiştir.48

Bu noktada Nizâmülmülk’ün hem toplum katında hem de ulemâ arasında böyle bir itibara sahip olması Melikşah’ı rahatsız etmiş ve ona karşı cephe almış olabilir. Dolayısıyla Sultan’ın, Nizâmülmülk’ün öldürülmesini emretmese bile göz yumduğu ihtimallerinin doğru olabileceğini düşündürmektedir. Ancak elimizde kesin bir kanıt olmadığı için bu düşünceler, yorumdan öteye geçemez.[442] [443] Diğer taraftan toplumun her kesiminden desteklenen Nizâmülmülk’ü, Haşhaşîler açısından büyük bir tehlike arz ettiği için insiyatifleri ile şehit etmiş olmaları da güçlü bir tezdir.

Göçebe bir yapıya sahip, güçlü ve egemen bir kişi tarafından yönetilmeye ihtiyaç duyan Selçuklu toplumunda, Nizâmülmük’ün öldürülmesi sonucunda ilk üç Selçuklu sultanının oluşturduğu parlak dönem sona ermiştir.[444] Genel itibari ile Selçukluların inkıraza uğramasının temel sebebi olarak Vezir’in yirmi dokuz yıllık iktidarının bir suikast sonucunda bitmesi gösterilmesine rağmen devletin çöküş belirtileri o hayattayken de yerel isyanlar ve devlet ricâli arasındaki çatışmalar yoluyla gün yüzüne çıkmıştır.[445] Ancak onun ölümüyle bu çöküş hızlanmıştır.

Vezir’in öldürülmesi özellikle taraftarları arasında büyük bir infiale ve onu öldürene karşı intikam hırsının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunu, beş ay sonra Tâcülmülk’ün Nizâmülmülk’ün taraftarları tarafından parçalanarak öldürülmesinden de anlıyoruz.[446]

Ebû Müslim

Kaynaklarda hakkında çok az bilgi bulabildiğimiz Rey Reisi Ebû Müslim’in Mısır’dan dönen Hasan Sabbâh’ın faaliyetlerini engellemek isteyen Nizâmülmülk tarafından onu yakalamakla görevlendirdiği kişi olduğu[447] ve Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra başlayan taht kavgaları sırasında Berkyaruk’u desteklediği belirtilmektedir.[448] Sebebini tespit edememize rağmen 488/1095 yılında Hüdâd-ı Razî isimli[449] bir Haşhaşî tarafından katledilmiştir.[450]

Emir Erkuş

İsmi “Arkuş Nizamî” olarak da geçen[451] ve Sultan Berkyaruk’un amcası Yakutî’nin kızıyla evli olan[452] Rey Emiri Erkuş,[453] Sultan Berkyaruk döneminde suikasta uğrayan kişiler arasındaki[454] ikinci kişidir.[455] 488/1096 yılında Rey’de kendisine saldıran Abdurrahman Horasanî isimli[456] bir Haşhaşî tarafından öldürülür.[457] Zehebî, ölüm tarihi olarak 490/1098 tarihini verir.[458] Ancak kaynaklarda Emir hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Müeyyidülmülk

Nizâmülmülk’ün ikinci oğlu olan Müeyyidülmülk, Sultan Berkyaruk’a 487-488/1094- 1095 yılları arasında vezirlik yapar.[459] Sultan’ın annesi Zübeyde Hatunla aralarındaki bir mevzudan dolayı görevinden azledilen[460] Müeyyidülmülk, Hândmîr’in belirttiğine göre Rey şehrine yöneldiği ve Sâve’ye ulaştığı sırada Alamut’tan gönderilen fedaîler tarafından bir suikasta uğrar. Aldığı tedbir sayesinde ölmekten kurtulur.[461] Ancak Haşhaşîlerin onu niçin öldürmek istedikleri konusunda incelediğimiz kaynaklarda herhangi bir kayda yer verilmemiştir.

Abdurrahman Sümeyremî

Kaynaklarda Sultan Berkyaruk’un annesinin veziri olarak geçen Abdurrahman Sümeyremî, 490/1097 yılının Safer ayında Haşhaşîler tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda öldürülmüştür.[462] Maalesef, Haşhaşîlerin devlet adamlarına arka arkaya düzenledikleri bu suikastlara yönetim engel olamamıştır.[463]

Emir Porsuk

Kaynaklarda Tuğrul Bey’in şahnelerinden[464] ve Melikşah döneminin önemli devlet adamlarından birisi olarak gösterilen[465] Emir Porsuk, Sultan Berkyaruk döneminde öldürülünceye kadar Selçuklu sultanlarına hizmet eder.[466] 490/1097 yılında Deylemli bir Haşhaşînin kendisine saldırması sonucunda ölür.[467]

Emir Porsuk’un ölümünden sonra oğulları Zengî ve Ak-Böri babalarının ölümünden Sultan Berkyaruk tarafından vezir tayin edilen Mecdülmülk’ü sorumlu tutarlar. Çeşitli sebeplerden dolayı Vezir’e düşman olan Nizâmülmük’ün oğulları Müeyyidülmülk ve Fahrülmülk de onun bir Bâtıni olup çeşitli Selçuklu idarecilerin Haşhaşîler tarafından öldürülmesinden sorumlu olduğunu söylemeye başlarlar.[468] Böylece Mecdülmülk’ün öldürülmesi için birleşen güçlere 492/1098 yılında Sultan Berkyaruk boyun eğmek zorunda kalır.[469] Sultan Berkyaruk’un bu durumu, ehil olmayan kişilerin sultan olması devletin otoritesinin nasıl sarsıldığının bir göstergesidir.[470]

Emir Üner

Rey emiri olarak[471] ve İsfahan’da Haşhaşîlerin yayıldıklarını gördüğü için kendini onlarla savaşmaya adayan[472] birisi olarak tasvir edilen Emir Üner, Terken Hatunu destekleyen devlet ricâlindendir.[473] Daha sonradan Sultan Berkyaruk’un tarafına geçen[474] Emir Üner’in Sultan Berkyaruk ile arasını Vezir Müeyyidülmülk’ün bozduğu belirtilmektedir.[475] Böylece Sultan Melikşah’ın “Oğlum” diye hitap ettiği Emir Üner, 492/1098[476] veya 493/1099[477] yılında saltanat sevdasına düşerek[478] Sultan Berkyaruk’a isyan etmek maksadıyla İsfahan’dan Rey’e gittiği sırada Sâve civarında Haşhaşîler tarafından bıçaklanarak öldürülür.[479] Bununla birlikte kim tarafından öldürüldüğünün belli olmadığını ifade edenler de söz konusudur.[480]

İbnü’l-Esîr’in anlatımına göre 492/1098-99 yılında İsfahan’da bulunan Haşhaşîlere ait bir kaleye saldıran Emir Üner, onlardan binlercesini öldürmüştür.[481] Emir Üner’in isyan etmek için çıktığı sırada öldürülmesi, suikastın arka planında Sultan Berkyaruk’un olabileceği ihtimalini düşündürmektedir. Ancak kaynakların ortaya koyduğu genel kanaat, Haşhaşîler tarafından öldürülmüş olduğudur.

Emir Bilge Beg Sermez

İsfahan şahnesi[482] Emir Bilge Beg, Sultan Muhammed Tapar’ın tarafında yer alan devlet adamlarından biridir.[483] Aslında Haşhaşîlere karşı çok tedbirli bir insan olmasına rağmen, 493/1100 yılında Sultan Tapar’ın sarayına zırh giymeden gittiği bir gece iki Haşhaşî tarafından bir suikast sonucunda öldürülür.[484] Emir öldürüldükten sonra katillerden biri yakalanmasına rağmen diğeri kaçmayı başarır.[485] Öldürüldüğü gece sarayda bulunan dört oğlunun da katledildiği ve o gece saraydan beş cenaze çıktığı rivayet edilmektedir.[486] Haşhaşîlerin, Emir’e kendilerinden birçok kişiyi yakalayarak öldürdüğü için saldırdıkları belirtilmektedir.[487]

Sultan Berkyaruk döneminde kendini destelemeyen kişiler arasında bulunan Emir Bilge Beg de bulunuyordu ve bu cinayetlerde Sultan’ın parmağı olduğu yolunda dedikodular yayılmaya başlayınca Berkyaruk, Haşhaşîler üzerine bir harekât düzenlemiştir.[488]

Emir Gümüş

Emir Gümüş hakkında sadece Sultan Berkyaruk döneminde Haşhaşîler tarafından öldürülenler arasında[489] bulunduğuna dair bilgiye sahibiz. İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgiye göre Sultan ^Berkyaruk, babası döneminden itibaren güçlenerek toplumda kargaşa yaratan Haşhaşîlerin Emir Gümüş gibi çeşitli devlet adamlarından birçok kişiye suikast düzenlemeleri sebebiyle 494/1111 yılında onların üzerine sefer düzenler ve onlardan birçok kişiyi öldürür.[490]

Ebü’l-Mehâsin Abdülcelîl b. Muhammed ed-Dihistânî

479-82/1082-89 tarihleri arasında Sultan Melikşah dönemine denk gelen yıllarda, Irak amîdliği görevinde bulunan[491] Dihistânî’yi Sultan Berkyaruk, 492/1098 veya 494/1100[492] yılında kendisine vezir olarak tayin eder.[493] [494] Aslında bu göreve layık olmamasına ve halka zulmetmesine rağmen bu göreve getirilen Vezir hakkında Bündârî, “Zulüm konusunda eli ve  kılıcı uzun der. Vezirlik görevine geldikten çok kısa bir süre sonra Haşhaşîler tarafından, bir rivayete göre İsfahan kapısında karnı yarılarak[495] başka bir rivayete göre Sultan Berkyaruk’un çadırındayken kendini çağıran bir köle ile görüşmek için dışarıya çıktığı esnada öldürülmüştür.[496]

İbnü’l-Cevzî, sebebini zikretmeden sadece 495/1101 tarihinde Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü nakleder.[497] İbn Tağriberdî, üzerine atlayan bir köle tarafından öldürüldüğünü ve Sultan’ın da katili öldürttüğünü kaydeder.[498]

Cenâhüddevle Hüseyin

Asıl ismi Hüseyin Mülâib[499] olan Cenâhüddevle, Alparslan’ın oğlu ve Suriye Selçukluları devletinin kurucusu Tutuş tarafından “Bakîüddevle” lakabı ile Halep’e tayin edilir.[500] Ancak, onun ölümünden sonra oğlu Rıdvan b. Tutuş’un da bir süre işlerini yürütmesine rağmen aralarının bozulmasından ve can güvenliğinden korktuğu için 490/1096 yılında gizlice şehri terk eder.[501] Humus(Hıms)’ta Selçuklulara bağlı kendi adına bir emirlik kurar.[502] 494/1100-01 yılında Rıdvan ile Cenâhüddevle arasında bir savaş vuku bulur.[503] İlerleyen süreçte barışmalarına rağmen ikisinin de birbirlerine karşı tam bir güvenleri kalmaz.[504]

Kaynaklarda Cenâhüddevle’nin 495/1103 [505] veya 496/1103[506] tarihinde Cuma namazı için kalesinden camiye indiği sırada[507] sufi görünümünde bir grup Haşhaşî[508] tarafından öldürüldüğü kaydedilmektedir.[509] Öldürülmesi sırasında Haşhaşîler, o sırada camide bulunan masum on Müslümanı da katletmişlerdir.[510]

Rivayet edildiğine göre Halep'e yerleştikten sonra bölgedeki faaliyetlerini rahatça sürdürebilmek için etkileri altına aldıkları Melik Rıdvan[511] ile anlaşan Haşhaşîlerin reisi Hakim el-Müneccim,[512] Rıdvan’ın isteği üzerine[513] Cenâhüddevle’yi adamlarına öldürtür.[514] Böylece Cenâhüddevle’nin ölümünden karlı çıkan Melik Rıdvan güç ve kuvvet kazanır.[515]

Cenâhüddevle’nin suikast haberi Sultan Tapar’a ulaşınca, Haşhaşîleri lanetlemiş ve Rıdvan’a bir haber göndererek bu suikastı düzenleyen Hakim el-Müneccim’in öldürülmesini emretmiştir.[516] Cenâhüddevle’nin suikast olayından rahatsızlık duyan bölgedeki Türkler, şehri terk ederek Şam’a gitmeyi tercih etmişlerdir.[517] Türklerin bu girişimi, şehrin Haçlılar tarafından ele geçirilme riskini doğurmuş, ancak Melik Dukak’ın tedbirleri sonucunda böyle bir şey vuku bulmamıştır.[518]

Cenâhüddevle’nin öldürülmesi olayı Haşhaşîlerin Suriye’de yaptıkları ilk suikast girişimi olup onun vefatı Haçlıların işine yaramıştır.[519] Zira Cenâhüddevle, Haçlı Kralı Raymond’a karşı önemli bir güç unsuru olduğu için onun Müslüman topraklarındaki emelleri karşısında bir engeldi. Onun ölümü ile Raymond’un bir nevi ekmeğine yağ sürülmüştür.[520]

Seyfüddevle Halef İbn Mülâib

Lakabı “Seyfüddevle”, tam ismi Halef İbn Mülâib el-Eşhebî olan İbn Mülâib’in lütuf sahibi fakat yolları kesen zalim bir insan olduğu belirtilmektedir.[521] Onun hâkimiyeti altındaki Efâmiye kalesi, Büyük İskender’in komutanlarından birisi tarafından M.Ö. 300 yılında yapılan Apamea antik kentinin kalıntıları üzerine kurulmuştur.[522]

Bir rivayete göre Sultan Melikşah’ın emri üzerine Efâmiye Kalesi 484/1091 tarihinde Kasîmüddevle Aksungur tarafından İbn Mülâib’in elinden alınmıştır.[523] Başka bir habere göre bu kale ile birlikte Humus(Hıms)'un da idaresini elinde bulunduran İbn Mülâib gösterdiği kötü idare ve etrafta yaptığı yağmalardan ötürü ortaya çıkan şikayetler üzerine[524] elindeki şehirler Sultan Melikşah'ın emriyle kardeşi Tutuş tarafından ele geçirilmiştir.[525] Kale elinden alındıktan sonra Melikşah'ın yanına götürülerek hapse atılan İbn Mülâib, 485/1092'te Melikşah'ın ölümü sonrasında serbest bırakılınca Fâtımîlerin yanına gitmiştir.[526]

Sultan Tutuş’un oğulları Rıdvan ve Dukak arasındaki mücadeleler esnasında meydana gelen karışıklıklar sebebiyle[527] şehir halkı Fâtımîlere İsmâili bir yönetici isteği ile başvurunca İbn Mülâib, tekrar kaleye 486/1096 yılında yönetici olarak gelir.[528] Mısır’da valilik görevi de yapan İbn Mülâib’in geriye dönmesi sebebiyle Efâmiye Kalesi Fâtımîlere bağlı bir yer haline gelmiş olur.[529]

Emir, kaleye bu ikinci kez hâkimiyeti sırasında Haşhaşîlerin suikastına uğrayarak vefat eder. Suikastın sebebi olarak İbn Mülâib’in Alamut’a değil de Mısır’daki halifeye bağlı olmasından[530] veya kaleyi aldıktan sonra Fâtımîlerin sözünü dinlemediğinden[531] dolayı Haşhaşîlerin saldırısına uğradığı belirtilmektedir.

İbn Mülâib, 499/1105 yılında Suriye’deki Haşhaşîlerin reisi Ebû Tahir es-Sâiğ el- Acemî tarafından[532] Haçlılar tarafından işgal edilen Şiî Sermin şehrinden kaçıp gelerek Efâmiye kalesine sığınanlar arasında bulunan Kadı Ebü’l-Feth Serminî[533] ve birkaç adamın yardımı ile öldürülmüştür.[534] Ona düzenlenen suikast sırasında Haşhaşîler, oğullarını da öldürmüşlerdir.[535]

İbn Mülâib, Humus(Hıms) Emiri Cenâhüddevle’den sonra Suriye’de Haşhaşîler tarafından suikasta uğrayan ikinci kişidir. Cenâhüddevle’nin ölümü gibi onun da ölümü Haçlıların işine yaramış,[536] bölgede rahatça hareket etmelerini sağlamıştır.[537] Zira bir süre Rıdvan tarafından yönetilen kaleye,[538] Haçlılar ele geçirmek amacıyla kuşatma düzenlemişler ve Halep için önemli bir konuma sahip olan kale onların eline geçmiştir.[539]

Fahrülmülk b. Nizâmülmülk

Nizâmülmülk’ün en büyük oğlu olan[540] Fahrülmülk’ün babasının vezirlik dönemindeki hayatı hakkında bilgi bulunmamaktadır.[541] Bununla birlikte tembel, iktidardan uzak, sadece Nizâmülmülk’ün oğlu olduğu için mertebe kazanmış bir şahıs olarak tasvir edilir.[542] Ancak Fahrülmülk; Suriye Selçukluları Sultanı Tutuş’a 487/1094, Sultan Berkyaruk’a 488/1095 ve Sultan Sencer’in ise meliklik dönemi olan 490/1096 yılından itibaren vezirlik görevi ifa etmiş bir şahıstır.[543]

Fahrülmülk’ün Melikşah’ın kardeşi olan, Suriye Selçukluların hükümdarı Tutuş’un vezirliğinden sonra 487/1094 yılında Berkyaruk’un tarafına geçtiği için Tutuş tarafından öldürülmek üzereyken Nizâmülmülk’ün ailesinden geldiği için[544] ve halk tarafından babası çok sevildiğinden dolayı affedildiği kaydedilmektedir.[545] [546]

Sultan Berkyaruk’un veziri olan kardeşi Müeyyidülmülk’ün Sultan’ın annesi Zübeyde Hatun ile arasının bir gerginlikten dolayı açıldığını duyan Fahrülmülk; kardeşi ile arasının babasının mirasından kaynaklanan bir sebepten açık olmasından dolayı vezirlik görevini elde edebilmek için çok para sarf ederek 488/1095 yılında Berkyaruk’un vezirlik mertebesine 591 erişmiştir.

Ancak 490/1097 yılında Sultan Berkyaruk tarafından vezirlikten azledilen Fahrülmülk, Nîşâbur’daki kısa bir uzletinden sonra Melik Sencer’in veziri olur.[547] On yıl boyunca bu görevde kalan Fahrülmülk, Kuhistân bölgesindeki Haşhaşîlerle mücadele ederek kalelerine hücum eder.[548] Suikasta uğrayarak vefat ettiği dönemde Melik Sencer’in veziridir.[549]

Nasıl öldürüldüğü konusuna gelince; Bir Haşhaşî tarafından pusula okurken,[550] dışarıda kendini gizleyerek “Müslümanlık gitmiş, Zulme engel kimse kalmamış” diye bağıran bir Haşhaşîye acıyıp yanına çağırdığı sırada[551] veya muhtaç durumda gözüken bir Haşhaşî tarafından[552] 500/1106 yılında[553] bir aşure günü[554] hançerlenerek öldürülmüştür.[555] Öldürüldüğü sırada oruçlu olduğu da belirtilir.[556] Hatta bir gece önce Hz. Hüseyin’i ve yarınki iftarı birlikte yapacaklarına dair bir rüya da görmüştür.[557]

Vezir’i öldüren suikastçı yakalınca onun ölümüne azmettirenlerin Sultan’ın yanındaki kişiler olduğunu söylemiş, böylece masum kişilerin de ölümüne sebep olmuştur.[558] Bu olay, Alamut’a bağlı kişilerin ne kadar kurnaz olduklarını ve ölürken bile karşılarındakine zarar vermeyi düşündüklerini göstermektedir.[559]

Ziyâülmülk Ahmed b. Nizâmülmülk

Nizâmülmülk’ün çocuklarından biri olan ve İsfahan’da yetişen Ziyâülmülk,[560] Vezir Sa’dülmülk’ün öldürülmesinden sonra[561] kendine vezir arayan Tapar’a çevresindekilerin tavsiyesi üzerine 500/1108 yılında vezirlik makamına getirilir.[562]

503/1110 yılında Muhammed Tapar, babası tarafından Rum elçilerle görüşmek ve avlanmak için yaptırılan[563] İsfahan’daki Haşhaşîlerin sahip olduğu bir kaleyi Ahmed b. Nizâmülmülk’e kuşatmasını emreder.[564] Babasını ve kardeşini öldürdükleri için Haşhaşîlere karşı kişisel bir öfkesi de bulunan Vezir, Hasan b. Sabbâh’ı öldürmek amacıyla[565] Haşhaşîlerden birçok kişiyi öldürerek[566] kısmen başarı elde etmesine rağmen[567] bastıran kışın etkisiyle tam başarılı olamamıştır.[568]

Haşhaşîlerin üzerine düzenlediği bu harekâttan kısa bir süre sonra Ahmed b. Nizâmülmülk, 503/1110 yılında camideyken Hasan ismindeki[569] bir Haşhaşî tarafından boğazından yaralanarak suikasta uğrar. Bu suikasttan yaralanarak kurtulan Vezir, kendisine bunu yapanları yakalayarak konuşturmak ister. Bunun için yakalanan kişi aşırı derece sarhoş edilerek konuşturulur ve itiraf ettiği kişiler yakalanarak öldürülür.[570]

Suikast sırasında Haşhaşîler tarafından yaralan Vezir,[571] Cüveynî’ye göre felç olur.[572] Uğradığı bu suikasttan yaralanarak kurtulduktan sonra 504/1011 yılında Muhammed Tapar, Vezir’i görevinden azleder.[573] Ancak onun, 517/1123 yılına kadar Halife Müsterşid’e vezir olarak hizmet ettiği rivayet edilmektedir.[574]

Emir Mevdûd b. Altuntegin

Sultan Muhammed Tapar döneminde vergi vermediği, Sultan’ın sözünü dinlemeyerek ona karşı çeşitli mevkilerdeki insanları kışkırttığı ve Haçlılarla iş birliği yaptığı için görevinden azledilen Musul Valisi Emir Çavlı’nın yerine göreve getirilen Emir Mevdûd, büyük çatışmalardan sonra 502/1108 yılında Musul’a hâkim olur.[575]

Emir Mevdûd, Müslümanlar için bir tehdit unsuru olan Haçlılar ve Urfa Kontluğu üzerine 504/1110 yılından itibaren taarruza geçtiği için önemli bir şahsiyettir. Zira Selçuklular içerisindeki sıkıntılardan dolayı daha öncesinde Haçlılar üzerine düzenlenen seferler düzenli olmadığı için pek etkili olmamıştır.[576] Mevdûd’un seferlerinin sonucunda Urfa Kontluğu sadece ismen kalan, yağmacılık ve hırsızlıkla geçinen, tarım arazilerini boşaltan, kısmen İslâm ordularını tedirgin eden bir vasfa sahip olarak kalmıştır.[577] Emir, Haçlıları hem ekonomik açıdan hem de siyasi açıdan yıpratmış önemli bir komutandır.[578]

Rivayetlere göre 507/1113[579] yılında Haçlılara yaptığı seferlerinin ardından askerlerinin dinlenmesi için çatışmalara ara vererek[580] Dımaşk’ta Emir Tuğtegin’in misafiri olarak bulunurken[581] cami çıkışı dilenci kılığındaki[582] bir Haşhaşî tarafından şehit edilmiştir.[583] Azîmî, şehir halkı tarafından tanınmayan bir adam tarafından öldürüldüğünü,[584] Ebû Şâme ise kim tarafından öldürüldüğünü söylemeden kendisine saldıran kişi tarafından dört yerinden bıçaklandığını söyler.[585] Saldırıya uğradığı yerin, her Cuma Tuğtegin ile birlikte Hz. Osman döneminden kalma bir Kuran nüshasını ziyarete gittikleri cami olduğu belirtilmektedir.[586]

Suikastı düzenleyen Haşhaşî, olay mahallinde Tuğtegin’in adamları tarafından öldürülmüştür.[587] Emir’in cenazesi Melik Dukak'ın Babü’l-Feradis'teki türbesine defnedilmesine rağmen[588] sonradan Bağdat'a götürülerek İmâm-ı Âzam’ın türbesinin yakınındaki bir toprağa nakledilmiştir.[589]

Emir Mevdûd’un öldürüldüğü sırada yanında Dımaşk Emiri Tuğtegin’in olduğu ve hatta tam suikast sırasında elinin elinde olduğu kaydedilmektedir.[590] Bu sebepten dolayı Emir Mevdûd’un, Tuğtegin tarafından öldürüldüğünü[591] veya böyle bir ithamın söz konusu olduğunu belirtenler mevcuttur.[592] Bu ithamların söz konusu edilmesinin diğer sebebi Tuğtegin’in Haşhaşîleri destekleyen bir şahıs olmasıdır.[593] Ancak bu ithamlarla ilgili kaynaklarda kesin bir bilgi kaydedilmemiştir.

Mevdûd’un öldürülmesinden sonra Kudüs Kralı Boudouin’in Dımaşk Emiri Tuğtegin’e bir mektup yazarak “Islâm’ın direği olan Mevdûd’u Allah’ın evinde, Allah’ın bayramında öldüren bir ümmet elbette mahvolacaktır!”[594] dediği gibi onun ölümüyle bölgedeki Haçlılar güçlü bir düşmandan kurtulmuş oldular.[595] Ancak Emir’in ölümünden sonra Sultan Tapar, Haçlılarla ile mücadeleden asla vazgeçmemiş ve bölgeye başka komutanlar atamıştır.[596] Mevdûd’un ölümünün hemen akabinde Halep Meliki Rıdvan’ın da ölmesiyle bölgede iktidar mücadelesi meydana gelmiştir.[597]

Diğer taraftan Mevdûd’un öldürülmesi olayı, Dımaşk atabegleri ile Selçuklu sultanları arasındaki en önemli meselelerden bir tanesi olmuş ve gerginliğe sebep olmuştur.[598] Ayrıca onun ölümü sonucunda Şam’ın Haçlılarla iş birliği içine girmesine sebep olmuştur.[599] Ona düzenlenen suikast, Suriye bölgesindeki Haşhaşîlerin en etkili eylemleri olarak görülmektedir.[600]

Merâga Emiri Ahmedîl

1108-1227 yılları arasında Tebriz ve Merâga’da hüküm süren Ahmedîl hanedanlığının kurucusu[601] ve Kürt bir aileye mensup olduğu söylenen[602] Ahmedîl b. İbrahim, Sultan Muhammed Tapar döneminde senelik 4000 dinar iktâ sahibi[603] Merâga emiridir.[604]

Sultan Tapar, Şerafeddîn Mevdûd ve Sökmen el-Kutbî ile beraber onu 505/1111 tarihinde Haçlılarla mücadele etmesi için Suriye bölgesine görevlendirir.[605] Ancak, 508/1114[606] veya 5 1 0/1116[607] yılında Dımaşk Atabeği Tuğtegin ile birlikte Bağdat’ta Sultan Tapar’ın sarayında huzurda bulunduğu esnada[608] Haşhaşîlerden elinde bir mektup bulunan ve kendisini açındıran bir kişi tarafından hançerlenerek şehit edilmiştir.[609] Neden öldürüldüğü hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi kaydedilmemiştir.

Ebû Ahmed el-Kazvînî

Sultan Muhammed Tapar’ın haznedarı olarak bilinen Ebû Ahmed el-Kazvînî, 511/1117 yılında Haşhaşîler tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda vefat etmiştir.[610]

Sâid b. Bedî

Melik Rıdvan’ın ölümünden sonra 507/1113 yılında Melikin oğlu Alp Arslan tarafından Haşhaşîlere düşman olduğu için[611] onlarla mücadele etmekle görevlendirilen Halep Reisi Sâid Bedî, şiddete de başvurarak[612] onlardan birçok kimseyi öldürmüştür.[613]

Ancak sebebini tespit edemediğimiz bir hadiseden dolayı 513/1119 yılında Halep’ten kovulup iki oğluyla Mardin’e kaçtığı esnada Fırat Nehri üzerindeki geçiş noktasında ona pusu kuran iki Haşhaşî tarafından öldürülmüştür.[614]

Efdal b. Bedr el-Cemâlî

Fâtımîler döneminde, önemli bir etkiye sahip olan ve devleti yıkılmaktan kurtaran Ermeni vezirlerin[615] ikincisi olan Ebü’l Kâsım Şâhinşâh İbnü’l Melik Emîru’l Cüyûş Bedri’l Cemâlî el-Ermenî,[616] [617] 487/1094 yılında babasının ölümünden sonra onun yerine Fâtımîlerin veziri olur.

Efdal, Halife Müstansır’ın ölümüne yakın süreçte halifenin oğulları arasından Müsta’lî’yi destekler. Bunun sebebi konusunda, Nizâr’ın babası zamanında Efdal’e “Pis Ermeni!” diye seslenmesi,[618] Müsta’lî’nin daha küçük olduğu için kolayca etkisi altına alabileceği[619] şeklinde rivayetler söz konusudur. Bu sebeplerden dolayı Halife Müstansır’ı ölümüne kadar Nizâr’ın hilâfeti konusunda oyaladığı,[620] Müsta’lî’yi halife yaptığı zaman da kendi emrinde Kahire’de bir çeşit askeri diktatörlük kurduğuna[621] dair rivayetler kaydedilmiştir. Kısa süre içinde Müsta’lî’nin vefatından sonra oğlu Âmir’i 495/1102 yılında halifelik makamına getirir ve yıllarca onun vezirliğini yapar.[622]

Efdal hakkında hilâfet için aday seçiminde çok cahilce davrandığı, yönetimde bazı hırsları olduğuna dair[623] olumsuz rivayetler bulunmaktadır. Ancak yirmi bir sene boyunca Mısır’ı yönettiği süreçte[624] yıllarca Haçlılarla mücadele ettiği[625] ve Mısır’ı Haçlı işgalinden koruduğu,[626] vezirliği döneminde Mısır’ı ekonomik, ziraî ve kültürel açıdan ıslah ettiğine[627] dair olumlu rivayetler de söz konusudur.

Hakkında verdiğimiz bu bilgilerden sonra Efdal’in kim tarafından öldürüldüğüne dair farklılık arz eden rivayetleri verelim. İlk olarak Fâtımî halifesi Âmir’in Vezir’in gücünden rahatsız olduğundan dolayı onu öldürttüğüne dair[628] rivayetleri kabul edenlerden birisi olan İbn Haldûn’a göre; küçüklüğünden itibaren Efdal’den nefret eden Âmir, etrafındaki insanlara onu öldürmek istediğini söyler ve onlara danışır. Danıştığı insanlardan bazıları Efdal’i öldürmemesini tavsiye etmelerine rağmen Halife, Emir Muhammed b. Fâtih el-Batâihî’nin de desteğiyle[629] bir gece Vezir’i yatağındayken tuttuğu adamlar vasıtasıyla öldürtür.[630]

Başka bir rivayete göre Halife, Ramazan ayında bir şölen düzenler ve orucunu açan Efdal’i öldürtür.[631] Fakat hemen ölmeyen Efdal’in odasına gelen Halife Âmir, ona biriktirdiği servetinin nerede olduğunu sorar,[632] onun servetini günlerce arattırır ve sonunda da otuz yıl boyunca topladığı malı-mülkü bulur.[633] Hatta Âmir’in, onun ölümü esnasında kimlerin ağıt tuttuğunu gözlemleyerek taraftarlarını tespit ettiğine dair bilgiler de mevcuttur.[634]

Vezir’in Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü rivayetlerinde;[635]             515/1122 arihinde

Hasan Sabbâh’ın, adamlarından birini onu öldürmek ile görevlendirdiği,[636] Halep’ten gelen üç Haşhaşî tarafından[637] bir suikast sonucunda öldürüldüğü belirtilmektedir.[638] Başka bir habere göre ise “Un dükkanında çalışan” Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü kaydedilmektedir.[639] Haşhaşîlerin onu neden öldürdüğü sorusuna ise, halife seçimi sırasında Hasan Sabbâh’ı hapishaneye atmaya kadar vuku bulan olayları,[640] Vezir’in Bâtınilikten nefret ettiği için ülkede bu inancın körelmesine sebep olması[641] ve Mısır’da tekrardan Sünnîliği yaygınlaştırmak istemesi[642] gibi sebepler cevap olarak gösterilmektedir. İşte bu sebeplerden dolayı Efdal’in, Haşhaşîlerin kendisinden nefret ettiğini bildiği, onlara karşı sürekli ihtiyatlı olduğu[643] ve tedbir amaçlı sarayının bahçesine çeşitli korumalar yerleştirdiği de kaydedilmektedir.[644]

Bazı kaynaklar ise kim tarafından öldürüldüğünün belli olmadığını[645] veya bir bayram gecesi iki köle tarafından,[646] Nil kenarındaki sarayının kenarında yürürken öldürüldüğünü rivayet ederler.[647]

Bu iki tezi birleştiren İbn Tağriberdî’nin rivayetine göre Halife Âmir, büyünce onu öldürmek ister[648] ve bir cemaatle anlaşır.[649] İbn Tağriberdî, isim vermemesine rağmen biz bu cemaatin Haşhaşîler olduğunu anlıyoruz. Kısacası Haşhaşîler, bu olayda Halife’nin tetikçisi olmuşlardır.[650]

515/1122[651] yılında suikasta uğrayan ve öldürüldüğü sırada 57 yaşında olan[652] Efdal’in kim tarafından öldürüldüğü Münâvî’ye göre bir sır olarak kalmıştır.[653] Onun ölümü, iki tarafın da menfaatine geldiği için[654] [655] aralarında bir memnuniyet doğurmuş ve Alamut ile Kahire yönetimi arasında havanın yumuşamasını sağlamasına rağmen bu yumuşama kısa 700 sürmüştür.

Kemalü’lmülk Ali b. Ahmed es-Sümeyremî

Rivayet edildiğine göre Sümeyremî’nin babası, Sultan Melikşah’ın eşi Terken Hatunun İsfahan’daki arazilerini eken bir şahıstır.[656] Zekası ve kurnazlığı ile bilenen[657] Kemalü’lmülk ise Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd’un veziri olur.[658]

Haşhaşîler tarafından öldürülen[659] Vezir’e fedaîler şöyle saldırmışlardır: 516/1122 tarihinde Bağdat’a giden Sultan Mahmûd’un yanına gitmek isteyen Vezir, yol üzerindeki dükkânlardan çıkan bir güruh tarafından bıçaklanır.[660] Yaralı olarak bir çardağa kaldırılan Sümeyremî, ehil olmayan bir doktor tarafından tedavi edildiği esnada, çardağın tavanından atlayan bir adamın sapladığı bıçakla hayatını kaybeder.[661] Başka bir rivayete göre ise dar bir yoldan geçerken Haşhaşîler tarafından öldürülür.[662]

Sümeyremî’nin kim tarafından öldürüldüğüne dair diğer rivayetlere göre zulmü ve fasıklığı gün yüzüne çıkmış olan Vezir,[663] kimliği belirsiz bir kişi[664] veya Sultan Tuğrul’un zalim veziri Dergüzinî tarafından öldürülür.[665]

Aksungur el-Porsukî

Kaynaklara göre Porsuk ailesinin gulamlarından olan,[666] Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd tarafından çeşitli görevler ile vazifelendirilen[667] Aksungur el-Porsukî; cömert, cesaret, adalet sahibi olduğundan dolayı Halife Müsterşid’in saygısını kazanmış bir emirdir.[668] [669] 714 Ayrıca Haçlılarla mücadele de dirayetli bir komutan olarak tanınmaktadır.

Sultan Muhammed Tapar, Haşhaşîler tarafından şehit edilen Musul Atabeği Mevdûd yerine Musul’a Haçlılar ile mücadele etmesini için[670]      508/1113 yılında Aksungur el-

Porsukî’yi tayin eder.[671] Bu görevlendirme sonucunda yıllarca onlarla savaşan Aksungur, çok büyük başarılar elde edememesine rağmen Halep’i onlardan geri alarak Mezopotamya içlerine kadar yayılan Haçlıları Suriye bölgesine doğru geri püskürtmeyi başarır.[672]

520/1126 yılında Fâtımîler ile anlaşarak Haçlıları iki ateş arasında bırakmak isteyen Aksungur, harekete geçer ancak sonradan Haçlılar ile ateşkes yenileyerek yerine oğlunu bırakarak Musul’a geri döner.[673]

Musul’a gelen Aksungur 519/1125[674] veya 520/1126[675] yılında bir gece öncesinde rüyasında köpeklerin kendisine saldırdığını görmesine[676] [677] ve çevresindekilerin ikazına rağmen “Cuma namazını terk edemeyeceğini”122 söyleyerek Musul’daki eski camiye gitmiş ve Sufi görünümlü[678] on Haşhaşî tarafından saldırıya uğramıştır.[679] Bazı rivayetlere göre namazdayken[680] bazı rivayetlere göre ise cami çıkışında saldırıya uğrar.[681] Suikastı düzenleyen fedaîlerin Türk, Horosan ve Deylemlilerden oluştuğu da rivayet edilmektedir.[682] Kendisine saldıranlardan birkaç tanesini boğuşma sırasında kendisi[683] geriye kalanlardan yakalananları ise askerleri öldürmüştür.[684]

Emir’in ölümünün arkasında Haşhaşî reisi Behram[685] veya Haçlılarla iş birliği içindeki Hille Emiri Dübeys b. Sadaka’nın[686] olduğu söylenmektedir. Haşhaşîlerin Aksungur’a, suikast düzenlemelerinin sebebi olarak kendi üzerlerine birçok kez saldırması ve birçok kişiyi öldürmesi gösterilmektedir.[687]

Şehit olan babası Aksungur’un katillerini araştıran Halep yöneticisi İzzeddîn Mes’ûd, soruşturma neticesinde sorumlulardan birisi olan bir ayakkabıcıyı yakalamış ve adamdan yıllardır Aksungur’u öldürmek için uğraştıkları itirafını alınca da elini-kolunu-ayaklarını kestikten sonra taşlayarak öldürtmüştür.[688] Mes’ûd, babasının intikamı uğruna masum insanlara da zulmetmiştir.[689]

Aksungur’un öldürülmesinin hemen akabinde Antakya Emiri Cuslin, Halep ve çevresine bir sefer düzenlemiş ve Müslümanları zor durumda bırakmıştır.[690] Onun ölümüyle Selçuklular, hem Haçlılara karşı hem de Haşhaşîlere karşı mücadelelerinde büyük bir darbe almışlardır.[691] Ancak onun öldürülmesinden sonra Müslümanların birlik olmadıktan sonra hem Haçlılara karşı hem de Haşhaşîlere karşı bir başarı elde edilmeyeceği anlayan İmâmüddin Zengî, onlarla mücadele için oğlu Nûreddin Zengî’yi bölgeye görevlendirmiştir. Böylece Haşhaşîler, istemedende olsa Müslümanların başına güçlü bir kişinin geçmesini sağlamışlardır.[692]

 Muinü’d-dîn Ebû Nasr Ahmed b. el-Fazl b. Muhammed Kaşî

Sultan Melikşah döneminde Nizâmülmülk tarafından devlet kurumlarında çalıştırılmaya başlatılan,[693] [694] Sultan Berkyaruk döneminde de çeşitli görevler icra eden Kaşî’nin 739 yeteneğini fark eden Sencer, 518/1124 yılında kendisine onu vezir olarak tayin eder. Vezirlik görevine getirilen liyakat sahibi Kaşî, Haşhaşîleri kâfir mertebesinde sayarak[695] hem nizamî bir düşman gibi üzerlerine düzenli bir ordu sevk etmiş hem de çete muharebesi yapmak suretiyle nerede görülürlerse öldürülmelerini emretmiştir.[696]

Sultan Sencer’in Haşhaşîlerin üzerine düzenlediği birçok sefer başarısız olmasına rağmen vezirlik görevine getirdiği Kaşî’nin, Horasan ve Turşiz’i ele geçiren Haşhaşîlerin üzerine gönderdiği birlikler başarılı olmuş ve onlara büyük bir zayiat verdirmiştir.[697] Onlar ile mücadelesi boyunca Vezir’in, yaklaşık on iki bin Haşhaşîyi öldürdüğü kaydedilmektedir.[698]

Vezir’in hem Sultan Sencer katındaki değerinden hem de başarılarından dolayı düşmanları çok olmasına rağmen Haşhaşîlere karşı yaptığı faaliyetler nedeniyle en büyük düşmanı onlardır.[699] Zira hem Sultan’ı sürekli onlara karşı kışkırtmış hem de onlardan birçok kişiyi öldürmüştür.[700] Haşhaşîler, Kaşî’den kurtulmak için tuttukları bir kişi vasıtasıyla onu Haşhaşî olmakla suçlamalarına rağmen çeşitli devlet adamlarının şehadetleri ve suçlamada bulunan fedaînin itirafı ile bu iftiradan kurtulmuştur.[701]

Vezir’in diğer önemli düşmanı ise Irak Selçukluları veziri Dergüzinî’dir.[702] Dergüzinî, Kaşî’yi kendisini faaliyetlerinden dolayı görevinden alınmasını istediği ve Sencer döneminin itibarlı âlimlerinden olan ve sürekli Haşhaşîler üzerine harekât düzenlenmesi yönünde telkinlerde bulunan Ebû Sa’d Muhammed Herevî’yi dinlediği için düşman olmuş ve Haşhaşîlerle anlaşarak onu öldürmek istemiştir.[703]

Belirttiğimiz sebeplerden dolayı Kaşî’ye düşman olan Haşhaşîler bir suikast planı yapmışlardır. Vezir, Nevruz sebebiyle Sultan Sencer’e hediye edeceği atları kontrol etmek amacıyla ahıra geldiği esnada[704] seyis kılığındaki iki Haşhaşî tarafından 521/1127 yılında hançerlenerek öldürülmüştür.[705]

Barak b. Cendel ve Dahhâk b. Cendel

Haşhaşîler, çoğunluğu Gayrî-Sünnî Müslümanlardan oluşan Suriye’deki Vâdi’t-Teym bölgesini kendilerine uygun bir yer olarak seçerler[706] ve burayı ele geçirmeye çalışırlar.[707] Onların bölgedeki hâkimiyeti için Vâdi’t-Teym kabilesi reisi ve bir Dürzî olan[708] Barak b. Cendel, tehdit oluşturmaya başladığından dolayı Haşhaşî reisi Behram tarafından bir hile sonucunda[709] 523/1129’te öldürülür.[710] Barak b. Cendel, Tâcül-Mülûk’ün oğlu Şemsülmülûk İsmail ile birlikte Haçlılara karşı mücadele eden bir şahıs olarak belirtilmektedir.[711] Aynı dönemde Haşhaşî reisi Behram, düzenlediği saldırılarla birçok Müslümanı da katletmiştir.[712]

Kardeşinin ölümü üzere Dahhâk b. Cendel, bölgede güç kazanmak isteyen Haşhaşîler ve Behram ile 523/1129 yılında[713] giriştiği mücadelede onlara büyük bir yenilgi yaşatır[714] ve Behram’ı öldürür.[715] Böylece Haşhaşîler bölgede büyük bir güç kaybederler.[716] Bunun üzerine Haşhaşîler, hem kendilerine büyük bir yenilgi yaşattığı hem de reisleri Behram’ı öldürdüğü için 543/1149 yılında Dahhâk’a bir suikast düzenlerler ve onu öldürürler.[717]

Nasr Han b. Arslan Han Muhammed

Batı Karahanlıların hükümdarı Arslan Han’ın oğlu olan Nasr Han, babasının 524/1130 yılında geçirdiği felç sebebiyle onun naibi olur.[718] Naib olduktan kısa bir süre sonra kaydedilen rivayetlere göre Haşhaşîler tarafından suikasta uğrayarak vefat eder.[719] Ancak, Semerkant reisinin bir Alevî ile anlaşarak Nasr Han’ı öldürdüğüne dair rivayetler de zikredilmektedir.[720] Zehebî, sadece 524/1130 tarihinde Semerkant emirinin öldürüldüğünü belirterek ayrıntı vermez.[721]

Tâcü’l-mülûk Böri

Ebû Saîd Tâcü'l-Mülûk b. Zahîriddîn Tuğtegin,[722] Dımaşk Emiri Tuğtegin’in oğludur.[723] 522/1127 yılında babasının bir hastalık sonucunda vefat etmesi üzerine onun yerine Dımaşk’ı yönetmeye başlar.[724]

Babası Tuğtegin bölgede elini güçlendirmek istediği için, Suriye ve çevresinde bir güç unsuru olan Haşhaşîlere destek olmuş ve böylece onun döneminde Haşhaşîler Dımaşk’ta çoğalmışlardır.[725] Ancak Tâcü’l-Mülûk, babasının ölümünden sonra Haşhaşîlerden kurtulmak için ilk adım olarak Haşhaşîleri himaye eden[726] ve Dımaşk’ı Haçlılara teslim etme girişiminde bulunan[727] Vezir Tâhir b. Sa’d el-Mezdegânî’yi bir divan toplantısı sırasında devlet ricâlinin de desteğini alarak 523/1128 yılında[728] öldürtür.[729] Vezir’in ölümünün arkasından ele geçen bütün Haşhaşîleri öldürtür.[730] Kendilerine karşı düzenlenen bu harekâttan endişelen Haşhaşîler, Haçlılar ile anlaşma yolunu seçerler.[731]

Yaptığı bu girişimlerden sonra Haşhaşîlerin Haçlılarla ittifak yaptığını ve Dımaşk'ı Haçlılara teslim etmeyi planladıklarını[732] öğrenen Tâcü’l-Mülûk, ilerleyen süreçte Sultan Sencer’in de emretmesi üzerine Suriye’deki binlerce Haşhaşî ve taraftarını[733] 523/1128 yılında öldürtür.[734] Haşhaşîlere karşı düzenlenen harekât esnasında Tâcü’l-Mülûk’ü desteleyen Dımaşk halkı onlardan sokakta gördüklerini öldürürler[735] ve onu Haşhaşîlere karşı korurlar.[736] Bu olaylardan sonra Dımaşk’taki taraftarlarının başına gelenleri duyan Alamut reisi, iki suikastçısını Tâcü’l-Mülûk’ün üzerine gönderir.[737]

Tâcü’l-Mülûk, onlara karşı yaptığı bu katliamdan sonra kendisine bir suikast düzenlemelerinden korkarak bazı önlemler almıştır. Ancak, Alamut’tan gönderilen iki Haşhaşî Türk askeri kıyafeti kılığına girerek ordusunun içine sızmış ve 5 2 5/113 1 [738] veya 526/1132[739] tarihinde bir fırsatını bularak intikamlarını almak için[740] onu hançerlemişlerdir.[741] Başka bir rivayete göre ise hamamdan çıkarken bıçaklamışlardır.[742] Aldığı bu yaraya yaklaşık bir yıl dayanabilen Tâcü’l-Mülûk, 526/1132 yılında vefat etmiştir.[743]

Sonuç olarak Müslümanlar için onun öldürülmesi büyük kayıp olmasına rağmen Haşhaşîler, bölgedeki eski güçlerine kavuşamamışlardır.[744]

Aksungur el-Ahmedîlî

Rivayet edildiğine göre Aksungur, Ahmedîlî’nin oğlu[745] veya Ahmedîlî’nin gulamıdır.[746] Ahmedîlî’nin ölümünden sonra 509/1116 yılında Revvâdî Hanedanına son verince Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd tarafından oğlu Melik Dâvud’a atabeg olur.[747] Sultan Mahmûd’un ölümünden sonra ise Melik Dâvud’un sürekli destekçisi olur ve Azerbaycan bölgesinde hutbelerin Melik Dâvud adına okunmasını sağlar.[748] Fakat Melik Dâvud ile Sultan Mes’ûd arasındaki çatışmayı Mes’ûd’un kazanması sonucunda onun tarafına geçmiştir.[749]

Aksungur Ahmedîlî’nin, Haşhaşîler tarafından ancak kimin teşvikiyle ve niçin öldürüldüğü konusunda tarihçiler arasında ihtilaf vardır. İbnü’l-Esîr,   Sultan Mes’ûd’un

Haşhaşîler vasıtasıyla 527/1133 yılında onu öldürttüğünü belirtir.[750] Bündârî’ye göre Sultan Mes’ûd ile Sultan Tuğrul arasındaki vuku bulan savaş esnasında Karatekin çayırında Haşhaşîler tarafından bıçaklanarak öldürülür.[751] Ahmed b. Mahmud’a göre, Sultan Tuğrul’un Haşhaşîlerin destekçisi Dergüzinî’nin gerçek kimliği ortaya çıkıp öldürülünce intikam almak isteyen Haşhaşîler, Aksungur’u öldürmüşlerdir.[752] Başka bir görüşe göre ise, Haşhaşîler tarafından öldürülmesine rağmen ölümünden Sultan Mes’ûd sorumlu tutulmuştur.[753]

Mukarreb Cevher

Mukarreb Cevher; Aslen Habeşistanlı olup[754] Sultan Sencer’in çok güvendiği, has adamlarından ve annesinin hadımlarından birisidir.[755]

Kim tarafından öldürüldüğü konusunda rivayetler farklılık göstermektedir. Cevher’in Sultan Sencer tarafından öldürüldüğü[756] konusundaki rivayetlere göre Sultan’ın Cevher’in çok güçlenmesinden rahatsız olduğu ve Haşhaşîlerden birilerini ayarlayarak onun işini bitirmek istediği gibi haberler kulağına giden Cevher, tedbirli olmaya başlar.[757] Bir gün Sultan, Cevher’e “Ey Cevher senin hakkında Haşhaşîlerden korkuyorum. Bunlardan sakın ve korun.” dediğinde Cevher O’na; “Eğer beni kendinden emin edersen kimseden korkmam bunların oyununu bozarım. ” diyerek karşılık verir.[758] Onun Sultan Sencer tarafından öldürüldüğünü destekleyenler, “Sultan etrafındaki kölelerinden çok sevdiği birisinden bir anda vazgeçip onu öldürmeyi isteyen ruh haline sahip bir hükümdardır” derler.[759]

Başka rivayetlere göre kendinden yardım isteyen bir kadın suretindeki bir Haşhaşî tarafından[760] 5 3 4/1 13 9 [761] yılında bir suikast sonucunda vefat etmiştir.[762] Katledilen Cevher’in kölesi Abbas, Rey’i yönetmeye başlayarak efendisinin intikamını almak için Haşhaşîlerle mücadele eder.[763] Abbas’ın, bu mücadelesinin sonucunda Haşhaşîlerin kellelerinden minare yüksekliğinde bir yığın oluşturduğu kaydedilmektedir.[764] Sultan Sencer’in Cevher’in ölümüne çok üzüldüğü de belirtilir.[765]

Sungur

Suriye’deki birçok kaleyi ele geçirmeye çalışan Haşhaşîler,[766] Masyaf kalesini Şeyzerli Benî Münkız kabilesi için elinde bulunduran Sungur isimli bir Müslüman komutanı bir aldatmaca ve hile sonucunda[767]     535/1140-41 yılında öldürmüşlerdir.[768] İbnü’l-Kalânisî,

sadece Haşhaşîlerin entrikalar sonucunda kaleyi 535/1140’te ele geçirdiklerini söyler.[769]

Girdbazu

Taberistan bölgesinde 665-1349 yılları arasında hüküm süren İran asıllı bir hanedanlık olan Bâvendîler, Muhammed Tapar döneminde, Selçukluların Haşhaşîlere karşı birlikte mücadele isteğine olumlu bir cevap vermemelerine rağmen, Şah Gazi döneminde onlara karşı yıpratıcı harekâtlar düzenlerler.[770]

DİA’da Şah Gazi’nin oğlu Girdbazu’nun ölümünden bahsedilmemesine rağmen Selçukluların Haşhaşîlerle mücadele teklifini kabul etmeyen Bâvendîlerin, ilerleyen süreçte onların kalelerine çeşitli akınlar düzenlemelerinin arkasında bir sebebin olduğu açıktır. Bu, Şah Gazi’nin oğlu Girdbazu’nun 537/1142 yılında Haşhaşîler tarafından öldürüldükten sonra sürekli onlarla mücadele ettikleri[771] bilgisinin doğru olduğuna gösterir.[772]

Nâsıhuddîn Humâr Tekin

Sultan Selâhaddîn’e 570/1175 yılında Suriye bölgesinde Haşhaşîlerin düzenlediği ilk suikast girişimi sırasında[773] onlar tarafından öldürülen bir bekçiden bahsedilir. Şeşen’in kaynaksız olarak verdiği ilginç bir habere göre öldürülen bu şahıs, Osmanlılar döneminde rasathane sahibi Takıyyüddin er-Râsıd’ın büyük büyük dedesi “Nâsıhuddîn Humâr Tekin” dir.[774]

Ancak İbn Vâsıl, Ebû Kubeys kalesi yöneticisi olarak kaydettiği Humâr Tekin’in, kendi bölgesinden geçen Haşhaşîlerin planlarını öğrendiği için katledildiğini belirtir. [775]

Şihâbüddîn Ebû Salih İbn el-Acemî

Nûreddin Zengî’nin ilk veziri olan Şihâbüddîn Ebû Salih İbn el-Acemî, Zengî’nin oğlu el-Melik es-Salih döneminde de güçlü bir nüfuza sahip olarak görevine devam ettiği için[776] el-Melik es-Salih’in Atabegi Gümüştegin’in hasedini üzerine çekmiştir.[777]

Rivayetlere göre Gümüştegin, kıskandığı İbn el-Acemî’den kurtulmak isteyerek onu 572/1177 veya 573/1178[778] yılında hizmetçi kılığındaki Haşhaşîlere Halep camisinde öldürtmüştür.[779] İbn Vâsıl, Gümüştegin’in İbn el-Acemî’yi hem kıskandığı hem de yönetimde tek söz sahibi olmak istediği için Haşhaşîlere öldürttüğünü söyler.[780] Sallabî, kimin teşvik ettiğini söylemeden 573/1178 yılında camide Haşhaşîlerin saldırısı sonucunda öldüğünü kaydeder.[781]

Gümüştegin tarafından suikasta teşvik edilen Haşhaşîler, yakalandıkları zaman suikastı el-Melik es-Salih adına yaptıklarını söylemişlerdir.[782] Buna delil olarak da Melik’in dilinden yazılmış olan bir mektubu göstermişler ancak melikin kâtibi kendisinin böyle bir şey yazmadığını iddia etmiştir.[783]

Nizâmülmülk Mes’ûd b. Ali

Şafiî mezhebine mensup, salih bir insan olduğu bahsedilen Hârizmşahların veziri Nizâmülmülk Mes’ûd da Haşhaşîlerin kurbanları arasındadır.[784]

Kaynakların kaydettiği bilgilere göre, Hârizmşahlar Hükümdarı Alâeddin b.Tekiş’in kalelerine düzenlediği seferlerin öcünü almak isteyen Haşhaşîler, Sultan’ın Veziri Nizâmülmülk Mes’ûd b. Ali’ye bir suikast düzenleyerek öldürürler.[785] Vezirinin öcünü almak isteyen Tekiş, oğlu Muhammed’i Haşhaşîlerin üzerine göndermiştir.[786]

Zehebî 596/1200 yılında mülhidler tarafından öldürüldüğünü söylerken;[787] Hândmîr, Vezir’in Alamut’a yaptığı kuşatmanın intikamını almak isteyen Haşhaşîlerin sarayından çıktığı bir anı yakalayarak öldürüldüğünü kaydeder.[788] Başka bir iddiaya göre Haşhaşîler, Vezir Nizâmülmülk’ü Hârizmşahlar hükümdarı Alâeddin b. Tekiş’in isteği üzerine öldürmüşlerdir.[789] Ancak genel kanaat, Haşhaşîler tarafından katledildiği yönündedir.

Rüknüddevle Kârin

Bâvendîlerin hüküm sürdüğü topraklara VII. yüzyılda birçok saldırılar düzenleyen[790] Haşhaşîler, Bâvendî hükümdarı II. Şah Gazi Rüstem’in kardeşi Rüknüddevle Kârin’i Mâzenderan bölgesindeki faaliyetlerinin seyri açısından tehlikeli gördükleri için öldürürler.[791]

Şihâbüddîn Ğûrî

Gurluların Gazne emiri Şihâbüddîn Ebü’l-Muzaffer Muhammed b. Sam el-Ğûrî, 602/1206 yılında Horasan’dan çıkarılmaktan korkan Haşhaşîler tarafından namaz kıldığı esnada öldürülmüştür.[792] Sallabî’ye göre Haşhaşîler, gücünden korktukları için Emir’e saldırı düzenlemişlerdir.[793]

Diğer bir anlatıma göre Hârizmşah hükümdarı Alâeddin Muhammed Tekiş’in desteğini kazabilmek adına bu cinayeti üstlenmişlerdir.[794] Ancak Şihâbüddîn Ğurî’nin 600/1204 yılında Haşhaşîlerin yaşadığı yerlere düzenlediği seferler sırasında birçok insanı öldürmesi[795] onu kendi istekleriyle de öldürebilecekleri ihtimalini düşündürmektedir. Kazvînî’ye göre ise Hintli fedaîler tarafından öldürülmüştür.[796]

Mekke Emiri Katâde ve Kardeşi

VII/XIII. yüzyılda etkileri toplum üzerinde azalan Haşhaşîler ve Alamut ile irtibat kuran Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh, onları Sünnî kitleyle kaynaştırmaya çalışmış[797] ve böylece Haşhaşîleri resmi olarak da tanımıştır.[798] Böylece Halife Nâsır, Alamut reisi ile arasının iyi olmasından yararlanarak kendisi için tehlikeli gördüğü kişilerden Haşhaşîler vasıtasıyla kurtulmaya başlamıştır. Bunlardan bir tanesi de Mekke Emiri Katâde idi.[799]

Halife ile arasının neden bozuk olduğunu tespit edemememize rağmen kaydedilen rivayetlere göre 608/1212 yılında Mekke’ye Emir’i öldürmeye giden Haşhaşî fedaîler, Emir Katâde yerine yanlışlıkla kardeşini öldürmüşler ve Katâde de bu suikast girişiminden kurtulmuştur.[800] İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgiye göre bu olaydan dolayı o yıl hac ibadetine kısıtlama getirilmiştir.[801]

Emir Ağlamış

Kafesoğlu’nun ismini “Oglımış”[802] olarak zikrettiği, İldenizli atabeği Özbek tarafından 611/1214 yılında bölgede isyan eden bir emirin yerine Irak-ı Acem’e vali olarak atanan Emir Ağlamış,[803] 614/1217 yılında Haşhaşîler tarafından bir suikast sonucu ölür.[804] Haşhaşîlerin ona kızdıkları için öldürdükleri belirtilir.[805]

Bazı müelliflere göre ise 614/1217 yılında isyan etttiği için Alamut reisi ile anlaşan Abbâsî Halifesi Nâsır’ın isteği üzerine Haşhaşîler tarafından düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmüştür.[806] Kafesoğlu, Halife Nâsır’ın Hârizmşahların otoritesine tabi olan Emir Ağlamış’ı kendisi için tehlikeli gördüğü için Haşhaşîler vasıtasıyla Emir’den kurtulma yolunu tercih ettiğini belirtmektedir.[807]

Nizâmülmülk’ün suikastıyla başlayan devlet ricâline karşı düzenlenen bu girişimler sonucunda hem Selçuklu yönetiminde hem de diğer Müslüman devletler içerisinde birçok yönetici Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür. İsimlerini tespit edebildiğimiz kadarıyla ele aldığımız bu şahısların suikasta maruz kalmalarının en önemli sebebi Haşhaşîlere karşı çeşitli harekâtlar düzenlemeleridir. Ancak bir kısmında da tespit ettiğimiz üzere Müslüman yöneticilerin isteği sonucunda da öldürülenler olmuştur. Bu husus, günümüzde Haşhaşîlerin hak-hukuk elde etmek için ortaya çıktıklarına dair iddiaları çürütmektedir.

Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra Selçuklu topraklarında ortaya çıkan taht kavgalarının hemen akabinde devletin çeşitli kurumlarında görevli olan idarecilerin Haşhaşîler tarafından suikast sonucu öldürülmesi toplumda büyük bir kargaşaya sebebiyet vermiştir. Zira suikast sonucu öldürülen veya pasifize edilen devlet adamlarının siyaset sahnesinden geri plana çekilmeleri sonucunda Müslüman devletler yıpranmışlardır. Böylece devletin Suriye bölgesinde ortaya çıkan Haçlılarla mücadele tam anlamıyla gerçekleştirilememiştir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SUİKAST DÜZENLENEN ÂLİMLER

Haşhaşîlerin suikastlarının ikinci hedefleri toplumda otorite olarak önemli bir etkiye sahip olan,[808] inanç ve teknik olarak kendilerine düşman olan şehirlerin sivil sahipleri yani kadıları ve imamlarıdır.[809] Haşhaşîler, ulemâya düzenledikleri suikastları onların insanlarla birlikte oldukları namaz vaktini veya vaaz verdikleri esnayı tercih ederek insanların da görmesini sağlamışlardır.[810] Böylece topluma da ders vermiş oluyorlardı.

Ulemâ arasından suikast düzenlenen birçok âlim olmasına rağmen kaynaklarda hepsinin ismi ve neden öldürüldükleri maalesef belirtilmemiştir. Mesela İbn Kesîr, 494/1111 yılında Haşhaşîler tarafından bir âlimin öldürüldüğünü ve bu yüzden dönemin sultanının onun ölümüne sebep oldukları için Haşhaşîlerden birçok kişiyi öldürdüğünü söylemesine[811] rağmen bu âlimin ismini zikretmez. Bu sebepten ötürü suikasta maruz kalan âlimleri tespit etmekte sıkıntı yaşadık.

Çalışmamızda isimlerini ve kendilerine suikast düzenlenme nedenini tespit edebildiğimiz ulemâyı vermeye çalıştık. İsim belirtiğimiz bazı şahıslara kesin bir şekilde suikast düzenlendiği belli değildir. Ancak bazı müelliflerin bu konudaki idddialarını belirtmek istediğimiz için bu kişileri de çalışmamızın kapsamına aldık.

Sâveli Bir Müezzin

Suikastın tam tarihi bilinmemekle beraber, Haşhaşîlerin ilk suikastı davalarına çağırdıkları Sâveli bir müezzindir.[812] Onu öldürmelerinin sebebi olarak hem taraflarına geçmemesi hem de kendilerini ihbar etme korkusu olduğu belirtilmektedir.[813] Müslümanlar arasından Haşhaşîler tarafından kanı ilk akıtılan kişi sayılan Sâveli müezzinin öldürülmesinden Tâhir isimli bir Haşhaşî sorumlu tutulmuştur.[814] Bu şahıs yakalanarak Nizâmülmülk tarafından öldürülünce Haşhaşîler Vezir’e kin beslemişler ve ilerleyen zamanda ona da suikast düzenlemişlerdir.[815] Nizâmülmülk ile ilgili bölümde de belirttiğimiz gibi Haşhaşîlerin ilk suikastı kimilerine göre Vezir’e olmuştur.

Ahmed b. Muhammed

Çeşitli şehirlere ilim tahsil etmek için giden, adaletli, güvenilir, güzel ahlak sahibi ve İsfahanlı bir âlim olarak belirtilen Ahmed b. Muhammed; 486/1093 yılının Şevval ayında haksız yere Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[816] Fakat neden öldürüldüğü konusunda kaydedilen bir rivayet mevcut değildir.

Gazzâlî

“Hüccetü’l-îslâm”'[817]2 olarak isimlendirilen Gazzâlî; Hasan Sabbâh’ın Alamut kalesini ele geçirdiği 484/1091 yılından itibaren Haşhaşîler ile fikri açıdan mücadele etmesi amacıyla otuz üç yaşındayken başarılı çalışmaları sebebiyle Nizâmülmülk tarafından Bağdat Nizâmiye Medresesine müderris olarak tayin edilir.[818]

Bu göreve getirildikten kısa bir süre sonra Gazzâlî’nin Bağdat’taki görevini bırakarak 488/1095’de[819] on bir yıl sürecek olan ve geçmişten günümüze kadar merak edilen bir inzivaya çekildiğini görüyoruz. Gazzâlî, kaçma sebeplerini Münkız isimli eserinde açıklamasına rağmen Melikşah’ın ölümünden sonra evlatları arasındaki taht kavgalarının vuku bulması ve Haşhaşîler, Gazzâlî’nin Bağdat’ı terk etmesinin arkasındaki siyasi sebeplerdir.[820]

Her ne kadar çoğunluk manevi bir bunalım geçirmesinden dolayı Bağdat’ı terk ettiği kanaatindeyse de Acar’ın belirttiğine göre “Ferid Cebr” isimli bir müellif, inzivaya çekilmesinin sebebi olarak Haşhaşîler tarafından bir suikasta uğrama korkusu olduğunu söylemektedir.[821] Bu iddiaya Gazzâlî’nin içine girdiği “fikri krizi” suikast korkusu ile açıklamanın imkânsız olduğu, Şam’ın da Bağdat kadar tehlikeli olduğu cevabı verilmektedir.[822] Ancak günümüzdeki teknolojik şartlar o dönemde olmadığı için Bağdat’ı terk eden Gazzâlî’yi başka bölgelerdeki insanların şahsen tanıyamayacakları da ihtimal dâhilindedir.

Bu konuya eserinde değinen Watt; Haşhaşîlerin Bâtıni fikirlere karşı olan ulemâya saldırılar düzenlediği bir ortamda onlarla fikri açıdan uğraşan Gazzâlî’nin de ihtimal dâhilinde suikast korkusuna kapılmış olabileceğini ancak kesin bir şekilde Bağdat’ı bu yüzden terk etmiş olduğunu söylemenin doğru olmadığını belirtir.[823]

Biz de suikast ile ilgili bir bilgiyi temel kaynaklarda tespit edemedik. Ama Haşhaşîlerin, kendilerine zararı dokunanlara suikast düzenledikleri böyle bir ortamda Gazzâlî’nin de böyle bir şeyi düşünmesi veya tehdit edilmesi imkân dâhilindedir. Ama kesin olarak Bağdat’ı suikasta uğradığı veya uğrama korkusundan dolayı terk ettiğini söyleyemeyiz. Sadece bir ihtimal olarak değerlendirilebileceği kanaatindeyiz.

Ebü’l-Kasım b. İmâmü’l-Haremeyn

Kaynaklarda hakkında sadece 492/1098 yılında vaaz verdiği sırada Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü[824] ve Haşhaşîlerin ona bir pusu kurarak öldürdükleri belirtilmektedir.[825]

Ahmed b. Hüseyin el-Belhî

473/1081 yılından itibaren taraftar kazanan ve görüşlerini yayan Hasan Sabbâh, Kirmanîlerin VI. hükümdarı İran-Şah’ı harekâtına dâhil edince Haşhaşîler bölgede kuvvet 871 kazanmışlardır.[826]

Bâtıni görüşleri benimsemeye başlayan İrân-Şâh, halkına eziyet etmeye başlar ve ulemâ arasından Ahmed b. Hüseyin el-Belhî isimli fakihi Haşhaşîler vasıtasıyla öldürtür.871 [827] Sallabî, Haşhaşiler tarafından bir ihanet sonucu 494/1100 yılında öldürüldüğünü söyler.[828]

Belhî’nin ölümünden sonra ise İran-Şah, toplumun hızlı bir şekilde Bâtıni mezhebine girmesi için bir Cuma namazı camide toplanan bütün ulemâyı öldürmeyi planlar.[829] Ancak bu planı duyan âlimler onun öldürülmesinin caiz olduğu hakkında fetva çıkarırlar ve İrân-Şâh’ı öldürürler.[830]

Ebü’l-Muzaffer b. el-Hucendî

Haşhaşîler, Şâfiî ulemâdan el-Hucendî’yi de 496/1102 yılında Rey’de vaaz verdiği bir sırada öldürmüşlerdir.[831] İbnü’l-Cevzî’ye göre 496/1102 yılında vuku bulan Sünnî-Şiâ arasındaki çatışmalar sırasında Şiîler tarafından öldürülmüştür.[832]

Ebû Ca’fer b. el-Meşşât

Rey’de müderrislik yapan Şâfiîlerin ileri gelen reislerinden Ebû Ca’fer b. el-Meşşât 498/1104 tarihinde[833] cemaatine vaaz verdikten sonra minberden indiği esnada bir Haşhaşî tarafından hançerlenerek öldürülmüştür.[834]

Ebü’l-Âla en-Nişâbûrî

Muhammed Tapar döneminde İsfahan’da baş müderris[835] ve Hanefî kadısı olan Ebü’l- Alâ, 499/1105 tarihinde İsfahan Camisinde Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[836]

Ubeydullah b. Ali el-Hatîbî

Haşhaşîlerden çok korktuğu için sürekli zırhla gezmesine rağmen[837] onlar tarafından suikast sonucu ölen âlimlerden bir tanesi de Hatîbî’dir. Maalesef, kaynaklarda hakkında kısıtlı bilgi bulunan Hatîbî’nin Haşhaşîler tarafından Cuma namazını eda ettiği esnada[838] öldürüldüğü belirtilmektedir.[839]

Temîmî, Hanefî ulemâ arasında önde gelen İsfahan kadısı olduğunu ve Hemedanlı mülhidler tarafından 502/1108 yılının Safer ayında Cuma günü öldürüldüğünü söyler.[840]

Haşhaşîlerin onu neden öldürdükleri konusunda Sultan Muhammed Tapar’ın onlara kuşatmalar yaptığı esnada, Hatîbî’nin Haşhaşîlere karşı oldukça düşmanca davranışlar sergilemesini cevap olarak belirtilmektedir.[841] [842] [843]

Abdülvâhid b. İsmail Rûyânî

“Fahrü’l-İslâm”8'1 ve “Sahibu’l-Bahr’”’8 diye adlandırılan Rûyânî, 415/1024 yılında doğar.[844] Hadis eğitimi için birçok yere yolculuk yapar ve Şâfî fıkhını tahsil eder.[845] Babası ve dedesinden aldığı eğitimden sonra birçok âlimden de istifade eden Rûyânî, özellikle Şâfiî mezhebinin usül ve fıkhında derinleşmiştir.[846]  “Eğer Şâfiî’nin bütün kitapları yansa

hafızamda onları yeniden yazdıracak kadar güç bulunmaktadır. ”[847] diyen Rûyânî, Selçuklular döneminde kendi adına inşa edilen medresede dersler vermiştir.[848] Çeşitli alanlarda da birçok eser verdiği belirtilmektedir.[849]

Rûyânî’nin 501/1107 veya 502/1108 yılında Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü[850] söylenmesine rağmen bazı kaynaklarda farklı rivayetler mevcuttur. İbn Hallikân ve Zehebî, kendilere gelen bir rivayete göre “Din konusunda mutaassıp olduğu için öldürüldüğünü” zikrederler.[851] Fakat başka rivayetlerden yola çıkarak Haşhaşîler tarafından seksen yedi yaşındayken öldürüldüğünü belirtirler.[852] Safedî ve İbn Tağriberdî 501/1107 yılının Muharrem ayının on birinci günü mülhidler tarafından öldürüldüğünü söylerler.[853] İbnü’l- Cevzî mazlum olarak 502/1108 yılının aşure günü öldürüldüğü söylemesine rağmen kim tarafından ve niçin öldürüldüğünü belirtmez.[854] Sıbt İbnü’l-Cevzî, sadece öldürüldüğünü söylerken[855] Sübkî, kendisine haset edenler tarafından öldürüldüğünü belirtir.[856]

Nizâmülmülk tarafından büyük ikram ve izzete nail olan[857] Rûyânî’nin verdiği bir fetva sebebi ile öldürüldüğü bilgisi de kaydedilen haberler arasındadır.[858]

Ebü’l-Alâ Sâid b. Muhammed b. Abdurrahman el-Buhârî el-İsfahanî

Rivayet edildiğine göre 448/1056 yılında İsfahan’da doğan[859] Ebü’l-Alâ, Mekke ve Bağdat’ta hadis eğitimi aldıktan sonra[860] Hanefî mezhebi üzerine fıkıh eğitimi alarak atandığı beldenin dini lideri olur[861] ve İsfahan camisinde Hanefî akaidi üzerine dersler verir.[862]

Ebü’l-Alâ, 502/1108 yılında bir bayram günü camide Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[863] İbnü’l-Cevzî, kim tarafından öldürüldüğünü söylememesine rağmen[864] Temîmî ve Sıbt İbnü’l-Cevzî Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü söylerler.[865]

Ebû Harb İsa b. Zeyd b. Muhammed

Suriye bölgesindeki Haşhaşîlere destek veren ve Bâtıniliğe meyilli olan Halep Meliki Rıdvan b. Tutuş[866] döneminde 505/1111’de Halep’e, hem âlim hem de ticaretle uğraşan Ebû Harb isimli bir şahıs gelir.[867] [868] Ebû Harb, Haşhaşîleri hiç sevmeyen ve onlar ile mücadele 913

edenlere para yardımında bulunan bir şahıstır.

Rivayete göre Ebû Harb, Halep’e gelirken köle ve yardımcılarıyla birlikte adamları tarafından kardeşi öldürülen bir Haşhaşîyi de yanında getirmiştir.[869] Ancak yanlarında köle olarak getirdikleri bu kişi, Halep’e gelince bölgedeki Haşhaşî Reisi Ebü’l-Feth es-Sâiğ ile görüşerek Ebû Harb’in kendisine yaptıklarını anlatma fırsatı bulur. Bunun üzerine Reis, Melik Rıdvan’ı Ebû Harb’e karşı kışkırtır ve mallarına el koyması için ikna eder.[870] Zaman içerisinde hem Haçlılara hem de bölgedeki güçlere karşı maddi-manevi açıdan gücünü kaybeden Rıdvan, para sıkıntısını çözmek için Ebû Harb’in mallarına el koymaya razı olur.[871]

Melik Rıdvan’ın da onayını aldıktan sonra Ebû Harb’e bir saldırı düzenleyen Haşhaşîler, hizmetçilerinin onu koruması sebebiyle başarılı olamazlar. Olayı duyan halk ve ulemâ, Ebû Harb’e yapılan bu suikast girişimini şiddetli bir şekilde kınarlar.[872] Olayları duyan öteki Suriye emirlerin de Melik’e kınayıcı mektuplar yazdıkları ve bu emirler vasıtasıyla Ebû Harb’in şehri terk ederek canını zor kurtardığı belirtilmektedir.[873]

Muhammed b. Nasr b. Mansur Ebû Sa’d Herevî

İlmi ile kâmil olan, sultanlar katında çok büyük değeri olduğu için sözüne itibar edilen,[874] “Zeynü’l İslâm”[875] [876] lakablı Herevî; Şam ve Bağdat kadılığının yanı sıra birçok 921

Acem şehrinde de kadılık görevini ifa etmiş bir şahıstır.

Sultanlar, halifeler ve melikler arasında bazen elçilik görevi de yapan[877] Herevî, 518/1125[878] veya 519/1126[879] yılında Irak Sultanı Mahmûd veya Halife Müsterşid tarafından Sultan Sencer’e elçi olarak gönderilir. Dönüş yolunda Hemedan’da iki tane Haşhaşî tarafından öldürüldüğü,[880] Horasan’dan Sultan Sencer’in Halife’ye gönderdiği mektup ile tam döndüğü veya Hemedan Camisine girdiği sırada üzerine saldıran Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü kaydedilmektedir.[881]

Öldürülme sebebi olarak zikredilen bilgi şudur: Sultan Mahmûd’un veziri Dergüzinî, Herevî’yi kıskandığı ve görevinden azledilme düşüncesinden dolayı Sultan Sencer’den dönüş yolunda olan Herevî’den kurtulmak maksadıyla iki Haşhaşî suikastçıyla anlaşarak öldürtmüştür.[882] Bündârî’ye göre Herevî, Dergüzinî’nin Haşhaşîleri desteklediğini ortaya çıkaran bir bilgi ile döndüğü için öldürülmüştür.[883]

Ebü’l-Fazl b. el-Haşşâb

Rivayetlere göre Şiî bir âlim olan[884] ve bölgede Haçlılara karşı harekâtın başında bulunan bir zattır.[885] Ayrıca Ebü’l-Fazl b. el-Haşşâb hakkında Azîmî, 517/1123 yılında Halep kiliselerine el koyup mescite çevirdiğini kaydeder.[886]

Suriye bölgesinde Haşhaşîleri destekleyen Halep Meliki Rıdvan’ın ölümünden sonra oğlu Alp Arslan’ın Haşhaşîler üzerine düzenlediği operasyonlar sonucunda halk biraz rahatlar.[887] İlerleyen süreçte ise Halep’te uğradıkları kıyımın hemen arkasından Haşhaşîler; artık üst olarak Güney Suriye’de yoğunlaşmaya başlarlar ve bölgeyi ele geçiren Artuklu hükümdarı İlgazi ile dostça ilişkiler kurarlar. Giderek güçlenen Haşhaşîler, İlgazi’den Kalatü’ş-Şerif isimli bir kaleyi istemelerine rağmen, İlgazi kaleyi onlara vermemek için ulemâdan Ebü’l-Fazl kontrolünde kaleyi yıktırır.[888]

Haşhaşîler, bu olaya tepki olarak kalenin yıkımına nezaret eden ve öncesinde de taraftarlarının ölümüne sebep olan Ebü’l-Fazl b. Haşşab’ı 519/1125 yılında[889] katlederler.[890]

Sadreddin Abdullatîf b. Muhammed b. Sâbit el-Hucendî

İsfahan’ın reisi olan ve sultanların katında önemli bir şahıs olan el-Hucendî,[891] hem halk hem de idareciler üzerinde büyük bir nüfuza sahip ulemâ arasındandır.[892]

Sultan Melikşah’ın ani ölümünden sonra oğulları arasında vuku bulan çatışmaları fırsat bilen Haşhaşîler, 494/1101 tarihinde İsfahan’da insanları öldürmeye başladıkları zaman[893] Haşhaşîlerden kurtulmak isteyen İsfahanlılar el-Hucendî’nin önderliğinde örgütlenirler ve onlarla başarılı bir mücadele verirler.[894] Ayrıca el-Hucendî, 500/1107 yılında Şahdiz kalesine düzenlenen sefer esnasında, Haşhaşî taraftarı Vezir Sa’dülmülk’ün Sultan Muhammed Tapar’a bir suikast düzenleyeceğini tespit ederek Sultan’a iletmesi sonucu suikastın başarısız olmasını sağlar.[895]

Haşhaşîler, kendilerine karşı bu faaliyetleri yapan el-Hucendî’yi 523/1128’de bir fırsatını bularak İsfahan’da düzenledikleri bir suikast sonucunda katlederler.[896]

Ebû Haşim

Deylem bölgesinde, Zeydîler ve Haşhaşîler arasında çatışmalar vuku bulduğu esnada Zeydî İmam Ebû Haşim ile Haşhaşîlerin reisi Kiyâ Büzürgümmîd arasındaki gelip giden mektuplarda İmam, Haşhaşîleri sapkınlıkla suçladığı için[897] iki taraf arasında bir uzlaşmaya varılamaz. Esir düşen Ebû Haşim, imamlık iddiasından vazgeçerek Haşhaşîlerin safına geçmek istemesine rağmen bu isteği kabul edilmez.[898] Haşhaşîlerin reisi Kiyâ Büzürgümmîd, Ebû Haşim’i Deylem’i ele geçirmek istediği ve İsmâililerden nefret ettiği için 525/1131 yılında öldürür.[899]

Fahreddin Râzî

543-44/1149 tarihinde Selçukluların başkenti Rey’de dünyaya gelen, Arap asıllı bir aileye mensup olan ve çeşitli ülkeleri gezerek ilim tahsil eden Râzî, 606/12010 yılında Herat’ta vefat etmiştir.[900] İslâm dünyasında birçok kişiye suikast düzenleyen Haşhaşîler, temel İslâm tarihi kaynaklarında bahsedilmemesine rağmen günümüzdeki bazı müelliflere göre Râzî’ye de bir saldırıda bulunmuşlardır.

Râzî’nin Haşhaşîlerle ilişkisi, kendisinin gizli bir İsmâili olduğu[901] yolundaki bir ithamı yalanlamak için onları lanetlemesi ile başlamıştır.[902] Böyle bir ithamın iftira olduğunu, Râzî’nin “İ’tikâdâtüfırâki’l-müslimîn ve ’l-müşrikîn” isimli eserinde onları, kâfirlikle suçlayıp amaçlarının şeriatın kanunlarını ortadan kaldırmak olduğunu[903] söylediğinden dolayı anlıyoruz.

Fahreddin Râzî’ye düzenlenen suikast girişimi, Haşhaşîlerin reisi II. Muhammed dönemine denk gelir. İddialara göre aslında bu dönem onların kendi içlerine çekildikleri ve suikast düzenlemedikleri bir dönemdir. İsmâilileri hiç sevmediği ve sözde bağnaz yorumlara sahip olduğundan dolayı Râzî, bu görüşlerinden vazgeçmesi için bir öğrencisi vasıtasıyla uyarılır.[904] Râzî’yi öldürmek için gelen kişinin aslında öğrencisi olmayıp onu takip edebilmek için uzun süre derslerine katılan bir Haşhaşî olduğu da söylenir.[905] Dozy’e göre Râzî, kendisini öldürmek için yere yatıran Haşhaşî’ye yalvararak canını zor kurtarmıştır.[906]

Çok güçlü bir hitabete ve hazırcevap bir kişiliğe sahip olduğu için fikri mücadele yaptığı çeşitli gruplar, ondan rahatsız olmuşlardır. Lockhart’a göre onun bu yönünden çekinen Haşhaşîler, Râzî’ye bir miktar para vererek susturma yoluna da başvurmuşlardır.[907]

Râzî, derslerinde Haşhaşîleri ve inançları hakkında kırıcı ifadeleri bırakınca[908] kötülemekten neden vazgeçtiğini soranlara “Onların hançerleri var” cevabını vermesinden[909] de bu suikast girişiminin doğru olduğunu anlıyoruz.

Sadr Muhammed-i Vezzan

Hârizmşahlar Hükümdarı Alâeddin Tekiş’in kalelerine düzenlediği seferlerin öcünü almak isteyen Haşhaşîler, Sultan Alâeddin’in veziri Nizâmülmülk Mes’ûd b. Ali’ye düzenledikleri suikastın yanı sıra Rey’deki Şâfîlerin Reisi Sadr Muhammed-i Vezzan’a da bir suikast düzenleyerek onu öldürmüşlerdir.[910]

Genel itibariyle Selçuklu topraklarında V./XI. yüzyılda ortaya çıkan Haşhaşîlerin Bâtınilik/İsmâililik inançları ekseninde ortaya çıktığı kabul edilmesine rağmen faaliyetleri bize, çeşitli kademedeki önemli şahıslara düzenledikleri suikastların temelinde siyasi çıkarlarının olduğunu göstermektedir. Bu kapsam çerçevesinde toplumun fikir önderleri olan ulemâya düzenledikleri suikastların temelinde, mezhep ve din ekseninde olmayıp kendilerine karşı insanları uyarmaları, devlet ile yakın temasta olmaları vardır. İslâm âlimleri arasından da işledikleri cinayetler sonucunda toplumda ne yazık ki yıkıcı bir atmosfer oluşmuş, insanların birbirlerine karşı güvenleri kalmamıştır.

SONUÇ

Hz. Peygamberin vefatından itibaren Müslümanlar arasında vuku bulan ayrışmalar yoğunlaşarak devam etmiş ve ilerleyen süreçte çeşitli mezhep ve oluşumlar ortaya çıkmıştır. Ancak nüvelerinin sahabe döneminde atıldığı bu dini ve siyasi ihtilaflar, Selçuklu İmparatorluğu döneminde çatışmalara dönüşmüştür. Tam bu zaman diliminde Fâtımîlerin planları neticesinde ortaya çıkan Hasan Sabbâh ve adamları, benimsedikleri düşünceler çerçevesinde sistematik hale getirdikleri suikast yöntemi ile toplumu kan gölüne çevirmişlerdir.

Yaklaşık iki yüzyıl boyunca tarihi bağlam içerisinde büyük etkileri olan Haşhaşîlerin kendilerine ait eserleri; Moğolların Alamut’u ele geçirdikleri sırada yok olmaları sebebiyle günümüze ulaşamamıştır. Böylece haklarındaki bilgiyi, özellikle temel İslâm tarihi kaynaklarında yer aldığı kadarıyla inceleyebilmekteyiz. Bu sorun, hem yerli hem de yabancı yazarlar tarafından yanlı bir bakış açısı yarattığı yönünde eleştiriler almıştır. Diğer taraftan Haşhaşîler, Marko Polo’nın ve Haçlı seferlerinin etkisiyle Batı dünyasında da ilgi çektikleri için son iki yüzyıldır yabancı müelliflerin de çalışma alanı içine girmişlerdir. Ancak yapılan bu çalışmalarda Haşhaşîlerin suikastları kimlere düzenlendikleri toplu ve kapsayıcı bir şekilde ele alınmadığı için bu çalışmayı tercih ettik.

Çalışmamızda kaynaklarda yer alan suikastların kimlere yöneltildiğini, bu cinayetlerin sebep ve sonuçlarının neler olduğunu tespit etmeyi amaçladığımız için; Haşhaşîlerin öldürmek için hedef aldıkları kişilerin öncelikle devletin en zirvesinde olan sultanlar, melikler ve halifeler olduğunu; ikinci olarak çeşitli devlet adamlarına yöneldiklerini; diğer hedeflerinin toplumdaki önemli ulemâ olduğunu belirtmeliyiz. Diğer taraftan Haşhaşîler, çeşitli sebeplerden dolayı şehirlere, kervanlara, yolculara da toplu bir şekilde baskınlar düzenleyerek birçok masum insanın da ölümüne sebep olmuşlardır.

Bu üç gruba düzenlenen suikastlar, amaç ve arka plan açısından farklılık arz etmektedir. Harekâtın ve suikastların ilk ortaya çıktığı dönemlerde Haşhaşîlerin, kendilerine düşman olan şahıslara yöneldiklerini görmekteyiz. Bu doğrultuda suikastlar; Sultan Berkyaruk, Muhammed Tapar, Sultan Sencer ve Nizâmülmülk, Fahrülmülk, Ebû Nasr el- Kaşî, Tâcü’l-Mülûk gibi şahıslarda olduğu gibi kendileri ile mücadelede tavizsiz olan önemli devlet adamları veya kendilerine karşı insanları örgütleyerek devlet ricâli ile iş birliği yapan Herevî ve Hatîbî gibi ulemâya düzenlenmiştir. Suikasta maruz kalan âlimlerin çoğunluğunun Şafiî'lerden oluşması, Selçuklular döneminde Şafiî mezhebinin revaçta olmasından dolayı bu mezhepteki ulemânın toplumda ağırlıklarının daha fazla hissedilmesinin sonucunda Haşhaşîlerin onları kendileri için daha fazla tehlikeli gördüklerini göstermektedir.

İlerleyen süreçte Haşhaşîlerin davaları adına tehlikeli gördükleri kişilere yönelik suikastların yanı sıra, özellikle Hasan Sabbâh’ın vefatından sonra bazı devlet ricâlinin isteği ve maşası olarak suikastlar işlediklerini görmekteyiz. Sultan Mes’ûd döneminde arka arkaya öldürülen Halife Müsterşid, Halife Râşid ve Melik Dâvud cinayetler ile Mevdûd b. Altuntegin, Aksungur el-Porsukî ve Selâhaddîn-i Eyyûbî gibi Haçlılarla mücadele eden önemli şahıslara yönelik suikastların arka planında Müslüman yöneticilerin isimlerinin anıldığını ve ithamlar olduğunu görmekteyiz.

Tespit ettiğimiz üzere suikastların çarpıcı olan diğer bir yönü de şudur: Temel doktrin olarak Bâtıni ve İsmâili düşüncesi üzerine, Fâtımî Halifesi Müstansır’ın planları neticesinde kurulmalarına rağmen Fâtımîlerden Halife Âmir-Biahkâmillah ile Vezir Efdal’e düzenlenen suikastlar ve Sünnî yöneticilerin siparişleri üzerine yaptıkları suikastlar, bize cinayetlerin temelinde dinin etkili olmadığını göstermektedir.

Sonuç olarak suikastların özel sebepleri hariç, arka planında dini inançlar varmış gibi görünen ancak siyasi bir eksende Haşhaşîlerin Müslümanlara düzenledikleri bu suikastlar; yaşadıkları zaman diliminde İslâm toplumunda büyük bir karmaşaya, dehşete ve korkuya sebep olmuştur. Zira İslâm aleminin o dönemdeki koşulları göz önünde bulundurulursa Haşhaşîlerin düzenledikleri bu suikast girişimleri, ümmetin siyasal-sosyal-toplumsal açılardan gerilemesine ve özellikle dışardan gelen saldırılara tam anlamıyla müdahale edememelerine sebebiyet vermiştir.

Haşhaşîlerin tarihi, faaliyetleri ve çeşitli yöneticilerle ilişkileri üzerine ülkemizde çok az çalışma yapılmasından dolayı mevzuya ilgisi olan araştırmacıların bu konulara yönelerek kapsamlı bir şekilde incelemeleri alandaki eksikliğin kapanmasını sağlayacaktır. Diğer taraftan bu dönemdeki Sa’dülmülk, Emir Bozkuş, Melik Rıdvan, Tugtekin, Dergüzinî, Mezdegânî, Gümüştegin, Atsız gibi kendi menfaatleri için Haşhaşîler ile iş birliği içindeki emir ve vezirlerin belirlenerek tarihi bağlam içerisinde bir değerlendirilmeye tabi tutulması kanaatimizce dönemin siyaset anlayışını göstermesi açısından çok büyük faydası olacaktır.

BİBLİYOGRAFYA

Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, çev: Ahmed Kemâleddin Hilmi, Câmiâtü’l- Kuveyt, Kuveyt, 1984.

Abû’l-Farac, Gregory (Bar Hebraeus) (685/1286), Abû’l-Farac Tarihi, çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK Basımevi, Ankara, 1950.

Acar, Abdurrahman, İmâm Gazâlî’nin Bağdat’ı Terketmesinde Siyasî Faktörlerin Rolüne Dair Bazı Düşünceler”, İslâmî Araştırmalar, 2000, C. XIII, sy: III-VI, s. 495-504.

, “İmam Gazzali ve Selçuklular”, Milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantı, İstanbul, 2011, s. 91-105.

Adalıoğlu, Hasan Hüseyin, Büyük Selçuklu Devleti ile Abbâsî Halifeliği Münasebetleri, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1996.

Agacanov, Sergey Grigoreviç, Selçuklular, çev: Ekber N. Necef-Ahmet R. Annaberdiyev, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006.

Ahmed b. Mahmûd, (977/1569), Selçuk-Nâme, haz: Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977.

Aka, İsmail, Makaleler, Berikan Kitabevi, Ankara, 2005.

Akkuş, Murat, Abbâsî Halîfelerinin Ölüm Sebepleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2010.

Akkuş, Mustafa, “Nizamü’l-Mülk Suikastının Dönemin Kaynaklarına Yansıması”, USAD, Konya, 2018, s. 166-186.

Al-Imad, Leila S., The Fatimid Vizierate, 969-1172, Klaus Schwarz Verlag, Berlin, 1990.

Alptekin, Coşkun, “Aksungur el-Porsukî”, DİA, İstanbul, 1989, II/297.

, “Böri”, DİA, İstanbul, 1992, VI/326-327.

, Dımaşk Atabeyliği (Toy-Teginliler), Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1985.

Anıl, Yaşar Şahin, Alamut Terörünün Kaynakları ve Hasan Sabbah, Gentaş Yayınları, İstanbul, 2003.

Aşûr, Saîd Abdülfettâh, Mısr ve'ş-Şam fî Asri'l-Eyyûbiyym ve'l-Memâlik, Dârü’n-Nehdâti’l- Arabiyye, Beyrut, ts.

Atıcı Arayancan, Ayşe, “Hasan Sabbah ve Halefleri Tarafından Suikaste Uğrayan Devlet Adamları 1090-1257”, ICANAS Kongresi (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) Ankara, 2007, s. 333-346.

, “İsfâhan’da Nizarî-İsmâilî Faaliyetleri”, Milel ve Nihal, 2017, C. I, sy: XIV, s. 270-287.

, “Nizârî İsmailîleri’nin Gelir Kaynakları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2009, sy: XXVI, s. 231-245.

,“Suriye bölgesinde İki İnanç Hareketi: Nizârî İsmâilîleri ve Nusayrîlik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2010, s. 183-198.

Azîmî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Alî et-Tenûhî (556/1160), Târîhu Azîmî, çev: Ali Sevim, Azîmî Tarihi: Selçuklularla İlgili Bölümler (H. 431-538), TTK Basımevi, Ankara, 1988.

Azimli, Mehmet, “Tarihin Araçsallaştırılmasında Hürremiyye Özelinde Batıniyye Örneği”, Din Algısı İnşasında Tarihin Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana Yayınları, İstanbul, 2019, s. 191-204.

Bağdâdî, Ebû Mansûr Abdülkâhir (429/103), el-Fark beyne ’l-Fırak, çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Mezhepler Arasındaki Farklar, TDV Yayınları, Ankara, 1991.

Bakkal, Ali, “Rûyânî, Abdülvâhid b. İsmâil”, DİA, İstanbul, 2008, XXXV /275.

Baran, İlhan, Büyük Selçuklu ve Eyyübiler’de Siyaset Eksenli Sünni Faaliyetler, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır, 2017.

Barthold, Vassiliy Viladimiroviç, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, çev: Hakkı Dursun Yıldız, TTK Basımevi, Ankara, 1990.

Başuğuy, Bedreddin, “Salâhaddîn-i Eyyûbî ve Râşidüddîn Sinân: Nizârî Fedâîler ve Suikastlar”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2017, C. IX, sy: II, s. 747-770.

Bedirhan, Yaşar, “Ortadoğu Ve Kafkaslarda Dini ve Siyasi Teröre Karşı Selçuklu Sultanlarının Uyguladıkları Politikalar”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 2009, sy: CLXXXII, s. 105-118.

Brockelmann, C., İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, çev: Neşet Çağatay, AÜİF Yayınları, Ankara, 1964.

Bulut, Faik, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, Berfin Yayınları, İstanbul, 2000.

Bündârî, Kıvâmüddîn Ebû İbrâhîm el-Feth (643/1245), Zübdetü’n-Nusra ve Nuhbetü’l-Usra, çev: Kıvameddin Burslan, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, TTK Yayınları, İstanbul, 1943.

Campbell, Anthony, The Assassins of Alamut, Published by Lulu, 2008.

Cüveynî, Ebü’l Muzaffer Alâüddîn Atâ Melik (681/1283), Târîh-i Cihângüşâ, çev: Mürsel Öztürk, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 880, Ankara, 1988.

Çelik, Aydın, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), TTK Yayınları, Ankara, 2018.

Çubukçu, İbrahim Agâh, “İbahîler ve Batınîlik”, AÜİF Dergisi, Ankara, 1970, C. XVIII, s. 67-70.

Daftary, Farhad, “The "Order of The Assassins:" J. Von Hammer and The Orientalist Misrepresentations of The Nizari Ismailis (Review article)”, Taylor & Francis, Iranian Studies, No. 1, 2006, s.71-81.

, Ismaili Literature: A Bibliography of Sources and Studies, I.B.Tauris Publishers, London, 2004.

, îsmaililer: Tarihleri ve Öğretileri, çev: Ahmet Fethi, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2017.

, Şii İslam Tarihi, çev: Ahmet Fethi, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2016.

, The Assassin Legends: Myths of The Ismailis, I. B. Tauris & Co Ltd, London, 1994.

Delibalta, Yavuz, Selçuklularda İstihbarat, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2018.

Demirkent, Işın, “Mevdûd b. Altuntegin”, DİA, İstanbul, 2004, XXIX/427-429.

, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1974.

Devletşah, Bahtişâh-ı Semerkand-î (900/1495), Şair Tezkireleri (Tezkiretü’ş-Şuarâ), çev: Necati Lugal, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2011.

Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, redaktör: Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul, 1992.

Dozy, Reinhart, Târîh-i îslâmiyyet, çev: Abdullah Cevdet, Mısır, 1908.

Ebû Şâme el-Makdisî, Ebü’l-Kâsım Şihâbüddîn (665/1267), Kitâbü’r-Ravzateyn fî Ahbâri’d- Devleteyn, thk: İbrâhim b. ez-Zeybek, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1997.

Ebü’l-Fidâ, el-Melikü’l-Müeyyed İmâdüddîn (732/1331), el-Muhtasar fî Ahbâri’l-Beşer, Dâru’l-Maârif, Beyrut, ts.

Ebüzziyâ Tevfik, Mehmet, Hasan bin Sabbâh, Matbaa-i Ebüzziyâ, Konstantiniyye, 1300.

Ekinci, Abdullah, “Orta Çağ İslam Dünyasında İhanetler ve Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari Gruplar”, Harran Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Şanlıurfa, 2016, sy: XXXVI, s. 30-50.

,  Selçukluların İslam Dünyasındaki Heterodoks Hareketlerle (İsma'ilî -Karmatî)

Mücadelesi”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 2006, sy: CLXIII, s. 203-222.

Ertaş, Kasım, “Fâtımî Devleti’nin Yönetiminde Ermeni Vezirler ve Sosyal-Siyasi Hayattaki Rolleri”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Şırnak, 2017/2, Y: VIII, C.VIII, sy: XVII, s. 63-84.

Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdillâh Fahrüddin (606/1210), İ’tikâdâtü Fırâki’l-Müslimîn ve’l- Müşrikîn, thk: Ali Sami en-Neşşâr, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut, 1982.

Filibeli Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Târîh-i İslâm, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1971.

Günaltay, Şemseddin M., İslam Tarihinin Kaynakları -Tarih ve Müverrihler-, Endülüs Yayınları, İstanbul, 1991.

Gürbüz, Meryem, “Alâeddin b. Tekiş”, DİA, İstanbul, 2011, XXXX/364-365.

Hammer, Joseph Von, The History of Assassins, Translated From The German: Oswald Charles Wood, London, 1835.

Hândmîr, Gıyâsüddîn b. Hâce Hümâmiddîn Muhammed (942/1535-1536), Düstûrü'l- Vüzerâ’, thk: Harbî Emin Süleymân, el-Hey'etü'l-Mısriyyetü'l-Âmme li'l-Kitâb, Kahire, 1980.

Hasan, H. İbrahim, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, çev: İsmail Yiğit, Sadreddin Gümüş, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 1986.

Hâşim Osman, el-İsmâiliyye beyne’l-Hakâik ve’l-Ebâtil, takdim: Arif Tamir, Müessesetü’l- Âlemî, Beyrut, 1998.

Hitti, Philip K., Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, çev: Salih Tuğ, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1995.

Hodgson, Marshall G. S., “Hasan-ı Sabbâh”, çev: Süleyman Tülücü, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2009, sy: XXXX, s. 247-255.

, The Order of Assassins: The Struggle of The Early Nizârî Ismâ’îlîs Against The Islamic World, Mouton & Co Publishers, 1955.

, The Venture of Islam Conscience and History in a World Civilization: 2 The Expansion of Islam in the Middle Periods, The University of Chicago Press, London, 1974.

Hourani, Albert, Arap Halkları Tarihi, çev: Yavuz Alogan, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013.

Hudarî, Muhammed b. Afîfî el-Bâcûrî el-Hudarî Bek (1345/1927), Muhâdarâtü Târîhi’l- Ümemi’l-İslâmiyye: ed-Devletü’l-Abbâsiyye, el-Mektebetü’t-Ticâriyyetü’l-Kübra, Kahire, 1970.

Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fi'l-Asri'l-Selcûkî, el-Mektebetü'l-Ehliyye, Bağdat, 1965.

Hüseynî, Ebü’l-Hasen es-Seyyid Sadruddîn (622/1225), Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye, çev: Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara, 1943.

İbn Haldûn, Abdurrahmân b. Muhammed (808/1406), Târîhu İbn Haldûn, thk: Halil Şehâdeh, Süheyl Zekkâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2001.

İbn Hallikân, Şemsüddîn Ahmed b. Muhammed (681/1282), Vefeyâtü'l-A'yân ve Enbâ’ü Ebnâ’i’z-Zamân, thk: îhsan Abbas, Dâru’s-Sâdır, Beyrut, 1978.

İbn Kesîr, Ebü'l-Fidâ îsmâîl Ömer b. Kesîr ed-Dımaşkî (774/1373), el-Bidâye ve'n-Nihâye, Mektebetü’l-Maârif, Beyrut, 1932.

İbn Tağrîberdî, Ebü'l-Mehâsin Cemâlüddîn Yûsuf (874/1469), en-Nûcumü'z-Zâhire fi MulûkiMısr ve'l-Kahire, el-Hey’etü’l-Mısriyye, Kahire, 1970.

İbn Vâsıl, Ebû Abdillâh Cemâlüddîn Muhammed (697/1298), Müferricu’l-Kurûb fî Ahbâri Benî Eyyûb, thk: Cemâleddîn eş-Şeyyâl, Hüseyin Mahmud Rabîg, Said Abdülfettâh Âşûr, Kahire, 2015.

İbnü’l-Adîm, Ebü'l-Kâsım Kemâleddîn Ömer (660/1262), Buğyetü’t-Taleb fî Târîhi Haleb, çev: Ali Sevim, Biyografilerle Selçuklular Tarihi, Ankara, 1982.

, Zübdetü'l-Haleb min Târîhi Haleb, thk: Süheyl Zekkâr, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabi, Dımaşk, 1997.

İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân (597/1201), el-Muntazamfî Târîhi’l- Mulûk ve ’l-Ümem, thk: Muhammed Abdülkâdir Atâ, Mustafa Abdülkâdir Atâ, Dâru’l- Kitâbi’l-îlmiyye, Beyrut, 1995.

, İblis’in Hileleri, çev: Mehmet Ali Kara, Tevhid Yayınları, îstanbul, 1996.

İbnü’l-Esîr, Alî b. Muhammed b. Muhammed el-Cezerî (630/1233), el-Kâmilfi't-Târîh, thk: Muhammed Yusuf Dukâk, Dâru’l-Kitâbi’l-îlmiyye, Beyrut, 2002.

İbnü’l-Kalânisî, Ebû Ya’lâ Hamza b. Esed (555/1160), Târîhu Dımaşk, thk: Süheyl Zekkâr, Dâru Hassan, Dımaşk, 1983.

İbnü’l-Verdî, Ebû Hafs Zeynüddîn Ömer b. Muzaffer (749/1349), Târîhu İbni'l-Verdî, Dâru’l-Kitâbi’l-îlmiyye, Beyrut, 1996.

İbnü’n-Nedîm, Ebü'l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya’kûb îshâk (385/995), el-Fihrist, Dâru’l- Mâ’rife, Beyrut, 1348.

İlhan, Avni, “Bâtıniyye”, DİA, İstanbul, 1992, V/190-194.

İmrânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (580/1184), el-İnbâ’fî Târîhi'l-Hulefâ, thk: Kâsım es-Sâmerrâî, Leiden, 1973.

Jowzali, Omeed I., Selçuklular Döneminde Musul (1057-1127), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004.

Kafesoğlu, İbrahim, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1973.

, Harzemşahlar Devleti Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1956.

, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür Yayınları, İstanbul, 1972.

Kara, Seyfullah, “Selçuklu Türkleri'nin Mezhepler Arası Barışı Sağlamaya Yaptıkları Katkılar”, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, S.D.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, No: 20, Bilimsel Toplantılar Serisi: 8, Isparta, 2007, s.379-391.

, Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgaları, Endülüs Yayınları, İstanbul, 2018.

Karakuş, Nadir, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, Mana Yayınları, İstanbul, 2018.

, “Tarihin Araçsallaştırılmasında Haşhaşilik Örneği”, Din Algısı İnşasında Tarihin Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana Yayınları, İstanbul, 2019, s. 205-228.

Karataş, Cafer, “Selçukluların Din Politikası”, İSTEM, Konya, 2003, Y: I, sy: II, s. 95-108.

Kartaloğlu, Habib, “Batıda Şia İle İlgili Yapılan Çalışmalar: Bibliyografik Bir Deneme”, e- Makâlât Mezhep Araştırmaları, C. V, sy: I, s. 119-140.

Kavak, Özgür, Cüveynî'ye Göre Halifenin Vasıfları Yahut Nizâmülmülk'ü Hilâfete Teşvik Etmek”, II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Selçuklularda Bilim ve Düşünce (19-21 Ekim 2011), Konya, 2013, C. I, s. 261-300.

Kaya, Pınar, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008.

Kaygusuz, İsmail, Nizari İsmaili Devletinin Kurucusu Hasan Sabbah ve Alamut (Öğretisi, Tarihi, Felsefesi), Su Yayınevi, İstanbul, 2004.

Kayhan, Hüseyin, Irak Selçukluları, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2001.

Kazvînî, Hamdullâh el-Müstevfî (730/1340), Târîh-i Güzîde, çev: Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara, 2018.

Kitapçı, Zekeriya, Abbasi Hilâfetinde Selçuklu Hâtûnları ve Türk Sultanları, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 1994.

Konuş, Fazlı, Selçuklular Bibliyografyası, Çizgi Kitabevi, Konya, 2006.

Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu imparatorluğu Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1954.

Kurpalidis, G. M., Büyük Selçuklu Devleti’nin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, çev. İlyas Kamalov, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2007.

Kütübî, Ebû Abdillâh Salâhuddîn Muhammed b. Şâkir (764/1363), Fevâtü'l-Vefeyât, thk: İhsan Abbas, Dâru’s-Sâdır, Beyrut, 1973.

Laust, Henry, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Sabri Hizmetli, Pınar Yayınları, İstanbul, 1999.

Lewis, Bernard, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, çev: Mustafa Alican, Tarih Okulu Dergisi, Aralık, 2014, Y: VII, sy: XX, s. 471-504.

, Haşişiler (Ortaçağ İslâm Dünyasında Terörizm ve Siyaset), çev: Ali Aktan, Sebil Yayınevi, İstanbul, 1995.

, Ortadoğu, çev: Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2003.

, “Saladin and The Assassins”, School of Oriental and African Studies University of London, W.C.1 Museum, 2023-2024, s. 239-245.

Lockhart, Laurence, “Hasan-ı Sabbâh ve Haşîşîler”, çev: Süleyman Tülücü, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum, 2006, sy: XXVI, s. 213-240.

Mahmud Şakir, Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, çev: Ferid Aydın, Kahraman Yayınları, İstanbul, 2004.

Makrîzî, Ebü'l-Abbas Takıyyüddîn Ahmed (845/1442), İtti’âzü’l-Hunefâ’ bi-Ahbâri’l- E’immeti’l-Fâtımiyyîn el-Hulefâ’’, thk: Cemâleddîn eş-Şeyyâl, Muhammed Hilmî Muhammed Ahmed, Kahire, 1996.

, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, thk: Muhammed Ya'lavî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut, 1991.

Menekşe, Ömer, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Yükseliş Devri Fakihleri (1063-1092), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1992.

Merçil, Erdoğan, “Bâvendîler”, DİA, İstanbul, 1992, V/214-216.

, Kirmân Selçukluları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980.

, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi Yayınları, İstanbul, 1985.

, Selçuklular -Makaleler-, Bilge Yayıncılık, İstanbul, 2011.

Mirza, Nasseh Ahmad, Syrian Ismailism: the ever living line of the imamate AD 1100-1260, Richmond: Curzon, 1997.

Muhsin Abdülhamid, İslam’a Yönelen Yıkıcı Hareketler (Bâbîlik ve Babaîliğin içyüzü), çev: Saim Yeprem, Hasan Güleç, DİB Yayınları, Ankara, 1973.

Münâvî, Muhammed Hamdî, el-Vezâre ve'l-Vüzerâ fi'l-asri'l-Fâtımî, Dâru’l-Maârif, Kahire, 1970.

Müneccimbaşı, Ahmed b. Lütfullah (1113/1702), Câmiu’d-Düvel yay: Ali Öngül, Selçuklular Tarihi -I-: Horasan, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları, Akademi Kitabevi, İzmir, 2000.

Nadya Îbû Cemâl, en-Nâcûne mine ’l-gazvi’l-Mogûlî: Nizarî Kuhustânî ve İstimrâriyyetü ’t- Taklidi el-İsmâiliyyi fîİrân, çev: Seyfeddîn el-Kasîr, Dâru’s-Sâkî, Beyrut, 2004.

Nahas, Gabriel G., “Hashishin İslam 9th to 18th Century”, Columbia University College of Physicians and Surgeons, New York, ts., s. 814-831.

Ocak, Ahmet, “Bir Terör Örgütü Olarak "Bâtınilik" ve Selçuklu Ülkesindeki Faaliyetleri”, Dinî Araştırmalar, C. VII, sy: XX, s. 163-178.

, Selçukluların Dinî Siyaseti, Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002.

Öngül, Ali, Selçuklular Tarihi 1(Büyük Selçuklular, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları), Çamlıca Basın Yayınları, İstanbul, 2014.

Öz, Mustafa, “Haşîşiyye”, DİA, İstanbul, 1997, XVI/418-419.

, “Kiyâ Büzürgümmîd”, DİA, İstanbul, 1992, VI/523.

Özaydın, Abdülkerim, “Ahmedîlîler”, DİA, İstanbul, 1989, II/168-169.

, “Alamut”, DİA, İstanbul, 1989, II/336-337.

, “Ali b. Nizâmülmülk Fahrülmülk”, DİA, İstanbul, 1995, XII/99-100.

, “Âmir-Biahkâmillâh”, DİA, İstanbul, 1991, III/68.

, “Arslan Han”, DİA, İstanbul, 1991, III/401.

, “Berkyaruk”, DİA, İstanbul, 1992, V/514-516.

, “Efdal b. Bedr el-Cemâlî”, DİA, İstanbul, 1994, X/452-453.

, “Hasan Sabbâh”, DİA, İstanbul, 1997, XVI/347-350.

, “I. Haçlı Seferinin Başarıya Ulaşmasında Büyük Selçuklular’ın İçinde Bulunduğu Siyâsî ve İçtimâî Şartların Rolü” USAD, 2016, sy: V, s.1-18.

, “Melikşah”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/54-57.

, “Muhammed Tapar”, DİA, İstanbul, 2007, XXX/ 579-581.

, “Müeyyidülmülk”, DİA, İstanbul, 2006, XXXI/490-491.

,“Müstansır-Billâh el-Fâtımî”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII/119-121.

, “Nizâmülmülk”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIII/194-196.

, “Porsuk”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV/325-326.

, “Râşid Billâh”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV/465-466.

, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul, 2002, sy: XII, s.197-207.

, “Sencer”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI/507-511.

, “Tâcülmülk”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX/359-360.

, Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi (485-498/1092-1104), İ. Ü. Yayınları, İstanbul, 2001.

, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), TTK Basımevi, Ankara, 1990.

,“Sultan Berkyaruk Devrinde (1092-1104) Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, İstanbul, 1995, s. 177-185.

Özgüdenli, G. Osman, “Selçuklu-Hilafet Münasebetlerinde Bir Dönüm Noktası: Halife El- Müsterşid'in Katli Meselesi”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2004, sy: XXXIX, s. 1-35.

, “Müsterşid-Billâh”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII/145-147.

, Selçuklular (Büyük Selçuklu Devleti Tarihi(1040-1157)), İSAM Yayınları, İstanbul, 2015.

Piyadeoğlu, Cihan, Büyük Selçuklular Döneminde Horasan (1040-1157),(Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008.

Polo, Marko (724/1324), Markopolo Seyahatnamesi I, yay: Filiz Dokuman, Tercüman Gazetesi Yayınları, ts.

Râvendî, Ebû Bekr Necmeddîn Muhammed (604/1207), Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, çev: Ahmed Ateş, Gönüllerin Rahatı ve Sevinç Alâmeti, TTK Basımevi, Ankara, 1957.

Reşîdü’d-dîn, Fazlullah Hemedânî (718/1318), Câmiu’t-Tevârîh, çev: Erkan Göksu, H. Hüseyin Güneş, Selçuklu Devleti, Selenge Yayınları, İstanbul, 2010.

Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi: Kudüs Krallığı ve Frank Doğu (1100-1187), çev: Fikret Işıltan, TTK Basımevi, Ankara, 1987.

Safedî, Ebü's-Safa Salâhuddîn Halîl b. İzziddîn (764/1363), el-Vâfî bi'l-Vefeyât, thk: Ahmed Arnavûd, Türkî Mustafa, Dâru’l-İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 2000.

Sallâbî, Ali Muhammed, Devletü’s-Selâcika, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, 2007.

Saleh, Shakib, “The Use of Bâtınî, Fidâ’î and Hashîshî”, Maisonneuve & Larose, Studia Islamica, No. 82, 1995, s. 35-43.

Sevim, Ali, “İlginç Yönleriyle Sultan Melikşah”, Belleten, 2005, Ağustos, C: LXIX, sy: CCLV, s. 517-538.

, “Münkizi Müelliflerin Selçuklular İle İlgili Kayıtları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 1994, s. 5-11.

, Suriye ve Filistin Selçukluları, TTK Basımevi, Ankara, 1983.

Sevim, Ali-Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi ( Siyaset, Teşkilat ve Kültür), TTK Yayınları, Ankara, 2014.

Seyyid, Eymen Fuâd, “Fâtımîler”, DİA, İstanbul, 1995, XII/237-240.

Sıbt İbnü’l-Cevzî, Ebü'l-Muzaffer Şemseddîn Yûsuf (654/1256), Mir’âtü'z-Zamân fî Târîhi'l- A’yân, Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmaniyye, Haydarabad, 1370/1951.

Sübkî, Ebû Nasr Tâcüddîn Abdülvehhâb (771/1370), Tabakâtü'ş-Şâfi’iyyeti'l-Kübrâ, thk: Mahmud Muhammed et-Tanâhî, Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru’l-Kütüb, Kahire, 1976.

Sümer, Faruk, “Ahlatşahlar”, DİA, İstanbul, 1989, II/24-28.

, “Aksungur el-Ahmedîlî”, DİA, İstanbul, 1989, II/296-297.

, “Atsız b. Muhammed”, DİA, İstanbul, 1991, VI/91-92.

, “Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/349-351.

Süyûtî, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân (911/1505), Târîhu’l-Hulefâ, thk: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Matbâtü’s-Saâde, Kahire, 1952.

Şehristânî, Ebü'l-Feth Tâcüddîn Muhammed b. Abdülkerîm (548/1153), el-Milel ve’n-Nihal, çev: Mustafa Öz, İslam Mezhepleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005.

Şeşen, Ramazan, Eyyûbîler(1169-1260), İSAM Yayınları, İstanbul, 2012.

, Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet, Çağ Yayınları, İstanbul, 1987.

, “Selâhaddîn-i Eyyûbî”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI/337-340.

Şirazî, Ebû İshâk Cemâlüddîn İbrâhîm (476/1083), Tabakâtü'l-Fukahâ, tsh: Halil el-Meys, Dâru'l-Kalem, Beyrut, ts.

Takkuş, Muhammed Süheyl, Târîhu Selâcika fî Bilâdi’ş-Şâm 471-511 h./1078-1117 m., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 2002.

, Târîhu’l-Eyyûbiyyîn fiMısr ve Bilâdi ’ş-Şâm ve İklîmi’l-Cezîre 569-661 h./1174-1263 m., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 1999.

, Târîhu’l-Fâtımiyyîn fî Şimâlî Ifrıkiyyeti ve Mısr ve Bilâdi’ş-Şâm 297-567 h./910- 1171 m., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 2007.

Tan, Muzaffer, Haşşâşîliğin Tarihsel Arka Planı -İsmâilî Davet Yapılanması-, Maarif Mektepleri, Ankara, 2017.

Taneri, Aydın, Harezmşahlar, TDV Yayınları, Ankara, 1993.

, Makaleler 1, Berikan Yayınevi, Ankara, 2004.

Taşkıran, Hasan, Selçuklu Devletlerinde Suikastlar, tsh: Nargiza Tureva, Selenge Yayınları, İstanbul, 2015.

TDK Sözlükleri, https://sozluk.gov.tr/, (et:10.05.2020 15.30).

Temîmî, Takıyyüddin b. Abdilkâdir (1010/1601), Tabakâtü's-Seniyye fî Terâcimi'l-Hanefiyye, thk: Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru'r-Rifâî, Riyad,1989.

Togan, Özgür, “Sultan Sencer Dönemi (1118-1157) Selçuklu Vezîrleri”, Bayburt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dergisi, Bayburt, 2018, sy: I, s. 147-164.

Turan, Osman, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1999.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136­1162), çev: Hrant D. Andreasyan, TTK Basımevi, Ankara, 1962.

Usta, Aydın, “Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde Haşîşîler”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2008, sy: XXXXIV, s. 1-23.

Virani, Shafıque H., “The Eagle Returns: Evidence of Continued Ismâ’ili Activity at Alamut and in The South Caspian Region Following the Mongol Conquests”, Journal of the American OrientalSociety, 2003, s. 351-370.

Walker, Paul E., Orations of The Fatimid Caliphs: Festival Sermons of the Ismaili Imams, I.B.Tauris Publishers, London, 2009.

Watt, W. Montgomery, Islam and The Integration of Society, London, 1961.

, Muslim Intellectual: a study of al-Ghazali, Edinburgh University Press, Edinburgh, 1963.

Willey, Peter, Eagle ’s Nest: Ismaili Castles in Iran and Syria, London, 2005.

Yaltkaya, Mehmet Şerafeddin, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, Dârülfünun ilahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul, 1926, C. I, sy: VI, s. 1-44.

Yavuz, Yusuf Şevki, “Fahreddin er-Râzî”, DİA, İstanbul, 1995, XII/89-95.

Yazıcı, Tahsin, “Fidâi”, DİA, İstanbul, 1996, XIII/53.

Yelin, Konstantin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria, Medieval Diplomacy”, University of Cambridge Faculty of Oriental Studies, 2006.

Yusuf el-Iş, Târîhu Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, Dâru’l-Fikr, Dımaşk, 2009.

Zehebî, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman(748/1348), Düvelü’l- İslâm, thk: Fehîm Muhammed Şeltût, Muhammed Mustafa İbrahim, Müessesetü’l-Âlemî li’l- Matbûat, B eyrut, 1985.

, el-İber fî Haberi men Gaber, thk: Ebû Hacer Muhammed Zaglûl, Matbaâtü Hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt,1984.

, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, thk: Şuayb el-Arnavûd, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut,1985.

, Târîhu ’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Meşâhîr ve ’l-A’lâm, thk: Ömer Abdüsselam et- Tedmûrî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut, 2003.

Ziriklî, Hayreddîn (1396/1976), el-A'lâm: Kamûsü Terâcim li-Eşheri'r-Ricâl ve'n-Nisâ minel- Arab ve ’l-Müstarebîn ve ’l-Müsteşrikın, Beyrut, 1969.



[1]  Hourani, Albert, Arap Halkları Tarihi, çev: Yavuz Alogan, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, s. 63-65.

[2]  Willey, Peter, Eagle’s Nest: Ismaili Castles in Iran and Syria, London, 2005, s. 10.

[3]   Hodgson, Marshall G. S., The Venture of Islam Conscience and History in a World Civilization: 2 The Expansion of Islam in the Middle Periods, The University of Chicago Press, London, 1974, s. 125-126.

[4]  Hodgson, The Venture of Islam, s. 185.

[5]  Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 117.

[6]     Ekinci, Abdullah, “Selçukluların İslam Dünyasındaki Heterodoks Hareketlerle (İsma'ilî-Karmatî) Mücadelesi”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 2006, sy: CLXIII, s. 204-205.

[7]   Bedirhan, Yaşar, Ortadoğu ve Kafkaslarda Dini ve Siyasi Teröre Karşı Selçuklu Sultanlarının Uyguladıkları Politikalar”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 2009, sy: CLXXXII, s. 106.

[8]   Adalıoğlu, Hasan Hüseyin, Büyük Selçuklu Devleti ile Abbâsî Halifeliği Münasebetleri, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1996, s. 15-17; Sallâbî, Devletü’s- Selâcika, s. 51.

[9]   Kitapçı, Zekeriya, Abbasi Hilâfetinde Selçuklu Hâtunları ve Türk Sultanları, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 1994, s. 33.

[10] Hodgson, The Venture of İslam, s. 42.

[11] Kara, Seyfullah, “Selçuklu Türkleri'nin Mezhepler Arası Barışı Sağlamaya Yaptıkları Katkılaf’, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, S.D.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, No: 20, Bilimsel Toplantılar Serisi: 8, Isparta, 2007, s. 380-385.

[12] Karataş, Cafer, “Selçukluların Din Politikası”, İSTEM, Konya, 2003, Y: I, sy: II, s. 105.

[13]  Hodgson, Marshall G. S., The Order of Assassins: The Struggle Of The Early Nizârî Ismâ’îlîs Against The Islamic World, Mouton & Co Publishers, 1955, s. 85.

[14] Delibalta, Yavuz, Selçuklularda İstihbarat, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2018, s. 116-117.

[15] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 66-67.

[16] Bağdâdî, Ebû Mansûr Abdü’l-Kâhir, el-Fark Beyne’l-Fırak, çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Mezhepler Arasındaki Farklar, TDV Yayınları, Ankara, 1991, s. 230-241.

[17] Daftary, Ismaili Literature, s. 56.

[18]  Özaydın, Abdülkerim, “I. Haçlı Seferinin Başarıya Ulaşmasında Büyük Selçuklular’ın İçinde Bulunduğu Siyâsî ve İçtimâî Şartların Rolü”, USAD, 2016, sy: V, s. 11.

[19] Hitti, Philip K., Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, çev: Salih Tuğ, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1995, I/765.

[20]   Nadya Ibû Cemâl, en-Nâcûne mine’l-Gazvi’l-Mogûlî: Nizarî Kuhustânî ve İstimrâriyyetü ’t-Taklidi el- İsmâiliyyi fîİrân, çev: Seyfeddîn el-Kasîr, Dâru’s-Sâkî, Beyrut, 2004, s. 69.

[21] Özaydın, Abdülkerim, “Hasan Sabbâh”, DİA, İstanbul, 1997, XVI/347.

[22] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/113.

[23] İbnü’n-Nedîm, Ebü'l-Ferec Muhammed b. İshâk, el-Fihrist, Dâru’l Mâ’rife, Beyrut, 1348, s. 376.

[24] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, III/327.

[25] Brockelmann, C., İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, çev: Neşet Çağatay, AÜİF Yayınları, Ankara, 1964, s.

166.

[26] Willey, Eagle’s Nest, s. 35.

[27] Devletşah, Bahtişâh-ı Semerkand-î, Şair Tezkireleri (Tezkiretü ’ş-Şuarâ), çev: Necati Lugal, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2011, s. 200-204; Hammer, Joseph Von, The History of Assassins, Translated From The German: Oswald Charles Wood, London, 1835, s. 42; Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fi'l-Asri'l-Selcûkî, el- Mektebetü'l-Ehliyye, Bağdat, 1965, s. 260.

[28] Lewis, Bernard, Haşişiler (Ortaçağ İslâm Dünyasında Terörizm ve Siyaset), çev: Ali Aktan, Sebil Yayınevi, İstanbul, 1995, s. 35; Ocak, Ahmet, Selçukluların Dinî Siyaseti, Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002, s. 213-214; Özaydın, Abdülkerim, “Nizâmülmülk”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIII/194; Ekinci, Abdullah, “Orta Çağ İslam Dünyasında İhanetler ve Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari Gruplar”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Şanlıurfa, 2016, sy: XXXVI, s. 43.

[29] Seyyid, Eymen Fuâd, “Fâtımîler”, DİA, İstanbul, 1997, XII/228.

[30] İbn Haldûn, Abdurrahmân b. Muhammed, Târîhu İbn Haldûn, thk: Halil Şehâdeh, Süheyl Zekkâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2001, VI/85; Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti, s. 222; Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 228.

[31]  Yaltkaya, Mehmet Şerafeddin, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, Dârülfünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul, 1926, C. I, sy: VI, s. 20; Özaydın, Abdülkerim, “Müstansır-Billâh el-Fâtımî”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII/119-120.

[32] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, III/328; Ziriklî, el-A'lâm, II/193.

[33] Ebüzziyâ Tevfik, Mehmet (1331/1913), Hasan bin Sabbâh, Matbaa-i Ebüzziyâ, Konstantiniyye, 1300, s. 8.

[34] Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti, s. 215.

[35] Özaydın, Abdülkerim, “Alamut”, DİA, İstanbul, 1989, II/336-337.

[36] Willey, Eagle’s Nest, s. 23.

[37] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/116-117.

[38] Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s. 9.

[39]  İbnü’l-Verdî, Ebû Hafs Zeynüddîn Ömer b. Muzaffer, Târîhu İbni'l-Verdî, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut, 1996, II/13; Daftary, Ismaili Literatüre, s. 53.

[40] Hodgson, Marshall G. S., “Hasan-ı Sabbâh”, çev: Süleyman Tülücü, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sy: XXXX, Erzurum, 2009, s. 249.

[41] Watt, W. Montgomery, Islam and The Integration of Society, London, 1961, s. 68.

[42] Atıcı Arayancan, Ayşe, “Nizârî İsmailîleri’nin Gelir Kaynakları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2009, sy: XXVI, s. 234-239.

[43] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 103.

[44]  Hâşim Osman, el-İsmâiliyye beyne’l-Hakâik ve ’l-Ebâtil, takdim: Arif Tamir, Müessesetü’l-Âlemî, Beyrut, 1998, s. 27; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 102; Çelik, Aydın, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), TTK Yayınları, Ankara, 2018, s. 349-350.

[45] Münâvî, el-Vezâre ve'l-Vüzerâ fı'l-Asri'l-Fâtımî, s. 225.

[46] Nadya Îbû Cemâl, en-Nâcûne mine’l-Gazvi’l-Mogûlî, s. 65.

[47] Azîmî, Târîh, s. 48.

[48] Takkuş, Muhammed Süheyl, Târîhu ’l-Eyyûbiyyîn fîMısr ve Bilâdi’ş-Şâm ve İklîmi’l-Cezîre 569-661 h. /1174- 1263 m., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 1999, s. 96-97.

[49] Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, s. 168.

[50] İbn Haldûn, Târih, VI/121.

[51] İlhan, Avni, “Bâtıniyye”, DİA, İstanbul, 1992, V/190-191.

[52] Anıl, Yaşar Şahin, Alamut Terörünün Kaynakları ve Hasan Sabbah, Gentaş Yayınları, İstanbul 2003, s. 173­175.

[53] Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâkfi'l-Asrii-Selcûkî, s. 258.

[54]  Şehristânî, Ebü'l-Feth Tâcüddîn Muhammed b. Abdülkerîm, el-Milel ve’n-Nihal, çev: Mustafa Öz, İslam Mezhepleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005, s. 196.

[55]  Atıcı Arayancan, “Nizârî İsmailîleri’nin Gelir Kaynakları”, s. 233.

[56]  Filibeli Şehbenderzâde Ahmed Hilmi (1333/1914), Târîh-i İslâm, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1971, s. 332.

[57]  Çubukçu, İbrahim Agâh, “İbahîler ve Batınîlik”, AÜİFDergisi, Ankara, 1970, C. XVIII, s. 69.

[58]  İbn Haldûn, Târih, VI/122.

[59]  Yazıcı, Tahsin, “Fidâi”, DİA, İstanbul, 1996, XIII/53.

[60]  Dozy, Reinhart, Târîh-i İslâmiyyet, çev: Abdullah Cevdet, Mısır, 1908, II/395; Daftary, Farhad, “The "Order of the Assassins:" J. Von Hammer and The Orientalist Misrepresentations of The Nizari Ismailis (Review article)”, Taylor & Francis, Iranian Studies, No. 1, 2006, s. 74.

[61]  Filibeli Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Târîh-i İslâm, s. 332; Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 16.

[62]   Daftary, Farhad, The Assassin Legends: Myths of The Ismailis, I. B. Tauris & Co Ltd, London, 1994, s. 89; Saleh, Shakib, “The Use of Bâtınî, Fidâ’î and Hashîshî”, Maisonneuve & Larose, Studia Islamica, No. 82, 1995, s. 35; Nahas, Gabriel G., “Hashishin Islam 9th to 18th Century”, Columbia University College of Physicians and Surgeons, New York, ts., s. 815.

[63]  Daftary, Ismaili Literature, s. 91.

[64]    Özaydın, Abdülkerim, Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi (485-498/1092-1104), İ. Ü. Yayınları, İstanbul, 2001, s. 86.

[65]  Lewis, Haşişiler, s. 2.

[66]  Öz, Mustafa, “Haşîşiyye”, DİA, İstanbul, 1997, XVI/418.

[67]  Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 30.

[68]  Lewis, Haşişiler, s. 7; Mirza, Nasseh Ahmad, Syrian Ismailism: the ever living line of the imamate AD 1100­1260, Richmond: Curzon, 1997, s. 1.

[69]  Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1954, V/150.

[70]   Filibeli Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Târîh-i İslâm, s. 332; Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fi'l-asri'l- Selcûkî, s. 261; Kafesoğlu, İbrahim, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1973, s. 122; Saleh, “The Use of Bâtınî, Fidâ’î and Hashîshî”, s. 36; Nadya Îbû Cemâl, en-Nâcûne mine’l-gazvi’l-Mogûlî, s. 70.

[71]  Daftary, The Assassin Legends, s. 89.

[72]  Hodgson, The Order of Assassins, s. 71.

[73]  Laust, Henry, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Sabri Hizmetli, Pınar Yayınları, İstanbul, 1999, s. 210.

[74]  Watt, İslam and The Integration of Society, s. 68.

[75]  Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 20.

[76]  Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 23.

[77]  Saleh, “The Use of Bâtınî, Fidâ’î and Hashîshî”, s. 41.

[78]  Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, s. 175-176.

[79]  Daftary, “The "Order of the Assassins", s. 73.

[80]  Daftary, “The "Order of the Assassins", s. 75; Yelin, Konstantin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria, Medieval Diplomacy”, University of Cambridge Faculty of Oriental Studies, 2006, s. 9.

[81]  Lockhart, Laurence, “Hasan-ı Sabbâh ve Haşîşîler”, çev: Süleyman Tülücü, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum, 2006, sy: XXVI, s. 219.

[82]  Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 26-27.

[83]   Muhsin Abdülhamid, İslam’a Yönelen Yıkıcı Hareketler (Bâbîlik ve Babâîliğin İçyüzü), çev: Saim Yeprem, Hasan Güleç, DİB, Ankara, 1973, s. 42.

[84]  Kaygusuz, Nizari İsmaili Devletinin Kurucusu Hasan Sabbah ve Alamut, s. 30-31.

[85]  Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, s. 38.

[86]  Kaygusuz, Nizari İsmaili Devletinin Kurucusu Hasan Sabbah ve Alamut, s. 20-22.

[87]  Daftary, “The Order of the Assassins", s. 80.

[88]  Daftary, Farhad, Şii İslam Tarihi, çev: Ahmet Fethi, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2016, s. 169.

[89]  Kara, Seyfullah, Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgaları, Endülüs Yayınları, İstanbul, 2018, s. 134.

[90]   Usta, Aydın, “Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde Haşîşîler”, İstanbul Edebiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2008, sy: XXXXIV, s. 4.

[91]    Karakuş, Nadir, “Tarihin Araçsallaştırılmasında Haşhaşilik Örneği”, Din Algısı İnşasında Tarihin Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana Yayınları, İstanbul, 2019, s. 217.

[92]Azimli, Mehmet, “Tarihin Araçsallaştırılmasında Hürremiyye Özelinde Batıniyye Örneği”, Din Algısı İnşasında Tarihin Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana Yayınları, İstanbul, 2019, s. 202.

[93]  Anıl, Alamut Terörünün Kaynakları ve Hasan Sabbah, s. 244-245.

[94]  Lewis, Bernard, Ortadoğu, s. 73.

[95]  Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/394; Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 20.

[96]  Daftary, Şii İslam Tarihi, s. 169.

[97]  Lewis, Bernard, Ortadoğu, çev: Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2003, s. 118.

[98]  Hammer, The History of Assassins, s. 64.

[99]  Ekinci, “Orta Çağ İslam Dünyasında İhanetler ve Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari Gruplar”, s. 45.

[100] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/172.

[101] İbnü’l-Cevzî, İblis ’in Hileleri, çev: Mehmet Ali Kara, Tevhid Yayınları, İstanbul, 1996, s. 159.

[102] Tan, Muzaffer, Haşşâşîliğin Tarihsel Arka Planı -İsmâilî Davet Yapılanması-, Maarif Mektepleri, Ankara, 2017, s. 83.

[103] Nahas, “Hashishin Islam 9th to 18th Century”, s. 815.

[104] Özaydın, Abdülkerim, “Sultan Berkyaruk Devrinde (1092-1104) Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, İstanbul, 1995, s. 177.

[105] Polo, Marko, Markopolo Seyahatnamesi I, yay. haz: Filiz Dokuman, Tercüman Gazetesi Yayınları, ts., s. 42­45; Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/396.

[106] İbnü’l-Cevzî, İblis’in Hileleri, s. 159.

[107] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, I/688-690.

[108] Watt, Islam and The Integration of Society, s. 69.

[109] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, III/330; Hodgson, The Order of Assassins, s. 111.

[110] Takkuş, Târîhu ’l-Eyyûbiyyîn, s. 96.

[111] Campbell, Anthony, The Assassins of Alamut, Published by Lulu, 2008, s. 16.

[112] TDK Sözlükleri, https://sozluk.gov.tr/, (et: 10.05.2020 15.30).

[113] Hodgson, The Order of Assassins, s. 82.

[114] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 30.

[115] Hammer, The History of Assassins, s. 204.

[116] Atıcı Arayancan, Ayşe, “Hasan Sabbah ve Halefleri Tarafından Suikaste Uğrayan Devlet Adamları 1090­1257”, İCANAS Kongresi (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi), Ankara, 2007, s. 334-336.

[117] Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi, II/465.

[118] Kurpalidis, G. M., Büyük Selçuklu Devleti’nin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, çev. İlyas Kamalov, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2007, s. 149-151.

[119] Hodgson, The Order of Assassins, s. 112.

[120] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 469.

[121] Campbell, The Assassins of Alamut, s. 17.

[122] Atıcı Arayancan, “Hasan Sabbah ve Halefleri Tarafından Suikaste Uğrayan Devlet Adamları 1090-1257”, s.

334-336.

[123] Nahas, “Hashishin İslam 9th to 18th Century”, s. 816.

[124] Özaydın, “Hasan Sabbâh”, DİA, İstanbul, 1997, XVI/348; Lewis, Bernard, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, çev:

Mustafa Alican, Tarih Okulu Dergisi, Aralık, 2014, Y: VII, sy: XX, s. 480.

[125] Hodgson, The Order of Assassins, s. 84.

[126] Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, s. 183-188.

[127] Hodgson, The Order of Assassins, s. 84.

[128]   Ocak, Ahmet, “Bir Terör Örgütü Olarak "Bâtınilik" ve Selçuklu Ülkesindeki Faaliyetleri”, Dinî Araştırmalar, VII, sy: XX, s. 178.

[129] Campbell, The Assassins of Alamut, s. 3.

[130] Hammer, The History of Assassins, s. 75; Kayhan, Hüseyin, Irak Selçukluları, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2001, s. 113; Daftary, İsmaililer, s. 523-524.

[131] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/393; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 147.

[132] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/224.

[133] Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi: Kudüs Krallığı ve Frank Doğu (1100-1187), çev: Fikret Işıltan, TTK Basımevi, Ankara, 1987, III/57-78.

[134] Willey, Eagle’s Nest, s. 48; Campbell, The Assassins of Alamut, s. 3.

[135] Lewis, Haşişiler, s. 4.

[136] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, III/283-284; Lewis, Haşişiler, s. 175.

[137] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/65-70.

[138] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, II/767.

[139] Lewis, Haşişiler, s. 5.

[140] Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 44; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, III/255-256.

[141] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, II/692.

[142] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, II/691.

[144] Daftary, Ismaili Literatüre, s. 59.

[145] Zehebî, Siyer, XIX/54-55; Özaydın, Abdülkerim, “Melikşah”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/54.

[146] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 87-88.

[147] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/299.

[148]  İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 59; Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, I/100; İbnü’l-Verdî, Târih, II/6; Müneccimbaşı, Ahmed b. Lütfullah (1113/1702), Câmiu’d-Düvel, yay: Ali Öngül, Selçuklular Tarihi -I-: Horasan, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları, Akademi Kitabevi, İzmir, 2000, s. 65.

[149] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/123.

[150] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, thk: Fehîm Muhammed Şeltût, Muhammed Mustafa İbrahim, Müessesetü’l-Âlemî li’l-Matbûat, Beyrut, 1985, II/13; Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s. 15.

[151] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika, s. 78.

[152] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/313.

[153] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/313.

[154] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 352.

[155] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/482; İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/288; Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 65.

[156] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/141.

[157] Ahmed b. Mahmûd, (977/1569), Selçuk-Nâme, haz: Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977, II/29.

[158] İbn Haldûn, Târîh, III/592.

[159] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/29.

[160]  Kafesoğlu, İbrahim, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür Yayınları, İstanbul, 1972, s. 69-70.

[161] Özaydın, “Melikşah”, DİA, XXIX/57.

[162] Kitapçı, Abbasi Hilâfetinde Selçuklu Hâtûnları ve Türk Sultanları, s. 201.

[163] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 65; Aka, İsmail, Makaleler, Berikan Kitabevi, Ankara, 2005, I/376.

[164] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/289.

[165] Zehebî, Siyer, XIX/57.

[166] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 103.

[167] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XV/312-313; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/143.

[168] Sevim, Ali, “İlginç Yönleriyle Sultan Melikşah”, Belleten, 2005, Ağustos, C: LXIX, sy: CCLV, s. 536-537.

[169] Kaya, PBüyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 29.

[170] Merçil, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi Yayınları, İstanbul, 1985, s. 60.

[171] Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 61.

[172] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, s. 126-127.

[173] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 133.

[174] İbnü’l-Cevzî, İblis’in Hileleri, s. 158.

[175] Hammer, The History of Assassins, s. 62.

[176] Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti, s. 225-226.

[177] Turan, Osman, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1999, s. 219.

[178] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh, s. 137; Özaydın, Abdülkerim, “Berkyaruk”, DİA, İstanbul, 1992, V/514.

[179] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 133.

[180] Zehebî, el-İber f Haberi men Gaber, thk: Ebû Hacer Muhammed Zaglûl, Matbaâtü Hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt, 1984, III/316.

[181] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/268; Agacanov, Sergey Grigoreviç, Selçuklular, çev: Ekber N. Necef-Ahmet R. Annaberdiyev, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006, s. 185.

[182] Zehebî, Siyer, XIX/196.

[183] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, redaktör: Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, VII/159-160.

[184] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 146-147.

[185] Özaydın, Sultan BerkyarukDevri Selçuklu Tarihi, s. 84-85.

[186] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/42; Hudarî, Muhammed b. Afifi el-Bâcûrî el-Hudarî Bek (1345/1927), Muhâdarâtü Târîhi’l-Ümemi’l-İslâmiyye: ed-Devletü’l-Abbâsiyye, el-Mektebetü’t-Ticâriyyetü’l-Kübrâ, Kahire, 1970, s. 436.

[187] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 20.

[188] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/42.

[189] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/62-63; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/166.

[190] Özaydın, “Sultan Berkyaruk Devrinde (1092-1104) Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, s. 183.

[191] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/17-18; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh, s. 146; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 353.

[192] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh, s. 146.

[193] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/506.

[194] Delibalta, Selçuklularda İstihbarat, s. 119-120.

[195]  Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 353; Özaydın, Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi, s. 85; Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 39.

[196] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/39.

[197] Zehebî, Siyer, XIX/196.

[198] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/93.

[199] İbnü’l-Verdî, Târih, II/15.

[200] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/71.

[201] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 356.

[202] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/151; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh, s. 156.

[203] Merçil, Erdoğan, Selçuklular -Makaleler-, Bilge Yayıncılık, İstanbul, 2011, s. 131.

[204] Zehebî, Düvelü’l-İslâm, II/29; Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fi'l-Asri'l-Selcûkî, s. 263.

[205] Özaydın, Abdülkerim, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), TTK Basımevi, Ankara, 1990, s. 78-80.

[206] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/102.

[207] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 94-95; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/18.

[208] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, s. 226.

[209] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 91.

[210] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 352.

[211] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/111; Ahmed b. Mahmud, Selçuknâme, II/43; Atıcı Arayancan, Ayşe, “İsfâhan’da Nizarî-İsmâilî Faaliyetleri”, Milel ve Nihal, 2017, C. I, sy: XIV, s. 277.

[212] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh, s. 161.

[213]  Râvendî, Râhatü’s-Sudûr, I/155-156; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/194; Hândmîr, Düstûrü'l- Vüzerâ’, s. 271-272.

[214] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 94-95; Abbas İkbal, el-Vezâre f Ahdi's-Selâcika, s. 231.

[215] Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, s. 168.

[216] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/158; Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/126.

[217] Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 213.

[218] Aka, Makaleler, I/379-380.

[219]   Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/69; İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân,             V/73; İbnü’l-

Verdî, Târîh, II/23.

[220] Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 235; Özaydın, Abdülkerim, “Muhammed Tapar”, DİA, İstanbul, 2007, XXX/581.

[221] Ziriklî, el-A'lâm, VII/86.

[222] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/43.

[223] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 103.

[224] Hüseynî, Ebü’l-Hasen es-Seyyid Sadruddîn (622/1225), Ahbârü ’d-Devleti’s-Selcûkıyye, çev: Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara, 1943, s. 55.

[225] Abbas İkbal, el-Vezaratü fîAhdi's-Selacika, s. 258.

[226] İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-A’yân, II/427.

[227] Özaydın, Abdülkerim, “Sencer”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI/507.

[228] Aka, Makaleler, I/380-381.

[229] Agacanov, Selçuklular, s. 287-288.

[230] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 417; Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s. 26; Daftary, İsmaililer, s. 519.

[231] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/127; Lewis, Bernard, Haşişiler, s. 50-51.

[232] Agacanov, Selçuklular, s. 288.

[233] Piyadeoğlu, Cihan, Büyük Selçuklular Döneminde Horasan (1040-1157), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008, s. 121-122.

[234] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/155-156.

[235] Sümer, Faruk, “Atsız b. Muhammed”, DİA, İstanbul, 1991, VI/91.

[236] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, V/346; Barthold, Vassiliy Viladimiroviç, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, çev: Hakkı Dursun Yıldız, TTK Basımevi, Ankara, 1990, s. 350.

[237] Kafesoğlu, İbrahim, Harzemşahlar Devleti Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1956, s. 45-46; Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, s. 347.

[238] Sümer, “Atsız b. Muhammed”, DİA, VI/91.

[239] Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, s. 350.

[240] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, V/346.

[241] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, V/346.

[242] Ziriklî, el-A’lâm, VII/181.

[243] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/259.

[244] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh, s. 201.

[245] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/264.

[246] Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye, s. 79.

[247] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/67.

[248] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/304.

[249] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 365.

[250] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/272.

[251] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 433.

[252] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/44; Safedî, el-Vâfi bi'l-Vefeyât, XIII/312.

[253] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 433.

[254] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/53; Sümer, Faruk, “Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/351.

[255]  Ebü’l-Fidâ, el-Melikü’l-Müeyyed İmâdüddîn (732/1331), el-Muhtasar fî Ahbâri’l-Beşer, Dâru’l-Maârif, Beyrut, ts., III/9.

[256] Hüseynî,Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye, s. 79.

[257] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/272.

[258] Daftary, İsmaililer, s. 539.

[259] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 364.

[260] Lewis, Haşişiler, s. 59; Aka, Makaleler, I/388.

[261] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/98-99.

[262] Campbell, The Assassins of Alamut, s. 3.

[263] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/260; Ziriklî, el-A'lâm, VIII/220.

[264] Takkuş, Târîhu ’l-Eyyûbiyyîn, s. 97.

[265]  İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/33; Ziriklî, el-A’lâm, VIII/220; Aşûr, Saîd Abdülfettâh, Mısr ve'ş-Şam fî Asri'l- Eyyûbiyyîn ve'l-Memâlik, Dârü’n-Nehdâti’l-Arabiyye, Beyrut, ts., s. 27.

[266] Şeşen, Ramazan, Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet, Çağ Yayınları, İstanbul, 1987, s. 59.

[267] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/55.

[268] Aşûr, Mısr ve'ş-Şam fîAsri'l-Eyyûbiyym ve'l-Memâlik, s. 32.

[269] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, III/60.

[270] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/58.

[271] Şeşen, Selahaddîn Eyyûbi. ve Devlet, s. 70.

[272] Hammer, The History of Assassins, s. 120-121; Şeşen, Ramazan, “Selâhaddîn-i Eyyûbî”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI/337.

[273] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/67.

[274] Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn, II/350; İbn Vâsıl, Müferricu’l-Kurûb fî Ahbâri Benî Eyyûb, II/24; Lewis, Bernard, “Saladin and The Assassins”, School of Oriental and African Studies University of London, W.C.1 Museum, 2023-2024, s. 239.

[275] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/67.

[276] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/350.

[277] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fîAhbâri BenîEyyûb, I/24.

[278] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/409.

[279] Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 239-240.

[280] Mirza, Syrian Ismailism, s. 33.

[281] Zehebî, Târîh, XII/ 894.

[282] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/410.

[283] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 495; Campbell, The Assassins of Alamut, s. 40.

[284] Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 240.

[285] Şeşen, Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet, s. 72-73.

[286] Atıcı Arayancan, Ayşe, “Suriye bölgesinde İki İnanç Hareketi: Nizârî İsmâilîleri ve Nusayrîlik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2010, s. 190.

[287] Başuğuy, Bedreddin, “Salâhaddîn-i Eyyûbî ve Râşidüddîn Sinân: Nizârî Fedâîler ve Suikastlar”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2017, C. IX, sy: II, s. 760-761.

[288] Baran, İlhan, Büyük Selçuklu ve Eyyübiler’de Siyaset Eksenli Sünni Faaliyetler, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır, 2017, s. 188.

[289] Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 241.

[290] Mirza, Syrian Ismailism, s. 33.

[291] Sümer, Faruk, “Ahlatşahlar”, DİA, İstanbul, 1989, II/24.

[292] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, VI/132.

[293] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fî Ahbâri Benî Eyyûb, III/19.

[294] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, VI/133.

[295] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.

[296] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 97.

[297] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/229.

[298] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/229.

[299] Sümer, “Ahlatşahlar”, DİA, II/27.

[300] Tanen, Aydın, Harezmşahlar, TDV Yayınları, Ankara, 1993, s. 25.

[301] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, s. 144.

[302] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 391; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 548; Taneri, Harezmşahlar, s. 30; Gürbüz, Meryem, “Alâeddin b. Tekiş”, DİA, İstanbul, 2011, XXXX/365.

[303] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, s. 144-145.

[304] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 134.

[305] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, VI/155.

[306] Ziriklî, el-A'lâm, VII/297.

[307] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/170.

[308] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/24;

[309] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 228; Azîmî, Târih, s. 34; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/46.

[310] Makrîzî, İtti’âzü’l-Hunefâ’, III/31; Özaydın, Abdülkerim, “Âmir-Biahkâmillâh”, DİA, İstanbul, 1991, III/68.

[311] İbn Haldûn, Târih, VI/87.

[312] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/46; Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/24.

[313] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/4.

[314] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/4.

[315] İbnü’l-Verdî, Târih, II/35.

[316] Makrîzî, İtti’âzü ’l-Hunefâ ’, III/128-129.

[317] İbn Haldûn, Târih, VI/91; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/185.

[318]  Kazvînî, Târih-i Güzide, s. 414; Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 226; Ocak, “Bir Terör Örgütü Olarak "Bâtınilik" ve Selçuklu Ülkesindeki Faaliyetleri”, s. 175; Lewis, Haşişiler, s. 30; Çelik, Fâtımiler Devleti Tarihi (909-1171), s. 362.

[319] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 490.

[320] Hodgson, The Venture of İslam, s. 28.

[321] Ziriklî, el-A'lâm, VII/297; Seyyid, “Fâtımîler”, DİA, XII/232.

[322] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/255.

[323] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/46.

[324]  İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/239; Walker, Paul E., Orations of the Fatimid Caliphs: Festival Sermons of The Ismaili Imams, I.B.Tauris Publishers, London, 2009, s. 44.

[325] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/257.

[326] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/302.

[327] Hammer, The History of Assassins, s. 85-86.

[328] Zehebî, Siyer, XIX/561; Özgüdenli, Osman G., “Müsterşid-Billâh”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII/145.

[329] Kütübî, Ebû Abdillâh Salâhuddin Muhammed b. Şakir, Fevâtü'l-Vefeyât, thk: İhsan Abbas, Dâru’s-Sâdır, Beyrut, 1973, III/179.

[330] Azîmî, Târîh, s. 41; Ziriklî, el-A'lâm, V/147.

[331] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 431.

[332] Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, III/179.

[333] Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, III/180.

[334] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/112.

[335] Özgüdenli, G. Osman, “Selçuklu-Hilafet Münasebetlerinde Bir Dönüm Noktası: Halife El-Müsterşid'in Katli Meselesi”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2004, sy: XXXIX, s. 2.

[336] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VII/299.

[337] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/62-63.

[338] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/61.

[339] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 288.

[340] Hudarî,Muhâdarâtü Târîhi’l-Ümemi’l-İslâmiyye, s. 448.

[341] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/263.

[342] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/283; İbnü’l-Verdi, Târih, II/38.

[343] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fî Ahbâri Benî Eyyûb, I/59.

[344] Campbell, The Assassins of Alamut, s. 19.

[345] Daftary, İsmaililer, s. 523.

[346] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 155.

[347] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/9.

[348] Îbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/283.

[349] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 164; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh, s. 201; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 289.

[350] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 166.

[351] Îmrânî, el-İnbâ’f Târîhi'l-Hulefâ, s. 184-185.

[352] Îbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/283; Îbnü’l-Verdi, Târih, II/38.

[353] Îbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb f Ahbâri Benî Eyyûb, I/60.

[354] Özgüdenli, “Selçuklu-Hilafet Münasebetlerinde Bir Dönüm Noktası: Halife El-Müsterşid'in Katli Meselesi”, s. 11-13.

[355] Sıbt Îbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/157; Ziriklî, el-A'lâm, V/147.

[356] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 164; Abû’l-Farac,Abû’l-Farac Tarihi, II/369.

[357]  Sıbt Îbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/167; Sümer, “Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, XXIX/351.

[358] Mahmud Şakir, Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, çev: Ferit Aydın, Kahraman Yayınları, Îstanbul, 2004, V/288-289.

[359] Îbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb f Ahbâri Benî Eyyûb, I/61.

[360] Özgüdenli, “Müsterşid-Billâh”, DİA, XXXII/146.

[361]  Akkuş, Murat, Abbâsî Halîfelerinin Ölüm Sebepleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2010, s. 109.

[362] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/304; Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fı'l-Asri'l-Selcûkî, s. 261.

[363] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/282-283.

[364] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/10.

[365] Zehebî, Siyer, XIX/568.

[366] Özaydın, Abdülkerim, “Râşid Billâh”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV/465.

[367] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 436; Ziriklî, el-A'lâm, VII/302.

[368] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VII/310.

[369] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/285-287.

[370] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/11; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/39.

[371] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fi~ Ahbâri Benî Eyyûb, I/61.

[372] Hudarî,Muhâdarâtü Târîhi’l-Ümemi’l-İslâmiyye, s. 449.

[373] İmrânî, el-İnbâ’fî Târîhi'l-Hulefâ, s. 186; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 290.

[374] Abû’l-Farac,Abû’l-Farac Tarihi, II/371; Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 157; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 167.

[375] Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi, II/371; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh, s. 202.

[376] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 167.

[377]  İbnü’l-Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s. 161; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 436; Özaydın, “Râşid Billâh”, DİA, XXXIV/465-466.

[378] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/41.

[379] Zehebî, Siyer, XIX/569-570.

[380] Akkuş, AbbâsîHalîfelerinin Ölüm Sebepleri, s. 113.

[381] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332.

[382]  Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zamân, c. VIII, k. I/167; Sümer, “Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, XXIX/351.

[383] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/304-305.

[384]  İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/305; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t- Tevârîh, s. 202; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 290; Zehebî, Siyer, XIX/569-570; Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l- Irâk fi'l-Asri'l-Selcûkî, s. 261; Ziriklî, el-A'lâm, VII/302.

[385] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/131-132.

[386] Zehebî, Siyer, XIX/569-570.

[387] İbnü’l-Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s. 161; Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn, I/121-122; Özaydın, “Râşid Billâh”, DİA, XXXIV/465-466.

[388] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb f Ahbâri Benî Eyyûb, I/70.

[389] Daftary, İsmaililer, s. 539.

[390] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/167; Zehebî, el-İber, VI/90.

[391] İbn Haldûn, Târîh, III/634.

[392] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/41.

[393] Süyûtî, Târîhu ’l-Hulefâ, s. 436.

[394] İmrânî, el-İnbâ’fî Târîhi'l-Hulefâ, s. 188.

[395] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332-333.

[396] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/131-132; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 290.

[397] Zehebî, Siyer, XIX/794.

[398] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/302.

[399] Özaydın, “Nizâmülmülk”, DİA, XXXIII/194.

[400] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 62.

[401] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika, s. 69.

[402] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/140.

[403] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/130-131.

[404]  Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 351; Akkuş, Mustafa, “Nizamü’l-Mülk Suikastının Dönemin Kaynaklarına Yansıması”, USAD, Konya, 2018, s. 168.

[405] Özgüdenli, G. Osman, Selçuklular (Büyük Selçuklu Devleti Tarihi(1040-1157)), İSAM Yayınları, İstanbul, 2015, s. 186-187.

[406] Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 217; Aka, Makaleler, I/374-375.

[407] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, s. 178.

[408] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/378; Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/13-14.

[409] İbn Haldûn, Târih, III/591.

[410] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, s. 177.

[411] Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 216.

[412] Özaydın, Abdülkerim, “Tâcülmülk”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX/359-360.

[413] Daftary, İsmaililer, s. 486.

[414] Willey, Eagle’s Nest, s. 25.

[415] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 267.

[416] Akkuş, “Nizamü’l-Mülk Suikastının Dönemin Kaynaklarına Yansıması”, s. 183.

[417] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 200.

[418] Agacanov, Selçuklular, s. 82.

[419] Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye, s. 45-46.

[420] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/299; Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/13.

[421] Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s. 14.

[422]  İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/305; Râvendî, Râhatü’s-Sudûr, I/132; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/378;

Zehebî, Düvelü’l-İslâm, II/13; Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 61.

[423] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, s. 184-185.

[424] Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn, I/97; Zehebî, Siyer, XIX/95; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/136; Ziriklî, el-A'lâm, II/202.

[425]  Azîmî, Târîh, s. 28; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/305; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/377; Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn, I/99; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 351; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/6; Müneccimbaşı, Câmiu’d- Düvel, s. 61; Özaydın, “Nizâmülmülk”, DİA, XXXIII/195.

[426] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 64.

[427] Hüseynî,Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye, s. 45-46; İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, II/131.

[428] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh, s. 134.

[429] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/15-16.

[430] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/305.

[431] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 62.

[432] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/132.

[433] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 352; Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/13.

[434] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/6; Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 61; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 132.

[435] Sevim, Ali, “Münkizi Müelliflerin Selçuklular İle İlgili Kayıtları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 1994, s. 7; Özaydın, “Melikşah”, DİA, XXIX/56-57.

[436] Zehebî, el-İber, III/310; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/141.

[437] Zehebî, Siyer, XIX/96.

[438] Hasan, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, V/45-46.

[439] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 200.

[440] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/305; İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, II/130.

[441] İbn Haldûn, Târîh, III/591.

[442]  Kavak, Özgür, “Cüveynî'ye Göre Halifenin Vasıfları Yahut Nizâmülmülk’ü Hilâfete Teşvik Etmek”, II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Selçuklularda Bilim ve Düşünce (19-21 Ekim 2011 Konya), 2013, C. I, s. 280.

[443]  Öngül, Ali, Selçuklular Tarihi 1(Büyük Selçuklular, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları), Çamlıca Basın Yayınları, İstanbul, 2014, s. 135.

[444] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, II/752-753.

[445] Agacanov, Selçuklular, s. 180-181.

[446] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, s. 186.

[447] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/116; Hodgson, The Order of Assassins, s. 48.

[448] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/137.

[449] Öngül, Selçuklular Tarihi 1, s. 182.

[450]   Daftary, İsmaililer, s. 479; Özaydın, “Sultan Berkyaruk Devrinde (1092-1104) Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, s. 181.

[451] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12.

[452] Zehebî, Târîh, IX/647; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/10; Hammer, The History of Assassins, s. 63.

[453] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 147.

[454] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12.

[455] Sevim, Ali, Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi(Siyaset, Teşkilat ve Kültür), TTK Yayınları, Ankara,

2014, s. 202.

[456] Öngül, Selçuklular Tarihi 1, s. 182.

[457] Zehebî, Târîh, X/647; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/10; Hammer, The History of Assassins, , s. 63-64.

[458] Zehebî, Târîh, X/647; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 147.

[459] Özaydın, Abdülkerim, “Müeyyidülmülk”, DİA, İstanbul, 2006, XXXI/490-491.

[460] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VtII/507; Ziriklî, el-A'lâm, IV/192.

[461] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 268.

[462] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12; Öngül, Selçuklular Tarihi 1, s. 182.

[463] Hodgson, The Order of Assassins, s. 77.

[464] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12; Zehebî, Târîh, X/648.

[465] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 69.

[466] Özaydın, Abdülkerim, “Porsuk”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV/325.

[467] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12; Zehebî, Târîh, X/648; Özaydın, “Porsuk”, DİA, XXXIV/325; Sallâbî, Devletü ’s- Selâcika, s. 147.

[468] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/23.

[469] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/23.

[470] Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, s. 14-15.

[471] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55.

[472] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 50.

[473] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/18.

[474] Taşkıran, Selçuklu Devletlerinde Suikastlar, s. 67.

[475] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 354.

[476] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 354.

[477] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55.

[478] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh, s. 147.

[479] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55; Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/141-142; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 354.

[480] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/18; Taşkıran, Selçuklu Devletlerinde Suikastlar, s. 68.

[481] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/18.

[482] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55-56.

[483] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/30.

[484] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/30.

[485] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/56.

[486] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/56; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/158.

[487] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/158.

[488] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/30.

[489] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 50.

[490] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/41-42.

[491] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika, s. 115.

[492] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/62.

[493] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika, s. 115.

[494] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 90.

[495] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 90.

[496] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/50; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 548.

[497] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/77.

[498] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/167.

[499] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/3.

[500] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/343.

[501] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 216.

[502] Sevim, “Münkizi Müelliflerin Selçuklular İle İlgili Kayıtları”, s. 8.

[503] Azîmî, Târîh, s. 33.

[504] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 77-79.

[505] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/169.

[506] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/4.

[507] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 230; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.

[508] Azîmî, Târîh, s. 33.

[509] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 230.

[510] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/4.

[511] İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-Haleb, I/358.

[512] İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-Haleb, I/359.

[513] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 231; Yelin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria, Medieval Diplomacy”, s. 11.

[514] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/4; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/169.

[515] Takkuş, Târîhu Selâcika, s. 166-167.

[516] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/364.

[517] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 231; Hodgson, The Order of Assassins, s. 90.

[518] Daftary, Farhad, İsmaililer, s. 505.

[519] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/99.

[520] Baran, Büyük Selçuklu ve Eyyübiler’de Siyaset Eksenli Sünni Faaliyetler, s. 161.

[521] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 79.

[522] Willey, Eagle’s Nest, s. 42.

[523] Azîmî, Târîh, s. 27; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/5; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü’z-Zâhire, V/132.

[524] Sevim, Ali, Suriye Ve Filistin Selçukluları TTK Basımevi, Ankara, 1983, s. 202.

[525] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/338.

[526] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 216; Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 484.

[527] Takkuş, Târîhu Selâcika, s. 167.

[528] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 79; Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 484.

[529] Takkuş, Târîhu Selâcika, s. 167.

[530] Daftary, İsmaililer, s. 506; Özaydın, Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 200.

[531] Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları, s. 202.

[532] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 242; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/192.

[533]  Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/16; Lewis, Haşişiler, s. 86; Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları, s. 202; Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 201.

[534] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 83-84.

[535] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 242.

[536] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 37.

[537] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/99.

[538] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/16-17.

[539]   Yelin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria, Medieval Diplomacy”, s. 11; Usta, “Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde Haşîşîler”, s. 10.

[540] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/167.

[541] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika, s. 284.

[542] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 84-85.

[543] Özaydın, Abdülkerim, “Ali b. Nizâmülmülk Fahrülmülk”, DİA, İstanbul, 1995, XII/99.

[544] Taneri, Aydın, Makaleler 1, Berikan Yayınevi, Ankara, 2004, s. 16.

[545] Sevim, Suriye Ve Filistin Selçukluları, s. 153-154; Özaydın, “Ali b. Nizâmülmülk Fahrülmülk”, DİA, XII/99.

[546] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/507; Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 186.

[547] Abbas İkbal, el-VezârefiAhdi’s-Selâcika, s. 289-290.

[548] Abbas İkbal, el-Vezaratü fiAhdi's-Selacika, s. 308.

[549] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/99; Ziriklî, el-A'lâm, IV/273.

[550] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/167.

[551] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/99; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468; Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 237.

[552] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/100; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 357; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/194;

Ziriklî, el-A'lâm, IV/273.

[553] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/17.

[554] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/100.

[555] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ’, s. 275; Abbas İkbal, el-VezârefiAhdi’s-Selâcika, s. 312.

[556] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/167.

[557] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/100; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/21.

[558] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/99; Abbas İkbal, el-Vezâre fiAhdi’s-Selâcika, s. 312.

[559] Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, s. 77.

[560] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, s. 235.

[561] Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye, s. 58; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/111.

[562] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/111.

[563] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/39.

[564] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/18.

[565] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, III/331.

[566] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 259; Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, s. 238.

[567] Lewis, Haşişiler, s. 48.

[568] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 105.

[569] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, s. 241.

[570]  İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/117; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/30; İbn Kesîr, el- Bidâye, XII/171.

[571] Safedî, el-Vâfîbi'l-Vefeyât, VI/198.

[572] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/124.

[573] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 106; Abbas İkbal, el-Vezâre fîAhdi's-Selâcika, s. 241.

[574] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, s. 242.

[575]  Jowzali, Omeed I., Selçuklular Döneminde Musul (1057-1127), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004, s. 111-116.

[576] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/101.

[577] Demirkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1974, s. 121-129.

[578] Demirkent, Işın, Mevdûd b. Altuntegin”, DİA, İstanbul, 2004, XXIX/427-428.

[579] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zamân, c. VIII, k. I/45; İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-A’yân, I/242; Zehebî, el-İber, VI/12; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/207.

[580] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 297.

[581] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/21; Hammer, The History of Assassins, s. 68.

[582] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/123; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/207.

[583] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/105; Mirza, Syrian Ismailism, s. 17.

[584] Azîmî, Târîh, s. 39.

[585] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, I/105.

[586] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/35.

[587] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 298.

[588] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 299.

[589] Zehebî, el-İber, VI/12; İbnü’l-Verdî, Târih, II/21.

[590] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, I/105.

[591] Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi, II/352.

[592] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/497.

[593] Willey, Eagle’s Nest, s. 43.

[594] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/497; Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/35.

[595] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/105.

[596] Jowzali, Selçuklular Döneminde Musul, s. 29.

[597] Şeşen, Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet, s. 34.

[598] Alptekin, Coşkun, DımaşkAtabeyliği (Toy-Teginliler), Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1985, s. 69.

[599] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 48.

[600] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 485.

[601] Zehebî, Siyer, XIX/383; Özaydın, Abdülkerim, “Ahmedîlîler”, DİA, İstanbul, 1989, II/168.

[602] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/162.

[603] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/208.

[604] Özaydın, “Ahmedîlîler”, DİA, II/168.

[605] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/35; İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 101.

[606] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/208.

[607] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 315; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/162; Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/36.

[608] Zehebî, Siyer, XIX/383.

[609] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/147; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/516; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.

VIII, k. I/53; İbnü’l-Adîm, Buğyet’üt-Taleb, s. 101.

[610] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/168.

[611] Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 204.

[612] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 486.

[613]  İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 302; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/48; Daftary, İsmaililer, s. 507-508.

[614] Lewis, Haşîşîler, s. 88; Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 74.

[615] Ertaş, Kasım, “Fâtımî Devleti’nin Yönetiminde Ermeni Vezirler ve Sosyal-Siyasi Hayattaki Rolleri”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/2, Y: VIII, C. VIII, sy: XVII, s. 66.

[616] Zehebî, Siyer, XIX/507.

[617] İbnü’l-Verdî, Târih, II/7; Münâvî, el-Vezâre ve'l-Vüzerâ fi'l-Asri'l-Fâtımî, s. 271.

[618] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/142.

[619] Al-Imad, The Fatimid Vizierate, s. 190; Özaydın, Abdülkerim, “Efdal b. Bedr el-Cemâlî”, DİA, İstanbul, 1994, X/452.

[620] Takkuş, Târîhu ’l-Fâtımiyyîn fî Şimâlî Ifrıkiyyeti ve Mısr ve Bilâdi’ş-Şâm 297-567 h. / 910-1171 m., Dâru’n- Nefâis, Beyrut, 2007, s. 389.

[621] Nadya Îbû Cemâl, en-Nâcûne mine’l-Gazvi’l-Mogûlî, s. 64; Yusuf el-Iş, Târîhu Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, Dâru’l-Fikr, Dımaşk, 2009, s. 225.

[622] Al-Imad, The Fatimid Vizierate, 969-1172, s. 190.

[623] Takkuş, Târîhu’l-Fâtımiyyîn, s. 389.

[624] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/148.

[625] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/153.

[626] Münâvî, el-Vezâre ve’l-Vüzerâfi’l-Asri’l-Fâtımî, s. 227.

[627] Yusuf el-Iş, Târîhu Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, s. 225.

[628] Zehebî, Düvelü’l-İslâm, II/42; Ziriklî, el-A'lâm, I/103; Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 225; Özaydın, “Efdal b. Bedr el-Cemâlî”, DİA, X/453; Lewis, Haşişiler, s. 51; Ertaş, “Fâtımî Devleti’nin Yönetiminde Ermeni Vezirler ve Sosyal-Siyasi Hayattaki Rolleri”, s. 74.

[629] Seyyid, “Fâtımîler”, DİA, XII/231.

[630] İbn Haldûn, Târîh, VI/89.

[631] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/104-105; Walker, Orations of The Fatimid Caliphs, s. 37.

[632] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/208.

[633] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/27.

[634] Walker, Orations of The Fatimid Caliphs, s. 37.

[635] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 323; Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 303.

[636] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, III/331.

[637] Campbell, The Assassins of Alamut, s. 30.

[638] Hammer, The History of Assassins, s. 86.

[639] Münâvî, el-Vezâre ve'l-Vüzerâfi'l-Asri'l-Fâtımî, s. 272.

[640] Özaydın, “Hasan Sabbâh”, DİA, XVI/347.

[641] Zehebî, el-İber, VI/35.

[642]        Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 213; Çelik, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), s. 353.

[643] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 323.

[644] Takkuş, Târîhu’l-Fâtımiyyîn, s. 395; Çelik, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), s. 355.

[645] Al-Imad, The Fatimid Vizierate, 969-1172, s. 191.

[646] Azîmî, Târîh, s. 44; Makrîzî, İtti’âzü ’l-Hunefâ’, III/60.

[647] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, II/450.

[648] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/170.

[649] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü’z-Zâhire, V/222; Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 213.

[650] Çelik, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), s. 355

[651] Azîmî, Târîh, s. 44.

[652] Makrîzî, İtti’âzü ’l-Hunefâ ’, III/60.

[653] Münâvî, el-Vezâre ve'l-Vüzerâfi'l-Asri'l-Fâtımî, s. 272.

[654] Çelik, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), s. 355.

[655] Lewis, Haşişiler, s. 51.

[656] Abbas İkbal, el-VezârefiAhdi’s-Selâcika, s. 256.

[657] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 289.

[658] Zehebî, Siyer, XIX/432.

[659] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/216; Zehebî, el-İber, VI/38; Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ’, s. 289.

[660] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/216.

[661] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 128.

[662] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 548.

[663] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/212; Zehebî, el-İber, VI/38.

[664] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/213.

[665] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/92-93; Safedî, el-Vâf bi'l-Vefeyât, XX/89. Ziriklî, el-A'lâm, IV/255.

[666] Zehebî, Siyer, XIX/510; Özaydın, “Porsuk”, DİA, XXXIV/325.

[667] İbnü’l-Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s. 126-127.

[668] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/220.

[669] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 468.

[670] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/153; Alptekin, Coşkun, “Aksungur el-Porsukî”, DİA, İstanbul, 1989, II/29.

[671] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/242; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/22.

[672] Kayhan, Irak Selçukluları, s. 106.

[673] Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi, s. 284; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/144.

[674] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/230; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/116.

[675]  İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/242; Zehebî, el-İber, VI/46; Safedî, el-Vâf bi'l-Vefeyât, IX/182; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/220.

[676] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/236.

[677] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/117.

[678] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/117; Zehebî, Siyer, XIX/511.

[679] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 341; İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/369.

[680] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/32; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.

[681] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/236; Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi, II/360.

[682] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 341.

[683] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/220.

[684] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 133-134.

[685] Daftary, İsmaililer, s. 526.

[686] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 53.

[687] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/243; Safedî, el-Vâfi bi’l-Vefeyât, IX/182; Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti, s. 230.

[688] Delibalta, Selçuklularda İstihbarat, s. 120.

[689] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/237; Jowzali, Selçuklular Döneminde Musul, s. 166.

[690] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/431.

[691] Taşkıran, Selçuklu Devletlerinde Suikastlar, s. 85.

[692] Usta, “Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde Haşîşîler”, s. 13.

[693] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 280.

[694] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika, s. 372.

[695] Lewis, Haşişiler, s. 56.

[696] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/151-152.

[697] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ’, s. 282; Daftary, İsmaililer, s. 523.

[698] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/125.

[699] Agacanov, Selçuklular, s. 287-288.

[700] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 344.

[701]  Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 100-101; Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, s. 373; Togan, Özgür, “Sultan Sencer Dönemi (1118-1157) Selçuklu Vezîrleri”, Bayburt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dergisi, Bayburt, 2018, sy: I, s. 156.

[702] Hammer, The History of Assassins, s. 84.

[703] Azîmî, Târîh, s. 51; Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 242; Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 262-263.

[704] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/125; Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 282.

[705] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/244; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/232; Tanen, Makaleler 1, s. 106-108.

[706] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/250.

[707] Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 205.

[708] İbn Haldûn, Târîh, IV/125; Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 59.

[709] Lewis, Haşîşîler, s. 90.

[710] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 352; Zehebî, Siyer, XIX/520; Hammer, The History of Assassins, s. 78;

Mirza, Syrian Ismailism, s. 22

[711] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/8.

[712] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/250.

[713] Azîmî, Târîh, s. 52; Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/10; İbnü’l-Verdi, Târîh, II/34.

[714] İbn Haldûn, Târîh, IV/125.

[715] Lewis, Haşîşîler, s. 90.

[716] Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 206.

[717] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 458; Daftary, İsmaililer, s. 532.

[718] Özaydın, Abdülkerim, “Arslan Han”, DİA, İstanbul, 1991, III/401.

[719] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.

[720] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/253; Özaydın, “Arslan Han”, DİA, III/ 401.

[721] Zehebî, Târîh, XI/347.

[722] Alptekin, Coşkun, “Böri”, DİA, İstanbul, 1989, VI/326.

[723] Safedî, el-Vâfî bi'l-Vefeyât, X/202.

[724] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 347-348.

[725] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/28.

[726] Alptekin, “Böri”, DİA, VI/326.

[727] Zehebî, el-İber, VI/53; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/34.

[728] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/130.

[729] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/3.

[730] Yelin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria, Medieval Diplomacy”, s. 12.

[731] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/147-149.

[732] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VII/489.

[733] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/46.

[734] Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 23; Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 213.

[735] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 355; Alptekin, DımaşkAtabeyliği, s. 96.

[736] Azîmî, Târîh, s. 53.

[737] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/136; Zehebî, Siyer, XIX/574.

[738] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 365; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/259; Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/5.

[739] Zehebî, el-İber, VI/69.

[740] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/6; Mirza, Syrian Ismailism, s. 25.

[741] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/259; Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/48; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/46; Lewis, Haşişiler, s.

91.

[742] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/239.

[743] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/265; Safedî, el-Vâfî bi'l-Vefeyât, X/202; Alptekin, DımaşkAtabeyliği, s. 97.

[744] Daftary, İsmaililer, s. 529.

[745] Sümer, Faruk, “Aksungur el-Ahmedîlî”, DİA, İstanbul, 1989, II/296.

[746] Özaydın, “Ahmedîlîler”, DİA, II/168.

[747] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 151; Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/5; Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika, s. 436.

193 İbn Haldûn, Târîh, III/625.

[749] Sümer, “Aksungur el-Ahmedîlî”, DİA, II/297.

[750] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/269.

[751] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 158.

[752] Ahmed b. Mahmud, Selçuk-Nâme, II/58-59.

[753] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/275; İbn Haldûn, Târîh, III/625.

[754] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/175.

[755] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 244.

[756] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/175.

[757] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 246.

[758] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 130.

[759] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 244-245.

[760] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/175; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/266.

[761] Azîmî, Târîh, s. 64; Zehebî, Târîh, XI/610.

[762] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/43.

[763] Azîmî, Târîh, s. 64; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/315.

[764] Hüseynî, Ahbârü ’d-Devleti’s-Selcûkıyye, s. 79; Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/66.

[765] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/266.

[766] Lewis, Haşişiler, s. 92.

[767] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/318.

[768] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/43; Daftary, İsmaililer, s. 530.

[769] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 328.

[770] Merçil, Erdoğan, “Bâvendîler”, DİA, İstanbul, 1992, V/214-215.

[771] Daftary, İsmaililer, s. 539; Hodgson, The Order of Assassins, s. 145.

[772] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 85.

[773] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/350; Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 239.

[774] Şeşen, Ramazan, Eyyûbîler(1169-1260), İSAM Yayınları, İstanbul, 2012, s. 33.

[775] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fi Ahbâri Benî Eyyûb, II/24; Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 89-90.

[776] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/87; İbnü’l-Adîm, Zübdetül-Haleb, II/518.

[777] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/87.

[778] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/87.

[779] İbn Haldûn, Târîh, V/302; Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 497; Daftary, İsmaililer, s. 561.

[780] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fiAhbâri BenîEyyûb, II/63.

[781] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.

[782] Lewis, Haşişiler, s. 99.

[783] İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-Haleb, II/530.

[784] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/267.

[785] Kazvînî, Târîh-i Güzide, s. 391; Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, s. 145; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 548; Gürbüz, “Alâeddin b. Tekiş”, DİA, XXXX/365.

[786] Gürbüz, “Alâeddin b. Tekiş”, DİA, XXXX/365.

[787] Zehebî, Târih, XII/1091.

[788] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 309.

[789] Daftary, İsmaililer, s. 567.

[790] Merçil, “Bâvendîler”, DİA, V/216.

[791] Daftary, İsmaililer, s. 566.

[792] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/303.

[793] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.

[794] Daftary, İsmaililer, s. 567.

[795] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/288.

[796] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 327.

[797] Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, s. 161.

[798] Daftary, Şii İslam Tarihi, s. 172-173.

[799] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, s. 215; Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 133-134.

[800] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/356; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.

[801] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/356.

[802] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, s. 201.

[803] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/364-365.

[804] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.

[805] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/371.

[806] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, s. 201; Daftary, İsmaililer, s. 570-571.

[807] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi, s. 201.

[808] Kurpalidis, Büyük Selçuklu Devleti’nin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, s. 149-151.

[809] Hodgson, The Order of Assassins, s. 112.

[810] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.

[811] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/159.

[812] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/37.

[813] Lewis, Haşişiler, s. 40.

[814]  Hodgson, The Order of Assassins, s. 77; Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 31.

[815] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/37.

[816] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/6.

[817] Şirazî, Tabakâtü'l-Fukahâ, s. 238.

[818] Acar, Abdurrahman, “İmam Gazzali ve Selçuklular”, Milletlerarası Tartışmalı îlmî Toplantı, İstanbul, 2011, s. 99-100.

[819] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/18; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/507.

[820] Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 218.

[821]  Acar, Abdurrahman, “İmâm Gazâlî’nin Bağdat’ı Terketmesinde Siyasî Faktörlerin Rolüne Dair Bazı Düşünceler”, İslâmî Araştırmalar, 2000, C. XIII, sy: III-IV, s. 497.

[822] Acar, “İmâm Gazâlî’nin Bağdat’ı Terketmesinde Siyasî Faktörlerin Rolüne Dair Bazı Düşünceler”, s. 501 - 502.

[823] Watt, W. Montgomery, Muslim Intellectual: a study of al-Ghazali, Edinburgh University Press, Edinburgh, 1963, s. 83.

[824] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/24; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/157.

[825] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.

[826] Daftary, İsmaililer, s. 490.

[827] Merçil, Erdoğan, Kirmân Selçukluları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980, s. 84-86.

[828] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.

[829] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VII/243.

[830] Merçil, Kirmân Selçukluları, s. 299-300.

[831] Râvendî, Râhatu ’s-Sudûr, I/153; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/29; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/163.

[832] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/83.

[833] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.

[834] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/393; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.

[835] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.

[836] Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 237.

[837] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 67.

[838] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.

[839] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113; Zehebî, el-İber, VI/4.

[840] Temîmî, Tabakâtü's-Seniyye, IV/425.

[841] Lewis, Haşişiler, s. 50.

881 Şirazî, Tabakâtü'l-Fukahâ, s. 247.

[843] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/170; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 428.

[844] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.

[845] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.

[846]  Menekşe, Ömer, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Yükseliş Devri Fakihleri (1963-1092), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1992, s. 74.

[847] Şirazî, Tabakâtü'l-Fukahâ, s. 247; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/171.

[848] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/170.

[849] Safedî, el-Vâfbi'l-Vefeyât, XIX/167.

[850] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.

[851] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, III/199; Zehebî, Siyer, XIX/262; Ziriklî, el-A'lâm, IV/175.

[852] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, III/199; Zehebî, Siyer, XIX/262.

[853] Safedî, el-Vâfîbi'l-Vefeyât, XIX/167; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/197.

[854] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.

[855] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/29.

[856] Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfi’iyyeti'l-Kübrâ, VII/195.

[857] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, III/198; Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfı’iyyeti'l-Kübrâ, VII/194.

[858] Bakkal, Ali, “Rûyânî, Abdülvâhid b. İsmâil”, DİA, İstanbul, 2008, XXXV/275.

[859] Temîmî, Tabakâtü's-Seniyye, IV/83.

[860] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/29.

[861] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.

[862] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/29.

[863] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/29; Zehebî, el-İber, VI/4; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.

[864] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.

[865]  Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/29; Temîmî, Tabakâtü's-Seniyye, IV/83; Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 237.

[866] Zehebî, Siyer, XIX/315.

[867] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/371.

[868] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 64.

[869] Hammer, The History of Assassins, s. 67.

[870] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/371.

[871] Sevim, Suriye Ve Filistin Selçukluları, s. 219.

[872] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 485; Daftary, İsmaililer, s. 507.

[873] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 92.

[874] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 137.

[875] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/112.

[876] Menekşe, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Yükseliş Devri Fakihleri, s. 89.

[877] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/79.

[878] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 336; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/193; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z- Zâhire, V/228.

[879] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/234; Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfı’iyyeti'l-Kübrâ, VII/22.

[880] Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfı’iyyeti'l-Kübrâ, VII/22.

[881] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 336; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/234; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.

VIII, k. I/112-113.

[882] Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 262.

[883] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 137.

[884] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 54.

[885] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/362; Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), s. 46.

[886] Azîmî, Târîh, s. 47.

[887] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 486.

[888] Daftary, İsmaililer, s. 525.

[889] Azîmî, Târîh, s. 49.

[890] Hammer, The History of Assassins, s. 69; Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 205; Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 486; Daftary, İsmaililer, s. 525-526.

[891] Safedî, el-Vâflbi'l-Vefeyât, III/233.

[892] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/154-155.

[893] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, III/332.

[894] Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 32.

[895] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmui’t-Tevârîh, s. 160.

[896] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/252; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.

[897] Lewis, Haşişiler, s. 58.

[898] Daftary, İsmaililer, s. 524.

[899] Öz, Mustafa, “Kiyâ Büzürgümmîd”, DİA, İstanbul, 1992, VI/523.

[900] Şirazî, Tabakâtül-Fukahâ, s. 263; Yavuz, Yusuf Şevki, “Fahreddin er-Râzî”, DİA, İstanbul, 1995, XII/89.

[901] Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/399.

[902] Ekinci, “Orta Çağ İslam Dünyasında İhanetler ve Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari Gruplar”, s. 44.

[903] Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdillâh Fahrüddin, İ’tikâdâtü Fırâki’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn, thk: Ali Sami en- Neşşâr, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut, 1982, s. 76.

[904] Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, s. 228.

[905] Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/400; Lewis, Haşişiler, s. 64.

[906] Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/400.

[907] Lockhart, “Hasan-ı Sabbâh ve Haşîşîler”, s. 225.

[908] Lewis, Haşişiler, s. 64.

[909] Yazıcı, “Fidâi”, DİA, XIII/53; Yavuz, “Fahreddin er-Râzî”, DİA, XII/90.

[910] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 391.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar