HAŞHAŞÎLERİN MÜSLÜMANLAR ÜZERİNE DÜZENLEDİKLERİ SUİKASTLAR
Hazırlayan: MERAL CANVERENLİ
IV/X.
yüzyılda ortaya çıkan Selçuklu Türklerinin iktidarlarının altın çağı
diyebileceğimiz bir zaman diliminde Fâtımîlerin planları neticesinde ortaya
çıkan Hasan Sabbâh ve taraftarları kendi çıkarları için tehlikeli gördükleri
halife, sultan, devlet adamı, ulemâ ve halktan birçok kişiye suikastlar
düzenlemişlerdir. Haşhaşîlerin düzenlediği bu suikastlar, İslâm dünyasında
korku ve terörün hakim olmasına sebep olmuştur.
Tarihi Süreç İçerisinde Haşhaşîler
Haşhaşîlerin Ortaya Çıktığı Dönemde İslâm
Dünyasının Durumu
Abbâsî
iktidarının oluşumundan yaklaşık 100 yıl sonra hilâfet merkezinin otoritesini
kaybetmesi sonucunda yerel güçler kuvvet kazandılar. Böylece İslâm
topraklarında hem siyasi hem de dini sebeplerden dolayı çeşitli hanedanlıklar
ortaya çıktı.[1] Bir
tarafta Mısır’da kendilerini Peygamberin gerçek varisi gören, Emevîlerden ve
Abbâsîlerden sonra üçüncü büyük hanedanlık olan Fâtımîler kuruldu.[2] Diğer
taraftan otoritenin sarsılması neticesinde aşağı tabakada isyancı gruplar
ortaya çıkmaya başladı ve düzgün bir şekilde kanalize edilmedikleri için kuvvet
kazandılar.[3] Özellikle
de Şîa, bir ivme kaydetti.[4]
Belirttiğimiz bu süre zarfında siyasi bölünmelerin sebebi kısmen Arap-Fars
ayrışması olsa da, asıl neden yeni bir otorite olarak ortaya çıkan Fâtımîler ve
Selçuklulardır.[5]
Yeni
ortaya çıkan bu güçlerin yanı sıra İslâm dünyasında madde-ruh dengesinin
bozulduğu,[6] siyaset ve
fikir ihtilaflarından dolayı mezhep çatışmalarının meydana geldiği bu dönemde
Selçuklular ile Abbâsîler arasındaki münasebetler, Selçukluların tarih
sahnesine ilk çıkışından itibaren iki tarafın Müslümanları bir arada tutabilmek
adına Sünnîliği benimsemelerinden dolayı başladı ve gelişti.[7]
Selçukluların 449/1058 yılında Büveyhîler tarafından işgal altında olan Bağdat
hilâfetini zor durumdan kurtarmaları ile de ilişkileri zirve noktasına ulaştı.[8] İlerleyen
süreçte Bağdat sarayına gelin giden Türk hatunlarının katkılarıyla hilâfet
kurumu ile sultanların en çok iç içe geçen bir zaman dilimi oldu.[9]
Selçukluların
ortaya çıktığı bu dönem, İslâm dünyasında karışıklıkların hüküm sürdüğü bir
zaman dilimiydi. Fakat bu kargaşanın sebebi Selçuklular olmayıp onlar bu
sıkıntılı zaman diliminin sonucunda ortaya çıkan sadece tarihi bir aktör idiler
ve İslâm dünyasını tek bir çatı altında toplama fikri ile kurulmuşlardır.[10] Kendi
dönemlerinde Sünnî- Gayrî Sünnî mezhepler arasındaki mücadeleler silahlı
çatışmalara kadar varmasına rağmen Selçuklular, devlete tabi olan bütün mezhep
grupları arasında dengeyi gözetmeye çalışmışlardır.[11]
Kendilerine “Sünnî Bayraktarlığı” seçerek otoritelerini
sağlamlaştırmaya, Müslümanlar arasında birlikteliği sağlayamaya çok çaba
sarfetmişlerdir.[12]
Selçuklular
her ne kadar Müslümanların birlikteliğini sağlamak için uğraşsalar da bir
tarafta ortaya çıkan Haçlı krizi[13] bir
tarafta da kendi topraklarında ortaya çıkan, çeşitli kaleleri ele geçiren
Haşhaşîlerle olan mücadelelerinde kendilerine ait bir casus teşkilatının
varlığının eksikliği ve kendi içlerindeki hainlerden dolayı[14]
tam bir başarıya ulaşamadılar.[15]
Zararları
“Yahudilerden, Hristiyanlardan ve hatta Deccâl’den bile daha fazla”[16] olduğu söylenen Haşhaşîlerin, İslâm dünyasına en büyük
zararları zaman zaman kendileri ile iş birliği yaptıkları Haçlıların[17] kolayca bölgede yayılmalarını
sağlamalarıdır.[18]
Ayrıca Abbâsîlerin çökmesini hızlandırarak[19]
ve Selçukluların ordularını zayıflatarak[20]
İslâm topraklarında yüzlerce yıl sürecek olan büyük bir kargaşaya sebebiyet
vermişlerdir.
Haşhaşîlerin
Ortaya Çıkışı
Tam
adı el-Hasen b. Alî b. Muhammed b. Ca’fer b. el-Hüseyn b. Muhammed b. es-
Sabbâh el-Himyerî er-Razî olan Hasan Sabbâh, 438/1046 ile 518/1124 yılları
arasında yaşamıştır.[21] İtikadî
açıdan on iki imam koluna mensup bir ailenin çocuğudur.[22]
Kimilerine göre astroloji ve hendese alanında uzman,[23]
sihir ve matematikten anlayan,[24] halkı
kurtarmak için ortaya çıkan bir çeşit mehdi;[25]
[26] kimileri
tarafından ise “Modern
teröristlerin öncüsü”, “Şeytanî Entrikacı” veya “Hükümdar Katili”11 olarak
tanımlanan Hasan Sabbâh ele aldığımız harekâtın kurucusu olarak kabul
edilmektedir.
Hakkında
birçok bilgi kaydedilen Hasan Sabbâh’ın Nizâmülmülk ve Ömer Hayyam ile
Nîşâbur’da birlikte eğitim gördüğüne dair rivayetler,[27]
bu üç şahsiyetin doğum ve ölüm yıllarının kaynaklarda belirtildiği üzere çok
farklı olmasından dolayı doğru bir haber değildir.[28]
Haşhaşîler,
Kuzey Afrika bölgesinde temelinde İsmâili inancı olan ve X. yüzyılın son
yıllarında ortaya çıkan[29]
Fâtımîlerin halifesi Müstansır-Billâh’ın iktidarını güçlendirdikten sonra
Selçukluların oluşturduğu sosyal ve siyasi düzeni yıkmak amacıyla[30] Şiî-İsmâili
fikirleri Mısır’ın dışında da yaymak için çeşitli daîlerle görüşmesi sonucunda
tarih sahnesine çıkarlar.[31] Halifenin
görüştüğü kişilerden birisi de 479/1086 yılında tüccar kılığında Mısır’a gelen
Hasan Sabbâh’tır.[32] Halife
Müstansır’ın büyük ilgisisine muvafık olan Hasan Sabbâh, onun tarafından
Horasan’a vekil olarak tayin edilir.[33]
Fâtımî
halifesi tarafından görevlendirilen Hasan Sabbâh, Mısır’dan döndükten sonra
Selçuklu topraklarında faaliyetleri için merkezi hâkimiyetten uzak ve dağlık
alanlardan oluşan, İslâm’ı geç kabul eden ve Sünnî inanca muhalif olan Deylem’i
kendisine merkez olarak seçer.[34] Bu
bölgede Elburz dağlarının üzerindeki muhkem kalelerden en önemlisi olan,
Taberistan şivesinde “Kartal Yuvası” anlamlarına gelen,[35] dört bir
tarafı dağlarla çevrili olan ve devasa büyüklükte kayaların zirvesinde yer alan[36] Alamut
kalesini 483/1090[37] yılında
ele geçirir.[38] Bölgedeki
birçok kaleyi de ele geçiren[39] Hasan
Sabbâh, Alamut’ta katı bir yönetim oluşturduktan sonra[40]
Selçuklular ve Müslümanlar aleyhinde isyan için hazırlık yapar.[41]
Alamut
Kalesinde otoritelerini güçlendirdikten sonra Haşhaşîler; harekâtın ayakta
kalabilmesi için taraftarlarından, halktan, yolcu ve tüccarlardan, Hristiyan
yöneticilerden vergi toplamaya ve soygunlar yapmaya başlarlar.[42] En önemli
dayanakları suikast ve şiddet olduğu için insanlar arasında korku yayarlar.[43]
İlerleyen
süreçte Fâtımî Halifesi Müstansır’ın 487/1094 yılında ölümünden sonra yerine
halife olarak kimin geçeceği konusunda ortaya çıkan görüş ayrılığı sebebi ile
Hasan Sabbâh’ın kurduğu harekât ile Mısır arasında büyük bir ayrışma meydana
gelir.[44] Böylece
Müstansır’ın başlattığı bu girişim, Nizâriyye ve Müsta’liyye olarak ikiye
ayrılır.[45] Mısır,
Yemen, Hint Yarımadası, Suriye’deki İsmâililer Müsta’lî-Billâh’ı; İran, Irak,
Suriye’nin bazı bölgelerindekiler ise Nizâr’ı halife olarak kabul ederler ve
Nizar’ı halife kabul edenlerin Kahire ile bağlantıları kopar.[46]
Hasan
Sabbâh’ın 518/1124 yılında[47] [48] ölümünden
sonra Haşhaşîler, daha önceden ı93 yavaş yavaş yapılandıkları Suriye topraklarına
yönelerek çeşitli kaleleri ele geçirerek kendilerine Nusayriye dağlarındaki
Mezyed Kalesini ikametgâh yaparlar.[49]
Suriye bölgesinde de hem Müslümanlara hem de çıkarlarına ters düşen kişilere
suikastlar düzenlerler.
Haşhaşî Kavramı
Ele
aldığımız bu yapı hakkında İbn Haldûn, zaman içerisinde onlar için sırasıyla
Karmatîler, Bâtıniler, İsmâililer, Nizâriler diye adlandırıldıklarından
bahseder.[50] Bu
isimlendirmelerin yanı sıra onları tasvir etmek için birçok terim
kullanılmıştır.
Karmatîler
denmesinin sebebi toplumda kargaşa çıkarmalarıdır, ancak hem inanç hem de
yöntem açısından onlardan çok farklılardır. Bâtıniyye ise “Allah’ın
naslarının gerçek anlamlarını kabul etmeyen, ayetlerin gerçek anlamını sadece
Allah ile irtibat kuran bir imamın bileceğini savunan” aşırı fırkaların[51] hepsi
için genellikle bu kavram kullanıldığı için Hasan Sabbâh ve taraftarları için
de kullanıldığını görmekteyiz. Alamut kalesi ele geçirildikten sonra
Bâtıniliğin kurumlaşarak örgütsel olarak ortaya çıktığına[52]
dair yorumlar olmasına rağmen Bâtıni kavramı daha çok inanç boyutunu temsil
ettiği ve bu inanca inanan her bireyin suikastlara katılmamasından dolayı
onları isimlendirirken Bâtıni kavramını kullanmayı tercih etmedik.
Hasan
Sabbâh ve taraftarları, köken olarak Bâtınilik inancına dayanan ve her zâhirin
arkasında bir bâtın olduğuna inanan İsmâiliyye[53]
mezhebi dairesi içerisinde[54] ancak
süreç içinde değişime uğramış bir harekât[55]
olarak ele alınsalar da İsmâiliyye’den farklı bir yapıya sahip olduklarından
dolayı[56] bu
kavramın da onları tasvir etmede yetersiz olduğu kanatindeyiz.
Bu
kavramların yanı sıra Haşhaşîler için ulemâ tarafından her şeyi kendilerine
mübah kıldıklarından dolayı “İbâhî”; Allah ve Peygamberini reddettikleri
için “Zenâdıkâ”;[57]
öldürme yolunda canlarını feda ettikleri için “fedâviyyetü”;[58]
dini ve siyasi toplulukların düşmanlarından kurtulmak amacıyla yetiştirdikleri,
hayatlarını feda etmekten çekinmeyen kişi veya gruplar için kullanılan “fidâî-fedâî”0
kavramları da kullanılmıştır.
İlerleyen
süreçte Batıda ortaya çıkan ve “Haşişiyyin-HaşşaşinW5 ” yani “haşhaş
yiyenler^6” anlamına gelen “Assassins” kelimesi
kullanılmıştır.[59] [60] [61] [62] Bu
kavram, İslâm dünyasında Haşhaşîler tarafından profesyonel bir şekilde yapılan[63]
cinayetlere şahit olan Haçlıların onları Batı dünyasına “acımasızca cinayet
işleyen-katiller” anlamında tanıtmaları sonucunda ortaya çıkar.[64] Haçlılar,
bu kavramı hem Müslümanları hem de Hristiyanları tedirgin eden mutaassıp bir
Müslüman cemaati tasvir etmek için kullanmışlardır.[65]
Elimize ulaşan bir habere göre bu kavramı ilk defa Fâtımî halifesi
Âmir-Biahkâmillâh, VI/XI. yüzyılın ikinci yarısında Suriye’deki Haşhaşîleri
kötülemek için kullanmıştır.[66] Başka bir
bilgiye göre Zeydîler, İrandakiler için de Haşhaşî kelimesini kullanmışlardır.[67] Kısacası
bu terim, onlara ait özel bir isim[68]
olduğu ve bu kavram kullanıldığında sadece onlar anlaşıldığı için Haşhaşî
kavramını kullanmayı tercih ettik.
Modern
dönemdeki müellifler ise Hasan Sabbâh ve Haşhaşîleri: “dini-siyasi bir
cereyan”,[69] “devlet”,[70] [71]
“Nizâri”,n6 “radikal bir tarikat”, “Nizâri Dava”,[72]
“terör örgütü”,[73]
“bağımsız bir rejim”,[74]
“İsmâilîyye devleti”,[75]
[76]
“İsmâili Dailer”11 gibi farklı oluşumlar olarak ele alırlar.
Hasan Sabbâh’ın suikast düzenlettireceği
adamına haşhaş veya içki içirdiği kanısını, alınan ilacın etkisinin bir-iki
saat içerisinde geçeceği ve gerçekleştirilecek suikast işleminin dikkat
isteyeceği için bu haberlerin uydurma olduğu ifade edilmektedir.[77]
Haşhaşî denmesinden maksatın haşhaş içmelerinden değil, davalarına olan
sadakatlerinden kaynaklandığı söylenmektedir.[78]
Bu görüş çerçevesinde, Haşhaş içtiklerine dair haberin doğuda Nizâmülmülk ve
Gazzâlî’nin eserleri vasıtasıyla[79]
Batıda ise Marco Polo sayesinde her yere yayıldığını ifade edilmektedir.[80]
Bütün bu anlatımlar dikkate alındığında Hasan Sabbâh’ın adamlarının suikast
yapacakları anda cesaret ve dikkatlerini o eylem üzerinde yoğunlaştırmak
maksadıyla belli miktarda haşhaş içtikleri düşünülebilir. Bu sebeple de Haşhaşî
olarak tanımlanmış oldukları ifade edilebilir.
Suikastların
Sebepleri ve Yöntemleri
Hasan
Sabbâh’ın ve Haşhaşîlerin dolayısıyla suikastların İslâm dünyasında niçin
ortaya çıktıklarını tek bir neden çerçevesinde açıklamak mümkün değildir. Zira
bazı müelliflere göre “Şahsi hırs ve düşmanlarından intikam almak”,[81]
Abbâsî zulmünü yok etmek[82] ve Ehl-i Beyt’in
hilâfetten hakkını istemek için;[83] diğer
bazı müelliflere göre ise kendilerine zulmeden[84]
Selçuklular ile savaşmak[85] ve Bâtıni
inancının özgürlüğü sağlamak için ortaya çıkmışlardır.[86]
Ancak bu sebepler, Haşhaşîlerin ortaya çıkışını açıklamak için yetersiz
kalmaktadır.
Bâtıni
inancını benimseyen Hasan Sabbâh’ın, Fâtımîlerin kökünü kazıyarak İslâm
topraklarına Sünnîliği yerleştirmek isteyen[87]
Selçuklulara karşı olması doğaldır.[88]
Harekâtın ilk başta kurulma amacı bölgede Fâtımî egemenliğini kurmak[89] olsa da;
Haşhaşîlerin Müslümanlara karşı düzenlediği faaliyetlerin ve suikastların tek
sebebi olarak Sünnîlik meselesini öne sürmek yanlıştır. Zira Haşhaşîlerin Melik
Rıdvan, Tuğtegin gibi Sünnî liderlerle yaptıkları iş birlikleri mezhep saikiyle
değil, çıkarları çerçevesinde hareket ettiklerini göstermektedir.[90] Çıkarları
çerçevesinde de ister Haçlılardan ister Müslümanlardan kendilerinden
öldürmeleri istenilen kişileri öldürmüşlerdir.[91]
Böylece ortaya çıkmalarından kısa bir süre sonra çeşitli güçlerin maşası olmuşlardır.
Bir
değerlendirmeye göre III/IX. yüzyılda Abbâsî topraklarında ortaya çıkan
Bâbekiyye harekâtından hem din hem de yöntem açısından etkilenen Haşhaşîler, “Bölgesel
Milliyetçilik” ekseninde ortaya çıkmış bir örgüttür.[92]
Ancak Haşhaşîlerin belli bir stratejileri olmadığından dolayı amaçları açık
değildir ve “ilkel bir sosyalizm” uygular gibi gözükerek halkı yanlarına
çekmeye çalışmışlardır.[93] Ayrıca
iktâ düzeni ile birlikte ülkede yeni bir yapının oluşması ve vergilerin artması
gibi sebeplerden dolayı insanlar arasında memnuniyetsizliklerin artması
sonucunda halkın bu yeni oluşumu desteklemeye ittiğini 139 belirtenler de
bulunmaktadır.[94]
Fâtımîlerin
planları neticesinde kurulan[95] bu
harekâtın öncüsü olan Hasan Sabbâh, Türkmen egemenliğine reaksiyon göstererek[96] kendisi
gibi Türk bürokrasinin yeni bir toprak düzeni ile ortaya çıkması sonucunda
güçlerini kaybettiklerinden dolayı rahatsızlık duyan İranlıların desteğini de
alarak[97] yeni bir
düzen kurmak istemiştir. Ancak talebini illegal yollarla gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Selçuklu
Sultanı Melikşah’ın ani ölümünden sonra oluşan iktidar boşluğundan dolayı
oğulları Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında meydana gelen saltanat
mücadelesi[98] ile İslâm
dünyasına düzenlenen Haçlı seferleri Haşhaşîlerin güçlenmelerini sağlamıştır.[99] Ayrıca bu
iktidar mücadeleleri esnasında sultanların karşı tarafı yenebilmek için
ordularında Haşhaşî gruplara yer vermeleri de daha rahat hareket edebilmelerini
sağlamıştır.[100]
İslâm
topraklarındaki bu olumsuz ortamı fırsat bilen Hasan Sabbâh; amacına ulaşmak
için dünya işlerini bilmeyen, ahmak insanları kendisine bağlamıştır.[101]
Müritlerine özel eğitimler vermeye[102]
başladıktan sonra, sahip olduğu teşkilatçı zekası sonucunda[103]
müritlerinden bir kısmını “eli hançerli katillere” dönüştürmüştür.[104] Onları bal,
hurma ve şuniz (çörek otu) ile sarhoş ettikten sonra kendini cennette sanan bu
adamları[105] öldürmek
istediği insanların üzerlerine salmıştır.[106]
Bilinmezlik ve gizlilik eksenininde kurduğu bu harekâttaki müritlerine istediği
her şeyi yaptırmıştır.[107]
Yukarıda
belirttiğimiz sebeplerden dolayı ortaya çıkan Haşhaşîler, hedeflerine daha
hızlı ulaşabilmek için kendilerinden önce İran toplumunda kullanılan suikast
yöntemini ve gerilla tekniğini[108] seçerek,[109] bu en
önemli silahlarını[110] ileri
bir seviyeye taşıdılar.[111] Arapça
kökenli bir kelime olan J#-! sözlükte “Gizlice cana kıyma ve kötülük etmeye
kalkışma” ile “Bir devlet büyüğünü veya önemli bir kişiyi plan kurarak
öldürme”[112]
anlamlarına gelir.
Aslında
Haşhaşîlerden önce de İslâm tarihinde Hâricîler gibi birçok oluşum, düşmanlarına
karşı suikastlar yapmışlardır. Fakat İslâm tarihi boyunca suikast düzenleyen
hiçbir grup, Haşhaşîler kadar büyük bir siyasi rol oynayamamışlardır.[113] Bununla
birlikte modern çağda İslâm toplumunda meydana gelen canlı bomba eylemlerinin
tarihi arka planında onların etkilerinin olduğu belirtilmektedir.[114] Nitekim
Hammer’e göre Avrupa’da ortaya çıkan Cizvitler, Haşhaşîlerden etkilenerek
kurulmuşlardır.[115]
Haşhaşîler
bu suikastları düzenlerken o dönemde kullanılan diğer aletleri kullanmak
yerine, bir görüşe göre Hz. Ali hançerle öldürüldüğünden dolayı suikast silahı
olarak "hançer') kullanmışlardır.[116]
Rivayetlere göre Suriye bölgesindeki Haşhaşî reisi özel hançerler yaptırır ve
üzerlerine kimin öldürüleceğini yazarmış. Zamanı gelince adamlarından birine hançeri
vererek görevi yerine getirmesini emredermiş.[117]
Haşhaşîlerin
Müslümanlar üzerine düzenledikleri suikast girişimleri temel olarak ikiye
ayrılır. İlk kısım sözde kendilerine baskı uygulayan, saldırı düzenleyen
sultanlar, halifeler ve devlet adamlarından oluşan şahsiyetleredir. İkinci
kısım ise toplumda otorite olarak önemli bir etkiye sahip olan,[118] inanç ve
teknik olarak kendilerine düşman olan şehirlerin sivil sahiplerine yani
kadılara ve imamlara yöneliktir.[119]
Haşhaşîler,
birinci kısımdan özellikle siyaset-savaş meydanlarında ön planda olan,
Haçlılarla mücadele eden önemli komutanlara ve toplumda otoritesi olan
şahıslara suikastlar düzenlemişlerdir.[120]
Bu suikastları da halkın görebileceği ve özellikle Cuma namazı çıkışlarında
yapmayı tercih etmişlerdir.[121] Böylece
topluma ve devlet ricâline ders vermek istemişlerdir.[122]
Müslümanlar
ve Haçlılar üzerine düzenlenen[123]
suikastların, “dini bir görev”[124]
algısıyla “Adalet” ve “İnsancıl” istekler için[125] cinayeti
evcilleştirerek düşman oldukları kişilerden kurtulmak için kullandıkları bir
yöntem[126] olduğuna
dair yorumlar söz konusudur.[127] Ancak
suikastları, dinin emri gibi göstererek toplumda bir kargaşaya ve masum
insanların kanlarının akmasına sebebiyet verilmesinden dolayı[128] korkunç
bir yöntem olduğunu kabul etmek gerekir.
Haşhaşîlerin
günümüzdeki teröristlerden farkının masum insanları öldürmemeleri[129] olduğuna
dair yorumların elimize ulaşan çeşitli rivayetler ekseninde doğru olmadığını
belirtmemiz gerekir. Zira onların masum insanlara da düzenledikleri birçok
saldırı olduğunu görmekteyiz. Örnek vermek gerekirse; Haşhaşîlerle iyi geçinmek
isteyen Irak Selçuklu Hükümdarı Sultan Mahmûd, liderlerinden huzuruna bir elçi
talep eder. Bu talep üzerine gelen elçinin Sultan’ın huzurundan çıktıktan sonra
kimliği meçhul kişiler tarafından öldürülmesi sonucunda, Haşhaşîler Kazvin’e
saldırarak hiçbir suçu olmayan halktan birçok insanı öldürürler.[130]
498/1105’te olduğu gibi bazen hac kafilelerine saldırmışlardır.[131] 518/1124
yılında Diyarbakır (Amed)’da olduğu gibi şehirlere yaptıkları baskınlar ile
yüzlerce insanı katletmişlerdir.[132]
Haşhaşîlerin sadece Müslümanlara değil,
aynı zamanda bölgede bulunan Hristiyanlardan da çeşitli kişilere bazen
kendilerini zor durumda bıraktıkları için[133]
bazen de birilerinin isteği üzerine suikast düzenlediklerini görmekteyiz.[134]
Örneğin, III. Haçlı seferleri boyunca bölgedeki kalelerini güçlendirmekle
uğraşan Haşhaşîler, kendilerine ait bir ticaret gemisini yağmalayan ve
reislerine hakaret eden Conrad’ı kendileri için bir tehdit unsuru görerek bir
suikast ile ondan kurtulmuşlardır. [135]
Konum ve şartlara göre bazen de Müslüman liderlerin istedikleri şahısları
öldürmüşlerdir.[136]
Haşhaşîlerin
Akıbeti
651/1253
yılında Moğol hükümdarlarından Hülâgû, tahta geçtikten sonra çeşitli
yöneticilere elçiler göndererek kendisine tabi olmalarını ister. O sıralarda
Alamut’taki Haşhaşî reisine de bir elçi göndererek kalelerini yıkarak kendisine
biat etmesini istemesine rağmen reis söylediği çeşitli yalanlarla hükümdarı
oyalamaya çalışır.[137] [138] Bunu
fark eden Hülâgû, Haşhaşîlerin üzerine bir harekât planlar. Abbâsî halifesine
de bir mektup yazarak kendi 183 yanında yer alması için davette bulunmasına
rağmen halifeden olumlu bir yanıt alamaz.
Hülâgû’nun
Haşhaşîlere saldırmasının sebebi bölgede kendinden başka bir güç unsurunun
olmasını istememesinin yanı sıra kaydedilen bir habere göre arka planında
onların Cengiz Han’a ve torunu Çağatay’a da bir suikast düzenlemeleridir. [139] Böylece
Moğolların nefretlerini kendi üzerlerine çeken Haşhaşîler, düzenledikleri
entrikalara rağmen Alamut’u 656/1258 tarihinde kaybetmişlerdir.[140]
Doğu’da
Moğollar tarafından yok edilen Haşhaşîlerin bölgedeki güçlerini Batıda Memlüklü
Sultanı Baybars, 669/1271 yılında Suriye’nin kuzeyine yaptığı seferleri
sırasında yok etmiştir.[141] Sultan
Baybars’tan da darbe alan Haşhaşîlerin, Suriye topraklarını terk ederek
Hindistan’a gittikleri ve orada Hocalar veya Mevlalar olarak tanındıkları
belirtilir.[142]
Bir
anlatıma göre Alamut kalesi Moğollar tarafından yıkılmasına rağmen İlhanlılarda
güçlü bir otorite olmadığı için Haşhaşîler, Hazar’ın güneyinde faaliyetlerini
devam ettirmişlerdir.[143] Suriye
bölgesindekiler Memlüklüler ve Osmanlılar döneminde politik güçlerini
kaybetmeleriyle birlikte yaşamaya devam etmişlerdir.[144]
Tarihi
bağlam çerçevesinde kısaca tarihlerini, faaliyetlerini, amaç ve yöntemlerini
ele aldığımız Haşhaşîlerin Müslüman yönetici ve ulemâya yönelttikleri
suikastları tek tek ele alarak sebep ve sonuçlarını tespit edebildiğimiz
kadarıyla vereceğiz.
BİRİNCİ BÖLÜM
SUİKAST
DÜZENLENEN SULTANLAR, MELİKLER VE HALİFELER
SUİKAST DÜZENLENEN SULTANLAR VE MELİKLER
Sultan Melikşah
İsmi
Ebü'I-Feth Celâlü'd-devle ve’d-dîn Muizzü'd-dünyâ ve’d-dîn Kasîmü emîri’l-
mü’minîn Melikşâh b. Alparslan[145] olan
Sultan Melikşah, babası Sultan Alparslan’ın ölümünden sonra 465/1072 yılında
Selçuklu tahtına geçerek ülkeyi yönetmeye başlar.[146]
Genç yaşta tahta geçerek sultanlığı yaklaşık 20 yıl süren Melikşah, 485/1092
yılında erken bir yaşta vefat eder. Onun bu ani ölümü, büyük tartışmalara sebep
olmuş ve ölümünün arkasında kimin-kimlerin olduğu merak konusu olmuştur. Sultan’ın
ölümü esnasında vuku bulan olaylar ekseninde yapılan bazı değerlendirmelere
göre Sultan Melikşah’ın ölümünün arkasında Haşhaşîler olduğundan dolayı ölümünü
ve sebeplerini kısaca ele almaya çalışacağız.
485/1092
yılında Abbasî Halifesi Muktedî’yi şehirden çıkarmak için İsfahan’dan Bağdat’a
yöneldiği sırada hasta falan olmayan Sultan;[147]
Nizâmülmülk’ün bir suikast sonucu ölümünden 35 gün,[148]
40 gün,[149] bir ay,[150] 43 veya
45 gün sonra[151] bir Cuma
akşamı[152] [153] vefat
eder. İbnü’l-Cevzî’nin kaydettiğine göre Melikşah’ın ölümünün sebepleri
hakkında gelen rivayetler şunlardır:
Ramazan bayramı namazından sonra ava çıkan
Sultan, havadan dolayı hastalanır.[154]
Yediği av etinden hazımsızlık yaşayarak kan
aldırır ve sıtmaya yakalanarak ölür.[155]
Vücudundaki bozuk bir maddeden aniden ateş
nöbetine yakalanarak ölür.[156]
Bir hizmetçi tarafından kulak-diş
karıştırıcı vasıtasıyla zehirlenerek ölür.[157]
Sultan’ın
ölümü hakkında farklı sebeplerin zikredilmesi ve ölüsünün gizlendiği,[158]
namazının kılınmadığı, atların kuyruğunun kesilmediği, arkasından gözyaşı
dökülmediği[159]
gibi rivayetlerin de kaydedilmesinden ötürü ölümünün arkasında
birilerinin olduğu tezi kuvvetlenmektedir.
Sultan
Melikşah’ın ölümünden sorumlu kişi olarak Terken Hatun[160]
ve Nizâmülmülk’ün adamlarının isimleri geçer.[161]
Terken Hatunun Sultan’a olan sarsılmaz bağlılığı ve sadakatinden dolayı bunun
bir iftira olduğunu söyleyenler de mevcuttur.[162]
Ancak Melikşah’ın ölümünden sonra Terken Hatunun çeşitli faaliyetleri Sultan’a
karşı olan bağlılığının sorgulanması gerekmektedir.
Sultan’ın
ölümünün arkasındaki diğer zanlı, herhangi bir bilgi olmamasına rağmen Halife
Muktedî-Biemrillâh’dır.[163] Zira
Melikşah’ın Halife Muktedî’yi Bağdat’tan çıkarmak için gittiği esnada ölmesi
sonucunda Halife büyük bir sıkıntıdan kurtulur.[164]
Zehebî’nin kaydetttiği ve diğer kaynaklarda zikredilmeyen bir bilgiye göre
Sultan’ın kendisini Bağdat’tan çıkarmak için verdiği mühlet sırasında çok
üzülen Halife, çokça dua etmiş ve kuvveti yerinde olan Sultan Melikşah birden
hastalanarak ölmüştür.[165]
İslâm
tarihi kaynaklarında doğrudan isimleri anılmamasına rağmen Melikşah’ın
hükümdarlığının yaklaşık onuncu yılından sonra ortaya çıkan ve Sultan’ı tehdit
eden[166] Haşhaşîler
de bu ölümün arkasındaki zanlılardan birisidir. Zira bir olayı incelerken
öncelikle sonucun kimin işine yaradığına dikkat etmek gerekir. Her ne kadar
Melikşah’ın hayatının bir kısmında Bâtıni inancı benimsediği,[167] Tanrıyı
sorgulamaya başladığı, ancak Cürcânlı bir vaizin irşadından sonra bu
fikirlerinden vaz geçtiği[168] şeklinde
rivayetlere yer verilse de Sultan Melikşah, Haşhaşîlerle mücadeleyi devlet
politikası haline getiren bir sultandır.[169]
Bu sebepten dolayı Alamut Kalesini ele geçiren Hasan Sabbâh’ın üzerine arka
arkaya Yoruntaş, Arslantaş ve Kızılsang isimli üç kumandanını gönderir.[170]
Gönderdiği komutanlardan birinin ani ölümü, diğerinde kalenin dışardan yardım
alması ve 485/1092 yılında ise Sultan’ın aniden vefat etmesi[171] gibi
sebeplerden dolayı yapılan kuşatmalar başarılı olamaz.[172]
Sultan
Melikşah’ın ölümünden sonra iktidar boşluğunun da[173]
etkisiyle halkın üzerindeki baskılarını artıran Haşhaşîler yüzünden insanlar
evlerinden çıkmaya korkar hale gelirler.[174]
Sultan’ın ölümü ile güçlü bir düşmandan kurtularak güç kazanan Haşhaşîlerin
onun bu ani ölümünün arkasında olma ihtimalleri vardır.[175]
Diğer taraftan Sultan Melikşah’ın Haşhaşîler tarafından bir suikast sonucu ölen
Nizâmülmülk’ün hemen akabinde ve ansızın ölmesi bu ihtimali
kuvvetlendirmektedir. Kısacası Sultan’ın ölümü sonuç itibari ile Halife Muktedî
ve Haşhaşîlerin işine yaramıştır.
Selçuklu
sultanlarının Haşhaşîlerle mücadele işini komutanlarına bıraktıkları,
Türklerdeki hanedan kanı dökülmesinin uğursuzluğu gibi sebeplerden dolayı
Haşhaşîlerin, sultanların hiçbirisinin üzerine herhangi bir suikast
düzenlemedikleri[176] gibi bir
yorum doğru değildir. Ancak elimize ulaşan kaynaklarda kesin olarak
belirtilmediği için Sultan Melikşah’ın ölümünün arkasında onlar vardır
diyemeyiz. Nitekim Osman
Turan, Sultan’ın suikastının arkasında Haşhaşîlerin olduğunu reddetmektedir.[177]
Sonuç olarak yukarıdaki bahsettiğimiz rivayetler göz önünde bulundurulduğunda
ve Haşhaşîlerin faaliyetleri dikkate alındığında Sultan’ın suikastının
zanlılıları arasında onların da oldukları bir seçenek olarak göz önünde
bulundurulabilir.
Sultan Berkyaruk
Sultan
Melikşah’ın ilk eşi Zübeyde Hatundan 474/1081 yılında doğan[178]
Berkyaruk, 486/1093 yılında Terken Hatun ile yaptığı savaşta muzaffer olarak
çıktıktan sonra[179] Abbâsî
halifesi tarafından “Rükneddîn” sıfatıyla sultan ilan edilir.[180]
Tahtı
ele geçirmesine rağmen Sultan Berkyaruk’un hükümdarlığı bağımsızlık elde etmeye
çalışanlar ile mücadele, iç entrikalar ve iç kavgalarla geçer.[181] Sultan,
kendi otoritesini tam anlamıyla kuramadığı,[182]
diğer karışıklarla uğraştığı, zaman ve para sıkıntısından dolayı Haşhaşîlere
tam olarak ilgilenememiştir.[183] Böylece
onlar da İslâm dünyasını içten bir kurt gibi kemirirerek baskılarını
artırmışlardır.[184]
Sultan
Berkyaruk, Haşhaşîlerle ilgilenemediği ve Muhammed Tapar’ın tarafında yer alan
Emir Sermez/Emir Erkuş gibi şahısların Haşhaşîler tarafından öldürülmesi
sonucunda Bâtınilik ile suçlanır.[185]
Hatta Tapar ile yaptığı bir savaş esnasında karşı ordunun askerleri onun
ordusuna “Ya Bâtıniler” diye seslenirler.[186]
[187] Bu
ithamların arkasında hem Sultan Berkyaruk’un hem de çevresindeki devlet
ricâlinin Haşhaşîlerle iş birliği içinde olması 232 yatmaktadır.
Sultan,
Haşhaşîlerle iş birliği yaptığı yönündeki suçlamalara ve Bâtıniliğe meyli
olduğuna dair ithamlara cevap vermek maksadıyla,[188]
Haşhaşîlerin gizlendikleri birçok yere saldırılar düzenleyerek binlercesini
öldürür.[189] Ayrıca
Sultan Berkyaruk, Haşhaşî meselesini tamamen halletmek için birçok komutanını
onların üzerine görevlendirerek kısmen başarıya ulaşmasına rağmen Emir Bozkuş
gibi bazı komutanların Haşhaşîlerden rüşvet almaları gibi sebeplerden dolayı
mesele tamamen halledilemez.
Sultan
Berkyaruk, Haşhaşîler üzerine yaptığı bu faaliyetlerden sonra 488/1095 yılında
bir fedaî tarafından kendileri ile sürekli mücadele ettiği gerekçesi ile
öldürülmek istenmiş ancak pazısından aldığı yara ile ölmekten kurtulmuştur.[190] [191] Suikastı
düzenleyen Haşhaşîden korkmayarak karşılık verdiği için sadece yaralanarak
kurtulduğu belirtilir.[192]
İbnü’l-Esîr’e göre Sultan’a suikast düzenleyen kişiler Sicistanlı birkaç
kişidir.[193] Sultan,
kendisine suikast düzenleyen kişileri sorgulamasına rağmen onları konuşturamaz.[194]
Suikast
düzenlenmesinin sebebi olarak Haşhaşîlere düşman olan Fahrülmülk’ü vezir olarak
tayin etmesi de gösterilmektedir.[195]
Kendisine yapılan bu suikast girişiminden sonra Sultan Berkyaruk, ulemâdan
aldığı fetvanın da desteğiyle Haşhaşîler üzerine yeni bir sefer düzenleyerek
binlercesini öldürür.[196]
13 yıllık saltanatı boyunca otoritesini
sağlamak için birçok kişiyle mücadele etmek zorunda kalan[197]
Sultan Berkyaruk, uğradığı saldırıdan yaklaşık on yıl sonra 498/1104 tarihinde[198]
hastalanarak vefat eder.[199]
Sultan
Muhammed Tapar
Asıl
ismi Ebû Şücâun Muhammed b. Melikşâh b. Alparslan[200]
olan Muhammed Tapar, Sultan Melikşah’ın oğullarından birisidir. Abisi Sultan
Berkyaruk’un vefatından sonra Selçuklu tahtına hükümdar olarak geçer.[201]
Melikliği
döneminde, Sultan Berkyaruk ile yaptığı taht mücadeleleri esnasında Haşhaşîler
çok güçlenirler.[202] Bu
sebepten dolayı Muhammed Tapar, devletin batısında ortaya çıkan Haçlı
seferleriyle bizzat kendisi değil emirleri vasıtasıyla mücadele etmeyi tercih
eder.[203] Onları
yok etmek için, babası Melikşah döneminde inşa edilen ve Haşhaşîlerin elinde
bulunan Şahdiz kalesine 500/1107 yılında bir sefer düzenlemeye karar verir.[204] Ancak,
I. Kılıçarslan’ın Bağdat’a hakim olduğuna dair asılsız duyumlar sebebiyle bir
ay kadar seferi ertelemek zorunda kalır ve Haşhaşîlerin amacının kendisini
oyalamak olduğunu anlayarak hiç vakit kaybetmeden harekete geçer.[205] Bu sefer
sonucunda Haşhaşîlerin reisleri Ahmet Attaş ve ailesi ile birlikte[206] birçok
kişiyi öldürür.[207] İşte bu
sefer sırasında Haşhaşîler, Sultan’a bir suikast düzenlemek isterler.
Haşhaşîler
bu suikastı, Sultan Melikşah ve Berkyaruk döneminden sonra Tapar’ın sarayında
da çeşitli görevleri icra eden ve böylece 498/1105 yılında sadâret makamına
gelen,[208] dirayeti
sayesinde vezirlik görevine gelince bütün askerleri Sultan’a itaat ettiren[209] Vezir
Sa’dülmülk ile anlaşarak yapmak isterler.[210]
Gerçek
kimliğini gizleyen ve aslında Haşhaşîleri destekleyen bir Bâtıni olan Vezir,[211] Şahdiz
kalesine yapılan kuşatma esnasında Tapar’ın rahatlamak amacıyla kan aldırdığı
esnada yanındaki hekim ile anlaşarak ona zehirli bir neşter verir.[212] Bu
durumun Sultan’ın kulağına gitmesi ve hekimin zorla konuşturulması sonucunda,
Vezir’in planı ortaya çıkar ve hain olduğu için öldürülür.[213]
Bazı müellifler, Vezir Sa’dülmülk’ün Haşhaşîlerin kendisine düzenledikleri bir
oyun neticesinde iftiraya maruz kalarak öldürüldüğünü söylerler.[214] Ancak bu
noktada genel kanaat, Vezir Sa’dülmülk’ün bir hain olduğu ve Sultan Tapar’ı
öldürmek için Haşhaşîler ile iş birliği yaptığı yönündedir.
Temel
kaynaklarda rastgelmediğimiz bir değerlendirmeye göre Haşhaşîlerin Sultan
Muhammed Tapar’a düzenledikleri ikinci suikast girişimi 511/1118 yılında Alamut
kuşatması sırasında meydana gelir. Bu kuşatma sırasında ordunun başında olan
Muhammed Tapar, bir Haşhaşînin verdiği zehirle henüz otuz yedi yaşında vefat
eder.[215] Başka
bir rivayete göre ise bu kuşatma sırasında başkentte bulunan Tapar’ın ani ölümü
ile bu harekât sonuçsuz kalır[216] ve bu
ani ölüm akla Haşhaşîlerin bu işte parmağının olduğunu getirir.[217]
Ancak
Haşhaşîlerin bu ikinci suikast girişiminden bahsetmeyen kaynaklara göre Sultan
Tapar; akrabalarının sebep olduğu[218]
bir hastalıktan rahatsız olduğu için[219]
Oğuz törelerine uygun bir tören düzenlediği sırada[220]
511/1118 tarihinde Hemedan’da vefat eder.[221]
Haşhaşîlerden
nefret ettiği için[222] onlarla
mücadele etmeyi kâfirler ile mücadeleye tercih etmesine[223]
onlara karşı tavizsiz olmasına[224] rağmen
Tapar’ın kendi döneminde bile devlet kadrolarındaki birçok kişi maalesef
Haşhaşîlerin düzenlediği suikastlar sonucu ölürler.[225]
Devlet adamlarına düzenlenen suikastlar kısmında bu girişimleri tek tek ele
alacağız.
Sultan Sencer
Tam
ismi Ebü'l-Hâris Sencer b. Melikşâh b. Alparslan b. Selcûkî b. Dukâk[226] olan
Sultan Sencer, taht kavgaları sebebiyle gerekli eğitimi alamamasına rağmen
idari tecrübesi ve yeteneği sayesinde başarılı olan önemli bir Selçuklu
hükümdarıdır.[227]
Sultan
Melikşah’ın vefatından sonra ülkede oluşan buhran durumunun Sencer ile güven
verici bir ortama dönüşmesine rağmen Tapar’dan sonra yönetimi ele geçirince “Gurlular,
Haşhaşîler ve Hârizmşahlar”dan oluşan üç grup ile uğraşmak zorunda kaldığı
belirtilmektedir.[228] Biz
konumuz gereği Haşhaşîler kısmını ele alacağız. Rivayetlere göre Sultan
Sencer’e Haşhaşîler iki kez suikast girişiminde bulunmuşlardır.
Haşhaşîlerin
ilk suikast girişimi Sultan’ın onlardan kurtulmak için üzerlerine çeşitli
seferler düzenlemesi sonucunda olur. Aslında bu girişimleri, Hasan Sabbâh’ın
Sultan ile anlaşma talebinin karşılık bulmaması üzerine ortaya çıkan sorunu
çözmek için onu öldürebileceğine dair bir uyarı niteliği taşımaktadır.[229]
Gönderdiği elçilerle Sultan Sencer ile anlaşamayacağını anlayan Hasan Sabbâh,
tuttuğu bir hizmetçi vasıtasıyla Sultan’ın yatağına bir hançer saplatır[230] ve
kendileri ile uğraşmaktan vazgeçmesini yoksa canından olacağına dair bir mektup
bıraktırır.[231] Hem bu
gözdağı sebebiyle hem de bütün çabalarına rağmen topraklarında zulüm yapan
Haşhaşîleri yok edemeyeceğini anlayan Sultan Sencer, “Yeni kaleler inşa etmemek, inançlarına
insanları davet etmemek ve silah satın almamak” üzere onlarla bir barış anlaşması
yapar.[232]
Sencer’in Haşhaşîlerle anlaşma yapması, Selçuklular tarafından tanınan bir güç
unsuru olduklarını göstermektedir.[233]
Bu
gözdağı ve Vezir Kaşî’nin 521/1127 yılında Haşhaşîler tarafından bir suikast
ile öldürülmesinden sonra Sultan, Haşhaşîlere daha müsamahakâr davranmaya
başlamıştır.[234]
Sultan
Sencer’e Haşhaşîlerin ikinci suikast girişimi Hârizmşahlar hükümdarlarından
Atsız b. Muhammed’in[235] onları
Sultan’ı öldürmeleri için para ile tutması olayıdır.[236]
Yaptığı fetihler neticesinde büyük şöhret kazanan Atsız’ı kıskananların Sultan
ile arasına fitne sokmaları, Sultan’ın Atsız’ı yaptığı seferler sırasında masum
insanları ve gazileri öldürmekle suçlanması[237]
gibi sebeplerden dolayı Sultan Sencer ile araları bozulur ve 533/1138 tarihinde
aralarında savaş vuku bulur.[238]
Yaptıkları bu savaştan sonra Atsız’ın rahat durmayacağını bilen Sultan, barış
için Atsız’ın sarayına elçi olarak meşhur şair Edib Sâbir’i gönderir. Elçi
olarak gittiği sırada Atsız’ın, Sultan’ı iki Haşhaşî vasıtasıyla öldürmek
istediğini öğrenen Sâbir, bu suikast girişimini gizli bir mektupla Sultan
Sencer’e haber verir.[239] Haberi
alan Sultan, küçük bir araştırma sonucunda kendisini öldürmekle görevlendirilen
bu iki Haşhaşîyi yakalatarak öldürtür. Böylece suikast başarıya ulaşamaz.[240] [241]
Bu
olay, Haşhaşîlerin kurulma amaçlarının dışında devlet ricâli tarafından nasıl kullanıldıklarını ve onların tetikçileri olduklarını bize
göstermektedir.
Melik
Dâvud
Sultan
Muhammed Tapar’ın evladı ve Irak Selçukluların ilk sultanı olan Sultan
Mahmûd’un oğlu olan Melik Dâvud, babasının henüz 27 yaşındayken ölmesi üzerine[242] 525/1133
yılında onun yerine tahta geçer.[243]
Ancak kısa bir süre sonra amcası Mes’ûd b. Muhammed Tapar’ın onun sultanlığını
kabul etmemesi sebebiyle[244] ve aralarında
yaptıkları anlaşma sonucunda Irak Selçukluları tahtını amcasına bırakmak
zorunda kalır.[245] Yapılan
anlaşma neticesinde Sultan Mes’ûd onu kızıyla nikahladıktan sonra[246] Tebriz’e
yönetici olarak gönderir.[247] [248]
Melik
Dâvud, tahtı amcasına bırakmasına rağmen Sultan Mes’ûd’a karşı Abbâsî
halifeleri Müsterşid ve Râşid ile sürekli bir iş birliği içinde olmayı tercih
ederek birçok kez 293 savaş meydanında onunla karşı karşıya gelir.
Kaynaklarda
5 3 3/113 8 [249],
537/1142[250] veya
538/1143[251] yılında
ittifakla bir suikast sonucu öldürüldüğü belirtilen[252]
Melik Dâvud’un kim tarafından öldürüldüğü hakkında çeşitli rivayetler
mevcuttur.[253] Buna
göre Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünün[254]
yanı sıra amcası Sultan Mes’ûd tarafından katledildiği de belirtilmektedir. [255] Bu iki
rivayeti birleştiren başka bir habere göre, Tebriz’de Sultan Mes’ûd’un bir
hilesi sonucunda Haşhaşîler tarafından katledilmiştir.[256]
Ayrıca Haşhaşîlerin Melik Dâvud’a düzenledikleri saldırı esnasında yanında
bulunan ulemâ arasından da birçok kişi de şehit olur.[257]
Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü belirtenlere göre Azerbaycan bölgesinde
onlara büyük sıkıntılar verdiği[258] ve
içlerinden birçok kişiyi öldürdüğü için saldırılarına maruz kalmıştır.[259]
Bu
rivayetlerden farklı olarak Melik Dâvud’un amcası tarafından Suriye’ye Haçlılarla
mücadele için gönderildiği, onu kendisine rakip gören İmâdüddin Zengî
tarafından da öldürüldüğü söylense de bu bilgi doğru değildir.[260]
Sonuç
olarak Sultan Mes’ûd döneminde, kendisinin sorun yaşadığı Melik Davûd gibi
birçok önemli şahsın arka arkaya Haşhaşîler tarafından öldürülmesi, bizi
Mes’ûd’un kendisi için tehlikeli gördüğü şahıslardan Haşhaşîler
vasıtasıyla kurtulduğu şeklinde bir değerlendirmeye
götürmektedir.
Selâhaddîn-i
Eyyûbî
Haşhaşîler,
Suriye Bölgesinde hem Haçlılar için[261]
hem de Müslümanlar için önemli bir siyasi unsur olmuşlardır. Onlar, kendilerine
engel olarak gördükleri kişilerden kurtulabilmek için Haçlılarla bile iş
birliği içine girmişlerdir.[262] Küçük
yaştan itibaren babasıyla Zengîlere hizmet eden[263]
Selâhaddîn, önemli bir siyasi aktör olarak tarih sahnesine çıkışı ile birlikte
Haşhaşîlerin hedefi haline gelmiştir. Ondan kurtulmak maksadıyla Haşhaşîler,
ordusunun içine suikast için casuslarını göndermelerine rağmen bu saldırıların
hiçbirisi başarıya ulaşamaz.[264] [265]
Bir
rivayete göre Selâhaddîn’e düzenlenen ilk suikast girişimi, Haşhaşîlerle
ilişkisinin başladığı Nûreddin Zengî’nin onu Mısır’a görevlendirdiği 565/1171
yılında gerçekleşmiştir. Mısır’ı tamamen ele geçiren Selâhaddîn; Nûreddin’in
emri üzerine Fâtımî Halifesi Âdıd- 310 Lidınillâh ı tahtından indirerek
bölgedeki hutbeleri Abbâsı halifesi adına okutmaya başlatır. Ancak Selâhaddîn,
Fâtımî hanedanına mensup kişilerin sarayda yaşamalarına izin verdiğinden
dolayı, bu şahıslar onun aleyhinde Haşhaşîlerle ve Haçlılarla iş birliği yaparlar.
Haşhaşîler vasıtasıyla onu öldürmeyi planlamalarına rağmen Selâhaddîn, bu
grupların içindeki adamları aracılığıyla bu planı öğrendiği için suikast
başarısız olur.[266]
Bir
değerlendirmeye göre 569/1174 yılında Nûreddin’in ölümünden sonra[267] bölgede
Selâhaddîn’e karşı bir güç unsuru kalmamıştır.[268]
Ancak “İslâm için yaptığı savaşta Haçlılar, Haşhaşîler ve bu iki grupla iş
birliği içindeki emirler ile mücadele ettiğine ” dair Selâhaddîn’in Abbâsî
halifesine yazdığı mektubunda söylediği gibi[269]
uğraşması gereken en önemli güç unsurlarından birisi de Haşhaşîlerdir. Zira
Selâhaddîn Eyyûbî’ye düzenlenen diğer suikast girişimleri Sultan, Mısır’dan
Suriye bölgesine geldikten sonra meydana gelir.
Mısır’dan
Suriye’ye gelen Sultan Selâhaddîn, Halep’teki Nûreddin Zengî’nin yerine geçen
on bir yaşındaki oğlu el-Melikü’s-Sâlih[270]
ile iyi ilişkiler kurmak istemesine rağmen; Melik ve çevresindeki adamları onun
bu isteğine olumlu cevap vermek yerine Haçlılar ve Haşhaşîlerle iş birliği
yaparak on yıl boyunca Sultan’ı uğraştırırlar.[271]
Haşhaşîlerin Sultan’a saldırması yönünde isteklerde bulunurlar.
Suriye
bölgesine geldikten sonra Sultan Selâhaddîn’e yapılan ilk saldırı 570/1175
yılında Halep’i kuşattığı esnada el-Melikü’s-Sâlih’in Atabegi Sâdeddin
Gümüştegin’in[272] Masyaf
kalesindeki Haşhaşî reisinden Selâhaddîn’i öldürmeleri karşılığında Haşhaşîlere
birçok mal vaad ederek[273] onlardan
istemesi üzerine meydana gelir.[274]
Selâhaddîn’in ağır bir şekilde yaralanarak kurtulduğu bu suikast girişimi[275] amacına
ulaşamamasına rağmen hem ordu içinde korku yaratır hem de Haşhaşîler, Sultan’ın
çadırının önünde bekçilik yapan bir kişiyi öldürürler.[276]
İbn Vâsıl’ın verdiği bilgiye göre Sultan’ı Haşhaşîlerin saldırısından kurtaran
kişi Emir-i Candarı Tuğrul isimli bir şahıstır.[277]
Suriye
bölgesindeki ikinci suikast girişimi 571/1176 yılında Selâhaddîn’in Halep’teki
Azez kalesini kuşattığı sırada[278]
Haşhaşîlerden bir grubun Selâhaddîn’in ordusundan gibi görünerek[279]
yanağından yaraladıkları girişimdir. Bu ikinci suikast girişiminden Sultan
Selâhaddîn, ufak bir sıyrık ile kurtulur.[280]
O gün savaş alanında arka arkaya suikastçılar tarafından saldırıya uğrayan[281]
Selâhaddîn’in ölmediğine kimsenin inanamadığı ve onun da güvenmediği hiç
kimseyi çadırına almadığı belirtilmektedir.[282]
Selâhaddîn’in arka arkaya maruz kaldığı bu suikastlardan sonra kimsenin içine
girmeye muvaffak olamadığı bir tahta kulede uyamaya başladığı da rivayet
edilir.[283]
Suriye
bölgesindeki ikinci suikast girişiminden yaklaşık iki ay sonra Selâhaddîn,
Nusayri dağlarında ikamet eden Haşhaşîler üzerine bir sefer daha düzenler ve
reisleri Reşîdüddin Sinan’ın karargâhını kurduğu Masyaf kalesini kuşatır.
Lewis’e göre üçüncü suikast girişimi bu sırada vuku bulur.[284]
Bu suikastta da başarısız olunca Haşhaşî reisi, Sultan’ın dayısı Hama Emiri
Şihâbeddîn’den kendilerini korumaları talebinde bulunur. Kuşatma sırasında
Haçlıların çeşitli bölgelere saldırılar düzenlemeye başlamalarından dolayı
Selâhaddîn, kendisine bir daha suikast düzenlememeleri şartıyla bu talebi kabul
eder ve böylece Selâhaddîn ile Haşhaşîler arasında olumsuz bir olay daha
yaşanmamıştır.[285] Sultan
Selâhaddîn’in suikastlardan korktuğu için Haşhaşîlerle anlaşmış olduğu
şeklindeki değerlendirmeler[286] [287] yukarıda
verdiğimiz bilgilere göre doğru değildir.
Bu
üç teşebbüsten başka Sultan Selâhaddîn’e düzenlenen bir başka suikast
girişiminden bahsedilmektedir. Buna göre Selâhaddîn Dımaşk’ta bir ağacın
altından geçtiği 332 sırada ağaçta gizlenen bir Haşhaşımn başarızlıkla
sonuçlanan saldırısına maruz kalmıştır.
Haşhaşîlerin
ve reisleri Reşîdüddin Sinan’ın, Selâhaddîn’e arka arkaya suikast girişiminde
bulunmalarının sebebi hakkında çeşitli değerlendirmeler dikkat çekmektedir.
Öncelikli olarak Haşhaşîler, Nûreddin Zengî’nin ölümünden sonra bölgede güçlü
bir kişinin kendilerinin sonu demek olduğunu bildikleri için Nûreddin’in oğlu ile
anlaşarak onu öldürmek isterler.[288]
Lewis, onların Melik’ten ve Atabeg Gümüştegin’den para aldıkları için bu
suikastları yaptıklarına dair yorumları reddederek “Aldıkları para onları
motive etmiş olabilir ancak suikastların temel sebebi dini amaçtır” der.[289] Başka
bir görüşe göre Fâtımî halifeliğini ortadan kaldırdığı için bu kadar suikasta
maruz kalmıştır.[290]
Sultan
Seyfeddîn Bektemür
Selçuklu
komutanları tarafından 1100 yılında Van civarında Sökmen el-Kutbî tarafından
kurulan ve yaklaşık bir asır süren Ahlatşahlar Hanedanı emirlerinden olan,[291] halk
tarafından çok sevildiği ve II. Sökmen’in erkek evladı olmadığı için hükümdar
olan[292] Bektemür’ün
589/1193 yılında uğradığı suikastın arkasında Haşhaşî fedaîler olduğuna dair
bilgiler kaynaklarda geçmektedir.
Nitekim
İbn Vâsıl’ın kaydettiği bilgiye göre Sultan Bektemür, 589/1193 yılında
kendisine hücum eden Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[293]
Haşhaşî fedaînin dört ayrı yerinden bıçakladığı Sultan Bektemür anında
ölmüştür.[294] Bu
bilgiyi kabul eden Sallâbî kaynak vermeden Bektemür’ün Haşhaşîler tarafından
öldürüldüğünü söyler.[295] İddia
edildiğine göre Ahlatşahların topraklarını ele geçirmek isteyen Selâhaddîn, bu
suikastın azmettiricidir.[296]
Ancak
İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgiye göre Sultan Selâhaddîn, Bektemür’den yaklaşık
iki ay önce vefat etmiş olup[297] Sultan
Bektemür, iktidar hırsına kapılan damadı Bedreddin Aksungur
Hezâr Dinarî tarafından öldürülmüştür.[298] Bu bilgiyi destekleyen Sümer de Haşhaşîler
tarafından öldürüldüğüne dair veriyi ihtimal dışı olarak değerlendirmektedir.[299]
Sultan
Alâeddin Tekiş
Hârizmşahlar
hükümdarı olan ve devletin bir imparatorluk olarak inkişaf etmesini sağlayan[300] Sultan
Alâeddin Tekiş’in, son yılları Haşhaşîler ile mücadele ile geçmiştir.[301] Haşhaşîlerin
üzerine birçok saldırı düzenleyerek çok sayıda kalelerini ele geçirmiştir. [302] Bu
faaliyetlerinden dolayı intikam almak isteyen Haşhaşîler, kendilerine karşı
Sultan’ı tahrik eden vezirini öldürmüşlerdir.[303]
İkinci kısımda veziri ele alacağız.
Sultan
Alâeddin Tekiş’in onlara karşı bu faaliyetlerinin sonucunda Haşhaşîlerin
suikast girişiminde bulunduğu şahıslar arasında onun da ismi geçmektedir.[304] İbn
Tağriberdî’nin kaydettiği bir habere göre 596/1200 yılında ölümünden kısa bir
süre önce çadırında eğlence düzenleyen Sultan’ı öldürmek isteyen bir Haşhaşî
başarısız bir girişimde bulunmuş, ancak yakalanarak öldürülmüştür.[305]
SUİKAST DÜZENLENEN HALİFELER
Halife Âmir-Biahkâmillâh
Fâtımî
halifesi olan Âmir-Biahkâmillah’ın ismi Mansur[306]
künyesi Ebû Ali’dir.[307] Babası
Müsta’lî-Billâh’ın ölümünden sonra henüz beş yaşındayken[308]
496/1100 tarihinde[309] Vezir
Efdal’in yardımıyla tahta geçer.[310]
Tahta geçtiği sırada kendi başına ata bile binecek yaşta olmadığından dolayı[311] devletin
bütün işlerini uzun süre Efdal yönetir.[312]
Fâtımîlerin
onuncu halifesi olan Âmir,[313] 29
yıllık hilâfetinden sonra 524/1129 yılının Zilkâde ayının Salı gününde 34
yaşındayken[314] bir
suikast sonucu ölür. Âmir, arkasında bir oğul bırakmadığından dolayı yerine
amcasının oğlu halife olur.[315]
Halifenin kim tarafından öldürüldüğü hakkında da üç farklı rivayet söz
konusudur.
Birinci
rivayete göre; Haşhaşîler, Âmir’i öldürmek için birkaç defa suikast girişiminde
bulunmuşlar ve Halife’yi sarayının dışında pusu kurararak öldürmüşlerdir.[316] İbn
Haldûn ve İbn Tağriberdî bir gün sarayında onlar tarafından hançerlendiğini
belirtmektedirler.[317]
Haşhaşîler
tarafından öldürüldüğünü belirtenlere göre;[318]
Halife’nin gücü ele geçirdikten sonra XII. yüzyılda bir isyan başlatan
Haşhaşîlere karşı bir ferman yayımlayarak hilâfet hakkının kendi soyuna ait
olduğunu ilan etmesinden dolayı Suriye’deki Haşhaşîlerin büyük tepkisini
üzerine çekmiş ve onlar tarafından öldürülmüştür.[319]
Zira dedesi Müstansır’ın ölümünden itibaren başlayan ayrışma sebebiyle,
İran’daki Hasan Sabbâh ve taraftarları onu halife olarak tanımıyorlardı.[320]
Başka
bir kayda göre arka arkaya iki vezirini öldüren Halife, toplum üzerinde
otoritesini tesis edememenin de etkisiyle Müslümanlara ve Haşhaşîlere eziyet
etmeye yapmaya başlar ve Ravda adasına giderken Haşhaşîler tarafından
öldürülür.[321]
İbnü’l-Esîr’e göre reayasına kötü davrandığı için Haşhaşîler tarafından
öldürülür.[322] Zehebî
de onun zalim ve adaletsiz bir yönetici olduğunu söyler.[323]
İkinci
rivayete göre Âmir, veziri Efdal’in oğlu Ebû Ali Ahmed ve saltanat naibi olan
kuzeni Abdullah Mecid tarafından bir plan çerçevesinde öldürülür.[324] Üçüncü
rivayete göre, Ermeni bir köle[325] veya
kendi hizmetçileri tarafından öldürülür.[326]
[327]
Kısacası
Haşhaşîler tarafından suikasta uğradığı belirtilen Halife Âmir’in ölümü,
Haşhaşîlerin Fâtımîlerin eliyle kurulmasına rağmen onların da bu suikastlara
maruz kaldıklarını göstermektedir.
Halife
Müsterşid-Billâh
Tam
adı Ebû Mansûr el-Müsterşid-Billâh el-Fazl b. Ahmed el-Müstazhir-Billâh el-
Abbâsî[328] olan
Halife Müsterşid 486/1092[329] yılında
dünyaya gelir. Babasının vefatından sonra 512/1119 yılında[330]
halife olarak kendisine biat edilir. Süyûtî, Halife’yi savaşlara bizzat
katılan, halifelik işlerini düzene sokan, cesur ve heybetli bir şahıs olarak
tanıtır.[331]
Halifeliğinin
ilk dönemlerini yün elbise giyip inzivaya çekilerek geçiren Halife;[332] cesareti
kendinde topladıktan sonra yozlaşmış olan hilâfet makamını yeniden diriltmek
için halifelik görevini ifaya yönelir.[333]
Abbâsî hilâfetinin dünyevi açıdan siyasi yönünü güçlendirebilmek maksadıyla
sultanlar arasındaki gerginliklerden yararlanır ve Sultan Sencer’in kızıyla
evlenerek[334] siyasi
bir denge kurmaya çalışır.[335]
Halife
Müsterşid’in bu tutumları, bir dünya devleti kurma amacında olduğu varsayılarak
Selçukluları tedirgin etmiştir.[336] [337]
Halifeliği esnasında yaşanan olaylar, hilâfet makamının dünyevi hâkimiyet
gücünü tekrar tesis etme isteği ve Batıda vuku bulan Papa- İmparator
mücadelesinin İslâm topraklarında Halife-Sultan mücadelesi adı altında yeni bir
dönemin başlangıcı olarak yorumlanmaktadır.
Halife
Müsterşid, döneminin en önemli şahıslarında birisi olan Irak Sultanı Mes’ûd ile
aralarında fitne çıkaran emirler,[338]
hutbenin kimin adına okunacağı meselesi,[339]
Halife’nin Sultan Mes’ûd’u kötüleyici bir hutbe irat etmesi[340]
ve Mes’ûd’un mücadele ettiği kişilerin yanında yer alması[341]
gibi sebeplerden dolayı olumlu ilişkiler kuramaz. Belirttiğimiz bu çeşitli
sebeplerden dolayı 529/1135 yılında Sultan Mes’ûd ile aralarında meydana gelen
savaşın hemen akabinde de Halife’nin öldürüldüğünü görmekteyiz.[342] İbn
Vâsıl’ın kaydettiğine göre savaşa çıkmadan çok kısa bir süre önce Halife ile
veziri arasında bir konuşma geçmiş ve vezir, "Hüseyin b. Ali” gibi
öldürülmenizden korkuyorum demiştir.[343]
Halife’nin
öldürülmesinden Alamut Reisi’nin sorumlu olduğu[344]
ve Haşhaşîlerin onu düşman oldukları için öldürdükleri,[345]
üzerindeki kıyafetleri parçalayarak çırılçıplak bir halde bıraktıkları,[346] kulak ve
burnunu kestikleri,[347] yirmi
yerinden bıçakladıkları[348] gibi
rivayetler çerçevesinde Halife’nin Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü konusunda
bütün kaynaklar ittifak halindedir.[349]
Ancak onların bu işi niçin ve kim için yaptıkları hakkında tartışma söz
konusudur. Zira Halife, hezimete uğradığı savaşın hemen akabinde[350] Sultan
Sencer tarafından sözde aralarını yapmak için gönderilen bir heyeti karşılamak
için çıktığı esnada[351] heyette
bulunan Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[352]
Rivayet edildiğine göre Halife ile birlikte çadırda bulunan Ebû Abdullah isimli
bir şahsı da öldürmüşlerdir.[353]
Halife
Müsterşid’in Sultan Sencer’in gönderdiği elçileri karşılarken öldürülmesinden
dolayı onun katlinde Selçuklu sultanlarının rolü üzerine hiç değinmeyenlerin
yanı sıra Halife’nin ölümünden Selçuklu sultanları sorumlu tutanlar da söz
konusudur.[354]
Sultanları sorumlu tutanlara göre Halife; Haşhaşîler tarafından öldürülmesine
rağmen olayda sultanlarının etkisi mevcuttur[355]
ve heyetin içindeki Haşhaşîler, Sultan Sencer’in direktifiyle hareket
etmişlerdir.[356]
Halife’nin Sultan Sencer ve Sultan Mes’ûd’un iş birliği sonucunda öldürüldüğü
söylense de,[357] bu
suikasttan Sultan Mes’ûd’un haberinin olup olmadığı muğlaktır.[358] Ancak
Sultan Mes’ûd, halkın tepkisini üzerinden çekebilmek maksadıyla Haşhaşîlerle iş
birliği içindeki Hille reisi Dübeys b. Sadaka’yı Halife’nin vefatından sonra
öldürmüştür.[359]
Diğer
taraftan Halife’nin ölümünün Selçukluların işine gelmesinden ve onun ölümünün
Haşhaşîlerin klasik suikast yöntemine benzememesinden dolayı bu suikastın arka
planında Selçukluların olduğu ifade edilmiştir.[360]
Ayrıca Halife’nin ölümünün Selçuklu sultan ve emirleri ile başlattığı iktidar
mücadelesinin bir sonucu olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır.[361]
Sonuç olarak Halife Müsterşid’in maşa
olarak kullanılan Haşhaşîler vasıtasıyla[362] ancak kimin teşvikiyle
öldürüldüğü tam olarak bilinmemesine rağmen bu hadise ile Abbasî Hanedanlığı
içerisinde telafisi mümkün olmayan bir Selçuklu düşmanlığı hâsıl olmuş ve
sonraki süreçte Abbasî halifeleri sürekli bu olayı siyasi bir koz olarak
Selçuklulara karşı kull anmı şlardır.[363]
Halife
Râşid-Billâh
Haşhaşîler
tarafından şehit edilen Halife Müşterşid’in oğlu olan[364]
Râşid-Billâh’ın tam adı Ebû Cafer Mansur b. Müsterşid Fazl İbn Müstazhir
Ahmed’dir.[365] 501/1107
tarihinde dünyaya gelen Halife,[366] [367] 513/1119 yılında babası tarafından veliaht
tayin edilir ve babasının şehadetinden sonra 529/1135 yılında da kendisine biat
edilir.
Irak
Selçuklu Sultanı Mes’ûd, Halife Müsterşid katledildikten sonra oğlu Râşid’e
herkes tarafından biat edildiği için hilâfetine göz yummuştur. Ancak onun
babasının yolunu takip ederek Selçuklularla mücadeleye devam edeceğini
düşündüğü için endişelenmiştir[368] Sultan’ın
bu endişelerinde haklı çıktığını Halife Râşid’in makamına geçer geçmez devlet
başkanı gibi etrafındakilere Irak topraklarını iktâ etmesinden[369] ve
İmâdüddün Zengî gibi çeşitli devlet adamları ile Sultan Mes’ûd’un aleyhinde iş
birliği içine girmesi kanıt olarak gösterilmektedir.[370]
İbn Vâsıl’ın Sultan Mes’ûd’a Halife Râşid de babası gibi başına buyruk hareket
ederse ne yapacağına dair sorulduğuna dair rivayetine göre Sultan “Babası
gibi onu da öldürürüz”, demiştir.[371]
Babasının
ölümünden sorumlu tuttuğu için Râşid, Sultan Mes’ûd’a bir şans vermek istemez[372] ve
babasının intikamını Sultan’dan almak ister.[373]
Sultan Mes’ûd ise Halife’ye bir heyet göndererek ondan babasının kendisine söz
verdiği 300.000 dinarı talep eder.[374]
Bunun üzerine Halife, Mes’ûd’u sultanlıktan azlederek yerine yeğeni Melik
Dâvud’u getirdiğine dair ferman yayımlar.[375]
Böylece her iki tarafın bu tür tutumlarından dolayı aralarındaki ipler kopar,
savaş meydana gelir ve yenilen taraf Halife olur.[376]
Ulemânın da onayını alan Sultan Mes’ûd, Râşid’i hal ederek yerine Muktefî-Liemrillâh’ı
530/1136 yılında halife olarak ilan 422 ettirir.[377]
Hilâfet
makamı elinden alınan Râşid-Billâh, Sultan Sencer’e bir mektup yazarak
kendisini koruması isteğine olumlu cevap almasına ve çeşitli destekçiler
bulmasına rağmen başarılı olamaz.[378]
5
3 2/1138 yılında İsfahan’da yapayalnız kaldığı esnada öldürülür.[379]
Halife’nin
tekrar tahta çıkmak için ittifak yaptığı sırada öldürülmesi suikasta uğradığını
göstermektedir.[380]
İbnü’l-Cevzî;
Halife’nin kim tarafından ve nasıl öldürüldüğü konusunda üç farklı rivayet
olduğunu söylemesine rağmen[381]
kaynaklarda daha fazla kaydın olduğunu tespit ettik. Biz bu rivayetlerin
hepsini vermeye çalışacağız, ancak kaynaklar Halife Raşid’in özellikle Selçuklu
sultanları ve Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü üzerinde daha fazla durmaktadırlar.
Yukarıda
da bahsettiğimiz üzere Halife’nin suikastının müsebbibinin Selçuklular olduğunu
söyleyenlere göre Râşid, Selçuklu sultanları ile arasının iyi olmaması ve şahsi
hırsları sebebiyle tıpkı babası gibi[382]
Selçuklu sultanları tarafından öldürülmüştür.[383]
Ancak
kaynakların çoğu Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü belirterek[384] onun
ölümünün arkasında Hasan b. Sabbâh’ın torunu Muhammed’in parmağı olduğunu
söylemektedirler.[385] Bu
rivayetlere göre Haşhaşîler, Halife Râşid’i 532/1138 yılında İsfahan’da
yapayalnız kaldığı esnada[386] hizmetçi
kılığındaki bir fedaî vasıtasıyla öldürmüşlerdir.[387]
Diğer taraftan İbn Vâsıl, suikastın tarihini 533/1139 olarak kaydeder.[388] Bu
suikasta tepki olarak İsfahanlıların ele geçirdikleri her Bâtîniyi öldürdükleri
belirtilir.[389]
Halife’nin
ölümü hakkındaki diğer rivayetlere göre kimliği belirsiz bir kişi tarafından üç
kere zehir verilerek,[390]
yatağındayken hizmetçisi tarafından,[391]
Horasanlı biri tarafından,[392] şiddetli
bir hastalık neticesinde[393] veya
Bağdat’ı tekrar ele geçirebilmek için hücum yapmaya hazırlanırken askerleri
tarafından öldürülür.[394] Râşid’in
ölüm haberini alan insanlar “Bütün tahta çıkan halifeler kendilerinden
öncekini nasıl öldürdülerse, Muktefî de Râşid’i öldürdü” demişlerdir.[395]
Sonuç
olarak iki Abbasî halifesinin arka arkaya suikast sonucu ölümünden sonra Abbâsî
halifeleri toplumdan uzak durarak yaşamaya başlamışlardır.[396]
Melik Davûd kısmında da belirttiğimiz gibi Sultan Mes’ûd’un arasının bozuk
olduğu şahsiyetlerin Haşhaşîler tarafından tek tek öldürülmesi, Sultan’ın onları
maşa olarak kullandığını göstermektedir. Ayrıca devletin zirvesindeki insanlara
düzenledikleri bu suikatlar ile Haşhaşîlerin toplumda nasıl bir kargaşa
yarattıkları ve bir güç unsuru olduklarını görmekteyiz.
SUİKAST
DÜZENLENEN DEVLET ADAMLARI
Nizâmülmülk
Tam
adı, Ebû Alî Kıvâmüddîn Hasen b. Alî b. İshâk et-Tûsî[397]
olan Nizâmülmülk, bir dihkanın oğlu olarak[398]
410/1018 yılında dünyaya gelir.[399]
Selçukluların hizmetine Çağrı Bey döneminde girer,[400] 455/1063 yılında vezirlik makamına erişir.[401] Sultan Alparslan’ın
ölümünden sonra Sultan Melikşah’a 20 yıl vezirlik yapar.[402]
Nizâmülmülk’ün
ölümü konusunda kaynakların kaydettiği bilgileri ele alacağız. Ancak,
öldürülmeden önce niçin istenmeyen kişi durumuna geldiğini açıklamamız neden
öldürüldüğü ve bu suikastın arkasında kimlerin olduğu sorusunu cevaplayabilir.
Melikşah
döneminde siyaset; Nizâmülmülk, Abbâsî hilâfeti, Terken Hatun ve Haşhaşîler
olmak üzere dört farklı güç ekseninde oluşmaktaydı ve en tehlikeli olan nüfuz
sahibi Terken Hatundu.[403]
Nizâmülmülk’e
düzenlenen suikasttan kısa bir süre önce Sultan ile Vezir’in arası bozulmuştu.
Aralarının açılmasının arkasındaki nedenlerden birisi Karahanlı Hanedanlığı
soyundan gelen, hedeflerine ulaşmak için Vezir’i kendisine engel gören ve
önemli bir güç unsuru olan Terken Hatun;[404]
diğeri yaşlanan Vezir’in çeşitli kademelere sahip olan evladının ve adamlarının[405] haksız
ve usülsüz tutumlarıdır.[406] Sultan
Melikşah “baba” diye hitap ettiği Nizâmülmülk’e çok şey borçlu olduğunu
bilmesine rağmen, onun çevresindeki insanların tutumları Sultan’ın ondan
rahatsız olmasına sebep olmuştur.[407]
Rivayet edildiğine göre bu rahatsızlığı zirve noktasına çıkaran olay,
Nizâmülmülk’ün torunlarından Merv Valisi Osman’ın bazı siyasi olaylara
karışarak Sultan Melikşah’ı kızdırmasıdır.[408]
Böylece Vezir’in torununun yaptığı işe kızan Melikşah ve Nizâmülmülk arasında
tatsız mektuplaşmalar gerçekleşmiştir.[409]
Yaklaşık
otuz yıl boyunca devletin tüm kademelerinde Sultan Melikşah’tan bile daha güçlü
bir duruma sahip olan Vezir, çeşitli kademelerdeki insanları rahatsız ederek
kendisine düşman etmiştir.[410] Vezir
Nizâmülmülk’ün bu gücünden öncelikle rahatsız olan Sultan’ın kendisiydi.[411] Devlet
adamlarından Tâcülmülk, en büyük rakibi olarak gördüğü Nizâmülmülk’ü Sultan
Melikşah’ın gözünden düşürebilmek için elinden geleni yapmıştır.[412]
Nizâmülmülk’ün
diğer ve en önemli düşmanı, davalarının başarıya ulaşmasının önünde en büyük
engel olarak Vezir’i gören Hasan Sabbâh ve Haşhaşîlerdir.[413]
Bu bilgiler ışığında onun ölümünün arkasında Haşhaşîler ve dönemin devlet
ricâlinin yer aldığı ifade edilebilir.[414]
Nizâmülmülk’ün
Haşhaşîler tarafından[415]
öldürüldüğü konusunda kaynakların çoğunluğu ittifak halinde olmasına rağmen
nerede, nasıl ve kimin teşviki ile öldürüldüğü konusunda ihtilaf söz konusudur.[416] Mevcut
rivayetlere göre suikast; Halife Muktedî’yi Bağdat’tan çıkarmak niyetiyle
İsfahan’dan yola çıkan Sultan Melikşah’ın arkasından yola çıktığı sırada,[417] hac için
aldığı izinle çıktığı yolculuk sırasında[418]
veyahut Alamut’u kuşattığı sırada[419]
vuku bulur. Olay 485/1092’de Ramazan ayında,[420]
teravih namazından sonra[421] Hz. Ömer
döneminde vuku bulan Nihavend mevkiinde[422]
Sultan Melikşah, Terken Hatun ve Tâcülmülk ile birlikte mola verdikleri sırada
meydana gelir.[423]
Rivayetlere göre Vezir, Deylemli bir dilenci kılığına bürünen[424] Ebû
Tâhir isimli bir Haşhaşî tarafından öldürülür.[425]
Başka bir rivayete göre Melikşah’ın[426]
ya da Tâcülmülk’ün[427]
kölelerinden birisi tarafından veya Haşhaşîlerle anlaşan Tâcülmülk’ün isteği
üzerine[428]
hançerlenerek öldürülür.[429] Öldürüldüğü
sırada 76,[430] 77[431] veya
80’nin üzerinde[432] bir yaşta
olan Vezir, bazı kayıtlara göre Haşhaşîlerin suikast düzenlediği ilk kişidir.[433]
Nizâmülmülk’ün
ölümü ordu içerisinde kargaşa yarattığı için Sultan’ın, askerleri
sakinleştirmek amacıyla aralarında dolaştığı,[434]
hatta yaralı bir şekilde otağına götürülen Nizâmülmülk’ün huzuruna gelen Sultan
Melikşah’a neden böyle bir şeyi emrettiğini sorunca kendisinin bu olayla bir
ilgisinin olmadığına dair yemin ettiği kaydedilmektedir.[435]
Ancak Nizâmülmülk’ün ölümünde Sultan Melikşah’ın dahli bulunduğu da
belirtilmektedir.[436] [437] Sebep
olarak da “Tedbir amaçlı Sultan tarafından öldürüldüğü”,42
Melikşah’ın onun uzun yönetiminden sıkıldığı veya gücünden korktuğu gösterilir.[438] Bunun
yanı sıra Nizâmülmülk’ün öldürülmesinde Melikşah’ın parmağının[439] olduğuna
dair bir şayiadan bahsedilmektedir.[440]
Bu doğrultuda Haşhaşî biri tarafından öldü deyip üzerinin kapatıldığı[441] ifade
edilmektedir.
Bu
yorumlara paralel olarak dönemin en önemli âlimlerinden Cüveynî (478/1085),
yaşadığı bu zaman dilimini hilâfet için gerekli bütün şartları kendinde toplayan
bir halifenin bulunmadığı bir dönem olarak değerlendirerek Kureyşîlik şartından
vazgeçmiş ve ilim-güç gibi özelliklere sahip olduğundan dolayı hilâfete layık
tek kişinin Nizâmülmülk olduğunu 487 belirtmiştir.48
Bu
noktada Nizâmülmülk’ün hem toplum katında hem de ulemâ arasında böyle bir
itibara sahip olması Melikşah’ı rahatsız etmiş ve ona karşı cephe almış
olabilir. Dolayısıyla Sultan’ın, Nizâmülmülk’ün öldürülmesini emretmese bile
göz yumduğu ihtimallerinin doğru olabileceğini düşündürmektedir. Ancak elimizde
kesin bir kanıt olmadığı için bu düşünceler, yorumdan öteye geçemez.[442] [443] Diğer
taraftan toplumun her kesiminden desteklenen Nizâmülmülk’ü, Haşhaşîler
açısından büyük bir tehlike arz ettiği için insiyatifleri ile şehit etmiş
olmaları da güçlü bir tezdir.
Göçebe
bir yapıya sahip, güçlü ve egemen bir kişi tarafından yönetilmeye ihtiyaç duyan
Selçuklu toplumunda, Nizâmülmük’ün öldürülmesi sonucunda ilk üç Selçuklu
sultanının oluşturduğu parlak dönem sona ermiştir.[444]
Genel itibari ile Selçukluların inkıraza uğramasının temel sebebi olarak
Vezir’in yirmi dokuz yıllık iktidarının bir suikast sonucunda bitmesi
gösterilmesine rağmen devletin çöküş belirtileri o hayattayken de yerel
isyanlar ve devlet ricâli arasındaki çatışmalar yoluyla gün yüzüne çıkmıştır.[445] Ancak
onun ölümüyle bu çöküş hızlanmıştır.
Vezir’in
öldürülmesi özellikle taraftarları arasında büyük bir infiale ve onu öldürene
karşı intikam hırsının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunu, beş ay sonra
Tâcülmülk’ün Nizâmülmülk’ün taraftarları tarafından parçalanarak
öldürülmesinden de anlıyoruz.[446]
Ebû Müslim
Kaynaklarda hakkında çok az bilgi
bulabildiğimiz Rey Reisi Ebû Müslim’in Mısır’dan dönen Hasan Sabbâh’ın
faaliyetlerini engellemek isteyen Nizâmülmülk tarafından onu yakalamakla
görevlendirdiği kişi olduğu[447]
ve Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra başlayan taht kavgaları sırasında
Berkyaruk’u desteklediği belirtilmektedir.[448]
Sebebini tespit edememize rağmen 488/1095 yılında Hüdâd-ı Razî isimli[449]
bir Haşhaşî tarafından katledilmiştir.[450]
Emir Erkuş
İsmi “Arkuş Nizamî” olarak da geçen[451]
ve Sultan Berkyaruk’un amcası Yakutî’nin kızıyla evli olan[452]
Rey Emiri Erkuş,[453]
Sultan Berkyaruk döneminde suikasta uğrayan kişiler arasındaki[454]
ikinci kişidir.[455]
488/1096 yılında Rey’de kendisine saldıran Abdurrahman Horasanî isimli[456]
bir Haşhaşî tarafından öldürülür.[457]
Zehebî, ölüm tarihi olarak 490/1098 tarihini verir.[458]
Ancak kaynaklarda Emir hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Müeyyidülmülk
Nizâmülmülk’ün
ikinci oğlu olan Müeyyidülmülk, Sultan Berkyaruk’a 487-488/1094- 1095 yılları
arasında vezirlik yapar.[459]
Sultan’ın annesi Zübeyde Hatunla aralarındaki bir mevzudan dolayı görevinden
azledilen[460]
Müeyyidülmülk, Hândmîr’in belirttiğine göre Rey şehrine yöneldiği ve Sâve’ye
ulaştığı sırada Alamut’tan gönderilen fedaîler tarafından bir suikasta uğrar. Aldığı tedbir sayesinde ölmekten kurtulur.[461] Ancak Haşhaşîlerin onu niçin öldürmek
istedikleri konusunda incelediğimiz kaynaklarda herhangi bir kayda yer
verilmemiştir.
Abdurrahman
Sümeyremî
Kaynaklarda Sultan Berkyaruk’un annesinin
veziri olarak geçen Abdurrahman Sümeyremî, 490/1097 yılının Safer ayında
Haşhaşîler tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda öldürülmüştür.[462]
Maalesef, Haşhaşîlerin devlet adamlarına arka arkaya düzenledikleri bu
suikastlara yönetim engel olamamıştır.[463]
Emir
Porsuk
Kaynaklarda
Tuğrul Bey’in şahnelerinden[464] ve
Melikşah döneminin önemli devlet adamlarından birisi olarak gösterilen[465] Emir
Porsuk, Sultan Berkyaruk döneminde öldürülünceye kadar Selçuklu sultanlarına
hizmet eder.[466] 490/1097
yılında Deylemli bir Haşhaşînin kendisine saldırması sonucunda ölür.[467]
Emir
Porsuk’un ölümünden sonra oğulları Zengî ve Ak-Böri babalarının ölümünden
Sultan Berkyaruk tarafından vezir tayin edilen Mecdülmülk’ü sorumlu tutarlar.
Çeşitli sebeplerden dolayı Vezir’e düşman olan Nizâmülmük’ün oğulları
Müeyyidülmülk ve Fahrülmülk de onun bir Bâtıni olup çeşitli Selçuklu
idarecilerin Haşhaşîler tarafından öldürülmesinden sorumlu olduğunu söylemeye
başlarlar.[468] Böylece
Mecdülmülk’ün öldürülmesi için birleşen güçlere 492/1098 yılında Sultan
Berkyaruk boyun eğmek zorunda kalır.[469]
Sultan Berkyaruk’un bu durumu, ehil olmayan kişilerin sultan olması devletin
otoritesinin nasıl sarsıldığının bir göstergesidir.[470]
Emir Üner
Rey
emiri olarak[471] ve
İsfahan’da Haşhaşîlerin yayıldıklarını gördüğü için kendini onlarla savaşmaya
adayan[472] birisi
olarak tasvir edilen Emir Üner, Terken Hatunu destekleyen devlet ricâlindendir.[473] Daha
sonradan Sultan Berkyaruk’un tarafına geçen[474]
Emir Üner’in Sultan Berkyaruk ile arasını Vezir Müeyyidülmülk’ün bozduğu
belirtilmektedir.[475] Böylece
Sultan Melikşah’ın “Oğlum” diye hitap ettiği Emir Üner, 492/1098[476] veya
493/1099[477] yılında
saltanat sevdasına düşerek[478] Sultan
Berkyaruk’a isyan etmek maksadıyla İsfahan’dan Rey’e gittiği sırada Sâve
civarında Haşhaşîler tarafından bıçaklanarak öldürülür.[479]
Bununla birlikte kim tarafından öldürüldüğünün belli olmadığını ifade edenler
de söz konusudur.[480]
İbnü’l-Esîr’in anlatımına göre 492/1098-99
yılında İsfahan’da bulunan Haşhaşîlere ait bir kaleye saldıran Emir Üner,
onlardan binlercesini öldürmüştür.[481]
Emir Üner’in isyan etmek için çıktığı sırada öldürülmesi, suikastın arka
planında Sultan Berkyaruk’un olabileceği ihtimalini düşündürmektedir. Ancak
kaynakların ortaya koyduğu genel kanaat, Haşhaşîler tarafından öldürülmüş
olduğudur.
Emir
Bilge Beg Sermez
İsfahan
şahnesi[482] Emir
Bilge Beg, Sultan Muhammed Tapar’ın tarafında yer alan devlet adamlarından
biridir.[483] Aslında
Haşhaşîlere karşı çok tedbirli bir insan olmasına rağmen, 493/1100 yılında
Sultan Tapar’ın sarayına zırh giymeden gittiği bir gece iki Haşhaşî tarafından
bir suikast sonucunda öldürülür.[484]
Emir öldürüldükten sonra katillerden biri yakalanmasına rağmen diğeri kaçmayı
başarır.[485]
Öldürüldüğü gece sarayda bulunan dört oğlunun da katledildiği ve o gece
saraydan beş cenaze çıktığı rivayet edilmektedir.[486]
Haşhaşîlerin, Emir’e kendilerinden birçok kişiyi yakalayarak öldürdüğü
için saldırdıkları belirtilmektedir.[487]
Sultan Berkyaruk döneminde kendini
destelemeyen kişiler arasında bulunan Emir Bilge Beg de bulunuyordu ve bu
cinayetlerde Sultan’ın parmağı olduğu yolunda dedikodular yayılmaya başlayınca
Berkyaruk, Haşhaşîler üzerine bir harekât düzenlemiştir.[488]
Emir
Gümüş
Emir Gümüş hakkında sadece Sultan Berkyaruk
döneminde Haşhaşîler tarafından öldürülenler arasında[489]
bulunduğuna dair bilgiye sahibiz. İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgiye göre Sultan
^Berkyaruk, babası döneminden itibaren güçlenerek toplumda kargaşa yaratan
Haşhaşîlerin Emir Gümüş gibi çeşitli devlet adamlarından birçok kişiye suikast
düzenlemeleri sebebiyle 494/1111 yılında onların üzerine sefer düzenler ve onlardan
birçok kişiyi öldürür.[490]
Ebü’l-Mehâsin
Abdülcelîl b. Muhammed ed-Dihistânî
479-82/1082-89 tarihleri arasında Sultan
Melikşah dönemine denk gelen yıllarda, Irak amîdliği görevinde bulunan[491]
Dihistânî’yi Sultan Berkyaruk, 492/1098 veya 494/1100[492]
yılında kendisine vezir olarak tayin eder.[493]
[494] Aslında
bu göreve layık olmamasına ve halka zulmetmesine rağmen bu göreve getirilen
Vezir hakkında Bündârî, “Zulüm konusunda eli ve kılıcı uzun der. Vezirlik görevine
geldikten çok kısa bir süre sonra Haşhaşîler tarafından, bir rivayete göre
İsfahan kapısında karnı yarılarak[495]
başka bir rivayete göre Sultan Berkyaruk’un çadırındayken kendini çağıran bir
köle ile görüşmek için dışarıya çıktığı esnada öldürülmüştür.[496]
İbnü’l-Cevzî, sebebini zikretmeden sadece
495/1101 tarihinde Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü nakleder.[497]
İbn Tağriberdî, üzerine atlayan bir köle tarafından öldürüldüğünü ve Sultan’ın
da katili öldürttüğünü kaydeder.[498]
Cenâhüddevle
Hüseyin
Asıl
ismi Hüseyin Mülâib[499] olan
Cenâhüddevle, Alparslan’ın oğlu ve Suriye Selçukluları devletinin kurucusu
Tutuş tarafından “Bakîüddevle” lakabı ile Halep’e tayin edilir.[500] Ancak,
onun ölümünden sonra oğlu Rıdvan b. Tutuş’un da bir süre işlerini yürütmesine
rağmen aralarının bozulmasından ve can güvenliğinden korktuğu için 490/1096
yılında gizlice şehri terk eder.[501]
Humus(Hıms)’ta Selçuklulara bağlı kendi adına bir emirlik kurar.[502]
494/1100-01 yılında Rıdvan ile Cenâhüddevle arasında bir savaş vuku bulur.[503] İlerleyen
süreçte barışmalarına rağmen ikisinin de birbirlerine karşı tam bir güvenleri
kalmaz.[504]
Kaynaklarda
Cenâhüddevle’nin 495/1103 [505] veya
496/1103[506]
tarihinde Cuma namazı için kalesinden camiye indiği sırada[507]
sufi görünümünde bir grup Haşhaşî[508]
tarafından öldürüldüğü kaydedilmektedir.[509]
Öldürülmesi sırasında Haşhaşîler, o sırada camide bulunan masum on Müslümanı da
katletmişlerdir.[510]
Rivayet
edildiğine göre Halep'e yerleştikten sonra bölgedeki faaliyetlerini rahatça
sürdürebilmek için etkileri altına aldıkları Melik Rıdvan[511]
ile anlaşan Haşhaşîlerin reisi Hakim el-Müneccim,[512]
Rıdvan’ın isteği üzerine[513]
Cenâhüddevle’yi adamlarına öldürtür.[514]
Böylece Cenâhüddevle’nin ölümünden karlı çıkan Melik Rıdvan güç ve kuvvet
kazanır.[515]
Cenâhüddevle’nin
suikast haberi Sultan Tapar’a ulaşınca, Haşhaşîleri lanetlemiş ve Rıdvan’a bir
haber göndererek bu suikastı düzenleyen Hakim el-Müneccim’in öldürülmesini
emretmiştir.[516]
Cenâhüddevle’nin suikast olayından rahatsızlık duyan bölgedeki Türkler, şehri
terk ederek Şam’a gitmeyi tercih etmişlerdir.[517]
Türklerin bu girişimi, şehrin Haçlılar tarafından ele geçirilme riskini
doğurmuş, ancak Melik Dukak’ın tedbirleri sonucunda böyle bir şey vuku
bulmamıştır.[518]
Cenâhüddevle’nin öldürülmesi olayı
Haşhaşîlerin Suriye’de yaptıkları ilk suikast girişimi olup onun vefatı
Haçlıların işine yaramıştır.[519]
Zira Cenâhüddevle, Haçlı Kralı Raymond’a karşı önemli bir güç unsuru olduğu
için onun Müslüman topraklarındaki emelleri karşısında bir engeldi. Onun ölümü
ile Raymond’un bir nevi ekmeğine yağ sürülmüştür.[520]
Seyfüddevle
Halef İbn Mülâib
Lakabı
“Seyfüddevle”, tam ismi Halef İbn Mülâib el-Eşhebî olan İbn Mülâib’in
lütuf sahibi fakat yolları kesen zalim bir insan olduğu belirtilmektedir.[521] Onun
hâkimiyeti altındaki Efâmiye kalesi, Büyük İskender’in komutanlarından birisi
tarafından M.Ö. 300 yılında yapılan Apamea antik kentinin kalıntıları üzerine
kurulmuştur.[522]
Bir
rivayete göre Sultan Melikşah’ın emri üzerine Efâmiye Kalesi 484/1091 tarihinde
Kasîmüddevle Aksungur tarafından İbn Mülâib’in elinden alınmıştır.[523] Başka
bir habere göre bu kale ile birlikte Humus(Hıms)'un da idaresini elinde
bulunduran İbn Mülâib gösterdiği kötü idare ve etrafta yaptığı yağmalardan
ötürü ortaya çıkan şikayetler üzerine[524]
elindeki şehirler Sultan Melikşah'ın emriyle kardeşi Tutuş tarafından ele
geçirilmiştir.[525] Kale
elinden alındıktan sonra Melikşah'ın yanına götürülerek hapse atılan İbn
Mülâib, 485/1092'te Melikşah'ın ölümü sonrasında serbest bırakılınca
Fâtımîlerin yanına gitmiştir.[526]
Sultan
Tutuş’un oğulları Rıdvan ve Dukak arasındaki mücadeleler esnasında meydana
gelen karışıklıklar sebebiyle[527] şehir
halkı Fâtımîlere İsmâili bir yönetici isteği ile başvurunca İbn Mülâib, tekrar
kaleye 486/1096 yılında yönetici olarak gelir.[528]
Mısır’da valilik görevi de yapan İbn Mülâib’in geriye dönmesi sebebiyle Efâmiye
Kalesi Fâtımîlere bağlı bir yer haline gelmiş olur.[529]
Emir,
kaleye bu ikinci kez hâkimiyeti sırasında Haşhaşîlerin suikastına uğrayarak
vefat eder. Suikastın sebebi olarak İbn Mülâib’in Alamut’a değil de Mısır’daki
halifeye bağlı olmasından[530] veya
kaleyi aldıktan sonra Fâtımîlerin sözünü dinlemediğinden[531]
dolayı Haşhaşîlerin saldırısına uğradığı belirtilmektedir.
İbn
Mülâib, 499/1105 yılında Suriye’deki Haşhaşîlerin reisi Ebû Tahir es-Sâiğ el-
Acemî tarafından[532] Haçlılar
tarafından işgal edilen Şiî Sermin şehrinden kaçıp gelerek Efâmiye kalesine
sığınanlar arasında bulunan Kadı Ebü’l-Feth Serminî[533]
ve birkaç adamın yardımı ile öldürülmüştür.[534]
Ona düzenlenen suikast sırasında Haşhaşîler, oğullarını da öldürmüşlerdir.[535]
İbn Mülâib, Humus(Hıms) Emiri
Cenâhüddevle’den sonra Suriye’de Haşhaşîler tarafından suikasta uğrayan ikinci
kişidir. Cenâhüddevle’nin ölümü gibi onun da ölümü Haçlıların işine yaramış,[536]
bölgede rahatça hareket etmelerini sağlamıştır.[537]
Zira bir süre Rıdvan tarafından yönetilen kaleye,[538]
Haçlılar ele geçirmek amacıyla kuşatma düzenlemişler ve Halep için önemli bir
konuma sahip olan kale onların eline geçmiştir.[539]
Fahrülmülk
b. Nizâmülmülk
Nizâmülmülk’ün
en büyük oğlu olan[540]
Fahrülmülk’ün babasının vezirlik dönemindeki hayatı hakkında bilgi
bulunmamaktadır.[541] Bununla
birlikte tembel, iktidardan uzak, sadece Nizâmülmülk’ün oğlu olduğu için
mertebe kazanmış bir şahıs olarak tasvir edilir.[542]
Ancak Fahrülmülk; Suriye Selçukluları Sultanı Tutuş’a 487/1094, Sultan
Berkyaruk’a 488/1095 ve Sultan Sencer’in ise meliklik dönemi olan 490/1096
yılından itibaren vezirlik görevi ifa etmiş bir şahıstır.[543]
Fahrülmülk’ün
Melikşah’ın kardeşi olan, Suriye Selçukluların hükümdarı Tutuş’un vezirliğinden
sonra 487/1094 yılında Berkyaruk’un tarafına geçtiği için Tutuş tarafından
öldürülmek üzereyken Nizâmülmülk’ün ailesinden geldiği için[544]
ve halk tarafından babası çok sevildiğinden dolayı affedildiği
kaydedilmektedir.[545] [546]
Sultan
Berkyaruk’un veziri olan kardeşi Müeyyidülmülk’ün Sultan’ın annesi Zübeyde
Hatun ile arasının bir gerginlikten dolayı açıldığını duyan Fahrülmülk; kardeşi
ile arasının babasının mirasından kaynaklanan bir sebepten açık olmasından
dolayı vezirlik görevini elde edebilmek için çok para sarf ederek 488/1095
yılında Berkyaruk’un vezirlik mertebesine 591 erişmiştir.
Ancak
490/1097 yılında Sultan Berkyaruk tarafından vezirlikten azledilen Fahrülmülk,
Nîşâbur’daki kısa bir uzletinden sonra Melik Sencer’in veziri olur.[547] On yıl
boyunca bu görevde kalan Fahrülmülk, Kuhistân bölgesindeki Haşhaşîlerle
mücadele ederek kalelerine hücum eder.[548]
Suikasta uğrayarak vefat ettiği dönemde Melik Sencer’in veziridir.[549]
Nasıl
öldürüldüğü konusuna gelince; Bir Haşhaşî tarafından pusula okurken,[550] dışarıda
kendini gizleyerek “Müslümanlık gitmiş, Zulme engel kimse kalmamış” diye
bağıran bir Haşhaşîye acıyıp yanına çağırdığı sırada[551]
veya muhtaç durumda gözüken bir Haşhaşî tarafından[552]
500/1106 yılında[553] bir
aşure günü[554]
hançerlenerek öldürülmüştür.[555] Öldürüldüğü
sırada oruçlu olduğu da belirtilir.[556]
Hatta bir gece önce Hz. Hüseyin’i ve yarınki iftarı birlikte yapacaklarına dair
bir rüya da görmüştür.[557]
Vezir’i öldüren suikastçı yakalınca onun
ölümüne azmettirenlerin Sultan’ın yanındaki kişiler olduğunu söylemiş, böylece
masum kişilerin de ölümüne sebep olmuştur.[558]
Bu olay, Alamut’a bağlı kişilerin ne kadar kurnaz olduklarını ve ölürken bile
karşılarındakine zarar vermeyi düşündüklerini göstermektedir.[559]
Ziyâülmülk
Ahmed b. Nizâmülmülk
Nizâmülmülk’ün
çocuklarından biri olan ve İsfahan’da yetişen Ziyâülmülk,[560]
Vezir Sa’dülmülk’ün öldürülmesinden sonra[561]
kendine vezir arayan Tapar’a çevresindekilerin tavsiyesi üzerine 500/1108
yılında vezirlik makamına getirilir.[562]
503/1110
yılında Muhammed Tapar, babası tarafından Rum elçilerle görüşmek ve avlanmak
için yaptırılan[563]
İsfahan’daki Haşhaşîlerin sahip olduğu bir kaleyi Ahmed b. Nizâmülmülk’e
kuşatmasını emreder.[564] Babasını
ve kardeşini öldürdükleri için Haşhaşîlere karşı kişisel bir öfkesi de bulunan
Vezir, Hasan b. Sabbâh’ı öldürmek amacıyla[565]
Haşhaşîlerden birçok kişiyi öldürerek[566]
kısmen başarı elde etmesine rağmen[567]
bastıran kışın etkisiyle tam başarılı olamamıştır.[568]
Haşhaşîlerin
üzerine düzenlediği bu harekâttan kısa bir süre sonra Ahmed b. Nizâmülmülk,
503/1110 yılında camideyken Hasan ismindeki[569]
bir Haşhaşî tarafından boğazından yaralanarak suikasta uğrar. Bu suikasttan
yaralanarak kurtulan Vezir, kendisine bunu yapanları yakalayarak konuşturmak
ister. Bunun için yakalanan kişi aşırı derece sarhoş edilerek konuşturulur ve
itiraf ettiği kişiler yakalanarak öldürülür.[570]
Suikast sırasında Haşhaşîler tarafından
yaralan Vezir,[571]
Cüveynî’ye göre felç olur.[572] Uğradığı bu suikasttan
yaralanarak kurtulduktan sonra 504/1011 yılında Muhammed Tapar, Vezir’i
görevinden azleder.[573]
Ancak onun, 517/1123 yılına kadar Halife Müsterşid’e vezir olarak hizmet ettiği
rivayet edilmektedir.[574]
Emir
Mevdûd b. Altuntegin
Sultan
Muhammed Tapar döneminde vergi vermediği, Sultan’ın sözünü dinlemeyerek ona
karşı çeşitli mevkilerdeki insanları kışkırttığı ve Haçlılarla iş birliği
yaptığı için görevinden azledilen Musul Valisi Emir Çavlı’nın yerine göreve
getirilen Emir Mevdûd, büyük çatışmalardan sonra 502/1108 yılında Musul’a hâkim
olur.[575]
Emir
Mevdûd, Müslümanlar için bir tehdit unsuru olan Haçlılar ve Urfa Kontluğu
üzerine 504/1110 yılından itibaren taarruza geçtiği için önemli bir
şahsiyettir. Zira Selçuklular içerisindeki sıkıntılardan dolayı daha öncesinde
Haçlılar üzerine düzenlenen seferler düzenli olmadığı için pek etkili
olmamıştır.[576]
Mevdûd’un seferlerinin sonucunda Urfa Kontluğu sadece ismen kalan, yağmacılık
ve hırsızlıkla geçinen, tarım arazilerini boşaltan, kısmen İslâm ordularını
tedirgin eden bir vasfa sahip olarak kalmıştır.[577]
Emir, Haçlıları hem ekonomik açıdan hem de siyasi açıdan yıpratmış önemli bir
komutandır.[578]
Rivayetlere
göre 507/1113[579] yılında
Haçlılara yaptığı seferlerinin ardından askerlerinin dinlenmesi için
çatışmalara ara vererek[580] Dımaşk’ta
Emir Tuğtegin’in misafiri olarak bulunurken[581]
cami çıkışı dilenci kılığındaki[582] bir
Haşhaşî tarafından şehit edilmiştir.[583]
Azîmî, şehir halkı tarafından tanınmayan bir adam tarafından öldürüldüğünü,[584] Ebû
Şâme ise kim tarafından öldürüldüğünü söylemeden kendisine saldıran kişi
tarafından dört yerinden bıçaklandığını söyler.[585]
Saldırıya uğradığı yerin, her Cuma Tuğtegin ile birlikte Hz. Osman döneminden
kalma bir Kuran nüshasını ziyarete gittikleri cami olduğu belirtilmektedir.[586]
Suikastı
düzenleyen Haşhaşî, olay mahallinde Tuğtegin’in adamları tarafından
öldürülmüştür.[587] Emir’in cenazesi Melik Dukak'ın
Babü’l-Feradis'teki türbesine defnedilmesine rağmen[588]
sonradan Bağdat'a götürülerek İmâm-ı Âzam’ın türbesinin yakınındaki bir toprağa
nakledilmiştir.[589]
Emir
Mevdûd’un öldürüldüğü sırada yanında Dımaşk Emiri Tuğtegin’in olduğu ve hatta
tam suikast sırasında elinin elinde olduğu kaydedilmektedir.[590] Bu
sebepten dolayı Emir Mevdûd’un, Tuğtegin tarafından öldürüldüğünü[591] veya
böyle bir ithamın söz konusu olduğunu belirtenler mevcuttur.[592] Bu
ithamların söz konusu edilmesinin diğer sebebi Tuğtegin’in Haşhaşîleri
destekleyen bir şahıs olmasıdır.[593]
Ancak bu ithamlarla ilgili kaynaklarda kesin bir bilgi kaydedilmemiştir.
Mevdûd’un
öldürülmesinden sonra Kudüs Kralı Boudouin’in Dımaşk Emiri Tuğtegin’e bir
mektup yazarak “Islâm’ın direği olan Mevdûd’u Allah’ın evinde, Allah’ın
bayramında öldüren bir ümmet elbette mahvolacaktır!”[594]
dediği gibi onun ölümüyle bölgedeki Haçlılar güçlü bir düşmandan kurtulmuş
oldular.[595] Ancak
Emir’in ölümünden sonra Sultan Tapar, Haçlılarla ile mücadeleden asla
vazgeçmemiş ve bölgeye başka komutanlar atamıştır.[596]
Mevdûd’un ölümünün hemen akabinde Halep Meliki Rıdvan’ın da ölmesiyle bölgede
iktidar mücadelesi meydana gelmiştir.[597]
Diğer
taraftan Mevdûd’un öldürülmesi olayı, Dımaşk atabegleri ile Selçuklu sultanları
arasındaki en önemli meselelerden bir tanesi olmuş ve gerginliğe sebep
olmuştur.[598] Ayrıca
onun ölümü sonucunda Şam’ın Haçlılarla iş birliği içine girmesine sebep
olmuştur.[599] Ona
düzenlenen suikast, Suriye bölgesindeki Haşhaşîlerin en etkili eylemleri olarak
görülmektedir.[600]
Merâga Emiri Ahmedîl
1108-1227
yılları arasında Tebriz ve Merâga’da hüküm süren Ahmedîl hanedanlığının
kurucusu[601] ve Kürt
bir aileye mensup olduğu söylenen[602]
Ahmedîl b. İbrahim, Sultan Muhammed Tapar döneminde senelik 4000 dinar iktâ
sahibi[603] Merâga
emiridir.[604]
Sultan Tapar, Şerafeddîn Mevdûd ve Sökmen
el-Kutbî ile beraber onu 505/1111 tarihinde Haçlılarla mücadele etmesi için
Suriye bölgesine görevlendirir.[605]
Ancak, 508/1114[606]
veya 5 1 0/1116[607]
yılında Dımaşk Atabeği Tuğtegin ile birlikte Bağdat’ta Sultan Tapar’ın
sarayında huzurda bulunduğu esnada[608]
Haşhaşîlerden elinde bir mektup bulunan ve kendisini açındıran bir kişi
tarafından hançerlenerek şehit edilmiştir.[609]
Neden öldürüldüğü hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi kaydedilmemiştir.
Ebû Ahmed el-Kazvînî
Sultan Muhammed Tapar’ın haznedarı olarak
bilinen Ebû Ahmed el-Kazvînî, 511/1117 yılında Haşhaşîler tarafından düzenlenen
bir suikast sonucunda vefat etmiştir.[610]
Sâid b.
Bedî
Melik
Rıdvan’ın ölümünden sonra 507/1113 yılında Melikin oğlu Alp Arslan tarafından
Haşhaşîlere düşman olduğu için[611] onlarla
mücadele etmekle görevlendirilen Halep Reisi Sâid Bedî, şiddete de başvurarak[612] onlardan
birçok kimseyi öldürmüştür.[613]
Ancak sebebini tespit edemediğimiz bir
hadiseden dolayı 513/1119 yılında Halep’ten kovulup iki oğluyla Mardin’e
kaçtığı esnada Fırat Nehri üzerindeki geçiş noktasında ona pusu kuran iki
Haşhaşî tarafından öldürülmüştür.[614]
Efdal
b. Bedr el-Cemâlî
Fâtımîler
döneminde, önemli bir etkiye sahip olan ve devleti yıkılmaktan kurtaran Ermeni
vezirlerin[615] ikincisi
olan Ebü’l Kâsım Şâhinşâh İbnü’l Melik Emîru’l Cüyûş Bedri’l Cemâlî el-Ermenî,[616] [617] 487/1094
yılında babasının ölümünden sonra onun yerine Fâtımîlerin veziri olur.
Efdal,
Halife Müstansır’ın ölümüne yakın süreçte halifenin oğulları arasından
Müsta’lî’yi destekler. Bunun sebebi konusunda, Nizâr’ın babası zamanında
Efdal’e “Pis Ermeni!” diye seslenmesi,[618]
Müsta’lî’nin daha küçük olduğu için kolayca etkisi altına alabileceği[619] şeklinde
rivayetler söz konusudur. Bu sebeplerden dolayı Halife Müstansır’ı ölümüne
kadar Nizâr’ın hilâfeti konusunda oyaladığı,[620]
Müsta’lî’yi halife yaptığı zaman da kendi emrinde Kahire’de bir çeşit askeri
diktatörlük kurduğuna[621] dair
rivayetler kaydedilmiştir. Kısa süre içinde Müsta’lî’nin vefatından sonra oğlu
Âmir’i 495/1102 yılında halifelik makamına getirir ve yıllarca onun vezirliğini
yapar.[622]
Efdal
hakkında hilâfet için aday seçiminde çok cahilce davrandığı, yönetimde bazı
hırsları olduğuna dair[623] olumsuz
rivayetler bulunmaktadır. Ancak yirmi bir sene boyunca Mısır’ı yönettiği
süreçte[624] yıllarca
Haçlılarla mücadele ettiği[625] ve
Mısır’ı Haçlı işgalinden koruduğu,[626]
vezirliği döneminde Mısır’ı ekonomik, ziraî ve kültürel açıdan ıslah ettiğine[627] dair
olumlu rivayetler de söz konusudur.
Hakkında
verdiğimiz bu bilgilerden sonra Efdal’in kim tarafından öldürüldüğüne dair
farklılık arz eden rivayetleri verelim. İlk olarak Fâtımî halifesi Âmir’in
Vezir’in gücünden rahatsız olduğundan dolayı onu öldürttüğüne dair[628]
rivayetleri kabul edenlerden birisi olan İbn Haldûn’a göre; küçüklüğünden
itibaren Efdal’den nefret eden Âmir, etrafındaki insanlara onu öldürmek
istediğini söyler ve onlara danışır. Danıştığı insanlardan bazıları Efdal’i
öldürmemesini tavsiye etmelerine rağmen Halife, Emir Muhammed b. Fâtih
el-Batâihî’nin de desteğiyle[629] bir gece
Vezir’i yatağındayken tuttuğu adamlar vasıtasıyla öldürtür.[630]
Başka
bir rivayete göre Halife, Ramazan ayında bir şölen düzenler ve orucunu açan
Efdal’i öldürtür.[631] Fakat
hemen ölmeyen Efdal’in odasına gelen Halife Âmir, ona biriktirdiği servetinin
nerede olduğunu sorar,[632] onun
servetini günlerce arattırır ve sonunda da otuz yıl boyunca topladığı
malı-mülkü bulur.[633] Hatta
Âmir’in, onun ölümü esnasında kimlerin ağıt tuttuğunu gözlemleyerek
taraftarlarını tespit ettiğine dair bilgiler de mevcuttur.[634]
Vezir’in
Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü rivayetlerinde;[635] 515/1122 arihinde
Hasan
Sabbâh’ın, adamlarından birini onu öldürmek ile görevlendirdiği,[636]
Halep’ten gelen üç Haşhaşî tarafından[637]
bir suikast sonucunda öldürüldüğü belirtilmektedir.[638]
Başka bir habere göre ise “Un dükkanında çalışan” Haşhaşîler tarafından
öldürüldüğü kaydedilmektedir.[639] Haşhaşîlerin
onu neden öldürdüğü sorusuna ise, halife seçimi sırasında Hasan Sabbâh’ı
hapishaneye atmaya kadar vuku bulan olayları,[640]
Vezir’in Bâtınilikten nefret ettiği için ülkede bu inancın körelmesine sebep
olması[641] ve
Mısır’da tekrardan Sünnîliği yaygınlaştırmak istemesi[642]
gibi sebepler cevap olarak gösterilmektedir. İşte bu sebeplerden dolayı
Efdal’in, Haşhaşîlerin kendisinden nefret ettiğini bildiği, onlara karşı
sürekli ihtiyatlı olduğu[643] ve
tedbir amaçlı sarayının bahçesine çeşitli korumalar yerleştirdiği de
kaydedilmektedir.[644]
Bazı
kaynaklar ise kim tarafından öldürüldüğünün belli olmadığını[645] veya bir
bayram gecesi iki köle tarafından,[646]
Nil kenarındaki sarayının kenarında yürürken öldürüldüğünü rivayet ederler.[647]
Bu
iki tezi birleştiren İbn Tağriberdî’nin rivayetine göre Halife Âmir, büyünce
onu öldürmek ister[648] ve bir
cemaatle anlaşır.[649] İbn
Tağriberdî, isim vermemesine rağmen biz bu cemaatin Haşhaşîler olduğunu
anlıyoruz. Kısacası Haşhaşîler, bu olayda Halife’nin tetikçisi olmuşlardır.[650]
515/1122[651] yılında
suikasta uğrayan ve öldürüldüğü sırada 57 yaşında olan[652]
Efdal’in kim tarafından öldürüldüğü Münâvî’ye göre bir sır olarak kalmıştır.[653] Onun
ölümü, iki tarafın da menfaatine geldiği için[654]
[655]
aralarında bir memnuniyet doğurmuş ve Alamut ile Kahire yönetimi arasında
havanın yumuşamasını sağlamasına rağmen bu yumuşama kısa 700 sürmüştür.
Kemalü’lmülk Ali b. Ahmed es-Sümeyremî
Rivayet
edildiğine göre Sümeyremî’nin babası, Sultan Melikşah’ın eşi Terken Hatunun
İsfahan’daki arazilerini eken bir şahıstır.[656]
Zekası ve kurnazlığı ile bilenen[657]
Kemalü’lmülk ise Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd’un veziri olur.[658]
Haşhaşîler
tarafından öldürülen[659] Vezir’e
fedaîler şöyle saldırmışlardır: 516/1122 tarihinde Bağdat’a giden Sultan
Mahmûd’un yanına gitmek isteyen Vezir, yol üzerindeki dükkânlardan çıkan bir
güruh tarafından bıçaklanır.[660] Yaralı
olarak bir çardağa kaldırılan Sümeyremî, ehil olmayan bir doktor tarafından
tedavi edildiği esnada, çardağın tavanından atlayan bir adamın sapladığı
bıçakla hayatını kaybeder.[661] Başka
bir rivayete göre ise dar bir yoldan geçerken Haşhaşîler tarafından öldürülür.[662]
Sümeyremî’nin kim tarafından öldürüldüğüne
dair diğer rivayetlere göre zulmü ve fasıklığı gün yüzüne çıkmış olan Vezir,[663]
kimliği belirsiz bir kişi[664]
veya Sultan Tuğrul’un zalim veziri Dergüzinî tarafından öldürülür.[665]
Aksungur
el-Porsukî
Kaynaklara
göre Porsuk ailesinin gulamlarından olan,[666]
Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd tarafından çeşitli görevler ile vazifelendirilen[667] Aksungur
el-Porsukî; cömert, cesaret, adalet sahibi olduğundan dolayı Halife
Müsterşid’in saygısını kazanmış bir emirdir.[668]
[669] 714
Ayrıca Haçlılarla mücadele de dirayetli bir komutan olarak tanınmaktadır.
Sultan
Muhammed Tapar, Haşhaşîler tarafından şehit edilen Musul Atabeği Mevdûd yerine
Musul’a Haçlılar ile mücadele etmesini için[670] 508/1113 yılında Aksungur el-
Porsukî’yi
tayin eder.[671] Bu
görevlendirme sonucunda yıllarca onlarla savaşan Aksungur, çok büyük başarılar
elde edememesine rağmen Halep’i onlardan geri alarak Mezopotamya içlerine kadar
yayılan Haçlıları Suriye bölgesine doğru geri püskürtmeyi başarır.[672]
520/1126
yılında Fâtımîler ile anlaşarak Haçlıları iki ateş arasında bırakmak isteyen Aksungur,
harekete geçer ancak sonradan Haçlılar ile ateşkes yenileyerek yerine oğlunu
bırakarak Musul’a geri döner.[673]
Musul’a
gelen Aksungur 519/1125[674] veya
520/1126[675] yılında
bir gece öncesinde rüyasında köpeklerin kendisine saldırdığını görmesine[676] [677] ve çevresindekilerin
ikazına rağmen “Cuma namazını terk edemeyeceğini”122
söyleyerek Musul’daki eski camiye gitmiş ve Sufi görünümlü[678]
on Haşhaşî tarafından saldırıya uğramıştır.[679]
Bazı rivayetlere göre namazdayken[680]
bazı rivayetlere göre ise cami çıkışında saldırıya uğrar.[681]
Suikastı düzenleyen fedaîlerin Türk, Horosan ve Deylemlilerden oluştuğu da
rivayet edilmektedir.[682] Kendisine
saldıranlardan birkaç tanesini boğuşma sırasında kendisi[683]
geriye kalanlardan yakalananları ise askerleri öldürmüştür.[684]
Emir’in
ölümünün arkasında Haşhaşî reisi Behram[685]
veya Haçlılarla iş birliği içindeki Hille Emiri Dübeys b. Sadaka’nın[686] olduğu
söylenmektedir. Haşhaşîlerin Aksungur’a, suikast düzenlemelerinin sebebi olarak
kendi üzerlerine birçok kez saldırması ve birçok kişiyi öldürmesi gösterilmektedir.[687]
Şehit
olan babası Aksungur’un katillerini araştıran Halep yöneticisi İzzeddîn Mes’ûd,
soruşturma neticesinde sorumlulardan birisi olan bir ayakkabıcıyı yakalamış ve
adamdan yıllardır Aksungur’u öldürmek için uğraştıkları itirafını alınca da elini-kolunu-ayaklarını
kestikten sonra taşlayarak öldürtmüştür.[688]
Mes’ûd, babasının intikamı uğruna masum insanlara da zulmetmiştir.[689]
Aksungur’un öldürülmesinin hemen akabinde
Antakya Emiri Cuslin, Halep ve çevresine bir sefer düzenlemiş ve Müslümanları
zor durumda bırakmıştır.[690]
Onun ölümüyle Selçuklular, hem Haçlılara karşı hem de Haşhaşîlere karşı
mücadelelerinde büyük bir darbe almışlardır.[691]
Ancak onun öldürülmesinden sonra Müslümanların birlik olmadıktan sonra hem
Haçlılara karşı hem de Haşhaşîlere karşı bir başarı elde edilmeyeceği anlayan
İmâmüddin Zengî, onlarla mücadele için oğlu Nûreddin Zengî’yi bölgeye
görevlendirmiştir. Böylece Haşhaşîler, istemedende olsa Müslümanların başına
güçlü bir kişinin geçmesini sağlamışlardır.[692]
Muinü’d-dîn Ebû Nasr Ahmed b. el-Fazl b.
Muhammed Kaşî
Sultan
Melikşah döneminde Nizâmülmülk tarafından devlet kurumlarında çalıştırılmaya
başlatılan,[693] [694] Sultan
Berkyaruk döneminde de çeşitli görevler icra eden Kaşî’nin 739 yeteneğini fark
eden Sencer, 518/1124 yılında kendisine onu vezir olarak tayin eder. Vezirlik
görevine getirilen liyakat sahibi Kaşî, Haşhaşîleri kâfir mertebesinde sayarak[695] hem
nizamî bir düşman gibi üzerlerine düzenli bir ordu sevk etmiş hem de çete
muharebesi yapmak suretiyle nerede görülürlerse öldürülmelerini emretmiştir.[696]
Sultan
Sencer’in Haşhaşîlerin üzerine düzenlediği birçok sefer başarısız olmasına
rağmen vezirlik görevine getirdiği Kaşî’nin, Horasan ve Turşiz’i ele geçiren
Haşhaşîlerin üzerine gönderdiği birlikler başarılı olmuş ve onlara büyük bir zayiat
verdirmiştir.[697] Onlar
ile mücadelesi boyunca Vezir’in, yaklaşık on iki bin Haşhaşîyi öldürdüğü
kaydedilmektedir.[698]
Vezir’in
hem Sultan Sencer katındaki değerinden hem de başarılarından dolayı düşmanları
çok olmasına rağmen Haşhaşîlere karşı yaptığı faaliyetler nedeniyle en büyük
düşmanı onlardır.[699] Zira hem
Sultan’ı sürekli onlara karşı kışkırtmış hem de onlardan birçok kişiyi
öldürmüştür.[700]
Haşhaşîler, Kaşî’den kurtulmak için tuttukları bir kişi vasıtasıyla onu Haşhaşî
olmakla suçlamalarına rağmen çeşitli devlet adamlarının şehadetleri ve
suçlamada bulunan fedaînin itirafı ile bu iftiradan kurtulmuştur.[701]
Vezir’in
diğer önemli düşmanı ise Irak Selçukluları veziri Dergüzinî’dir.[702]
Dergüzinî, Kaşî’yi kendisini faaliyetlerinden dolayı görevinden alınmasını istediği
ve Sencer döneminin itibarlı âlimlerinden olan ve sürekli Haşhaşîler üzerine
harekât düzenlenmesi yönünde telkinlerde bulunan Ebû Sa’d Muhammed Herevî’yi
dinlediği için düşman olmuş ve Haşhaşîlerle anlaşarak onu öldürmek istemiştir.[703]
Belirttiğimiz
sebeplerden dolayı Kaşî’ye düşman olan Haşhaşîler bir suikast planı
yapmışlardır. Vezir, Nevruz sebebiyle Sultan Sencer’e hediye edeceği atları
kontrol etmek amacıyla ahıra geldiği esnada[704]
seyis kılığındaki iki Haşhaşî tarafından 521/1127 yılında hançerlenerek
öldürülmüştür.[705]
Barak b. Cendel ve Dahhâk b. Cendel
Haşhaşîler,
çoğunluğu Gayrî-Sünnî Müslümanlardan oluşan Suriye’deki Vâdi’t-Teym bölgesini
kendilerine uygun bir yer olarak seçerler[706]
ve burayı ele geçirmeye çalışırlar.[707]
Onların bölgedeki hâkimiyeti için Vâdi’t-Teym kabilesi reisi ve bir Dürzî
olan[708] Barak b.
Cendel, tehdit oluşturmaya başladığından dolayı Haşhaşî reisi Behram tarafından
bir hile sonucunda[709]
523/1129’te öldürülür.[710] Barak b.
Cendel, Tâcül-Mülûk’ün oğlu Şemsülmülûk İsmail ile birlikte Haçlılara karşı
mücadele eden bir şahıs olarak belirtilmektedir.[711]
Aynı dönemde Haşhaşî reisi Behram, düzenlediği saldırılarla birçok Müslümanı da
katletmiştir.[712]
Kardeşinin ölümü üzere Dahhâk b. Cendel,
bölgede güç kazanmak isteyen Haşhaşîler ve Behram ile 523/1129 yılında[713]
giriştiği mücadelede onlara büyük bir yenilgi yaşatır[714]
ve Behram’ı öldürür.[715]
Böylece Haşhaşîler bölgede büyük bir güç kaybederler.[716]
Bunun üzerine Haşhaşîler, hem kendilerine büyük bir yenilgi yaşattığı hem de
reisleri Behram’ı öldürdüğü için 543/1149 yılında Dahhâk’a bir suikast
düzenlerler ve onu öldürürler.[717]
Nasr
Han b. Arslan Han Muhammed
Batı
Karahanlıların hükümdarı Arslan Han’ın oğlu olan Nasr Han, babasının 524/1130
yılında geçirdiği felç sebebiyle onun naibi olur.[718]
Naib olduktan kısa bir süre sonra kaydedilen rivayetlere göre Haşhaşîler
tarafından suikasta uğrayarak vefat eder.[719]
Ancak, Semerkant reisinin bir Alevî ile anlaşarak Nasr Han’ı öldürdüğüne dair
rivayetler de zikredilmektedir.[720] Zehebî, sadece 524/1130 tarihinde Semerkant
emirinin öldürüldüğünü belirterek ayrıntı vermez.[721]
Tâcü’l-mülûk
Böri
Ebû
Saîd Tâcü'l-Mülûk b. Zahîriddîn Tuğtegin,[722]
Dımaşk Emiri Tuğtegin’in oğludur.[723]
522/1127 yılında babasının bir hastalık sonucunda vefat etmesi üzerine onun
yerine Dımaşk’ı yönetmeye başlar.[724]
Babası
Tuğtegin bölgede elini güçlendirmek istediği için, Suriye ve çevresinde bir güç
unsuru olan Haşhaşîlere destek olmuş ve böylece onun döneminde Haşhaşîler
Dımaşk’ta çoğalmışlardır.[725] Ancak
Tâcü’l-Mülûk, babasının ölümünden sonra Haşhaşîlerden kurtulmak için ilk adım
olarak Haşhaşîleri himaye eden[726] ve
Dımaşk’ı Haçlılara teslim etme girişiminde bulunan[727]
Vezir Tâhir b. Sa’d el-Mezdegânî’yi bir divan toplantısı sırasında devlet
ricâlinin de desteğini alarak 523/1128 yılında[728]
öldürtür.[729] Vezir’in
ölümünün arkasından ele geçen bütün Haşhaşîleri öldürtür.[730]
Kendilerine karşı düzenlenen bu harekâttan endişelen Haşhaşîler, Haçlılar ile
anlaşma yolunu seçerler.[731]
Yaptığı
bu girişimlerden sonra Haşhaşîlerin Haçlılarla ittifak yaptığını ve Dımaşk'ı
Haçlılara teslim etmeyi planladıklarını[732]
öğrenen Tâcü’l-Mülûk, ilerleyen süreçte Sultan Sencer’in de emretmesi üzerine
Suriye’deki binlerce Haşhaşî ve taraftarını[733]
523/1128 yılında öldürtür.[734]
Haşhaşîlere karşı düzenlenen harekât esnasında Tâcü’l-Mülûk’ü desteleyen Dımaşk
halkı onlardan sokakta gördüklerini öldürürler[735]
ve onu Haşhaşîlere karşı korurlar.[736]
Bu olaylardan sonra Dımaşk’taki taraftarlarının başına gelenleri duyan Alamut
reisi, iki suikastçısını Tâcü’l-Mülûk’ün üzerine gönderir.[737]
Tâcü’l-Mülûk,
onlara karşı yaptığı bu katliamdan sonra kendisine bir suikast
düzenlemelerinden korkarak bazı önlemler almıştır. Ancak, Alamut’tan gönderilen
iki Haşhaşî Türk askeri kıyafeti kılığına girerek ordusunun içine sızmış ve 5 2
5/113 1 [738] veya
526/1132[739]
tarihinde bir fırsatını bularak intikamlarını almak için[740]
onu hançerlemişlerdir.[741] Başka
bir rivayete göre ise hamamdan çıkarken bıçaklamışlardır.[742]
Aldığı bu yaraya yaklaşık bir yıl dayanabilen Tâcü’l-Mülûk, 526/1132 yılında
vefat etmiştir.[743]
Sonuç olarak Müslümanlar için onun
öldürülmesi büyük kayıp olmasına rağmen Haşhaşîler, bölgedeki eski güçlerine
kavuşamamışlardır.[744]
Aksungur
el-Ahmedîlî
Rivayet
edildiğine göre Aksungur, Ahmedîlî’nin oğlu[745]
veya Ahmedîlî’nin gulamıdır.[746]
Ahmedîlî’nin ölümünden sonra 509/1116 yılında Revvâdî Hanedanına son verince
Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd tarafından oğlu Melik Dâvud’a atabeg olur.[747] Sultan
Mahmûd’un ölümünden sonra ise Melik Dâvud’un sürekli destekçisi olur ve
Azerbaycan bölgesinde hutbelerin Melik Dâvud adına okunmasını sağlar.[748] Fakat
Melik Dâvud ile Sultan Mes’ûd arasındaki çatışmayı Mes’ûd’un kazanması
sonucunda onun tarafına geçmiştir.[749]
Aksungur
Ahmedîlî’nin, Haşhaşîler tarafından ancak kimin teşvikiyle ve niçin öldürüldüğü
konusunda tarihçiler arasında ihtilaf vardır. İbnü’l-Esîr, Sultan Mes’ûd’un
Haşhaşîler vasıtasıyla 527/1133 yılında onu
öldürttüğünü belirtir.[750]
Bündârî’ye göre Sultan Mes’ûd ile Sultan Tuğrul arasındaki vuku bulan savaş
esnasında Karatekin çayırında Haşhaşîler tarafından bıçaklanarak öldürülür.[751]
Ahmed b. Mahmud’a göre, Sultan Tuğrul’un Haşhaşîlerin destekçisi Dergüzinî’nin
gerçek kimliği ortaya çıkıp öldürülünce intikam almak isteyen Haşhaşîler,
Aksungur’u öldürmüşlerdir.[752]
Başka bir görüşe göre ise, Haşhaşîler tarafından öldürülmesine rağmen ölümünden
Sultan Mes’ûd sorumlu tutulmuştur.[753]
Mukarreb
Cevher
Mukarreb
Cevher; Aslen Habeşistanlı olup[754] Sultan
Sencer’in çok güvendiği, has adamlarından ve annesinin hadımlarından birisidir.[755]
Kim
tarafından öldürüldüğü konusunda rivayetler farklılık göstermektedir. Cevher’in
Sultan Sencer tarafından öldürüldüğü[756]
konusundaki rivayetlere göre Sultan’ın Cevher’in çok güçlenmesinden rahatsız
olduğu ve Haşhaşîlerden birilerini ayarlayarak onun işini bitirmek istediği
gibi haberler kulağına giden Cevher, tedbirli olmaya başlar.[757] Bir gün
Sultan, Cevher’e “Ey Cevher senin hakkında Haşhaşîlerden korkuyorum.
Bunlardan sakın ve korun.” dediğinde Cevher O’na; “Eğer beni kendinden
emin edersen kimseden korkmam bunların oyununu bozarım. ” diyerek karşılık
verir.[758] Onun
Sultan Sencer tarafından öldürüldüğünü destekleyenler, “Sultan etrafındaki
kölelerinden çok sevdiği birisinden bir anda vazgeçip onu öldürmeyi isteyen ruh
haline sahip bir hükümdardır” derler.[759]
Başka
rivayetlere göre kendinden yardım isteyen bir kadın suretindeki bir Haşhaşî
tarafından[760] 5 3 4/1
13 9 [761] yılında
bir suikast sonucunda vefat etmiştir.[762]
Katledilen Cevher’in kölesi Abbas, Rey’i yönetmeye başlayarak efendisinin
intikamını almak için Haşhaşîlerle mücadele eder.[763] Abbas’ın, bu mücadelesinin sonucunda
Haşhaşîlerin kellelerinden minare yüksekliğinde bir yığın oluşturduğu
kaydedilmektedir.[764] Sultan Sencer’in Cevher’in ölümüne çok
üzüldüğü de belirtilir.[765]
Sungur
Suriye’deki
birçok kaleyi ele geçirmeye çalışan Haşhaşîler,[766]
Masyaf kalesini Şeyzerli Benî Münkız kabilesi için elinde bulunduran Sungur isimli
bir Müslüman komutanı bir aldatmaca ve hile sonucunda[767] 535/1140-41 yılında öldürmüşlerdir.[768]
İbnü’l-Kalânisî,
sadece Haşhaşîlerin entrikalar sonucunda
kaleyi 535/1140’te ele geçirdiklerini söyler.[769]
Girdbazu
Taberistan
bölgesinde 665-1349 yılları arasında hüküm süren İran asıllı bir hanedanlık
olan Bâvendîler, Muhammed Tapar döneminde, Selçukluların Haşhaşîlere karşı
birlikte mücadele isteğine olumlu bir cevap vermemelerine rağmen, Şah Gazi
döneminde onlara karşı yıpratıcı harekâtlar düzenlerler.[770]
DİA’da
Şah Gazi’nin oğlu Girdbazu’nun ölümünden bahsedilmemesine rağmen Selçukluların
Haşhaşîlerle mücadele teklifini kabul etmeyen Bâvendîlerin, ilerleyen süreçte
onların kalelerine çeşitli akınlar düzenlemelerinin arkasında bir sebebin
olduğu açıktır. Bu, Şah Gazi’nin oğlu Girdbazu’nun 537/1142 yılında Haşhaşîler
tarafından öldürüldükten sonra sürekli onlarla mücadele ettikleri[771]
bilgisinin doğru olduğuna gösterir.[772]
Nâsıhuddîn Humâr Tekin
Sultan
Selâhaddîn’e 570/1175 yılında Suriye bölgesinde Haşhaşîlerin düzenlediği ilk
suikast girişimi sırasında[773] onlar
tarafından öldürülen bir bekçiden bahsedilir. Şeşen’in kaynaksız olarak verdiği
ilginç bir habere göre öldürülen bu şahıs, Osmanlılar döneminde rasathane
sahibi Takıyyüddin er-Râsıd’ın büyük büyük dedesi “Nâsıhuddîn Humâr Tekin”
dir.[774]
Ancak İbn Vâsıl, Ebû Kubeys kalesi
yöneticisi olarak kaydettiği Humâr Tekin’in, kendi bölgesinden geçen
Haşhaşîlerin planlarını öğrendiği için katledildiğini belirtir. [775]
Şihâbüddîn
Ebû Salih İbn el-Acemî
Nûreddin
Zengî’nin ilk veziri olan Şihâbüddîn Ebû Salih İbn el-Acemî, Zengî’nin oğlu
el-Melik es-Salih döneminde de güçlü bir nüfuza sahip olarak görevine devam
ettiği için[776] el-Melik
es-Salih’in Atabegi Gümüştegin’in hasedini üzerine çekmiştir.[777]
Rivayetlere
göre Gümüştegin, kıskandığı İbn el-Acemî’den kurtulmak isteyerek onu 572/1177
veya 573/1178[778] yılında
hizmetçi kılığındaki Haşhaşîlere Halep camisinde öldürtmüştür.[779] İbn
Vâsıl, Gümüştegin’in İbn el-Acemî’yi hem kıskandığı hem de yönetimde tek söz
sahibi olmak istediği için Haşhaşîlere öldürttüğünü söyler.[780]
Sallabî, kimin teşvik ettiğini söylemeden 573/1178 yılında camide Haşhaşîlerin
saldırısı sonucunda öldüğünü kaydeder.[781]
Gümüştegin
tarafından suikasta teşvik edilen Haşhaşîler, yakalandıkları zaman suikastı
el-Melik es-Salih adına yaptıklarını söylemişlerdir.[782]
Buna delil olarak da Melik’in dilinden yazılmış olan bir
mektubu göstermişler ancak melikin kâtibi kendisinin böyle bir şey yazmadığını
iddia etmiştir.[783]
Nizâmülmülk
Mes’ûd b. Ali
Şafiî
mezhebine mensup, salih bir insan olduğu bahsedilen Hârizmşahların veziri
Nizâmülmülk Mes’ûd da Haşhaşîlerin kurbanları arasındadır.[784]
Kaynakların
kaydettiği bilgilere göre, Hârizmşahlar Hükümdarı Alâeddin b.Tekiş’in
kalelerine düzenlediği seferlerin öcünü almak isteyen Haşhaşîler, Sultan’ın
Veziri Nizâmülmülk Mes’ûd b. Ali’ye bir suikast düzenleyerek öldürürler.[785]
Vezirinin öcünü almak isteyen Tekiş, oğlu Muhammed’i Haşhaşîlerin üzerine
göndermiştir.[786]
Zehebî 596/1200 yılında mülhidler
tarafından öldürüldüğünü söylerken;[787]
Hândmîr, Vezir’in Alamut’a yaptığı kuşatmanın intikamını almak isteyen
Haşhaşîlerin sarayından çıktığı bir anı yakalayarak öldürüldüğünü kaydeder.[788]
Başka bir iddiaya göre Haşhaşîler, Vezir Nizâmülmülk’ü Hârizmşahlar hükümdarı
Alâeddin b. Tekiş’in isteği üzerine öldürmüşlerdir.[789]
Ancak genel kanaat, Haşhaşîler tarafından katledildiği yönündedir.
Rüknüddevle
Kârin
Bâvendîlerin
hüküm sürdüğü topraklara VII. yüzyılda birçok saldırılar düzenleyen[790] Haşhaşîler,
Bâvendî hükümdarı II. Şah Gazi Rüstem’in kardeşi Rüknüddevle Kârin’i Mâzenderan
bölgesindeki faaliyetlerinin seyri açısından tehlikeli gördükleri için
öldürürler.[791]
Şihâbüddîn Ğûrî
Gurluların
Gazne emiri Şihâbüddîn Ebü’l-Muzaffer Muhammed b. Sam el-Ğûrî, 602/1206 yılında
Horasan’dan çıkarılmaktan korkan Haşhaşîler tarafından namaz kıldığı esnada
öldürülmüştür.[792]
Sallabî’ye göre Haşhaşîler, gücünden korktukları için Emir’e saldırı
düzenlemişlerdir.[793]
Diğer bir anlatıma göre Hârizmşah hükümdarı
Alâeddin Muhammed Tekiş’in desteğini kazabilmek adına bu cinayeti
üstlenmişlerdir.[794]
Ancak Şihâbüddîn Ğurî’nin 600/1204 yılında Haşhaşîlerin yaşadığı yerlere
düzenlediği seferler sırasında birçok insanı öldürmesi[795]
onu kendi istekleriyle de öldürebilecekleri ihtimalini düşündürmektedir.
Kazvînî’ye göre ise Hintli fedaîler tarafından öldürülmüştür.[796]
Mekke
Emiri Katâde ve Kardeşi
VII/XIII.
yüzyılda etkileri toplum üzerinde azalan Haşhaşîler ve Alamut ile irtibat kuran
Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh, onları Sünnî kitleyle kaynaştırmaya çalışmış[797] ve
böylece Haşhaşîleri resmi olarak da tanımıştır.[798]
Böylece Halife Nâsır, Alamut reisi ile arasının iyi olmasından yararlanarak
kendisi için tehlikeli gördüğü kişilerden Haşhaşîler vasıtasıyla kurtulmaya
başlamıştır. Bunlardan bir tanesi de Mekke Emiri Katâde idi.[799]
Halife
ile arasının neden bozuk olduğunu tespit edemememize rağmen kaydedilen
rivayetlere göre 608/1212 yılında Mekke’ye Emir’i öldürmeye giden Haşhaşî
fedaîler, Emir Katâde yerine yanlışlıkla kardeşini öldürmüşler ve Katâde de bu
suikast girişiminden kurtulmuştur.[800]
İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgiye göre bu olaydan dolayı o yıl hac ibadetine
kısıtlama getirilmiştir.[801]
Emir Ağlamış
Kafesoğlu’nun
ismini “Oglımış”[802] olarak
zikrettiği, İldenizli atabeği Özbek tarafından 611/1214 yılında bölgede isyan
eden bir emirin yerine Irak-ı Acem’e vali olarak atanan Emir Ağlamış,[803] 614/1217
yılında Haşhaşîler tarafından bir suikast sonucu ölür.[804]
Haşhaşîlerin ona kızdıkları için öldürdükleri belirtilir.[805]
Bazı
müelliflere göre ise 614/1217 yılında isyan etttiği için Alamut reisi ile
anlaşan Abbâsî Halifesi Nâsır’ın isteği üzerine Haşhaşîler tarafından
düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmüştür.[806]
Kafesoğlu, Halife Nâsır’ın Hârizmşahların otoritesine tabi olan Emir Ağlamış’ı
kendisi için tehlikeli gördüğü için Haşhaşîler vasıtasıyla Emir’den kurtulma
yolunu tercih ettiğini belirtmektedir.[807]
Nizâmülmülk’ün
suikastıyla başlayan devlet ricâline karşı düzenlenen bu girişimler sonucunda
hem Selçuklu yönetiminde hem de diğer Müslüman devletler içerisinde birçok
yönetici Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür. İsimlerini tespit edebildiğimiz
kadarıyla ele aldığımız bu şahısların suikasta maruz kalmalarının en önemli
sebebi Haşhaşîlere karşı çeşitli harekâtlar düzenlemeleridir. Ancak bir
kısmında da tespit ettiğimiz üzere Müslüman yöneticilerin isteği sonucunda da
öldürülenler olmuştur. Bu husus, günümüzde Haşhaşîlerin hak-hukuk elde etmek
için ortaya çıktıklarına dair iddiaları çürütmektedir.
Sultan
Melikşah’ın ölümünden sonra Selçuklu topraklarında ortaya çıkan taht
kavgalarının hemen akabinde devletin çeşitli kurumlarında görevli olan
idarecilerin Haşhaşîler tarafından suikast sonucu öldürülmesi toplumda büyük
bir kargaşaya sebebiyet vermiştir. Zira suikast sonucu öldürülen veya pasifize
edilen devlet adamlarının siyaset sahnesinden geri plana çekilmeleri sonucunda
Müslüman devletler yıpranmışlardır. Böylece devletin Suriye bölgesinde ortaya
çıkan Haçlılarla mücadele tam anlamıyla gerçekleştirilememiştir.
SUİKAST
DÜZENLENEN ÂLİMLER
Haşhaşîlerin
suikastlarının ikinci hedefleri toplumda otorite olarak önemli bir etkiye sahip
olan,[808]
inanç ve teknik olarak kendilerine düşman olan şehirlerin sivil sahipleri yani
kadıları ve imamlarıdır.[809]
Haşhaşîler, ulemâya düzenledikleri suikastları onların insanlarla birlikte
oldukları namaz vaktini veya vaaz verdikleri esnayı tercih ederek insanların da
görmesini sağlamışlardır.[810]
Böylece topluma da ders vermiş oluyorlardı.
Ulemâ
arasından suikast düzenlenen birçok âlim olmasına rağmen kaynaklarda hepsinin
ismi ve neden öldürüldükleri maalesef belirtilmemiştir. Mesela İbn Kesîr,
494/1111 yılında Haşhaşîler tarafından bir âlimin öldürüldüğünü ve bu yüzden
dönemin sultanının onun ölümüne sebep oldukları için Haşhaşîlerden birçok
kişiyi öldürdüğünü söylemesine[811] rağmen
bu âlimin ismini zikretmez. Bu sebepten ötürü suikasta maruz kalan âlimleri
tespit etmekte sıkıntı yaşadık.
Sâveli
Bir Müezzin
Suikastın
tam tarihi bilinmemekle beraber, Haşhaşîlerin ilk suikastı davalarına
çağırdıkları Sâveli bir müezzindir.[812]
Onu öldürmelerinin sebebi olarak hem taraflarına geçmemesi hem de kendilerini
ihbar etme korkusu olduğu belirtilmektedir.[813]
Müslümanlar arasından Haşhaşîler tarafından kanı ilk akıtılan kişi sayılan
Sâveli müezzinin öldürülmesinden Tâhir isimli bir Haşhaşî sorumlu tutulmuştur.[814] Bu şahıs
yakalanarak Nizâmülmülk tarafından öldürülünce Haşhaşîler
Vezir’e kin beslemişler ve ilerleyen zamanda ona da suikast düzenlemişlerdir.[815] Nizâmülmülk ile ilgili bölümde de
belirttiğimiz gibi Haşhaşîlerin ilk suikastı kimilerine göre Vezir’e olmuştur.
Ahmed
b. Muhammed
Çeşitli şehirlere ilim tahsil etmek için
giden, adaletli, güvenilir, güzel ahlak sahibi ve İsfahanlı bir âlim olarak
belirtilen Ahmed b. Muhammed; 486/1093 yılının Şevval ayında haksız yere
Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[816]
Fakat neden öldürüldüğü konusunda kaydedilen bir rivayet mevcut değildir.
Gazzâlî
“Hüccetü’l-îslâm”'[817]’2
olarak isimlendirilen Gazzâlî; Hasan Sabbâh’ın Alamut kalesini ele geçirdiği
484/1091 yılından itibaren Haşhaşîler ile fikri açıdan mücadele etmesi amacıyla
otuz üç yaşındayken başarılı çalışmaları sebebiyle Nizâmülmülk tarafından
Bağdat Nizâmiye Medresesine müderris olarak tayin edilir.[818]
Bu
göreve getirildikten kısa bir süre sonra Gazzâlî’nin Bağdat’taki görevini
bırakarak 488/1095’de[819] on bir
yıl sürecek olan ve geçmişten günümüze kadar merak edilen bir inzivaya
çekildiğini görüyoruz. Gazzâlî, kaçma sebeplerini Münkız isimli eserinde
açıklamasına rağmen Melikşah’ın ölümünden sonra evlatları arasındaki taht
kavgalarının vuku bulması ve Haşhaşîler, Gazzâlî’nin Bağdat’ı terk etmesinin
arkasındaki siyasi sebeplerdir.[820]
Her
ne kadar çoğunluk manevi bir bunalım geçirmesinden dolayı Bağdat’ı terk ettiği
kanaatindeyse de Acar’ın belirttiğine göre “Ferid Cebr” isimli bir
müellif, inzivaya çekilmesinin sebebi olarak Haşhaşîler tarafından bir suikasta
uğrama korkusu olduğunu söylemektedir.[821]
Bu iddiaya Gazzâlî’nin içine girdiği “fikri krizi” suikast korkusu ile
açıklamanın imkânsız olduğu, Şam’ın da Bağdat kadar tehlikeli olduğu cevabı
verilmektedir.[822] Ancak
günümüzdeki teknolojik şartlar o dönemde olmadığı için Bağdat’ı terk eden
Gazzâlî’yi başka bölgelerdeki insanların şahsen tanıyamayacakları da ihtimal
dâhilindedir.
Bu
konuya eserinde değinen Watt; Haşhaşîlerin Bâtıni fikirlere karşı olan ulemâya
saldırılar düzenlediği bir ortamda onlarla fikri açıdan uğraşan Gazzâlî’nin de
ihtimal dâhilinde suikast korkusuna kapılmış olabileceğini ancak kesin bir
şekilde Bağdat’ı bu yüzden terk etmiş olduğunu söylemenin doğru olmadığını
belirtir.[823]
Ebü’l-Kasım
b. İmâmü’l-Haremeyn
Kaynaklarda hakkında sadece 492/1098
yılında vaaz verdiği sırada Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü[824]
ve Haşhaşîlerin ona bir pusu kurarak öldürdükleri belirtilmektedir.[825]
Ahmed
b. Hüseyin el-Belhî
473/1081
yılından itibaren taraftar kazanan ve görüşlerini yayan Hasan Sabbâh,
Kirmanîlerin VI. hükümdarı İran-Şah’ı harekâtına dâhil edince Haşhaşîler
bölgede kuvvet 871 kazanmışlardır.[826]
Bâtıni
görüşleri benimsemeye başlayan İrân-Şâh, halkına eziyet etmeye başlar ve ulemâ
arasından Ahmed b. Hüseyin el-Belhî isimli fakihi Haşhaşîler vasıtasıyla
öldürtür.871 [827] Sallabî,
Haşhaşiler tarafından bir ihanet sonucu 494/1100 yılında öldürüldüğünü söyler.[828]
Belhî’nin ölümünden sonra ise İran-Şah,
toplumun hızlı bir şekilde Bâtıni mezhebine girmesi için bir Cuma namazı camide
toplanan bütün ulemâyı öldürmeyi planlar.[829]
Ancak bu planı duyan âlimler onun öldürülmesinin caiz olduğu hakkında fetva
çıkarırlar ve İrân-Şâh’ı öldürürler.[830]
Ebü’l-Muzaffer
b. el-Hucendî
Haşhaşîler, Şâfiî ulemâdan el-Hucendî’yi de
496/1102 yılında Rey’de vaaz verdiği bir sırada öldürmüşlerdir.[831]
İbnü’l-Cevzî’ye göre 496/1102 yılında vuku bulan Sünnî-Şiâ arasındaki
çatışmalar sırasında Şiîler tarafından öldürülmüştür.[832]
Ebû
Ca’fer b. el-Meşşât
Rey’de müderrislik yapan Şâfiîlerin ileri
gelen reislerinden Ebû Ca’fer b. el-Meşşât 498/1104 tarihinde[833]
cemaatine vaaz verdikten sonra minberden indiği esnada bir Haşhaşî tarafından
hançerlenerek öldürülmüştür.[834]
Ebü’l-Âla
en-Nişâbûrî
Muhammed
Tapar döneminde İsfahan’da baş müderris[835]
ve Hanefî kadısı olan Ebü’l- Alâ, 499/1105 tarihinde İsfahan Camisinde
Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[836]
Ubeydullah b. Ali el-Hatîbî
Haşhaşîlerden
çok korktuğu için sürekli zırhla gezmesine rağmen[837]
onlar tarafından suikast sonucu ölen âlimlerden bir tanesi de Hatîbî’dir.
Maalesef, kaynaklarda hakkında kısıtlı bilgi bulunan Hatîbî’nin Haşhaşîler
tarafından Cuma namazını eda ettiği esnada[838]
öldürüldüğü belirtilmektedir.[839]
Temîmî,
Hanefî ulemâ arasında önde gelen İsfahan kadısı olduğunu ve Hemedanlı mülhidler
tarafından 502/1108 yılının Safer ayında Cuma günü öldürüldüğünü söyler.[840]
Haşhaşîlerin onu neden öldürdükleri
konusunda Sultan Muhammed Tapar’ın onlara kuşatmalar yaptığı esnada, Hatîbî’nin
Haşhaşîlere karşı oldukça düşmanca davranışlar sergilemesini cevap olarak
belirtilmektedir.[841] [842]
[843]
Abdülvâhid
b. İsmail Rûyânî
“Fahrü’l-İslâm”8'1
ve “Sahibu’l-Bahr’”’8 diye adlandırılan Rûyânî, 415/1024
yılında doğar.[844] Hadis
eğitimi için birçok yere yolculuk yapar ve Şâfî fıkhını tahsil eder.[845] Babası
ve dedesinden aldığı eğitimden sonra birçok âlimden de istifade eden Rûyânî,
özellikle Şâfiî mezhebinin usül ve fıkhında derinleşmiştir.[846] “Eğer Şâfiî’nin bütün kitapları yansa
hafızamda
onları yeniden yazdıracak kadar güç bulunmaktadır. ”[847]
diyen Rûyânî, Selçuklular döneminde kendi adına inşa edilen medresede dersler
vermiştir.[848] Çeşitli
alanlarda da birçok eser verdiği belirtilmektedir.[849]
Rûyânî’nin
501/1107 veya 502/1108 yılında Haşhaşîler tarafından öldürüldüğü[850] söylenmesine
rağmen bazı kaynaklarda farklı rivayetler mevcuttur. İbn Hallikân ve Zehebî,
kendilere gelen bir rivayete göre “Din konusunda mutaassıp olduğu için
öldürüldüğünü” zikrederler.[851] Fakat
başka rivayetlerden yola çıkarak Haşhaşîler tarafından seksen yedi yaşındayken
öldürüldüğünü belirtirler.[852] Safedî
ve İbn Tağriberdî 501/1107 yılının Muharrem ayının on birinci günü mülhidler
tarafından öldürüldüğünü söylerler.[853]
İbnü’l- Cevzî mazlum olarak 502/1108 yılının aşure günü öldürüldüğü söylemesine
rağmen kim tarafından ve niçin öldürüldüğünü belirtmez.[854]
Sıbt İbnü’l-Cevzî, sadece öldürüldüğünü söylerken[855]
Sübkî, kendisine haset edenler tarafından öldürüldüğünü belirtir.[856]
Nizâmülmülk tarafından büyük ikram ve
izzete nail olan[857]
Rûyânî’nin verdiği bir fetva sebebi ile öldürüldüğü bilgisi de kaydedilen
haberler arasındadır.[858]
Ebü’l-Alâ
Sâid b. Muhammed b. Abdurrahman el-Buhârî el-İsfahanî
Rivayet
edildiğine göre 448/1056 yılında İsfahan’da doğan[859]
Ebü’l-Alâ, Mekke ve Bağdat’ta hadis eğitimi aldıktan sonra[860]
Hanefî mezhebi üzerine fıkıh eğitimi alarak atandığı beldenin dini lideri olur[861] ve
İsfahan camisinde Hanefî akaidi üzerine dersler verir.[862]
Ebü’l-Alâ,
502/1108 yılında bir bayram günü camide Haşhaşîler tarafından öldürülmüştür.[863]
İbnü’l-Cevzî, kim tarafından öldürüldüğünü söylememesine rağmen[864] Temîmî
ve Sıbt İbnü’l-Cevzî Haşhaşîler tarafından öldürüldüğünü söylerler.[865]
Ebû Harb İsa b. Zeyd b. Muhammed
Suriye
bölgesindeki Haşhaşîlere destek veren ve Bâtıniliğe meyilli olan Halep Meliki
Rıdvan b. Tutuş[866]
döneminde 505/1111’de Halep’e, hem âlim hem de ticaretle uğraşan Ebû Harb
isimli bir şahıs gelir.[867] [868] Ebû
Harb, Haşhaşîleri hiç sevmeyen ve onlar ile mücadele 913
edenlere para yardımında bulunan bir
şahıstır.
Rivayete
göre Ebû Harb, Halep’e gelirken köle ve yardımcılarıyla birlikte adamları
tarafından kardeşi öldürülen bir Haşhaşîyi de yanında getirmiştir.[869] Ancak
yanlarında köle olarak getirdikleri bu kişi, Halep’e gelince bölgedeki Haşhaşî
Reisi Ebü’l-Feth es-Sâiğ ile görüşerek Ebû Harb’in kendisine yaptıklarını
anlatma fırsatı bulur. Bunun üzerine Reis, Melik Rıdvan’ı Ebû Harb’e karşı
kışkırtır ve mallarına el koyması için ikna eder.[870]
Zaman içerisinde hem Haçlılara hem de bölgedeki güçlere karşı maddi-manevi
açıdan gücünü kaybeden Rıdvan, para sıkıntısını çözmek için Ebû Harb’in
mallarına el koymaya razı olur.[871]
Melik Rıdvan’ın da onayını aldıktan sonra
Ebû Harb’e bir saldırı düzenleyen Haşhaşîler, hizmetçilerinin onu koruması
sebebiyle başarılı olamazlar. Olayı duyan halk ve ulemâ, Ebû Harb’e yapılan bu
suikast girişimini şiddetli bir şekilde kınarlar.[872]
Olayları duyan öteki Suriye emirlerin de Melik’e kınayıcı mektuplar yazdıkları
ve bu emirler vasıtasıyla Ebû Harb’in şehri terk ederek canını zor kurtardığı
belirtilmektedir.[873]
Muhammed
b. Nasr b. Mansur Ebû Sa’d Herevî
İlmi
ile kâmil olan, sultanlar katında çok büyük değeri olduğu için sözüne itibar
edilen,[874] “Zeynü’l
İslâm”[875]
[876]
lakablı Herevî; Şam ve Bağdat kadılığının yanı sıra birçok 921
Acem şehrinde de kadılık görevini ifa etmiş
bir şahıstır.
Sultanlar,
halifeler ve melikler arasında bazen elçilik görevi de yapan[877] Herevî,
518/1125[878] veya
519/1126[879] yılında
Irak Sultanı Mahmûd veya Halife Müsterşid tarafından Sultan Sencer’e elçi
olarak gönderilir. Dönüş yolunda Hemedan’da iki tane Haşhaşî tarafından
öldürüldüğü,[880]
Horasan’dan Sultan Sencer’in Halife’ye gönderdiği mektup ile tam döndüğü veya
Hemedan Camisine girdiği sırada üzerine saldıran Haşhaşîler tarafından
öldürüldüğü kaydedilmektedir.[881]
Öldürülme sebebi olarak zikredilen bilgi
şudur: Sultan Mahmûd’un veziri Dergüzinî, Herevî’yi kıskandığı ve görevinden
azledilme düşüncesinden dolayı Sultan Sencer’den dönüş yolunda olan Herevî’den
kurtulmak maksadıyla iki Haşhaşî suikastçıyla anlaşarak öldürtmüştür.[882]
Bündârî’ye göre Herevî, Dergüzinî’nin Haşhaşîleri desteklediğini ortaya çıkaran
bir bilgi ile döndüğü için öldürülmüştür.[883]
Ebü’l-Fazl
b. el-Haşşâb
Rivayetlere
göre Şiî bir âlim olan[884] ve
bölgede Haçlılara karşı harekâtın başında bulunan bir zattır.[885] Ayrıca
Ebü’l-Fazl b. el-Haşşâb hakkında Azîmî, 517/1123 yılında Halep kiliselerine el
koyup mescite çevirdiğini kaydeder.[886]
Suriye
bölgesinde Haşhaşîleri destekleyen Halep Meliki Rıdvan’ın ölümünden sonra oğlu
Alp Arslan’ın Haşhaşîler üzerine düzenlediği operasyonlar sonucunda halk biraz
rahatlar.[887]
İlerleyen süreçte ise Halep’te uğradıkları kıyımın hemen arkasından Haşhaşîler;
artık üst olarak Güney Suriye’de yoğunlaşmaya başlarlar ve bölgeyi ele geçiren
Artuklu hükümdarı İlgazi ile dostça ilişkiler kurarlar. Giderek güçlenen
Haşhaşîler, İlgazi’den Kalatü’ş-Şerif isimli bir kaleyi istemelerine rağmen,
İlgazi kaleyi onlara vermemek için ulemâdan Ebü’l-Fazl kontrolünde kaleyi
yıktırır.[888]
Haşhaşîler, bu olaya tepki olarak kalenin
yıkımına nezaret eden ve öncesinde de taraftarlarının ölümüne sebep olan
Ebü’l-Fazl b. Haşşab’ı 519/1125 yılında[889]
katlederler.[890]
Sadreddin
Abdullatîf b. Muhammed b. Sâbit el-Hucendî
İsfahan’ın
reisi olan ve sultanların katında önemli bir şahıs olan el-Hucendî,[891] hem halk
hem de idareciler üzerinde büyük bir nüfuza sahip ulemâ arasındandır.[892]
Sultan
Melikşah’ın ani ölümünden sonra oğulları arasında vuku bulan çatışmaları fırsat
bilen Haşhaşîler, 494/1101 tarihinde İsfahan’da insanları öldürmeye
başladıkları zaman[893]
Haşhaşîlerden kurtulmak isteyen İsfahanlılar el-Hucendî’nin önderliğinde
örgütlenirler ve onlarla başarılı bir mücadele verirler.[894]
Ayrıca el-Hucendî, 500/1107 yılında Şahdiz kalesine düzenlenen sefer esnasında,
Haşhaşî taraftarı Vezir Sa’dülmülk’ün Sultan Muhammed Tapar’a bir suikast
düzenleyeceğini tespit ederek Sultan’a iletmesi sonucu suikastın başarısız
olmasını sağlar.[895]
Haşhaşîler, kendilerine karşı bu
faaliyetleri yapan el-Hucendî’yi 523/1128’de bir fırsatını bularak İsfahan’da
düzenledikleri bir suikast sonucunda katlederler.[896]
Ebû
Haşim
Deylem
bölgesinde, Zeydîler ve Haşhaşîler arasında çatışmalar vuku bulduğu esnada
Zeydî İmam Ebû Haşim ile Haşhaşîlerin reisi Kiyâ Büzürgümmîd arasındaki gelip
giden mektuplarda İmam, Haşhaşîleri sapkınlıkla suçladığı için[897] iki
taraf arasında bir uzlaşmaya varılamaz. Esir düşen Ebû Haşim, imamlık
iddiasından vazgeçerek Haşhaşîlerin safına geçmek
istemesine rağmen bu isteği kabul edilmez.[898] Haşhaşîlerin reisi Kiyâ Büzürgümmîd, Ebû
Haşim’i Deylem’i ele geçirmek istediği ve İsmâililerden nefret ettiği için
525/1131 yılında öldürür.[899]
Fahreddin
Râzî
543-44/1149
tarihinde Selçukluların başkenti Rey’de dünyaya gelen, Arap asıllı bir aileye
mensup olan ve çeşitli ülkeleri gezerek ilim tahsil eden Râzî, 606/12010
yılında Herat’ta vefat etmiştir.[900]
İslâm dünyasında birçok kişiye suikast düzenleyen Haşhaşîler, temel İslâm
tarihi kaynaklarında bahsedilmemesine rağmen günümüzdeki bazı müelliflere göre
Râzî’ye de bir saldırıda bulunmuşlardır.
Râzî’nin
Haşhaşîlerle ilişkisi, kendisinin gizli bir İsmâili olduğu[901]
yolundaki bir ithamı yalanlamak için onları lanetlemesi ile başlamıştır.[902] Böyle
bir ithamın iftira olduğunu, Râzî’nin “İ’tikâdâtüfırâki’l-müslimîn ve
’l-müşrikîn” isimli eserinde onları, kâfirlikle suçlayıp amaçlarının
şeriatın kanunlarını ortadan kaldırmak olduğunu[903]
söylediğinden dolayı anlıyoruz.
Fahreddin
Râzî’ye düzenlenen suikast girişimi, Haşhaşîlerin reisi II. Muhammed dönemine
denk gelir. İddialara göre aslında bu dönem onların kendi içlerine çekildikleri
ve suikast düzenlemedikleri bir dönemdir. İsmâilileri hiç sevmediği ve sözde
bağnaz yorumlara sahip olduğundan dolayı Râzî, bu görüşlerinden vazgeçmesi için
bir öğrencisi vasıtasıyla uyarılır.[904]
Râzî’yi öldürmek için gelen kişinin aslında öğrencisi olmayıp onu takip
edebilmek için uzun süre derslerine katılan bir Haşhaşî olduğu da söylenir.[905] Dozy’e
göre Râzî, kendisini öldürmek için yere yatıran Haşhaşî’ye yalvararak canını
zor kurtarmıştır.[906]
Çok
güçlü bir hitabete ve hazırcevap bir kişiliğe sahip olduğu için fikri mücadele
yaptığı çeşitli gruplar, ondan rahatsız olmuşlardır. Lockhart’a göre onun bu
yönünden çekinen Haşhaşîler, Râzî’ye bir miktar para vererek susturma yoluna da
başvurmuşlardır.[907]
Râzî, derslerinde Haşhaşîleri ve inançları
hakkında kırıcı ifadeleri bırakınca[908] kötülemekten neden
vazgeçtiğini soranlara “Onların hançerleri var” cevabını vermesinden[909] de bu suikast girişiminin
doğru olduğunu anlıyoruz.
Sadr
Muhammed-i Vezzan
Hârizmşahlar
Hükümdarı Alâeddin Tekiş’in kalelerine düzenlediği seferlerin öcünü almak
isteyen Haşhaşîler, Sultan Alâeddin’in veziri Nizâmülmülk Mes’ûd b. Ali’ye
düzenledikleri suikastın yanı sıra Rey’deki Şâfîlerin Reisi Sadr Muhammed-i
Vezzan’a da bir suikast düzenleyerek onu öldürmüşlerdir.[910]
SONUÇ
Hz.
Peygamberin vefatından itibaren Müslümanlar arasında vuku bulan ayrışmalar
yoğunlaşarak devam etmiş ve ilerleyen süreçte çeşitli mezhep ve oluşumlar
ortaya çıkmıştır. Ancak nüvelerinin sahabe döneminde atıldığı bu dini ve siyasi
ihtilaflar, Selçuklu İmparatorluğu döneminde çatışmalara dönüşmüştür. Tam bu
zaman diliminde Fâtımîlerin planları neticesinde ortaya çıkan Hasan Sabbâh ve
adamları, benimsedikleri düşünceler çerçevesinde sistematik hale getirdikleri
suikast yöntemi ile toplumu kan gölüne çevirmişlerdir.
Yaklaşık
iki yüzyıl boyunca tarihi bağlam içerisinde büyük etkileri olan Haşhaşîlerin
kendilerine ait eserleri; Moğolların Alamut’u ele geçirdikleri sırada yok
olmaları sebebiyle günümüze ulaşamamıştır. Böylece haklarındaki bilgiyi,
özellikle temel İslâm tarihi kaynaklarında yer aldığı kadarıyla
inceleyebilmekteyiz. Bu sorun, hem yerli hem de yabancı yazarlar tarafından
yanlı bir bakış açısı yarattığı yönünde eleştiriler almıştır. Diğer taraftan
Haşhaşîler, Marko Polo’nın ve Haçlı seferlerinin etkisiyle Batı dünyasında da
ilgi çektikleri için son iki yüzyıldır yabancı müelliflerin de çalışma alanı
içine girmişlerdir. Ancak yapılan bu çalışmalarda Haşhaşîlerin suikastları
kimlere düzenlendikleri toplu ve kapsayıcı bir şekilde ele alınmadığı için bu
çalışmayı tercih ettik.
Çalışmamızda
kaynaklarda yer alan suikastların kimlere yöneltildiğini, bu cinayetlerin sebep
ve sonuçlarının neler olduğunu tespit etmeyi amaçladığımız için; Haşhaşîlerin
öldürmek için hedef aldıkları kişilerin öncelikle devletin en zirvesinde olan
sultanlar, melikler ve halifeler olduğunu; ikinci olarak çeşitli devlet
adamlarına yöneldiklerini; diğer hedeflerinin toplumdaki önemli ulemâ olduğunu
belirtmeliyiz. Diğer taraftan Haşhaşîler, çeşitli sebeplerden dolayı şehirlere,
kervanlara, yolculara da toplu bir şekilde baskınlar düzenleyerek birçok masum
insanın da ölümüne sebep olmuşlardır.
Bu
üç gruba düzenlenen suikastlar, amaç ve arka plan açısından farklılık arz
etmektedir. Harekâtın ve suikastların ilk ortaya çıktığı dönemlerde
Haşhaşîlerin, kendilerine düşman olan şahıslara yöneldiklerini görmekteyiz. Bu
doğrultuda suikastlar; Sultan Berkyaruk, Muhammed Tapar, Sultan Sencer ve
Nizâmülmülk, Fahrülmülk, Ebû Nasr el- Kaşî, Tâcü’l-Mülûk gibi şahıslarda olduğu
gibi kendileri ile mücadelede tavizsiz olan önemli devlet adamları veya
kendilerine karşı insanları örgütleyerek devlet ricâli ile iş birliği yapan
Herevî ve Hatîbî gibi ulemâya düzenlenmiştir. Suikasta maruz kalan âlimlerin
çoğunluğunun Şafiî'lerden oluşması, Selçuklular döneminde Şafiî mezhebinin
revaçta olmasından dolayı bu mezhepteki ulemânın toplumda ağırlıklarının daha
fazla hissedilmesinin sonucunda Haşhaşîlerin onları kendileri için daha fazla
tehlikeli gördüklerini göstermektedir.
İlerleyen
süreçte Haşhaşîlerin davaları adına tehlikeli gördükleri kişilere yönelik
suikastların yanı sıra, özellikle Hasan Sabbâh’ın vefatından sonra bazı devlet
ricâlinin isteği ve maşası olarak suikastlar işlediklerini görmekteyiz. Sultan
Mes’ûd döneminde arka arkaya öldürülen Halife Müsterşid, Halife Râşid ve Melik
Dâvud cinayetler ile Mevdûd b. Altuntegin, Aksungur el-Porsukî ve Selâhaddîn-i
Eyyûbî gibi Haçlılarla mücadele eden önemli şahıslara yönelik suikastların arka
planında Müslüman yöneticilerin isimlerinin anıldığını ve ithamlar olduğunu
görmekteyiz.
Tespit
ettiğimiz üzere suikastların çarpıcı olan diğer bir yönü de şudur: Temel
doktrin olarak Bâtıni ve İsmâili düşüncesi üzerine, Fâtımî Halifesi
Müstansır’ın planları neticesinde kurulmalarına rağmen Fâtımîlerden Halife
Âmir-Biahkâmillah ile Vezir Efdal’e düzenlenen suikastlar ve Sünnî
yöneticilerin siparişleri üzerine yaptıkları suikastlar, bize cinayetlerin
temelinde dinin etkili olmadığını göstermektedir.
Sonuç
olarak suikastların özel sebepleri hariç, arka planında dini inançlar varmış
gibi görünen ancak siyasi bir eksende Haşhaşîlerin Müslümanlara düzenledikleri
bu suikastlar; yaşadıkları zaman diliminde İslâm toplumunda büyük bir
karmaşaya, dehşete ve korkuya sebep olmuştur. Zira İslâm aleminin o dönemdeki
koşulları göz önünde bulundurulursa Haşhaşîlerin düzenledikleri bu suikast
girişimleri, ümmetin siyasal-sosyal-toplumsal açılardan gerilemesine ve
özellikle dışardan gelen saldırılara tam anlamıyla müdahale edememelerine
sebebiyet vermiştir.
Haşhaşîlerin
tarihi, faaliyetleri ve çeşitli yöneticilerle ilişkileri üzerine ülkemizde çok
az çalışma yapılmasından dolayı mevzuya ilgisi olan araştırmacıların bu
konulara yönelerek kapsamlı bir şekilde incelemeleri alandaki eksikliğin
kapanmasını sağlayacaktır. Diğer taraftan bu dönemdeki Sa’dülmülk, Emir Bozkuş,
Melik Rıdvan, Tugtekin, Dergüzinî, Mezdegânî, Gümüştegin, Atsız gibi kendi
menfaatleri için Haşhaşîler ile iş birliği içindeki emir ve vezirlerin
belirlenerek tarihi bağlam içerisinde bir değerlendirilmeye tabi tutulması
kanaatimizce dönemin siyaset anlayışını göstermesi açısından çok büyük faydası
olacaktır.
BİBLİYOGRAFYA
Abbas İkbal, el-Vezâre fî
Ahdi's-Selâcika,
çev: Ahmed Kemâleddin Hilmi, Câmiâtü’l- Kuveyt, Kuveyt, 1984.
Abû’l-Farac,
Gregory
(Bar Hebraeus) (685/1286), Abû’l-Farac Tarihi, çev. Ömer Rıza Doğrul,
TTK Basımevi, Ankara, 1950.
Acar,
Abdurrahman,
“İmâm Gazâlî’nin Bağdat’ı Terketmesinde Siyasî Faktörlerin Rolüne Dair
Bazı Düşünceler”, İslâmî Araştırmalar, 2000, C. XIII, sy: III-VI, s.
495-504.
,
“İmam Gazzali ve Selçuklular”, Milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantı,
İstanbul, 2011, s. 91-105.
Adalıoğlu,
Hasan
Hüseyin, Büyük Selçuklu Devleti ile Abbâsî Halifeliği Münasebetleri, (Yayımlanmamış
Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1996.
Agacanov,
Sergey
Grigoreviç, Selçuklular, çev: Ekber N. Necef-Ahmet R. Annaberdiyev,
Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006.
Ahmed
b. Mahmûd, (977/1569), Selçuk-Nâme, haz:
Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977.
Aka,
İsmail,
Makaleler, Berikan Kitabevi, Ankara, 2005.
Akkuş,
Murat,
Abbâsî Halîfelerinin Ölüm Sebepleri, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2010.
Akkuş,
Mustafa,
“Nizamü’l-Mülk Suikastının Dönemin Kaynaklarına Yansıması”, USAD, Konya,
2018, s. 166-186.
Al-Imad,
Leila
S., The Fatimid Vizierate, 969-1172, Klaus Schwarz Verlag, Berlin, 1990.
Alptekin,
Coşkun,
“Aksungur el-Porsukî”, DİA, İstanbul, 1989, II/297.
,
“Böri”, DİA, İstanbul, 1992, VI/326-327.
,
Dımaşk Atabeyliği (Toy-Teginliler), Marmara Üniversitesi Yayınları,
İstanbul, 1985.
Anıl,
Yaşar
Şahin, Alamut Terörünün Kaynakları ve Hasan Sabbah, Gentaş Yayınları,
İstanbul, 2003.
Aşûr,
Saîd
Abdülfettâh, Mısr ve'ş-Şam fî Asri'l-Eyyûbiyym ve'l-Memâlik,
Dârü’n-Nehdâti’l- Arabiyye, Beyrut, ts.
Atıcı
Arayancan, Ayşe, “Hasan Sabbah ve
Halefleri Tarafından Suikaste Uğrayan Devlet Adamları 1090-1257”, ICANAS
Kongresi (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) Ankara,
2007, s. 333-346.
,
“İsfâhan’da Nizarî-İsmâilî Faaliyetleri”, Milel ve Nihal, 2017, C. I,
sy: XIV, s. 270-287.
,
“Nizârî İsmailîleri’nin Gelir Kaynakları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, 2009, sy: XXVI, s. 231-245.
,“Suriye
bölgesinde İki İnanç Hareketi: Nizârî İsmâilîleri ve Nusayrîlik”, Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2010, s. 183-198.
Azîmî,
Ebû
Abdillâh Muhammed b. Alî et-Tenûhî (556/1160), Târîhu Azîmî, çev: Ali
Sevim, Azîmî Tarihi: Selçuklularla İlgili Bölümler (H. 431-538), TTK
Basımevi, Ankara, 1988.
Azimli,
Mehmet,
“Tarihin Araçsallaştırılmasında Hürremiyye Özelinde Batıniyye Örneği”, Din
Algısı İnşasında Tarihin Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana
Yayınları, İstanbul, 2019, s. 191-204.
Bağdâdî,
Ebû
Mansûr Abdülkâhir (429/103), el-Fark beyne ’l-Fırak, çev: Ethem Ruhi
Fığlalı, Mezhepler Arasındaki Farklar, TDV Yayınları, Ankara, 1991.
Bakkal,
Ali,
“Rûyânî, Abdülvâhid b. İsmâil”, DİA, İstanbul, 2008, XXXV /275.
Baran,
İlhan,
Büyük Selçuklu ve Eyyübiler’de Siyaset Eksenli Sünni Faaliyetler, (Yayımlanmamış
Doktora Tezi), Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır, 2017.
Barthold,
Vassiliy
Viladimiroviç, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, çev: Hakkı Dursun
Yıldız, TTK Basımevi, Ankara, 1990.
Başuğuy,
Bedreddin,
“Salâhaddîn-i Eyyûbî ve Râşidüddîn Sinân: Nizârî Fedâîler ve Suikastlar”, e-Şarkiyat
İlmi Araştırmalar Dergisi, 2017, C. IX, sy: II, s. 747-770.
Bedirhan,
Yaşar,
“Ortadoğu Ve Kafkaslarda Dini ve Siyasi Teröre Karşı Selçuklu Sultanlarının
Uyguladıkları Politikalar”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 2009,
sy: CLXXXII, s. 105-118.
Brockelmann,
C.,
İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, çev: Neşet Çağatay, AÜİF
Yayınları, Ankara, 1964.
Bulut,
Faik,
Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, Berfin
Yayınları, İstanbul, 2000.
Bündârî,
Kıvâmüddîn Ebû İbrâhîm el-Feth (643/1245), Zübdetü’n-Nusra ve Nuhbetü’l-Usra,
çev: Kıvameddin Burslan, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, TTK
Yayınları, İstanbul, 1943.
Campbell,
Anthony,
The Assassins of Alamut, Published by Lulu, 2008.
Cüveynî,
Ebü’l
Muzaffer Alâüddîn Atâ Melik (681/1283), Târîh-i Cihângüşâ, çev: Mürsel
Öztürk, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 880, Ankara, 1988.
Çelik,
Aydın,
Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), TTK Yayınları, Ankara, 2018.
Çubukçu,
İbrahim
Agâh, “İbahîler ve Batınîlik”, AÜİF Dergisi, Ankara, 1970, C. XVIII, s.
67-70.
Daftary,
Farhad,
“The "Order of The Assassins:" J. Von Hammer and The Orientalist
Misrepresentations of The Nizari Ismailis (Review article)”, Taylor &
Francis, Iranian Studies, No. 1, 2006, s.71-81.
,
Ismaili Literature: A Bibliography of Sources and Studies, I.B.Tauris
Publishers, London, 2004.
,
îsmaililer: Tarihleri ve Öğretileri, çev: Ahmet Fethi, Alfa Basım Yayım,
İstanbul, 2017.
,
Şii İslam Tarihi, çev: Ahmet Fethi, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2016.
,
The Assassin Legends: Myths of The Ismailis, I. B. Tauris & Co Ltd,
London, 1994.
Delibalta,
Yavuz,
Selçuklularda İstihbarat, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2018.
Demirkent,
Işın,
“Mevdûd b. Altuntegin”, DİA, İstanbul, 2004, XXIX/427-429.
,
Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), Edebiyat Fakültesi Matbaası,
İstanbul, 1974.
Devletşah,
Bahtişâh-ı
Semerkand-î (900/1495), Şair Tezkireleri (Tezkiretü’ş-Şuarâ), çev:
Necati Lugal, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2011.
Doğuştan
Günümüze Büyük İslâm Tarihi, redaktör:
Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul, 1992.
Dozy,
Reinhart, Târîh-i îslâmiyyet, çev: Abdullah
Cevdet, Mısır, 1908.
Ebû
Şâme el-Makdisî, Ebü’l-Kâsım Şihâbüddîn
(665/1267), Kitâbü’r-Ravzateyn fî Ahbâri’d- Devleteyn, thk: İbrâhim b.
ez-Zeybek, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1997.
Ebü’l-Fidâ,
el-Melikü’l-Müeyyed İmâdüddîn (732/1331), el-Muhtasar fî Ahbâri’l-Beşer, Dâru’l-Maârif,
Beyrut, ts.
Ebüzziyâ
Tevfik, Mehmet, Hasan bin Sabbâh, Matbaa-i
Ebüzziyâ, Konstantiniyye, 1300.
Ekinci,
Abdullah,
“Orta Çağ İslam Dünyasında İhanetler ve Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari
Gruplar”, Harran Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Şanlıurfa,
2016, sy: XXXVI, s. 30-50.
, “Selçukluların İslam Dünyasındaki
Heterodoks Hareketlerle (İsma'ilî -Karmatî)
Mücadelesi”,
Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 2006, sy: CLXIII, s. 203-222.
Ertaş,
Kasım,
“Fâtımî Devleti’nin Yönetiminde Ermeni Vezirler ve Sosyal-Siyasi Hayattaki
Rolleri”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Şırnak,
2017/2, Y: VIII, C.VIII, sy: XVII, s. 63-84.
Fahreddin
er-Râzî, Ebû Abdillâh Fahrüddin (606/1210), İ’tikâdâtü
Fırâki’l-Müslimîn ve’l- Müşrikîn, thk: Ali Sami en-Neşşâr,
Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut, 1982.
Filibeli
Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Târîh-i İslâm,
Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1971.
Günaltay,
Şemseddin
M., İslam Tarihinin Kaynakları -Tarih ve Müverrihler-, Endülüs
Yayınları, İstanbul, 1991.
Gürbüz,
Meryem,
“Alâeddin b. Tekiş”, DİA, İstanbul, 2011, XXXX/364-365.
Hammer,
Joseph
Von, The History of Assassins, Translated From The German: Oswald
Charles Wood, London, 1835.
Hândmîr,
Gıyâsüddîn
b. Hâce Hümâmiddîn Muhammed (942/1535-1536), Düstûrü'l- Vüzerâ’, thk:
Harbî Emin Süleymân, el-Hey'etü'l-Mısriyyetü'l-Âmme li'l-Kitâb, Kahire, 1980.
Hasan,
H.
İbrahim, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, çev: İsmail Yiğit,
Sadreddin Gümüş, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 1986.
Hâşim
Osman, el-İsmâiliyye beyne’l-Hakâik
ve’l-Ebâtil, takdim: Arif Tamir, Müessesetü’l- Âlemî, Beyrut, 1998.
Hitti,
Philip
K., Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, çev: Salih Tuğ, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1995.
Hodgson,
Marshall
G. S., “Hasan-ı Sabbâh”, çev: Süleyman Tülücü, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2009, sy: XXXX, s. 247-255.
,
The Order of Assassins: The Struggle of The Early Nizârî Ismâ’îlîs Against
The Islamic World, Mouton & Co Publishers, 1955.
,
The Venture of Islam Conscience and History in a World Civilization: 2 The
Expansion of Islam in the Middle Periods, The University of Chicago Press,
London, 1974.
Hourani,
Albert,
Arap Halkları Tarihi, çev: Yavuz Alogan, İletişim Yayınları, İstanbul,
2013.
Hudarî,
Muhammed
b. Afîfî el-Bâcûrî el-Hudarî Bek (1345/1927), Muhâdarâtü Târîhi’l-
Ümemi’l-İslâmiyye: ed-Devletü’l-Abbâsiyye,
el-Mektebetü’t-Ticâriyyetü’l-Kübra, Kahire, 1970.
Hüseyin
Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fi'l-Asri'l-Selcûkî,
el-Mektebetü'l-Ehliyye, Bağdat, 1965.
Hüseynî,
Ebü’l-Hasen
es-Seyyid Sadruddîn (622/1225), Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye, çev:
Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara, 1943.
İbn
Haldûn, Abdurrahmân b. Muhammed (808/1406), Târîhu
İbn Haldûn, thk: Halil Şehâdeh, Süheyl Zekkâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2001.
İbn
Hallikân, Şemsüddîn Ahmed b. Muhammed (681/1282), Vefeyâtü'l-A'yân
ve Enbâ’ü Ebnâ’i’z-Zamân, thk: îhsan Abbas, Dâru’s-Sâdır, Beyrut, 1978.
İbn
Kesîr, Ebü'l-Fidâ îsmâîl Ömer b. Kesîr
ed-Dımaşkî (774/1373), el-Bidâye ve'n-Nihâye, Mektebetü’l-Maârif,
Beyrut, 1932.
İbn
Tağrîberdî, Ebü'l-Mehâsin Cemâlüddîn Yûsuf
(874/1469), en-Nûcumü'z-Zâhire fi MulûkiMısr ve'l-Kahire,
el-Hey’etü’l-Mısriyye, Kahire, 1970.
İbn
Vâsıl, Ebû Abdillâh Cemâlüddîn Muhammed
(697/1298), Müferricu’l-Kurûb fî Ahbâri Benî Eyyûb, thk: Cemâleddîn
eş-Şeyyâl, Hüseyin Mahmud Rabîg, Said Abdülfettâh Âşûr, Kahire, 2015.
İbnü’l-Adîm,
Ebü'l-Kâsım
Kemâleddîn Ömer (660/1262), Buğyetü’t-Taleb fî Târîhi Haleb, çev: Ali
Sevim, Biyografilerle Selçuklular Tarihi, Ankara, 1982.
,
Zübdetü'l-Haleb min Târîhi Haleb, thk: Süheyl Zekkâr,
Dâru’l-Kitâbi’l-Arabi, Dımaşk, 1997.
İbnü’l-Cevzî,
Ebü’l-Ferec
Cemâlüddîn Abdurrahmân (597/1201), el-Muntazamfî Târîhi’l- Mulûk ve ’l-Ümem,
thk: Muhammed Abdülkâdir Atâ, Mustafa Abdülkâdir Atâ, Dâru’l- Kitâbi’l-îlmiyye,
Beyrut, 1995.
,
İblis’in Hileleri, çev: Mehmet Ali Kara, Tevhid
Yayınları, îstanbul, 1996.
İbnü’l-Esîr,
Alî
b. Muhammed b. Muhammed el-Cezerî (630/1233), el-Kâmilfi't-Târîh, thk:
Muhammed Yusuf Dukâk, Dâru’l-Kitâbi’l-îlmiyye, Beyrut, 2002.
İbnü’l-Kalânisî,
Ebû
Ya’lâ Hamza b. Esed (555/1160), Târîhu Dımaşk, thk: Süheyl Zekkâr, Dâru
Hassan, Dımaşk, 1983.
İbnü’l-Verdî,
Ebû Hafs Zeynüddîn Ömer b. Muzaffer (749/1349), Târîhu İbni'l-Verdî, Dâru’l-Kitâbi’l-îlmiyye,
Beyrut, 1996.
İbnü’n-Nedîm,
Ebü'l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya’kûb îshâk (385/995), el-Fihrist, Dâru’l-
Mâ’rife, Beyrut, 1348.
İlhan,
Avni,
“Bâtıniyye”, DİA, İstanbul, 1992, V/190-194.
İmrânî,
Muhammed
b. Ali b. Muhammed (580/1184), el-İnbâ’fî Târîhi'l-Hulefâ, thk: Kâsım
es-Sâmerrâî, Leiden, 1973.
Jowzali,
Omeed
I., Selçuklular Döneminde Musul (1057-1127), (Yayımlanmamış Doktora
Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004.
Kafesoğlu,
İbrahim,
Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul, 1973.
,
Harzemşahlar Devleti Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1956.
,
Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı
Kültür Yayınları, İstanbul, 1972.
Kara,
Seyfullah,
“Selçuklu Türkleri'nin Mezhepler Arası Barışı Sağlamaya Yaptıkları Katkılar”,
Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, S.D.Ü.
İlahiyat Fakültesi Yayınları, No: 20, Bilimsel Toplantılar Serisi: 8,
Isparta, 2007, s.379-391.
,
Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgaları, Endülüs Yayınları, İstanbul,
2018.
Karakuş,
Nadir,
Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, Mana Yayınları, İstanbul, 2018.
,
“Tarihin Araçsallaştırılmasında Haşhaşilik Örneği”, Din Algısı İnşasında
Tarihin Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana Yayınları,
İstanbul, 2019, s. 205-228.
Karataş,
Cafer,
“Selçukluların Din Politikası”, İSTEM, Konya, 2003, Y: I, sy: II, s.
95-108.
Kartaloğlu,
Habib,
“Batıda Şia İle İlgili Yapılan Çalışmalar: Bibliyografik Bir Deneme”, e-
Makâlât Mezhep Araştırmaları, C. V, sy: I, s. 119-140.
Kavak,
Özgür,
“Cüveynî'ye Göre Halifenin Vasıfları Yahut Nizâmülmülk'ü Hilâfete Teşvik
Etmek”, II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu
Selçuklularda Bilim ve Düşünce (19-21 Ekim 2011), Konya, 2013, C. I, s.
261-300.
Kaya,
Pınar,
Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul,
2008.
Kaygusuz,
İsmail,
Nizari İsmaili Devletinin Kurucusu Hasan Sabbah ve Alamut (Öğretisi, Tarihi,
Felsefesi), Su Yayınevi, İstanbul, 2004.
Kayhan,
Hüseyin,
Irak Selçukluları, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2001.
Kazvînî,
Hamdullâh
el-Müstevfî (730/1340), Târîh-i Güzîde, çev: Mürsel Öztürk, TTK
Yayınları, Ankara, 2018.
Kitapçı,
Zekeriya,
Abbasi Hilâfetinde Selçuklu Hâtûnları ve Türk Sultanları, Selçuk
Üniversitesi Yayınları, Konya, 1994.
Konuş,
Fazlı,
Selçuklular Bibliyografyası, Çizgi Kitabevi, Konya, 2006.
Köymen,
Mehmet
Altay, Büyük Selçuklu imparatorluğu Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1954.
Kurpalidis,
G.
M., Büyük Selçuklu Devleti’nin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, çev.
İlyas Kamalov, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2007.
Kütübî,
Ebû
Abdillâh Salâhuddîn Muhammed b. Şâkir (764/1363), Fevâtü'l-Vefeyât, thk:
İhsan Abbas, Dâru’s-Sâdır, Beyrut, 1973.
Laust,
Henry,
İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Sabri Hizmetli,
Pınar Yayınları, İstanbul, 1999.
Lewis,
Bernard,
“İsmâilîler ve Haşhâşîler”, çev: Mustafa Alican, Tarih Okulu Dergisi,
Aralık, 2014, Y: VII, sy: XX, s. 471-504.
,
Haşişiler (Ortaçağ İslâm Dünyasında Terörizm ve Siyaset), çev: Ali
Aktan, Sebil Yayınevi, İstanbul, 1995.
,
Ortadoğu, çev: Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2003.
,
“Saladin and The Assassins”, School of Oriental and African Studies
University of London, W.C.1 Museum, 2023-2024, s. 239-245.
Lockhart,
Laurence,
“Hasan-ı Sabbâh ve Haşîşîler”, çev: Süleyman Tülücü, A.Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Erzurum, 2006, sy: XXVI, s. 213-240.
Mahmud
Şakir, Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi,
çev: Ferid Aydın, Kahraman Yayınları, İstanbul, 2004.
Makrîzî,
Ebü'l-Abbas Takıyyüddîn Ahmed (845/1442), İtti’âzü’l-Hunefâ’ bi-Ahbâri’l-
E’immeti’l-Fâtımiyyîn el-Hulefâ’’, thk: Cemâleddîn eş-Şeyyâl, Muhammed
Hilmî Muhammed Ahmed, Kahire, 1996.
,
Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr, thk: Muhammed Ya'lavî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî,
Beyrut, 1991.
Menekşe,
Ömer,
Büyük Selçuklu İmparatorluğu Yükseliş Devri Fakihleri (1063-1092), (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul,
1992.
Merçil,
Erdoğan,
“Bâvendîler”, DİA, İstanbul, 1992, V/214-216.
,
Kirmân Selçukluları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980.
, Müslüman Türk Devletleri Tarihi,
İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi Yayınları, İstanbul, 1985.
, Selçuklular -Makaleler-, Bilge
Yayıncılık, İstanbul, 2011.
Mirza, Nasseh
Ahmad, Syrian Ismailism: the ever living line of the imamate AD 1100-1260, Richmond:
Curzon, 1997.
Muhsin Abdülhamid,
İslam’a Yönelen Yıkıcı Hareketler (Bâbîlik ve Babaîliğin içyüzü), çev:
Saim Yeprem, Hasan Güleç, DİB Yayınları, Ankara, 1973.
Münâvî, Muhammed
Hamdî, el-Vezâre ve'l-Vüzerâ fi'l-asri'l-Fâtımî, Dâru’l-Maârif, Kahire,
1970.
Müneccimbaşı, Ahmed
b. Lütfullah (1113/1702), Câmiu’d-Düvel yay: Ali Öngül, Selçuklular
Tarihi -I-: Horasan, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları, Akademi Kitabevi,
İzmir, 2000.
Nadya Îbû
Cemâl, en-Nâcûne mine ’l-gazvi’l-Mogûlî: Nizarî Kuhustânî ve İstimrâriyyetü
’t- Taklidi el-İsmâiliyyi fîİrân, çev: Seyfeddîn el-Kasîr, Dâru’s-Sâkî,
Beyrut, 2004.
Nahas, Gabriel
G., “Hashishin İslam 9th to 18th Century”, Columbia University College of
Physicians and Surgeons, New York, ts., s. 814-831.
Ocak, Ahmet,
“Bir Terör Örgütü Olarak "Bâtınilik" ve Selçuklu Ülkesindeki
Faaliyetleri”, Dinî Araştırmalar, C. VII, sy: XX, s. 163-178.
, Selçukluların Dinî Siyaseti, Tarih
ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002.
Öngül, Ali, Selçuklular
Tarihi 1(Büyük Selçuklular, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları), Çamlıca
Basın Yayınları, İstanbul, 2014.
Öz, Mustafa,
“Haşîşiyye”, DİA, İstanbul, 1997, XVI/418-419.
,
“Kiyâ Büzürgümmîd”, DİA, İstanbul, 1992, VI/523.
Özaydın,
Abdülkerim,
“Ahmedîlîler”, DİA, İstanbul, 1989, II/168-169.
,
“Alamut”, DİA, İstanbul, 1989, II/336-337.
,
“Ali b. Nizâmülmülk Fahrülmülk”, DİA, İstanbul, 1995, XII/99-100.
,
“Âmir-Biahkâmillâh”, DİA, İstanbul, 1991, III/68.
,
“Arslan Han”, DİA, İstanbul, 1991, III/401.
,
“Berkyaruk”, DİA, İstanbul, 1992, V/514-516.
,
“Efdal b. Bedr el-Cemâlî”, DİA, İstanbul, 1994, X/452-453.
,
“Hasan Sabbâh”, DİA, İstanbul, 1997, XVI/347-350.
,
“I. Haçlı Seferinin Başarıya Ulaşmasında Büyük Selçuklular’ın İçinde Bulunduğu
Siyâsî ve İçtimâî Şartların Rolü” USAD, 2016, sy: V, s.1-18.
,
“Melikşah”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/54-57.
,
“Muhammed Tapar”, DİA, İstanbul, 2007, XXX/ 579-581.
,
“Müeyyidülmülk”, DİA, İstanbul, 2006, XXXI/490-491.
,“Müstansır-Billâh
el-Fâtımî”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII/119-121.
,
“Nizâmülmülk”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIII/194-196.
,
“Porsuk”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV/325-326.
,
“Râşid Billâh”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV/465-466.
,
“Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, Türklük
Araştırmaları Dergisi, İstanbul, 2002, sy: XII, s.197-207.
,
“Sencer”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI/507-511.
,
“Tâcülmülk”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX/359-360.
,
Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi (485-498/1092-1104), İ. Ü.
Yayınları, İstanbul, 2001.
,
Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), TTK
Basımevi, Ankara, 1990.
,“Sultan
Berkyaruk Devrinde (1092-1104) Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, İstanbul, 1995,
s. 177-185.
Özgüdenli,
G.
Osman, “Selçuklu-Hilafet Münasebetlerinde Bir Dönüm Noktası: Halife El-
Müsterşid'in Katli Meselesi”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi,
İstanbul, 2004, sy: XXXIX, s. 1-35.
,
“Müsterşid-Billâh”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII/145-147.
,
Selçuklular (Büyük Selçuklu Devleti Tarihi(1040-1157)), İSAM Yayınları,
İstanbul, 2015.
Piyadeoğlu,
Cihan,
Büyük Selçuklular Döneminde Horasan (1040-1157),(Yayımlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008.
Polo,
Marko
(724/1324), Markopolo Seyahatnamesi I, yay: Filiz Dokuman, Tercüman
Gazetesi Yayınları, ts.
Râvendî,
Ebû
Bekr Necmeddîn Muhammed (604/1207), Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, çev:
Ahmed Ateş, Gönüllerin Rahatı ve Sevinç Alâmeti, TTK Basımevi, Ankara,
1957.
Reşîdü’d-dîn,
Fazlullah Hemedânî (718/1318), Câmiu’t-Tevârîh, çev: Erkan Göksu, H.
Hüseyin Güneş, Selçuklu Devleti, Selenge Yayınları, İstanbul, 2010.
Runciman,
Steven,
Haçlı Seferleri Tarihi: Kudüs Krallığı ve Frank Doğu (1100-1187), çev:
Fikret Işıltan, TTK Basımevi, Ankara, 1987.
Safedî,
Ebü's-Safa
Salâhuddîn Halîl b. İzziddîn (764/1363), el-Vâfî bi'l-Vefeyât, thk:
Ahmed Arnavûd, Türkî Mustafa, Dâru’l-İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 2000.
Sallâbî,
Ali
Muhammed, Devletü’s-Selâcika, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, 2007.
Saleh,
Shakib,
“The Use of Bâtınî, Fidâ’î and Hashîshî”, Maisonneuve & Larose,
Studia Islamica, No. 82, 1995, s. 35-43.
Sevim,
Ali,
“İlginç Yönleriyle Sultan Melikşah”, Belleten, 2005, Ağustos, C: LXIX,
sy: CCLV, s. 517-538.
,
“Münkizi Müelliflerin Selçuklular İle İlgili Kayıtları”, Tarih Araştırmaları
Dergisi, 1994, s. 5-11.
,
Suriye ve Filistin Selçukluları, TTK Basımevi, Ankara, 1983.
Sevim,
Ali-Merçil,
Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi ( Siyaset, Teşkilat ve Kültür),
TTK Yayınları, Ankara, 2014.
Seyyid,
Eymen
Fuâd, “Fâtımîler”, DİA, İstanbul, 1995, XII/237-240.
Sıbt
İbnü’l-Cevzî, Ebü'l-Muzaffer Şemseddîn Yûsuf
(654/1256), Mir’âtü'z-Zamân fî Târîhi'l- A’yân,
Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmaniyye, Haydarabad, 1370/1951.
Sübkî,
Ebû Nasr Tâcüddîn Abdülvehhâb (771/1370), Tabakâtü'ş-Şâfi’iyyeti'l-Kübrâ,
thk: Mahmud Muhammed et-Tanâhî, Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru’l-Kütüb,
Kahire, 1976.
Sümer,
Faruk,
“Ahlatşahlar”, DİA, İstanbul, 1989, II/24-28.
,
“Aksungur el-Ahmedîlî”, DİA, İstanbul, 1989, II/296-297.
,
“Atsız b. Muhammed”, DİA, İstanbul, 1991, VI/91-92.
,
“Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/349-351.
Süyûtî,
Ebü’l-Fazl
Celâlüddîn Abdurrahmân (911/1505), Târîhu’l-Hulefâ, thk: Muhammed
Muhyiddin Abdülhamid, Matbâtü’s-Saâde, Kahire, 1952.
Şehristânî,
Ebü'l-Feth
Tâcüddîn Muhammed b. Abdülkerîm (548/1153), el-Milel ve’n-Nihal, çev:
Mustafa Öz, İslam Mezhepleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005.
Şeşen,
Ramazan,
Eyyûbîler(1169-1260), İSAM Yayınları, İstanbul, 2012.
,
Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet, Çağ Yayınları, İstanbul, 1987.
,
“Selâhaddîn-i Eyyûbî”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI/337-340.
Şirazî,
Ebû
İshâk Cemâlüddîn İbrâhîm (476/1083), Tabakâtü'l-Fukahâ, tsh:
Halil el-Meys, Dâru'l-Kalem, Beyrut, ts.
Takkuş,
Muhammed
Süheyl, Târîhu Selâcika fî Bilâdi’ş-Şâm 471-511 h./1078-1117 m., Dâru’n-Nefâis,
Beyrut, 2002.
,
Târîhu’l-Eyyûbiyyîn fiMısr ve Bilâdi ’ş-Şâm ve İklîmi’l-Cezîre 569-661
h./1174-1263 m., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 1999.
,
Târîhu’l-Fâtımiyyîn fî Şimâlî Ifrıkiyyeti ve Mısr ve Bilâdi’ş-Şâm 297-567
h./910- 1171 m., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 2007.
Tan,
Muzaffer,
Haşşâşîliğin Tarihsel Arka Planı -İsmâilî Davet Yapılanması-, Maarif
Mektepleri, Ankara, 2017.
Taneri,
Aydın,
Harezmşahlar, TDV Yayınları, Ankara, 1993.
,
Makaleler 1, Berikan Yayınevi, Ankara, 2004.
Taşkıran,
Hasan,
Selçuklu Devletlerinde Suikastlar, tsh: Nargiza Tureva, Selenge
Yayınları, İstanbul, 2015.
TDK
Sözlükleri,
https://sozluk.gov.tr/, (et:10.05.2020 15.30).
Temîmî,
Takıyyüddin
b. Abdilkâdir (1010/1601), Tabakâtü's-Seniyye fî Terâcimi'l-Hanefiyye, thk:
Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru'r-Rifâî, Riyad,1989.
Togan,
Özgür,
“Sultan Sencer Dönemi (1118-1157) Selçuklu Vezîrleri”, Bayburt Üniversitesi
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dergisi, Bayburt, 2018, sy: I, s.
147-164.
Turan,
Osman,
Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul, 1999.
Urfalı
Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi
(952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (11361162),
çev: Hrant D. Andreasyan, TTK Basımevi, Ankara, 1962.
Usta,
Aydın,
“Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde Haşîşîler”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi
Dergisi, İstanbul, 2008, sy: XXXXIV, s. 1-23.
Virani,
Shafıque
H., “The Eagle Returns:
Evidence of Continued Ismâ’ili Activity at Alamut and in The South
Caspian Region Following the Mongol Conquests”, Journal of the
American OrientalSociety, 2003, s. 351-370.
Walker,
Paul
E., Orations of The Fatimid Caliphs: Festival Sermons of the Ismaili Imams, I.B.Tauris
Publishers, London, 2009.
Watt,
W.
Montgomery, Islam and The Integration of Society, London, 1961.
,
Muslim Intellectual: a study of al-Ghazali, Edinburgh University Press,
Edinburgh, 1963.
Willey,
Peter,
Eagle ’s Nest: Ismaili Castles in Iran and Syria, London, 2005.
Yaltkaya,
Mehmet
Şerafeddin, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, Dârülfünun ilahiyat Fakültesi
Mecmuası, İstanbul, 1926, C. I, sy: VI, s. 1-44.
Yavuz,
Yusuf
Şevki, “Fahreddin er-Râzî”, DİA, İstanbul, 1995, XII/89-95.
Yazıcı,
Tahsin,
“Fidâi”, DİA, İstanbul, 1996, XIII/53.
Yelin,
Konstantin,
“Isma’ilis and Crusaders in Syria, Medieval Diplomacy”, University of
Cambridge Faculty of Oriental Studies, 2006.
Yusuf
el-Iş, Târîhu Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye,
Dâru’l-Fikr, Dımaşk, 2009.
Zehebî,
Ebû
Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman(748/1348), Düvelü’l- İslâm,
thk: Fehîm Muhammed Şeltût, Muhammed Mustafa İbrahim, Müessesetü’l-Âlemî li’l-
Matbûat, B eyrut, 1985.
,
el-İber fî Haberi men Gaber, thk: Ebû Hacer Muhammed Zaglûl, Matbaâtü
Hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt,1984.
,
Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, thk: Şuayb el-Arnavûd, Müessesetü’r-Risâle,
Beyrut,1985.
,
Târîhu ’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Meşâhîr ve ’l-A’lâm, thk: Ömer Abdüsselam
et- Tedmûrî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut, 2003.
Ziriklî,
Hayreddîn (1396/1976), el-A'lâm: Kamûsü Terâcim li-Eşheri'r-Ricâl ve'n-Nisâ
minel- Arab ve ’l-Müstarebîn ve ’l-Müsteşrikın, Beyrut, 1969.
[1] Hourani, Albert, Arap Halkları Tarihi,
çev: Yavuz Alogan, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, s. 63-65.
[2] Willey, Peter, Eagle’s Nest: Ismaili
Castles in Iran and Syria, London, 2005, s. 10.
[3] Hodgson, Marshall G. S., The Venture of
Islam Conscience and History in a World Civilization: 2 The Expansion of Islam
in the Middle Periods, The University of Chicago Press, London, 1974, s.
125-126.
[4] Hodgson, The Venture of Islam, s. 185.
[5] Hourani, Arap Halkları Tarihi, s. 117.
[6] Ekinci, Abdullah, “Selçukluların İslam
Dünyasındaki Heterodoks Hareketlerle (İsma'ilî-Karmatî) Mücadelesi”, Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi, 2006, sy: CLXIII, s. 204-205.
[7] Bedirhan,
Yaşar, “Ortadoğu ve Kafkaslarda Dini ve Siyasi Teröre Karşı Selçuklu
Sultanlarının Uyguladıkları Politikalar”, Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi, 2009, sy: CLXXXII, s. 106.
[8] Adalıoğlu,
Hasan Hüseyin, Büyük Selçuklu Devleti ile Abbâsî Halifeliği Münasebetleri,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, 1996, s. 15-17; Sallâbî, Devletü’s- Selâcika, s.
51.
[9] Kitapçı, Zekeriya, Abbasi Hilâfetinde
Selçuklu Hâtunları ve Türk Sultanları, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya,
1994, s. 33.
[10] Hodgson, The Venture of İslam, s. 42.
[11] Kara, Seyfullah, “Selçuklu Türkleri'nin Mezhepler Arası Barışı
Sağlamaya Yaptıkları Katkılaf’, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete
Katkıları Sempozyumu, S.D.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, No: 20,
Bilimsel Toplantılar Serisi: 8, Isparta, 2007, s. 380-385.
[12] Karataş, Cafer, “Selçukluların Din Politikası”,
İSTEM, Konya, 2003, Y: I, sy: II, s. 105.
[13] Hodgson, Marshall G. S., The Order of Assassins: The Struggle Of
The Early Nizârî Ismâ’îlîs Against The Islamic World, Mouton & Co
Publishers, 1955, s. 85.
[14] Delibalta, Yavuz, Selçuklularda İstihbarat,
Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2018, s. 116-117.
[15] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 66-67.
[16] Bağdâdî, Ebû Mansûr Abdü’l-Kâhir, el-Fark Beyne’l-Fırak, çev:
Ethem Ruhi Fığlalı, Mezhepler Arasındaki Farklar, TDV Yayınları, Ankara,
1991, s. 230-241.
[17] Daftary, Ismaili Literature, s. 56.
[18] Özaydın, Abdülkerim, “I. Haçlı Seferinin
Başarıya Ulaşmasında Büyük Selçuklular’ın İçinde Bulunduğu Siyâsî ve İçtimâî
Şartların Rolü”, USAD, 2016, sy: V, s. 11.
[19] Hitti, Philip K., Siyasi ve Kültürel İslâm
Tarihi, çev: Salih Tuğ, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı
Yayınları, İstanbul, 1995, I/765.
[20] Nadya Ibû Cemâl, en-Nâcûne
mine’l-Gazvi’l-Mogûlî: Nizarî Kuhustânî ve İstimrâriyyetü ’t-Taklidi el-
İsmâiliyyi fîİrân, çev: Seyfeddîn el-Kasîr, Dâru’s-Sâkî, Beyrut, 2004, s.
69.
[21] Özaydın, Abdülkerim, “Hasan Sabbâh”, DİA,
İstanbul, 1997, XVI/347.
[22] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/113.
[23] İbnü’n-Nedîm, Ebü'l-Ferec Muhammed b. İshâk, el-Fihrist,
Dâru’l Mâ’rife, Beyrut, 1348, s. 376.
[24] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr,
III/327.
[25] Brockelmann, C., İslâm Milletleri ve
Devletleri Tarihi, çev: Neşet Çağatay, AÜİF Yayınları, Ankara, 1964, s.
166.
[26] Willey, Eagle’s Nest, s. 35.
[27] Devletşah, Bahtişâh-ı Semerkand-î, Şair Tezkireleri (Tezkiretü
’ş-Şuarâ), çev: Necati Lugal, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2011, s.
200-204; Hammer, Joseph Von, The History of Assassins, Translated From
The German: Oswald Charles Wood, London, 1835, s. 42; Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk
fi'l-Asri'l-Selcûkî, el- Mektebetü'l-Ehliyye, Bağdat, 1965, s. 260.
[28] Lewis, Bernard, Haşişiler (Ortaçağ İslâm
Dünyasında Terörizm ve Siyaset), çev: Ali Aktan, Sebil Yayınevi, İstanbul,
1995, s. 35; Ocak, Ahmet, Selçukluların Dinî Siyaseti, Tarih ve Tabiat
Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002, s. 213-214; Özaydın, Abdülkerim,
“Nizâmülmülk”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIII/194; Ekinci, Abdullah, “Orta
Çağ İslam Dünyasında İhanetler ve Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari
Gruplar”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Şanlıurfa,
2016, sy: XXXVI, s. 43.
[29] Seyyid, Eymen Fuâd, “Fâtımîler”, DİA,
İstanbul, 1997, XII/228.
[30] İbn Haldûn, Abdurrahmân b. Muhammed, Târîhu
İbn Haldûn, thk: Halil Şehâdeh, Süheyl Zekkâr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2001,
VI/85; Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti, s. 222; Hourani, Arap
Halkları Tarihi, s. 228.
[31] Yaltkaya, Mehmet Şerafeddin, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, Dârülfünun
İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul, 1926, C. I, sy: VI, s. 20; Özaydın,
Abdülkerim, “Müstansır-Billâh el-Fâtımî”, DİA, İstanbul, 2006,
XXXII/119-120.
[32] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr,
III/328; Ziriklî, el-A'lâm, II/193.
[33] Ebüzziyâ Tevfik, Mehmet (1331/1913), Hasan
bin Sabbâh, Matbaa-i Ebüzziyâ, Konstantiniyye, 1300, s. 8.
[34] Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti, s.
215.
[35] Özaydın, Abdülkerim, “Alamut”, DİA,
İstanbul, 1989, II/336-337.
[36] Willey, Eagle’s Nest, s. 23.
[37] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/116-117.
[38] Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s. 9.
[39] İbnü’l-Verdî, Ebû Hafs Zeynüddîn Ömer b. Muzaffer, Târîhu
İbni'l-Verdî, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut, 1996, II/13; Daftary, Ismaili
Literatüre, s. 53.
[40] Hodgson, Marshall G. S., “Hasan-ı Sabbâh”, çev: Süleyman Tülücü, A.
Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sy: XXXX, Erzurum, 2009, s.
249.
[41] Watt, W. Montgomery, Islam and The
Integration of Society, London, 1961, s. 68.
[42] Atıcı Arayancan, Ayşe, “Nizârî İsmailîleri’nin
Gelir Kaynakları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
2009, sy: XXVI, s. 234-239.
[43] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 103.
[44] Hâşim Osman, el-İsmâiliyye beyne’l-Hakâik ve ’l-Ebâtil,
takdim: Arif Tamir, Müessesetü’l-Âlemî, Beyrut, 1998, s. 27; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika,
s. 102; Çelik, Aydın, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), TTK
Yayınları, Ankara, 2018, s. 349-350.
[45] Münâvî, el-Vezâre ve'l-Vüzerâ
fı'l-Asri'l-Fâtımî, s. 225.
[46] Nadya Îbû Cemâl, en-Nâcûne
mine’l-Gazvi’l-Mogûlî, s. 65.
[47] Azîmî, Târîh, s. 48.
[48] Takkuş, Muhammed Süheyl, Târîhu ’l-Eyyûbiyyîn fîMısr ve
Bilâdi’ş-Şâm ve İklîmi’l-Cezîre 569-661 h. /1174- 1263 m., Dâru’n-Nefâis,
Beyrut, 1999, s. 96-97.
[49] Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri
Tarihi, s. 168.
[50] İbn Haldûn, Târih, VI/121.
[51] İlhan, Avni, “Bâtıniyye”, DİA, İstanbul,
1992, V/190-191.
[52] Anıl, Yaşar Şahin, Alamut Terörünün
Kaynakları ve Hasan Sabbah, Gentaş Yayınları, İstanbul 2003, s. 173175.
[53] Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâkfi'l-Asrii-Selcûkî,
s. 258.
[54] Şehristânî, Ebü'l-Feth Tâcüddîn Muhammed b. Abdülkerîm, el-Milel
ve’n-Nihal, çev: Mustafa Öz, İslam Mezhepleri, Ensar Neşriyat, İstanbul,
2005, s. 196.
[55] Atıcı Arayancan, “Nizârî İsmailîleri’nin Gelir
Kaynakları”, s. 233.
[56] Filibeli Şehbenderzâde Ahmed Hilmi
(1333/1914), Târîh-i İslâm, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1971, s. 332.
[57] Çubukçu, İbrahim Agâh, “İbahîler ve
Batınîlik”, AÜİFDergisi, Ankara, 1970, C. XVIII, s. 69.
[58] İbn Haldûn, Târih, VI/122.
[59] Yazıcı, Tahsin, “Fidâi”, DİA, İstanbul,
1996, XIII/53.
[60] Dozy, Reinhart, Târîh-i İslâmiyyet, çev: Abdullah Cevdet,
Mısır, 1908, II/395; Daftary, Farhad, “The "Order of the Assassins:"
J. Von Hammer and The Orientalist Misrepresentations of The Nizari Ismailis
(Review article)”, Taylor & Francis, Iranian Studies, No. 1, 2006,
s. 74.
[61] Filibeli Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Târîh-i
İslâm, s. 332; Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 16.
[62] Daftary, Farhad, The Assassin Legends: Myths of The Ismailis,
I. B. Tauris & Co Ltd, London, 1994, s. 89; Saleh, Shakib, “The Use of
Bâtınî, Fidâ’î and Hashîshî”, Maisonneuve & Larose, Studia Islamica,
No. 82, 1995, s. 35; Nahas, Gabriel G., “Hashishin Islam 9th to 18th Century”, Columbia
University College of Physicians and Surgeons, New York, ts., s. 815.
[63] Daftary, Ismaili Literature, s. 91.
[64] Özaydın, Abdülkerim, Sultan Berkyaruk
Devri Selçuklu Tarihi (485-498/1092-1104), İ. Ü. Yayınları, İstanbul, 2001,
s. 86.
[65] Lewis, Haşişiler, s. 2.
[66] Öz, Mustafa, “Haşîşiyye”, DİA,
İstanbul, 1997, XVI/418.
[67] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 30.
[68] Lewis, Haşişiler, s. 7; Mirza, Nasseh
Ahmad, Syrian Ismailism: the ever living line of the imamate AD 11001260,
Richmond: Curzon, 1997, s. 1.
[69] Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu
İmparatorluğu Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1954, V/150.
[70] Filibeli Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Târîh-i İslâm, s. 332;
Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fi'l-asri'l- Selcûkî, s. 261;
Kafesoğlu, İbrahim, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, Milli
Eğitim Basımevi, İstanbul, 1973, s. 122; Saleh, “The Use of Bâtınî, Fidâ’î and
Hashîshî”, s. 36; Nadya Îbû Cemâl, en-Nâcûne mine’l-gazvi’l-Mogûlî, s.
70.
[71] Daftary, The Assassin Legends, s. 89.
[72] Hodgson, The Order of Assassins, s. 71.
[73] Laust, Henry, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler,
çev: Ethem Ruhi Fığlalı, Sabri Hizmetli, Pınar Yayınları, İstanbul, 1999, s.
210.
[74] Watt, İslam and The Integration of Society,
s. 68.
[75] Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 20.
[76] Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 23.
[77] Saleh, “The Use of Bâtınî, Fidâ’î and
Hashîshî”, s. 41.
[78] Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve
Hasan Sabbah Gerçeği, s. 175-176.
[79] Daftary, “The "Order of the
Assassins", s. 73.
[80] Daftary, “The "Order of the
Assassins", s. 75; Yelin, Konstantin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria,
Medieval Diplomacy”, University of Cambridge Faculty of Oriental Studies,
2006, s. 9.
[81] Lockhart, Laurence, “Hasan-ı Sabbâh ve
Haşîşîler”, çev: Süleyman Tülücü, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum,
2006, sy: XXVI, s. 219.
[82] Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s.
26-27.
[83] Muhsin Abdülhamid, İslam’a Yönelen Yıkıcı
Hareketler (Bâbîlik ve Babâîliğin İçyüzü), çev: Saim Yeprem, Hasan Güleç,
DİB, Ankara, 1973, s. 42.
[84] Kaygusuz, Nizari İsmaili Devletinin
Kurucusu Hasan Sabbah ve Alamut, s. 30-31.
[85] Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve
Hasan Sabbah Gerçeği, s. 38.
[86] Kaygusuz, Nizari İsmaili Devletinin
Kurucusu Hasan Sabbah ve Alamut, s. 20-22.
[87] Daftary, “The Order of the Assassins", s.
80.
[88] Daftary, Farhad, Şii İslam Tarihi, çev:
Ahmet Fethi, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2016, s. 169.
[89] Kara, Seyfullah, Büyük Selçuklular ve
Mezhep Kavgaları, Endülüs Yayınları, İstanbul, 2018, s. 134.
[90] Usta, Aydın, “Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde
Haşîşîler”, İstanbul Edebiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2008, sy:
XXXXIV, s. 4.
[91] Karakuş, Nadir, “Tarihin
Araçsallaştırılmasında Haşhaşilik Örneği”, Din Algısı İnşasında Tarihin
Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana Yayınları, İstanbul,
2019, s. 217.
[92]Azimli, Mehmet, “Tarihin
Araçsallaştırılmasında Hürremiyye Özelinde Batıniyye Örneği”, Din Algısı
İnşasında Tarihin Araçsallaştırılması, editör: Adnan Demircan, Mana
Yayınları, İstanbul, 2019, s. 202.
[93] Anıl, Alamut Terörünün Kaynakları ve Hasan
Sabbah, s. 244-245.
[94] Lewis, Bernard, Ortadoğu, s. 73.
[95] Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/394;
Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 20.
[96] Daftary, Şii İslam Tarihi, s. 169.
[97] Lewis, Bernard, Ortadoğu, çev: Selen Y.
Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2003, s. 118.
[98] Hammer, The History of Assassins, s.
64.
[99] Ekinci, “Orta Çağ İslam Dünyasında İhanetler
ve Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari Gruplar”, s. 45.
[100] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/172.
[101] İbnü’l-Cevzî, İblis ’in Hileleri, çev:
Mehmet Ali Kara, Tevhid Yayınları, İstanbul, 1996, s. 159.
[102] Tan, Muzaffer, Haşşâşîliğin Tarihsel Arka
Planı -İsmâilî Davet Yapılanması-, Maarif Mektepleri, Ankara, 2017, s. 83.
[103] Nahas, “Hashishin Islam 9th to 18th Century”,
s. 815.
[104] Özaydın, Abdülkerim, “Sultan Berkyaruk Devrinde
(1092-1104) Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, İstanbul, 1995, s. 177.
[105] Polo, Marko, Markopolo Seyahatnamesi I,
yay. haz: Filiz Dokuman, Tercüman Gazetesi Yayınları, ts., s. 4245; Dozy, Târîh-i
İslâmiyyet, II/396.
[106] İbnü’l-Cevzî, İblis’in Hileleri, s. 159.
[107] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi,
I/688-690.
[108] Watt, Islam and The Integration of Society,
s. 69.
[109] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr,
III/330; Hodgson, The Order of Assassins, s. 111.
[110] Takkuş, Târîhu ’l-Eyyûbiyyîn, s. 96.
[111] Campbell, Anthony, The Assassins of Alamut,
Published by Lulu, 2008, s. 16.
[112] TDK Sözlükleri,
https://sozluk.gov.tr/, (et: 10.05.2020 15.30).
[113] Hodgson, The Order of Assassins, s. 82.
[114] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s.
30.
[115] Hammer, The History of Assassins, s.
204.
[116] Atıcı Arayancan, Ayşe, “Hasan Sabbah ve
Halefleri Tarafından Suikaste Uğrayan Devlet Adamları 10901257”, İCANAS
Kongresi (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi), Ankara,
2007, s. 334-336.
[117] Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi,
II/465.
[118] Kurpalidis, G. M., Büyük Selçuklu
Devleti’nin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, çev. İlyas Kamalov, Ötüken
Yayınları, İstanbul, 2007, s. 149-151.
[119] Hodgson, The Order of Assassins, s. 112.
[120] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 469.
[121] Campbell, The Assassins of Alamut, s.
17.
[122] Atıcı Arayancan, “Hasan Sabbah ve Halefleri
Tarafından Suikaste Uğrayan Devlet Adamları 1090-1257”, s.
334-336.
[123] Nahas, “Hashishin İslam 9th to 18th Century”,
s. 816.
[124] Özaydın, “Hasan Sabbâh”, DİA, İstanbul,
1997, XVI/348; Lewis, Bernard, “İsmâilîler
ve Haşhâşîler”, çev:
Mustafa Alican, Tarih Okulu Dergisi, Aralık, 2014, Y:
VII, sy: XX, s. 480.
[125] Hodgson, The Order of Assassins, s. 84.
[126] Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve
Hasan Sabbah Gerçeği, s. 183-188.
[127] Hodgson, The Order of Assassins, s. 84.
[128] Ocak, Ahmet, “Bir Terör Örgütü Olarak
"Bâtınilik" ve Selçuklu Ülkesindeki Faaliyetleri”, Dinî
Araştırmalar, VII, sy: XX, s. 178.
[129] Campbell, The Assassins of Alamut, s. 3.
[130] Hammer, The History of Assassins, s. 75;
Kayhan, Hüseyin, Irak Selçukluları, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya,
2001, s. 113; Daftary, İsmaililer, s. 523-524.
[131] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/393; Sallâbî, Devletü
’s-Selâcika, s. 147.
[132] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/224.
[133] Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi: Kudüs Krallığı ve Frank
Doğu (1100-1187), çev: Fikret Işıltan, TTK Basımevi, Ankara, 1987,
III/57-78.
[134] Willey, Eagle’s Nest, s. 48; Campbell, The
Assassins of Alamut, s. 3.
[135] Lewis, Haşişiler, s. 4.
[136] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,
III/283-284; Lewis, Haşişiler, s. 175.
[137] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/65-70.
[138] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi,
II/767.
[139] Lewis, Haşişiler, s. 5.
[140] Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 44;
Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, III/255-256.
[141] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi,
II/692.
[142] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi,
II/691.
[143] Virani, Shafıque H., “The Eagle Returns:
Evidence of Continued Ismâ’ili Activity at Alamut and in the South Caspian Region
Following The Mongol Conquests”, Journal of the American Oriental
Society, 2003, s. 369-370.
[144] Daftary, Ismaili Literatüre, s. 59.
[145] Zehebî, Siyer, XIX/54-55; Özaydın, Abdülkerim,
“Melikşah”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/54.
[146] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 87-88.
[147] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/299.
[148] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 59; Ebû Şâme, Kitâbü
’r-Ravzateyn, I/100; İbnü’l-Verdî, Târih, II/6; Müneccimbaşı, Ahmed
b. Lütfullah (1113/1702), Câmiu’d-Düvel, yay: Ali Öngül, Selçuklular
Tarihi -I-: Horasan, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları, Akademi Kitabevi,
İzmir, 2000, s. 65.
[149] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/123.
[150] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, thk: Fehîm Muhammed Şeltût,
Muhammed Mustafa İbrahim, Müessesetü’l-Âlemî li’l-Matbûat, Beyrut, 1985, II/13;
Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s. 15.
[151] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika,
s. 78.
[152] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/313.
[153] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/313.
[154] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 352.
[155] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/482; İbn
Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/288; Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel,
s. 65.
[156] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/141.
[157] Ahmed b. Mahmûd, (977/1569), Selçuk-Nâme, haz: Erdoğan
Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977, II/29.
[158] İbn Haldûn, Târîh, III/592.
[159] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/29.
[160] Kafesoğlu, İbrahim, Selçuklu Tarihi,
Milli Eğitim Bakanlığı Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür Yayınları,
İstanbul, 1972, s. 69-70.
[161] Özaydın, “Melikşah”, DİA, XXIX/57.
[162] Kitapçı, Abbasi Hilâfetinde Selçuklu
Hâtûnları ve Türk Sultanları, s. 201.
[163] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 65;
Aka, İsmail, Makaleler, Berikan Kitabevi, Ankara, 2005, I/376.
[164] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/289.
[165] Zehebî, Siyer, XIX/57.
[166] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 103.
[167] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XV/312-313;
İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/143.
[168] Sevim, Ali, “İlginç Yönleriyle Sultan
Melikşah”, Belleten, 2005, Ağustos, C: LXIX, sy: CCLV, s. 536-537.
[169] Kaya, PBüyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler
İle Yapılan Mücadeleler, s. 29.
[170] Merçil, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İ. Ü.
Edebiyat Fakültesi Dergisi Yayınları, İstanbul, 1985, s. 60.
[171] Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi,
s. 61.
[172] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan
Melikşah, s. 126-127.
[173] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 133.
[174] İbnü’l-Cevzî, İblis’in Hileleri, s. 158.
[175] Hammer, The History of Assassins, s. 62.
[176] Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti, s.
225-226.
[177] Turan, Osman, Selçuklular Târihi ve
Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1999, s. 219.
[178] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh,
s. 137; Özaydın, Abdülkerim, “Berkyaruk”, DİA, İstanbul, 1992, V/514.
[179] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 133.
[180] Zehebî, el-İber f Haberi men Gaber, thk:
Ebû Hacer Muhammed Zaglûl, Matbaâtü Hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt, 1984, III/316.
[181] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/268;
Agacanov, Sergey Grigoreviç, Selçuklular, çev: Ekber N. Necef-Ahmet R.
Annaberdiyev, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006, s. 185.
[182] Zehebî, Siyer, XIX/196.
[183] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, redaktör: Hakkı Dursun
Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, VII/159-160.
[184] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s.
146-147.
[185] Özaydın, Sultan BerkyarukDevri Selçuklu
Tarihi, s. 84-85.
[186] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/42; Hudarî,
Muhammed b. Afifi el-Bâcûrî el-Hudarî Bek (1345/1927), Muhâdarâtü
Târîhi’l-Ümemi’l-İslâmiyye: ed-Devletü’l-Abbâsiyye,
el-Mektebetü’t-Ticâriyyetü’l-Kübrâ, Kahire, 1970, s. 436.
[187] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 20.
[188] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/42.
[189] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/62-63;
İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/166.
[190] Özaydın, “Sultan Berkyaruk Devrinde (1092-1104)
Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, s. 183.
[191] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/17-18; Reşîdü’d-dîn,
Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh, s. 146; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s.
353.
[192] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh,
s. 146.
[193] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/506.
[194] Delibalta, Selçuklularda İstihbarat, s.
119-120.
[195] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 353; Özaydın, Sultan
Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi, s. 85; Kaya, Büyük Selçuklular
Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 39.
[196] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/39.
[197] Zehebî, Siyer, XIX/196.
[198] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/93.
[199] İbnü’l-Verdî, Târih, II/15.
[200] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/71.
[201] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 356.
[202] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/151;
Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh, s. 156.
[203] Merçil, Erdoğan, Selçuklular -Makaleler-,
Bilge Yayıncılık, İstanbul, 2011, s. 131.
[204] Zehebî, Düvelü’l-İslâm, II/29; Hüseyin
Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fi'l-Asri'l-Selcûkî, s. 263.
[205] Özaydın, Abdülkerim, Sultan Muhammed Tapar
Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), TTK Basımevi, Ankara, 1990, s.
78-80.
[206] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/102.
[207] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 94-95;
İbnü’l-Verdî, Târîh, II/18.
[208] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika,
s. 226.
[209] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 91.
[210] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 352.
[211] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/111; Ahmed b.
Mahmud, Selçuknâme, II/43; Atıcı Arayancan, Ayşe, “İsfâhan’da Nizarî-İsmâilî
Faaliyetleri”, Milel ve Nihal, 2017, C. I, sy: XIV, s. 277.
[212] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh,
s. 161.
[213] Râvendî, Râhatü’s-Sudûr, I/155-156; İbn
Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/194; Hândmîr, Düstûrü'l- Vüzerâ’,
s. 271-272.
[214] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 94-95;
Abbas İkbal, el-Vezâre f Ahdi's-Selâcika, s. 231.
[215] Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri
Tarihi, s. 168.
[216] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/158;
Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/126.
[217] Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s.
213.
[218] Aka, Makaleler, I/379-380.
[219] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/69; İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/73; İbnü’l-
Verdî, Târîh, II/23.
[220] Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm
Medeniyeti, s. 235; Özaydın, Abdülkerim, “Muhammed Tapar”, DİA,
İstanbul, 2007, XXX/581.
[221] Ziriklî, el-A'lâm, VII/86.
[222] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/43.
[223] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 103.
[224] Hüseynî, Ebü’l-Hasen es-Seyyid Sadruddîn (622/1225), Ahbârü
’d-Devleti’s-Selcûkıyye, çev: Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara, 1943, s.
55.
[225] Abbas İkbal, el-Vezaratü fîAhdi's-Selacika,
s. 258.
[226] İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-A’yân, II/427.
[227] Özaydın, Abdülkerim, “Sencer”, DİA,
İstanbul, 2009, XXXVI/507.
[228] Aka, Makaleler, I/380-381.
[229] Agacanov, Selçuklular, s. 287-288.
[230] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 417;
Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s. 26; Daftary, İsmaililer, s.
519.
[231] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/127;
Lewis, Bernard, Haşişiler, s. 50-51.
[232] Agacanov, Selçuklular, s. 288.
[233] Piyadeoğlu, Cihan, Büyük Selçuklular
Döneminde Horasan (1040-1157), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008, s. 121-122.
[234] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
II/155-156.
[235] Sümer, Faruk, “Atsız b. Muhammed”, DİA,
İstanbul, 1991, VI/91.
[236] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
V/346; Barthold, Vassiliy Viladimiroviç, Moğol İstilasına Kadar Türkistan,
çev: Hakkı Dursun Yıldız, TTK Basımevi, Ankara, 1990, s. 350.
[237] Kafesoğlu, İbrahim, Harzemşahlar Devleti
Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1956, s. 45-46; Barthold, Moğol İstilasına
Kadar Türkistan, s. 347.
[238] Sümer, “Atsız b. Muhammed”, DİA, VI/91.
[239] Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan,
s. 350.
[240] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
V/346.
[241] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
V/346.
[242] Ziriklî, el-A’lâm, VII/181.
[243] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/259.
[244] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh,
s. 201.
[245] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/264.
[246] Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye,
s. 79.
[247] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/67.
[248] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/304.
[249] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 365.
[250] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/272.
[251] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 433.
[252] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/44; Safedî, el-Vâfi
bi'l-Vefeyât, XIII/312.
[253] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 433.
[254] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/53; Sümer,
Faruk, “Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, Ankara, 2004, XXIX/351.
[255] Ebü’l-Fidâ, el-Melikü’l-Müeyyed İmâdüddîn (732/1331), el-Muhtasar
fî Ahbâri’l-Beşer, Dâru’l-Maârif, Beyrut, ts., III/9.
[256] Hüseynî,Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye,
s. 79.
[257] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/272.
[258] Daftary, İsmaililer, s. 539.
[259] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 364.
[260] Lewis, Haşişiler, s. 59; Aka, Makaleler,
I/388.
[261] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,
II/98-99.
[262] Campbell, The Assassins of Alamut, s. 3.
[263] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/260;
Ziriklî, el-A'lâm, VIII/220.
[264] Takkuş, Târîhu ’l-Eyyûbiyyîn, s. 97.
[265] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/33; Ziriklî, el-A’lâm,
VIII/220; Aşûr, Saîd Abdülfettâh, Mısr ve'ş-Şam fî Asri'l- Eyyûbiyyîn
ve'l-Memâlik, Dârü’n-Nehdâti’l-Arabiyye, Beyrut, ts., s. 27.
[266] Şeşen, Ramazan, Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet,
Çağ Yayınları, İstanbul, 1987, s. 59.
[267] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/55.
[268] Aşûr, Mısr ve'ş-Şam fîAsri'l-Eyyûbiyym
ve'l-Memâlik, s. 32.
[269] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, III/60.
[270] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/58.
[271] Şeşen, Selahaddîn Eyyûbi. ve Devlet, s.
70.
[272] Hammer, The History of Assassins, s. 120-121; Şeşen, Ramazan,
“Selâhaddîn-i Eyyûbî”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI/337.
[273] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/67.
[274] Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn, II/350; İbn Vâsıl, Müferricu’l-Kurûb
fî Ahbâri Benî Eyyûb, II/24; Lewis, Bernard, “Saladin and The Assassins”, School
of Oriental and African Studies University of London, W.C.1 Museum,
2023-2024, s. 239.
[275] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/67.
[276] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/350.
[277] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fîAhbâri
BenîEyyûb, I/24.
[278] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/409.
[279] Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 239-240.
[280] Mirza, Syrian Ismailism, s. 33.
[281] Zehebî, Târîh, XII/ 894.
[282] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/410.
[283] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 495;
Campbell, The Assassins of Alamut, s. 40.
[284] Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 240.
[285] Şeşen, Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet, s.
72-73.
[286] Atıcı Arayancan, Ayşe, “Suriye bölgesinde İki İnanç Hareketi: Nizârî
İsmâilîleri ve Nusayrîlik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Dergisi, 2010, s. 190.
[287] Başuğuy, Bedreddin, “Salâhaddîn-i Eyyûbî ve Râşidüddîn Sinân: Nizârî
Fedâîler ve Suikastlar”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2017, C.
IX, sy: II, s. 760-761.
[288] Baran, İlhan, Büyük Selçuklu ve Eyyübiler’de
Siyaset Eksenli Sünni Faaliyetler, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dicle
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır, 2017, s. 188.
[289] Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 241.
[290] Mirza, Syrian Ismailism, s. 33.
[291] Sümer, Faruk, “Ahlatşahlar”, DİA,
İstanbul, 1989, II/24.
[292] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
VI/132.
[293] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fî Ahbâri Benî
Eyyûb, III/19.
[294] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
VI/133.
[295] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.
[296] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 97.
[297] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/229.
[298] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/229.
[299] Sümer, “Ahlatşahlar”, DİA, II/27.
[300] Tanen, Aydın, Harezmşahlar, TDV Yayınları,
Ankara, 1993, s. 25.
[301] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi,
s. 144.
[302] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 391; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika,
s. 548; Taneri, Harezmşahlar, s. 30; Gürbüz, Meryem, “Alâeddin b.
Tekiş”, DİA, İstanbul, 2011, XXXX/365.
[303] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi,
s. 144-145.
[304] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 134.
[305] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
VI/155.
[306] Ziriklî, el-A'lâm, VII/297.
[307] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/170.
[308] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/24;
[309] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 228;
Azîmî, Târih, s. 34; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/46.
[310] Makrîzî, İtti’âzü’l-Hunefâ’, III/31;
Özaydın, Abdülkerim, “Âmir-Biahkâmillâh”, DİA, İstanbul, 1991, III/68.
[311] İbn Haldûn, Târih, VI/87.
[312] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/46; Zehebî, Düvelü
’l-İslâm, II/24.
[313] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/4.
[314] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/4.
[315] İbnü’l-Verdî, Târih, II/35.
[316] Makrîzî, İtti’âzü ’l-Hunefâ ’,
III/128-129.
[317] İbn Haldûn, Târih, VI/91; İbn
Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/185.
[318] Kazvînî, Târih-i Güzide, s. 414; Hâşim Osman, el-İsmâiliyye,
s. 226; Ocak, “Bir Terör Örgütü Olarak "Bâtınilik" ve Selçuklu
Ülkesindeki Faaliyetleri”, s. 175; Lewis, Haşişiler, s. 30; Çelik, Fâtımiler
Devleti Tarihi (909-1171), s. 362.
[319] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 490.
[320] Hodgson, The Venture of İslam, s. 28.
[321] Ziriklî, el-A'lâm, VII/297; Seyyid, “Fâtımîler”,
DİA, XII/232.
[322] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/255.
[323] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/46.
[324] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/239; Walker, Paul E., Orations
of the Fatimid Caliphs: Festival Sermons of The Ismaili Imams, I.B.Tauris
Publishers, London, 2009, s. 44.
[325] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/257.
[326] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, V/302.
[327] Hammer, The History of Assassins, s.
85-86.
[328] Zehebî, Siyer, XIX/561; Özgüdenli, Osman
G., “Müsterşid-Billâh”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII/145.
[329] Kütübî, Ebû Abdillâh Salâhuddin Muhammed b.
Şakir, Fevâtü'l-Vefeyât, thk: İhsan Abbas, Dâru’s-Sâdır, Beyrut, 1973,
III/179.
[330] Azîmî, Târîh, s. 41; Ziriklî, el-A'lâm,
V/147.
[331] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 431.
[332] Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, III/179.
[333] Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, III/180.
[334] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/112.
[335] Özgüdenli, G. Osman, “Selçuklu-Hilafet
Münasebetlerinde Bir Dönüm Noktası: Halife El-Müsterşid'in Katli Meselesi”, İ.
Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2004, sy: XXXIX, s. 2.
[336] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi,
VII/299.
[337] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
II/62-63.
[338] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/61.
[339] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 288.
[340] Hudarî,Muhâdarâtü
Târîhi’l-Ümemi’l-İslâmiyye, s. 448.
[341] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/263.
[342] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/283;
İbnü’l-Verdi, Târih, II/38.
[343] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fî Ahbâri Benî
Eyyûb, I/59.
[344] Campbell, The Assassins of Alamut, s.
19.
[345] Daftary, İsmaililer, s. 523.
[346] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 155.
[347] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/9.
[348] Îbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/283.
[349] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 164; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh,
s. 201; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 289.
[350] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 166.
[351] Îmrânî, el-İnbâ’f Târîhi'l-Hulefâ, s.
184-185.
[352] Îbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/283;
Îbnü’l-Verdi, Târih, II/38.
[353] Îbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb f Ahbâri Benî
Eyyûb, I/60.
[354] Özgüdenli, “Selçuklu-Hilafet Münasebetlerinde Bir Dönüm Noktası:
Halife El-Müsterşid'in Katli Meselesi”, s. 11-13.
[355] Sıbt Îbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/157; Ziriklî, el-A'lâm, V/147.
[356] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 164;
Abû’l-Farac,Abû’l-Farac Tarihi, II/369.
[357] Sıbt Îbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/167;
Sümer, “Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, XXIX/351.
[358] Mahmud Şakir, Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, çev: Ferit
Aydın, Kahraman Yayınları, Îstanbul, 2004, V/288-289.
[359] Îbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb f Ahbâri Benî
Eyyûb, I/61.
[360] Özgüdenli, “Müsterşid-Billâh”, DİA,
XXXII/146.
[361] Akkuş, Murat, Abbâsî Halîfelerinin Ölüm Sebepleri,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Konya, 2010, s. 109.
[362] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/304;
Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-Irâk fı'l-Asri'l-Selcûkî, s. 261.
[363] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
II/282-283.
[364] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/10.
[365] Zehebî, Siyer, XIX/568.
[366] Özaydın, Abdülkerim, “Râşid Billâh”, DİA,
İstanbul, 2007, XXXIV/465.
[367] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 436;
Ziriklî, el-A'lâm, VII/302.
[368] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi,
VII/310.
[369] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
II/285-287.
[370] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/11;
İbnü’l-Verdî, Târîh, II/39.
[371] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fi~ Ahbâri
Benî Eyyûb, I/61.
[372] Hudarî,Muhâdarâtü
Târîhi’l-Ümemi’l-İslâmiyye, s. 449.
[373] İmrânî, el-İnbâ’fî Târîhi'l-Hulefâ, s.
186; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 290.
[374] Abû’l-Farac,Abû’l-Farac Tarihi, II/371;
Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 157; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s.
167.
[375] Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi,
II/371; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh, s. 202.
[376] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 167.
[377] İbnü’l-Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s. 161; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ,
s. 436; Özaydın, “Râşid Billâh”, DİA, XXXIV/465-466.
[378] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/41.
[379] Zehebî, Siyer, XIX/569-570.
[380] Akkuş, AbbâsîHalîfelerinin Ölüm Sebepleri,
s. 113.
[381] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332.
[382] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zamân, c. VIII, k. I/167;
Sümer, “Mes’ûd b. Muhammed Tapar”, DİA, XXIX/351.
[383] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
II/304-305.
[384] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
IX/305; Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t- Tevârîh, s. 202; Kazvînî, Târîh-i
Güzîde, s. 290; Zehebî, Siyer, XIX/569-570; Hüseyin Ahmed Emin, Târîhu'l-
Irâk fi'l-Asri'l-Selcûkî, s. 261; Ziriklî, el-A'lâm, VII/302.
[385] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/131-132.
[386] Zehebî, Siyer, XIX/569-570.
[387] İbnü’l-Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s. 161;
Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn, I/121-122; Özaydın, “Râşid Billâh”, DİA,
XXXIV/465-466.
[388] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb f Ahbâri Benî
Eyyûb, I/70.
[389] Daftary, İsmaililer, s. 539.
[390] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân,
c. VIII, k. I/167; Zehebî, el-İber, VI/90.
[391] İbn Haldûn, Târîh, III/634.
[392] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/41.
[393] Süyûtî, Târîhu ’l-Hulefâ, s. 436.
[394] İmrânî, el-İnbâ’fî Târîhi'l-Hulefâ, s.
188.
[395] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/332-333.
[396] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/131-132;
Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 290.
[397] Zehebî, Siyer, XIX/794.
[398] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/302.
[399] Özaydın, “Nizâmülmülk”, DİA, XXXIII/194.
[400] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 62.
[401] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika,
s. 69.
[402] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/140.
[403] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/130-131.
[404] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 351; Akkuş, Mustafa,
“Nizamü’l-Mülk Suikastının Dönemin Kaynaklarına Yansıması”, USAD, Konya,
2018, s. 168.
[405] Özgüdenli, G. Osman, Selçuklular (Büyük Selçuklu Devleti
Tarihi(1040-1157)), İSAM Yayınları, İstanbul, 2015, s. 186-187.
[406] Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm
Medeniyeti, s. 217; Aka, Makaleler, I/374-375.
[407] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan
Melikşah, s. 178.
[408] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/378; Ahmed
b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/13-14.
[409] İbn Haldûn, Târih, III/591.
[410] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan
Melikşah, s. 177.
[411] Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm
Medeniyeti, s. 216.
[412] Özaydın, Abdülkerim, “Tâcülmülk”, DİA,
İstanbul, 2010, XXXIX/359-360.
[413] Daftary, İsmaililer, s. 486.
[414] Willey, Eagle’s Nest, s. 25.
[415] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 267.
[416] Akkuş, “Nizamü’l-Mülk Suikastının Dönemin
Kaynaklarına Yansıması”, s. 183.
[417] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 200.
[418] Agacanov, Selçuklular, s. 82.
[419] Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye,
s. 45-46.
[420] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/299;
Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/13.
[421] Ebüzziyâ Tevfik, Hasan bin Sabbâh, s.
14.
[422] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/305;
Râvendî, Râhatü’s-Sudûr, I/132; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/378;
Zehebî, Düvelü’l-İslâm, II/13; Müneccimbaşı,
Câmiu’d-Düvel, s. 61.
[423] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan
Melikşah, s. 184-185.
[424] Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn, I/97;
Zehebî, Siyer, XIX/95; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/136;
Ziriklî, el-A'lâm, II/202.
[425] Azîmî, Târîh, s. 28; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam,
XVI/305; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/377; Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn,
I/99; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 351; İbnü’l-Verdî, Târîh,
II/6; Müneccimbaşı, Câmiu’d- Düvel, s. 61; Özaydın, “Nizâmülmülk”, DİA,
XXXIII/195.
[426] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 64.
[427] Hüseynî,Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye,
s. 45-46; İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, II/131.
[428] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu’t-Tevârîh,
s. 134.
[429] Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/15-16.
[430] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/305.
[431] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 62.
[432] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/132.
[433] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 352; Zehebî,
Düvelü ’l-İslâm, II/13.
[434] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/6; Müneccimbaşı,
Câmiu’d-Düvel, s. 61; Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 132.
[435] Sevim, Ali, “Münkizi Müelliflerin Selçuklular
İle İlgili Kayıtları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 1994, s. 7; Özaydın,
“Melikşah”, DİA, XXIX/56-57.
[436] Zehebî, el-İber, III/310; İbn Kesîr, el-Bidâye,
XII/141.
[437] Zehebî, Siyer, XIX/96.
[438] Hasan, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm
Tarihi, V/45-46.
[439] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 200.
[440] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVI/305; İbn
Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, II/130.
[441] İbn Haldûn, Târîh, III/591.
[442] Kavak, Özgür, “Cüveynî'ye Göre Halifenin Vasıfları Yahut
Nizâmülmülk’ü Hilâfete Teşvik Etmek”, II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve
Medeniyeti Sempozyumu Selçuklularda Bilim ve Düşünce (19-21 Ekim 2011
Konya), 2013, C. I, s. 280.
[443] Öngül, Ali, Selçuklular Tarihi 1(Büyük
Selçuklular, Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları), Çamlıca Basın Yayınları,
İstanbul, 2014, s. 135.
[444] Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi,
II/752-753.
[445] Agacanov, Selçuklular, s. 180-181.
[446] Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan
Melikşah, s. 186.
[447] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/116;
Hodgson, The Order of Assassins, s. 48.
[448] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/137.
[449] Öngül, Selçuklular Tarihi 1, s. 182.
[450] Daftary, İsmaililer, s. 479; Özaydın,
“Sultan Berkyaruk Devrinde (1092-1104) Bâtınîlerle Yapılan Mücadeler”, s. 181.
[451] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12.
[452] Zehebî, Târîh, IX/647; İbnü’l-Verdî, Târîh,
II/10; Hammer, The History of Assassins, s. 63.
[453] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 147.
[454] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12.
[455] Sevim, Ali, Merçil, Erdoğan, Selçuklu
Devletleri Tarihi(Siyaset, Teşkilat ve Kültür), TTK Yayınları, Ankara,
2014, s. 202.
[456] Öngül, Selçuklular Tarihi 1, s. 182.
[457] Zehebî, Târîh, X/647; İbnü’l-Verdî, Târîh,
II/10; Hammer, The History of Assassins, , s. 63-64.
[458] Zehebî, Târîh, X/647; Sallâbî, Devletü
’s-Selâcika, s. 147.
[459] Özaydın, Abdülkerim, “Müeyyidülmülk”, DİA,
İstanbul, 2006, XXXI/490-491.
[460] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VtII/507;
Ziriklî, el-A'lâm, IV/192.
[461] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 268.
[462] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12; Öngül, Selçuklular
Tarihi 1, s. 182.
[463] Hodgson, The Order of Assassins, s. 77.
[464] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12; Zehebî, Târîh,
X/648.
[465] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 69.
[466] Özaydın, Abdülkerim, “Porsuk”, DİA,
İstanbul, 2007, XXXIV/325.
[467] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/12; Zehebî, Târîh,
X/648; Özaydın, “Porsuk”, DİA, XXXIV/325; Sallâbî, Devletü ’s-
Selâcika, s. 147.
[468] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/23.
[469] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/23.
[470] Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri
Selçuklu Tarihi, s. 14-15.
[471] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55.
[472] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler
İle Yapılan Mücadeleler, s. 50.
[473] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/18.
[474] Taşkıran, Selçuklu Devletlerinde Suikastlar,
s. 67.
[475] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 354.
[476] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 354.
[477] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55.
[478] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmiu ’t-Tevârîh,
s. 147.
[479] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55;
Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/141-142; Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s.
354.
[480] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/18; Taşkıran, Selçuklu
Devletlerinde Suikastlar, s. 68.
[481] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/18.
[482] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55-56.
[483] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/30.
[484] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/55;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/30.
[485] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/56.
[486] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/56; İbn
Kesîr, el-Bidâye, XII/158.
[487] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/158.
[488] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/30.
[489] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler
İle Yapılan Mücadeleler, s. 50.
[490] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/41-42.
[491] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika,
s. 115.
[492] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/62.
[493] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika,
s. 115.
[494] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 90.
[495] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 90.
[496] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/50; Sallâbî, Devletü
’s-Selâcika, s. 548.
[497] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/77.
[498] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/167.
[499] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/3.
[500] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/343.
[501] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 216.
[502] Sevim, “Münkizi Müelliflerin Selçuklular İle
İlgili Kayıtları”, s. 8.
[503] Azîmî, Târîh, s. 33.
[504] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 77-79.
[505] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/169.
[506] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/4.
[507] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 230;
Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.
[508] Azîmî, Târîh, s. 33.
[509] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 230.
[510] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/4.
[511] İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-Haleb, I/358.
[512] İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-Haleb, I/359.
[513] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 231;
Yelin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria, Medieval Diplomacy”, s. 11.
[514] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/4; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/169.
[515] Takkuş, Târîhu Selâcika, s. 166-167.
[516] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/364.
[517] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 231;
Hodgson, The Order of Assassins, s. 90.
[518] Daftary, Farhad, İsmaililer, s. 505.
[519] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/99.
[520] Baran, Büyük Selçuklu ve Eyyübiler’de
Siyaset Eksenli Sünni Faaliyetler, s. 161.
[521] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 79.
[522] Willey, Eagle’s Nest, s. 42.
[523] Azîmî, Târîh, s. 27; İbnü’l-Verdî, Târîh,
II/5; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü’z-Zâhire, V/132.
[524] Sevim, Ali, Suriye Ve Filistin Selçukluları
TTK Basımevi, Ankara, 1983, s. 202.
[525] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/338.
[526] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 216;
Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 484.
[527] Takkuş, Târîhu Selâcika, s. 167.
[528] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 79;
Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 484.
[529] Takkuş, Târîhu Selâcika, s. 167.
[530] Daftary, İsmaililer, s. 506; Özaydın, “Selçuklular
Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 200.
[531] Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları,
s. 202.
[532] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 242;
İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/192.
[533] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/16; Lewis, Haşişiler, s. 86; Sevim, Suriye ve Filistin
Selçukluları, s. 202; Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî
Faaliyetleri”, s. 201.
[534] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 83-84.
[535] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 242.
[536] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 37.
[537] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/99.
[538] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/16-17.
[539] Yelin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria,
Medieval Diplomacy”, s. 11; Usta, “Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde Haşîşîler”,
s. 10.
[540] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/167.
[541] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika,
s. 284.
[542] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 84-85.
[543] Özaydın, Abdülkerim, “Ali b. Nizâmülmülk
Fahrülmülk”, DİA, İstanbul, 1995, XII/99.
[544] Taneri, Aydın, Makaleler 1, Berikan
Yayınevi, Ankara, 2004, s. 16.
[545] Sevim, Suriye Ve Filistin Selçukluları,
s. 153-154; Özaydın, “Ali b. Nizâmülmülk Fahrülmülk”, DİA, XII/99.
[546] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/507; Sevim,
Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s. 186.
[547] Abbas İkbal, el-VezârefiAhdi’s-Selâcika,
s. 289-290.
[548] Abbas İkbal, el-Vezaratü fiAhdi's-Selacika,
s. 308.
[549] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/99;
Ziriklî, el-A'lâm, IV/273.
[550] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/167.
[551] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/99;
Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468; Sevim, Merçil, Selçuklu
Devletleri Tarihi, s. 237.
[552] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/100; Kazvînî, Târîh-i
Güzîde, s. 357; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/194;
Ziriklî, el-A'lâm, IV/273.
[553] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/17.
[554] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/100.
[555] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ’, s. 275; Abbas
İkbal, el-VezârefiAhdi’s-Selâcika, s. 312.
[556] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/167.
[557] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/100; Sıbt
İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/21.
[558] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/99;
Abbas İkbal, el-Vezâre fiAhdi’s-Selâcika, s. 312.
[559] Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri
Selçuklu Tarihi, s. 77.
[560] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika,
s. 235.
[561] Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye,
s. 58; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/111.
[562] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/111.
[563] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/39.
[564] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/18.
[565] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr,
III/331.
[566] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 259;
Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika, s. 238.
[567] Lewis, Haşişiler, s. 48.
[568] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 105.
[569] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika,
s. 241.
[570] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/117; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân,
c. VIII, k. I/30; İbn Kesîr, el- Bidâye, XII/171.
[571] Safedî, el-Vâfîbi'l-Vefeyât, VI/198.
[572] Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ, III/124.
[573] Müneccimbaşı, Câmiu ’d-Düvel, s. 106;
Abbas İkbal, el-Vezâre fîAhdi's-Selâcika, s. 241.
[574] Abbas İkbal, el-Vezâre fî Ahdi's-Selâcika,
s. 242.
[575] Jowzali, Omeed I., Selçuklular Döneminde
Musul (1057-1127), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004, s. 111-116.
[576] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,
II/101.
[577] Demirkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi
(1098-1118), Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1974, s. 121-129.
[578] Demirkent, Işın, “Mevdûd b. Altuntegin”,
DİA, İstanbul, 2004, XXIX/427-428.
[579] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zamân, c. VIII, k. I/45; İbn
Hallikân, Vefeyâtü’l-A’yân, I/242; Zehebî, el-İber, VI/12; İbn
Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/207.
[580] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 297.
[581] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/21; Hammer, The
History of Assassins, s. 68.
[582] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/123; İbn
Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/207.
[583] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,
II/105; Mirza, Syrian Ismailism, s. 17.
[584] Azîmî, Târîh, s. 39.
[585] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, I/105.
[586] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/35.
[587] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 298.
[588] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 299.
[589] Zehebî, el-İber, VI/12; İbnü’l-Verdî, Târih,
II/21.
[590] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, I/105.
[591] Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi,
II/352.
[592] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/497.
[593] Willey, Eagle’s Nest, s. 43.
[594] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/497; Zehebî, Düvelü
’l-İslâm, II/35.
[595] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,
II/105.
[596] Jowzali, Selçuklular Döneminde Musul, s.
29.
[597] Şeşen, Selahaddîn Eyyûbî ve Devlet, s.
34.
[598] Alptekin, Coşkun, DımaşkAtabeyliği
(Toy-Teginliler), Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1985, s. 69.
[599] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 48.
[600] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 485.
[601] Zehebî, Siyer, XIX/383; Özaydın,
Abdülkerim, “Ahmedîlîler”, DİA, İstanbul, 1989, II/168.
[602] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/162.
[603] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/208.
[604] Özaydın, “Ahmedîlîler”, DİA, II/168.
[605] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/35; İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 101.
[606] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/208.
[607] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 315;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/162; Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/36.
[608] Zehebî, Siyer, XIX/383.
[609] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/147;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/516; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân,
c.
VIII, k. I/53; İbnü’l-Adîm, Buğyet’üt-Taleb, s. 101.
[610] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/168.
[611] Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki
Bâtınî Faaliyetleri”, s. 204.
[612] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 486.
[613] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 302;
Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/48; Daftary, İsmaililer,
s. 507-508.
[614] Lewis, Haşîşîler, s. 88; Kaya, Büyük
Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 74.
[615] Ertaş, Kasım, “Fâtımî Devleti’nin Yönetiminde
Ermeni Vezirler ve Sosyal-Siyasi Hayattaki Rolleri”, Şırnak Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/2, Y: VIII, C. VIII, sy: XVII, s. 66.
[616] Zehebî, Siyer, XIX/507.
[617] İbnü’l-Verdî, Târih, II/7; Münâvî, el-Vezâre
ve'l-Vüzerâ fi'l-Asri'l-Fâtımî, s. 271.
[618] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/142.
[619] Al-Imad, The Fatimid Vizierate, s. 190; Özaydın, Abdülkerim,
“Efdal b. Bedr el-Cemâlî”, DİA, İstanbul, 1994, X/452.
[620] Takkuş, Târîhu ’l-Fâtımiyyîn fî Şimâlî
Ifrıkiyyeti ve Mısr ve Bilâdi’ş-Şâm 297-567 h. / 910-1171 m., Dâru’n-
Nefâis, Beyrut, 2007, s. 389.
[621] Nadya Îbû Cemâl, en-Nâcûne
mine’l-Gazvi’l-Mogûlî, s. 64; Yusuf el-Iş, Târîhu
Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, Dâru’l-Fikr, Dımaşk, 2009, s. 225.
[622] Al-Imad, The Fatimid Vizierate, 969-1172,
s. 190.
[623] Takkuş, Târîhu’l-Fâtımiyyîn, s. 389.
[624] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/148.
[625] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/153.
[626] Münâvî, el-Vezâre
ve’l-Vüzerâfi’l-Asri’l-Fâtımî, s. 227.
[627] Yusuf el-Iş, Târîhu
Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, s. 225.
[628] Zehebî, Düvelü’l-İslâm, II/42; Ziriklî, el-A'lâm,
I/103; Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 225; Özaydın, “Efdal b. Bedr
el-Cemâlî”, DİA, X/453; Lewis, Haşişiler, s. 51; Ertaş, “Fâtımî
Devleti’nin Yönetiminde Ermeni Vezirler ve Sosyal-Siyasi Hayattaki Rolleri”,
s. 74.
[629] Seyyid, “Fâtımîler”, DİA, XII/231.
[630] İbn Haldûn, Târîh, VI/89.
[631] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/104-105; Walker, Orations of The Fatimid Caliphs, s. 37.
[632] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/208.
[633] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/27.
[634] Walker, Orations of The Fatimid Caliphs,
s. 37.
[635] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 323;
Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 303.
[636] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr,
III/331.
[637] Campbell, The Assassins of Alamut, s.
30.
[638] Hammer, The History of Assassins, s. 86.
[639] Münâvî, el-Vezâre
ve'l-Vüzerâfi'l-Asri'l-Fâtımî, s. 272.
[640] Özaydın, “Hasan Sabbâh”, DİA, XVI/347.
[641] Zehebî, el-İber, VI/35.
[642] Laust,
İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 213; Çelik, Fâtımîler Devleti Tarihi
(909-1171), s. 353.
[643] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 323.
[644] Takkuş, Târîhu’l-Fâtımiyyîn, s. 395;
Çelik, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), s. 355.
[645] Al-Imad, The Fatimid Vizierate, 969-1172,
s. 191.
[646] Azîmî, Târîh, s. 44; Makrîzî, İtti’âzü
’l-Hunefâ’, III/60.
[647] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, II/450.
[648] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/170.
[649] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü’z-Zâhire,
V/222; Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 213.
[650] Çelik,
Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), s. 355
[651] Azîmî, Târîh, s. 44.
[652] Makrîzî, İtti’âzü ’l-Hunefâ ’, III/60.
[653] Münâvî, el-Vezâre
ve'l-Vüzerâfi'l-Asri'l-Fâtımî, s. 272.
[654] Çelik,
Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), s. 355.
[655] Lewis, Haşişiler, s. 51.
[656] Abbas İkbal, el-VezârefiAhdi’s-Selâcika,
s. 256.
[657] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 289.
[658] Zehebî, Siyer, XIX/432.
[659] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/216; Zehebî, el-İber,
VI/38; Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ’, s. 289.
[660] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/216.
[661] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 128.
[662] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 548.
[663] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/212;
Zehebî, el-İber, VI/38.
[664] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/213.
[665] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/92-93; Safedî, el-Vâf bi'l-Vefeyât, XX/89. Ziriklî, el-A'lâm,
IV/255.
[666] Zehebî, Siyer, XIX/510; Özaydın,
“Porsuk”, DİA, XXXIV/325.
[667] İbnü’l-Adîm, Buğyetü’t-Taleb, s.
126-127.
[668] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/220.
[669] Sallâbî, Devletü’s-Selâcika, s. 468.
[670] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/153; Alptekin,
Coşkun, “Aksungur el-Porsukî”, DİA, İstanbul, 1989, II/29.
[671] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/242;
İbnü’l-Verdî, Târîh, II/22.
[672] Kayhan, Irak Selçukluları, s. 106.
[673] Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi,
s. 284; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II/144.
[674] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/230; Sıbt
İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/116.
[675] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/242; Zehebî, el-İber,
VI/46; Safedî, el-Vâf bi'l-Vefeyât, IX/182; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/220.
[676] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/236.
[677] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/117.
[678] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/117; Zehebî, Siyer, XIX/511.
[679] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 341;
İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/369.
[680] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/32; Sallâbî, Devletü
’s-Selâcika, s. 468.
[681] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/236;
Abû’l-Farac, Abû ’l-Farac Tarihi, II/360.
[682] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 341.
[683] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/220.
[684] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s.
133-134.
[685] Daftary, İsmaililer, s. 526.
[686] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 53.
[687] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, I/243;
Safedî, el-Vâfi bi’l-Vefeyât, IX/182; Ocak, Selçukluların Dinî
Siyaseti, s. 230.
[688] Delibalta, Selçuklularda İstihbarat, s.
120.
[689] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/237; Jowzali, Selçuklular
Döneminde Musul, s. 166.
[690] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/431.
[691] Taşkıran, Selçuklu Devletlerinde Suikastlar,
s. 85.
[692] Usta, “Müslüman-Haçlı Mücadelelerinde
Haşîşîler”, s. 13.
[693] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 280.
[694] Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika,
s. 372.
[695] Lewis, Haşişiler, s. 56.
[696] Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi,
II/151-152.
[697] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ’, s. 282;
Daftary, İsmaililer, s. 523.
[698] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/125.
[699] Agacanov, Selçuklular, s. 287-288.
[700] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 344.
[701] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 100-101; Abbas İkbal, el-Vezâre
fî Ahdi's-Selâcika, s. 373; Togan, Özgür, “Sultan Sencer Dönemi (1118-1157)
Selçuklu Vezîrleri”, Bayburt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri
Fakültesi Dergisi, Bayburt, 2018, sy: I, s. 156.
[702] Hammer, The History of Assassins, s. 84.
[703] Azîmî, Târîh, s. 51; Bündârî, Zübdetü
’n-Nusra, s. 242; Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, s.
262-263.
[704] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/125; Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 282.
[705] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/244; İbn
Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/232; Tanen, Makaleler 1, s.
106-108.
[706] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/250.
[707] Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki
Bâtınî Faaliyetleri”, s. 205.
[708] İbn Haldûn, Târîh, IV/125; Karakuş, Haçlı
Seferlerinde Haşhaşîler, s. 59.
[709] Lewis, Haşîşîler, s. 90.
[710] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 352;
Zehebî, Siyer, XIX/520; Hammer, The History of Assassins, s. 78;
Mirza, Syrian Ismailism, s. 22
[711] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/8.
[712] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/250.
[713] Azîmî, Târîh, s. 52; Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar,
III/10; İbnü’l-Verdi, Târîh, II/34.
[714] İbn Haldûn, Târîh, IV/125.
[715] Lewis, Haşîşîler, s. 90.
[716] Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki
Bâtınî Faaliyetleri”, s. 206.
[717] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 458;
Daftary, İsmaililer, s. 532.
[718] Özaydın, Abdülkerim, “Arslan Han”, DİA,
İstanbul, 1991, III/401.
[719] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.
[720] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/253; Özaydın,
“Arslan Han”, DİA, III/ 401.
[721] Zehebî, Târîh, XI/347.
[722] Alptekin, Coşkun, “Böri”, DİA, İstanbul,
1989, VI/326.
[723] Safedî, el-Vâfî bi'l-Vefeyât, X/202.
[724] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s.
347-348.
[725] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/28.
[726] Alptekin, “Böri”, DİA, VI/326.
[727] Zehebî, el-İber, VI/53; İbnü’l-Verdî, Târîh,
II/34.
[728] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/130.
[729] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/3.
[730] Yelin, “Isma’ilis and Crusaders in Syria,
Medieval Diplomacy”, s. 12.
[731] Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,
II/147-149.
[732] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi,
VII/489.
[733] Zehebî, Düvelü ’l-İslâm, II/46.
[734] Hâşim Osman, el-İsmâiliyye, s. 23;
Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s. 213.
[735] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 355;
Alptekin, DımaşkAtabeyliği, s. 96.
[736] Azîmî, Târîh, s. 53.
[737] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/136; Zehebî, Siyer, XIX/574.
[738] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 365;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/259; Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/5.
[739] Zehebî, el-İber, VI/69.
[740] Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/6; Mirza, Syrian
Ismailism, s. 25.
[741] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/259; Zehebî, Düvelü
’l-İslâm, II/48; İbnü’l-Verdî, Târîh, II/46; Lewis, Haşişiler,
s.
91.
[742] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/239.
[743] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/265; Safedî, el-Vâfî
bi'l-Vefeyât, X/202; Alptekin, DımaşkAtabeyliği, s. 97.
[744] Daftary, İsmaililer, s. 529.
[745] Sümer, Faruk, “Aksungur el-Ahmedîlî”, DİA,
İstanbul, 1989, II/296.
[746] Özaydın, “Ahmedîlîler”, DİA, II/168.
[747] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 151;
Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar, III/5; Abbas İkbal, el-VezârefîAhdi's-Selâcika,
s. 436.
[749] Sümer, “Aksungur el-Ahmedîlî”, DİA,
II/297.
[750] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/269.
[751] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 158.
[752] Ahmed b. Mahmud, Selçuk-Nâme, II/58-59.
[753] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/275; İbn
Haldûn, Târîh, III/625.
[754] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/175.
[755] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 244.
[756] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/175.
[757] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 246.
[758] Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, s. 130.
[759] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 244-245.
[760] Sıbt İbnü’l-Cevzî,Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/175; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/266.
[761] Azîmî, Târîh, s. 64; Zehebî, Târîh,
XI/610.
[762] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/43.
[763] Azîmî, Târîh, s. 64; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
IX/315.
[764] Hüseynî, Ahbârü ’d-Devleti’s-Selcûkıyye,
s. 79; Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, II/66.
[765] İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire,
V/266.
[766] Lewis, Haşişiler, s. 92.
[767] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/318.
[768] İbnü’l-Verdî, Târîh, II/43; Daftary, İsmaililer,
s. 530.
[769] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 328.
[770] Merçil, Erdoğan, “Bâvendîler”, DİA,
İstanbul, 1992, V/214-215.
[771] Daftary, İsmaililer, s. 539; Hodgson, The
Order of Assassins, s. 145.
[772] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler
İle Yapılan Mücadeleler, s. 85.
[773] Ebû Şâme, Kitâbü ’r-Ravzateyn, II/350;
Lewis, “Saladin and The Assassins”, s. 239.
[774] Şeşen, Ramazan, Eyyûbîler(1169-1260),
İSAM Yayınları, İstanbul, 2012, s. 33.
[775] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fi Ahbâri Benî
Eyyûb, II/24; Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 89-90.
[776] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/87; İbnü’l-Adîm,
Zübdetül-Haleb, II/518.
[777] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/87.
[778] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/87.
[779] İbn Haldûn, Târîh, V/302; Lewis,
“İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 497; Daftary, İsmaililer, s. 561.
[780] İbn Vâsıl, Müferricu ’l-Kurûb fiAhbâri
BenîEyyûb, II/63.
[781] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.
[782] Lewis, Haşişiler, s. 99.
[783] İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-Haleb, II/530.
[784] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/267.
[785] Kazvînî, Târîh-i Güzide, s. 391; Kafesoğlu, Harzemşahlar
Devleti Tarihi, s. 145; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 548;
Gürbüz, “Alâeddin b. Tekiş”, DİA, XXXX/365.
[786] Gürbüz, “Alâeddin b. Tekiş”, DİA,
XXXX/365.
[787] Zehebî, Târih, XII/1091.
[788] Hândmîr, Düstûrü'l-Vüzerâ ’, s. 309.
[789] Daftary, İsmaililer, s. 567.
[790] Merçil, “Bâvendîler”, DİA, V/216.
[791] Daftary, İsmaililer, s. 566.
[792] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/303.
[793] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.
[794] Daftary, İsmaililer, s. 567.
[795] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/288.
[796] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 327.
[797] Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, s.
161.
[798] Daftary, Şii İslam Tarihi, s. 172-173.
[799] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi,
s. 215; Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler, s. 133-134.
[800] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/356; Sallâbî, Devletü
’s-Selâcika, s. 549.
[801] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/356.
[802] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi,
s. 201.
[803] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/364-365.
[804] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 549.
[805] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/371.
[806] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi,
s. 201; Daftary, İsmaililer, s. 570-571.
[807] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi,
s. 201.
[808] Kurpalidis, Büyük Selçuklu Devleti’nin
İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, s. 149-151.
[809] Hodgson, The Order of Assassins, s. 112.
[810] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.
[811] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/159.
[812] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/37.
[813] Lewis, Haşişiler, s. 40.
[814] Hodgson, The Order of Assassins, s. 77; Kaya, Büyük
Selçuklular Döneminde Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler, s. 31.
[815] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/37.
[816] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/6.
[817] Şirazî, Tabakâtü'l-Fukahâ, s. 238.
[818] Acar, Abdurrahman, “İmam Gazzali ve Selçuklular”, Milletlerarası
Tartışmalı îlmî Toplantı, İstanbul, 2011, s. 99-100.
[819] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/18;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/507.
[820] Laust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, s.
218.
[821] Acar, Abdurrahman, “İmâm Gazâlî’nin Bağdat’ı Terketmesinde Siyasî
Faktörlerin Rolüne Dair Bazı Düşünceler”, İslâmî Araştırmalar, 2000, C.
XIII, sy: III-IV, s. 497.
[822] Acar, “İmâm Gazâlî’nin Bağdat’ı Terketmesinde
Siyasî Faktörlerin Rolüne Dair Bazı Düşünceler”, s. 501 - 502.
[823] Watt, W. Montgomery, Muslim Intellectual: a study of al-Ghazali,
Edinburgh University Press, Edinburgh, 1963, s. 83.
[824] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/24; İbn Kesîr,
el-Bidâye, XII/157.
[825] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.
[826] Daftary, İsmaililer, s. 490.
[827] Merçil, Erdoğan, Kirmân Selçukluları,
Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980, s. 84-86.
[828] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 468.
[829] Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi,
VII/243.
[830] Merçil, Kirmân Selçukluları, s. 299-300.
[831] Râvendî, Râhatu ’s-Sudûr, I/153;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/29; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/163.
[832] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/83.
[833] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.
[834] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X/393; Sallâbî, Devletü
’s-Selâcika, s. 469.
[835] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.
[836] Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi,
s. 237.
[837] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler
İle Yapılan Mücadeleler, s. 67.
[838] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.
[839] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113;
Zehebî, el-İber, VI/4.
[840] Temîmî, Tabakâtü's-Seniyye, IV/425.
[841] Lewis, Haşişiler, s. 50.
[843] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/170; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ,
s. 428.
[844] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.
[845] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.
[846] Menekşe, Ömer, Büyük Selçuklu İmparatorluğu
Yükseliş Devri Fakihleri (1963-1092), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1992, s. 74.
[847] Şirazî, Tabakâtü'l-Fukahâ, s. 247; İbn
Kesîr, el-Bidâye, XII/171.
[848] İbn Kesîr, el-Bidâye, XII/170.
[849] Safedî, el-Vâfbi'l-Vefeyât, XIX/167.
[850] Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.
[851] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, III/199;
Zehebî, Siyer, XIX/262; Ziriklî, el-A'lâm, IV/175.
[852] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, III/199;
Zehebî, Siyer, XIX/262.
[853] Safedî, el-Vâfîbi'l-Vefeyât, XIX/167;
İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z-Zâhire, V/197.
[854] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.
[855] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/29.
[856] Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfi’iyyeti'l-Kübrâ,
VII/195.
[857] İbn Hallikân, Vefeyâtü'l-A'yân, III/198;
Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfı’iyyeti'l-Kübrâ, VII/194.
[858] Bakkal, Ali, “Rûyânî, Abdülvâhid b. İsmâil”, DİA,
İstanbul, 2008, XXXV/275.
[859] Temîmî, Tabakâtü's-Seniyye, IV/83.
[860] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/29.
[861] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.
[862] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c. VIII,
k. I/29.
[863] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir ’âtü'z-Zamân, c. VIII, k. I/29;
Zehebî, el-İber, VI/4; Sallâbî, Devletü ’s-Selâcika, s. 469.
[864] İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XVII/113.
[865] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/29; Temîmî, Tabakâtü's-Seniyye, IV/83; Sevim, Merçil, Selçuklu
Devletleri Tarihi, s. 237.
[866] Zehebî, Siyer, XIX/315.
[867] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/371.
[868] Kaya, Büyük Selçuklular Döneminde Bâtınîler
İle Yapılan Mücadeleler, s. 64.
[869] Hammer, The History of Assassins, s. 67.
[870] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/371.
[871] Sevim, Suriye Ve Filistin Selçukluları,
s. 219.
[872] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 485;
Daftary, İsmaililer, s. 507.
[873] İbnü’l-Adîm, Buğyetü ’t-Taleb, s. 92.
[874] Bündârî, Zübdetü ’n-Nusra, s. 137.
[875] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/112.
[876] Menekşe, Büyük Selçuklu İmparatorluğu
Yükseliş Devri Fakihleri, s. 89.
[877] Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân, c.
VIII, k. I/79.
[878] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 336; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam,
XVII/193; İbn Tağrîberdî, en-Nûcumü'z- Zâhire, V/228.
[879] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/234; Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfı’iyyeti'l-Kübrâ,
VII/22.
[880] Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfı’iyyeti'l-Kübrâ,
VII/22.
[881] İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşk, s. 336;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/234; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü'z-Zamân,
c.
VIII, k. I/112-113.
[882] Sevim, Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi,
s. 262.
[883] Bündârî, Zübdetü’n-Nusra, s. 137.
[884] Karakuş, Haçlı Seferlerinde Haşhaşîler,
s. 54.
[885] İbnü’l-Adîm, Zübdetü'l-Haleb, I/362;
Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), s. 46.
[886] Azîmî, Târîh, s. 47.
[887] Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 486.
[888] Daftary, İsmaililer, s. 525.
[889] Azîmî, Târîh, s. 49.
[890] Hammer, The History of Assassins, s. 69;
Özaydın, “Selçuklular Zamanında Suriye’deki Bâtınî Faaliyetleri”, s. 205;
Lewis, “İsmâilîler ve Haşhâşîler”, s. 486; Daftary, İsmaililer, s.
525-526.
[891] Safedî, el-Vâflbi'l-Vefeyât, III/233.
[892] Râvendî, Râhatü ’s-Sudûr, I/154-155.
[893] Makrîzî, Kitâbü'l-Mukaffa'l-Kebîr,
III/332.
[894] Yaltkaya, “Fâtımîler ve Hasan Sabbah”, s. 32.
[895] Reşîdü’d-dîn, Fazlullâh, Câmui’t-Tevârîh,
s. 160.
[896] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX/252; Sallâbî, Devletü
’s-Selâcika, s. 468.
[897] Lewis, Haşişiler, s. 58.
[898] Daftary, İsmaililer, s. 524.
[899] Öz, Mustafa, “Kiyâ Büzürgümmîd”, DİA,
İstanbul, 1992, VI/523.
[900] Şirazî, Tabakâtül-Fukahâ, s. 263; Yavuz,
Yusuf Şevki, “Fahreddin er-Râzî”, DİA, İstanbul, 1995, XII/89.
[901] Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/399.
[902] Ekinci, “Orta Çağ İslam Dünyasında İhanetler ve
Suikastler: İsma’ili, Karmati ve Nizari Gruplar”, s. 44.
[903] Fahreddin er-Râzî, Ebû Abdillâh Fahrüddin, İ’tikâdâtü
Fırâki’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn, thk: Ali Sami en- Neşşâr,
Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut, 1982, s. 76.
[904] Bulut, Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve
Hasan Sabbah Gerçeği, s. 228.
[905] Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/400; Lewis,
Haşişiler, s. 64.
[906] Dozy, Târîh-i İslâmiyyet, II/400.
[907] Lockhart, “Hasan-ı Sabbâh ve Haşîşîler”, s.
225.
[908] Lewis, Haşişiler, s. 64.
[909] Yazıcı, “Fidâi”, DİA, XIII/53; Yavuz,
“Fahreddin er-Râzî”, DİA, XII/90.
[910] Kazvînî, Târîh-i Güzîde, s. 391.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar