TOMRİS HAN...AHMET HALDUN TERZİOĞLUNDAN YENİ BİR DESTAN
Kadın
olmak kimi toplumlarda kutsal sayılmak, kimi toplumlarda aşağılanmak demektir. İngiltere’nin en önemli
yazarlarından Virginia Woolf, “Kendine Ait Bir Oda” adlı kitabında 20. Yüzyılın
başlarının uygar (!) İngilteresi’nde kadınların yerleştirildiği konumu bakın
hangi satırlarla anlatıyor:
“…kitaplığın giriş kapısına varmıştım. Kapıyı
açmış olmalıyım, çünkü birden, koruyucu bir melek gibi, ama beyaz kanatlar
yerine siyah bir cüppenin dalgalanmasıyla yolu kapayan kır saçlı, kibar ama
bana küçümseyerek bakan bir beyefendi karşımda belirip eliyle geri dönmemi
işaret ederek alçak bir sesle, hanımların ancak bir fakülteli eşliğinde ya da
bir tavsiye mektubu ile kitaplığa kabul edilebileceklerini üzüntüyle belirtmek
zorunda olduğunu söyledi.”
Uygar
toplumlar kadına bu şekilde öncelik (!) tanırken Batının barbar ismini
yakıştırdığı Türkler binyıllarca kadını özel bir konuma yerleştirmişlerdir. Kadın,
anadır, doğurandır; eştir, hanların, beylerin yanında yer alır; kardeştir, ocak
emanet edilir; kızdır, gelecek emanet edilir.
Doğada
var olan her şeyin koruyucusu olan Ulu Ana ya da Yer Ana (Sakalarda Aan Alahçın
Hatun) bir kadındır. Altay Türklerine göre Tanrı Ülgen’e yaratma gücü ve ilhamı
veren varlığı ışıktan yoğrulmuş Ağ Ana da bir kadındır. Kadim Türk inancına
göre Umay Ana çocukların ve yaşlıların koruyucusudur ve insanlık o ve Tanrı
Ülgen’den türemiştir.
Necati
Gültepe Türk Kadın Tarihine Giriş kitabında (yazar ile Türk Solu Gazetesi’nin
386. sayısında bir söyleşi gerçekleştirilmiştir.) Türk kadınlarının savaşçı ve
yönetici olarak Türk erkeklerinin yanında yer almalarını ve bunun toplum
tarafından olağan karşılandığını belirtmiş ve Türk kadınının diğer toplumlara
korku salan yanından söz etmiştir.
TERZİOĞLU VE TÜRK KADINI
Terzioğlu
Türk kadınının ayrıcalığını ve Türk kültürünün kadına bakışını Tomris Han
romanından önceki romanlarında da sık sık vurgular. (Yazarın önceki
romanlarından Çiçi Han Hazar Arısoy tarafından 350. sayıda, Hunlar da Çılgındı
romanı ise Tuğrul Çelik tarafından 378. sayıda anlatıldı.) Romanlarında Türk
kadınının dillere destan güzelliğini, erkeğe eş tutulacak yiğitliğini,
zorlukların üstesinden gelmedeki zekâsını ve becerikliliğini okuruz. Türkün
kadına verdiği önemi görürüz. “Ata hakkından
bile üstündü ana hakkı. Hun töresi anaya bütün hakların üzerinde bir hak
tanıyordu. Bey karşısında eğilmezdi Hun kadınları. Asla diz çökmezler, ayağa
kalmazlardı. Toyda, gerektiğinde Bey’in yanında söz söyleyebilirlerdi.” (Teoman
Han)
“Her yuvanın direği
kadındır”
(Oğuz Han) dediği Türk inancında zorluklarda kadının yüklendiği görevi de yine
romanlarında anlatmadan geçmez: “Her
zaman olduğu gibi bu zorlu göçte Uygur kadını üzerine düşeni yapacaktı.”
(Gök-Tanrı’nın Çocukları)
Türk
Kimmerler’de Türk kadınının gururlu yanını vurgular. Aşkına karşılık
bulamadığında kendi akrabalarının yanında bile küçük düşmemek uğruna en zorlu
yolu seçip Amazon savaşçısı olmak için obasını terk eden Ativa’yı okuruz. Alp
Er Tunga’da güzeller güzeli Aybirgen kızın Alp Er Tunga ile olan aşkını ve Han
oğlu karşısında bile eğilmez dik başlılığını görürüz. Tıpkı Tomris Han’da
anlatıldığı gibi: “Kadınlar çok
önemlidir Saka budunda. Bir han hatununun, han kadar sözü geçer. Toylarda hanın
yanına oturur. Söz alır fikrini söyler. Töreye uygun olarak müdahalelerde
bulunabilir. Bir Saka kızı, bir Saka eri kadar ağırlıklıdır budun içinde.
Onunla her şeyi paylaşır. Bir kız istemediği birine evdeş olmaz. Talibi bir han
bile olsa reddedebilir.”
Kadının
Türk kültüründeki önemini özümsemiş olan yazar, onun en önemli özelliğinin
bütünlüğü korumak ve soyun devamlılığını sağlamak olduğunu da bilmektedir.
Bütün bunların özünde yazarın Gök-Tanrı’nın çocukları romanında da dediği gibi
Türk kültüründe “Bütün analar kutsaldır,
bütün doğumlar kutludur.”
TOMRİS HAN
Kadını
el üstünde tutan bir ulusun evladının verebileceği en güzel hediyelerden biri Tomris
Han. Yazarın eşine sunuladığı, Türk kadınının farkını ilk sayfalarından
itibaren bölüm bölüm vurguladığı, soluksuz ve yine zevkle okunacak bir Terzioğlu
romanı.
Romanın
başkarakteri Tomris Han, İ.Ö. 6. Yüzyılda yaşamış kadın Türk hakanı. Birçok
kaynak dünyada bilinen ilk kadın hükümdar olduğunu yazıyor. Heredot’tan dolayı
kaynakların bir kısmında Masagetlerin hakanı olarak geçse de gerçekte bugün
Yakutlar olarak bilinen Sakaların hakanı. Eşi öldükten sonra han seçilmiş, Pers
kralı Kirus’un hain tuzağı ile oğlu öldükten sonra içtiği and doğrultusunda
savaşmış ve Kirus’u kan dolu bir tasın içinde boğmuş. Gerçekleştirdiği bu
andı tarihe yazılmış ve etkilenen birçok batılı ressama esin kaynağı olmuş.
Tomris Han’ın anlatıldığı roman Tomris Han’ın kişiliğinde aslında Türk
kadınının bir tasviri. Cesur, dikbaşlı, hünerli, güzelliği destansı, sadık bir
eş ve vefakâr bir ana…
“Alp Han’ın biricik
hatunu, Sakaların sevip saydıkları, güzelliği, bir o kadar da usu dillere
destan Tomris Hatun…” Terzioğlu’nun “Kurt
Kadın” olarak betimlediği Tomris Han kitapta karşımıza ilk bu tümceler ile
çıkar. Eri Alp Han ölmek üzeredir ve sevip saydıkları Saka budunun ümidi
kendisidir. Tahtın varisi vardır ancak henüz budunu yönetemeyecek kadar
gençtir. Tomris Hatun ise usuna güvenilen genç yaşındayken bile dinlenilen bir
kişidir. “Tomris’in yalnızca güzelliği ve
uruş yeteneği değildi hüneri, usuna çok güvenilir, her zaman doğru söz eder,
çözüm üretirdi. Gencecik yaşındayken bile danışılan olmuştu çevresinde.” Destansı
bir aşktır onlarınki. “Sen benim
ışığımsın!” der Alp Han Tomris’e, o ise “Sen
de benim düşüm…” yanıtını verir. Böylesi bir sevda er biterse acı da büyük
olur. Ancak Tomris Han, eşinin emanetini alır ve gereğince sahiplenir. “İçim yangıdadır hala. Erimi, yiğidimi,
hanımı yitirdim. Gönlüm dilerdi ki töreyi uygulama talihim olsun. Son yolculuğunda
onun yanında gideyim. (…) Saka budunun geleceği için oğlumun yanında olmamı,
han olarak devleti yönetmemi istediniz. Devlet benim devletim. Hanımdan kalan
en önemli emanet… Biliyorum ki devlet olmazsa budun zora düşer. Yurt kalmaz
elimizde. Öyleyse devleti korumak, yaşatmak görevimizdir.” Alp Han’ın ölümünü fırsat bilip
cüretkâr bir mesaj gönderen Pers kıralı Kirus’a da Türk kadınına yaraşır
cesaret ve mertlikte bir cevap verir:
“Eğer yüreğin yetiyorsa
ordunu al ve gel. Sakın ha Sakaları, daha önce yendiğin ordularla, sıradan
budunlarla karıştırma. Bunu nasılsa öğreneceksin. Bunu sana öğretmek benim
boynumun borcu olsun.”
Ana
yüreği istemese de oğlunu töreye uyup mert delikanlının isteğine boyun eğerek
savaşa götürmüş ancak oğlu kalleş bir tuzağa düşünce tarihe geçen büyük andını
içmiştir.
“Sen kana doymuyorsun. Seni kana doyurmak benim boynumun
borcu olsun. And içtim Kirus. Oğlumun öcünü alacağım, seni kan içinde
boğacağım! Bu kan Pers kanı olacak!”
Türk
kadının en ölümcül yanı, kaplan pençelerini çıkardığı andır. Sevdikleri zarar
gördüğünde, kalleşlik karşısında suskun durmaz.
Romanın
sayfalarını çevirirken sadece Türk kadınını anlatmadığını görüyor, Türk
kültürüne dair önemli bilgiler ve günümüzde toplum ve aile yaşantısı için
çıkarılması gereken dersler de buluyoruz.
Türk
karakterini betimliyor bize son derece ustaca: “Baş eğmez, baş eğdirilemez yapıları ile sayılarına, güçlerine
aldırmadan bütün acuna kafa tutarlar. Boyunları bağ kabul etmez. Kolları
zincirleri reddeder.” Bu betimleme bize “Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen Atatürk’ü hatırlatıyor.
Eşit
ve sosyal Türk yaşayışının da sık sık belirtildiği romanda “Bütün insanlarının aynı şartlarda yaşadığı, aynı hayat tarzını
benimsediği ve bundan zevk aldıkları bir budun…” olduğunun altını çiziyor
yazar. Sıradan bir hayat yaşamanın en büyük gururları olduğu bu halkın
yöneticisi olan han da halkı gibi yaşıyor. Bu da aslında halkına daha iyi
hizmet etmesine ve daha iyi yönlendirmesine olanak sağlıyor.
Türk
çocuklarının özgür, mert ve bilgi ile donatılmış olarak yetiştirilişine de
tanık oluyoruz Terzioğlu’nun romanını okurken. “saka tahtının varisi. Alp Han ile Tomris Hatun’un oğlu… Daha yaşı on
dört çağı görmedi ama sınırda at koşturmakta. Usta erlerin yanında erlik
sınavında… Gelecekte Saka budunu yönetecek erin iyi yetişmesi gerek.”
Çocuklar budun için önemlidir. Onlar geleceği oluştururlar. Çocuklarınızı nasıl
yetiştirirseniz, geleceğiniz de öyle şekillenir. Bizler de Terzioğlu’nun
romanlarını okurken ders çıkarmalı, mert, bilge ve onurlu çocuklar yetiştirmeye
gayret etmeliyiz. Bu nitelikleri çocuklarımızın mesleğinin ne olacağına kafa
yormaktan çok daha önemli olmalı bizler için. Sonuçta kazandıracağımız iyi
niteliklerle ister doktor olsun, ister tamirci mesleklerini en doğru şekilde
yaparlar ve insanlar tarafından saygı görürler.
Tarihimize
vermemiz gereken önemi vurguluyor: “Her
yerde anlat. Unutma, unutturma! Unutan bizden değildir! Unuttuğun gün artık
yaşama. Çünkü sen sen değilsindir.” Geçmişinden koparılmış bir halk
kimliksiz kalmış demektir. Kimliksiz bir halkı da parçalamak, yok etmek çok
kolaydır. Kimliği, geçmişi olmayan bir halk geleceğini kuramaz. Dalından kopmuş
bir yaprak gibi rüzgâr nereye savurursa oraya gider ve sonunda da yok olur.
Terzioğlu
bu son romanı ile yine unutulmaması gereken bir destanı akıllardan silinmeyecek
bir ustalıkla bizlere taşıyor. Romanın sonunda yazarın da dediği gibi;
“KÖKÜNÜ,
ÖZÜNÜ UNUTMA!”
Kaynakça:
BEYDİLİ
Celal, Türk Mitolojisi, Yurt Yayınları, Ankara, 2003.
GÜLTEPE
Necati, Türk Kadın Tarihine Giriş, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2008.
TERZİOĞLU
Ahmet Haldun, Saka Türklerinin Kadın Hakanı Tomris Han, Kripto Yayınları,
Ankara, 2012.
TERZİOĞLU
Ahmet Haldun, Kimmerya, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul, 2011.
TERZİOĞLU
Ahmet Haldun, Teoman Han, Kripto Yayınları, Ankara, 2011.
TERZİOĞLU
Ahmet Haldun, Oğuz Han, Yurt Yayınları, Ankara, 2005.
TERZİOĞLU
Ahmet Haldun, Gök-Tanrı’nın Çocukları, Yurt Yayınları, Ankara, 2004.
TERZİOĞLU
Ahmet Haldun, Alp Er Tunga, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul, 2009.
WOOLF
Virginia, Kendine Ait Bir Oda, Çeviren: Suğra Öncü, Afa Yayınları, İstanbul,
1992.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar