Ayna
Platon Timaios’da aynayı şöyle tarifler:
“Aynalarla bütün parlak,
dümdüz yüzeylerin verdikleri imgelerin aslına gelince, artık onu anlamak zor
bir şey değildir.İç ateşle dış ateş
birleştiği zaman, birden bir dümdüz yüzeye rastlayıp üst üste ona birkaç sefer
vurursa, dış ateş görüş ateşiyle parlak ve düz yüzeyde birbirine karıştığından
bütün bu imgeler tabii olarak meydana gelir. Solda olan sağda gözükür, çünkü
rastlamada, her zamankine aykırı olarak, görüş akıntısının karşıt tarafıyla
nesnenin karşıt tarafı arasında bir temas oluşmuştur.” (1)
Platon bu
tariflemeyle ayna karşısına geçtiğimizde
neyi ne kadar kavradığımız, karşısında durduğumuz aynadan bize yansıyanın ne
kadar farkında olup olmadığımız konusunda platonik bir takım sinyaller mi vermiştir?
Olabilir…
Ayna karşısındaki
görüntüyü kavramak nedir ? diye sorunca,
Timaios diyaloğunu masanın bir kenarında
ve belli bir sayfada açık
bırakarak, masanın diğer köşesindeki parlak bir yüzeye iç ve dış ateşten yansıyan
görüntüye -veya/belki ışığa- yani Goethe’ye
ulaşmış oldum.
Faust…
Faust… Goethe’nin bir aynanın karşısından kendisine
bakarak zıt görüntüsüyle ama yine de kendi görüntüsüyle yüzleştiği şu çok ünlü
Faust.
Goethe’nin Faust’ta yüzleştiği zıt görüntüsü olan Mephistoteles. Platon’un deyimiyle her şeyin İyi’den ibaret
olması yerine, Faust’a tüm
kurumsallıklardan arındırma vaadinde bulunan ve yine bu nedenle aynı Faust’a “oluş”
un tüm anksiyetelerini yani bu dünyadalığın tüm mümkünlerini (potentia)
yaşatacak olan Mephistoteles. Eğer mümkün olsaydı ve Platon Goethe’yi
okuyacak kadar yaşasaydı; Faust’u
idealar alemine, Mephistoteles’i ise
ideaların bu dünyadaki yansımalarına benzetirdi. Hiç değişmeyen, hep aynı
kalan, bir ideal olarak bu dünyaya yansıyan Faust ile Faust’tan yayılan ideal-leş-me-yi
bozan ve bu bozmayla buradalığı ve şu ısrarlı akıllı sıfatını hakkeden varoluş.
Mephistoteles…
Faust’un aynasından gördüğü
kendi oluşu ile yüzleşerek bir kendi ağzından, bir Mephistoteles’in ağzından konuşan Goethe
zıt görüntüsü karşısında kendini bölerek şunları söyler:
“Eğer hata etmiyorsan idrake varamazsın. Bir şey olmak istiyorsan kendi
sayende ol.” (2)
Goethe’nin yansımasının bu
sözleri söylediği yer Yukarı Peneios ’(3) tur. Goethe’nin yerinde duramaz
şeytanı ile her şeyin su le dolu olduğunu söyleyen Thales’in (4) ve Nous’un (5)
hareketi ile şeylerin ayrılıp birleştiğini söyleyen Anaksagoras’ın
Peneios’ta ne işleri vardır ya da kurgu neden Peneios’da akmaktadır? Henüz Platon idealizminin ufukta görünmediği
bir nehrin üzerinde, dolayısıyla Faust’un temsil ettiği tüm yüksek değerler
olmaksızın ay tanrıçalarına yalvaran Anaksagoras’ın(5) , bu dünyadalığı temsil
ettiği halde bu dünyada olmayan Mephistoteles ile ne işi olabilir?
Sorunun cevabı belki de Peneios’da saklıdır.
Bütün nehirler akıyorsa Peneios’da akıyordur.. Mephistoteles, Thales ve
Anaksagoras Peneios’un yanındalarsa akışın, oluşun, ayrılıp bozulmanın yeniden
düzene girmenin kısacası hayatın yakınındadırlar. Hayattan uzak olan ise –temsil ettiği tüm
değerlere rağmen – Faust’tur.
Goethe’deki bu bölünmenin yani hayata yaklaşmanın ve hayattan
uzaklaşmanın cevabını yine bir idealleştirmede yani Platon’da buluruz. Platon
Timaios’da ruh için şunları söyler:
“…ruhlarda alın yazısı gereğince, tenlere yerleştirilince bu tenlerin de
bazı kısımları üreyip, bazı kısımları yok olunca her şeyden öne şöyle bir sona
varılacatı; ruhlar kuvvetli izlenimler karşısında elbette aynı hassasiyete,
sonra haz ve acı karışık sevgiye, bundan başka da korkuya, kızgınlığa ve
bunlara bağlı yahut da tabii olarak bunların karşıtı olan ihtiraslara sahip
olacaklardı.” (6)
Şimdi aynaya geri dönüyoruz.
Peneios her şeyi yansıtan bir aynadır ve bu aynaya yansıyan kuvvetli
izlenimleri yani haz ve acıyı, haz ve acıdan doğan sevgiyi, korkuyu, kızgınlığı
ya da bunların hepsinin karşıtı olan başka ihtirasları nehrin üzerindeki akışa
bakarak, o akış içindeki yansımalardan yakaladıklarımızla kavrarız.
Faust’un akmayan ama yüksekte bir yerlerde donmuş duran ve ona
ulaşabilmemiz için yüksek değerlere sahip olmamız gerektiğini hatırlatan
nehrine ulaşmayı denesek bile yani birinin yerine diğerini tercih etmeyi
denesek bile, Peneios ile Faust’un donuk
nehri düz ve parlak bir zeminde birleşerek
hem akan hem duran bir görüntü yaratır.
Bu görüntünün adı oluş’tur. Oluş, hiç
değişmeyen –yukarıdaki donuk nehir- ile Peneios’un birleşiminden olan ve ancak
ruhla kavranarak görülebilen anlık bir görüntüdür ve her varolanın –Thales,
Anaksagoras, Faust ve Mephistoteles- kaçınılmaz olarak yaptığını yapıp, bu
görüntünün etrafında toplanır dağılırız.
Masanın bir tarafında belli bir sayfada açık bırakılmış Goethe - bilerek
aynı sayfada açık bırakılmış olup olmadığını bilemeyecek olsak da- şunları söyler;
“Ah... İşte, felsefeyi,
hukuku-tıbbı ve ne yazık, ilahiyatı da ateşli bir çalışma ile iyice tahsil ettim. Ama ben zavallı deli, işte yine
o'yum. Ve eskisinden daha akıllı değilim.”(7)
Goethe’den gelen bu sızlanma daha ne kadar gözardı edilebilir ki?
Faust’un hayata değmediği halde hayat adına idealize edilmiş değerleri, farklı bir hayatı vaad eden bir şeytan
karşısında dağılıp gidiyorsa ve bu değerler
için ömrünü tüketen Faust,
hayattan, oluş’tan, kendi varoluşundan uzak ve kopuk bir çerçeve içinde değişmeyen acıklı bir tını ile fısıldıyorsa bu
fısıltıyı daha ne kadar duymazdan gelebilirsiniz ki?
Ya da bir kaç sayfa ileride sahici düşünmekten, değişimden söz eden bir
şeytana nasıl kulak vermezsiniz?
Faust’a karşı Mephistoteles. İdealleştirmeye karşı ideal olmayan.
Aciliyetle sorulan bir kaç soru:
Bütün idealleştirilmelerden ya da idealleştirmelerden arınabilmek için
aynaya bakıp kendi şeytanımızla yüzleşebilecek miyiz?
Yoksa donuk ve buz tutmuş bir nehrin üzerinde sadece iki hareketle-öne
ve geriye doğru- kayıp duracak mıyız?
Oluş’tan mı yanayız yoksa İdea’lardan mı?
Değişmez doğrular var mı?
Yoksa…
Faust’un yüksek değerlerini savunurken oluş’un imkanlarını, insan
olduğumuz için imkanlı olduğumuzu ve hep aynı yerde aynı değerlerle
çerçevelenmiş aynı ideallere saplanıp kalamayacağımızı gözden mi kaçırıyoruz
nedir?
Ya da..
Şeytanımızla değil ama Faust’umuzla yüzleşmemizin vakti gelmedi mi? Göklere yükselmek adına daha ne kadar faustlaşabiliriz
ki?
(1) Platon, Timaios, Sosyal Yayınlar, İstanbul
2007, Çev:Erol Güney, Lütfi Ay (Sf.45-46/b)
(2) Yohann Wolfgang Von Goethe, Faust,
İstanbul Kitabevi, 1973, Çev:Sadi Irmak (Sf.231)
(3) Peneios: Peneus, Oceanus ve Tethys'in
oğludur ve mitolojide Yunan deniz tanrılarından biridir. Peneus, kuzey
Yunanistan'da Teselya (Thessalia) bölgesinin deniz tanrısıdır.Destana göre,
Apollon Peneus’un kızı Daphne’ye aşık olmuştur.Apollon’la birlikte olmak
istemeyen Daphne babası Peneus’tan yardım ister. Peneus Daphne’yi defne ağacına
çevirir.
(4) Peneios aynı zamanda Yunanistan’da bir
nehrin adıdır.
Not:
Goethe’nin mekan olarak yukarı Peneios’u seçme nedeni Yunan kültürüne duyduğu
hayranlığın yanı sıra, - eğer Apollon’un simgelerinden birinin akıl olduğunu da
düşünecek olursak - Daphe tarafından
reddedilmesine rağmen –Goethe’nin
kendisi- Mephistoteles tarafından yeniden önerilen “oluş”u, deneyimin, yaşamın ve değişimin
bilgisini seçmiş olmasıdır.
(5) Millet Okulu filozofu. Thales, bütün
şeylerin kendinden ibaret olduğu maddi cevher nedir? sorusunu "her şey su
ile doludur" şeklinde yanıtlamıştır. Her şeyin su ile dolu olması
Giambetti Vico'nun "her şey jove ile doludur" yani evrende boşluk
yoktur sözünü anımsatsa da evrende boşluğun olmaması ya da evrenin su ile dolu
olması devinimsizlik , değişmeme gibi
bir anlama gelmez. Daha çok zıt şeylerin
birbirinden ayrılması ve yine birleşmesi anlamına gelir.
(6) Anaksagoras Atina’ya yerleşmiş ilk
düşünürdür. Şeyleri ayıran ve birleştiren temel neden olarak Nous ‘u
göstermiştir. Nous, hareket ettirici neden olarak ruh ve akıl ya da akıl/ruh
anlamına gelir.
Not
olarak: Buradaki Nous’un Platon'un evren tasarımına dönüştüğünü görüyoruz.
Anaksagoras’ın herşeyin içindeki herşey’i,
Platon tarafından Timaios diyaloğundaki evren tasarımına olduğu gibi
aktarılmış gibi duruyor
(7) Platon, Timaios, Sosyal Yayınlar, İstanbul
2007, Çev:Erol Güney, Lütfi Ay (Sf.39/42-b)
(8) Yohann Wolfgang Von Goethe, Faust,
İstanbul Kitabevi, 1973, Çev:Sadi Irmak (Sf.37)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar