Print Friendly and PDF

Bilge Reis/İmâm Hz. Ali’nin Siyasî Öğretisi

Bunlarada Bakarsınız

 


Bilge yönetici ve savaş sanatı ustası Hz. Ali kerrem'allahü veche radiyallâhü anh (ö.661), Mısır valisi olarak tayin ettiği Mâlik b. el-Hâris el-Eşter’e (ö.656) siyasî hikmet­leri içeren bir emirnâme gönderir. Hakikatte bu belge, İslâm devlet felsefesinin temel ilkelerini içinde barındırmaktadır.

Emirnâmeyi, Arapça’dan Türkçe’ye ilk defa çeviren, İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy(ö.1938) olmuştur. Aynı metin, 1959 yılında Di­yanet İşleri Başkanlığı tarafından “Hz. Ali Diyor ki” adıyla küçük bir risâle olarak neşredilmiştir. [1]

Şimdi, erdemli siyasetin formül ve şifrelerinin bulunduğu bu vesi­kada bildirilen temel yöneticilik prensiplerini ele alabiliriz.

Allah’ın gönderdiği ve Elçi’sinin ilan ettiği emir ve yasaklara uy­mayan kimse, iki dünyada da mutluluk lezzetini alamaz. Bunun Hz. Ali’nin dilinden ifadesi, hikmetlidir: “Şehvetlere saldırdıkça nefsini kırmalısın. Serkeşlik ettikçe dizginlerini çekmelisin.”[2]

Halkın Denetimi

Öncelikle yöneticiler, halkın denetimine açık olmalıdır. Nasıl ki onlar, kendilerinden önceki seleflerinin icraatlarını kontrol ediyor­larsa, halk da bunu yapabilmelidir.[3]

Heveslerine hâkim olan ve nefsini haramlardan koruyan salih yönetici için, en güzel azık iyiliğe/hayra yönelik işleri gerçekleştir­mektir.[4] Bunun için her dâim, halka sevgi ve merhamet göstermek gerekir:

“Sakın biçarelerin başına kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtı­cı bir canavar kesilme!” [5]

Nitekim tebaasına karşı affedici ve hoşgörülü olan idareci, Allah’ın bağışlamasından müstağni değildir.[6] Onun için halkın işlerini hak­kıyla gören kimse, bununla imtihan edilmektedir.[7]

Nemrut gibi Allah’la savaşan yönetici, O’nun gazabını üzerine çeker. Sonunda Allah da onunla savaşır.[8] Bu çerçevede yönetim­de bulunanlar, hem Hallâk’a (Çok Çok Yaratan) hem de halka dost/ veli olmalıdır. Onlar, affetmekten dolayı pişman olmadıkları gibi, ceza verdiklerinden dolayı da sevinmemelidirler.[9]

İdare edenler, Allah’la yarışmaya ve rekabete girmeye yönelme­den, Cebbâr’ın büyüklüğü karşısında gurur girdabında boğulmamalıdırlar. Aksi takdirde Kahhâr’ın yok edici eylemine muhatap olurlar. Zira Yaratan, zorba olanı zelîl, büyükleneni hakir eder.[10]

Yöneten, kendine ve tebaâsına karşı âdil olmalı ve zulmetmemelidir. Bu dengeyi kurmak için halkın çoğunluğunun rızâsını almayı ve her eylemde en ortayı tercih etmeyi göz önünde bulundurmalıdır. “Zirâ toplumun hoşnutsuzluğu karşısında şahısların rızâsı hükümsüz kalır; şahısların kızgınlıkları ise toplumun rızâsı içinde kaynayıp gi­der.” [11]

Toplumun mal ve mülk bakımından üst tabakasını, Hz. Ali şöyle tasvir eder: “İyi günlerde yükü ağır basan, kara günlerde yardımı az dokunan adâletten hoşlanmaz, istemekten usanmaz, verilince şü­kür bilmez, verilmezse değme gadirle savulmaz, felakete sabırsız bir topluluk da yoktur.”[12]

Cumhûrun (Çoğunluğun) Gücü

Hakikatte Müslümanların değer ölçüsü, toplumun çoğunluğu ol­duğu gibi, düşmana karşı savaşacak din ve devletin gücünü de, halkın ekseriyeti oluşturacaktır.[13]

Halkın içerisinde bulunanların ayıplarını örtmek ve onların gizli kalanlarını araştırmamak, yönetilenlerin ilkesi olmadır. Bunun aksi davrananları, idarî mekanizmalara yaklaştırmamak içtimaî bir zorunluluktur.[14]

Barış ve hoşgörünün tabana yayılması için, kin ve intikam önlen­melidir. Açıklık kazanmayan haller görmezlikten gelinmelidir. Kavga ve kargaşa peşinde olanların sözlerine hemen inanmamalı, temkinli olunmalıdır. Bu kapsamda Hz. Ali şu ikazda bulunur: “Sakın, ne seni yokluk ihtimaliyle korkutarak ikram etmekten geri çevirecek cimriyi,

ne zor ve ağır işlere karşı azmini gevşetecek korkağı, ne de zulme saparak sana ihtirası iyi gösterecek hırslıyı danışma meclisine sok-

ma.”[15]

Zulümde ve cürümde( suçta) dahli olanları her türlü toplantıdan uzak tutmak gerekir. Gerçeği her türlü şartta seslendireni dinlemek ve ona iltifatta bulunmak bir kazançtır. Bununla birlikte sâdık ve kanaatkâr kişileri sırdaş edinmek elzemdir.[16]

Övülmeye fırsat verilmemeli ki, iyi ve kötü birbirine karışmasın. Aksi halde büyüklenme ve kibir hali ortaya çıkar. İyileri iyilikten soğutmamak ve kötülerin fenalığa meylinde onlara cesaret verme­mek için; iyi ve kötüyü bir ve eşit görmemek lazımdır.[17]

Yöneten ile yönetilen arasındaki iyi niyet, bütün zorluk ve sı­kıntıları ortadan kaldırır. İyi niyet içerisinden biri de güzel âdetleri devam ettirmektir. Güzel âdetler; ülkede huzur, doğruluk ve iyiliği geliştirir. Bu hali sürdürmek için de âlimler ve âriflerle sürekli gö­rüşmek, konuşmak ve tavsiyelerini almak hikmetin bir gereğidir.[18]

Toplumda, insanların birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılaması için birçok sivil ve resmî görevli bulunur: Askerler, Hâkimler, Vergi Tahsildarları, Tüccarlar ve Zanaatkârlar. Bunun dışında bir de fa­kirlik ve muhtaç içindeki yoksullar vardır.[19]

Devlet ve Ordunun Güçlü Birlikteliği

Askerler ve ordu sayesinde devlet ayakta kalabilir. Buna kar­şılık, devletin desteği olmadan da hiçbir ordu başarı kazana­maz.[20] Onların ihtiyaçlarına cevap vermek vergiyle mümkün­dür.[21]

Adaleti sağlayan hâkimler, vergi toplayan memurlar, devlet ge­lirlerini arttıran tüccarlar ve hayatı kolaylaştırmaya yardımcı olan zanaatkârlar, hepsi de erdemli bir toplum için gereklidir.[22]

Fakirlerin ve muhtaçların gereksinimleri, tüm toplumun bir so­rumluluğudur. Aynı zamanda onlar devletin himayesi ve bakımı al­tındadırlar.[23]

Yönetenler, Allah’ın yardımı, doğruluk, sabır ve tahammülle her türlü zorluk ve güçlüklerin altından başarıyla kalkabilirler.[24]

Sıkıntılarından kurtulan ülke, saldırganlardan ancak, güçlü bir orduyla korunabilir. Güçlü bir güvenlik için, askerlerin başında sâ­dık bir komutan bulunmalıdır. Hz. Ali o askerî lideri şöyle tanımlar: “Kızgınlık anında ağır davransın, özürleri sükûn ile dinlesin; zayıfla­ra acısın; kuvvetlilerden uzak dursun; öyle öfke ile kalkıp çaresizlikle oturan takımından olmasın.”[25]

Şerefli ve erdemli ailelerle yakın bir şekilde ilgilenmek, yönetici­nin görevi olmalıdır. Bununla birlikte o, cesur ve erdemli kimselere yakınlık gösterip iltifatta bulunmalıdır.[26]

Ordunun komutasına iyilik sahibi birini geçirmek, hem ordu hem de ülke için en hayırlı hizmettir. Askerin samimiyet ve bağlılığı, yö­neticilerin, onların komutanlarını memnun etmelerine bağlıdır. Bu çerçevede kahramanların hizmetini anmak ve cesaretlerini övmek bir borçtur.[27]

Adalet Devleti

İdare edenler, altından kalkamadıkları meselelerde, Allah ve Rasülü’ne dayanmalıdırlar. Bu anlamda Allah’ın isteği, âdil bir yöne­timdir. Adalet de, en iyi ve en değerli hâkimlerin tarafsız ve dengeli kararlarıyla gerçekleşir. Yine yönetici, hâkimlerin verdiği hükümleri takip etmeli ve onlara ikramda bulunmalıdır. Bu noktada Hz. Ali­nin tavsiyesi önemlidir: “.bu din, kötü adamların elinde esir oldu, onun namına istenilen yapılıyor ve onunla dünya elde edilmeye uğ­raşılıyor.”[28]

Erdemli Görevliler

Görevlere atanacakların iyi ve kabiliyetli olanları tercih edilmeli­dir. Bunda liyakat önemlidir. Ancak görevlilerin, başka bir desteğe muhtaç olmadan geçimlerini rahat sürdürmeleri için ortam hazırlanmalıdır. Bununla birlikte görevlilerin, icraatlarını teftiş ve kontrol ihmal edilmemelidir.[29]

Üst düzey görevli ve bürokratlara karşı; idareciler, ihtiyatlı ve temkinli olmalılar. Onlardan hıyanet ve rezalet içerisinde bulunan­lar, müstahak oldukları cezalarla karşı karşıya kalırlar: Haksız elde ettikleri mallar alınır ve ifşa edilir.[30]

Devlet işlerini yapan görevliler ve diğer hizmetler için vergi top­lamak, hayatî öneme sahip bir görevdir. Ancak kalkınma olmadan vergi toplamak zulme sebep olur. Çünkü “Kalkınmasız vergi topla­mak isteyen kimse ülkeyi harabeye çevirir.”[31]

Devlet, doğal afetler ve kuraklıktan dolayı muhtaçlara ve zor du­rumlarda olanlara yardım ve destekte bulunmalıdır. Ülke insanları­na yapılan yatırım, fazlasıyla geri dönecektir.[32]

Ağır Şartlara Dayanıklı Güçlü Ülke

Güçlü ülkeler, ağır şartlara karşı daha dayanaklıdır. Bir memle­ketin harap olması ise halkının sefalete düşmesindendir. Sefalete yol açan sebep ise, yöneticilerin basiretsizliğidir.[33]

Yöneticiler, özel görevlerde bulunanların geçimlerini sürdürme­lerine itina göstermelidirler. Onların da vazifelerini hakkıyla yerine getirmeleri gereklidir. Bunun için işini titiz ve eksiksiz yapmayanların hatalarına göz yummamak esastır. İdareciler, buna dikkat etmezler­se, yerilecek ve ayıplanacak hallere düşerler.[34]

Ülkenin gelişim ve ilerlemesine katkısı en büyük olan tüccar ve zanaatkârlara iyi davranmak bir görevdir. Zira onlar, yaşadıkları toprakların yararı için her türlü zahmet ve riske katlanarak tüm dün­yayı dolaşırlar. Ancak onların aşırı tamahkâr, stokçuluk ve hilekârlık gibi erdemsizliklere düşmemesi için, icraatlarını takip etmek gerekir. Bununla birlikte ölçü ve tartıda sahtekârlık yapanlar, fiyatlarla faz­la oynayanlar ve ihtikâr[35]* yapanlara fırsat vermemek yöneticilerin görevleri arasındadır. Böyle davrananlar, aşırıya kaçmadan ceza­landırılmalıdır.[36]

Fakir ve Garibin Sosyal Hakkı

Yöneticiler, fakir ve muhtaçlar hususunda Allah’tan korkmalıdır­lar. Devletin hazinesinden onlara hisse tahsis edilmelidir. Onların hakkını gözetmek, emanet edilen bir vazifedir. Bununla birlikte ga­ripleri korumak ve onlara güler yüz göstermek bir sorumluluktur.[37]

Bakıma muhtaç bir diğer toplumsal sınıf da, yetim ve yaşlılardır. Devlet onlara bakmak ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu çerçevede yöneticiler, muhtaçlarla belirli bir yerde ve vakitte bera­ber bulunmalı; onların maksadını aşan sözlerini hoş görmelidir. Hz. Ali, bu hususta şu prensibi tavsiye etmektedir: “Hem verdiğini güler yüzle, gönül hoşluğuyla ver, veremediğin takdirde kabul olunabile­cek özürler dile.”[38]

Vazifelerin Yerinde ve Zamanında Gerçekleşmesi

Yöneten kişi, yardımcılarının yapamadığı bazı işleri kendileri yapmalıdır. Onlar, işlerini gününde yapmalı, ertelememelidirler. Her günün işini o gün görmek esastır. Zira diğer günlerin kendilerine mahsus işleri bulunmaktadır.[39]

Toplumun mutluluğu ve huzuru için çalışan idareciler, vazifele­rini yerine getirirlerken, ibadetlerini ihmal edip aksatmamalıdır. Hz.

Ali’nin ifadesiyle “...Çalışmalarının hepsi Allah içinse de sen yine vakitlerinin en hayırlısını Allah ile arandaki durumlar için nefsine hasret.”[40]

Yöneticiler, namazda imam olduklarında, ibadetin süresini uzun tutmamalıdırlar. Bununla birlikte onların, halktan uzak ve saklı bu­lunmaları, bir kısım yanlış düşüncelere sebebiyet verir. Bu bağlam­da halkın şikâyetleri, adaletin gerçekleşmesi yönüyle idare edenler için bir kazançtır. Böyle bir ortam ise; yöneticilerin, beraber çalıştığı yakınların, erdemli ve liyakat sahibi olmasıyla doğrudan ilgilidir. Ni­tekim iktidarı elinde bulunduranlar, herkesi, hakkı kabule zorlama­malıdır. Yine bazı şartlarda, verilmesi gereken cezalar da, herkes için geçerli olmalıdır.[41]

Hakikî yönetici, yaptığı hatadan dolayı, hiçbir aşağılanma duy­gusuna mağlup olmadan tebaâsından özür dileyendir.[42]

Düşman Aldatılmaz

Mutluluğun hüküm sürdüğü bir ülke için, gerektiğinde düşmanın barış teklifini İlâhî Rızâ’ya uygunsa reddetmemek yerinde bir dav­ranıştır. Bununla birlikte eğer barış anlaşması vakî olursa, düşma­nın hareketlerine karşı tedbirli olunmalıdır. Ancak düşmanınla olan sözleşmeye de, sâdık kalınmalı ve riayet edilmelidir. Bu anlamda düşmana verilen sözden geri dönülmez; ahde hıyanet edilmez; do­layısıyla düşman aldatılmaz.[43]

Erdemli toplumun idarecileri, yaptıkları sözleşmeyi bozmak için sözlerin gizli manalarından yararlanmaya kalkmazlar. Zira, onlar darlık ve sıkıntıyı hıyanete tercih ederler. Aynı zamanda bu erdemli kimseler, haksız yere kan dökmekten sakınırlar. Bilirler ki, haksız öl­dürmenin hiçbir mazeret ve gerekçesi olamaz. Kazaen olan durum­larda, mağdurun hakkı ve diyeti âdil bir şekilde verilmelidir.[44]

Allah’ın sevdiği yönetici, kendini beğenmez ve övülmeyi de iste­mez/beklemez. Yine bu yönetici yaptığı iyiliği başa kakmaz; yaptığı işi abartmaz; verdiği sözden de geri dönmez.[45]

Ayrıca onlar, temkinli olmalarına ve işlerinde zamana önem vermelerine rağmen, aceleci hareket etmezler. Öyle faziletli yöne­tici kimselerdir ki bunlar, açığa çıkan kötülüklerinden habersiz gibi davranırlar. Bunun için onlar, öfkelerine, ellerine ve dillerine sahip olurlar.[46]

Her bir ilkesi, devlet adamları ve yöneticiler için evrensel bir prensip niteliğindeki sözlerinin arkasından, Bilge Reis Hz. Ali, şu hikmetli öğütlerle rehberliğini tamamlar:

Sonunu Hatırla, Nefsine Hâkim Ol

“Şunu da iyi bil ki; bir gün seni Yaratan’a döneceğini O’na he­sap vereceğini, çok açık ve iyi bir şekilde hatırlatmadıkça nefsine hâkim olmak imkânını katiyen bulamazsın.. .Senin üzerine gerekli olan, senden evvelkilerin sana ulaşan âdil hükmünü; yahut isabetli olan tutumlarını yahut Hz. Peygamberden (salla’llâhü aleyhi ve sellem), gelmiş bir haberi yahut; Allah’ın Kitab’ındaki bir farizayı hatırda tutarak bu gibi me­selelerde bizden gördüğün hareket tarzına uyabilmen ve şu emirna­memde bildirdiğim ve ileride nefsinin arzularına kapılmanı mazur gösteremeyeceğin için elimde sana karşı sağlam bir hüccet bildiğim, hükümleri tatbike çalışmandır.”[47]


 

Kaynak: Doç. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA, Yitik Bilgi ve Hikmet, (Kimliğini / Sahibini Arayan Medeniyet) Kasım 2007Ankara

 



[1]   “Önsöz”, Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, Seha neş. Ankara trz, 4.

[2]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, Seha neş. Ankara trz, 5.

[3]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 6.

[4]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 6.

[5]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 6.

[6]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 6-7.

[7]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 7.

[8]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 7.

[9]   Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 7.

[10] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 7-8.

[11] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 8.

[12] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 8-9.

[13] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 9.

[14] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 9.

[15] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 10.

[16] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 10-11.

[17] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 11.

[18] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 11-12.

[19] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 12-13.

[20] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 13.

[21] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 13.

[22] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 13.

[23] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 13.

[24] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 13-14.

[25] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 14.

[26] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 14.

[27] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 15.

[28] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 15-17.

[29] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 17-18.

[30] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 18.

[31] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 18-19.

[32] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 19.

[33] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 20.

[34] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 20-21.

[35] * Halkın, yiyecek ve içecek gibi zarurî ihtiyaçlarını ucuz ucuz toplayıp, fırsat bulunca pahalı pahalı satma, vurgunculuk.

[36] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 21-22.

[37] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 23.

[38] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 24-25.

[39] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 25.

[40] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 25.

[41] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 26-27.

[42] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 28.

[43] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 28-29.

[44] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 29-30.

[45] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 30.

[46] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 31.

[47] Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler, 31-32.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar