Print Friendly and PDF

ORHAN OKAY’IN BEŞÎR FUAD’I

Bunlarada Bakarsınız

 


ALİ İHSAN KOLCU/ Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Ey Fuad hasm-ı şâir, sen de söyle bir gazel

Böyle şeyler güç tanınmış, gerçi asandır bugün

Beşir Fuad

Edebiyat tarihimizde yazarı ile birlikte anılan birtakım araştırma kitapları vardır. Fuad Köprülü’nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıftan, Tanpınar’ın XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Mehmet Kaplan’ın Tevfik Fikret’i ve Niyazi Akı’nın Yakup Kadri’si bu türden hafızalarda kendine yer etmiş ciddî ve emek mahsulü çalışmalardır. Orhan Okay’m, Mehmet Kaplan’ın yönettiği İlk TürkPo-zitivist ve Natüralisti Beşir Fuad adlı doktora çalışması da bu halkaya rahatlıkla ilâve edilebilecek hususiyetleri taşıyan kültür ve edebiyat tarihimiz için kaynak eserlerden biridir. Zira bu çalışma da birçok bakımdan kültür hayatımızda, hafızamızda hakettiği yeri çoktan almış, bir akademik araştırma.için mühim kıstaslardan biri olan zamana karşı savaşını başarıyla vermiştir.

Orhan Okay’ın Beşir Fuad’ı yalnızca edebiyat tarihimiz açısından mühim-senecek bir çalışma değil, daha geniş ölçekte bütünüyle kültür ve medeniyet tarihimizin ve özellikle Tanzimat sonrası insanımızın değişmeye, gelişmeye ve yeniden şekillenmeye başlayan maddî ve manevî insiyakları, tavır ve hareketleri, Tanpınar’ın tabiriyle “hayat şekilleri”nin arkasında zihinlerde, rûhlarda, zevk ve estetikte vücûd bulmaya başlayan yeni kabuller, genel-geçer tercihler söz konusudur. Bu değişimin kültürel arka plânında çağa damgasını vuran ‘hâkim fikirler’ vardır. XIX. Asır bütün batıda olduğu gibi Osmanlı’da da ‘kaos’ çağıdır. Tarih ilminin ortaya koyduğu çalışmalar bugün bize Osmanlı’nın bu çağa hazırlıksız yakalandığını göstermektedir. Kanaatimize göre Beşir Fuad kadar OsmanlI’nın bu son devresini şahsiyetinde yansıtan, devrinde yaşanan kaosu bu kadar açık bir şekilde aksettiren bir başka şahıs yok gibidir. Onun İlmî ve edebî mücadelesinin kronolojisi, aslında, medeniyetler kavşağında sık sık yolunu bulmaya çalışan Türklerin tereddütlerinin kısa bir tarihçesi, özlü bir numûnesidir. Kelimenin ilk mânasıyla bir edebiyatçı olmayan fakat edebiyatı iyi bilen bu şahsiyetin, ilim, fen, fikir, sanat, zevk ve estetiğimizin disipline edilmesinde gözardı edilemeyecek bir tesiri vardır.

Bilindiği gibi Beşir Fuad şiir, hikâye, roman ve tiyatro sahasında telif eserler veren bir edip değildi. Bu bakımdan, eserler ya da eser sahipleri dikkate alınarak vücûda getirilen edebiyat tarihleri, antolojiler veya ders kitapları için Beşir Fuad ehemmiyeti olmayan isimlerden biri durumundadır. Onun eser verdiği türlere bakılacak olursa, müsbet ilimlere, devrinde pek moda olan lisan bahislerine, askerlik fennine dâir birtakım tercümelere, batı medeniyetini vücûda getiren felsefî arka plânın ortaya konulduğu bazı fikir akımlarının, münakaşa ve tenkide dâir meselelerin çoğunlukta olduğu görülecektir. Bu haliyle Beşir Fuad, edebiyatın haricinde sayılabilecek, en azından bir şâir ve nâsir gibi kendisini edebiyat tarihi araştırmaları ya da edebî incelemelerin potasında ele alınabilme imkânını sağlamamaktadır. Orhan Okay’ın Beşir Fuad’ı, felsefe, tenkid, fen ve öteki müsbet ilimlerin kanalından hareketle edebiyata varan bir çalışmadır. O, hep batıya doğru giderek doğuyu bulmuştur. Bu araştırmanın kanaatimize göre en ehemmiyetli yönlerinden birisi bu tarafıdır.

Edebî metinler, tıpkı bir Karagöz oyununda olduğu gibi suretlerin perdede görünen şekilleri, yansımalarıdır. Halbuki bu suretlerin bir hazırlanışı, ustalıkla perdeye aksedilmesi, müzikle, mizansenle ve bir temâşâ terbiyesi içinde takdimi söz konusudur. Edebiyat tarihçisi, edebî incelemeye soyunan kişiler, perdedeki suretler kadar, perde arkasındaki faaliyetten de haberdar olmak zorundadır. Orhan Okay’ın Beşir Fuad’ı. perdenin arkasındakileri deşifre etmek arzu ve gayretinin mahsulüdür. Orada cereyan eden hadiseler, çekilen zihnî ve fikrî ıstırap, cehdedilen gayret ve teşebbüs, bize cazip gelmese de hakikati ortaya koydukları için mühim ve vazgeçilmez durumundadırlar.

Beşir Fuad, Yenileşme Devri Türk Edebiyatı’nda Kemalpaşazâde Said ve Ali Kemal’le birlikte, tenkid ve münakaşa vadisinde edebî eser sahibi olmayan grubu temsil ederler. Onların tesirleri, -zaman zaman harareti yüksek münakaşalara vesile olsa da- tenkit ve yol göstermek şeklinde tezahür etmiştir. Bu bakımdan bu imzaların edebiyatımızın disipline edilmesinde bugünkü nesillerin çıkartabileceği birçok ders vardır. Beşir Fuad, İlmî hakikatlerin edebî hakikatlere dönüşmesini isteyen bir düşüncenin sahibiydi. Bu bakımdan romantiklerin amansız düşmanı oldu. Victor Hugo’nun Fransa’da yükselttiği romantizmin bayrağı, Tanzimat’la birlikte tercüme bir edebiyat vücûda getirmeye başlayan ediblerimizin elinde bu coğrafyada da mümesilini bulur. Özellikle Abdülhak Hâmid ve Recaîzâde Mahmud Ekrem’de bir ‘gözyaşı edebiyatı’ hüviyetine bürünen romantizm akımı karşısında, bir ilim mistiği olan ve batı edebiyatım iyi bilen, fakat edebiyatın hayal cenderesinden çıkmasını isteyen Beşir Fuad’ı bulur. Realist ve natüralistlerde olduğu gibi müsbet ilimlerin kurallarını edebiyata taşıma gayret ve arzusunu-güder. Bu yolda acımasız tenkidlerde bulunur. Edebiyatımızda realizmin vematuralizmin neşv ü nemâ bulmasında Beşir Fuad’ın azımsanmayacak b» tesiri vardır.*

Orhan Okay’ın Beşir Fuad adlı çalışması, ,‘XIX. Asırda Türkiye’de İlmî ve Edebî Faaliyet’ afllı 'giriş kısmıyla başlıyor. Bu bölümde Hoca, yukarıda ‘kaos’ devri olarak nitelendirdiğimiz XIX. asrın Osmanlı’daki panoramasını çizer. Özellikle fen, hendese, riyaziye, tıb gibi müsbet ilimler, askerlik ve yabancı dil gibi gündemini her zaman muhafaza eden ilimler yanında, moda, müzik, tiyatro, edebî haz ve estetik, kısaca hayat şekillerindeki değişikliklerle beraber dikkatlere sunar. Bu devrin kültürel, zihnî ve fikrî sancılarını temsil eden Ahmet Cevdet Paşa, Münif Paşa, Şinasi, Ali Süavi, Ziya Paşa, Namık Kemâl, Recaizâde Mahmud Ekrem ve Abdülhak Hâmid üzerinde durur. Yukarıdaki imzalar kendi vadilerinde bu geçiş devri buhranının temsilcileridir.

Beşir Fuad’ın yaşadığı devre kadar Osmanlı’nın yaşadığı medenî ve kültürel atmosfer zikredildikten sonra çalışmanın birinci bölümünde onun hayatı çok kıt bilgiler ışığında fakat hiçbir teferruat ihmal edilmeden gözler önüne serilir. Bu bölümde Hoca’nın referansları, müracaat ettiği kaynaklar, bu tür çalışmalarda bilginin nerelerde aranması ve elde edilen bilgilerin nasıl değerlendirilmesi gerektiği hususunda bugünün araştırıcıları için sayısız dersler vardır. Beşir Fuad’ın ailesinin İktisadî durumundan, onun harcadığı paraya kadar, tahsil ve askerlik senelerinin, seyahatlerinin, münasebette bulunduğu askerî, İlmî ve edebî mahfilleri, özel hayatının izlenebilen kısımlarını, sefahatini, yazı hayatının safhalarını, yazdığı gazete ve mecmuaları ve bu yazıların muhtevalarını dikkate alarak onun rûhî şekillenmesini, ferdî iflas ve cinnetini, intihara varacak akıbetinin ipuçlarını yakalamaya çalışır. Bu takipten anladığımız kadarıyla Beşir Fuad hayata hemen her zaman ilim ve hakikat penceresinden bakmaya çalışmıştır.

Daha sonra Beşir Fuad’ın tahsil hayatı üzerinde teferruatla duran Hoca, özellikle onun Maçka ve Pangaltı askerî idadisinde okuduğu senelerde söz konusu okulların müfredatını vererek hem maarif tarihimize bir kapı açıyor hem de Beşir Fuad’ın bu dönem içinde daha çok hangi dersleri aldığını dikkatlere sunuyor. Bu tablo bize müsbet ilimlerin daha ağırlıkta olduğunu göstermektedir. Bu bölümde okutulan derslerin yanında, onları okutan hocaların da ehemmiyetine işaret edilmiştir. Yine aynı bölümde daha önce Mehmet Kaplan’m Tevfik Fikret çalışmasında denediği Emest Kretschmer’in Beden Yapısı ve Karakter adlı kitabındaki usule dayandırılan, beden yapısının karakter üzerindeki tesiri konusu ele alınmıştır. Beşir Fuad’ın beden yapısı ile karakteri üzerinde bir ilişkinin bulunduğu dikkatlere sunulmuştur. Özellikle şu ifadeler Hoca’nın farklı bir dikkatinin, ancak tecrübe edildikten sonra vücud bulduğunu göstermektedir:

“Bu beden yapısına tekabül eden karakter siklotüm’dür. Siklotüm mizacın Beşir Fuad’a tatbik edilebilecek tipi faal, becerikli ve amelî tipdir.”

Bu dikkat daha önce Kaplan tarafından Tevfik Fikret’e tatbik edilmiş olsa da, bir edebiyat araştırmacısının diğer bilimlerden hangi ölçülerde yararlanabileceğini göstermesi açısından mühimdir. Hoca’mn bu teşebbüse “Beşir Fuad’ın Beden Yapısı ve Karakteri Üzerine Bir Deneme” adını vermesi onun İlmî esaslara ne kadar bağlı kaldığını göstermektedir. Zira Kretschmer’in kitabında ve diğer psikolog ve psikanalistlerin elde ettiği bulguların yüzde yüz bir doğruluğa tekabül etmediği anlaşılmıştır

Hoca’nın, sonradan biz öğrencilerine taşıyacağı İlmî disiplinin daha en başından hangi safhalarda olduğunu görmek, bizi hem hayrete düşürmekte hem de onun talebesi olmak hasebiyle ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatmaktadır.

Mehmet Kaplan’m “bir roman konusu olacak kadar enteresandır” dediği “Beşir Fuad’ın intiharı” bahsinde Hoca, bu intiharı bütün ayrıntılarıyla bir film şeridi gibi dikkatlere sunar. İntihardan sonra bu hadisenin efkâr-ı umûmiyedeki aksü’l-amelini gözler önüne serer. Görülür ki, onun intiharı bir cinnet anı değildir. Şuûrlu, önceden bütün ayrıntıları hesaplanmış düzenli ve karar verilmiş bir akıbettir. Acı duymamak için vücuduna kokain zerkeden ve damarlarını kesen bir insan için ölümden vazgeçmek her zaman mümkündür. Onun bu kararlılığı ve trajik sonu intihar duygusunun insanımız tarafından kabul edilebirliğini sınayan bir deneme olduğunu düşünebiliriz.

Çalışmanın ikinci bölümü Beşir Fuad’ın kısa ömründe vücûda getirdiği eserlerine ayrılmıştır. O’nun daha çok müsbet ilimlerle, dil ve askerlik bahisleriyle, edebî ve felsefî eserler verdiğini görüyoruz. “Victor Hugo” ve “Voltaire” adlı biyografileri kanaatimize göre, devir itibariyle bu yolda yazılmış en yetkin eserlerdir. “Mektubât ve întikâd”ı kadar edebiyat tarihimiz için mühim eserlerinden biri de “Şiir ve Hakikat” adlı yazısıdır. Gerek Selânikli Fazlı Necib’le mektuplaşmalarından doğan “Mektubât”ta ve gerek Nâci ile ortak vücuda getirdikleri “İntikâd”da Beşir Fuad’ın dikkate değer bir nesir üslûbuna sahip olduğunu görüyoruz.

Kitabın üçüncü bölümünde Beşir Fuad’ın Türk ediblerine tesiri ele alınmıştır. Edebî eser vermeyen bir yazarın edibler üzerinde üstelik bizzat eser bazında tesir etmesi mühimsenecek bir durumdur. Esere yazdığı takrizde bu hususa işaret eden Mehmet Kaplan; “...Beşir Fuad, şiir, tiyatro, roman ve hikâye yazmadığı için, şimdiye kadar, adı fazla duyulmuş bir insan değildir. Fakat o fikir ve tenkit tarihi bakımından, Tanzimat devrinin en dikkate değer simalarından biridir. Bu son derece' dürüst, ateşli bir mizaca ve matematikçi bir kafaya sahip olan genç su^ay, mübalağasız olarak denilebilir ki fikirleriyle son çağ Türk edebiyatında bir. cievri kapatarak yeni bir devir açmıştır.”®

Orhan Okay’ın Beşir Fuad’ım kanaatimize göre en iyi özetleyen, Beşir Fu-°ad,m edebiyatımızdaki yerini, ehemmiyetini dile getiren bu bölümdür denebilir. Onun tesir ettiği ediblerin listesinin uzunluğuna bakılırsa bu devirde etkisine almadığı hiçbir kalem sahibi kalmamış gibidir.

Beşir Fuad, aslında bizim uzun asırlar boyunca ihtiyacını hissettiğimiz, felsefî açlığımızın zuhur ettiği, hazırlıksız fakat asırların tecrübesini yaşamaya gönüllü, akıbeti trajik olan bir ‘kurban-beden’ dir. Beşir Fuad’ın Türk kültür hayatında yarattığı sarsıntı sonraki yıllarda daha küçük ölçekte de olsa, Sadullah Paşa, BahaTevfik, Tevfik Fikret ve Abdullah Cevdet’te kendisini gösterecektir.

Orhan Okay’ın Beşir Fuad’ı, sadece mevzuun ve şahsiyetin ilgi çekici ve trajik akıbetinin uyandırdığı merakla değil, onu edebî ve akademik kıstaslar içinde edebiyat âlemine takdim eden kalem sahibinin de gayretiyle daha uzun yıllar kültür hayatımızda bir ‘kaynak eser’ olma özelliğini koruyacaktır.

NİÇİN BEŞİR FUAD?..

YILMAZ TAŞÇIOĞLU/ Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi

“Beşir Fuad incelemesini başkasının değil de benim yapmış olmama zaman geçtikçe daha çok seviniyorum” dediğini ilk duyduğumda bunu ne için söylediğine karar veremedim. Tavrında önemli işler başarmışların mağrur havası, beni-ni öne çıkaracak gizli bir eda mı var diye baktım. Sanki belli belirsiz bir savunma duygusuyla konuşuyordu. Karşısındakini, “niçin siz ve niçin Beşir Fuad?” sorusuna yüzlerce kez muhatap olduğuna inandıracak bir alışkanlık hali vardı konuşmasında, insanların, kendisinin kişiliği ile Beşir Fuad’ınki arasında bulunan kontrasa dikkat etmelerinden hoşnut görünüyordu. Ama bundan daha çok, bu zıtlığa rağmen konusunu tam bir objektiflikle ve eksiksiz incelemiş olmanın memnuniyetini yansıtıyordu.

Bu memnuniyet, yukarıdaki cümleyi “Başkalarının elinde, sübjektif yargılarla, muhtemelen kötü bir çalışma ortaya çıkardı” şeklinde tamamlarken hem daha netleşiyor, hem de savunma duygusu kesin bir zafer göstergesine dönüşüyor. Kendisinden önce Beşir Fuad üzerine yapılan çalışmalar arasındaki Ahmed Midhat’m, Lütfi Erişçi’nin ve Güzin Dino’nun incelemelerinde görülen tek yanlı tutum ve bu tavrın bugüne kadar Türk aydınları arasında varlığını sürdüregel-mesi onun yukarıdaki hükmünü doğrulayan en büyük delildir. Gerçekten de Beşir Fuad, “ya inancını kaybetmiş, dinsiz, materyalist binaenaleyh merdud bir adamdır veya yine materyalizmin ve müspet ilim zihniyetinin mübeşşiridir, dinî taassubun yıkıcısıdır, binaenaleyh takdire layık bir insandır” şeklindeki iki zıt anlayıştan birine yaslanarak ele alınma kolaycılığıyla karşı karşıya kalmış, yahut büsbütün unutulup gitme tehlikesiyle. Oysa ona göre Beşir Fuad’ın ne bu zıt hükümler arasında bulunabilmesi kolaydır; ne de unutulup gitmesini vicdan kabul eder.

Devrinde dört beş yıllık bir yazı hayatına rağmen büyük şöhret kazanmış, Recaizade Ekrem ve Muallim Naci başta olmak üzere bir çok önde gelen edebiyatçısını fikirleriyle etkilemiş, pozitivizme aşırı bağlılığıyla kendisinden sonra gelen Türk maddecilerine öncülük eden bu aykırı adamın şüphesiz en ilgi çekici yanı “zaman bakımından ani, mahiyet bakımından sebepsiz ve şekil bakımından dikkate şayan”intiharıdır. Kendisini konuya yönelten ilk özelliğin de bu olduğunu belirtiyor Dünya görüşü ve benimsediği kültürel atmosfer bakımından olumsuz’çağrışımlara sahip bir olgu olan intihar, onun araştırmacı yanını harekete geçirmiştir, çünkü “intiharın olduğu yerde bir problem var demektir , hele bu bir “aydının'ihtiharıysa...”

Buna rağmen BeşirJFuad’ın intiharını, belki de intihar’ın kendisini tanımlamakta zorluk çeker, “Dini kültürünün zayıflığı... Fikirlerinin aykırılığı yüzünden yalnız bırakılmışlığı... Olağanüstü zekanın meydan okuyuşu...” Burada biraz Ahmed Midhat’a yaklaştığı, babacan bir tavırla bunun ibret alınması ve bir daha yaşanmaması gereken bir olay olduğunu düşündüğü muhakkak olduğu halde metne yansıtmamaya özen gösterdiğini anlamak zor değil. Ancak objesiyle özdeşleşecek kadar yakınlaşan genç bir araştırmacının bu enteresan olay karşısında duygu dalgalanmasına tutulmaması düşünülemez. Hele üzerinde çalıştığı günlerde, kendisinin de Beşir Fuad’ın intihar ettiği yaşta bulunması bu dalgayı büsbütün şiddetlendirir, “içinde bulunduğum otuz beşinci çabucak geçmek istedim!” Konusunu oluşturan kişiyle kendisi arasındaki diğer ilgi çekici bir benzerlik de her ikisinin de kendi görüşlerine zıt olsa bile inceledikleri kişiyi (Beşir Fuad-Victor Hugo; Orhan Okay-Beşir Fuad) objektif bir şekilde değerlendirmesi olmalıdır. Üstelik konularına sempatiyle yaklaşarak: “Victor Hugo vefat edeli bir hayli oldu. Şimdiye kadar mesleğine ittiba edenlerden hiçbirisi Türkçe tercüme-i halini kaleme almadı, böyle bir dahinin sergüzeştinin meçhul kalmasına vicdanım kail olmadığından böyle bir cürette bulunmağa mecbur oldum, diyen Beşir Fuad’a karşılık o, “Bu konuyu seçmiş olmaktan memnunum. Kaybolmuş bir adamı adeta bir kuyunun dibinden çıkarmak, yeniden hayata kavuşturmak gibi geldi bana.” der. Ona ve intiharına “kötü yola düşmüş evladına acıyan bir baba gibi acıdığım” belirtir, “iradesinin güçlü olması beklenirdi” sözüyle hayıflanmasını bütün bütün gözler önüne serer.

Sadece ölüm şekliyle bile Türkiye’de Tanzimat’tan sonra yaşanan kültür ve düşünce trajedisinin en somut örneklerinden birini sergileyen, hayatımıza getirmek istediği en mühim değişiklik müspet ilim zihniyeti ve münakaşa adabı” olan Beşir Fuad’ın monografisinin kendisine sempatiyle yaklaşan müşfik bir araştırmacı tarafından ve yine kendisinin getirmek istediği soğukkanlı bir gerçekçilik ve tarafsızlıkla yapılmış olması hem onun, hem de kültür dünyamızın adına bir talihtir.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar