Hz. Peygamber’in Zifaf Gerçekleşmeden Boşadığı İddia Edilen veya Vefatıyla Boş Kalan Hanımlar
The Wives Of Prophet Muhammad Who Allegedly Divorced Before The
Nuptial Or Widowed After His Death
Geliş Tarihi: 01.10.2018 /
Düzenleme Tarihi: 30.10.2018 / Kabul Tarihi: 02.11.2018
İnsanlığa en güzel örnek olan Hz. Peygamber, biri cahiliye
döneminde diğerleri ise İslâmî dönemde olmak üzere on bir hür ve iki cariye ile
evlenerek örnek aile tablosu bırakmıştır. Müminlerin anneleri olarak bilinen
Peygamber eşlerinin onunla birlikte yaşadıkları örnek hayat Müslümanlar
tarafından merak edildiğinden ve örnek alınmak istendiğinden tarihçiler
tarafından araştırılmıştır. Böylelikle her birisinin hayatı tüm yönleriyle temaşa
edilmiştir. Fakat bu arada, Aziz ve Celil olan Allah’ın en sevmediği helal
olarak nitelendirilen boşama fiilinin insanlar nazarında hoş karşılanmamasından
olsa gerek, Hz. Peygamber’in zifaf gerçekleşmeden boşadığı eşlerden çok fazla
bahsedilmemiştir.
Müslümanlar bu konuları çok merak etmemiş veya araştırmamış, art
niyetli kimseler ise bu konuları biraz saptırarak ve farklı bir mecraya çekerek
Hz. Peygamber’i itibarsızlaştırma cihetine gitmişlerdir. Hâlbuki rivayetlerin
muhtelif olduğu bu meselede her iddiayı gelişigüzel değerlendirmek veya kabul
etmek doğru değildir. Haklılık payı olan rivayetlerde ise Hz. Peygamber,
temelleri atılmaya çalışılan ailede sıkıntılar baş gösterdiğinde nasıl
davranılacağını ve sağlam aile birlikteliğinin hangi şekillerde başlayacağını
en güzel şekilde bize yansıtmıştır. Her konuda ayakları yere basan ve
gerçeklikten uzak olmayan kararlar veren Hz. Peygamber, aldatan veya ümit verip
sonrasında hüsrana sevk eden taraf olmaktansa en başta tavrını koymuştur.
Dolayısıyla evliliklerin başlangıcında Hz. Peygamber’in örnekliği dikkate
alınması için bu makalede Hz. Peygamber’in henüz zifaf gerçekleşmeden boşadığı
iddia edilen eşleri teker teker ve tüm yönleriyle incelenecektir.
Anahtar kelimeler: Hz.
Peygamber, Peygamber Eşleri, Boşama, Zifaf
Abstract
The prophet Mohammed who is the most nicest example to the people
got married with eleven free women and two female slaves. One of them was in
the period of ignorance; others was in the Islam period and so, he left the
example of good family portrait. It was investigated by the historiographers as
he was wondered by Muslims because the way he lived with his wifes and he was
wanted to be an example for it. Thus, each wife’s life was contacted with the
all aspects. But in the meantime, Aziz and Celil, probably the most dislike of
adjectives of Allah, which are at the same time halal is considered to be not
welcomed against believers, the divorces before the nuptial the prophet did, is
not mentioned so much.
Muslims were not curious or did not research about this issue,
malicious people have been intending to discredit the prophet by misleading
this issue and adding different and wrong meanings. However, it has so sundry
rumors about it and admiting or eveluating randomly each claims is not true and
reasonable. In the rumors which can be justifiable, prophet showed early
troubles in the family attempted to embark on the basis of how to start in what
way the treat will and strong family cooperation reflected to us in the most
proper way. He made his decisions not far from reality and he was confidental.
The prophet referred to show people what is better than cheated or frustrated
after giving hopes in the first attitude of his.Thence, at the beginning of the
Prophet’s marriage to be regarded for easiness in this article, yet the
prophet’s wifes who were professed allegendly divorced before the nuptial will
be analyzed one by one
Key Words: Prophet,
Prophet’s Wives, Divorce, Nuptial
Hz. Peygamber’in evliliklerini detaylı bir şekilde izah edebilmek
için onun evlendiği veya evlenmek istediği hanımları üç başlık altında
toplayabiliriz. Birincisi Hz. Peygamber’in kendileriyle zifafa girdiği ve
müteakibinde nikâh akdini bozmadığı hanımlardır. Bunlar on bir hür ve iki
cariyeden ibarettir. Fakat onlardan Hz. Hatice ve Zeynep bint Huzeyme, o henüz
hayatta iken vefat etmişlerdir. Bu sebeple Hz. Peygamber vefat ettiğinde geride
dokuz hür ve iki cariyeyi dul kalmıştır (Kazıcı, 1991: 41). Kur’an-ı Kerîm’in
mü’minlerin anneleri olarak nitelendirdiği bu hanımların kendilerine has
hakları vardır ve Hz. Peygamber’in vefatından sonra mü’minlerin onlarla
evlenmeleri haram kılınmıştır. Bu konuda yüce Allah, şöyle buyurmuştur: “Bundan
sonra ne Allah’ın peygamberini üzmeniz ve ne de onun eşlerini nikahlamanız asla
caiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir.” (el-Ahzab, 53).
İkinci gruptaki hanımlar, Hz. Peygamber’in kendileriyle nikâh akdi
kurduğu ve mehirlerini ödediği kimselerdir. Bunların bir kısmıyla zifaf odasına
girmiş fakat birlikte olmadan boşamış, bazılarıyla da zifaf odasına girmeden
vefat sebebiyle onlar yolda daha Hz. Peygamber’e ulaşamadan dul kalmışlardır.
Bunlar hakkındaki rivayetlerin muhtelif olmasından dolayı sayılarını tam olarak
tespit etmek zordur. Dolayısıyla bu makalede sadece güvenilir kaynaklardaki
rivayetlerden hareketle tespit edilen isimler üzerinde durulacaktır. Hz.
Peygamber’in vefatına yakın dönemlerde gerçekleşen bu evliliklerin siyasî
gayeler taşıdığı çok açıktır. Mekke’nin Fethi’yle birlikte Medine’ye elçi
göndererek İslâm dinine fevç fevç giren kabileler, Hz. Peygamber ile ünsiyet
kurmak ve onunla akraba olmak niyetindeydiler. Böylelikle Kureyş kabilesinin
yarımadadaki otoritesine son veren güce yakın olacaklardı. Bu sebeple kızlarını
Hz. Peygamber’e arz ettiler. Bu evliliklerde en çok dikkat çeken taraf, daha
önce hiç alışık olmadığımız bir şekilde kabilelerin ileri gelenlerinin bizzat
Hz. Peygamber’e gelerek kızlarını vermek istemeleridir.
Üçüncü gruptaki hanımlar ise Hz. Peygamber’in kendileriyle evlenmeyi
düşündüğü, evlilik teklif ettiği veya tam tersi onlardan evlenme teklifi
aldığı; fakat onlarla nikâh akdinin gerçekleşmediği kimselerdir. Meselâ o,
Mekke’nin Fethi’nden sonra amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hâni’ye evlenme
teklifi etti. Ümmü Hâni kendisinin yaşlandığını ve çocuklarının ona rahatsızlık
vereceğini bildirmesi üzerin Hz. Peygamber bu evlilikten vazgeçti. O, bir
kadınla evlenmek istediğinde kabul cevabını almadığı zaman bir daha onunla
evlenmek istemezdi. Dinin izin vermediği evliliklere ise yanaşmazdı. Amcası
Abbas’ın kızı Ümmü Habîb, kendisine teklif edildiğinde amcasıyla sütkardeşi
olduklarını hatırlatarak nikâhın olamayacağını bildirmesi de bunun en bariz
örneğidir.
Bu tasniften sonra konuya başlamadan önce bazı hususlara değinmek
faydalı olacaktır. Her toplumda olduğu gibi çok eşle evlilik Arap toplumunda da
mevcuttu. Araplarda özellikle varlıklı erkek ve kadınlar birden çok evlilik
yapmaktan imtina etmezlerdi. Boşanma ise evlilik gibi normal bir durumdu ve
yaygındı. Haklarında biyografik bilgilerine sahip olduğumuz ilk Müslüman
hanımların bazılarının bir iki defa evlendikleri ve boşandıkları malumdur.
Mesela Hz. Hatice, Hz. Peygamber’den önce iki evlilik yapmıştı. Aynı şekilde
Esmâ bint Umeys, sırasıyla Ca’fer b. Ebû Talib, Ebû Bekir es-Sıddîk ve Hz. Ali
ile evlilik yapmasıyla bilinir. O günkü toplum bunu normal karşılar ve ayıplama
söz konusu olmazdı. Özellikle çok eşli olan bir erkeğin bir hanımını boşaması
sosyal krizlere sebebiyet vermezdi. Zifaf öncesi boşama da yine o toplumun gerçeklerindendi
ve bu konuda ayet (Ahzâb, 33/49) inmişti. İlgili ayette zifaf öncesi boşama
olması halinde tarafların hak ve hukuku bildirilmiştir. Bu demek oluyor ki,
zifaf öncesi boşama günümüzdeki gibi anormal bir hal olarak karşılanmamaktadır.
Hz. Peygamber’in nikâhı altına aldığı hanımların bazılarını zifaf
öncesi boşaması normal şartlarda düşünüldüğünde, bu kadınların mağdur olduğu
hissiyatını uyandırabilir. Fakat mesele o günün şartlarında
değerlendirildiğinde yaşanılan hadiseler Hz. Peygamber için de hiç kolay
değildir. Evlilik için ödediği mehir, harcadığı zaman, yeni bir hane kurmak
için beslediği ümit ve mutlu olunması gereken zamanda problemle karşılaşması
hesaba katıldığında onun çektiği sıkıntılar aşikâr olur. O, aslında en güzel
örnek olma yolunda kendisine biçilen vazifeyi yerine getirmekle memurdu.
Aslında o, emri ilahiyle evlendi ve “Bundan sonra, güzellikleri hoşuna
gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana
helâl değildir.” (Ahzâb, 33/52) uyarısıyla da evlenmeye son verdi.
Hz. Peygamber’in evlenip boşadığı iddia edilen bu kadınlarla
rivayetler, diğerlerine çok benzememesi de dikkatlerden kaçmamalıdır. Zira bize
ulaşan rivayetlerden öğrendiğimiz kadarıyla bu hanımların çoğu Hz. Peygamber’e
teklif edilmiş, o da tanımadan nikâh kıymıştır. Hâlbuki sahâbeye evlenecekleri
kadınlara bakmalarını tavsiye eden ve tüm eşlerine baktıktan sonra nikâh kıyan
Hz. Peygamber’in bu konuda bilinçli olduğunu biliyoruz. Bakmadan evlenmek
aradaki sevgi ve kaynaşmayı engelleyeceğinden o, bu yola tevessül etmemiştir. O
halde bu konudaki rivayetleri mutlak doğru kabul etmemek ve şayet bu evlilikler
meydana gelmişse bakmadan evlenmenin sonuçlarını göstermek için yapılmış
olabileceklerini hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu bilgilerden sonra Hz.
Peygamber’in boşadığı iddia edilen kadınlar ve boşanma sebeplerini
inceleyebiliriz.
Aslen Kilâboğullarından olan bu kadının ismi ihtilaflıdır.
Kimileri onun Fatıma bint ed-Dahhâk b. Süfyân el-Kilâbî olduğunu söylerken,
kimileri de Amre bint Yezid b. Ubeyd b. Ruvas b. Kilâb b. Rebîa b. Âmir (İbn
İshak, 2004: 286; İbn Hişâm, 2006: IV, 401; İbn Habîb, s. 96; Mâverdî: IX, 62),
başkaları ise onun Âliye bint Zübyân b. Amr b. Avf b. Ka’b b. Abd b. Ebû Bekir
b. Kilâb (Zehebî, 2006: III, 501; Ebü’l-Fidâ, III, 379) veya Seba bt. Süfyan b.
Avf b. Ka’b b. Abd b. Ebu Bekir b. Kilâb olduğunu söylemiştir (İbn Sa’d, 2001:
X, 136; Hâkim, 1990: IV, 38). Bu rivayetler arasında Kilâbiyye’nin Fatıma bint
Dahhâk olma ihtimali daha kuvvetli görünmektedir (Lâşin, 1987: 10). Fakat Arap
örfünün yansıması olarak tarihçilerin sadece mensup olduğu kabileye nispet
etmekle yetindiklerinden ismi üzerindeki ihtilafların çözülmesi zorlaşmaktadır.
Yaygın olan görüşe göre Hz. Peygamber onunla 8/630’da Mart ayında
Ci’râne’den dönerken evlendi (İbnü’l-Esîr, 1972: XII, 103). Hz. Peygamber
eşleriyle birlikte olmadan önce onları ziyaret eder, yüzünü açarak öper,
gönüllerini alır ve kendisiyle arasında bir yakınlık kurardı. Kilâbiyye ile
evlenince yanına girdiğinde kadın ona “Senden Allah’a sığınırım” [Eûzü
billah minke] dedi (Nesâi, 5610). Bunun üzerine Hz. Peygamber de “Sen büyük
olana sığındın, ailene git!” demişti (İbn Sa’d: 2001: X, 137; İbnü’l-Esîr,
1991: II, 285). Ci’râne’de başlayan evlilik, aynı yerde son buldu (Belâzurî:
1996, II, 92). Kendisini Hz. Peygamber’den sakınması üzerine onu boşadı. Hz.
Peygamber’den boşandıktan sonra kadının aklı başından gitti. Ağzına hayvan
pisliği alır ve “Ben kötü biriyim. Sıkıntılı durumda olan mutsuz bir
kadınım” demeye başladı. Fırsat bulduğunda peygamber eşlerinin yanına
girmek için izin isteyip “Ben kötü biriyim!” derdi. Ortalıkta divane
gibi dolaşan Kilâbiyye’nin “Şüphesiz ki, bana tuzak kuruldu.” dediği de
rivayet olunur (İbn Sa’d, 2001: X, 137). Hicrî 60 yılında vefat edene kadar bu
şekilde yaşadı (İbn Sa’d, 2001: X, 136).
Çok fazla meşhur olmamakla birlikte kaynaklarda onun boşanma
sebebiyle alakalı başka rivayetlere de yer verilir. Bir rivayete göre Hz.
Peygamber onu yakalandığı alaca hastalığından dolayı boşadı (İbn Sa’d, 2001: X,
136). Hatta onunla gerdeğe girmişti; ancak hastalanınca ayrıldılar. Diğer
rivayette ise Hz. Peygamber’in ayrılmaları hususunda eşlerini muhayyer
bıraktığında onun kavmine gittiğinden dolayı boşadığından bahsedilir (İbn Sa’d,
2001: X, 136; Mâverdî: IX, 62; İbnü’l-Esîr, 1972: XII, 103). Fakat son iki
rivayetten ziyade birincisi daha yaygın ve mümkün görünmektedir.
Hz. Peygamber’in Kilâbiyye’yi boşamasında etkili olan unsur onun “Eûzü”
ile başlayan cümle kurmasıyla alakalı olmalıdır. İslâm dinine girişte kalbin
tasdik etmesi gereken Eûzü formu levh-i mahfuzda yazılı olan anahtardır. O her
kapıyı açan ve her belayı def eden reçetedir. Eûzü ile emin olunması gereken
bir şey Allah’ın korumasına ve güvencesine ısmarlanır. Bir kimse bu sözlerle
yakarışta bulunduğunda görmezden gelinemez. Özellikle tevhid akidesini kalplere
salmak için mücadele veren bir tevhid Peygamberinin kendisiyle alakalı bir
hususta bu sözün kıymetini unutması düşünülemez. Ayrıca unutulmaması gerekir ki
Allah’a kovulmuş, lanetlenmiş, tardolunmuş ve azaba düçar olacak şeytanın
şerrinden sığınılır. Bu sözün sonundaki kast edilen mana herkes tarafından
bilinir.
Tevhid akidesinin anahtarını gelişi güzel kullanan, sözün gittiği
yeri hesaplamayan ve aklıyla hareket etmeyen bir kadının aile yuvasına vereceği
tahribatlar tedavisi mümkün olmayan hastalıklar gibidir. Böyle bir izdivaçtan
en hızlı ve en kolay dönüş yolu henüz zifaf gerçekleşmeden önceki dönemde
nikâhı sona erdirmektir. Zaten bu gece için Allah (cc) kolaylıklar sağlayarak
tarafların birbirine muhtaç kalmadan; ama bu arada kadının mağdur olmaması için
mehrini alarak ayrılmasına fırsat vermiştir.
Son olarak bilinmesi gerekir ki, Hz. Peygamber bir beşer olmasına
rağmen onun hak ve vazifeleri normal insanlar gibi değildir. Ona farz ve haram
kılınan hususiyetler tahsis edilmiştir. Hz. Peygamber’e böylesine ağır bir yük
yüklenince eşlerinin de kendilerine mahsus hak ve hukuku olmuştur. “Ey
Peygamber’in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa (günah
işlerse), onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah’a göre kolaydır.” (Ahzâb,
33/30). Ayetinde bildirildiği üzere hataları normal insanlarınki gibi
karşılanmaz. Küçük hataları mazur görülebilir, fakat peygamberlik makamına
uygun olmayan büyük hatalara müsaade edilemez.
Hz. Peygamber’in cahiliye döneminin son dönemlerinde Kuzey ve Orta
Arabistan’ı hükmü altına alan Kinde kabilesinden iki hanımla evlendiği ve
ikisini de boşadığı rivayet edilir. Kaynaklarda bildirildiğine göre Hz.
Peygamber 9/630’da Rebiülevvel/Haziran ayında Kinde kabilesinin batnı olan Benî
Cüveyne’den Esmâ bint en-Nu’mân b. Ebü’l-Cevn ile evlendi (İbn Sa’d, 2001: X,
140). İbn Habîb, Hz. Peygamber’in bu kabileden Cüveniyye ile de evlendiğini
zikreder ve Cüveniyye ile Esmâ bint Nu’mân’ın farklı kadınlar olduğunu söyler. Fakat
anlatılan olay örgüsünden her ikisinin aynı kişiler olduğu anlaşılır. Esmâ’nın
kavmi arasında güzelliğiyle meşhur genç bir kadın olduğu bildirilir (İbn Habîb,
s. 94).
en-Nu’mân, Müslüman olduktan sonra Medine’ye gelir giderdi. Bir
defasında Hz. Peygamber’in yanına geldi ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Seni
Arapların en güzel dul kadınıyla evlendireyim mi? O, amcasının oğluyla evliydi.
Eşi ölünce dul kaldı. Seninle evlenmek ve sana gelmek istiyor.” dedi. Hz.
Peygamber onunla on iki ukıyye ve bir neş mehir (dört bin dirhem) karşılığında
evlenebileceğini ifade etti (Ebû Davud no: 2107). Hz. Peygamber’in bildirdiği
mehri kendi kabilelerinin örfüne göre az bulan en-Nu’mân “Ey Allah’ın
Rasûlü! Mehirden kısma!” deyince, Hz. Peygamber, “Ben eşlerime bundan
fazla mehir vermedim. Kızlarım da bu miktardan fazla mehir almadılar.”dedi.
en-Nu’mân, Hz. Peygamber’in evliliklerinde sabit tuttuğu ölçüye razı oldu ve “Ey
Allah’ın Rasûlü! Eşini sana getirecek birini gönder de onu alıp getirsin."
dedi. Hz. Peygamber Ebû Useyd es- Sa’idî’yi gönderdi (İbn Habîb, s. 95).
en-Nu’mân ile Kinde kabilesine giden Ebû Useyd, Esmâ’nın yeni
Müslüman olduğunu ve hicap konusunda dikkatli olmadığını fark edince onu uyardı
(İbn Hişam, 2006: IV, 401). Ebû Useyd orada üç gün kaldıktan sonra Esmâ’yı bir
örtü içinde deveye bindirip Medine’ye getirdi. Onu, Sa’ideoğulları mahallesine
yerleştirdi. Mahallenin kadınları yanına varıp “Hoş geldin.” dediler.
Oradan ayrıldıklarında onun güzelliğini dile getirdiler. Böylece onun gelişi
Medine’de yayıldı (İbn Sa’d, 2001: X, 138-139).
Hz. Peygamber’in yabancı kadınlarla evlenmeye başladığı duyulunca
Hz. Âişe, “Rasûlullah (sas) yabancılarla evlenmeye başladıysa bu demektir
ki, yakında bizden yüz çevirecektir.” diyerek diğer eşleri teyakkuza
geçirdi (İbn Habîb, s. 94). Gelini hazırlamak için Sa’ideoğullarının
mahallesine giden Hz. Peygamber’in eşleri, o kadını gördüklerinde kıskançlığa
kapıldılar ve “Sen bir kraliçesin, şayet istersen Râsulullah (sas)’tan
istediğini alırsın. Onun yanında değerin büyük olur. Bunun için de senin yanına
girdiğinde ondan Allah’a sığındığını söyle.” dediler (İbn Habîb, s. 94).
Esmâ’nın zifaf için hazır olduğu haberi gelince, Hz. Peygamber Ebû Useyd ile
birlikte beraber yürüyüp Sa’ideoğullarının mahallesine geldi. Eşinin yanına
vardığında eğilip onu öpmek istedi. Yüzündeki örtüyü kaldırıp da elini ona
uzatınca Esmâ “Senden Allah’a sığınırım!” dedi. Bunun üzerine Hz.
Peygamber “Benden Allah’a sığındın, öyle mi? Haydi ailene geri dön!”
dedi (İbn Habîb, s. 94; İbn Sa’d: 2001: X, 140; Buhârî, 4955; İbnü’l-Esîr,
1991: II, 285). Hz. Peygamber odadan dışarı çıktığında kızgınlığı yüzünden
okunuyordu. Dışarda bekleyen Ebû Useyd’e “Ey Ebû Useyd! Bu kadına râzikiyye
kumaşından iki kat giysi ver ve onu ailesine götür.” diye emretti (Rûdânî,
2011: IV, 18). Oradakiler “Ey Allah’ın Rasûlü! Ona hile yapıldı. O, çok genç
ve tecrübesizdir.” demelerine rağmen Hz. Peygamber verdiği karardan geri
dönmedi (Belâzurî, 1996: II, 94).
İbn Hişam, Hz. Peygamber’in bu kadını baras (alacalık) hastalığına
sahip olduğundan dolayı boşandığını söyler (İbn Hişam, 2006: IV, 401). Fakat bu
çok yaygın bir bilgi değildir. Aynı zamanda hicap (örtü) taktığı ve 'Mü’minlerin
Anneleri’nden sayıldığı da rivayet edilmektedir, ancak bazı yerlerde bu
reddedilmekte ve Hz. Peygamber’den ayrıldıktan sonra bir başka kişi ile
evlendiği bilinmektedir (Watt, 2016: 452). Kaynaklarda zikredildiği üzere
onunla el-Muhâcir b. Ebu Ümeyye b. el- Muğire evlendi. Bunun üzerine Hz. Ömer,
Esmâ’yı cezalandırmak istedi. Esmâ “Allah’a yemin olsun ki, bana hicab
uygulanmadı ve 'Müminlerin Annesi’ olarak da çağrılmadım.” deyince Hz. Ömer
onu cezalandırmaktan vazgeçti (İbn Sa’d: 2001: X, 141; İbn Habîb, s. 95). Esmâ,
Muhâcir b. Ümeyye’den sonra Kays b. Mekşûh el-Murâdî ile evlendi. Esmâ, Hz.
Peygamber’in evlendiği son kadın olarak gösterilir (İbn Habîb, s. 95).
Yukarıda zikredilen rivayetlerin birçoğunda Esmâ bint Nu’man’ın
Eûzü formunu kullanmasından dolayı Hz. Peygamber’in onu boşandığına işaret
edilmektedir. Daha önce bahsedildiği üzere bir peygamberin affetmeyeceği bu
kelimelerin sarf edilmesi boşama sebebi olabilir. Şayet böyle bir olay
gerçekleşmişse bu durumda Hz. Peygamber’in diğer eşlerinin kıskançlıkları mevzu
bahis olabilir. Aslında bir kadının kocasını kıskanması normal bir halin
yansımasıdır. Lakin çoğunluğu Kureyş kabilesinden olan Peygamber eşleri, en
hayırlı kimselerdendi. Hz. Peygamber “Dünya üzerinde bir binek hayvanına
bindirilip götürülen kadınların en hayırlıları Kureyş kadınlarıdır.”
buyurarak Kureyş’ten olan eşlerinin de kıymetini ortaya koymuştur (Belâzurî,
1996: II, 98). Kıskançlığı diğer kadınlara göre daha az olan Kureyşlilerdi.
Ensâr kadınları ise daha kıskançtı. Bir defasında Hz. Peygamber’e “Ensârlı
kadınlarla evlenmez misiniz?” diye sorulduğunda “Onlar aşırı
kıskançtırlar.” cevabını verdi (Rûdânî, 2011: IV, 18). Eşlerinin
kıskançlıklarına şahit olan; onları normal düzeyde gören Hz. Peygamber’in
yukarıdaki meseleden dolayı eşlerini uyardığı veya onlara bir müeyyide
uyguladığına dair bir rivayetin olmaması, bu durumun garipsenecek düzeyde
olmadığını gösterir.
Rivayetlerde geçtiği üzere, kadın dışarıdan etkilenerek Hz.
Peygamber’e böyle bir söz söylediyse kendi aklıyla olayları iyi muhakeme
edemediğini ve Peygamber eşi olmanın ağırlığına henüz kavuşamadığını gösterir.
Hz. Peygamber’in Kinde kabilesinden evlendiği bir diğer kadın, Hz.
Ebû Bekir döneminde irtidat edip sonra tekrar dönen Eş’as b. Kays’ın kız
kardeşi Kuteyle veya Kayle bint Kays’tır. (İbn Habîb, s. 95). Esmâ bint
en-Nu’man, Hz. Peygamber’den Allah’a sığındığını söyleyince Hz. Peygamber çok
kızdı ve kızgınlığı yüzünden okunuyordu. Bu sıralarda Medîne’de bulunan Kinde
krallarından Eş’as b. Kays “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu seni üzmesin, seni
güzellik bakımından bir benzeri daha olmayan biriyle evlendireyim mi?” diye
sorunca Hz. Peygamber onun kim olduğunu sordu. Eş’as, kız kardeşi Kuteyle’den
haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Onu eş olarak aldım.” dedi.
el-Eş’as, Hadramevt’e gitti. Onu alıp Yemen’den yola çıkınca Hz. Peygamber’in
vefat ettiği haberi geldi. Eş’as kız kardeşini memleketine geri götürdü ve
kendisi İslâm dininden çıktığı (irtidat ettiği) gibi kız kardeşi de irtidat
etti. Kadının irtidat etmesiyle nikâh bozuldu (İbn Sa’d: 2001: X, 142;
İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285).
Hz. Peygamber ile aralarında nikâh söz konusu olan Kuteyle bint
Kays daha sonraları İkrime b. Ebu Cehil ile evlendi. Fakat bu durum Hz. Ebû
Bekir’in hoşuna gitmedi. Hz. Ömer ona “Ey Rasûlullah’ın halifesi! O Rasûlullah’ın
hanımlarından değildir. Çünkü Rasûlullah ne onu muhayyer bıraktı; ne de ona
hicabı emretti. Kadının kavmiyle beraber irtidat etmesiyle Allah, Rasûlullah’ı
(sas) ondan uzak kıldı.”dedi (İbn Sa’d, 2001: X, 142; İbn Habîb, s. 95).
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir herhangi bir ceza vermekten sakındı.
Bu rivayetlerden öyle anlaşılıyor ki, henüz eşiyle zifafa girmeden
vefat eden peygamberin nikâhı tamamına ermemiştir. Kadının din değiştirmesi
nikâhın son bulacağına delalet ettiğinden evlilik akdi sonlanmıştır. Yani
Kuteyle İslâm dininden ayrılmasıyla boş sayılmıştır. Bu durum karşısında İslâm
hukukunun kuralları işletilmiştir. Bilinen o ki, İslâm hukukunda karı- kocadan
birisi, İslâm dininden çıkarsa, talaksız ayrılık vâki olur. Şayet koca dinden
çıkmışsa ve birleşme olmuşsa mehrin tamamı kadının olur. Birleşme henüz
gerçekleşmemişse bu sefer de yarısını alır (Yavuz, 2000: 298).
Hz. Peygamber 8/630’da Ramazan ayında insanların güzelliği
hakkında konuştuğu Kinâne kabilesinden Müleyke bint Ka’b el-Leysî ile evlendi.
Bu kızın babası Mekke’nin fethinde Halid b. el-Velid tarafından öldürülmüştü.
Hz. Âişe, bu kadının yanına girip “Babanın katiliyle evlenmekten utanmıyor
musun?” deyince kadın Rasûlullah’tan Allah’a sığındı. Bundan dolayı Hz.
Peygamber onu boşadı (Askerî, 1994: s. 84). Kadının yakınları Hz. Peygamber’e
gelip “Ey Allah’ın Rasûlü! O daha yaşı küçük biridir. Bunu anlamış da
değildir ve kandırılmıştır. Onu nikâhına geri al!” dediklerinde buna
yanaşmadı. Bunun üzerine onlar, Hz. Peygamber’den bu kadının Uzreoğulları’ndan
bir akrabasıyla evlenmesi için izin vermesini istediler ve o da izin verdi (İbn
Sa’d, 2001: X, 143). ez-Zührî ve arkadaşları Hz. Peygamber’in Kinâneli bir
kadınla evlenmesini kabul etmezler (Belâzurî: 1996, II, 97; Watt, 2016: 452).
Zührî gibi önemli tarihçilerin kabul etmediği bu rivayeti
ihtiyatla karşılamak gerektiğini düşünüyoruz. Kaldı ki kadının babasını Hz.
Peygamber değil, cihat için vazifelendirilmiş Hâlid b. Velid öldürdüğü
söylenmektedir. Hâlid, bu işi hevesinden yapmamıştır. Ayrıca bir kadının
babasının müşrik iken öldürülmesi evliliğe mani bir durum değildir. Zira Hz.
Sâfiyye’nin babası Huyey b. Ahtâb Hayber Fethi’nde öldürülmesine rağmen o Hz.
Peygamberle nikâh kıymıştır. Şayet Müleyke Hz. Peygamber ile evlenmiş ve böyle
bir kelam etmişse boşanması kaçınılmazdır. Çünkü Hz. Peygamber kendisinden
Allah’a sığınan birisiyle evli kalmazdı.
Kaynaklarda ismi açık bir şekilde beyan edilmemekle birlikte Hz.
Peygamber’in Beni Gıfar kabilesinden bir kadınla evlendiği bildirilir. Belâzurî
bu kadının daha önce adı zikredilen Amre bint Yezîd olduğunu rivayet eder
(Belâzurî, 1996: II, 94). Rivayete göre Hz. Peygamber bu kadının mihrini
ödeyerek nikâh kıydı ve onunla zifaf odasına girdi. Ona elbisesini çıkarmasını ve
soyunmasını söyledi. Kadın üzerindeki kıyafetleri çıkarınca vücudunda göğsünün
hemen yanında alacalık (abraş/baras) hastalığından iz gördü. Kadının daha önce
bildirmediği bu özrü fark edince “Elbiseni al ve giyin.” dedi. Sabah
olunca “Ailenin yanına git”dedi ve mihrini tam olarak verdi (İbn İshak,
2004: 286; İbn Kesîr, 1994: V, 497).
Yukarıdaki rivayetleri değerlendirmeden önce İslâm’daki evlilik
öncesi tarafların hak ve hukukuna kısaca göz atmakta fayda vardır. İslâm
dininde bir erkeğin mahremi olmayan yabancı bir kadının avret yerlerine bakması
caiz değildir (Buhari, Nikâh, 111; Muslim, Hacc 424). Evlenme
düşüncesiyle bakmaya ise meşru ölçülerde izin verilmiştir. Bizzat Hz. Peygamber
evlenmek isteyen sahâbelere eş adaylarına bakmayı tavsiye etmiştir. Sahâbeden
Muğire b. Şu’be evlenmek istediğinde Hz. Peygamber ona: “Evleneceğin kıza
bak! Zira bakman aranızdaki uyum için gereklidir.” demiştir (Tirmizî,
Nikâh, 5;
Nesâî, Nikâh, 17). Onun bu konudaki sözleri emir kipinde olsa da ruhsat ifade
eder. Taraflar bizzat kendileri halvete mahal vermeyecek bir mekânda bir araya
gelerek birbirlerinin el ve yüzlerine bakabilirler. Hatta âlimler bakmada izin
almaya gerek olmadığını ifade ederler. Daha fazlasına bakmak istenildiğinde
aracılar devreye sokulur. Erkek kendi tarafından bir hanımı yollayarak evlenmek
istediği kızın izin verilen yerlerine baktırabilir (Canan, 2005; XV, 526). Bir
defasında Hz. Peygamber’in görücü olarak seçtiği Ümmü Süleym’e evleneceği kızın
bacaklarına ve ağzına bakmasını tavsiye ettiği bilinmektedir (Hanbel: III,
231).
Taraflar birbirine bakmadığı veya baktırılmadığı zaman evlenilecek
kadının mahrem yerlerindeki özrü zifaf gecesi vakî olur. Bu gecede erkeğe
ürperti veren iz ve işaretlerden dolayı erkeğin iki seçeneği bulunur. Birinci
seçenek özrü kabul edip evliliğine devam etmek, diğeri ise henüz işin başında
evliliğe son vererek bir ömür boyu pişman olmamaktır. İlk gecenin verdiği
şehvet duygusuyla kadına sahip olup, daha sonra vücudundaki izden dolayı
kadından tiksinmek veya ileride bu meseleyi problem haline dönüştürmektense
baştan kalıcı bir çözüm almak aile saadeti için gereklidir.
Bu açıklamadan sonra rivayetleri ele alacak olursak, öncelikle
kaynaklardaki isimlerin muhtelif olması ve genel ifadelerin kullanılmasından
dolayı rivayetlere ihtiyatlı yaklaşmakta fayda vardır. Olayın gerçekleşme
ihtimali dikkate alındığında ümmetine her konuda örnek olan ve mutlu aile
tablosu için insanların başına gelebilecek her hali hayatında tatbik eden Hz.
Peygamber’in böyle bir boşama yapmasında hayır aranmalıdır. Özrü bulunan
kişileri boşama gibi bir hüküm çıkarmaktan ziyade bir ruhsat olabileceği
üzerinde yoğunlaşılmalıdır.
Belâzurî ve İbn Kesîr’in bildirdiğine göre Leyla bint Hatîm, Hz.
Peygamber’in yanına geldi. Hz. Peygamber, sırtını güneşe vermiş oturuyordu.
Leyla, eliyle sırtına vurunca Hz. Peygamber “Bu kimdir? Bunu siyah
(kurt/yılan) yesin” dedi. Bunun üzerine Leyla “Ben kuşlara yem verenin,
rüzgarla yarışanın, Hatîm’in kızıyım, Leyla’yım. Benimle evlenmen için kendimi,
sana arz etmek üzere geldim.” dedi (İbn Habîb, s. 96; Belâzurî, 1996: II,
98). Hz. Peygamber bu teklifi kabul ettiğini söyledi. Leyla kavmine dönünce olanları
anlattı. Onlar da “Ne fena iş yaptın! Sen kıskanç bir kadınsın. Rasûlullah
ise kendisini başkalarından kıskanan kadınlara sahiptir. Bu yüzden onlar sana
beddua ederler. Sen bu işten vazgeç” dediler. Kabilesindekilerin
sözlerinden etkilenen kadın Hz. Peygamber’in yanına tekrar gelerek akitten
vazgeçip nikâh sözleşmesini iptal etmesini istedi. Hz. Peygamber de kadının
istediğini yaptı. Kadın, bir gün Medine’nin bahçelerinden birinde yıkanmakta
iken bir kurt/yılan üzerine sıçradı, vücudunun bir kısmını parçaladı ve kadın
öldü (İbn Habîb, s. 96; İbn Kesîr, 1994: V, 499; İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285).
İslam hukukuna göre kadın kocasından kendisini boşamasını
isteyebilir; ancak koca, kadını boşamayı reddetme hakkına sahiptir. Şayet
yukarıdaki gibi bir olay gerçekleşmiş ise Hz. Peygamber’in zorlaştıran taraf
olmamak ve ümmetine bu konuda görüş genişliği sağlamak adına kendisinden
boşanma talep eden kadına izin verdiği anlaşılmaktadır. Lakin olay örgüsü ve
kadının başına gelenler efsanevi tarzda olması dikkatlerden kaçmamaktadır.
Sebâ veya Senâ bint es-Salt b. Habîb b. Hârise b. Hilâl b. Harâm
b. Simâk b. Avf es-Sülemî’nin Hz. Peygamber ile evlendiği fakat ona yetişemeden
vefat ettiği söylenir (İbn Habîb, Belâzurî, 1996: II, 97-98; Taberî, 1407: II,
214). Bu kadın Abdullah b. Hâzim es-Sülemî’nin halasıdır (İbn Habîb, s. 93).
Hakkında çok fazla bilgi bulunmayan Sebâ, Peygamber eşi olmayı hak etmesine
rağmen zifaf odasına giremediğinden mü’minlerin annesi olma payesini elde
edemedi.
Benî Âmir’den olan Âliye mescide girip çıkanları denetlerdi. Hz.
Peygamber’in diğer eşleri bunu kendisine anlattıklarında “Siz ona haksızlık
ediyorsunuz.” dedi. Onlar “Bunu sana gösterelim.” dediler. Birlikte
kadını izlemeye başladılar. Diğer eşlerinin söylediği gibi kadın mescide gelen
erkekleri izlemekteydi. Bunu gören Hz. Peygamber onu boşadı (İbn Habîb, s. 93;
Belâzurî, 1996: II, 97-98; Askalânî, Telhîs, III, 140). Kaynaklarda Hz. Peygamber’in
onunla zifafa girip girmediğine dair farklı rivayetler bulunmaktadır (Beyhâkî,
1344: VII, 70). İbn Habîb onun Hz. Peygamber ile bir müddet birlikte yaşadığını
söyler (İbn Habîb, s. 93). Kadın boşandıktan sonra amcasının oğluyla evlendi ve
ondan çocuğu oldu. Âlimler bu evliliğin peygamber eşleriyle evlenmenin henüz
haram kılınmadığı dönemde gerçekleştiğini söylerler (Abdürrezzâk, 1403: VII,
489; İbn Rüşd, 1988: III, 359; Askalânî, 1992: XVII, 16; Suyûtî, XLI, 163).
Sonuç
Hz. Peygamber’in zifaf gerçekleşmeden boşadığı iddia edilen veya
onun vefatıyla boş kalan bu hanımlara dair kaynaklarda birbirine muhalif
anlatımlar bulunmaktadır. Bir kaynağın kabul ettiğini diğeri hiç
zikretmemektedir. İşin doğrusu bu konu çelişkilerle dolu ve birçok husus
aydınlatılmaya muhtaçtır. Biz burada sadece iddiaları zikrederek kısa bir
değerlendirme yaptık. Bu anlatımların bazılarını mutlak doğru veya yanlış kabul
edilerek kesin hükümler çıkarılması doğru olmaz. Fakat hadis ve İslâm tarihi
kaynaklarının ittifakla üzerinde durduğu konulara dikkat etmek gerekir. Onların
bazıları İslâm aile hayatına dair örnekler barındırmaktadır. Hatta onlar zifaf
odasında edilen boş, gereksiz ve anlamı İslâm şiarına aykırı kelimelerden
dolayı nikâh akdinin bozulabileceğine işaret etmektedirler.
Yaşanılan hadiseler Müslümanların aile hayatına sirayet ettiği
kadar hukuksal sonuçlar da içermektedir. Allah katında cinsel birlikteliğin
vuku bulmadığı boşamalarda kadının “iddet” veya ‘terabbus’ süresini beklemeye
riayet etme ihtiyacı yoktur. Nitekim ayet-i kerimede “Ey iman edenler!
Mü’min kadınları nikahlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide
bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir
iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut’a verin ve kendilerini güzel bir
şekilde bırakın.” (Ahzâb, 33/49) emri vardır. Her konuda örnek olan Hz.
Peygamber, nikâhı altında bulunan kadınlardan zifafa girmediği hanımları
boşadıktan sonra ailelerine göndererek ayetin uygulamasını tatbik ettiği
anlaşılmaktadır.
Bu boşamalardan çıkarılacak başka bir hukuksal sonuç daha
bulunmaktadır. Bu hanımlar Peygamber eşi sayılmadığı gibi Peygamberin diğer
eşlerine denk değillerdir. Çünkü Hz. Peygamber onlarla birlikte olmamış, nikah
akitleri bitmiş ve onlara hicap [Hz. Peygamber’in hanımlarının diğer erkeklerle
perde arkasından görüşmesi] hükmü uygulanmamıştır. Bu yüzden mü’minlerin
anneleri statüsüne dâhil edilmezler (Laşin, 1987: 19). Peygamber eşi
olamadıklarından kendilerine uygulanan hükümler farklı olmuştur. Nitekim Hz.
Peygamber’in vefatıyla dul kalan eşleriyle başka erkeklerin evlenmeleri yasak
olmasına rağmen boşadıkları hanımların daha sonradan başkalarıyla
evlenmişlerdir. O halde bir kadının peygamber eşi sayılabilmesi için zifafın
olmasının ve peygamberin nikah-ı tahtında kalmasının şart olduğu zarureti
ortaya çıkmıştır.
Hz. Peygamber’in çok eşle evliliğinden cinsellik arayanların bu
rivayetleri de hesaba katmaları gerekmektedir. Zira o, evlendiği hanımların
güzelliklerine veya kadınlık taraflarına bakmamış, Allah’ın hükümlerini uygun yaşayıp
yaşamamalarına önem vermiştir. Evlendiği bir kadın ilahî çizgiden çıkmasıyla
yolunu ondan ayırmıştır. Şayet evliliklerinde şehevi duygu hakim olsaydı,
girdiği zifaf odasından geriye dönmezdi. Aslında o, kendisine emredileni
yapmakla vazifeliydi. Onun çok eşliliğinin asıl amacı nefsanî duyguları tatmin
etmek değil, İslâm aile modelini bir bütün yaşayarak geride örnek aile tablosu
bırakmaktır.
Kaynakça
Abdürrezzâk, E. B. (1403). el-Musannef, thk. Habibürrahman
el-A’zemî. Beyrût: Mektebetü’l-İslâmî.
Askalânî, İ. H. (1384/1964). Telhîsü’l-Habîr fî
Ehâdisü’r-Râfiî’l-Kebîr, thk. Seyyid Abdullah Hâşim. Medîne: yy.
Askalânî, İ. H.(1412/1992). el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, thk. Ali
Muhammed el-Becâvî. Beyrût: Dâru’l-Cîl.
Askerî, M. (1414/1994). Ehâdisü Ümmü’l-Mü’minin Âişe. et-Tevhidü
linneşr.
Belâzurî, Ahmed b. Yahya b. Câbir (1417/1996). Ensâbu’l-Eşrâf, thk.
Süheyli Zekkâr-Riyad Ziriklî. Beyrut: Dâru’l-Fikr.
Beyhâkî, H. A. (1344). es-Sünenü’l-Kübrâ ve fî Zeylihi. Mısır:
Dâiretü’l-Meârif.
Canan, İ. (2005). Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi. Ankara: Akçağ
Yayınları.
Ebü’l-Fidâ, İ. (trz). es-Sîretü’n-Nebeviyye, thk. Mustafa
Abdulvâhid.
Hâkim, E. A. (1411/1990). el-Müstedrek ‘ale’s-Sahîheyn, Beyrût:
Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye.
İbn Habib, M. C. (trz). Kitâbû’l-Muhabber, thk. Elisa
Lichtenstadter, Beyrut.
İbn Hişâm, M. C. A.(2006). es-Sîretü’n-Nebeviyye, çev: Hasan Ege.
İstanbul: Kahraman Yayınları.
İbn İshak, M. (2004). es-Sîretü’n-Nebeviyye, thk. Ahmed Ferîd
el-Mezîdî, Beyrût: Dâru’l-İlmiyye
İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ (1994). el-Bidâye ve’n-Nihâye (Büyük
İslam Tarihi), çev: Mehmet Keskin. İstanbul: Çağrı Yayınları.
İbn Rüşd el-Cedd, A. K. (1408/1988). el-Mükaddemât vel-Mümehhedât,
thk. Muhammed el-Hacî, Beyrût: Dâru’l-Garb.
İbn Sa’d, A. M. (1421/2001). et-Tabakâtü’l-Kübrâ, thk. Alî
Muhammed Ömer. Kahire: Mektebetü’l-Hancî.
İbnü’l-Esîr, M. (1991). el-Kâmil fî’t-Târih (İslam Tarihi), çev:
M. Beşir Eryarsoy. İstanbul: Bahar Yayınları.
İbnü’l-Esîr, M. (1972). Câmiü’l-Usül fî Ehâdisi’r-Rasûl, thk.
Beşîr Uyûn, Beyrût: Dâru’l-Fikr
Kazıcı, Z. (1991). Hz. Muhammed (sas)’in Eşleri ve Aile Hayatı.
İstanbul: Çağ Yayınları.
Kur’an-ı Kerîm.
LAŞİN, M. Ş. (1987). Ezvâcü’n-Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem.
Riyad: Mektebetü’l-Maârif.
Mâverdî, E. H. (trz). Kitâbü’l-Hâvî’l-Kebîr. Beyrût: Dâru’l-Fikr.
Rûdânî, M. (2011). Cem’ul-Fevâid min Câmi’il-Usûl ve
Mecma’iz-Zevâid. İstanbul: Ocak Yayınları.
Suyûtî, C. (911). Câmiü’l-Ehâdis.
Taberî, M. C. (1407). Târihü’t-Taberî. Beyrût:
Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye.
Watt, W. M. (2016). Hz. Muhammed Medine’de. İstanbul: KURAMER
Yayınları.
Yavuz, A. F. (2000). İslâm İlmihali. İstanbul: İstanbul Dağıtım.
Zehebî, Ş. A. (1427/2006). Siyerü A’lâmü’n-Nübelâ. Kâhire:
Dâru’l-Hadis.
[I]
Arş. Gör. Ordu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Bilim
Dalı.
E. posta: h.temir@hotmail.com
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar