Sustum Ama Gönlüm İçimde Bir Neyzen Oldu Gitti
Heddî nedârî der hoş-lıkaayî
Mislî nedârî der con-fezâyî
Güzel
yüzlülükte sınırın yok. cana can katışta eşin, benzerin bulunmaz.
Zamane ehlinden bir yana çekildim; sen gelesin diye vardım, eve
gittim.
Yemeğini tattım, yüzünü görmedim ama O değirmi ay yüzünü ne vakit
göstereceksin?
Dolunaysın, arı duru bir içim su kesilmişsin... mevki de sensin,
ululuk da, bağış madeni de.
Bugün sarhoşum, deliye tapıyorum; bir Tanrı eli, elimi tuttu
benim.
A benim padişahım sâkî, hadi, Allah için olsun, Allah için, o
şarabı fazla fazla sun; çünkü Murtazâ’sın sen.
Can bir bucakta çırpınakalmış... sun o şarabı da kurtulsun.
Bedenimin yarısı, öbür yarısıyla savaşıyor; hadi, ne vakte dek
eğleşeceksin? Barıştır onları.
Kuzgunla doğan bir kafese girmiş; her ikisi de öbürünün yarasına
uğramış.
Kafesi aç da gençleşsinler... kapıyı sen açtın mı, savaş kalmaz.
Göğsümüzde bir nefis var, bir de akıl. birbiriyle savaşmada, ikisi
de mihnet içinde, ayrılık sarhoşu.
Savaşmalarını istiyorsan ört kapıyı üstlerine; istemiy orsan sakalık
et onlara.
* Mademki canımızsın bizim; Mûsa’nın beşiği gibi at canımızı suya.
At da lanetlenmiş Firavun da bulamasın onu, kötülük etmek isteyen
herifler de.
Güzelim beşiği korkudan kurtulsun; ümitsizlikten halâs olsun; su
üstünde oynasın dursun.
Fakat suya kavuşmadı mı Firavun tanır, bilir onu.
Su beyi sensin, o su da boyuna vardır. sana insaf etmek düşer,
ihsanda bulunmak değer.
Mûsa, can korkusuyla evdeydi; ölümsüzlük amanını suda buldu.
Her şey suyla diridir; sudur bize gökten inen meze.
Suyun da suyusun, parlaklığın, gücün kuvvetin de parlaklığısın,
gücü kuvvetisin... su da güzelliği, akıcılığı senden bulur.
Nimet Karun’udur da tamahkârlık eder; senin bağışlarına karşı
yoksulluğa girişir, yoksulluk yolunu tutar.
Fakat bu ihsanı da yoksulluktan başka bir yolla kimsecikler elde
edemez; ululuk ıssıyla pek de savaşma.
Ağlayanı ister o, arayanı ister. savaş, inat, canı nimetten
ayırır.
Sustum ama gönlüm içimde bir neyzen oldu gitti.
Kaynak: Cilt 7-2
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy
GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar