Benazir Butto’nun Hayatı Ve Pakistan Kültür Hayatına Etkisi
Hazırlayan: BETÜL SAĞIROĞLU
Pakistan tarihi boyunca siyasi olaylarla ve
terörle mücadele etmiş, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya’nın kesişme
noktasında bulunan Pakistan stratejik önemi giderek daha iyi anlaşılan, nüfusu
200 milyona yakın, dünya siyasetinde önem arz etmekte olan bir ülkedir. Bu
sebeplerle yönetilmesi oldukça güç bu ülkede son döneme kadar beş yıllık görev
süresini dolduran olmamıştır. Başbakan ve Cumhurbaşkanının birbirleriyle
anlaşamadığı durumlarda, muhalefetin sert eleştirilerine maruz kalarak güç
kaybeden hükümet her defasında ya darbelere maruz kalmıştır ya da liderler
suikastlara kurban gitmiştir. Hükümetin en aktif olduğu, güçlü olduğu
dönemlerde de ülke dışından düşmanlar, içerdeki muhalefetle bir olup sinsi
oyunlarla yönetimi zayıflatmışlardır. Benazir Bhutto, Pakistan’ın üçüncü dünya
ülkesi konumunda görüldüğü bir zamanda, babasından aldığı bilgi ve tecrübe
sayesinde kendi eğitimini ve siyasi dehasını kullanarak Müslüman bir ülkeyi
başarılı bir şekilde yönetmiş, ülkeyi uluslararası arenada çok iyi bir şekilde
temsil etmiş birisidir. Kadın hakları ve mülteci hakları konusunda önemli
çalışmalar yapmış, halkın refah düzeyini yükseltmek için çabalamış, batıda
gördüğü demokrasiyi ve insan haklarını, yaşayış tarzını ülkesine getirmek için
büyük çaba sarf etmiş güçlü, başarılı, azimli bir liderdir. Pakistan halkının
derebeyleri tarafından ezilmesine, sömürülmesine müsaade etmemek için
uğraşmıştır. Pakistan’ın demokrasi annesinin ve halk tarafından seçilen ilk
başbakanının kızları olarak onların kaldığı yerden mücadeleye devam etmiş, onu
çok iyi yetiştiren başarılı bu iki lidere layık bir evlat olmaya çabalamıştır.
Hayatını, anne ve babasının, iki siyasi liderin rehberliğinde yaşamış olan
Benazir, “bu hayatı ben seçmedim, o beni seçti” diyerek biraz serzenişle
özetlemiştir. Ölmeden iki ay önce kendi kaleme aldığı “Doğunun Kızı” kitabında
da “Ben Pakistan’da doğdum. Benim hayatım Pakistan’ın çalkantılarını,
trajedilerini ve zaferlerini yansıtır” diyerek bizleri Pakistan’ı anlamamız için
kendi hayatını incelemeye yöneltmiştir.
“Toplumu değiştirme ,ülkeye modernizasyonu
getirme, kadın haklarını sağlama ve milyonlara umut verme fırsatı bu dünyada az
insana nasip olur....öyle hissediyorum ki gelecekte Pakistan ve beni yeni
mücadeleler, tehditler bekliyor.Kendilerine cihatçı diyen Taliban ve El-Kaide
örgütlerinin korktuğu kişiliğin simgesi olduğumu biliyorum.” diyerek sağlamaya
çalıştığı özgürlük ve sosyal adalet ortamını , kendini ve ailesini tehdit eden
unsurları gözler önüne sermiş, Pakistan’da özgürlüğü yok eden askeri yönetime
müdahalede bulunulmazsa başka terör örgütlerinin de ortaya çıkacağını ve
dünyada terör estireceklerini iddia etmiş ,Pakistan’da liberal bir hükümetin
varlığının sadece Pakistan için değil, uygarlıklar çatışması istemeyen herkesin
yararına olacağı öngörüsünde bulunmuştur. Nitekim onun ölümünün üzerinden
geçen zaman içerisinde hem babasının hem de kendinin haklı bir mücadele
yürüttüklerini yaşayarak görmekteyiz.
Pakistan’da eğitim için bulunduğum 2005 yılında
siyasi yasaklı olan o sırada Dubai’ de bulunan BenazirButto’yu merak edip
araştırmak istemiş ancak engellemelerle karşılaşmıştım. Arkadaşlar arasında
dahi konuşmanın mümkün olmadığı durumlar beni bu araştırmayı yapmaya
yönlendirdi. Kaynak bulmak o dönemde mümkün olmamıştı ancak suikast sonucu
öldürülüşünden sonra basında çokça makale ve birkaç kitaba ulaşabildim. Bir
kadın liderin özellikle kendi ülkesi Pakistan için bu denli canını dişine
takarak ölüm tehditlerine aldırmadan mücadele ederken öldürülmesi her insanı derinden etkiledi.
Aile kökenlerine bakıldığında Buttolar, dört
yüz yıl önce Rajasthan sınır eyaleti olan Jaselemere’den Sindh’e gelen Racput
göçmenlerindendir.[1] Rajasthan’da
yaşayan Budistler, burayı fetheden Türklere Rajput baskılarından kurtulmak için
yardım eder. Bunun sonucunda kurulan Müslüman Babür Devleti (Hint-Türk
İmparatorluğu) burada hüküm sürmeye başlayınca Rajputlar, Sindh bölgesine doğru
göç ederler. Henüz Müslüman olmayan Butto ailesi onların arasındadır. Altın
şehir olarak adlandırılan Jaselmere’den 15. yy.da ilk olarak Setho Han Butto,
Sindh gelir, yukarı Sindh bölgesinde Taluka Rotadero denilen yere yerleşir. Bu
sırada bölgeye Babür İmparatorluğu’na bağlı Kalhora Hanedanlığı hakimdir. Sind,
İndus Nehri’nin hayat verdiği fakat bazı zamanlarda da sel sularıyla tahrip
ettiği bir yerleşimdir. Yine de diğer bölgelere nazaran tarıma en elverişli
arazilerin olduğu bir bölgedir. Butto, klanı bu topraklara yerleşip pamuk,
pirinç, şeker kamışı üretimi yaparak bölgede yerleşmeye ve söz sahibi olmaya
başlar. Tarım faaliyetleri sonucunda zenginleşip burada adeta bir derebeylik
kurar, zemindar[2] olurlar.
Buttolar, asıl zenginliklerine ise Benazir
Butto’nun ‘Doğunun Kızı’ kitabında aşiret reisimiz diye bahsettiği Serdar Dodo
Han döneminde kavuşur. Butto klanının kahraman olarak gördüğü ve saygı duyduğu
Dodo Han, etraftaki klanlarla büyük mücadeleler vermiş, yaptığı bu mücadeleleri
kazanarak ailenin diğer klanlar arasındaki itibarını artırmış biridir. Zülfikar
Ali Butto’nun büyük büyük babası olan Dodo Han, dönemin en güçlü hanedanlığı
olan Talpur Hanedanlığı ile de ilişkilerini iyi tutmuş, onların sağladığı
olanaklardan faydalanmayı bilmiştir. Adeta hanedan lideri ya da ruhani lider
gibi yaşamış, tahtırevan ile omuzlarda taşınmıştır. Onun sayesinde Buttolar,
Sindh’ in elit aileleri arasına girmiştir. Kalhora Hanedanlığı döneminde
yerleşimlerin çevrelerine yapılan su kanalları sayesinde tarım faaliyetlerinde
büyük gelişme sağlanmış, Buttolar, bu dönemde daha da zenginleşmiş,
kazançlarıyla da topraklarını bir hayli genişletmişlerdir.
Sindh, feodal bir yapıya sahip bir birimdir.
Bölge imparatorluk himayesinde olsa da derebeylerin kurdukları sistem
işlemektedir. Feodal Sind gelenekleri Butto klanının davranışını büyük ölçüde
etkiledi ve etkilemeye devam edecek.3 Butto klanının Müslüman
oluşunun da Dodo Han zamanına denk geldiği muhtemeldir. Çünkü yönetim Müslüman Babür
İmparatorlarının elindedir. Buttoların bu denli yükselişi Sindh’in merkezinde
Müslümanların yaşadığı yerde nüfuz sahibi olması, yönetimle arasının iyi olması
ve saygınlık kazanması başka türlü açıklanamaz. Yönetim taraftarı bir siyaset
izledikleri ve onlardan etkilendikleri aşikârdır.
Babür Devleti zamanla farklı kültürlere ev
sahipliği yapan bu geniş coğrafyada hâkimiyetini kaybetmeye başlar. I. Dünya
Savaşı’nda Osmanlı’nın ve İslam halifesi olan padişahın yaşadığı güç durumlar
onunla birlikte hareket eden Babür Devleti’nin de gücünün sarsılmasına yol
açar. Aradaki bağların zayıflaması Hindistan’da da Müslüman ve Hindular
arasında gerginliklerin yaşanmasına neden olur. Uzun süredir bu topraklarda
olan ticaret bahanesiyle bu topraklara yerleşen İngilizler, bu durumu fırsat
bilerek Hindu ve Müslümanların aralarını açarlar. Açtıkları okullarda Hindulara
daha iyi bir eğitim vererek Müslümanları geride bırakmayı, Hinduları önemli
mevkilere getirmeyi amaçlarlar. Devlet kadrolarında Müslümanlara görev vermeyerek
aradaki düşmanlığı artırırlar. Böl, parçala ve yönet politikası güden
İngilizler, bu sayede yönetimi kısa sürede ele geçirip, bir imparatorluk
kurarlar.
İngilizler kurdukları okullarda misyonerlik
faaliyetleri yürütüp, bölgeyi Hıristiyanlaştırmaya, böylece de yönetimleri
altına almaya çalışırlar. Müslümanlar misyonerlik yaparak çocuklarının
dinlerini değiştirmelerinden korkup onları batı ilimleri okutan bu okullara
göndermemiş, bu sebeple geri kalmışlardır. Ancak zamanla bu konuda ne kadar
haklı oldukları ortaya çıkmıştır. Yönetime gelene kadar Hindulara iyi davranan
İngilizler, başa geçtikten sonra Müslümanlara uyguladıkları haksızlığı onlara
da yapmaya başlamışlardır. Hindular, zamanla Müslümanların İngilizler konusunda
haklı olduklarını anlayıp, birlikte mücadele etme kararı almışlardır.
Bu dönemde Buttolar, aydın kesimin
söylediklerine uyarak batı ilmi veren okullardan uzak durmamışlar, çocuklarını
bu okullarda okutmuşlar, inançlarını da korumuşlardır. Bu okullarda İngilizce
okuma, konuşma ve yazmayı öğrenen çocuklar, kurulan çeviri ofislerinde batı
ilminde çeviriler yaparak kendilerini geliştirmiş ve yüksek mevkilere
gelebilmişlerdir. Murtaza Bhutto, oğlu Şah Nawaz’ı İslami ilim öğreten bir
mektebe ardından da batı ilmi öğreten bir okula göndermiştir.
İngilizler, bölgeyi misyonerlik faaliyetlerine
devam etmiş, kurdukları kiliselerle Hinduları etkileri altına almışlardır.
Diğer yandan türlü oyunlarla zengin derebeylerin topraklarını ellerinden almaya
çalışmışlardır. Murtaza Bhutto da iftiraya uğramış, cinayetle suçlanarak
toprakları ve malikanesi elinden alınmıştır. Bir süre hapiste kalan Butto, çok
iyi avukatlar tutarak hapisten kurtulmuş, ancak bir süre sonra yine aynı
iftiraya maruz kalmıştır. Bu defa İngilizlerden kurtulamayacağını anlayıp
kaçmış, Pencap eyaletinde, daha sonra da Afganistan sınırında hükümdarın
misafiri olarak bir süre yaşamıştır. Ancak topraklarının ve malikanesinin
İngilizler tarafından elinden alındığını, ailesinin malikaneden çıkarıldığı
haberini alarak, onlar için endişelenip geri dönmüş, İngiliz adaletine teslim
olmuştur. Bunun karşılığında topraklarının bir kısmı ve malikanesi geri
verilmiş, kendine de avukat tutma şansı tanınmıştır. Hapisten kurtulan Butto,
31 yaşında aniden hastalanıp kısa zaman içinde vefat etmiştir. Yapılan tahkikatlar
sonucunda, yemekten sonra içtiği nargileye zehir karıştırıldığı ortaya
çıkmıştır. Murtaza Bhutto, oğlu Şah Navaz’ı İngilizlerle arası düzeldiği
sırada, birlikte çalıştığı İngiliz mühendisler sayesinde İngiliz Hükümeti
tarafından İngiltere’ye göndermeyi başarmıştır.
Shah Nawaz, Buttolardan ilk yurt dışına gidip
eğitim alan kişiydi ve gelenek ondan sonra da devam etti. Shah Nawaz eğitimine
devam ettiği sırada babasının rahatsızlandığı ve vefat ettiği haberini alır
almaz eğitimini bırakıp, ailesinin başında olmak üzere geri dönmek zorunda
kaldı. Shah Nawaz, 3 Mart 1888’de doğduğu Ghari Buksh Butto kasabasına geri
döndü ve erken yaşta siyasete atıldı. 1919’da Sindh genel valisinin
imparatorluk yasama konseyi temsilcisi vefat edince Şah Navaz onun yerine
seçildi. 1920’de bölge demokratikleştirilince Larkana’da seçim yapıldı. Şah
Navaz yeniden seçildi. Bundan sonra başarılar ardı ardına geldi. Önce birinci
sınıf sulh hakimi oldu ve İngilizlerin emrinde çalışmaya başladı. 1921’de
Bahadır Khan, 1925’te Hint İmparatorluğu’nun dostu unvanlarını kazandı. 1930’da
yeni yılın şövalyesi ilan edildi. Ondan Sindh’in en etkili zemindarı olarak söz
edilmeye başlandı.[3] 1937’de Sindh
mali müşaviri oldu, ancak Sindh’ in yeni yasama meclisi seçim kararı aldı.
Karşısına güçlü bir rakip olan eski Bombay başkanı, aynı zamanda kurnaz bir
avukat olan Hidayetullah çıktı. Bombay’daki Müslümanlara hizmet etmiş olan
Hidayetullah’ın aynı zamanda güçlü bir klan desteği vardı. Feodal sistem
işlemeye başlayınca Shah Nawaz seçimi kaybedip Kanoçya’ya döndü. Zülfikar Ali
Butto, küçük bir çocuktu. Babasının ne kadar üzgün olduğunu görüp bir gün
onları alt edeceğinin planlarını yapmaya başlamıştı. 1947’de İngilizlerin
ikinci dünya savaşından yenilerek çıkmasını fırsat bilen Hindu ve Müslümanların
birlikte mücadele edip bağımsızlıklarını ilan etmesi, ayrı iki devlet
kurmaları, M. Ali Cinnah’ın çabalarının sonuç vermesi ve Pakistan’ın kurulması
ile sonuçlanan güzel bir süreç yaşandı. Şah Navaz 1947’de Gujarat sınırında bir
prenslik olan Junagadh’ a taşındı. Burada halkın çoğunluğu Hindu, yöneticisi
ise Müslüman’dı.
M. Ali Cinnah’ın Şah Navaz ısrarı üzerine,
Butto, buradaki halkı Pakistan’a katma konusunda ikna etmeye çalıştı. Halk
kabul edip iltihak kararı alınınca Hindistan ve İngiliz yönetimi buna karşı
çıktı ve burayı kuşattılar. İç karışıklık çıkmasını, kan dökülmesini istemeyen
Butto, yönetimi Hintlilere devredip ailesiyle Pakistan’a döndü. Şah Navaz,
Pakistan’a geçtikten sonra birkaç yıl daha siyaseti sürdürdü. Ancak Larkana’ya
taşındıktan sonra emekli olup sedanter[4] bir hayat sürmeye başladı. Bu
sıralar, Zülfikar Ali Butto, eğitim almak üzere Amerika’da bulunuyordu. 19
Kasım 1957’de o hala yurtdışındayken babası vefat etti. Onurlu ve gururlu bir
lider olan Şah Navaz Butto, zemindar sınıfın geleneklerini sürdüren ama aynı
zamanda kendini batı eğitimine entegre etmiş, kendisini yetiştirmiş biriydi.
Oğlu Zülfikar Ali Butto’yu da siyasi mirasçısı olarak gördüğü için onun
eğitimine büyük önem vermişti Batı ilminin alınması gerektiğini biliyor, Zülfikar
Ali Butto’yu siyasi hayata hazırlıyordu. Siyasi hayal kırıklığı yaşamasına
rağmen kendine muhalif olanları kolayca affedebilen bir yapıya sahipti ve bunu
oğluna da öğretmişti. Zülfikar Ali Butto 5 Ocak 1928’de Larkana’da aile
konakları olan Al Murtaza’ da dünyaya gelmişti. Feodal bir yapı içinde erkek
çocuğu olması kutlama ile karşılanacak bir olguydu. Uzak yakın tüm dost ve
akrabaları onu kutlamışlardı. Cami hocası onun için Kuran okumuş dört halifeden
biri olan Hz. Ali’nin adı ile onun kılıcı Zülfikar’ın adını koymuştur.
Şah Navaz Sindh ’in Bombay başkanlığından
ayrılması için büyük çaba sarf etti. Sindh, kendine has bir dili, kültürü ve
etnik grupları olan, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir birimdi ona göre. On
yıl süren mücadeleden sonra yuvarlak masa konferansında, İngiltere’de, Mac
Donald Ramsey ile görüştü. Sindh’in ayrı bir eyalet olması konusu
gerekçeleriyle kurulan komitelerce incelendi ve haklı bulundu. Larkana’ya büyük
bir zaferle dönen Şah Navaz’a bu olay tarihte önemli bir kazandırdı. Çünkü bu
olay Pakistan’ın ayrı bir ülke olmasına, alt kıtadan ayrılmasına zemin
hazırladı. Shah Nawaz’ ın böyle düşünmesi çoğunluğu Hindulardan oluşan bir
bölgede, Müslümanların haklarının çiğnendiği, söz sahibi olamayacağı
sebebiyleydi. Nitekim Pakistan’ın alt kıtadan ayrılmasını yine aynı sebeple
istemekteydiler. Dönemin önemli şair ve yazarı İkbal de, diğer aydınlar da bu
şekilde düşünüyor, topluma bunu kabul ettirmek için kongreler düzenliyor,
makaleler yazıyorlardı. Bütün bu çabalar sonuçsuz kalmadı ve sonunda 1933’te
İngiliz Hükümeti Sindh’ in ayrılma kararını resmi olarak onayladı. Böylece
Pakistan’ın kuruluşuna zemin hazırlamış oldu.
Resmi adı Pakistan İslam Cumhuriyeti olan
Pakistan devleti 14 Ağustos 1947 tarihinde kurulmuştur. Bu dönemde Pakistan,
Hint alt kıtasında yaşayan bütün Müslümanları birleştirecek bir devlet olarak
tasavvur edilmiş ve İngiltere hâkimiyetinde bulunan Hindistan kolonisinde
Müslümanların çoğunlukta olduğu eyaletlerin bir araya gelmesi ile kurulmuştur.
Pakistan ismi de Hint kıtasındaki çeşitli Müslüman toplulukların ve eyaletlerin
baş harflerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur; P=Pencap,
A=Afganistan (bugünkü Peştun halkı ve Pakistan’da onların çoğunlukta olduğu
Hayber Paktuna), K=Keşmir, S=Sind ve Tan= Belucistan. [5]
Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeleri
birleştirme fikri ilk defa 1930 yılında ünlü şair Muhammed İkbal tarafından
ortaya atılmış, Pakistan fikrini siyasal alanda hayata geçiren ve kuran ise
Muhammed Ali Cinnah olmuştur. Cinnah, 1940 yılında “İki Millet Teorisi” olarak
bilinen teorisini ortaya atmış ve Hindistan’da Hindular ile Müslümanların
birbirinden farklı ki ayrı millet olduğunu ve bu yüzden de iki ayrı devlet
olarak düşünülmesi gerektiğini söylemiştir. 1947 yılında İngilizlerin İkinci
dünya savaşı sırasında, sömürge kurduğu coğrafyalarda etkinliğinin azaldığını,
eski gücünü yitirdiğini gören ve bunu fırsat bilen Cinnah bu düşüncesini
nihayet hayata geçirmeyi başarmıştır.
Bağımsızlık öncesinde Hindistan, doğrudan
İngiliz hâkimiyetinde olan bölgeler ve İngiliz hakimiyetine dolaylı yoldan
bağlı bulunan yerel prenslerin yönetimindeki prenslikler olmak üzere iki
bölümden oluşmaktaydı. Doğrudan İngiliz hakimiyetine bağlı eyaletlerde
referandum yapılıp halka Pakistan’a mı yoksa Hindistan’a mı ait olmak istedikleri
sorulduğunda, beş eyalette de çoğunluğu Müslümanlardan oluşan halk Pakistan’ı
seçmiştir. işte bu beş eyalette yaşayan halkın oluşturduğu bu ülkeye Pakistan
adı verilmiştir. Prensliklerde ise referandum yapılmamış, karar yönetimde
bulunan prenslere bırakılmıştır. Fakat prensler genel olarak yönettikleri
bölgelerdeki nüfusun yoğunluğuna göre tercih belirlemiş ve bu şekilde Müslüman
bir prens tarafından yönetilen ancak nüfusu çoğunlukla Hindu olan Haydarabad,
Hindistan topraklarında kalmıştır. Bunun tek istisnası ise Müslüman çoğunluğa
sahip olup Hintli bir Prens tarafından yönetilen Keşmir olmuştur. Keşmir
Prensinin Hindistan’a katılma kararını, Haydarabad gibi örnekleri göstererek
reddeden Pakistan, Keşmir’in Pakistan’a ait olması gerektiğini savunarak bu
bölgeyi ilhak etmeye çalışmıştır. Bugün Hindistan ile Pakistan arasında kangren
halini alan ve bugüne dek üç savaşa yol açan Keşmir sorunu bu şekilde
doğmuştur.7
Keşmir bölgesinin üçte ikilik kısmını Hindistan
yönetirken, sadece üçte birlik olan kısmının yönetimi Pakistan’a aittir.
Pakistan kontrolünde bulunan bu bölge, Azad Keşmir (Özgür Keşmir) olarak
adlandırılmakta ve özel bir statü ile yönetilmektedir. Geriye kalan ve Keşmir
eyaleti olarak adlandırılan büyük kısım ise Hindistan’ın on beş eyaletinden
biridir. Keşmir Hindistan’da Müslümanların çoğunlukta olduğu tek eyalettir
ancak bölgede bağımsızlık ya da Pakistan’a katılmak için referandum isteyen pek
çok siyasi ve silahlı hareket mevcuttur ancak Hindistan hükümeti bu isteği
görmezden gelmektedir.
Pakistan’ın tüm alt kıta Müslümanlarını bir
bayrak altında birleştirme isteği üzerine kurulmuş olması, birbirinden beş yüz
kilometre uzakta olan iki bölgenin Batı Pakistan ve Doğu Pakistan olarak iki
ayrı coğrafi ve idari birimden oluşan bir ülke olmasına sebebiyet vermiştir.
1971 yılında yaşanan iç savaş neticesinde bu iki bölge bölünmüş ve Doğu
Pakistan bağımsızlığını kazanarak bugünkü Bangladeş Devletini oluşturmuştur.
Pakistan günümüzde 200 milyona yaklaşan nüfusu
ile % 99’u Müslüman olan bir İslam ülkesidir. Konumu itibariyle Ortadoğu ve
Orta ve Güney Asya arasındaki kesişme noktasında bulunmasından ötürü dünyanın
önemli stratejik noktalarından birinde olması ve etrafı güçlü devletlerle
çevrili bulunması hasebiyle kaynaklarını askeri gücünü geliştirmeye ve
savunmaya ayırmak zorunda kalmıştır. Dünyada parmakla gösterilecek kadar az
sayıda olan nükleer silahlara sahip ülkelerin arasında yer alması, en kalabalık
ordulardan birine sahip olması Pakistan’ı önemli bir konuma getirmiştir. Bir
yandan ordunun bu kadar büyük bir güce sahip olması dış güçlere karşı onu güçlü
kılarken, diğer yandan ülkenin iç işlerinde ve yönetiminde bir takım
problemleri de beraberinde getirmiştir. Seçimlerle iktidara gelen hükümetler
sürekli ordunun baskısı altında kalmış ve gerek dış güçlerin etkisiyle gerekse
keyfi olarak yapılan darbelerle uzun ömürlü olmamıştır. Bu yönden Türkiye’nin
siyasi tarihi ile Pakistan’ın siyasi tarihi benzerlikler göstermektedir.
Özellikle halkın kendisini yönetecek kişileri kendi seçtiği ,demokrasinin güç
kazandığı ve toplumun refah seviyesinin yükselişe geçtiği dönemlerde yapılan
askeri darbelerin hükümetleri devirmesi sonucunda ülkenin geçici hükümetlerle
veya ordu tarafından alelade bir şekilde yönetilmesi zaman kaybından başka bir
şey değildir. Darbenin artık bir gelenek haline geldiği ülkelerde en büyük
zararı gören yine halk olmuş, darbeler sonrasında ülkenin içerde ve dışarda
güven ve prestij kaybetmesi sonucunda yaşanan ekonomik krizler halka büyük
buhranlar yaşatmıştır.
Pakistan’da başkanlık sistemi, yarı başkanlık
sistemi, parlamenter sistem ve askeri yönetim defalarca değiştirilerek
denenmiştir. Yaşanan siyasi istikrarsızlıklar ve bunun getirdiği olumsuzluklar
halkı canından bezdirmiş, nihayetinde de halkın protestolarının artması ile
demokrasiye kesin dönüş yapılmıştır. En son 1999 yılında Navaz Şerif hükümetini
devirerek iktidarı devralan Pervez Müşerref Pakistan’ın askeri darbeler
geleneğinde son halkayı oluşturmuştur... 2010 anayasa değişikliği ile Pakistan
bir kez daha parlamenter sisteme geri dönmüştür. Cumhurbaşkanının yetkileri
sembolik düzeye indirilerek başbakanlık ülke yönetiminde etkin hale
getirilmiştir. [6]
Pakistan dört eyalet ve doğrudan merkezi
yönetime bağlı üç özerk bölgeden oluşan federatif bir yönetim şekline sahiptir.
Bu eyaletler Pencap, Sind, Hayber Paktuna (eski adı NWFP- North Western
Frontier Province, Kuzeybatı Sınır Eyaleti) ve Belucistan’ dır. Üç özerk bölge
ise Gilgit-Baltistan Bölgesi, Özgür Keşmir Bölgesi ve Afganistan sınırında yer
alan ve kabilelerin denetimine bırakılan Kabileler Bölgesi’ dir. Eyaletlerin
her birinin kendi meclisi, hükümeti ve başbakanı vardır. Seçimlerde hem eyalet
meclisi için hem de federal meclis için ayrı ayrı oy kullanılmaktadır. Bunların
dışında her eyalette ülkenin başbakanı tarafından atanan valiler de
bulunmaktadır. Normal şartlarda valilerin görevi daha semboliktir, ancak ara
rejim dönemlerinde ve askeri yönetimler altında valilerin gücünün arttığı
görülebilmektedir. [7]
2010 yılından itibaren federatif yapı
güçlendirilmiş, eyaletlerin yetkileri arttırılarak bağımsızlık taleplerinin
önüne geçilmiş, eyaletler arasında oluşan dengesizlikler giderilmeye
çalışılmıştır. Ülkedeki eyaletlerin daha küçük ve daha eşit birimlere bölünmesi
ve bu dengesizliğin ortadan kaldırılması konusu gündeme gelse de, bugüne kadar
bu konuda herhangi bir gelişme yaşanmamıştır.
Pakistan sadece eyaletlere ve belli başlı etnik
gruplara bölünmüş bir ülke değildir. Bölgesel aidiyetler, etnik kimlikler,
kabile bağları, aile ilişkileri, dini bölünmeler ve siyasi gruplaşmalar çoğu
kez iç içe geçmekte ve bu durum Pakistan siyasi ve sosyal hayatını
karmaşıklaştırmaktadır. Bu kaotik çoğulculuk Pakistan için bir yandan sorun
gibi görünmekle birlikte, ülkede kamplaşmaların çok keskin ve net olmasını
engellemek ve Pakistan devletine, çatışan gruplar arasında bir denge kurmak
suretiyle, fazladan bir hareket alanı açmaktadır. 10
Pakistan’da din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılmamış olması yani Türkiye’de olduğu gibi laik bir yönetimin olmaması
birçok sorunu beraberinde getirmekte ve Pakistan’ı yönetilmesi zor bir ülke
yapmaktadır. Bir anket şirketinin araştırma sonucuna göre Pakistan’da halkın
%78 i din ve devlet işlerinin birbirine bağlı olmasını ,%16 sı belli bir
prensiplerini dinden almasını ,%2 si ise bağlı olmamasını istemektedir. Bu
durum çoğunluğun laik bir yönetim istemediğini ortaya koymakta, bu da
kozmopolit bir yapıya sahip olan Pakistan’da dinsel, mezhepsel ve etnik
çatışmaların sürekli olarak yaşanmasına ve siyasal istikrarı tehdit etmesine
yol açmaktadır. Buttolar, bu yapıyı eleştirdikleri için sürekli köktendinciler
tarafından tehdit edilmekteydiler.
Zülfikar Ali Butto’nun
Kişisel Hayatı
Zülfikar Ali Butto,5 Ocak 1928’de Sind’in
Larkana kasabasında bulunan aile malikanesinde dünyaya geldi. Sind feodal
yapıya sahip bir birimdi. Böyle bir yapı içinde erkek çocuk olarak dünyaya
gelmek sevinçle, kutlamalarla karşılanacak bir olguydu. Ata yadigarı olan
Al-Murtaza adındaki malikane günlerce uzaktan yakından onları kutlamak için
gelen misafirlerle dolup taştı. İslami usule uygun olarak camide görevli
bulunan molla tarafından Kuran-ı Kerim okutuldu ve bebeğin ismi konuldu. Molla
ona isim olarak dört halifeden biri olan, mücadeleci bir ruha sahip Hz. Ali’nin
ve kılıcı Zülfikar’ın adını koymayı uygun bulmuştur. Annesi evlenmeden İslam’ı
seçmiş güzel bir Hindu kızı Khurshid Begüm’ dür. Babası Pakistan’ın kurucusu
Muhammed Ali Cinnah’ ın yol arkadaşı, siyasi lider Shah Nawaz Bhutto’ dur.
Khurshid Begüm, çekici, etkileyici bir kadındı.
İnsanlarla iletişimi oldukça iyi olan Khurshid Begüm, çevresindekilerin
beğenisini kazanmış, muhabbeti güzel, sevilen sayılan bir insandı. Ancak Butto
klanının dışından biri olması ve fakir bir aileden geliyor olması, klan
tarafından haksızlıklara, hakaretlere uğramasına zaman zaman dışlanmasına neden
olmaktaydı. Bu feodal sistemin acımasızlığına rağmen, çevresindekilere
gösterdiği saygı, sevgi ve eşitlikçi tutum sayesinde klan içerisinde bir
zamanla yer edinmeyi başarmıştır. Bu tavırlarıyla hem çocuklarının hem de
eşinin saygısını kazanmıştır. Birbirlerine karşı sevgi duyan ve daima bağlı
kalan Shahnavaz ve Khurshid çiftinin dört çocukları olmuştur. Ancak ne yazık ki
hayat onlara evlat acısını art arda yaşatmış, İmdad ve İskender erken
yaşlarında vefat etmişlerdir. Zülfikar Ali, onların tek erkek evladı olarak
kalmış, bu sebeple de küçük yaşlardan itibaren ona çok özen göstermişlerdir.
Ondan sonra, Benazir adında bir kız çocukları olmuş ancak on yaşlarında henüz
manastır okuluna devam ederken aniden rahatsızlanarak o da vefat etmiştir. Aile
geçirdikleri oldukça kötü günlerin ardından Zülfikar için ne gerekiyorsa
yapmaya karar vermiştir.
Zülfikar, okulunda başarılı ve çalışkan,
okuldan arta kalan zamanında babasından hiç ayrılmayan, hayatı hayatın içinde
öğrenen bilinçli bir çocuktur. Babası onunla hep gurur duymuş, her daim
arkasında durup onu desteklemiştir. Onu en iyi okullarda okutmuş, en iyi eğitimleri
aldırmıştır. Ona köklerine bağlı olmanın öneminden bahsetmiş ve nereye giderse
gitsin köklerinden kopmaması gerektiğini her fırsatta hatırlatmıştır.
Buttoların aile malikanesi Al-murtazanın
girişinde atalarının portreleri yer almaktadır. Ailenin feodal yapısı ve
karakteristik özelliği hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan bu portreleri
Shahnavaz oğlu Zülfikar’a anlatmış; aile geçmişi hakkında bilgiler vermiştir.
Bu bilgileri çocuklarına da aktarmasını istemiş, böylece nesilden nesile bu
bilgilerin aktarılmasını sağlamıştır. Buttoların bir geleneği de çocuklara
atalarının isimlerini vermeleridir. Bu da yine atalarına duydukları saygıdan
kaynaklanmaktadır. Bulundukları yerlere, bugünkü miraslarına atalarının
çabaları ve mücadeleleriyle gelinmiştir. Shah Nawaz tek siyasi mirasçısı olarak
gördüğü Zülfikar’a atalarını ve bıraktıkları mirası defalarca anlatmıştır.
Shah Nawaz, her ne kadar köklerine bağlı biri
olsa da ,ülkenin içinde bulunduğu durum itibariyle iyi bir eğitimin ancak yurt
dışında alınması gerektiğini düşünen ,eğitime çok önem veren aydın biriydi.
Benazir Butto, onunla ilgili kitabında şöyle demiştir: ‘Buttoları halkı boğan
derebeylik sisteminden çekip çıkarmak isteyen ilk insan, benim büyükbabam
Ghulam Murtaza Buttonun oğlu Sir Shah nawaz olmuştur’[8]
Zülfikar Ali
Butto’nun Eğitim Hayatı
Shah Nawaz, ülkedeki geri kalmışlığın,
cehaletin ancak iyi bir eğitimle, haklarını öğrenmekle, aydın insanların
yapacağı akıllıca hamlelerle düzeleceğini bildiği için oğlu Zülfikar’ı önce
Pakistan’daki iyi eğitim veren; yabancı dil öğreten okullarda okutmuş, sonra da
yurt dışına göndermiştir. Ancak bunları yapmadan önce misyonerlik
faaliyetlerinden onu korumak için küçük yaşlardan itibaren kendi dini olan
İslam’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim’i ona öğretmesi için mollalardan ders
aldırmıştır. Manastır okulunda ilköğretimi bitiren Zülfikar Butto, liseyi
babasının seçimlerden yenik çıkmasının ardından taşındığı Bombay’da bir
katedral lisesinde okumuştur. Bu okul seçkin ailelerinin çocuklarının gittiği,
geleceğin en iyi siyasetçilerinin, gazetecilerinin, sporcularının yetiştiği bir
okuldur. Burada okurken Cambridge sınavlarına hazırlanan Zülfikar, aynı yıl kız
kardeşi Benazir’in ani ölümü sebebiyle buhran yaşamış, sınavları geçememiştir.
Ancak ertesi yıl girdiği sınavları başarıyla tamamlayan Zülfikar, batı
eğitimine hazır hale gelmiştir.
Üniversiteyi Amerika’da California’daki
Berkeley Üniversitesi’nde okumaya karar veren Zülfikar Ali, siyasal bilimler
dersleri almış ve okulunu onur belgesi ile erken bitirmiştir. Buradan babasının
yönlendirmesi ile İngiltere’ye geçen Zülfikar Ali, burada Oxford
Üniversitesi’nde hukuk alanında yüksek lisansını yapmıştır. Babasının beklediği
gibi güzel bir sonuçla burayı da bitiren Zülfikar, 1953 yılında Pakistan’a
dönüş yapmıştır. Yurt dışında eğitim alan ve köklerinden kopan birçok kişinin
aksine o asla ülkesiyle bağlarını koparmamış, hatta arkadaşlarına bir daha geri
dönmeyeceğini amacının ülkesine hizmet etmek olduğunu anlatmıştır. Birkaç yıl
avukatlık yapan Zülfikar Butto,1956-1958 yılları arasında Sind eyaletinde
bulunan bir üniversitenin hukuk fakültesinde hukuk dersi vermiştir.
Zülfikar Ali
Butto’nun Siyasi Hayata Girişi
Zülfikar Ali Butto, daha küçük yaşlardayken
babasının konumundan dolayı siyasete ilgi duymaya başlamıştır. Henüz 13 yaşındayken
kendinden on yaş büyük olan uzaktan kuzeni ile mal paylaşımı sebebiyle
evlendirilen Zülfikar’a, Nao Daranın yönetimi kalmıştır. Bir çok şeyle mücadele
etmeyi küçük yaşta öğrenen Zülfikar, daha sonra ailelerin farklı istekleri
sebebiyle bu evliliği bitirmiş olsa da derebeylik sisteminin getirdiği
zorlukları bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Babasının siyasetini yakından takip
eden Zülfikar, onun siyasi mirasçısı olarak ondan siyasetin inceliklerini
öğrenmiş bağlantılar geliştirmeni önemini kavramıştır. Güçlü kişilerle ittifak
yapmanın gerekliliğini de öğrenmiştir. Babası onu Sind’ in siyasi baronlarıyla
tanıştırmış, çevre edinmesini, dostunu düşmanını, rakiplerini yakından
tanımasını sağlamıştır.
Zülfikar doğduğu yıl, babası malikanede verdiği
bir davette M.Ali Cinnah ile tanışmış ve bundan sonra hep görüşmüşlerdir.
Zülfikar henüz altı yaşlarında iken Bombay’a taşınan aile, Cinnah ile
samimiyetlerini arttırmış, dava arkadaşı olmuş Pakistan’ın kurulması için
birlikte çalışmışlardır. Zülfikar liseye giderken, babasının Cinnah ile yaptığı
toplantılara katılmış, kendi de onlara fikirlerini beyan etmiştir.
Zülfikar, Cinnah’ın onaylı bir takipçisi idi.
İki ulus teorisinin büyük bir savunucusuydu. Pakistan olmadan Müslümanların hak
ve çıkarlarının korunamazdı.[9] Shah
Nawaz Pakistan davasına sessiz bir şekilde derinden bağlıydı.[10] O, Bombay’ın
Sind’ den ayrılmasının Pakistan’ın kurulmasına zemin hazırlayacağını biliyor ve
bunu savunuyordu. Onun ofisinde bu konu konuşulurken Zülfikar da babasını
destekliyordu.
Üniversite yıllarında Cinnaha mektup gönderen
Zülfikar,şimdi öğrenci olduğunu ,elinden bir şey gelmediğini ancak bir gün geri
döneceğini ve ülkesi için canını bile gözünü kırpmadan feda etmeye hazır
olduğunu yazmıştı. Cinnah ise ona cevap olarak yazdığı mektupta öğrencilik
hayatını başarıyla tamamlayıp iyi bir siyasetçi olacağına inandığını, bir an
önce okulunu bitirip ülkesine hizmet etmek için geri dönmesi gerektiğini
anlatmıştı.
Cinnah da Zülfikar Ali gibi yurtdışında eğitim
almak istemiş, işletme okumak üzere ingiltereye gitmişti.Ancak orada fikri
değişmiş,hukuk okumaya karar vermişti. İngiliz politikasını yakından takip
etmek için sık sık avam kamarasının toplantılarına katılırdı.19 yaşında genç
bir avukat olarak Hindistan'a döndüğünde Bombay da sulh mahkemesinin baş
yargıçlığını yapmıştı. 1900'lü yıllarda ise siyasete ilgi duymaya başladı.
Hakkı hukuku iyi bilen bir insan olarak 1.dünya savaşında Hindistan’ın
İngilizler için yaptığı fedakârlığın bir karşılığı olması gerektiğini düşünerek
çalışmalar yaptı. Hindu ve Müslümanların birlikte hareket ederek bağımsızlık
mücadelesine girmesi için uğraşan Cinnah, gereken desteği göremedi.Kurdukları
parti ve komitelerde İngilizlerin desteğini alan Hindular çoğunluğu
oluşturdukları için, Müslümanlar yeteri kadar temsil edilemiyordu Gandhi'nin
“pasif direniş hareketine” [11] katılmayan;
Cinnah üyesi olduğu bütün kurum ve kuruluşlardan istifa ederek İngiltere'ye
gitti. 1934 yılında geri dönen Cinnah, All India Muslim League başkanlığına
seçildi.1939’da İkinci Dünya Savaşı’na İngiliz hükümetinin emrivaki yapıp
kamuoyuna sunulmadan savaşa girme kararını, kongre hükümeti bağımsızlık isteyip
istifa etmiş, böylece meclisi kapanmış ve bunu fırsat bilen Cinnah,
çalışmalarına hız vermiştir.
Nihayet ikinci dünya savaşının Anadolu’da Türklerin
lehine sonuçlanması ile prestij kaybeden, savaştan yorgun ve yara almış
vaziyette çıkan İngiliz hükümeti Hindistan’daki gücünü yitirmeye başlamış, bu
durumu fırsat bilen Hindu ve Müslümanlar birlikte hareket ederek 1947’de
bağımsızlık istemişlerdir. Ağustos 1947’de bağımsızlığını kazanan Müslümanlar,
Pakistan İslam Cumhuriyeti'ni Muhammed Ali Cinnah ile kurmuştur. Cinnah,
Mustafa Kemal Atatürk’ü halkıyla birlikte verdiği mücadele ile tanımış ve
kurduğu Cumhuriyetle küllerinden yeniden doğan bir ulusu; emperyalistlere boyun
eğmeyen bir mücadeleyi yakından takip etmiş ve onları örnek almıştır. Dünyada
eşi benzeri görülmeyen bu galibiyet ona da ilham kaynağı olmuş, halkın gücüyle,
güçlü bir liderle cumhuriyet rejiminin kurulabileceğini hayal etmeye başlamış
ve nihayet emeline ulaşmıştır. Cinnah ve Butto ailesi onlara ilham kaynağı olan
bu büyük lidere ve ülkeye her zaman derin sevgi ve saygı duymuşlardır.
Zülfikar Ali
Butto’nun Pakistan’a Dönüşü
Zülfikar Ali Butto, 1951 yılında Nusret Butto
ile evlendi. Nusret Butto İranlı sanayici bir iş adamının kızıydı. Şii
Müslümanlarındandı. Üniversite eğitimi almıştı. Pakistan kurulduğunda Ulusal
Muhafızların kadınlar birliğinde subay olarak çalışmıştı. Butto kadınlarına
göre daha modern biriydi.
1953 yılında Zülfikar Ali Butto eğitimini
tamamlayıp ülkesine döndüğünde, siyasi istikrarsızlık bu yeni ülkede
kronikleşmiş bir hal almıştı. İç karışıklıklar ciddi sıkıntılara yol açmış ve
Müslüman birliği felakete sürüklenmişti, aynı zamanda seçim de yakındı. Genel
Vali Ghulam Muhammed, başbakan Nazimuddin’i yasaya aykırı bir şekilde görevden
uzaklaştırmış, onun yerine İngiliz yanlısı tavırlarıyla bilinen Buğra'yı göreve
getirmişti. Pencap il başkanının yaptığı siyasi oyunlar başkentte de
hissedilmiş; ülkenin ilk Başbakanı Liyakat Ali Han suikasta uğramıştı.
Yabancıların verdiği raporlara göre ülkenin prestiji fena halde sarsılmıştı.
Muhalefetin baskısı artmıştı, rejim kötüye gidiyordu. Dış ilişkilerde Pakistan
Amerika’ya boyun eğmiş durumdaydı. Karaçi’de askeri bir ittifak yapmak üzere
gizli bir anlaşma imza edilmiş, ardından yapılan ziyaretler ile bu iki ülke
arasındaki ilişkiler daha da güçlendirilmiştir. Karaçi’de bayan Richard Nixon
‘ın onuruna verilen ziyafette Buttolar da davet edilmiş, Nusret Butto’nun
eşliğinde gelen Zülfikar Ali Butto da resmen tanıtılmıştır.
1950’li yıllar Pakistan’da çalkantılı geçmiş,
bu dönemde başa geçen liderler Nazimuddin, Bogra, Chawdhuri, Suhrawardy ve
Firuz Han, güçlerini yanlış kullanmış, hatalı hamleler yaparak ülkede çok daha
derin krizin yaşanmasına yol açmışlardır. Bu kriz ülkenin varlığını tehdit eder
duruma gelmiştir. Pakistan’ın batı yanlısı sözde liderleri koltuk kapmaca oyunu
oynarken, Hindistan’ın bağımsız ve tarafsız politikacısı Nehru’nun yıldızı
parlamaya devam etmiştir.
Zülfikar Ali Butto da dış görünüşüyle batı
yanlısı görüntüsü verse de aslında köklerine bağlılığı, istekleri,
milliyetçiliği ve ülkesine sadakati tartışılmazdı. Ancak ülkesinin refah
seviyesinin düzelmesi, yabancı boyunduruğundan kurtulması, gençlerin eğitimine,
kendilerini yetiştirmelerine önem vermesine, çok çalışmasına bağlıydı. Bunun
için yurt dışında onun gibi eğitim almaları, cehaletten kurtulmaları, farklı
bakış açıları edinmeleri ve haklarını savunmayı öğrenmeleri gerekliydi.
Butto ülkesi için, temiz bir siyaset yapmak
üzere, ülkesini muasır medeniyetler üzerine çıkarmak üzere, halkını refaha
kavuşturmak üzere ülkesine dönmüştü. Karakterinin şekillendiği o yıllarda
batıda olmasına rağmen düşünceleri değişmemişti. Batıya asla duygusal bir özlem
duymuyordu. Hatta üniversite arkadaşları ona dönüp dönmeyeceğini sorduklarında
onlara ülkesinde yaşayacağını ve geri dönmeyeceğini, onlarla ancak Pakistan’a
gelirlerse görüşebileceğini söylemişti.
Zülfikar Ali Butto’nun yurt dışından döndükten
sonraki dönem de önemliydi. Berkeley ve Oxford ulusal konularda mücadele edecek
entelektüel ekipmanı ona sağlamıştı.15 Butto, önce avukatlık
mesleğini yapmış; 1956-58 yılları arasında Sind bölgesinde bulunan Hukuk
fakültesinde Hukuk dersi vermiş; İskender Mirza’nın Cumhurbaşkanı olduğu
dönemde de Ticaret Bakanı olmuştur. Muhammed Eyüp Han’ın darbesiyle yıkılan
hükümetten sonra Butto görevine devam etmiştir. 1963-1966 yılları arasında
Dışişleri bakanlığı yapmış, bu dönemde yönünü batının aksine Rusya ve Çin’e
çevirmiş, bu iki ülkeyle yakın ilişkiler geliştirmiştir. Bu dönemde çıkan
Hindistan - Pakistan savaşının devam etmesini istediği için görevinden
azledilmiştir.
1967 yılında Pakistan Halk Partisi kurulmuştur.
Kurucu eşi Nusret Butto, ilk parti başkanı ise Zülfikar Ali Butto’dur. Eyüp Han
döneminde ona muhalif olup, koyu bir diktatörlük uyguladığını savununca araları
açılmış, bu sıralarda Eyüp Han’ a yapılan suikast ile suçlanmıştır. 1968 de
diğer muhalefet liderleriyle birlikte hapsedilen Butto, muhalif partilerinin
yoğun desteği üzerine Eyüp Han ‘ın istifa etmesi ve görevi Yahya Hana
devretmesi ile 1969 da serbest kalmış, başbakan yardımcısı ve sonra da dış
ticaret bakanı olmuştur.
1970 yılında Pakistan’da genel seçimler
yapılmış, hiçbir partinin tek başına iktidar olamamasının ardından koalisyonlar
da kurulamayınca ülkede iç karışıklıklar çıkmıştır. Sorun zamanla çözülemeyip
karışıklıklar devam edince ülke iç savaşa sürüklenmiştir. Bu arada 1971 yılında
özellikle dil problemi yüzünden halk arasında gerginlikler yaşanmıştır. Doğu Pakistan’da
Bengalce konuşulurken batıda Urduca konuşulması anlaşmazlıkların çıkmasına
sebep olmuştur. Doğu Pakistan, Hindistan’ın desteğini alarak Bangladeş adıyla
yeni bir devlet kurmuştur. Yahya Han 1971 savaşı sonrasında hapsedilmiş,
hükümeti Zülfikar Ali Butto devralmıştır. 1972’de Ulusal Meclis başkanı Mart
1972 de ise Pakistan İslam Cumhuriyeti Başbakanı olmuştur.
Zülfikar Ali Butto, korkunç derecede kurnaz ve
akıllı bir politikacıydı. O, fakirlere ve mülkleri elinden alınmış insanlara
hitap etmesi gerektiğini zamanın politikacılarından çok önce fark etmişti.16
Rakipleri ona birçok isim taktılar. Kimisi
fırsatçı, kimisi Butto Han, kimisi de Pakistan
imparatorluğunun majesteleri diyordu. o
geleneksel siyasetin dışına çıkmış, yeni bir
siyaset anlayışı geliştirmişti.
Zülfikar Ali Butto, siyasi bir fenomendi.[12] Kısa sürede
halkı için devrim niteliğinde yenilikler yapmıştı. Kırsal kesimde yaşayan halka
elektrik götürüldü, fakir çocuklar için okullar, parklar, bahçeler, asfaltlama
çalışmaları, Çin sınırına yeni bir otoyol, okuma yazma kursları, tüneller gibi
birçok hizmet yapıldı.[13] Zengin
azınlığın elindeki toprakları fakirlere pay edecek, sosyalist ekonomi
politikası uygulayacak, Pakistan’ın yirmi iki meşhur zengin ailesinin elinde
bulunan kuruluşları millileştirecekti. Zenginlerin emrinde çalışan asgari
ücretlilerin maaşları artırıldı, sendika kurma hakkı tanındı. Bütün bu
iyileştirmeler halkın sevgisini saygısını kazandırdı ancak zengin sanayiciler
verdikleri maaşlardan, toprak ağaları çalışanlara verdikleri topraklardan ötürü
olanlardan memnun değildiler. Çalışmaya izni olmayan kadınlara çalışma izni
verilmesi, kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olması, yapılan bazı sosyal
reformlar aşırı dinci kesimi rahatsız etti. Kısacası, Pakistan’ın kuruluşu
sırasında muhalif olanlar 1977 de yeniden sahnedeydi. Kapitalistler, gericiler,
modern hayat istemeyen tutucular, hükümet karşıtı ayrılıkçılar hepsi Butto’ya
karşı birleşip muhalif olmuşlardı. Böyle bir ortamda demokrasiden söz etmek
oldukça zor görünüyordu. Kimilerine göre böyle kozmopolit bir ülke ancak askeri
güçle yönetilebilirdi. Ancak Zülfikar Ali Butto demokrasiyi hayata geçirme
konusunda başarılı olmuş, bunu tüm dünyaya göstermişti.
Butto, kendisine muhalif olan herkesten daha
eğitimli ve deneyimliydi. Pakistan gibi kronikleşmiş sorunları olan, geri
kalmış bir ülke için çok büyük bir şanstı. Halk bunun farkındaydı ve tüm
gücüyle destek oluyordu. Kendi çıkarlarını düşünen muhalifler için ise Butto
bir tehdit oluşturuyordu. PPP’nin gücü arttıkça iftiralar tehditler fazlalaştı.
Siyasiler arasındaki ilişki giderek bozulmaya, ortam gerilmeye başladı. Mart
1977 seçimleri için halk Butto’nun yeniden kazanacağını söylüyor, buna yürekten
inanıyorlardı. Benazir o sıralara Amerika’da okumaktaydı babasından gelecek iyi
haberleri bekliyordu. Zülfikar Ali Butto meclisteki iki yüz sandalyenin yüz
elli dördünü aldığını hemen kızına müjdeledi. Muhalifler bu durumu
hazmedemiyorlardı. Her zamanki gibi harekete geçen muhalifler seçime hile
karıştığını, eyalet seçimlerini boykot edeceklerini söylediler. Bunun üzerine
üç hafta süren iç karışıklık ortaya çıktı ve Karaçi ve Haydarabad’ dan Lahor’a
taştı.Bankaları yakıp yıkan, yağmalayan otobüsleri, dükkanları yakan, taşlayan
gruplar yine sahnedeydiler. İstihbarat servislerinden alınan bilgiye göre, bu
olaylar olmadan önce Amerikalı diplomatlar ile PNA liderlerinin sık sık bir
araya gelmişlerdi. Yapılan grevlerin, “tekerlek durdurma harekatı” adı altında
daha önce gizli bir tatbikat olarak orduyla birlikte yapıldığı ortaya çıktı. Bu
duruma ek olarak bir de Pakistan’ın Fransa ile yaptığı nükleer santral kurma
anlaşması vardı ki dış işleri bakanı Kissinger defalarca Pakistan’ı bu konuda
ikaz etmiş, bunun nükleer bomba yapılması olasılığına karşı Amerika tarafından
asla kabul edilemeyeceğini, böyle bir bombanın İslam ülkeleri eline geçerse
özgür bir dünya için tehdit oluşturacağını söylemişti. Bu durum da, nükleer
santral anlaşmasını imzalayan Butto’nun seçimi kazanmasının neden istenmediğini
açıkça ortaya koyuyordu. Bir İslam ülkesinin karanlıktan aydınlığa çıkması
birilerinin işine gelmemişti. Zülfikar Ali Butto bu konuda dik bir duruş
sergilemiş, kimseye boyun eğmemiştir. Hatta Vietnam savaşında ABD karşıtı bir
duruş sergilemiş,1973 yılındaki savaşta Arapların yanında olmuş, Çin ile ilişkilerini
güçlendirmiş ve gittiği uluslararası konferanslarda emperyalist güçlerin fakir
halkı sömürdüğünü, geri kalmış ülkelerin gelişmemesi için elinden geleni
yaptığını defalarca dile getirmişti. Bunları söylerken Pakistan ordusunun
başına kendi görevlendirdiği, ona sadık olan Genel Kurmay Başkanı Ziya-ul Hak’a
güvenmekteydi ancak 1977 de bu sözde sadık adam hem Butto’ya hem de ülkeye
ihanet ederek seçimlere hile karıştığı iddiasıyla yönetime el koymuş, Butto’yu
da tutuklatmıştır. Aslında mart seçimlerinde ortaya çıkan olaylar nisanda
bitmiş, PNA ile görüşmeler sert geçse de anlaşmaya varılmıştır. Ziya son
imzalar atılmadan harekete geçip darbe yapınca asıl darbeyi isteyenin Ziya
olduğu ortaya çıktı.
Benazir Butto, 21 Haziran günü hem doğum günü
hem de veda partisi düzenleyerek Oxford’dan ayrılmış, Kardeşi Mir ile
Rawalpindi’ ye dönüş yapmıştı. Şah Navaz İsviçre’deki okulundan, Sanam ise
Harvard'dan tatile gelmişlerdi. Aile henüz bir araya gelmişti ki 5 Temmuz 1977
gece 01.45 sularında ordu darbe yaparak hükümeti devirdi. Benazir butto
önsezisiyle Ziyaya hiç güvenmediğini, onun bir komutandan çok İngiliz
ajanlarına benzediğini defalarca babasına söylemiş, ancak babası bunu kabul
etmemişti.
Benazir Butto, eğitimini tamamlayıp zaman
kaybetmeden başbakanlıkta kendine bir yer edinmişti. Resmi sırlar yasası
yeminini etmiş, çalışmalarına başlamıştır. Her şey yolunda giderken bu darbe
bir karabasan gibi Butonların üzerine çökmüştü. Zülfikar Ali Butto, yaptığı
reformlarla birçok düşman edinmişti ama Ziya’nın böyle bir hainlik edeceği
kimsenin aklına gelmemişti. Bu duruma hazırlıksız yakalanan Buttolar hiç birşey
yapamadılar. Kimsenin aklına silah zoruyla başbakanlık konutundan atılacağı
gelmemişti. Askerler sabah saat 9 sularında gelip Zülfikar Ali Butto’yu sözde
onu korumaya alarak başbakanlık aracıyla Murree’ ye götürdüler.
Halkın oylarıyla seçilmiş ilk başbakan bu
şekilde bir darbeye indirilip tutuklanmıştı. Ülkede sıkıyönetim ilan edildi.
Halk ne olup bittiğini anlar anlamaz Zülfikar Ali Butto’ya destek için Muree’deki
başbakanlık ofisinin önünde büyük kalabalıklar oluşturmaya, Ziyayı protestoya
başladılar. Vefalı halk güçlünün yanında durmak yerine, haklının arkasında
durmayı sürdürdü. Ziya duruma üç hafta direnebildi ve sonrasında tüm tutuklu
siyasileri serbest bırakmak zorunda kaldı.
Bu olaylar sonrasında PPP daha da güçlendi.
Zülfikar Ali Butto daha da kalabalık bir halk kitlesi tarafından destek görmeye
başladı. Zülfikar Ali Butto ailesine serbest bırakıldıklarını ancak
konuşmalarına dikkat etmeleri gerektiğini, sıkı yönetimin hala devam ettiğini
hatırlattı. Larnaka’daki eve ulaştıklarında İslamabad’dan gelen bir arkadaşı
Butto’ya Ziya’nın onu bir cinayetin azmettiricisi olarak suçlamaya hazırlık
yaptığı haberini getirdi. Butto tehlikenin henüz geçmediğini, herşeyin yeni
başladığını anlamıştı. Hemen ailesini buradan uzaklaştırması gerektiğini ve
onlar için Karaçi’ ye gitmelerinin uygun olduğunu düşündü Kendisi de Lahor’a
giderek bir bakan evinde kalmaya başladı. Butto’ya bir istihbarat subayı
gelerek Ziya’nın onu öldürtmek istediğini ve ülkeyi terk etmesinin kendi
yararına olacağını söylemesi üzerine Butto, ondan korkmadığını, onunla mücadele
edeceğini, hiçbir yere gitmeyeceğini söylemişti. Ağustos ayında aile
Rawalpindi’ye geçtiğinde burada sevgi gösterileriyle karşılandı ancak burada da
PPP yanlısı bir gazeteci olan Beşir Riaz, aldığı istihbaratı onlara ileterek
Butto’yu iftiraya maruz kalacağı ve hapsedileceği konusunda uyararak ülkeyi
terk etmesini istedi. Ancak Zülfikar Ali Butto seçimlere girdiğinde başarı sağlayacağını
bildiği için bunu reddetmişti.
3 Eylül günü, saat sabah dört sularında Karaçi
Clifton daki evleri silahlı askerler tarafından didik didik arandı, ancak
aleyhinde kullanılacak bir belge bulunmamasına rağmen Kasuri adında bir
politikacının öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle Butto’yu seçimlere iki
hafta kala tutuklamışlardır. Ancak mahkeme suçlamayı saçma bulup onu serbest
bırakmıştır.
17 Eylül 1977’de sabaha karşı aniden
Larkana’daki malikaneyi 70 kadar komando ve polis sardı. Ev çalışanlarının
aktardıklarına göre bahçe kapısını zorla kırarak eve girdiler. Benazir, o gün
orada değildi. Mir gürültüyü duyunca babasını uyandırdı. Butto zaten onların
geleceğini tahmin ettiğinden eşyalarını önceden hazırlamıştı. Telefon hatlarını
kesmişlerdi bu yüzden Buttolar kimseyi durumdan haberdar edemediler. Zülfikar
Ali Butto’yu alıp götürdüler, ev halkını ve çalışanları DA silah zoruyla bir
odaya kilitlediler. Ev çalışanlarından Bahawal nöbetçilere görünmeden evden
kaçıp, Nusret Begüm’ün evine giderek olayı ona anlattı. Olay çok geçmeden
duyuldu ve insanlar bahçenin önünde toplanıp “Yaşasın Butto!” diye bağırmaya
başladılar. Butto’yu önce Sukkur cezaevine, oradan Karaçi cezaevine ve en
sonunda da Lahor’ daki cezaevine götürdüler. General Ziya halk onun yerini
öğrenmesin diye sürekli yerini değiştiriyordu. Seçim kampanyalarına iki hafta
kala , PPP’nin seçimlerden üstün çıkacağını bilen Ziya, Zülfikar Ali Butto’yu
yine aynı cinayeti azmettirme suçundan tutuklatmıştı ve bu defa ondan kurtulmak
için her şeyi yapmaya hazır görünüyordu.
Zülfikar Ali Butto’nun tutuklu hali sürerken
ailesi de ev hapsinde tutuldular, böylece görüşmeleri engellenmiş oldu. Evin
içinde annelerini dahi izinle görebiliyorlardı. Dışarıyla bağlantıları tamamen
kesilmişti.
Benazir ,eylül 1977 de Kot Lakhpat
Hapishanesine babasını ziyarete gitti.cezaevi müdürünün odasında onunla
görüştüğünde babası ona özellikle erkek kardeşlerinin yirmi dört saat içinde
ülkeyi terk etmelerini, ne olursa olsun eğitimlerine devam etmelerini
istediğini söyledi. Benazir’ e de İngiltere’ye gidip orada güvenli bir hayat
sürebileceğini, Pakistan’da kalırsa onu rahat bırakmayacaklarının aşikar
olduğunu belirtti. Ancak Benazir burada kalıp onu savunmaya devam edeceğini,
suçsuz olduğunu kanıtlamak için annesiyle birlikte mücadele edeceklerini
söyledi.
Mir, bu ziyaretten sonra istememesine rağmen
babasının sözünü dinleyip İngiltere'ye gitti. Şah, İsviçre’deki okuluna döndü
ve 19 Eylülde de Sanam de Harvard'a döndü. Bu olaydan on gün sonra 29 Eylül
1977 günü Benazir ilk defa ev hapsi cezası aldı ve bu bir yıl kadar sürecekti.
Zülfikar Ali Buttonun
Hüküm Giymesi ve idamı
Aynı günlerde PPP’nin bazı yetkilileri de
Zülfikar Ali Butto ile birlikte tutuklanmış, geri kalanlar da kendi
bölgelerinde çalışmayı sürdürüyorlardı. Buttoların bölgesinde ise Benazir ve
annesinden başka çalışan kimse kalmamıştı. Aslında Nusret Begüm Butto partinin
başına hiç geçmek istememişti ancak eşinin ısrarlarına karşı koymamıştı. Zaman
daralıyor, seçim yaklaşıyordu. Nusret Butto, programı ikiye bölüp bazı yerlerde
Benazir’ i de miting yapması konusunda ikna etti. Benazir bir sanayi şehri olan
Faysal Abad’da çalışmalarına başladı. Henüz 24 yaşındaydı. Fabrikaların ve
dolayısıyla işçilerin yoğun olduğu bu bölgede konuşma yapması gerekmekteydi.
Benazir, üniversitede küçük toplulukların önünde defalarca konuşmuştu,
temsilcilik de yapmıştı hatta çocukluğu babasının ve annesinin mitinglerinde
geçmişti ama yine de bu ilk mitingi olacağı için tam olarak ne konuşacağını,
nasıl bir giriş yapacağını ve halka nasıl hitap edeceğini tam bilemiyordu.
Annesi ona bir konuşma metni vereceklerini, oradan bakarak konuşabileceğini
söyleyerek onu rahatlattı.
Benazir babasının isteği üzerine sınır
eyaletlerine de gidip burada yaşayan Patanlarla görüştü. Babasının sadece
kendisi için değil ülkesinin onuru için mücadele ettiğini söyledi. Patanlar
için “onur” en önemli şeydi. Onlar için bir insan onurunu kaybedecekse
yaşamamalıydı. Bunu babasının anlattıklarından öğrenen Benazir, bir politikacı
olarak orada bu konuya vurgu yaptı. Babası onu oradaki insanların tutucu
olduklarını da hatırlatıp Benazir’ e ona göre davranmasını salık vermişti. Tüm
bunlara dikkat eden Benazir, onların da desteğini aldı. Swat vadisine[14] yani Kohata
gitti. Buralarda da çekilen sıkıntılar ve acılar aynı olduğu için onlar da
Butto’ya destek oldular. Peştu dili bilmediği için Benazir, Urdu dilinde
konuşmalar hazırlamıştı. Dilin, ırkın hiçbir önemi yoktu. Önemli olan
insanların birbirlerinin duygu ve düşüncelerini anlayabilmesi,
hissedebilmesiydi. Onu dikkatle dinleyen patan halk da Buttoları desteklediler.
Bu arada Mir de yurt dışında İngiliz devlet adamlarıyla ve İngiltere’de yaşayan
Pakistanlılarla görüşüp idam cezasının protesto edilmesi için elinden geleni
yapmaktaydı. Benazir babasına destek olmak için Lahor’da basılan Musawaat ve
dünya medyasından Guardian ve Daily Telegraph muhabirleriyle görüşüyor, olan
biteni olduğu gibi dünyaya duyurmaya çalışıyordu çünkü çok fazla karalama
kampanyası yürütenler vardı gerçekler gün yüzüne çıkmalıydı. Buttonun
suçlamalara verdiği cevapları Benazir yazmıştı, yüksek mahkemeye verilecekti.
Ancak askeri cuntanın eline geçmişti. Bunun üzerine Benazir ve PPP yetkilileri
sabahlara kadar daktiloyla yeniden hazırladılar ve yabancı ülkelere
gönderdiler. Bu yazılar Hindistan’da “Eğer Ölürsem”adıyla bir kitap halinde
basıldı ve en çok satan kitaplar arasına girdi. İnsanlar durumdan haberdar olup
Butto’ya destek vermeye, Ziyayı ikna etmeye uğraştılar. Bu arada Butto’yu
suçlayan Ahmet Rıza Kasımi, Amerika’da ve Avrupa’da kendi karşılayamayacağı
kadar lüks otellerde konaklayıp medyaya yalan röportaj veriyor, Bhutto’ nun
adil bir şekilde yargılandığını anlatıyordu.
Güney Asya Kadınları da bu dönem siyasette boy
gösterir olmuşlardı artık bu durum halk tarafından garip karşılanmıyordu.
Fatıma Cinnah, Begüm Butto, İndira Gandhi, Sirimavo Bandaranaike dönemin ünlü
kadın siyasetçilerindendi. Kadınlara politikanın siyasetin yolunu açan cesur
kadınlardı onlar. Çok kalabalık topluluklar önünde konuşmalar yaparak sadece
kadınları değil erkekleri de etkileri altına almayı başarıyorlardı. Rawalpindi’
de yaptığı konuşmada Nusret Begüm şöyle demişti: “babamızın hapiste olması
korkutmasın sizleri. Anneniz hala özgür ve güçlü”... “benim tanklarım
,tüfeklerim yok ama mazlumların ,haksızlığa uğrayanların yenilmez gücü var
bende. Bu güçle dünyanın bütün kötülerine karşı koyabilirim.”20
Halkın çoğunluğu PPP’yi destekliyordu. Zülfikar
Ali Butto’nun serbest kalmasını, onları yeniden temsil etmesini istiyorlardı.
Demokrasiyi ilk onunla tatmış, esaret altında yaşamak istemiyorlardı. Ziya tam
bir diktatördü ve halkın yararına hiçbirşey yapmıyordu. Zülfiar Ali Butto’nun
kamulaştırdığı yerleri yeniden sahiplerine veriyor, zengin tüccarlara yaranmaya
çalışıyordu. Halk ve işçiler aldıkları hakları kaybediyor, bu sebeple isyan
ediyordu. Benazir Ziya’yı tanıdığı günden beri sevmemişti ve onun İngiliz
Ajanlarına benzediğini, ona güven vermediğini babasına defalarca söylemişti ama
Zülfikar Ali Butto ona güveniyor, sadık dost olarak görüyordu.
Benazir de
mitinglerde babasının işçilere, kadınlara, mazlumlara tanıdığı haklara vurgu
yapıyor, demokrasi mi tutsaklık mı diye onlara soruyordu Annesi mitinglerde
cuntaya kafa tutmamasını yoksa seçimlerin iptal edileceğini hatırlatmıştı ona
ve sonunda korktuğu oldu. Henüz çalışmaların üçüncü gününde 29 Eylül’de
hayatında ilk defa ev hapsi cezası almıştı. Sahiwal’ da kaldığı evde on
beş gün hapisle
cezalandırılmıştı.
Bu sırada annesi Karaçide büyük halk kitlelerine seslenmeye, onlardan partiye ve Butto’ya destek istemeye devam ediyordu. Oradaki
konuşmalarından birinde “ kızım eskiden boynuna
kolye takardı artık esaret zinciri takmakla gurur duyacak” demişti. [15] PPP nin
sahadaki başarılı mitinglerini gören Ziya, seçimlerin iptal edildiğini
duyurdu.Bu durumla ilgili Benazir “işte o zaman ülkede hiçbir yasanın
kalmadığını anladım.” demiştir.[16]
24 Ekim 1977 de Zülfikar Ali Butto’nun davası
görülmeye başlandı. Ziya itiraz davası açılmaması için davanın Lahor yüksek
mahkemesinde görülmesini istedi. Butto’yu kefaletle serbest bırakan yargıcın
yerine de 6 kişilik bir heyet oluşturulmuştu. Kefalet kararı iptal edilip,
sıkıyönetim yasaları geçerli oldu. Kısacası Ziya ne derse o yapılacaktı.
Butto’nun davasında tek tanık Federal Güvenlik Genel Müdürü Mesut Mahmut idi.
Darbeden hemen sonra tutuklanmış, dayanılmaz işkencelere maruz kalmış, sonunda
Butto’nun aleyhinde konuşarak suça karıştığı iddialarını mahkemede
doğrulamıştı. Diğer federal subaylar da onun emri altında olduklarını başka bir
şey görmediklerini bildirdiler. Onlardan başka görgü tanığı olmadığı için bu
işleri oldukça zorlaştırmıştı. Mahkemedeki yargıç ise hem Ziya’nın hemşerisi
hem de Bhuttoların Eyüp Han döneminden düşmanlarıydı. Bu yüzden tarafsız
davranması beklenemezdi. Dava beş ay sürdü. Butto’ya yolsuzluk yaptığına dair
başka iftiralar da attılar. Benazir, Karaçi’deki evde babasının düzenli olarak
tutup sakladığı evrakları, belgeleri basınla paylaşmış ve yalanlar ve gerçekler
adında bastırdığı broşürlerle halkı bu konuda aydınlatmaya çalışmıştır.
Babasının aklanması için elinden geleni yapmıştır.
1977 yılında Larkana valisi Halit Ahmet de iki
subay tarafından zapt edilmiş ve kendisine günlerce işkenceler ederek onu da
mahkemede Butto aleyhinde konuşması için ikna etmişlerdir. Nusret Butto, vali
yardımcısı ve siyasi tutuklu olanları kurtarmak için itiraz dilekçeleri yazmış,
mücadele etmiştir.
16 Aralık 1977 günü Benazir ve annesi kriket
maçına davet edilmişler, halkın arasında bulunup ülkelerine destek olmuşlardır.
Ancak maç sırasında gözyaşı bombaları atılması sonucu annesi yaralanmış,
hastaneye kaldırılmıştır. Bu olaydan sonra Benazir ev hapsine alınmış, Nusret
Butto ise tutuklanmıştır. Böylece bu olayın da Ziyanın bir planı olduğu ortaya
çıkmıştır.
18 Aralık 1977 de Rawalpindi Yüksek
mahkemesinde dava sürerken Benazir ev hapsinde olduğu için mahkemeye
katılamadı. Zülfikar Ali Buttoya dört günlük bir süre verilmişti. Zülfikar Ali
Butto, cezaevinin olumsuz koşullarına rağmen savunmasını hazırlamıştı. Üzerine
atılan tüm iftiraları çürütecek açıklamalar yapmış, adalete güvendiğini, önemli
olanın kendi hayatı değil, adaletin yerini bulması olduğunu söylemişti. 23
Aralık’ta savunma tamamlanmış, mahkemenin kararı açıklaması beklenmekteydi. 6
Şubat 1979 günü, üçe karşı dört oyla ne yazık ki Yüksek Mahkeme idam kararını
onamıştı. Bu haberi alan ülke liderleri dört bir taraftan Ziyayı eleştirmeye
büyük baskı yapmaya başladılar. Henüz Ziyanın onayından geçmeden idam cezasını
hapis cezasına dönüştürmek için çabalıyorlardı. Ziya baskıdan kurtulmak için
Buttolardan gelecek bir af talebini değerlendireceklerini; idam cezasının hapis
cezasına dönüştürülebileceğini söylüyordu ancak Zülfikar Ali Butto, masum
olduğunu ve işlemediği bir suç yüzünden hapis yatmak istemediğini her fırsatta
yineliyor, ailesine de böyle bir talebin suçu kabullenmek olduğunu asla böyle
bir talepte bulunmamaları gerektiğini söylüyor, bu konuda kesin bir tavır
sergilemelerini istiyordu.
Benazir Butto ve Nusret Butto ziyaretlerini
sürdürüyorlardı. Zülfikar Ali Butto onları neler yapmaları konusunda
bilgilendiriyordu. Ancak kendisinin sağlığı çok bozulmuştu. Benazir son
ziyaretinde durumunu hiç iyi görmemişti. Cezaevi koşulları çok ağırdı. Karar
açıklandıktan sonra onu güneş görmeyen, rutubet kokan, berbat bir hücreye
almışlar, yatağa zincirlemişlerdi. Kararı protesto etmek için bir şey yemiyor,
ilaçlarını kullanmıyordu. Benazir’ e “Allah benim suçsuz olduğumu biliyor
kızım. Ben sadece kıyamet günü Allahtan af dileyeceğim.” Ziya’nın mahkemesinden
mi af isteyeceğim.23
Zülfikar Ali Butto, kendine yapılan
haksızlıkları bir kenara bırakmış ailesinin suçsuz yere ev hapsinde tutulduğunu
düşünerek üzülüyordu. Benazir’e bir not yazıp bu durum için bir itiraz
dilekçesi vermesini istedi. Benazir, Ocak ayında Af Örgütü temsilcileriyle bir
araya geldi ve ziyanın insan hakları yasalarını çiğnediğini, sivil ve siyasi
tutukluların askeri mahkemelerde tutuklandığını, insanlık dışı cezalara maruz
kaldıklarını anlatmış, onlardan acil yardımda bulunmalarını istemişti. Bunun
üzerine Af Örgütü bu durumu kanıtlamak için Zülfikar Ali Butto ile görüşmek
istemiş ancak isteği geri çevrilmiştir.
Rutin ziyaretlerine daha zaman varken Benazir’i
ve annesini ziyaret için çağırdıklarında idamın günü belli olmamasına rağmen
bunun idamdan önceki son görüşme olduğunu anlamışlardı. Benazir ve Nusret Begüm
onu kurtarmak için her yolu denemelerine rağmen ne yazık ki bir yol
bulamamışlardı. 4 Nisan 1979’da Nisan’da gece üç sularında Zülfikar Ali Butto
kimseye duyurmadan idam edildi ve naaşı Rawalpindi cezaevinden bir araçla
İslamabad’a, oradan da uçakla Larkana’ya götürdüler.
Hiç hak etmediği hazin bir son yaşayan üstad
Butto, Garhi Khuda Baksh aile mezarlığında toprağa verilmiştir. Sıkıyönetim
güçleri önce aile mezarlığını sarmış, mezarlığa giden yolları kesmiş böylece
herhangi bir müdahaleye izin vermeden Zülfikar Ali Butto’yu defnetmişlerdir.
II. BÖLÜM: BENAZİR BUTTO DÖNEMİNE KADAR
SİYASİ DURUM
Ziya-ul Hak, Butto’yu idam cezasına
çarptırdıktan sonra, hükümeti devirip yönetime el koymuş, asker ve sivil
bürokratlardan oluşturduğu hükümetle işe koyulmuştur. Siyasi partileri süresiz
olarak kapatmış, basına sansür uygulamış, grevleri yasaklamış ve sıkıyönetim
uygulamaya başlamıştı. Pasaportlara din hanesi eklenmiş, hudud yasası
çıkarılmıştı. Bu yasa, kadınlar tecavüze uğrasa dahi zina yapmakla suçlanarak
idam cezasına çarptırılmasına olanak sağlıyordu. Afganistan’da aynı dönemde bu
tür olaylar yaşanıyordu. Afganistan, Sovyetler Birliği’nin saldırısı
altındaydı, ABD ve İslam ülkelerinin Afganistan’a destek olmak için gönderdiği
yardımlardan faydalanmak isteyen Ziya-ul Hak, Afgan mültecilere kucak açmış,
Afganistan’daki mücahit direnişe destek vermişti. Ancak bu olay birçok sorunu
da beraberinde getirdi.
Ziya, İslamlaşma adı altında yaptığı
uygulamayla kanunlar çıkarmış, muhalif grubun boykotlarına aldırmadan bu
kanunları uygulamıştır. İslam’ı kendi çıkarları için kullanmış, yaptığı
referandum ile cumhurbaşkanlığını beş yıl uzatmıştır. Baskılara ve dikta
rejimine daha fazla dayanamayan halk arasında huzursuzluk baş göstermeye
başlamıştır. Muhalefetin ve halkın birlikte direndiğini gören Ziya, dindar
kesimin desteğini alabilmek için şeriat kurallarını uygulamaya başlamış,
tavırlarını daha da sertleştirmiştir.
Ziya, bunların yanı sıra kendi ideallerine
ulaşmak için de çabalamıştır. Atom bombası yapan ilk Müslüman devlet olmak,
Pakistan, Bangladeş, ve Afganistan arasında federal bir devlet oluşturmak,
esaret altında yaşayan Müslümanların haklarını temin etmek, Asya ortak pazarını
kurmak gibi düşünceleri hayata geçirmek için elinden geleni yapmıştır.
Ziya, Afganistan’a yardım etmek için cihat
anlayışına sahip ordusunu Afganistan’daki mücahit grubun arasına göndermiştir.
Dünyanın gözü Afganistan üzerindeyken gizliden nükleer çalışmalara girişmiş,
uranyum zenginleştirme faaliyeti yürütmüş, ordusunu güçlendirmiş ve orduyu
politikada da etkin kılmıştır. Yaptıklarını üstü kapalı bir şekilde kamuoyu ile
paylaşınca Amerika, nükleer silah yapılmasından endişelenip, yardımlarını
kesmiş, ülkeye malzeme giriş çıkışlarını engellemiştir. Muhammed Han Cuneco’yu
1985’te Başbakan yapmış, ancak İslami siyaset uygulama konusunda yetersiz
bulup, yolsuzluklara karlı da sessiz kaldığı gerekçesiyle görevden almış,
kendisi başbakan olmuştur. Muhalefete karşı ılımlı bir politika izlemeye
başlamış, güçlenen muhalefetle ancak bu şekilde başa çıkabilmiştir.
Ziya-ul Hak, 1988’de içlerinde Pakistan
genelkurmay başkanı, ABD büyükelçisi ve yirmi yedi kişinin daha olduğu uçağa
bombalı saldırı düzenlenmesi sonucu hayatını kaybetmiştir
Muhammed Han Cuneco
(1985-1988)
Eğitim hayatı Saint Patrick okulunda başlayan
Cuneco, tarım alanında eğitim görüp, İngiltere’de tarım enstitüsünde
çalışmıştır. 1960’lı yıllarda siyasi hayata adım atan Cuneco, Eyüp Han
döneminde farklı yerlerde bakanlık yapmış, ardından il genel meclis temsilcisi,
kabine bakanı olarak görev almıştır. 1965-1969 yılları arasında demiryolu
bakanı olmuş, sıkıyönetimden sonra aynı göreve devam etmiş, 1979’da görevini
bırakmıştır. 1985 yılında Ziya-ül Hak’ın sıkıyönetimi altında yapılan
seçimlerde başbakan seçilmiş, ardından yasaklanan siyasi partilerin yeniden
faaliyet göstermesi ve sıkıyönetimin kaldırılması için çalışmalar yürütmüştür.
Bu arada babasının idam edilişinin ardından Pakistan Halk Partisi’nin lideri
olan ve Londra’ya sürgüne gönderilen Benazir Butto 1986 yılında geri dönerek
hükümet devirme girişimlerinde bulunmuştur. Mitinglerde halkı hükümete karşı
örgütlemeye başlamıştır.
Cuneco, bu faaliyetlere rağmen beş maddelik
toparlanma ve kalkınma planı oluşturmuş, sosyal adalet, istihdam, adil ekonomi,
Sosyo-ekonomik kalkınma hareketleri başlatmıştır. Onun döneminde başbakan ve
cumhurbaşkanı yetkileri konusunda sıkıntılar ortadan kaldırılmış, milletvekili
sayısı artırılmış, parlamenter sisteme geçilmiş, vatandaşlar temel hak ve
özgürlüğüne kavuşmuş, kırsal kesimde yaşayanlara da hizmet götürülmüştür.
Yapılan bu değişiklikler Pakistan’ın anayasal tarihinde dönüm noktası olmuştur.
Cuneco, siyasi tarihin şekillenmesinde büyük
rol oynamış, daha sonra yapılacak düzenlemelere de zemin hazırlamıştır. Ancak
Ziya-ül Hak’ın isteği doğrultusunda çalışmadığı için görevden alınıp, ev hapsi
cezası verilmiştir. Ziya’nın ölümünden sonra yapılan seçimleri kaybetmiş,
Müslüman birliği partisinde çalışmalarını sürdürmüştür. 1990 yılında ulusal
meclis üyesi seçilmişse de 1992 yılında hastalanarak hayata gözlerini
yummuştur.
21 Haziran 1953 tarihinde Pakistan’ın Karaçi
şehrinde doğdu. Babası eski Pakistan devlet başkanı ve başbakanı Zülfikar Ali
Butto, annesi Pakistan’ın demokrasi annesi olarak bilinen, kadın hakları
savunucusu, bir dönem milletvekilliği de yapmış İran İsfahanlı Kürt lider
Nusret Begüm Butto’dur. İran’ın Kürdistan eyaletinden, İsfahan’ın zengin Kürt
aşiretlerinden olan babası Hariri, sanayici bir iş adamı olarak ticaret yapmak
üzere Karaçi’ye yerleşmiştir. Nusret Begüm ilk, orta öğrenimini tamamladıktan
sonra İsfahan’da Edebiyat fakültesinden mezun olmuştur. Mezuniyet sonrası o da
Karaçi’ ye babasının yanına gelmiştir. Zülfikar Ali Butto’nun babası Şah Navaz
ise, İngiltere’de eğitim gördükten sonra Pakistan’a dönen, Gücerat devleti
Junagarh navabının yardımcısı olarak çalışmış başarılı bir siyasetçidir.
Başarılarından dolayı Junagarh navabı tarafından geniş topraklarla
ödüllendirilmiş, Pakistan’ın bölünmesi sırasında Karaçi’ ye yerleşmiştir. Eşi
Hurşid Begümle burada evlenmiş, çocuklarını burada yetiştirmiştir. Zülfikar Ali
Butto dört çocuğundan biridir. O da babası gibi yurt dışında (ABD -Berkeley
Üniversitesi ve İngiltere - Oxford Üniversitesi ) eğitim görüp daha sonra
ülkesine hizmet etmek üzere Pakistan’a dönmüştür. Nusret Begüm ile yolları
Karaçi’ de kesişmiş, burada tanışıp evlenmişlerdir. Çiftin dört çocukları
olmuştur: Benazir, Senem ,Murtaza ve Şah Navaz. Benazir, kardeşlerin en
büyüğüdür, diğer kardeşlerin yaşları birbirine yakındır. Babası Benazir’i küçük
yaştan itibaren siyasetin ve bürokrasinin içinde yetiştirmiş, ona bir yol
haritası çizmiştir. Bu sebeple Benazir bu hayatı ben seçmedim, o beni seçti
diyerek kendi hayatının anne ve babası tarafından şekillendirdiğini anlatmaya
çalışmıştır. Benazir bu iki siyasi liderin gölgesinde büyümüş, kendi deyişiyle
siyaseti annesinin dizerinde, babasının ise ayak izlerini takip ederek
öğrenmiş, çekirdekten yetişmiştir. Benazir, Pakistan’ın en iyi okullarında
okumuş, evde özel dersler almış, donanımlı bir insan olarak yetişmesi için
sürekli olarak desteklenmiştir. Bir bakıma çocuksu hayaller kuramamış,
çocukluğunu yaşayamamış olan Benazir mitinglerde büyümüştür. Ölümün soğuk
nefesini sürekli ensesinde hissetmiş, sevdiklerini kaybetme korkusunu sürekli
yaşamıştır.
Benazir lise yıllarındayken, babası ona Fransız
Jan Dark’ın, Hindistan’ın ilk kadın Başbakanı İndira Gandhi ‘yi kendisine örnek
almasını; Atatürk, Muhammed Ali Cinnah gibi ileri görüşlü ve başarılı
liderlerin hayatlarını okumasını tavsiye etmiştir. Üniversiteye gittiğinde ise
mektuplarıyla sürekli onun yol göstericisi olmuştur.
Benazir; İran ve Pakistan’ın doğu kültürünün
sentezini batı eğitimi ile zenginleştirmiş; üniversite yıllarında tanıdığı batı
kültürünü döndükten sonra Pakistan’da tanıtarak insanların bakış açısını biraz
da olsa değiştirmeye çalışmış, orada tattığı demokrasiyi ve özgürlüğü onlara
anlatmaya çalışmıştır. Üç farklı ülkenin kültürünü içselleştiren Benazir,
kendisine ait bir tarz, bir duruş yaratmaya çalışmıştır. Bu sayede Pakistan
halkının beğenisini kazanarak Müslüman coğrafyanın ilk kadın başbakanı
seçilmiştir. Şeriat kurallarının geçerli olduğu, yanlış yorumlanan şeriat
kurallarının kadınlar üzerinde tam bir baskı yarattığı, kadının hor görüldüğü,
geri plana itildiği bu ülkede, kadın erkek herkesin örnek aldığı, saygı duyduğu
bir idol haline gelmek elbette ki kolay olmamıştır. Bu konuma gelebilmek ve
halkının refah seviyesini uasır medeniyetler seviyesine çıkarmak gayesiyle
canla başla çalışmıştır. Benazir Butto ve ailesi demokrasi ve özgürlük yanlısı
olmalarının bedelini çok ağır bir şekilde ödemiştir. Önce babası Zülfikar Ali
Butto’nun idamıyla sarsılan Benazir,, arka arkaya iki erkek kardeş Şah Navaz ve
Murtaza’nın şüpheli ölümleriyle sarsılmış ,bu acılara dayanamayan ve hastalığa
yakalanan sonra da alzheimer olan annesiyle de meşgul olan ,bir yandan
çocuklarını büyüten Benazir, çok zor günler geçirmiş; yine de pes etmeyerek
başbakan olmuştur. Defalarca sürgün edilen, hapsedilen Benazir mücadelesinden
vazgeçmemiş, en sonunda kendisi de 2007 yılında seçim kampanyası yaptığı bir
sırada Rawalpindi’ de hain bir bombalı saldırıda şehit edilmiştir. Ölmeden iki
ay önce yazdığı (Doğunun Kızı) isimli kitabında “benim hayatım Pakistan’ın
çalkantılarını, trajedilerini ve zaferlerini yansıtır” diyerek, kendisinin ve
ailesinin hayatını Pakistan’a adadıklarını anlatmaya çalışmıştır.
Benazir, adının anlamı gibi benzersiz biri, iyi
bir lider olabilmek için daha çocuk yaşta dersler almaya başlamıştır. İyi
eğitimli, bilinçli bir anne babanın çocuğu olmanın ve ekonomik olarak güçlü bir
aileye sahip olmanın avantajlarını sonuna kadar çok iyi değerlendirmiştir.
Benazir, en başından itibaren kendini çok
şanslı biri olarak tanımlamıştır. Doğu toplumlarında kız çocuklarına uygulanan
sessiz karşılanmanın aksine şekerler dağıtılıp, şiirler okunarak ailesi
tarafından adeta bir erkek çocuğu gibi karşılanmıştır. İlk öğretmenleri anne ve
babası olan Benazir, özenle, sevgiyle büyütülmüştür. Annesi Nusret Begüm çok
kararlı, cesur, fedakar, şefkatli bir kişiliğe sahiptir. O, aynı zamanda
başarılı ve çalışkan biri olarak bilinmektedir. Güçlü karakterinin atası
Selahaddin Eyyubi’den aldığına inanılmaktadır. Benazir, 1967’de Halk
Partisi’nin kuruluşu ile siyasete adım atmış olan annesinden ilk siyaset
adımını almıştır. Babası o doğduğunda siyasetle ilgilenen bir avukat iken,
partinin kurulmasıyla başkan seçilerek siyasi hayatına adım atmıştır. Nusret
Butto eşine her zaman destek olmuş, halkı bilinçlendirip, güçlendirmek, onları
haksızlık ve zulümden kurtarmak için gece gündüz çalışmış, bu arada da dört
çocuğunu büyütmüştür. Zülfikar Ali Butto ve eşi Nusret, ilkeleriyle İslam
dinine bağlı, politikası demokrasi olan, ekonomik açıdan sosyalist ve tek gücün
hakim olacağı demokratik bir yönetimi getirmek üzere yola çıkmış olduklarını
halka mitingleri sırasında iletmişlerdir. Benazir, mitinglerde, siyaset ve
politikayla ilgili çok şey öğrenmiş, bizdeki deyimiyle çekirdekten yetişmiştir.
Zülfikar Ali Butto, kız çocuklarının eğitimine
çok önem veren biriydi. Yurt dışında eğitim almış biri olarak kız çocuklarının
da erkekler kadar ülkenin gelişmişliğine katkı sağlayacağını biliyor,
Pakistan’da kadınların uğradıkları haksızlıkları görüyordu. O, eğitim konusunda
batının takip edilmesi gerektiğini düşünüyor, çocukların da batı eğitimi
almasını istiyordu. Benazir’ i Karaçideki Lady Jennings Anaokuluna, ilkokulu da
İsa Meryem manastırına, sonrasında da Rawalpindi deki sunum okuluna
göndermişti. Orta öğrenimini Muree’deki İsa Meryem manastır okulunda “O” seviye
ile tamamlayan Benazir, Karaçi’ deki Gramer okulunu da A seviye ile bitirmişti.
Ayrıca evde İngilizce ve Matematik dersleri almıştı. Zülfikar Ali Butto,
kızının üniversitede kendisi gibi Amerika’da okumasını istiyordu. Benazir, 15
yaşına geldiğinde annesiyle onu Amerika’ya gönderdi. Kendisi Amerika’nın
California eyaletinde okumuş, daha sonra yüksek lisans için İngiltere’ye
gitmişti. Ancak kızının California’nın hareketli yaşamından etkilenip okulda
başarılı olamayacağından korkup, onu biraz daha kuzeyde daha sert bir iklime
sahip olan Massachuset’te bulunan Harvard'a gönderdi.
Benazir, yaşıtlarına ve hemcinslerine göre ne
kadar şanslı olduğunu çok iyi bilmekteydi. Onun geleceğini, statüsünü düşünen,
bilinçli, eğitimli bir aileye sahip Pakistan’daki çocuklar için bunları hayal
etmek bile imkansızdı. Çoğu için okula gitmek, uçurtma uçurmak, bisiklet
sürmek, oyun oynamak bile yasaktı. Kız çocukları yüksek duvarlarla çevrili
evlerde dışarıya çıkarılmadan yetiştirilir, sonra da kendilerine sorulmaksızın
erken yaşlarda bir akrabasıyla evlendirilirdi. Ergenliğe bile erişmeden burka denilen
kara bir çarşafa bürünmek zorunda bırakılırlardı. Hayatı o simsiyah peçenin
ardında, gri bir renkte pencereden seyrederek geçirirlerdi. Erkek çocuklara her
zaman hizmet eder, her zaman geri plana itilirlerdi, Fikirleri ise asla
sorulmazdı. Halbuki, İslam’da kadının yeri çok değerliydi. Kız çocuklarının
diri diri toprağa gömüldüğü cahiliye döneminde Hz. Muhammed, kız çocuklarını
sırtında taşırdı. Kuran’ı Kerim’de cennetten bahsederken annelerin ayakları
altında olduğunu söylemişti. Ne yazık ki insanlar, şeriat kurallarını
kendilerine göre yorumlayıp, uygulamaktaydılar. Müslümanlar, özellikle kadınlar
baskı altındaydılar. Bu gidişe dur diyecek bir lider beklemekteydiler. İşte
Buttolar, tam da böyle bir zamanda canlarını ortaya koyarak, insanların özgür iradeye
sahip olması, gücünün farkına varması için mücadele ettiler.
Benazir. 1969 sonbaharında babasının aracılığı
ile Harvard'a kabul edildi. Babası oraya giderken Benazir’e bir Kur’an’ı Kerim
hediye etti ve “Amerika’da seni şaşırtacak çok şey göreceksin ama senin oradaki
yaşam tarzına kolay uyum sağlayacağını biliyorum. Yalnız çok çalışman
gerekiyor, sendeki avantajlara sahip çok az Pakistanlı var ve bundan
yararlanmalısın. Unutma ki senin oradaki eğitimin için gerekli paralar
topraktan ve o topraklarda çalışan insanların alın terinden geliyor. Sen onlara
borçlu olacaksın ve bu borcu da çok çalışıp onlara daha iyi bir yaşam tarzı
sağlayarak ödeyebilirsin” diyerek uyardı.
Benazir, babasının dediklerini kulağına küpe
yapıp Harvard'a okumak için gitti. Orada yabancı öğrencilerin arasında
tanınmadığı için rahat bir şekilde okudu. Okulu başarılı bir şekilde bitirdi.
Demokrasiyi ilk orada tattı. Çok güzel günler geçirdi, güzel arkadaşlıklar
kurdu. Arkadaşlarıyla güzel iletişimi ve lider özelliği sayesinde orada başkan
seçildi. Politikaya ve hayata başlangıcı bu şekilde oldu. Orada kendini ifade
etmeyi, dinletmeyi, hitabı öğrendi. Özgüven kazandı. Uluslararası politika
okuyan Benazir, bu süre zarfında babasıyla birlikte Birleşmiş Milletler
toplantılarına katıldı.
Böylece dünyada olup bitenler hakkında bilgi
sahibi olarak ülkeler ve ülkelerin liderleri hakkında, politikaları hakkında
bilgi sahibi oldu.
Harward yıllarını adeta ülkesinin elçisi gibi
Pakistan’ı tanıtarak, onu temsil ederek geçiren Benazir, bir yandan da ülkesinde
olan gelişmeleri Herald Tribüne gazetesinden takip etmekteydi. Doğu Pakistan
ile yaşanan siyasi problemler yeniden patlak vermiş, Pakistan ordusu yenilince
Doğu Pakistan, Bangladeş olarak 1971 yılında bağımsızlığını kazanmıştı. Babası
da tam bu yılda Başbakan oldu.
Benazir, Harward yıllarında başbakan babasının
dışişleri görevlisi gibi onu politik ve resmi toplantılara götürmesinden çok
memnuniyet duyuyordu. Hem deneyim kazanıyor hem de bürokrasiyi yaşayarak
öğreniyordu. :Hatta bir defasında, Amerika’nın en popüler dışişleri bakanı
Henry Kissinger ile yan yana oturup, dış politikadan konuşmuştu. Harvard'da
önemli politikacılar, ekonomistler ve yazarlar konferanslar vermekteydiler.
Benazir, bu konferanslara katılma şansını elde etmişti. Bu konferanslar, onun
yaşama bakışını değiştirmiş, barış yanlısı biri yapmıştı.
Amerika’da bazı yürüyüşlere, protestolara
katılıyor, savaş karşıtı sloganlar atıyor, bir yandan da babasının konumuna
zarar gelir, kendisi de sınır dışı edilir diye tedirgin oluyordu.
Üçüncü dünya ülkesi olarak tanımlanan
ülkelerinden Pakistan’dan dünyanın süper gücü bir devlete okumaya gitmek bir
devrimdi onun için. Kendini çok iyi yetiştirecek, mükemmel İngilizcesi ve
konuşma tarzıyla çok iyi bir işe sahip olacaktı. Siyaset, o dönemler çok da
aklında yoktu.
Harvard’dan sonra babasının ısrarlarıyla
Oxford’da, babasının okuduğu okulda öğrenimini sürdürüp yüksek lisans yapmak
üzere İngiltere’ye gitti. Burada da başarılı bir öğrenci oldu, hatta Oxford
birliğine üye olup, babasını daha da sevindirdi, gururlandırdı. Oxford’a ünlü
politikacılar, yazarlar, sendikacılar konferanslara gelmekteydiler. En ünlü
feminist yazarları, sendikacıları, siyasi liderleri dinleme fırsatı bulmuştur.
Oxford birliğine üye olmak ona tartışma sanatını öğretmişti. Orda kazandığı
hitabet ve konuşma yeteneği, ona özgüven kazandırdı.
Zülfikar Ali Butto, her zaman yazdığı mektuplar
ile kızını yönlendiriyor, ona rehberlik ediyordu. Kızının Oxford’a gittiğini
görmek onun hayaliydi. Daha önce kendi okuduğu okulda kızının okuması, onun
ayak izleri üzerinde yürümesi heyecan vericiydi. Babası ona, umarım ileride
mükemmel bir kariyer sahibi olarak ülkene döner ve borçlu olduğun Pakistan
halkına hizmet edersin, demiştir.
Siyasi Mirası ve
Politik Dehası
Benazir Butto, siyasi bir mirasa sahip nadir
liderden biridir. Onun politik dehası atalarından ona bırakılmış manevi bir
hediye niteliği taşır. Dedesi Şah Navaz, babası tarafından İngiltere’ye eğitim
almak üzere gönderilmiştir. Kendini yetiştirmiş biri olarak ülkesine dönen
Navaz, başarılarıyla dikkatleri üzerinde toplamış, Junagarh’ ta navabın sağ
kolu olmuş, bu küçük ülkenin yönetiminde söz sahibi olmuştur. Başarıları
sayesinde Larkana’da büyük topraklarla ödüllendirilen Şah Navaz iyi bir
siyasetçi ve başarılı bir devlet adamıdır. Şah Navaz, dört çocuğundan biri olan
Zülfikar Ali Butto’da siyasi dehayı fark edip onuda kendi gibi yetiştirmeye
karar vermiş, onu Amerika’ya eğitim için göndermiştir. Zülfikar Ali onu
utandırmamış ve onur derecesi alarak tam donanımlı bir şekilde okulunu bitirmiş
oradan İngiltere’ye geçmiştir. Oxford’da hukuk yüksek lisansını bitirdikten
sonra Pakistan’a dönmüştür. Önceleri siyasetle ilgilenen bir avukatken,
başarıları sayesinde dikkatleri üzerine çekmiş ve başbakanlık öncesinde
devletle ilgili bir çok önemli göreve getirilmiş, başarıyla bu görevlerin de
altından kalkmıştır. Demokrasiye ve özgürlüğe çok önem veren lider, başarılı
hizmetleri sayesinde halk tarafından seçilerek başa geçen ilk başbakan olmuş,
altı yıl gibi kısa bir sürede halkın gönlünde taht kurmayı başarmıştır. Laik
bir yönetim isteyen Zülfikar Ali dinci kesim tarafından çok eleştirilmiştir.
Yaptığı reformlarla halkı yanına almış, ancak ülkenin zengin sanayicileri ile
ters düşmüştür. Reformist bir yapıya sahip olan lider, çocuklarını da kendisi gibi
yetiştirmek istemektedir. Kendisine çok benzettiği kızı Benazir’i daha
anaokulundan başlayarak en iyi okullara gönderip en iyi eğitimi aldırmaya özen
göstermiştir. Yurt dışında Harward ve Oxford Üniversitelerini başarıyla bitiren
Benazir de içinde taşıdığı politik deha ve babasının rehberliği sayesinde
başarılı bir politikacı olmayı başarır. Hak etmediği bir son yaşayan ve
iftiralara, karalamalara maruz kalan babasının ardından Benazir, halk
partisinin başına geçmiş Babasının masum olduğunu, iftiralara maruz kaldığını,
onun halkı için mücadeleler verdiğini insanlara anlatmak ve haksız olan Ziya-ül
Hak’ın, babasına ve dolaylı olarak da Pakistan halkına yaptığı haksızlık ve
zulümleri onlara anlatmak için siyasete atılmıştır. Benazir, düşmanlarını
tanımakta ve tehlikenin farkındadır. Ölümü ensesinde hissetse de senelerce
babasına söz verdiği gibi halkına vefa borcunu ödemek için mücadele vermiştir.
Onlara hizmet etmek için, hür bir şekilde yaşamaları için çok çabalamıştır.
Halk da gösterdiği gayreti, onlar için yapmaya çalıştıklarını görüp, şehit
liderin kızını destekleyerek, İslam dünyasının ilk kadın Başbakanı olarak
başbakanlık koltuğuna oturmasını sağlamıştır.
3.4 . Pakistan’a
Dönüşü ve Sonrasında Yaşananlar
1976'da Siyaset, Felsefe ve Ekonomi Harward’
dan bölümünden mezun olmuştu. 1976 ‘da Benazir bir yıllık lisansüstü eğitimine
katılmak için almak için Oxford'a dönmüş, Ocak 1977'de Oxford Birliği Başkanı
seçilmişti, .Bu birliğe seçilen ilk kadın başkan olması ona güç vermiş, onu
cesaretlendirmişti. Hitabet yeteneğini, kendini ifade gücünü burada geliştirdi.
Siyasete ilk adımı burada atmış oldu. Benazir Butto, Haziran 1977'de Pakistan'a
dönüş yaptı.. Dış işlerine katılmak istedi ancak babası Meclis seçimine itiraz etmesini
isteyince o da babasını dinleyerek dediğini yaptı. Benazir Butto, bu dönemde
babasına danışman oldu. Seçimleri öne alıp halka hizmet için zaman kazanmak
isteyen Zülfikar Ali Butto, yapılan seçimleri kazandı ancak seçime hile
karıştığı öne sürülerek hükümet askeri darbe ile devrildi. Benazir önce ev
hapsine sonra da farklı gerekçeler gösterilerek defalarca tutuklandı. Altı
buçuk yıl hapis yattıktan sonra 1984 ‘te rahatsızlığı sebebiyle yurt dışına
çıkmasına izin verildi. Temmuz 1984'te, küçük kardeşi Shah Nawaz, Paris'teki
gizemli bir şekilde öldü. Cenaze törenine katılmak için Butto, Pakistan'a döndü
. İngiltere’de sürgüne gönderilen Benazir, bundan bir yıl sonra General
Zia-ul-Haq tarafından yapılan Ulusal ve İl Meclisleri seçimleriyle mücadele için
Pakistan'a geri döndü. 10 Nisan 1986'da Pakistan’a döndüğünde, bir milyon kişi
Lahore havaalanında onu büyük bir sevinçle karşıladı. Pakistan’da yapılan
mitinglerine katıldı ve muhalif liderlerden oluşan ‘Demokrasinin Restorasyonu
Hareketi’ ile halkla yakın temas kurdu. Babasının düşmanlarıyla hareket eden
muhalefetle Ziya’ya karşı birleşmek zorunda kalan Benazir, bunu hiç istemedi
ancak annesi bu konuda ona başka türlü mücadelenin mümkün olmadığını söyleyip
yol gösterdi. 18 Aralık 1987'de Benazir, Karaçi'de Asif Ali Zardari ile
evlendi. General Ziya, 17 Ağustos 1988'de Bhawalpur' daki bir hava kazasında
hayatını kaybedince, Cumhurbaşkanı Vekilliği görevini üstlenen Ishaq Han'ın
yaptığı seçimlere itiraz etti.
Benazir Butto, 1973 Anayasası’nda geçen siyasi partilere
garanti altına alınan temel hakların Parti temelinde seçilmesini istemek için
Pakistan Yüksek Mahkemesine başvuru yaptı. Yargıtay, siyasi partilerden yana
karar verdi ve PPP, kimseyle bir ittifak yapmadan Ulusal Meclis'teki 207
sandalyenin 94'ünü kazandı. Sekiz MQM üyesi ve Federal Yönetilen Kabile
bölgelerinden 13 üye ile işbirliği yaparak PPP Ulusal Meclislerde çoğunluk elde
etti. Benazir Butto 2 Aralık 1988'de Başbakan, İshaq Han ise Pakistan
Cumhurbaşkanı seçildi. Benazir, 35 yaşında, Müslüman bir milletin ilk kadın
başbakanı oldu. İlk dönemi boyunca, kitlelerin ekonomik olarak kalkınması için
uğraştı.
PPP Hükümeti 1988'de İslamabad'da düzenlenen
dördüncü SAARC Zirvesi'ne ev sahipliği yaptı.
Başbakan Butto ile Cumhurbaşkanı İsaq han
arasında muhtelif sebeplerden dolayı çıkan anlaşmazlıklar sonucunda 6 Ağustos
1990’da görevden azledildi. Babası gibi o da yolsuzluk suçlamalarına maruz
kaldı. Benazir, 1993 Ekim seçimlerini kazanarak tekrar iktidarın başına geçti.
PPP, seksen altı sandalyeyle aldığı seçimi ittifaklar yardımı ile kazandı ve
yeni bir Hükümet kurdu, Cumhurbaşkanı ise Farooq Ahmad Khan Leghari oldu. 1996
yılı Kasım ayında yolsuzluk suçlamalarıyla onu görevden aldı.
Partililer tarafından Mohtarma adı verilen
Benazir Butto, çok sıkıntılı ve zor durumlar yaşadı. Eşi 8 yıl hapse mahkum
edildi. Kendisi ülkesinden sürgün edildi. Bu sırada henüz küçük yaşta olan
çocuklarını zor şartlarda büyüttü. Bu sırada hasta olan annesi ile uğraşırken,
mahkum edilen, idam cezasına çarptırılan parti üyeleriyle de ilgilenmek zorunda
kaldı. Pakistan’ın demokrasisi, halkın refah içinde baskı altında olmadan
yaşayabilmesi, kendini yönetecek lideri seçebilmesi, insanca yaşayabilmesi için
liberal bir sosyal bir düzen kurmaya çalıştı. Bunun için çok hem kendisi hem de
ailesi büyük bedeller ödemek zorunda kaldı.
Benazir babası gibi çok güçlü bir karakterdi.
Güçlü bir ülke yaratmaya çalıştı. Babasının ona öğrettiği şeyleri ve yurt
dışında öğrendiği şeyleri uygulayarak, babasının kaldığı yerden devam etmeye
çalışarak yarım kalan işleri tamamlamaya çalıştı. Bir diktatörle mücadele etti,
diğer yandan terör örgütlerinin defalarca ölüm tehditlerine maruz kaldı. Yine
de halkı için mücadeleyi sürdürdü. Ülkesini yurtdışında, BM de çok iyi temsil
etti. Pakistan bir üçüncü dünya ülkesi olarak tanınmaz iken, onun sayesinde
gözler bir anda Pakistan’a çevrildi. Bir kadının bir ülkeyi hatta şeriat ile
yönetilen bir ülkeyi yönetebileceğini, hamileliğin ve küçük çocuklara sahip
olmanın bile başbakan
olmakta engel oluşturmayacağını kadının gücünü
tüm dünyaya gösterdi. Erkek egemen
bir toplumu asaletiyle yönetmeyi başardı.
Benazir, 1986'da sürgünden döndükten sonra
Pakistan siyasetinde önde gelen bir politikacıydı. 1988-90 ve 1993-1996 yılları
arasında Pakistan Başbakanı olarak iki kez görev yaptı. Ancak Pakistan
siyasetine hatta Müslüman coğrafyanın siyasetine etki etti, örnek oluşturdu.
Pakistan parlamenter bir demokrasiye sahipti. Benazir de aktif bir muhalefet
lideri ve parlamenterdi..
Pakistan Siyasi
Hayatına Etkisi
Benazir Butto'nun başbakanlığı kimi tarihçiler
tarafından beğenilirken kimileri tarafından da eleştiriliyordu. Pakistan
siyasetindeki rolü başbakanlıktan çok daha fazlasıydı. 1988'den itibaren 1988-
1990 ve 1993-1996 yılları arasında iki dönem Pakistan başbakanı olarak kaldı.
Fakat Nawaz Sharif Pakistan'ın başbakanı olduğunda iki dönem muhalefet lideri
olarak görev yaptı. Ancak o dönemde aktif bir muhalefet lideri olarak kaldı.
1988-1999 yılları arasında seçilmiş milletvekilliği yaptı ve bu görevden asla
çıkmadı.
Demokrasinin Restorasyonu
Hareketi ve 1988-1999 Seçim Sonuçları
“Burada ve şimdi, insanların haklarını
güvenceye almak için her türlü fedakarlığı yapacağıma yemin ederim. 'Özgürlük
istiyor musun? Demokrasi ister misin Devrim mi istiyorsun? üç milyon kişi cevap
veriyordu: Evet! “Döndüm çünkü insanlara hizmet etmek istiyorum, intikam almak
istemiyorum” . “İntikam için bir son verdim. Kalbimde böyle bir his yok.
Pakistan'ı kurmak istiyorum. Ama önce senden bir referandum istiyorum. Ziya'
nın kalmasını istiyor musun? Hayır, dedi halk. 'Zia'nın gitmesini istiyor
musun?' Evet, dediler adeta kükreyerek. 'O zaman karar Zia jahve!' 'Zia
gitmeli.'[17]
l.Parlamentonun
kuruluşundan 5 yıl sonra doğal olarak iki taraflı parlamento
237 sandalyeden (21 kadın ve 9 Müslüman olmayan
koltuk) oluşan Ulusal Meclis ve 87 koltuktan oluşan Senato.
Oy Verme Uygunluğu:21 yaşındaki yetişkin, aklı
başında ve yasal olarak sorumlu kişi oy kullanabilir.
Pakistan'da parti temelli olmayan seçimler
yapıldı.
Sonuçlar: Cumhurbaşkanı Zia-ul-Haq, Pakistan
Başbakanı Muhammad Khan Junejo' yu atadı.
29 Mayıs 1988'de parti meclisinin yolsuzluk
suçlamasıyla ilgili ulusal meclisin feshi nedeniyle yapılan seçim.
2 Ekim 1988'de, Cumhurbaşkanı Ziya'nın 17
Ağustos’taki kazayla ölümünden sonra, parti dışı seçimler yapma kararı geri
alındı.
Sonuç: Benazir Butto başkanlığındaki Pakistan
Halk Partisi (PPP), Benazir Butto 35 yaşında Müslüman dünyasının ilk ve en genç
kadın başbakanı oldu.
Yolsuzluk iddiaları suçlaması üzerine Butto
hükümeti görevden alındı.
Sonuç: 24 Ekim 1990'da yapılan seçimler,
Benazir Butto'yu muhalefet sandalyelerine oturtarak Mia Nawaz Sharif
başkanlığındaki kapsamlı ve şüpheli ve şaşırtıcı bir İslami Demokrat İttifak’
ta 217 üyenin parlamentoda seçilmesine yol açtı.
18 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Gulam İshak Han ve
Nawaz Sharif ordu baskısı için istifa etti ve seçimler 6 Ekim 1993'te yapıldı.
Sonuç: Benazir Butto 87 sandalye kazandı ve
ikinci kez başbakan oldu.
5 Kasım 1996'da Cumhurbaşkanı Farooq Ahmad Khan
Leghari, Benazir Butto hükümetinin yolsuzluk ve elektrik suçlamalarının kötüye
kullanılması iddiasıyla ilgili olarak görevden alındı.
Sonuç: Benazir Butto bir kez daha muhalif
koltuklara zorlandı, çünkü bu sefer sadece 18 sandalye aldı.
Parlamento Üyesi olarak Benazir
Benazir Butto, Başbakanlık döneminde daha aktif
ve daha az otokrattı. Çalışkan, eğitimli ve özgürlüğüne düşkün, demokrasi aşığı
bir liderdi. Bir kadın lider ve anne olarak, takipçisi çok fazla, enerjisi çok
yüksek olan bir siyasi partiye liderlik ediyordu. Hiç kolay değildi. Babasının
soyadını taşımak ona gurur ve onur veriyordu. Ona söz verdiği gibi kendini
geliştirecek, borçlu olduğu halkına hizmet edecekti. İki siyasi liderin
çocukları olmak ona büyük sorumluluklar yüklemişti. Babasının ölümünden itibaren
yarım kalan işlerin sorumluluğunu üstlendi ama babasının düşmanları ne yazık ki
ona da düşmandılar. Onun sloganı ve demokrasi düşüncesiyle hareket etmesi
halkın hoşuna gitse de, düşmanları harekete geçirmiş, düpedüz saldırıya
geçmişlerdi. O, bir parlamenter olarak demokratik ve bağımsız Pakistan
misyonuna doğru ilerlemeyi sürdürmeye kararlıydı. Entelektüel kişiliği, konuşma
tarzı, iradesi, halkına karşı dürüst ve samimi olması diğer milletvekillerine
örnek teşkil ediyor, onların da kendilerini geliştirmelerini sağlıyordu.
Benazir, dış politika konusunda, diplomasi
konusunda babasının siyasetini izliyordu. Daha öğrenciyken ona mektuplarıyla
temas eden babası, ona gerekçeleriyle verdiği taktikler ve püf noktalar
sayesinde onu iyi bir siyasi lider haline getirmiştir. Benazir’in babasına
danışacağı çok şey vardı, yokluğunu çok hissediyordu ancak babasının ona
güvendiğini de biliyordu. Pakistan’ın en genç başbakanı konumunda yemin ettiği
sırada birçok sorunla karşı karşıya kalmış, Pakistan'ın iflasın eşiğine geldiği
ve uluslararası para fonunun Pakistan’a birkaç kez boyun eğdirmeye çalışması
onu bir hayli yormuş ama pes ettirememişti. O dayanıklı, sabırlı ve inatçı
kişiliğiyle bu sorunların da üstesinden gelmeyi başardı. Dış politikada aynı
babası gibi çok ince bir siyaset izlemekteydi.
IV. BÖLÜM: VİZYON ve POLİTİKA
Benazir Butto’nun
Vizyonu - İç ve Dış Politikası
Benazir Butto, politikada önemli çalışmalar
yapmıştır.
1989-1999 Soğuk
Savaş Dönemi Politikası
Benazir Butto'nun görüş ve vizyonu sayesinde
Afganistan-Amerikan savaşının Rusya'ya karşı desteklenmesinin etkilerini gördü.
Parlamentonun içinde ve dışında Amerikan taraftarı mücahitleri desteklemeyi
sürdürdü. Parlamento konuşmalarında, Orta Doğu ve Güney Asya'nın uyumunu
defalarca dile getirdi. Savaş sonrasında mücahitlere ne olacağını sordu ve
nükleer programlarını askıya alan Amerika’yı eleştirdi.
Benazir, Pakistan’ın bölgesel alanda oynayan
tüm güçlerle düşman olamayacağını anlayabilecek kadar akıllıydı. Amerikalıların
Afgan mücahitlerini Ruslara karşı desteklediklerini biliyor, bu yüzden Amerikan
güdümündeki Afgan davasında Amerikan desteğine karşı çıkıyordu. Meselesi, bu
savaş sona erdiğinde bu ordunun başına gelecek olan şeydi.
Pakistan ve Hindistan Benazir, Pakistan ve
Hindistan’ın arasındaki bağları kuvvetlendirmek için elini taşın altına
koymasını bildi. Güçlü ve bağımsız bir Pakistan için komşu ülkelerle
ilişkilerin iyi olması önemliydi. Babasının Shimla anlaşmasındaki duruşunu
sergilemekteydi. Hindistan’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında ticaret
anlaşması imzaladı ve Hindistan başbakanını Pakistan’a davet etti.
1990'da Hindistan’ın başbakanının değişmesi ile
Hindistan'ın Pakistan’a tutumu değişti. Rajiv Gandhi' den sonra Başbakan V. P.
Singh, sadece eski başbakanın Benazir Butto ile yaptığı ticaret anlaşmalarını
iptal etmekle kalmayıp aynı zamanda Pakistan sınırlarındaki güçlerini
artırdıktan sonra Keşmir'de askeri operasyon başlattı.
Pakistan, Afganistan’daki Rus savaşına
Amerikan’ın katılımı sonucunda ortaya çıkan problemlerle uğraşmak zorunda
kaldı. En önemli problem, Pakistan’ın batı sınırında milyonlarca Afgan mülteci
yaşamaya başladı.
Benazir Butto, Cumhurbaşkanı ve Ordunun bazı
kesimlerinin getirdiği zorluklara rağmen, yalnızca Pakistan’ın babasının
başlattığı gizli nükleer programa ve aynı zamanda bu amaca yönelik özel fonlar
ayırmaya devam etti. Parlamento konuşmalarında, Pakistan'ın gelişimi ve
güvenliği için bilim ve teknolojide büyük bir gelişmenin gerekliliğine dikkat
çekti. Bilim ve Teknoloji bakanını dahi haberdar etmedi. Gelişmeler doğrudan
kendisine rapor ediliyordu. Pakistan’ın nükleer programa başlama kredisi,
Zulfiqar Ali Bhutto’ ya verilmişti, kullanmak ise Benazir Butto’ya nasip oldu.
Pakistan tarihinde Pakistan’ın Uzay programının annesi olarak belirtiliyor.
1990'da Dr. Abdul Qadeer Khan'a, daha sonra 1995'te Dr. Samar Mubarakmand' a
entegre uzay silahları programı geliştirerek Pakistan etrafında koruma
kalkanını inşa etmeleri için, atom alanında daha fazla şey yapma yetkisi verdi.
Entegre Uzay Silahı programının geliştirilmesi, Pakistan'ın ülkenin atom
bombası programını geliştirmesine yardımcı olan programdı. Amerika Birleşik
Devletleri Pakistan nükleer programını eleştirdiğinde, ona karşı sert tutum
sergilemiştir. Amerika’nın Pakistan’a programı dondurması ve Pakistan’a
yaptırım uygulaması konusunda çok baskı uyguladığı dönemde, gizliden gizliye
programı yürütmüştür. Aynı şekilde, bilgisayar okuryazarlığı bilincini
artırmaya, okullarda ve genel kamuya açık alanlarda bilgisayar kullanımının
desteklemesi için parlamentoda bu konuyu savundu. Parlamentonun rızası ve
desteğini alarak ülkede bilgisayar donanımının ithalatı için kolları sıvadı.
Parlamentodaki aynı duruşmada, özel sektörün yalnızca bu tür teknolojiyi
geliştirmek için değil, aynı zamanda Pakistan genelinde teknoloji parkları
oluşturmak için de kamu sektörüyle el ele verilmesi hususunda girişimlerde
bulundu ve onları teşvik etmek için çabaladı. Bu tür programları ve tesisleri
geliştirmek için kredi vermek üzere mali yardım programını onayladı.
Pakistan, askeri uydular açan ilk Müslüman
ülkedir. Benazir Butto’nun Pakistan’ın güvenliği konusundaki tutumu netti. 1990
yılı Pakistan'da bir uzay yılı ilan edildi. Bilim insanlarını ve mühendisleri
cesaretlendirmek ve teşvik etmek için onlara bu gelişime katkıda bulunan ulusal
ödüller verdi
Azınlık İşleri ve
İfade Özgürlüğüne Bakışı
Benazir Butto, ilk defa azınlık
milletvekillerini hükümet işlerinde terfi ettiren ilk başbakandı.
Görev süresinde Benazir Butto, basına
demokratik bir hükümete karşı ifade ve konuşma özgürlüğünün tanınması
gerektiğini mecliste dile getirdi. Bu, güçlü bir muhalefet karşısında atılmış
cesurca bir adımdı.
1989 yılında Pakistan'daki kadınların finansal
ve bankacılık ihtiyaçlarını karşılamak, onları sosyo-ekonomik açıdan
güçlendirmek üzere, Başbakan Benazir Butto tarafından ilk kadın bankası
kuruldu. First Women Bank Ltd. Pakistan'daki kadınlar için parasal bir
iyileştirme kuruluşu olarak hareket eden parasal kuruluşlardan biridir.
Ekonomi konusunda birçok vaatlerde bulunan
Benazir, ne yazık ki bunları uygulamaya geçirecek vakit bulamamıştır. Babası
zamanında millileştirilen endüstrilerin yeniden özelleştirileceğinden defalarca
bahsetmesine rağmen uygulamamıştır. 1994 yılında bir enerji politikası
uygulamış, Pakistan’ın gelecekte de ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak için
modern çalışmalar yürütmüştür. Enerji konusunda dışa bağımlılıktan kurtulmak
için yapılan çalışmalar kısa sürede sonuç vermeye başlamıştır.
2 Aralık 1988 Benazir Butto yeniden başa
geçmiştir. O, Pakistan'ın siyaset tarihinde Müslüman dünyanın seçilen ilk kadın
başbakanı olmuştur. Bu seçim Butto’nun 1989'da dünya siyaset tarihinin seçilen
en genç başbakanı olduğunu da göstermiştir. Görevde olduğu ilk dönemde
Benazirin ilk görevi koalisyonun beklenti ve taleplerini karşılamak ve
seçildiğinde yapmaya söz verdiği şeyleri yerine getirmek. Bu oldukça zor bir
işti. Bunların dışında Pakistan çok zor günlerden geçiyordu. Ülke ekonomik ve
dahili birçok tehditle karşı karşıya kalmıştı. Pakistan iflasın eşiğindeydi
.IMF ülkeyi daha fazla vergi ve borç altına sokmak için Pakistan ile pazarlık
yapıyordu. Benazir için bunlarla uğraşmak çok basit olmasına rağmen,
politikacılar ülkenin iflasını ve yıkımını engelleyemeyeceğini düşünüyorlardı.
Benazir, halkın bu ekonomik sıkıntıdan yara almaması için ordudan da baskı
görüyordu. Bu dönemde sınır güvenliği de tehlikede olduğu için bütçeden askeri
kuvvetlere %40 ila %60 oranında ayırmak zorunda kaldı. Bu atılması zorunlu bir
adımdı. Benazir asla pes etmeyen bir kişi olarak mücadele etti ve iyi bir
lider; başarılı bir yönetici olduğunu kanıtladı. Onu seçen halka sosyal
reformlar yapacağı gelişme ve ilerleme sağlayacağı için garanti vermiş, ancak
insanlara vaat ettiği eğitim, sağlık ve temel barınma konusunda en düşük
bütçeyi ayırmıştı. Benazir’ den önceki dönemde sağlık, eğitim ve sosyal
reformlar ordu tarafından ihmal edilmiş, hoyratça davranılmıştı. Bir de bunun
üzerine Afgan mülteciler ve uyuşturucu problemleri eklenmişti. Askeri
diktatörlük döneminde uydun zemin bulan kaçakçılık da çok yaygın hale gelmişti.
Benazir, babasının cesaret edemediği hayati öneme sahip ifade özgürlüğü
fırsatından yararlanarak ulusal televizyonda gelişmeye engel durumları ve
atılması gereken adımları anlattı. Medya özgürlüğü için attığı adımlar
sayesinde kendini ifade edebildi ve şeffaflığa ve demokrasinin gücüne inandı.
ilk görev süresini Hindistan ile ilişkileri geliştirerek için de kullanan
Benazir, Hindistan ile nükleer tesislere saldırmama, sınır güvenliği,
uyuşturucu sorununun üstesinden gelmek için kaçakçılığın önlenmesi ile ilgili
ikili bir anlaşma imzaladı. Benazir şeriat adına yapılan mevzuattan memnun
değildi. Ülkedeki kadınlarla ilgili yasal düzenlemeler gerektiğini ulusal ve
uluslararası forumlarda dile getirdi. Ancak sekiz yüz günden daha kısa bir
sürede Benazir, çok fazla şeyle mücadele etmek zorunda kaldı. Hükümetin eli
çoğu kez fondaki yetersizlik sebebiyle bağlandı. Yeni reformlar için fon
tahsisi şarttı. Benazir, devam eden projeler için likidite üretmeyi planladığı
hiçbir kaynak bulamadı ve bu arada da başka sorunlarla meşgul oluyordu. İlk
görev süresi orduya karşı duruşunu kendi lehine çevirememesi sonucunda ne yazık
ki sona erdi.
İkinci dönem, Ekim 1993 seçimlerinde ikinci kez
seçim zaferle sonuçlandı. Seçmenlerin sadece yarısı oy kullandı. İnsanlar
siyasilerden memnun değildi bunun sonucunda Benazir’ e güvendiler. O, yine
ilkinde de olduğu gibi ittifak çabalarını sürdüren kişi oldu. Pakistan bir kez
daha geleceğini Benazir’ e emanet etti. Bir kez daha demokrasiyi koruma görevi
ona verildi. Pakistan ekonomik yönden yine zayıftı. Benazir bu defa Amerikan
lobisinin desteğini aldı ve Amerika’yı halka iyi göstermek zorunda kaldı. Bu
görev süresinde net bir politika izlemeyen Benazir, bir yandan Pakistan’ın
Keşmir’de Hindistan’a karşı tutumunu destekler ise nükleer programı askıya
alacağını söylerken, Hint saldırılarına karşı sınırlarını korumak için nükleer
programı daha fazla desteklemiştir. Alt kıtada ortaya çıkan terör
faaliyetlerinin Amerika’nın Afganistan’daki başarısız politikasından ileri
geldiğini ve mülteci sorununun daha fazla ele alınarak acilen çözümlenmesi gerektiğini
dile getirmiştir. İkinci dönemde Benazir ,parlak bir diplomat olan Zülfikar Ali
Butto’nun kızı olduğunu kanıtladı ancak bu sefer de Benazirin eşi ve kardeşinin
arasında çıkan anlaşmazlık sonucu Karaçi’de Asıf Ali Zerdari nin Murtaza
Bhutto’ nun nın Karaçi’de öldürülmesi olayında suç ortağı olarak gösterilmesi
ve rakibi Navaz Şerifin başkan Legari’yi bankacılık sahtekarlığına Benazir
Butto ve eşinin adının karıştırılması konusunda baskı yapmasıyla adları iki
skandal olaya karışan Benazir Butto zor günler yaşadı. Navaz Şerif ’in ekonomik
politikasını sürdürdü. Benazir iki yıllık süre içerisinde muazzam baskılara
maruz kaldığı halde yine de elinden geleni yapmaya gayret göstermiş, ancak
planlama konusunda baskılardan dolayı oluşan sorunlar yüzünden yapmak
istediklerini tam olarak gerçekleştirememiştir.
Parlamentoda sayısız konuya dikkat çeken
Benazir hudut yasalarının yanlış algılanması ve kurumsal hale getirilmesi
sonucu yürürlükten kaldırmaya niyetlenmiş, bu konuya dikkat çekmiş, hataları
düzeltmek için pratik adımlar atmıştır. Pakistan’daki siyasi tutukluları hem
parlamento konuşmalarında hem de uluslararası forumlarda dile getirmiş, öğrenci
ve işçi sendikaları üzerindeki yasağı da kaldırmıştır.
Benazir, ofisi devraldığında hükümetin ekonomik
ve finansal yönden iflasın eşiğinde olması, onun etkin ve pratik planları
hayata geçirmesini engellemiş, önceki borçları kapatmak için daha fazla borç
almak zorunda kalmış, tüm bunlara rağmen Pakistan’ın en aktif, en enerjik ve en
güçlü parlamenteri olmuştur. Hayranlık uyandıran siyasi yönetimi bazen
tartışmalara da konu olmuştur.1986’ dan 1999’ a kadar Pakistan siyasetinin
merkez sahnesinde bulunan Benazir, başbakanken ve sonrasında sürgündeyken,
savaş yasası ile mücadele ederken cesaretli davranmıştır. Başbakanlığı ile
karşılaştırıldığında muhalefet lideri iken de verimli ve hevesli davranmış,
ilerici bir parlamenter olarak kendini göstermiştir. Oxford ve Harvard da
öğrendiği demokratik ve ılımlı model ile Pakistan’daki tam tersi durum arasında
sıkışıp kalmıştır. Pratik başarıda yetersiz olmasına rağmen, çekiciliği,
asaleti ve şöhreti sayesinde yerini sağlamlaştırmıştır. Tüm olumsuzluklara
rağmen pozitif davranmaya gayret etmiş, uzlaşması tavır sergilemiştir. Dengeli
bir siyaset izlemeye çalışan Benazir, her bloğun problemlerini çözmekte
bireysel düşüncelerini kullanmıştır. Ziya ve köktendinci gözüken Punjab eyaleti
başbakanı Navaz şerif de başbakana karşı düşmanca davranmış, şeriat ile
yönetilen bir ülkenin kadın bir lider tarafından yönetilemeyeceği, böyle bir ülkenin
başkanlığına bir kadın liderin dayanamayacağı konusunda hemfikirdiler. Benazir
onlara karşı başarılı ve dik bir duruş sergilemiştir. Butto uluslararası
takındığı tutumla, örnek milletvekili olmasıyla uluslararası arenada kabul
görmüş bir liderdir. Ülkeye demokrasiyi geri getirme konusunda mücadele vermiş,
büyük bir parlamento lideri ve cesur bir demokrattır.
BENAZİR
BUTTO’ NUN PAKİSTAN KÜLTÜR HAYATINA ETKİSİ
Pakistan’da aslında tüm doğu toplumlarında
kadın olmanın türlü zorlukları vardır. Kadın erkek eşitliğinden söz etmek asla
mümkün değildir. Bu aradaki fark daha çocuk doğduğunda kendini gösterir. Erkek
çocuklarının doğduğu evde kutlamalar yapılır, şekerler dağıtılırken, kız
çocuklarının doğduğu evler sessizliğe bürünür. Erkek çocuklar şımartılarak
büyürken, kızlar evdeki herkese hizmet edecek şekilde, yüksek duvarlar
arkasında büyütülür. Her konuda geri plana itilir, fikir ve düşünceleri
sorulmaz. Küçük yaşta kardeşlerine bakmayı, yemek yapmayı, bulaşık yıkamayı
öğrenmek zorundadırlar. Ergenliğe ermeleri dahi beklenmeden burka giymeye
zorlanır, çoğu okula dahi gönderilmezler. Hayata gri bir pencereden buruk bir
halde bakar, özgür olabilecekleri günlerin hayalini kurarak yaşarlar. Ancak
uçurtma uçurmanın, bisiklete binmenin, top ve oyuncaklarla oynamanın kız
çocuklarına yasak olduğu bir ülkede, özgür olmanın hayali nasıl kurulur
bilinmez.
Kız çocukları kendilerine sorulmaksızın
ailelerinin belirlediği kişiyle evlendirilir. Hatta bazen kendi akrabalarıyla,
bazen de kendilerinden yaşça çok büyük kişilere çocuk gelin olurlar. Ülkemizin
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde de genellikle kürt aşiretlerin çocukları
aynı kaderi paylaşırlar. Bunların sebeplerini onlara sorduğunuz vakit töre ya
da şeriat kuralları diye yanıtlarlar. Yaptıklarını, yanlış anladıkları Kuran’a,
İslami yasalara dayandırırlar. Halbuki İslam dini kadına çok değer vermiş,
cenneti dahi onların ayaklarına sermiştir. Peygamberlerin de kadına verdiği
değeri hadis ve kıssalardan yola çıkarak anlayabiliriz. İslam’da ilk emir “oku”
olmasına rağmen, doğu toplumlarında insanlar kulaktan dolma sözlerle dini
yaşamaya çalıştıkları ve okumadıkları için cehaletlerinin sonucunu
yaşamaktadırlar.
Zülfikar Ali Butto, Pakistan halkını bu
cehaletten çekip çıkarmak, toplumun eğitimlerine önem verip kendilerini
geliştirmelerini sağlamak amacıyla birçok yeniliği hayata geçirmiştir.
Yaşadıklarıyla ve yaptıklarıyla onlara örnek olmaya çalışmıştır. Örneğin Butto
kadınları aile gelenek ve inançlarına göre burka giymek, peçe takmak
zorundaydılar. Zülfikar Ali Butto, kadınların burka giymek zorunda
olmadıklarını, onlara peygamberin “en iyi peçe göz arkasındaki peçedir” sözünü
hatırlatıp, insanların aklıyla, düşünceleri ve karakteriyle yargılanması
gerektiğini söylemiştir. Bu sayede burkadan, hayata gri bir pencereden
bakmaktan kurtulan ilk Butto kadını Benazir olmuştur. İranlı Şii bir aileden
gelen annesi Nusret begüm de teyzeleri de İran'da burka giymemiş, üniversite
okumuş, araba kullanan modern ailelerindendir ancak Zülfikar Ali Butto ile
evlenince burka giymiştir çünkü zaten aşiret dışından ilk evlenen Zülfikar Ali
olunca daha fazla dikkat çekmek ve eleştirilmek istememiştir. Zülfikar Ali
Butto, İslam tarihindeki kadınlardan örnekler anlatır, İslam dinini ilk kabul
eden Bibi Khadijah ,dul bir iş kadınıydı.... Hz. Peygamberimizin hayatını
kurtaran Umm-e Umara İslam düşmanlarına karşı savaşan bir kadın savaşçıydı
..Kuranda, “onların başında bir kadın buldum.ona her şey verilmişti ve muhteşem
bir tahtı vardı”...gibi örnekler verirdi. Benazir ibadet etmeyi, dua etmeyi ve
namaz kılmayı annesinden öğrenmişti. Ancak İslam dinini, surelerin anlamlarını
ve kuran okumayı öğrenmesi için din hocası eve gelirdi.
İslam dini Cennet annelerin ayakları altındadır
diyerek onları yüceltirken; Doğu toplumlarında erkekler hanımlarına kaba
davranıyorlardı. İslam tarihinde kadın tüccarlar vardı ama Pakistan’da kadınlar
yüksek duvarların ardında burkalarla dünyadan bir haber yaşıyor, akrabalarla
evlenmeleri sağlanıyor böylece mal mülk dışarıdan biri ile paylaşılmıyordu.
Hatta yaşlarına uygun akrabası olmayanlar hiç evlenmeden hayattan göçüp
gidiyorlardı.
Dedesi Şah Navaz’ ın başlattığı babasının
sürdürdüğü yurt dışında okuma geleneğini önce Amerika’ya sonra İngiltere'ye
gidip okuyarak Benazir de sürdürmüştür. Böylece okumak için yurt dışına
gönderilen ilk Butto kadını olmuştur. Benazir ikinci seçime hazırlanırken
verdiği bir röportajda “Kadınların toplumun kalkınmasında birinci derecede rol
oynayacağına yürekten inanıyorum ben. Unutmayalım ki onlar nüfusun yüzde ellisi
demektir. Yeni kuşakların geleceği, alacakları eğitime, takınacakları kadın
görünümüne ve rolüne bağlıdır. Cinsiyet ayrımını, sömürülmeyi kabullenen bir
kadın, çocuklarını da bu kavramlarla yetiştirecektir. Yeni kuşakların özgüven
dolu olmasını, kişiliğini kanıtlamasını istiyorsak ,kadınlara bu bilinci
kazandırmamız gerekir” demiştir.[18]
Asıf Ali Zerdari ve
Kişisel Hayatı
26 Temmuz 1955’te Karaçi’de dünyaya gelen
Zerdari Belucistan Zerdari aşiretinin üyesidir. Pakistan’da devlet adamı
yetiştiren bir kolejden mezun olduktan sonra siyaset hayatına atılmıştır ancak
1983 yılında yapılan seçimi kaybetmiştir. Bir süre siyasetten uzak durma kararı
alan Zerdari iş hayatına atılmış, emlak işiyle uğraşmaya başlamıştır. 1987
yılında Benazir Butto ile evlenen Zerdari Butto’nun isteği üzerine siyasetten
uzak durma kararı almıştır. Benazir Butto eşini politikanın dışında tutmak
istemiştir: Çünkü kendi siyasi hedeflerine ulaşmak istemektedir. 1988 yılında
Benazir başbakan olmuş Zerdari ise kurulan hükümette yer almamıştır. Ancak Zerdari’
ye yakın kişilerin yolsuzluk olaylarına karışması sebebiyle hükümet düşürülmüş,
Zerdari ve Butto’ya yurt dışına çıkma yasağı konmuştur. Kurulan geçici hükümet
Butto hükümetine yolsuzluk soruşturması açmıştır. Zerdari, eşinin gücünden
faydalanarak rüşvet olaylarına karıştığı iddiasıyla karşı karşıya kalmıştır.
Ekim 1990’da gasp ve adam kaçırma olayına karıştığı iddiasıyla hapsedilmiştir.
Zerdari, hapse girdikten çok kısa bir süre sonra ulusal meclise girmiş, ancak
hapisten çıkarılmamıştır. Terör mahkemesi davası olduğu için hapisten çıkmayan
Zerdari 1993’te kurulan mahkeme tarafından aklanıp beraat etmiştir. Böylece
Butto hükümeti ile ilgili davalar düşmüştür. Geçici hükümette yer alan Zerdari
yatırım bakanı olmuştur. İstihbaratta ve federal soruşturma bürosunda başkanlık
görevinde de bulunan Zerdari, sık sık Benazir’in politik gücünü kullandığı
iddiasıyla karşı karşıya almış, ancak her seferinde bunu reddetmiştir. 1996
yılında Benazir’in kardeşi Murtaza’nın öldürülmesi olayından sorumlu tutulmuş,
1998’de yine bir yolsuzluk olayına karışmıştır. New York Times'da kamu
haklarını usulsüz kullandığı ve büyük rüşvetler karşılığında bazı şirketlerle
Pakistan ekonomisini zarara uğratacak şekilde anlaşmalar yaptığı öne
sürülmüştür. [19]*. Bu olay
siyasi bir krize sebep olunca Butto hükümeti bir kez daha düşürülmüştür. Bunun
üzerine Dubai’ye kaçma kararı alan Zerdari, yakalanarak tutuklanmıştır. 1999’da
, intihara kalkıştığı iddia edilen Zerdari, sorguya alındığında Zerdari, bunun
intihar değil bir cinayet girişimi olduğunu söylemiştir. Zerdari, 1999 ve 2003
davalarında kara para aklamak ve rüşvet almak suçlarından ağır para cezasına ve
hapis cezasına çarptırılmıştır. 2004 yılında kefalet ödeyerek serbest kalan
Zerdari, dönem yöneticisi Pervez Müşerref le gerginlik yaşayıp ev hapsi cezası
almış, ardından da sınır dışı edilmiştir. Dubai, Londra ve New York'ta belli
bir süre yaşayan Zerdari, 2007’de Butto’nun öldürülmesiyle Pakistan’a kesin
dönüş yapmıştır.
Eşinin yerine PPP’nin başına geçmiş, 2008’de
parti, seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır. Seçimden sonra Pakistan
Müslüman Birliği ile koalisyon kuran PPP’nin yaptığı baskılar sonucu
Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, görevinden ayrılmıştır. Bunun üzerine
Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Zerdari, yeterli desteği alarak Müşerrefin
boşalan koltuğuna oturmuştur. Onun döneminde ordunun
darbe yapacağı istihbaratı üzerine Amerika’dan
yardım istemesi olayı (memogate
skandali) yerel basında büyük yer tutunca
Zerdari ile ordunun arası açılmıştır.
2012 yılında anayasa mahkemesi, Zerdari’ nin
yolsuzluk araştırmasını gündeme getirmesi ile dönem başbakanı Gilani bunu
reddetmiş bu yüzden görevinden azledilmiştir. 5 yıllık görev süresi dolan
Zerdari, görevinden ayrılmış, PPP’ nin başkanı olarak siyasi hayatına devam
etmiştir. Haziran 2019’da sahte hesaplarla yurt dışına para transferi yapma ve
yolsuzluk suçundan gözaltına alınan Zerdari, geçtiğimiz günlerde sağlık
sorunları sebebiyle serbest bırakılmıştır.
Bilavel Butto ,Benazir Butto ve eşi Asıf Ali
Zerdari’ nin tek oğludur. 21 Eylül 1988 tarihinde Karaçi’de doğmuştur. İlkokula
Karachi Grammar Okulunda başlamış, annesinin başbakan olmasının ardından
İslamabad’da Froebel Uluslararası Okuluna devam etmiştir. 1999 yılında annesi ile
birlikte Dubai’ye yerleşerek eğitimini Boys Rashid Okulunda sürdürmüştür.
Burada öğrenci konseyi başkan yardımcısı seçilmiştir. 2010’un Haziran ayında
Oxford Üniversitesi’nde Modern Tarih bölümünü bitirerek diplomasını almıştır.
Annesine suikast düzenlenen suikastın ardından Pakistan’a gelmiş ve 30 Aralık
2007’de, babası Asıf Ali Zerdari ile birlikte Pakistan Halk Partisi’nin eş
başkanlığına getirilmiştir. Ancak bu tarihte halen Oxford’ da üniversite
öğrencisi olduğu için, babası Asıf Ali geçici olarak parti yönetimini tek
başına üstlenmiştir. [20]
2010 yılında Oxford Üniversitesinden mezun
olduktan sonra ülkeye geri dönen Bilavel Butto, siyasetle daha yakından
ilgilenmiş, ilk siyasi miting konuşmasını annesinin ölümünün beşinci yılı dolayısıyla
yapılan 27 Aralık 2012 mitinginde yapmıştır. Eski başkan Müşerref ’in annesine
düzenlenen suikasttan ötürü Interpol tarafından kırmızı bültenle aranmasını
istemiş, Zerdari aşiretinin de başına geçerek siyasetteki konumunu
güçlendirmiştir. Bilavel’in genç ve tecrübesiz bir politikacıdır. Partisinin
seçim kampanyalarında aktif olarak yer alması beklenmektedir. Hayatının büyük
kısmını yurt dışında geçirmiştir, bu sebeple Bilavel’ in İngilizcesi Urducasına
göre çok daha iyidir. Son birkaç yıl içinde Urducasını hızla ilerletmesine
rağmen, Bilavel Urducayı hala ağır bir aksanla konuşmaktadır.
Bu çalışmada Pakistan’ın demokrasi babası
Zülfikar Ali Butto’nun siyasi hayatı, onun hüküm giyişi ve idamından sonraki
dönemin siyasi zemini, Benazir Butto’nun siyasete girişini, Pakistan İslam
Cumhuriyetinin ve Asya’nın ilk Müslüman kadın başbakanı oluşunu, ardından
yaşananları, hapsedilişini, sürgün yıllarını, uğradığı suikastleri,
öldürülüşünü ve Benazirin Pakistan kültür hayatına etkilerini anlatmaya çalıştım.
Benazir’in hayatı kendisinin de söylediği gibi
Pakistan’ın çalkantılarını, trajedilerini ve zaferlerini yansıtmaktadır. Konumu
itibariyle Orta Asya’nın merkezinde bağlantı noktalarının üzerinde, zorlu bi
coğrafyada bulunan Pakistan’ın yönetilmesi elbette ki hiç kolay olmamıştır.
Kuruluşu sancılı bir dönemle başlayan ülke, askeri darbeler, yöneticilere
yapılan suikastler, sınır problemleri, ekonomik problemler, terör örgütleri,
idam cezaları gibi birçok sorunla mücadele etmiş, adeta gün yüzü görmemiştir. Halk,
Zülfikar Ali Butto döneminde demokrasiyi ilk kez tatmış, kendi gücünün farkına
varmış, haklarını öğrenmiş ve eğitimin kendini geliştirmenin önemini
kavramıştır. Onun kısa Başbakanlık döneminde devrim niteliğinde yapılan
iyileştirmeler sayesinde derin bir nefes almışlardır. Bir ülkeyi yöneten
kişinin bilgi ve tecrübesi sayesinde kısa sürede dahi çok yol kat
edilebileceğini görmüş, vizyon sahibi bir liderle yürümenin ülkeye neler
kattığına tanık olmuşlardır. Ülkelerinin uluslararası arenada hak ettiği gibi
temsil eden cesur yürekli bir lider tarafından yönetiliyor olduğunu görmenin
haklı gururunu yaşamışlardır. Bunun yanı sıra darbelerin ülkeye ne denli zarar
verdiğini, onları sürekli senelerce geriye götürdüğünü bizzat yaşamış,
demokrasinin kıymetini daha iyi anlamışlardır. Yabancı güçlerin askeri cunta
ile işbirliğinin tehlikeli sonuçlarını, demokrasiyi nasıl tehdit ettiğini,
ülkeyi yöneten liderin ortadan kaldırılması ile yaşanan kaos ortamını,
sonrasında halkın hakkının hukukunun nasıl çiğnendiğini ,her şeyin
feodalitenin, emperyallerin insafına kaldığını, adaletin gözleri önünde yok
oluşunu, anayasanın işlerliğini yitirerek rafa kalktığını yaşayarak
öğrenmişlerdir. Ülkenin kaderinin bir diktatörün ağzından çıkacak bir çift
sözle belirlenmesinin onları nasıl çaresiz bıraktığını görmüşlerdir.
Zülfikar Ali Butto’nun idamıyla demokrasinin de
idam edildiğini gören halk, onun bıraktığı eseri yeniden canlandırmak için onun
partisine ve ailesine destek vermeye devam etmiştir. Benazir Butto, babasının
ona bıraktığı bu siyasi mirası devralmış, canı pahasına ona sahip çıkmış,
tehditlere şantajlara boyun eğmemiş, sürgünlere, ev hapislerine ve hapis
cezalarına rağmen mücadelesini babasına söz verdiği gibi sürdürmüştür. Bir
İslam Cumhuriyetinde kadın olmanın, kadın bir yönetici olmanın türlü
zorluklarını yaşamasına rağmen yılmadan çalışmıştır. Feodal yapının içinde halk
partisinin başkanı olmak, askeri diktaya muhalif olmak, kendilerine cihatçı
adını takmış Taliban ve El-kaide gibi tehlikeli acımasız terör örgütlerinin tehditleri
arasında sosyal adaleti savunmak, erkek egemen bir toplumda ve şeriat
kurallarının toplumun erkek kesimi tarafından işlerine geldiği gibi
kullanıldığı bir toplumda kadın haklarından eşitlikten bahsetmek, o kadar erkek
liderin arasından sıyrılıp bir İslam ülkesinde kadın başbakan seçilip
milyonları ardından sürüklemek, ülkeyi prangalardan kurtarmak, ülkeye özgürlük
getirmek, adaleti yeniden inşa etmek , defalarca ölümün soğuk nefesini
ensesinde hissetmek öyle herkesin başarabileceği şeyler değildir. Hiçbir suçu
olmadan atılan asılsız iftiralarla, yalancı şahitlerle köşeye sıkıştırılan,
hükümeti düşürülen, emekleri zayi edilen, defalarca ev hapsine mahkum edilen,
kendi ülkesinden sürülen bir kadındır. Babası demokrasi şehidi, kardeşleri
faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş, annesi defalarca hapsedilmiş olmasına
rağmen ülkesi için canla başla çalışmış, İngiltere’de çok rahat bir hayat
sürebilecek iken kendi hayatını değil ülkesinin geleceğini düşünerek defalarca
geri dönmüş özgür ruhlu cesur bir yürektir, babasının kızıdır. Babasının kendi
yerine yetiştirdiği neferi, biricik çok sevgili kızıdır. Babası ona yurt
dışında okuduğu dönemde de mektuplarıyla yol göstermiş, emrinde çalışan emekçi
insanların onun üzerinde hakkı olduğunu, onlara borçlu olduğunu ve batının
rehavetine kapılmadan ülkesine dönerek ülkesine halkına hizmet etmesi
gerektiğini sürekli hatırlatmıştır. Nitekim eğitimi biter bitmez ülkesine büyük
bir coşku içinde dönen Benazir henüz başbakanlık ofisinde kendine bir yer
edinmişken, hiç ummadıkları zamanda sinsice yapılan askeri darbe ile hayatı bir
anda kabusa dönmüştür. Siyasi bir muhalefet liderini öldürttüğü iddiasıyla
karşı karşıya kalan ve hapsedilen babasını hapisten kurtarmak için çok
çabalamış, ancak gücü yetmemiştir. Babasının idamına kadar ev hapsi ve hapis
cezalarına çarptırılan Benazir, hem babasına atılan iftiraların hesabını sormak
hem de demokrasiyi yeniden topluma kazandırmak adına mücadele vermiştir.
Cesaretiyle, modern tarzıyla, anneliğiyle,
mücadeleci ve özgür ruhuyla; eğitime, çalışmaya, kadın haklarına, çocuk
haklarına verdiği önemle, giyimiyle, kuşamıyla kısacası her şeyi ile toplumun
idolü haline gelmiş olan Benazir, ülkesini uluslararası arenada da çok iyi bir
şekilde temsil etmiş, örnek bir insandır. Doğu -batı kültürünü çok iyi
sentezlemiş, batının ilimlerini alıp ülkesinde uygulamış ancak milli
duygularından bir şey kaybetmemiştir. Bu anlamda da halkına örnek olmuş
biridir. Yazdığı kitaplarla batının ve emperyal güçlerin bu coğrafyada oynadığı
kirli oyunları halkına anlatmaya çalışmış, mücadelesinde arakasında durmalarını
istemiştir. Amerika Pakistan’ı da yanına alarak, işgal ettiği Afganistan
topraklarından Sovyetleri çıkarmak için buradaki cihatçı terör örgütlerini
silahlandırıp, beslemiş ve bundan en büyük zararı Pakistan görmüştür. Zamanla
palazlanıp, Amerika’nın bu topraklardan çekilmesiyle zafer sarhoşu olan bu
örgütler yönetimi ele geçirmiş, kendi kurallarını uygulamaya başlamışlardır.
Kendilerini cihatçı olarak, dindar bir örgüt olarak tanıtan bu teröristler masum
bir çok insanın ölmesine, katliamlara sebep olmuşlardır. Halk bir yandan askeri
darbelerle mücadele ederken, diğer yandan da bu terör örgütlerine hedef
olmuştur.
Bugün camilere yapılan baskınlar, pazar
yerlerinde kalabalık yerlerde patlatılan bombalar; bürokratlara, siyasilere
yapılan suikastler hep bu örgütlerin başının altından çıkmaktadır. Halka
şii-sünni çatışması yaşatmak, toplumun huzurunu bozmak ,onları baskı altında
tutmak ,korkutmak, gelişmelerine engel olmak gibi gayelerle hareket eden bu örgütlerin
İslam’la asla bir bağlantısı olmayıp tam aksine dış güçlerin parayla elinde
tuttuğu kuklalarıdır. Nitekim 11 Eylül saldırısı da, Bhuttolara yapılan
suikastler de, doğu ve batının, farklı dine mensup insanların aralarını açarak
onları birbirlerine düşürüp savaştırmak isteyen, bundan nemalanmak isteyen
emperyal güçlerin bir oyunudur. Bunlarla ilgili bir çok senaryo yazılıp
çizilmişse de arkasında dünyayı yöneten baronların olduğu, ülkelerin
kaderleriyle oynadıkları ve bunun için de bazen dini inançları, bazen
insanların demokrasiye olan inançlarını ya da cehaletini kullanarak, aralarına
fesatlık tohumları serptikleri insanları ajanlarıyla, provokatörleri ile
harekete geçirip birbirleriyle kavga ettirerek üzerlerinde sömürü düzenlerinin
devam etmesini istediklerini artık biliyoruz. Bu bütün dünya ülkeleri için
tehdit oluşturan bir durum olduğu için hem halkların hem de bu halkları yöneten
liderlerin bu düzenin oyunlarına karşı daha dikkatli davranması, bu güçlere
karşı devletlerin birlikler kurması, birbirlerine destek olması gerekmektedir.
Dış politikada birbirleri ile petrol, doğalgaz kaynakları gibi konularda
mücadeleye girmiş emperyal güçlerin taraf oluşturup savaş çıkarmak niyetinde
oldukları unutulmamalı; bunlara taraf olmamalıdır.
Buttolara gelince onlar gerçekten Pakistan’a
demokrasinin gelmesini istemiş, halkları için canını hiçe saymış, vatanlarına
sahip çıkmış, halka hizmet etmek, adaleti sağlamak için mücadele vermiş dürüst
insanlardır. Benazir, yazdığı kitaplarda batının Pakistan’daki özgürlüğü yok
eden askeri yönetime sessiz kalması durumunda Taliban ve El kaide gibi terör
örgütlerinden başka terörist grupların da ortaya çıkacağını ve dünyada terör
estireceğini söylemiştir ancak buna Amerika sessiz kalmıştır. Bu konuda Benazir
elbetteki haklıdır ancak Pakistan’da liberal demokrat bir yönetimin kurulmasını
ve bunun için de batının onlara yardım etmesini istemesi kurda kuzu teslim
etmek gibidir.
Bugün Benazir yaşıyor olsaydı onun yönetimi
zamanında Pakistan halkına yaşatılmak istenenin bugünlerde Suriye’de, Irak'ta,
Libya’da, Mısır’da, Katarda, Türkiye’de ve hatta şu sıralar İran’a da
yaşatılmak istendiğini görecek belki de batıya ve hatta bazı komşu ülkelere
olan güvenini kaybedecekti. Çünkü bu bazı emperyalist güçler, topraklarına veya
kaynaklarına göz diktikleri ülkelerin başındaki liderleri eğer kendi işlerine
yaramıyorsa, halkı attıkları iftiralarla yöneten lidere düşman edip, iç
karışıklığa sebep olmaktadırlar. Ardından ülkenin askerinin içinde satın
aldıkları sözde askerleri harekete geçirerek darbe yapılmasını
sağlamaktadırlar. Sonra ülkedeki provokatörleri kullanarak iç savaş çıkarıp,
hatta etrafındaki komşu ülkeleri silahlarla güçlendirerek ülkeyi dışa karşı
korunaksız ve içte kaotik bir duruma sokmaktalar. Darbe yapan sözde komutanlar
ya da muhaliflerden oluşturdukları geçici hükümetleri ülkeyi yönetemiyor
gösterip, ekonomisi de kötüye giden ülkeye askeri ve ekonomik yardım teklifinde
bulunmaktalar. Kendini çıkmazda bulan halk kendilerinden yardım istediği vakit
de lideri hapsederek veya öldürterek topraklarına yerleşmekteler. Dünyada son
çeyrekte yaşananlara bakıldığında, coğrafyanın aslında bir kader olmadığını
,emperyalist güçlerin sömürü düzeninin devamını sağlamak için bu tür
politikalara başvurduğunu anlamaktayız.
Birçok ülkenin karşı karşıya kaldığı bu
durumdan kurtulmanın yolunun, onların “böl, parçala, yönet” politikasına karşı,
sıkı sıkıya kenetlenip birlikte hareket ederek sağlanabileceği kanısındayım.
Özellikle Orta Asya’da kurulmak istenen birliklerin nasıl dağıtıldığı, bu birliklere
toplantılara yapılan zirvelere katılan ülke liderlerinin nasıl suikastlara
uğrayarak ya da zehirlenerek öldürüldüğü veya görevden el çektirildiği
araştırılacak olursa (ki bu ülkelerin arasında Türkiye de bulunmaktaydı),
gerçeklerin ortaya çıkacağı inancındayım. Emperyalistler, nükleer gücü elinde
bulunduran ve bu sayede atom bombası yapabilecek güce erişen orta Asya’daki
İslam ülkelerine diş bilerlerken, diğer yandan teknolojide ve ekonomide ivme
kazanan ülkeleri de yakından takibe almaktadır. Ticarette, ekonomide, bilim ve
teknolojide sürekli önde giderek pazar payından, pastadan en büyük payı kapmayı
hedeflemekte, Asya ülkelerini satış yapacağı pazarlar olarak gördüğü için de
sürekli onları geride bırakmak derdindedir. Darbeler, ekonomik krizler bu sebeple
çıkartılmakta ve körüklenmektedir.
Sonuç olarak denilebilir ki, Pakistan için
oynanan bu tehlikeli oyunda Buttolar da ülkesine demokrasiyi, özgürlüğü,
adaleti getirmek isteyen ve bu uğurda canlarını feda eden demokrasi
şehitleridir. Neyse ki Pakistan güçlü bir ülkedir ve bu durumda dahi
toparlanmasını bilmiştir. Halk demokrasiye olan inancını kaybetmemiş, onlara
son darbeyi yaşatan Pervez Müşerrefi de alt etmeyi başarmıştır. Pakistan halkı
Buttolar sayesinde gücünün farkına varmış, birlik beraberliğin ne kadar önemli
olduğunu anlamışlardır. Ülkede yaşanan son darbede Pervez Müşerref’ in halka
ihanet ettiğini ve idamla yargılanması gerektiğini söyleyen PTI başkanı İmran
Han, yaptığı vakıf çalışmaları ile de halkın beğenisini kazanmıştır. Seçimde
İmran Han’ ın başbakan olması, halkın adalet istediğinin ve demokrasiye de
sahip çıktığının bir kanıtıdır.
Pakistan, büyük liderimiz Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten, Pakistan’ın onu örnek alan
kurucusu ve büyük lider Muhammed Ali Cinnah’tan, ülkenin fikir babası ünlü şair
İkbalden, yenilikçi Sir Seyyid Ahmet Han’dan ve demokrasi şehidi Bhuttolardan
feyz alarak, eğitimli gençleriyle aydınlık yarınlara doğru emin adımlarla
yürümektedir. Umulur ki kardeş ülkemiz Pakistan, terör örgütlerinden arınmış,
insan gücünü teknolojide ve endüstride ilerlemek için kullanan, İslam
ülkelerinin kendilerine örnek aldığı kalkınmış, bir ülke olsun.
Emperyalizme, haksızlığa, sömürüye karşı
mücadele etmiş; adalet için, demokrasi için kendi hayatlarını feda etmiş tüm
şehitleri saygıyla anıyorum. Ruhları şad olsun....
Benazir Butto’nun Yazdığı kitaplar
Butto
ailesini,kendi hayatını ve Pakistan halkı için yaptıklarını anlattığı
kitabıdır.
Uzlaşma: İslam, Demokrasi ve Batı
İki farklı tarihi çatışmayı işlediği eseridir.
İlki, İslam’ın kendi içindeki çatışmalar; ikincisi ise, İslam ve demokrasinin
örtüştüğü fikri. Bu kitapta özetle, Doğu-Batı arasındaki farkları, eşitsizliği,
ekonomik geri kalmışlığın batı karşıtı duyguları tetiklediği ve radikalizmi
körüklediği, körfez petrolü zengin ülkelerle ve Çin-Japonya ile ekonomik
problemlerin çözülebileceğini ve bu sayede uyumun sağlanabileceği gibi çözüm
yollarından bahsetmiş, bir çeşit İslami Marshall planı ortaya atmıştır.
Kendisini de hem doğuyu hem batıyı iyi tanıyan bir insan olarak uzlaştırmacı
olarak tanımlamış, kendisini bu iş için biçilmiş kaftan olarak görmüştür.
Benazir Butto, 21 Haziran 1953’te Karaçi’ de
Zülfikar Ali Butto ile Nusret Begüm Butto’ nun ilk çocuğu olarak dünyaya geldi.
PakistanlI bir baba ve İranlı bir annenin çocuğu olarak harmanlanmış bir doğu
kültüründe yetişti. Küçük yaştan itibaren batı eğitimi almaya başlayan Benazir,
anne ve babasının siyasi bir kimliğe bürünmüş olmaları hasebiyle siyasetle
erken tanıştı. Siyasi bir ailede yetişmenin avantajlarını ve dezavantajlarını
yaşadı. Mitinglerde büyüdü, bürokrasiyi ve siyaseti yaşayarak öğrendi.
Pakistan’ın en iyi okullarında eğitim gördü. Babası tarafından on beş yaşında
yurt dışında eğitim görmek üzere Amerika’daki Harward Üniversitesi’ne ve
ardından da İngiltere’de yüksek lisansını tamamlamak üzere Oxford
Üniversitesi’ne gönderildi. İleri görüşlü bir ailenin çocuğu olmanın
avantajlarını kullanarak kendini geliştirdi. Anne ve babası tarafından sürekli
yönlendirilen, iki liderin gölgesinde yetişen Benazir,“bu hayatı ben seçmedim,
o beni seçti “diyerek durumunu özetlemiştir.
Dışişleri Bakanlığı’nda bir kariyer planlayan
Benazir, babasının hükümetine askeri darbe yapılması sonucunda, onu hapisten
kurtarmak ve partide yarım kalan işlerini tamamlamak üzere siyasete atılmış,
ardından babasının idam edilişi ile hem onun ardından atılan iftiraları
temizlemek hem de babasının başlattığı demokrasi nöbetini devam ettirmek üzere
Başbakanlık mücadelesine girmiştir. Defalarca ev hapsine, sürgüne ve
hapsedilmesine rağmen mücadelesinden vazgeçmeyerek Pakistan halkına vefa
borcunu ödemek üzere her türlü zorluğa katlanıp tüm dünyaya Müslüman bir
ülkenin kadın bir lider tarafından yürütülebileceğini kanıtlamış, Pakistan’ı
uluslararası arenada çok iyi bir şekilde temsil etmiştir. Şehit lider,
babasının öldüğü yaşta, babasının öldüğü yerde uğradığı suikast sonucu hayata
gözlerini yummuştur.
ATAİE,
Muhammed Halid, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası
İlişkiler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ,İstanbul 2014
AHMAD,
Mushtaq. Government and Politics in Pakistan. Karachi: Royal Book Company,
1988.
ABDULLAH
Malik, (1988), Bhutto se Benazir tak: Siyasi Tajziye, Maktabah-yi Fikr o
Danish, ASIN B0000CRQJH
AMİN,
Tahir. “Pakistan in 1993: Some Dramatic Changes.” Asian Survey 34 (February
1994): 191-199.
AMİN,
Tahir. “Pakistan in 1994: The Politics of Confrontation” Asian Survey 35
(February 1995): 140-146.
BHATIA,
Shyam , A political biography of Benazir Butto, Goodbye Shahzadi (Tarihsiz)
BHUTTO, Benazir :,Daughter of The East, Simon &
Schuster, (2004)
BHUTTO,
Benazir .Whither Pakistan: Dictatorship or Democracy ,Al Hamid (2007)
BHUTTO,
Benazir .Reconciliation,Islam, Democracy and the West ,Simon & Schuster ,
06/02/2011.
BHUTTO
Zulfiqar Ali. Agar Mujhey Qatl Kia Giya (If I am assassinated). Lahore: Classic
Publishers, 1981.
BHUTTO,
Benazir. The Daughter of the East: An Autobiography. London: Hamish Hamilton,
1988.
BHUTTO, Zulfiqar Ali. If I Assassinated. Lahore: Classic
Publishers, 1981.
BHUTTO,
Zulfiqar Ali. The Great Tragedy. Karachi: Pakistan People’s Party, 1971.
BHUTTO
,Zulfikar Ali, Meyri seb se piyari beyti, reproduced Sani Hussain Panhwar
Dearest_ Daughter_urdu.pdf
BAYUR,
Y. Hikmet, Y. Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi (3 Cilt), TTK., yay. Ankara 1987.
BIYIKTAY,
Halis, Timurlular Zamanında Hindistan Türk İmparatorluğu, Türk Tarih Kurumu
yay. Ankara 1991. Cumhuriyetin 50. Yılında İstanbul 1973 İl Yıllığı.
BULGUR,
Durmuş,1850-1900 yılları arasında Hint Yarımadasındaki İslami Fikir Akımları
SAYI 14,2002 ,Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi s.109- 124
ÇEVİK, Salim, “ Pakistan Siyasetini Anlama Kılavuzu “,
Ankara,Seta yay.2013
CÖHÇE,
Salim, “Türk İstiklal Mücadelesi ve Hindistan”, Tarihte Türk-Hint İlişkileri
Sempozyumu, Symposium on Turco-Indian Relations, Bildiriler, TTK., yay. Ankara
2006, s.127-215.
DURAK,
Neslihan, Hindistan’a Kuzeyden Yapılan Seferler, İnönü Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, Malatya
1999.
DURAK,
Neslihan, “Hindistan’da Saka, Kuşan ve Akhunlar”, Tarihte Türk-Hint İlişkileri
Sempozyumu Bildirileri 25-28 Haziran 2007, TTK., yay. Ankara 2008, s.139-144.
DUMAN,
Selçuk, “Atatürk Dönemi Türkiye-Hindistan İlişkileri”, Turkish Studies, c. IX,
sy.4 2014, s. 389-399.
Erçin,
Abdülkadir- İngiliz doğu kumpanyası ve kumpanyanın ticari faaliyetleri
(1600-1858), Bartın Üniversitesi Çeşmi Cihan Tarih Kültür ve Sanat
Araştırmaları Dergisi, Cilt: 4/5, 2 s. 111-133, kış 2017, Bartın
G.ALLANA
‘Bir Milletin Yaratıcısı Cinnah, Çev.Ahmet Edip UYSAL ,Kültür Bakanlığı
Yayınları ,Ankara,1982,s.43
GÖMEÇ,
Saadettin, Hindistan’da Türk Hükümdarları, Kültür Bakanlığı, yay. Ankara 1990.
GÜLTEKİN,
Aysun, “Milli Mücadele Dönemi’nde Hindistan Müslümanları ile Ankara Hükümetleri
Arasındaki Münasebetler (1918-1924)”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Balıkesir
2009.
GÜNSEL,
Enver ,Daughter Of The East (BENAZİR BUTTO) ”Doğunun Kızı”çev. Pegasus
Yayınları, Temmuz 2014
HUSSAİN,
Fida, Hindistan Matbuatında Türk Kurtuluş Savaşı ve İnkılâbı, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2012.
HUSAİN,
Syed Sajjad, “Bengladeş”, DİA, c. V, Türkiye Diyanet Vakfı 1992, s. 442-447.
Hassan,
Ali. Pakistan, Jernail aur Siasat: Interviews. (Pakistan, Generals and
Politics: interviews with Generals). Lahore: Vanguard, 1991.
Inyattullah, Dr. Military, and Democracy in Pakistan.
Lahore: Vanguard, 1997.
Inyattullah, Dr. Pakistan’s Politics. Lahore: Feroze sons
Ltd., 1993.
Iqbal, Afzal. Islamisation of Pakistan. Lahore: Vanguard,
1986.
K.R. Narayanan, Nehru ve Vizyonu , DC BOOKS, Hindistan,
Kasım 1999
KAHRAMAN,
Kemal, “Eyyûb Han”, DİA, c. XII, Türkiye Diyanet Vakfı 1995, s. 17-19.
KAHYA,
Esin, “İlk Çağda Hindistan-Türk Düşüncesi Arasındaki İlişkiler”, Tarihte
Türk-Hint İlişkileri Sempozyumu, Symposium on Turco-Indian Relations,
Bildiriler, TTK., yay. Ankara 2006, s.257-273.
KARDAŞ, Zekai ,Doğu Edebiyatı Makaleler ,Nüsha dergisi,S.8
,Ankara 2004
KESKİN,
Mustafa, Hindistan Müslümanlarının Milli Mücadele’de Türkiye’ye Yardımları
(1919-1923), Erciyes Üniversitesi, yay. Kayseri 1991. KOCATÜRK, Önder,
Osmanlı-İngiliz İlişkilerinin Dönüm Noktası (1911-1914), c. II (Sorunları Çözme
Çabaları ve İlişkilerin Kopması 1913-1914), Boğaziçi yay. İstanbul 2013.
KHUHRO,
Amir Ahmed Ali Navaz Soomro “The role of Benazir Bhutto in the movement for the
restoration of democracy” .3 no:3 may 2013
KONUKÇU,
Enver, “Hindistan’daki Türk Devletleri”, Tarihte Türk-Hint İlişkileri
Sempozyumu, Symposium on Turco-İndian Relations, Bildiriler, TTK., yay. Ankara
2006, s. 63-71
KONUKÇU, Enver ,İslam Ansiklopedisi cilt 13,s.480
LAURENCE
GOURRET, “I’ envers du voile”, (baş örtünün içyüzü) çev.Nihal önol,MAYIS
1998,Milliyet yay.
MERÇİL,Erdoğan,İslam Ansiklopedisi cilt 13,s.482
MERÇİL,
Erdoğan, “Gazneliler ve Hindistan”, Tarihte Türk-Hint İlişkileri Sempozyumu,
Symposium on Turco-İndian Relations, Bildiriler, TTK., yay. Ankara 2006,
s.57-62.
MUHAMMED Sadıq,A History of Urdu Literature s. 216
MUHAMMAD İqbal Saif, ,Pakistanın kadın politikacıları ,Odtü
,Ank.1993
MÜFİD Günay,”Hindistan Tarihi”çev.İstanbul kitabevi,
OĞUZ,Esedullah , “Afganistan”Cep kitapları A.Ş.
İstanbul,1999
ÖCALMIŞ,Elif Nacar ,Ankara Üniv. Yayımlanmamış yüksek
lisans tezi,2013
ÖNOL, Nihal , Başörtünün içyüzü çev .AD kitapçılık ,Mayıs
1998
ÖZCAN,
Asuman , “Urdu Nesri”, Ankara , HDY YAYINLARI, 2012, ANKARA
ÖZCAN,
Azmi, “Hindistan Hicret Hareketi”, DİA, c. XVIII, Türkiye Diyanet Vakfı 1998,
s. 108-109.
ÖZCAN,
Azmi, “Hindistan/Osmanlı-Hindistan Münasebetleri”, DİA, c. XVIII, Türkiye
Diyanet Vakfı 1998, s. 81-85.
ÖZCAN,
Azmi, “Hindistan/Tarih”, DİA, c. XVIII, Türkiye Diyanet Vakfı 1998, s. 75-81.
ÖZCAN,
Azmi, “Hindistan’da İngiliz hâkimiyeti ve ulemânın tavrı”, Divan İlmi Araştırmalar
Dergisi, sy. 17 (2004/2), s. 103-115.
ÖZCAN,
Azmi, “İngiliz Doğu Hindistan Şirketi”, DİA, c. XXII, Türkiye Diyanet Vakfı
2000, s. 294-295.
ÖZCAN,
Azmi, “İngiltere/İngiliz Sömürgeciliği”, DİA, c. XXII, Türkiye Diyanet Vakfı
2000, s. 299-302.
PALABIYIK,
M. Hanefi, “Hindistan Tarihinde Gazneli Türk Hakimiyeti”, Tarihte Türk-Hint
İlişkileri Sempozyumu Bildirileri 25-28 Haziran 2007, TTK., yay. Ankara 2008,
s. 91-127.
PALABIYIK,
M. Hanefi, “Hindistan Tarihinde ve Hint Kültüründe Müslüman Türkler”, EKEV
Akademi Dergisi, sy.33 (Güz 2007), s. 67-94.
QURESHİ,
M. Naeem, “Hindistan Hilafet Hareketi”, DİA, c. XVIII, Türkiye Diyanet Vakfı
1998, s. 109-111.
RİZVİ,
Saiyid Athar Abbas, “Keşmir”, DİA, c. XV, Türkiye Diyanet Vakfı 2002, s.
325-327.
SEYMAN ,Yaşar, “Benazir” , Bilgi Yayınevi,2015, Ankara
SHAN MUHAMMED ,,Sir Seyyid Ahmet Han ,’A Political
Biography ,Lahore,1976 s.52
SEYMAN,YaŞAR ,”Benazir” Bilgi Yayınevi 2015,Ankara
SOYDAN,Celal, Urdu Öyküsünde Fesadat Dönemi ve İlerici
yazarlar, Nüsha 2001
ŞİMŞİR, Bilal ,Pakistan Devletinin Kuruluşu
TOKER, Halil Hindistan Tarihinde ve Hint Kültüründe
Müslüman Türkler
YUSUFZAY,
Malala, LAMB Christiana “I M MALALA” (BEN MALALA) Çev :Doğan YILMAZ,MART
2016,Epsilon yayıncılık ,İstanbul
YÜKSEL,
Hayriye, “Türk Devriminin Hindistan ve İran’daki Yansımaları”, Akademik Bakış,
c.III/6 (Yaz 2010), s. 237-254.
electionworld.org/Pakistan.htm
Story of Pakistan.com/Benazir Butto
ortadogugunlugu.blogspot.com.tr
www.cssforum.com.pk
/pakistani history
[1] Bhutto a political biography.pdf/Salman
Taseer/Lahoor MAY,1979 s.9
[2] Sindh’ de toprak sahiplerine ve vergi
tahsildarlarına zemindar denmektedir.
[3] Butto, a.g.e., s.12
[4] Sedanter :Herhangi bir fiziksel aktivitenin olmadığı yaşam
tarzı, tembellik etme
[5] ÇEVİK,Salim ,Pakistan Siyasetini Anlama Kılavuzu, SETA
Yayınları XXIII I. Baskı : Mayıs 2013,Ankara ISBN : 978-605-4023-24-0, s15.
[6] Çevik, a.g.e. s.17
[7] Çevik, a.g.e s.18
[8] Butto, Doğunun Kızı, s.47
[9] Bhutto a political biography.pdf/Salman
Taseer/Lahoor MAY,1979 s.22
[10] Butto, a.g.e, s. 47
[11] Pasif direniş:haksızlıklara karşı başkaldırının şiddetle
değil,fikirsel ve barışçıl eylemlerle yapıldığı bir tür direniş hareketi,grev
[12] Butto, a.g.e. s.3
[13] Butto, Doğunun Kızı,
s. 102
[14] Swat vadisi eğitim hakkını savunduğu için Taliban
tarafından vurulan Nobel ödüllü genç kız Malala Yusufzay ’ın yaşadığı vadi.
[15] Butto, Doğunun Kızı,
s.150
[16] Butto, Doğunun Kızı,
s.150
[17]KHUKHRO a.g.e
[18] Laurence Gourret, “I envers du voile” Baş örtünün içyüzü
,çev Nihal Önol Mayıs ,1998,AD Kitapçılık s.35
[19] aljazeera.com.tr/portre/asif-ali-zerdari
(E.T.: 20 Aralık 2013)
[20] Çevik, age s.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar