Print Friendly and PDF

Emeviler Ehli Beyt-i Sevmezlerdi…Kim Ne derse Desin

 

 

Kaside’i Bürde’yi yazan Ka‘b b. Zuheyr’in, aşağıdaki  şiir’ini Hz. Ali (kerrem'allahü veche radiyallâhü anh)’yi medh etmek için inşâd etmiştir (söylemiştir). Emeviler, bu şiiri, onun şiirlerinin arasına katmayı ve meclislerde okunmasını yasaklamışlardı. [1]

Bu yasaklamayı kimin başlattığını söylemeye gerek var mı?

 إِنَّ عَلِيّاً لَمَيمونٌ نَقيبَتُهُ

بِالصالِحاتِ مِنَ الأَفعالِ مَشهورُ

صِهرُ النَبِيِّ وَخيرُ الناسِ مُفتَخَراً

فَكُلُّ مَن رامَهُ بِالفَخرِ مَفخورُ

صَلّى الطَهورُ مَعَ الأُمِيِّ أَوَّلَهُم

قَبلَ المَعادَ وَرَبُّ الناسِ مَكفورُ

مُقاوِمٌ لِطُغاةِ الشِركِ يَضرِبُهُم

حَتّى اِستَقاموا وَدينُ اللَهِ مَنصورُ

بِالعَدلِ قُمتَ أَميناً حينَ خالَفَهُ

أَهلُ الهوَى وَذَووُ الأهواءِ وَالزورِ

يا خَيرَ مَن حَمَلت نَعلاً لَهُ قَدَمٌ

بَعدَ النَبِيِّ لَديهِ البَغيُ مَهجورُ

أَعطاكَ رَبُّكَ فَضلاً لا زَوالَ لَهُ

مِن أَينَ أَنّى لَهُ الأَيامَ تَغييرُ


1.      “Şüphesiz Ali (kerrem'allahü veche radiyallâhü anh.) mübarektir, merhametlidir. Onun karakteri, iyi işler yapmakla meşhurdur. ”

2.     “Onda iftihar vesilesi olan nitelik, onun peygamber damadı ve insanların en hayırlısı olmasıdır, iftihar konusunda kendisi ile yarışa giren onun gerisinde kalır. ”

3.     Allah Teâlâ görünmediği halde insanlardan ilk evvel ona iman eden ve Ummî (H.z. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile namaz kılan et-Tahür 'dur. (H.z. Ali 'dır.)

4.               “ Müşrikler ile mukavemet ediyor. Doğru yola erene kadar onlarla savaşıyor. Allah ’ın dinidir yardım olunan. ”

5.     “Yalancılar, delalete erenler ve kâfirler Allah ’ın dinine muhalefet ettiklerinde adaleti sen icra ettin, emin bir şekilde . ”

6.     “Resulden sonra o, insanların en hayırlısıdır. Onun yolu hak, adalet ve iman yoludur. Onun nezdinde zülüm metruktür. ”

7.     “Rabbin sana nihayeti sonu olmayan faziletini vermiştir. Zaman nasıl değiştirebilir onu”

Ka‘b, bu şiir’inde Hz. Ali (kerrem'allahü veche radiyallâhü anh) medh ederken mübalağaya gitmeden onun şahsında doğru olan şeyleri, sade bir şekilde ifade etmiştir. Hz. Ali(kerrem'allahü veche radiyallâhü anh)’nin merhametli olduğunu, iftihar vesilesi olan birçok niteliğin kendisinde bulunduğunu, ilk iman edenlerden, namaz kılanlardan olduğunu, adil olduğunu, bütün hayatı boyunca haksızlığa ve zülme karşı mücadele ettiğini sade bir üslupla dile getirmiştir.

Câhiliye Döneminde Şiir ve Şâire Verilen Önem

 

İslâm’dan önce Araplar ümmî idiler. Okuma yazma bilmiyorlardı. Şiir söylemeyi seviyorlardı. Dilin fesahatine, belağâtına, konuşmanın doğruluğuna ve muhtelif, karmaşık vezinli şiirlere düşkündüler.[2]

İfade şekilleri arasında şiir sanatı, Araplar nezdinde çok değerli ve önemli idi. Bu nedenle onlar şiiri, ilimlerinin, tarihlerinin Divânı, doğru ve hatalarının şahidi kıldılar. Birçok ilim ve hikmette asıl kıldılar. Şiir melekesi onlar arasında köklü ve sağlamdı. Arap reisleri şiir konusunda rekabete giriyorlardı. Mükemmel ve iyi şiiri, kötü şiirden ayırt etmek için her bir şairin şiirini bu konuda usta olan şairlere ve edebiyatı iyi anlayan kimselere sunmak için “Ukkaz” panayırını kendilerine mesken ediniyorlardı. Öyle ki bu gelenekleri hac ettikleri yerde, Beytullah’a şiir’lerini asmaya kadar vardı.[3]

Câhiliye döneminde şiir, büyük bir konuma sahip idi. Onların Divânı ve arşivi idi. Her açıdan onların isteklerini, acılarını ve hayatlarını tasvir ediyordu. Onların kum tepelerini, kıyafetlerini, hayvanlarını ve vatanlarını tasvir ediyordu. Kahramanlıklarını, hayatlarını, önemli savaş günlerini, soylarını, övünç vesilesi olan yiğitliklerini, şiirleri ile dile getiriyorlardı. Şiir, onların konuşmalarının en önemli dokümanıdır. Şiir, dedelerden babalara, babalardan çocuklara, çocuklardan torunlara aktarılıyordu.[4]

İbn Şîrîn, Hz. Ömer’in şöyle dediğini rivayet eder: “Şiir, Arapların devlet arşividir. ” Araplar için şiirden daha doğru bir arşiv bulunmamaktadır. İslâm geldikten sonra Müslümanlar cihad, Fars ve Rumlar’la yapılan gazvelerle meşgul olmaları nedeni ile şiire olan ilgileri azaldı ve şiir’i rivayet etmekten uzaklaştılar. Fakat ne zaman ki İslâm dini her yere yayıldı, fetihler çoğaldı ve Araplar her yerde mutmain bir şekilde yaşamaya başladılar. İşte o zaman şiir rivayet etmeye başladılar. Arapların müdevven bir Divânı ve yazılmış bir arşivi yoktu. Şiirleri ezbere bilip aktaran ravilerin bir kısmı ölümle ve bir kısmı da savaşlarla yok olması vakıası onları şiir konusunda kitap telif etmeye şevketti. Bundan dolayı az bir kısmını muhafaza edebildiler. Çoğu ise unutuldu.[5]

Geçen bilgiler ışığın da anlaşılan şudur ki: Câhiliye dönemindeki Arap şiiri o dönemde ki Arap tarihi ve medeniyeti için çok önemli bir kaynaktır. Çünkü şiir Arapların ahlakını ve tabiatlarını bize tasvir ettiği gibi onların dinî ve İçtimaî hallerini de bize tasvir etmektedir. Şiirle soyları korunmuş ve kahramanlıkları bilinmiştir. Savaşları, olayları şiirlerde zikredilmiştir. Şiir, Arap dilinin asıl arşividir. Şiir, savaşta ve barışta onların hayatlarını yansıtan/akseden bir aynadır. Şiir, Arapların gerçek arşividir.[6]

Câhiliye döneminde şairlere ayrı bir önem veriliyordu. Şair, daima arasında yetiştiği topluluğun, üzerinde hassasiyetle durduğu bazı hasletleri temsil ve ifa ederdi. Siyâsî müzakerelere katılan heyetlerde şairin yeri vardı. O, kabile veya kabileler birliğinin sözcüsü olarak kendisine şekil veren muhitin mümessiliydi. Kabile hayatının, hissiyatının, mazisindeki mefahirinin, zaferlerinin, düşmanlarına karşı beslediği kinin, onları küçültücü hicivlerin, her cephesiyle etrafını çeviren tabiatın en güzel ifadesini şairin sihirli sözlerinde bulur ve bütün bunları ondan beklerdi. Onun şiirinin korunmasına ve yayılmasına çalışırdı.[7]

Bu nedenle İbn-i Reşik’in dediği gibi “ Araplarda, bir kabilede bir şair yetiştiğinde diğer kabileler gelip o kabileyi tebrik ederdi. Yemekler hazırlar ve ziyafet verirlerdi. Kadınlar toplanır düğünlerde olduğu gibi çalgı çalar ve oynarlardı. Erkekler ve çocuklar birbirlerini tebrik ederlerdi. Çünkü yetişen bu şair kabilesinin namusunu korur, soyunu savunur ve şanlarını devanı ettirirdi. Zaten kabileler ya erkek bir çocuğun doğmasından veya bir şairin çıkmasından veyahut yavrulayan bir at ile gururlanıyor ve seviniyorlardı. ”[8]

Kaynak: Ömer KIZILARSLAN, Ka‘B B. Zuheyr Hayatı, Divanı Ve Şiir Konuları

 *****************

Ben evlad-ı Resul'üm ta be mahşer ederim elbet

Yezide ehline ensabına etbaına la'net

Muhibb-i bende-i al-i abayı  iki alemde

Şeref a'dasına hasm-ı kaviyim eylemem hürmet

Şeref Hanım

 



[1]             Ali Faur tarafından şerh ve tahkik edilerek 1419/1997 yılında Lübnan’da Daru’l- Kütübi-1 îlmiye., s. 39; Kumeyhe Müfıd, Şerhli Divân ’i Ka‘b b. Zuheyr, Li-Ebî-S‘âid es-Sukkerî, Dâru’ş-Şevvaf, Cidde, 1989.., s. 78.

[2]   - Vâdılı es-Samed, Edebil sadri ’l-İslâm, Müessesetu’l-Câmî‘yye, Beyrut, 1994, s. 65.

[3]   - es- Samed, a.g.e.. s. 65.

~ - es-Samed. a.g.e., s. 67.

[5] - es-Süyûtî. a.g.e., II, 293.

3IJ- es-Samed, a.g.e.. s. 66.

[7] - Nihad M Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak., Yay., İstanbul, 1973, s. 10.

[8]- Ebû ‘Ali el-Hasan b. Reşîk el-Kayravânî, el- ‘Umde fi mehâsini ’ ş-şi ‘ri ve adâbihi, (Tlık. Muhammed Kerkezân), Dâru’l Me‘arif, 1988, Beyrut, I, 153

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar