Print Friendly and PDF

Gül-Tedavi

 



Hazırlayan: Talip ÇUKURLU

Geçmiş zamanlarda gülün sosyal hayatta kullanıldığı en önemli alanlardan biri de alternatif tıptır. Gül, çeşitli özellikleri sebebiyle baş ağrısına, göz ağrısına, mide rahatsızlıklarına vb. birçok hastalığa şifadır. Baytop, haricen gargara halinde boğaz hastalıklarına karşı da verildiğini, zehirli bileşikler taşımadığı için tehlikesizce kullanılabileceğini söylemiştir (1999: 212). 9. yüzyılda yaşayan meşhur hekim Kindî’nin Akrabadin isimli kitabında gül, mide ağrıları, ülserler, karaciğer hastalıkları, ağrıyan boğaz ve ağız hastalıklarında; gül yağı ise, yanıklar, ülser yaraları ve hemoroid merhemlerinin terkibinde kullanıldığı belirtilmiştir. İbnü’l Baytar da gül suyunun içildiğinde mide bulantısına iyi geldiğini, mideyi güçlendirdiğini, kan tükürmeye karşı faydalı olduğunu söyler (Altıntaş, 2010: 91­93).

Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda gülün, bilhassa kokulu olan türünün tedavideki ve kozmetikteki önemi ispat edilmiştir. Gençleştirici, doku yenileyici, hücreleri tamir edici özellikleri kan, doku ve deri hücrelerinde gösterilmiştir. Kokusunun hafızayı güçlendirici, belleği arttırıcı ayrıca rahatlatıcı, ferahlatıcı etkisi de bilimsel olarak ispatlanmıştır.[1] Araştırmalar arttıkça faydalı etkilerinin daha iyi anlaşılacağı ve öneminin yeniden gündeme geleceğini tahmin edilmektedir (Altıntaş, 2014: 13). 14. yüzyıldan itibaren sarayların içinde ve hastanelerde tedâvi amaçlı gülhâneler açıldığı bilinmekte hatta 14. yüzyılın başında yeni kurulan bir İlhanlı şehrinde hastanenin bölümleri anlatılırken darüşşifânın hemen yanında mutfak ve gülâbhâne/gülhâne bulunduğundan da bahsedilmektedir (Altıntaş, 2010: 79).

Eski tıbbın kabulüne göre insanın bünyesini teşkil eden “anâsır-ı erbaa”, sıcak, soğuk, nemli ve kuru özelliklere sahip dört hılttan oluşur. Hekimler, insanın vücudundaki bu dört maddeyi dengelemek suretiyle tedavi yöntemleri uygulamışlardır. Tedavi amacıyla kullanılan birçok bitki gibi gül de çeşitli hastalıkların tedavisi için farklı terkipler halinde kullanılmıştır. Günümüzdeki alternatif tıp kitapları da bu bilgileri teyit etmektedir. Bu bölümün esası gülün, hekimlikteki bu kullanımının Dîvân şâirlerinin dilinde nasıl yer aldığını tespit etmektir.

Son olarak Osmanlı döneminde hasta bakıcılık yapan “güllâbici”leri hatırlatmak gerekir. Gül suyunun rûhî yani psikolojik rahatlamaya da faydalı olduğundan ilgili bölümlerde bahsedilmişti. Güllâbiciler, akıl hastalarına bakan kişilerdi. Bunlar hastalara gül suyu (gülâb) dökmekle görevli idiler[2]. Bunlar zamanla akıl hastalarına da bakmaya başlamışlar ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında “hasta bakıcı” adını almışlardır (Altıntaş, 2010: 115). Altıntaş, bu kişilerin gül suyu dökmekle görevli olduğunu söylerken Ayvazoğlu, bu ismin (Güllâbici) gülle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin olmadığını ama Dîvân şâirlerinin gül bahçesini aynı zamanda şifâhâne (akıl hastahanesi) olarak düşündükleri için gül ile güllâbici arasında ilişki kurmuş olabileceklerini söyler (Ayvazoğlu, 1996: 96).

Dîvân şâirleri tedavi amaçlı olarak kullandıkları gülâb, cüllâb, gülşeker, gül- be-şeker kelimeleriyle birlikte sayru, hasta, bîmâr, sudâ, ihrâk, derd-i ser, illet-i dil gibi hastalık bildiren kelimeleri tenasplü bir şekilde kullanmışlardır. İlgili başlıklar altında tedavi yöntemleri ve gülün kullanımı ayrıntılı olarak verildiği için, tekrara düşmemek amacıyla burada kısaca bahsedilmiştir.[3]

Gül Suyunun Baş Ağrısına İyi Gelmesi ve Yüksek Ateşi Düşürmesi

Kaynaklarda verilen bilgilerde ve örnek beyitlerde görüldüğü üzere gül suyu, baş ağrısına iyi gelmekte, yüksek ateşi düşürmede kullanılmaktadır (Kaya, 2015: 280). Gül suyu ile tedavi, baş ağrısını gidermek için kullanılan en eski yöntemlerden biridir. Hatta hâlâ Isparta’da, çocukların ateşi çıktığında, düşürmek için, başına gül suyu dökülür; vücûdu gül suyu ile sıvazlanır.

Gül suyunun bu özelliğine eski kitaplarda da değinilmiştir. Celâleddin Hızır Paşa, Müntehabât-ı Şifâ isimli eserinde şu bilgileri vermektedir:

“Baş tamarundan kan alduralar ve çok akıda ve eger bununla sâkin olmazsa hacâmat etdüreler ve sovuk ve ter nesneler yeyeler gül gibi, gülâb gibi ve benefşe gibi ve başına dahi yaku edeler ve gülâb ve sandal ve benefşe ve kâfûr ve karanfül ve şâf-ı mâmişâ ve nîlûfer bu kamusın dögeler ve başını yülideler sirkeyile ve gülâbile başına yaku edeler nâfi ola...” (Önler, 1990: 46).

Dönemin birçok kitabında gülün baş ağrısına iyi gelmesiyele ilgili benzer bilgiler bulunmaktadır. Bunlardan biri de 15. yy’da kaleme alınmış, Kitâbü ’l-Mühimmât isimli müellifi belli olmayan bir tıp eseridir. Bu eserde baş ağrısının çaresi ile ilgili şu bilgilere yer verilmiştir:

“. baş ağrısı ya issiden ya sovukdan olur eger issiden olursa ya sâzedür ya maddelü olur alâmet oldur kim baş gayet issi ola ve susaya ve ağzı burnı içi kurıya ve kulağı çınlaya başına sovuk yaku uralar ağrısı sakin ola ilaç oldur kim havası sovucak yirde yaturalar ve gül suyın ve yağın ve biraz sirke karışduralar ve başına dürteler...” (Özçelik, 2001: 32).

Önemli hekimlerden biri olan İbnü’l-Baytar da kafaya gül suyu buharı uygulanırsa sarhoşluğu ortadan kaldırıp, baş ağrısını hafifleteceğini belirtir (Altıntaş, 2010: 93).

Gülden yapılan sirkenin ya da gül suyunun sirke ile karışımının da ateşi hızla düşürdüğü bilinmektedir. Hatta bununla ilgili enteresan bir bilgiyi Sümer Şenol eserinde paylaşmıştır. Burada Atatürk’ün yanında bulunan Kılıç Ali’den bir hatıra nakleder:

“Ya Rabbi, ne acı günlerdi! Yatmaktan, hararetten bilhassa karnında toplanan sudan o kadar bîzâr hale gelmişti ki...

“Ne olacaksa artık olsun!” diyordu.

esnada bana hitap ederek: “Kılıç Ali, annene telefonla sor. Bu ateşimi, bu sıkıntıyı geçirecek bir ev ilacı biliyor mu öğren.” dedi. Derhal kalktım. Yattan telefon ettim. Annem bana gül sirkesi koymamı tavsiye etti ve vaktiyle yapılmış olan bir şişe gül sirkesini içine buz koyarak soğuttuktan sonra küçük bezleri onunla ıslatarak başına, bileklerine soğuk soğuk koyuyor ve ateşini

hafifletmeye çalışıyorduk. Hakikaten bu gül sirkesi o aralık ateşini düşürmüş, sıkıntılarını azaltmış, kendisine o geceyi iyi geçirtmişti. Ertesi sabah yanına girdiğimde: “Annene teşekkür ederim, ilacı beni çok açtı.” dedi (2003: 137-138).

Dîvân şâirleri gülün bu tedavi edici yönüne şiirlerinde başarılı bir şekilde değinmişlerdir. Bunlardan biri olan Taşlıcalı Yahyâ, insanın başından akan kan ile gül suyu arasında benzerlik kurmuştur. Baştan akan kanın baş ağrısını giderdiğine şaşılmaması gerektiğini, çünkü gül suyunun zaten böyle bir özelliği olduğunu söylemiştir. Baştan akan kan tabiriyle de hacâmat isimli tedaviye telmihte bulunmaktadır:

Başumda hûn-ı zahmı derd-i serden kurtarur cânı

Aceb olmaya bu kim gül suyı def'-i sudâ' eyler                      

T. Yahyâ, 112/6

Başımdaki yaralardan akan kan, insanı baş ağrısından kurtarır. Bu garip değildir çünkü gül suyu baş ağrısını def eder.

Halk arasında, gülün renginin kırmızı olması sebebiyle, gül suyunun renginin de kırmızı olduğu sanılmaktadır. Hâlbuki gül suyu beyaz/şeffaf bir renge sahiptir. Günümüzde satılan gül sularına dikkatli bakıldığında da şişenin renginin pembe, suyun ise şeffaf olduğu görülecektir. Hâletî bunu aşağıdaki beytinde işlemiştir. Baş ağrısından kurtulmanın gül renkli bâde ile olacağını söylemiş; o gül suyunun (şarabın) renginin hala kırmızı olup, rengini kaybetmemesine şaşırmıştır:

Derd-i ser define çâre bâde-i gül-fâmdur

Gitmemiş rengi ne gülden çıkdı âyâ ol gül-âb                         A. Hâletî, 56/3

Baş ağrısını def etmek için çare gül renkli bâdedir. Acaba o gül suyu nasıl bir gülden çıktı ki rengi gitmemiş.

Hâletî, başka bir beytinde ise, sevgilinin yanağındaki damlacıkları gül suyuna benzetmiş ve onların aşktan kaynaklanan baş ağrısına iyi geleceğini söylemiştir:

Ey Hâletî hemân arak-ı rûy-ı yârdür

Derd-i ser-i mahabbete nâfi olan gül-âb                                 A. Hâletî, 73/7

Ey Hâletî! Muhabbetli başın derdine faydalı olan gül suyu, yârin yanağındaki damlacıklardır.

Hâletî, yârinden çok sıkıntı çekmiş olmalı ki, baş ağrısı hiç eksik olmadığı için yanında sürekli gül suyu şişesi bulundurmuş. O şişe ise, kendisinin içi gül suyu dolu göz şişesidir:

Nâlelerden derd-i ser eksük degüldür yârda

Şîşe-i çeşmüm n’ola her dem kılursam pür-gül-âb                 A. Hâletî, 79/3

Yâr (olan kişide) nâleler sebebiyle baş ağrısı (hiç) eksik olmaz. (Bu nedenle benim de) gözümün şişesi sürekli gül suyu ile dolu olsa garip mi?

Gül suyunun tedavi amaçlı kullanıldığı alanlardan biri de ateş düşürücü özelliğe sahip olmasıdır. Kimi zaman da ateş düşürme işi gül şerbetiyle yapılır:

Çünki yakdun cânumı sun bâri la'lün şerbetin

Tâ ki bu ihrâkı teskîn itsün ol cüllâb-ı ışk                              Mesîhî, 122/2

Canımı yaktın! Bari dudağının şerbetini sun da, bu ateşi, o aşkın gül suyu teskin etsin.

Şeyhülislâm Es'ad, gül suyunun akıl ve gönül rahatsızlıklarına da iyi geldiğini söylemiş, ayrılık ve gamı nezleye benzetmiştir:

Es'ad zükâm-ı hecr ü gam olmazdı kâr ger

Efsürde-i dimâğ u dil olsa gül-âb-ı ruh                                    Ş. Es'ad, 29/5

(Sevgilinin) yanağının gül suyu donmuş (hissiz) aklı ve gönlü (iyi etmiş olsaydı), Es 'ad, ayrılık ve gam nezlesine tutulmazdı.

Emrî, baş ağrısını gidermek için yüze pamukla gül suyu sürmeyi aşağıdaki beytinde ele almıştır. Şâir, çektiği gam sebebiyle meydana gelen baş ağrısını gören gözlerinin buna dayanamayıp göz aklarının pamuğunu gül suyuyla ıslatıp yüzüne sürdüğünü tahayyül eder. Emrî, gözlerini insana, göz akını pamuğa, göz yaşlarını da gül suyuna benzeterek mürekkep teşbihe güzel bir örnek oluşturmuştur:

Gördi gamında derd-i serüm dîde-i sefîd

Penbeyle rûyum üzre gül-âb akıdur dilâ                                  Emrî, 4/3

Gül Suyunun Çarpıntıya ve Ateşten Kaynaklanan Titremeye İyi Gelmesi

İhtilâç, “çarpıntı, titreme, seğirme, havale nöbeti tutma, telaş etme” anlamlarına gelen Arapça bir kelimedir (Ahmet Vefik Paşa, 2000: 656; Devellioğlu, 2003: 419). Meşhur İbn-i Sînâ, yazdığı kitaplarda gülün faydalarından bahsederken, “hoş kokusundan dolayı ruha hitap ettiğini, bayılmalarda ve hızlı atan kalplerde çok faydalı olduğunu” belirtir (Altıntaş, 2010: 91).

Aşağıdaki beyitte Hilmî, gül suyunun ihtilâca da iyi geldiğini belirtmiştir:

Dil ruh-ı huygerdeni bûs eyledikçe cân bulur

Çünkü gül-âbla eder her hasta dei“-i ihtilâç                            Hilmî[4]

Dil, terlemiş yanağını öpdükçe can bulur. Çünkü gül suyu ile her hasta ihtilâcı def eder.

İrtiâş, “ra'şeye tutulma, titreme, sarsılma” anlamlarına gelir (Ayverdi, 2011: 571; Devellioğlu, 2003: 447). “Maraz-ı irtiâş” terkibi, genellikle yüksek ateşten kaynaklanan titremeyi ifade etmek için kullanılır. Aşağıdaki beyitte Nâbî, titreme hastalığına yakalanan âşığın gül-i mükerrer[5] ile derdine devâ bulmasını söylemektedir:

Âşık gül-i mükerrer ile eylesün devâ

Gördükçe la'lüni maraz-ı irtiâşına                                           Nâbî, 973/2

Gül Suyunun Göz Hastalığına İyi Gelmesi

Remed, “göz ağrıma, göz ağrısı, tıp ıstılahınca göz kapağını dâhilen setreden örtünün iltihâbı demektir.” (Ahmet Vefik Paşa, 2000: 791; Devellioğlu, 2003: 885; Onay, 2009: 385). İbnü’l-Baytar, gül suyunun kaynatılarak buharına başı tutmanın yeni başlayan göz hastalıklarını tedavi ettiğini, hastalığın ilerlemesini önlediğini belirtir (Altıntaş, 2010: 93).

Dîvân şâirlerinden Emrî, gül suyunun bu hastalığa iyi geldiğine aşağıdaki beytinde işaret etmiştir. Şâire göre lâle, sevgilinin yanağına kavuşamadığı için remed hastalığına tutulmuştur. Bu sebeple her sabah jâle, lâlenin gözüne gül suyu akıtsa şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü gül suyu göz ağrısını ortadan kaldırır:

Ruhınçün ağlamakdan kıldı tahsîl-i remed lâle

Gül-âb akıtsa tan mıdur gözine her seher jâle                         Emrî, 70/1

Gül Şekerinin Ciğer İçin Faydalı Olması

Celâleddin Hızır Paşa Müntehâb-ı Şifâ isimli eserinde gül suyu ile hazırlanan cüllâbın sıcak mizaçlı kişilerde ateşlenmelerle çıkan hastalıklarda ciğeri soğuttuğunu söyler (Önler, 1990: 198). Gülşekeri diğer adıyla gül-be-şeker de ciğer için faydalıdır. Kadı Burhaneddin, ciğer rahatsızlığı için cüllâbdan değil, gül şekerinden bahsetmiştir. Bu macun kıvamında olan şekerin ciğer rahatsızlığı için devâ olduğunu aşağıdaki beyitte dile getirir:

Eline sundum güli öpdi vü virdi bana

Pes cigerüme devâ gül-şeker olmış durur                                K.Burhaneddin, 1181/8

Yaralar İçin Gül Merhemi Kullanılması

Merhem genellikle yaraların veya yanıkların tedavisinde kullanılan bir tür ilaçtır. Aşağıdaki beytinde Kâmî, doktora benzettiği sevgilisinin kendisine tebessüm ederek bir kez bakması hâlinde, gönül yarasına gül merhemi sürmüş olacağını belirtir:

Bir kez tebessümâne nigâh itse ol tabîb

Urmış olurdı zahmuma gül merhemin hemân                          Kâmî, 152/5



[1]    32 erkek fare üzerinde deney yapılarak gülün depresyonu azalttığı, strese karşı koruyucu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Nazıroğlu, 2012.

[2]    Güllâbici’nin çeşitli sözlük ve ansiklopedilerdeki tanımı şöyledir: “Akıl hastanelerindeki hademe, güllabici, deli güllabicisi” (TDK Türkçe Sözlük, 2005: 805); “Tımarhânelerdeki -şimdiki tabirle- gardiyanlar hakkında kullanılır bir tabirdir. Ellerinde kamçı olduğu halde deliler arasında dolaşıp azgın delileri döverek uslandırmak vazifesiyle mükellef olduklarından dışarıda bu türlü tavır takınanlara da mecaz yoluyla güllâbici denilirdi. Güllâbici başı ise, tımarhânelerdeki başgardiyan hakkında kullanılır bir tabirdir. Eskiden vezirlerin maiyyetinde bulunup halka işkence edenler hakkında mecaz yoluyla kullanılırdı” (Pakalın, 2004, c.1: 686); “Güllâbi (Ar. kullâb: çengel, kanca > kullâbi: çengelli, kancalı adam’dan) Eskiden akıl hastanelerinde elinde kırbaçla hastaları terbiye eden gardiyanlara verilen isim (Ayverdi, 2011: 444); “Tımarhaneci. Bir nev armut kelepçe” (A. Vefik Paşa, 2000: 168).

[3]    Ateş düşürmeden baş ağrısına, bayılmadan boğaz kulak ağrısına, uyuzdan sivilcelere, mide ağrısından bebekler için mama yapılmasına kadar gül suyunun tedavi için kullanımı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Altıntaş, 2010: 87 - 115.

[4]    Bu beyit, Neslihan Koç Keskin tarafından I. Burdur Sempozyumu’nda sunulan Burdur Gülünden Elde Edilen Mamûller ve Dîvân Şiirinde GülMamûlleri isimli bildiri metninden alınmıştır.

[5]     Taramalarımız sırasında “gül-i mükerrer” adıyla anılan bir gül türüne ya da gülden yapılan bir ilaç ismine rastlanmadı. Kaya, “gül-i mükerrer” terkibinin “sevgilinin iki dudağından kinaye olarak kullanıldığı”nı söyler (2015: 282).

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar