HÜSAM HASRETİN HAYATI VE ŞAİRLİĞİ
Hazırlayan: Mohammed Azeez İsmael İSMAEL
Hüsam Hasretin Ailesi
Hüsam
Hasret hem baba hem de anne tarafından Erbillidir. Babası Yasin İzzettin Reşit,
Erbilde ünlü ve tanınmış “Kasap” ailesine mensuptur.[38] Annesi Sabriye Hanım
da Erbil Kalesinin Tekye küçesinin (mahallesinin) sakinlerinden Yunus Cercis
Cevanın kızıdır.[39]
Hüsam
Hasretin babası Yasin, nüfus cüzdanında yer alan bilgilere göre 1930’da Erbil
Araplar mahallesinde doğmuştur. Okuma yazması olmayan Yasin çocuk yaşından beri
baba mesleği olan kasaplıkta çalışmıştır. Baba Yasin İzzettin ile anne Sabriye
hanım da birer Türkmen ailesi olan Erbilin tanınmış Kasap ve Cevan ailelerine
mensuplardır.
Babası
gençlik yaşlarından beri Türkmen davası ile ilgilenmiş, Erbilde Türkmen
sorunlarıyla ilgilenen birkaç kişiden biri olmuştur. O zamanlar Kömürhanı
sahibi olan Türkmen milliyetçisi Hurşit Ağa ile birlikte Türkmenler için bir
şeyler yapmaya çaba sarf etmişlerdir. Erbil şehrinde Türkmenlerle ilgili
sorunları çözmeye ve Erbil Türkmenlerini her tehlikeden uzak tutmaya
çalışmışlardır. Bunların yanında başka Türkmen ailelerinden kişiler de yer
almıştır.[40]
Babası Yasin Kasapın, Hüsam Hasretin ruhuna Türkmenciliğin aşılanmasında ve
kişiliğinin oluşmasında büyük bir rolü vardır.
Yasin Kasap hayatında
bir evlilik yapmış, Cevan kızı Sabriye hanımdan altı çocuk sahibi olmuştur.
Bunlar sırasıyla Cevher (1955), Hüsam (1956), İdris (1957), Zaman (1960), Sefin
(1961) ve Felah (1964)’dır.
Hüsam
on iki yaşındayken babası Türkmen düşmanları tarafından 01.07.1968 tarihinde
otuz sekiz yaşındayken şehit edilmiştir. Erbilin Büyük Mezarlığında
defnedilmiştir.[41]
Hüsam
Hasretin annesi Sabriye Hanım, 01.07.1925 tarihinde Erbil Kale Mahalle’sinin
Tekiye Küçesinde dünyaya gelmiştir. Sabriye Hanım Erbilde Cevan ailesine mensup
Yunus Cercis’in tek kızıdır. Baba ve amcası bostancılıkta çalıştıkları için
Cevan soyadını kullanmamışlar ve bu aile, günümüzde de halen bu soyadı ile
tanınmaktadırlar.
Şairin
babası Yasin İzzettin Kasap 1954 yılında Sabriye hanımla evlenmiş, Hüsam’dan
başka dört erkek kız olmak üzere altı çocuk sahibi olmuşlardır.
Hasretin
dördü erkek biri kız toplam beş kardeşi olmuştur. Kardeşleri sırasıyla
şunlardır:
Abisi
Cevher (1955), küçük kardeşleri; İdris (1957), Sefin (1961) , Felah (1964) ve
kız kardeşi Zaman (1960).
Hüsam ve diğer
kardeşleri baba mesleği olan kasaplık mesleğinde babaları hayatta olduğu sürece
ona çalışmasında yardım etmişler, babalarının vefatından sonra sadece küçük
kardeşi İdris bu meslekte çalışmaya devam etmiştir. Hüsam dahil öbür kardeşler
ise okullarını bitirmeye özen göstermişlerdir. Kardeşlerin her birisi bir
meslek sahibi olmuştur. Abisi Cevher okulu bitirdikten sonra öğretmen olmuş,
birkaç yıl sonra öğretmenliği bırakıp ticaret işlerine girmiştir. Diğer
kardeşleri ise; İdris Kasaplığı, Sefin üniversitede hocalığı, Felah da okulu
bitirdikten sonra öğretmenliği hayatlarının meslekleri olarak seçmişlerdir. Kız
kardeşi ise okula gitmemiş, evlenerek ev hanımı olmuştur.
Hüsamın
kardeşlerinin kaç çocuk sahibi olduğu ve meslekleri hakkında kısaca bilgi
vermek gerekirse;
Cevher: Tacir, 2 kız
ve 4 erkek çocuğa sahiptir.
İdris: Kasaplık ve
aşçılık işlerinde çalışıyor, iki erkek çocuğu vardır.
Zaman: Ev hanımı, 4
erkek ve 1 kız çocuğu annesidir.
Sefin: Profesör, 3
Erkek çocuk babasıdır.
Felah: Müdür yardımcısı, evli 2 erkek ve 1 kız çocuk
babasıdır.
Hüsam Hasretin Doğum Tarihi ve Yeri
Hüsam
Hasret, 01.07.1956 tarihinde Erbilin Kale Mahallesinin Tekiye Küçesinde,
3/14/251 numaralı baba konağında dünyaya gelmiştir. 1970’li yıllara kadar bu
baba ocağında yetişmiştir. Ancak yetmişli yılların sonunda Erbil Kalesini
tarihi bir müze haline dönüştürmek için evlerine karşılık arazi ve para
verilerek evlerini boşaltmalarına mecbur kılınmıştır. Şairin ailesi de evlerine
karşı Yedi Nisan Mahalle’sinde 150 m2 arsa üzerinde ev inşa ederek 1979 yılında
oraya taşınmışlardır.[42]
Her Türkmen çocuğu
gibi Hüsam da altı yaşında bilim öğrenmek üzere okul yolunu tutmuştur.
Kardeşleri ve Hüsam bir diploma elde etmek için bu konuda üzerlerine düşen
görevi yerine getirmeye özen göstermişlerdir. Sabriye Hanım ve Yasin beyin
çocuklarından dördü okulu bitirip diploma sahibi olmuşlardır. Bu da onların
yaşamlarını kolaylaştırmıştır. Hasret, eğitim ve öğrenim durumunu kendisi şöyle
anlatmaktadır: 1962 yılında altı yaşında iken, (1961-1962) Müarri ilkokulunda
eğitimine başlamış.1967-1968 Öğrenim yılında Salahattin ortaokuluna gitmiş,
Ortaokulu bitirdikten sonra 1973 yılında başladığı Kerkük Teknik Lisesi’nde iki
yıl öğrenim görmüş ve ardından bir yıl da Süleymaniye Teknik Lisesinde
okumuştur. Kerkükte olduğu süre zarfında daha çok Türkmenlerle tanışma fırsatı
bulmuş, hatta okul arkadaşların bazıları Türkmen şairleri Kemal Bayatlı ve
Hamdi Şükür Dakuklu‘idir. Ayrıca bu dönem de Türkmence dergi, gazete ve
kitaplar okuyarak Türkmencesini geliştirmeye çalışmıştır.
Hüsam Hasretin Askerliği ve Meslekleri
Şair
Hüsam Hasret memurluk yıllarında amcasının kızı Yaşar Sabir İzzettin (ev
hanımı) hanım ile 13.10.1983 tarihinde evlendi. Evlendiğinde şair 27
yaşındaydı. Evlilikleri süresince Yaşar Hanım’dan üç çocuğu oldu.[43]
Sırasıyla çocukları:
Güler (1984), Fen
Fakültesi, Biyoloji Bölümü mezunudur, atama bekliyor.
Ayla
(1987), Dil Fakültesi, İngilizce Bölümünden mezundur ve aynı fakültede hocadır.
Erdem
(1996), Özel Gasha Enstitüsünde Bilgisayar Bölümü 3. sınıf öğrencisidir.
Şair
Hüsam Hasret kızları ve oğlu için şiirler yazmıştır, onlardan kimi örnekleri
alıyoruz:
Evren geniş bir
bağdır
Sense bir çiçek kızı Sevinçlerini yağdır Elde et dilek
kızım
Yaşam kervanını sür Dostluk durağında dur Yalnız yaşamak
zordur Bir yoldaş gerek kızım
Kanat aç şadlığa uç Düz çalış aktarma suç Yaşam
sayılır bir hiç Olmasa erek kızım
İyimserliğe yollan
Umut dalına çullan
İşinde akıl kullan Allaktır yürek kızım
Yaşam büyük bir sahne
Sitem etme rolüne
Umutla her bir nesne Olacak gerçek kızım[44]
Güzel gözün nafile hiç gülmesin
Şirin dilin acı sözler bilmesin
Şad başına çile hasret gelmesin
Umutlu ol mutlu yaşa ey kızım
Yüreğinin yolu olsun gerçekler
Dostun kalsın vefa bilen yürekler
Doğru yolda harca ciddi emekler
Çalışmanı sürdür başa ey kızım
Yücelerde benimsersin şanını
Kuru versen sarayını hanını
Dem gününde kurban eyle canını
Vatan aşkın kalpte taşa ey kızım
Çiçeklenir dalın gülü solsa da
Kadehler boş olur, nanca dolsa da
Cahil kimse eğer ateş olsa da
Aklın olsun ona maşa ey kızım
İnsanlığın tek varlığı emeldir
Bir gerçeği bin hayale bedeldir
Dostlar ile yaşamak çok güzeldir
Farksız olsa kuldan paşa ey kızım (Birlik Sesi
Dergisi, 1988: 46)
OĞUL
Doğru
ol karışma her yanlış işe
Haram
lokma alma ağıza dişe
Kırılsa
sağalmaz gönül bir şişe
Gücün yeterse de
zulmetme oğul
Sakın
zalim olma zulüme dalma
Zulmetme
mazlumun ahını alma
Şerrinden
uzak dur kapısın çalma
Ziyanlı başına baş
çatma oğul
Zulmün
dostu değil, düşmanı çoktur
Ona
atılan ok haktaki oktur
Bugünü
var ise yarını yoktur
Kirli denizine taş
atma oğul (Küzeci, 2007: 221)
Hüsam
Hasret on iki yaşında iken babası vefat etmiştir. Annesinin terzilik mesleği ve
biraz da amcalarının maddi yardımlarıyla az da olsa çektikleri geçim
sıkıntısından kurtulmuşlardır. Bu yüzden, şair anasına “ANNE” adlı şiirinde
bağlılığını dile getirerek ve onun ne kadar fedakâr bir ana olduğunu
vurgulamıştır.
ANNE
Al kucağa yokla beni
Seni ilaç seçtim anne
Çiçeğinim kokla beni
Gülteninde açtım anne
Karnında bir zaman
kaldım
Dünyaya göz açıp geldim
Çok öğütler senden
aldım
Hep darlıktan geçtim
anne
Senden şirin dil
alıştım
Dilim için çok
çalıştım
Çıra olup gür alıştım
Her yana nur saçtım
anne
Beslettin sen,
büyüttün sen
Sensin anne, sensin
vatan
Kanadınla göklere ben
Bir kuş gibi uçtum anne (Hasret,
Sende Buldum, 1986: 110)
Şair
Hüsam Hasretin karakteriyle ilgili bilgiler yakın çevresinin dilinden
öğrenilmiştir. Hüsam Hasret; ağır başlı, çok konuşmayı değil, dinlemeyi seven
bir insandır. Cahil insanlarla asla diyaloğa girmez, yalandan hiç hoşlanmaz ve
kendisine sorulan sorulara olabildiğince az ve öz yanıt vermeye çalışır. Kendi
aleyhine bile olsa gerçekleri konuşmaktan hiç çekinmez, şakayı asla sevmez ve
en yakın dostlarına bile şaka yapmaya kalkışmaz her zaman ciddiyete önem veren
bir insandı.
Hüsam Hasret Hakkında Yazılan Şiirler ve Görüşler
Hüsam
Hasret bütün Türkmenlerin tanıdığı bir şairdir. Şiirlerinin yayımlandığı ilk
günden kendisi tanınma fırsatını yakalamıştır. Türkmen şairleri ve Türkmen
yazarları ile yakından dostluk kurmuştur. Düzenlenen şiir festivallerine
katılarak okuduğu şiirlerle günden güne ününü arttırmış, dergilerde ve
gazetelerde hakkında yazılar ve şiirler yazılmıştır. Eserleri yayımlandıktan
sonra birçok yazar ve şair için üzerinde durulacak konu hâline gelmiştir.
Edebiyat
dünyasında çoğu zaman bir şairin bir şiiri veya bir dizesi için edebiyatçılar
tarafından tam anlamıyla şiir niteliği taşıyıp taşımadığı ile ilgili görüşler
yazılmıştır. Şair Hüsam Hasretin de hakkında yazılan bazı görüşler vardır,
onlardan bazıları şöyledir;
Yargılanmış
Tuzhurmatu’lu şair ve yazar Abdullatif Benderoğlunun “Irak Türkmen Edebiyatı
Tarihine Bir Bakış” adlı eserinde, Irak Türkmen edebiyatında şiirden söz
ederken özellikle “Hece” şiirinden bahsetmiş, çağdaş “Hece” şiirini iki kuşağın
yaratıcılığıyla göstermiş ve ikinci kuşakta Hüsam Hasretin de adını
zikretmiştir. (Benderoğlu, 1989: 87)
Kerküklü
usta yazar Atâ Terzibaşı’nın “Erbil Şairleri” adlı eserinde Hüsam Hasret
hakkında şöyle diyor:
“Şair,
yüreğinin derinliğinde taşıdığı millî hislerini eserlerinde tümüyle
yansıtamamıştır. Buna sebep çevre etkenlerinin rolü büyüktür. Bu yüzden kavmî
şuurunu vatanperverlik ve insanlık duyguları kisvesiyle belirtmeye çalışmıştır.
1973
yılından bu yana hiç durmadan hep hece vezniyle yazdığı uzunca ilk
manzumelerinde iç ahengi pek tutturmayarak okuyucu üzerinde bıkkınlık husule
getiriyordu. Daha sonraki şiirlerinde ise çağdaş Türk şairlerinin eserlerini
izleyerek, uzun yıllar edindiği edebî denemelerden de yararlanarak arı bir
dille yazdığı gönül açıcı şiirlerinde ilerleme görülmektedir. Manzumelerinde bu
kez ibareleri birbirine bağlamada ve öz Türkçe kelimeleri yerli yerine koymada
başarı sağlayabilmiştir.
Aruz
vezinlerinden uzak kalarak yazdığı dörtlüklerinde klasik rubaî tarzından ayrı
çağdaş bir üslûp göze çarpar. Eser konularını; yakarış, hayata bakış, sevgi ve
hasret duyguları ile şekil bakımından birer bütün
hâlinde ele alan Hüsam çok verimli bir şair olarak tanınmıştır.” (Terzibaşı, 2007:
269-276)
Yazar; şairin, Erbil
Destanı’ndan 12 beşlik, Şanlı Irakıma, Piyes, Ozan ve Üç Delinin Öyküsü
başlıklı şiirlerle dört Rubaisini örnek vermiştir.
Şair hakkında
öğrencisi ve en yakın dostu olan Erbilli şair Hadi Altuncunun “Hasret İçin Bir
Şiir” adlı şiirini de inceleyecek olursak;
Nasıl vasfedim bilmem
seni ey âlimakâm
Yetmez senin vasfına
yüz besteyle yüz makam
Ben bu yolda sadece
senden gördüm istikam
Bu yolda sen başkanım
sen hâkim sen kâzisin
İnleyen bu dilimin en dertli hicâzısın
Sensin bu dik başımı
ya da karşı durduran
Sensin hakka hak
diyen haksızları sürdüren
Sensin de haksızlığı
hak eliyle vurduran
Bu kör kalan millete
geleceksin mazisin
Ağlayan bu sabamın iniltili sazısın
Ben hep senden
öğrendim sessizce ağlamayı
Bu derin yaraları
gizlice bağlamayı
Dost gönlünü hoş edip
rakibi dağlamayı
Bu günahkâr gönlümün
orucu namazısın
Gece gündüz zikrimin fazlasısın azısın
Sen oldun her işimde
varlığım itibarı
Sen oldun kış gönlümün
yeşilliği baharı
Sen oldun düz yolumda
verecek son kararı
Sen ömrümün hazanı kış baharı yazısın
Sen bu nazik gönlümün isteğisin, nazısın
Bir
tek sen kaldın artık dünyada tek varlığım
Bir
sen kaldın giderden gamım hulki darlığım
Bir
senden su alıyor ayvalığım barlığım
Yeter
ki sen de gitme sen gönül niyazısın
Yerine ben ölürüm sen
özveri hazısın[45]
Ayrıca şair Hüsam
Hasret “İnsanlık Gözyaşımızdadır” adlı eserini yayımladığı zaman, Telaferli
genç şair Cevheroğlu eser hakkında “Başarılar Dilerim” adlı şiirini yazarak
Kardeşlik Gazetesi’nin 15.03.2002 tarihli 49. sayısında şaire ithaf etmiştir:
Gözyaşımızdadır
yazdın insanlık
Sağlık
kalem tutan eline Hasret
Öğretmendir
senin halka sözlerin
Sağlık nutkeyleyen
diline Hasret
Baharlarda
açan her türlü gülsün
Baharlarda
öten şanlı bülbülsün
Duyan
kulaklara ses ile yolsun
Başarı dilerim yoluna
Hasret
İnsanlık
bağına her dem geçersin
Bülbül
gibi gülden güle uçarsın
Sağında,
solunda pakı seçersin
Başarı sağına, soluna
Hasret
Cevheroğlu
diyor sana şükranım
Senin emsaline
kurbandır canım
Kol uzatıp açtın gamlı zindanım Başarı dilerim koluna
Hasret
Kerküklü yazar “Kasım
Sarıkahyanın Çağdaş Türkmen Şairleri-İkinci Cilt” adlı eserinde Hüsam Hasret
maddesinde şair hakkında şunları yazmıştır:
“Şiirlerini
hece ve serbest stilde yazarak başarı ile çağdaş Türkmen ozanları arasına
girmiştir.. .Yazdığı şiir ve horyatları içli ve derin anlamlı olmakla birlikte
bizlere güçlü bir ahenk sağlamaya çalışır ve şair bu dize tartısından ayrılmak
istemez. Güzel bir dil ve forumla dizeleri işler, konularında ise yurt sevgisi,
dostluk ağır basar.
Ozan şiirlerinde her
nesneye yeni bir yöntem getirmeye uğraşır. Özellikle de Horyatları sevgi ve
yurt kapsamlı nitelik taşıdığı için okuyucuyu kendine çekmeyi başarır. Bu
bakımdan şiirden çok Horyatları daha güçlüdür.” (Sarıkahya, 1998: 94-101)
Kasım
Sarıkahya şairin, “Yarın”, “Yaşam”, “Biriyim”, “Seninle Geçirdiğim ve Biliyor”
başlıklı şiirlerini de örnek vermiştir.
Erbilli
şair Adnan Kasapoğlu Yurt Gazetesinde şair Hasret hakkında yayımladığı bir
yazısında şöyle diyor:
“Olgunlaşma ve
gelişme yolunda yoğun çabalar harcayıp tüm sezgilerini ve içli duygularını
değişik tartılar içerinde kullanarak ve uyakların her çeşidini duraksamadan
atılgancasına kullanarak kalem oynatıyor.”
(Kasapoğlu, 1991: S. 1043)
Tuzhurmatulu
yazar Hani Sahip Arapça yazılı olan “Kanadil Türkümaniye - Türkmen Kandilleri”
eserinde şair hakkında şöyle yazıyor:
“Hasretin
şiirsel denemeleri öz başına ve kendine özgü bir alemdir, etkili eylemleriyle
şiir görevinin ta derinliklerine varıp bunlara ek olarak düşünce ve sanatı
iyice kavrayıp şiirlerinde göstermiştir.”
(Sahip, 2007: 35)
Yazar, şairin “Yarın
ve Yaradılışa Sunuş” adlı şiirlerini Arapçaya çevirerek örnek diye sunmuştur.
Kerküklü
şair ve yazar Metin Abdullah Kerküklü Barış Dergisinde, şair Hüsam Hasret
hakkında “Sevincin Adı Hasret” başlıklı yazısında şunları yazıyor:
“Hüsam Hasretin her
Erbilli aydınlar gibi kültürünün ana kaynağı, kelimenin tam anlamıyla
“Kale’dir’’. Kale denildiği zaman, halk kültürünün iliğine kadar işleyen (dil,
tarih, gelenek, görenek, arkeoloji...) ve toprak oluşturduğu kadar bir toplum,
toplum da yaptığı kadar bir üründür. Erbil aydınlarından, kim “Kaleden”
almamış? “Kalenin” toplumumuza adadığı az değildir.“Hüsam Hasret” de bu “Kale”
kültürüne bağlı kalmış ve eserlerinin birçoğunda bunu göstermiştir. Çünkü onun
kaleminin amacı yarar göstermek ve topluma fayda sağlamaktır. Bu ana kültür
birikimine şahsi okumaları eklenir. Önce bir Türkmen kütüphanesini evinde
oluşturur. Nerede Türkmence veya Türkmen ile ilgili bir kitap varsa, ucuz olsun
pahalı olsun, onu almaktan ve okumaktan geri kalmaz. Elde edemediği kitabın,
hemen fotokopisini çektirip kütüphanesinin raflarına sıralardı. Sadece bununla
da kalmayıp Bağdat’ta yayın yapan Türkmence Radyosu’nu izler banda alırdı.
Kültürünün bu etkili çizgileriyle yetinmeyerek, bu kez yapıtları kendi ana
kaynağından okuma hevesine kapıldı ve “Hasret” Türkiye’den, İran’dan birçok
şairin divanını alıp okumaya koyuldu. Örnek olarak Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bütün
yapıtları, Aşık Veysel, Cahit Sıtkı Tarancı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Mehmet
Hüseyin Şehriyar ve birçoğu. Hatta bir defasında kütüphanesinde bir yapıt eksik
kalmasın diye Nesrin Erbilin Deniz Rüyası adlı eserini iki renkli kalemle
elleriyle yazdı. Bu yüzden Irak’ta yayımlanan ve Irak’a giren Türkmence-Türkçe
kitapların kütüphanesinde eksik olduğunu göremezsiniz. Erbilli şairler arasında
şiiri en yoğun işleyen edebiyatçılardan biri olmasının açıkça sırrı budur.
Erbilli
şairlerden diğer başka bir farkı da, Hüsamın “Hasret” sözünü soyadı olarak
kullanmasına rağmen şiirlerinde umut, hoşgörü, parlak bir gelecek ve sevinç
gibi konulara ağırlık vermesidir.
Hasret,
edebi hayatı süresince Türkmen kuruluşlarında idari görevlerde de bulunmuştu.
Örnek olarak 90’lı yıllardan günümüze kadar Erbilde Türkmen Kardeşlik Ocağı’nın
Yönetim Kurulu üyeliğini sürdürmektedir. Bunun dışında 150 sayılık Türkmeneli
Gazetesi’nin başyazarı, Erbil Gazeteciler Sendika üyesi ve 1988 yılından beri
de Irak Edebiyatçılar Birliği üyesidir.
Hüsam
Hasret; halk deyimlerinden ve masallardan beslenen, içindeki canlılık günden
güne büyüyen bir pınar gibidir. Halkımız ne kadar horyata özenmişse de Hüsam
Hasrette şiir hâlinde bir şeyler coşup fışkırır. Şiir mi? Şiir değil mi? O bu
tip soruları umursamaz. Bu da Hüsam Hasreti otuz yıllık şiir kervanında
bulundurur.
İlk
ürünlerini kendi kalemiyle çizip, süslü hattıyla yazdığı “Erbilden Esen
Rüzgâr’’, Kardeşlik Ocağı Erbil Kolu tarafınca bülteninde yer alır. Aynı ocağın
avlusunda bulunan mütevazı karatahtada ilginç horyatları beyaz tebeşirle
yazılıp gözleri kamaştırır. Bunlara ek olarak Bağdat Türkmence Radyosunda kimi
şiirleri okunur. Bağdat Kardeşlik Ocağı tarafınca 1984 yılında Hüsam Hasretin
bazı ürünlerini toplanıp “Hasret” başlıklı bir kitap çıkartılır. Hasret bu
deneme kitabının üzerinde çok durup araştırıp incelemiş, hatta kimi güncel
tartışmalarımızda gülümseyerek şöyle söylerdi: “Metin Efendi, neşir meselesinde
aceleye gerek yok, bizim elimizden tutan olmadı neşir meselesinde, kimse bize
acele etme demedi.
Bundan dolayı
Hasretten sonraki yapıtları her biri başka bir tat, bir konu bütünlüğü ve her
biri bir aşama pişkinliği bildirir. 01.11.1989 tarihinde yazdığı “Şiire
Doğru” başlıklı şiirinde, bu tatlı bela ile söyleşip, okuyalım neler
söylüyor:
Her
ne kadar içimde duygularımı boğdum
Ancak öldüremedim ruh
taşıyan sözcüğü Dönüp de yakalarken hür yaşayan sözcüğü İlk şiir beni doğdu,
ben ise şiiri doğdum
Kaç kurbanlar
kestirdi büyüdükçe avcunda
Tanımsız bir evreni
şiirime bağışladı
İster istemez bahtın
kaderime işledi
İhtiyarsız bağışı okşadım bu suçunda
Ölümsüz tümcelerde
bengiliği aradı
Yeşerince bahtımda
bir karış kurak toprak
Yaşam bana açınca
sayfasın yaprak yaprak
Sözüyle tümcesiyle günlüğüme yaradı (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999:7)
Hasretin
yayın hayatı ciddi bir şekilde Yurt Gazetesi’nin 70li yıllarında başlar, o
yıllarda neşrettiği ilk şiirleri görünür. Doksanlı yılların ilk yarısına kadar
parmakla gösterilen hece şairimizin, düzyazıya geçmesi, Erbilin durumu ile
değişir.Özellikle Enformasyon Dairesi’nin başına gelmesiyle Türkmeneli
Gazetesi’nin başyazarlığını üstlenir. Bu gazetenin 49. sayısından 200. sayısına
kadar genel Yayın Yönetmenliği yapar. Türkmen Kardeşlik Ocağı Erbil Kolu
tarafından çıkarılan Kardeşlik Gazetesi’ndeki makaleleri “Yazıların Dili”
başlıklı makalelerdir. Her iki gazetenin düzyazıya ihtiyacı olduğunda, kimi
sayılarında Hasret, kendi makale, şiir ve horyatlarından bazılarını ayrı takma
adlarla ikinciye yayımlamıştır. Bu konu ile ilgili kendisi güzel bir ifade de
bulunur; “Şiir gençliğimin aynası ise, düzyazı olgunluğumun yansımasıdır”.
Şiiri otuz yıllık zaman süresince işleyen Hüsam Hasretin düzyazıları,
şiirlerinin beş katı daha fazla olarak görülüyor. Sözümüze kanıt olarak Nevi
Gazetesinin yüz sayısında yüz makalesi okunabilir. Hüsam Hasretin bugüne kadar
çıkardığı bazı yapıtlarına bakarsak genel görüşümüz şöyledir, diyor Metin
Abdullah Kerküklü:
“Bağdat Kardeşlik
Ocağı tarafından ilk kez Erbilli bir şairin kitabı basılmış olarak görünüyor.
Aynı zamanlarda Erbilde Aras Yayınevi’nin basmış olduğu 706 kitaptan sonra 707
numaralı kitap Hasretin harfler tertibiyle basılmış 1001 cinaslı horyatlarıdır
ve ilk Türkmen kitabıdır. Son günlerde ne kadar düzyazıya geçmiş olsa dahi,
yapıtlarında şiiri yoğun işleyen bir şair olduğu anlaşılıyor. O hâl hazırda
şiir yazmakta, horyat dizmekte ve düzyazı kaleme almakta tanıdığım en sürekli
edebiyatçılardandır. Bu derin kültürle ve bu verimli ürünlerle, şiirin ruhsal
yolcusu olarak bilinen Çoban Çeşmesi’ni kaleme alıyor. Onu da Faruk Nafiz
Çamlıbel’e ithaf ederek yazıyor:
Faruk
Nafiz Çamlıbel’e
Bir
yudum su içim diye
Gittim
çoban çeşmesine
Şiirimden
bir tek hediye
Ettim çoban çeşmesine
Suyundaki
bol düşünce
Beni
aldı ince ince
Koşuğumu
hece hece
Attım çoban çeşmesine
Bir
ses duydum ne de açık
Dedi
“Derinden yüze çık”
Horyatımdan
bir damlacık
Kattım çoban
çeşmesine
Suya
saldım bir gazeli
Anıklandı
köy güzeli
Andım
Faruk Çamlıbel’i
Yettim çoban
çeşmesine (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 44)
Hüsam Hasret şiir ve
horyatın bütün kalıplarını ve vezinlerini denedikten sonra düzyazıya geçmiştir.
Şiirimizin ise bugünkü durumuyla birlikte, hece şiirimizin bayrağı Hüsamın
eline emanet, bu uğurda emin ellerde olduğuna inanıyoruz.”
Metin Abdullah Kerküklü bu uzun makalesinin sonunda
Hüsam’a ithafen
‘’Yapıtlarıyla Hüsam Hasret’’ adlı bir şiirle
yazısına son vermiştir.
He Kerkükten Erbile
Sana selam var kardeş
Kalpten konuş gel dile
Sana selam var kardeş
İlk yapıtın Hasrettir
Ya hasretin hasrettir
Şiir bağımız serttir
Sana selam var kardeş
“Sende buldum” heceyi
Gündüz ettim geceyi
Şabaşım eğlenceyi
Sana selam var kardeş
“Üçüz duygular” suçsuz
İşlenipti pürüzsüz
Yüreğimden düpedüz
Sana selam var kardeş
“Bir ayın şiirleri”
Kapsamış fikirleri
Açık gönül sırları
Sana selam var kardeş
“İnsanlık gözyaşında”
Islanır köz yaşında
Öz yaşım öz yaşında
Sana selam var kardeş
Oynat seyyal kalemi
Yazsın sevinç elemi
“Bin bir horyat’ın
‘’demi
Sana selam var kardeş
Bizde neçe Hüsam var
Sözüm bitmez kelam
var
Kardeş sana selam var
Sana selam var kardeş (Kerküklü, Barış Dergisi, 2009:
16-22)
Türk Yazarı Prof.
Dr. Hamza Zülfikar Türk Dili Dergi’sinde (Çağdaş Irak Türkmen Şiiri ve
Şairleri) başlıklı 47 sayfalık uzun yazısında çağdaş Türkmen şiirinden söz
ederken tanınmış şairleri kronolojik olarak her şairden kısaca bahsederek
şiirlerinden örnekler sunmuştur. Şairimiz Hüsam Hasretten de şöyle söz ediyor
ve (Biliyor) adlı şiirinden bir bent örnek veriyor:
“Hüsam
Hasret 1956’da Erbilde doğmuştur. Asıl adı Hüsam Yasin İzzettin Kasaptır. İlk
ve ortaokulu Erbilde bitirdikten sonra Kerküke gitmiş, Teknik Lisesinde
okumuştur. Bu Liseyi bitirdikten sonra iş hayatına atılmıştır.
Şairliğinde
horyatların yeri olduğunu belirten Hüsam Hasretin Hasret ve Sende Buldum adlı
iki şiir kitabı vardır. Şiirlerini serbest tarzda ve hece vezniyle yazmıştır.
Çakır
diken arasında bir lâle gül soluyor
Bağvan
gamlı, bülbül üzgün, bu sırrı kim biliyor?
Gonca
ise açılmadan, ölümünü buluyor
Yaprak dökük, dallar
küskün, bu sırrı kim biliyor?” (Zülfikar, Türk Dili Dergisi, 1996:765)
Altınköprülü
şair ve yazar Faruk Faik Köprülü (Irakta Türkmen Şairleri) adlı
Arapça eserinde (Hüsam Hasret ve Güneş Çizgileri) adlı yazısında şair
Hüsam Hasret hakkında şunları diyor:
“Birisi
diyor: Soyadı kötülüktür!
Hüsam
Hasret (Erbil-1956) Erbilde Kasap ailesine mensuptur ki, kendisi için aile
soyadını almamış, ancak o, çektiği hasretlerden dolayı kendine (Hasret)
soyadını yapıştırdı ve bu (Hasret) adı ile de bir şiir divanı çıkardı. Ancak
Hasretin şiirlerine dikkatle göz atılırsa, hasretlikten, kederden ve gamdan
başka şeyler görülecek ki, onlarda güneşin çizgilerinden daha uzak iyimserlik
ve onlarda insanlık mutluluğunu yansıtan kahkahalar vardır. Ve burada
“Nesimînin” etkileri açıkcasına çizgilerinde görünür. O şair ki, derisi
yüzülürken derisini yüzenlerin yüzüne gülüyordu. Kahkahalarıyla şuurlarını
yüzerken dengelerini kaybettirdi. Dolayısıyla Hallaç örneği ölüm çivilerini
cesedine çaktılar. Böylece tasavvuf ve akide şairlerinin divanlarında ve
uyaklarında en güzel kolya oldu! Burada şair Hüsam Hasret (Geleceğe Bir Türkü)
yakmakla görünüyor. Vicdanında sevgi ve mutlu şanslar ilkelerini yakında doğan
şafak için taşıyor:
Gökyüzünü
kara bulut sarsa da
Karanlıklar
dört köşeme varsa da
Yine
umut kesmem sonsuz ışıktan
O,
o ışıklı şafağın gelmesinden umut kesmiyor ki, o gecelerini daha aydın
gündüzlere döndürecek şafağı karşılamak için de yelkenini açıyor:
Yelkenimi
açarım da denize
Bir
an bile göz çevirmem şafaktan
Ismarlarım
geceyi de gündüze
Böylece
Hasret iyimserlik marşında yürüyor, yarın için şarkı söyleyerek bugünün
sıkıntısından söz ederek onu küle döndürüyor, ta ki sonsuz bir ışığı yansıyan
kandile dönüşsün yolcuların yollarını aydınlatsın. Gönüllerde de sevgi ve
muhabbetten başka kine yer kalmasın:
Umutluyum
ki yarınlar benimdir
Ancak
müjdem yeni doğan tanımdır Elimdedir insanlığın kilidi
Her kapıda bir şans
beni alıyor
Gönlümdedir bin bir
sevgi yapıtı
Ondan bana evren
kolay geliyor
Umulan umut olunca
da, Hüsam Hasretin hayalleri bir âleme dökülüyor ki, sanki o kral cumhuriyetine
benziyor ki, onda dostluk, düşmanlık ve kötülük:
Her adımım ileriye
gitmekte
Engel bile
yollarımdan bitmekte
Nerde umut orda yeşil
düşüncem
Maviliğe, pembeliğe
akıyor
İnsanların yaşamında
eğlencem
Geleceğe hoş bir
türkü yakıyor
O kimse ki, Hasretin
özgeçmişini ve şiirlerini okur, bu şiir yürüyüşünde (Nesimî’den) ayrı olduğunu
hisseder. O divan edebiyatı şairlerine eğilim gösterir ve onların başında
Türkmen şiirinin sultanı Fuzulî ve bu klasik tablonun son mirasçısı Osman
Mazlum’a. Ayrıca o ilk yıllarında (İzzettin Abdi Bayatlı) ve (Nesrin Erbil)den
de etkilenmiştir. Ancak şair Hüsam Hasret bunların çemberinde dönmüyor, onun
açık bir şiir kişiliği vardır.” (Köprülü, 1998:115-117)
Hüsam Hasretin
Üstlendiği Görevler
Hüsam Hasret birçok Kuruluş,
Örgüt, Birlik ve Sendikalarda üye olmuştur. Bunlarda kimi görevleri
üstlenmiştir:
42 yıldır Türkmen Kardeşlik Ocağında üye. (20 yıldır
Yönetim kurulu üyesidir.)
1988 yılından bu yana Irak Edebiyatçılar ve Yazarlar
Genel Birliğinde üyesidir.
Üç yıl boyunca Irak Türkmen Cephesinde Şura üyeliği
yapmıştır.
Irak Türkmen Cephesine bağlı Eğitim ve Kültür
Dairesinde Kültür Genel Müdürlüğünde bulunmuştur.
İki yıl boyunca Irak Türkmen Cephesinde Enformasyon
Daire Başkanlığı.
İki yıl boyunca Türkmeneli Gazetesinin Genel Yayın
Yönetmenliği.
Irak Türkmen Cephesi Başkanı Enformasyon Danışmanlığı.
Barış Dergisinin Türkçe bölümü sorumlusu.
2006
yılından bu yana Irak - Erbil Gazeteciler Sendikası üyesidir.
2011 yılından bu yana Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği
üyesidir.
1998 yılından bu yana Irak Türkleri Derneği üyesidir.
Erbilde Türkmen Edebiyatçı ve Yazarlar Birliği’nin ilk
döneminde Başkan yardımcılığı yapmıştır.[46]
Hüsam Hasretin
Şairliğe Başlaması
Şair
Hüsam Hasretin edebiyat hayatı, daha doğrusu şiir yaşamı genç bir yaşta
başlamış. O zamanlar şiiri kavrayamamasına karşın, şiiri çok düşünen, şiire
ilgi besleyen ve şiirle yaşamayı benimseyen biri imiş. İçinde bir duygu
canlılığını hissetmiş, her yönü ile bu duygular günden güne büyüyüp fışkırmaya
neden olmuş. Bir şeyler yazmaya başlamış şiir mi, şiir değil mi? Onu kendi
kendine sormakla yetinmemiş ancak sağlam bir şiir kültürüne sahip olmak için en
kısa yolu bulmaya çalışmış, o da sürekli okuma ile halkın masal ve
deyişlerinden yararlanarak olmuş. Şiir tutkusu onu şiirin doğasındaki o gizemi
çözmeye yönlendirip sözcükte giz saklı olduğu gibi şiirde de giz saklılığını
sezip şair kervanına katılmış.
İlk
yıllarda şiirler yazmış. Ancak, Türkmen milletinin horyata içten bağlılığı onu
horyat yazmaya da özendirmiş.
Şiirin
güzelliğini ve canlılığını hece ölçüsünde sezince ona kapılıp şiirlerini hece
ölçüsüyle yazmış ve hâlâ da yazmaktadır. Her zaman şiirlerinde sınır tanımaz,
değişik açılar kullanmıştır. Kırk yılı aşkın bir süredir şiir yolundaki yürüyüşünü
devam ettirmektedir. Öyle sanılıyor ki, bu süre içinde Türkmen şiirine bir
şeyler verebilmiştir.
Gençlik aşaması
şairler için en hassas ve en kritik bir aşamadır. Bu aşamada bir şeye tutuldu
mu, ondan kurtuluş zor olur. Bu tutulma gelirse, sevda olursa ve o sevda
ayrılıkla sona erecekse, şair duygusal açıdan yoğun bir dönem yaşama başlar. O
zaman bu durum şair için bir kaynak olur. Sanıyorum buna benzer bir olay
şairimizin başından geçmiş, bu çileli olay sonucunda bağrında ilk hasret alevi
belirlenmiş. Kimi bilinmeyen nedenlerden dolayı kendi şehri olan Erbilden uzak
düşerek gariplik acısı da bağrında ikinci bir hasret ateşinin belirlemesine
neden olmuş. Bunlar bir yana dursun, milleti olan Türkmen milletinin her şeyden
yoksun kalması da hasretlerini arttırmada bir an bile gecikmemiş. Bu hasretler
onun için bitmez ve tükenmez kaynaklar oluşturmuşlar. Böylece fışkırıp coşmaya
başlayan dizeler birer birer gün yüzüne kavuşmuşlar.
Şairimiz Hüsam Hasret şiiri şöyle
tanımlıyor:
“Bir şair için
şiirden başka ne olabilir. Şiir, şairin düpedüz yaşamıdır. Şiirsiz bir şair ne
görüp ne duymuşumdur. Şiir için yanan ve şiiri uğrunda canını seve seve veren
nice şairleri görmüşüz. Ben de yıllarını şiire veren birisiyim. Yani kırk yılı
aşkın bir süredir şiirleyim. Şiiri tanıdığım gibi, şiirin de beni tanıdığı
kanısındayım.”
Ayrıca şiir hakkında şunları da
diyor:
“Ben
anneden şair doğduğumu iddia edemem ancak şiir yeteneğiyle doğmuş olduğumu
dersem abartmış olamam çünkü şiir yeteneğini ilk yaşlarımda içimde sezmekteyim.
Şiir
dünyasına atıldığım ilk günden Şiiristanın her köşesini ve her bucağını
dolaşmaya özen gösterdim. Şiirin ne olduğunu bilmek için birçok uğraşlara
kapıldım. Şair gözüyle bakarak şiiri doğanın her köşesinde gördüm ve şiirin
benzersiz bir şey olduğuna inandım. Gözüm neyi gördü ise, onda şiiri gördüm.
Şiirin, sözcüklerin güzelliğini ve büyülerini açığa çıkardığını, bir sözcüğün
konuşma sırasında belki sade bir anlamı olabilir, ancak şiirleşince başka bir
hâle geldiğini, yaldızlandığını ve bir bakımdan da şiirin, ölü hâlinde olan
sözcüğe can verebilecek bir güce sahip olduğunun farkına vardım.
Ben
şiiri böyle gördüm. Bunların şairin kaleminde canlandığına varınca, şiire
çepeçevre sarılmak istercesine yaklaştım. Şiirin güzelliği içime yayılınca da
şiir vurgununa döndüm. Bütün varlığımla şiire açılarak şiir dünyasının bu kadar
çileli ve işkenceli olmasına karşın onu hep güzel gördüm. Şiir büyüsüyle
büyülenerek Şiiristandan bir türlü çıkmak istemedim.”
Şairimiz
şiirin ona hissettirdiği şeyden söz ederek şöyle diyor:
“Bana
heyecan ve haz veren, beni etkileyen her güzellik gibi, şiirin de hayatın akışı
içinde bana duyurduğu bir şey vardır, bu şey duyulur ancak anlatılamaz. Güzel
bir şiirin nesini veya neresini çoğu kez bilmem, yoksa ifade edemem ancak (dil
işi, sözcük mimarisi) olduğunu da hatırımdam çıkarmam, bu açıdan şiiri her
zaman birinci planda tutarım ve şiiri bir hayat aşkı düzeyine yükseltmek için
çaba harcarım.
Şiirde hiçbir zaman
kendimi bir tek biçim ve alete kaptırmam. Şiir kültürümü de, çevremden ve
kendimden önce var olan sözlü ve yazılı yapıtlardan ve bir de halk kültüründen
yararlanarak beslemeye çalışırım, hece ölçüsüne de derli toplu şiir yazma
yeteneğine sahip olduğum için, şiirde hiçbir zaman biçimi ihmal edemem, biçimle
de oynayabilmek için önce biçime hakim olmaya uğraşırım. Ayrıca bir şair olarak
hayata değişik köşelerden bakmaya özen gösteririm ve her bakışta hayata yeni
bakıyormuş gibi bakarım. Buradaki tazeliği dizelerimde okuyucuya ulaştırmaya
çalışırım.”
Şiirle çok uğraştığı için, şiir
okyanusunun neresinde bulunmayı arzu ettiğinden söz ederken de şöyle diyor:
“Bir yüzücü örneği
şiir okyanusunun derinliklerine inmeyi severim ve oralarda boncuk değil, inci
tanelerini bulmaya çalışacağım. Şiirle aşina olduğum ilk günden bu yana şiirin
her yönünü tarayıp aramaktan usanmadım. Hâlâ bugüne dek şiirin esrarlarını
çözmeye çalışıp yeteneğimi geliştirmek için çaba harcamaktayım. Bu alanda
kalıcı ve ölümsüz dizeler ortaya koymak üzere yaratıcılığa giden yolda
yolculuğumu sürekli kılmak için özen göstermekteyim.”
Şair şiir süresini de şu sözlerle
değerlendiriyor:
“Önce şunu diyelim,
şiir sayılan şiirlerimi 1973 yılından başlayarak yazmaya başladım. Bundan önce
de bir şeyler karalamıştım. Şiir olup olmadığını bilmezdim. O zamanlar hece
ölçülü şiirin temeli, esasları sayılan (vezin ve kafiye) ölçü ve uyağı doğru
bir biçimde kavrayamamıştım. Onun için yazdıklarım birer hatıradan başka bir
şey değildir. Ancak o tarihten sonra yazdıklarımı da bir türlü yayınlamaya
cesaret bulamadım. Şiirlerimin raflarda tozlar altında kalmalarını istemeyerek
1984 yılından bu yana onları gazete ve dergilerde yayınlamaya başladım. Bir
yandan şiirlerimin yayınlanmaları, diğer yandan kimi yapıcı eleştiriler beni
şiir dünyasının düz çizgisinin üzerine getirmeye yardımcı oldu. Bu çizgi üzerinde
sağlam adımlar atarken önümde daha geniş kapılar açıldı. O sırada şiir yükü
sırtımda ağır olmaya başladı. Böylece şiirle olgunlaşma aşamasının ilk
basamağına ayak bastım. Geldikçe de şiirle kaynaştım ve şiirle çok yakından
aşina oldum. Çok sürmeden bu aşinalığım sevgiye dönüştü. İşte o sevgidir, dün
gibi bugünde de beni şiire bağlayan. Yarın da aynı sevgi ile şiirle olan bağım
metinleşecek ve sonsuza dek kopmayacaktır.”
Şairin
üçlü adı Hüsam Yasin İzzettin’dir. Ailesinin soyadı ata ve baba mesleği olan
Kasap’tır. Şairin amcaları ve çok sayıda hısım ve akrabaları aynı meslekte
çalıştıkları için bu soyadını taşımaktalar. Hatta bu aileden olup bu meslekte
çalışmayanlar da aynı soyadını taşımaktan gurur duymaktalar.
Hüsam Hasretin Etkilendiği Şairler
Şair
Hüsam Hasret ilk önce Türkmen şairlerinin şiirlerini takip ederken Kerküklü
şairler Osman Mazlum (d.1922 - ö.1995) ve İzzettin Abdi Bayatlının (d.1922 - ö.
2001) şiirlerinden etkilendiği gibi Erbilli şair Nesrin Erbilin de (d.1939)
şiirlerinden etkilenmiştir. Sonraları Türk Edebiyatına açılarak hece
şairlerinin şiirlerini okumaya başlayınca, Necip Fazıl Kısakürek (d.1904 -
Ö.1983), Faruk Nafiz Çamlıbel (d.1898 - Ö.1973), Ümit Yaşar Oğuzcan (d..1926 -
Ö.1984) ve Abdurrahim Karakoç (d.1932 - Ö.2012) gibi şairlerin şiirlerinden
etkilenmiştir, hatta bir çoğunun şiirlerine nazire bile yazmıştır. Örnek olarak
Abdurrahim Karakoç’un “Beşinci Mevsim” adlı şiirine karşılık (Adsız
Mevsim) adlı şiirini yazmıştır.
Bir mesimdeyim ki,
dÖrdünden ayrı
Adı konulmamış, unvanı yoktur Değişiklerdeyim gayrıyım
gayrı Alt tabanımın üst tavanı yoktur
Aynada başkayım,
yüzlerde başka
Belirsiz görüntüm gözlerde başka Şiirde canlıyım,
sözlerde başka Çileli ömrümün divanı yoktur
Cahiller ömrümü yaman
okuyor
Bilginler gölgemi yanlış dokuyor Bengiliğimden de
benlik kokuyor Yaşantımın canlı elvanı yoktur[47]
Bir
ara Azerbaycan edebiyatının kapılarını arayalarak Süleyman Rüstem (d.1906 -
ö.1989), Bahtiyar Vahapzade (d.1925 - ö.2009), Samat Vurgun (d.1906 - ö.1965),
gazel şairi Aliağa Vahit (d.1895 - ö.1965) ve Şehriyar (d.1906 - ö.1988) gibi
şairlerin şiirlerinden de etkilenmiştir. Bu arada Tebrizli şair Şehriyarın
yazdığı “Haydar Babaya Selam” destanına nazire olarak “Erbil Şehri
Ölümsüz Destan”ı yazmıştır. Üstelik “Türkün Dili” adlı şiirine de “Türk
Dilim” adlı şiirini yazmıştır.
Yüce dilim Türkçedir dilim başka dil olmaz
Bakışımda
başka dil dilim dek asil olmaz
Dilimde
her sözcüğün kendi öz yeri vardır
Fili
aslan olmasa aslanı da fil olmaz
Yalnız
ağını övmem, karası da güzeldir
Gerek
duyulmadıkça değişilip zil[48]
olmaz
Karanlık
bir sözcükse ona katlanmalıyız
Işığa
aşık olan sanma ki kandil olmaz
Her
bir ata sözümüz yaşama ayna tutmuş
Zenginlikle
övülen dilimiz rezil olmaz
Dilim
başka dillere sofrasını açmıştır
Öyle
bir cömerttir ki bağıştan gafil olmaz
Öyle
bir gücdedir ki can çekişen bir dile
Can
verir, can bağışlar ancak azrail olmaz
Kerkük
gibi Erbilin anlamı bu dildedir
Ondan
bu dilden ayrı diyorum Erbil olmaz
Sormayın
hangi bir Türk ya hangi bir Azeri
Yoksa
hangi bir Türkmen bu dile mail olmaz
Hâlâ
dil okulunun gerçek öğrencisiyim
Ondandır
söylüyorum dil gibi tahsil olmaz
Onunla
her ne kadar övünürsem hakkımdır
Devran döndükçe dünya
durdukça zail olmaz (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 80)
Hüsam Hasretin Etkilediği Şairler
Hüsam Hasret yetmişli
yılların başında şiir yazmaya başlamıştır. Şair günümüzde şiir ilmini öğrettiği
gençlerle kültürel devamlılık sağlamaktadır. Ondan en çok etkilenen iki
öğrencisi, Kerküklü şair ve yazar Metin Abdullah Kerküklü ve Erbilli şair Hadi
Altuncu’dur.[49]
Hüsam
Hasretin Basılmış Eserleri
Türkmen
Kardeşlik Ocağı tarafından 1984 yılında Bağdatta basılan bu eser 157 sayfadan
oluşup 113 manzumeyi kapsamaktadır. Zaman Basımevinde Arap harfleriyle
basılmıştır. Eserde geçen şiirler sırasıyla şunlardır:
Bilir
- Her Şeyimiz Güzel Olsun - Dileğim - Gördüm İki Bülbül - Yaklaş - İçin - Aldı
Canımı - Gördüm - Alnımın Yazısı - Belalı Başım - Yalnız Kaldım - Hayatım - Ela
Gözlerin - Yeter Felek - Bakma Bugün - Kavuşalım Yar - Yeter Ayrılık - Geçti -
Erbile Selam - Ey Kız - Göster Bana - Var - Unut Diyorlar - Kardeş - Gözünü
Gördüm - Pişman Oldum - Kız - Sazım Çalınca - Gitme - Hatıram - Aç Gözünü -
Gördüm Güzelimi - Kış - Bir Güzelim Var İdi - Canan - Kimsesizim - Yazık Derler
- İçinde - Süslen - Gönül - Bir Bağın - Çocuklar - Aldım - Ne Çare - Müjdele -
Olmuşum - Konuğuyum - Seninle Kalsın
Nazlı Nazlı - Söylüyorum - Gönül Arzular - Güzeller -
Bülbülle Ben - Uyandır Beni - Olur - Bu Gönlümde Var - Yandım Ateşinle - Deli
Gönül - Hasret - İlgiliyim - Kaldı - Karşı - Gördüm - Bir Daha - Artık -
Sevgilim - Yeni Yar - Ayrılırız Biz - Dediler - Deli - Unuttun Beni - Her Gün -
Çok Zaman - Şarkılar - Aşıklar - Bana - Şad Olurum - Ben De Severdim - Her Gün
- Bağa Hasret - Ben Olasın - Garip Şarkı - Ne Olurdu - Kız - Güle Güle - Överim
Seni - Boşuna - Nazlım - Uyanmasın - Ant Olsun - Bağbansız Bağ - Söylüyor - Gül
Satanım - Gördüm - Gözlerini - Acı Yaşam - Olduk - Kimin İçin Ağlar - Gel -
Görüşün - Helhele Verin - Yürü - Bu Nasıl Dostluk - Ölürüm - Yoldayım - Savaş
Dörtlükleri - Altın Yuvam - Annem Söylemiş - Şanlı Irak’ıma - Güzel Kız - Gönül
- Ümit.
Kültür
ve Tanıtma Bakanlığına bağlı Türkmen Kültür Müdürlüğü’nce 1986 yılında
Bağdat’ta basılan bu eser 120 sayfadan oluşup 77 manzumeyi içine almaktadır.
Hürriye Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Eserde geçen şiirler
sırasıyla şunlardır:
Ol
- Geçti - Gamlı Gönlüm - Oynar - Çoban - Erbilim - Hasretli Gönlüm - İsterim
Sayna Bülbülüm Sayna - Gamlı
Gamlı - Vay - Dedim - Bu Ağlamak - Sende Buldum - Köyüm - Bulmadım - Başka
Çıktı - Yeter - Senden Dileğim - Olup - Tükendi - Güler - Aşkı - Rüyamda Bir
Konuşma - Darılıp - Engel - Güzel - Sevgil - Ben İsterim Özünü - Benim Yarim -
Sevgilim Sen - Sana Doğru - Gel - İtap - Deme Sevdamı - Ayrılık - Adını
Sevgilim - Sen Olmadan - Gülüş -
Nerde Kaldı - Geceler - Sakim - Bilmem - Olur - Bir Şair Yoldaşa İthaf -
Vefasız Yar - Aşkım - Var - Yok - Gönlüm - İki Gönül - Ne Zaman -
Bilmiyorum..Biliyorum - Yalnızım - Yanlışlık - Duydum Ki - Aşk O Kadar -
Neden.. Ne
Her Gece - Aşk Şarkısı - İnanmadan - Ayrıldım Ben -
Adı Yok - Benle Bülbül - Sevdan Yolunda - Kaldım - Gönlümü - Günler Geçti - Göz
Diktim - Hayal - Dostum - Zafer Bizim - Erbilliyiz - Yurdum - Anne - Babagürgür
- 24 Ocak - Bahar Gülleri.
Yine
Kültür ve Tanıtma Bakanlığına bağlı Türkmen Kültür Müdürlüğü tarafından 1990
yılında Bağdat’ta basılan bu eser 104 sayfadan oluşup 92 manzumeyi ihtiva etmektedir.
Genel Kültür İşleri Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Eserde geçen
şiirler sırasıyla şunlardır:
Olsa
Olmasa - Şadlık - Beni - Yok - İçimde - Görüş - Sevgi Yaşamı - Bir Şey - Aşk
Delisi - Cadı - Yaşam - Umutsuzluk - Yok - Düşme - Acaba - Dünyamızda - Bir
Ozanın Özlemi - Gençlik 1 - Gençlik 2 - Bilmem - İle -
Yoktur - Gerek - Var - Gibi - Sen
De
- Ey - Ne Kazandık - Boş Yaşam - Bak - Gel Sevgilim - Sevda - Çok Geceler -
Kararım - Düğümlü Soru - İstek - Ümit - Var, Yok İçinde - Horyatlar - Mutlu
Olurum - Bir Erek - Elinde Biter - Şiir - Beni - Görmedim - Utansın - Nafile -
Hoş Olur - Elveda - Geçti - Değilim - Bu Yolda - Garip - Böyle Böyle - Ki -
Felsefem - Bitmedi - Gönlümden
Öksüzüm - Plan - Sana - Arama
Beni - Böyle - Aydınlık Uğrunda - Tasa - Piyes - Masal
Ben Miyim - Ölmez Eser - Başka
Dünya - Geleceğe Bir Türkü - Olsa Da İyi - Eşsiz Yaşamda - Bana - Şiirimi - Bir
Tutsağın Dilinden - Ölmez Bir Arzu - Kraliçem - Kaldım
Mutluluklar - Öykü - Ozan - Hece Sarayı - Sorular -
Uygarlığa Doğru - Üç Şarkı - Üç Gazel - Üç Dörtlük - Üç Cinaslı Horyat - Üç
Cinassız Horyat - Üç Kanatlı Horyat - Üç Kanatlı Dörtlük.
1999
yılında şairin kendi hesabına Erbilde Lâtin harfleriyle basılan bu eser 48
sayfa tutmakta ve içinde 32 manzume ve 1 yedi heceli dörtlük yer almaktadır.
Türkmeneli Basımevinde basılan eserde geçen şiirler sırasıyla şunlardır:
Türkmen
Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan ve 2003 yılında Erbilde basılan 48 sayfalık
bu eserde şair, Adnan adında bir Horyatçı dostunun hayat hikâyesini, cinaslı
horyatlarıyla yedi heceli dörtlüklerini ve onun hakkında kendisinin bazı manzum
ve mensur mersiyelerini sunmaktadır. Eser Arap harfleriyle yani eski yazıyla
fotokopi makinesi ile basılmıştır. Şairin Adnan Terzi hakkında yazdıkları yazı
ve şiirler sırasıyla şunlardır:
Önsöz
- Adnan Terzi’de Horyat Sevgisi - Ölümünün Kırkıncı Günü Münasebetiyle Okunan
Ağıt - Sonsöz.
Aras Basım ve
Yayınevi tarafından Erbilde 2008 yılında basılan bu eser 112 sayfadan oluşup
şairin 1001 cinaslı horyatını kapsamaktadır. Eser Arap harfleriyle basılmıştır.
Şair bu eserde önsözü yerine iki sayfa tutarında (Horyatlarla olan İlişkim) adı
altında bir yazı yazmıştır.
Yaşam Potasında Pişen
Sözcükler
Şair
Hüsam Hasretin hazırladığı ve Kerkükte 2009 yılında bastığı bu eser, Erbilli
genç sanatçı Yunus Tütüncünün yorumladığı şarkı, türkü ve mânilerin güftelerini
içine almaktadır. 102 sayfadan oluşan eserde Hüsam Hasretin 45 güftesi
geçmektedir. Türkmendili Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Şair bu eser
için (Yunus Tütüncü’nün Çalışmalarındaki Başarı) adı altında iki sayfalık bir
önsözü de yazmıştır. Bu eserde geçen şairin güfteleri sırasıyla şunlardır:
Türkmen
Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan bu eseri, şair Hüsam Hasret hazırlayıp
Kerkükte 2009 yılında basmıştır. Eser, Erbilli şair Fuat Şeyh Mustafa’nın
hayatı, şiirleri ve horyatlarını kapsamaktadır. 234 sayfadan oluşan eser Arap
harfleriyle, Arabha Basımevinde basılmıştır.
Aras
Basım ve Yayınevi tarafından Erbilde 2010 yılında basılan bu eser 210 sayfadan
oluşup şairin 1001 cinaslı horyatını kapsamaktadır. Eser Arap harfleriyle
basılmıştır. Şair bu eserde önsözü yerine iki sayfa tutarında (Horyat Açılımı)
adı altında dörtlüklerle süslü bir yazı yazmıştır. O dörtlüklerden iki tanesini
örnek alıyoruz:
Soran
olur belki de der ki, nasıldır horyat
Edebiyat
sanatta derim fasıldır horyat
Ne
üvey annesi var ne de üvey babası
Çok asil bir milletten doğan asildir horyat
Biri bir gün olur
der, anlat ki nedir horyat
Derim her kutsal gibi
kutsal nesnedir horyat
Doğumda sevinç saçar,
ölümde başlar okşar
Bir varlığı yansıtan müthiş sahnedir horyat
Aras
Basım ve Yayınevi tarafından Erbilde 2010 yılında basılan bu eser 70 sayfadan
oluşup 172 beşlikten oluşan destanı içine almaktadır, eser Arap harfleriyle
basılmıştır. Şair bu eseri için, üç sayfalık bir ön söz yazmıştır.
Şair,
30.10.2000 tarihinde yazdığı ön sözünde şöyle diyor:
“Azerbaycanın
ünlü şairi Şehreyar’ın “Haydar Babaya Selam” kitabındaki beşlikleri okurken bir
anda hayat bütün varlığıyla gözümün önünden bir sinema şeriti gibi geçti. Doğma
şehrim olan Erbilde hatıralarım birbirini kovalayarak gözümde kimi hazin kimi
mutlu bir damla hâlinde göründüler. Beni, hayatı ilk sezdiğim günlere
götürdüler. Çocukluk dünyama ışık tutarak oradaki karanlıklardan geçmeye
özendirdiler. Yaşamış, belki de şehrimin çoğu çocukları gibi yaşamadığım
çocukluğumun hasretini sinemde kabarttılar. Ah üstüne ah çekerek biriken
duygularım çocukluğumu yansıtan hasret dolu beşliklerle coşmaya başladılar. Bir
göz açıp yummaya benzetilen acı dolu gençliğimdeki hatıralarımsa beni düştüğüm
o kuytu dereden bir dağ başına çıkarmak zahmetinde bulundular. Uçsuz bucaksız
enginlere yayılan duygularım bir daha beşliklerle coştular. Bu hatıralardan
etkilenen duygularım bir türlü geçmişten kopmayarak şehrimin geçmişinde bir
gezi yaparak çok bir yönünü beşliklere yansıtmamaktan beni alıkoymadılar.
Geçmişi güzel olan şehrim yazdığım beşliklerde daha da güzelleşirken anılarla
dolu canlı bir destan olma çizgisinin ilk belirtileri göze çarptı. Hayat
anılardan ibaret olduğunu ileri sürdüğümde şehrimde başımdan geçen her
hatırayı, gördüğüm her nesneyi, yaşadığım her olayı ve duyduğum her masal ve
her deyişi beşliklerde canlandırmaya çalıştım. Yazdığım beşlikler daha çok
şehrim olan Erbil ile ilgilendiği için ve bir özellik taşısın diye kimi
beşliklerde az çok Türkmen Erbil şivesini kullandım. Önce bu işi kolay sandım,
ancak yazınca zorluklarla karşılaştım. Birkaç gün veya en çok bir iki ay
süresinde bu işi bitireceğimi düşündümse de yanıldım. Bu çalışma uzarken
yıllarımı almaya başladı. Beşlikler birbirini tamamlarken bir destan hâline
gelmenin koşullarına yanaştı. Şehrime olan sevgimi ölümsüzlüğe dönüştürmek
amacıyla beşliklerimin daha canlı olması için dosdoğrudan ona bir âşık gibi
davrandım. Aynı zamanda şehrime olan bağlılığımı daha da metinleştirmek
arzusuyla onunla aramızda tarihleşen belgeleri yazdığım beşliklerin dizeleri
arasına yerleştirdim. Gerçekle kuşanan ve hayalle süslenen beşliklerim destanın
tamam olmasına yol açtı. Yerlisinden daha fazla gariplere kucak açan ve bu son
yıllarda benim gibi çokları da susuz bırakıp karanlıkta yaşatan şehrimden zaman
zaman sitem ettiğim de oldu. Bu da destanın kimi boş köşelerindeki eksiklerin
doldurulmasına bir yardımcı oldu. Onu bir zamanlar dünyalar dilinde tutturan
Gökbörü Sultanın torunları olduğumuzu hatırına salarak ve ona sahip çıkmada
bizden daha yürek yananını bulmayacağını da beşliklerimi kapsayan sözlerde
işlemesini ileri sürdüm. Dört tanrı şehri olan şehrimin kocaman Kale’sini ve
başı dik duran Çöl Minare’sini beşliklere sığdırdımsa da bilmem yeterince
haklarını verebildim mi? Onların yüceliğiyle onu yüceltmişsem yazdığım destanı
ölümsüzlüğe kavuşturmuşum demektir. Bu da ancak tarihi tarihten eski olan
şehrime yakışan bir şeydir. Sıraladığım bu notları yazdığım beşliklerde şiirsel
yeteneğimle işleyebilmişsem şehrime en güzel armağanı verebilmişim.
Yazdığım beşlikler
destan hâline geldiği zaman, bu destanın altı bölümden oluştuğu bir hâli oldu.
Önce övgü beşlikleri ön sırayı aldılar. Ardılarından şehrimin geçmişini
yansıtan beşlikler sıraya girdiler. Onların ardından söyleşi beşlikleri
sıralandılar. Bu kez itap ve sitem beşlikleri destanda yerlerini alınca, istek
beşlikleri de kendilerini araya attılar. En son temenni beşlikleri destanın son
beşlikleri olmayı tercih ettiler.” (Hasret: 2010)
Bila Yoldaş[50]
112
sayfadan oluşan bu eser, şair Hüsam Hasretin hazırladığı ve 2010 yılında kimi
Erbilli sanatseverlerin maddi desteğiyle bastığı bir eserdir. Eser Erbilli usta
sanatçı Mehmet Ahmet Erbillinin hayatı, sanatı ve tüm eserlerini kapsamaktadır.
Bu eserde Hüsam Hasretin 4 güftesi ile sanatçı hakkında yazdığı (Sen Oldun)
adlı şiiri geçmektedir. Kerkükte Arabha Basımevinde Arap harfleriyle
basılmıştır. Şairin güfteleri şunlardır:
Kızlar. (Bu türkü Türkiye’de İbrahim Tatlıses
tarafından da yorumlanmıştır.)
Şair
Hüsam Hasret, 11.11.2009 tarihinde sanatçı Mehmet Ahmet Erbilli için yazdığı,
eserde yer alan (Sen Oldun) adlı şiiri de buraya alıyoruz:
Bila yoldaş ile
horyata çıktın
Erbilimin Türkmen
sesi sen oldun
Gönülden fışkırıp
gönüle aktın
İçimizden silen pası sen oldun
Erbilden çıktın da
yollara baktın
Garipler hanında
yükünü yıktın
Kimsesiz güzele bir
türkü yaktın
Düğünü yanında yası sen oldun
Hevesle yanaştın aşka
çok erken
Umutsuz sanıldın
umudun varken
Kalbi yaralı bir
garibim derken
Kimsesiz garibin kesi sen oldun
Elvan güller ektin
sevgi bağında
Bülbül gibi öttün gül
çardağında
Nafure başında,
seyran çağında
Su içen güzelin tası sen oldun
Şoföre seslendin
yolculuk anı
Dedin ki “Erbile tez
yetir meni”
Bu ezgin coşturdu
yolda her yanı
Ondan yolcuların hası sen oldun
Ezgilerle coştun
şehirde, köyde
Güzelleri övdün en güzel boyda
Helhele
istedin kızlardan toyda
Gelinle damadın şansı
sen oldun
Her
şarkın her türkün birer şaheser
Som
ezgilerinden bengilik eser
Dersem
kurumasın coşan bu kevser
Haktır bu alanın ası
sen oldun (Hasret, 2010: 31-33)
Türkmen
Kardeşlik Ocağı yayınlarından olup Erbilde 2012 yılında şairin bastığı bu eser
314 sayfadan oluşmaktadır. Beş bölümü içeren bu eserde Hüsam Hasret, Erbil
şehri hakkında yazılan şiirleri, destanları, güfteleri, yedi heceli dörtlükleri
ve cinaslı horyatları bir araya getirmektedir. Eserin her beş bölümden
oluşmaktadır. Arap harfleriyle Fuzuli Basımevinde basılmıştır. Şair bu eserin
ön sözünü şiirle süsleyerek (Erbil Ne Demek) başlıklı bir yazı yazmıştır:
Erbil
Ne Demek?
Diyelim ki Erbil ne
demek?
Bunu
önce bir soru mu yoksa bir deyiş mi algılayalım. Erbil, her şeyden önce altı
bin yıl bir tarih demek. Sonra görkemli Kale ve başı dik duran Minare demek. Ve
bunların yanında adı ile ikizleşen ve zaman zaman ölümsüz adı ile adlandırılan
Gökbörü demek.
Erbilden
söz ederken onu soru diyelim
Bengi
yanıtındaki kolay, zoru diyelim
Övelim
Kale’siyle o Çöl Minare’sini
O yüksek şanına da
hep Gökbörü diyelim
Bir
de diyelim ki, Erbil ne demek?
Erbil,
Türkmen’in kimliği olan baba ve atalarımızdan bize kalıt kalan ve gönül yolcusu
olan en canlı horyat demek. Bir de ey ağalar, ey paşalar ile söylendikçe
gözleri yaşaran ve gönülleri sızlatan Kerem demek.
Ta
derinlerden coşar horyatı Erbilimin
Kerem
ile süslenir bayatı Erbilimin
Sevgisi
gönüllerde günden güne çoğalır
Gariplere umuttur
hayatı Erbilimin
İki
de diyelim ki, Erbil ne demek?
Yıllar
yılı kuruyup gitse de, suyu kalmasa da Mirisuyu demek, tepesi bir türlü göz
önünden kayıp olmayan, kupkuru kalmasına da Karıncatepesi demek. Oralarda olup
bitenlerin unutulmaya mahkum olan Kanlıdere demek.
Mirisuyu
deyince çok bir sözler söylenir
Karıncatepesinde
geçmişimiz boylanır
Korku
simgesi olan ıssız Kanlıdereden
Ne
efsaneler çıkar, ne masallar dillenir
Üç
de diyelim ki Erbil ne demek?
Sözün en kısası
Erbili bilene, Erbili kendi gibi tanıyana, Erbili gönül gözüyle görene, Erbile
bakıp da bir türlü doymayana Erbilden bir an bile dışarı çıkmadan her anda
Erbili özleyene, Erbil adını bir an olsun dilinden atmayan ve Erbili kendi
dünyası gibi benimseyene Erbil umut demek.
Erbilin
her hecesi umuttur âşığına
O
umutla aşkını işlemiştir aşkına
Bir
an ondan ayrılmak ona yüz yıl gelir de
Bu düşüncedir onu
götürüyor şaşkına
Dört
de diyelim ki, Erbil ne demek?
Erbil,
biz Erbil Türkmenleri için çok şey demektir. Erbil şehrimiz olduğu gibi
evimizdir, yuvamızdır. Burada dünyaya göz açtık burada da göçmeyi niyaz edip
toprağında gömülmeyi arzularız. O her birimizin gönlünde başka bir sevgi ile
yerleşmiştir. Ona olan sevgimiz ezeli bir sevgidir. Ondan çok şeyler aldığımız
gibi ona çok şeyler vermek zorundayız. Onun ilerlemesi ve onun adını yükseltmek
için kalıcı çalışmalarda bulunmalıyız. Onun için tarih yazmalıyız. Her gün yüce
Kale’sini görünce şehrimizin ne kadar uzun süreli bir tarihe sahip olduğunu her
hâlde anımsamaktayız. Dolayısyla Erbil şehrimiz her yazar, her şair ve her
horyatçı için bitmez tükenmez konu olduğunu dememiz doğru olur. O her zaman
işlenerek hakkında yüzlerce demeyelim, binlerce yazı, şiir ve horyat
yazılmıştır. Biz bu yapıtta düzyazı dışında hakkında yazılanları toplamaya
çalıştık.
Erbilin
bakışında yüce tarih okunur
Tarihi
nakış nakış çehresinde dokunur
Ona
mağrur desem de bir bakıma o hakkı
Her alan her meydanda
şan ve şöhret takınır (Hasret: 2011)
Kerkük
Vakfı tarafından İstanbul’da 2012 yılında Latin harfleriyle basılan bu eser 86
sayfa tutarında olup şair Hüsam Hasretin değişik tarihlerde ve millî
meselelerde yazdığı 64 şiirle 22 dörtlüğünü içermektedir. Sena Ofset’de basılan
bu eserde geçen şiirlerin çoğu millî şiirlerdir. Şiirler sırasıyla şunlardır:
Kerkük - Ellerim -
Ellerim - Kahramanlar - Bir Avuç Türkmen - Gitti - Biz - Uygulayan Milletiz -
Babam - O Benim Yurdumdur - Gençlik Marşı - Altınköprü’nün - Döndüm - Türkmen
Dilim Türkçe’dir - Vasiyet - Şehide ağıt - Yaşa - Özveri - Ey Şehit -
Türkmenleriz - Fikrim Özgür Kuştur - Bu Bayramın - Türkmen - Soluğumda - Var -
Beşyap[51]
Türkmen
Kardeşlik Ocağı yayınlarından olup Erbilde 2012 yılında şairin hazırlayıp
bastırdığı bir eserdir. 94 sayfa tutarında olan bu eser, Altınköprülü şair Cuma
Kasapoğlu’nun hayatı, şiir ve horyatlarını içeren bir eserdir. Fuzuli
Basımevi’nde Latin harflariyle basılan bu eserde şair Hüsam Hasretin 30.08.2012
tarihinde şair hakkında yazdığı (Kasapoğlu) adlı şiiri geçmektedir. Şiiri
buraya alıyoruz:
Yaşam bir gündüzdür,
bir de gecedir
Yaşanmayan anı say
Kasapoğlu
Yalnız arif olan
bilir nicedir
Oksuz neye yarar yay Kasapoğlu
Köprü damarında
fışkıran kansın
Ruhuyla birleşen bengi bir cansın Oğuz boyundansın ulu
Türkmensin Türkmencilik sana pay Kasapoğlu
Kutsal
denilen şey şayet toprakta
Bunu
benimsedin o ilk durakta
Türkmenin
simgesi mavi bayrakta
Sen bir yıldız sen
bir ay Kasapoğlu
Ak
sayfaya yazdır kara yazını
Sonsuzluğa
açıl çok gör azını
Gama
meydan oku çalma sazını
Hep huzura üfle nay
Kasapoğlu
Gel
fani dünyadan bir şeyler umma
Kapkaranlığına
gözünü yumma
Patlat
duygularını içine gömme
Adını evrene yay
Kasapoğlu
Tutuşup
yandıkça gürlü odumuz
İnan
soğumaz bir an vücudumuz
Gerçekleşmezse
en son umudumuz
Vay hâlimize vay vay
Kasapoğlu (Hasret, 2012: 93-94)
Türkmen Kardeşlik
Ocağı yayınlarından olan bu eser Erbilde 2013 yılında şair tarafından
hazırlanıp basılan bu eserde Erbilli usta horyatçı yarlıganmış Ömer Ağbaşın
hayatı ve horyatları yer almaktadır. Eser 224 sayfadan oluşup Arap harfleriyle
basılmıştır.
Türkmen Kardeşlik
Ocağı yayınlarından olup Erbilde 2013 yılında şair tarafından hazırlanıp
basılan bu eserde, Kerküklü şair Metin Abdullah Kerküklünün yirmi kadar şiiri
ile bir cinaslı horyatı geçmektedir. 112 sayfadan oluşan bu eser hem Latin hem
de Arap harfleriyle Fuzuli Basımevinde basılmıştır.
Hüsam
Hasretin Diğer Şair Ve Horyatçıların Eserlerinin Çıkmasındaki Katkıları
Hüsam
Hasret kimi şair ve horyatçıların eserlerini gözden geçirip düzeltmelerini
yaparak ön sözlerini yazmıştır. Basılmış o eserleri aşağıya alıyoruz:[52]
Hüsam Hasretin Basılmamış Eserleri
Hüsam
Hasretin basıma hazır birçok eseri bulunmaktadır, basıma hazır olanları buraya
alıyoruz:
Şairin bu eseri 112
sayfalık bir eserdir. Şairin 2015 yılının Şubat, Mart ve Nisan aylarında
yazdığı on şiir yer almaktadır. Her şiir yüz dizeden oluşmaktadır. Şair bu on
şiirde, Türkmen hece ölçüsünün en güzel örneklerini vermiştir.
1.2.8. Hüsam Hasretin Şiirlerinin Yayımlandığı Gazete
ve Dergiler
Bağdatta Çıkan Dergi
ve Gazeteler
1961
yılında Bağdatta yayım hayatına başlayan Kardeşlik Dergisi, Türkmen kültürü
için bir dönüm noktası sayılır. Türkmen Kardeşlik Ocağı tarafından çıkarılan bu
aylık dergide, şairin 1977 yılından bu yana kimi şiirleri yayımlanmıştır.
Onlardan:
Nizamın Ruhuna Ağıt S. 10,11,12 -
1984
Biz Erenler S.5,6,7 -
09,10,11.1985
Türkmen
Edebiyatçılar Birliği tarafından Bağdatta üç ayda bir çıkarılan bu dergide,
şairin birçok şiiri yayımlanmıştır. Onlardan:
Türkmen
Edebiyatçılar Birliği tarafından Bağdatta çıkarılan bu üç aylık dergide, şairin
bazı şiirleri yayımlanmıştır.
Türkmen
Kültür Müdürlüğü tarafından Bağdatta çıkarılan haftalık bir gazetedir. Yetmişli
yılların sonundan başlayarak şair Hüsam Hasretin en çok şiirleri bu gazetede
yayımlanmıştır.
(Sevgi Yaşamı) ve (Unutabilirim)
S.709 - 11.05.1984
Hasret Duygusu S.714 - 15.06.1984
■ 7. Gerçek Yaşam S.747 - 01.02.1985
Sorma Benden S.762 - 17.05.1985
Muhtacım Sana S.784 - 25.10.1985
Şadlık Dünyası S.796 - 17.01.1986
Bahar Şarkısı S.802 - 21.02.1986
Hakkın Sesi S.806 - 28.03.1986
Ayrılık Çilesi S.818 - 27.06.1986
Yalnızlığa Dönüş
S.822 - 25.07.1986
Sevinçli Yar S.830 -
26.09.1986
Sensiz Olmak S.831 -
03.10.1986
Sevgiye Konuk S.900 -
17.02.1988
Şair Kardeş S.914 -
25.05.1988
Zafer Ve Barış S.966
- 08.06.1989
Bu Bayramda Gel S.971
- 13.07.1989
Zaferlerimle S.987 -
09.11.1989
Bitmeyen Şiir S.990 -
30.11.1989
Yeni Bir Sabah İçin
Yeni Bir Şiir S.993 - 21.12.1989
Sensiz Olsam S.1004 -
08.03.1990
Sessiz Şiirler S.1014
- 17.05.1990
Hece Şiirimiz S.1029
- 06.06.1991
Şiir Kanatında Horyat
S.1036 - 01.08.1991
Bir Sözcük Yüzünden
S.1040 - 29.08.1991
Dışarıda Yanıt S.1046
- 10.10.1991
Evreni Deyimlerken
S.1052 - 21.11.1991
Erbilde Çıkan Dergi ve Gazeteler
Irak Türkmen Cephesine
bağlı Enformasyon Dairesi tarafından Erbilde çıkarılan haftalık bir gazetedir.
Şair bu gazetede daha çok yazılar yayımladığı için az sayıda şiirler
yayımlamıştır.
Ölümsüz Şiir S.30 - 03.08.1996
Türkmenleriz S.47 - 02.11.1997
Ocak Türkmeni S.55 - 31.12.1997
■ 11. Fuzuli S.90 - 02.09.1998
Şehit Murat’a Ağıt S.217 - 22.12.1999
Türkmen
Kardeşlik Ocağı tarafından Erbilde çıkarılan aylık bir gazetedir. Şairin bu
gazetenin her sayısında bir yazısı yer almaktadır, bunların yanında bu gazetede
birçok şiiri yayımlanmıştır.
Ocak Türkmeni S.0 - 31.12.1998
Canlı Ölüye Ağıt S.17 -
00.08.2000
Ocak Benim Ocağımdır S.24 -
01.01.2001
Altınköprü’nün S.29 - 01.04.2001
Sessiz Giden Şair S.32 - 15.05.2001
Türkmenin Sesi S.40 - 15.09.2001
Şen Olsun Bayramımız S.41- 07.10.2001
Ramazan İçin İki Şiir S.44 - 01.12.2001
Hayal Okşamaz Beni S.46 - 01.02.2002
Horyatlarımız S.49 - 15.03.2002
Bizim Şehirde S.50 - 01.04.2002
■ 20. Bu Çağda S.51 - 16.04.2002
Türkmen Dilim Türkçedir S.53 - 17.05.2002
Şehitlerimizin İzindeyiz S.55 - 18.07.2002
Kötü
Dünyanın S.56 - 24.08.2002
Erbilde (Irakiye) kurumu tarafından üç dille çıkan bu
gazetenin Türkmence bölümünde şairin her sayıda bir düzyazısı yanında bir çok
da şiiri yayımlanmıştır.
Bugündür Bugün Bayram S.58 - 17.10.2007
Ulu
Türkmendin S.75 - 13.02.2008
İzzettin Abdi Bayatlı S.81 -
02.04.2008
Kerkükte Çıkan Dergi ve Gazeteler
Kerkük
Şehrinde ise Hüsam Hasretin çok sayıda şiir, horyat ve düzyazısı bu şehirde
çıkan dergi ve gazetelerde yayımlanmıştır.
Türkmeneli Edebiyet Ve Sanat
Dergisi
Yukarıda isimlerini
belirlediğimiz dergi ve gazetelerden ayrı Hüsam Hasretin diğer birçok dergi ve
gazetede de düzyazı, şiir ve horyatları yayımlanmıştır.
Hüsam Hasretin Bestelenen Güfteleri
Hüsam
Hasretin yazdığı şarkı sözleri veya güfteler seksenli yılların başında, başta
Erbilli ses sanatçısı Yaşar Şevket olmak üzere bestelenmeye başlanmıştır. Yaşar
Şevket, şairimizin yaklaşık 50 güftesini bestelemiş olup birçoğunu kendisi ve
diğerlerini de diğer Erbilli ses sanatçıları yorumlamışlardır. Ardından Erbilin
yetenekli genç müzisyen ve ses sanatçısı Yunus Tütüncü yüzü aşkın güftesini
bestelemiştir. Bestelediği şarkı, türkü ve mânilerinin çoğunu kendisi, birer ve
ikişer bestesini de diğer Erbilli ses sanatçıları yorumlamışlardır. Bunların
yanında Erbilli ses sanatçılar Mehmet Ahmet Erbilli, Ganım Fettah Erbilli,
Abdullah Hattat, Şirzat Üzeyirağalı, Fuat Terzi, Murat Yaşar, Hadi Altuncu,
Yaşar Çakmakçı ve diğer müzisyen ve ses sanatçılar da şairimizin güftelerini
besteleyip yorumlamışlardır. Hatta bir ara şair kimi güftelerini kendisi
bestelemiştir. Bugüne kadar şairimizin yaklaşık iki yüzü aşkın güftesi
bestelenmiştir.
Şairimizin
çok sayıda müzisyen ve ses sanatçılarımız tarafından besteledikleri güftelerden
bazıları:
Erbil
Güzeli - Erbil Mânisi - Erbillidir - Arıyorum Yoksun - O günden - Yürek İster -
Olduğun Yere - Ayrılık - İstemem Seni - Elif - Baba - Babayım - Pambuğa - Böyle
Sevda Böyle Yari - Beyaz Esmer - Bu Sevda - Bitti Tükendi - Bir Horyat Oku -
Bir Kız Seçtim Erbilden - Bir Güzelin - Bıraktım - Hasret Yuvası - Darılıp -
Dediler - Demeyin - Deme - Dön Amca - Dünyaya - Sana Olan Aşkımı - Sensiz Yar -
Sevdim - Sevdim Seni - Söz Verdin - Şirin Oğlum - Şirin Balam - Aşkın Adı -
Garip - Garibim - Kardaş Sen Beni Erbile Götür - Kader - Komşu Kızı - Kız - Kız
Sen Nanca Güzelsin - Gel Sor Beni - Gel Görüm Gözünü - Gel - Ey - Güzelim -
Güzelimsin - Güzelin Biri - Güldürün - Kimdir Bu Yar - Kimsem Yok - Gönlümü -
Gönül Sultanım - Gönül - Ben - Benim Aşkım - Nicesin - Anne - Hani - Vefasızlar
Elinden - Yar Benimdir - Yari Getirin - Yazık Oldum Derbeder - Yalancı - Yaman
Gurbet - Yuvam - Kapıya - Düştü - Seni İstedim - Yoluna - O Gözü - Kalmadı -
Gözümüz Aydın - Erbil Şehri - Erbil Güzeli - Oğul - Ey Şadlık - Hayranım Güzel
Yare - Zafer Bizim - Kardeşlik Türküsü - Kız - Güzeldir Erbil Gelini - Gitme -
Neler Dedin - Hey Can - Oldum - Elimde Değil - Bir Dünyamız Var İdi - Kızlar -
Sevdim Seni - Gölgeli Dalda - Ben Aşkı - O Toyda - Bahar Gözlüm - Bir Gün Yolum
Düştü Köye - Sevgi Konuş - Yolculuk Bestesi - Oynasın - Öz Özüme - Kız Sev Beni
- Babayım - Sevgimiz - Şadlığa - Gel Bırak Gönül - Anne - Ha Gamdır - Şadlığım
Ol - Küreken - Son Türkü - Aşk İçinde - Küstürdüm - Bağlı Bahtım - Bir Handa -
Bir Esmer - Söyle Gelim Bağına - Sen Gideli - Af Etmem Seni - Kaderim - Ben -
Bizim Toy
Sensiz - Aşkın Duvarı - Bizim
Toyumuz - Gene - Gönül Ortağı - Gelseydi - Bir De Gel
Bilmedim - Söyleyin - Sevgiye
Konuk - Gel Bana - Gel Benim Ol - Gel - Ben Dedim - Hani Sen - Yare Gideyim -
Bir Gözü Güzeli - Sen - Seni Görüm - Garip Gönlüm - Gelir De - Gülüm - Nerde
Bir Gül Görsem - Bir Bakışta - Senden Başka Söyle - Güzel - Gülüm.
Ayrıca
şairimizin pek çok güftesi, Türkmence ya da Arapça olan besteleyerek
yorumlamışlardır. Onlardan bazıları:[53]
O
Güzelin Aşkı - Ayrılık - Eski Şehrim - Bayram - Bu Toyun Gelini - Haber Yok
Senden - Dalma Balam Dalma - Diyorsun - Sana Çok Dedim - Senin Adın - Sevda -
Severim Seni - Şadlık Benimdir - Kız Sendeki - Gel Halaya - Gel Yarim - Gelmedi
Yar Bir Gün - Gelirim - Güzelim - Vay Ne Dedim - Yar Eyle Beni - Yare Dedim -
Yalnız Değilim - Yemekler Tablosu - Sana Ne Yaptım - Sensin - Sensiz - Senin
Her Şeyin Güzel
Azizim - Ha Sevgilim - Gel Bana -
Yüce Dağ Başında.
Bunların
dışında, Erbilli ses sanatçıları şairin çoğu gazellerini ve şiirlerini makam
usulleriyle de okumuşlardır:
Cana
- Uyanmasın - Deyim - Sensiz - Sevda - İtap - Kalmadı - Ben - Ne Söylesin
HÜSAM HASRETİN BİLİNEN BAZI ŞİİRLERİ
Hüsam Hasretin Yazdığı Dört Heceli Şiirlerinden:
Seviyorum
Çok söyledim
Bu
sözü ki
Seviyorum
Bulamadım
O gözü ki
Seviyorum
Üzülmedim
Geçti ömrüm
Boş
boşuna
Yitirmedim
Şu izi ki
Seviyorum[54]
İz Olmak
Sen
olurum
İnan
ne sen
Ben
olursun
Bir
olmasak
Nasıl
insan
Sayılırız
Şehitlere
Yer
olmasak
Adım
kalır
Ne
de senin
O
şöhretin
Eğer
eser
Bırakmasak
Bizi
zaman
Vatan
için
Millet
için
Birer
şiir
Bırakmasak[55]
Gibisin
Dili Türkmen
Aşkı destan
Kız gibisin
Çizilmeyen
Çözülmeyen
Giz gibisin
Sözüm dene
Her sevene
İz gibisin[56]
Yerinde
Dönme geri
Yok ileri
Kal yerinde
Gama batma
Aşkı tutma
Sal yerinde
Yok
olur var
Gel
gezme yar
Fal
yerinde[57]
Hüsam Hasretin Yazdığı Beş Heceli Şiirlerinden:
Yolun Sonuna Hasret
Sonsuz
yollarda
Koşarak
daldım
Dağlar,
çöllerde
Sonun sormadım
Ellerden göçtüm
Yurdum görmedim
Dağı dumanlı
Bu yollar yollar
Korkunç ormanlı
Bilmedim
n’edim
Gezdim
ellerde
Yolcuyum
dedim
Zor geldi bana
Tesellisi yok
Gam kaldı bana
Uzun
çok uzun
Bu
yollar yollar
Keyfi
yok mahzun
Yazık
bulmadım
Aşkım
söylerken
Yalnız
gülmedim
Bir
güzel kızı
Yaşıyor
canda
Hâlâ
da izi
Sevgim
yitirdi
Bu
yollar yollar
Beni
bitirdi
Tuttuğum
yolu
Ya
erken ya geç
Bir
sonu olu
Bu
yollar biter
Söylerim
onda
Yolculuk
yeter
İniş,
çıkışlı
Bu yollar yollar
Gamla nakışlı[58]
Hicran
Demem hayat hoş
Ne eylesem boş
Gitti gelmiyor
Getirdi vayı
Onsuz bir şeyi
Fikrim almıyor
Çekilmez bence
Böyle gidince
Sabırm kalmıyor
Sedası çığlık
O günden şadlık
Kapı çalmıyor
Düşen çıkmıyor
Çilesi bir tür
Yaka salmıyor
O ömre talan
Tek benim dalan
O hiç dalmıyor[59]
Gel Bırak Gönül (Güfte)
Gel bırak gönül
Sevdayı bir de
Dözmek zor olur
Bu kadar derde
Aşktan ne aldık
Hep yalnız kaldık
Benle sen gönül
Bir kuru yerde
Aşma
bu dağı
Fark
etmiyorsun
Yakın
ırağı
Sevda
açmadan
Sana
kucağı
Yanıp
kül oldun
Korlu
kederde
Ayrılık
yeter
Böyle
kalırsak
Ömrümüz
biter
Günler
yaşadık
Birbirden
beter
Oyuncak
etti
Bizi
kader de
Üç arkadaşım
Bir dostla bir yar
Bir de sırdaşım
Hiç biriyle şad
Olmadı başım
Acep şad olur
Bir bilsem nerde[60]
Karanlık Bahtım
Ancak çevremde
Pervane
dekin
Dönen
olmadı
Işıklar
saçtım
Karanlıklarda
Kalan
kimseler
Aydınlığımdan
Sevinmediler
Karanlığıma
Bir
ışık saçan
Olmadı
böyle
Yoksa
sandılar
Karanlık için
Yaratılmışım[61]
Hüsam Hasretin Yazdığı Altı Heceli Şiirlerinden:
Evlerinde
İçi dolup gülden[62]
Konuşamam dilden
Açmadan kitabı
Meyvesine muhtaç
Eyleyin bir ilaç
Bitirin azabı
Üzümü siyah, ak
Kurumadan dudak
Getirin şarabı
Dalında bülbül var
Ağzımda bir dil var
Över her ahbabı
Zulmünde var ölüm
İstemem ki bulum
Gerçeksiz serabı181
Yürü
Yürü tepe düze
Sen olmazsan beni
Kim yetirir size
Dertleri atalım
Yıldızlar örneği
Baş başa çatalım
Dost olup melekle
Kalalım dilekle
Varınca yıldıza
Aşkımız ad olsun
Türkümüzle öten
Bülbüller şad olsun
Ötüşüp seslensin
Bağımız süslensin
Renk gelsin filize
Yurdunu görelim
Mecnunun çölünde
Leyla’yı soralım
Dağda Şirin adın
Bakalım Ferhad’ın
Bıraktığı ize
Sonuna varalım
Kavuşmak keyfiyle
Sarılıp saralım
Gülelim doyunca
Bu hayat boyunca
Dünya gülsün bize (Hasret, Hasret, 1984:
128)
Çizilen Gönül
Nere olduğunu
Bilmez idim böyle
Seninle tanıdım
Günlerin birinde
Dediğin şarkıyı
Gel bir daha söyle
O yaralı gönül
Hep yerli yerinde[63]
Yar
Bir taze çiçekle
Bir mutlu dilekle
Yoluna geldim yar
Kokla çiçeğimi
Bitir dileğimi
Sensiz çok kaldım yar[64]
Hüsam Hasretin Yazdığı Yedi Heceli Şiirlerinden:
Aşk O Kadar
Ki tutsaklamış beni
Gönlüm onu bileli
Bin kurban vermiş
canı
Aşk etmiş beni deli
Hayali bir teselli
Süslemiş her bir yanı
Uğruna yanmadayım
Aşkına kanmadayım
Kanıma
girmiş kanı (Hasret, Sende Buldum,
1986: 83)
Yaşam
Dönüp mıhıma baktım
Bir damla gibi aktım
Kan damlayan gözünden
Sarsılınca biçimi
Ateş sardı içimi
Alevlendim közünden
Ki der, günüm gibi ak
Döküldüm yaprak yaprak
Gül
takvimli güzünden (Hasret, Sende Buldum,
1986: 15)
Umutsuzluk
Ta kül olunca yandım
Her şeyi yalan sandım
Bilemedim ki neyim
Tüm nesnelerim eski
Değersizim bilmem ki
Ya yararlı nesneyim
Her şeyin paha duydum
Dost yolunda baş
koydum
O
sandı ki fitneyim (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 16)
Yok
Sevdiğine yan bakma
Gidip beni bırakma
Yalnızlığa gücüm yok
Yaman aşkını öğer
Seni sevdiysem eğer
Benim bunda suçum yok
Kin ise fitne ise
Beş altı nesne ise
Çok
yazık ki üçüm yok (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 17)
Döndüm
Ne idim neye döndüm
Kaybolunca oklarım
Atılmış yaya döndüm
Yıldıza mah idim ben
Suçlu ben şahidim ben
Bitmez davaya döndüm
Çürüttü tende canı
Yoksa nerdeyim, hani
Sayılmaz aya döndüm
Nedir bana teselli
Ya deli miyim deli
Böyle hay huya döndüm
Yok
bir elimi çeken
Ötüşen
bülbül iken
İğrenç
kargaya döndüm
Baş
çıkarmam falından
Böyle
mamur hâlinden
Yıkık
saraya döndüm
Çoğundan
üstün idim
Her
yönden bütün idim
Bir
kuru çaya döndüm
Bunda
suçum yok, yahu
Ya
alın yazımdır bu
Rezil
rüsvaya döndüm
Kırıldım
da sağ iken
Başı
yüksek dağ iken
Taşkın
deryaya döndüm
Soyutlaştım güneşten
Bıçaklandım iç dıştan
Kanlı yaraya döndüm
Ki
boş sözler dinlerim
Nerdedir
o günlerim
Yalan
rüyaya döndüm
İğrenince
soyundan
Sevmezlerin
huyundan
Kinli
sevdaya döndüm
Ancak
bilmem kanarım
Yadladıkça
yanarım
Sönmez
hulyaya döndüm
Güzellerde
naz idim
Türkü
çalan saz idim
Bir
hazin naya döndüm
Yetirsin
bir de beni
Aydınlatım
cihanı
Deyim
dünyaya döndüm (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 24-25)
Ümit (Manzum Hikâye)
Bir dedeye rast
geldim
Tavrına seyrederken
Durup yerimde daldım
Sesszice dedim var ol
Benimle sohbete gir
Nanca gitsen bitmez
yol
Çoktandır susmuşum ki
Bağrım dertten bir
ada
Hayattan küsmüşüm ki
Üzüntüler
rolümdür
Gam diyersen gamım
çok
Sonsuz yollar
yolumdur
Unutmak peşindeyim
Bulamadım çaremi
Hasret ateşindeyim
Neden
gamlısın bunca
Bir
ah çekip gam yedi
Yavrum
sen hele gonca
Ne yapım ne çarem var
Şad
olmazım cihanda
Çok
bir bahtı karam var
Hele ben gonca iken
Bozdular ahvalimi
Bağrıma battı diken
Sık
tutmadım bendimi
Sevda
benden geçende
Onda
yaktım kendimi
Kalmamış bir dileğim
Yorgunluktan solmuşum
Paramparça yüreğim
Bense yollarda garip
Neler konuşum daha
Belki böyleymiş nasip
Ne
işin var bu yerde
Yalnızsın
anlatsana
Hani
dostların nerde
Garip
hâlim yamandır
Doğduğum
yerden dedi
Ayrıyım
çok zamandır
Hâle
uğradın dede
Neden
bana söyle bir
Yola
uğradın dede
Diyeyim
masalımı
Us
kalımışsa başımda
Anlatırım
hâlimi
Gözüm
dedede kaldı
Üzgün
üzgün bakışı
Beni dalgaya saldı
Gençliğimde
bir kızı
Hâlâ
gönülde, canda
Yaşıyor
kutsal izi
Kavuşmaya
varım ki
Görüp
hâlin sorardım
Tesellim
oydu belki
Gezdik beraber yavrum
Aşkımızın destanın
Yazdık beraber yavrum
İkimizin
dileği
Vefamızla
çok zaman
Açmış
idik çiçeği
Ettiler bizi pişman
Gelmedi çaremize
Ne bir dost ne de
düşman
Çok
ettiler zarımı
Ben
bizar olup candan
Daha
sevdim yarimi
Ya
kavuşmak ya ölüm
Biz
bu aşka yetmiştik
Neden
ettiler zulüm
Yalnızlığıma
vardım
Benim
gibi gafile
Hiç
etmediler yardım
Düştüm
sonsuz yollara
Konuk
etti bu zaman
Beni
gurbet ellere
Bende
gamlar yarattı
Yarsız
bir teselli yok
Gam
neleri arattı
Ne
bir çare bulum ki
Felek çok da zalimdir
Boş yere ne gülüm ki
Yalnızlığa alıştım
Ben ise doğru âşık
Andım için çalıştım
Gözümüze
düştü nem
Anımsarken
derini
Çehremde
göründü gam
Islatıyor
gözleri
Dinlemek
çok zor dede
Bunca
hazin sözleri
Dünya
elinden aman
Yeter
ki dön bir daha
Bil
dönmez eski zaman
Bir tek yurdunu yad
et
Yurdunun yolunu tut
Orda gönlünü şad et
Hep
kapılar bağlıdır
Gariplikse
donumda
Can
ciğerim dağlıdır
Gam çoktur yüreğimde
Takat kalmadı anla
Bu yorgun bileğimde
Sevgilimden
uzağım
Hayattan
darılmışım
Seraplara
konuğum
Böyle
gençlik çağımda
Hazan
gövertti artık
Dikenleri
bağımda
Dünyanın
rahmı yoktur
Geçmişe
bir perde ger
Zamanın
zulmü çoktur
Zaten bu hayat boştur
Bunca ıslatma gözün
Neyse yaşamak hoştur
Yaşamanın
nesi hoş
Anlat,
bu düğümü çöz
Kafam
boş kalmasın boş
Dünya
seninle gülsün
Sonsuz
sabrı bul yavrum
Dilekler
seni bulsun
Sabırlıydım
ey dede
Yaşarken
ben niyazla
Neler
çektim vay dede
Ta
gençsin umutlu ol
Seraplara
göz dikme
Ümidinle
mutlu ol
Yabancı
idim sanki
Bir
gün de rüyasında
Kendimi görmedim ki
Hasretlerle yanıyor
Hasreti eken gönlüm
Hasretliğe kanıyor
Kimsesizlik
derdimdir
Gurbettir
benim yolum
Yollar
ise yurdumdur
Dolaşma diyar diyar
Dön yurda doğru git
sen
Önünde ümitler var
Hasretler arasında
Dönüş hayalim ölüp
Gurbetler arasında
Hasreti bağrımdadır
Çaresi yok derdimin
İnciği ağrımdadır
Onu severdim candan
Bana doğru yar idi
Şimdi kaybolup benden
Kimsesiz
kalmışım ben
Bırak
gideyim böyle
Yollara
dalmışım ben
Umutlu
ol umutlu
Bu sözleri kes yavrum
Vatan her şeyden
tatlı
Seven
gönlünü şad et
Yaşadığın
o yerde
Ümidin
izinde git
Hatıralara
daldım
Duygularım
hep hasta
Şaşıp
lal gibi kaldım
Yadına
düştü neler
Susma konuş bir söyle
Sende çoktur nesneler
Hem
kucaklayım seni
Tiksindirdi
bu sözün
Ümitsizlikten
beni
Yurdunda
mutlu ol sen
Öğütümdür
bu sana
Her
an umutlu ol sen
Beraber
dönelim gel
Gurbet
bizi yandırdı
Odundan
sönelim gel
Benimki
geçmiş ola
Uğrundadır
bu cihan
Bir
ümitle düş yola
Dönmeye
karar verdim
Bir
ümidin izine
Yollarımı
çevirdim
Gelir garip başıma
Ya dünya bana güler
Ya
gam çöker yaşıma (Hasret, Hasret, 1984:
144-151)
Kerkük
Bağlayıp beklemişim
Her Türkmen sözcüğüne
Bir Kerkük eklemişim
■ Güçlendirdim
kökünü
Türkmenin Kerkükünü
Sırtıma yüklemişim
Katılaştım işinde
Hür yaşamak peşinde
Neler
dileklemişim (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 9)
Türkmen Dilim Türkçe’dir
Dünya kadar büyüktür
Marş olan iki şarkım
Bir Türkmen bir
Kerküktür
Milliyetçiyi
arar
Güçsüz
belleri kırar
Millet
yükü zor yüktür
Bilgisi
hüneri tok
Engindir
sınırı yok
Uçsuz
bucaksız göktür
Şanıyla
huzuruyla
■
Diliyle kültürüyle
Türk
Türkmen dört dörtlüktür
İdrak
eyle ülküsün
Kürküm
Türkmen kürküsün
Yansıtan
milli kürktür
Yad
çabası hiçedir
Türkmen
dilim Türkçe’dir
Köküm
sökülmez köktür
Bu kadar yalan dolan
Oğuz boyundan olan
Türkmenin
aslı Türktür (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 26)
Gençlik Marşı
Yanan korlu ateşiz
Millete kurban başız
Genciz gençlik
soyumuz
Hür çalışmak huyumuz
Sarsılmaz ereğiyiz
Sökülmez direğiyiz
Genciz gençlik
soyumuz
Oktan düşmez yayımız
Çalışkanız çalışkan
Biz yanardağ biz
volkan
Genciz gençlik
soyumuz
Oğuz boyu boyumuz
Millet için güçleriz
Yiğitleriz koçlarız
Genciz
gençlik soyumuz
Millet
toyu toyumuz
Hem burda hem ordayız
İstenilen yerdeyiz
Genciz gençlik
soyumuz
Belli şehir köyümüz
Dalgalı bayrağımız
Türkmendir kaynağımız
Genciz gençlik
soyumuz
Özgürlüktür payımız
Bizde güç bizde yarar
Parlak yarınımız var
Genciz gençlik
soyumuz
Aydın doğmuş ayımız
Türkmencilik
ülkümüz
Destanlaşmış
utkumuz
Genciz
gençlik soyumuz
Kır
at gibi tayımız (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 20-21)
Altınköprü’nün
Gücü Altınköprünün
Türkmene de kurbandır
Koçu Altınköprünün
Millet sevmek bir
haktır
Yalnız Türkmen
olmaktır
Suçu Altınköprünün
Yaşı tarih yaşıdır
Her an zulme karşıdır
Maçı Altınköprünün
Sabrı ateş savudur
Avı düşman avıdır
Avcı Altınköprünün
Özgürlük peşindedir
Şehitler başındadır
Tacı Altınköprünün
O Türkmene destektir
Bu
uğurda yüksektir
Burcu
Altınköprünün
Dalmış
Erbil yüküne
Bağlanıptır
köküne
Ucu
Altınköprünün
O millet yayında ok
Milliyetçilerle tok
Acı Altınköprünün
Haklıdır
o ne dese
Şehidimiz
dört ise
Üçü
Altınköprünün
Kurumamış
o sıcak
Elbette
alınacak
Öcü
Altınköprünün
Şehit
yatmış koynunda
Her
bir Türkmen boynunda
Borcu
Altınköprünün (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 22-23)
Hoş Geldin Ey Kutsal Ay
Hoş geldin ey kutsal
ay
Gönül gelişinle şen
Hoş
geldin ey kutsal ay
İbadettir her anın
Oruçtur tek nişanın
Hoş
geldin ey kutsal ay
Rahmetin dolu dolu
Cennete açtın yolu
Hoş
geldin ey kutsal ay
Bağışından konuştuk
Şükür sana kavuştuk
Hoş geldin ey kutsal ay (Hasret, Kardeşlik
Gazetesi, 2007: S.56)
Hoşça Kal De Hoşça Git
Hoşca
kal de hoşca git
Buyruğuna
uyana
Hoşca
kal de hoşca git
Seni
kutsal sanana
Allah
adın anana
Hoşca
kal de hoşca git
Başına baş çatana
Orucunu
tutana
Hoşca
kal de hoşca git
Değerini
bilene
Teravihi
kılana
Hoşca
kal de hoşca git
Hak borcunu ödene
Sonda bayram edene
Hoşca
kal de hoşca git (Hasret, Kardeşlik
Gazetesi, 2007: S.56)
Hoşça Kal
Öğretmenim
hoşça kal
Son
buldu artık bu yıl
Öğretmenim
hoşça kal
Şarkılar dilimizde
Karneler elimizde
Öğretmenim
hoşça kal
Başarı yolun seçtik
Bu yıl bir sınıf
geçtik
Öğretmenim
hoşça kal (Hasret, Türkçe Okuma
Kitabı: 2006)
24 Ocak
Verildi hakkım benim
Dilim özgürlük aldı
Söylendi şarkım benim
Şimdi
bütün cihana
Bu
sözümü dinlettim
Aman
yoktur düşmana
Irak’ın
kucağında
Şehit
gibi uyuduk
Özgürlük
toprağında
Tarihimiz bellidir
Dedemizden kalan iz
Bizlere
tesellidir (Hasret, Sende Buldum,
1986: 113)
Ramazanda
Hayır
var ramazanda
Müminler
neşe bulur
Huzur
var ramazanda
Allah’tan
hayır dile
Çalış
itaat eyle
Sabır
var ramazanda
Bir
aç karnı etsen tok
Bin
geceden hayrı çok
Kadir
var ramazanda
Zekatla
pakla malı
İftar
gibi sofralı
Sahur
var ramazanda (Hasret, Kardeşlik
Gazetesi, 2001: S.44)
Babam
Atam o şehit adam
O
nasıl biri idi
Duydum
o yiğit adam
Ateşten
gür köz babam
Milletimin
dilinde
Anlamlı
bir söz babam
Haksıza
eğilmedi
Korku
nedir bilmedi
O
Türkmen Oğuz babam
Aslan
yürekli idi
Eli
çörekli idi
Gözü
tok gürbüz babam
Hemen
yardıma gitti
Canını
kurban etti
Birken
oldu yüz babam
Şan getirdi şanına
Milletimin tanına
Oldu
bir gündüz babam
Özgür, hür soluğluyuz
Ülküsüne bağlıyıyız
Doğru,
dürüst, düz babam (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 17)
Sevgi Yaşamı
Becerip âşık olum
Kurtulmadım ağından
Düğümlenince kolum
Yakın duydum sonumu
Duman sardı önümü
Onda kayboldu yolum
Koşa koşa acele
Aşkımdaki ecele
Erken
kavuştu ölüm (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 11)
İçimde
İzi
bitti içimde
Yalnızlık
bir dert oldu
Yerin
tuttu içimde
Orda
harcadım kışı
Kaderin
çılgın kuşu
Yaman
öttü içimde
Düşünce
feryadına
Kaderim
muradına
Dertle
yetti içimde (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 9)
Bayram Şarkısı
Onu
söylesin her dil
Ey
dost dostuna gözük
Uzaktan
salla mendil
Varlığını
nakışla
Bayrama
gel bağışla
Bir
demet ak karanfil
Şadlığı
kondur başa
Gününü
mutlu yaşa
Hem
bayramı bayram bil
Yarını
bir düşün de
Böyle
mutlu bir günde
Yak
bir mum yak bir kandil
Koru
saltanatını
Mutluluk
ayetini
Hoş
sesle eyle tertil
Dağıt sevinç, neşeyi
Düşün her bir kimseyi
Bu günde olma bencil[66]
Dost Ol
Gel
sen de dost ol ey dost
Dost
olmayan ölüdür
Her
anda dost ol ey dost
Yeter
bağlan ümide
Türkmen oğlu yiğide
Meydanda dost ol ey
dost
Bir çözüm bul gizine
Güzel köylü kızına
Harmanda dost ol ey
dost
Kur’an-ı al başına
Hep İslam kardeşine
İmanda dost ol ey
dost
Hizmet et bu millete
Dostluk bilen Hasrete
İrfanda
dost ol ey dost (Hasret, Yurt
Gazetesi, 1985: S. 759)
Okulum
Bilimi
seven kulum
Sevincim
baştan aşkın
Davranışta
makulum
Dost ol katıl şadıma
Kavuştum muradıma
Sıkı bağlandım dile
İlim desteği ile
Çözüldü çok müşkülüm[67]
Hüsam Hasretin Yazdığı Sekiz Heceli Şiirlerinden:
Kimsesizim
Kimsesiz de yaşıyorum
Kimse salmaz beni
yada
Bu derdi de taşıyorum
Kimsem
görmem hasretteyim
Ne
yaman bir hayattayım
Her
işimde şaşıyorum
Gama dözmek olup
kârım
Çok uzaktır benden
yarim
Ardınca yol aşıyorum
Hasretlerim
ne de belli
Sanki oldum deli deli
Aklı baştan kaşıyorum (Hasret, Hasret, 1984: 46)
Olur
Ağlayışım
bitmez olur
Ayrılığım
yürek dağlar
Etkisi
hiç gitmez olur
Ağlamaktır
kolay işim
Gamı
seven gönül kuşum
Aşk
bağında ötmez olur
Durması yok inan bir
dem
Gönlüm bunca görürse
gam
Muradına
yetmez olur (Hasret, Hasret, 1984:
71)
Sende Buldum
Hayat
tadın sevgi tadın
Bana
oldun pay sevgili
Bağışladın
aşk muradın
Sevindirdim yüreğimi
Yetiştirdin çiçeğimi
Bağımda sen güzel
kadın
Her huyunla sensin
zengin
Dilden çıkan söz
ahengin
Belli etti şanla adın
Her birinin sonu
visal
Gel aşkımı göklere
sal
Kanadıma
tak kanadın (Hasret, Sende Buldum,
1986: 27)
Adı Yok
Garip düşen başım ile
Bulamadım orda yardım
Benliğimi bozdu çile
Yapılmadı toy düğünüm
Şu hayattan ben
küskünüm
Yaktı beni bile bile
Duman
oldu başım üstü
Feryat
ettim dilim sustu
Naçar
gönlüm geldi dile (Hasret, Sende Buldum,
1986: 92)
Sevgilim Sen
Yıllarca
çektim yasını
Döndür
bana hevesini
Senden
başka yar seçemem
Yandırsalar
köz etseler
Baharımı
güz etseler
İnan
senden vazgeçemem
Mey
içmekle yüzüm gülse
Boş
bademe şarap dolsa
İnan
sensiz ki içemem
Âşık
bekler yuvasını
Aşkımızın
meyvesini
Sen olmazsan ben biçemem (Hasret, Sende Buldum,
1986: 53)
Bir Ozanın Özlemi
Yüreğimde neler kaldı
Bir andıkça bir
unuttum
Dileğimde neler kaldı
Günüm geçmez hülya
dedim
Her ne dedim dünya
dedim
Ereğimde neler kaldı
Ki çoğaldı böyle
vayım
Yıkıverdi aşk sarayım
Direğimde
neler kaldı (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 21)
Gençlik 01
Neler
oldu ne olacak
Tanıdıkça
bunca gamı
Gül
gibi bu yüz solacak
Geçen güne yazık eyle
Ne yaparsın gençlik
böyle
Tez boşalan geç
dolacak
Başka yola gittinse
de
Gençlik gibi yittinse
de
Biri
var seni bulacak (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 22)
Gençlik 02
Bitmez olur bu hatıra
Bana ancak bunca
yeter
Açık kalsın bir
pencere
Yaş üstüne yaş ödeyim
Bu çığırdan
seyredeyim
Gençliğime ara sıra
Öyküleşir konuları
Gençliğimin anıları
Yazılacak
son deftere (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 23)
İle
Benimsedim çiçek ile
Karşıladım gelişini
Bir
sevinçli yürek ile
Mutlu
olan hâlin gördüm
Seraplarda
falın gördüm
Gönlümdeki
gerçek ile
Açıverdi
pembe gülüm
Bülbül
gibi garip gönlüm
Umutlaştı
dilek ile (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 25)
Bilmem
Ak bir anı bulabilmem
Görüşümü gizledimse
İç dolusu gülebilmem
Davranışım
aşk içindir
Her
bir şeyim halk içindir
Yoksa
yalnız olabilmem
Umutlarla hoş
süslüyum
Yaşamaya hevesliyim
Onun
için ölebilmem (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 24)
Gerek
Bakışına dalmak gerek
Güzelliği okşar yüzün
Duyguların almak
gerek
Gülümse de ara sıra
Sende var bin bir
hatıra
Hayalinde kalmak
gerek
Seni arar için için
Aşkı gerçek etmek
için
Bin bir kapı çalmak gerek (Hasret, Üçüz Duygular,
1990: 27)
Boş Yaşam
Alevlenir yanar içim
Aşk şarabın nasıl
içim
Ben bir kader
sarhoşuyum
Sinemdeki derdim
köpmüş
Ayağımı
yollar öpmüş
Gurbet
eller berduşuyum
Gerçeklenmem hayal isem
İnsanlıkta bir kral
isem
Boş
yaşamın bî-hoşuyum (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 23)
Ümit
Ne batan güne ağlarım
Bir ümide can
bağlarım
Canlanmasını dilerim
Bugün değilse
yarındır
Pahalı payı yarindir
Ucuz
biçimde kalmasın
Kapıyı açık koyalım
İlk
görüşünden doyalım
Verince
gerçek kararı (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 41)
Türkmenleriz
Yaşadık ki başı
yüksek
Bizler doğru bizer
gerçek
Belli başlı
Türkmenleriz
Dik
başımız değer göğe
Bizimdir
bu yurt bu bölge
Tarih
yaşlı Türkmenleriz
Barış
sağlar için için
Düşmanı
da yakmak için
Gür
ateşli Türkmenleriz
Davamızı
kıldık hızlı
Bayrağımız
ay yıldızlı
Hem
güneşli Türkmenleriz (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 32)
Erbilimdir
Erbilimdir
Erbilimdir
Ki
dünyada tek nişanım
Erbilimdir
Erbilimdir
Yokta
varım, varda varım
Temiz yurdum, pak
diyarım
Erbilimdir Erbilimdir
Ovam, yaylam bahçe
bağım
Kendi göğüm öz
toprağım
Erbilimdir Erbilimdir
Yeryüzünde
olan payım
Sevgi
köşküm aşk sarayım
Erbilimdir Erbilimdir
(Hasret,
Erbil Buketi, 2012: 35-36)
■ Türkmen
Hem
de gürbüz bir özüm var
Türkmenim
ve Türkmen için
Benim
de birkaç sözüm var
İstese de inan bitmem
Karanlığa lanet etmem
Gecesine gündüzüm var
Gökyüzünde parlar
ayım
İyi kötü farkındayım
Doğru gören ki gözüm
var
Yankısıyım hürriyetin
Aynasıyım bu milletin
Lekesiz bir pak yüzüm
var
Fırsat için göz
erekte
İster yerde ister
gökte
Parıldayan yıldızım
var
Ben bir millet ben
bir gerçek
Kale gibi Minare dek
Silinmeyen çok izim
var
Göz önünden perdeyi
çek
Çıkarcılar ne bilecek
Millet
için ne gizim var (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 35)
Türkmeneli
Türkmence öz dilim
benim
Günüm aydın, ayım
ışık
Nurlu geçen yılım benim
Öz Türkmenim Türkmen
soyum
Türkmenindir sesim,
oyum
Şirin çıkar söz
dilimden
Kerkükümü hiç unutmam
Vazgeçmem de
Erbilimden
Biri varlık ereğimdir
Diğeri göz bebeğimdir
Bükülmeyen sert kolum
var
Dilimi de öğrenmeye
Her bir türden okulum
var
Dün gibi bugün de
varım
Yarın
için bathtiyarım (Hasret, Erbil Buketi,
2012: 44)
Fuzuli (Sensin)
Yazdığın her satır
mevzun
Edebiyat göğümüzün
Parıldayan mahı
sensin
Evladısın üç vatanın
Gazel öten
şiiristanın
Düzgün olan rahı
sensin
Kılmışsa da seni
şaşkın
Mecnun gibi bir
âşığın
Duyulacak ahı sensin
Korunmada saltanatın
Şiir gibi söz sanatın
Devrilmeyen
cahı sensin
Anılırsın çoğul tekte
Hem geçmiş hem
gelecekte
Şairlerin
şahı sensin (Hasret, Türkmeneli
Gazetesi, 1998: S. 89)
Mübarek Ay
Sende oruç sende
rahmet
Sahurunda
bol bereket
Müminlere
hayrını yay
Zekâtımız
kabul olsun
Gönlümüze
iman dolsun
Af
olunsun her suçumuz
Sende kadir gecesi
var
Onun hayrı bin ay
kadar
Bize kısmet olsun
payı
Razı eder Allah’ını
Af edince günahını
Ona cennet eder ihsan
(Hasret,
Kardeşlik Gazetesi, 1998: S.44)
Yoktur
Yok gibiyim kelim
yoktur
Çalış deme kalk
söyleme
Becermeye elim yoktur
Ne ardımda bunca
bağır
Zaman ağır yükü ağır
Taşımaya belim yoktur
Onda geçmiş olur
yaşım
Dağ gibi kar tutmuş
başım
Erimeye
selim yoktur (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 26)
Hüsam Hasretin Yazdığı Dokuz Heceli Şiirlerinden:
Bende
Bu yüz arzumun onu bende
Gönül bir türlü arınmıyor
Hasretin kirli donu bende
Kafama
düşmüş bir nesnesi
Bu
ters durumlar neyin nesi
Hoş
görünmüyor sonu bende
Yanlış
türüyor pürüzünden
İki
anlamlı söz yüzünden
Anlaşılmıyor
konu bende
Yaşamak
çoğun, yaşam azın
Dünyaya
olan çılgın hazın
Çok
da yüksektir tonu bende[68]
Var Yok İçinde
Ya ucuzdur ki yoksa
paha
Bunca huysuzluk etme
daha
Derler “ağırdır taş
yerinde”
Geri koyduğun o üç
eser
Geçleştinse de yolunu
keser
Maziye bakma yeniyi
seç
Bir şeyde kolay ele
gelmez
Sanma da biter payın
kalmaz
Varı
benimse yok içinde (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 42)
Hüsam Hasretin Yazdığı On Heceli Şiirlerinden:
Bakma Bugün
Gözlerim ağlar yüzüm
dalıptır
Dostlarım gidip beni
salıptır
Belki yarınım çok da
hoş olur
Hasreti çeken, derdi
konuşan
Benim gibi de sevdaya
düşen
İnan içmeden ki
sarhoş olur
Dertler görmüşüm dert
yazıyorum
Acı şarapla can
eziyorum
Gün gelir şarap bana
nuş olur
Gam pazarında gam
alıpverim
Kabul etmezse bugünde
hayrım
Mahşerde
elim inan boş olur (Hasret, Hasret, 1984:
21)
Geçti
Böyle kul gibi
ellerde kaldım
Hikmetli sözü bir
dinlemeden
Suçsuzum derken
dillerde kaldım
Çalışamadım gelen gün
için
Pişmanım şimdi belki
yüz kere
Boşu boşuna geçen dün
için
Geçti
gençliğim kocaldım artık
İlerlemeden geriye
döndüm
El açık kafa boş yaka
yırtık
Güçsüz bir kuru
deriye döndüm
Sezdim onun da mutlu
sonu yok
İğrenç dersinden öyle
üzgünüm
Cevapsız
olan soruları çok (Hasret, Hasret, 1984:
24)
Diyorum
Yalnız ben sana hayat
diyorum
Böyle kendimi görünce
yalnız
Yurduma bile gurbet
diyorum
Uzun yollarım sona
yetmiyor
Türkü besteyle gecem
bitmiyor
Ara sırada horyat
diyorum
Hasretten bandım bu
kötü huya
Yar elindeki o acı
suya
Aman ne tatlı şerbet
diyorum
Kimi
ürperdim iğrenç duygumdan
Kimi kıskandım bozuk
doğumdan
Hasret gölünde
boğulduğumdan
Naçar
kendime Hasret diyorum (Hasret, Hasret, 1984:
66)
Ne Olurdu
Yaşın bilseydim yar
ne olurdu
Seni sevmeye ben
naçar oldum
Arzum bulsaydım yar
ne olurdu
Hoş saynıyordu
dalında bülbül
Seni görünce şad oldu
gönül
Orda kalsaydım yar ne
olurdu
Hasretler bende sil
verem gibi
Şadlık kapısın bu
âlem gibi
Ben de çalsaydım yar
ne olurdu
Kor ateşiyle yürek
dağladım
Pak sevdam için çok
da ağladım
Bir
an gülseydim yar ne olurdu (Hasret, Hasret, 1984:
104)
Bir Erek
Ben olmak için sen de
gel bana
Son bu duyguya hep
kana kana
Birleşmek gerek
kavuşmak gerek
Dilin ucunda sözümü
gördüm
Böyle bildim ki özümü
gördüm
Aramızdaki her bir
şey gerçek
Gözde,
gönülde canda şeninim
Bir
an değil her anda şeninim
Ereğimiz
yar zaten bir erek (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 45)
Elinde Biter
Bitsede
her şey kaybolsa sözler
Yine ruhumda bir sen
kalırsın
Bir de ölmeyen o
hatıralar
Bilir ki bir gün öyle
gelirsin
Bir durakta bir olur
sıralar
Aşkı bir ölmez konu
alırsın
Elinde
biter tüm maceralar (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 46)
Biten Emel
Bir günlük değil bin
yıl temeli
Babam yaptığı duvarla
kalktım
Ne düz işlemiş
nasırlı eli
Bitip içine döşedim
halı
Sevinç yaşıyla
gözlerden aktım
Gerçekleştirdim
bir tek emeli (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 40)
Mutlu Olurum
Yar bana gelsen mutlu
olurum
Sevdalıların gülüşü
gibi
Yüzüme gülsen mutlu
olurum
Aşkımdan coşup
çağladığım gün
Yar senin için
ağladığım gün
Gözyaşım silsen mutlu
olurum
Biraz azaltsan gönül
sızımı
Kavuşmak ile olan
gizimi
Çözüp
de bilsen mutlu olurum (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 44
Dünyaya Baktım
Ters dönüşüne kafamı taktım
Dost gönüllere girmek isterken
Yaşsız yabancı gözlerden aktım
Gördüm
dünyayı seven çok çoktur
Ne
acı açtır ne toku toktur
Öyle sarmışlar dört
bir yanını
Sanki başka bir
işleri yoktur
Hiç
düşüyorlar aşkın hiçinde
Ömürlerinden
gün harcanıyor
Ayrılık
denen yıllık biçinde
Gördüm,
ne çıkar desem görmedim
Gördüklerime
anlam vermedim
Bağ
bahçesinde bahçıvan oldum
Bir
gün ektiğim gülü dermedim[69]
Kerkükün
Bulutu
Türkmen yağmuru Türkmen
Şimşeği Türkmen çakar
Kerkükün
Neşesi Türkmen huzuru
Türkmen
Sevinci Türkmen akar
Kerkükün
Türkmene saklar bütün
varını
Türkmenden alır ışık
ferini
Gözü Türkmene bakar
Kerkükün
Türkmen
kalbiyle sakin yatışır
Türkmen fikrine içten
katışır
Bülbülden daha içli
ötüşür
Dili Türkmence şakır
Kerkükün
Kimi
bir dese Türkmeni yüz der
Türkmeni doğru
Türkmen düz der
Türkmeni iyi Türkmen
uz der
Kafası Türkmen takar
Kerkükün
Mavi dalgalı bayrağı
Türkmen
Yem yeşil olan
yaprağı Türkmen
Çiçeği Türkmen kokar
Kerkükün
Türkmeni yazar hür
hecelere
Doruk denilen o
yücelere
Başı Türkmenle kalkar
Kerkükün
Yolcu Matarı hem
İdelesi
Baba Gürgürü yüce
Kalesi
Türkmene
türkü yakar Kerkükün (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 45)
Türkmen Marşı
Türkmene kurban olsun
canımız
İlerliyoruz ereğe
doğru
Dinimiz gerçek
ülkümüz doğru
Kardeşlik
için gür sesimiz var
Eşitlik için hür
sesimiz var
Millet aşkıdır büyük
aşkımız
Özgür yaşamak doğal
hakkımız
Dil
tarih hem de vatanımız var
Gökbörü gibi
sultanımız var
Gürgür Babanın yalımı
bizler
Bizi yansıtır dağlar
denizler
Türkmen adını kalbte
taşarız
Bir dil bir ağız
söyleriz her an
Yaşasın
Türkmen yaşasın Türkmen (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 43)
Hüsam Hasretin Yazdığı On bir
Heceli Şiirlerinden:
Bu Nasıl Dostluk
Silmeye gelmedin bu
nasıl dostluk
Örtük kaldı kapım
yalnız başıma
Bir kere çalmadın bu
nasıl dostluk
Sensizliği
duydum sensiz çok kaldım
Yalnızlık kapısın
sanki ben çaldım
Hatırlarken seni
düşünüp daldım
Hâlime dalmadın bu
nasıl dostluk
Koştum aramaya yer
mezarında
Bir satıcı oldum aşk
pazarında
Derdimden almadın bu
nasıl dostluk
Sultanlık
tahtından tez yıktın beni
Kula döndürürken hep
yaktın beni
Yolun yarısında
bırkatın beni
Benimle
kalmadın bu nasıl dostluk (Hasret, Hasret, 1984:
129)
Tükendi
Ne
sözüm kaldı yar diyeyim sana
Uğruna konuşan sözler
tükendi
Gelmedin bir
bakıveresin bana
Yoluna bakmaktan
gözler tükendi
Bulmadan gönlüme
sordum yar nerde
Gözümün önüne çekildi
perde
Senden bahs eden hep
izler tükendi
Yar
uğruna koydum can ile başı
Acımaz akıttın
gözümden yaşı
Yandıkça bağrımda
aşkın ateşi
Kül
oldu içinden közler tükendi (Hasret, Sende Buldum,
1986: 35)
Gülecek
Bir
gün gamım biter eğlencem başlar
Şadlığıa kavuşur tasa
telaşlar
Son verir gözümden
dökülen yaşlar
Gerçek olur bir bir
rüyam gülecek
Sevinçler, neşeler
saçarım onda
Son kez ayrılıktan
geçerim onda
Kavuşmak peşinde
dünyam gülecek
O
günden sonra ben demem üzgünüm
Şadlıkla yapılır
toyum düğünüm
Böyle aydınlanır
karanlık günüm
Ümitler
içinde hülyam gülecek (Hasret, Sende Buldum,
1986: 36)
Aşkı
Bu
duyguyu cesur insan taşıyor
Gerçek yaşam için
yollar aşıyor
Bir gönülde bir de
canda yaşıyor
Vatan aşkı millet
aşkı dil aşkı
Kavuşmak
var güzelimin nazında
Bin bir neşe baş
gösterir hazında
Her âşığın nağme olur
sazında
Desten aşkı şiir aşkı
tel aşkı
Bağban işler gül yetirir elinde
Bülbül öter gül
türküsü dilinde
Yerleşmiştir ikisinin
gönlünde
Bahçe aşkı çiçek aşkı
gül aşkı
Gurbet
elden dönen garip yurduna
Elbet koşar
kavuşmanın ardına
Çare olur yalnızlığın
derdine
Gelen
aşkı giden aşkı yol aşkı (Hasret, Sende Buldum,
1986: 37)
Beyhude Kaldım
Bir
günüm güneşsiz bir gecem aysız
Bir anda olmadım
hicransız vaysız
Gönül evim sonda
kaldı saraysız
Virane yerlerde
beyhude kaldım
Issız engellerden
geçildi gamım
Acı şarap diye içildi
gamım
Meyhane yerlerde
beyhude kaldım
Dertten başka beni anan olmadı
Konuştum sözüme kanan
olmadı
Mum diye uğruma yanan
olmadı
Pervane yerlerde
beyhude kaldım
Aşk
derdinden sinesi verem oldum
Dostuma gam rakibe
bayram oldum
Bir Ferhat bir Mecnun
bir Kerem oldum
Divane yerlerde beyhude kaldım (Hasret, Sende Buldum,
1986: 96)
Şiir
Tümcesiyle işim
başarı sağlar
Ahenkli sözünü dile
alırım
Uyuşur hecesi bir
konu bağlar
İstediğim
bir bir sırasın alır
Her birsi duygumda
bir süre kalır
Bilinmez ne zaman vadesi
gelir
Gelince ölümsüz
doğuşa ağlar
Bilinmez
ki yarın saklanır nerde
Ya birden çekilir
yüzüne perde
Yoksa açıklanır her
gün bir yerde
Ruhunu
yaşatır geldikçe çağlar (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 47)
Beni
Günden
bir gün yolun düşse dağlara
Yalçın kaya akar
sudan sor beni
Dikkatle bak saklı
olan ağlara
Tutsaklanan her bir
şeyde gör beni
Dünyaları sessiz dene
sözümde
Tüm eşyalar
gözümdedir gözümde
Telaşlanma gördünse
de kör beni
Çevremdeki
çığırlara düz gitme
Düşün biraz her konuya
baş çatma
Bu görüşe taaccüble
seyretme
Bilmediğin sorularla yor beni (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 48)
Görmedim
Bir ömür çilesin çektim amansız
Acınan ağzımda şeker
görmedim
Gözümden ısı yaş
döktüm zamansız
Gönlümü okşayan nazar
görmedim
Bir
zaman yolculuk yollarla kaldım
Bir zaman gariplik
ellerle kaldım
Bir zaman da âşık
tellerle kaldım
Sazımda mutlu bir
eser görmedim
Hasret kaldım aşkın eğlencesine
Bir de kavuşmanın hoş
gecesine
En son kapıldım gam
düşüncesine
Kaderimden
acı kader görmedim (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 49)
Geçti
Ömrümü
harcadım tenha bu yerde
Hayat bir yük gibi
belimden geçti
Yitirdiğim şeyi
bulmadım bir de
Çok yazık gençliğim
elimden geçti
Gündüzümü
bilmem geçirdim nice
Ne de aydın oldu
bahtımda gece
Yıllar boyu
beklediğim eğlence
Kendi yok, hayali
gönlümden geçti
Hazan
her hâli ile yaşımı buldu
Açılan çiçeğim elinde
soldu
Giden ömrüm sonda bir
beste oldu
Üzücü
nağmesi dilimden geçti (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 54)
Değilim
Yaklaşma
dur ecel veremem canım
Seninle işim yok
kölen değilim
Kuşaktan kuşağa
kalacak sanım
Bengilik taşarım ölen
değilim
Bir
yağmurum aydınlıktan yağarım
Siyah karanlığı akla
boğarım
Her gün doğuşuyla bir
de doğarım
Sanma ki bu sırrı
bilen değilim
Benim
gibi olsun gerek koşuğum
Her anda taşısın erek
koşuğum
Yaşamak içindir
gerçek koşuğum
Seraptan
iğrenir yalan değilim (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 55)
Ki
Nasıl
bu yaşamı benimserim yar
Sen yoksun içinde sen
uzaksın ki
Yaşamak var ise
yaşamınla var
Sevgi için evvel son
duraksın ki
Beni
sensizlikten boşluğa attı
Hayal
deryasında vapurum battı
Kurtaran
o liman o topraksın ki
Yıllar özlediğim konu sendedir
Çıplak
sevgimizin donu sendedir
Her
bir şeyin ilki sonu sendedir
Şadılğa,
çileye bir kaynaksın ki (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 59)
Felsefem
Hasretten,
çileden, gamdan ayrılır
Süslü sarayımda
yerleşse safam
Ne gönlüm yaşamdan
daha darılır
Ne duygum bulaşır ne
şaşar kafam
Menzili yakınlar düz
olan çizgi
Bir anlamlı şiir, bir
içli ezgi
Bir de bir horyattır
sürekli şifam
Kavgalı doluya vermem
boluğu
Yüce sevincimdir
halkın hoşluğu
Denemesinde
baş tutar felsefem (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 60)
Aydınlık Uğrunda
Bırakma
bir soru yanıtsız kalsın
Bilmediklerini gel
bir bir sor da
Her bir sorun kendi
çözümün alsın
Saydam bir anlayış
yayılsın burda
Düğümlü görüşler yarar sağlamaz
Ne kadar uzaktır
yakının gör de
Anlaşmazlık kolay bir
bağ bağlamaz
İleri bir yolda
kendini yor da
Aydınlık uğrunda yak kendini yak
“Nazım Hikmetin” o
şiirinde dur da
Onda göz dolusu dört
çevreye bak
Nasıl
bir gelişme kavuşur yurda (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 68)
Tasa
Sıcak
bir tasanın kor özlemini
İkiye bölmekten
kaçınıyorum
Okşadıkça da her tür
elemini
Üzgün bir biçimde
geçiniyorum
İçimi volkanlar gibi
yakıyor
Yaşamdandır bilmem!
Son küskünlüğüm?
Yoksa eli bağlı neden
çarkıyor
Sürer
bunalışım dinmez olursa
Sonsuzluk süresi
genişlenecek
Tasayı özlemim yenmez
olursa
Abide örneği
gümüşlenecek
(Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 69)
Piyes
Bir ömrü yansıtır
düğümlü nesne
Ancak bir olayla
başlar bu roman
Her bölümde betim
yeni olacak
Hakikat yayılır,
kaybolur fitne
Kaygısız canlanır o
eski orman
Doğanın gözünde yaşam
bulacak
Üçüncü
perdede her bir şey temiz
Mutlu bir sonuçla
kapanır sahne
Ölmez konusunda kökleşir zaman
Değerine
karşı değer alacak
Geleceğe Bir Türkü
Karanlıklar
dört köşeme varsa da
Yine
ümit kesmem sonsuz ışıktan
Yelkenimi
açarım da denize
Bir an bile göz
çevirmem şafaktan
Ismarlarım geceyi de
gündüze
Umutluyum
ki yarınlar benimdir
Ancak müjdem yeni
doğan tanımdır
Elimdedir insanlığın
kiliti
Her kapıda bir şans
beni alıyor
Gönlümdedir bin bir
sevgi yapıtı
Ondan bana evren
kolay geliyor
Engel
bile yollarımdan bitmekte
Nerde
ümit orda yeşil düşüncem
Maviliğe, pembeliğe
akıyor
İnsanların yaşamında
eğlencem
Geleceğe
hoş bir türkü yakıyor (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 75)
Arama Beni
Darıldım
aşkından küstüm gözünden
Bizar
oldum inan acı sözünden
Her ne gördüm ise
gördüm yüzünden
Konuşmam gelsen de
arama beni
Bir
gün konuşmadan yıllarca sustum
Çekilmez aşkından
aramı kestim
Senden değil belki
kendimden küstüm
Barışmam gelsen de
arama beni
Baharın
isterdim düştüm kışına
Böyle hasret kaldım
aşk güneşine
Tövbe demem ancak
daha işine
Karışmam
gelsen de arama beni (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 66)
Alınca
Çok
şeyi değişti zaman gözümden
Bir avuç toprağı ele
alınca
Püskürdü sönmez bir
yalım sözümden
Özgürlük adını dile
alınca
Duygumda
ürperdi tanımsız zaman
Bir soru çalkandı
kimdir bu yaman
Ne tasa tükendi ne
kaldı aman
Yaşamak
yükünü bele alınca (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 9)
Bilirim
Bu
kadar aşkımla şakalaşma gel
Nazik yürekliyim
küsebilirim
Titizlik arama kendin
gibi kal
Yıllarca konuşmaz
susabilirim
Ben
ki bağından aşk gülün dermişim
Kaybolan dünyamı
sende görmüşüm
Seninle yaşama aşka
ermişim
Yoksa sensizliği tasa
bilirim
Yarın
bizim ise hatırlanır dün
Gönlümüzde olur
aşkımız bütün
Gözlerinden ayrı
kaldımsa bir gün
Bu aşkın sonunu kısa
bilirim
Kavuşmak
ki canın kutsal donudur
Yaşamın ilkidir sanma
sonudur
Sevgi şaka değil
gerçek konudur
Deyişine
kulak asabilirim (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 13)
Sevgilim
Güzellikte
benzersiz bir örneksin
Alımlısın gözü ceylan
sevgilim
Gerçeklerden bin kat
daha gerçeksin
Kıskanır ki senden
yalan sevgilim
Hayal
yoktur bakışında çehrende
Doğru bir aşk
alkışlanır çevrende
Memnunlukla benim
gibi eren de
Ömür boyu olur kölen
sevgilim
Değişilmez
bir biçimde yaşarsın
Engelleri kolaylıkla
aşarsın
Gönüllüsün benliğimi
okşarsın
Aşkı benden iyi bilen
sevgilim
Bin bir duygu yüz bir
sevgi bir yarsın
Varlığımda yokluğumda
sen varsın
Yaşamıma
anlam kılan sevgilim (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 16)
Yaradılışa Sunus
Bir
parça ekmeği sundum zamana
Yarısın dönderip
yarısın yedi
Dönüp söyledim ne
borçluyum sana
Her şeyin yarısı
benimdir dedi
Bir acı hatıra
armağan verdi
İzinsiz yalnızlık
gömleğin soydum
O zaman aşkımın
kanına girdi
Şiirimi
doğanın yüzüne serptim
Üç defa ağlarken bir
defa güldü
Bu gizi çözerken
Allaha taptım
Oysa
bir suskunluk gönlümü buldu (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 20)
Yeşil Hülya
Bir
gün hayalinden geçtimse eğer
Bir
göz gezdir suçsuz suçlu aşkıma
Ölümü
hükmetme içli aşkıma
Bir
fırsatla bağış perdesini ger
Suçlu
isem sessiz bildir suçumu
Sonra kendine bu
soruyu yönelt
Sevdin mi beni? Ha
yoksa yok dinlet
Bil ki sözün rahat
eder içimi
Suçum
seni sevmek ise, mutluyum
Böyle
suçu Tanrı bile bağışlar
Her
kim olsa kutsal aşkı alkışlar
Gözlerine
yeter ki umutluyum
Evet
yanıtında bir dünya yaşar
Yansıtır
aşkını pembe biçimde
O
zaman yeşerir bahar içimde
Ümidimi
yeşil bir hülya okşar (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 25)
Kaderle Savaş
Öç almak istedim yağı
kaderden
Siyaha döndürdüm ağı
kaderden
Böyle bir fırsatı
aldım da ele
Bir türlü hakkıma
elim yetmedi
Göz
göze diş dişe yasasın açtım
Hıncımı kullandım
çirkin kadere
Bir kin değil duydum
yüz kin kadere
Yükümle engelli
yolunu geçtim
Gözümle gönlümden izi
gitmedi
Elime bulandı kanı
kaderin
Paramparça oldu canı
kaderin
Dönüp kulak astım son
bir sesine
Vur
dedi vur hesap daha bitmedi (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 27)
Bilmem
Kalemsiz
çizilir yaşam gözümde
Güzel mi, normal mi
çirkin mi bilmem
Bin bir tür değişir
adı sözümde
Sevgi temposu mu ya
kin mi bilmem
Kimi
sesli, kimi suskun oturur
Endişemi günden güne
artırır
Yarınlar başıma neler
getirir
Kuşkuyla yaşamak
mümkün mü bilmem
Ne
kendini çalkat ne kendini yor
Yaşam değişilmez hep
aynıdır gör
Günlerini bir bir
biçmek istiyor
Ömür tarlasında ekin
mi bilmem
Birçok hasretime
almıyor önlem
Sorma tüm sermayem
dert çile elem
Yaşam
da ben gibi miskin mi bilmem (Hasret, Bir Ayın Şiirleri,
1999: 31)
Özgürlük
Eşitlik içime yaydığı
zaman
Yaşamak herkesin
hakkıdır dedim
Haksızlık çevremden
kaydığı zaman
Dillerden düşmeyen
güç dünyasına
Aydın düşünceme
karanlık çöktü
Dikkatle bakınca ters
aynasına
Kara
bir dudaktan bir söz dinledim
Ne kadar etkili ne
kadar sıcak
Özgürlükten yana
kalmış anladım
Bağırıyor ben de
insanım ancak
Birinin
elinde gördüm sert bir taş
Vuruyor düşmanı var
gücü ile
Ya özgür yaşamak
yoksa da savaş
İnsanlık onunla
geliyor dile
İnsanı
yansıtır bir avuç toprak
Ayrımsız yayılsa
özgürlük eğer
İnsanlık peşinde
insan yaşamak
En
büyük uygarlık en büyük değer (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 33-34)
Işık
Ne
kadar dünyama karanlık çökse
O kadar içimden
aydınlık coşar
Son bir endişe de
duygumu çekse
Bilincim aydındır
ışıkta yaşar
Bağrında sitemsiz bir
mum yakarım
Aydınlığa damla damla
akarım
Ben
ışığı ışıksa beni okşar (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 36)
Belli Birine
Kimlerle
barışıp kimlere küstün
Dostluğu mu? Yoksa
dostu kınadın
Nezirler peşinde
kurbanlar kestin
Naçiz yaşamı kaç defa
denedin
Nedir
bu ettiğin, nedir bu alay
Neden son vermiyor bu
sahte halay
Ya bu tedirginlik
kolay mı kolay
Yoksa yorulmadı henüz
kanadın
Bir
değil, bin nesne sığmış avcına
Günde başvurursun
sonsuz öcüne
Bilmem ki dünyanın
hangi ucuna
Vardı arsızlığın
yetti inadın
Yersiz kullanıyorsun
kuşkulu eki
Kendinde kendini
yitirmişsin ki
Ne
yerin bellidir ne soy ne adın (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 39)
Adsız Konu
Düşünürüm
kimi zaman bir nesne
Ne gerçeği ne de
hayali belli
Çalışırım ondan alam
teselli
Bulmadan kendimi
sanırım deli
Ne bu davranışım ya
bu duygu ne!
Gölgesine bile elim
yetmez ki
Ne yapsam bu duygu yana
gitmez ki
İstesem de bitsin
yazık bitmez ki
Bu işte kendimi yaman
kınarım
Bir kuşa dönerim
kanadı kırık
Gövdesine sığmam der
donumdan çık
Çıkarım duygum boş
bilincim yıkık
Bir şey anlaşılmaz
adsız konumdan
Bunlarla
yetinmem bir rol oynarım
Hayalin daracık bir
köşesinde
Sessiz okunurum mey
şişesinde
En son od tutarım
endişesinde
Yanar
yanar yanar yanar yanarım (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 47-48)
Sana
Gel de türküsünü
benimle söyle
Şadlığı gönlümle bir
yoldaş eyle
Ben de sevinçleri
vereyim sana
Hayal
dünyasından aşkımızı çek
Seven gönlümüzde
canlansın gerçek
Ümit çiçeğini gel
bağımda ek
Ta kavuşmak gülün
dereyim sana
Aramızda
dağlar, çöller olursa
Geçiti olmayan göller
olursa
İsterse yüz yıllık
yollar olursa
Gel
söyle, bir günde ereyim sana (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 66)
Bıraktık
Boş
nesneler için bir meclis kurduk
Kendimizi boşu boşuna yorduk
Kırılan gönülü kaç kere kırdık
Sızlayan yarayı kanda bıraktık
Yardım
isteyene yaramadık hiç
Suçluyu
suçsuzdan taramadık hiç
Hassas
bu konyu zanda bıraktık
Kötülük
huyunu başa getirdik
Yararsız
laflarla ömrü bitirdik
Salarsız
kervanı handa bıraktık
Sokulduk
gâh koyun gâh kurt donuna
En
sonda varmadan erek gününe
Ne de çok hasretler
canda bıraktık
Birliği
görmedik göz birleşmeden
Duygumuz
soğudu köz birleşmeden
Sonda
dilimizde söz birleşmeden
Yararlı işi bir yanda
bıraktık[70]
Peşinden
Sen
göçeli bu şehirden bir tanem
Yayılmadı hiç bir
haber peşinden
Yansıtmadı rollerini
boş sahnem
Öksüz kaldı kalan
eser peşinden
Çözmek
için düğümlenen gizini
Şehrim
sana yaslamadı dizini
Garip
düştün acı kader peşinden
Tanıt bana o hancıyı
o hanı
Yoksa bilmem buldun
meçhul limanı
Ya bıkmadın bunca
sefer peşinden
Denizleri
geçerken iz bıraktım
Garip olan kimselere
bir baktım
Her köşede şansına
bir mum yaktım
Ki
eksilsin çile keder peşinden (Hasret, Türkmeneli
Gazetesi, 1994: S. 2)
Duha Koca Oğlu Deli Dumurul
Destanı
Oğuzda
deli bir kahraman vardı
Duha Koca Oğlu Dumrul
bir erdi
Kupkuru bir çayın üzerinde bir
Köprü
yaptırarak almıştı tedbir
Bir
yerde kurmuştu vergi masasın
Alırdı geçenin otuz
akçasın
Döverek alırdı kırk
akçasını
Bunu
niçin böyle ederdi Dumrul
Benden
delisi var mı derdi Dumrul
Benden
güçlü bir er yoktur ki derdi
Yiğit
olduğundan hep söz ederdi
Şöhrete kavuşsun
kılıcım tığım
Şöhretim ebedi şöhret
sayılsın
Bir
günde köprünün bir eteğine
Konmuştu bir oba kuru
engine
Obada
bir yiğit çok hasta düştü
Allah’ın
emriyle ölüme koştu
Kimi
kardeş diye boynunu burdu
Yiğit
için kara bir şiven oldu
Oralar
ağlamak sesiyle doldu
Hemen
deli Dumrul oraya yetti
Bu kavgalar nedir
köprüm yanında
-Hanım,
yahşı güzel bir yiğitimiz
Öldü, onun için
ağlıyoruz biz
Kim öldürdü kimdir
bıktıran sizi
Söylediler
buyruk Allahtan oldu
Kanatlı
azrail canını aldı
Adamın
canını alır yok sesi
Birliğinin
hakkı için ey Tanrı
Varlığının
hakkı için ey Tanrı
Onunla
çekişip savaşım ister
Dövüşüp
çöktürüm can alan yanın
Kurtarayım
yahşı yiğitin canın
Bir
daha yiğitler canın almasın
Oba
çevresine şiven salmasın
Bunu
derken Dumrul atına bindi
Orada durmayıp evine
döndü
Dumrul’un
sözleri ağır sözler ya
Hiç
de hoş gelmedi yüce Tanrıya
Bak
bu deli benim birliğim bilmez
Yüce
birliğime şükürler kılmaz
Ulu
dergâhımda mağrurluk eyler
Biligin
bilmez de ağır söz söyler
Delinin
gözüne görün söyledi
Korkunla
gönlüne korku sal dedi
Benzini
sarartıp canın al dedi
Dumrul
kırk yiğidiyle yiyip içerken
Azrail
yanına erişti erken
Azraili
bir tek Dumrul gördü ki
Görünce
vücudu dondu da sanki
Işık
gözlerine karanlık doldu
Dünya âlem oldu
başına zindan
Dumrul
çağırıp hey ne heybetlisin
Ey korkunçlu koca
söyle sen nesin
Ne
kapıcı ne de bir çavuş gördü
Görüşün
titretti canımı yordu
Hey
sakalı ağça gözcüğü fersiz
Bura
nice geldin sende bu ne giz
Neyin
var neyin yok gel söyle bana
Yoksa
kadam belam dokunur sana
Bu
sözlerden acık tutan Azrail
Öfkelenip hem de
birden açtı dil
Onu
beğenmeyip laf atıyorsun
Gülen
gözlülerin yanın almışım
Bir çoğunun şirin
canın almışım
Ağça sakalıma saygın yok senin
Beğenmeyip
ona sözün ok senin
Birçok ak hem kara sakallıların
Canını
almışım hem allıların
Övünerek neler diyordun sersem
Azrail
elime girse öldürsem
Kurtarım
elinden yiğitin canın
Şimdi geldim senin canın almaya
Verir
misin yoksa cenk edersin ya
Evet benim dedi daha
ne dersin
Yiğitlerin canın alan sen misin
Evvet
ben alırım o benim kesin
Haydi
kapıcılar silkinin haydi
Dumrul kapıları
kapayın dedi
Hey
azrail seni ben geniş yerde
İsterken
elime sen yettin darda
Yahşı yiğit için
kurtarayım can
Durmaz
azraile saldırdı o an
Pencereden çıkıp
göklere uçtu
El ele çalarak
kahkaha attı
Dedi
yiğitlerim hıncımı tuttum
Azrail gözünü öyle
korkuttum
Dar
bacadan kaçıp su gibi aktı
Bırakmam
doğana aldırmayınca
Doğanla
azrail ardına düştü
Bir,
iki güvercin öldürüp aldı
Evine
dönerken azrail geldi
At ürktü Dumrulu devirdi
hemen
Azrail göğsünün
üstüne bastı
O
mırıldanırken horladı Dumrul
Can havli yüzünden
fırladı Dumrul
Tanrı birliğine hiç
yoktur guman
Bilmezdim
ki nice can aldığını
Gafletten
böylece can aldığını
Eteğinde
yeşil bağımız olur
Üzümler sallanır
salkımı kara
İçeni mest eder hem
sarhoş kılır
O
şaraptan içmiş idim sarhoştum
Bilmiyorum neler
dedim bihoştum
Yiğitlik çağıdır hele
genç yaşım
Yalvarıyorum
ki alma canımı
Be
hey deli benim elimde ne var
Bana
yalvarma ki Allaha yalvar
Hey
deli Allahın ben bir kuluyum
Can al der alırım
emir kuluyum
Can
veren can alan Allah mıdır ya
Evet
odur dedi bir tek odur ya
Dönüp
Dumrul dedi azrail ya sen
Neler
arıyorsun çekil aradan
Bağışına
afına varayım ben
Her
yüceden daha çok çok yücesin
Çok
ulusun kimse bilmez nicesin
Güzel
Tanrı seni her cahil kimse
Gögde
arar yerde ister ne ise
Bilmez
müminlerin gönlünde varsın
Doğru
müminlere tapılan yarsın
Daim
duran cebbar Tanrı cebbarsın
Baki
kalan settar Tanrı settarsın
Benim
canım alır isen kendin al
Azraile
koyma onu zülcelal
Allahın
hoşuna geldi bu işi
Deli
birliğimi bildi söyledi
Şükür
kılan Dumrul koy azad olsun
Canı
yerine bir başka can bulsun
Böyle buyurdu ki
buyruğu böyle
Dumrulun
bu canı koy azad olsun
Canı
yerine bir başka can bulsun
Bu nasıl iş nice bir
can bulayım
Var
ise dünyada koca babam var
Bundan ayrı bir de
karı anam var
İkisinden
biri ola can vere
Elini öperek yanını
aldı
Bilir misin neler
oldu ey baba
Küfür
söz söyledim küfür söz ettim
Çıkışı
olmayan bir yola yettim
Bu
işim Allaha hoş gelmedi hiç
Sanki işlemişim
bağışsız bir suç
Dumrulun canını al
onu meyt et
Can isteyince nefesim
kesti
Senden
can dilerim verir misin ki
Bu konuda baba neler
dersin ki
Bu fani dünyada tek
varım oğul
Doğduğunda dokuz
deve kestim ki
Yaşarken
bir sözün etmedim iki
Yaylası olsun da onu
isterse
Onun olsun ona içecek
olsun
Ona binit olsun olsun
da derim
Katar
develerimi alıp götürsün
Ona yüklet olsun onda
da dursun
Altun
gümüş akça pul gerekirse
Ona harçlık olsun
alsın ne varsa
Dünya şirin cansa
aziz ey sevgil
Belki
senin için o kıyar cana
Dumrul
babasından yüz bulmayınca
Annesine
geldi şad olmayınca
Başıma
geleni anlatım sana
Can istedi beni
telaşa saldı
O ise çok gördü o
canı bana
Senden
can dilerim can verir misin
Yoksa oğul deyip hep
erir misin
Ak
yüzüne tırnak çalar mısın sen
Kapkara
saçını yolar mısın sen
Gözümün
ışığı ne söylüyorsun
Ey
oğul dokuz ay dar karnımda ben
Götürdüm
kanına günde kattım kan
Kundakken
beşiğin beleyip durdum
Emzirip
bahtını bahtımda gördüm
Burclu
hisarlarda bir tutulsaydın
Kafirler
elinde tutsak olsaydın
Kurtarırdım
oğul düşmandan seni
Yaman
yere vardın varamam oğul
Canıma
kıyamam veremem oğul
Dünya
şirin, candan aziz daha yok
Dünyada
insana candan paha yok
Dumrulun
canını almaya kalktı
Dumrul,
hey azrail aman be aman
Tanrı
birliğine hiç yoktur guman
Diliyorsun
kimin kaldı versin can
Deli
Dumrul dedi bir hasretlim var
Azrail hasretlin kim
kimdir o yar
Yad
kızı helalim muhabbetim var
Ondan iki oğlan
emanetim var
Ondan
sonra ister al canımı al
Oğlancıklarını
kucağa sardı
Bilir
misin neler oldu ne desem
Göğsümü
basıp can almak ister bil
Babamdan
istedim vermedi canın
Anamdan
istedim vermedi canın
Dünya
ve can şirin dediler ancak
Şimdi
yüksek kara dağlarım sana
Yaylak olsun dolaş
gez yandan yana
İçit
olsun ondan iç kana kana
Tavla
tavla şahbaz atlarım sana
Binit olsun koştur
çöle yabana
Sana gölge olsun sen
ol bahtiyar
Katar
develerim yükletin olsun
Sürü kervanların
yollara dolsun
Senin onlar ile çok
şölen eyle
Gözün kimi tutsa sen ol yar ona
Gönlün
kimi sevse eş ol var ona
Ancak
bir kimsenin sözüne bakma
İki oğlanımı öksüz
bırakma
Şah
yiğidim orda burda ne dersin
Bunlar
nasıl sözler neler söylersin
Göz
açıp gördüğüm sevdiğim yiğit
Gönül verdim sana
şendedir ümit
Yüksek
dağı senden sonra neylerim
Yaylar olsam görüm
olsun söylerim
Soğuk
sularından birkaç damla su
İçer olsam kanım
olsun doğrusu
Akçanı
harcarsam kefene kalım
Şahbaz
atlarına biner olsam da
Tabutum
olsun gam yemem ölsem de
Senden
sonra sevip birsine varsam
Yılan
olup soksun beni yatarsam
Bir canda ne var ki
ne var ki bir can
Sana
vermediler hiç kıymadılar
Sana kurban olsun can
demediler
Kürsi
tanık olsun, arş tanık olsun
Gök yer dost düşman
yar eş tanık olsun
Benim
canım nedir tek bir can kalsın
O Dumrulun canına
kurban olsun
Dumrul
için al bu canı bu başı
Eşinin
canını almaya geldi
Kahramanlar
başı ne yaptı peki
Can veren eşine
kıyamadı ki
Ona yalvarark duaya
geçti
Yücelerden
yüce sensin ey yüce
Kimseler
bilmez ki nicesin nice
Güzel
Tanrı seni her cahil kimse
Gökde
arar yerde ister ne ise
Bilmez
müminlerin gönlünde varsın
Doğru
müminlere tapılan yarsın
Daim
duran cebbar Tanrı cebbarsın
Baki
kalan settar Tanrı settarsın
Rızan
için çok bir yol üzerine
İmaretler yapım senin
hayrına
Doyurayım
yoksul hem aç kalanı
Donatayım
çıplak çulsuz olanı
Koyarsan birlikte
yaşattır bizi
Sevinirim
olsa birlikte bu iş
Hak
Tanrıya deli Dumrulun sözü
Hoş geldi hem ondan
oldu da razı
Bu iş bu sonuca buna
yetti ki
Yürü
Dumrulun al anasından can
Hem de algınan o
babasından can
O
ikisine de yüz kırk yıl ömür
Verdim yaşasınlar
beraber bu tür
Aldı anasıyla
babasından can
Dumrul
yoldaşıyla yüz kırk yıl daha
Yaşayıp taptılar o
Yüce Şaha
Dedem
Korkut geldi boy boyladı boy
Dumrulu överek soy
soyladı soy
Bu
boy bu soy deli Dumrulun olsun
Onu yiğit ozan diline
alsın
Bundan
sonra çok bir yerde söylesin
Alnı
açık erenlerse dinlesin (Hasret, Yurt Dergisi,
2008: S.16)
Ya Resulallah
Dünyamız
seninle hep aydınlandı
Karanlığa nursun ya
Resulallah
Her bir anda diller
tek seni andı
Gönüle huzursun ya
Resulallah
Dünya
yüzündeki her canda cansın
İslam damarında akıcı
kansın
Evrenin en güzel süsü
de sensin
Parlaksın billursun
ya Resulallah
Her
sözün anlamlı tedbir gönüle
Her yakarışın da
iksir gönüle
Dalalden soğuyan her
bir gönüle
Hem sıcak hem gürsün
ya Resulallah
İnsan olduğuna onu
kandırdın
Onu da gafletten sen
uyandırdın
Dedin ki özgürsün ya
Resulallah
Amaç
erişmektir ulu katına
Ancak
biz muhtacız şefaatine
Bu şanla meşhursun ya
Resulallah
İslamı
Kur’anla gururlandırdın
Yoksulu,
köleyi sürurlandırdın
Bastığın
toprağı onurlandırdın
En
büyük onursun ya Resulallah
İslamla
her kara yüzü ak ettin
Mucize
gösterdin ayı şak ettin
Bu
uğurda artık hakkı hak ettin
Atılgan
cesursun ya Resulallah
İslam
bedeninde çarpan yüreksin
Cenneti
sağlayan gerçek ereksin
Beşersin
doğrudur, ancak örneksin
Bir
tanesin dursun ya Resulallah
En
sevimli sensin, gönüldür yerin
Ruhlara
yayılan esintin serin
Anlatımda
kutsal, kavramda derin
Anlamda
çukursun ya Resulallah
Sana
sevgi var her Allah kulunda
İslam
ülkesinde din okulunda
En
zirek okursun ya Resulallah
Haksıza
bahşettin hakkı anında
Destekçi
yardımcı oldun yanında
Savaş
meydanında harp alanında
Bahadır
batursun ya Resulallah
Bir
Allah bir sensin her şey başında
Emeğin
görülür Kabe taşında
Dünya
döndükçe de İslam yaşında
Bitmeyen
ömürsün ya Resulallah
Dua sayesinde
katlandın aha
Sabır konusunda
Eyyüp’ten daha
Sabrın var sabursun
ya Resulallah
Sevgiyle
açılır aşkına her kol
Kurtuluş
yoludur sana gelen yol
İhsanın geniştir
bereketin bol
Suyu çok yağmursun ya
Resulallah
Her iz ki kendine
çeker bizleri
Temiz burunları saf
genizleri
Dolduran buhursun ya
Resulallah
Bu
yolda az değil çektiğin çile
Her
anıldığında gelecek dile
İslamın
muhteşem imarı ile
Her yerde mamursun ya
Resulallah
Her
kim derin sevgi duyarsa sana
Kurtulur,
zor işi döner asana
İnsanlık
çağında bütün insana
Müjdesin
uğursun ya Resulallah
Muştu
kaynağısın beşaret ile
Ruhuna
verilen salavat ile
Sarılmış mahsursun ya
Resulallah
En
baş sensin zikir tekkelerinde
Sadece
doğruluk ilkelerinde
Ruhunla
da İslam ülkelerinde
Reisi cumhursun ya
Resulallah
Dünya
dünya oldu kutsal çağında
Adın
bengileşti Hira dağında
İslamı
yansıyan evren bağında
Gülsün
ıhlamursun ya Resulallah
Yolundan ayrılmaz
imanla dolan
Allah’ın en yüce
kitabı olan
Kur’anda menşursun ya
Resulallah
Bir
şeyler sezdirdin gayb sezgisinde
Anlama
takıldın söz dizgisinde
Tasavvuf
babında din ezgisinde
İlahi
tambursun ya Resulallah
Peygamber
görüldün kırk yaşında sen
Başarı
kazandın uğraşında sen
Hayırlı
işlerin en başında sen
Lütfunla
manzursun ya Resulallah
Sana
yar olan yar doğrudan yardır
Yolunda
giden her dost bahtiyardır
Her
bir çalışmanda beceri vardır
İş bilen müdürsün ya
Resulallah
Dokunuşun şifa oldu
ağrına
Sadık Müslümanın
temiz bağrına
Basılan mühürsün ya
Resulallah
Çöktürmedi
seni sırtındaki yük
Göründü
gözünde büyüğü küçük
Ondan
gönüllerde sevgin çok büyük
Derinde
mahfursun ya Resulallah
Hakikatin
açık, onda yok sanki
Bire
bir dedin ya, o olmaz iki
Dünyanın
en güzel dini seninki
Bu yüzden mesrursun
ya Resulallah
Her
çalışmada baş vurdun niyete
Birliği
sağladın tüm raiyyete
Yaradan
katından beşeriyyete
Müjdeli
makdursun ya Resulallah
Her
davranışınsa bize sünnettir
Suçtan
arınmışsın yerin cennettir
İlk
günden mağfursun ya Resulallah
İğrenç
çehrelerden asık yüzlerden
Çirkin
deyişlerden kötü sözlerden
Kinci
bakışlardan kinli gözlerden
Gizlisin mestursun ya
Resulallah
Kutsallığa
sinen ne varsa senin
Miski
anber kokar mübarek tenin
İlahi
nur ile nurdur bedenin
Aşılmayan
sursun ya Resulallah
Sende
iyilikler sendedir değer
En
onurlu beşer senmişsin meğer
Attığın
her adım takdire değer
Övülmüş
meşkursun ya Resulallah
Hak
yolunda hakkın baş dileğisin
Hakkı
hak etmekte sert bileğisin
Adalet
erbabı hak meleğisin
Hak
için manzursun ya Resulallah
Hakkın
bahşettiği bir sayedesin
İslamı
yaşatan sermayedesin
Edep
ahlakınla üst payedesin
Her daim mansursun ya
Resulallah
Sadık
kılavuzsun derviş, erene
Yoldaşsın
İslama gönül verene
Cümle
mahlukata bütün evrene
Mesajsın,
broşürsün ya Resulallah
Hayır
sürüsünün tam önünde sen
Değerlisinde
sen, üstününde sen
İyi
işlerin de bütününde sen
Çömertsin,
mevfürsün ya Resulallah
Derin
muhabbetin cana can katar
Müslüman
gönlümüz aşkınla atar
Ramazan
ayında akşamı iftar
Gecesi
sahursun ya Resulallah
Barış
elçisisin kesin selamsın
Düşünenler
için tatlı ilhamsın
Sevimli
şuursun ya Resulallah
Doğruluk
sembolü düz asaletin
Evreni
kapsayan islamiyetin
Göğünde
sungursun ya Resulallah
Yakinle
açıldın imana doğru
Hak
dini İslamı amana doğru
Götüren
vapursun ya Resulallah
Kitaplar
dolusu hadisin çoktur
İslamda
çizdiğin çizgiler toktur
Düzeyinde bilgin
filozof yoktur
Bir derin kültürsün
ya Resulallah
Hâlâ
da öndersin, hâlâ imamsın
Herkesten
yüksekte ali makamsın
Vasıf
bakımından vasfı tamamsın
Vakarsın
vakursun ya Resulallah
Arama eksiklik yok
bedeninde
İslam bireyinin güçlü
teninde
Omurga omursun ya
Resulallah
Erken
kanatlanır seninle uçan
Her
yazara şöhret babını açan
Yazısın,
mensursun ya Resulallah
Çok
yerde konulmuş adın sebile
O
hak tarafından övülmüş bile
Kutsalsın
ilahi bir kalem ile
Gönülde
mastursun ya Resulallah
Günahlardan
temiz tutulsa beden
Cenneti kazanır
yolundan giden
Kıyamet gününde
şefaat eden
Bir tek sen olursun
ya Resulallah
Allah
kullarından seni baş seçmiş
Yüce
değerini çok paha biçimş
Koskoca
dünyaya gelimiş de geçmiş
En
güzel zuhursun ya Resulallah
Rahmetinle
değer verdin insana
Allah’a
inanan her müslümana
Kanunsun,
düstursun ya Resulallah
Bunda
bir satıp yüz alanlar için
Batın
dünyasına dalanlar için
Sonsuz
tefekkürsün ya Resulallah
Barışı
sağlayan hikmetin ile
Dinine
inanan ümmetin ile
Düzenli
tabursun ya Resulallah
Doğruluk
semboldür davranışında
Biz
Müslümanların yaşayışında
Hayırlı
mürursun ya Resulallah
Medine
saklıyor seni gözünde
Kuşku
götürmez ki dünya yüzünde
Şerefli
unsursun ya Resulallah
Bağlanmışız
senden kalan her ize
Sayende
gerçeği germişiz gize
Yaradandan
size sizden de bize
Verilen
umursun ya Resulallah
Rahmet
gözü ile halka bakarsın
Zemzem
kaynağındır kevser akarsın
Yoksulun
burnunda ekmek kokarsın
Mayasın
hamursun ya Resulallah
Parlak
güneşine perde gerilmez
Açtığın
kitap bir daha dürülmez
İnsanlar
içinde eşin görülmez
Öz
bellenen türsün ya Resulallah
Yakinle
sağ temel üste dursalar
İşinin
aslını kökten sorsalar
Seni
zor sananlar kafa yorsalar
Anlarlar
meysursun ya Resulallah
Karanlık
boğulur yanan şeminde
İyilik
asrında hayır deminde
Her hayra destursun
ya Resulallah
Hak
deryasında da bir süre yüzdün
Doğruyu
yanlıştan imbikle süzdün
Diriliş
sırrını İslamda çözdün
Dininle
fahursun ya Resulallah
Her
halde İslami sormaz bir zeki
Bu din yeni midir
yoksa da eski
Seni düşünmemek elde değil
ki
Canlı tasavvursun ya
Resulallah
Bu
işte ne bıktın ne bir gün caydın
Yolundayız
artık gözümüz aydın
Dinini
eksiksiz pürüzsüz yaydın
Memuruz
memursun ya Resulallah
Günah
pencesinden alıp kurtardın
Gönlümüzü
İslam aşkıyla sardın
Sırat
köprüsüyle bizi uyardın
Sürekli
sansürsün ya Resulallah
Seninle
de cennet mümine desen
Her
kitapta önce Allah sonra sen
Takdirle
mezkursun ya Resulallah
Mevlitte
şahlanır Kur’ an tertilde
Adın
yanşayacak yanan kandilde
Her
doğum gününde şehrim Erbilde
Kutlu
tezahürsün ya Resulallah[71]
Erbilde Bayram
Kahvede
bakarsak geçmiş falına
Çok da hoş geçerdi Erbilde bayram
Mutluluk dalından şadlık dalına
Kuş gibi uçardı Erbilde bayram
Güzelliklerini
alalım dile
Dillerdeki
horyat ve kerem ile
Gönüller
açardı Erbilde bayram
Sevimli
yüzlerde mutluluk vardı
Teklifsiz
sözlerde mutluluk vardı
Umutlu
gözlerde mutluluk vardı
Neşeler
saçardı Erbilde bayram
De
bayram bayramdır durağı ile
Yakını
yaşanır ırağı ile
Ben de deyim şadlık
orağı ile
Her gamı biçerdi
Erbilde bayram
Bayramı
yansıtsın rolü sahnenin
Sözü bayram olsun
zevzek çenenin
Bayramdan dolayı her
bir nesnenin
Özünü seçerdi Erbilde
bayram[72]
Şehidim
Annem kucağında yatan
şehidim
Mübarek adınla temiz
kanınla
Yüceldi bu kutsal
vatan şehidim
Kan dökülen yeri
büstan eyledin
Ömrünü bitmeyen
destan eyledin
Savaş alanında öten
şehidim
Bu
yurda bu toprağa kurban giden sen
Böyle başımızı yüksek
eden sen
Kalmışız sayende asil
beden sen
Özgürlük yolunu tutan
şehidim
Değerin
çoğalır geçtikçe zaman
Çünkü sen vermişsin
canını kurban
İçimizde ölmez
yaşarsın her an
Tanrı
cennetine yeten şehidim (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 51)
Elveda
Üzüldün
sevdadan üzgünsün gönül
Unutmak istersin
doymadın diye
Elveda söylersin
küskünsün gönül
Kavuşmak sesini
duymadın diye
Kavuşmak
kalmamış sevgide sanki
Ayrılık olup da
sevdalar belki
Sevdin, sevilmedin ne
sevdadır ki
Bir anda huyuna
uymadın diye
Susturdu aşk için
öten sesini
Giymeden kavuşmak
elbisesini
Ayrılık
gömleğin soymadın diye (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 53)
Dörtlükler
Dünyayı
atan nicelerden geçtik
Bin bir masallı
gecelerden geçtik
Hayalden çıkıp
gerçeğe yöneldik
Böylece
cansız hecelerden geçtik (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 47)
Bu
kadar yalandan sonra gel ki gör
Bu halde gerçeği
yakalamak zor
Yine bu uğurda demem
ki çekil
Ancak
derim çalış ve kendini yor (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 49)
Sevdim
bir zamanlar aşkı hoş gördüm
Gah elimi dolu gah da
boş gördüm
Kavuşmadan bu aşk
meyhanesinde
Kendim gibi de birçok
sarhoş gördüm (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 73)
Ne Güzel
Sende iftar sende
suhur ne güzel
Sen bizlere yüce
Allah ihsanı
Sende rahmet sende
huzur ne güzel
Dilimizden düşmeyen
bir koşuksun
Karanlığı aydınlatan
ışıksın
Sendeki fer sendeki
nur ne güzel
Kolay
gelir olursa da zahmetin
Unutturur onu o bol
nimettin
Bir sevinçtir
bereketin rahmetin
Sende şadlık sende
sürür ne güzel
Sen
diyorsun ben hayırlar ayıyım
Muhtaçların
fakirlerin payıyım
Doğru yolun düz
çizgili rayıyım
Sende duygu sende
kültür ne güzel
Senin
emrin Allah’tan bir emirdir
Davranışın
tahammüldür sabırdır
Oruçluya büyük müjden
kadirdir
Oruçluyken
sende zuhur ne güzel (Hasret, Nevi (Yeni)
Gazetesi, 2007: 56)
Paşam
Büyük Adam Sayın İhsan
Doğramacıya
Ulusun, yükseksin
sende şan paşam
Atılgan Türkmenin
balası gibi
Yiğitsin cesursun
kahraman paşam
Tükenmez varlığı
bitmez varısın
Sen onun sarsılmaz
fedakarısın
Sayende buluyor bir
aman paşam
Erbil
damarında dolaşan kansın
Türkmen varlığında
bengi bir cansın
Bu gün Türkmenlerin
başbuğu sensin
Bayrak elindedir
müslüman paşam
Hayır getirelim ilk
sonumuza
Liderliğini yap düş
önümüze
Seninle güzeldir bu
kervan paşam
De
ki Erbil bizim bizim kalacak
Kıvanç gururunu
bizden alacak
Çalışmamız Türkmen
için olacak
O devrana dönsün bu
devran paşam
Doğru
çalışmanın ruh canındasın
Türkmeni yansıtan
destanındasın
Sen asil Türkmenin
vicdanındasın
Milletini seven ey
Türkmen paşam
Erbilim
yıllardır seni bekliyor
Nerdedir bir gelsin o
yavrum diyor
Sen de şehrin için
yor kendini yor
Gel seninle gülsün
bir zaman paşam
Sıladan
gayrı her köşe gurbettir
Acısı çekilmez
çaresiz derttir
Sen Erbile, Erbil
sana hasrettir
Bari
kavuştursun yaradan paşam (Hasret, Erbil Buketi,
2012: 17-18)
Bizim
Gönlümüzü bağlamış
bir birine
Karşı verir horyat
ile gül ile
Saf yürekten bir kez
gelen seyrine
Koşuğu hoş hecesi hoş
sözü hoş
İnsanlara insanlığın
gölgesi
Deresi hoş tepesi hoş
düzü hoş
Bizim
Türkmen kapı açmış dostluğa
Kardeşliği yansıtır
her ulustan
Özgürlüğü bağışlar o
soluğa
Ki
arzular yaşamayı hür sesten (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 50)
Olsun (Beddua)
O taş kalbin bundan
daha taş olsun
Gamlı akışımla
süzülmez isen
Yaşlı gözüm gibi
gözün yaş olsun
Ben
senin yüzünden bu hale geldim
Ne senden bir murat
ne nesip aldım
Bu aşk çemberinde hep
yalnız kaldım
Başın bedduamla kuru
baş olsun
İsterdim
hep duam dokunsun sana
Sense canı hasret
bıraktın cana
Beddua etmeyi
sevmezdim, bana
Beddua ettirdin sırın
faş olsun
Pahalı nesnemi ucuz
sattırdın
Çok çektirdin bana
zıkkım tattırdın
Zıkkımdan da acı sana
aş olsun
Bir
kabus örneği aşkıma çöktün
Başıma sayısız
felaket döktün
Günümü akıttın yılımı
söktün
Ne günün gün ne de
yaşın yaş olsun[73]
Hancı
Her
nedense yolum düştü hanına
Sende kalacağım bu gece hancı
Ozan isen dinle al divanına
Şiirsel dilimden bir hece hancı
Düşünme
ki yaşam geniş yoksa dar
Cennettir
olursa bir vefalı yar
Düğümlü
soruna bir yanıtım var
Belki
de çözülür bilmece hancı
Çıngarlı
huyumuz yaşama tutsak
Yaşamak
sert ise, duygumuz ıslak
Tam
bir insanlığı paylaşmaz isek
Bilmem
kolaylaşır güç nice hancı
Gariplik
nedir ki lafın söylemem
Şiire
duygusunu konu eylemem
İnsanlıktan
başka bir şey dilemem
Yayımış
içime bu düşünce hancı
(Erdoğan)[74]
çilesin bir bir anlattı
(Nesrin Erbil)192
[75]
ise derdin dinletti
Biri ağlatırken biri
inletti
Bari benimle koş
sevince hancı[76]
Dost Olalım Dost
İşini bilene dost olalım dost
Ağlayan gözlere neşe saçalım
Yaşını silene dost olalım dost
İnsanca
insanın hakkın ödelim
Gönlümüzü
aşka mesken edelim
Muhabbet
kılana dost olalım dost
Dört bir çevremizi sarmadan çile
Yaşam
türküsüyle gelelim dile
Açık
bir sofrada insanlar ile
Aşını
bölene dost olalım dost
Yaptıklarını
bir bir yıkmayalım
Gamlı
olsak bile hiç bıkmayalım
Yürekten
gülene dost olalım dost
Her taşın üstüne bir
taş koyalım
Göç edip gidene saygı
duyalım
Umutla gelene dost
olalım dost[77]
Ocak Türkmeni
Bir
Türkmen bilirim özü de Türkmen
Deyişi hakatı sözü de Türkmen
Eli dili ağzı gözü de
Türkmen
O yüzü ak Türkmen
Ocak Türkmeni
Bir
Türkmen bilirim doğrudur, düzdür
Değişmek
bilemez yüzü bir yüzdür
Dürüsttür
sağlamdır hem de gürbüzdür
O
sarsılmaz insan Ocak Türkmeni
Bir
Türkmen bilirim davranışı ak
Onun
duygusunda kutsaldır toprak
Her
bi şeyi millet millettir ancak
İşte
o atılgan Ocak Türkmeni
Bir
Türkmen bilirim sudan temizdir
Tahammülü
dağdır sabrı denizdir
Doğrudan
milleti yansıtan izdir
O ölmez bengi can
Ocak Türkmeni
Bir
Türkmen bilirim huyu horyattır
Dostuna sevinçtir
düşmana derttir
Zeybektir efedir
cömerttir merttir
O yiğit kahraman Ocak
Türkmeni
Bir
Türkmen bilirim adı hiç ölmez
Emeğine karşı
karşılık almaz
Çıkarcılık bilmez
çıkarcı olmaz
O doğru müslüman Ocak
Türkmeni
Bir
Türkmen bilirim adı Türkmendir
Soluğu kokusu tadı
Türkmendir
Sofrası ekmeği zadı
Türkmendir
İşte
o hanadan Ocak Türkmeni (Hasret, Türkmeneli
Gazetesi, 1997: S.55)
Sevgimiz (Güfte)
Ne
yolculuğ196 bizi şehre yetirdi
Ne bir çare çilemizi
bitirdi
Ayrılığlar197
bizi bizden itirdi198
Ara yerde yalan oldu
sevgimiz
Bir
gün visal qapımızı çalmadı
Sevinç satıp
derdimizi almadı
Gerçek değil hayal
bile qalmadı
Seraplara qalan oldu
sevgimiz
Susarken biz elden düştü sazımız
Baharlara
üzleşmedi[81]
yazımız
Dost
elinde çekilmedi nazımız
Göz
ögünde[82]
talan oldu sevgimiz[83]
Bilmedim (Güfte)
Yine coştu sevgilerin pınarı
Yine gönlüm bensiz seçti bir yari
Ya o sevdi ya ben sevdim bilmedim
Ne komuştum ne susturdum dilimi
Ne
karıştım ne de çektim elimi
Şaşa
kaldım anlamadan gönlümü
Ya
o sevdi ya ben sevdim bilmedim
Uyanırken gerçek duydum düşümü
Bahar
gördüm karda kalan kışımı
Uğraştım
da bir yan edim işimi
Ya
o sevdi ya ben sevdim bilmedim
Aradım
ki bilim sevda ne yanda
Gönül
dedi aradığın şey bende
Gel
benimle bu işi başar sen de
Ya o sevdi ya ben
sevdim bilmedim[84]
Hece Şiirimiz
Sözcükler
avında kurdu ağını
Her
bir köşesinde döl yatağını
İlk
günden döşedi hece şiirimiz
Doğada aradı eşsiz
güzeli
Yayıldı koşması coştu
gazeli
Gönüller okşadı hece
şiirimiz
Koşuk
için yeni bir çağ yarattı
Etkisini yedi göğe
fırlattı
Zirvelerde zaman
zaman parlattı
Bir iki beş adı hece
şiirimiz
Şimşeği dünyayı kaç
kere yaktı
Sonra özgür şiir
ortaya çıktı
Yine
de yaşadı hece şiirimiz (Hasret, Yurt Dergisi,
1991: S.1029)
Adsız Mevsim
Bir
mesimdeyim ki, dördünden ayrı
Adı
konulmamış unvanı yoktur
Değişiklerdeyim
gayrıyım gayrı
Alt
tabanımın üst tavanı yoktur
Aynada
başkayım, yüzlerde başka
Belirsiz
görüntüm gözlerde başka
Şiirde
canlıyım sözlerde başka
Çileli
ömrümün divanı yoktur
Bilginler
gölgemi yanlış dokuyor
Bengiliğimden
de benlik kokuyor
Yaşantımın
canlı elvanı yoktur
Çoğundan
sakladım kadim kahrımı
En
sonunda bilmez oldum şehrimi
Hancıyım
hanımın kervanı yoktur
Çoğum
gibi artık azım da yitti
Bu
kadar kaldı ki diyeyim bitti
İnancım
zamandan sarsılıp gitti
Canevimin
takı ayvanı yoktur
Ters bu gidişattan çıkmıyor sesim
Hiç
de yansıtmıyor beni bu resim
Çarkımda
dönüyor adsız bir mevsim
Suyunu dövmeye havanı
yoktur[85]
Yaşar’ın Destanından Alınan Beşlikler
Bir
Yaşar var idi bestekar idi
Ezgi
meydanında şahsüvar idi
Bu
yüzden güçlü bir adı var idi
Şimdi
o yoktur ki o başka yerde
Aramızda
vardır bir kara perde
Bir
Yaşar var idi horyat peşinde
Becerikli
idi ince işinde
Dolandı
içinde döndü dışında
Şimdi
ondan ayrı bir çukurdadır
Umudumuz
o ki o huzurdadır
Bir
Yaşar var idi Erbil bülbülü
Ötüşe
başlardı görünce gülü
Sesiyle
alırdı melül gönülü
Şimdi
o susmuş ki ne ses ne seda
Onun
yeri ancak uzak bir ada
Bir Yaşar var idi türkü yakardı
Gönülden
gönüle serin akardı
Geleceğe
umut ile bakardı
Şimdi
o bakış yok o umut yok ki
Hiç de bu dünyaya
gelmemiş sanki
Yakalandı
ölüm denen tuzağa
Hasretler
bıraktı hastaya, sağa
Şimdi
o hasretler bağrımızdadır
İnciğimizde
can ağrımızdadır
Bir
Yaşar var idi Türkmen bir Yaşar
Derdi
gel bu işi benimle başar
Yaptığı
her bir iş bin gönül okşar
Şimdi
o işler ki milletin malı
Umarız
çiçeksiz kalmasın dalı
Bir
Yaşar var idi dilinde Erbil
Daim
Türkmen atan gönlünde Erbil
Alkışlı
sazının telinde Erbil
Şimdi
o Erbilin toprağındadır
Şefkatlı
bir anne kucağındadır
Bir
Yaşar var idi sanatta usta
Ağzına
uyardı horyatla beste
Yazık
oldu yazık öyle bir dosta
Şimdi
bizde yalnız hatırası var
Sanatla
ilgili macerası var
Bir
Yaşar var idi yok bir daha yok
Çok özleyeceğiz artık
onu çok
Gidişi kalplere
saplanan bir ok
Ondan aldığımız yara
çok derin
Bilmeyiz sağalır
bugün ya yarın
Bir gün eksilmedi
sırtındaki yük
Çok üzüldü ona Erbil
ve Kerkük
O hakka yürüdü
hakkına vardı
Tümümüzü birden
hüzüne sardı
Erbil Şehri Ölümsüz Destandan Alınan Beşlikler
Erbil
şehri hangi çağın konuşum
Bağ bahçeni yoksa
dağın konuşum
Ya vergili bol
toprağın konuşum
Bin bir gece konuşsam
da söz bitmez
Yüksek kalen göz
önünden hiç yitmez
Erbil
şehri koca kale canındır
Tarihinde fışkıran al
kanındır
Bütün dilde övünen
bir şanındır
Koy yüz sürüm
toprağına taşına
Pervane dek dolanayım
başına (Hasret,
Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010:9)
Hüsam
Hasret, Yaşar’ın Destanı, basılmamış eser.
Kimdir
sana vermez kurban canını
Kimdir dökmez uğrunda
al kanını
Şan isteyen sende
bulur şanını
Anneden de çok
yakınsın insana
Hoç
yaşamın rahat verir vicdana (Hasret, Erbil Şehri
Ölümsüz Destan, 2010: 11)
Otururdu avratların neçesi
Cami kapısında cuma
gecesi
Her biri bir mıraz
tutup beklerdi
Yok
bahtına var umudun ekleri (Hasret, Erbil Şehri
Ölümsüz Destan, 2010: 13)
Erbil
şehri sultan oğlun Muzaffer
Belli oldu elinde her
an zafer
“Medine’’ye[87]
eyledi son bir sefer
Peygamberi kötülerden
kurtardı
Dönenlere doğru yolu
gösterdi
.
Her
doğuşta dört açılır kanadın
Çalışmayla
gerçekleşir muradın
Hizmetine kalkar asil
evladın
Biri yapar biri
süsler dalını
O zaman sen
bağışlarsın balını (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 14)
Erbil
şehri kanın kaynar gönlümde
Duygulanır kutsal
adın dilimde
Ağır yükün yüz yıl
kalsa belimde
Usanmadan ömür boyu
taşarım
Ölene
dek senin için yaşarım (Hasret, Erbil Şehri
Ölümsüz Destan, 2010: 16)
Erbil
şehri yalnız sana kul olduk
Ancak bilsen nasıl
yanıp kül olduk
Gonca kalıp hiç sanma
ki gül olduk
Çevremizi sardı çakır
dikenler
Bağrımızı
yardı çakır dikenler (Hasret, Erbil Şehri
Ölümsüz Destan, 2010: 17)
Erbil
şehri dünya bize gelmese
Biz ağlarken yüzümüze
gülmese
Gelip bizden
derdimizi almasa
Kalacağız orta yerde
çaresiz
Aramızda bulunmaz bir
yarasız (Hasret,
Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 21)
Erbil
şehri varmak için düz güne
Sarmalıyız var yarını
yok düne
Sermeliyiz gerçeği
göz önüne
Biz bu yurdun bu
toprağın özüyüz
Kardeşliğin
anlam veren sözüyüz (Hasret, Erbil Şehri
Ölümsüz Destan, 2010: 35)
Savurayım bir az eski
samanı
Dağıdayım başta olan
dumanı
Bir bakayım kırık
kimdir sağ kimdir
Hısım yoksa hasım
derde hakîmdir (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 41)
Erbil
şehri, dostluk şehri Erbilim
Bilgilisin senden
alır er bilim
Sende olan
Türkmenleri er bilim
Onlardır ki inan
yürek yananın
Onlardır ki candan
seven cananın (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 45)
Erbil
şehri söze burda son verim
Dilerim ki yarınını
hoş görüm
Umut denen bahçenden
bir gül derim
Bağışlayım şöhretine
şanına
Canım
kurban olsun bengi canına (Hasret, Erbil Şehri
Ölümsüz Destan, 2010: 66)
Beşyap Beşliklerinden Örnekler
Bil
ey yolcu karşında yol bir de var
Yolcu isen yolu keser
bir davar
Menzil uzak vardığına
bir de var
Düşün yolun sonu
nedir, sonu ne
Hangi
yolcu vardı yolun sonuna (Hasret, Beşyap 2,
2012: 11)
İstemezsen
senden olsun sevda yan
Tutuş bari sevil de
yan, sev de yan
Yana yana kül olunca
sev dayan
Külün seni ömür boyu
yaşatsın
Ölmez
sevdan yaş üstüne yaş atsın (Hasret, Beşyap 12,
2012: 16)
Tutuşmuşum
bağrımda var od ağa
Dayanamam bu hasrete
o dağa
Çok güçsüzüm nice
çıkam o dağa
Diyorlar ki varlık
orda, var orda
Derde
ilaç gama çare var orda (Hasret, Beşyap 16,
2012: 18)
Kan
gölünün yolcusuyum kan adım
Sen bu kanlı
yolculuğa kan adım
Bu zor yolda
kırılırsa kanadım
Yazık olur kimse bana
uç demez
Bir
dese de iki demez üç demez (Hasret, Beşyap 17,
2012: 19)
Yardım
günü yardım eyle yar yara
Engel olan her bir
dağı yar yara
Bir gün önce koy kavuşsun
yar yara
Her bir seven
kucaklasını yarını
Yarı
ile hoş yaşasın yarını (Hasret, Beşyap 19,
2012: 20)
Gel
üzülme boşa giden yaşa sen
Ne eylesen kuru olur
yaş asan
Yeter ki bir ümit
için yaşa sen
Kim bilir ki yarında
var ne gizler
Bir
bilsek ki kader bizden ne gizler (Hasret, Beşyap 21,
2012: 21)
Evsiz
kaldım yaptırmadım oda ben
Evsizlikten tutuştum
bir oda ben
Bir yuvasız vardır
derler o da ben
Gam hanında yatmaya
bir yer bulmam
Dertleşmeye
ahbap bulmam yar bulmam (Hasret, Beşyap 36,
2012: 28)
Millet
için ya öl dedim ya dayan
Yoksa dostum ben
demedim yada yan
Ya bu işten ya çekil
git ya dayan
Bu işte var ölüm
yitim kan dostum
Sen
gönülle bu sözüme kan dostum (Hasret, Beşyap 169,
2012: 95)
Hüsam Hasretin Yazdığı On iki Heceli Şiirlerinden:
Yaşa
Yaşa
ey milletim başı yüksek yaşa
Yaşamsın her özgür
Türkmen vatandaşa
Yaşa ey Türkmenim,
özgürlüğe yaslan
Eşitliğe çağır
insanlığa seslen
Yetir bizi başa
Sen ebedi yaşa
Özgür
yaşa, özgür kalsın toprağımız
Dalgalansın Türkmen
adlı bayrağımız
Her bir taraf özgür
tanısın bizleri
Biz ki bağışladık
tarihe izleri
Can verdin dağ taşa
Bin yıllırca yaşa
Yaşa
özgür yaşat mert yavrularını
Onlara bağışla parlak
bir yarını
Şanla okusunlar tarih
sayfasını
Sürsünler uygar bir
yaşam safasını
Olunca bey paşa
Desinler çok yaşa
Yiğit
kahramanılık yüce şanımızdır
Yurt için dökülen
temiz kanımızdır
Milli duygularla
coşup seslenmişiz
Çalışma fikriyle
artık süslenmişiz
Hiç düşme telaşa
Hür kal özgür yaşa
Yaşa
özgürlüğün bayrağını kaldır
Her zulmü yok eyle,
cehalete saldır
Bezet her köşeyi
süsle her bir yanı
Milletler hep güzel
görsünler Türkmeni
Hep açıl barışa
Gönüllerde
yaşa (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 61)
Dörtlükler
Hasretim
büyüktür kükrer de çağlarım
Bir tür kurtulmuyor
hazandan bağlarım
Gamlı horyatlarla
içimi dökerken
Dertli dörtlüklerle
inleyip ağlarım
Sönemez yüreğimden
korlu ocaklar
Yaşamımın gizi de
kolay çözülmez
O
gizin yorumunu dörtlükler saklar (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 3)
Bana bir şeyler yaptır ölümsüz kalım
Sönmüyor içimdeki bu
lav bu yalım
Tanrı’m, ben gibi
naçiz kula destek ol
Doruğa
yükselince koyma alçalım (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 13)
Ömrüm boyunca çok az çok az konuştum
Üç mevsim sustum
gelince yaz konuştum
Hayatı siyah kara
yaşadımsa da
Sözünü
ak dinledim beyaz konuştum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 35)
Öyle bir pervaneyim yanmak isterim
Yanıp da aşk oduna
kanmak isterim
Külümü seher yeli
savurunca da
Eşsiz
bu özverimi anmak isterim (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 38)
Ümit bittiği yerde neler bitmez ki
Dünya değil her bir
şey yok olur sanki
Yaşama arzusu da
birden azalır
Köhne
ömrümüz olur tarihten eski (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 46)
Arama dünyada rahat olan baş yok
Rahat olmak için o
kadar da yaş yok
Aramakla geçti bir
bütün ömrümüz
Yar yok sevgili yok
dost yok ve yoldaş yok (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
47)
Hatıra
defterini dürdüm bu gece
Ona son defa bir göz
sürdüm bu gece
Geçmişte neler varsa
hepsinden geçtim
Aşka yeni başlangıç
kurdum bu gece (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 57)
Bir
aşk için neler ve nelerden geçtim
Kırk yıl rollü rolsüz
sahnelerden geçtim
Yıkılmış yıpranmış bu
aşk dünyasında
Dilde masal olan
köhnelerden geçtim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 59)
Seni
ben edince, ben de sen olurum
Seninle bir ten bir
kan bir can olurum
Olursa sen ben ben
sen öyle oluruz
Yoksa ne sen sen ne
de ben ben olurum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 70)
Hüsam Hasretin Yazdığı On üç Heceli Şiirlerinden:
Yeter Artık
Yeter
artık hicranlara ekletme beni
Bir yan eyle yoksa
yaşat yoksa da öldür
Beklemekten bıktım
daha bekletme beni
Nere baksan bana
gelen bir yakın yoldur
Yeter
artık beni bunca sensiz bırakma
Gel kavuşmak
şarabından kadehler doldur
Bir söz ver ki
gözyaşıma diyeyim akma
O an sen de sevinçlerle
gözümü güldür
Yeter
artık dikenleme gülsüz dalımı
Yaşamın gül her şeyin
gül aşkın da güldür
İstemem ki
başkasından sen tut elimi
Vefalılar sevdiğine
vefalı kuldur[88]
Dörtlükler
Desem
horyatlarımı taşıyamaz dağlar
Doğrudur feryadından
okyanuslar çağlar
Onlara haddinden çok
gamlar yüklemişim
Hasretlerinden
bana dörtlüklerim ağlar (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 4)
Kuşkusuz
güzellerin güzeli Allah’tır
Ona tapmaktan gayrı
tüm işler günahtır
Onu bildiğin zaman
her şey ak görünür
Bilmediğin
de evren bir bütün siyahtır (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 13)
Yaşamak
az olursa veya çok olursa
Bunda ne sır var en
son insan yok olursa
Dünyada gözü aç bir
yaşamak kabulum
Ahirette
Allahım gözüm tok olursa (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 14)
İşlerine karışmak benim ne haddime
Sana kulluğu kabul
etmişim kendime
Bir değerim var ise
onu hep borçluyum
Dünyalar efendisi ulu
efendime (Hasret,
İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 14)
Hayatımdaki tılsım çözülmeden gitti
Henüz başlamamışken
sonu geldi, bitti
Tılsımlı kaldığımda
muammaya döndüm
Düğümlü bu muamma
beni medyum etti (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
17)
Evreni kapsayacak bir boşluk içimde
Bir tür doluvermiyor
hep aynı biçimde
Boşluğu içince de ben
içiliyorum
Korkum da ondandır
hiç olum bir içimde (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
18)
Desem
suçlu değilim kim beni af eder
Desem suçluyum onda
birçoğu laf eder
İkisini de birden
desem yanılmam ki
Ancak bu ilginç sözüm
beni tuhaf eder (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 22)
Geçmişteki
hüznü bir tür bitiremedim
Bitmez işkencesine
sonuç getiremedim
Günden güne yıprandım
halsiz yaşadım ancak
Geleceğe hoş bakan
gözü yitiremedim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 23)
Kırk
yıl yaşadım ancak yalnız tek yaşadım
Bir günah işlemeden
temiz pak yaşadım
Sevmeyi sevilmeyi her
şeyden üst tuttum
Bir yalan yaşadımsa
bin gerçek yaşadım (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
24)
Sanma
ki dolu olan şey bana hoş gelir
Ne ıssız dağlar bu
ısrarıma loş gelir
Kırk yıl avını
bekleyen avcılardanım
Sabretmek bana
Eyyüpten daha hoş gelir (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
36)
Çile
deryasını hep sabrımla boyladım
Bir ahla şadlığa
uzaktan el eyledim
Horyatla
söyleyemediğim hasretini
Gür ateşli sıcak bir
dörtlükle söyledim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 45)
Her
bir gerçek her bir doğru her bir hak bizde
Vicdan gibi alın gibi
gönül ak bizde
Desem doğru bu
dünyada benzerimiz yok
İnsanlığı eğitecek o
ahlak bizde (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 46)
Benden
kopmak kolay mı bunu kendine sor
Sana aşık ruhuma ten
oluşunu gör
Yokluğunu
düşünmem varım varlığınla
Çünkü
sensiz hem ölüm hem de yaşamak zor (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 52)
Ölümsüz
sevgilere canlı bir şey yazım
Ta ki ezgilerine
eşlik etsin sazım
Onda sevgiyi kutsal
bilenlerden sorun
Derler ki, insana o
hayatta çok lazım
Kapımı
çalan birçok maceradan geçtim
En son sevgi denilen
şeye onu açtım
Varım, yoğum dünyada
o sevgidir şimdi
Onunla her acıyı
tatlı diye içtim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 53)
Ruhum
elindedir sen onda hükmünü sür
O sensiz bulmuyor ne
rahat ne de huzur
O sana mahkumdur o
senindir hep senin
İster tutsak eyle
ister ise eyle hür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 54)
Canımsın
desem doğru sen ki içimdesin
İstediğimden daha
güzel biçimdesin
Var olduğunda derim
ki sen her şeyimsin
Yok olduğunda bir tür
demem hiçimdesin (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 55)
Sevgi
mutlu bir örnek ve acı gerçektir
O
nefes gibi her bir canlıya gerektir
Hakiki
bir yaşamak var ise bundadır
Seven sevilmiş ise
yaşamış demektir (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 56)
Bir
gün bana yardan kısa bir mektup geldi
Bekle geliyorum sözü
sabrımı aldı
Bir ömür harcadım
istasyonda yine de
Umudum geciken kara
trende kaldı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 77)
Bir
açtan sor tok musun? Evet derse şaşma
Bir toktan sor aç
mısın? Zad isterse şaşma
Kanaat bu bunda her
ikisi de haklı
Çünkü felekte çok bir
nesne terse şaşma (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
78)
Hakkı
bir anlamışsak izinde gitmişiz
Nahakkı hak etmekte
bir hakka yetmişiz
Arı geçmişimize saf
gelecek gerek
Hoşgörümüzle gönlü
kirden pak etmişiz
Fırsatı
ele geçir günü felekten çal
Ölümü engellemez ne
cah ne var ne mal
Şu bozulan dünyanın
umuruna dalma
Hasret çekmeye paydos
eğlen neşeli kal (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 79)
Geliş
yolu kısa gidiş yolu uzundur
Gelişin mutluluk
gidişinse hüzündür
Aslında bu yollar
yolcusunu yormaz ki
Biri kucağınsa öbürü
omuzundur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 80)
Dünyada
bir değil, bin bir yalan görülür
Gerçekten uzakta çok
bir defter dürülür
Yalan yaşadınsa bu
kadar şaşma dostum
Gerçek değil yalan
için yalan örülür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 81)
Dünyaya
gelmek hoşsa, ondan göçmek acı
Gün olur da devrilir
bu ömür ağacı
Öyleyse öyle davran
yalanlar sarmasın
Gerçeklerle donanmış
bu baştaki tacı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 83)
Mutluluğun
ömrü kısa, bunu çok duyduk
Buna karşın haksız
olan hükmüne uyduk
Ne zaman ki bizim
olur ne çok özledik
O an için her şeyiyle
bir ömrü koyduk (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 83)
İnsan
insana yakın sanmayın uzaktır
İnsanlık insan için
hayırlı duraktır
Gönüller ne kadar buz
tutup soğuksa da
İnsanlık için akan
gözyaşı sıcaktır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 84)
Toprak
anamızdan ne diledik vermedi
Bir gün olsun da bizi
yabancı görmedi
Aslında doğruluğu biz
ondan öğrendik
Ona yalan kırmadan o
bizi kırmadı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 100)
Hüsam Hasretin Yazdığı On dört Heceli Şiirlerinden:
Gördüm (Gazel)
Sevdim de sevilmedim sevgimi serap
gördüm
Sevdalı günlerimi bir birden harap gördüm
Gönül verdim birsine vefa ile
seviştim
Safamı cefaladı ben ondan azap gördüm
Çeke çeke derdini canıma dertler
düştü
Sevdadan pişmanlığa kendimden itap gördüm
Bir ayrılığa vardım yalnızlık
sardı beni
Meyhaneler gezerek tesellim şarap gördüm
Darıldım öz gönlümden ettiği
yanlışlığa
Hep cismim arasında yaman bir hesap gördüm
Üzülmedim üzülmem bu kara
talihimden
Dünyaya göz açalı ben gamı ahbap
gördüm (Hasret, Hasret, 1984: 80)
Âşıklar
Yıllar
boyunca Kerem Aslı ardına düştü
İlk görüşünde bile
sevda derdine düştü
Yurduna hasret kala
eller yurduna düştü
Yandı Keremim yandı
Aslıyla bir ateşte
Mecnundan
ne söyleyim odur Leyla delisi
Ona çare bulmadı
hakimlerin ellisi
Leylanın hatırası
oldu tek tesellisi
Muradına ermeden aklı
kalmadı başta
Şirin
uğruna Ferhat sert kayaları deldi
Şirin
Şirin diyerek balta kayaya çaldı
Kavuşmadan
ruhların beraber felek aldı
Hatıraları
kaldı hem dağda hem de taşta
Garip
de gurbet elde uzun zaman çekti gam
Yalnızlık hasretinden
gözlerinden coştu nem
Sonda şad oldu ona
kavuştu da Şahsanem
Sürdüler keyf safayı
bir ömürde bir yaşta
Kamber
de Arzusundan yıllarca uzak düştü
Sevgisinin uğruna
çıkmaz yollara koştu
Bir ölüm kucağında
Arzusuna kavuştu
Ne yazık ecel koydu
gözlerini hep yaşta
Ben
de onlar gibiyim sevdama kanıyorum
Sevda
ölmez bir nesne hep böyle sanıyorum
Bilmiyorum
da neden eriyip yanıyorum
Yine söylediğim söz
gönül sevdadır işte (Hasret, Hasret, 1984: 93-94)
Uyanmasın (Gazel)
Ahlanma
bir de gönlüm koy ahım uyanmasın
Dalmış uykuya bahtı
siyahım uyanmasın
Ne
suçlar yaptım bilmem çileler çekiyorum
Susup korkarım diye
günahım uyanmasın
Hatırada
boğudum hayallerde yüzerken
Dalgalanma düşüncem
deryahım uyanmasın
Karanlıklar
sararken zulmetlere kavuştum
Aydınlığı unuttum ki
mahım uyanmasın
Her
gam etkisi bende hasretlik yaratıyor
Bu gam bende bir daha
Allah’ım uyanmasın (Hasret, Hasret, 1984: 111)
Hayal
Hayal
beni sürükler yüce yüce dağlardan
Hatıralar tiksinir
anılara koşarım
Bir ince ses de beni
çağırır uzaklardan
Ona doğru koşarken
koşularla yaşarım
Ter
döküp yorulurum durup bilmem nerdeyim
Yalnızlığımdan derim
bir garip seferdeyim
Kendime de gelirken
bakıp aynı yerdeyim
O zaman gam dağını
bilmem nasıl aşarım (Hasret, Sende Buldum, 1986:100)
Bir Tutsağın Dilinden
Gurbet
deyince gurbet benliğimde yerleşti
Acısı yüreğimde çoğu
azımda kaldı
Çilesi korku gibi hep
duygumla birleşti
Öldürücü konusu şiir
yazımda kaldı
Gariplik
anlamını kavrayıp incelerken
Bir günün yaşamadım
vaktini gecelerken
Vatan, vatan sözcüğün
durmadan hecelerken
Can verici ezgisi
üzgün sazımda kaldı
Bu
düşünmek peşinde serap oldu gerçekler
Bir gün bile açmadı
gülşenimde çiçekler
Kaybolan yıllar gibi
kaybettim çok dilekler
Yalnız dönüş arzusu
son niyazımda kaldı (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 80)
Ozan
Gerçeği
hayal eder engeller çemberinde
Hayali gerçek eder
sınırsız uçurumda
İçini açmak ister
adalet minberinde
Sessizliğe dayanmaz
haykırır her durumda
Gözü
değil, gönlünü açık koyar her anda
Salıverir duygusun
yelken açar engine
Koşuğun yankısını
duyar derin limanda
Bir yüzücü örneği
iner derinliğine
Sözcüklerini
süsler doğanın tablosunda
Gah renkli bir
biçimde gah da renksiz nakışlar
Ezgisini dinletir
yaşama solosunda
Yine
de son şiirini bir ahenğe bağışlar (Hasret, Üçüz
Duygular, 1990: 86)
Hece Sarayı
Çok
şeyleri bilmezdim seni tanıdığım an
Çehrende okuverdim
gizemli tümceleri
Çözümsüz sırlarınla
giriştim zaman zaman
Karşılıksız uğrunda
harcadım geceleri
Umutlu
kucağında besledim dilekleri
Uğraştım büyüsün ki
müjde salsın dünyana
Doğanın şen gözünde
paylaştım gerçekleri
Saydam bir görünüşte
geçit buldum hülyana
Bağışladım
bir demet yasemin saçlarına
Sense bir avuç yıldız
karanlığıma serptin
Aruz yüküyle koştum
serbest yamaçlarına
İstediğim
sarayı heceyle bana yaptın (Hasret,
Üçüz Duygular, 1990: 87)
Şiire Doğru
Her
ne kadar içimde duygularımı boğdum
Ancak öldüremedim ruh
taşıyan sözcüğü
Dönüp de yakalarken
hür yaşayan sözcüğü
İlk şiir beni doğdu
ben ise şiiri doğdum
Kaç
kurbanlar kestirdi büyüdükçe avcında
Tanımsız bir evreni
şiirime bağışladı
İster istemez bahtın
kaderime işledi
İhtiyarsız bağışı
okşadım bu suçunda
Ölümsüz
tümcelerde bengiliği aradı
Yeşerince bahtımda
bir karış kurak toprak
Yaşam bana açınca
sayfasın yaprak yaprak
Sözüyle
tümcesiyle günlüğüme yaradı (Hasret,
Bir Ayın Şiirleri, 1999: 7)
Kalbimle
Karanlık
yollarıma seni bir ışık tuttum
Aydınlığa yöneldim
ümit dolu kalbimle
Şadlığı benimserken
acılarını yuttum
Evreni alkışladım ulu
ulu kalbimle
Benzersiz
bir dünyayı tanıttım sözlerime
Bir erek için aldım
yarını gözlerime
Bir tanıklar bıraktım
eserle izlerime
Engele geçit bulup
açtım yolu kalbimle
Duramadan
doğanın çıkmaz bir nesnesinde
İlerleyip yaşadım
nesinde ve nesinde
Felsefe kullanmadan
yaşamak sahnesinede
Oynadaım mutlu rolü
acı rolü kalbimle (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999:
8)
Son Ümit
Son
bir ümidin yeşil ışığını gözlerken
Kırmızı ışığında dura
kaldım bir ara
Hızlı adımla koştum
bana gelince sıra
Şansımı açı verdim
talihimi gizlerken
Deryaları düşündüm
sözümü denizlerken
Son bir ümidin yeşil
ışığını gözlerken
İçimi
çalkalayıp öylesine coştum ki
Bir yanardağ örneği
alev alev püskürdüm
Yaktım umutsuzluğu
küllerini savurdum
Doruğu tartı sandım
doğayı ise çeki
Acundan konuştum bir
evreden ise iki
İçimi çalkalayıp
öylesine coştum ki
Aynı
ilke ülküyle varlığımı saptadım
Her düğümlü soruna
aradım ki bir çözüm
Bir noktada birleşti
fikrim işim ve sözüm
Başarımı sağladı
attığım düzgün adım
Tarih sayfalarında
ebedileşti adım
Aynı ilke ülküyle
varlığımı saptadım (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 14-15)
Dünyama
Bir
sevgi dolu ezgi bir de bu yanık sesim
Geçmişin armağanı bu
koşuksuz dünyama
Belli olmadı artık
sevdiğime adresim
Bir mektup ulaşmadı
ondan aşksız dünyama
Her
ne kadar işimde kullanmadım kuşkumu
O kadar kaybettim ki
duygumu hem uykumu
Her kime yüz
döndürdüm istedi var yokumu
Bir kimse yaklaşmadı
karşılıksız dünyama
Yaşantıma
üzülüp, yaşamımdan darıldım
Ne hissedim kendimi
benliğimden ayrıldım
Günler ağır geçince
karanlığa sarıldım
Bir
aydınlık bulmadım şu ışıksız dünyama (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 17)
Beni
Henüz
açık kapım var birden örtülmemişim
Okunurum elbette
böyle tortulmamışım
Kaderden kurtulmuşsam
senden kurtulmamışım
İster paramparça et
isterse dağıt beni
Yokluğa
acınarak varlığı okşuyorum
Bir şey yaratmak için
derinden coşuyorum
Umutsuz değil artık
umutla yaşıyorum
Öyle bir ruhluyum ki
öldürmez ağıt beni
Bende
yaradılışın felsefi bir kökü var
Evrenden bir heyecan
doğadan bir türkü var
Topraktansa bir roman
acundan bir öykü var
Ne
kadar bir isem de sığmaz bin kağıt beni (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 26)
Ancak
Ayrılık
yıllarının o kor özlemlerini
İçimden sildimse de
bitiremedim ancak
Gençliğimi kaybedip
gönül sitemlerini
Bir gün değil bir
anda yitiremedim ancak
Gurbeti hızla değil dolaştım adım adım
Gariplere
kavuştu ondan dolayı adım
Bin
bir masal okuyup, bin bir masal yaşadım
“Abdulhıyar
kızını” getiremedim ancak
Kendimden
daha büyük bir özleme yutuldum
Habersiz
kaldığımda bir süre unutuldum
Özümü
hoş görünce dalgalara tutuldum
Yolumu
bir sonuca yetiremedim ancak
Son
bir ümit peşinde yaşamımı devirdim
Hakikat
harmanında özlemleri savurdum
Tasamı,
endişemi suskunluğa çevirdim
Başı
rahat bir yerde oturamadım ancak (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 28)
Üç Delinin Öyküsü
Birinin
vapurları dalgalara tutulmuş
Duyguları
kaybolmuş sınırsız bir limanda
Yaşamak
öyküsü de öyle ki unutulmuş
Nesi
var, ya nesi yok o bir boş konu ancak
Saplanmış
yüreğine eziyetsiz bir bıçak
Ne yaşamı seviyor ne
de gözü zamanda
Birinin
dil ucunda yarım horyat dolaşır
Ağlar başlangıcına
güler bitmemesine
Ne bir yorum tasarlar
ne sonuca ulaşır
Boş bir çember içinde
salı verir huyunu
Horyatını kovalar
bitmeyince oyunu
Gelişin nefretini
sunar gitmemesine
Birinin elinde var bir parça kırık ayna
Yüzünü kaybetmiş ki
çizgisini arıyor
Ne halka benzer ne de
bir halk benzer kendine
Kah aynayı temizler
kah aynaya tükürür
Kah olur öfkelenir
alev alev püskürür
Ne
yazık bu kavgayla günden güne eriyor (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 29-30)
Bir Resim
Bundan
bir kaç yıl önce renksiz bir resim çizdim
Yeşilmisi hayalin
açık bir yaprağında
Son çizgisin çizerken
altında bir not yazdım
“Gün gelir ki yeşerir
şadlık gam kucağında”
Şimdi
şadlık gözüyle o resme bakıyorum
Ne
yazık yansıtıyor gam dolu bir eseri
Geleceğin
oduyla geçmişi yakıyorum
Yarına
sığdırmadan düğümlenen kaderi (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 35)
Türküler
Bir
gündüz türküsünü şafaktan dinliyorum
Güftesi ölmez eser
ezgisi bir harika
Ne canlı olduğunu
iyice anlıyorum
Kimi ümit veriyor
kimi neşe saçıyor
Kimi iyimserliğe
kapıları açıyor
Yaşamı yaşa diyor
umutla her dakika
Bir
gece türküsünü bandıma alıyorum
Okşuyorum sözünde bu
bitmez gençliğimi
Her şeyimle uzaktan
yakına geliyorum
Tasarlıyorum ıssız
yaşamı hoş biçimde
Umut dolu bir dünya
kabarıyor içimde
Duygumu canlandırıp
artıyor dinçliğimi
Bir
yaşam türküsünü ömrüme ekliyorum
Benimsiyorum artık
her deyişten bir ümit
Yaşamak peşinde bir
dünya dilekliyorum
Eşitliğe seslenip
özgürlüğe çağırsın
İnsanlığı yansıtıp
köleliğe bağırsın
İnsan
insan yaşasın kalmasın çeşit çeşit (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 37-38)
Dün Bugün Yarın
Dünden
yararlanmayız o elden çıkıp gitti
Her neyi var idi de
geçmişe gömüldü ki
Yaşarken de vaktinden
çok şeyler umuldu ki
Oysa aldırmadan bir
tarih bırakıp gitti
Dünü
unutmalıyız bugünü ister isek
Neyimiz var ise de
şimdi fırsat eldedir
Vaktimizi bilmezsek
zaman bizi aldadır
Duyulmayız o zaman
nafiledir ne desek
Dün
de bir gün idi ki onu yaşadık ancak
Bugünün umuduyla
açmalıyız yarını
Eklemeliyiz artık
yokluklara varını
Bir elimizde kalem
bir elimizde çırak
Dün
yanı bir hatıra olay da olabilir
Bugün yani bir varlık
yani gerçek bir dünya
Yarın bilinmez bir
şey çözülmeyen bir hülya
Kim
bilir ne biçimde kim bilir nasıl gelir (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 41)
Alkışlı Türkü
Aynayı
karşılayıp baktım şakaklarıma
Ne tez yaşlanmışım ki
henüz kaç yaşındayım
Hatıralar sağladım
baktıkça aklarıma
Hüzünlü bir gülümse
düştü dudaklarıma
Yenilmemişim ancak
yaşam savaşındayım
Kendime
seslenerek açı verdim gönlümü
Doğanın sarsılmayan
eşsiz güzelliğine
Elimle karşıladım
aynadaki elimi
Bir sabırla soğuttum
içimdeki yalımı
Duygumu salı verdim
daha daha engine
Bu
günüm biterse de, elbet yarın gelecek
Kısmetimde var ise
onu da yaşarım ki
Umutluyum ki bir gün
şans yüzüme gülecek
Benimle vadettiği
mutluluğu bölecek
O zaman paylaşıp da
halkımı okşarım ki
İlk
günden yalnızlığı almamışım sırtıma
Belimdeki yük ise
yalnız dostluk yüküdür
İlkin dikkat etmişim
çekideki tartıma
Çelik gibi bir sine
germişim hasretime
Çünkü
yaşam dilimde alkışlı bir türküdür (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 42-43)
Boğunuk Düşünceler
Yine
dalgın başımı soktum avuçlarıma
Salıverdim perişan
duygumu sonzuzluğa
Değinmek istemedim
çılgın amaçlarıma
Acınarak özlemler
savurdum her soluğa
Bir
baş ağrısı duydum çekinerek içimi
Korkunçlu ejderhalar
geçti gözüm önünden
Bağışa açılarak
yokladım her suçumu
Çığlıklar sese geldi
evrenin her yönünden
Araştrıdım
yaşamın varlığını yoğundan
Anlamsızlık peşinde
her bir şey hiçe saptı
Azını benimsedim,
iğrenirken çoğundan
Boğunuk
düşünceler esinlerimi kaptı (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 45)
Zaman
Zaman
beni alınca dikenli kucağına
Bir şeyler çizebildim
boş kalan yaprağına
Yanlış bir iki adım
atarken toprağına
Bir suç ekledim ancak
Adem Hava suçuna
O
günden her bir şeyde bağışı arıyorum
Yokluğun inceleyip
varlığın tarıyorum
Bilmezlikle yoluma
engeller sarıyorum
Nafile güvenerek
kollarımın gücüne
Kimi
zaman bir görüş duygumu yasaklıyor
Kimi
bu davranışım benliğimi saklıyor
Kimi
acı özlemler gönlümü tutsaklıyor
Böylece
düşüyorum zindanların içine (Hasret, Bir Ayın
Şiirleri, 1999: 46)
Türkmen
Şehrim
olan Erbilde ilk Türkmeni tanıdım
Gökbörü şehri bana
bir Türkmen şehri oldu
Dilini konuşurken
gerçek beni tanıdım
Benliğime ölümsüz
ikinci bir can doldu
Şiirimin en belirgin
en derin sözü Türkmen
Sönmeyen ateşimin
alevi közü Türkmen
Aman kıyılarında
güvenli saldır Türkmen
İnsanlık ülkesinde
gölgedir daldır Türkmen
Açlıktan acı çeken
zor durumda olana
Peteği asil petek
halis bir baldır Türkmen
Aramızdaki
sevgi her sevgiden üstündür
Kalbin derinliğinde
dikmiş köşk sarayını
Noksan onda kol atmaz
mükemmeldir bütündür
Masmavi gökde çizmiş
yıldızını ayını
Şiirimin her bir
harfı, her bir hecesi Türkmen
Tarih kokan yazımın
meşhur tümcesi Türkmen
Yorumu umut dolu
okunan faldır Türkmen
Dinleyeni bol olan
dilde masaldır Türkmen
Geçmişteki şanıyla
geleceği şanlıdır
Varlığında kuşku yok
gerçek hayaldir Türkmen
Türkmen şehrimde varlık Türkmen ülkemde millet
Türkmen
olmak güzeldir Türkmen yaşamak huzur
Türkmen
asılda gerçek Türkmen özde hakikat
Türkmen
özgür gözde fer Türkmen Türkmende gurur
Şiirimin her kuplesi
Türkmen çağırır Türkmen
Hakka kavuşmak için
hakkı bağırır Türkmen
Halden bilenler için
en güzel haldir Türkmen
Bengilik bahçesinde
taze nihaldır Türkmen
Zalimler karşısında
eli boş duramaz ki
Hakkı çiğnenenlerle
hakda hemhaldir Türkmen
Türkmen
eğilmek bilmez hep başı yüksek yaşar
Nitelikte
huyu hoş, betimde sütü temiz
Engel sınır tanımaz
tepe aşar dağ aşar
Atılgandır hıncına
dar gelir derya deniz
Şiirimin başarısı
tavrı alkışı Türkmen
Yaşamaya iyimser
bakan bakışı Türkmen
Kahramanlık adında
yiğit battaldır Türkmen
Yerde aslan örneği
gökde kartaldır Türkmen
Huyu yumuşak ile
yumuşak başlı olur
Huyu katı olana yakin
hantaldır Türkmen
Türkmenin
görüşünde vatan candan ötedir
Otak kuracak yeri
karış karış ellemiş
Koruması yanında
kurban kandan ötedir
Kızılelmaya giden
yolu ülkü bellemiş
Şiirimin övgüsüne
kanan bir dildir Türkmen
Tuz Telafer kardeşi
Kerkük Erbildir Türkmen
Yürekleri ısıtır
közlü mangaldır Türkmen
Öfkede gözü keskin
kaşı çataldır Türkmen
Kimseye minnet etmez
durup yardım beklemez
Millet yükünü taşır
güçlü hamaldır Türkmen
Türkmenin
dostu Türkmen galiba bu söz doğru
Başkasına
güvenmek aklından bile geçmez
İlerleyişi
artık çizdiği yola doğru
Kaderine
inanır ikinci bir şans seçmez
Şiirimin betiminde
özgürce yaşar Türkmen
Hüznün her türlüsünde
Türkmeni okşar Türkmen
Kendi öz pazarında
kendine maldır Türkmen
Çökmeyen omuzuna
nakışlı şaldır Türkmen
Haksızlığa susmaz ki
var gücüyle bağırır
Ancak hak karşısında
dilsizdir laldır Türkmen
Türkmen
zalim olmaz ki mazlumluğa da kanmaz
Her
okul her kolejde insanlık ilk dersidir
Kölelikten
iğrenir işini doğru sanmaz
Yazısında özgürlük
ikinci adresidir
Şiirimin
savaşında kılıç kalkandır Türkmen
İstibdadın
başına yağan volkandır Türkmen
Evrene apaçıktır
parlaktır yaldır Türkmen
Danışma otağında
yaşlıdır zaldır Türkmen
Kimsenin hakkın yemez
çalışana ödüldür
Savsakların boynunda
ağır vebaldir Türkmen
Türkmenin
geçmişinde sayfalar tarih dolu
Her
serüven bir destan her başarı bir utku
Asil
olanı ise zaten sıvamış kolu
Bağrında Türkmencilik
sevgiden öte tutku
Şiirimin merceğinde
saydam betimdir Türkmen
Yürek çarpıntısında
düzgün ritimdir Türkmen
Doğadan güzelliği
almış cemaldir Türkmen
Abartı sanılmasın
desem celaldir Türkmen
Ölüm kalım yolunda
deneyim sahibidir
Gizini anlayanlar
için kemaldir Türkmen
Türkmen
dünyamda amaç onunla iç içeyim
Türkmenle
kaderimiz birdir ki bir çizilmiş
Günde
Türkmenciliği yudum yudum içeyim
Ömür
boncuklarımız aynı sapa dizilmiş
Şiirimin benliğinde
bengi bir candır Türkmen
Ülküsünü yansıtan
cana canandır Türkmen
Kimi sultan kimi şah
kimi de kraldır Türkmen
Bayram
hilali gibi nazlı hilaldir Türkmen
Saf
olmayı severken arınmaya özenir
Temiz
edası koyar deyim kutsaldır Türkmen
İşte
Türkmen diyorum işte şan işte şöhret
Tarih kadar bir tarih
ulus denecek ulus
Çok övüyorsam şaşma
buna layıktır (Hasret)
Türkmeni Türkmen eder
Türkmende olan bu us
Şiirimin sergisinde
ünün dengidir Türkmen
Ebediyen yaşar ki
ölmez bengidir Türkmen
Sonsuzluğa açılan
coşkun kanaldır Türkmen
Güven özelliğidir
dosttur inaldır Türkmen
Kapısı örtülmeyen
defteri dürülmeyen
Her bitimde başlangıç
demem finaldır Türkmen[89]
Arzum Var Benim
Benim
de çok arzum var onlarla yaşıyorum
Ben de arzularımın
peşinden koşuyorum
Kimi
arzularımın gerçek olması kolay
Kimi zor kesilir o
ister ancak bir olay
Hep
arzumu birlikte demenin yararı yok
Ama
ne yapayım ki gönlümün kararı yok
Hangi birini önce hangi birini
sonra
Demesini bir bilsem dinçleşirim bir ara
Kolayını mı desem zor sandığımı
yoksa
Benim gibi şaşacak kimin arzusu çoksa
İlerleyen yaşımla arzular
birikiyor
Kader ise bağrımda özlemleri dikiyor
Üzülmüyorum çünkü arzularım
diridir
Beni teselli eden onların bin biridir
Türkmenin Ağzından
Kime
anlatım bilmem kim dinler feryadımı
Çoklar
ürküyor benden korku sarmış adımı
Bu
yüzden bir gün olsun almadım muradımı
Hep
darmadağın kaldım toparlanmadım bir an
Ölüme
gidiyorum can çekişiyorum can
Çığlıklarım
içimde horyat horyat coşuyor
Sorularsa
beynimde hep dörtnala koşuyor
Her
gün bir kahramanım bir tuzağa düşüyor
Bir
yerim sağ kalmadı ruhumdan akıyor kan
Ölüme
gidiyorum can çekişiyorum can
Oğuz
boyundanız ki Türk Türkmen Türkmense Türk
Bizi tanıyan bilir
sırtımızda aynı yük
Ancak Karabağ gibi
ağır yükümdür Kerkük
Neden ben böyle oldum
şimdi ben değilim ben
Ölüme gidiyorum can
çekişiyorum can
Telafer’imin
adı hiç düşmüyor dilimden
Kimsesiz yalnızım ki
bir tutan yok elimden
Yüküm o kadar ağır
çöküyorum belimden
Ne kervanım yoldadır
ne hancım kaldı ne han
Ölüme gidiyorum can
çekişiyorum can
Tuzhurmatu
bağrımda açılan derin yara
Yıllardır onun için
kara giymişim kara
Benliğimden vazgeçmem
yüz çekilsem de dara
Bu asil Türk kanımda
ne kuşku vardır ne zan
Ölüme gidiyorum can
çekişiyorum can
Yaralıyım
yaralı şehit kanım akıyor
Düşman acımazsıca bu
halime bakıyor
Alay edercesine bir
de ağıt yakıyor
Yazık küçülüyorum
benden şan kayıyor şan
Ölüme gidiyorum can
çekişiyorum can
Kaderimdeki
ölüm bana her şeyden yakın
Her gün üstüme bir
tür akın ediyor akın
Son nefesteyim artık
ölmüş halime bakın
Bilmem ki üzerime bir
daha sökecek tan
Ölüme gidiyorum can
çekişiyorum can (Hasret, Türkmeneli Dergisi, 2016:S. 100)
Amirli Böyle Dedi
Amirli’nin
her genci yurdu için can koydu
Şehit
olmak üzere nişanını kan koydu
Yüceldi
yüce kaldı şan üstüne şan koydu
İşte
Türkmen Amirlim kurbanı böyle dedi
Benden
yiğidi var mı var ise söyle dedi
Her
zorluğa dayandı, düşmana göğüs gerdi
Sabretti
sabrı ile zafer barını derdi
En
sonda başı yüksek yüce murada erdi
İşte
Türkmen Amirlim amanı böyle dedi
Benden
yiğidi var mı var ise söyle dedi
Bence az gelir inan aslan koysam adını
O
gücüyle sarsıttı düşmanını yadını
Efedir
her erkeği kahraman her kadını
İşte
Türkmen Amirlim imanı böyle dedi
Benden
yiğidi var mı var ise söyle dedi
Onda temel sağlamdır, dayanıklıdır yapı
O
ki azmiyle açtı tarihe geniş kapı
Onun
Türkmeneline bağlıdır kökü, sapı
İşte
Türkmen Amirli’m Türkmeni böyle dedi
Benden
yiğidi var mı var ise söyle dedi
Uyumayan
Amirlim gece gündüz ayıktır
O Türkmen denizinde
hür dolaşan kayıktır
Bir destan çok az
gelir yüz destana layıktır
İşte Türkmen Amirlim
destanı böyle dedi
Benden yiğidi var mı
var ise söyle dedi[90]
Şen Olsun Bayramımız
Yedi
Ekimle bir de canlandı ereğimiz
Millet sevgisi ile
coştu da yüreğimiz
Bu ikinci hatıra
Allahtan dileğimiz
Demem elli demem yüz
bin olsun bayramımız
Mutluluklar içinde
şen olsun bayramımız
Birliğe
çağırarak hep milleti topladık
Beraberlikle
işe gönülleri hopladık
Düşmanlar
yüreğine hak hançerin sapladık
Sevgimizle
koymadık kin olsun bayramımız
Mutluluklar
içinde şen olsun bayramımız
Uyanan
milletimi istemem ki yatmasın
Çare peşinde koşsun
derdine dert katmasın
Bir daha belalara
yorgun başın çatmasın
Her bir güçlü damara
kan olsun bayramımız
Mutluluklar içinde
şen olsun bayramımız
Kalmasın
benliğimiz meşru haklar dışında
Isınsın
varlığımız yaşamak güneşinde
Özgürlüğe
koşarak hep eşitlik peşinde
İnsaniyete
söken tan olsun bayramımız
Mutluluklar
içinde şen olsun bayramımız
Beraberlik
gücüyle yaparken yuvamızı
Birlikte
sürdürelim bu milli davamızı
Bu
adım, bu gidişle bulunca devamızı
Her Türkmeni yaşatan
can olsun bayramımız
Mutluluklar içinde
şen olsun bayramımız
Bu
milli dava dostlar sürecek hep sürecek
Ürününü
gelecek kuşaklar da görecek
Yiğitlerimiz
baskı defterini dürecek
İşte o günlere bir
gün olsun bayramımız
Mutluluklar içinde
şen olsun bayramımız
Milliyetçilik
bizim milli kaderimizdir
Dediğimize
tanık duran eserimizdir
Ülkümüzü
yansıtan bu post, bu derimizdir
Şanlı
milletim gibi şan olsun bayramımız
Mutluluklar
içinde şen olsun bayramımız
Erbilim
Türkmenlere olunca emin kucak
Milli
davamız birden gürledi oldu sıcak
Bu
millet ölmeyecek hep özgür yaşayacak
Yarını
müjdeleyen çan olsun bayramımız
Mutluluklar
içinde şen olsun bayramımız
Beraberliğin gücü birliğin deneyi bu
Millet
için yapılan işlerden en iyi bu
Başkanın
önerisi milletin onayı bu
Türkmenleri
saracak kın olsun bayramımız
Mutluluklar
içinde şen olsun bayramımız
Başı dik yaşayalım hep umut hep niyazla
Koşumuz devam etsin
aynı güç aynı hızla
Bin olsun dedimse de
bin değil daha fazla
Kıyamete kadar her an
olsun bayramımız
Mutluluklar
içinde şen olsun bayramımız (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 70-71)
Şehitlerimizin İzindeyiz
Sen
yücesin sen ulu sen büyüksün çok büyük
Sen
takdire şayansın senden daha yok büyük
Övgüyle
anmalıyız seni her an, her zaman
İzinde
gitmek dahi bir şereftir bir iman
Özveriyle
da ancak elde edilir aman
Uyu
şehidim uyu izindeyiz izinde
Atılganız
atılgan özveri denizinde
Sen kanınla, canınla aşılmazları aştın
Sen
kutsal özverinle ta doruğa ulaştın
Seni
anmakla artar gücümüz hevesimiz
Temiz
nefesinizden feyz alır nefesimiz
Özgürlüğü yansıtır
yükselen hür sesimiz
Uyu şehidim uyu
izindeyiz izinde
Barışı anıklarız
şehitliğin gizinde
Sen ölümsüz adını tarih bağrında kazdın
Sen milleti yücelten
şanlı bir destan yazdın
Seni her günde anmak
vefa borcumuz bizim
Özverinle yükseldi
milli burcumuz bizim
Milleti kurtarmaktır
zaten harcımız bizim
Uyu şehidim uyu
izindeyiz izinde
Ülkümüz parlayacak
Türkçülük yıldızında
Sen
üstüne düşeni hakkıyla yapıp gittin
Sen, hakkın vadettiği
kutsal yeri hak ettin
Senin sayende bugün
başı dik yaşıyoruz
Sarsılmaz gücümüzle
engeller aşıyoruz
Şehitlik duygusunu
gönülde taşıyoruz
Uyu şehidim uyu
izindeyiz izinde
Varlığı
bizimledir her gönlü temizin de (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 77)
Olduk
İlk
günden bu yerlere yağız atlarla geldik
İnsanlıkla kuşanıp
barışa kalkan olduk
Bengi kimliğimizi
taşıyan horyatlarla
Ta derinden coşarak
yanardağ volkan olduk
Evrene
altın yayla gümüş oklar fırlattık
İnsanlık sevgisiyle
yaşama yaşam kattık
Tarihlere
şan veren bin bir destan yarattık
Kahramanlar
efeler damarında kan olduk
Kahramanlık okunu taktık hüküm yayına
Sönmez bir yıldız
olduk bengiliğin ayına
Karası deniziyle
dünyanın üç payına
Akıllı sultan ile,
anışlı hakan olduk
Böylece yanıtladık düğümlenen soruyu
Sabırla yumuşattık
engel olan kuruyu
Kendimize bir örnek
alınca Gökbörüyü
Davamıza hizmetler
sunarken başkan olduk (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 64)
Bir Zaman (Atasözü Destanı)
Atasözlerine
bir istekle yelken açtım
Depderin denizinde
hızla yüzdüm bir zaman
Yıllar yılı fırsatın
ardından koşup kaçtım
Bu konuda kendimi
hayli üzdüm bir zaman
Bir söz var dağdan gelen bağda olanı kovar
Bahçeye tez girilir
kalmayınca da duvar
Yolu tanı yola var
yolda bin bir bela var
Yolu yolcudan sordum
yolu çizdim bir zaman
Bir
kap boş olur belki ancak sanma da dolmaz
Bunu bil ki kan ile
açılan güller solmaz
Tokuşsan bile düşme
düşenin dostu olmaz
Doğru bu düşüşteki
sırrı çözdüm bir zaman
Acı
söz söyleme ki insan dininden çıkar
Tatlı
sözü söyle ki yılan ininden çıkar
Öç
şeytanın insana olan kininden çıkar
Bu
çirkin davranışa dudak büzdüm bir zaman
Adam adam sayılır olmaz ise de pulu
Eşek
de hep eşektir ipekten olsa çulu
Sadece
insan olmak değerlendirir kulu
İnsanlık
defterinde bunu yazdım bir zaman
Her ekinin sonucu kesinlikle biçindir
Dünya
varlığın değil, o zaten ki hiçindir
Ak
akça beyaz akça kara günler içindir
Kopmayan
ipliğine inci dizdim bir zaman
İyi can iyi kalır iyilikten hiç bıkmaz
Kötü
can için demem yaptığını tez yıkmaz
Her
ikisinden de can çıkmayınca huy çıkmaz
Beyinde
kuyusunu derin kazdım bir zaman
Ağır ayağın başa değdiğine hoş kandım
Yüngül
ayağın taşa değdiğinden utandım
Gururuma
yenilip kendimi bir şey sandım
Bengilik
duygusuna banıp azdım bir zaman
İnsanoğlu çok şeyde bir biriyle ortaktır
Kimi
davranışı var kendine de yasaktır
Gözden
ırak olan zat gönülden de ıraktır
Bu
sezişi gözleyen gözde sezdim bir zaman
Gelmek bir yarış ise gitmek de bir yarıştır
Gerginlik
yaratmayan bu ortamda barıştır
Alış
oğlu veriştir dünya karış karıştır
O
renkli tablosunu renksiz süzdüm bir zaman
Akıl
başta olunca dikkat ettim işine
Gördüm
ki salıvermiş niceleri peşine
Akil
işine bakar cahil ise dişine
İkisi
arasında sessiz gezdim bir zaman
Yanlış yapmamak için işi ehlinden sordum
Ancak
yine çok şeyi doğru iken ters gördüm
Güç
olduğuna kanıp yapmakla kafa yordum
Yıkmak
kolay derken de yürek ezdim bir zaman
İlk günden hırs elini şaşkın işime saldı
Katlanmayı
bilince sabır çevremi aldı
Alnıma
yazılansa bir bir başıma geldi
Sevince
varmak için gama dözdüm bir zaman
Bir
sözü hep bir sandım, onu etmedim iki
Yeniyi
yeni bildim, eskiye dedim eski
Altın
yere düşmekle değerinden düşmez ki
Bu
söze ne dokundum ne de bozdum bir zaman
Allah’ın
yeryüzünde ey insan sen deseni
Bir
atasözü ile gel işle sen de seni
Sen
olmaya açıl ki sezeyim sende seni
Ben
derken ben olmadım benden kızdım bir zaman
Bunca
uzatma Hasret gül ekmeyen gül dermez
Hakikati bulmayan
yanlışa perde germez
Demir tavunda gerek
son pişmanlık el vermez
Yoğa
yakalanınca vardan bezdim bir zaman[91]
Şehit
Onurla
anmalıyız senin gibi şehidi
Ölmeyen
milletimin sen biricik şahidi
Seninle
övünürüz sen bu milletin şanı
Sen
bu millet uğrunda kurban eyledin canı
Ona bağış can dedin
Şehit olup giderken
Yaşasın Türkmen dedin
Ölmemişsin
şehidim seninle varız biz de
Birlikte
çalışırız aynı yol aynı izde
Seninle
övünürüz sen yiğit sen kahraman
Korudun
bu vatanı bu milleti bir zaman
Hür soluğluyum dedin
Gidip şehit olunca
Türkmen oğluyum dedin
Bir
an bile bıkmadan engeller aşıyoruz
Özgürlüğe
koşarak sayende yaşıyoruz
Seninle
övünürüz saygılısın ey şehit
Bir damla Türkmen kanın
canlandırdı bin ümit
Kervanını sür dedin
Zillete daldalanma
Hür yuvanı kur dedin
Sen
gittin ey şehidim milletin kaldı ancak
Destan
olan adını bir an unutmayacak
Seninle
övünürüz köleliğe karşısın
Od püsküren dillerde
milletimin marşısın
Kansız bezenmez dedin
Şehit vermeyen millet
Hakkın kazanmaz dedin
Milletin
asil millet tarihi bir bütün ün
Sarsılmayan
ruhunda yaşayacaktır ruhun
Seninle
özünürüz sen yurdumun nişanı
Cennetine
bağışlar tanrım şehit düşeni
Gösterdin bu yol
dedin
Ben gittim sen ey
millet
Hür
yaşa hür ol dedin (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 72-73)
Şansımızı Yitirdik
Seninle
olmak güzel ancak olmuyor gülüm
Sensizlik ise beni
yakıp da kavuruyor
Katlanmayı becermek
ölümden daha ölüm
Yıkılmışım sam yeli
tozumu savuruyor
Bir
şeyler yapmam gerek ne yapabilirim ki
Sessiz bu hengamede
eli bağlı biriyim
Yenimi yansıtmıyor
hayatımdaki eski
Bir ölüden farkım yok
her ne kadar diriyim
Huzur
kapısı bana bir türlü açılmıyor
İlacıma gelmeyen
geciken doktor gibi
Neşesi engellenmiş
dünyama saçılmıyor
Büyüyen
hasretinin çekilmesi zor gibi
Bu
konumuzda artık laflarımı bitirdim
Daha ne konuşayım
daha ne söz edeyim
Sen yitirdiğin şansı
sonda ben de yitirdim
Senin için gelmiştim
sensiz nasıl gideyim[92]
Atatürk’ü Anarken
Neler
etmedin neler bu asil millet için
Bölünmez toprağında kurdun
cumhuriyeti
Sarsılmaz bir güç ile medeniyet
kerpicin
Elinle sıraladın ey Türkün
saltanatı
Ereğe
varmak için sırattan daha ince
Geçitleri
aştın ki ey ulu ey kahraman
Kurtuluş
yollarını çizince de bir gece
‘‘Ya istiklal ya
ölüm’’ buyruğunla söktü tan
Hakkında
bin bir destan yazılsa da hele az
O
kadar ulusun ki övülmek her an hakkın
Türk
Milletinin kalbi inan ki sensiz çarpmaz
Sen
ki ona herkesten daha yakınsın yakın
Milletinle
kaynaşıp bir güç ile şahlandın
Yadlara
el olmaktan kurtardın ana yurdu
Benden
sonra ebedi yaşayacaktır dedin
Sayende
aynı güçle vatan ayakta durdu
Bu
yurda, bu vatana çepeçevre sarıldın
Ölüm
cezası verdin yurda kıyana Atam
Gönüllerde
yerleşip başlar üstünde kaldın
Mutluluk
bağışladın ‘‘Türküm diyene’’ Atam
Yaşamak vardır Atam yaşam adlı canında
Yurdun
dört köşesinde duyulmaktadır sesin
Hep
dünya Türklerinin gönlünde vicdanında
Hala
yaşamaktasın hala yaşamaktasın (Hasret, Ulu
Türkmenim, 2012: 67)
Vefa Borcumuz
Şehrin
olan Erbilden başladı yolculuğun
Doksan
beş yıl sonra da son buldu Ankarada
Bir
Türkmen bir Erbilden ayrılmadı soluğun
İki
sıcak hasretin gömüldü bir arada
Ey şehrimin bilgini yüce filozof paşam
İsterim
ki ilminin gürlü odunda pişem
Hacettepe’nın
müstakbel Bilkentin ise yaşam
Hizmetini
saysam çok çok da vardı sırada
Ömür boyunca tüter yaktığın o ocaklar
Her
Türkmen yüreğinde sana bir sevgi saklar
Unutmak
ne mümküm ki hiç unutmayacaklar
Adını
yazacaklar gökde suda karada
Destanlaşan adını her abideden sordum
Tarihe
yerleşmeyen sana bir tarih ördüm
Ulu
bengiliğini yüce Kalede gördüm
Bir
de Çöl minaresi denen o minarede
Gelişin müjdeliydi açıldın ilme erken
Türkmenciliğe
bandın duygusunu sezerken
Telafer
Kirfi Kerkük Tuz Köprü Erbil derken
Ses
sadan yankılandı Semerkant Buharada
Şehrimin üzerinde açınca kanad ruhun
Bengi
olan adına ekler yeni ad ruhun
Sana
mutlu demek hoş cennet mekan şad ruhun
Anılır
her anıda yaşar her hatırada (Hasret, Erbil Buketi,
2012: 15-16)
Sevgi Bandım
Bunca yıllardan sonra açtım aşk
defterini
Ayrılığı okudum kavuşmak
sayfasında
Özlemlerim canlandı biçimsiz
safasında
Tırnağımla deşerken hatıralar
yerini
Neler ve neler andım
Kendimi
kurcalarken ıssız bir istasyonda
Herhangi bir vagondan el
sallamadım aşka
“Gelecek trendedir ki” bunu demekten
başka
Özledim özlemekten ne elde ettim
sonda
Ya boşuna mı yandım?
Her nasıl
davrandım da o umutla kaldım ki
Bir gün gelir kavuşur şu gönül
isteğine
O zaman abanırım mutluluk
direğine
Yarındır o gün desem daha yakındır belki
İçten bu söze kandım
Aşkı hiç de kınamam ancak budur
notlarım
Sevip sevmeyen gönül yaşama
bulmaz açar
Sevip sevilen gönül kanatsız göğe
uçar
Birinciyi sevdirip ikinciyi
kutlarım
Sevgi olacak bandım
Peygamber Buyuruyor (Hadisler)
Tövbe
etmeyen suçlu suçlarından ayılmaz
Hayırda
cimri olan hasenatı yayılmaz
Peygamber buyuruyor
komşusu aç yatarsa
Karnı tok olan kimse
hiç de mümin sayılmaz[93]
Umutlular
umudu engine serecekler
Hem de umutsuzluğa
perdeler gerecekler
Peygamber buyuruyor
duaya sığınanlar
Er geç umutlarına
kavuşup erecekler[94]
Yüzüne
leke salma bir yüzün var bir yüz ol
Her
karanlık geceye aydın olan gündüz ol
Peygamber
buyuruyor aldatan bizden değil
Sen
de müslüman kardeş davranışında düz ol[95]
Her
temiz insan için ahlak en mükemmel yol
Bu
yolda güzellikler istenilen kadar bol
Peygamber
buyuruyor İslam güzel ahlaktır
Gel
ahlakıyla kuşan bir ahlakı güzel ol[96]
Düşküne
yardım sağla murada yetsin bari
Darlıktan
çıkıversin acısı bitsin bari
Peygamber
buyuruyor insana merhamet et
Yüce
Allah da sana merhamet etsin bari[97]
Müjdeci
ol her zaman, bu hoş huyu bırakma
Başkasının
haline nefret gözüyle bakma
Peygamber
buyuruyor her insan kardeşinin
İşini
kolaylaştır güçleştirmeye kalkma[98]
Pak
kal iffet çulunu bir an üstünden soyma
İnsanlığından
utan sakın şeytana uyma
Peygamber
buyuruyor İslam büyük nimettir
Bu
İlahi nimetten kendini yoksun koyma[99]
Hayra
düşkün her gönül sınırsız bir diyardır
Müslüman
olan en çok hayırda bahtiyardır
Peygamber
buyuruyor hayra vesile olan
Hayrı
yapan gibidir ona da ecir vardır[100]
İyiliklerle
boyan hayr rengini tok etsin
İyiliğe
kapı aç sevabını çok etsin
Peygamber
buyuruyor her kötülük ardından
Bir
iyilik de yap ki hemen onu yok etsin[101]
Allah’a
sığananın derin çağrısı hudur
İslam
aşığı için peymamber aşkı sudur
Peygamber
buyuruyor benim için Allah’ın
Kulu
veya elçisi deyin doğrusu budur[102]
Huzurludur
İslamda kendini bulan kimse
Karanlıktan
kurtulur nuruyla dolan kimse
Peygamber
buyuruyor abdest imanın izi
Ölüm
acısı çekmez abdestli ölen kimse[103]
Her
evlat kulağında babasının sesidir
O
sesin yankısı da her zorlukta besidir
Peygamber
buyuruyor babanın çocuğuna
En
güzel armağanı üstün terbiyesidir[104]
Burda
ekmeyen biri orda barını dermez
Burda
pişman olmayan orda bağışa ermez
Peygamber buyuruyor
söz taşıyan birisi
Cezasını çekmeden
cennet yüzünü görmez[105]
Öyle uğraş ki her an kalbine iman dolsun
Gül de koyma yüzünden
sevgi çiçeği solsun
Peygamber buyuruyor
kalbini sağlıklı tut
Baştan tırnağa kadar
vücudun sağlam olsun[106]
Her
suça her günaha kesin şeytan nedendir
Kabahatlı o kimse ki
yolundan gidendir
Peygamber buyuruyor
her insan hata eder
En hayırlısı ise
erken tövbe edendir[107]
Dörtlükler
Kılavuz
dek gösterir kimi yolu dörtlükler
Kimi de çıkmazlara
açar kolu dörtlükler
Horyatlara sığmayan
çaresiz dertlerimi
Naçar
dile getirir hasret dolu dörtlükler (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 3)
Kimi
dörtlüklerimde birkaç damla gözyaşı
Kimisinde bir sancı
hep incitiyor başı
Onlarda her bir şeyim
onlarda gizlim saklım
Horyat
ile oldular şiirime temel taşı (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır, 2001: 4)
Ey
vergisi bol Tanrı’m, verdiklerin ne de çok
Ancak doymak bilmiyor
içimdeki bu çocuk
Bağışla bundan daha
fazlasını istersem
Çünkü kapından başka
gözüm bir kapıda yok (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001:13)
Dünyaya
gelmek bir suç onun cezası ağır
Bundan
müstesna değil ne kör ne lal ne sağır
İşlenmemiş
bu suçu boynundan atmak için
Affı seven suçu af
eden Allahı çağır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 14)
O
kadar yalnızım ki duyulmuyor havarım
Sanki dünya yüzünde
bir ben bir tek ben varım
Kurtar beni Allahım
bıktım bu yalnızlıktan
Senden başka birsine
hiç istemem yalvarım
Her
ne demişsem doğru demişim düz demişim
Ne yüze astar ne de
astara yüz demişim
Tapınağında gerçeğe
tapan bir gönlüm var
Hak deyişini bir
dinlemişsem yüz demişim
Erenler dek dünyayı ben de atmaya geldim
Gerçeğe tapıp hakka
doğru gitmeye geldim
Tanrım açık kapından
hiçbir an göz kesmedim
Suçum varsa bağışla
tövbe etmeye geldim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
15)
Yalanla
savaşırken bir gerçekte var oldum
Eşit bir biçimde de
insanlığa yar oldum
Özgür duygularımın
sarsılmayan gücüyle
Dosdoğru çalışmanın
zararına kar oldum
Kullar
gibi kendimi Allah’ın kulu gördüm
İlk günden de üstümde
gariplik çulu gördüm
Sabrımla her güçlüğü
yenebildim ise de
Ancak hasretlerimi
bir birden ulu gördüm
Ömrüme
çöken zulmet yaşamımı güç etti
İçimi kabuk edip
kabuğumu iç etti
Ne kadar da uğraştım
karanlıktan kurtulum
Kaderi güçlü çıktı
kaderimi hiç etti
Karanlık
dünyama son ışık belli olmazsa
Tükenmez hayatımdan o
zaman bu zor tasa
Bulunmamak üzere
yitkinliğe uğrarım
Göle düşmüş taş gibi
olacağım hülasa
Aynadan
neler umdum o ne gösterdi bana
Saydam görünümümü hep
döndürdü dumana
Yalancı olduğundan
çok da kuşkulanmıştım
En son yabancı oldu
bana lekeli ayna (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 16)
Derya
istemedim ki damlaya hasret kaldım
Böyle
bir şanssızlıktan umutsuzluğa daldım
İstesem
de hakkımdır, o çok görülmesin ki
Yoksa
neden bu kadar yaşama meyil saldım (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001:17)
Her
kime öğüt diye dedim yalana kanma
Doğru diyorsun dedi
sözüme de inanma
Öfkelenip yalana saldırınca
dur dedi
Bitmeyiz ki bizimle
bu kadar uyalanma (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 21)
Arama
besbelli bir adresim yok ki benim
Her yerde görünürüm
her bir yer sanki benim
Klasikte ararken
çağdaşlığıma şaşma
Yaşayan yeni benim,
ölümsüz eski benim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
25)
Benim
olan bu hakkı bilmem kime ödüyor
Haksızlıktan
gençliğim bile elden gidiyor
Ayna da gözlerime
yalancı görünmekte
Beni ben göstermeden
bana alay ediyor
Bir
hazan peşindeyim saçıma ak düşüyor
Çürümüş dallarımdan
sarı yaprak düşüyor
Üzülerek halime
gökyüzü ağlar iken
Eşsiz bu kaderime
kurak toprak düşüyor (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
26)
Mutluluğa
uçarken içimdeki güvercin
Bilmem bunca hasrete
böyle tutuldu niçin
Mutlu olup olmamı bir
kere olsun sorma
Kimler ki benim gibi
ağladı gülmek için (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
27)
Bir
gerçek peşindeyim rüyalardan bezmişim
Karanlıklar içinde
bir ışığı sezmişim
Yaşamıma bir anlam
vermek hevesindeyim
Önceden çemberinde
çok başıboş gezmişim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 28)
Bu
ağlayan gözümden silinmezse gözyaşı
Herhangi bir gülümse
sarmaz bu gamlı başı
Bir şadlık müjdesiyle
talihim gülmez ise
Gönlümün bitmez olur
hasretlerle savaşı
Kovulmaktan
söz açma nasıl ki kovulmuşum
Mutluluk diyarından
öyle de savulmuşum
Gama meydan okuyup
dertlerle güreşirken
Hasretler pencesiyle
kırılıp avulmuşum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 29)
Hasretle
tükenmek zor gamla bitmek zulüm iş
Yaşarken çılgınlıkla
söylenecek bu deyiş
Bir günü değil belki
bir anı boş tüketme
Bu kısa ömründe ki
çalış doruğa yetiş
Kimisi
yar elinden içti gönlü hoş oldu
Kimisi ki gamından
içti eli boş oldu
Kimisi de ben gibi
yaşam meyhanesinde
Erenlere katılıp
içmeden sarhoş oldu (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 30)
Ansızın
dökülürken kuru yaprağa döndüm
Sonbaharı andıran
ıssız durağa döndüm
Dertler beni
çiğnerken gam içerimi yiyor
Solgun hasretlerimle
kurak toprağa döndüm (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 31)
Yokluğunla
değil ki, varlığınla bana kal
Seninle
yaşayacak her an, her zamana kal
Her
sözüne razıyım yeter günün birinde
Deme
ki ben gittim sen ise yana yana kal
Her
neye vardım ise soluk soluğa vardım
Çok şükür ki ev eşik
çocuk çoluğa vardım
Serap aldatabilmez
yalan kışkırtmaz beni
Çünkü
dürüstlüğümle dosdoğruluğa vardım (Hasret, İnsanlık
Gözyaşımızdadır,
2001: 32)
Günlerim
hasretlerle çokta ağır geçiyor
Kader gam orağıyla
gençliğimi biçiyor
Geldikçe çok bir
şeyden soyutlaşıyorum ki
Yaşam beni harcarken
yudum yudum iciyor
Zamanı
betimlerken çizgili avucumda
Gördüm birçok
kimsenin eli vardır suçumda
Öç almayı düşündüm
ancak af padişahı
Öfkemi dindirerek
hakîm oldu burcumda
Bu
kez gönlümde değil hayalimde boşluk var
Ve bir anlamsızlığı
yansıtan sarhoşluk var
Bir gün bir saat
değil bir an bile görmeden
Bıktım artık demekten
mutluluk var hoşluk var (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 34)
Gel
bak diyorum yenileştim, her şeyim yeni
Taptaze yeni
duygularla sardım evreni
Aslında bunu senin
için yaptım güzelim
Çünkü ilk günden
yalnız sana vermiştim beni
Bilmem
ki unutulur bu kadar çektiğim dert
Yoksa çaresizlikten
kabarır bin bir hasret
Böyle acı bir ömre ne
bir ad vereyim ki
Her bir şeyi kupkuru
her bir davranışı sert
Öyle
bir yangındayım, dünyam bile yanıyor
Ancak kül olduğuma
bilmem kimler kanıyor
Söylemeye gerek yok
külüm savurulmada
Görmeyenlerse beni
henüz alev sanıyor (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 37)
Gerçeğe
inanarak dışı iç bilmiyorum
Garazla işlenmeyen
suçu suç bilmiyorum
Bir suç işlemişsin ki
diyorlar itiraf et
Ancak ne biçim bir
suç onu hiç bilmiyorum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
Öyle
umutluyum ki yakında kral olurum
Bütün halka bir
gözden bakıp misal olurum
İnsanlar arasında
eşitliği yayarken
Zengine aman verip
yoksula mal olurum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
39)
Nasıl
olsa değişmem bir biçimde yaşarım
Gerçeğe varmak için
doğru yolu aşarım
Bir an bile olsun ki
soyutlaşmam umuttan
Anlamlı umutlarla
yaşamayı okşarım
İnsanlık
seven gönlüm ne ağadır ne kuldur
Eşitlik bahçesinde
açılan bir ak güldür
Öyle ise ey insan
benim gibilerini
İnsanlık sevgisiyle
hem sevindir hem güldür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 40)
Bahardan
söz edemem ki onu yaşamadım
Yolcusu olmadan da
dağını aşamadım
Güz beni yıpratırken
kıştan ne umayım ki
Hasret odundan gayrı
bir odda pişemedim
Damla
desem ne çıkar gamım bir derya kadar
Çizgisinde ortaktır
felek, talih ve kader
Kuşkum yoktur coşarsa
beni hep boğacaktır
Ancak sakinliğiyle
bana veriyor keder
Emeklenen
aşkımı ninnilerle büyüttüm
Onu sıcak koynumda
horyatlarla uyuttum
Hasret sillesin
yerken bin bir gamla uyandı
O zaman yok aşkımı
kendimi de unuttum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
37)
Matem
gibi sevinç de kimi beni ağlattı
Bu duygu canevimi bir
duyguya bağlattı
İnsan hep insan için
yaşarmış doğru imiş
İnsanlık duyguları
ondan beni çağlattı
Sırtımda
bir dağ kadar hasret yükü duruyor
Kaderse belime hep
kırbacını vuruyor
Bu kadar tahammüle
ben bile şaşıyorum
Ya kim kendini benden
daha güçlü görüyor
Felsefemle
görgümle vardan, yoktan bilirim
Kimseler yanmaz bana
bunu çoktan bilirim
Günümüzde dostluğun
değersiz olduğunu
Sırtıma hep vurulan
gaddar oktan bilirim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
42)
Çok
kararsızsın gönül, kederin baştan aşkın
Sanki gam ormanında
kayba karışmış aşkın
Umut denen nesneye
bir tür yanaşmıyorsun
Doğrudan
bilmiyorum benim,yoksa sen şaşkın (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 43)
Onlar
bana bir şeyler söylediler gittiler
Sanki o şeyle bana
bir şeyler öğrettiler
Sözlerinden bir
varmış bir yokmuşu sezerken
Meçhule kavuşarak
maceradan bittiler
Biri
hakkımda bir laf etmiş, sorun o laf ne
Sonra açıklayın ki
demesinde insaf ne
Beni suçlu bulsanız
her cezaya hazırım
Yoksa anlayın ona
karşı bendeki af ne (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 44
Gelerek
neler duyduk, daha ne duyacağız
Giderek de doğanın
hükmüne uyacağız
Son gidiş elbette ki
ilk geliş gibi olur
Her bir nesneyi yerli
yerinde koyacağız (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 45)
Sorma
dünyaya nasıl geldiniz, işte geldik
Darmadağın
bir halle yorgun bir işte geldik
Şansımıza
küserek bahtımızdan fayda yok
Vakit
geç gecikmişiz çok geç finişte geldik (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
46)
Bir
gündeyim bilmem ki ölü kimdir diri kim
Birini tanıyorsam
acaba o biri kim
Yaşam bile kaybolur
çirkinlikler içinde
Öyle bir pislikteyiz
temizler bu kiri kim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 47)
Yalnızlık
ne demektir ne de kolay bir soru
Yanıtı o kimsede ki
onu yakmış koru
Yarsız dostsuz
yoldaşsız yaşamak ölüm demek
Vay onun başına ki
onu tutarsa toru
Bayram
ne güzel bir söz ne sevimli bir deyiş
Sevgiyle alkışlanır
gölgesindeki barış
Ne kadar da yolunu
gam engellerse dostum
Bıkmadan benim gibi
mutluluk için yarış (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
48)
Bana
benzemez isen darılacak ne var dost
İçler bir olmaz kimi
dar kimi de bulvar dost
Ben olmak için sakın
uğraşma olamazsın
Sen olmak için yalnız
Allahına yalvar dost (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
49)
Sırrımızı
her kime bildirdikte ne yaptık
Umutsuzluktan başka
demem bir şeye çarptık
Bu uğurda ne desek
nefiledir sözümüz
Çünkü biz kendimizden
tek kendimizi kaptık
Hem
akıl hem deliyle içtiğimden demem iç
Ondan sana gelmez ki
umut ettiğin sevinç
Ne kadar ayık isen o
kadar değerin var
Yoksa da insanoğlu
sarhoşlukla olur hiç (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 50)
Âşık
hasret çekmeze aşkı noksan sayılır
Noksan kalınca aşkı
kötülükle yayılır
Âşık aşk hasretiyle
tutuşup kavrulurken
Kül oluncaya kadar ne
ölür ne ayılır
Aşkın
hasreti yanar içimde bir kor gibi
Hoşluğunu görmeden
kalmışım bir kör gibi
Gençliğimi harcarken
bugün ondan yoksunum
Emeğimi hiç etti
davrandı nankör gibi
Yar
olmasa, gökyüzü gözüme kara perde
Güneşsizim aysızım o
olmayan her yerde
Aydınlık hasretiyle
yaşarken bunca yıllar
Karanlıkta kayboldu
gözlerimdeki fer de (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
51)
Sevgiye
tapan kimse sürer saltanatını
Engininde koşturur
sevda adlı atını
Büyüyen sevgisini
dünya bile kapsamaz
Zirveler hep yansıtır
arşa yakın katını (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 52)
Birinin
sevgisine inandı, kandı gönül
Başka şey yokmuş gibi
hep onu andı gönül
En son bir gün bu
sevgi biterse ne yapacak
Bu korkuya düşerek
tutuştu yandı gönül (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 54)
Sevimli
bir duygusun aşk dolu düşüncesin
İşvesi hoş nazı hoş
davranışta incesin
Seni kendimden fazla
severim buna şaşma
Bir ben bilirim seni
ben bilirim nicesin
Sen
bana gereksin yar hayalin bir tür yetmez
Sana olan özlemim
gelmez isen de bitmez
Bir böyle yayılmış ki
ihsasın vücuduma
O his sesinden başka
hiçbir sesi işitmez
Var
ise seninle var yoksa da yok yaşamak
Sensiz zifiri kara seninle
ak yaşamak
Bunu sezdiğin zaman
gecikmeden bana gel
Yolumuza kurmadan bin
bir tuzak yaşamak (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
55)
Sensiz
var olan yaşam benim için yok gibi
Aldığım her bir soluk
diken gibi ok gibi
Senin ile kavuşmak
kaderimde var ise
İnan ki bakıyorum ona
gözü tok gibi (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 58)
Böyle
olur muydum hiç darda bırakmasaydın
Kül olup savrulurdum
aşkımı yakmasaydın
Öyle ki pişman ettin
beni aşktan sevgiden
Keşki o pencereden
yüzüme bakmasaydın (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
60)
Sevmek
güzel bir duygu sevilmek güzel nesne
Ne kadar sevebilsen
sevilsen de sev yine
Harika bir biçimde
aşık oynar rolünü
Doğru temiz bir aşka
gönül olursa sahne (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
Ne
sağırım ne dilsiz ne de bir gözüm kördür
Sen
ben olma kavgasın biraz olsun da durdur
Böyle
bir davranışı yar hiç de kolay sanma
Seni
kaybetmek zorsa beni bulmak da zordur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 63)
Önceki
ozanların koşuğu sevgi kokar
Lafları
kalbten kalbe gizli gizlice akar
Duyguyla
okundukça hem gözleri ağlatır
Hem
de seven yürekte dumansız bir od yakar (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 64)
Aşığınım
ey afet seni sevmek kaderim
Seninle
var olurum sensizliğe yok derim
Sevişip
kavuşurken benim olduğun zaman
Bir
gün içinde biter bu bin yıllık kederim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
64)
Sevecen
bir gönlüm var o aşkınla yaşıyor
Ancak eşsiz aşkını
hasretlerle okşuyor
Yeter ki sen üzülme
senin için gam çekmek
Her halde benim için
bir kolaylık taşıyor
Öyle
yayılmışsın ki her yerde görünürsün
Dağda çölde denizde
ve kırda görünürsün
Büylü görüşünle öyle
şaşırtıcısın
Kaybolunca üzülmem ki
bir de görünürsün (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
Önceden
benim ile nasıl idin öyle kal
Aşkımıza
can veren sözü bir de söyle, kal
Gönlümde
yerleşirken gözüme çizilmişsin
Seni
böyle sevmişim değişilme böyle kal (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
67)
Seni
böyle şen görmek ne de mutlu bir hazdır
Çünkü
sevimli aşkın çekilenecek nazdır
Uğrunda
her acıya gönülden katlanırım
Yok
demem benim için senin gibi çok azdır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 69)
Sensiz
yaşam denilen nesnenin adı yoktur
Acı olan tadından
başka bir tadı yoktur
Seninle her şey
gerçek yaşamak bile güzel
Sendeki sevgide de
büyüyle cadı yoktur
Severken
sevilirken özveride ayıldık
Ondan aşkın en güzel
bir örneği sayıldık
Sevgisizlik çağında
sevgiyi yaymak için
Dar köşelere değil
enginlere yayıldık (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 71
Doğru
diyorlar yaşam kimi şaka, alaydır
Ancak sensiz yaşamak
bir çıngarlı olaydır
Sensin Türkmen
gönlümün ilk ve son tutanağı
Sen olmaz isen artık
çökmesi çok kolaydır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
Aşkın
da hoşluk gibi ömrü kısadır dostum
Duygusu mutluluksa
işi tasadır dostum
Kimi nedensiz hicran
engeller kavuşmayı
Suçsuz canları yakar
bu ne yasadır dostum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
76)
Ayrılık
yaman deyiş sözü bile hoş değil
Şarabını içmeyen
ayıktır sarhoş değil
Çilesine katlanan
aşkına umut bağlar
Çünkü o bilir sevgi
dolu bir şey boş değil (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
77)
Kimi
yorgun omuzda yamalı şaldır ömür
Kimi
devletli başa gölgeli daldır ömür
Ona
güvenmek yalan ona teşebbüs hayal
Çünkü
her varı yoğa götüren saldır ömür
Dünyaya
anlam gözü ile bakan yok derler
Anlamsız
olduğuna inanan da çok derler
Ben
derim ona fani yalan söyleyenler de
Yanılmamışlar
onlar yalnız hakka hak derler (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 78)
Bir
hanın konuğuyuz ergeç ordan göçeriz
Acı bir hatıradan
başka kalmaz bizden iz
İsmimiz anılır ya
anılmaz belli değil
Çünkü ömür bir yalan
yaşamsa çözülmez giz
Ömürdeki
dört mevsim kimine çok hoş gelir
Kimine
dört mevsim yok bin bir ömür boş gelir
Bu
düzensizliğe bir anlam verilmeyince
Bana
tek dünya değil evren bile loş gelir (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
80)
Bir
gün olsun içi dış dışı da iç bilmedim
Ancak o dünya denen
sırı hiç hiç bilmedim
Ne anasını gördüm ne
babasın tanıdım
Yine
de ben dünyayı bir türlü piç bilmedim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
82)
İki
kapılı hanın ümitsiz konuğuyum
Mutluluğunda
azı hasretinde çoğuyum
Bu
sırları çözmeye gücüm yetmiyor çünkü
Bir
yokun varı isem bir varın da yoğuyum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
83)
Yaşam
yolunda ömrüm kervanını yavaş sür
Nerede
olduğumu bilmek istiyorum dur
Gördüklerim
elemden çileden başka değil
Cevap
ver soruyorum yahu nerde bu huzur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
85)
Yaşamı
yalan bilen bir filozofa dedim
Gerçek yolu neresi
söyle oraya gidim
Bilmem bilen var ya
yok onu da bilmem dedi
Yanıtına
şaşınca onda eyvayı yedim
Şu
ömür denen sırra bulamadım bir çözüm
Bu
uğurda kayboldu hem benliğim hem özüm
Yükü
ağır dağ idim yıkılıp parçalandım
Hasretler
rüzgarıyla savurulmada tozum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 86)
Gerçek
denilen nesne ne kadar da ağırsa
Çok kolay benimsenir
vicdanları çağırsa
Gerçeksiz bir yaşamın
çığlıkları duyulmaz
Ne kadar ses çıkarıp
figan etse bağırsa
Olur
dediklerimin kimi de belki olur
Üçte gerçekleşince
bir olur iki olur
Bin bir ümit peşinde
yeniliği okşarken
Yaşamım köhneleşir
yaşamak eski olur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 87)
Hoş
gelen meyhaneye bir içip bir hoş gitti
İşini
bilmeyen de aşırdı sarhoş gitti
Kimisi
coşa gelip duvara bir şey çizdi
Kimisi
de çökülüp silinerek boş gitti
Her
nasıl geçse zaman mutlu ol, mutlu yaşa
Gamlı olsan da bile
yine umutlu yaşa
Yaşarken yaşamanın az
buçuk tadın çıkar
Yayan gelmiş isen de
çalış ki atlı yaşa (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 88)
Başlayan
her bir nesne nasıl olsa bitecek
Kılavuzu olan bir
yolcu sanma yitecek
Bu yaşam okulundan
bir şeyler öğrendim ki
Kanımca sorunların
çözmesine yetecek
Gelmek
gibi ey insanoğlu bir gitmek de var
Bu ilk menzilden o
son menzile yetmek de var
Doruğa ulaşırsan adın
ölümsüzleşir
Yoksa sessiz sedasız
böyle bir bitmek de var (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 89)
Bu
yaşam sahnesinde kim rolünü hoş oynar
Kimisi dolu dolu
kimisi de boş oynar
Kimi anlamsızlığa bir
anlam vermek için
Bir ayığın rölünü iki
üç sarhoş oynar (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 90)
Seslenmek
ister isen hak uğrunda sese gel
Sesinle söküversin
hakkı saran bu engel
Son bir kez
haksızlığı silip hak etmek için
Hakla kuşanıp güçlen
haksızlığa vur çengel
Doğru
olmazsan dostum yaşam seni küstürür
Kırdığın her yalanı
ergeç gerçek susturur
Ondan pişman olmanın
yararını görmezsin
Haksız yediklerini
sana zaman kusturur
Onarabilmez
isen yıkılmış sarayını
Bu kadar da artırma
hasretini vayını
Nasıl olsa yaşamı
böyle başaramazsın
Çalış ki mutluluktan
biraz da al payını (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 91)
Oyuncu
olan kimse üstlenen rolü oynar
Oyuncu olmayan da sağ
söyler solu oynar
Yaşamın belirsiz ve
belirli sahnesinde
Bir dirinin rolünü
bazen bir ölü oynar
Dünya
kimlere gülmüş, bir de ki bana gülsün
Ancak ağlatsa beni
ağlamam bunu bilsin
Dönüp de söylerim ki
saklamaya kalkmasın
Yitirse ben gibini
zordur bir daha bulsun (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
92)
Kimi
hazin bir nağme, kimi hoş sestir ömür
Kimi de çılgınlara
bitmez hevestir ömür
ir göz açıp yummaya
benzetilirse, doğru
Beş demem üç de demem
bir tek nefestir ömür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 93)
Kimseye
gül demedim, güle layık biri yok
Diken kokanların da
gönüllerde yeri yok
Cansız duygular ile
mahkûm olanların da
Şayet aralarında
yaşayan bir diri yok (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 96)
Dünya
kimseye yardım etmemiştir etmez de
Çile vermekten bitmez
gam vermekten bitmez de
Umutları hep boşa
çıkarmaya çalışır
Bunda da muradına hiç
sanma ki yetmez de
Dünya
insan gönlünde dumansız, külsüz közdür
Bakışından doymayan
bir yürektir bir gözdür
Yaşamak dedikleri o
güzellik o neşe
Sahte
bir gülüş ile manasız bir boş sözdür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
97)
Bahçemdeki
dallara isterdim ki konsun kuş
Ne
yazık ki onları hep yuva yapmış baykuş
İğrenç
sesleri bana bir şeyler anlatıyor
Yorumunda
sadece bir varmış bir de yokmuş (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 98)
Yanlış
olmasın diye okuyamam hiç yüzü
Hele ki yaklaşamam
zor okunur iç yüzü
Bir türlü değişilmez
içteki acı gerçek
Dünyayı
güldürse de yalancı sevinç yüzü (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
99)
Ne
ekti isem yalnız onu biçtim biçinde
Kısmete
kanın benim gibi yeyin için de
Kambur
felekten memnun olduğumu sorsanız
Derim
ki “dünya yansa yorganım yok içinde” (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 100)
Ölüm
her şeyden yakın sanma dostum uzaktır
Naçiz yaşam insana
iki kısa duraktır
Alırız yaşamaktan
belki çok bir isteği
Ancak son isteğimiz
yakin kara topraktır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
Haksızlığa
dalarsan kendini kaybedersin
O
vakit uçuruma doğru kayıp gidersin
Ayıldığında
zaman geçmiş olacak artık
Onda da bakarsın ki
başıboş derbedersin[109]
Ahlak
çığırından yan çıkan zavallı insan
Her
bir tamam işine mutlak alır bir noksan
Zorluklar
karşısına çıkar her defasında
Uğraşıp
hayatını asan etse de asan[110]
Sevgiyi
bilmek için dere geçip dağ aştım
Açıklarından
köpüp gizemlerinden taştım
Bu
kadar şaşırtıcı olduğunu bilmedim
Kendimde
değilim ki öyle elinden şaştım[111]
Ben
bendeyim ben bende orta yerde bir ben var
Benle
ben arasında örülmemiş bir duvar
Bengilik
dünyasında öyle bir ben olmuşum
Benliğimi
sarsıtmaz ne insan ne canavar[112]
Yaşamak
şerbet olsa zehir olsa içeriz
Kollu
yoksa da kolsuz gömleğini biçeriz
Nasıl
olsa bıkmayız gerçeği aramaktan
Bulsak
da bulmasak da yalanından geçeriz[113]
Bu
hal böyle mi gider nedir bunun sonucu
Yoksa
hoş yaşamanın atıldı mı pabucu
Bu durumdan perişan
olan her bir kimsenin
Gayrı duaya bile
açılmıyor avucu[114]
Suyu
şor bu kuyumuz şirin kuyumuz değil
Bu
kirlenen su ise bizim suyumuz değil
Biçim
ve kılığımız değişmemiş ise de
Katılaşan
huyumuz eski huyumuz değil[115]
Bilmem
korku getirdi bizleri böyle dize
Yoksa
neden bu kadar sıkı bağlandık gize
O düşman bizden değil
gölgemizden korkardı
Evvel böyle değildik
ayol ne oldu bize[116]
Ey
sesimi işiten ey çığlığımı duyan
Bu gaflet uykusundan
uyan artık bir uyan
Bunu bil ben gidersem
kesin sen de gidersin
Gel benimle atlı ol
bu kadar kalma yayan[117]
Susmak
anında dostum konuşmak fayda vermez
Eylem
zamanında da lakırdı, laf iş görmez
Bu dünyada her bir
şey karşılıksız değil ki
Karşılık olmadan da
kimse murada ermez236 [118]
Kimi
bugün kendini övüp bir şey sanıyor
Kimi
bir çıkar için yüz yalana kanıyor
İşte
bu gibilerin umursamazlığından
Tutuşarak bu evren
cayır cayır yanıyor[119]
Ben bana takılmışım başkasına gerek yok
Bana
bengiliğimden gayrı özgün erek yok
Bu
benlik bana özgü bana hastır bana has
Benim
gibi onu da taşıyacak yürek yok[120]
Kervandan geri kaldık belirsiz yoldayız hey
Yolda
sağdayız derken bir bakıp soldayız hey
Yolcuyuz
doğru, ancak gittiğimiz yol meçhul
Yaşam
hengamesinde kaybolan koldayız hey[121]
Düşünmekle yürüyen
yola kılavuz olur
Her bir engeli aşar, her bir fikre uz olur
İnsan o zaman görür yaşamak lezzetinde
Tatlı yaşam nasıl ki
tatlandıran tuz olur[122]
Ne
oldu ele uydun, bana uymadın yazık
Benimle bu temele bir
taş koymadın yazık
Uyman için her yerde
horyat ile bağırdım
Bana kulak asmadın
beni duymadın yazık[123]
Haklı
olmak istersen hakka doğru ak işte
Dünyanı aydınlatsın
kandilini yak işte
Sözünde ve işinde
haklı çıktığında da
Umut dolu bir gözle
hak yüzüne bak işte[124]
Bana
kafa taktınsa gel beni bende ara
Tanrının nakşettiği
müthiş desende ara
İpucunu buldunsa
birçok sırrı çözersin
Onda da sana derim
git seni sende ara[125]
Uğraş
ki basiretin mantıkla zenginleşsin
Darlığı yok edecek
dostluğun enginleşsin
Öfke zarar getirir
inatsa işi bozar
Sakin sakin kımılda
hayatın dizginleşsin[126]
Hüsam Hasretin Yazdığı On beş Heceli Şiirlerinden:
Kız
Ta
ezelden aşk köküne bağlanmıştır kökümüz
Bir olduysa ki
gönlümüz çok azlaşır yükümüz
Güzel güzel dilimizde
besteleşir türkümüz
Bugün benim, yarın
senin geçer hayat böyle kız
Benim olsan şeninim
ben kararın ne söyle kız
Seviştik
bir can olmaya artık yeter ayrılık
Daha bizi n’eylesin
kız bundan beter ayrılık
Kavuşursak birleşiriz
bizden biter ayrılık
Sarmaşırız doya doya
el ele kol kola kız
Aşk şehrine varmak
için hep düşeriz yola kız
Ulu
Tanrı bağışlamış bir muhabbet yar bize
Başaralım sevgimizi
yaklaşmasın zar bize
Gül çiçekle
süslenirsek daha neyler har bize
Baharın da müjdesiyiz
her sevdalı güle kız
Şad
oluruz hep gelince aşk bülbülü dile kız (Hasret, Hasret, 1984:
105)
Biliyor
Çakır
diken arasında bir lale gül soluyor
Bağban gamlı bülbül
üzgün bu sırrı kim biliyor
Konca ise açılmadan
ölümünü buluyor
Yaprak dökük dallar
küskün bu sırrı kim biliyor
Hayat
aşkı her sevgiden büyüktür ki söylerler
Yaşamadık mutlu bir
gün bu sırrı kim biliyor
Bir görüşte dostu
düşman, düşmanı dost eylerler
Kader kötü talih
düşkün bu sırrı kim biliyor ( Sarıkahya, Çağdaş Türkmen Şairleri,
1988:101)
Ne Sen
Ne
sen kaldın sözün üste ne unuttum ben seni
Sanıyordum ela gözlüm
canan seni can seni
Gidişinle seven
kalpten ayırdın ki sen seni
Bilmez idim aramızda
kötüler var engel var
Acımadan aşkımızı
parçalayan çengel var
Sen
ki beni seviyordun söyle neden ayrıldın
Kaderinden kıskandın
mı yoksa aşktan darıldın
Böyle bilmem ne
olmuştur ayrılığa sarıldın
Bilmem seni ne
değişti niçin böyle yan düştük
İki tende bir can
iken iki ayrı can düştük
Gel
bir de yar bari bitsin bu gam bu dert bu çile
Sevgi dolu şarkımızı
yeni baştan al dile
Söyle doğru aşkın
sonu kavuşmaktır sevgile
Ben de deyim gel bana
gel kavuşalım sevgilim
Sevgimizi bin bir
gece konuşalım sevgilim[127]
Ayla Kızım
Hoş
gelipsen Ayla kızım bugün mutlu evime
Yeni baştan neşe
saldın bu umutlu evime
Bir ak çiçek
bağışladın gül söğütlü evime
Gelişin hoş isterim
ki yaşamın da hoş olsun
Tüm şadlıklar tüm
sevinçler yüreğinde yer bulsun
Burnu
fıstık kaşı kaytan gözü ela kızım var
Yanağı al dudağı bal
şirin bala kızım var
Boyu reyhan saçı
sümbül güzel Ayla kızım var
Ay cemalin güneş
yüzün gören desin maşallah
Küçük yaşın yüz yıl
olsun bin yıl olsun inşallah[128]
Fuzuli
Ey
atalar yadigarı ulu koca Fuzuli
Ey dedeler heyacanı
şiiri yüce Fuzuli
Fikri açık duygusu
hoş sözü ince Fuzuli
Şiir sende nesir
sende her şey sende güzeldir
Hepisinden değerlisi
gazellerin özeldir
Gelmemiştir,
gelmeyecek senin gibi bir şair
Sağlam
bir dil doğru bir aşk sahibisin ey mahir
Eserlerin
ölmek bilmez kalacaktır ki zahir
Şiir
sende nesir sende her şey sende güzeldir
Hepisinden
değerlisi gazellerin özeldir
İzinde
hep koşuyorsak bugün bize ne mutlu
Seninle
de yarın için umutluyuz umutlu
Yayan
olan şiirimizi atlı ettin Bayatlı
Şiir sende nesir
sende her şey sende güzeldir
Hepisinden değerlisi
gazellerin özeldir (Hasret, Türkmeneli Gazetesi, 1998: S.90)
Eski Şehrim (Güfte)
Kalenin
dar buruğunda[129] kaldı eski masallar
“Abdulhıyar kızı”[130]
ordan paşaya mendil sallar
Geçmişe kavuştu
dostlar o sevdalı visaller
Dünya durdukça
tükenmez şehrimin hatırası
Sultan Muzafferi yada
salar Çöl Minaresi
Bin
bir hasret can çekişir şehrimin havasında
Horyatlara kurban
olur “Mişkonun”[131]
hoş sesinde
Yine hayat yenileşir
yaşamak nefesinde
Dünya durdukça
tükenmez şehrimin hatırası
Sultan Muzafferi yada
salar Çöl Minaresi (Hasret, Erbil Buketi, 2012: 189)
Var
Aşkın
deryasına daldım boğulmaktan korkum var
Ne gündüz başım
rahattır ne de gece uykum var
Hatasız
aşk yanlısıyım sevgide kusur etmem
Aşkımda rıya bulunmaz
varım yoktur, yokum var
Kaderden
söz açma bana yazılan başa gelir
Şansa bir tür
güvenemem ters dönecek çarkım var
Aşk
insan için bir nimet doğru ben diyorum ki
İnsanım ancak benim
birçoğundan da farkım var
Aşkı
diyen horyatlarım dillerden düşmez iken
Aşkımı
ebedi kılan bir de bengi şarkım var[132]
Dörtlükler
Söylenmemiş
duyulmamış şiiri size getirdim
Çözmek
için bin bir gizi bir tek gize getirdim
Dedem
Korkut dün bana bir Dumrul gibi ad verdi
Bugün
onu ölümsüz bir canlı ize getirdim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
24)
Çoğumuz
gittiği gibi azımız da gidecek
Nazımızı çeken olmaz
nazımız da gidecek
Bin bir olan arzumun
biri gerçekleşmezse
Dünyaya
yaşama olan hazımız da gidecek (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
45)
Seven
gönlümde neler yapıldı neler yıkıldı
Suçsuz bir sevda
günahsız bir aşk oda yakıldı
Bir zamanlar ki aşkın
en güzel köşk sarayydı
Ne yazık bugün ıssız
yıkık bir iz bırakıldı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:
62)
Hüsam Hasretin Yazdığı On altı Heceli Şiirlerinden:
Bir Gün - Şarkı
Biliyordum
seven gönül sensiz feryad eder bir gün
Bir teselli diye
dedim yar seni şad eder bir gün
Korkum dedi o halimi
bundan berdad eder bir gün
Teselliyle bir de
dedim yar seni şad eder bir gün[133]
Bir Dörtlük
1. Yaşıyorum ancak bilsen ne biçimde
yaşıyorum
Bu küçücük yüreğimde
bin bir hasret taşıyorum
Söylüyorlar yalan
tatlı gerçek acı olurmuş ki
Yaşamın da bu sırrını
anlamadan şaşıyorum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,
2001: 31)
Keşke
Böyle
acı bir biçimde gittin gitmeseydin keşke
Mezar yolun
tutmasaydın gözden yitmeseydin keşke
Yapayalnız
giderken bir el sallayanın olmadı
Dönşsüz bu yolculuğu
hiç de etmeseydin keşke
Ecel
seni çağıranda hep birden sağır olaydın
Gurbet elde bu nidayı
hiç işitmeseydin keşke
Doğru
her bir eserin ki seni bengi kılacaktır
Ancak bitmek böyle
değil böyle bitmeseydin keşke
Her
bir horyat çağırışı yani sen sensin demektir
Bundan derim ki bu
kadar horyat ötmeseydin keşke
Türkmen
şarkı sanatının ayı güneşi idin sen
Bizden çok uzakta
böyle sessiz batmasaydın keşke
Kaderden
ya da felekten sitem etsem ne çıkar ki
Ah dostum böyle acı
bir sona yetmeseydin keşke[134]
Hüsam Hasretin Yazdığı Yirmi Heceli Şiirlerinden:
Ne Zaman
1. Yoruldum artık yorgunum işte döneceğim
yurduma ne zaman
Çok çaresizim bilmem
ki çare bulacağım derdime ne zaman
Uzun yıllardır
düşmüşüm gamı yansıtan hasretlerin ardına
Usandım bıktım yahu
diyorum şadlık düşer ardıma ne zaman (Hasret, Sende
Buldum, 1986: 77)
[38] Kasap
ailesi, Erbilin en meşhür Türkmen ailelerinden bir ailedir.
[39] Bostancı
anlamına gelen Cevan ailesi de Erbilin ailelerinden biridir.
[40] Şairle
görüşme, Erbil, 05.03.2016.
[41] Erbilin en
eski ve en büyük mezarlıklarından biridir.
[42] Yedi Nisan
Mahallesi Erbil Şehrinin kuzeyine düşen bir mahalledir.
[43] Şairle
görüşme, Erbil, 25.03.2016.
[44] Hüsam
Hasret, Kapı, basılmamış eser.
[45] Hadi Altuncu, Hasret İçin Bir Şiir, basılmamış eser.
[46] Şairle
görüşme, Erbil, 07.04.2016.
[47] Hüsam Hasret, Adsız
Mevsim, basılmamış eser.
[48] Zil: Kuytu
[49] Şairle görüşme,
Erbil, 24.04.2016.
[50] Horyat okuma usullerinden bir usûl olup Erbilli ses
sanatçılarına özgüdür.
[51] Bu sözcük, (beş dizeli yap) anlamına gelen ve bu
kelimelerden türetilen bir sözcüktür.
[52] Şairle görüşme, Erbil, 09.05.2016.
[53] Şairle görüşme, Erbil, 11.06.2016.
[54] Hüsam Hasret,
Seviyorum, basılmamış eser.
[55] Hüsam Hasret, İz
Olmak, basılmamış eser.
[56] Hüsam Hasret,
Gibisin, basılmamış eser.
[57] Hüsam Hasret,
Yerinde, basılmamış eser.
[58] Hüsam Hasret, Yolun
Sonuna Hasret, basılmamış eser.
[59] Hüsam Hasret,
Hicran, basılmamış eser.
[60] Hüsam Hasret, Gel Bırak
Gönül (Güfte), basılmamış eser.
[61] Hüsam Hasret,
Karanlık Bahtım, basılmamış eser.
[62] Gül ile
[63] Hüsam Hasret,
Çizilen Gönül, basılmamış eser.
[64] Hüsam Hasret, Yar,
basılmamış eser.
[66] Hüsam Hasret, Kapı, basılmamış eser.
[67] Hüsam Hasret, Okulum, basılmamış eser.
[68] Hüsam Hasret, Bende, basılmamış eser.
[69] Hüsam Hasret, Dünyaya Baktım, basılmamış eser.
[70] Hüsam Hasret, Kapı, basılmamış eser.
[71] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler), basılmamış eser.
[72] Hüsam Hasret, Erbilde Bayram, basılmamış eser.
[73] Hüsam Hasret, Olsun
(Beddua), basılmamış eser.
[74] Türk şairi Bekir
Sıtkı Erdoğan.
[75] Irak’lı Türkmen şair
Nesrin Erbil.
[76] Hüsam Hasret, Hancı,
basılmamış eser.
[77] Hüsam Hasret, Dost
Olalım Dost, basılmamış eser.
[81] Yüzleşmedi
[82] Önünde
[83] Hüsam Hasret,
Sevgimiz (Güfte), basılmamış eser.
[84] Hüsam Hasret, Bilmedim (Güfte), basılmamış eser.
[85] Hüsam Hasret, Adsız
Mevsim, basılmamış eser.
[87] Peygamber efendimiz
(s.a.s)in şehri.
[88] Hüsam Hasret, Yeter Artık, basılmamış eser.
[89] Hüsam Hasret, On Şiir Bin Dize, basılmamış eser.
[90] Hüsam Hasret, Amirli Böyle Dedi, basılmamış eser.
[91] Hüsam Hasret, Bir
Zaman (Atasözü destanı), basılmamış eser.
[92] Hüsam Hasret,
Şansımızı Yitirdik, basılmamış eser.
[93] Hüsam Hasret,
Naatlar (Dini Şiirler) 1, basılmamış eser.
[94] Hüsam Hasret,
Naatlar (Dini Şiirler) 3, basılmamış eser.
[95] Hüsam Hasret,
Naatlar (Dini Şiirler) 5, basılmamış eser.
[96] Hüsam Hasret,
Naatlar (Dini Şiirler) 7, basılmamış eser.
[97] Hüsam Hasret,
Naatlar (Dini Şiirler) 8, basılmamış eser.
[98] Hüsam Hasret,
Naatlar (Dini Şiirler) 9, basılmamış eser.
[99] Hüsam Hasret,
Naatlar (Dini Şiirler) 10, basılmamış eser.
[100] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 11, basılmamış eser.
[101] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 13, basılmamış eser.
[102] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 14, basılmamış eser.
[103] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 15, basılmamış eser.
[104] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 17, basılmamış eser.
[105] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 18, basılmamış eser.
[106] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 19, basılmamış eser.
[107] Hüsam Hasret, Naatlar
(Dini Şiirler) 20, basılmamış eser.
[109] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 1, basılmamış eser.
[110] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 2, basılmamış eser.
[111] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 3, basılmamış eser.
[112] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 5, basılmamış eser.
[113] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 7, basılmamış eser.
[114] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 11, basılmamış eser.
[115] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 12, basılmamış eser.
[116] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 13, basılmamış eser.
[117] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 14, basılmamış eser.
[118] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim
26, basılmamış eser.
[119] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 28, basılmamış eser.
[120] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 30, basılmamış eser.
[121] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 37, basılmamış eser.
[122] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 39, basılmamış eser.
[123] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 41, basılmamış eser.
[124] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 46, basılmamış eser.
[125] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 50, basılmamış eser.
[126] Hüsam Hasret, İnci
Tanelerim 52, basılmamış eser.
[127] Hüsam Hasret, Ne Sen,
basılmamış eser.
[128] Hüsam Hasret, Ayla
Kızım, basılmamış eser.
[129] Dolambaçlı mahalle
[130] Eskiden Erbilde
anlatılan halk masallarından biridir.
[131] Erbilin en ünlü ses
sanatkarıdır.
[132] Hüsam Hasret,
Gazeliyat (Gazeller), basılmamış eser.
[133] Hüsam Hasret, Bir
Gün, basımamış eser.
[134] Hüsam Hasret,
Yaşar’ın Destanı, basılmamış eser.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar