Print Friendly and PDF

HÜSAM HASRETİN HAYATI VE ŞAİRLİĞİ

 

Hazırlayan: Mohammed Azeez İsmael İSMAEL

Hüsam Hasretin Ailesi

Hüsam Hasret hem baba hem de anne tarafından Erbillidir. Babası Yasin İzzettin Reşit, Erbilde ünlü ve tanınmış “Kasap” ailesine mensuptur.[38] Annesi Sabriye Hanım da Erbil Kalesinin Tekye küçesinin (mahallesinin) sakinlerinden Yunus Cercis Cevanın kızıdır.[39]

Hüsam Hasretin Babası

Hüsam Hasretin babası Yasin, nüfus cüzdanında yer alan bilgilere göre 1930’da Erbil Araplar mahallesinde doğmuştur. Okuma yazması olmayan Yasin çocuk yaşından beri baba mesleği olan kasaplıkta çalışmıştır. Baba Yasin İzzettin ile anne Sabriye hanım da birer Türkmen ailesi olan Erbilin tanınmış Kasap ve Cevan ailelerine mensuplardır.

Babası gençlik yaşlarından beri Türkmen davası ile ilgilenmiş, Erbilde Türkmen sorunlarıyla ilgilenen birkaç kişiden biri olmuştur. O zamanlar Kömürhanı sahibi olan Türkmen milliyetçisi Hurşit Ağa ile birlikte Türkmenler için bir şeyler yapmaya çaba sarf etmişlerdir. Erbil şehrinde Türkmenlerle ilgili sorunları çözmeye ve Erbil Türkmenlerini her tehlikeden uzak tutmaya çalışmışlardır. Bunların yanında başka Türkmen ailelerinden kişiler de yer almıştır.[40] Babası Yasin Kasapın, Hüsam Hasretin ruhuna Türkmenciliğin aşılanmasında ve kişiliğinin oluşmasında büyük bir rolü vardır.

Yasin Kasap hayatında bir evlilik yapmış, Cevan kızı Sabriye hanımdan altı çocuk sahibi olmuştur. Bunlar sırasıyla Cevher (1955), Hüsam (1956), İdris (1957), Zaman (1960), Sefin (1961) ve Felah (1964)’dır.

Hüsam on iki yaşındayken babası Türkmen düşmanları tarafından 01.07.1968 tarihinde otuz sekiz yaşındayken şehit edilmiştir. Erbilin Büyük Mezarlığında defnedilmiştir.[41]

Hüsam Hasretin Annesi

Hüsam Hasretin annesi Sabriye Hanım, 01.07.1925 tarihinde Erbil Kale Mahalle’sinin Tekiye Küçesinde dünyaya gelmiştir. Sabriye Hanım Erbilde Cevan ailesine mensup Yunus Cercis’in tek kızıdır. Baba ve amcası bostancılıkta çalıştıkları için Cevan soyadını kullanmamışlar ve bu aile, günümüzde de halen bu soyadı ile tanınmaktadırlar.

Şairin babası Yasin İzzettin Kasap 1954 yılında Sabriye hanımla evlenmiş, Hüsam’dan başka dört erkek kız olmak üzere altı çocuk sahibi olmuşlardır.

Sabriye hanım, 17.11.1992 tarihinde altmış yedi yaşındayken Erbilde vefat etmiştir. Erbilin büyük mezarlığında toprağa verilmiştir.

Hüsam Hasretin Kardeşleri

Hasretin dördü erkek biri kız toplam beş kardeşi olmuştur. Kardeşleri sırasıyla şunlardır:

Abisi Cevher (1955), küçük kardeşleri; İdris (1957), Sefin (1961) , Felah (1964) ve kız kardeşi Zaman (1960).

Hüsam ve diğer kardeşleri baba mesleği olan kasaplık mesleğinde babaları hayatta olduğu sürece ona çalışmasında yardım etmişler, babalarının vefatından sonra sadece küçük kardeşi İdris bu meslekte çalışmaya devam etmiştir. Hüsam dahil öbür kardeşler ise okullarını bitirmeye özen göstermişlerdir. Kardeşlerin her birisi bir meslek sahibi olmuştur. Abisi Cevher okulu bitirdikten sonra öğretmen olmuş, birkaç yıl sonra öğretmenliği bırakıp ticaret işlerine girmiştir. Diğer kardeşleri ise; İdris Kasaplığı, Sefin üniversitede hocalığı, Felah da okulu bitirdikten sonra öğretmenliği hayatlarının meslekleri olarak seçmişlerdir. Kız kardeşi ise okula gitmemiş, evlenerek ev hanımı olmuştur.

Hüsamın kardeşlerinin kaç çocuk sahibi olduğu ve meslekleri hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse;

Cevher: Tacir, 2 kız ve 4 erkek çocuğa sahiptir.

İdris: Kasaplık ve aşçılık işlerinde çalışıyor, iki erkek çocuğu vardır.

Zaman: Ev hanımı, 4 erkek ve 1 kız çocuğu annesidir.

Sefin: Profesör, 3 Erkek çocuk babasıdır.

Felah: Müdür yardımcısı, evli 2 erkek ve 1 kız çocuk babasıdır.

Hüsam Hasretin Doğum Tarihi ve Yeri

Hüsam Hasret, 01.07.1956 tarihinde Erbilin Kale Mahallesinin Tekiye Küçesinde, 3/14/251 numaralı baba konağında dünyaya gelmiştir. 1970’li yıllara kadar bu baba ocağında yetişmiştir. Ancak yetmişli yılların sonunda Erbil Kalesini tarihi bir müze haline dönüştürmek için evlerine karşılık arazi ve para verilerek evlerini boşaltmalarına mecbur kılınmıştır. Şairin ailesi de evlerine karşı Yedi Nisan Mahalle’sinde 150 m2 arsa üzerinde ev inşa ederek 1979 yılında oraya taşınmışlardır.[42]

Hüsam Hasretin Öğrenim Durumu

Her Türkmen çocuğu gibi Hüsam da altı yaşında bilim öğrenmek üzere okul yolunu tutmuştur. Kardeşleri ve Hüsam bir diploma elde etmek için bu konuda üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye özen göstermişlerdir. Sabriye Hanım ve Yasin beyin çocuklarından dördü okulu bitirip diploma sahibi olmuşlardır. Bu da onların yaşamlarını kolaylaştırmıştır. Hasret, eğitim ve öğrenim durumunu kendisi şöyle anlatmaktadır: 1962 yılında altı yaşında iken, (1961-1962) Müarri ilkokulunda eğitimine başlamış.1967-1968 Öğrenim yılında Salahattin ortaokuluna gitmiş, Ortaokulu bitirdikten sonra 1973 yılında başladığı Kerkük Teknik Lisesi’nde iki yıl öğrenim görmüş ve ardından bir yıl da Süleymaniye Teknik Lisesinde okumuştur. Kerkükte olduğu süre zarfında daha çok Türkmenlerle tanışma fırsatı bulmuş, hatta okul arkadaşların bazıları Türkmen şairleri Kemal Bayatlı ve Hamdi Şükür Dakuklu‘idir. Ayrıca bu dönem de Türkmence dergi, gazete ve kitaplar okuyarak Türkmencesini geliştirmeye çalışmıştır.

Hüsam Hasretin Askerliği ve Meslekleri

Şair Hüsam Hasret teknik liseyi bitirdikten hemen sonra 2 yıl (1977-1979 ) vatan borcunu ödemek amacıyla Musul ve Diyale illerindeki ordugâhlarda askerlik görevini yaptı. Teskere aldıktan sonra, Erbilde Ziraat Genel Müdürlüğüne bağlı Yeraltı Suları Dairesinde memur olarak çalışmak üzere dilekçe verdi. Bir süre sonra adı geçen daireye memur olarak atandı. Bu dairede memurluk görevinin üzerinden iki yıl geçtikten sonra 1980 yılında Irak - İran savaşı patlak verince çok sayıda insanı yedek askerlik yapmak üzere askerliğe geri çağırdılar. Şair iki yıl Bağdata yakın Raşidiye ilçesindeki Ordugâhta yedek askerlik görevini de tamamladıktan sonra tekrar kendi memurluk görevine döndü. Hüsam Hasret 10 yıl Yeraltı Suları Dairesinde memur olarak çalıştı. Ancak daha sonra bazı siyasi nedenlerden ve Baas Partisi elemanları tarafından sürekli sıkıştırılmasından dolayı şair daireyi bırakmak zorunda kaldı ve istifa dilekçesini sunmadan daireyi terk etti. Sonrasın da geçimini kazanmak için serbest meslek işlerinde çalışmaya başladı.

Hüsam Hasretin Medenî Hâli

Şair Hüsam Hasret memurluk yıllarında amcasının kızı Yaşar Sabir İzzettin (ev hanımı) hanım ile 13.10.1983 tarihinde evlendi. Evlendiğinde şair 27 yaşındaydı. Evlilikleri süresince Yaşar Hanım’dan üç çocuğu oldu.[43]

Sırasıyla çocukları:

Güler (1984), Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü mezunudur, atama bekliyor.

Ayla (1987), Dil Fakültesi, İngilizce Bölümünden mezundur ve aynı fakültede hocadır.

Erdem (1996), Özel Gasha Enstitüsünde Bilgisayar Bölümü 3. sınıf öğrencisidir.

Şair Hüsam Hasret kızları ve oğlu için şiirler yazmıştır, onlardan kimi örnekleri alıyoruz:

KIZIM

Evren geniş bir bağdır

Sense bir çiçek kızı Sevinçlerini yağdır Elde et dilek kızım

Yaşam kervanını sür Dostluk durağında dur Yalnız yaşamak zordur Bir yoldaş gerek kızım

Kanat aç şadlığa uç Düz çalış aktarma suç Yaşam sayılır bir hiç Olmasa erek kızım

İyimserliğe yollan Umut dalına çullan

İşinde akıl kullan Allaktır yürek kızım

Yaşam büyük bir sahne

Sitem etme rolüne

Umutla her bir nesne Olacak gerçek kızım[44]

EY KIZIM

Güzel gözün nafile hiç gülmesin

Şirin dilin acı sözler bilmesin

Şad başına çile hasret gelmesin

Umutlu ol mutlu yaşa ey kızım

Yüreğinin yolu olsun gerçekler

Dostun kalsın vefa bilen yürekler

Doğru yolda harca ciddi emekler

Çalışmanı sürdür başa ey kızım

Yücelerde benimsersin şanını

Kuru versen sarayını hanını

Dem gününde kurban eyle canını

Vatan aşkın kalpte taşa ey kızım

Çiçeklenir dalın gülü solsa da

Kadehler boş olur, nanca dolsa da

Cahil kimse eğer ateş olsa da

Aklın olsun ona maşa ey kızım

İnsanlığın tek varlığı emeldir

Bir gerçeği bin hayale bedeldir

Dostlar ile yaşamak çok güzeldir

Farksız olsa kuldan paşa ey kızım (Birlik Sesi Dergisi, 1988: 46)

OĞUL

Doğru ol karışma her yanlış işe

Haram lokma alma ağıza dişe

Kırılsa sağalmaz gönül bir şişe

Gücün yeterse de zulmetme oğul

Sakın zalim olma zulüme dalma

Zulmetme mazlumun ahını alma

Şerrinden uzak dur kapısın çalma

Ziyanlı başına baş çatma oğul

Zulmün dostu değil, düşmanı çoktur

Ona atılan ok haktaki oktur

Bugünü var ise yarını yoktur

Kirli denizine taş atma oğul (Küzeci, 2007: 221)

Hüsam Hasret on iki yaşında iken babası vefat etmiştir. Annesinin terzilik mesleği ve biraz da amcalarının maddi yardımlarıyla az da olsa çektikleri geçim sıkıntısından kurtulmuşlardır. Bu yüzden, şair anasına “ANNE” adlı şiirinde bağlılığını dile getirerek ve onun ne kadar fedakâr bir ana olduğunu vurgulamıştır.

ANNE

Al kucağa yokla beni

Seni ilaç seçtim anne

Çiçeğinim kokla beni

Gülteninde açtım anne

Karnında bir zaman kaldım

Dünyaya göz açıp geldim

Çok öğütler senden aldım

Hep darlıktan geçtim anne

Senden şirin dil alıştım

Dilim için çok çalıştım

Çıra olup gür alıştım

Her yana nur saçtım anne

Beslettin sen, büyüttün sen

Sensin anne, sensin vatan

Kanadınla göklere ben

Bir kuş gibi uçtum anne (Hasret, Sende Buldum, 1986: 110)

Hüsam Hasretin Karakteri

Şair Hüsam Hasretin karakteriyle ilgili bilgiler yakın çevresinin dilinden öğrenilmiştir. Hüsam Hasret; ağır başlı, çok konuşmayı değil, dinlemeyi seven bir insandır. Cahil insanlarla asla diyaloğa girmez, yalandan hiç hoşlanmaz ve kendisine sorulan sorulara olabildiğince az ve öz yanıt vermeye çalışır. Kendi aleyhine bile olsa gerçekleri konuşmaktan hiç çekinmez, şakayı asla sevmez ve en yakın dostlarına bile şaka yapmaya kalkışmaz her zaman ciddiyete önem veren bir insandı.

Sağlam karaktere sahip olan Şair Hasret, yumuşak huylu olmasına rağmen kimi durumlarda sertleşir, yanlış yapan insanın yanlışlarını yüzüne söylemekten asla çekinmezdi. İnsanoğluna saygısı her zaman sonsuzdur. Memleketini ve şehrini çok sever, Türkmenlere olan bu bağlılığı onu bir millet sevdalısı yapmıştır. Bu açıdandır ki Türkmenlere olan inancı hiçbir zaman sarsılmamıştır. İnsanlara elinden geldiği kadar yardım etmeyi seven, kimseye haksızlık yapmayan bir kişiliği vardır. Hüsam’ın en belirgin özelliği de suskunluğudur. İçe dönük bir karaktere sahip olan şair, kendisiyle ilgisi olmayan konulara uzak durmayı tercih etmiştir.

Hüsam Hasret Hakkında Yazılan Şiirler ve Görüşler

Hüsam Hasret bütün Türkmenlerin tanıdığı bir şairdir. Şiirlerinin yayımlandığı ilk günden kendisi tanınma fırsatını yakalamıştır. Türkmen şairleri ve Türkmen yazarları ile yakından dostluk kurmuştur. Düzenlenen şiir festivallerine katılarak okuduğu şiirlerle günden güne ününü arttırmış, dergilerde ve gazetelerde hakkında yazılar ve şiirler yazılmıştır. Eserleri yayımlandıktan sonra birçok yazar ve şair için üzerinde durulacak konu hâline gelmiştir.

Edebiyat dünyasında çoğu zaman bir şairin bir şiiri veya bir dizesi için edebiyatçılar tarafından tam anlamıyla şiir niteliği taşıyıp taşımadığı ile ilgili görüşler yazılmıştır. Şair Hüsam Hasretin de hakkında yazılan bazı görüşler vardır, onlardan bazıları şöyledir;

Yargılanmış Tuzhurmatu’lu şair ve yazar Abdullatif Benderoğlunun “Irak Türkmen Edebiyatı Tarihine Bir Bakış” adlı eserinde, Irak Türkmen edebiyatında şiirden söz ederken özellikle “Hece” şiirinden bahsetmiş, çağdaş “Hece” şiirini iki kuşağın yaratıcılığıyla göstermiş ve ikinci kuşakta Hüsam Hasretin de adını zikretmiştir. (Benderoğlu, 1989: 87)

Kerküklü usta yazar Atâ Terzibaşı’nın “Erbil Şairleri” adlı eserinde Hüsam Hasret hakkında şöyle diyor:

“Şair, yüreğinin derinliğinde taşıdığı millî hislerini eserlerinde tümüyle yansıtamamıştır. Buna sebep çevre etkenlerinin rolü büyüktür. Bu yüzden kavmî şuurunu vatanperverlik ve insanlık duyguları kisvesiyle belirtmeye çalışmıştır.

1973 yılından bu yana hiç durmadan hep hece vezniyle yazdığı uzunca ilk manzumelerinde iç ahengi pek tutturmayarak okuyucu üzerinde bıkkınlık husule getiriyordu. Daha sonraki şiirlerinde ise çağdaş Türk şairlerinin eserlerini izleyerek, uzun yıllar edindiği edebî denemelerden de yararlanarak arı bir dille yazdığı gönül açıcı şiirlerinde ilerleme görülmektedir. Manzumelerinde bu kez ibareleri birbirine bağlamada ve öz Türkçe kelimeleri yerli yerine koymada başarı sağlayabilmiştir.

Aruz vezinlerinden uzak kalarak yazdığı dörtlüklerinde klasik rubaî tarzından ayrı çağdaş bir üslûp göze çarpar. Eser konularını; yakarış, hayata bakış, sevgi ve

hasret duyguları ile şekil bakımından birer bütün hâlinde ele alan Hüsam çok verimli bir şair olarak tanınmıştır.” (Terzibaşı, 2007: 269-276)

Yazar; şairin, Erbil Destanı’ndan 12 beşlik, Şanlı Irakıma, Piyes, Ozan ve Üç Delinin Öyküsü başlıklı şiirlerle dört Rubaisini örnek vermiştir.

Şair hakkında öğrencisi ve en yakın dostu olan Erbilli şair Hadi Altuncunun “Hasret İçin Bir Şiir” adlı şiirini de inceleyecek olursak;

Nasıl vasfedim bilmem seni ey âlimakâm

Yetmez senin vasfına yüz besteyle yüz makam

Ben bu yolda sadece senden gördüm istikam

Bu yolda sen başkanım sen hâkim sen kâzisin

İnleyen bu dilimin en dertli hicâzısın

Sensin bu dik başımı ya da karşı durduran

Sensin hakka hak diyen haksızları sürdüren

Sensin de haksızlığı hak eliyle vurduran

Bu kör kalan millete geleceksin mazisin

Ağlayan bu sabamın iniltili sazısın

Ben hep senden öğrendim sessizce ağlamayı

Bu derin yaraları gizlice bağlamayı

Dost gönlünü hoş edip rakibi dağlamayı

Bu günahkâr gönlümün orucu namazısın

Gece gündüz zikrimin fazlasısın azısın

Sen oldun her işimde varlığım itibarı

Sen oldun kış gönlümün yeşilliği baharı

Sen oldun düz yolumda verecek son kararı

Sen ömrümün hazanı kış baharı yazısın

Sen bu nazik gönlümün isteğisin, nazısın

Bir tek sen kaldın artık dünyada tek varlığım

Bir sen kaldın giderden gamım hulki darlığım

Bir senden su alıyor ayvalığım barlığım

Yeter ki sen de gitme sen gönül niyazısın

Yerine ben ölürüm sen özveri hazısın[45]

Ayrıca şair Hüsam Hasret “İnsanlık Gözyaşımızdadır” adlı eserini yayımladığı zaman, Telaferli genç şair Cevheroğlu eser hakkında “Başarılar Dilerim” adlı şiirini yazarak Kardeşlik Gazetesi’nin 15.03.2002 tarihli 49. sayısında şaire ithaf etmiştir:

Gözyaşımızdadır yazdın insanlık

Sağlık kalem tutan eline Hasret

Öğretmendir senin halka sözlerin

Sağlık nutkeyleyen diline Hasret

Baharlarda açan her türlü gülsün

Baharlarda öten şanlı bülbülsün

Duyan kulaklara ses ile yolsun

Başarı dilerim yoluna Hasret

İnsanlık bağına her dem geçersin

Bülbül gibi gülden güle uçarsın

Sağında, solunda pakı seçersin

Başarı sağına, soluna Hasret

Cevheroğlu diyor sana şükranım

Senin emsaline kurbandır canım

Kol uzatıp açtın gamlı zindanım Başarı dilerim koluna Hasret

Kerküklü yazar “Kasım Sarıkahyanın Çağdaş Türkmen Şairleri-İkinci Cilt” adlı eserinde Hüsam Hasret maddesinde şair hakkında şunları yazmıştır:

“Şiirlerini hece ve serbest stilde yazarak başarı ile çağdaş Türkmen ozanları arasına girmiştir.. .Yazdığı şiir ve horyatları içli ve derin anlamlı olmakla birlikte bizlere güçlü bir ahenk sağlamaya çalışır ve şair bu dize tartısından ayrılmak istemez. Güzel bir dil ve forumla dizeleri işler, konularında ise yurt sevgisi, dostluk ağır basar.

Ozan şiirlerinde her nesneye yeni bir yöntem getirmeye uğraşır. Özellikle de Horyatları sevgi ve yurt kapsamlı nitelik taşıdığı için okuyucuyu kendine çekmeyi başarır. Bu bakımdan şiirden çok Horyatları daha güçlüdür.” (Sarıkahya, 1998: 94-101)

Kasım Sarıkahya şairin, “Yarın”, “Yaşam”, “Biriyim”, “Seninle Geçirdiğim ve Biliyor” başlıklı şiirlerini de örnek vermiştir.

Erbilli şair Adnan Kasapoğlu Yurt Gazetesinde şair Hasret hakkında yayımladığı bir yazısında şöyle diyor:

“Olgunlaşma ve gelişme yolunda yoğun çabalar harcayıp tüm sezgilerini ve içli duygularını değişik tartılar içerinde kullanarak ve uyakların her çeşidini duraksamadan atılgancasına kullanarak kalem oynatıyor.” (Kasapoğlu, 1991: S. 1043)

Tuzhurmatulu yazar Hani Sahip Arapça yazılı olan “Kanadil Türkümaniye - Türkmen Kandilleri” eserinde şair hakkında şöyle yazıyor:

“Hasretin şiirsel denemeleri öz başına ve kendine özgü bir alemdir, etkili eylemleriyle şiir görevinin ta derinliklerine varıp bunlara ek olarak düşünce ve sanatı iyice kavrayıp şiirlerinde göstermiştir.” (Sahip, 2007: 35)

Yazar, şairin “Yarın ve Yaradılışa Sunuş” adlı şiirlerini Arapçaya çevirerek örnek diye sunmuştur.

Kerküklü şair ve yazar Metin Abdullah Kerküklü Barış Dergisinde, şair Hüsam Hasret hakkında “Sevincin Adı Hasret” başlıklı yazısında şunları yazıyor:

Hüsam Hasreti yakından, hem de pek yakından tanıyanlardan biriyim. O, her vakit Kerkükte Erbilde misafirim olabilecek bir dosttur. Edebiyatımızın alanına ışık tutmak amacıyla, edebiyatımıza dair değişik konuşmalarımızı kaleme alırdım” Metin Abdullah Kerküklünün kaleminden çıkan bu yazıyı paylaşacak olursak;

Hasretin Kültürel Kaynağı

“Hüsam Hasretin her Erbilli aydınlar gibi kültürünün ana kaynağı, kelimenin tam anlamıyla “Kale’dir’’. Kale denildiği zaman, halk kültürünün iliğine kadar işleyen (dil, tarih, gelenek, görenek, arkeoloji...) ve toprak oluşturduğu kadar bir toplum, toplum da yaptığı kadar bir üründür. Erbil aydınlarından, kim “Kaleden” almamış? “Kalenin” toplumumuza adadığı az değildir.“Hüsam Hasret” de bu “Kale” kültürüne bağlı kalmış ve eserlerinin birçoğunda bunu göstermiştir. Çünkü onun kaleminin amacı yarar göstermek ve topluma fayda sağlamaktır. Bu ana kültür birikimine şahsi okumaları eklenir. Önce bir Türkmen kütüphanesini evinde oluşturur. Nerede Türkmence veya Türkmen ile ilgili bir kitap varsa, ucuz olsun pahalı olsun, onu almaktan ve okumaktan geri kalmaz. Elde edemediği kitabın, hemen fotokopisini çektirip kütüphanesinin raflarına sıralardı. Sadece bununla da kalmayıp Bağdat’ta yayın yapan Türkmence Radyosu’nu izler banda alırdı. Kültürünün bu etkili çizgileriyle yetinmeyerek, bu kez yapıtları kendi ana kaynağından okuma hevesine kapıldı ve “Hasret” Türkiye’den, İran’dan birçok şairin divanını alıp okumaya koyuldu. Örnek olarak Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bütün yapıtları, Aşık Veysel, Cahit Sıtkı Tarancı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Mehmet Hüseyin Şehriyar ve birçoğu. Hatta bir defasında kütüphanesinde bir yapıt eksik kalmasın diye Nesrin Erbilin Deniz Rüyası adlı eserini iki renkli kalemle elleriyle yazdı. Bu yüzden Irak’ta yayımlanan ve Irak’a giren Türkmence-Türkçe kitapların kütüphanesinde eksik olduğunu göremezsiniz. Erbilli şairler arasında şiiri en yoğun işleyen edebiyatçılardan biri olmasının açıkça sırrı budur.

Erbilli şairlerden diğer başka bir farkı da, Hüsamın “Hasret” sözünü soyadı olarak kullanmasına rağmen şiirlerinde umut, hoşgörü, parlak bir gelecek ve sevinç gibi konulara ağırlık vermesidir.

Hasret, edebi hayatı süresince Türkmen kuruluşlarında idari görevlerde de bulunmuştu. Örnek olarak 90’lı yıllardan günümüze kadar Erbilde Türkmen Kardeşlik Ocağı’nın Yönetim Kurulu üyeliğini sürdürmektedir. Bunun dışında 150 sayılık Türkmeneli Gazetesi’nin başyazarı, Erbil Gazeteciler Sendika üyesi ve 1988 yılından beri de Irak Edebiyatçılar Birliği üyesidir.

Hüsam Hasret; halk deyimlerinden ve masallardan beslenen, içindeki canlılık günden güne büyüyen bir pınar gibidir. Halkımız ne kadar horyata özenmişse de Hüsam Hasrette şiir hâlinde bir şeyler coşup fışkırır. Şiir mi? Şiir değil mi? O bu tip soruları umursamaz. Bu da Hüsam Hasreti otuz yıllık şiir kervanında bulundurur.

İlk ürünlerini kendi kalemiyle çizip, süslü hattıyla yazdığı “Erbilden Esen Rüzgâr’’, Kardeşlik Ocağı Erbil Kolu tarafınca bülteninde yer alır. Aynı ocağın avlusunda bulunan mütevazı karatahtada ilginç horyatları beyaz tebeşirle yazılıp gözleri kamaştırır. Bunlara ek olarak Bağdat Türkmence Radyosunda kimi şiirleri okunur. Bağdat Kardeşlik Ocağı tarafınca 1984 yılında Hüsam Hasretin bazı ürünlerini toplanıp “Hasret” başlıklı bir kitap çıkartılır. Hasret bu deneme kitabının üzerinde çok durup araştırıp incelemiş, hatta kimi güncel tartışmalarımızda gülümseyerek şöyle söylerdi: “Metin Efendi, neşir meselesinde aceleye gerek yok, bizim elimizden tutan olmadı neşir meselesinde, kimse bize acele etme demedi.

Bundan dolayı Hasretten sonraki yapıtları her biri başka bir tat, bir konu bütünlüğü ve her biri bir aşama pişkinliği bildirir. 01.11.1989 tarihinde yazdığı “Şiire Doğru” başlıklı şiirinde, bu tatlı bela ile söyleşip, okuyalım neler söylüyor:

Her ne kadar içimde duygularımı boğdum

Ancak öldüremedim ruh taşıyan sözcüğü Dönüp de yakalarken hür yaşayan sözcüğü İlk şiir beni doğdu, ben ise şiiri doğdum

Kaç kurbanlar kestirdi büyüdükçe avcunda

Tanımsız bir evreni şiirime bağışladı

İster istemez bahtın kaderime işledi

İhtiyarsız bağışı okşadım bu suçunda

Ölümsüz tümcelerde bengiliği aradı

Yeşerince bahtımda bir karış kurak toprak

Yaşam bana açınca sayfasın yaprak yaprak

Sözüyle tümcesiyle günlüğüme yaradı (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999:7)

Şiirden Düzyazıya

Hasretin yayın hayatı ciddi bir şekilde Yurt Gazetesi’nin 70li yıllarında başlar, o yıllarda neşrettiği ilk şiirleri görünür. Doksanlı yılların ilk yarısına kadar parmakla gösterilen hece şairimizin, düzyazıya geçmesi, Erbilin durumu ile değişir.Özellikle Enformasyon Dairesi’nin başına gelmesiyle Türkmeneli Gazetesi’nin başyazarlığını üstlenir. Bu gazetenin 49. sayısından 200. sayısına kadar genel Yayın Yönetmenliği yapar. Türkmen Kardeşlik Ocağı Erbil Kolu tarafından çıkarılan Kardeşlik Gazetesi’ndeki makaleleri “Yazıların Dili” başlıklı makalelerdir. Her iki gazetenin düzyazıya ihtiyacı olduğunda, kimi sayılarında Hasret, kendi makale, şiir ve horyatlarından bazılarını ayrı takma adlarla ikinciye yayımlamıştır. Bu konu ile ilgili kendisi güzel bir ifade de bulunur; “Şiir gençliğimin aynası ise, düzyazı olgunluğumun yansımasıdır”. Şiiri otuz yıllık zaman süresince işleyen Hüsam Hasretin düzyazıları, şiirlerinin beş katı daha fazla olarak görülüyor. Sözümüze kanıt olarak Nevi Gazetesinin yüz sayısında yüz makalesi okunabilir. Hüsam Hasretin bugüne kadar çıkardığı bazı yapıtlarına bakarsak genel görüşümüz şöyledir, diyor Metin Abdullah Kerküklü:

“Bağdat Kardeşlik Ocağı tarafından ilk kez Erbilli bir şairin kitabı basılmış olarak görünüyor. Aynı zamanlarda Erbilde Aras Yayınevi’nin basmış olduğu 706 kitaptan sonra 707 numaralı kitap Hasretin harfler tertibiyle basılmış 1001 cinaslı horyatlarıdır ve ilk Türkmen kitabıdır. Son günlerde ne kadar düzyazıya geçmiş olsa dahi, yapıtlarında şiiri yoğun işleyen bir şair olduğu anlaşılıyor. O hâl hazırda şiir yazmakta, horyat dizmekte ve düzyazı kaleme almakta tanıdığım en sürekli edebiyatçılardandır. Bu derin kültürle ve bu verimli ürünlerle, şiirin ruhsal yolcusu olarak bilinen Çoban Çeşmesi’ni kaleme alıyor. Onu da Faruk Nafiz Çamlıbel’e ithaf ederek yazıyor:

ÇOBAN ÇEŞMESİ

Faruk Nafiz Çamlıbel’e

Bir yudum su içim diye

Gittim çoban çeşmesine

Şiirimden bir tek hediye

Ettim çoban çeşmesine

Suyundaki bol düşünce

Beni aldı ince ince

Koşuğumu hece hece

Attım çoban çeşmesine

Bir ses duydum ne de açık

Dedi “Derinden yüze çık”

Horyatımdan bir damlacık

Kattım çoban çeşmesine

Suya saldım bir gazeli

Anıklandı köy güzeli

Andım Faruk Çamlıbel’i

Yettim çoban çeşmesine (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 44)

Hüsam Hasret şiir ve horyatın bütün kalıplarını ve vezinlerini denedikten sonra düzyazıya geçmiştir. Şiirimizin ise bugünkü durumuyla birlikte, hece şiirimizin bayrağı Hüsamın eline emanet, bu uğurda emin ellerde olduğuna inanıyoruz.”

Metin Abdullah Kerküklü bu uzun makalesinin sonunda Hüsam’a ithafen

‘’Yapıtlarıyla Hüsam Hasret’’ adlı bir şiirle yazısına son vermiştir.

He Kerkükten Erbile

Sana selam var kardeş

Kalpten konuş gel dile

Sana selam var kardeş

İlk yapıtın Hasrettir

Ya hasretin hasrettir

Şiir bağımız serttir

Sana selam var kardeş

“Sende buldum” heceyi

Gündüz ettim geceyi

Şabaşım eğlenceyi

Sana selam var kardeş

“Üçüz duygular” suçsuz

İşlenipti pürüzsüz

Yüreğimden düpedüz

Sana selam var kardeş

“Bir ayın şiirleri”

Kapsamış fikirleri

Açık gönül sırları

Sana selam var kardeş

“İnsanlık gözyaşında”

Islanır köz yaşında

Öz yaşım öz yaşında

Sana selam var kardeş

Oynat seyyal kalemi

Yazsın sevinç elemi

“Bin bir horyat’ın ‘’demi

Sana selam var kardeş

Bizde neçe Hüsam var

Sözüm bitmez kelam var

Kardeş sana selam var

Sana selam var kardeş (Kerküklü, Barış Dergisi, 2009: 16-22)

Türk Yazarı Prof. Dr. Hamza Zülfikar Türk Dili Dergi’sinde (Çağdaş Irak Türkmen Şiiri ve Şairleri) başlıklı 47 sayfalık uzun yazısında çağdaş Türkmen şiirinden söz ederken tanınmış şairleri kronolojik olarak her şairden kısaca bahsederek şiirlerinden örnekler sunmuştur. Şairimiz Hüsam Hasretten de şöyle söz ediyor ve (Biliyor) adlı şiirinden bir bent örnek veriyor:

“Hüsam Hasret 1956’da Erbilde doğmuştur. Asıl adı Hüsam Yasin İzzettin Kasaptır. İlk ve ortaokulu Erbilde bitirdikten sonra Kerküke gitmiş, Teknik Lisesinde okumuştur. Bu Liseyi bitirdikten sonra iş hayatına atılmıştır.

Şairliğinde horyatların yeri olduğunu belirten Hüsam Hasretin Hasret ve Sende Buldum adlı iki şiir kitabı vardır. Şiirlerini serbest tarzda ve hece vezniyle yazmıştır.

Çakır diken arasında bir lâle gül soluyor

Bağvan gamlı, bülbül üzgün, bu sırrı kim biliyor?

Gonca ise açılmadan, ölümünü buluyor

Yaprak dökük, dallar küskün, bu sırrı kim biliyor?” (Zülfikar, Türk Dili Dergisi, 1996:765)

Altınköprülü şair ve yazar Faruk Faik Köprülü (Irakta Türkmen Şairleri) adlı Arapça eserinde (Hüsam Hasret ve Güneş Çizgileri) adlı yazısında şair Hüsam Hasret hakkında şunları diyor:

“Birisi diyor: Soyadı kötülüktür!

Hüsam Hasret (Erbil-1956) Erbilde Kasap ailesine mensuptur ki, kendisi için aile soyadını almamış, ancak o, çektiği hasretlerden dolayı kendine (Hasret) soyadını yapıştırdı ve bu (Hasret) adı ile de bir şiir divanı çıkardı. Ancak Hasretin şiirlerine dikkatle göz atılırsa, hasretlikten, kederden ve gamdan başka şeyler görülecek ki, onlarda güneşin çizgilerinden daha uzak iyimserlik ve onlarda insanlık mutluluğunu yansıtan kahkahalar vardır. Ve burada “Nesimînin” etkileri açıkcasına çizgilerinde görünür. O şair ki, derisi yüzülürken derisini yüzenlerin yüzüne gülüyordu. Kahkahalarıyla şuurlarını yüzerken dengelerini kaybettirdi. Dolayısıyla Hallaç örneği ölüm çivilerini cesedine çaktılar. Böylece tasavvuf ve akide şairlerinin divanlarında ve uyaklarında en güzel kolya oldu! Burada şair Hüsam Hasret (Geleceğe Bir Türkü) yakmakla görünüyor. Vicdanında sevgi ve mutlu şanslar ilkelerini yakında doğan şafak için taşıyor:

Gökyüzünü kara bulut sarsa da

Karanlıklar dört köşeme varsa da

Yine umut kesmem sonsuz ışıktan

O, o ışıklı şafağın gelmesinden umut kesmiyor ki, o gecelerini daha aydın gündüzlere döndürecek şafağı karşılamak için de yelkenini açıyor:

Yelkenimi açarım da denize

Bir an bile göz çevirmem şafaktan

Ismarlarım geceyi de gündüze

Böylece Hasret iyimserlik marşında yürüyor, yarın için şarkı söyleyerek bugünün sıkıntısından söz ederek onu küle döndürüyor, ta ki sonsuz bir ışığı yansıyan kandile dönüşsün yolcuların yollarını aydınlatsın. Gönüllerde de sevgi ve muhabbetten başka kine yer kalmasın:

Umutluyum ki yarınlar benimdir

Ancak müjdem yeni doğan tanımdır Elimdedir insanlığın kilidi

Her kapıda bir şans beni alıyor

Gönlümdedir bin bir sevgi yapıtı

Ondan bana evren kolay geliyor

Umulan umut olunca da, Hüsam Hasretin hayalleri bir âleme dökülüyor ki, sanki o kral cumhuriyetine benziyor ki, onda dostluk, düşmanlık ve kötülük:

Her adımım ileriye gitmekte

Engel bile yollarımdan bitmekte

Nerde umut orda yeşil düşüncem

Maviliğe, pembeliğe akıyor

İnsanların yaşamında eğlencem

Geleceğe hoş bir türkü yakıyor

O kimse ki, Hasretin özgeçmişini ve şiirlerini okur, bu şiir yürüyüşünde (Nesimî’den) ayrı olduğunu hisseder. O divan edebiyatı şairlerine eğilim gösterir ve onların başında Türkmen şiirinin sultanı Fuzulî ve bu klasik tablonun son mirasçısı Osman Mazlum’a. Ayrıca o ilk yıllarında (İzzettin Abdi Bayatlı) ve (Nesrin Erbil)den de etkilenmiştir. Ancak şair Hüsam Hasret bunların çemberinde dönmüyor, onun açık bir şiir kişiliği vardır.” (Köprülü, 1998:115-117)

Hüsam Hasretin Üstlendiği Görevler

Hüsam Hasret birçok Kuruluş, Örgüt, Birlik ve Sendikalarda üye olmuştur. Bunlarda kimi görevleri üstlenmiştir:

42 yıldır Türkmen Kardeşlik Ocağında üye. (20 yıldır Yönetim kurulu üyesidir.)

1988 yılından bu yana Irak Edebiyatçılar ve Yazarlar Genel Birliğinde üyesidir.

Üç yıl boyunca Irak Türkmen Cephesinde Şura üyeliği yapmıştır.

Irak Türkmen Cephesine bağlı Eğitim ve Kültür Dairesinde Kültür Genel Müdürlüğünde bulunmuştur.

İki yıl boyunca Irak Türkmen Cephesinde Enformasyon Daire Başkanlığı.

İki yıl boyunca Türkmeneli Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği.

Irak Türkmen Cephesi Başkanı Enformasyon Danışmanlığı.

Barış Dergisinin Türkçe bölümü sorumlusu.

2006 yılından bu yana Irak - Erbil Gazeteciler Sendikası üyesidir.

2011 yılından bu yana Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği üyesidir.

1998 yılından bu yana Irak Türkleri Derneği üyesidir.

Erbilde Türkmen Edebiyatçı ve Yazarlar Birliği’nin ilk döneminde Başkan yardımcılığı yapmıştır.[46]

HÜSAM HASRETİN ŞAİRLİĞİ

Hüsam Hasretin Şairliğe Başlaması

Şair Hüsam Hasretin edebiyat hayatı, daha doğrusu şiir yaşamı genç bir yaşta başlamış. O zamanlar şiiri kavrayamamasına karşın, şiiri çok düşünen, şiire ilgi besleyen ve şiirle yaşamayı benimseyen biri imiş. İçinde bir duygu canlılığını hissetmiş, her yönü ile bu duygular günden güne büyüyüp fışkırmaya neden olmuş. Bir şeyler yazmaya başlamış şiir mi, şiir değil mi? Onu kendi kendine sormakla yetinmemiş ancak sağlam bir şiir kültürüne sahip olmak için en kısa yolu bulmaya çalışmış, o da sürekli okuma ile halkın masal ve deyişlerinden yararlanarak olmuş. Şiir tutkusu onu şiirin doğasındaki o gizemi çözmeye yönlendirip sözcükte giz saklı olduğu gibi şiirde de giz saklılığını sezip şair kervanına katılmış.

İlk yıllarda şiirler yazmış. Ancak, Türkmen milletinin horyata içten bağlılığı onu horyat yazmaya da özendirmiş.

Şiirin güzelliğini ve canlılığını hece ölçüsünde sezince ona kapılıp şiirlerini hece ölçüsüyle yazmış ve hâlâ da yazmaktadır. Her zaman şiirlerinde sınır tanımaz, değişik açılar kullanmıştır. Kırk yılı aşkın bir süredir şiir yolundaki yürüyüşünü devam ettirmektedir. Öyle sanılıyor ki, bu süre içinde Türkmen şiirine bir şeyler verebilmiştir.

Gençlik aşaması şairler için en hassas ve en kritik bir aşamadır. Bu aşamada bir şeye tutuldu mu, ondan kurtuluş zor olur. Bu tutulma gelirse, sevda olursa ve o sevda ayrılıkla sona erecekse, şair duygusal açıdan yoğun bir dönem yaşama başlar. O zaman bu durum şair için bir kaynak olur. Sanıyorum buna benzer bir olay şairimizin başından geçmiş, bu çileli olay sonucunda bağrında ilk hasret alevi belirlenmiş. Kimi bilinmeyen nedenlerden dolayı kendi şehri olan Erbilden uzak düşerek gariplik acısı da bağrında ikinci bir hasret ateşinin belirlemesine neden olmuş. Bunlar bir yana dursun, milleti olan Türkmen milletinin her şeyden yoksun kalması da hasretlerini arttırmada bir an bile gecikmemiş. Bu hasretler onun için bitmez ve tükenmez kaynaklar oluşturmuşlar. Böylece fışkırıp coşmaya başlayan dizeler birer birer gün yüzüne kavuşmuşlar.

Şairimiz Hüsam Hasret şiiri şöyle tanımlıyor:

“Bir şair için şiirden başka ne olabilir. Şiir, şairin düpedüz yaşamıdır. Şiirsiz bir şair ne görüp ne duymuşumdur. Şiir için yanan ve şiiri uğrunda canını seve seve veren nice şairleri görmüşüz. Ben de yıllarını şiire veren birisiyim. Yani kırk yılı aşkın bir süredir şiirleyim. Şiiri tanıdığım gibi, şiirin de beni tanıdığı kanısındayım.”

Ayrıca şiir hakkında şunları da diyor:

“Ben anneden şair doğduğumu iddia edemem ancak şiir yeteneğiyle doğmuş olduğumu dersem abartmış olamam çünkü şiir yeteneğini ilk yaşlarımda içimde sezmekteyim.

Şiir dünyasına atıldığım ilk günden Şiiristanın her köşesini ve her bucağını dolaşmaya özen gösterdim. Şiirin ne olduğunu bilmek için birçok uğraşlara kapıldım. Şair gözüyle bakarak şiiri doğanın her köşesinde gördüm ve şiirin benzersiz bir şey olduğuna inandım. Gözüm neyi gördü ise, onda şiiri gördüm. Şiirin, sözcüklerin güzelliğini ve büyülerini açığa çıkardığını, bir sözcüğün konuşma sırasında belki sade bir anlamı olabilir, ancak şiirleşince başka bir hâle geldiğini, yaldızlandığını ve bir bakımdan da şiirin, ölü hâlinde olan sözcüğe can verebilecek bir güce sahip olduğunun farkına vardım.

Ben şiiri böyle gördüm. Bunların şairin kaleminde canlandığına varınca, şiire çepeçevre sarılmak istercesine yaklaştım. Şiirin güzelliği içime yayılınca da şiir vurgununa döndüm. Bütün varlığımla şiire açılarak şiir dünyasının bu kadar çileli ve işkenceli olmasına karşın onu hep güzel gördüm. Şiir büyüsüyle büyülenerek Şiiristandan bir türlü çıkmak istemedim.”

Şairimiz şiirin ona hissettirdiği şeyden söz ederek şöyle diyor:

“Bana heyecan ve haz veren, beni etkileyen her güzellik gibi, şiirin de hayatın akışı içinde bana duyurduğu bir şey vardır, bu şey duyulur ancak anlatılamaz. Güzel bir şiirin nesini veya neresini çoğu kez bilmem, yoksa ifade edemem ancak (dil işi, sözcük mimarisi) olduğunu da hatırımdam çıkarmam, bu açıdan şiiri her zaman birinci planda tutarım ve şiiri bir hayat aşkı düzeyine yükseltmek için çaba harcarım.

Şiirde hiçbir zaman kendimi bir tek biçim ve alete kaptırmam. Şiir kültürümü de, çevremden ve kendimden önce var olan sözlü ve yazılı yapıtlardan ve bir de halk kültüründen yararlanarak beslemeye çalışırım, hece ölçüsüne de derli toplu şiir yazma yeteneğine sahip olduğum için, şiirde hiçbir zaman biçimi ihmal edemem, biçimle de oynayabilmek için önce biçime hakim olmaya uğraşırım. Ayrıca bir şair olarak hayata değişik köşelerden bakmaya özen gösteririm ve her bakışta hayata yeni bakıyormuş gibi bakarım. Buradaki tazeliği dizelerimde okuyucuya ulaştırmaya çalışırım.”

Şiirle çok uğraştığı için, şiir okyanusunun neresinde bulunmayı arzu ettiğinden söz ederken de şöyle diyor:

“Bir yüzücü örneği şiir okyanusunun derinliklerine inmeyi severim ve oralarda boncuk değil, inci tanelerini bulmaya çalışacağım. Şiirle aşina olduğum ilk günden bu yana şiirin her yönünü tarayıp aramaktan usanmadım. Hâlâ bugüne dek şiirin esrarlarını çözmeye çalışıp yeteneğimi geliştirmek için çaba harcamaktayım. Bu alanda kalıcı ve ölümsüz dizeler ortaya koymak üzere yaratıcılığa giden yolda yolculuğumu sürekli kılmak için özen göstermekteyim.”

Şair şiir süresini de şu sözlerle değerlendiriyor:

“Önce şunu diyelim, şiir sayılan şiirlerimi 1973 yılından başlayarak yazmaya başladım. Bundan önce de bir şeyler karalamıştım. Şiir olup olmadığını bilmezdim. O zamanlar hece ölçülü şiirin temeli, esasları sayılan (vezin ve kafiye) ölçü ve uyağı doğru bir biçimde kavrayamamıştım. Onun için yazdıklarım birer hatıradan başka bir şey değildir. Ancak o tarihten sonra yazdıklarımı da bir türlü yayınlamaya cesaret bulamadım. Şiirlerimin raflarda tozlar altında kalmalarını istemeyerek 1984 yılından bu yana onları gazete ve dergilerde yayınlamaya başladım. Bir yandan şiirlerimin yayınlanmaları, diğer yandan kimi yapıcı eleştiriler beni şiir dünyasının düz çizgisinin üzerine getirmeye yardımcı oldu. Bu çizgi üzerinde sağlam adımlar atarken önümde daha geniş kapılar açıldı. O sırada şiir yükü sırtımda ağır olmaya başladı. Böylece şiirle olgunlaşma aşamasının ilk basamağına ayak bastım. Geldikçe de şiirle kaynaştım ve şiirle çok yakından aşina oldum. Çok sürmeden bu aşinalığım sevgiye dönüştü. İşte o sevgidir, dün gibi bugünde de beni şiire bağlayan. Yarın da aynı sevgi ile şiirle olan bağım metinleşecek ve sonsuza dek kopmayacaktır.”

Hüsam Hasretin Mahlası

Şairin üçlü adı Hüsam Yasin İzzettin’dir. Ailesinin soyadı ata ve baba mesleği olan Kasap’tır. Şairin amcaları ve çok sayıda hısım ve akrabaları aynı meslekte çalıştıkları için bu soyadını taşımaktalar. Hatta bu aileden olup bu meslekte çalışmayanlar da aynı soyadını taşımaktan gurur duymaktalar.

Şair edebiyat dünyasına ayak bastığı günden ne doğduğu şehrinin ismini ne de aile soyadına yanaşmamıştır. Kendine Hasret ismini uygun bularak edebiyat dünyasında bu isimle anılmayı uygun görmüştür. Yetmişli yılların ortasında şiir ve horyatlarının yayımlandığından beri şairimiz bu adla tanınmaktadır. Ancak şair çok az şiirinde mahlas olarak bu soyadını kullanmıştır.

Hüsam Hasretin Etkilendiği Şairler

Şair Hüsam Hasret ilk önce Türkmen şairlerinin şiirlerini takip ederken Kerküklü şairler Osman Mazlum (d.1922 - ö.1995) ve İzzettin Abdi Bayatlının (d.1922 - ö. 2001) şiirlerinden etkilendiği gibi Erbilli şair Nesrin Erbilin de (d.1939) şiirlerinden etkilenmiştir. Sonraları Türk Edebiyatına açılarak hece şairlerinin şiirlerini okumaya başlayınca, Necip Fazıl Kısakürek (d.1904 - Ö.1983), Faruk Nafiz Çamlıbel (d.1898 - Ö.1973), Ümit Yaşar Oğuzcan (d..1926 - Ö.1984) ve Abdurrahim Karakoç (d.1932 - Ö.2012) gibi şairlerin şiirlerinden etkilenmiştir, hatta bir çoğunun şiirlerine nazire bile yazmıştır. Örnek olarak Abdurrahim Karakoç’un “Beşinci Mevsim” adlı şiirine karşılık (Adsız Mevsim) adlı şiirini yazmıştır.

Bir mesimdeyim ki, dÖrdünden ayrı

Adı konulmamış, unvanı yoktur Değişiklerdeyim gayrıyım gayrı Alt tabanımın üst tavanı yoktur

Aynada başkayım, yüzlerde başka

Belirsiz görüntüm gözlerde başka Şiirde canlıyım, sözlerde başka Çileli ömrümün divanı yoktur

Cahiller ömrümü yaman okuyor

Bilginler gölgemi yanlış dokuyor Bengiliğimden de benlik kokuyor Yaşantımın canlı elvanı yoktur[47]

Bir ara Azerbaycan edebiyatının kapılarını arayalarak Süleyman Rüstem (d.1906 - ö.1989), Bahtiyar Vahapzade (d.1925 - ö.2009), Samat Vurgun (d.1906 - ö.1965), gazel şairi Aliağa Vahit (d.1895 - ö.1965) ve Şehriyar (d.1906 - ö.1988) gibi şairlerin şiirlerinden de etkilenmiştir. Bu arada Tebrizli şair Şehriyarın yazdığı “Haydar Babaya Selam” destanına nazire olarak “Erbil Şehri Ölümsüz Destan”ı yazmıştır. Üstelik “Türkün Dili” adlı şiirine de “Türk Dilim” adlı şiirini yazmıştır.

Yüce dilim Türkçedir dilim başka dil olmaz

Bakışımda başka dil dilim dek asil olmaz

Dilimde her sözcüğün kendi öz yeri vardır

Fili aslan olmasa aslanı da fil olmaz

Yalnız ağını övmem, karası da güzeldir

Gerek duyulmadıkça değişilip zil[48] olmaz

Karanlık bir sözcükse ona katlanmalıyız

Işığa aşık olan sanma ki kandil olmaz

Her bir ata sözümüz yaşama ayna tutmuş

Zenginlikle övülen dilimiz rezil olmaz

Dilim başka dillere sofrasını açmıştır

Öyle bir cömerttir ki bağıştan gafil olmaz

Öyle bir gücdedir ki can çekişen bir dile

Can verir, can bağışlar ancak azrail olmaz

Kerkük gibi Erbilin anlamı bu dildedir

Ondan bu dilden ayrı diyorum Erbil olmaz

Sormayın hangi bir Türk ya hangi bir Azeri

Yoksa hangi bir Türkmen bu dile mail olmaz

Hâlâ dil okulunun gerçek öğrencisiyim

Ondandır söylüyorum dil gibi tahsil olmaz

Onunla her ne kadar övünürsem hakkımdır

Devran döndükçe dünya durdukça zail olmaz (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 80)

Hüsam Hasretin Etkilediği Şairler

Hüsam Hasret yetmişli yılların başında şiir yazmaya başlamıştır. Şair günümüzde şiir ilmini öğrettiği gençlerle kültürel devamlılık sağlamaktadır. Ondan en çok etkilenen iki öğrencisi, Kerküklü şair ve yazar Metin Abdullah Kerküklü ve Erbilli şair Hadi Altuncu’dur.[49]

Hüsam Hasretin Basılmış Eserleri

Hasret

Türkmen Kardeşlik Ocağı tarafından 1984 yılında Bağdatta basılan bu eser 157 sayfadan oluşup 113 manzumeyi kapsamaktadır. Zaman Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Eserde geçen şiirler sırasıyla şunlardır:

Bilir - Her Şeyimiz Güzel Olsun - Dileğim - Gördüm İki Bülbül - Yaklaş - İçin - Aldı Canımı - Gördüm - Alnımın Yazısı - Belalı Başım - Yalnız Kaldım - Hayatım - Ela Gözlerin - Yeter Felek - Bakma Bugün - Kavuşalım Yar - Yeter Ayrılık - Geçti - Erbile Selam - Ey Kız - Göster Bana - Var - Unut Diyorlar - Kardeş - Gözünü Gördüm - Pişman Oldum - Kız - Sazım Çalınca - Gitme - Hatıram - Aç Gözünü - Gördüm Güzelimi - Kış - Bir Güzelim Var İdi - Canan - Kimsesizim - Yazık Derler - İçinde - Süslen - Gönül - Bir Bağın - Çocuklar - Aldım - Ne Çare - Müjdele - Olmuşum - Konuğuyum - Seninle Kalsın

Nazlı Nazlı - Söylüyorum - Gönül Arzular - Güzeller - Bülbülle Ben - Uyandır Beni - Olur - Bu Gönlümde Var - Yandım Ateşinle - Deli Gönül - Hasret - İlgiliyim - Kaldı - Karşı - Gördüm - Bir Daha - Artık - Sevgilim - Yeni Yar - Ayrılırız Biz - Dediler - Deli - Unuttun Beni - Her Gün - Çok Zaman - Şarkılar - Aşıklar - Bana - Şad Olurum - Ben De Severdim - Her Gün - Bağa Hasret - Ben Olasın - Garip Şarkı - Ne Olurdu - Kız - Güle Güle - Överim Seni - Boşuna - Nazlım - Uyanmasın - Ant Olsun - Bağbansız Bağ - Söylüyor - Gül Satanım - Gördüm - Gözlerini - Acı Yaşam - Olduk - Kimin İçin Ağlar - Gel - Görüşün - Helhele Verin - Yürü - Bu Nasıl Dostluk - Ölürüm - Yoldayım - Savaş Dörtlükleri - Altın Yuvam - Annem Söylemiş - Şanlı Irak’ıma - Güzel Kız - Gönül - Ümit.

Sende Buldum

Kültür ve Tanıtma Bakanlığına bağlı Türkmen Kültür Müdürlüğü’nce 1986 yılında Bağdat’ta basılan bu eser 120 sayfadan oluşup 77 manzumeyi içine almaktadır. Hürriye Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Eserde geçen şiirler sırasıyla şunlardır:

Ol - Geçti - Gamlı Gönlüm - Oynar - Çoban - Erbilim - Hasretli Gönlüm - İsterim

Sayna Bülbülüm Sayna - Gamlı Gamlı - Vay - Dedim - Bu Ağlamak - Sende Buldum - Köyüm - Bulmadım - Başka Çıktı - Yeter - Senden Dileğim - Olup - Tükendi - Güler - Aşkı - Rüyamda Bir Konuşma - Darılıp - Engel - Güzel - Sevgil - Ben İsterim Özünü - Benim Yarim - Sevgilim Sen - Sana Doğru - Gel - İtap - Deme Sevdamı - Ayrılık - Adını

Sevgilim - Sen Olmadan - Gülüş - Nerde Kaldı - Geceler - Sakim - Bilmem - Olur - Bir Şair Yoldaşa İthaf - Vefasız Yar - Aşkım - Var - Yok - Gönlüm - İki Gönül - Ne Zaman - Bilmiyorum..Biliyorum - Yalnızım - Yanlışlık - Duydum Ki - Aşk O Kadar - Neden.. Ne

Her Gece - Aşk Şarkısı - İnanmadan - Ayrıldım Ben - Adı Yok - Benle Bülbül - Sevdan Yolunda - Kaldım - Gönlümü - Günler Geçti - Göz Diktim - Hayal - Dostum - Zafer Bizim - Erbilliyiz - Yurdum - Anne - Babagürgür - 24 Ocak - Bahar Gülleri.

Üçüz Duygular

Yine Kültür ve Tanıtma Bakanlığına bağlı Türkmen Kültür Müdürlüğü tarafından 1990 yılında Bağdat’ta basılan bu eser 104 sayfadan oluşup 92 manzumeyi ihtiva etmektedir. Genel Kültür İşleri Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Eserde geçen şiirler sırasıyla şunlardır:

Olsa Olmasa - Şadlık - Beni - Yok - İçimde - Görüş - Sevgi Yaşamı - Bir Şey - Aşk Delisi - Cadı - Yaşam - Umutsuzluk - Yok - Düşme - Acaba - Dünyamızda - Bir

Ozanın Özlemi - Gençlik 1 - Gençlik 2 - Bilmem - İle - Yoktur - Gerek - Var - Gibi - Sen

De - Ey - Ne Kazandık - Boş Yaşam - Bak - Gel Sevgilim - Sevda - Çok Geceler - Kararım - Düğümlü Soru - İstek - Ümit - Var, Yok İçinde - Horyatlar - Mutlu Olurum - Bir Erek - Elinde Biter - Şiir - Beni - Görmedim - Utansın - Nafile - Hoş Olur - Elveda - Geçti - Değilim - Bu Yolda - Garip - Böyle Böyle - Ki - Felsefem - Bitmedi - Gönlümden

Öksüzüm - Plan - Sana - Arama Beni - Böyle - Aydınlık Uğrunda - Tasa - Piyes - Masal

Ben Miyim - Ölmez Eser - Başka Dünya - Geleceğe Bir Türkü - Olsa Da İyi - Eşsiz Yaşamda - Bana - Şiirimi - Bir Tutsağın Dilinden - Ölmez Bir Arzu - Kraliçem - Kaldım

Mutluluklar - Öykü - Ozan - Hece Sarayı - Sorular - Uygarlığa Doğru - Üç Şarkı - Üç Gazel - Üç Dörtlük - Üç Cinaslı Horyat - Üç Cinassız Horyat - Üç Kanatlı Horyat - Üç Kanatlı Dörtlük.

Bir Ayın Şiirleri

1999 yılında şairin kendi hesabına Erbilde Lâtin harfleriyle basılan bu eser 48 sayfa tutmakta ve içinde 32 manzume ve 1 yedi heceli dörtlük yer almaktadır. Türkmeneli Basımevinde basılan eserde geçen şiirler sırasıyla şunlardır:

Şiire Doğru - Kalbimle - Alınca - Doğru Aşk - Ben Ve... - Bilirim - Son Ümit - Sevgilim - Dünyama - Mutlu Bir Gece - Yaradılışa Sunuş - Hikayemiz - Bir Hatıra - Yeşil Hülya - Beni - Kaderle Savaş - Ancak - Bir Yedi Heceli Dörtlük - Üç Delinin Öyküsü - Bilmem - Geçmişe - Özgürlük - Bir Resim - Işık - Türküler - Belli Birine - Biten Emel - Dün Bugün Yarın - Alkışlı Türkü - Çoban Çeşmesi - Boğunuk Düşünceler - Zaman - Adsız konu.

İnsanlık Gözyaşımızdadır

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan ve 2001 yılında Erbilde basılan bu eser 112 sayfa ve 305 rubaiden oluşmaktadır. Dara Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Eser için şair tarafından rubai ve dörtlük konusunu uzunca anlatan 6 sayfalık bir ön söz yazılmıştır.

Horyat Vurgunu Adnan Terzi

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan ve 2003 yılında Erbilde basılan 48 sayfalık bu eserde şair, Adnan adında bir Horyatçı dostunun hayat hikâyesini, cinaslı horyatlarıyla yedi heceli dörtlüklerini ve onun hakkında kendisinin bazı manzum ve mensur mersiyelerini sunmaktadır. Eser Arap harfleriyle yani eski yazıyla fotokopi makinesi ile basılmıştır. Şairin Adnan Terzi hakkında yazdıkları yazı ve şiirler sırasıyla şunlardır:

Önsöz - Adnan Terzi’de Horyat Sevgisi - Ölümünün Kırkıncı Günü Münasebetiyle Okunan Ağıt - Sonsöz.

Bin Bir Horyat / Birinci

Aras Basım ve Yayınevi tarafından Erbilde 2008 yılında basılan bu eser 112 sayfadan oluşup şairin 1001 cinaslı horyatını kapsamaktadır. Eser Arap harfleriyle basılmıştır. Şair bu eserde önsözü yerine iki sayfa tutarında (Horyatlarla olan İlişkim) adı altında bir yazı yazmıştır.

Kanatlanan Dizeler

68 sayfadan oluşup kimi Erbilli edebiyatçıların maddi desteğiyle Kerkükte 2009 yılında basılan eser, şair Hüsam Hasretin yazdığı kanatlı horyatlarını kapsamaktadır. Adı geçen eser 16 sayfalık kanatlı horyatı açıklama mahiyetinde olan (Kanatlı Horyatlara Doğru) başlıklı önsözüyle şairin yazdığı 221 kanatlı horyatını içermektedir. Türkmendili Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır.

Yaşam Potasında Pişen Sözcükler

Kültür Bakanlığına bağlı Gazetecilik, Basım ve Dağıtım Genel Müdürlüğü tarafından Erbilde 2009 yılında basılan ve 160 sayfa olan bu eser, şair Hüsam Hasretin 95 başlık altında 912 yedi heceli dörtlüğünü kapsamaktadır. Kültür Bakanlığı Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır.

Alkışlanan Türküler

Şair Hüsam Hasretin hazırladığı ve Kerkükte 2009 yılında bastığı bu eser, Erbilli genç sanatçı Yunus Tütüncünün yorumladığı şarkı, türkü ve mânilerin güftelerini içine almaktadır. 102 sayfadan oluşan eserde Hüsam Hasretin 45 güftesi geçmektedir. Türkmendili Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Şair bu eser için (Yunus Tütüncü’nün Çalışmalarındaki Başarı) adı altında iki sayfalık bir önsözü de yazmıştır. Bu eserde geçen şairin güfteleri sırasıyla şunlardır:

Bir Dünyamız Var idi - Yürek İster - Sevdim Seni - Garip Gönlüm - Kader - Güzelin Biri - Bilmedim - Babayım - Hani Sen - Gelir De - Anne - Garibim - Gel Görüm Gözünü - Hasret Yuvası - Böyle Sevda Böyle Yari - Necesin - Kız Sen Nanca Güzelsin - Gel Sor Beni - Bir Kız Seçtim Erbilden - Güldürün - Söyleyin - Demeyin - Bir De Gel - Kimsem Yok - Dön Amca - Dediler - Yuvam - Güzelimsin - Hayranım Güzel Yare - Güzeldi Erbil Gelini - Ey Şadlık - Yare Gideyim - Bizim Toyumuz - Neler Dedin - Bu Toyun Gelini - Bıraktım - Dünyaya - Benim Aşkım - Ayrılık - O Günden - Garibin - İtap - Deyim - Neler Desem - Sensiz.

Alışsın

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan bu eseri, şair Hüsam Hasret hazırlayıp Kerkükte 2009 yılında basmıştır. Eser, Erbilli şair Fuat Şeyh Mustafa’nın hayatı, şiirleri ve horyatlarını kapsamaktadır. 234 sayfadan oluşan eser Arap harfleriyle, Arabha Basımevinde basılmıştır.

Eser şairin, Şiirler, Rubai ve Dörtlükler, Miri Suyu Destanı, Yedi Heceli Dörtlükler, Erbilim Dörtlükleri ve Cinaslı Horyatlarını içermektedir. Şair bu eser için 6 sayfalık bir ön sözü de yazmıştır.

Bin Bir Horyat / İkinci

Aras Basım ve Yayınevi tarafından Erbilde 2010 yılında basılan bu eser 210 sayfadan oluşup şairin 1001 cinaslı horyatını kapsamaktadır. Eser Arap harfleriyle basılmıştır. Şair bu eserde önsözü yerine iki sayfa tutarında (Horyat Açılımı) adı altında dörtlüklerle süslü bir yazı yazmıştır. O dörtlüklerden iki tanesini örnek alıyoruz:

Soran olur belki de der ki, nasıldır horyat

Edebiyat sanatta derim fasıldır horyat

Ne üvey annesi var ne de üvey babası

Çok asil bir milletten doğan asildir horyat

Biri bir gün olur der, anlat ki nedir horyat

Derim her kutsal gibi kutsal nesnedir horyat

Doğumda sevinç saçar, ölümde başlar okşar

Bir varlığı yansıtan müthiş sahnedir horyat

Erbil Şehri Ölümsüz Destan

Aras Basım ve Yayınevi tarafından Erbilde 2010 yılında basılan bu eser 70 sayfadan oluşup 172 beşlikten oluşan destanı içine almaktadır, eser Arap harfleriyle basılmıştır. Şair bu eseri için, üç sayfalık bir ön söz yazmıştır.

Şair, 30.10.2000 tarihinde yazdığı ön sözünde şöyle diyor:

“Azerbaycanın ünlü şairi Şehreyar’ın “Haydar Babaya Selam” kitabındaki beşlikleri okurken bir anda hayat bütün varlığıyla gözümün önünden bir sinema şeriti gibi geçti. Doğma şehrim olan Erbilde hatıralarım birbirini kovalayarak gözümde kimi hazin kimi mutlu bir damla hâlinde göründüler. Beni, hayatı ilk sezdiğim günlere götürdüler. Çocukluk dünyama ışık tutarak oradaki karanlıklardan geçmeye özendirdiler. Yaşamış, belki de şehrimin çoğu çocukları gibi yaşamadığım çocukluğumun hasretini sinemde kabarttılar. Ah üstüne ah çekerek biriken duygularım çocukluğumu yansıtan hasret dolu beşliklerle coşmaya başladılar. Bir göz açıp yummaya benzetilen acı dolu gençliğimdeki hatıralarımsa beni düştüğüm o kuytu dereden bir dağ başına çıkarmak zahmetinde bulundular. Uçsuz bucaksız enginlere yayılan duygularım bir daha beşliklerle coştular. Bu hatıralardan etkilenen duygularım bir türlü geçmişten kopmayarak şehrimin geçmişinde bir gezi yaparak çok bir yönünü beşliklere yansıtmamaktan beni alıkoymadılar. Geçmişi güzel olan şehrim yazdığım beşliklerde daha da güzelleşirken anılarla dolu canlı bir destan olma çizgisinin ilk belirtileri göze çarptı. Hayat anılardan ibaret olduğunu ileri sürdüğümde şehrimde başımdan geçen her hatırayı, gördüğüm her nesneyi, yaşadığım her olayı ve duyduğum her masal ve her deyişi beşliklerde canlandırmaya çalıştım. Yazdığım beşlikler daha çok şehrim olan Erbil ile ilgilendiği için ve bir özellik taşısın diye kimi beşliklerde az çok Türkmen Erbil şivesini kullandım. Önce bu işi kolay sandım, ancak yazınca zorluklarla karşılaştım. Birkaç gün veya en çok bir iki ay süresinde bu işi bitireceğimi düşündümse de yanıldım. Bu çalışma uzarken yıllarımı almaya başladı. Beşlikler birbirini tamamlarken bir destan hâline gelmenin koşullarına yanaştı. Şehrime olan sevgimi ölümsüzlüğe dönüştürmek amacıyla beşliklerimin daha canlı olması için dosdoğrudan ona bir âşık gibi davrandım. Aynı zamanda şehrime olan bağlılığımı daha da metinleştirmek arzusuyla onunla aramızda tarihleşen belgeleri yazdığım beşliklerin dizeleri arasına yerleştirdim. Gerçekle kuşanan ve hayalle süslenen beşliklerim destanın tamam olmasına yol açtı. Yerlisinden daha fazla gariplere kucak açan ve bu son yıllarda benim gibi çokları da susuz bırakıp karanlıkta yaşatan şehrimden zaman zaman sitem ettiğim de oldu. Bu da destanın kimi boş köşelerindeki eksiklerin doldurulmasına bir yardımcı oldu. Onu bir zamanlar dünyalar dilinde tutturan Gökbörü Sultanın torunları olduğumuzu hatırına salarak ve ona sahip çıkmada bizden daha yürek yananını bulmayacağını da beşliklerimi kapsayan sözlerde işlemesini ileri sürdüm. Dört tanrı şehri olan şehrimin kocaman Kale’sini ve başı dik duran Çöl Minare’sini beşliklere sığdırdımsa da bilmem yeterince haklarını verebildim mi? Onların yüceliğiyle onu yüceltmişsem yazdığım destanı ölümsüzlüğe kavuşturmuşum demektir. Bu da ancak tarihi tarihten eski olan şehrime yakışan bir şeydir. Sıraladığım bu notları yazdığım beşliklerde şiirsel yeteneğimle işleyebilmişsem şehrime en güzel armağanı verebilmişim.

Yazdığım beşlikler destan hâline geldiği zaman, bu destanın altı bölümden oluştuğu bir hâli oldu. Önce övgü beşlikleri ön sırayı aldılar. Ardılarından şehrimin geçmişini yansıtan beşlikler sıraya girdiler. Onların ardından söyleşi beşlikleri sıralandılar. Bu kez itap ve sitem beşlikleri destanda yerlerini alınca, istek beşlikleri de kendilerini araya attılar. En son temenni beşlikleri destanın son beşlikleri olmayı tercih ettiler.” (Hasret: 2010)

Aydınlıkta Yok Olmak

Kültür ve Gençlik Bakanlığı- Medya, Basım ve Dağıtım Genel Müdürlüğü - Basım ve Dağıtım Müdürlüğü - Erbil yayınlarındandır. Kürt öykücü Ahmet Mehmet İsmail’in yazdığı öykülerden, şair Hüsam Hasretin Kürtçeden Türkçeye çevirdiği yirmi öyküden oluşan ve 120 sayfa tutarında olan bu eser, Erbilde 2010 yılında basılmıştır. Eser Kültür Basımevinde Lâtin harfleriyle basılmıştır.

Bila Yoldaş[50]

112 sayfadan oluşan bu eser, şair Hüsam Hasretin hazırladığı ve 2010 yılında kimi Erbilli sanatseverlerin maddi desteğiyle bastığı bir eserdir. Eser Erbilli usta sanatçı Mehmet Ahmet Erbillinin hayatı, sanatı ve tüm eserlerini kapsamaktadır. Bu eserde Hüsam Hasretin 4 güftesi ile sanatçı hakkında yazdığı (Sen Oldun) adlı şiiri geçmektedir. Kerkükte Arabha Basımevinde Arap harfleriyle basılmıştır. Şairin güfteleri şunlardır:

Kızlar. (Bu türkü Türkiye’de İbrahim Tatlıses tarafından da yorumlanmıştır.)

Elimde değil

Bir Dünyamız var idi

Oldum

Şair Hüsam Hasret, 11.11.2009 tarihinde sanatçı Mehmet Ahmet Erbilli için yazdığı, eserde yer alan (Sen Oldun) adlı şiiri de buraya alıyoruz:

Bila yoldaş ile horyata çıktın

Erbilimin Türkmen sesi sen oldun

Gönülden fışkırıp gönüle aktın

İçimizden silen pası sen oldun

Erbilden çıktın da yollara baktın

Garipler hanında yükünü yıktın

Kimsesiz güzele bir türkü yaktın

Düğünü yanında yası sen oldun

Hevesle yanaştın aşka çok erken

Umutsuz sanıldın umudun varken

Kalbi yaralı bir garibim derken

Kimsesiz garibin kesi sen oldun

Elvan güller ektin sevgi bağında

Bülbül gibi öttün gül çardağında

Nafure başında, seyran çağında

Su içen güzelin tası sen oldun

Şoföre seslendin yolculuk anı

Dedin ki “Erbile tez yetir meni”

Bu ezgin coşturdu yolda her yanı

Ondan yolcuların hası sen oldun

Ezgilerle coştun şehirde, köyde

Güzelleri övdün en güzel boyda

Helhele istedin kızlardan toyda

Gelinle damadın şansı sen oldun

Her şarkın her türkün birer şaheser

Som ezgilerinden bengilik eser

Dersem kurumasın coşan bu kevser

Haktır bu alanın ası sen oldun (Hasret, 2010: 31-33)

Yorum Sergisinde Horyat

Kültür ve Gençlik Bakanlığı- Türkmen Kültür ve Sanat Genel Müdürlüğü yayınlarından olan bu eser, şair Hüsam Hasretin 18 Erbilli horyatçılarından her birinin yirmi horyatını yorumlayan bir eserdir. Erbilde 2011 yılında basılan ve 198 sayfadan oluşan bu eser, Arap harfleriyle basılmıştır. Ayrıca bu eserde geçen iki bölümden biri Folklor Horyatlardan yirmi tanesinin yorumudur, diğeri ise Ağalayan Horyatlar başlığı altındadır. Eser Kültür Basımevinde basılmıştır.

Haktan Dilek

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan bu eseri, şair Hüsam Hasret hazırlayıp Erbilde 2011 yılında basmıştır. Eser, Telaferli şair Felekoğlunun şiirleri ile horyatları olmak üzere iki bölümdür. 104 sayfadan oluşan eser Arap harfleriyle, Fuzuli Basımevinde basılmıştır.

Erbil Buketi

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olup Erbilde 2012 yılında şairin bastığı bu eser 314 sayfadan oluşmaktadır. Beş bölümü içeren bu eserde Hüsam Hasret, Erbil şehri hakkında yazılan şiirleri, destanları, güfteleri, yedi heceli dörtlükleri ve cinaslı horyatları bir araya getirmektedir. Eserin her beş bölümden oluşmaktadır. Arap harfleriyle Fuzuli Basımevinde basılmıştır. Şair bu eserin ön sözünü şiirle süsleyerek (Erbil Ne Demek) başlıklı bir yazı yazmıştır:

Erbil Ne Demek?

Diyelim ki Erbil ne demek?

Bunu önce bir soru mu yoksa bir deyiş mi algılayalım. Erbil, her şeyden önce altı bin yıl bir tarih demek. Sonra görkemli Kale ve başı dik duran Minare demek. Ve bunların yanında adı ile ikizleşen ve zaman zaman ölümsüz adı ile adlandırılan Gökbörü demek.

Erbilden söz ederken onu soru diyelim

Bengi yanıtındaki kolay, zoru diyelim

Övelim Kale’siyle o Çöl Minare’sini

O yüksek şanına da hep Gökbörü diyelim

Bir de diyelim ki, Erbil ne demek?

Erbil, Türkmen’in kimliği olan baba ve atalarımızdan bize kalıt kalan ve gönül yolcusu olan en canlı horyat demek. Bir de ey ağalar, ey paşalar ile söylendikçe gözleri yaşaran ve gönülleri sızlatan Kerem demek.

Ta derinlerden coşar horyatı Erbilimin

Kerem ile süslenir bayatı Erbilimin

Sevgisi gönüllerde günden güne çoğalır

Gariplere umuttur hayatı Erbilimin

İki de diyelim ki, Erbil ne demek?

Yıllar yılı kuruyup gitse de, suyu kalmasa da Mirisuyu demek, tepesi bir türlü göz önünden kayıp olmayan, kupkuru kalmasına da Karıncatepesi demek. Oralarda olup bitenlerin unutulmaya mahkum olan Kanlıdere demek.

Mirisuyu deyince çok bir sözler söylenir

Karıncatepesinde geçmişimiz boylanır

Korku simgesi olan ıssız Kanlıdereden

Ne efsaneler çıkar, ne masallar dillenir

Üç de diyelim ki Erbil ne demek?

Sözün en kısası Erbili bilene, Erbili kendi gibi tanıyana, Erbili gönül gözüyle görene, Erbile bakıp da bir türlü doymayana Erbilden bir an bile dışarı çıkmadan her anda Erbili özleyene, Erbil adını bir an olsun dilinden atmayan ve Erbili kendi dünyası gibi benimseyene Erbil umut demek.

Erbilin her hecesi umuttur âşığına

O umutla aşkını işlemiştir aşkına

Bir an ondan ayrılmak ona yüz yıl gelir de

Bu düşüncedir onu götürüyor şaşkına

Dört de diyelim ki, Erbil ne demek?

Erbil, biz Erbil Türkmenleri için çok şey demektir. Erbil şehrimiz olduğu gibi evimizdir, yuvamızdır. Burada dünyaya göz açtık burada da göçmeyi niyaz edip toprağında gömülmeyi arzularız. O her birimizin gönlünde başka bir sevgi ile yerleşmiştir. Ona olan sevgimiz ezeli bir sevgidir. Ondan çok şeyler aldığımız gibi ona çok şeyler vermek zorundayız. Onun ilerlemesi ve onun adını yükseltmek için kalıcı çalışmalarda bulunmalıyız. Onun için tarih yazmalıyız. Her gün yüce Kale’sini görünce şehrimizin ne kadar uzun süreli bir tarihe sahip olduğunu her hâlde anımsamaktayız. Dolayısyla Erbil şehrimiz her yazar, her şair ve her horyatçı için bitmez tükenmez konu olduğunu dememiz doğru olur. O her zaman işlenerek hakkında yüzlerce demeyelim, binlerce yazı, şiir ve horyat yazılmıştır. Biz bu yapıtta düzyazı dışında hakkında yazılanları toplamaya çalıştık.

Erbilin bakışında yüce tarih okunur

Tarihi nakış nakış çehresinde dokunur

Ona mağrur desem de bir bakıma o hakkı

Her alan her meydanda şan ve şöhret takınır (Hasret: 2011)

Ulu Türkmenim

Kerkük Vakfı tarafından İstanbul’da 2012 yılında Latin harfleriyle basılan bu eser 86 sayfa tutarında olup şair Hüsam Hasretin değişik tarihlerde ve millî meselelerde yazdığı 64 şiirle 22 dörtlüğünü içermektedir. Sena Ofset’de basılan bu eserde geçen şiirlerin çoğu millî şiirlerdir. Şiirler sırasıyla şunlardır:

Kerkük - Ellerim - Ellerim - Kahramanlar - Bir Avuç Türkmen - Gitti - Biz - Uygulayan Milletiz - Babam - O Benim Yurdumdur - Gençlik Marşı - Altınköprü’nün - Döndüm - Türkmen Dilim Türkçe’dir - Vasiyet - Şehide ağıt - Yaşa - Özveri - Ey Şehit - Türkmenleriz - Fikrim Özgür Kuştur - Bu Bayramın - Türkmen - Soluğumda - Var -

Barış - Ordu Yolu - Ulu Türkmenim - Hakkın Vakti Bitmez - Git - Türkmen Marşı - Bu Çağda - Kerkükün - Yurdum - Milleti - Düşmez - Ki - Bizim - Şehidim - Şehitlik Yolu - Kötü Oyun - Ben Böyleyim - İstanbul’um - Bir Şehir Bilirim - Şair Kardeş - Şehit Murat - Türkmenin Sesi - Yaşa - Öç - Uygarlık - Olduk - Özgürlük - Türklere Soru - Atatürkü Anarken - Ben - Çığlık - Şen Olsun Bayramımız - Şehit - Türkmen - Şehitlerimizin İzindeyiz - Türkmen Yavrusu - İçin - Türk Dilim - Biliyor - Dörtlükler.

Beşyap[51]

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan ve 2012 yılında Erbilde basılan bu eser 100 sayfadan oluşup 180 beşyapı (cinaslı beşlikler)i içine almaktadır. Şair Hüsam Hasretin iddiasına göre, bu eser Türk ve Türkmen edebiyatında ilk basılan eser niteliğindedir. Fuzuli Basımevinde ve Arap harfleriyle basılmıştır.

Köprülüyüm

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olup Erbilde 2012 yılında şairin hazırlayıp bastırdığı bir eserdir. 94 sayfa tutarında olan bu eser, Altınköprülü şair Cuma Kasapoğlu’nun hayatı, şiir ve horyatlarını içeren bir eserdir. Fuzuli Basımevi’nde Latin harflariyle basılan bu eserde şair Hüsam Hasretin 30.08.2012 tarihinde şair hakkında yazdığı (Kasapoğlu) adlı şiiri geçmektedir. Şiiri buraya alıyoruz:

Yaşam bir gündüzdür, bir de gecedir

Yaşanmayan anı say Kasapoğlu

Yalnız arif olan bilir nicedir

Oksuz neye yarar yay Kasapoğlu

Köprü damarında fışkıran kansın

Ruhuyla birleşen bengi bir cansın Oğuz boyundansın ulu Türkmensin Türkmencilik sana pay Kasapoğlu

Kutsal denilen şey şayet toprakta

Bunu benimsedin o ilk durakta

Türkmenin simgesi mavi bayrakta

Sen bir yıldız sen bir ay Kasapoğlu

Ak sayfaya yazdır kara yazını

Sonsuzluğa açıl çok gör azını

Gama meydan oku çalma sazını

Hep huzura üfle nay Kasapoğlu

Gel fani dünyadan bir şeyler umma

Kapkaranlığına gözünü yumma

Patlat duygularını içine gömme

Adını evrene yay Kasapoğlu

Tutuşup yandıkça gürlü odumuz

İnan soğumaz bir an vücudumuz

Gerçekleşmezse en son umudumuz

Vay hâlimize vay vay Kasapoğlu (Hasret, 2012: 93-94)

Kara Bahar

Kültür ve Gençlik Bakanlığı- Medya, Basım ve Dağıtım Genel Müdürlüğü- Basım ve Dağıtım Müdürlüğü- Erbil yayınlarından olan bu eser, Kürt öykücüsü Ahmet Mehmet İsmail’in bir eseridir. Erbilde 2013 yılında basılan ve 144 sayfadan oluşan bu eser, şair Hüsam Hasretin Kürtçeden Türkçeye çevirdiği bir romandır. Eser Latin harfleriyle Kültür Müdürlüğü Basımevinde basılmıştır.

Ağlayan Horyatlar

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan bu eser Erbilde 2013 yılında şair tarafından hazırlanıp basılan bu eserde Erbilli usta horyatçı yarlıganmış Ömer Ağbaşın hayatı ve horyatları yer almaktadır. Eser 224 sayfadan oluşup Arap harfleriyle basılmıştır.

Fuzuli Basımevi’nde basılan bu eserin son bölümünde Horyatçı hakkında yazılan manzum ve mensur ağıtlar geçmektedir. Şair bu eser için 10 sayfalık (Horyat Olan Horyatçı) başlığı altında bir ön söz yazmıştır.

Yağmur

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olan bu eser Erbilde 2013 yılında şair tarafından hazırlanıp basılan bu eserde Erbilli genç şair Yunus Tütüncü’nün şiirleri yer almaktadır. Fuzuli Basımevinde basılan eser 100 sayfadan oluşup 99 şiiri kapsamaktadır, eser Arap harfleriyle basılmıştır. Şair bu eser için de iki sayfa tutarında (Şiire Olan Düşkünlük) adı altında bir ön söz yazmıştır.

Erbilden Ölmeyen Bir Şair

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olup Erbilde 2013 yılında şair tarafından hazırlanıp basılan bu eserde, Erbilli şair Cercis Ali Bahçecinin hayatı, şiiri ve horyatları yer almaktadır. 112 sayfadan oluşan ve Fuzuli Basımevinde ve Arap harfleriyle basılmıştır. Şair bu eserde yazdığı dört sayfalık ön sözden ayrı, iki sayfalık (İkinci Bir söz) başlığı altında başka bir yazı da yazmıştır.

Bal Ekmeği

Türkmen Kardeşlik Ocağı yayınlarından olup Erbilde 2013 yılında şair tarafından hazırlanıp basılan bu eserde, Kerküklü şair Metin Abdullah Kerküklünün yirmi kadar şiiri ile bir cinaslı horyatı geçmektedir. 112 sayfadan oluşan bu eser hem Latin hem de Arap harfleriyle Fuzuli Basımevinde basılmıştır.

Hüsam Hasretin Diğer Şair Ve Horyatçıların Eserlerinin Çıkmasındaki Katkıları

Hüsam Hasret kimi şair ve horyatçıların eserlerini gözden geçirip düzeltmelerini yaparak ön sözlerini yazmıştır. Basılmış o eserleri aşağıya alıyoruz:[52]

Gönülden Coşan Sözler

2003 yılında Türkmen Kardeşlik Ocağı, edebiyatçı ve ses sanatçısı Ganım Fettah Erbillinin eserini basmaya karar verdiğinde, Ocak Yönetimi bu kitabın hazırlanma işini Hasret’e vermiştir. Şiir, horyat ve yedi heceli dörtlüklerini hazırlayıp sayfa tasarımını da yaparak eserin üç sayfalık (Sunuş) bölümünü de yazmıştır. 70 sayfalık bu eserin son kapağında Ganım’ın yaşam öyküsü ve edebiyatından da söz etmiştir. Eser Erbilde Fotokopi cihazı ile basılmış olup eserde 4 şiir, 248 cinaslı horyat ve 50 yedi heceli dörtlük yer almaktadır.

Gönül Horyattan Doymaz

2003 yılında Türkmen Kardeşlik Ocağı, Erbilli horyatçı Hüsam Mehmet Aziz’in eserinin basılması işini Hasrete vemiştir. Horyat ve yedi heceli dörtlüklerini bilgisayarla yazımı ve sayfa tasarımını ile birlikte, esere üç sayfalık bir (Sunuş) bölümü de eklemiştir. 56 sayfalık bu eserin arka kapağında Horyatçının yaşam öyküsü ile horyat yazıcılığı hakkında bilgiler sunmuştur. Erbilde basılan eserde 130 cinaslı horyat ve 20 yedi heceli dörtlük yer almaktadır.

İkiz Sevgiler

2009 yılında Erbilli genç şair Şemsettin Veli Erbillinin bu eserini, iki sayfalık (Başarıyı Yakalayan Şair) adlı ön sözle hazırlamıştır. Eser Kerkükte Türkmendili Basımevinde basılmış ve eserde 55 şiir yer almaktadır.

Gönül Sesi

2010 yılında Aras Basım ve Yayınevi tarafından Erbilde, Lâtin ve Arap harfli olarak basılmış olan eser Erbilli genç şair Murat Yaşar Mışkonun şiirlerini kapsamaktadır. Eserin düzeltmesini yapan Hasret, iki sayfalık (Şiir Bir Bakıma Sevgidir) başlıklı bir ön söz de yazmıştır.

Hüsam Hasretin Basılmamış Eserleri

Hüsam Hasretin basıma hazır birçok eseri bulunmaktadır, basıma hazır olanları buraya alıyoruz:

Kapı

Şairin bu eseri 120 sayfalıktır. Şiirlerin tümü hece ölçüsüyle ve değişik tarihlerde kaleme alınmıştır.

Gazeliyat - Gazeller

Şairin bu eseri 80 sayfa tutarında olup edebi yaşamı boyunca yazdığı gazellerden oluşmaktadır. Eser de iki sayfalık bir ön söz ve 72 gazel yer almaktadır. Kırk biri on dizeli, yirmisi on iki dizeli, beşi on dört dizeli, biri on altılı dizeli, biri on sekiz dizeli ve dördü de yirmi dizelidir.

Ölümsüz Dizeler

Bu eserinde geçen şiirler; tanınmış edebiyatçı, ses sanatçı ve şahsiyetler hakkında yazılan dizelerdir. Bazıları hayatta olan kimseler için de tertip edilmiştir. Eserde, Türk dünyasının büyük şairi Fuzuli hakkında da iki şiir geçmektedir.

On Şiir Bin Dize

Şairin bu eseri 112 sayfalık bir eserdir. Şairin 2015 yılının Şubat, Mart ve Nisan aylarında yazdığı on şiir yer almaktadır. Her şiir yüz dizeden oluşmaktadır. Şair bu on şiirde, Türkmen hece ölçüsünün en güzel örneklerini vermiştir.

İnci Tanelerim

Şairin bu eseri 130 sayfalık bir eserdir. Şairin 2015 yılının ayları arasında yazdığı 365 dörtlüğünü içermektedir. Ayrıca şair bu eseri için dört sayfalık bir ön söz de yazmıştır.

Yaşar’ın Destanı

Şairin bu eseri de 80 sayfalık bir eserdir. Şair bu destanı Erbilli ses sanatçısı Yaşar Şevket’in hatırası için yazmıştır. Eser ön sözden ayrı 61 beşlikle, 1 şiir ve 1 cinaslı horyattan oluşmaktadır.

Naatlar - Dini Şiirler

Şairin bu eseri sadece yazdığı dini şiirlerini içeren bir eserdir. 63 bentten oluşan (Ya Resûl Allah) şiiri ile her birisi bir hadis-i şerifi içeren 60 dörtlük bu eserin en uzun şiiridir.

Kan Vadisi

Bu eser şairin Kürtçeden Türkçeye çevirdiği 20 öyküden oluşmaktadır. Bu öyküler, Kürt öykücü Celil Kakaveyis’in öyküleridir.

Bin Bir Horyat / Üçüncü

Şairin 216 sayfa olan bu eseri de diğer iki (Bin Bir Horyat) eseri gibi 1001 cinaslı horyatı içermektedir. Bunun yanında eserde 10 sayfa tutarında (Neden Bin Bir Horyat) başlığı altında bir ön söz de bulunmaktadır.

Horyat Yaşantımızdır

Şairin 350 sayfa olan bu eseri, yıllar yılı horyat hakkında yazdığı düzyazılar, şiirler ve horyatlardan oluşmaktadır. Eserde, 4 sayfalık (Horyat Ne Demek) başlığı altında bir ön söz de mevcuttur.

Yazıların Dili - Düzyazılar

Şair Hüsam Hasretin bugüne kadar beş yüzü aşkın makale ve düzyazısı Türkmence çıkan dergi ve gazetelerde yayımlanmıştır. Bunların büyük kısmı bu eserde toplanmıştır.

1.2.8. Hüsam Hasretin Şiirlerinin Yayımlandığı Gazete ve Dergiler

Hüsam Hasret, eserlerini yayımlamadan önce kimi şiir ve horyatlarını Yurt içinde ve dışında birçok gazete ve dergilerde yayımlamaya çalışmıştır.

Bağdatta Çıkan Dergi ve Gazeteler

Kardeşlik Dergisi

1961 yılında Bağdatta yayım hayatına başlayan Kardeşlik Dergisi, Türkmen kültürü için bir dönüm noktası sayılır. Türkmen Kardeşlik Ocağı tarafından çıkarılan bu aylık dergide, şairin 1977 yılından bu yana kimi şiirleri yayımlanmıştır. Onlardan:

Nizamın Ruhuna Ağıt S. 10,11,12 - 1984

Biz Erenler S.5,6,7 - 09,10,11.1985

Doğru Sevda S.182 - 11.1985

Hakkın Sesi S.183 - 12.1986

Birlik Sesi Dergisi

Türkmen Edebiyatçılar Birliği tarafından Bağdatta üç ayda bir çıkarılan bu dergide, şairin birçok şiiri yayımlanmıştır. Onlardan:

Kaderim S.36 - 1985

Son Hatıra S.37 - 1986

Bir Mektup S.38 - 1986

Hayal Okşamaz Beni S.39 -1986

Bilirim S.44 - 1987

Sevgiliye Üç Şiir S.47 - 1990

Bir Gönül S.52 - 1995

Türkmen Yazarı Dergisi

Türkmen Edebiyatçılar Birliği tarafından Bağdatta çıkarılan bu üç aylık dergide, şairin bazı şiirleri yayımlanmıştır.

Erbil S.2 - Haziran 2016

Yurt Gazetesi

Türkmen Kültür Müdürlüğü tarafından Bağdatta çıkarılan haftalık bir gazetedir. Yetmişli yılların sonundan başlayarak şair Hüsam Hasretin en çok şiirleri bu gazetede yayımlanmıştır.

Kalsın S.477 - 31.10.1979

(Sevgi Yaşamı) ve (Unutabilirim) S.709 - 11.05.1984

Hasret Duygusu S.714 - 15.06.1984

Aşkı S.725 - 31.08.1984

Beni S.732 - 02.11.1984

24 Ocak S.746 - 24.01.1985

                      7. Gerçek Yaşam S.747 - 01.02.1985

Olum S.750 - 22.02.1985

Sen Gideli S.753 - 15.03.1985

Dost Ol S.759 - 26.04.1985

Sorma Benden S.762 - 17.05.1985

Al Beni S.774 - 09.08.1985

Muhtacım Sana S.784 - 25.10.1985

Aşk S.789 - 29.11.1985

Şadlık Dünyası S.796 - 17.01.1986

Ben S.800 - 01.08.1986

Bahar Şarkısı S.802 - 21.02.1986

Dostum S.803 - 07.03.1986

Hakkın Sesi S.806 - 28.03.1986

Ben S.811 - 02.05.1986

Sensiz S.813 - 16.05.1986

Ayrılık Çilesi S.818 - 27.06.1986

Ahım Var S.819 - 04.07.1986

Ayrılık S.821 - 18.07.1986

Yalnızlığa Dönüş S.822 - 25.07.1986

Yürek S.823 - 01.08.1986

Sevinçli Yar S.830 - 26.09.1986

Sensiz Olmak S.831 - 03.10.1986

Gamlı S.835 - 31.10.1986

Ancak S.863 - 15.05.1987

Olsun S.873 - 24.07.1987

Ey Dostlar S.886 - 23.10.1987

Sevgiye Konuk S.900 - 17.02.1988

Şair Kardeş S.914 - 25.05.1988

Özgürlük S.923 - 03.08.1988

Açık Şiir S.933 - 12.10.1988

Armağan S.961 - 27.04.1989

Gitti S.964 - 25.05.1989

Zafer Ve Barış S.966 - 08.06.1989

Bu Bayramda Gel S.971 - 13.07.1989

Zaferlerimle S.987 - 09.11.1989

Bitmeyen Şiir S.990 - 30.11.1989

Yeni Bir Sabah İçin Yeni Bir Şiir S.993 - 21.12.1989

Sensiz Olsam S.1004 - 08.03.1990

Sessiz Şiirler S.1014 - 17.05.1990

Hece Şiirimiz S.1029 - 06.06.1991

Şiir Kanatında Horyat S.1036 - 01.08.1991

Bir Sözcük Yüzünden S.1040 - 29.08.1991

Dışarıda Yanıt S.1046 - 10.10.1991

Evreni Deyimlerken S.1052 - 21.11.1991

Erbilde Çıkan Dergi ve Gazeteler

Türkmeneli Gazetesi

Irak Türkmen Cephesine bağlı Enformasyon Dairesi tarafından Erbilde çıkarılan haftalık bir gazetedir. Şair bu gazetede daha çok yazılar yayımladığı için az sayıda şiirler yayımlamıştır.

Peşinden S.02 - 29.08.1994

Özgürlük S.03 - 01.10.1994

Ölümsüz Şiir S.30 - 03.08.1996

Türkmen S.39 - 11.05.1997

Horyatlar S.40 - 20.06.1997

Son Ümit S.41 - 01.08.1997

Türkmenleriz S.47 - 02.11.1997

Türkmen S.50 - 25.11.1997

Ocak Türkmeni S.55 - 31.12.1997

Fuzuli S.89 - 26.08.1998

                      11. Fuzuli S.90 - 02.09.1998

Bir Sitem S.109 - 09.12.1998

Diyorum S.113 - 23.12.1998

Yeni Yıl S.115 - 30.12.1998

Öç S.117 - 06.01.1999

Sen S.127 - 10.02.1999

Şehit Murat’a Ağıt S.217 - 22.12.1999

Kardeşlik Gazetesi

Türkmen Kardeşlik Ocağı tarafından Erbilde çıkarılan aylık bir gazetedir. Şairin bu gazetenin her sayısında bir yazısı yer almaktadır, bunların yanında bu gazetede birçok şiiri yayımlanmıştır.

Ocak Türkmeni S.0 - 31.12.1998

Olmadım S.08 - 00.09.1999

Canlı Ölüye Ağıt S.17 - 00.08.2000

Ocak Benim Ocağımdır S.24 - 01.01.2001

Git S.28 - 15.03.2001

Altınköprü’nün S.29 - 01.04.2001

Sessiz Giden Şair S.32 - 15.05.2001

Olduk S.34 - 15.06.2001

Şehit S.35 - 01.07.2001

Türkmenin Sesi S.40 - 15.09.2001

Şen Olsun Bayramımız S.41- 07.10.2001

Geldik S.43 - 15.11.2001

Ramazan İçin İki Şiir S.44 - 01.12.2001

Ocakta S.45 - 05.01.2002

Hayal Okşamaz Beni S.46 - 01.02.2002

Ben S.47 - 15.02.2002

Diyorum S.48 - 01.03.2002

Horyatlarımız S.49 - 15.03.2002

Bizim Şehirde S.50 - 01.04.2002

                     20. Bu Çağda S.51 - 16.04.2002

Türkmen Dilim Türkçedir S.53 - 17.05.2002

Şehitlerimizin İzindeyiz S.55 - 18.07.2002

Kötü Dünyanın S.56 - 24.08.2002

Nevi (Yeni) Gazetesi

Erbilde (Irakiye) kurumu tarafından üç dille çıkan bu gazetenin Türkmence bölümünde şairin her sayıda bir düzyazısı yanında bir çok da şiiri yayımlanmıştır.

Şimdi S.0 -16.08.2006

Bulurdu S.44 - 11.07.2007

Sen Okudun S.49 - 15.08.2007

Fuzuli S.50 - 22.08.2007

Sensin S.51 - 29.08.2007

Bugündür Bugün Bayram S.58 - 17.10.2007

Ulu Türkmendin S.75 - 13.02.2008

İzzettin Abdi Bayatlı S.81 - 02.04.2008

Kerkükte Çıkan Dergi ve Gazeteler

Kerkük Şehrinde ise Hüsam Hasretin çok sayıda şiir, horyat ve düzyazısı bu şehirde çıkan dergi ve gazetelerde yayımlanmıştır.

Pınar Dergisi

Işık Dergisi

Türkmen Dili Dergisi

Türkmeneli Edebiyet Ve Sanat Dergisi

Türkmeneli Gazetesi

Diğer Dergi ve Gazeteler

Yukarıda isimlerini belirlediğimiz dergi ve gazetelerden ayrı Hüsam Hasretin diğer birçok dergi ve gazetede de düzyazı, şiir ve horyatları yayımlanmıştır.

Doğru Dergisi

Yeni Kuşak Dergisi

Gökbörü Dergisi

Kardaşlık Dergisi İstanbul

Saray Gazetesi

Esin Bülteni

Hüsam Hasretin Bestelenen Güfteleri

Hüsam Hasretin yazdığı şarkı sözleri veya güfteler seksenli yılların başında, başta Erbilli ses sanatçısı Yaşar Şevket olmak üzere bestelenmeye başlanmıştır. Yaşar Şevket, şairimizin yaklaşık 50 güftesini bestelemiş olup birçoğunu kendisi ve diğerlerini de diğer Erbilli ses sanatçıları yorumlamışlardır. Ardından Erbilin yetenekli genç müzisyen ve ses sanatçısı Yunus Tütüncü yüzü aşkın güftesini bestelemiştir. Bestelediği şarkı, türkü ve mânilerinin çoğunu kendisi, birer ve ikişer bestesini de diğer Erbilli ses sanatçıları yorumlamışlardır. Bunların yanında Erbilli ses sanatçılar Mehmet Ahmet Erbilli, Ganım Fettah Erbilli, Abdullah Hattat, Şirzat Üzeyirağalı, Fuat Terzi, Murat Yaşar, Hadi Altuncu, Yaşar Çakmakçı ve diğer müzisyen ve ses sanatçılar da şairimizin güftelerini besteleyip yorumlamışlardır. Hatta bir ara şair kimi güftelerini kendisi bestelemiştir. Bugüne kadar şairimizin yaklaşık iki yüzü aşkın güftesi bestelenmiştir.

Şairimizin çok sayıda müzisyen ve ses sanatçılarımız tarafından besteledikleri güftelerden bazıları:

Erbil Güzeli - Erbil Mânisi - Erbillidir - Arıyorum Yoksun - O günden - Yürek İster - Olduğun Yere - Ayrılık - İstemem Seni - Elif - Baba - Babayım - Pambuğa - Böyle Sevda Böyle Yari - Beyaz Esmer - Bu Sevda - Bitti Tükendi - Bir Horyat Oku - Bir Kız Seçtim Erbilden - Bir Güzelin - Bıraktım - Hasret Yuvası - Darılıp - Dediler - Demeyin - Deme - Dön Amca - Dünyaya - Sana Olan Aşkımı - Sensiz Yar - Sevdim - Sevdim Seni - Söz Verdin - Şirin Oğlum - Şirin Balam - Aşkın Adı - Garip - Garibim - Kardaş Sen Beni Erbile Götür - Kader - Komşu Kızı - Kız - Kız Sen Nanca Güzelsin - Gel Sor Beni - Gel Görüm Gözünü - Gel - Ey - Güzelim - Güzelimsin - Güzelin Biri - Güldürün - Kimdir Bu Yar - Kimsem Yok - Gönlümü - Gönül Sultanım - Gönül - Ben - Benim Aşkım - Nicesin - Anne - Hani - Vefasızlar Elinden - Yar Benimdir - Yari Getirin - Yazık Oldum Derbeder - Yalancı - Yaman Gurbet - Yuvam - Kapıya - Düştü - Seni İstedim - Yoluna - O Gözü - Kalmadı - Gözümüz Aydın - Erbil Şehri - Erbil Güzeli - Oğul - Ey Şadlık - Hayranım Güzel Yare - Zafer Bizim - Kardeşlik Türküsü - Kız - Güzeldir Erbil Gelini - Gitme - Neler Dedin - Hey Can - Oldum - Elimde Değil - Bir Dünyamız Var İdi - Kızlar - Sevdim Seni - Gölgeli Dalda - Ben Aşkı - O Toyda - Bahar Gözlüm - Bir Gün Yolum Düştü Köye - Sevgi Konuş - Yolculuk Bestesi - Oynasın - Öz Özüme - Kız Sev Beni - Babayım - Sevgimiz - Şadlığa - Gel Bırak Gönül - Anne - Ha Gamdır - Şadlığım Ol - Küreken - Son Türkü - Aşk İçinde - Küstürdüm - Bağlı Bahtım - Bir Handa - Bir Esmer - Söyle Gelim Bağına - Sen Gideli - Af Etmem Seni - Kaderim - Ben - Bizim Toy

Sensiz - Aşkın Duvarı - Bizim Toyumuz - Gene - Gönül Ortağı - Gelseydi - Bir De Gel

Bilmedim - Söyleyin - Sevgiye Konuk - Gel Bana - Gel Benim Ol - Gel - Ben Dedim - Hani Sen - Yare Gideyim - Bir Gözü Güzeli - Sen - Seni Görüm - Garip Gönlüm - Gelir De - Gülüm - Nerde Bir Gül Görsem - Bir Bakışta - Senden Başka Söyle - Güzel - Gülüm.

Ayrıca şairimizin pek çok güftesi, Türkmence ya da Arapça olan besteleyerek yorumlamışlardır. Onlardan bazıları:[53]

O Güzelin Aşkı - Ayrılık - Eski Şehrim - Bayram - Bu Toyun Gelini - Haber Yok Senden - Dalma Balam Dalma - Diyorsun - Sana Çok Dedim - Senin Adın - Sevda - Severim Seni - Şadlık Benimdir - Kız Sendeki - Gel Halaya - Gel Yarim - Gelmedi Yar Bir Gün - Gelirim - Güzelim - Vay Ne Dedim - Yar Eyle Beni - Yare Dedim - Yalnız Değilim - Yemekler Tablosu - Sana Ne Yaptım - Sensin - Sensiz - Senin Her Şeyin Güzel

Azizim - Ha Sevgilim - Gel Bana - Yüce Dağ Başında.

Bunların dışında, Erbilli ses sanatçıları şairin çoğu gazellerini ve şiirlerini makam usulleriyle de okumuşlardır:

Cana - Uyanmasın - Deyim - Sensiz - Sevda - İtap - Kalmadı - Ben - Ne Söylesin

Neler Desem - Garibin.

 

HÜSAM HASRETİN BİLİNEN BAZI ŞİİRLERİ

Hüsam Hasretin Yazdığı Dört Heceli Şiirlerinden:

Seviyorum

Çok dinletip

Çok söyledim

Bu sözü ki

Seviyorum

Çok arayıp

Bulamadım

O gözü ki

Seviyorum

Çok yorulup

Üzülmedim

Geçti ömrüm

Boş boşuna

Yalnız kalıp

Yitirmedim

Şu izi ki

Seviyorum[54]

İz Olmak

İnan ne ben

Sen olurum

İnan ne sen

Ben olursun

Bir olmasak

Bilemem ki

Nasıl insan

Sayılırız

Şehitlere

Yer olmasak

Ne benim bu

Adım kalır

Ne de senin

O şöhretin

Eğer eser

Bırakmasak

Tez unutur

Bizi zaman

Vatan için

Millet için

Birer şiir

Bırakmasak[55]

Gibisin

Gözü ceylan

Dili Türkmen

Aşkı destan

Kız gibisin

Dizilmeyen

Çizilmeyen

Çözülmeyen

Giz gibisin

Demem yine

Sözüm dene

Her sevene

İz gibisin[56]

Yerinde

Gelme beri

Dönme geri

Yok ileri

Kal yerinde

Kahrı yutma

Gama batma

Aşkı tutma

Sal yerinde

Gelmezse zar

Yok olur var

Gel gezme yar

Fal yerinde[57]

Hüsam Hasretin Yazdığı Beş Heceli Şiirlerinden:

Yolun Sonuna Hasret

Bir yolcu kaldım

Sonsuz yollarda

Koşarak daldım

Dağlar, çöllerde

Yolları geçtim

Sonun sormadım

Ellerden göçtüm

Yurdum görmedim

Bu yollar yollar

Dağı dumanlı

Bu yollar yollar

Korkunç ormanlı

Kaldım yollarda

Bilmedim n’edim

Gezdim ellerde

Yolcuyum dedim

Gürbet eli çok

Zor geldi bana

Tesellisi yok

Gam kaldı bana

Bu yollar yollar

Uzun çok uzun

Bu yollar yollar

Keyfi yok mahzun

Şadlık dilerken

Yazık bulmadım

Aşkım söylerken

Yalnız gülmedim

Sevmiştim ben de

Bir güzel kızı

Yaşıyor canda

Hâlâ da izi

Bu yollar yollar

Sevgim yitirdi

Bu yollar yollar

Beni bitirdi

Terk eylemem hiç

Tuttuğum yolu

Ya erken ya geç

Bir sonu olu

Elbet ki sonda

Bu yollar biter

Söylerim onda

Yolculuk yeter

Bu yollar yollar

İniş, çıkışlı

Bu yollar yollar

Gamla nakışlı[58]

Hicran

Şimdi dünyam loş

Demem hayat hoş

Ne eylesem boş

Gitti gelmiyor

Hicran alayı

Getirdi vayı

Onsuz bir şeyi

Fikrim almıyor

Hicran işkence

Çekilmez bence

Böyle gidince

Sabırm kalmıyor

Hicran bed kılık

Sedası çığlık

O günden şadlık

Kapı çalmıyor

Hicran bir çukur

Düşen çıkmıyor

Çilesi bir tür

Yaka salmıyor

Hicran bir yalan

O ömre talan

Tek benim dalan

O hiç dalmıyor[59]

Gel Bırak Gönül (Güfte)

Gel bırak gönül

Sevdayı bir de

Dözmek zor olur

Bu kadar derde

Aşktan ne aldık

Hep yalnız kaldık

Benle sen gönül

Bir kuru yerde

Gel bırak gönül

Aşma bu dağı

Fark etmiyorsun

Yakın ırağı

Sevda açmadan

Sana kucağı

Yanıp kül oldun

Korlu kederde

Gel bırak gönül

Ayrılık yeter

Böyle kalırsak

Ömrümüz biter

Günler yaşadık

Birbirden beter

Oyuncak etti

Bizi kader de

Var idi gönül

Üç arkadaşım

Bir dostla bir yar

Bir de sırdaşım

Hiç biriyle şad

Olmadı başım

Acep şad olur

Bir bilsem nerde[60]

Karanlık Bahtım

Mum olup yandım

Ancak çevremde

Pervane dekin

Dönen olmadı

Çıra olup da

Işıklar saçtım

Karanlıklarda

Kalan kimseler

Aydınlığımdan

Sevinmediler

Bu yüzden bilmem

Karanlığıma

Bir ışık saçan

Olmadı böyle

Yoksa sandılar

Karanlık için

Yaratılmışım[61]

Hüsam Hasretin Yazdığı Altı Heceli Şiirlerinden:

Evlerinde

Evlerinde gülden

İçi dolup gülden[62]

Konuşamam dilden

Açmadan kitabı

Evlerinde ağaç

Meyvesine muhtaç

Eyleyin bir ilaç

Bitirin azabı

Evlerinde çardak

Üzümü siyah, ak

Kurumadan dudak

Getirin şarabı

Evlerinde gül var

Dalında bülbül var

Ağzımda bir dil var

Över her ahbabı

Evlerinde zulüm

Zulmünde var ölüm

İstemem ki bulum

Gerçeksiz serabı181

Yürü

Yürü su denize

Yürü tepe düze

Sen olmazsan beni

Kim yetirir size

Yürü göğe uçup

Dertleri atalım

Yıldızlar örneği

Baş başa çatalım

Dost olup melekle

Kalalım dilekle

Varınca yıldıza

Yürü masallarda

Aşkımız ad olsun

Türkümüzle öten

Bülbüller şad olsun

Ötüşüp seslensin

Bağımız süslensin

Renk gelsin filize

Yürü Aslı Kerem

Yurdunu görelim

Mecnunun çölünde

Leyla’yı soralım

Dağda Şirin adın

Bakalım Ferhad’ın

Bıraktığı ize

Yürü bu sevdanın

Sonuna varalım

Kavuşmak keyfiyle

Sarılıp saralım

Gülelim doyunca

Bu hayat boyunca

Dünya gülsün bize (Hasret, Hasret, 1984: 128)

Çizilen Gönül

Sensiz bu yerlerin

Nere olduğunu

Bilmez idim böyle

Ancak buraları

Seninle tanıdım

Günlerin birinde

O ağaç dibinde

Dediğin şarkıyı

Gel bir daha söyle

Duruyor çizdiğim

O yaralı gönül

Hep yerli yerinde[63]

Yar

Bir körpe yürekle

Bir taze çiçekle

Bir mutlu dilekle

Yoluna geldim yar

Okşa yüreğimi

Kokla çiçeğimi

Bitir dileğimi

Sensiz çok kaldım yar[64]

Hüsam Hasretin Yazdığı Yedi Heceli Şiirlerinden:

Aşk O Kadar

Aşk o kadar çileli

Ki tutsaklamış beni

Gönlüm onu bileli

Bin kurban vermiş canı

Âşığım aşkım belli

Aşk etmiş beni deli

Hayali bir teselli

Süslemiş her bir yanı

Birsini anmadayım

Uğruna yanmadayım

Aşkına kanmadayım

Kanıma girmiş kanı                   (Hasret, Sende Buldum, 1986: 83)

Yaşam

Yaşam nalına çaktım

Dönüp mıhıma baktım

Bir damla gibi aktım

Kan damlayan gözünden

Yaşam geçti suçumu

Sarsılınca biçimi

Ateş sardı içimi

Alevlendim közünden

Yaşam nasıl geçer bak

Ki der, günüm gibi ak

Döküldüm yaprak yaprak

Gül takvimli güzünden                    (Hasret, Sende Buldum, 1986: 15)

Umutsuzluk

Türlü derde dayandım

Ta kül olunca yandım

Her şeyi yalan sandım

Bilemedim ki neyim

Yenilik yoktur sanki

Tüm nesnelerim eski

Değersizim bilmem ki

Ya yararlı nesneyim

Ucuz yaşama uydum

Her şeyin paha duydum

Dost yolunda baş koydum

O sandı ki fitneyim               (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 16)

Yok

Bir yaktın bir de yakma

Sevdiğine yan bakma

Gidip beni bırakma

Yalnızlığa gücüm yok

Aşkımdaki bu değer

Yaman aşkını öğer

Seni sevdiysem eğer

Benim bunda suçum yok

Yar aşkın her ne i se

Kin ise fitne ise

Beş altı nesne ise

Çok yazık ki üçüm yok                   (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 17)

Döndüm

Gah kendimi yoklarım

Ne idim neye döndüm

Kaybolunca oklarım

Atılmış yaya döndüm

Bir zaman şah idim ben

Yıldıza mah idim ben

Suçlu ben şahidim ben

Bitmez davaya döndüm

Gün değiştirdi beni

Çürüttü tende canı

Yoksa nerdeyim, hani

Sayılmaz aya döndüm

Ne gizliyim ne belli

Nedir bana teselli

Ya deli miyim deli

Böyle hay huya döndüm

Çevremi sardı diken

Yok bir elimi çeken

Ötüşen bülbül iken

İğrenç kargaya döndüm

N’edim zaman elinden

Baş çıkarmam falından

Böyle mamur hâlinden

Yıkık saraya döndüm

Bir yeri altın idim

Çoğundan üstün idim

Her yönden bütün idim

Bir kuru çaya döndüm

Bulmayınca ekmek, su

Bunda suçum yok, yahu

Ya alın yazımdır bu

Rezil rüsvaya döndüm

Çözülmedim ağ iken

Kırıldım da sağ iken

Başı yüksek dağ iken

Taşkın deryaya döndüm

Çıkmayınca da kıştan

Soyutlaştım güneşten

Bıçaklandım iç dıştan

Kanlı yaraya döndüm

Hasretimden inlerim

Ki boş sözler dinlerim

Nerdedir o günlerim

Yalan rüyaya döndüm

Sürüldüm aşk köyünden

İğrenince soyundan

Sevmezlerin huyundan

Kinli sevdaya döndüm

Gâh geçmişi anarım

Ancak bilmem kanarım

Yadladıkça yanarım

Sönmez hulyaya döndüm

Güllerde naznaz idim

Güzellerde naz idim

Türkü çalan saz idim

Bir hazin naya döndüm

Genç yavrularım hani

Yetirsin bir de beni

Aydınlatım cihanı

Deyim dünyaya döndüm                 (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 24-25)

Ümit (Manzum Hikâye)

Gurbet elde giderken

Bir dedeye rast geldim

Tavrına seyrederken

Durup yerimde daldım

Dedi buyrun otu bir

Sesszice dedim var ol

Benimle sohbete gir

Nanca gitsen bitmez yol

Ne konuşum ey dede

Çoktandır susmuşum ki

Bağrım dertten bir ada

Hayattan küsmüşüm ki

Keyf diyersen keyfim yok

Üzüntüler rolümdür

Gam diyersen gamım çok

Sonsuz yollar yolumdur

Gidim açma yaramı

Unutmak peşindeyim

Bulamadım çaremi

Hasret ateşindeyim

Başın bularken dedi

Neden gamlısın bunca

Bir ah çekip gam yedi

Yavrum sen hele gonca

Biliyorum gam bende

Ne yapım ne çarem var

Şad olmazım cihanda

Çok bir bahtı karam var

Kırdılar gül dalımı

Hele ben gonca iken

Bozdular ahvalimi

Bağrıma battı diken

Dünyaya göz açanda

Sık tutmadım bendimi

Sevda benden geçende

Onda yaktım kendimi

Şimdi bizar olmuşum

Kalmamış bir dileğim

Yorgunluktan solmuşum

Paramparça yüreğim

Vatan her şeyden paha

Bense yollarda garip

Neler konuşum daha

Belki böyleymiş nasip

Söyle ey dede bana

Ne işin var bu yerde

Yalnızsın anlatsana

Hani dostların nerde

Dillendi birden dedi

Garip hâlim yamandır

Doğduğum yerden dedi

Ayrıyım çok zamandır

Sorudum nasıl böyle bir

Hâle uğradın dede

Neden bana söyle bir

Yola uğradın dede

Dedi otur karşımda

Diyeyim masalımı

Us kalımışsa başımda

Anlatırım hâlimi

Oturduk karşı karşı

Gözüm dedede kaldı

Üzgün üzgün bakışı

Beni dalgaya saldı

Dedi severdim ben de

Gençliğimde bir kızı

Hâlâ gönülde, canda

Yaşıyor kutsal izi

Yollarında durardım

Kavuşmaya varım ki

Görüp hâlin sorardım

Tesellim oydu belki

Sevdalılar bostanın

Gezdik beraber yavrum

Aşkımızın destanın

Yazdık beraber yavrum

Kavuşmak idi her an

İkimizin dileği

Vefamızla çok zaman

Açmış idik çiçeği

Girdiler aramıza

Ettiler bizi pişman

Gelmedi çaremize

Ne bir dost ne de düşman

Uzak saldılar benden

Çok ettiler zarımı

Ben bizar olup candan

Daha sevdim yarimi

Belki de ant etmiştik

Ya kavuşmak ya ölüm

Biz bu aşka yetmiştik

Neden ettiler zulüm

Ayrılırken nafile

Yalnızlığıma vardım

Benim gibi gafile

Hiç etmediler yardım

Ağlaya ağlaya ben

Düştüm sonsuz yollara

Konuk etti bu zaman

Beni gurbet ellere

Aşkımın hasreti çok

Bende gamlar yarattı

Yarsız bir teselli yok

Gam neleri arattı

Yıllardır bu hâlimdir

Ne bir çare bulum ki

Felek çok da zalimdir

Boş yere ne gülüm ki

Kimsesizlikten artık

Yalnızlığa alıştım

Ben ise doğru âşık

Andım için çalıştım

Deyince dertlerini

Gözümüze düştü nem

Anımsarken derini

Çehremde göründü gam

Her lafın bir kor dede

Islatıyor gözleri

Dinlemek çok zor dede

Bunca hazin sözleri

Dedim vatan çok paha

Dünya elinden aman

Yeter ki dön bir daha

Bil dönmez eski zaman

Haydi geçeni unut

Bir tek yurdunu yad et

Yurdunun yolunu tut

Orda gönlünü şad et

Ben ne edim önümde

Hep kapılar bağlıdır

Gariplikse donumda

Can ciğerim dağlıdır

Yeter bir beni dinle

Gam çoktur yüreğimde

Takat kalmadı anla

Bu yorgun bileğimde

Yurdumdan ayrılmışım

Sevgilimden uzağım

Hayattan darılmışım

Seraplara konuğum

Yaşlandım ne de yazık

Böyle gençlik çağımda

Hazan gövertti artık

Dikenleri bağımda

Gel de hayata boş ver

Dünyanın rahmı yoktur

Geçmişe bir perde ger

Zamanın zulmü çoktur

Dedi doğrudur sözün

Zaten bu hayat boştur

Bunca ıslatma gözün

Neyse yaşamak hoştur

Dede bu nasıl bir söz

Yaşamanın nesi hoş

Anlat, bu düğümü çöz

Kafam boş kalmasın boş

Dedi bana gül yavrum

Dünya seninle gülsün

Sonsuz sabrı bul yavrum

Dilekler seni bulsun

Eyyup’ten daha fazla

Sabırlıydım ey dede

Yaşarken ben niyazla

Neler çektim vay dede

Yeter yavrum ah çekme

Ta gençsin umutlu ol

Seraplara göz dikme

Ümidinle mutlu ol

Şadlığın dünyasında

Yabancı idim sanki

Bir gün de rüyasında

Kendimi görmedim ki

Hasretlik çeken gönlüm

Hasretlerle yanıyor

Hasreti eken gönlüm

Hasretliğe kanıyor

Kime umutlu olum

Kimsesizlik derdimdir

Gurbettir benim yolum

Yollar ise yurdumdur

Bir de dedi sabret sen

Dolaşma diyar diyar

Dön yurda doğru git sen

Önünde ümitler var

Ümitlerim kaybolup

Hasretler arasında

Dönüş hayalim ölüp

Gurbetler arasında

Yıllar oldu yurdumun

Hasreti bağrımdadır

Çaresi yok derdimin

İnciği ağrımdadır

Bir sevgilim var idi

Onu severdim candan

Bana doğru yar idi

Şimdi kaybolup benden

Döneyim kime söyle

Kimsesiz kalmışım ben

Bırak gideyim böyle

Yollara dalmışım ben

Dedi yeter pes yavrum

Umutlu ol umutlu

Bu sözleri kes yavrum

Vatan her şeyden tatlı

Dön yurduna dön bir de

Seven gönlünü şad et

Yaşadığın o yerde

Ümidin izinde git

Dinlerken asta asta

Hatıralara daldım

Duygularım hep hasta

Şaşıp lal gibi kaldım

Dedi ne daldın böyle

Yadına düştü neler

Susma konuş bir söyle

Sende çoktur nesneler

Dedim gel öpüm gözün

Hem kucaklayım seni

Tiksindirdi bu sözün

Ümitsizlikten beni

Bir de dedi dön bana

Yurdunda mutlu ol sen

Öğütümdür bu sana

Her an umutlu ol sen

Sözün beni kandırdı

Beraber dönelim gel

Gurbet bizi yandırdı

Odundan sönelim gel

Dedi yok yavrum git sen

Benimki geçmiş ola

Uğrundadır bu cihan

Bir ümitle düş yola

Kanarken ben sözüne

Dönmeye karar verdim

Bir ümidin izine

Yollarımı çevirdim

Döndüm acaba neler

Gelir garip başıma

Ya dünya bana güler

Ya gam çöker yaşıma                 (Hasret, Hasret, 1984: 144-151)

Kerkük

Özgürlüğü bir güne

Bağlayıp beklemişim

Her Türkmen sözcüğüne

Bir Kerkük eklemişim

Kaldırınca yükünü

Güçlendirdim kökünü

Türkmenin Kerkükünü

Sırtıma yüklemişim

Kalınca da dışında

Katılaştım işinde

Hür yaşamak peşinde

Neler dileklemişim                    (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 9)

 

Türkmen Dilim Türkçe’dir

Millete olan aşkım

Dünya kadar büyüktür

Marş olan iki şarkım

Bir Türkmen bir Kerküktür

Milletteki hür karar

Milliyetçiyi arar

Güçsüz belleri kırar

Millet yükü zor yüktür

Türkmene güvenim çok

Bilgisi hüneri tok

Engindir sınırı yok

Uçsuz bucaksız göktür

Nüfuzuyla nuruyla

Şanıyla huzuruyla

Diliyle kültürüyle

Türk Türkmen dört dörtlüktür

Dinle millet türküsün

İdrak eyle ülküsün

Kürküm Türkmen kürküsün

Yansıtan milli kürktür

Milletim iç içedir

Yad çabası hiçedir

Türkmen dilim Türkçe’dir

Köküm sökülmez köktür

Yeter be yeter ulan

Bu kadar yalan dolan

Oğuz boyundan olan

Türkmenin aslı Türktür                  (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 26)

Gençlik Marşı

Gölge değil güneşiz

Yanan korlu ateşiz

Millete kurban başız

Genciz gençlik soyumuz

Hür çalışmak huyumuz

Milletin yüreğiyiz

Sarsılmaz ereğiyiz

Sökülmez direğiyiz

Genciz gençlik soyumuz

Oktan düşmez yayımız

Gönlümüzde sıcak kan

Çalışkanız çalışkan

Biz yanardağ biz volkan

Genciz gençlik soyumuz

Oğuz boyu boyumuz

Milliyetçi gençleriz

Millet için güçleriz

Yiğitleriz koçlarız

Genciz gençlik soyumuz

Millet toyu toyumuz

Sormayın ki nerdeyiz

Hem burda hem ordayız

İstenilen yerdeyiz

Genciz gençlik soyumuz

Belli şehir köyümüz

Anadır toprağımız

Dalgalı bayrağımız

Türkmendir kaynağımız

Genciz gençlik soyumuz

Özgürlüktür payımız

Hayatımız hep bahar

Bizde güç bizde yarar

Parlak yarınımız var

Genciz gençlik soyumuz

Aydın doğmuş ayımız

Millet aşkı tutkumuz

Türkmencilik ülkümüz

Destanlaşmış utkumuz

Genciz gençlik soyumuz

Kır at gibi tayımız                        (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 20-21)

Altınköprü’nün

Türkmendir hep Türkmendir

Gücü Altınköprünün

Türkmene de kurbandır

Koçu Altınköprünün

Ne huydur, ne meraktır

Millet sevmek bir haktır

Yalnız Türkmen olmaktır

Suçu Altınköprünün

Temeli hak taşıdır

Yaşı tarih yaşıdır

Her an zulme karşıdır

Maçı Altınköprünün

Kavu millet kavudur

Sabrı ateş savudur

Avı düşman avıdır

Avcı Altınköprünün

Kurtuluş işindedir

Özgürlük peşindedir

Şehitler başındadır

Tacı Altınköprünün

Kurtuluşu istektir

O Türkmene destektir

Bu uğurda yüksektir

Burcu Altınköprünün

Ağlarken Kerküküne

Dalmış Erbil yüküne

Bağlanıptır köküne

Ucu Altınköprünün

Övmeliyim onu çok

O millet yayında ok

Milliyetçilerle tok

Acı Altınköprünün

Kınamasın hiç kimse

Haklıdır o ne dese

Şehidimiz dört ise

Üçü Altınköprünün

Dökülen kanlara bak

Kurumamış o sıcak

Elbette alınacak

Öcü Altınköprünün

Kayıplar var oynunda

Şehit yatmış koynunda

Her bir Türkmen boynunda

Borcu Altınköprünün                       (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 22-23)

Hoş Geldin Ey Kutsal Ay

Sen oruçsun oruç sen

Hoş geldin ey kutsal ay

Gönül gelişinle şen

Hoş geldin ey kutsal ay

Yüce uludur şanın

İbadettir her anın

Oruçtur tek nişanın

Hoş geldin ey kutsal ay

Adın hoş, şanın ulu

Rahmetin dolu dolu

Cennete açtın yolu

Hoş geldin ey kutsal ay

Suç günahtan savuştuk

Bağışından konuştuk

Şükür sana kavuştuk

Hoş geldin ey kutsal ay                    (Hasret, Kardeşlik Gazetesi, 2007: S.56)


Hoşça Kal De Hoşça Git

Sana sevgi duyana

Hoşca kal de hoşca git

Buyruğuna uyana

Hoşca kal de hoşca git

Din aşkıyla yanana

Seni kutsal sanana

Allah adın anana

Hoşca kal de hoşca git

Nefsi baştan atana

Başına baş çatana

Orucunu tutana

Hoşca kal de hoşca git

Doğru yolu bulana

Değerini bilene

Teravihi kılana

Hoşca kal de hoşca git

Hakka doğru gidene

Hak borcunu ödene

Sonda bayram edene

Hoşca kal de hoşca git                  (Hasret, Kardeşlik Gazetesi, 2007: S.56)

Hoşça Kal

Ders bitti yarın tatil

Öğretmenim hoşça kal

Son buldu artık bu yıl

Öğretmenim hoşça kal

Sevinçler gönlümüzde

Şarkılar dilimizde

Karneler elimizde

Öğretmenim hoşça kal

Bilgi gölünden içtik

Başarı yolun seçtik

Bu yıl bir sınıf geçtik

Öğretmenim hoşça kal                  (Hasret, Türkçe Okuma Kitabı: 2006)

24 Ocak

Beklediğim gün geldi

Verildi hakkım benim

Dilim özgürlük aldı

Söylendi şarkım benim

Kültürümü anlattım

Şimdi bütün cihana

Bu sözümü dinlettim

Aman yoktur düşmana

Biz Türkmeniz büyüdük

Irak’ın kucağında

Şehit gibi uyuduk

Özgürlük toprağında

Bir şanlı milletiz biz

Tarihimiz bellidir

Dedemizden kalan iz

Bizlere tesellidir                  (Hasret, Sende Buldum, 1986: 113)

Ramazanda

Dualar kabul olur

Hayır var ramazanda

Müminler neşe bulur

Huzur var ramazanda

Her şeyde Allah söyle

Allah’tan hayır dile

Çalış itaat eyle

Sabır var ramazanda

Vara döner bütün yok

Bir aç karnı etsen tok

Bin geceden hayrı çok

Kadir var ramazanda

Hayr işe uzat eli

Zekatla pakla malı

İftar gibi sofralı

Sahur var ramazanda                       (Hasret, Kardeşlik Gazetesi, 2001: S.44)

Babam

Yavrum sordu ve dedi

Atam o şehit adam

O nasıl biri idi

Duydum o yiğit adam

Atan, yani öz babam

Ateşten gür köz babam

Milletimin dilinde

Anlamlı bir söz babam

O boşuna gelmedi

Haksıza eğilmedi

Korku nedir bilmedi

O Türkmen Oğuz babam

Demir bilekli idi

Aslan yürekli idi

Eli çörekli idi

Gözü tok gürbüz babam

Millet sesin işitti

Hemen yardıma gitti

Canını kurban etti

Birken oldu yüz babam

Kıydı aziz canına

Şan getirdi şanına

Milletimin tanına

Oldu bir gündüz babam

Biz ki onun oğluyuz

Özgür, hür soluğluyuz

Ülküsüne bağlıyıyız

Doğru, dürüst, düz babam                 (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 17)

Sevgi Yaşamı

Gül derdim aşk bağından

Becerip âşık olum

Kurtulmadım ağından

Düğümlenince kolum

Değişirken donumu

Yakın duydum sonumu

Duman sardı önümü

Onda kayboldu yolum

Varmadım bir emele

Koşa koşa acele

Aşkımdaki ecele

Erken kavuştu ölüm                    (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 11)

İçimde

Bütün sevincim soldu

İzi bitti içimde

Yalnızlık bir dert oldu

Yerin tuttu içimde

Aşınca her yokuşu

Orda harcadım kışı

Kaderin çılgın kuşu

Yaman öttü içimde

Takıldım gam adına

Düşünce feryadına

Kaderim muradına

Dertle yetti içimde                   (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 9)

Bayram Şarkısı

Bayram mutlu bir sözcük

Onu söylesin her dil

Ey dost dostuna gözük

Uzaktan salla mendil

Gününe sevgi işle

Varlığını nakışla

Bayrama gel bağışla

Bir demet ak karanfil

Son ver her bir telaşa

Şadlığı kondur başa

Gününü mutlu yaşa

Hem bayramı bayram bil

Unut ne varsa dünde

Yarını bir düşün de

Böyle mutlu bir günde

Yak bir mum yak bir kandil

Sür şadlığa atını

Koru saltanatını

Mutluluk ayetini

Hoş sesle eyle tertil

Dile sal hoş nağmeyi

Dağıt sevinç, neşeyi

Düşün her bir kimseyi

Bu günde olma bencil[66]

Dost Ol

Dostluk yaşam yoludur

Gel sen de dost ol ey dost

Dost olmayan ölüdür

Her anda dost ol ey dost

Gün gelir günler gide

Yeter bağlan ümide

Türkmen oğlu yiğide

Meydanda dost ol ey dost

Koş yurdumun izine

Bir çözüm bul gizine

Güzel köylü kızına

Harmanda dost ol ey dost

Bir önem ver yaşına

Kur’an-ı al başına

Hep İslam kardeşine

İmanda dost ol ey dost

Fırsat verme mihnete

Hizmet et bu millete

Dostluk bilen Hasrete

İrfanda dost ol ey dost                  (Hasret, Yurt Gazetesi, 1985: S. 759)

Okulum

Fikrm saf duygum taşkın

Bilimi seven kulum

Sevincim baştan aşkın

Davranışta makulum

Türkmen denir adıma

Dost ol katıl şadıma

Kavuştum muradıma


Türkmen dedim Erbile

Sıkı bağlandım dile

İlim desteği ile

Çözüldü çok müşkülüm[67]

Hüsam Hasretin Yazdığı Sekiz Heceli Şiirlerinden:

Kimsesizim

Kimsesizim bu dünyada

Kimsesiz de yaşıyorum

Kimse salmaz beni yada

Bu derdi de taşıyorum

Kimsesizim gurbetteyim

Kimsem görmem hasretteyim

Ne yaman bir hayattayım

Her işimde şaşıyorum

Kimsesizim çoktur zarım

Gama dözmek olup kârım

Çok uzaktır benden yarim

Ardınca yol aşıyorum

Kimsesizim yok teselli

Hasretlerim ne de belli


Sanki oldum deli deli

Aklı baştan kaşıyorum                   (Hasret, Hasret, 1984: 46)

Olur

Ben ağlarım bahtım ağlar

Ağlayışım bitmez olur

Ayrılığım yürek dağlar

Etkisi hiç gitmez olur

Ağlamakta içim dışım

Ağlamaktır kolay işim

Gamı seven gönül kuşum

Aşk bağında ötmez olur

Göz evimden coşuyor nem

Durması yok inan bir dem

Gönlüm bunca görürse gam

Muradına yetmez olur                   (Hasret, Hasret, 1984: 71)

Sende Buldum

Sende buldum ey sevgili

Hayat tadın sevgi tadın

Bana oldun pay sevgili

Bağışladın aşk muradın

Sende buldum dileğimi

Sevindirdim yüreğimi

Yetiştirdin çiçeğimi

Bağımda sen güzel kadın

Sende buldum şadlık rengin

Her huyunla sensin zengin

Dilden çıkan söz ahengin

Belli etti şanla adın

Sende buldum bin bir masal

Her birinin sonu visal

Gel aşkımı göklere sal

Kanadıma tak kanadın                    (Hasret, Sende Buldum, 1986: 27)

Adı Yok

Adı yok bir şehre vardım

Garip düşen başım ile

Bulamadım orda yardım

Benliğimi bozdu çile

Yarının kaybetti günüm

Yapılmadı toy düğünüm

Şu hayattan ben küskünüm

Yaktı beni bile bile

Mutluluklar benden küstü

Duman oldu başım üstü

Feryat ettim dilim sustu

Naçar gönlüm geldi dile                  (Hasret, Sende Buldum, 1986: 92)

Sevgilim Sen

Duymadım bir gün sesini

Yıllarca çektim yasını

Döndür bana hevesini

Senden başka yar seçemem

Bağrımı göz göz etseler

Yandırsalar köz etseler

Baharımı güz etseler

İnan senden vazgeçemem

Meyhaneler yerim olsa

Mey içmekle yüzüm gülse

Boş bademe şarap dolsa

İnan sensiz ki içemem

Dertli ister devasını

Âşık bekler yuvasını

Aşkımızın meyvesini

Sen olmazsan ben biçemem                 (Hasret, Sende Buldum, 1986: 53)

Bir Ozanın Özlemi

Gerçek diye bir şey tuttum

Yüreğimde neler kaldı

Bir andıkça bir unuttum

Dileğimde neler kaldı

Gecem bitmez rüya dedim

Günüm geçmez hülya dedim

Her ne dedim dünya dedim

Ereğimde neler kaldı

Söylemedim azdır payım

Ki çoğaldı böyle vayım

Yıkıverdi aşk sarayım

Direğimde neler kaldı                 (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 21)

Gençlik 01

Gitti gelmez gençlik demi

Neler oldu ne olacak

Tanıdıkça bunca gamı

Gül gibi bu yüz solacak

Ne söylersen açık söyle

Geçen güne yazık eyle

Ne yaparsın gençlik böyle

Tez boşalan geç dolacak

Sanma bundan bittinse de

Başka yola gittinse de

Gençlik gibi yittinse de

Biri var seni bulacak                       (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 22)

Gençlik 02

Ömür çöker gençlik biter

Bitmez olur bu hatıra

Bana ancak bunca yeter

Açık kalsın bir pencere

Ardınca yol yol gideyim

Yaş üstüne yaş ödeyim

Bu çığırdan seyredeyim

Gençliğime ara sıra

Dilden düşmez mânileri

Öyküleşir konuları

Gençliğimin anıları

Yazılacak son deftere                 (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 23)

İle

Bir ilkbahar gülüşünü

Benimsedim çiçek ile

Karşıladım gelişini

Bir sevinçli yürek ile

Gülün gördüm, dalın gördüm

Mutlu olan hâlin gördüm

Seraplarda falın gördüm

Gönlümdeki gerçek ile

Yeşillendi güzel elim

Açıverdi pembe gülüm

Bülbül gibi garip gönlüm

Umutlaştı dilek ile                (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 25)

Bilmem

Kara günü izledimse

Ak bir anı bulabilmem

Görüşümü gizledimse

İç dolusu gülebilmem

Doğru sözüm hak içindir

Davranışım aşk içindir

Her bir şeyim halk içindir

Yoksa yalnız olabilmem

Suskun değil gür sesliyim

Umutlarla hoş süslüyum

Yaşamaya hevesliyim

Onun için ölebilmem                  (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 24)

Gerek

Bu ne susmak bu ne hüzün

Bakışına dalmak gerek

Güzelliği okşar yüzün

Duyguların almak gerek

Aç yaşama bir pencere

Gülümse de ara sıra

Sende var bin bir hatıra

Hayalinde kalmak gerek

Gönül sanki bir güvercin

Seni arar için için

Aşkı gerçek etmek için

Bin bir kapı çalmak gerek                 (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 27)

Boş Yaşam

Günüm geçer biçim biçim

Alevlenir yanar içim

Aşk şarabın nasıl içim

Ben bir kader sarhoşuyum

Başımda bin kavga kopmuş

Sinemdeki derdim köpmüş

Ayağımı yollar öpmüş

Gurbet eller berduşuyum

Sesim çıkmaz kaval isem

Gerçeklenmem hayal isem

İnsanlıkta bir kral isem

Boş yaşamın bî-hoşuyum                   (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 23)

Ümit

Ne doğan güne gülerim

Ne batan güne ağlarım

Bir ümide can bağlarım

Canlanmasını dilerim

Ümidimi sabralmasın

Bugün değilse yarındır

Pahalı payı yarindir

Ucuz biçimde kalmasın

Esince ümit rüzgârı

Kapıyı açık koyalım

İlk görüşünden doyalım

Verince gerçek kararı                (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 41)

Türkmenleriz

Sümerlerden bugüne dek

Yaşadık ki başı yüksek

Bizler doğru bizer gerçek

Belli başlı Türkmenleriz

Şanımızı öğe öğe

Dik başımız değer göğe

Bizimdir bu yurt bu bölge

Tarih yaşlı Türkmenleriz

Gönlümüz bir ak güvercin

Barış sağlar için için

Düşmanı da yakmak için

Gür ateşli Türkmenleriz

Bir gün belli, bir gün gizli

Davamızı kıldık hızlı

Bayrağımız ay yıldızlı

Hem güneşli Türkmenleriz                    (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 32)

Erbilimdir

Yücelerde ulu şanım

Erbilimdir Erbilimdir

Ki dünyada tek nişanım

Erbilimdir Erbilimdir

İlk düşüncem, ilk kararım

Yokta varım, varda varım

Temiz yurdum, pak diyarım

Erbilimdir Erbilimdir

Çölüm derem tepe dağım

Ovam, yaylam bahçe bağım

Kendi göğüm öz toprağım

Erbilimdir Erbilimdir

Saf yıldızım ışık ayım

Yeryüzünde olan payım

Sevgi köşküm aşk sarayım

Erbilimdir Erbilimdir (Hasret, Erbil Buketi, 2012: 35-36)

            Türkmen

Türkmen gönlüm ak güvercin

Hem de gürbüz bir özüm var

Türkmenim ve Türkmen için

Benim de birkaç sözüm var

Yad kurduğu yola gitmem

İstese de inan bitmem

Karanlığa lanet etmem

Gecesine gündüzüm var

Nanca azda olsa sayım

Gökyüzünde parlar ayım

İyi kötü farkındayım

Doğru gören ki gözüm var

Gücüm çelik duygum metin

Yankısıyım hürriyetin

Aynasıyım bu milletin

Lekesiz bir pak yüzüm var

Millet için aşk yürekte

Fırsat için göz erekte

İster yerde ister gökte

Parıldayan yıldızım var

Bütün dünya bilsin gerek

Ben bir millet ben bir gerçek

Kale gibi Minare dek

Silinmeyen çok izim var

Ey soydaşım budur gerçek

Göz önünden perdeyi çek

Çıkarcılar ne bilecek

Millet için ne gizim var                  (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 35)

Türkmeneli

Türkmeneli elim benim

Türkmence öz dilim benim

Günüm aydın, ayım ışık

Nurlu geçen yılım benim

Öz Türkmenim Türkmen soyum

Türkmenindir sesim, oyum

Çok almışım pay bilimden

Şirin çıkar söz dilimden

Kerkükümü hiç unutmam

Vazgeçmem de Erbilimden

Biri varlık ereğimdir

Diğeri göz bebeğimdir

Doğru giden düz yolum var

Bükülmeyen sert kolum var

Dilimi de öğrenmeye

Her bir türden okulum var

Dün gibi bugün de varım

Yarın için bathtiyarım                   (Hasret, Erbil Buketi, 2012: 44)

Fuzuli (Sensin)

İster kısa, ister uzun

Yazdığın her satır mevzun

Edebiyat göğümüzün

Parıldayan mahı sensin

Işınısın doğan tanın

Evladısın üç vatanın

Gazel öten şiiristanın

Düzgün olan rahı sensin

Değeri var sende aşkın

Kılmışsa da seni şaşkın

Mecnun gibi bir âşığın

Duyulacak ahı sensin

Türkmeninsin hem Bayatın

Korunmada saltanatın

Şiir gibi söz sanatın

Devrilmeyen cahı sensin

Yerleşmişsin her bellekte

Anılırsın çoğul tekte

Hem geçmiş hem gelecekte

Şairlerin şahı sensin                  (Hasret, Türkmeneli Gazetesi, 1998: S. 89)

Mübarek Ay

Ramazan ey mubarek ay

Sende oruç sende rahmet

Sahurunda bol bereket

Müminlere hayrını yay

Namazımız, orucumuz

Zekâtımız kabul olsun

Gönlümüze iman dolsun

Af olunsun her suçumuz

Ramazan ey tövbe ayı

Sende kadir gecesi var

Onun hayrı bin ay kadar

Bize kısmet olsun payı

Oruç tutan her müslüman

Razı eder Allah’ını

Af edince günahını

Ona cennet eder ihsan (Hasret, Kardeşlik Gazetesi, 1998: S.44)

Yoktur

Her nesnede var eyleme

Yok gibiyim kelim yoktur

Çalış deme kalk söyleme

Becermeye elim yoktur

Ne sessizce beni çağır

Ne ardımda bunca bağır

Zaman ağır yükü ağır

Taşımaya belim yoktur

Biterse de bu savaşım

Onda geçmiş olur yaşım

Dağ gibi kar tutmuş başım

Erimeye selim yoktur                  (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 26)

Hüsam Hasretin Yazdığı Dokuz Heceli Şiirlerinden:

Bende

Ne yapsam artık barınmıyor

Bu yüz arzumun onu bende

Gönül bir türlü arınmıyor

Hasretin kirli donu bende

Susmayınca da gür çenesi

Kafama düşmüş bir nesnesi

Bu ters durumlar neyin nesi

Hoş görünmüyor sonu bende

On ters çıkıyor bir düzünden

Yanlış türüyor pürüzünden

İki anlamlı söz yüzünden

Anlaşılmıyor konu bende

Bir söz derim ki akla yazın

Yaşamak çoğun, yaşam azın

Dünyaya olan çılgın hazın

Çok da yüksektir tonu bende[68]

Var Yok İçinde

Her nesne kendi değerinde

Ya ucuzdur ki yoksa paha

Bunca huysuzluk etme daha

Derler “ağırdır taş yerinde”

Geçit buldunsa ileri yürü

Geri koyduğun o üç eser

Geçleştinse de yolunu keser

Maziye bakma yeniyi seç

Yaşam geniştir çok içinde

Bir şeyde kolay ele gelmez

Sanma da biter payın kalmaz

Varı benimse yok içinde                     (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 42)

Hüsam Hasretin Yazdığı On Heceli Şiirlerinden:

Bakma Bugün

Bakma bugün gam beni alıptır

Gözlerim ağlar yüzüm dalıptır

Dostlarım gidip beni salıptır

Belki yarınım çok da hoş olur

Bakma bugün çok halim perişan

Hasreti çeken, derdi konuşan

Benim gibi de sevdaya düşen

İnan içmeden ki sarhoş olur

Bakma bugün ben çöl geziyorum

Dertler görmüşüm dert yazıyorum

Acı şarapla can eziyorum

Gün gelir şarap bana nuş olur

Bakma bugünde gurbettir yerim

Gam pazarında gam alıpverim

Kabul etmezse bugünde hayrım

Mahşerde elim inan boş olur                 (Hasret, Hasret, 1984: 21)

Geçti

Geçti ömrüm bir şey anlamadan

Böyle kul gibi ellerde kaldım

Hikmetli sözü bir dinlemeden

Suçsuzum derken dillerde kaldım

Geçti zamanım, geçti boş yere

Çalışamadım gelen gün için

Pişmanım şimdi belki yüz kere

Boşu boşuna geçen dün için

Geçti gençliğim kocaldım artık

İlerlemeden geriye döndüm

El açık kafa boş yaka yırtık

Güçsüz bir kuru deriye döndüm

Geçti kimi de sevdayla günüm

Sezdim onun da mutlu sonu yok

İğrenç dersinden öyle üzgünüm

Cevapsız olan soruları çok                    (Hasret, Hasret, 1984: 24)

Diyorum

Yaşam, yaşamak ne ola sensiz

Yalnız ben sana hayat diyorum

Böyle kendimi görünce yalnız

Yurduma bile gurbet diyorum

Yaman ayrılık benden yitmiyor

Uzun yollarım sona yetmiyor

Türkü besteyle gecem bitmiyor

Ara sırada horyat diyorum

Sevindim yasa iğrendim toya

Hasretten bandım bu kötü huya

Yar elindeki o acı suya

Aman ne tatlı şerbet diyorum

Kimi ürperdim iğrenç duygumdan

Kimi kıskandım bozuk doğumdan

Hasret gölünde boğulduğumdan

Naçar kendime Hasret diyorum                  (Hasret, Hasret, 1984: 66)

Ne Olurdu

Erken sevdana tez duçar oldum

Yaşın bilseydim yar ne olurdu

Seni sevmeye ben naçar oldum

Arzum bulsaydım yar ne olurdu

Bağına girdim açılmıştır gül

Hoş saynıyordu dalında bülbül

Seni görünce şad oldu gönül

Orda kalsaydım yar ne olurdu

Aşka tutuştum ben Kerem gibi

Hasretler bende sil verem gibi

Şadlık kapısın bu âlem gibi

Ben de çalsaydım yar ne olurdu

Cahil başımı aşka bağladım

Kor ateşiyle yürek dağladım

Pak sevdam için çok da ağladım

Bir an gülseydim yar ne olurdu                (Hasret, Hasret, 1984: 104)

Bir Erek

Sen olmak için gelirim sana

Ben olmak için sen de gel bana

Son bu duyguya hep kana kana

Birleşmek gerek kavuşmak gerek

Gözüne bakıp gözümü gördüm

Dilin ucunda sözümü gördüm

Böyle bildim ki özümü gördüm

Aramızdaki her bir şey gerçek

Sen benim isen ben de şeninim

Gözde, gönülde canda şeninim

Bir an değil her anda şeninim

Ereğimiz yar zaten bir erek           (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 45)

Elinde Biter

Bitsede her şey kaybolsa sözler

Yine ruhumda bir sen kalırsın

Bir de ölmeyen o hatıralar

Gözünü gözler sabırsız gözler

Bilir ki bir gün öyle gelirsin

Bir durakta bir olur sıralar

Seni yansıtır tükenmez izler

Aşkı bir ölmez konu alırsın

Elinde biter tüm maceralar                   (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 46)

Biten Emel

Atam vurduğu temele baktım

Bir günlük değil bin yıl temeli

Babam yaptığı duvarla kalktım

Ne düz işlemiş nasırlı eli

Tavanına bir kerpiç bıraktım

Bitip içine döşedim halı

Sevinç yaşıyla gözlerden aktım

Gerçekleştirdim bir tek emeli                 (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 40)

Mutlu Olurum

Süslü baharın gelişi gibi

Yar bana gelsen mutlu olurum

Sevdalıların gülüşü gibi

Yüzüme gülsen mutlu olurum

Açan yarayı bağladığım gün

Aşkımdan coşup çağladığım gün

Yar senin için ağladığım gün

Gözyaşım silsen mutlu olurum

Arayıp bulsan yiten izimi

Biraz azaltsan gönül sızımı

Kavuşmak ile olan gizimi

Çözüp de bilsen mutlu olurum                       (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 44

Dünyaya Baktım

Dünya gözüyle dünyaya baktım

Ters dönüşüne kafamı taktım

Dost gönüllere girmek isterken

Yaşsız yabancı gözlerden aktım

Gördüm dünyayı seven çok çoktur

Ne acı açtır ne toku toktur

Öyle sarmışlar dört bir yanını

Sanki başka bir işleri yoktur

Gördüm sevenler azap içinde

Hiç düşüyorlar aşkın hiçinde

Ömürlerinden gün harcanıyor

Ayrılık denen yıllık biçinde

Gördüm, ne çıkar desem görmedim

Gördüklerime anlam vermedim

Bağ bahçesinde bahçıvan oldum

Bir gün ektiğim gülü dermedim[69]

Kerkükün

Bulutu Türkmen yağmuru Türkmen

Şimşeği Türkmen çakar Kerkükün

Neşesi Türkmen huzuru Türkmen

Sevinci Türkmen akar Kerkükün

Türkmende görür bu gün yarını

Türkmene saklar bütün varını

Türkmenden alır ışık ferini

Gözü Türkmene bakar Kerkükün

Türkmen kalbiyle sakin yatışır

Türkmen fikrine içten katışır

Bülbülden daha içli ötüşür

Dili Türkmence şakır Kerkükün

Kimi bir dese Türkmeni yüz der

Türkmeni doğru Türkmen düz der

Türkmeni iyi Türkmen uz der

Kafası Türkmen takar Kerkükün

Kara altınlı toprağı Türkmen

Mavi dalgalı bayrağı Türkmen

Yem yeşil olan yaprağı Türkmen

Çiçeği Türkmen kokar Kerkükün

Türkmenle saçar nur gecelere

Türkmeni yazar hür hecelere

Doruk denilen o yücelere

Başı Türkmenle kalkar Kerkükün

Müçile Mazan Ömergelesi

Yolcu Matarı hem İdelesi

Baba Gürgürü yüce Kalesi

Türkmene türkü yakar Kerkükün                     (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 45)

Türkmen Marşı

Türkmeniz Türkmen ulu şanımız

Türkmene kurban olsun canımız

İlerliyoruz ereğe doğru

Dinimiz gerçek ülkümüz doğru

Kardeşlik için gür sesimiz var

Eşitlik için hür sesimiz var

Millet aşkıdır büyük aşkımız

Özgür yaşamak doğal hakkımız

Dil tarih hem de vatanımız var

Gökbörü gibi sultanımız var

Gürgür Babanın yalımı bizler

Bizi yansıtır dağlar denizler

Ölünce bizler Türkmen yaşarız

Türkmen adını kalbte taşarız

Bir dil bir ağız söyleriz her an

Yaşasın Türkmen yaşasın Türkmen                 (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 43)

Hüsam Hasretin Yazdığı On bir Heceli Şiirlerinden:

Bu Nasıl Dostluk

Tükendi gözyaşım yazık yaşıma

Silmeye gelmedin bu nasıl dostluk

Örtük kaldı kapım yalnız başıma

Bir kere çalmadın bu nasıl dostluk

Sensizliği duydum sensiz çok kaldım

Yalnızlık kapısın sanki ben çaldım

Hatırlarken seni düşünüp daldım

Hâlime dalmadın bu nasıl dostluk

Ezilirken canım aşk azarında

Koştum aramaya yer mezarında

Bir satıcı oldum aşk pazarında

Derdimden almadın bu nasıl dostluk

Sultanlık tahtından tez yıktın beni

Kula döndürürken hep yaktın beni

Yolun yarısında bırkatın beni

Benimle kalmadın bu nasıl dostluk                      (Hasret, Hasret, 1984: 129)

Tükendi

Ne sözüm kaldı yar diyeyim sana

Uğruna konuşan sözler tükendi

Gelmedin bir bakıveresin bana

Yoluna bakmaktan gözler tükendi

Aradım aradım seni her yerde

Bulmadan gönlüme sordum yar nerde

Gözümün önüne çekildi perde

Senden bahs eden hep izler tükendi

Yar uğruna koydum can ile başı

Acımaz akıttın gözümden yaşı

Yandıkça bağrımda aşkın ateşi

Kül oldu içinden közler tükendi                   (Hasret, Sende Buldum, 1986: 35)

Gülecek

Bir gün gamım biter eğlencem başlar

Şadlığıa kavuşur tasa telaşlar

Son verir gözümden dökülen yaşlar

Gerçek olur bir bir rüyam gülecek

Mutluluk kapısın açarım onda

Sevinçler, neşeler saçarım onda

Son kez ayrılıktan geçerim onda

Kavuşmak peşinde dünyam gülecek

O günden sonra ben demem üzgünüm

Şadlıkla yapılır toyum düğünüm

Böyle aydınlanır karanlık günüm

Ümitler içinde hülyam gülecek                     (Hasret, Sende Buldum, 1986: 36)

Aşkı

Bu duyguyu cesur insan taşıyor

Gerçek yaşam için yollar aşıyor

Bir gönülde bir de canda yaşıyor

Vatan aşkı millet aşkı dil aşkı

Kavuşmak var güzelimin nazında

Bin bir neşe baş gösterir hazında

Her âşığın nağme olur sazında

Desten aşkı şiir aşkı tel aşkı

Bağban işler gül yetirir elinde

Bülbül öter gül türküsü dilinde

Yerleşmiştir ikisinin gönlünde

Bahçe aşkı çiçek aşkı gül aşkı

Gurbet elden dönen garip yurduna

Elbet koşar kavuşmanın ardına

Çare olur yalnızlığın derdine

Gelen aşkı giden aşkı yol aşkı                    (Hasret, Sende Buldum, 1986: 37)

Beyhude Kaldım

Bir günüm güneşsiz bir gecem aysız

Bir anda olmadım hicransız vaysız

Gönül evim sonda kaldı saraysız

Virane yerlerde beyhude kaldım

Ekildi sevincim biçildi gamım

Issız engellerden geçildi gamım

Acı şarap diye içildi gamım

Meyhane yerlerde beyhude kaldım

Dertten başka beni anan olmadı

Konuştum sözüme kanan olmadı

Mum diye uğruma yanan olmadı

Pervane yerlerde beyhude kaldım

Aşk derdinden sinesi verem oldum

Dostuma gam rakibe bayram oldum

Bir Ferhat bir Mecnun bir Kerem oldum

Divane yerlerde beyhude kaldım                         (Hasret, Sende Buldum, 1986: 96)

Şiir

Tek şiiri kaleme ele alırım

Tümcesiyle işim başarı sağlar

Ahenkli sözünü dile alırım

Uyuşur hecesi bir konu bağlar

İstediğim bir bir sırasın alır

Her birsi duygumda bir süre kalır

Bilinmez ne zaman vadesi gelir

Gelince ölümsüz doğuşa ağlar

Bilinmez ki yarın saklanır nerde

Ya birden çekilir yüzüne perde

Yoksa açıklanır her gün bir yerde

Ruhunu yaşatır geldikçe çağlar                      (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 47)

Beni

Günden bir gün yolun düşse dağlara

Yalçın kaya akar sudan sor beni

Dikkatle bak saklı olan ağlara

Tutsaklanan her bir şeyde gör beni

Buldun ise doğru yürü izimde

Dünyaları sessiz dene sözümde

Tüm eşyalar gözümdedir gözümde

Telaşlanma gördünse de kör beni

Çevremdeki çığırlara düz gitme

Düşün biraz her konuya baş çatma

Bu görüşe taaccüble seyretme

Bilmediğin sorularla yor beni                     (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 48)


Görmedim

Bir ömür çilesin çektim amansız

Acınan ağzımda şeker görmedim

Gözümden ısı yaş döktüm zamansız

Gönlümü okşayan nazar görmedim

Bir zaman yolculuk yollarla kaldım

Bir zaman gariplik ellerle kaldım

Bir zaman da âşık tellerle kaldım

Sazımda mutlu bir eser görmedim

Hasret kaldım aşkın eğlencesine

Bir de kavuşmanın hoş gecesine

En son kapıldım gam düşüncesine

Kaderimden acı kader görmedim                       (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 49)

Geçti

Ömrümü harcadım tenha bu yerde

Hayat bir yük gibi belimden geçti

Yitirdiğim şeyi bulmadım bir de

Çok yazık gençliğim elimden geçti

Gündüzümü bilmem geçirdim nice

Ne de aydın oldu bahtımda gece

Yıllar boyu beklediğim eğlence

Kendi yok, hayali gönlümden geçti

Hazan her hâli ile yaşımı buldu

Açılan çiçeğim elinde soldu

Giden ömrüm sonda bir beste oldu

Üzücü nağmesi dilimden geçti                            (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 54)

Değilim

Yaklaşma dur ecel veremem canım

Seninle işim yok kölen değilim

Kuşaktan kuşağa kalacak sanım

Bengilik taşarım ölen değilim

Bir yağmurum aydınlıktan yağarım

Siyah karanlığı akla boğarım

Her gün doğuşuyla bir de doğarım

Sanma ki bu sırrı bilen değilim

Benim gibi olsun gerek koşuğum

Her anda taşısın erek koşuğum

Yaşamak içindir gerçek koşuğum

Seraptan iğrenir yalan değilim                   (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 55)

Ki

Nasıl bu yaşamı benimserim yar

Sen yoksun içinde sen uzaksın ki

Yaşamak var ise yaşamınla var

Sevgi için evvel son duraksın ki

Yalnızlık kaderi başıma çattı

Beni sensizlikten boşluğa attı

Hayal deryasında vapurum battı

Kurtaran o liman o topraksın ki

Yıllar özlediğim konu sendedir

Çıplak sevgimizin donu sendedir

Her bir şeyin ilki sonu sendedir

Şadılğa, çileye bir kaynaksın ki                   (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 59)

Felsefem

Hasretten, çileden, gamdan ayrılır

Süslü sarayımda yerleşse safam

Ne gönlüm yaşamdan daha darılır

Ne duygum bulaşır ne şaşar kafam

Ümitle ilgili kalır bu sezgi

Menzili yakınlar düz olan çizgi

Bir anlamlı şiir, bir içli ezgi

Bir de bir horyattır sürekli şifam

Şarabı severim yok sarhoşluğu

Kavgalı doluya vermem boluğu

Yüce sevincimdir halkın hoşluğu

Denemesinde baş tutar felsefem                        (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 60)

Aydınlık Uğrunda

Bırakma bir soru yanıtsız kalsın

Bilmediklerini gel bir bir sor da

Her bir sorun kendi çözümün alsın

Saydam bir anlayış yayılsın burda

Düğümlü görüşler yarar sağlamaz

Ne kadar uzaktır yakının gör de

Anlaşmazlık kolay bir bağ bağlamaz

İleri bir yolda kendini yor da

Aydınlık uğrunda yak kendini yak

“Nazım Hikmetin” o şiirinde dur da

Onda göz dolusu dört çevreye bak

Nasıl bir gelişme kavuşur yurda                        (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 68)

Tasa

Sıcak bir tasanın kor özlemini

İkiye bölmekten kaçınıyorum

Okşadıkça da her tür elemini

Üzgün bir biçimde geçiniyorum

Anılarla geçen bu suskunluğum

İçimi volkanlar gibi yakıyor

Yaşamdandır bilmem! Son küskünlüğüm?

Yoksa eli bağlı neden çarkıyor

Metin Kutusu: 3.Sürer bunalışım dinmez olursa

Sonsuzluk süresi genişlenecek

Tasayı özlemim yenmez olursa


 


Abide örneği gümüşlenecek

(Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 69)


 


Piyes

Birinci perdede söyleşi titiz

Bir ömrü yansıtır düğümlü nesne

Ancak bir olayla başlar bu roman

Her bölümde betim yeni olacak

İkinci perdede açıklanır giz

Hakikat yayılır, kaybolur fitne

Kaygısız canlanır o eski orman

Doğanın gözünde yaşam bulacak

Üçüncü perdede her bir şey temiz

Mutlu bir sonuçla kapanır sahne

Ölmez konusunda kökleşir zaman

 

Değerine karşı değer alacak

Metin Kutusu: (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 70)

Geleceğe Bir Türkü

Gökyüzünü kara bulut sarsa da

Karanlıklar dört köşeme varsa da

Yine ümit kesmem sonsuz ışıktan

Yelkenimi açarım da denize

Bir an bile göz çevirmem şafaktan

Ismarlarım geceyi de gündüze

Umutluyum ki yarınlar benimdir

Ancak müjdem yeni doğan tanımdır

Elimdedir insanlığın kiliti

Her kapıda bir şans beni alıyor

Gönlümdedir bin bir sevgi yapıtı

Ondan bana evren kolay geliyor

Her adımım ileriye gitmekte

Engel bile yollarımdan bitmekte

Nerde ümit orda yeşil düşüncem

Maviliğe, pembeliğe akıyor

İnsanların yaşamında eğlencem

Geleceğe hoş bir türkü yakıyor                     (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 75)

Arama Beni

Darıldım aşkından küstüm gözünden

Bizar oldum inan acı sözünden

Her ne gördüm ise gördüm yüzünden

Konuşmam gelsen de arama beni

Bir gün konuşmadan yıllarca sustum

Çekilmez aşkından aramı kestim

Senden değil belki kendimden küstüm

Barışmam gelsen de arama beni

Baharın isterdim düştüm kışına

Böyle hasret kaldım aşk güneşine

Tövbe demem ancak daha işine

Karışmam gelsen de arama beni                      (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 66)

Alınca

Çok şeyi değişti zaman gözümden

Bir avuç toprağı ele alınca

Püskürdü sönmez bir yalım sözümden

Özgürlük adını dile alınca

Duygumda ürperdi tanımsız zaman

Bir soru çalkandı kimdir bu yaman

Ne tasa tükendi ne kaldı aman

Yaşamak yükünü bele alınca                  (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 9)

Bilirim

Bu kadar aşkımla şakalaşma gel

Nazik yürekliyim küsebilirim

Titizlik arama kendin gibi kal

Yıllarca konuşmaz susabilirim

Ben ki bağından aşk gülün dermişim

Kaybolan dünyamı sende görmüşüm

Seninle yaşama aşka ermişim

Yoksa sensizliği tasa bilirim

Yarın bizim ise hatırlanır dün

Gönlümüzde olur aşkımız bütün

Gözlerinden ayrı kaldımsa bir gün

Bu aşkın sonunu kısa bilirim

Kavuşmak ki canın kutsal donudur

Yaşamın ilkidir sanma sonudur

Sevgi şaka değil gerçek konudur

Deyişine kulak asabilirim                     (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 13)

Sevgilim

Güzellikte benzersiz bir örneksin

Alımlısın gözü ceylan sevgilim

Gerçeklerden bin kat daha gerçeksin

Kıskanır ki senden yalan sevgilim

Hayal yoktur bakışında çehrende

Doğru bir aşk alkışlanır çevrende

Memnunlukla benim gibi eren de

Ömür boyu olur kölen sevgilim

Değişilmez bir biçimde yaşarsın

Engelleri kolaylıkla aşarsın

Gönüllüsün benliğimi okşarsın

Aşkı benden iyi bilen sevgilim

Sığınmaya kolu açık diyarsın

Bin bir duygu yüz bir sevgi bir yarsın

Varlığımda yokluğumda sen varsın

Yaşamıma anlam kılan sevgilim                         (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 16)

Yaradılışa Sunus

Bir parça ekmeği sundum zamana

Yarısın dönderip yarısın yedi

Dönüp söyledim ne borçluyum sana

Her şeyin yarısı benimdir dedi

Sevgimi kaderin avcuna koydum

Bir acı hatıra armağan verdi

İzinsiz yalnızlık gömleğin soydum

O zaman aşkımın kanına girdi

Şiirimi doğanın yüzüne serptim

Üç defa ağlarken bir defa güldü

Bu gizi çözerken Allaha taptım

Oysa bir suskunluk gönlümü buldu                     (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 20)

Yeşil Hülya

Bir gün hayalinden geçtimse eğer

Bir göz gezdir suçsuz suçlu aşkıma

Ölümü hükmetme içli aşkıma

Bir fırsatla bağış perdesini ger

Suçlu isem sessiz bildir suçumu

Sonra kendine bu soruyu yönelt

Sevdin mi beni? Ha yoksa yok dinlet

Bil ki sözün rahat eder içimi

Suçum seni sevmek ise, mutluyum

Böyle suçu Tanrı bile bağışlar

Her kim olsa kutsal aşkı alkışlar

Gözlerine yeter ki umutluyum

Evet yanıtında bir dünya yaşar

Yansıtır aşkını pembe biçimde

O zaman yeşerir bahar içimde

Ümidimi yeşil bir hülya okşar                   (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 25)

Kaderle Savaş

Kanlı görüşümle deli öfkemle

Öç almak istedim yağı kaderden

Siyaha döndürdüm ağı kaderden

Böyle bir fırsatı aldım da ele

Bir türlü hakkıma elim yetmedi

Göz göze diş dişe yasasın açtım

Hıncımı kullandım çirkin kadere

Bir kin değil duydum yüz kin kadere

Yükümle engelli yolunu geçtim

Gözümle gönlümden izi gitmedi

Vurdum gölgesini ölürcesine

Elime bulandı kanı kaderin

Paramparça oldu canı kaderin

Dönüp kulak astım son bir sesine

Vur dedi vur hesap daha bitmedi                       (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 27)

Bilmem

Kalemsiz çizilir yaşam gözümde

Güzel mi, normal mi çirkin mi bilmem

Bin bir tür değişir adı sözümde

Sevgi temposu mu ya kin mi bilmem

Kimi sesli, kimi suskun oturur

Endişemi günden güne artırır

Yarınlar başıma neler getirir

Kuşkuyla yaşamak mümkün mü bilmem

Ne kendini çalkat ne kendini yor

Yaşam değişilmez hep aynıdır gör

Günlerini bir bir biçmek istiyor

Ömür tarlasında ekin mi bilmem

Davranışındaki düğümlü anlam

Birçok hasretime almıyor önlem

Sorma tüm sermayem dert çile elem

Yaşam da ben gibi miskin mi bilmem                     (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 31)

Özgürlük

Özgürlüğü bütün halka istedim

Eşitlik içime yaydığı zaman

Yaşamak herkesin hakkıdır dedim

Haksızlık çevremden kaydığı zaman

Tutulan bu konu beni de çekti

Dillerden düşmeyen güç dünyasına

Aydın düşünceme karanlık çöktü

Dikkatle bakınca ters aynasına

Kara bir dudaktan bir söz dinledim

Ne kadar etkili ne kadar sıcak

Özgürlükten yana kalmış anladım

Bağırıyor ben de insanım ancak

Birinin elinde gördüm sert bir taş

Vuruyor düşmanı var gücü ile

Ya özgür yaşamak yoksa da savaş

İnsanlık onunla geliyor dile

İnsanı yansıtır bir avuç toprak

Ayrımsız yayılsa özgürlük eğer

İnsanlık peşinde insan yaşamak

En büyük uygarlık en büyük değer                   (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 33-34)

Işık

Ne kadar dünyama karanlık çökse

O kadar içimden aydınlık coşar

Son bir endişe de duygumu çekse

Bilincim aydındır ışıkta yaşar

Karanlığa açık gözle bakarım

Bağrında sitemsiz bir mum yakarım

Aydınlığa damla damla akarım

Ben ışığı ışıksa beni okşar                       (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 36)

Belli Birine

Kimlerle barışıp kimlere küstün

Dostluğu mu? Yoksa dostu kınadın

Nezirler peşinde kurbanlar kestin

Naçiz yaşamı kaç defa denedin

Nedir bu ettiğin, nedir bu alay

Neden son vermiyor bu sahte halay

Ya bu tedirginlik kolay mı kolay

Yoksa yorulmadı henüz kanadın

Bir değil, bin nesne sığmış avcına

Günde başvurursun sonsuz öcüne

Bilmem ki dünyanın hangi ucuna

Vardı arsızlığın yetti inadın

Bir sözde değilsin umurun iki

Yersiz kullanıyorsun kuşkulu eki

Kendinde kendini yitirmişsin ki

Ne yerin bellidir ne soy ne adın                         (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 39)

Adsız Konu

Düşünürüm kimi zaman bir nesne

Ne gerçeği ne de hayali belli

Çalışırım ondan alam teselli

Bulmadan kendimi sanırım deli

Ne bu davranışım ya bu duygu ne!

Uzakta olanı yakın sanarım

Gölgesine bile elim yetmez ki

Ne yapsam bu duygu yana gitmez ki

İstesem de bitsin yazık bitmez ki

Bu işte kendimi yaman kınarım

Kimi ayrılırım kendi donumdan

Bir kuşa dönerim kanadı kırık

Gövdesine sığmam der donumdan çık

Çıkarım duygum boş bilincim yıkık

Bir şey anlaşılmaz adsız konumdan

Bunlarla yetinmem bir rol oynarım

Hayalin daracık bir köşesinde

Sessiz okunurum mey şişesinde

En son od tutarım endişesinde

Yanar yanar yanar yanar yanarım                      (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 47-48)

Sana

Üzülür aşkımız susarsak böyle

Gel de türküsünü benimle söyle

Şadlığı gönlümle bir yoldaş eyle

Ben de sevinçleri vereyim sana

Hayal dünyasından aşkımızı çek

Seven gönlümüzde canlansın gerçek

Ümit çiçeğini gel bağımda ek

Ta kavuşmak gülün dereyim sana

Aramızda dağlar, çöller olursa

Geçiti olmayan göller olursa

İsterse yüz yıllık yollar olursa

Gel söyle, bir günde ereyim sana                  (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 66)

Bıraktık

Boş nesneler için bir meclis kurduk

Kendimizi boşu boşuna yorduk

Kırılan gönülü kaç kere kırdık

Sızlayan yarayı kanda bıraktık

Yıkılıp düşeni aramadık hiç

Yardım isteyene yaramadık hiç

Suçluyu suçsuzdan taramadık hiç

Hassas bu konyu zanda bıraktık

Ereği yansıtan yolu yitirdik

Kötülük huyunu başa getirdik

Yararsız laflarla ömrü bitirdik

Salarsız kervanı handa bıraktık

Çalışmadan engel attık önüne

Sokulduk gâh koyun gâh kurt donuna

En sonda varmadan erek gününe

Ne de çok hasretler canda bıraktık

Birliği görmedik göz birleşmeden

Duygumuz soğudu köz birleşmeden

Sonda dilimizde söz birleşmeden

Yararlı işi bir yanda bıraktık[70]

Peşinden

Nesrin ERBİL’E

Sen göçeli bu şehirden bir tanem

Yayılmadı hiç bir haber peşinden

Yansıtmadı rollerini boş sahnem

Öksüz kaldı kalan eser peşinden

Çok aradım, çok taradım izini

Çözmek için düğümlenen gizini

Şehrim sana yaslamadı dizini

Garip düştün acı kader peşinden

Yolculuğa aldı hangi yol seni

Tanıt bana o hancıyı o hanı

Yoksa bilmem buldun meçhul limanı

Ya bıkmadın bunca sefer peşinden

Denizleri geçerken iz bıraktım

Garip olan kimselere bir baktım

Her köşede şansına bir mum yaktım

Ki eksilsin çile keder peşinden                    (Hasret, Türkmeneli Gazetesi, 1994: S. 2)

Duha Koca Oğlu Deli Dumurul Destanı

Oğuzda deli bir kahraman vardı

Duha Koca Oğlu Dumrul bir erdi

Kupkuru bir çayın üzerinde bir

Köprü yaptırarak almıştı tedbir

Bir yerde kurmuştu vergi masasın

Alırdı geçenin otuz akçasın

Geçmeyenin tutardı yakasını

Döverek alırdı kırk akçasını

Bunu niçin böyle ederdi Dumrul

Benden delisi var mı derdi Dumrul

Benden güçlü bir er yoktur ki derdi

Yiğit olduğundan hep söz ederdi

Yayılsın erliğim bahadırlığım

Şöhrete kavuşsun kılıcım tığım

Yiğitliğm Ruma Şama yayılsın

Şöhretim ebedi şöhret sayılsın

Bir günde köprünün bir eteğine

Konmuştu bir oba kuru engine

Obada bir yiğit çok hasta düştü

Allah’ın emriyle ölüme koştu

Kimi oğul diye ağladı durdu

Kimi kardeş diye boynunu burdu

Yiğit için kara bir şiven oldu

Oralar ağlamak sesiyle doldu

Uzaktan ağlamak sesin işitti

Hemen deli Dumrul oraya yetti

Ne ağlıyorsunuz sordu anında

Bu kavgalar nedir köprüm yanında

-Hanım, yahşı güzel bir yiğitimiz

Öldü, onun için ağlıyoruz biz

Deli Dumrul dedi yiğitinizi

Kim öldürdü kimdir bıktıran sizi

Söylediler buyruk Allahtan oldu

Kanatlı azrail canını aldı

Azrail kimdir ki o neyin nesi

Adamın canını alır yok sesi

Birliğinin hakkı için ey Tanrı

Varlığının hakkı için ey Tanrı

Azraili benim gözüme göster

Onunla çekişip savaşım ister

Dövüşüp çöktürüm can alan yanın

Kurtarayım yahşı yiğitin canın

Bir daha yiğitler canın almasın

Oba çevresine şiven salmasın

Bunu derken Dumrul atına bindi

Orada durmayıp evine döndü

Dumrul’un sözleri ağır sözler ya

Hiç de hoş gelmedi yüce Tanrıya

Bak bu deli benim birliğim bilmez

Yüce birliğime şükürler kılmaz

Ulu dergâhımda mağrurluk eyler

Biligin bilmez de ağır söz söyler

Hemen azraile buyruk eyledi

Delinin gözüne görün söyledi

Korkunla gönlüne korku sal dedi

Benzini sarartıp canın al dedi

Dumrul kırk yiğidiyle yiyip içerken

Azrail yanına erişti erken

Azraili bir tek Dumrul gördü ki

Görünce vücudu dondu da sanki

Bir anda gözleri göremez oldu

Işık gözlerine karanlık doldu

Tutar ellerini tutmadı o an

Dünya âlem oldu başına zindan

Dumrul çağırıp hey ne heybetlisin

Ey korkunçlu koca söyle sen nesin

Ne kapıcı ne de bir çavuş gördü

Görüşün titretti canımı yordu

Hey sakalı ağça gözcüğü fersiz

Bura nice geldin sende bu ne giz

Neyin var neyin yok gel söyle bana

Yoksa kadam belam dokunur sana

Bu sözlerden acık tutan Azrail

Öfkelenip hem de birden açtı dil

Hey deli gözüme ne batıyorsun

Onu beğenmeyip laf atıyorsun

Gülen gözlülerin yanın almışım

Bir çoğunun şirin canın almışım

Ağça sakalıma saygın yok senin

Beğenmeyip ona sözün ok senin

Birçok ak hem kara sakallıların

Canını almışım hem allıların

Övünerek neler diyordun sersem

Azrail elime girse öldürsem

Onu öldürüp de dökeyim kanın

Kurtarım elinden yiğitin canın

Şimdi geldim senin canın almaya

Verir misin yoksa cenk edersin ya

Yoksa al kanatlı Azrail misin

Evet benim dedi daha ne dersin

Yiğitlerin canın alan sen misin

Evvet ben alırım o benim kesin

Haydi kapıcılar silkinin haydi

Dumrul kapıları kapayın dedi

Hey azrail seni ben geniş yerde

İsterken elime sen yettin darda

Seni öldüreyim öldüreyim ben

Yahşı yiğit için kurtarayım can

Kara kılıcını sıyırdı hemen

Durmaz azraile saldırdı o an

Azrail güvercin donuna geçti

Pencereden çıkıp göklere uçtu

Kahramanlar başı kaşını çattı

El ele çalarak kahkaha attı

Dedi yiğitlerim hıncımı tuttum

Azrail gözünü öyle korkuttum

Ki geniş kapıyı koyup bıraktı

Dar bacadan kaçıp su gibi aktı

Ben o güvercine saldırmayınca

Bırakmam doğana aldırmayınca

Atına binerek yollara koştu

Doğanla azrail ardına düştü

Bir, iki güvercin öldürüp aldı

Evine dönerken azrail geldi

Atının gözüne göründüğü an

At ürktü Dumrulu devirdi hemen

Yere düşünce nefesi kıstı

Azrail göğsünün üstüne bastı

O mırıldanırken horladı Dumrul

Can havli yüzünden fırladı Dumrul

Dedi ki azrail aman be aman

Tanrı birliğine hiç yoktur guman

Bilmezdim ki nice can aldığını

Gafletten böylece can aldığını

Başı yüksek yüce dağımız olur

Eteğinde yeşil bağımız olur

Üzüm dallarında uzun bir ara

Üzümler sallanır salkımı kara

Üzümü sıkarlar al şarap olur

İçeni mest eder hem sarhoş kılır

O şaraptan içmiş idim sarhoştum

Bilmiyorum neler dedim bihoştum

Gençliğe beyliğe doyamamışım

Yiğitlik çağıdır hele genç yaşım

Medet ya azrail bırak yanımı

Yalvarıyorum ki alma canımı

Be hey deli benim elimde ne var

Bana yalvarma ki Allaha yalvar

Hey deli Allahın ben bir kuluyum

Can al der alırım emir kuluyum

Can veren can alan Allah mıdır ya

Evet odur dedi bir tek odur ya

Dönüp Dumrul dedi azrail ya sen

Neler arıyorsun çekil aradan

Yüce Allahıma yalvarayım ben

Bağışına afına varayım ben

Her yüceden daha çok çok yücesin

Çok ulusun kimse bilmez nicesin

Güzel Tanrı seni her cahil kimse

Gögde arar yerde ister ne ise

Bilmez müminlerin gönlünde varsın

Doğru müminlere tapılan yarsın

Daim duran cebbar Tanrı cebbarsın

Baki kalan settar Tanrı settarsın

Benim canım alır isen kendin al

Azraile koyma onu zülcelal

Burada Dumrulun saf yalvarışı

Allahın hoşuna geldi bu işi

Hemen azraile buyruk eyledi

Deli birliğimi bildi söyledi

Şükür kılan Dumrul koy azad olsun

Canı yerine bir başka can bulsun

Azrail Hey deli Allah Teala

Böyle buyurdu ki buyruğu böyle

Dumrulun bu canı koy azad olsun

Canı yerine bir başka can bulsun

Deli Dumrul dedi nasıl olayım

Bu nasıl iş nice bir can bulayım

Var ise dünyada koca babam var

Bundan ayrı bir de karı anam var

Onlara gidelim gidelim ora

İkisinden biri ola can vere

Sürdü babasının yanına geldi

Elini öperek yanını aldı

Aksakallı aziz canım bey baba

Bilir misin neler oldu ey baba

Küfür söz söyledim küfür söz ettim

Çıkışı olmayan bir yola yettim

Bu işim Allaha hoş gelmedi hiç

Sanki işlemişim bağışsız bir suç

Azraile buyruk eyledi var git

Dumrulun canını al onu meyt et

Azrail gelip de göğsümü bastı

Can isteyince nefesim kesti

Senden can dilerim verir misin ki

Bu konuda baba neler dersin ki

Babası, ey canım ciğerim oğul

Bu fani dünyada tek varım oğul

Doğduğunda            dokuz deve kestim ki

Yaşarken bir             sözün etmedim iki

Azraile de ki            dağımı derse

Yaylası olsun da onu isterse

Soğuk pınarımı isterse alsın

Onun olsun ona içecek olsun

Gerekirse şahbaz atımı verim

Ona binit olsun olsun da derim

Katar develerimi alıp götürsün

Ona yüklet olsun onda da dursun

Altun gümüş akça pul gerekirse

Ona harçlık olsun alsın ne varsa

Canıma kıyamam bunu böyle bil

Dünya şirin cansa aziz ey sevgil

Var benden sevgili aziz anana

Belki senin için o kıyar cana

Dumrul babasından yüz bulmayınca

Annesine geldi şad olmayınca

Bilir misin neler oldu ey ana

Başıma geleni anlatım sana

Gökyüzünden uçup azrail geldi

Can istedi beni telaşa saldı

Babamdan diledim canını ana

O ise çok gördü o canı bana

Senden can dilerim can verir misin

Yoksa oğul deyip hep erir misin

Ak yüzüne tırnak çalar mısın sen

Kapkara saçını yolar mısın sen

Anası, ey oğul can diliyorsun

Gözümün ışığı ne söylüyorsun

Ey oğul dokuz ay dar karnımda ben

Götürdüm kanına günde kattım kan

Kundakken beşiğin beleyip durdum

Emzirip bahtını bahtımda gördüm

Burclu hisarlarda bir tutulsaydın

Kafirler elinde tutsak olsaydın

Altun gümüş akça gücüyle hanı

Kurtarırdım oğul düşmandan seni

Yaman yere vardın varamam oğul

Canıma kıyamam veremem oğul

Dünya şirin, candan aziz daha yok

Dünyada insana candan paha yok

Bu olup bitenden azrail bıktı

Dumrulun canını almaya kalktı

Dumrul, hey azrail aman be aman

Tanrı birliğine hiç yoktur guman

Azrail hey deli daha ne aman

Diliyorsun kimin kaldı versin can

Deli Dumrul dedi bir hasretlim var

Azrail hasretlin kim kimdir o yar

Yad kızı helalim muhabbetim var

Ondan iki oğlan emanetim var

Onlarla görüşüp el sıkışım el

Ondan sonra ister al canımı al

Deli Dumrul sürüp evine vardı

Oğlancıklarını kucağa sardı

Helaline dedi ey benim kimsem

Bilir misin neler oldu ne desem

Gökyüzünden uçup geldi azrail

Göğsümü basıp can almak ister bil

Babamdan istedim vermedi canın

Anamdan istedim vermedi canın

Düşünmediler kör kalır ocak

Dünya ve can şirin dediler ancak

Şimdi yüksek kara dağlarım sana

Yaylak olsun dolaş gez yandan yana

Pınardaki soğuk sularım sana

İçit olsun ondan iç kana kana

Tavla tavla şahbaz atlarım sana

Binit olsun koştur çöle yabana

Penceresi altun otaklarım var

Sana gölge olsun sen ol bahtiyar

Katar develerim yükletin olsun

Sürü kervanların yollara dolsun

Ağıldaki akça koyunlar bile

Senin onlar ile çok şölen eyle

Gözün kimi tutsa sen ol yar ona

Gönlün kimi sevse eş ol var ona

Ancak bir kimsenin sözüne bakma

İki oğlanımı öksüz bırakma

Şah yiğidim orda burda ne dersin

Bunlar nasıl sözler neler söylersin

Göz açıp gördüğüm sevdiğim yiğit

Gönül verdim sana şendedir ümit

Yüksek dağı senden sonra neylerim

Yaylar olsam görüm olsun söylerim

Soğuk sularından birkaç damla su

İçer olsam kanım olsun doğrusu

Sensiz otağına girersem ölüm

Akçanı harcarsam kefene kalım

Şahbaz atlarına biner olsam da

Tabutum olsun gam yemem ölsem de

Senden sonra sevip birsine varsam

Yılan olup soksun beni yatarsam

Senin o muhannet ananla baban

Bir canda ne var ki ne var ki bir can

Sana vermediler hiç kıymadılar

Sana kurban olsun can demediler

Kürsi tanık olsun, arş tanık olsun

Gök yer dost düşman yar eş tanık olsun

Benim canım nedir tek bir can kalsın

O Dumrulun canına kurban olsun

Can vermeye razı oldu yoldaşı

Dumrul için al bu canı bu başı

Böylece azrail işine daldı

Eşinin canını almaya geldi

Kahramanlar başı ne yaptı peki

Can veren eşine kıyamadı ki

Allah Tealaya birden el açtı

Ona yalvarark duaya geçti

Yücelerden yüce sensin ey yüce

Kimseler bilmez ki nicesin nice

Güzel Tanrı seni her cahil kimse

Gökde arar yerde ister ne ise

Bilmez müminlerin gönlünde varsın

Doğru müminlere tapılan yarsın

Daim duran cebbar Tanrı cebbarsın

Baki kalan settar Tanrı settarsın

Rızan için çok bir yol üzerine

İmaretler yapım senin hayrına

Doyurayım yoksul hem aç kalanı

Donatayım çıplak çulsuz olanı

Alırsan birlikte al canımızı

Koyarsan birlikte yaşattır bizi

Sana sığındım ey keremi geniş

Sevinirim olsa birlikte bu iş

Hak Tanrıya deli Dumrulun sözü

Hoş geldi hem ondan oldu da razı

Hemen azraile buyruk etti ki

Bu iş bu sonuca buna yetti ki

Yürü Dumrulun al anasından can

Hem de algınan o babasından can

O ikisine de yüz kırk yıl ömür

Verdim yaşasınlar beraber bu tür

İşine kalkarak azrail o an

Aldı anasıyla babasından can

Dumrul yoldaşıyla yüz kırk yıl daha

Yaşayıp taptılar o Yüce Şaha

Dedem Korkut geldi boy boyladı boy

Dumrulu överek soy soyladı soy

Bu boy bu soy deli Dumrulun olsun

Onu yiğit ozan diline alsın

Bundan sonra çok bir yerde söylesin

Alnı açık erenlerse dinlesin                       (Hasret, Yurt Dergisi, 2008: S.16)

Ya Resulallah

Dünyamız seninle hep aydınlandı

Karanlığa nursun ya Resulallah

Her bir anda diller tek seni andı

Gönüle huzursun ya Resulallah

Dünya yüzündeki her canda cansın

İslam damarında akıcı kansın

Evrenin en güzel süsü de sensin

Parlaksın billursun ya Resulallah

Her sözün anlamlı tedbir gönüle

Her yakarışın da iksir gönüle

Dalalden soğuyan her bir gönüle

Hem sıcak hem gürsün ya Resulallah

İnsanı insandır diye andırdın

İnsan olduğuna onu kandırdın

Onu da gafletten sen uyandırdın

Dedin ki özgürsün ya Resulallah

Sayende binmişiz İslam atına

Amaç erişmektir ulu katına

Ancak biz muhtacız şefaatine

Bu şanla meşhursun ya Resulallah

İslamı Kur’anla gururlandırdın

Yoksulu, köleyi sürurlandırdın

Bastığın toprağı onurlandırdın

En büyük onursun ya Resulallah

İslamla her kara yüzü ak ettin

Mucize gösterdin ayı şak ettin

Bu uğurda artık hakkı hak ettin

Atılgan cesursun ya Resulallah

İslam bedeninde çarpan yüreksin

Cenneti sağlayan gerçek ereksin

Beşersin doğrudur, ancak örneksin

Bir tanesin dursun ya Resulallah

En sevimli sensin, gönüldür yerin

Ruhlara yayılan esintin serin

Anlatımda kutsal, kavramda derin

Anlamda çukursun ya Resulallah

Yolculuk sürüyor hala yolunda

Sana sevgi var her Allah kulunda

İslam ülkesinde din okulunda

En zirek okursun ya Resulallah

Haksıza bahşettin hakkı anında

Destekçi yardımcı oldun yanında

Savaş meydanında harp alanında

Bahadır batursun ya Resulallah

Bir Allah bir sensin her şey başında

Emeğin görülür Kabe taşında

Dünya döndükçe de İslam yaşında

Bitmeyen ömürsün ya Resulallah

Elini açarken yüce Allaha

Dua sayesinde katlandın aha

Sabır konusunda Eyyüp’ten daha

Sabrın var sabursun ya Resulallah

Sevgiyle açılır aşkına her kol

Kurtuluş yoludur sana gelen yol

İhsanın geniştir bereketin bol

Suyu çok yağmursun ya Resulallah

Adınla anılır İslam izleri

Her iz ki kendine çeker bizleri

Temiz burunları saf genizleri

Dolduran buhursun ya Resulallah

Bu yolda az değil çektiğin çile

Her anıldığında gelecek dile

İslamın muhteşem imarı ile

Her yerde mamursun ya Resulallah

Her kim derin sevgi duyarsa sana

Kurtulur, zor işi döner asana

İnsanlık çağında bütün insana

Müjdesin uğursun ya Resulallah

Her an anılırsın şefaat ile

Muştu kaynağısın beşaret ile

Ruhuna verilen salavat ile

Sarılmış mahsursun ya Resulallah

En baş sensin zikir tekkelerinde

Sadece doğruluk ilkelerinde

Ruhunla da İslam ülkelerinde

Reisi cumhursun ya Resulallah

Dünya dünya oldu kutsal çağında

Adın bengileşti Hira dağında

İslamı yansıyan evren bağında

Gülsün ıhlamursun ya Resulallah

Cenneti kazanır İslamı bulan

Yolundan ayrılmaz imanla dolan

Allah’ın en yüce kitabı olan

Kur’anda menşursun ya Resulallah

Bir şeyler sezdirdin gayb sezgisinde

Anlama takıldın söz dizgisinde

Tasavvuf babında din ezgisinde

İlahi tambursun ya Resulallah

Peygamber görüldün kırk yaşında sen

Başarı kazandın uğraşında sen

Hayırlı işlerin en başında sen

Lütfunla manzursun ya Resulallah

Sana yar olan yar doğrudan yardır

Yolunda giden her dost bahtiyardır

Her bir çalışmanda beceri vardır

İş bilen müdürsün ya Resulallah

Kazandı icabet eden çağrına

Dokunuşun şifa oldu ağrına

Sadık Müslümanın temiz bağrına

Basılan mühürsün ya Resulallah

Çöktürmedi seni sırtındaki yük

Göründü gözünde büyüğü küçük

Ondan gönüllerde sevgin çok büyük

Derinde mahfursun ya Resulallah

Hakikatin açık, onda yok sanki

Bire bir dedin ya, o olmaz iki

Dünyanın en güzel dini seninki

Bu yüzden mesrursun ya Resulallah

Her çalışmada baş vurdun niyete

Birliği sağladın tüm raiyyete

Yaradan katından beşeriyyete

Müjdeli makdursun ya Resulallah

Allaha itaat doğru minnettir

Her davranışınsa bize sünnettir

Suçtan arınmışsın yerin cennettir

İlk günden mağfursun ya Resulallah

İğrenç çehrelerden asık yüzlerden

Çirkin deyişlerden kötü sözlerden

Kinci bakışlardan kinli gözlerden

Gizlisin mestursun ya Resulallah

Kutsallığa sinen ne varsa senin

Miski anber kokar mübarek tenin

İlahi nur ile nurdur bedenin

Aşılmayan sursun ya Resulallah

Sende iyilikler sendedir değer

En onurlu beşer senmişsin meğer

Attığın her adım takdire değer

Övülmüş meşkursun ya Resulallah

Hak yolunda hakkın baş dileğisin

Hakkı hak etmekte sert bileğisin

Adalet erbabı hak meleğisin

Hak için manzursun ya Resulallah

Hakkın bahşettiği bir sayedesin

İslamı yaşatan sermayedesin

Edep ahlakınla üst payedesin

Her daim mansursun ya Resulallah

Sadık kılavuzsun derviş, erene

Yoldaşsın İslama gönül verene

Cümle mahlukata bütün evrene

Mesajsın, broşürsün ya Resulallah

Hayır sürüsünün tam önünde sen

Değerlisinde sen, üstününde sen

İyi işlerin de bütününde sen

Çömertsin, mevfürsün ya Resulallah

Derin muhabbetin cana can katar

Müslüman gönlümüz aşkınla atar

Ramazan ayında akşamı iftar

Gecesi sahursun ya Resulallah

Okunursun anlam dolu kelamsın

Barış elçisisin kesin selamsın

Düşünenler için tatlı ilhamsın

Sevimli şuursun ya Resulallah

Eminsin bu sıfat baş alametin

Doğruluk sembolü düz asaletin

Evreni kapsayan islamiyetin

Göğünde sungursun ya Resulallah

Zaman aşıladın zamana doğru

Yakinle açıldın imana doğru

Hak dini İslamı amana doğru

Götüren vapursun ya Resulallah

Kitaplar dolusu hadisin çoktur

İslamda çizdiğin çizgiler toktur

Düzeyinde bilgin filozof yoktur

Bir derin kültürsün ya Resulallah

Hâlâ da öndersin, hâlâ imamsın

Herkesten yüksekte ali makamsın

Vasıf bakımından vasfı tamamsın

Vakarsın vakursun ya Resulallah

Mucize insanın her deseninde

Arama eksiklik yok bedeninde

İslam bireyinin güçlü teninde

Omurga omursun ya Resulallah

Affa mazhar olur namını saçan

Erken kanatlanır seninle uçan

Her yazara şöhret babını açan

Yazısın, mensursun ya Resulallah

Çok yerde konulmuş adın sebile

O hak tarafından övülmüş bile

Kutsalsın ilahi bir kalem ile

Gönülde mastursun ya Resulallah

Günahlardan temiz tutulsa beden

Cenneti kazanır yolundan giden

Kıyamet gününde şefaat eden

Bir tek sen olursun ya Resulallah

Allah kullarından seni baş seçmiş

Yüce değerini çok paha biçimş

Koskoca dünyaya gelimiş de geçmiş

En güzel zuhursun ya Resulallah

İslamla açıldın dine, imana

Rahmetinle değer verdin insana

Allah’a inanan her müslümana

Kanunsun, düstursun ya Resulallah

İlim kapısını çalanlar için

Bunda bir satıp yüz alanlar için

Batın dünyasına dalanlar için

Sonsuz tefekkürsün ya Resulallah

İslam için yoğun himmetin ile

Barışı sağlayan hikmetin ile

Dinine inanan ümmetin ile

Düzenli tabursun ya Resulallah

Dua temel tutmuş yakarışında

Doğruluk semboldür davranışında

Biz Müslümanların yaşayışında

Hayırlı mürursun ya Resulallah

Kokun yayılıyor Mekke düzünde

Medine saklıyor seni gözünde

Kuşku götürmez ki dünya yüzünde

Şerefli unsursun ya Resulallah

Bağlanmışız senden kalan her ize

Sayende gerçeği germişiz gize

Yaradandan size sizden de bize

Verilen umursun ya Resulallah

Rahmet gözü ile halka bakarsın

Zemzem kaynağındır kevser akarsın

Yoksulun burnunda ekmek kokarsın

Mayasın hamursun ya Resulallah

Parlak güneşine perde gerilmez

Açtığın kitap bir daha dürülmez

İnsanlar içinde eşin görülmez

Öz bellenen türsün ya Resulallah

Yakinle sağ temel üste dursalar

İşinin aslını kökten sorsalar

Seni zor sananlar kafa yorsalar

Anlarlar meysursun ya Resulallah

Duan bir el olur hasta eminde

Karanlık boğulur yanan şeminde

İyilik asrında hayır deminde

Her hayra destursun ya Resulallah

Hak deryasında da bir süre yüzdün

Doğruyu yanlıştan imbikle süzdün

Diriliş sırrını İslamda çözdün

Dininle fahursun ya Resulallah

Her halde İslami sormaz bir zeki

Bu din yeni midir yoksa da eski

Seni düşünmemek elde değil ki

Canlı tasavvursun ya Resulallah

Bu işte ne bıktın ne bir gün caydın

Yolundayız artık gözümüz aydın

Dinini eksiksiz pürüzsüz yaydın

Memuruz memursun ya Resulallah

Günah pencesinden alıp kurtardın

Gönlümüzü İslam aşkıyla sardın

Sırat köprüsüyle bizi uyardın

Sürekli sansürsün ya Resulallah

Dünya esen ise seninle esen

Seninle de cennet mümine desen

Her kitapta önce Allah sonra sen

Takdirle mezkursun ya Resulallah

Mevlitte şahlanır Kur’ an tertilde

Adın yanşayacak yanan kandilde

Her doğum gününde şehrim Erbilde

Kutlu tezahürsün ya Resulallah[71]

Erbilde Bayram

Kahvede bakarsak geçmiş falına

Çok da hoş geçerdi Erbilde bayram

Mutluluk dalından şadlık dalına

Kuş gibi uçardı Erbilde bayram

Özenle dedikçe hayran Erbile

Güzelliklerini alalım dile

Dillerdeki horyat ve kerem ile

Gönüller açardı Erbilde bayram

Sevimli yüzlerde mutluluk vardı

Teklifsiz sözlerde mutluluk vardı

Umutlu gözlerde mutluluk vardı

Neşeler saçardı Erbilde bayram

De bayram bayramdır durağı ile

Yakını yaşanır ırağı ile

Ben de deyim şadlık orağı ile

Her gamı biçerdi Erbilde bayram

Bayramı yansıtsın rolü sahnenin

Sözü bayram olsun zevzek çenenin

Bayramdan dolayı her bir nesnenin

Özünü seçerdi Erbilde bayram[72]

Şehidim

Övünürsün ömür boyu sanınla

Annem kucağında yatan şehidim

Mübarek adınla temiz kanınla

Yüceldi bu kutsal vatan şehidim

Bu uğurda adın sultan eyledin

Kan dökülen yeri büstan eyledin

Ömrünü bitmeyen destan eyledin

Savaş alanında öten şehidim

Bu yurda bu toprağa kurban giden sen

Böyle başımızı yüksek eden sen

Kalmışız sayende asil beden sen

Özgürlük yolunu tutan şehidim

Değerin çoğalır geçtikçe zaman

Çünkü sen vermişsin canını kurban

İçimizde ölmez yaşarsın her an

Tanrı cennetine yeten şehidim                      (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 51)

Elveda

Üzüldün sevdadan üzgünsün gönül

Unutmak istersin doymadın diye

Elveda söylersin küskünsün gönül

Kavuşmak sesini duymadın diye

Kavuşmak kalmamış sevgide sanki

Ayrılık olup da sevdalar belki

Sevdin, sevilmedin ne sevdadır ki

Bir anda huyuna uymadın diye

Ayrılık yitirdi tüm hevesini

Susturdu aşk için öten sesini

Giymeden kavuşmak elbisesini

Ayrılık gömleğin soymadın diye                 (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 53)

Dörtlükler

Dünyayı atan nicelerden geçtik

Bin bir masallı gecelerden geçtik

Hayalden çıkıp gerçeğe yöneldik

Böylece cansız hecelerden geçtik                (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 47)

Bu kadar yalandan sonra gel ki gör

Bu halde gerçeği yakalamak zor

Yine bu uğurda demem ki çekil

Ancak derim çalış ve kendini yor                (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 49)

Sevdim bir zamanlar aşkı hoş gördüm

Gah elimi dolu gah da boş gördüm

Kavuşmadan bu aşk meyhanesinde

Kendim gibi de birçok sarhoş gördüm (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 73)

Ne Güzel

Ey Ramazan ey ayların sultanı

Sende iftar sende suhur ne güzel

Sen bizlere yüce Allah ihsanı

Sende rahmet sende huzur ne güzel

Dinimizde şanı yüce ufuksun

Dilimizden düşmeyen bir koşuksun

Karanlığı aydınlatan ışıksın

Sendeki fer sendeki nur ne güzel

Kolay gelir olursa da zahmetin

Unutturur onu o bol nimettin

Bir sevinçtir bereketin rahmetin

Sende şadlık sende sürür ne güzel

Sen diyorsun ben hayırlar ayıyım

Muhtaçların fakirlerin payıyım

Doğru yolun düz çizgili rayıyım

Sende duygu sende kültür ne güzel

Senin emrin Allah’tan bir emirdir

Davranışın tahammüldür sabırdır

Oruçluya büyük müjden kadirdir

Oruçluyken sende zuhur ne güzel                    (Hasret, Nevi (Yeni) Gazetesi, 2007: 56)

Paşam

Büyük Adam Sayın İhsan Doğramacıya

Erbilimin yüce kalesi gibi

Ulusun, yükseksin sende şan paşam

Atılgan Türkmenin balası gibi

Yiğitsin cesursun kahraman paşam

Erbilin güveni iftiharısın

Tükenmez varlığı bitmez varısın

Sen onun sarsılmaz fedakarısın

Sayende buluyor bir aman paşam

Erbil damarında dolaşan kansın

Türkmen varlığında bengi bir cansın

Bu gün Türkmenlerin başbuğu sensin

Bayrak elindedir müslüman paşam

Yabancı atmadan el konumuza

Hayır getirelim ilk sonumuza

Liderliğini yap düş önümüze

Seninle güzeldir bu kervan paşam

De ki Erbil bizim bizim kalacak

Kıvanç gururunu bizden alacak

Çalışmamız Türkmen için olacak

O devrana dönsün bu devran paşam

Doğru çalışmanın ruh canındasın

Türkmeni yansıtan destanındasın

Sen asil Türkmenin vicdanındasın

Milletini seven ey Türkmen paşam

Erbilim yıllardır seni bekliyor

Nerdedir bir gelsin o yavrum diyor

Sen de şehrin için yor kendini yor

Gel seninle gülsün bir zaman paşam

Sıladan gayrı her köşe gurbettir

Acısı çekilmez çaresiz derttir

Sen Erbile, Erbil sana hasrettir

Bari kavuştursun yaradan paşam                     (Hasret, Erbil Buketi, 2012: 17-18)

Bizim

Bizim millet iman ile dil ile

Gönlümüzü bağlamış bir birine

Karşı verir horyat ile gül ile

Saf yürekten bir kez gelen seyrine

Bizim ülke ta ozanlar ülkesi

Koşuğu hoş hecesi hoş sözü hoş

İnsanlara insanlığın gölgesi

Deresi hoş tepesi hoş düzü hoş

Bizim Türkmen kapı açmış dostluğa

Kardeşliği yansıtır her ulustan

Özgürlüğü bağışlar o soluğa

Ki arzular yaşamayı hür sesten                    (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 50)

Olsun (Beddua)

Bu kadar ahıma üzülmez isen

O taş kalbin bundan daha taş olsun

Gamlı akışımla süzülmez isen

Yaşlı gözüm gibi gözün yaş olsun

Ben senin yüzünden bu hale geldim

Ne senden bir murat ne nesip aldım

Bu aşk çemberinde hep yalnız kaldım

Başın bedduamla kuru baş olsun

İsterdim hep duam dokunsun sana

Sense canı hasret bıraktın cana

Beddua etmeyi sevmezdim, bana

Beddua ettirdin sırın faş olsun

Çilemi gamımı günde arttırdın

Pahalı nesnemi ucuz sattırdın

Çok çektirdin bana zıkkım tattırdın

Zıkkımdan da acı sana aş olsun

Bir kabus örneği aşkıma çöktün

Başıma sayısız felaket döktün

Günümü akıttın yılımı söktün

Ne günün gün ne de yaşın yaş olsun[73]

Hancı

Her nedense yolum düştü hanına

Sende kalacağım bu gece hancı

Ozan isen dinle al divanına

Şiirsel dilimden bir hece hancı

Düşünme ki yaşam geniş yoksa dar

Cennettir olursa bir vefalı yar

Düğümlü soruna bir yanıtım var

Belki de çözülür bilmece hancı

Çıngarlı huyumuz yaşama tutsak

Yaşamak sert ise, duygumuz ıslak

Tam bir insanlığı paylaşmaz isek

Bilmem kolaylaşır güç nice hancı

Gariplik nedir ki lafın söylemem

Şiire duygusunu konu eylemem

İnsanlıktan başka bir şey dilemem

Yayımış içime bu düşünce hancı

(Erdoğan)[74] çilesin bir bir anlattı

(Nesrin Erbil)192 [75] ise derdin dinletti

Biri ağlatırken biri inletti

Bari benimle koş sevince hancı[76]

Dost Olalım Dost

Dünyayı satana gönül açalım

İşini bilene dost olalım dost

Ağlayan gözlere neşe saçalım

Yaşını silene dost olalım dost

Hoşgörü izinde doğru gidelim

İnsanca insanın hakkın ödelim

Gönlümüzü aşka mesken edelim

Muhabbet kılana dost olalım dost

Dört bir çevremizi sarmadan çile

Yaşam türküsüyle gelelim dile

Açık bir sofrada insanlar ile

Aşını bölene dost olalım dost

Atalar izinden yan çıkmayalım

Yaptıklarını bir bir yıkmayalım

Gamlı olsak bile hiç bıkmayalım

Yürekten gülene dost olalım dost

Hasret der uyanı bulup uyalım

Her taşın üstüne bir taş koyalım

Göç edip gidene saygı duyalım

Umutla gelene dost olalım dost[77]

Ocak Türkmeni

Bir Türkmen bilirim özü de Türkmen

Deyişi hakatı sözü de Türkmen

Eli dili ağzı gözü de Türkmen

O yüzü ak Türkmen Ocak Türkmeni

Bir Türkmen bilirim doğrudur, düzdür

Değişmek bilemez yüzü bir yüzdür

Dürüsttür sağlamdır hem de gürbüzdür

O sarsılmaz insan Ocak Türkmeni

Bir Türkmen bilirim davranışı ak

Onun duygusunda kutsaldır toprak

Her bi şeyi millet millettir ancak

İşte o atılgan Ocak Türkmeni

Bir Türkmen bilirim sudan temizdir

Tahammülü dağdır sabrı denizdir

Doğrudan milleti yansıtan izdir

O ölmez bengi can Ocak Türkmeni

Bir Türkmen bilirim huyu horyattır

Dostuna sevinçtir düşmana derttir

Zeybektir efedir cömerttir merttir

O yiğit kahraman Ocak Türkmeni

Bir Türkmen bilirim adı hiç ölmez

Emeğine karşı karşılık almaz

Çıkarcılık bilmez çıkarcı olmaz

O doğru müslüman Ocak Türkmeni

Bir Türkmen bilirim adı Türkmendir

Soluğu kokusu tadı Türkmendir

Sofrası ekmeği zadı Türkmendir

İşte o hanadan Ocak Türkmeni                  (Hasret, Türkmeneli Gazetesi, 1997: S.55)

Sevgimiz (Güfte)

Ne yolculuğ196 bizi şehre yetirdi

Ne bir çare çilemizi bitirdi

Ayrılığlar197 bizi bizden itirdi198

Ara yerde yalan oldu sevgimiz

Bir gün visal qapımızı çalmadı

Sevinç satıp derdimizi almadı

Gerçek değil hayal bile qalmadı

Seraplara qalan oldu sevgimiz


 


Susarken biz elden düştü sazımız

Baharlara üzleşmedi[81] yazımız

Dost elinde çekilmedi nazımız

Göz ögünde[82] talan oldu sevgimiz[83]

Bilmedim (Güfte)

Yine esti güzellerin rüzgârı

Yine coştu sevgilerin pınarı

Yine gönlüm bensiz seçti bir yari

Ya o sevdi ya ben sevdim bilmedim

Ne komuştum ne susturdum dilimi

Ne karıştım ne de çektim elimi

Şaşa kaldım anlamadan gönlümü

Ya o sevdi ya ben sevdim bilmedim

Uyanırken gerçek duydum düşümü

Bahar gördüm karda kalan kışımı

Uğraştım da bir yan edim işimi

Ya o sevdi ya ben sevdim bilmedim

Aradım ki bilim sevda ne yanda

Gönül dedi aradığın şey bende

Gel benimle bu işi başar sen de

Ya o sevdi ya ben sevdim bilmedim[84]

Hece Şiirimiz

Edep dünyasında açtı çağını

Sözcükler avında kurdu ağını

Her bir köşesinde döl yatağını

İlk günden döşedi hece şiirimiz

Sınırsız uzandı ayağı, eli

Doğada aradı eşsiz güzeli

Yayıldı koşması coştu gazeli

Gönüller okşadı hece şiirimiz

Koşuk için yeni bir çağ yarattı

Etkisini yedi göğe fırlattı

Zirvelerde zaman zaman parlattı

Bir iki beş adı hece şiirimiz

Bir zaman aruzun yağmuru aktı

Şimşeği dünyayı kaç kere yaktı

Sonra özgür şiir ortaya çıktı

Yine de yaşadı hece şiirimiz                     (Hasret, Yurt Dergisi, 1991: S.1029)

Adsız Mevsim

Bir mesimdeyim ki, dördünden ayrı

Adı konulmamış unvanı yoktur

Değişiklerdeyim gayrıyım gayrı

Alt tabanımın üst tavanı yoktur

Aynada başkayım, yüzlerde başka

Belirsiz görüntüm gözlerde başka

Şiirde canlıyım sözlerde başka

Çileli ömrümün divanı yoktur

Cahiller ömrümü yaman okuyor

Bilginler gölgemi yanlış dokuyor

Bengiliğimden de benlik kokuyor

Yaşantımın canlı elvanı yoktur

Bulabilmek için özgün dehrimi

Çoğundan sakladım kadim kahrımı

En sonunda bilmez oldum şehrimi

Hancıyım hanımın kervanı yoktur

Çoğum gibi artık azım da yitti

Bu kadar kaldı ki diyeyim bitti

İnancım zamandan sarsılıp gitti

Canevimin takı ayvanı yoktur

Ters bu gidişattan çıkmıyor sesim

Hiç de yansıtmıyor beni bu resim

Çarkımda dönüyor adsız bir mevsim

Suyunu dövmeye havanı yoktur[85]

Yaşar’ın Destanından Alınan Beşlikler

Bir Yaşar var idi bestekar idi

Ezgi meydanında şahsüvar idi

Bu yüzden güçlü bir adı var idi

Şimdi o yoktur ki o başka yerde

Aramızda vardır bir kara perde

Bir Yaşar var idi horyat peşinde

Becerikli idi ince işinde

Dolandı içinde döndü dışında

Şimdi ondan ayrı bir çukurdadır

Umudumuz o ki o huzurdadır

Bir Yaşar var idi Erbil bülbülü

Ötüşe başlardı görünce gülü

Sesiyle alırdı melül gönülü

Şimdi o susmuş ki ne ses ne seda

Onun yeri ancak uzak bir ada

Bir Yaşar var idi türkü yakardı

Gönülden gönüle serin akardı

Geleceğe umut ile bakardı

Şimdi o bakış yok o umut yok ki


Hiç de bu dünyaya gelmemiş sanki

Bir Yaşar var idi gitti uzağa

Yakalandı ölüm denen tuzağa

Hasretler bıraktı hastaya, sağa

Şimdi o hasretler bağrımızdadır

İnciğimizde can ağrımızdadır

Bir Yaşar var idi Türkmen bir Yaşar

Derdi gel bu işi benimle başar

Yaptığı her bir iş bin gönül okşar

Şimdi o işler ki milletin malı

Umarız çiçeksiz kalmasın dalı

Bir Yaşar var idi dilinde Erbil

Daim Türkmen atan gönlünde Erbil

Alkışlı sazının telinde Erbil

Şimdi o Erbilin toprağındadır

Şefkatlı bir anne kucağındadır

Bir Yaşar var idi sanatta usta

Ağzına uyardı horyatla beste

Yazık oldu yazık öyle bir dosta

Şimdi bizde yalnız hatırası var

Sanatla ilgili macerası var

Bir Yaşar var idi yok bir daha yok

Çok özleyeceğiz artık onu çok

Gidişi kalplere saplanan bir ok

Ondan aldığımız yara çok derin

Bilmeyiz sağalır bugün ya yarın

Bir Yaşar var idi acısı büyük

Bir gün eksilmedi sırtındaki yük

Çok üzüldü ona Erbil ve Kerkük

O hakka yürüdü hakkına vardı

Tümümüzü birden hüzüne sardı

Erbil Şehri Ölümsüz Destandan Alınan Beşlikler

Erbil şehri hangi çağın konuşum

Bağ bahçeni yoksa dağın konuşum

Ya vergili bol toprağın konuşum

Bin bir gece konuşsam da söz bitmez

Yüksek kalen göz önünden hiç yitmez

Erbil şehri koca kale canındır

Tarihinde fışkıran al kanındır

Bütün dilde övünen bir şanındır

Koy yüz sürüm toprağına taşına

Pervane dek dolanayım başına (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010:9)

Hüsam Hasret, Yaşar’ın Destanı, basılmamış eser.

Kimdir sana vermez kurban canını

Kimdir dökmez uğrunda al kanını

Şan isteyen sende bulur şanını

Anneden de çok yakınsın insana

Hoç yaşamın rahat verir vicdana                   (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 11)

Başta aba, yüzde kara peçesi

Otururdu avratların neçesi

Cami kapısında cuma gecesi

Her biri bir mıraz tutup beklerdi

Yok bahtına var umudun ekleri                 (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 13)

Erbil şehri sultan oğlun Muzaffer

Belli oldu elinde her an zafer

“Medine’’ye[87] eyledi son bir sefer

Peygamberi kötülerden kurtardı

Dönenlere doğru yolu gösterdi

.

Her doğuşta dört açılır kanadın

Çalışmayla gerçekleşir muradın

Hizmetine kalkar asil evladın

Biri yapar biri süsler dalını

O zaman sen bağışlarsın balını (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 14)

Erbil şehri kanın kaynar gönlümde

Duygulanır kutsal adın dilimde

Ağır yükün yüz yıl kalsa belimde

Usanmadan ömür boyu taşarım

Ölene dek senin için yaşarım                (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 16)

Erbil şehri yalnız sana kul olduk

Ancak bilsen nasıl yanıp kül olduk

Gonca kalıp hiç sanma ki gül olduk

Çevremizi sardı çakır dikenler

Bağrımızı yardı çakır dikenler                  (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 17)

Erbil şehri dünya bize gelmese

Biz ağlarken yüzümüze gülmese

Gelip bizden derdimizi almasa

Kalacağız orta yerde çaresiz

Aramızda bulunmaz bir yarasız (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 21)

Erbil şehri varmak için düz güne

Sarmalıyız var yarını yok düne

Sermeliyiz gerçeği göz önüne

Biz bu yurdun bu toprağın özüyüz

Kardeşliğin anlam veren sözüyüz                 (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 35)

Döndüreyim geçmişteki zamanı

Savurayım bir az eski samanı

Dağıdayım başta olan dumanı

Bir bakayım kırık kimdir sağ kimdir

Hısım yoksa hasım derde hakîmdir (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 41)

Erbil şehri, dostluk şehri Erbilim

Bilgilisin senden alır er bilim

Sende olan Türkmenleri er bilim

Onlardır ki inan yürek yananın

Onlardır ki candan seven cananın (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 45)

Erbil şehri söze burda son verim

Dilerim ki yarınını hoş görüm

Umut denen bahçenden bir gül derim

Bağışlayım şöhretine şanına

Canım kurban olsun bengi canına                 (Hasret, Erbil Şehri Ölümsüz Destan, 2010: 66)

Beşyap Beşliklerinden Örnekler

Bil ey yolcu karşında yol bir de var

Yolcu isen yolu keser bir davar

Menzil uzak vardığına bir de var

Düşün yolun sonu nedir, sonu ne

Hangi yolcu vardı yolun sonuna                   (Hasret, Beşyap 2, 2012: 11)

İstemezsen senden olsun sevda yan

Tutuş bari sevil de yan, sev de yan

Yana yana kül olunca sev dayan

Külün seni ömür boyu yaşatsın

Ölmez sevdan yaş üstüne yaş atsın               (Hasret, Beşyap 12, 2012: 16)

Tutuşmuşum bağrımda var od ağa

Dayanamam bu hasrete o dağa

Çok güçsüzüm nice çıkam o dağa

Diyorlar ki varlık orda, var orda

Derde ilaç gama çare var orda                   (Hasret, Beşyap 16, 2012: 18)

Kan gölünün yolcusuyum kan adım

Sen bu kanlı yolculuğa kan adım

Bu zor yolda kırılırsa kanadım

Yazık olur kimse bana uç demez

Bir dese de iki demez üç demez                     (Hasret, Beşyap 17, 2012: 19)

Yardım günü yardım eyle yar yara

Engel olan her bir dağı yar yara

Bir gün önce koy kavuşsun yar yara

Her bir seven kucaklasını yarını

Yarı ile hoş yaşasın yarını                    (Hasret, Beşyap 19, 2012: 20)

Gel üzülme boşa giden yaşa sen

Ne eylesen kuru olur yaş asan

Yeter ki bir ümit için yaşa sen

Kim bilir ki yarında var ne gizler

Bir bilsek ki kader bizden ne gizler               (Hasret, Beşyap 21, 2012: 21)

Evsiz kaldım yaptırmadım oda ben

Evsizlikten tutuştum bir oda ben

Bir yuvasız vardır derler o da ben

Gam hanında yatmaya bir yer bulmam

Dertleşmeye ahbap bulmam yar bulmam                    (Hasret, Beşyap 36, 2012: 28)

Millet için ya öl dedim ya dayan

Yoksa dostum ben demedim yada yan

Ya bu işten ya çekil git ya dayan

Bu işte var ölüm yitim kan dostum

Sen gönülle bu sözüme kan dostum                    (Hasret, Beşyap 169, 2012: 95)

Hüsam Hasretin Yazdığı On iki Heceli Şiirlerinden:

Yaşa

Yaşa ey milletim başı yüksek yaşa

Yaşamsın her özgür Türkmen vatandaşa

Yaşa ey Türkmenim, özgürlüğe yaslan

Eşitliğe çağır insanlığa seslen

Yetir bizi başa

Sen ebedi yaşa

Özgür yaşa, özgür kalsın toprağımız

Dalgalansın Türkmen adlı bayrağımız

Her bir taraf özgür tanısın bizleri

Biz ki bağışladık tarihe izleri

Can verdin dağ taşa

Bin yıllırca yaşa

Yaşa özgür yaşat mert yavrularını

Onlara bağışla parlak bir yarını

Şanla okusunlar tarih sayfasını

Sürsünler uygar bir yaşam safasını

Olunca bey paşa

Desinler çok yaşa

Yiğit kahramanılık yüce şanımızdır

Yurt için dökülen temiz kanımızdır

Milli duygularla coşup seslenmişiz

Çalışma fikriyle artık süslenmişiz

Hiç düşme telaşa

Hür kal özgür yaşa

Yaşa özgürlüğün bayrağını kaldır

Her zulmü yok eyle, cehalete saldır

Bezet her köşeyi süsle her bir yanı

Milletler hep güzel görsünler Türkmeni

Hep açıl barışa

Gönüllerde yaşa                      (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 61)

Dörtlükler

Hasretim büyüktür kükrer de çağlarım

Bir tür kurtulmuyor hazandan bağlarım

Gamlı horyatlarla içimi dökerken

Dertli dörtlüklerle inleyip ağlarım

Ağarıpta başıma düşerse aklar

Sönemez yüreğimden korlu ocaklar

Yaşamımın gizi de kolay çözülmez

O gizin yorumunu dörtlükler saklar                (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 3)

Bana bir şeyler yaptır ölümsüz kalım

Sönmüyor içimdeki bu lav bu yalım

Tanrı’m, ben gibi naçiz kula destek ol

Doruğa yükselince koyma alçalım                 (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 13)

Ömrüm boyunca çok az çok az konuştum

Üç mevsim sustum gelince yaz konuştum

Hayatı siyah kara yaşadımsa da

Sözünü ak dinledim beyaz konuştum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 35)

Öyle bir pervaneyim yanmak isterim

Yanıp da aşk oduna kanmak isterim

Külümü seher yeli savurunca da

Eşsiz bu özverimi anmak isterim                (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 38)

Ümit bittiği yerde neler bitmez ki

Dünya değil her bir şey yok olur sanki

Yaşama arzusu da birden azalır

Köhne ömrümüz olur tarihten eski                 (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 46)

Arama dünyada rahat olan baş yok

Rahat olmak için o kadar da yaş yok

Aramakla geçti bir bütün ömrümüz

Yar yok sevgili yok dost yok ve yoldaş yok (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

47)

Hatıra defterini dürdüm bu gece

Ona son defa bir göz sürdüm bu gece

Geçmişte neler varsa hepsinden geçtim

Aşka yeni başlangıç kurdum bu gece (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 57)

Bir aşk için neler ve nelerden geçtim

Kırk yıl rollü rolsüz sahnelerden geçtim

Yıkılmış yıpranmış bu aşk dünyasında

Dilde masal olan köhnelerden geçtim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 59)

Seni ben edince, ben de sen olurum

Seninle bir ten bir kan bir can olurum

Olursa sen ben ben sen öyle oluruz

Yoksa ne sen sen ne de ben ben olurum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 70)

Hüsam Hasretin Yazdığı On üç Heceli Şiirlerinden:

Yeter Artık

Yeter artık hicranlara ekletme beni

Bir yan eyle yoksa yaşat yoksa da öldür

Beklemekten bıktım daha bekletme beni

Nere baksan bana gelen bir yakın yoldur

Yeter artık beni bunca sensiz bırakma

Gel kavuşmak şarabından kadehler doldur

Bir söz ver ki gözyaşıma diyeyim akma

O an sen de sevinçlerle gözümü güldür

Yeter artık dikenleme gülsüz dalımı

Yaşamın gül her şeyin gül aşkın da güldür

İstemem ki başkasından sen tut elimi

Vefalılar sevdiğine vefalı kuldur[88]

Dörtlükler

Desem horyatlarımı taşıyamaz dağlar

Doğrudur feryadından okyanuslar çağlar

Onlara haddinden çok gamlar yüklemişim

Hasretlerinden bana dörtlüklerim ağlar              (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 4)

Kuşkusuz güzellerin güzeli Allah’tır

Ona tapmaktan gayrı tüm işler günahtır

Onu bildiğin zaman her şey ak görünür

Bilmediğin de evren bir bütün siyahtır               (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 13)

Yaşamak az olursa veya çok olursa

Bunda ne sır var en son insan yok olursa

Dünyada gözü aç bir yaşamak kabulum

Ahirette Allahım gözüm tok olursa               (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 14)

İşlerine karışmak benim ne haddime

Sana kulluğu kabul etmişim kendime

Bir değerim var ise onu hep borçluyum

Dünyalar efendisi ulu efendime (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 14)

Hayatımdaki tılsım çözülmeden gitti

Henüz başlamamışken sonu geldi, bitti

Tılsımlı kaldığımda muammaya döndüm

Düğümlü bu muamma beni medyum etti (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

17)

Evreni kapsayacak bir boşluk içimde

Bir tür doluvermiyor hep aynı biçimde

Boşluğu içince de ben içiliyorum

Korkum da ondandır hiç olum bir içimde (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

18)

Desem suçlu değilim kim beni af eder

Desem suçluyum onda birçoğu laf eder

İkisini de birden desem yanılmam ki

Ancak bu ilginç sözüm beni tuhaf eder (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 22)

Geçmişteki hüznü bir tür bitiremedim

Bitmez işkencesine sonuç getiremedim

Günden güne yıprandım halsiz yaşadım ancak

Geleceğe hoş bakan gözü yitiremedim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 23)

Kırk yıl yaşadım ancak yalnız tek yaşadım

Bir günah işlemeden temiz pak yaşadım

Sevmeyi sevilmeyi her şeyden üst tuttum

Bir yalan yaşadımsa bin gerçek yaşadım (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

24)

Sanma ki dolu olan şey bana hoş gelir

Ne ıssız dağlar bu ısrarıma loş gelir

Kırk yıl avını bekleyen avcılardanım

Sabretmek bana Eyyüpten daha hoş gelir (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

36)

Çile deryasını hep sabrımla boyladım

Bir ahla şadlığa uzaktan el eyledim

Horyatla söyleyemediğim hasretini

Gür ateşli sıcak bir dörtlükle söyledim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 45)

Her bir gerçek her bir doğru her bir hak bizde

Vicdan gibi alın gibi gönül ak bizde

Desem doğru bu dünyada benzerimiz yok

İnsanlığı eğitecek o ahlak bizde (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 46)

Benden kopmak kolay mı bunu kendine sor

Sana aşık ruhuma ten oluşunu gör

Yokluğunu düşünmem varım varlığınla

Çünkü sensiz hem ölüm hem de yaşamak zor (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 52)

Ölümsüz sevgilere canlı bir şey yazım

Ta ki ezgilerine eşlik etsin sazım

Onda sevgiyi kutsal bilenlerden sorun

Derler ki, insana o hayatta çok lazım

Kapımı çalan birçok maceradan geçtim

En son sevgi denilen şeye onu açtım

Varım, yoğum dünyada o sevgidir şimdi

Onunla her acıyı tatlı diye içtim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 53)

Ruhum elindedir sen onda hükmünü sür

O sensiz bulmuyor ne rahat ne de huzur

O sana mahkumdur o senindir hep senin

İster tutsak eyle ister ise eyle hür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 54)

Canımsın desem doğru sen ki içimdesin

İstediğimden daha güzel biçimdesin

Var olduğunda derim ki sen her şeyimsin

Yok olduğunda bir tür demem hiçimdesin (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 55)

Sevgi mutlu bir örnek ve acı gerçektir

O nefes gibi her bir canlıya gerektir

Hakiki bir yaşamak var ise bundadır

Seven sevilmiş ise yaşamış demektir (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 56)

Bir gün bana yardan kısa bir mektup geldi

Bekle geliyorum sözü sabrımı aldı

Bir ömür harcadım istasyonda yine de

Umudum geciken kara trende kaldı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 77)

Bir açtan sor tok musun? Evet derse şaşma

Bir toktan sor aç mısın? Zad isterse şaşma

Kanaat bu bunda her ikisi de haklı

Çünkü felekte çok bir nesne terse şaşma (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

78)

Hakkı bir anlamışsak izinde gitmişiz

Nahakkı hak etmekte bir hakka yetmişiz

Arı geçmişimize saf gelecek gerek

Hoşgörümüzle gönlü kirden pak etmişiz

Fırsatı ele geçir günü felekten çal

Ölümü engellemez ne cah ne var ne mal

Şu bozulan dünyanın umuruna dalma

Hasret çekmeye paydos eğlen neşeli kal (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 79)

Geliş yolu kısa gidiş yolu uzundur

Gelişin mutluluk gidişinse hüzündür

Aslında bu yollar yolcusunu yormaz ki

Biri kucağınsa öbürü omuzundur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 80)

Dünyada bir değil, bin bir yalan görülür

Gerçekten uzakta çok bir defter dürülür

Yalan yaşadınsa bu kadar şaşma dostum

Gerçek değil yalan için yalan örülür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 81)

Dünyaya gelmek hoşsa, ondan göçmek acı

Gün olur da devrilir bu ömür ağacı

Öyleyse öyle davran yalanlar sarmasın

Gerçeklerle donanmış bu baştaki tacı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 83)

Mutluluğun ömrü kısa, bunu çok duyduk

Buna karşın haksız olan hükmüne uyduk

Ne zaman ki bizim olur ne çok özledik

O an için her şeyiyle bir ömrü koyduk (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 83)

İnsan insana yakın sanmayın uzaktır

İnsanlık insan için hayırlı duraktır

Gönüller ne kadar buz tutup soğuksa da

İnsanlık için akan gözyaşı sıcaktır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 84)

Toprak anamızdan ne diledik vermedi

Bir gün olsun da bizi yabancı görmedi

Aslında doğruluğu biz ondan öğrendik

Ona yalan kırmadan o bizi kırmadı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 100)

Hüsam Hasretin Yazdığı On dört Heceli Şiirlerinden:

Gördüm (Gazel)

Sevdim de sevilmedim sevgimi serap gördüm

Sevdalı günlerimi bir birden harap gördüm

Gönül verdim birsine vefa ile seviştim

Safamı cefaladı ben ondan azap gördüm

Çeke çeke derdini canıma dertler düştü

Sevdadan pişmanlığa kendimden itap gördüm

Bir ayrılığa vardım yalnızlık sardı beni

Meyhaneler gezerek tesellim şarap gördüm

Darıldım öz gönlümden ettiği yanlışlığa

Hep cismim arasında yaman bir hesap gördüm

Üzülmedim üzülmem bu kara talihimden

Dünyaya göz açalı ben gamı ahbap gördüm                  (Hasret, Hasret, 1984: 80)

Âşıklar

Yıllar boyunca Kerem Aslı ardına düştü

İlk görüşünde bile sevda derdine düştü

Yurduna hasret kala eller yurduna düştü

Yandı Keremim yandı Aslıyla bir ateşte

Mecnundan ne söyleyim odur Leyla delisi

Ona çare bulmadı hakimlerin ellisi

Leylanın hatırası oldu tek tesellisi

Muradına ermeden aklı kalmadı başta

Şirin uğruna Ferhat sert kayaları deldi

Şirin Şirin diyerek balta kayaya çaldı

Kavuşmadan ruhların beraber felek aldı

Hatıraları kaldı hem dağda hem de taşta

Garip de gurbet elde uzun zaman çekti gam

Yalnızlık hasretinden gözlerinden coştu nem

Sonda şad oldu ona kavuştu da Şahsanem

Sürdüler keyf safayı bir ömürde bir yaşta

Kamber de Arzusundan yıllarca uzak düştü

Sevgisinin uğruna çıkmaz yollara koştu

Bir ölüm kucağında Arzusuna kavuştu

Ne yazık ecel koydu gözlerini hep yaşta

Ben de onlar gibiyim sevdama kanıyorum

Sevda ölmez bir nesne hep böyle sanıyorum

Bilmiyorum da neden eriyip yanıyorum

Yine söylediğim söz gönül sevdadır işte (Hasret, Hasret, 1984: 93-94)

Uyanmasın (Gazel)

Ahlanma bir de gönlüm koy ahım uyanmasın

Dalmış uykuya bahtı siyahım uyanmasın

Ne suçlar yaptım bilmem çileler çekiyorum

Susup korkarım diye günahım uyanmasın

Hatırada boğudum hayallerde yüzerken

Dalgalanma düşüncem deryahım uyanmasın

Karanlıklar sararken zulmetlere kavuştum

Aydınlığı unuttum ki mahım uyanmasın

Her gam etkisi bende hasretlik yaratıyor

Bu gam bende bir daha Allah’ım uyanmasın (Hasret, Hasret, 1984: 111)

Hayal

Hayal beni sürükler yüce yüce dağlardan

Hatıralar tiksinir anılara koşarım

Bir ince ses de beni çağırır uzaklardan

Ona doğru koşarken koşularla yaşarım

Ter döküp yorulurum durup bilmem nerdeyim

Yalnızlığımdan derim bir garip seferdeyim

Kendime de gelirken bakıp aynı yerdeyim

O zaman gam dağını bilmem nasıl aşarım (Hasret, Sende Buldum, 1986:100)

Bir Tutsağın Dilinden

Gurbet deyince gurbet benliğimde yerleşti

Acısı yüreğimde çoğu azımda kaldı

Çilesi korku gibi hep duygumla birleşti

Öldürücü konusu şiir yazımda kaldı

Gariplik anlamını kavrayıp incelerken

Bir günün yaşamadım vaktini gecelerken

Vatan, vatan sözcüğün durmadan hecelerken

Can verici ezgisi üzgün sazımda kaldı

Bu düşünmek peşinde serap oldu gerçekler

Bir gün bile açmadı gülşenimde çiçekler

Kaybolan yıllar gibi kaybettim çok dilekler

Yalnız dönüş arzusu son niyazımda kaldı (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 80)

Ozan

Gerçeği hayal eder engeller çemberinde

Hayali gerçek eder sınırsız uçurumda

İçini açmak ister adalet minberinde

Sessizliğe dayanmaz haykırır her durumda

Gözü değil, gönlünü açık koyar her anda

Salıverir duygusun yelken açar engine

Koşuğun yankısını duyar derin limanda

Bir yüzücü örneği iner derinliğine

Sözcüklerini süsler doğanın tablosunda

Gah renkli bir biçimde gah da renksiz nakışlar

Ezgisini dinletir yaşama solosunda

Yine de son şiirini bir ahenğe bağışlar                 (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 86)

Hece Sarayı

Çok şeyleri bilmezdim seni tanıdığım an

Çehrende okuverdim gizemli tümceleri

Çözümsüz sırlarınla giriştim zaman zaman

Karşılıksız uğrunda harcadım geceleri

Umutlu kucağında besledim dilekleri

Uğraştım büyüsün ki müjde salsın dünyana

Doğanın şen gözünde paylaştım gerçekleri

Saydam bir görünüşte geçit buldum hülyana

Bağışladım bir demet yasemin saçlarına

Sense bir avuç yıldız karanlığıma serptin

Aruz yüküyle koştum serbest yamaçlarına

İstediğim sarayı heceyle bana yaptın                    (Hasret, Üçüz Duygular, 1990: 87)

Şiire Doğru

Her ne kadar içimde duygularımı boğdum

Ancak öldüremedim ruh taşıyan sözcüğü

Dönüp de yakalarken hür yaşayan sözcüğü

İlk şiir beni doğdu ben ise şiiri doğdum

Kaç kurbanlar kestirdi büyüdükçe avcında

Tanımsız bir evreni şiirime bağışladı

İster istemez bahtın kaderime işledi

İhtiyarsız bağışı okşadım bu suçunda

Ölümsüz tümcelerde bengiliği aradı

Yeşerince bahtımda bir karış kurak toprak

Yaşam bana açınca sayfasın yaprak yaprak

Sözüyle tümcesiyle günlüğüme yaradı (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 7)

Kalbimle

Karanlık yollarıma seni bir ışık tuttum

Aydınlığa yöneldim ümit dolu kalbimle

Şadlığı benimserken acılarını yuttum

Evreni alkışladım ulu ulu kalbimle

Benzersiz bir dünyayı tanıttım sözlerime

Bir erek için aldım yarını gözlerime

Bir tanıklar bıraktım eserle izlerime

Engele geçit bulup açtım yolu kalbimle

Duramadan doğanın çıkmaz bir nesnesinde

İlerleyip yaşadım nesinde ve nesinde

Felsefe kullanmadan yaşamak sahnesinede

Oynadaım mutlu rolü acı rolü kalbimle (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 8)

Son Ümit

Son bir ümidin yeşil ışığını gözlerken

Kırmızı ışığında dura kaldım bir ara

Hızlı adımla koştum bana gelince sıra

Şansımı açı verdim talihimi gizlerken

Deryaları düşündüm sözümü denizlerken

Son bir ümidin yeşil ışığını gözlerken

İçimi çalkalayıp öylesine coştum ki

Bir yanardağ örneği alev alev püskürdüm

Yaktım umutsuzluğu küllerini savurdum

Doruğu tartı sandım doğayı ise çeki

Acundan konuştum bir evreden ise iki

İçimi çalkalayıp öylesine coştum ki

Aynı ilke ülküyle varlığımı saptadım

Her düğümlü soruna aradım ki bir çözüm

Bir noktada birleşti fikrim işim ve sözüm

Başarımı sağladı attığım düzgün adım

Tarih sayfalarında ebedileşti adım

Aynı ilke ülküyle varlığımı saptadım (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 14-15)

Dünyama

Bir sevgi dolu ezgi bir de bu yanık sesim

Geçmişin armağanı bu koşuksuz dünyama

Belli olmadı artık sevdiğime adresim

Bir mektup ulaşmadı ondan aşksız dünyama

Her ne kadar işimde kullanmadım kuşkumu

O kadar kaybettim ki duygumu hem uykumu

Her kime yüz döndürdüm istedi var yokumu

Bir kimse yaklaşmadı karşılıksız dünyama

Yaşantıma üzülüp, yaşamımdan darıldım

Ne hissedim kendimi benliğimden ayrıldım

Günler ağır geçince karanlığa sarıldım

Bir aydınlık bulmadım şu ışıksız dünyama                 (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 17)

Beni

Henüz açık kapım var birden örtülmemişim

Okunurum elbette böyle tortulmamışım

Kaderden kurtulmuşsam senden kurtulmamışım

İster paramparça et isterse dağıt beni

Yokluğa acınarak varlığı okşuyorum

Bir şey yaratmak için derinden coşuyorum

Umutsuz değil artık umutla yaşıyorum

Öyle bir ruhluyum ki öldürmez ağıt beni

Bende yaradılışın felsefi bir kökü var

Evrenden bir heyecan doğadan bir türkü var

Topraktansa bir roman acundan bir öykü var

Ne kadar bir isem de sığmaz bin kağıt beni                (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 26)

Ancak

Ayrılık yıllarının o kor özlemlerini

İçimden sildimse de bitiremedim ancak

Gençliğimi kaybedip gönül sitemlerini

Bir gün değil bir anda yitiremedim ancak

Gurbeti hızla değil dolaştım adım adım

Gariplere kavuştu ondan dolayı adım

Bin bir masal okuyup, bin bir masal yaşadım

“Abdulhıyar kızını” getiremedim ancak

Kendimden daha büyük bir özleme yutuldum

Habersiz kaldığımda bir süre unutuldum

Özümü hoş görünce dalgalara tutuldum

Yolumu bir sonuca yetiremedim ancak

Son bir ümit peşinde yaşamımı devirdim

Hakikat harmanında özlemleri savurdum

Tasamı, endişemi suskunluğa çevirdim

Başı rahat bir yerde oturamadım ancak                 (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 28)

Üç Delinin Öyküsü

Birinin vapurları dalgalara tutulmuş

Duyguları kaybolmuş sınırsız bir limanda

Yaşamak öyküsü de öyle ki unutulmuş

Nesi var, ya nesi yok o bir boş konu ancak

Saplanmış yüreğine eziyetsiz bir bıçak

Ne yaşamı seviyor ne de gözü zamanda

Birinin dil ucunda yarım horyat dolaşır

Ağlar başlangıcına güler bitmemesine

Ne bir yorum tasarlar ne sonuca ulaşır

Boş bir çember içinde salı verir huyunu

Horyatını kovalar bitmeyince oyunu

Gelişin nefretini sunar gitmemesine

Birinin elinde var bir parça kırık ayna

Yüzünü kaybetmiş ki çizgisini arıyor

Ne halka benzer ne de bir halk benzer kendine

Kah aynayı temizler kah aynaya tükürür

Kah olur öfkelenir alev alev püskürür

Ne yazık bu kavgayla günden güne eriyor                  (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 29-30)

Bir Resim

Bundan bir kaç yıl önce renksiz bir resim çizdim

Yeşilmisi hayalin açık bir yaprağında

Son çizgisin çizerken altında bir not yazdım

“Gün gelir ki yeşerir şadlık gam kucağında”

Şimdi şadlık gözüyle o resme bakıyorum

Ne yazık yansıtıyor gam dolu bir eseri

Geleceğin oduyla geçmişi yakıyorum

Yarına sığdırmadan düğümlenen kaderi                  (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 35)

Türküler

Bir gündüz türküsünü şafaktan dinliyorum

Güftesi ölmez eser ezgisi bir harika

Ne canlı olduğunu iyice anlıyorum

Kimi ümit veriyor kimi neşe saçıyor

Kimi iyimserliğe kapıları açıyor

Yaşamı yaşa diyor umutla her dakika

Bir gece türküsünü bandıma alıyorum

Okşuyorum sözünde bu bitmez gençliğimi

Her şeyimle uzaktan yakına geliyorum

Tasarlıyorum ıssız yaşamı hoş biçimde

Umut dolu bir dünya kabarıyor içimde

Duygumu canlandırıp artıyor dinçliğimi

Bir yaşam türküsünü ömrüme ekliyorum

Benimsiyorum artık her deyişten bir ümit

Yaşamak peşinde bir dünya dilekliyorum

Eşitliğe seslenip özgürlüğe çağırsın

İnsanlığı yansıtıp köleliğe bağırsın

İnsan insan yaşasın kalmasın çeşit çeşit              (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 37-38)

Dün Bugün Yarın

Dünden yararlanmayız o elden çıkıp gitti

Her neyi var idi de geçmişe gömüldü ki

Yaşarken de vaktinden çok şeyler umuldu ki

Oysa aldırmadan bir tarih bırakıp gitti

Dünü unutmalıyız bugünü ister isek

Neyimiz var ise de şimdi fırsat eldedir

Vaktimizi bilmezsek zaman bizi aldadır

Duyulmayız o zaman nafiledir ne desek

Dün de bir gün idi ki onu yaşadık ancak

Bugünün umuduyla açmalıyız yarını

Eklemeliyiz artık yokluklara varını

Bir elimizde kalem bir elimizde çırak

Dün yanı bir hatıra olay da olabilir

Bugün yani bir varlık yani gerçek bir dünya

Yarın bilinmez bir şey çözülmeyen bir hülya

Kim bilir ne biçimde kim bilir nasıl gelir                 (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 41)

Alkışlı Türkü

Aynayı karşılayıp baktım şakaklarıma

Ne tez yaşlanmışım ki henüz kaç yaşındayım

Hatıralar sağladım baktıkça aklarıma

Hüzünlü bir gülümse düştü dudaklarıma

Yenilmemişim ancak yaşam savaşındayım

Kendime seslenerek açı verdim gönlümü

Doğanın sarsılmayan eşsiz güzelliğine

Elimle karşıladım aynadaki elimi

Bir sabırla soğuttum içimdeki yalımı

Duygumu salı verdim daha daha engine

Bu günüm biterse de, elbet yarın gelecek

Kısmetimde var ise onu da yaşarım ki

Umutluyum ki bir gün şans yüzüme gülecek

Benimle vadettiği mutluluğu bölecek

O zaman paylaşıp da halkımı okşarım ki

İlk günden yalnızlığı almamışım sırtıma

Belimdeki yük ise yalnız dostluk yüküdür

İlkin dikkat etmişim çekideki tartıma

Çelik gibi bir sine germişim hasretime

Çünkü yaşam dilimde alkışlı bir türküdür                (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 42-43)

Boğunuk Düşünceler

Yine dalgın başımı soktum avuçlarıma

Salıverdim perişan duygumu sonzuzluğa

Değinmek istemedim çılgın amaçlarıma

Acınarak özlemler savurdum her soluğa

Bir baş ağrısı duydum çekinerek içimi

Korkunçlu ejderhalar geçti gözüm önünden

Bağışa açılarak yokladım her suçumu

Çığlıklar sese geldi evrenin her yönünden

Araştrıdım yaşamın varlığını yoğundan

Anlamsızlık peşinde her bir şey hiçe saptı

Azını benimsedim, iğrenirken çoğundan

Boğunuk düşünceler esinlerimi kaptı                 (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 45)

Zaman

Zaman beni alınca dikenli kucağına

Bir şeyler çizebildim boş kalan yaprağına

Yanlış bir iki adım atarken toprağına

Bir suç ekledim ancak Adem Hava suçuna

O günden her bir şeyde bağışı arıyorum

Yokluğun inceleyip varlığın tarıyorum

Bilmezlikle yoluma engeller sarıyorum

Nafile güvenerek kollarımın gücüne

Kimi zaman bir görüş duygumu yasaklıyor

Kimi bu davranışım benliğimi saklıyor

Kimi acı özlemler gönlümü tutsaklıyor

Böylece düşüyorum zindanların içine                (Hasret, Bir Ayın Şiirleri, 1999: 46)

Türkmen

Şehrim olan Erbilde ilk Türkmeni tanıdım

Gökbörü şehri bana bir Türkmen şehri oldu

Dilini konuşurken gerçek beni tanıdım

Benliğime ölümsüz ikinci bir can doldu

Şiirimin en belirgin en derin sözü Türkmen

Sönmeyen ateşimin alevi közü Türkmen

Aman kıyılarında güvenli saldır Türkmen

İnsanlık ülkesinde gölgedir daldır Türkmen

Açlıktan acı çeken zor durumda olana

Peteği asil petek halis bir baldır Türkmen

Aramızdaki sevgi her sevgiden üstündür

Kalbin derinliğinde dikmiş köşk sarayını

Noksan onda kol atmaz mükemmeldir bütündür

Masmavi gökde çizmiş yıldızını ayını

Şiirimin her bir harfı, her bir hecesi Türkmen

Tarih kokan yazımın meşhur tümcesi Türkmen

Yorumu umut dolu okunan faldır Türkmen

Dinleyeni bol olan dilde masaldır Türkmen

Geçmişteki şanıyla geleceği şanlıdır

Varlığında kuşku yok gerçek hayaldir Türkmen

Türkmen şehrimde varlık Türkmen ülkemde millet

Türkmen olmak güzeldir Türkmen yaşamak huzur

Türkmen asılda gerçek Türkmen özde hakikat

Türkmen özgür gözde fer Türkmen Türkmende gurur

Şiirimin her kuplesi Türkmen çağırır Türkmen

Hakka kavuşmak için hakkı bağırır Türkmen

Halden bilenler için en güzel haldir Türkmen

Bengilik bahçesinde taze nihaldır Türkmen

Zalimler karşısında eli boş duramaz ki

Hakkı çiğnenenlerle hakda hemhaldir Türkmen

Türkmen eğilmek bilmez hep başı yüksek yaşar

Nitelikte huyu hoş, betimde sütü temiz

Engel sınır tanımaz tepe aşar dağ aşar

Atılgandır hıncına dar gelir derya deniz

Şiirimin başarısı tavrı alkışı Türkmen

Yaşamaya iyimser bakan bakışı Türkmen

Kahramanlık adında yiğit battaldır Türkmen

Yerde aslan örneği gökde kartaldır Türkmen

Huyu yumuşak ile yumuşak başlı olur

Huyu katı olana yakin hantaldır Türkmen

Türkmenin görüşünde vatan candan ötedir

Otak kuracak yeri karış karış ellemiş

Koruması yanında kurban kandan ötedir

Kızılelmaya giden yolu ülkü bellemiş

Şiirimin övgüsüne kanan bir dildir Türkmen

Tuz Telafer kardeşi Kerkük Erbildir Türkmen

Yürekleri ısıtır közlü mangaldır Türkmen

Öfkede gözü keskin kaşı çataldır Türkmen

Kimseye minnet etmez durup yardım beklemez

Millet yükünü taşır güçlü hamaldır Türkmen

Türkmenin dostu Türkmen galiba bu söz doğru

Başkasına güvenmek aklından bile geçmez

İlerleyişi artık çizdiği yola doğru

Kaderine inanır ikinci bir şans seçmez

Şiirimin betiminde özgürce yaşar Türkmen

Hüznün her türlüsünde Türkmeni okşar Türkmen

Kendi öz pazarında kendine maldır Türkmen

Çökmeyen omuzuna nakışlı şaldır Türkmen

Haksızlığa susmaz ki var gücüyle bağırır

Ancak hak karşısında dilsizdir laldır Türkmen

Türkmen zalim olmaz ki mazlumluğa da kanmaz

Her okul her kolejde insanlık ilk dersidir

Kölelikten iğrenir işini doğru sanmaz

Yazısında özgürlük ikinci adresidir

Şiirimin savaşında kılıç kalkandır Türkmen

İstibdadın başına yağan volkandır Türkmen

Evrene apaçıktır parlaktır yaldır Türkmen

Danışma otağında yaşlıdır zaldır Türkmen

Kimsenin hakkın yemez çalışana ödüldür

Savsakların boynunda ağır vebaldir Türkmen

Türkmenin geçmişinde sayfalar tarih dolu

Her serüven bir destan her başarı bir utku

Asil olanı ise zaten sıvamış kolu

Bağrında Türkmencilik sevgiden öte tutku

Şiirimin merceğinde saydam betimdir Türkmen

Yürek çarpıntısında düzgün ritimdir Türkmen

Doğadan güzelliği almış cemaldir Türkmen

Abartı sanılmasın desem celaldir Türkmen

Ölüm kalım yolunda deneyim sahibidir

Gizini anlayanlar için kemaldir Türkmen

Türkmen dünyamda amaç onunla iç içeyim

Türkmenle kaderimiz birdir ki bir çizilmiş

Günde Türkmenciliği yudum yudum içeyim

Ömür boncuklarımız aynı sapa dizilmiş

Şiirimin benliğinde bengi bir candır Türkmen

Ülküsünü yansıtan cana canandır Türkmen

Kimi sultan kimi şah kimi de kraldır Türkmen

Bayram hilali gibi nazlı hilaldir Türkmen

Saf olmayı severken arınmaya özenir

Temiz edası koyar deyim kutsaldır Türkmen

İşte Türkmen diyorum işte şan işte şöhret

Tarih kadar bir tarih ulus denecek ulus

Çok övüyorsam şaşma buna layıktır (Hasret)

Türkmeni Türkmen eder Türkmende olan bu us

Şiirimin sergisinde ünün dengidir Türkmen

Ebediyen yaşar ki ölmez bengidir Türkmen

Sonsuzluğa açılan coşkun kanaldır Türkmen

Güven özelliğidir dosttur inaldır Türkmen

Kapısı örtülmeyen defteri dürülmeyen

Her bitimde başlangıç demem finaldır Türkmen[89]

Arzum Var Benim

Benim de çok arzum var onlarla yaşıyorum

Ben de arzularımın peşinden koşuyorum

Kimi arzularımın gerçek olması kolay

Kimi zor kesilir o ister ancak bir olay

Hep arzumu birlikte demenin yararı yok

Ama ne yapayım ki gönlümün kararı yok

Hangi birini önce hangi birini sonra

Demesini bir bilsem dinçleşirim bir ara

Kolayını mı desem zor sandığımı yoksa

Benim gibi şaşacak kimin arzusu çoksa

İlerleyen yaşımla arzular birikiyor

Kader ise bağrımda özlemleri dikiyor

Üzülmüyorum çünkü arzularım diridir

Beni teselli eden onların bin biridir

Türkmenin Ağzından

Kime anlatım bilmem kim dinler feryadımı

Çoklar ürküyor benden korku sarmış adımı

Bu yüzden bir gün olsun almadım muradımı

Hep darmadağın kaldım toparlanmadım bir an

Ölüme gidiyorum can çekişiyorum can

Çığlıklarım içimde horyat horyat coşuyor

Sorularsa beynimde hep dörtnala koşuyor

Her gün bir kahramanım bir tuzağa düşüyor

Bir yerim sağ kalmadı ruhumdan akıyor kan

Ölüme gidiyorum can çekişiyorum can

Oğuz boyundanız ki Türk Türkmen Türkmense Türk

Bizi tanıyan bilir sırtımızda aynı yük

Ancak Karabağ gibi ağır yükümdür Kerkük

Neden ben böyle oldum şimdi ben değilim ben

Ölüme gidiyorum can çekişiyorum can

Telafer’imin adı hiç düşmüyor dilimden

Kimsesiz yalnızım ki bir tutan yok elimden

Yüküm o kadar ağır çöküyorum belimden

Ne kervanım yoldadır ne hancım kaldı ne han

Ölüme gidiyorum can çekişiyorum can

Tuzhurmatu bağrımda açılan derin yara

Yıllardır onun için kara giymişim kara

Benliğimden vazgeçmem yüz çekilsem de dara

Bu asil Türk kanımda ne kuşku vardır ne zan

Ölüme gidiyorum can çekişiyorum can

Yaralıyım yaralı şehit kanım akıyor

Düşman acımazsıca bu halime bakıyor

Alay edercesine bir de ağıt yakıyor

Yazık küçülüyorum benden şan kayıyor şan

Ölüme gidiyorum can çekişiyorum can

Kaderimdeki ölüm bana her şeyden yakın

Her gün üstüme bir tür akın ediyor akın

Son nefesteyim artık ölmüş halime bakın

Bilmem ki üzerime bir daha sökecek tan

Ölüme gidiyorum can çekişiyorum can (Hasret, Türkmeneli Dergisi, 2016:S. 100)

Amirli Böyle Dedi

Amirli’nin her genci yurdu için can koydu

Şehit olmak üzere nişanını kan koydu

Yüceldi yüce kaldı şan üstüne şan koydu

İşte Türkmen Amirlim kurbanı böyle dedi

Benden yiğidi var mı var ise söyle dedi

Her zorluğa dayandı, düşmana göğüs gerdi

Sabretti sabrı ile zafer barını derdi

En sonda başı yüksek yüce murada erdi

İşte Türkmen Amirlim amanı böyle dedi

Benden yiğidi var mı var ise söyle dedi

Bence az gelir inan aslan koysam adını

O gücüyle sarsıttı düşmanını yadını

Efedir her erkeği kahraman her kadını

İşte Türkmen Amirlim imanı böyle dedi

Benden yiğidi var mı var ise söyle dedi

Onda temel sağlamdır, dayanıklıdır yapı

O ki azmiyle açtı tarihe geniş kapı

Onun Türkmeneline bağlıdır kökü, sapı

İşte Türkmen Amirli’m Türkmeni böyle dedi

Benden yiğidi var mı var ise söyle dedi

Uyumayan Amirlim gece gündüz ayıktır

O Türkmen denizinde hür dolaşan kayıktır

Bir destan çok az gelir yüz destana layıktır

İşte Türkmen Amirlim destanı böyle dedi

Benden yiğidi var mı var ise söyle dedi[90]

Şen Olsun Bayramımız

Yedi Ekimle bir de canlandı ereğimiz

Millet sevgisi ile coştu da yüreğimiz

Bu ikinci hatıra Allahtan dileğimiz

Demem elli demem yüz bin olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Birliğe çağırarak hep milleti topladık

Beraberlikle işe gönülleri hopladık

Düşmanlar yüreğine hak hançerin sapladık

Sevgimizle koymadık kin olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Uyanan milletimi istemem ki yatmasın

Çare peşinde koşsun derdine dert katmasın

Bir daha belalara yorgun başın çatmasın

Her bir güçlü damara kan olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Kalmasın benliğimiz meşru haklar dışında

Isınsın varlığımız yaşamak güneşinde

Özgürlüğe koşarak hep eşitlik peşinde

İnsaniyete söken tan olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Beraberlik gücüyle yaparken yuvamızı

Birlikte sürdürelim bu milli davamızı

Bu adım, bu gidişle bulunca devamızı

Her Türkmeni yaşatan can olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Bu milli dava dostlar sürecek hep sürecek

Ürününü gelecek kuşaklar da görecek

Yiğitlerimiz baskı defterini dürecek

İşte o günlere bir gün olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Milliyetçilik bizim milli kaderimizdir

Dediğimize tanık duran eserimizdir

Ülkümüzü yansıtan bu post, bu derimizdir

Şanlı milletim gibi şan olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Erbilim Türkmenlere olunca emin kucak

Milli davamız birden gürledi oldu sıcak

Bu millet ölmeyecek hep özgür yaşayacak

Yarını müjdeleyen çan olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Beraberliğin gücü birliğin deneyi bu

Millet için yapılan işlerden en iyi bu

Başkanın önerisi milletin onayı bu

Türkmenleri saracak kın olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız

Başı dik yaşayalım hep umut hep niyazla

Koşumuz devam etsin aynı güç aynı hızla

Bin olsun dedimse de bin değil daha fazla

Kıyamete kadar her an olsun bayramımız

Mutluluklar içinde şen olsun bayramımız                (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 70-71)

Şehitlerimizin İzindeyiz

Sen yücesin sen ulu sen büyüksün çok büyük

Sen takdire şayansın senden daha yok büyük

Övgüyle anmalıyız seni her an, her zaman

İzinde gitmek dahi bir şereftir bir iman

Özveriyle da ancak elde edilir aman

Uyu şehidim uyu izindeyiz izinde

Atılganız atılgan özveri denizinde

Sen kanınla, canınla aşılmazları aştın

Sen kutsal özverinle ta doruğa ulaştın

Seni anmakla artar gücümüz hevesimiz

Temiz nefesinizden feyz alır nefesimiz

Özgürlüğü yansıtır yükselen hür sesimiz

Uyu şehidim uyu izindeyiz izinde

Barışı anıklarız şehitliğin gizinde

Sen ölümsüz adını tarih bağrında kazdın

Sen milleti yücelten şanlı bir destan yazdın

Seni her günde anmak vefa borcumuz bizim

Özverinle yükseldi milli burcumuz bizim

Milleti kurtarmaktır zaten harcımız bizim

Uyu şehidim uyu izindeyiz izinde

Ülkümüz parlayacak Türkçülük yıldızında

Sen üstüne düşeni hakkıyla yapıp gittin

Sen, hakkın vadettiği kutsal yeri hak ettin

Senin sayende bugün başı dik yaşıyoruz

Sarsılmaz gücümüzle engeller aşıyoruz

Şehitlik duygusunu gönülde taşıyoruz

Uyu şehidim uyu izindeyiz izinde

Varlığı bizimledir her gönlü temizin de               (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 77)

Olduk

İlk günden bu yerlere yağız atlarla geldik

İnsanlıkla kuşanıp barışa kalkan olduk

Bengi kimliğimizi taşıyan horyatlarla

Ta derinden coşarak yanardağ volkan olduk

Evrene altın yayla gümüş oklar fırlattık

İnsanlık sevgisiyle yaşama yaşam kattık

Tarihlere şan veren bin bir destan yarattık

Kahramanlar efeler damarında kan olduk

Kahramanlık okunu taktık hüküm yayına

Sönmez bir yıldız olduk bengiliğin ayına

Karası deniziyle dünyanın üç payına

Akıllı sultan ile, anışlı hakan olduk

Böylece yanıtladık düğümlenen soruyu

Sabırla yumuşattık engel olan kuruyu

Kendimize bir örnek alınca Gökbörüyü

Davamıza hizmetler sunarken başkan olduk (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 64)

Bir Zaman (Atasözü Destanı)

Atasözlerine bir istekle yelken açtım

Depderin denizinde hızla yüzdüm bir zaman

Yıllar yılı fırsatın ardından koşup kaçtım

Bu konuda kendimi hayli üzdüm bir zaman

Bir söz var dağdan gelen bağda olanı kovar

Bahçeye tez girilir kalmayınca da duvar

Yolu tanı yola var yolda bin bir bela var

Yolu yolcudan sordum yolu çizdim bir zaman

Bir kap boş olur belki ancak sanma da dolmaz

Bunu bil ki kan ile açılan güller solmaz

Tokuşsan bile düşme düşenin dostu olmaz

Doğru bu düşüşteki sırrı çözdüm bir zaman

Acı söz söyleme ki insan dininden çıkar

Tatlı sözü söyle ki yılan ininden çıkar

Öç şeytanın insana olan kininden çıkar

Bu çirkin davranışa dudak büzdüm bir zaman

Adam adam sayılır olmaz ise de pulu

Eşek de hep eşektir ipekten olsa çulu

Sadece insan olmak değerlendirir kulu

İnsanlık defterinde bunu yazdım bir zaman

Her ekinin sonucu kesinlikle biçindir

Dünya varlığın değil, o zaten ki hiçindir

Ak akça beyaz akça kara günler içindir

Kopmayan ipliğine inci dizdim bir zaman

İyi can iyi kalır iyilikten hiç bıkmaz

Kötü can için demem yaptığını tez yıkmaz

Her ikisinden de can çıkmayınca huy çıkmaz

Beyinde kuyusunu derin kazdım bir zaman

Ağır ayağın başa değdiğine hoş kandım

Yüngül ayağın taşa değdiğinden utandım

Gururuma yenilip kendimi bir şey sandım

Bengilik duygusuna banıp azdım bir zaman

İnsanoğlu çok şeyde bir biriyle ortaktır

Kimi davranışı var kendine de yasaktır

Gözden ırak olan zat gönülden de ıraktır

Bu sezişi gözleyen gözde sezdim bir zaman

Gelmek bir yarış ise gitmek de bir yarıştır

Gerginlik yaratmayan bu ortamda barıştır

Alış oğlu veriştir dünya karış karıştır

O renkli tablosunu renksiz süzdüm bir zaman

Akıl başta olunca dikkat ettim işine

Gördüm ki salıvermiş niceleri peşine

Akil işine bakar cahil ise dişine

İkisi arasında sessiz gezdim bir zaman

Yanlış yapmamak için işi ehlinden sordum

Ancak yine çok şeyi doğru iken ters gördüm

Güç olduğuna kanıp yapmakla kafa yordum

Yıkmak kolay derken de yürek ezdim bir zaman

İlk günden hırs elini şaşkın işime saldı

Katlanmayı bilince sabır çevremi aldı

Alnıma yazılansa bir bir başıma geldi

Sevince varmak için gama dözdüm bir zaman

Bir sözü hep bir sandım, onu etmedim iki

Yeniyi yeni bildim, eskiye dedim eski

Altın yere düşmekle değerinden düşmez ki

Bu söze ne dokundum ne de bozdum bir zaman

Allah’ın yeryüzünde ey insan sen deseni

Bir atasözü ile gel işle sen de seni

Sen olmaya açıl ki sezeyim sende seni

Ben derken ben olmadım benden kızdım bir zaman

Bunca uzatma Hasret gül ekmeyen gül dermez

Hakikati bulmayan yanlışa perde germez

Demir tavunda gerek son pişmanlık el vermez

Yoğa yakalanınca vardan bezdim bir zaman[91]

Şehit

Onurla anmalıyız senin gibi şehidi

Ölmeyen milletimin sen biricik şahidi

Seninle övünürüz sen bu milletin şanı

Sen bu millet uğrunda kurban eyledin canı

Erbile vatan dedin

Ona bağış can dedin

Şehit olup giderken

Yaşasın Türkmen dedin

Ölmemişsin şehidim seninle varız biz de

Birlikte çalışırız aynı yol aynı izde

Seninle övünürüz sen yiğit sen kahraman

Korudun bu vatanı bu milleti bir zaman

Yurda bağlıyım dedin

Hür soluğluyum dedin

Gidip şehit olunca

Türkmen oğluyum dedin

Bir an bile bıkmadan engeller aşıyoruz

Özgürlüğe koşarak sayende yaşıyoruz

Seninle övünürüz saygılısın ey şehit

Bir damla Türkmen kanın canlandırdı bin ümit

Millet için dur dedin

Kervanını sür dedin

Zillete daldalanma

Hür yuvanı kur dedin

Sen gittin ey şehidim milletin kaldı ancak

Destan olan adını bir an unutmayacak

Seninle övünürüz köleliğe karşısın

Od püsküren dillerde milletimin marşısın

Ömrü uzanmaz dedin

Kansız bezenmez dedin

Şehit vermeyen millet

Hakkın kazanmaz dedin

Milletin asil millet tarihi bir bütün ün

Sarsılmayan ruhunda yaşayacaktır ruhun

Seninle özünürüz sen yurdumun nişanı

Cennetine bağışlar tanrım şehit düşeni

Çalışın ayol dedin

Gösterdin bu yol dedin

Ben gittim sen ey millet

Hür yaşa hür ol dedin                     (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 72-73)

Şansımızı Yitirdik

Seninle olmak güzel ancak olmuyor gülüm

Sensizlik ise beni yakıp da kavuruyor

Katlanmayı becermek ölümden daha ölüm

Yıkılmışım sam yeli tozumu savuruyor

Bir şeyler yapmam gerek ne yapabilirim ki

Sessiz bu hengamede eli bağlı biriyim

Yenimi yansıtmıyor hayatımdaki eski

Bir ölüden farkım yok her ne kadar diriyim

Huzur kapısı bana bir türlü açılmıyor

İlacıma gelmeyen geciken doktor gibi

Neşesi engellenmiş dünyama saçılmıyor

Büyüyen hasretinin çekilmesi zor gibi

Bu konumuzda artık laflarımı bitirdim

Daha ne konuşayım daha ne söz edeyim

Sen yitirdiğin şansı sonda ben de yitirdim

Senin için gelmiştim sensiz nasıl gideyim[92]

Atatürk’ü Anarken

Neler etmedin neler bu asil millet için

Bölünmez toprağında kurdun cumhuriyeti

Sarsılmaz bir güç ile medeniyet kerpicin

Elinle sıraladın ey Türkün saltanatı

Ereğe varmak için sırattan daha ince

Geçitleri aştın ki ey ulu ey kahraman

Kurtuluş yollarını çizince de bir gece

‘‘Ya istiklal ya ölüm’’ buyruğunla söktü tan

Hakkında bin bir destan yazılsa da hele az

O kadar ulusun ki övülmek her an hakkın

Türk Milletinin kalbi inan ki sensiz çarpmaz

Sen ki ona herkesten daha yakınsın yakın

Milletinle kaynaşıp bir güç ile şahlandın

Yadlara el olmaktan kurtardın ana yurdu

Benden sonra ebedi yaşayacaktır dedin

Sayende aynı güçle vatan ayakta durdu

Bu yurda, bu vatana çepeçevre sarıldın

Ölüm cezası verdin yurda kıyana Atam

Gönüllerde yerleşip başlar üstünde kaldın

Mutluluk bağışladın ‘‘Türküm diyene’’ Atam

Yaşamak vardır Atam yaşam adlı canında

Yurdun dört köşesinde duyulmaktadır sesin

Hep dünya Türklerinin gönlünde vicdanında

Hala yaşamaktasın hala yaşamaktasın                (Hasret, Ulu Türkmenim, 2012: 67)

Vefa Borcumuz

Şehrin olan Erbilden başladı yolculuğun

Doksan beş yıl sonra da son buldu Ankarada

Bir Türkmen bir Erbilden ayrılmadı soluğun

İki sıcak hasretin gömüldü bir arada

Ey şehrimin bilgini yüce filozof paşam

İsterim ki ilminin gürlü odunda pişem

Hacettepe’nın müstakbel Bilkentin ise yaşam

Hizmetini saysam çok çok da vardı sırada

Ömür boyunca tüter yaktığın o ocaklar

Her Türkmen yüreğinde sana bir sevgi saklar

Unutmak ne mümküm ki hiç unutmayacaklar

Adını yazacaklar gökde suda karada

Destanlaşan adını her abideden sordum

Tarihe yerleşmeyen sana bir tarih ördüm

Ulu bengiliğini yüce Kalede gördüm

Bir de Çöl minaresi denen o minarede

Gelişin müjdeliydi açıldın ilme erken

Türkmenciliğe bandın duygusunu sezerken

Telafer Kirfi Kerkük Tuz Köprü Erbil derken

Ses sadan yankılandı Semerkant Buharada

Şehrimin üzerinde açınca kanad ruhun

Bengi olan adına ekler yeni ad ruhun

Sana mutlu demek hoş cennet mekan şad ruhun

Anılır her anıda yaşar her hatırada                 (Hasret, Erbil Buketi, 2012: 15-16)

Sevgi Bandım

Bunca yıllardan sonra açtım aşk defterini

Ayrılığı okudum kavuşmak sayfasında

Özlemlerim canlandı biçimsiz safasında

Tırnağımla deşerken hatıralar yerini

Neler ve neler andım

Kendimi kurcalarken ıssız bir istasyonda

Herhangi bir vagondan el sallamadım aşka

“Gelecek trendedir ki” bunu demekten başka

Özledim özlemekten ne elde ettim sonda

Ya boşuna mı yandım?

Her nasıl davrandım da o umutla kaldım ki

Bir gün gelir kavuşur şu gönül isteğine

O zaman abanırım mutluluk direğine

Yarındır o gün desem daha yakındır belki

İçten bu söze kandım

Aşkı hiç de kınamam ancak budur notlarım

Sevip sevmeyen gönül yaşama bulmaz açar

Sevip sevilen gönül kanatsız göğe uçar

Birinciyi sevdirip ikinciyi kutlarım

Sevgi olacak bandım

Peygamber Buyuruyor (Hadisler)

Tövbe etmeyen suçlu suçlarından ayılmaz

Hayırda cimri olan hasenatı yayılmaz

Peygamber buyuruyor komşusu aç yatarsa

Karnı tok olan kimse hiç de mümin sayılmaz[93]

Umutlular umudu engine serecekler

Hem de umutsuzluğa perdeler gerecekler

Peygamber buyuruyor duaya sığınanlar

Er geç umutlarına kavuşup erecekler[94]

Yüzüne leke salma bir yüzün var bir yüz ol

Her karanlık geceye aydın olan gündüz ol

Peygamber buyuruyor aldatan bizden değil

Sen de müslüman kardeş davranışında düz ol[95]

Her temiz insan için ahlak en mükemmel yol

Bu yolda güzellikler istenilen kadar bol

Peygamber buyuruyor İslam güzel ahlaktır

Gel ahlakıyla kuşan bir ahlakı güzel ol[96]

Düşküne yardım sağla murada yetsin bari

Darlıktan çıkıversin acısı bitsin bari

Peygamber buyuruyor insana merhamet et

Yüce Allah da sana merhamet etsin bari[97]

Müjdeci ol her zaman, bu hoş huyu bırakma

Başkasının haline nefret gözüyle bakma

Peygamber buyuruyor her insan kardeşinin

İşini kolaylaştır güçleştirmeye kalkma[98]

Pak kal iffet çulunu bir an üstünden soyma

İnsanlığından utan sakın şeytana uyma

Peygamber buyuruyor İslam büyük nimettir

Bu İlahi nimetten kendini yoksun koyma[99]

Hayra düşkün her gönül sınırsız bir diyardır

Müslüman olan en çok hayırda bahtiyardır

Peygamber buyuruyor hayra vesile olan

Hayrı yapan gibidir ona da ecir vardır[100]

İyiliklerle boyan hayr rengini tok etsin

İyiliğe kapı aç sevabını çok etsin

Peygamber buyuruyor her kötülük ardından

Bir iyilik de yap ki hemen onu yok etsin[101]

Allah’a sığananın derin çağrısı hudur

İslam aşığı için peymamber aşkı sudur

Peygamber buyuruyor benim için Allah’ın

Kulu veya elçisi deyin doğrusu budur[102]

Huzurludur İslamda kendini bulan kimse

Karanlıktan kurtulur nuruyla dolan kimse

Peygamber buyuruyor abdest imanın izi

Ölüm acısı çekmez abdestli ölen kimse[103]

Her evlat kulağında babasının sesidir

O sesin yankısı da her zorlukta besidir

Peygamber buyuruyor babanın çocuğuna

En güzel armağanı üstün terbiyesidir[104]

Burda ekmeyen biri orda barını dermez

Burda pişman olmayan orda bağışa ermez

Peygamber buyuruyor söz taşıyan birisi

Cezasını çekmeden cennet yüzünü görmez[105]

Öyle uğraş ki her an kalbine iman dolsun

Gül de koyma yüzünden sevgi çiçeği solsun

Peygamber buyuruyor kalbini sağlıklı tut

Baştan tırnağa kadar vücudun sağlam olsun[106]

Her suça her günaha kesin şeytan nedendir

Kabahatlı o kimse ki yolundan gidendir

Peygamber buyuruyor her insan hata eder

En hayırlısı ise erken tövbe edendir[107]

Dörtlükler

Kılavuz dek gösterir kimi yolu dörtlükler

Kimi de çıkmazlara açar kolu dörtlükler

Horyatlara sığmayan çaresiz dertlerimi

Naçar dile getirir hasret dolu dörtlükler              (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 3)

Kimi dörtlüklerimde birkaç damla gözyaşı

Kimisinde bir sancı hep incitiyor başı

Onlarda her bir şeyim onlarda gizlim saklım

Horyat ile oldular şiirime temel taşı              (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 4)

Ey vergisi bol Tanrı’m, verdiklerin ne de çok

Ancak doymak bilmiyor içimdeki bu çocuk

Bağışla bundan daha fazlasını istersem

Çünkü kapından başka gözüm bir kapıda yok (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001:13)

Dünyaya gelmek bir suç onun cezası ağır

Bundan müstesna değil ne kör ne lal ne sağır

İşlenmemiş bu suçu boynundan atmak için

Affı seven suçu af eden Allahı çağır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 14)

O kadar yalnızım ki duyulmuyor havarım

Sanki dünya yüzünde bir ben bir tek ben varım

Kurtar beni Allahım bıktım bu yalnızlıktan

Senden başka birsine hiç istemem yalvarım

Her ne demişsem doğru demişim düz demişim

Ne yüze astar ne de astara yüz demişim

Tapınağında gerçeğe tapan bir gönlüm var

Hak deyişini bir dinlemişsem yüz demişim

Erenler dek dünyayı ben de atmaya geldim

Gerçeğe tapıp hakka doğru gitmeye geldim

Tanrım açık kapından hiçbir an göz kesmedim

Suçum varsa bağışla tövbe etmeye geldim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

15)

Yalanla savaşırken bir gerçekte var oldum

Eşit bir biçimde de insanlığa yar oldum

Özgür duygularımın sarsılmayan gücüyle

Dosdoğru çalışmanın zararına kar oldum

Kullar gibi kendimi Allah’ın kulu gördüm

İlk günden de üstümde gariplik çulu gördüm

Sabrımla her güçlüğü yenebildim ise de

Ancak hasretlerimi bir birden ulu gördüm

Ömrüme çöken zulmet yaşamımı güç etti

İçimi kabuk edip kabuğumu iç etti

Ne kadar da uğraştım karanlıktan kurtulum

Kaderi güçlü çıktı kaderimi hiç etti

Karanlık dünyama son ışık belli olmazsa

Tükenmez hayatımdan o zaman bu zor tasa

Bulunmamak üzere yitkinliğe uğrarım

Göle düşmüş taş gibi olacağım hülasa

Aynadan neler umdum o ne gösterdi bana

Saydam görünümümü hep döndürdü dumana

Yalancı olduğundan çok da kuşkulanmıştım

En son yabancı oldu bana lekeli ayna (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 16)

Derya istemedim ki damlaya hasret kaldım

Böyle bir şanssızlıktan umutsuzluğa daldım

İstesem de hakkımdır, o çok görülmesin ki

Yoksa neden bu kadar yaşama meyil saldım (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001:17)

Her kime öğüt diye dedim yalana kanma

Doğru diyorsun dedi sözüme de inanma

Öfkelenip yalana saldırınca dur dedi

Bitmeyiz ki bizimle bu kadar uyalanma (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 21)

Arama besbelli bir adresim yok ki benim

Her yerde görünürüm her bir yer sanki benim

Klasikte ararken çağdaşlığıma şaşma

Yaşayan yeni benim, ölümsüz eski benim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

25)

Benim olan bu hakkı bilmem kime ödüyor

Haksızlıktan gençliğim bile elden gidiyor

Ayna da gözlerime yalancı görünmekte

Beni ben göstermeden bana alay ediyor

Bir hazan peşindeyim saçıma ak düşüyor

Çürümüş dallarımdan sarı yaprak düşüyor

Üzülerek halime gökyüzü ağlar iken

Eşsiz bu kaderime kurak toprak düşüyor (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

26)

Mutluluğa uçarken içimdeki güvercin

Bilmem bunca hasrete böyle tutuldu niçin

Mutlu olup olmamı bir kere olsun sorma

Kimler ki benim gibi ağladı gülmek için (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

27)

Bir gerçek peşindeyim rüyalardan bezmişim

Karanlıklar içinde bir ışığı sezmişim

Yaşamıma bir anlam vermek hevesindeyim

Önceden çemberinde çok başıboş gezmişim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 28)

Bu ağlayan gözümden silinmezse gözyaşı

Herhangi bir gülümse sarmaz bu gamlı başı

Bir şadlık müjdesiyle talihim gülmez ise

Gönlümün bitmez olur hasretlerle savaşı

Kovulmaktan söz açma nasıl ki kovulmuşum

Mutluluk diyarından öyle de savulmuşum

Gama meydan okuyup dertlerle güreşirken

Hasretler pencesiyle kırılıp avulmuşum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 29)

Hasretle tükenmek zor gamla bitmek zulüm iş

Yaşarken çılgınlıkla söylenecek bu deyiş

Bir günü değil belki bir anı boş tüketme

Bu kısa ömründe ki çalış doruğa yetiş

Kimisi yar elinden içti gönlü hoş oldu

Kimisi ki gamından içti eli boş oldu

Kimisi de ben gibi yaşam meyhanesinde

Erenlere katılıp içmeden sarhoş oldu (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 30)

Ansızın dökülürken kuru yaprağa döndüm

Sonbaharı andıran ıssız durağa döndüm

Dertler beni çiğnerken gam içerimi yiyor

Solgun hasretlerimle kurak toprağa döndüm (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 31)

Yokluğunla değil ki, varlığınla bana kal

Seninle yaşayacak her an, her zamana kal

Her sözüne razıyım yeter günün birinde

Deme ki ben gittim sen ise yana yana kal

Her neye vardım ise soluk soluğa vardım

Çok şükür ki ev eşik çocuk çoluğa vardım

Serap aldatabilmez yalan kışkırtmaz beni

Çünkü dürüstlüğümle dosdoğruluğa vardım                    (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 32)

Günlerim hasretlerle çokta ağır geçiyor

Kader gam orağıyla gençliğimi biçiyor

Geldikçe çok bir şeyden soyutlaşıyorum ki

Yaşam beni harcarken yudum yudum iciyor

Zamanı betimlerken çizgili avucumda

Gördüm birçok kimsenin eli vardır suçumda

Öç almayı düşündüm ancak af padişahı

Öfkemi dindirerek hakîm oldu burcumda

Bu kez gönlümde değil hayalimde boşluk var

Ve bir anlamsızlığı yansıtan sarhoşluk var

Bir gün bir saat değil bir an bile görmeden

Bıktım artık demekten mutluluk var hoşluk var (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 34)

Gel bak diyorum yenileştim, her şeyim yeni

Taptaze yeni duygularla sardım evreni

Aslında bunu senin için yaptım güzelim

Çünkü ilk günden yalnız sana vermiştim beni

Bilmem ki unutulur bu kadar çektiğim dert

Yoksa çaresizlikten kabarır bin bir hasret

Böyle acı bir ömre ne bir ad vereyim ki

Her bir şeyi kupkuru her bir davranışı sert

Öyle bir yangındayım, dünyam bile yanıyor

Ancak kül olduğuma bilmem kimler kanıyor

Söylemeye gerek yok külüm savurulmada

Görmeyenlerse beni henüz alev sanıyor (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 37)

Gerçeğe inanarak dışı iç bilmiyorum

Garazla işlenmeyen suçu suç bilmiyorum

Bir suç işlemişsin ki diyorlar itiraf et


Ancak ne biçim bir suç onu hiç bilmiyorum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

Öyle umutluyum ki yakında kral olurum

Bütün halka bir gözden bakıp misal olurum

İnsanlar arasında eşitliği yayarken

Zengine aman verip yoksula mal olurum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

39)

Nasıl olsa değişmem bir biçimde yaşarım

Gerçeğe varmak için doğru yolu aşarım

Bir an bile olsun ki soyutlaşmam umuttan

Anlamlı umutlarla yaşamayı okşarım

İnsanlık seven gönlüm ne ağadır ne kuldur

Eşitlik bahçesinde açılan bir ak güldür

Öyle ise ey insan benim gibilerini

İnsanlık sevgisiyle hem sevindir hem güldür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 40)

Bahardan söz edemem ki onu yaşamadım

Yolcusu olmadan da dağını aşamadım

Güz beni yıpratırken kıştan ne umayım ki

Hasret odundan gayrı bir odda pişemedim

Damla desem ne çıkar gamım bir derya kadar

Çizgisinde ortaktır felek, talih ve kader

Kuşkum yoktur coşarsa beni hep boğacaktır


Ancak sakinliğiyle bana veriyor keder

Emeklenen aşkımı ninnilerle büyüttüm

Onu sıcak koynumda horyatlarla uyuttum

Hasret sillesin yerken bin bir gamla uyandı

O zaman yok aşkımı kendimi de unuttum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

37)

Matem gibi sevinç de kimi beni ağlattı

Bu duygu canevimi bir duyguya bağlattı

İnsan hep insan için yaşarmış doğru imiş

İnsanlık duyguları ondan beni çağlattı

Sırtımda bir dağ kadar hasret yükü duruyor

Kaderse belime hep kırbacını vuruyor

Bu kadar tahammüle ben bile şaşıyorum

Ya kim kendini benden daha güçlü görüyor

Felsefemle görgümle vardan, yoktan bilirim

Kimseler yanmaz bana bunu çoktan bilirim

Günümüzde dostluğun değersiz olduğunu

Sırtıma hep vurulan gaddar oktan bilirim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

42)

Çok kararsızsın gönül, kederin baştan aşkın

Sanki gam ormanında kayba karışmış aşkın

Umut denen nesneye bir tür yanaşmıyorsun

Doğrudan bilmiyorum benim,yoksa sen şaşkın (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 43)

Onlar bana bir şeyler söylediler gittiler

Sanki o şeyle bana bir şeyler öğrettiler

Sözlerinden bir varmış bir yokmuşu sezerken

Meçhule kavuşarak maceradan bittiler

Biri hakkımda bir laf etmiş, sorun o laf ne

Sonra açıklayın ki demesinde insaf ne

Beni suçlu bulsanız her cezaya hazırım

Yoksa anlayın ona karşı bendeki af ne (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 44

Gelerek neler duyduk, daha ne duyacağız

Giderek de doğanın hükmüne uyacağız

Son gidiş elbette ki ilk geliş gibi olur

Her bir nesneyi yerli yerinde koyacağız (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 45)

Sorma dünyaya nasıl geldiniz, işte geldik

Darmadağın bir halle yorgun bir işte geldik

Şansımıza küserek bahtımızdan fayda yok

Vakit geç gecikmişiz çok geç finişte geldik (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

46)

Bir gündeyim bilmem ki ölü kimdir diri kim

Birini tanıyorsam acaba o biri kim

Yaşam bile kaybolur çirkinlikler içinde

Öyle bir pislikteyiz temizler bu kiri kim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 47)

Yalnızlık ne demektir ne de kolay bir soru

Yanıtı o kimsede ki onu yakmış koru

Yarsız dostsuz yoldaşsız yaşamak ölüm demek

Vay onun başına ki onu tutarsa toru

Bayram ne güzel bir söz ne sevimli bir deyiş

Sevgiyle alkışlanır gölgesindeki barış

Ne kadar da yolunu gam engellerse dostum

Bıkmadan benim gibi mutluluk için yarış (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

48)

Bana benzemez isen darılacak ne var dost

İçler bir olmaz kimi dar kimi de bulvar dost

Ben olmak için sakın uğraşma olamazsın

Sen olmak için yalnız Allahına yalvar dost (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

49)

Sırrımızı her kime bildirdikte ne yaptık

Umutsuzluktan başka demem bir şeye çarptık

Bu uğurda ne desek nefiledir sözümüz

Çünkü biz kendimizden tek kendimizi kaptık

Hem akıl hem deliyle içtiğimden demem iç

Ondan sana gelmez ki umut ettiğin sevinç

Ne kadar ayık isen o kadar değerin var

Yoksa da insanoğlu sarhoşlukla olur hiç (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 50)

Âşık hasret çekmeze aşkı noksan sayılır

Noksan kalınca aşkı kötülükle yayılır

Âşık aşk hasretiyle tutuşup kavrulurken

Kül oluncaya kadar ne ölür ne ayılır

Aşkın hasreti yanar içimde bir kor gibi

Hoşluğunu görmeden kalmışım bir kör gibi

Gençliğimi harcarken bugün ondan yoksunum

Emeğimi hiç etti davrandı nankör gibi

Yar olmasa, gökyüzü gözüme kara perde

Güneşsizim aysızım o olmayan her yerde

Aydınlık hasretiyle yaşarken bunca yıllar

Karanlıkta kayboldu gözlerimdeki fer de (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

51)

Sevgiye tapan kimse sürer saltanatını

Engininde koşturur sevda adlı atını

Büyüyen sevgisini dünya bile kapsamaz

Zirveler hep yansıtır arşa yakın katını (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 52)

Birinin sevgisine inandı, kandı gönül

Başka şey yokmuş gibi hep onu andı gönül

En son bir gün bu sevgi biterse ne yapacak

Bu korkuya düşerek tutuştu yandı gönül (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 54)

Sevimli bir duygusun aşk dolu düşüncesin

İşvesi hoş nazı hoş davranışta incesin

Seni kendimden fazla severim buna şaşma

Bir ben bilirim seni ben bilirim nicesin

Sen bana gereksin yar hayalin bir tür yetmez

Sana olan özlemim gelmez isen de bitmez

Bir böyle yayılmış ki ihsasın vücuduma

O his sesinden başka hiçbir sesi işitmez

Var ise seninle var yoksa da yok yaşamak

Sensiz zifiri kara seninle ak yaşamak

Bunu sezdiğin zaman gecikmeden bana gel

Yolumuza kurmadan bin bir tuzak yaşamak (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

55)

Sensiz var olan yaşam benim için yok gibi

Aldığım her bir soluk diken gibi ok gibi

Senin ile kavuşmak kaderimde var ise

İnan ki bakıyorum ona gözü tok gibi (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 58)

Böyle olur muydum hiç darda bırakmasaydın

Kül olup savrulurdum aşkımı yakmasaydın

Öyle ki pişman ettin beni aşktan sevgiden

Keşki o pencereden yüzüme bakmasaydın (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

60)

Sevmek güzel bir duygu sevilmek güzel nesne

Ne kadar sevebilsen sevilsen de sev yine

Harika bir biçimde aşık oynar rolünü


Doğru temiz bir aşka gönül olursa sahne (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

Ne sağırım ne dilsiz ne de bir gözüm kördür

Sen ben olma kavgasın biraz olsun da durdur

Böyle bir davranışı yar hiç de kolay sanma

Seni kaybetmek zorsa beni bulmak da zordur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 63)

Önceki ozanların koşuğu sevgi kokar

Lafları kalbten kalbe gizli gizlice akar

Duyguyla okundukça hem gözleri ağlatır

Hem de seven yürekte dumansız bir od yakar (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 64)

Aşığınım ey afet seni sevmek kaderim

Seninle var olurum sensizliğe yok derim

Sevişip kavuşurken benim olduğun zaman

Bir gün içinde biter bu bin yıllık kederim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

64)

Sevecen bir gönlüm var o aşkınla yaşıyor

Ancak eşsiz aşkını hasretlerle okşuyor

Yeter ki sen üzülme senin için gam çekmek

Her halde benim için bir kolaylık taşıyor

Öyle yayılmışsın ki her yerde görünürsün

Dağda çölde denizde ve kırda görünürsün

Büylü görüşünle öyle şaşırtıcısın


Kaybolunca üzülmem ki bir de görünürsün (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

Önceden benim ile nasıl idin öyle kal

Aşkımıza can veren sözü bir de söyle, kal

Gönlümde yerleşirken gözüme çizilmişsin

Seni böyle sevmişim değişilme böyle kal (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

67)

Seni böyle şen görmek ne de mutlu bir hazdır

Çünkü sevimli aşkın çekilenecek nazdır

Uğrunda her acıya gönülden katlanırım

Yok demem benim için senin gibi çok azdır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 69)

Sensiz yaşam denilen nesnenin adı yoktur

Acı olan tadından başka bir tadı yoktur

Seninle her şey gerçek yaşamak bile güzel

Sendeki sevgide de büyüyle cadı yoktur

Severken sevilirken özveride ayıldık

Ondan aşkın en güzel bir örneği sayıldık

Sevgisizlik çağında sevgiyi yaymak için

Dar köşelere değil enginlere yayıldık (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 71

Doğru diyorlar yaşam kimi şaka, alaydır

Ancak sensiz yaşamak bir çıngarlı olaydır

Sensin Türkmen gönlümün ilk ve son tutanağı


Sen olmaz isen artık çökmesi çok kolaydır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

Aşkın da hoşluk gibi ömrü kısadır dostum

Duygusu mutluluksa işi tasadır dostum

Kimi nedensiz hicran engeller kavuşmayı

Suçsuz canları yakar bu ne yasadır dostum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

76)

Ayrılık yaman deyiş sözü bile hoş değil

Şarabını içmeyen ayıktır sarhoş değil

Çilesine katlanan aşkına umut bağlar

Çünkü o bilir sevgi dolu bir şey boş değil (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

77)

Kimi yorgun omuzda yamalı şaldır ömür

Kimi devletli başa gölgeli daldır ömür

Ona güvenmek yalan ona teşebbüs hayal

Çünkü her varı yoğa götüren saldır ömür

Dünyaya anlam gözü ile bakan yok derler

Anlamsız olduğuna inanan da çok derler

Ben derim ona fani yalan söyleyenler de

Yanılmamışlar onlar yalnız hakka hak derler (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 78)

Bir hanın konuğuyuz ergeç ordan göçeriz

Acı bir hatıradan başka kalmaz bizden iz

İsmimiz anılır ya anılmaz belli değil


Çünkü ömür bir yalan yaşamsa çözülmez giz

Ömürdeki dört mevsim kimine çok hoş gelir

Kimine dört mevsim yok bin bir ömür boş gelir

Bu düzensizliğe bir anlam verilmeyince

Bana tek dünya değil evren bile loş gelir (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

80)

Bir gün olsun içi dış dışı da iç bilmedim

Ancak o dünya denen sırı hiç hiç bilmedim

Ne anasını gördüm ne babasın tanıdım

Yine de ben dünyayı bir türlü piç bilmedim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

82)

İki kapılı hanın ümitsiz konuğuyum

Mutluluğunda azı hasretinde çoğuyum

Bu sırları çözmeye gücüm yetmiyor çünkü

Bir yokun varı isem bir varın da yoğuyum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

83)

Yaşam yolunda ömrüm kervanını yavaş sür

Nerede olduğumu bilmek istiyorum dur

Gördüklerim elemden çileden başka değil

Cevap ver soruyorum yahu nerde bu huzur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

85)

Yaşamı yalan bilen bir filozofa dedim

Gerçek yolu neresi söyle oraya gidim

Bilmem bilen var ya yok onu da bilmem dedi

Yanıtına şaşınca onda eyvayı yedim

Şu ömür denen sırra bulamadım bir çözüm

Bu uğurda kayboldu hem benliğim hem özüm

Yükü ağır dağ idim yıkılıp parçalandım

Hasretler rüzgarıyla savurulmada tozum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 86)

Gerçek denilen nesne ne kadar da ağırsa

Çok kolay benimsenir vicdanları çağırsa

Gerçeksiz bir yaşamın çığlıkları duyulmaz

Ne kadar ses çıkarıp figan etse bağırsa

Olur dediklerimin kimi de belki olur

Üçte gerçekleşince bir olur iki olur

Bin bir ümit peşinde yeniliği okşarken

Yaşamım köhneleşir yaşamak eski olur (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 87)

Hoş gelen meyhaneye bir içip bir hoş gitti

İşini bilmeyen de aşırdı sarhoş gitti

Kimisi coşa gelip duvara bir şey çizdi

Kimisi de çökülüp silinerek boş gitti

Her nasıl geçse zaman mutlu ol, mutlu yaşa

Gamlı olsan da bile yine umutlu yaşa

Yaşarken yaşamanın az buçuk tadın çıkar

Yayan gelmiş isen de çalış ki atlı yaşa (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 88)

Başlayan her bir nesne nasıl olsa bitecek

Kılavuzu olan bir yolcu sanma yitecek

Bu yaşam okulundan bir şeyler öğrendim ki

Kanımca sorunların çözmesine yetecek

Gelmek gibi ey insanoğlu bir gitmek de var

Bu ilk menzilden o son menzile yetmek de var

Doruğa ulaşırsan adın ölümsüzleşir

Yoksa sessiz sedasız böyle bir bitmek de var (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 89)

Bu yaşam sahnesinde kim rolünü hoş oynar

Kimisi dolu dolu kimisi de boş oynar

Kimi anlamsızlığa bir anlam vermek için

Bir ayığın rölünü iki üç sarhoş oynar (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 90)

Seslenmek ister isen hak uğrunda sese gel

Sesinle söküversin hakkı saran bu engel

Son bir kez haksızlığı silip hak etmek için

Hakla kuşanıp güçlen haksızlığa vur çengel

Doğru olmazsan dostum yaşam seni küstürür

Kırdığın her yalanı ergeç gerçek susturur

Ondan pişman olmanın yararını görmezsin

Haksız yediklerini sana zaman kusturur

Onarabilmez isen yıkılmış sarayını

Bu kadar da artırma hasretini vayını

Nasıl olsa yaşamı böyle başaramazsın

Çalış ki mutluluktan biraz da al payını (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 91)

Oyuncu olan kimse üstlenen rolü oynar

Oyuncu olmayan da sağ söyler solu oynar

Yaşamın belirsiz ve belirli sahnesinde

Bir dirinin rolünü bazen bir ölü oynar

Dünya kimlere gülmüş, bir de ki bana gülsün

Ancak ağlatsa beni ağlamam bunu bilsin

Dönüp de söylerim ki saklamaya kalkmasın

Yitirse ben gibini zordur bir daha bulsun (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

92)

Kimi hazin bir nağme, kimi hoş sestir ömür

Kimi de çılgınlara bitmez hevestir ömür

ir göz açıp yummaya benzetilirse, doğru

Beş demem üç de demem bir tek nefestir ömür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 93)

Kimseye gül demedim, güle layık biri yok

Diken kokanların da gönüllerde yeri yok

Cansız duygular ile mahkûm olanların da

Şayet aralarında yaşayan bir diri yok (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001: 96)

Dünya kimseye yardım etmemiştir etmez de

Çile vermekten bitmez gam vermekten bitmez de

Umutları hep boşa çıkarmaya çalışır

Bunda da muradına hiç sanma ki yetmez de

Dünya insan gönlünde dumansız, külsüz közdür

Bakışından doymayan bir yürektir bir gözdür

Yaşamak dedikleri o güzellik o neşe

Sahte bir gülüş ile manasız bir boş sözdür (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

97)

Bahçemdeki dallara isterdim ki konsun kuş

Ne yazık ki onları hep yuva yapmış baykuş

İğrenç sesleri bana bir şeyler anlatıyor

Yorumunda sadece bir varmış bir de yokmuş (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 98)

Yanlış olmasın diye okuyamam hiç yüzü

Hele ki yaklaşamam zor okunur iç yüzü

Bir türlü değişilmez içteki acı gerçek

Dünyayı güldürse de yalancı sevinç yüzü (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

99)

Ne ekti isem yalnız onu biçtim biçinde

Kısmete kanın benim gibi yeyin için de

Kambur felekten memnun olduğumu sorsanız

Derim ki “dünya yansa yorganım yok içinde” (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 100)

Ölüm her şeyden yakın sanma dostum uzaktır

Naçiz yaşam insana iki kısa duraktır

Alırız yaşamaktan belki çok bir isteği


Ancak son isteğimiz yakin kara topraktır (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

İnci Taneleri Dörtlükleri

Haksızlığa dalarsan kendini kaybedersin

O vakit uçuruma doğru kayıp gidersin

Ayıldığında zaman geçmiş olacak artık

Onda da bakarsın ki başıboş derbedersin[109]

Ahlak çığırından yan çıkan zavallı insan

Her bir tamam işine mutlak alır bir noksan

Zorluklar karşısına çıkar her defasında

Uğraşıp hayatını asan etse de asan[110]

Sevgiyi bilmek için dere geçip dağ aştım

Açıklarından köpüp gizemlerinden taştım

Bu kadar şaşırtıcı olduğunu bilmedim

Kendimde değilim ki öyle elinden şaştım[111]

Ben bendeyim ben bende orta yerde bir ben var

Benle ben arasında örülmemiş bir duvar

Bengilik dünyasında öyle bir ben olmuşum

Benliğimi sarsıtmaz ne insan ne canavar[112]


Yaşamak şerbet olsa zehir olsa içeriz

Kollu yoksa da kolsuz gömleğini biçeriz

Nasıl olsa bıkmayız gerçeği aramaktan

Bulsak da bulmasak da yalanından geçeriz[113]

Bu hal böyle mi gider nedir bunun sonucu

Yoksa hoş yaşamanın atıldı mı pabucu

Bu durumdan perişan olan her bir kimsenin

Gayrı duaya bile açılmıyor avucu[114]

Suyu şor bu kuyumuz şirin kuyumuz değil

Bu kirlenen su ise bizim suyumuz değil

Biçim ve kılığımız değişmemiş ise de

Katılaşan huyumuz eski huyumuz değil[115]

Bilmem korku getirdi bizleri böyle dize

Yoksa neden bu kadar sıkı bağlandık gize

O düşman bizden değil gölgemizden korkardı

Evvel böyle değildik ayol ne oldu bize[116]

Ey sesimi işiten ey çığlığımı duyan

Bu gaflet uykusundan uyan artık bir uyan

Bunu bil ben gidersem kesin sen de gidersin

Gel benimle atlı ol bu kadar kalma yayan[117]

Susmak anında dostum konuşmak fayda vermez

Eylem zamanında da lakırdı, laf iş görmez

Bu dünyada her bir şey karşılıksız değil ki

Karşılık olmadan da kimse murada ermez236 [118]

Kimi bugün kendini övüp bir şey sanıyor

Kimi bir çıkar için yüz yalana kanıyor

İşte bu gibilerin umursamazlığından

Tutuşarak bu evren cayır cayır yanıyor[119]

Ben bana takılmışım başkasına gerek yok

Bana bengiliğimden gayrı özgün erek yok

Bu benlik bana özgü bana hastır bana has

Benim gibi onu da taşıyacak yürek yok[120]

Kervandan geri kaldık belirsiz yoldayız hey

Yolda sağdayız derken bir bakıp soldayız hey

Yolcuyuz doğru, ancak gittiğimiz yol meçhul

Yaşam hengamesinde kaybolan koldayız hey[121]

Düşünmekle yürüyen yola kılavuz olur

Her bir engeli aşar, her bir fikre uz olur

İnsan o zaman görür yaşamak lezzetinde

Tatlı yaşam nasıl ki tatlandıran tuz olur[122]

Ne oldu ele uydun, bana uymadın yazık

Benimle bu temele bir taş koymadın yazık

Uyman için her yerde horyat ile bağırdım

Bana kulak asmadın beni duymadın yazık[123]

Haklı olmak istersen hakka doğru ak işte

Dünyanı aydınlatsın kandilini yak işte

Sözünde ve işinde haklı çıktığında da

Umut dolu bir gözle hak yüzüne bak işte[124]

Bana kafa taktınsa gel beni bende ara

Tanrının nakşettiği müthiş desende ara

İpucunu buldunsa birçok sırrı çözersin

Onda da sana derim git seni sende ara[125]

Uğraş ki basiretin mantıkla zenginleşsin

Darlığı yok edecek dostluğun enginleşsin

Öfke zarar getirir inatsa işi bozar

Sakin sakin kımılda hayatın dizginleşsin[126]

Hüsam Hasretin Yazdığı On beş Heceli Şiirlerinden:

Kız

Ta ezelden aşk köküne bağlanmıştır kökümüz

Bir olduysa ki gönlümüz çok azlaşır yükümüz

Güzel güzel dilimizde besteleşir türkümüz

Bugün benim, yarın senin geçer hayat böyle kız

Benim olsan şeninim ben kararın ne söyle kız

Seviştik bir can olmaya artık yeter ayrılık

Daha bizi n’eylesin kız bundan beter ayrılık

Kavuşursak birleşiriz bizden biter ayrılık

Sarmaşırız doya doya el ele kol kola kız

Aşk şehrine varmak için hep düşeriz yola kız

Ulu Tanrı bağışlamış bir muhabbet yar bize

Başaralım sevgimizi yaklaşmasın zar bize

Gül çiçekle süslenirsek daha neyler har bize

Baharın da müjdesiyiz her sevdalı güle kız

Şad oluruz hep gelince aşk bülbülü dile kız              (Hasret, Hasret, 1984: 105)

Biliyor

Çakır diken arasında bir lale gül soluyor

Bağban gamlı bülbül üzgün bu sırrı kim biliyor

Konca ise açılmadan ölümünü buluyor

Yaprak dökük dallar küskün bu sırrı kim biliyor

Hayat aşkı her sevgiden büyüktür ki söylerler

Yaşamadık mutlu bir gün bu sırrı kim biliyor

Bir görüşte dostu düşman, düşmanı dost eylerler

Kader kötü talih düşkün bu sırrı kim biliyor ( Sarıkahya, Çağdaş Türkmen Şairleri,

1988:101)

Ne Sen

Ne sen kaldın sözün üste ne unuttum ben seni

Sanıyordum ela gözlüm canan seni can seni

Gidişinle seven kalpten ayırdın ki sen seni

Bilmez idim aramızda kötüler var engel var

Acımadan aşkımızı parçalayan çengel var

Sen ki beni seviyordun söyle neden ayrıldın

Kaderinden kıskandın mı yoksa aşktan darıldın

Böyle bilmem ne olmuştur ayrılığa sarıldın

Bilmem seni ne değişti niçin böyle yan düştük

İki tende bir can iken iki ayrı can düştük

Gel bir de yar bari bitsin bu gam bu dert bu çile

Sevgi dolu şarkımızı yeni baştan al dile

Söyle doğru aşkın sonu kavuşmaktır sevgile

Ben de deyim gel bana gel kavuşalım sevgilim

Sevgimizi bin bir gece konuşalım sevgilim[127]

Ayla Kızım

Hoş gelipsen Ayla kızım bugün mutlu evime

Yeni baştan neşe saldın bu umutlu evime

Bir ak çiçek bağışladın gül söğütlü evime

Gelişin hoş isterim ki yaşamın da hoş olsun

Tüm şadlıklar tüm sevinçler yüreğinde yer bulsun

Burnu fıstık kaşı kaytan gözü ela kızım var

Yanağı al dudağı bal şirin bala kızım var

Boyu reyhan saçı sümbül güzel Ayla kızım var

Ay cemalin güneş yüzün gören desin maşallah

Küçük yaşın yüz yıl olsun bin yıl olsun inşallah[128]

Fuzuli

Ey atalar yadigarı ulu koca Fuzuli

Ey dedeler heyacanı şiiri yüce Fuzuli

Fikri açık duygusu hoş sözü ince Fuzuli

Şiir sende nesir sende her şey sende güzeldir

Hepisinden değerlisi gazellerin özeldir

Gelmemiştir, gelmeyecek senin gibi bir şair

Sağlam bir dil doğru bir aşk sahibisin ey mahir

Eserlerin ölmek bilmez kalacaktır ki zahir

Şiir sende nesir sende her şey sende güzeldir

Hepisinden değerlisi gazellerin özeldir

İzinde hep koşuyorsak bugün bize ne mutlu

Seninle de yarın için umutluyuz umutlu

Yayan olan şiirimizi atlı ettin Bayatlı

Şiir sende nesir sende her şey sende güzeldir

Hepisinden değerlisi gazellerin özeldir (Hasret, Türkmeneli Gazetesi, 1998: S.90)

Eski Şehrim (Güfte)

Kalenin dar buruğunda[129] kaldı eski masallar

“Abdulhıyar kızı”[130] ordan paşaya mendil sallar

Geçmişe kavuştu dostlar o sevdalı visaller

Dünya durdukça tükenmez şehrimin hatırası

Sultan Muzafferi yada salar Çöl Minaresi

Bin bir hasret can çekişir şehrimin havasında

Horyatlara kurban olur “Mişkonun”[131] hoş sesinde

Yine hayat yenileşir yaşamak nefesinde

Dünya durdukça tükenmez şehrimin hatırası

Sultan Muzafferi yada salar Çöl Minaresi (Hasret, Erbil Buketi, 2012: 189)

Var

Aşkın deryasına daldım boğulmaktan korkum var

Ne gündüz başım rahattır ne de gece uykum var

Hatasız aşk yanlısıyım sevgide kusur etmem

Aşkımda rıya bulunmaz varım yoktur, yokum var

Kaderden söz açma bana yazılan başa gelir

Şansa bir tür güvenemem ters dönecek çarkım var

Aşk insan için bir nimet doğru ben diyorum ki

İnsanım ancak benim birçoğundan da farkım var

Aşkı diyen horyatlarım dillerden düşmez iken

Aşkımı ebedi kılan bir de bengi şarkım var[132]

Dörtlükler

Söylenmemiş duyulmamış şiiri size getirdim

Çözmek için bin bir gizi bir tek gize getirdim

Dedem Korkut dün bana bir Dumrul gibi ad verdi

Bugün onu ölümsüz bir canlı ize getirdim (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

24)

Çoğumuz gittiği gibi azımız da gidecek

Nazımızı çeken olmaz nazımız da gidecek

Bin bir olan arzumun biri gerçekleşmezse

Dünyaya yaşama olan hazımız da gidecek (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

45)

Seven gönlümde neler yapıldı neler yıkıldı

Suçsuz bir sevda günahsız bir aşk oda yakıldı

Bir zamanlar ki aşkın en güzel köşk sarayydı

Ne yazık bugün ıssız yıkık bir iz bırakıldı (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır, 2001:

62)

Hüsam Hasretin Yazdığı On altı Heceli Şiirlerinden:

Bir Gün - Şarkı

Biliyordum seven gönül sensiz feryad eder bir gün

Bir teselli diye dedim yar seni şad eder bir gün

Korkum dedi o halimi bundan berdad eder bir gün

Teselliyle bir de dedim yar seni şad eder bir gün[133]

Bir Dörtlük

1.         Yaşıyorum ancak bilsen ne biçimde yaşıyorum

Bu küçücük yüreğimde bin bir hasret taşıyorum

Söylüyorlar yalan tatlı gerçek acı olurmuş ki

Yaşamın da bu sırrını anlamadan şaşıyorum (Hasret, İnsanlık Gözyaşımızdadır,

2001: 31)

Keşke

Böyle acı bir biçimde gittin gitmeseydin keşke

Mezar yolun tutmasaydın gözden yitmeseydin keşke

Yapayalnız giderken bir el sallayanın olmadı

Dönşsüz bu yolculuğu hiç de etmeseydin keşke

Ecel seni çağıranda hep birden sağır olaydın

Gurbet elde bu nidayı hiç işitmeseydin keşke

Doğru her bir eserin ki seni bengi kılacaktır

Ancak bitmek böyle değil böyle bitmeseydin keşke

Her bir horyat çağırışı yani sen sensin demektir

Bundan derim ki bu kadar horyat ötmeseydin keşke

Türkmen şarkı sanatının ayı güneşi idin sen

Bizden çok uzakta böyle sessiz batmasaydın keşke

Kaderden ya da felekten sitem etsem ne çıkar ki

Ah dostum böyle acı bir sona yetmeseydin keşke[134]

Hüsam Hasretin Yazdığı Yirmi Heceli Şiirlerinden:

Ne Zaman

1.         Yoruldum artık yorgunum işte döneceğim yurduma ne zaman

Çok çaresizim bilmem ki çare bulacağım derdime ne zaman

Uzun yıllardır düşmüşüm gamı yansıtan hasretlerin ardına

Usandım bıktım yahu diyorum şadlık düşer ardıma ne zaman (Hasret, Sende

Buldum, 1986: 77)

 



[38]            Kasap ailesi, Erbilin en meşhür Türkmen ailelerinden bir ailedir.

[39]            Bostancı anlamına gelen Cevan ailesi de Erbilin ailelerinden biridir.

[40]            Şairle görüşme, Erbil, 05.03.2016.

[41]            Erbilin en eski ve en büyük mezarlıklarından biridir.

[42]            Yedi Nisan Mahallesi Erbil Şehrinin kuzeyine düşen bir mahalledir.

[43]            Şairle görüşme, Erbil, 25.03.2016.

[44]            Hüsam Hasret, Kapı, basılmamış eser.

[45] Hadi Altuncu, Hasret İçin Bir Şiir, basılmamış eser.

[46]            Şairle görüşme, Erbil, 07.04.2016.

[47] Hüsam Hasret, Adsız Mevsim, basılmamış eser.

[48] Zil: Kuytu

[49] Şairle görüşme, Erbil, 24.04.2016.

[50] Horyat okuma usullerinden bir usûl olup Erbilli ses sanatçılarına özgüdür.

[51] Bu sözcük, (beş dizeli yap) anlamına gelen ve bu kelimelerden türetilen bir sözcüktür.

[52] Şairle görüşme, Erbil, 09.05.2016.

[53] Şairle görüşme, Erbil, 11.06.2016.

[54]  Hüsam Hasret, Seviyorum, basılmamış eser.

[55]  Hüsam Hasret, İz Olmak, basılmamış eser.

[56]  Hüsam Hasret, Gibisin, basılmamış eser.

[57]  Hüsam Hasret, Yerinde, basılmamış eser.

[58]  Hüsam Hasret, Yolun Sonuna Hasret, basılmamış eser.

[59]  Hüsam Hasret, Hicran, basılmamış eser.

[60]  Hüsam Hasret, Gel Bırak Gönül (Güfte), basılmamış eser.

[61]  Hüsam Hasret, Karanlık Bahtım, basılmamış eser.

[62]  Gül ile

[63]  Hüsam Hasret, Çizilen Gönül, basılmamış eser.

[64]  Hüsam Hasret, Yar, basılmamış eser.

[66] Hüsam Hasret, Kapı, basılmamış eser.

[67] Hüsam Hasret, Okulum, basılmamış eser.

[68] Hüsam Hasret, Bende, basılmamış eser.

[69] Hüsam Hasret, Dünyaya Baktım, basılmamış eser.

[70] Hüsam Hasret, Kapı, basılmamış eser.

[71] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler), basılmamış eser.

[72] Hüsam Hasret, Erbilde Bayram, basılmamış eser.

[73]  Hüsam Hasret, Olsun (Beddua), basılmamış eser.

[74]  Türk şairi Bekir Sıtkı Erdoğan.

[75]  Irak’lı Türkmen şair Nesrin Erbil.

[76]  Hüsam Hasret, Hancı, basılmamış eser.

[77]  Hüsam Hasret, Dost Olalım Dost, basılmamış eser.

[81]  Yüzleşmedi

[82]  Önünde

[83]  Hüsam Hasret, Sevgimiz (Güfte), basılmamış eser.

[84]  Hüsam Hasret, Bilmedim (Güfte), basılmamış eser.

[85]  Hüsam Hasret, Adsız Mevsim, basılmamış eser.

[87]  Peygamber efendimiz (s.a.s)in şehri.

[88] Hüsam Hasret, Yeter Artık, basılmamış eser.

[89] Hüsam Hasret, On Şiir Bin Dize, basılmamış eser.

[90] Hüsam Hasret, Amirli Böyle Dedi, basılmamış eser.

[91]  Hüsam Hasret, Bir Zaman (Atasözü destanı), basılmamış eser.

[92]  Hüsam Hasret, Şansımızı Yitirdik, basılmamış eser.

[93]  Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 1, basılmamış eser.

[94]  Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 3, basılmamış eser.

[95]  Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 5, basılmamış eser.

[96]  Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 7, basılmamış eser.

[97]  Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 8, basılmamış eser.

[98]  Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 9, basılmamış eser.

[99]  Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 10, basılmamış eser.

[100] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 11, basılmamış eser.

[101] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 13, basılmamış eser.

[102] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 14, basılmamış eser.

[103] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 15, basılmamış eser.

[104] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 17, basılmamış eser.

[105] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 18, basılmamış eser.

[106] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 19, basılmamış eser.

[107] Hüsam Hasret, Naatlar (Dini Şiirler) 20, basılmamış eser.

[109] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 1, basılmamış eser.

[110] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 2, basılmamış eser.

[111] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 3, basılmamış eser.

[112] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 5, basılmamış eser.

[113] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 7, basılmamış eser.

[114] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 11, basılmamış eser.

[115] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 12, basılmamış eser.

[116] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 13, basılmamış eser.

[117] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 14, basılmamış eser.

[118] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 26, basılmamış eser.

[119] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 28, basılmamış eser.

[120] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 30, basılmamış eser.

[121] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 37, basılmamış eser.

[122] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 39, basılmamış eser.

[123] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 41, basılmamış eser.

[124] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 46, basılmamış eser.

[125] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 50, basılmamış eser.

[126] Hüsam Hasret, İnci Tanelerim 52, basılmamış eser.

[127] Hüsam Hasret, Ne Sen, basılmamış eser.

[128] Hüsam Hasret, Ayla Kızım, basılmamış eser.

[129] Dolambaçlı mahalle

[130] Eskiden Erbilde anlatılan halk masallarından biridir.

[131] Erbilin en ünlü ses sanatkarıdır.

[132] Hüsam Hasret, Gazeliyat (Gazeller), basılmamış eser.

[133] Hüsam Hasret, Bir Gün, basımamış eser.

[134] Hüsam Hasret, Yaşar’ın Destanı, basılmamış eser.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar