Kıbrısın Kaderi Girit Olmasın
Akdeniz’de
stratejik bakımdan önemli bir yere sahip olan Girit Adası, Osmanlı Devleti
tarafından yaklaşık yirmi beş yıllık mücadeleden sonra oldukça geç bir tarihte hâkimiyet
altına alınabilmiştir.
Türklerin
hakimiyetinden sonra, adadaki yerli ahalinin can, namus ve mallan emniyet
altına alınmıştır. Böylece Girit, harap bir durumdan kurtularak asırlarca
hasreti çekilen sulh ve sükuna kavuşmuştur. Türkler, yerli ahalinin cemaat
işlerine dahi karışmayarak onları, dini merasimlerini yapmada ve ruhani
müesseselerini idarede tamamen serbest bırakmışlardır. Dini bakımdan serbest
olan Girit Rumları, okulları ile adet ve göreneklerinin tanzim ve idaresi
hususunda da serbest kalmışlardır. Türkler, Girit’te Venedikliler gibi şiddet
politikası gütmemiş ve sömürgeci bir zihniyetle hareket etmemişlerdir. Osmanlı
Devleti, yürürlüğe koyduğu âdil vergi usulü ile daha önce yapılan zulümlere son
vererek, ahalinin insani şartlar içinde yaşamasını sağlamıştır.
Girit’te yaşayan Hıristiyan Rumlara her
türlü haklar tanınmış olmasına rağmen, onları tatmin etmek mümkün olmamıştır. Rus Çan I. Petro
zamanında başlayıp, gittikçe şiddetini arttıran Rus tahrikleri, Fransız
ihtilali ile uyandırılan milliyetçilik akımı, Osmanlı Devleti’nin günden güne
bozulan, zayıflayan idaresi ve Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması, Girit
Rumlarını sürekli kışkırtmasından dolayı Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmalar
baş göstermiştir.
Türklerin
mallarına el koymak, adadan onları göndermek ve adanın Yunanistan ile
birleşmesini sağlamak maksadıyla Rumlar, ilk büyük isyanı 1866 yılında
gerçekleştirmişlerdir.
Bu olaylarda Girit Rumlarını Avrupa devletleri özellikle Fransa, Rusya ve
Yunanistan yalnız bırakmamış, Rumlara yardım maksadıyla bu ülkelerden
gönüllüler gelmişlerdir. Osmanlı Devleti, Avrupa Devletlerinin Girit’e
müdahalesini önlemek ve baskılarım azaltmak için Girit’e Ali Paşa’yı göndermiş
ve belirli tavizler vererek bu isyan olayını geçici olarak bastırılabilmiştir.
Osmanlı
Devleti, adadaki isyan olaylarında olayın gerçek nedenini araştırmadan sadece
Avrupa devletlerinin müdahalelerine, baskılarına engel olabilmek için adadaki
Rum halkına belirli tavizler vermiş ve adanın yöneticilerini değiştirme yolunu
seçmiştir. Adada tavizlerin artması sonucu, Hıristiyan halk güçlenmiş ve
bunların haklan artmıştır. Bunun yanında Müslüman halk her seferinde unutulmuş,
bunların eğitimleri ve milli benliklerini korumaları için bir gayret
gösterilmemiştir. Rumların tavizler elde etmesiyle birlikte bunların elinden
bir çok hak alınarak yavaş yavaş ikinci planda kalmışlardır.
1878
yılındaki Halepa sözleşmesi ile Rumlara geniş imtiyazlar verilmiş, bunlar
aldıkları imtiyazlarla bir anlamda muhtariyet idaresine kavuşmuşlardır. Avrupa devletlerinin ve
Yunanistan’ın desteğini alan adadaki Rumlar, her isyan sonrası belirli tavizler
elde edeceklerini ve bu tavizler sonucu Yunanistan ile birleşmelerinin biraz
daha kolay olacağını bilerek hareket etmekte idiler.
Aldıkları tavizlerle bir türlü
yetinemeyen Rumlar, 1896 yılında da Yunanistan ile birleşmek maksadıyla
ayaklanmışlardır.
Rumlar bu isyan olayı sırasında, adadan Müslüman halkı atma ve mallanna el
koyma gayesi güttüklerinden dolayı bunları yıldırmak maksadıyla öldürmüşler,
bir çoğunu da yaralamışlardır. 1896 isyanları sırasında büyük devletlerin,
bilhassa İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın bu buhranın başından beri
takındıkları tavır, adanın Yunanistan’a ilhakını sağlamak için ellerinden gelen
bütün gayreti göstermeleriydi. Bunun için adanın valiliğine Yunan Prensi
Georgeos’un tayin edilmesini sağlamışlardır. Adaya Hıristiyan bir valinin , hem
de Yunanistan Prensinin tayin edilmesi adadaki Rumların ne kadar taviz elde
ettiklerini göstermektedir.
1896
isyanı, bugün halk arasında 97 savaşları olarak bilinen 1897 Türk- Yunan
savaşının çıkmasına neden olmuştur. Bu savaşın Girit’ten uzak bir yerde
yapılmasına rağmen asıl nedeni Girit meselesidir. Bu savaş sonunda Türk
orduları, Yunan ordularını bozguna uğratmış, Türklerin Atina’ya girmeleri an
meselesi iken Yunanistan’ın her zaman hamisi olan ve Girit isyanlarında da her
türlü desteklerini gösteren Avrupa devletleri imdadına yetişmiştir. Yunanistan böylece son anda bozguna uğramaktan
kurtulmuştur. Savaş sonrası anlaşmalara bakıldığı zaman savaşta Osmanlı
Devleti’nin galip gelmesine rağmen, anlaşmada mağlup olan taraf Osmanlı Devleti
olmuştur.
Büyük
devletler, adanın Yunanistan’a ilhak edilebilmesi için adadaki Osmanlı
askerinin belirli oranda çekilmesini, özellikle önemli mevkilerden
kaldırılmasını, bunların yerine Avrupa Devletlerinin gönderecekleri askerler
ile asayişin sağlanması gerektiğini ileri sürerek uygulamaya geçmişlerdir.
Osmanlı
Devletinin ada konusunda tutarlı bir politika izleyememesi, Avrupa devletlerine
karşı tavizkâr oluşu, buraya dirayetli yöneticileri gönderememesi
gönderdiklerini de çok kısa zaman içinde geri çağırması sebebi ile ve adadaki
Rumların, her isyan sonrasında aldıkları tavizleri iyi değerlendirmeleri
sonucunda Girit merhale merhale Yunanistan ‘a ilhak aşamasına gelmiştir.
Alırken yirmi beş yıl mücadele ettiğimiz, uğruna bir çok kan akıtarak şehitler
verdiğimiz Girit Adası, 1913 Londra Anlaşması ile elimizden sessiz bir şekilde
çıkmıştır. Bu gün baktığımızda Kıbrıs’ta da Girit’tekine benzer oyunların
oynandığı görülmektedir. Türk milleti olarak Kıbrıs konusunda uyanık olup,
Girit’teki gibi oyunlara gelmememiz gerekmektedir.
Kaynak:
Hasan Ali CENGİZ, GİRİT İSYANLARI (1866-1908)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar