Unutulmuş bir İttihatçı...İpekli İbrahim Hoca
İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından, Merkezi Umumî azası İpekli İbrahim Efendi, bilinen ismiyle “İpekli Hoca”, birkaç dil bilen, çok seyahat eden, eli kalem tutan ve ülkesinin geleceğini düşünen aydın kafalı bir medreseliydi.
İmparatorluğun
son yıllarına damgasını vuran II. Abdülhamid’in baskın tutumu bazı gizli
Örgütlerin kurulmasına sebep olmuştu. Bu örgütlerden biri de, bizzat padişah
tarafından kurulan Mektebi Tıbbiyei Şahane ve Mektebi Mülkiye’de filizlenen
Terakki ve Ittihad Cemiyeti idi. Cemiyet, okul talebeleri arasında hızla
yayılmış, okul dışından kimseler de bu yapılanmaya destek vermişti. Cemiyeti
destekleyenler arasında din adamları da vardı. Sonraki yıllarda isminden sıkça
söz ettirecek olan İbrahim Hakkı Efendi de bu din adamlarından biriydi. Arnavutluk'ta,
Kosova yakınlarındaki Mitroviçe kasabasında Gazi Isa Bey mahallesinde dünyaya
geldiğinde yıl 1863'tür. İbrahim Hakkı Efendi’nin babası bugün Pec (Peç)
ismiyle anılan ipek şehrinde dünyaya gelen Mustafa Efendi, annesi ise Nefise
Hanım’dır. Babası Ipek’in eski ailelerinden Delizaimoğulları’ndan, annesi ise
Dizdaroğulları’ndandır.
Aslen
Türkmen olan aile 15. yüzyılın başlarında İzmir'in Torba nahiyesinden Rumeli’ye
göç etmiş ve burada Vidin, İpek ve Mitroviçe gibi önemli Türk şehirlerine yerleşmiştir.
İbrahim Efendinin büyükdedesi Bulgar birlikleri ile sık sık çatışan yiğit bir
yeniçeri ağası olan Serdengeçri Halil Ağa’dır.
İbrahim
Hakkı altı yaşında Kur’anı Kerim’i ezberleyerek hafız olur, Gazi İsabey sıbyan
mektebini bitirdikten sonra “ulumı diniyye ve Arabiyye” yani din ve .Arapça
derslerini Mitroviçe'deki medreselere devam ederek tamamlar. Ardından 1883’te
İstanbul’a gelerek önce Fatih'teki Haydarpaşa Medresesi’ne kaydolur. Vefa ve
Süleymaniye medreselerine de devam eden İbrahim Hakkı Efendi bu kurumlarda 13
yıl okuyup eğitimini tamamlar. Aralıksız devam ettiği hocası, dönemin din
âlimlerinden Taşköprülü Abdullah Rüşdü Efendi’dir. Medresede okuduğu yıllarda
Tabriri Üstâz isminde bir de kitap yazar, bu kitap daha sonra 1896 ve 1902’de
iki defa basılır.
Arnavutça,
Sırpça, Rumca, İtalyanca, Arapça, Farsça bilen Hafiz İbrahim Efendi, mezun
olduktan sonra uzun süre Rumeli’deki kasaba ve şehirlerde dolaşarak
“üçaylar" denen Recep, Şaban ve Ramazan aylarında cer hocalığı yapar,
camilerde ve mescitlerde vaazlar verir. Bu dönemde tuttuğu notlardan, çok defa
devlet kapısına başvurmuşsa da uzun süre bir memuriyet alamadığı anlaşılıyor.
İlk resmî görevini 37 yaşında alır, 230 kuruş maaşla “Mitroviçe mektebi
rüşdiyesi muallimi evvelliği vekaleti"ne tayin edilir, üç yıl bu görevi
sürdürür. Ancak sicil dosyasındaki belgelerden anlaşılıyor ki maaşı geçimine
yetmediği için üç yılın sonunda istifa etmiştir. Bir buçuk yıl kadar açıkta
kaldıktan sonra 1904 yılının şubat ayında Tireşova kasabası bidayet mahkemesi
azatlığına tayin edilir ve bu görevde II. Meşrutiyet’in başlangıcına kadar
kalır. Hafız İbrahim Efendi, 1890’lardan itibaren, o günlerde Terakki ve
İttihad Cemiyeti ismini taşıyan İttihad ve Terakki’nin Rumeli örgütlerini
kurar, cemiyete çok sayıda üye kaydeder.
İpekli
Hocayı cemiyete üye kaydeden isim ise, örgütün bir numaralı azası İbrahim Temo’dur.
Bu dönemde kaydedilen üyeler arasında ilginç isimler de vardır. Bunların en
ünlüsü ise hiç şüphesiz bir ara Edime hapishanesinde aynı koğuşta yattığı,
posta memuru Talat Efendi, yani II. Meşrutiyet devrinin nâmlı nazırı, sadrazamı
Talat Paşa’dır. Talat Paşanın biyografilerinde de bahsedilen bu olay belki dc
cemiyet tarihi açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Talat
Efendi henüz 1617 yaşlarında bir öğrenciyken tanışır İpekli Hoca He. Paşa, o
günleri hatıratında şu cümlelerle anlatıyor: “Fikir, Namık Kemal’lerin, Ziya
Paşaların, Ali Suavi’lerin gizli gizli kitaplarından okunanlardı. Rehber
kişiler de yine onlardı. Ben 1900’lcrin başında henüz on olasındayken böyle bir
rehber bulma saadetine mazhar oldum, ittihad ve Terakki’nin asıl kurucusu
diyebileceğim, her haliyle ele benzemedik şahsiyetin sahibi İpekli Hafız
İbrahim Efendi... Zengin bir ailenin çocuğu idi ve kuvvetli medrese tahsili ile
iktifa etmemiş, önce Rumca sonra
İtalyanca öğrenmişti. Açık fikirli, tertemiz bir vatanperverdi. Hakikat
bahsinde asla taviz vermezdi...”
Meşrutiyet’in
ardından tamamlanan ilk seçimlerden sonra 14 Aralık 1908’de İpek sancağı
milletvekili olarak meclise giren İbrahim Hakkı Efendi, bu tarihten sonra “ipekli
İbrahim” olarak anılır. Bu dönemde milletvekilliği maaşı 500 kuruştur. Kısa
boyuna, ufak tefek haline rağmen mecliste yaptığı celalli konuşmalarla adından
kısa sürede söz ettirir, kendini toksözlü ve inatçı bir kişilik olarak tanıtır.
Meclis
kürsüsünde yaptığı ve zabıtlara geçen önemli konuşmalarından biri kadın
hakları, diğeri ise Ermenilerin durumu ve özellikle milletvekili Krikor Zöhrab
Efendinin mağduriyeti ile ilgilidir. İpekli İbrahim’in parlamenter sistemi
anlaması, bilmesi ve desteklemesinin önemli sebepleri arasında yakından
tanıdığı Balkan ülkeleri ile henüz Meşrutiyet ilan edilmeden önce ziyaret
ettiği İtalya ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu parlamentolarında edindiği
izlenimlerin rolü vardır. 7 Haziran 1912’de ikinci defa İpek mebusu olarak
meclise giren İbrahim Efendi’nin vekilliği bu defa 23 Temmuz'a kadar sürer, bu
tarihte istifa ederek meclisten ayrılır. Ayrıldığında 800 kuruş maaşı vardır.
Siyasetle
uğraşmayı bıraksa da Talat Bey, Ahmed Rıza Bey ve Şeyhülislam Hayrı Efendi gibi
eski arkadaşlarıyla teması sürdürmüştür. Bu sırada Tetkiki Mushaf ve Müellifâtı
Şer’iyye Meclisi azatlığa 1000 kuruş maaşla tayin edilir.
Talat
Paşa’nın İstanbul’dan ayrılarak Berlin’e yerleştiği son yıllarında da
irtibatları kopmaz, İpekli Hoca Talat Paşa’yı bir kez Berlin’de ziyaret eder,
sık sık mektuplaşırlar hatta zaman zaman Paşanın hiçbir talebi olmaksızın ona
bir miktar para yardımında bulunur. Talat Paşa’nın muhalifleri ile karşı
karsıya geldiği bir gün, eski sadrazamın yaptığı soygunlardan bahsedenlere çıkışarak şöyle der: “Utanın,
utanın... Memleket onun avucunun içinde idi. İsteseydi her şeyi alıp götürürdü.
Oysa daha evvelki gün ben ona 10 altın gönderdim…”
"Hafız
İbrahim'in milletvekili bulunduğu sırada İstanbul’da başgösteren veba salgın
yüzünden meclis çalışamaz hale gelmiştir. Bulaşıcı hastalığın pençesine
düşmekten korkan pek çok mebus evlerini Anadolu vakasına, hatta daha uzak sayfiyelere
taşımıştır. Meclisteki görevim aksatmadan sürdüren ipekli Hoca'nın, kacak
milletvekillerine hitabı hayli 'sert olur "Ölümden korkan mebus olmaz’”
Cumhuriyet’in
ilanından sonra da Tetkiki Mushaf Komisyonu üyeliğini sürdüren İpekli Hoca 18
Şubat 1928’de İzmir müftülüğüne tayin edilir. Ne var ki İbrahim Efendi tayinini
sürgün olarak kabul eder ve bir dilekçeyle istifa eder. Bunun üzerine dönemin
Diyanet İşleri Reisi Rıfat Efendi (Börekçi)’nin tavsiye ve yönlendirmesiyle
Hoca’nın göreni Bakırköy müftüsü olarak değiştirilir. 19 Şubat 1928'de Bakırköy
müftülüğüne atanan ipekli Hoca, İstanbul Fatih’te, Pazartekke mahallesindeki evini
Bakırköy’de Cami Sokak, numara 19’a taşır ve Ölene kadar bu evde yaşar, 28 Ekim
1940 günü evinde vefat eder.
Sabık İpek mebusu Bakırköy müftüsü Hafız
İbrahim Zaim irtihal etmiştir- Cenazesi bugün ikindi namazını müteakip Bakırköy
büyük camiinden kaldırılarak Bakırköy kabristanına defnedilecektir- Mevlâ
rahmet eyleye
Vefatıyla
ilgili tek haber Vakit gazetesinde çıkar, cenazesi Bakırköy Mezarlığı’na
defnedilir. Ailesine gelince, Hafız İbrahim Efendi, Mitroviçeli Haşan Ağa’nın
kızı Ayşe hanım ile evlenir ve bu evlilikten 1908’de Fevziye ismindeki kızı
dünyaya gelir. Fevziye Hanım'ın Binbaşı Ragıp’la evliliğinden ise tek torunu
Mine doğar. İbrahim Hoca 1934‘te çıkan soyadı kanunundan sonra aile lakabı
“Zaimoğlu’nu soyadı olarak almıştır.
Burak
Çetintaş
NTV Tarih Temmuz 2011… s:28-30
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar