Print Friendly and PDF

İMADEDDİN NESİMÎ (1369 Halep, 1417)



Büyük Azerî şairi İmadeddin Nesimî, 1369 yılında doğmuştur. Nesimî, mükemmel bir tahsil  görmüş, "Seyyid", "Hüseyin" ve "Nesimî" mahlaslarıyla şiirler yazmıştır. Nesimî'nin eserlerinde  Bursa, Tebriz vs. şehirlerinin adlarısıkça anılır. Nesimî'nin yaşadığı çağda Emir Timur ile  Tohtamış Azerbaycan'ı almışve Miranşah burada  hakimiyet sürmüştür. Bu çağlarda Azerbaycan'da  Hurufîlik hareketi geniş ölçüde yaygınlaşmıştır. Bu  tarikatın kurucusu Fazlullah Naimi (13401394),  Miranşah tarafından yakalanarak Elince Kalesi yanında feci bir şekilde öldürülmüştür. Nesimî, üstadı olan Naimi'den Hurufîliği öğrendikten ve kabul ettikten sonra bu tarikat uğrunda mücadele etmiş, hatta mahlasını bile üstadının mahlasından almıştır. Bütün Hurufîler gibi  Nesimî de takip edilmiş ve 1417 yılında Halep'te  derisi yüzülerek öldürülmüştür.
Nesimî, Azerbaycan edebiyat tarihinde felsefî  şiirin temelini atmış; güzel ve mükemmel eserlerin sanatkârı olarak büyük şöhret bulmuştur. Onun  şiirlerinde tasavvufî ve Hurufîliğe ait fikirler,  zamanın hakim ideolojisine karşı yöneltilmiştir.  Allah-insan fikrini ileri süren şairin bütün eserleri,  insan hakkında yazılmış  şiirlerden ibarettir.  Nesimî, insanı Tanrılaştırarak veya Tanrı'yı insanlaştırarak Ortaçağ hayatının beşerî ilişkilerine  karşı gelmekteydi.
"Kâmil insan" a derin sevgi besleyerek onu ilâhileştiriyordu. Cisim ve can sahibi  olan insanın dünya ve kainata sığmamasını, onun  aklî ve manevî büyüklüğünde görüyordu. Nesimî'nin dünyevî ve gerçek konuları işleyen  eserleri de vardır. Bu tarzda yazdığı şiirlerinde terennüm ettiği duygular ve düşünceler, samimî ve  hayatîdir. Büyük şairin ölümsüz sanatı, Azerbaycan halkının sanat ve kültür tarihinde yeni bir düşünce  tarzının ifadesidir. O'nun felsefî fikir ve yüksek  sanat örneği olan şiirleri, Yakın ve Ortadoğu ülkelerinin şiirinde de bir uyanışa vesile olmuştur.
*
EY SEVGİLİM, NERDESİN?

Ey sevgilim, sana kavuşma arzusu canımı yaktı,  nerdesin?
Gözlerimin nuru, iki âlemdeki varlığım  nerdesin?
*
Senden ayrılmanın acısı bağrımı kana boyadı; gel  yetiş.
Ey dudağı hoş içimli birlik şarabım, nerdesin?
*
Senden ayrı olmanın dikeninin, beni nasıl yaraladığını gör.
Ey nergis gibi baygın bakan gözlü,  gül yanaklı dostum nerdesin?
*
Sana kavuşma arzusu, sabrımı yağmaladı; duramaz oldum.
Ey benim huzur kaynağım, sabır ve  dayanma kaynağım nerdesin?
*
Senin aşkın beni kınama okuna kalkan etti.
Ey kaşı gözü ok olan sultanım nerdesin?
*
Yüzünün ışığından uzak düştüğüm için, pervane  gibi gece gündüz yanarım.
Ey ateşim, ışığım nerdesin? 
*
Senden başka vefalı yar, dost gönlümde yoktur.
 Ey  vefasız mükemmel güzelim, sadık yârim nerdesin?
*
Ayrılığın oku, aşkınla yanan bağrımı deldi.
Ey bilinende ve bilinmeyende at koşturanım nerdesin?
*
Hak ezelde sırrını senin zülfüne emanet vermiş.
Ey  emanet sahibim, ey Allah'ına güvendiği nerdesin?
*
Zülfünün ve yanağının kokusuna son derece arzu  duymaktayım.
Ey yüzü gülsen, saçmış kokulum  nerdesin?
*
Artık beklemeye tahammülüm kalmadı, yandım. 
Saçının kokusunu bana her sabah esen yel ile gönder. Nerdesin?
*
Aşığın Adn cenneti, şu güzelliğine kavuşmadır.
Ey  kevser şarabım, gitmeyen sarhoşluğum, nerdesin?
*
Yar için, düşman bana, her köşede binlerce dev  olur.
Ey ulu sığmağım, sağlam kalem, nerdesin?
*
Bugün aşk devrinin Hüsrev'i Nesîmî'dir.
Ey şeker  dudaklı, tatlı esintili yârim (Şirin'im) nerdesin? 

**

Konu hakkında daha müspet bir yaklaşıma sahip olan Gibb'in Nesimî'yi değerlendirirken sarf ettiği manidar cümleler, Hurufîlik bahsine şamil kılındığında daha geniş bir bakış açısı yakalanabilir. Bu cümleden olarak aşağıdaki alıntının bir çıkış noktası olarak alınması gerektiği ka­naatindeyiz:

"Türkler fanatik değildir; içlerinden sadece dinî görüşler üzerine istinat eden bir fırka çıkmamıştır. Zaman zaman ülkenin muhtelif bölgelerinde vuku bulan katliamlar gerçekte dinî bir husumetle olmayıp tamamen sosyal ve politik sebeplerledir. Eğer mağdurlar umumen bir mezhep, fırka ya da cemiyetin üyele­riyseler bu, dinin ve ırkın doğuda birbirinin yerini tutan kavramlar olmasın­dan, dinin politik bir vasıta olarak kullanılmasından neş'et etmektedir. Bu tür insanlar her zaman tahrik etmek ve çileden çıkarmak istedikleri halkın dinî İliş­leriyle oynamışlardır. Fanatizmi hortlatmak için bu tür entrikaları zamanı­mızda da müşahede etmekteyiz. Cemiyet, sükûnet ve kanuna itaatten hoşnut kaldıkça otoritelerden herhangi bir tecavüze maruz kalmaksızın istediği dine ya da mezhebe tâbi olabilmektedir. Bu, bir kaide olarak Osman h Devleti'nin kuru­luşundan itibaren devam etmiştir. Şayet Nesimî'nin durumu buna bir tezat teşkil ediyorsa şu gerçeği hatırlatmak kâfidir sanırım: Nesimî, Türk devletinin sınırları dışında ve Araplar tarafından öldürülmüştür. Hurufîlerin Edirne'de katline sebep olan müftü de Türk değil, İran asıllı biridir (Gibb 1998: 247)."


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar