HADÎKA...Kur'ân-ı Kerimin Celâli
Kur'ân-ı
Kerim celâlini/görkemini gizlese de şanlıdır; ve hoş perdesi altında da olsa bir
rehberdir.
Söylemi
parlak ve güçlü; delilleri açık ve uygundur.
Sözleri
ruh incisi için bir merdiven, hidâyeti ise din feleği için bir kuledir.
O,
arifler için sevginin bahçesidir, insanlar için cennetü'l Ulya/ en yüksek
cennettir.
Ey
gaflet ve isyan yolunda yürüyen Kur'ân-ı Kerim okuyucusu;
Dilinde
harflerin tadı yok, göklerde senin [sesini] duymaya hasret yok.
Kur'ân-ı
Kerim, heybetin ve otoritenin kemali, hüccet ve burhandır.
Harfler
dilinizin ucunda ve zevkiniz yok. Ne
şekilde olursa olsun anlamlarından da habersizsiniz.
Kur'ân-ı
Kerim, içten İslam'ın yaklaşımının mumudur ve dıştan sıradan insanların
inancının koruyucusudur.
Akıllıların
ruhunda tatlılığı, gafillerin dilinde ise kıraati vardır.
Kur'ân-ı
Kerim'in ruhunu gören bir göz var olduğu gibi, harflerini gören de ayrı bir göz
vardır; / Ruhun gözü
ruhunu idrakine, beden gözü ise Kur'ân-ı Kerim'in harflerine mahsustur.
Beden
gözü kulaktan acıyı, ruh ise Kur'ân-ı Kerim nimetini fehm ile tadar./Kulak
yoluyla sözlerinin melodisini alıp götürür; ruh, fehm/algılama gücüyle ruhunun
zevklerinden beslenir.
Her
noktası ihsan ve fazilet semasındaki büyük bir sevgili gibidir.
Yaratanından
nazikçe ayrılmış, sedefin ağızlarına dizilmiş incilerden bir kolyedir.
Onun
güzelliğini (görmeye) izin verilmeyenler için, misk kokulu celâl perdesi engel olur.
Hicab
üstü hicab meliktendir ancak kalpler bu fiilden habersizdir.
Gök
mavisi kubbenin dönüşleri, gücünde hiçbir zayıflama, parlaklığında hiçbir
azalma getirmedi;
Kur'ân-ı
Kerim'den bir örtü gördün mü, harfleri onun için bir perde olarak görebildin
mi?
Kendisine
layık olmayanların önünde yüzünü açmaz. Aksine, onun görüntüsü üstatların önünde açıktadır ama.
Eğer
ki, ruhunuz onda kaldığı sürece yüzünü size gösterecektir.[inan buna]
Şimdi
günlük rızkında fındığın ilk kabuğunu tattın mı; birinci kabuk pürüzlü ve serttir,
ikincisi ay kabuğu gibidir.
Üçüncüsü
sarı ipek, soluk ve incedir ve dördüncüsü sulu, serin çekirdektir;
Beşinci
derece meskenindir. Peygamberlerin sünnetinin senin eşiğin olduğu yerdir.
O
halde beşinciyle canını sevindirebileceğini görünce, neden birincide durasın ki?
Kur'ân-ı
Kerimi perdesinden başka gördün, onu gizleyen
harflerini gördün;
O,
değersizlere çehresini ifşa etmez, ona yalnızca harflerin karşılık çıktığı vardır.
[Tecvidiyle uğraşır durur]
Seni
layık görseydi, bu ince perdeyi yırtar, yüzünü sana gösterirdi ve ruhun orada
huzur bulabilirdi.
Yaralı
yüreği iyileştirir ve hayal kırıklığına uğramış ruhu iyileştirdiği gibi;
Beden
, yaşamak için tortuların tadını alır; ruh ise özün/yağın tadının ne olduğunu
bilir.
Ve
duyu tatlı görüntüden başka neyi görür, ama öz onun içinde ne olduğunu bilir.
Surelerinin
şeklini okursun, gerçek mahiyetini bilmezsin;
Ama
bil ki, Kuran'ı gerçekten okuyanın verdiği ziyafet, Aden Cennet
misafirhanesinden başka bir şey değildir.
Harfleri
peçe kılmıştır, çünkü o, yabancı gözlerden gizlenecektir;
Maddi
varoluş, en içteki ruhun hakkında hiçbir şey bilmez,
Sûresini
ve halkının resminı Sultan'ın suretinden gördükleri ile gördün.
Sureti
bilmek ilim değildir, bedeni bir şeydir, ruhun gözü ayrı bir şeydir;
Kur'ân-ı
Kerim neden harflerle yazılmıştır ve sofrada konuşmayı neden ondan ayırıyorsunuz?
Yolda
dinelenler ve yankesiciler, Kur'ân-ı Kerim'in zatını gözetleyenler gibi
görmezler.
Eğer
onun hurufatına yakınsak, bilinçsiz olma dışında hamamdaki resim gibi olur.
**
ذكرجلال القرآن
هو جليل
مع حجاب الجلال، وهو دليل بالرغم من نقاب الدلال.
كلامه
واضح ورائق، وحجته لائحة ولا ئقة.
وحروفه
درج لدر الروح، وهدايته برج لفلك الدين.
وهو
للعارفين روضة الأنس، وهو الجنة العليا للنفوس.
.١٩٨-ويا أيها القارىء للقرآن غافلا وسائرا فى
طريق العصيان؛
لا ذوق من
الحروف على لسانك، ولا شوق إلى الوقوف على الجنان لك.
فمن كمال
الجلالة والسلطان، يكون القرآن بالحجة والبرهان.
فالحروف
عل طرف لسانك ولا ذوق لك، وانت غافل عن معانيه من أجل أى شىء ( نزلت ) .
-فهومن الباطن شمع منهج الإسلام، وهو من الظاهر
حارس عقيدة العوام.
١٩٨٥ - فالعقلاء لهم حلاوة فى الروح، والغافلون
لهم التلاوة على اللسان.
فعين
الروح لبصيرة الروح وعين الجسم لحروف القران.
وقد ذاقت
عين الجسم الألم من الأذن، وذاقت الروح نعمة القرآن من الفهم.
وكل نقطة
منه فى سماء التفضل والإحسان مثل جمة الحبيب.
وقد إنفصل
عن خالقه بلطف، فهو عقد من الدر نظم فى أفواه الصدف .
١٩٩٠-ومن أجل الذين لم يسمح لهم ( بمعاينة ) جماله،
عقدت عليه من المسك حجب الجلال.
والحجاب
والحجاب من الملك، ولا يكون القلب خبيرا بفعله.
ويعلم
الشخص الذى يملك البصر متى يستطيع أن يميز الحجاب من الملك.
-كما إنه لم يصر من بعد ( نزوله ) إلى الفلك
الأزرق، ضعيف العرق أو مهلهل الجدة.
١٩٩٥-وانت حتى ا لآن قد ذقت القشر الأول من
الجوز وهذا ما سمح لك به الليل والنهار.
وقد رأيت
من القرآن نقابة، ورأيت حروفه حجاباً له.
وهو لا يسفر
بوجهه أمام من ليسوا أهلا له، وإنما تكون صورته ( واضحة ) أمام الأستاذ
. -فلو أنه رآك
أهلا ( لهذه الصورة ) ، لمزق ( من عليه ) ذلك الحجاب الرقيق.
وإنما
يظهر وجهه لك، ما دامت روحك قد إستراحت إليه.
٢٠٠٠-فأول قشر منه كثيف ومر، والثانى مثلما
يكون القمر فى آخره.
والثالث (
يشبه ) الحرير الأصفر الرقيق، والرابع لب لا مع سلس.
والمرحلة
الخامسة هى منزلك، وسنة الأنبياء هى عتبتك.
وما دامت
الروح تجد زينتها من( المتزل) الخامس، فلماذا تنزل أذن إلى المنزل الأول ؟
ومنه
الشفاء للقلب المجروح، ومنه الدواء للروح المحترقة.
٢٠٠٥-فالجسد يذوق طعم الثفل من أجل أن يحيا،
وتعرف الروح ما هو طعم الخلاصة.
وماذا يرى
الحس إلا الصورة اللطيفة، أما اللب فيعرف ما يكون لبا فيه.
إنما
تقراً دائما صورة سورته، ولكنك لا تعلم صفة سيرته.
فلا تعتبر
قراءة القرآن أمام قارىء القرآن أقل من ضيافة عدن.
وقد صنع
الحرف من ذلك النقاب نفسه، فلأنك غير مسموح لك( يوجد) فى حجاب.
٢٠١٠-فأنت دقد رأيت سوره، وما رآه أهل الصورة
من صورة السلطان.
ولا علم
للصورة بعين الروح، وأعلم أن الجد شىء آخر.
فلماذا
تعد القرآن حروفاً، ولماذا تفصل الحديث عن= الحدث= وأنت على المائدة.
إذا لا
يرى القائمون والنشالون ذاته مثلما يراها الأيقاظ.
-وحرفه وان كان قربنا له،الا انه بلا وعى مثلما
تكون الصورة على الحمام.
**
On
the Glory of the Qur’an.
Glorious it
is, though concealing its glory ; and a guide, though under the veil of
coquetry. Its discourse is bright and strong ; its
argument clear and apt; its words are a casket for the pearl of life, its
precepts a tower over the water-wheel of the faith to the Knowers it is love’s
garden, to the soul the highest heaven.
Thou to whom, by reason of thy heedlessness and sin, in read ing the Qur’an there comes upon thy tongue no sweetness from its words, into thy heart no yearning from their comprehension,—by its exceeding majesty and authority the Qur’an, with argument and proof, is in its inner meaning the light of the high road of Islam, in its outward significance the guardian of the tenets of the multitude ; life’s sweetness to the wise, to the heedless but a recitation on the tongue,—phrases upon their tongue whose sweetness they cannot taste, while careless of their spirit and design.
There is an
eye which sees the spirit of the Qur’an, and an eye which sees the letter ; —for this the bodily eye, for that the
eye of the soul ; the body, through the ear, carries away the melody of its
words ; the soul, by its perceptive power, feeds on the delights of its spirit.
For strangers the curtains of majesty are drawn together in darkness before its
loveliness ; the curtain and
the chamberlain know not aught of the
king ;—he knows who is possessed of sight, but how can the curtain know aught of him ?
The
revolutions of the azure vault have brought no weakening of its power, no
dimming of its lustre ; its syntax and form, pronunciation and nunation,
prevail from earth to Pleiades.
Now hast
thou in thy daily provision tasted the nut’s first husk ; the first skin is
rough and harsh, the second is like the moon’s slough,' the third is silk, pale
and fine, and fourth is the succulent cool kernel; the fifth degree is thy
abode, where the prophets’ law becomes thy threshold. Seeing then thou mayest
delight thy soul with the fifth, why
halt at the first ? Thou hast seen of the Qur’an but its veil,— hast seen its
letters, which do but hide it; it does not reveal its countenance to the
unworthy,—him only the letters confront. If it had seen thee to be worthy, it
would have rent this subtle veil and shown its face to thee, and there thy soul
might have found rest; for it heals the
wounded heart, and medicines the disappointed soul ; the body tastes the flavour of the dregs that
it may five ; the soul knows the taste of the oil.
What can sense
see, but that the outward form is good ? What there is within, wisdom knows.
Thou recitest the form of its suras, and its true nature thou knowest not; but
know, that to him who truly reads the Qur’an, the feast it gives comes not
short of the guesthouse of Paradise. It has made the letter its veil, because
it is to be concealed from alien eyes ; material existence knows naught of its
inmost soul,—know, its body is one thing, its soul a thing apart; from its
outward form thou seest but so much as do the common men from the appearance of
a king.
Why deemest
thou that the words are the Qur’an ? What crude discourse is thine concerning
it ? Though the letter is its bedfellow, it knows it not, no more than the
figures on the bath ; nor do the sleepers and the cut-purses see, like those who watch/ the spirit of the
Qur’an.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar