Queimada, Burn, The Mercenary İsyan, Kanlı Ada (1969) Film
Altyazı
İşte
sizin ada: Queimada.
Küçük
Antillerdeki yüzlerce adadan biri.
Buyrun,
bakın.
Teşekkür
ederim.
Bakın,
rüzgâr tarafında gördüğünüzün çoğu yaban kısmıdır.
Şeker
plantasyonları ve ana liman kuytu taraftadır.
Burada
sadece 5,000 kadar beyaz var.
Nüfusun
çoğu siyah veya melezdir.
Siyahlar,
doğal olarak, köledirler; sadece çok az bir kısmı şu veya bu nedenle sahipleri tarafından
özgür bırakılmıştır.
Queimada, "yakılmış"
demektir.
Gerçekte, Portekizliler burayı
aldıklarında yerlilerin direnişini kırmak
için adayı yakmak zorunda kalmışlar.
Ve
Yerlilerin tümü öldürüldüğü için Afrika'dan köleler getirmişler; şeker kamışı tarlalarında çalıştırmak için.
Açıkta
gördüğünüz şu büyük, düz, beyaz kayanın adı
"Siyahların
Beyaz Mezarlığı; " çünkü yolculukta ölen kölelerin cesetleri
oraya atılmış.
Derler
ki, zavallıların yaklaşık yarısını kaybetmişler.
Oradaki
Sıra dışı beyazlık, gerçekten tozdan ileri geliyor gibi; kayalara işleyen ve onlarla bütünleşen
kemiklerinin tozundan.
Hayır,
bekle!
Boşaltmadan
önce sandıkların sayısını kontrol etmek istiyorum!
İngiliz
ha?
Yürü.
Çekil
yoldan!
Çantanız
sinyor?
Evet.
Pekâlâ.
Al
onları.
Hayır,
bu bekleyebilir.
Nasıl
isterseniz.
Sör
William Walker?
Yolculuğunuz
iyi geçti mi efendim?
Evet.
Gri
yunuslar bizi yol boyu izledi.
Gri
yunus, bilirsiniz, hep denizcinin dostu olmuştur.
Ve
denizci de doğal olarak, gri yunusun dostu olmuştur.
Çok
geç Sör William.
Santiago
bütün adamlarıyla birlikte 10 gün önce yakalandı.
Kalede
hapis.
Korkarım
sadece saatleri kaldı.
Şimdi
göreceksiniz.
Kafasını
da uçuracaklar.
Biliyorum.
Sonra
ibret olsun diye adada dolaştırırlar.
Kocasını
tanıyordum.
Kocasını
biliyordum.
Onunla
hiç karşılaşmadım; ama Queimada'ya onun için geldim.
Ben
Portekizli değilim.
Ben
bir dostum.
Anlıyor
musun?
Dostlarından
biriyle buluşmak istiyorum.
Gerçek
dostlarından biriyle.
Başka
bir şey istemiyorum.
Fazlasını
bilmek istemiyorum.
Birini.
Sadece
birini.
Sadece
bir.
Bana
tüm gereken bu.
Burada
lâzım olan cesaret sahibi biri.
Kaybedecek
bir şeyi olmadığını bilen; ancak korkmayan biri.
İzle.
Sen,
oradaki!
O
parayı sana kim verdi?
Onu
bana geri ver!
Derhal!
Gördünüz
mü?
Gitmeyin
Bay Walker.
Siz
olmadan hiçbir şey yapılamaz.
Burada
iş bitmiş.
Bir
şeyin başladığını da sanmıyorum.
Ya
Santiago?
Santiago
öldü.
Pis,
yalancı, kara maymun!
Seni
pis hırsız, çantalarımı çaldın, değil mi?
-
Evet.
-
Peki, şimdi neredeler?
Bilmiyorum.
Artık
bilmiyorum.
-
Ama onları çaldın, değil mi?
-
Evet.
-
Doğru, değil mi?
-
Evet.
Hayır,
doğru değil.
Onları
çalmadın.
Onları
arkadaşıma verdin, hepsi bu.
Onları
kimse çalmadı.
Anlıyor
musun?
Evet.
Yani,
onları çalmadın mı?
Öyleyse
neden çaldığını söyledin?
Ben
çaldın dedim diye mi?
Evet,
sinyor.
Çünkü
beyaz adam ne derse doğrudur, değil mi?
Evet,
sinyor.
Eğer
annen bir fahişeydi desem bu doğru olur
mu?
Doğru
mu?
Annem
öldü.
Ama
onu tanıyordun, değil mi?
Evet.
O
neydi?
Ne
olduğunu söyle!
Haydi!
Ne
idi?
Haydi,
ne idi söyle!
Söyle
şunu!
Bir
fahişe, sinyor.
Pekâlâ,
yanılmışım.
Senin
başka biri olduğunu sandım.
Adın
ne?
José
Dolores.
Al,
José.
Unut
bunu.
Sadece
kötü bir şakaydı.
Haydi.
Gidelim
öyleyse!
Pekâlâ,
artık sanırım konuşacak bir şeyimiz var.
Hepsi
burada mı?
100
milyonluk altın var.
Tüm
yapacağımız onları almak.
Elli
sana, elli bana.
Kabul
ediyor musun?
Buna
Kutsal Ruh Bankası derler.
Bak,
çok basit.
Bir
dış kapı var, sonra büyük bir kapı,
bir iç kapı ve sonra kasa.
Şimdi,
sen girer, altını alır, arabaya yükler
ve sana söylediğim köye gitmek için adayı geçersin.
Şimdi,
gemi bu.
Bak.
Demek
ki, adanın öbür tarafına yelken açacağım, sonra gideceğiz.
Nereye
gideceğiz?
-
Şey, ben İngiltere'ye; sen, nereyi istersen.
-
Afrika bile mi?
Evet,
Afrika bile.
Ama
neden?
Her
neyse, bunu düşünecek zamanın var.
Şimdi,
diğer kısım anlaşıldı mı?
Evet.
İçeri
girer ve altını alırız.
Ya
Portekizliler?
O
sırada yapacak başka şeyleri olacak.
Pekâlâ,
bu haritayı sana bırakacağım.
Sanırım
köy nerede biliyoruz.
Evet.
-
Hepsi bu.
-
Güzel.
Biraz
rom ister misiniz sinyor?
Pekâlâ.
Tamam,
romun tadına bakacağım; ama sen de benim viskimi denemelisin.
İşte.
Kutsal
Ruh'a ve bankasına.
İngiltere'nin
şerefine içeceğiz.
-
Afrika'nın şerefine!
-
Ve dünyanın!
Hayır.
-
Şerefe!
-
Şerefe!
Herkese
bedava rom!
Herkese
yetecek kadar var.
Bugün
su yerine neden rom getirdin?
Cennetten
mi geldi?
Endişelenme
babalık, bugün bayram.
Bu
altın pahalıya mâl oldu.
Burada
ne yapıyorsun?
Nereye
gidiyorsun?
Orada
dur.
Orada
neyin var?
Haydi,
konuş.
Nedir
o?
Muz,
sinyor.
Başka
ne olacak?
Muz
ha?
Ya
bu ne?
Muz
sandığı mı?
Çok
ağır muzlar, ha?
Eee,
Portekizliler de ölür.
Acele
etsen iyi olur.
Ben
gemiyle ilgilenirim.
Ama
acele et İngiliz.
Evet,
burada.
Plantasyon
kabaca burada ve yol da bu.
Ve
buradaki köy.
Bir
eski köle köyü sanıyorum.
Evet,
bir haydut köyü.
Liderleri
Santiago, tam buralardan idi.
Pekâlâ,
her neyse, çok zengin bir köy; çünkü tüm eşyalarımı satın aldılar.
Bakın
ve hepsini altın para ile ödediler.
Adada
bu kadar zengin çok siyah var mı?
Hayır.
Kaç
kişi vardı?
Kabaca,
şey Dört veya beş kişiden fazla değil.
Neden?
Çünkü
bu altın Queimada Bankası’ndan çalındı sinyor.
-
Yapmayın.
-
Evet.
İngiliz!
-
Askerler var.
-
Evet, onları gördüm.
Gemi?
Orada,
askerlerin ardında.
Ya
biz?
Silah
getirdim.
Ama,
sayımız epey az değil mi?
Portekizlileri
bizden daha çok sevdiklerini sanmıyorum.
Bakalım,
bize yardım etmeye istekli olan orada
birileri vardır belki.
Hayır,
kimse sevmediği için öldürülmeyi göze almaz.
Hele
bizim paramız için hiç.
Pekâlâ,
yine de onlara sor.
Belki
yardım ederler.
Üzgünüm,
arkadaşlar; ama Portekizliler geliyor.
Her
an burada olabilirler.
Burada
olduğu için üzgünüm, burada, sizin
köyünüzde; ama askerlerin bizi
yakalamalarına izin veremeyiz.
Sizce
de öyle değil mi?
Belki
çoğunuz gitse iyi olur.
Dağlara.
Yaşlıları
saklasanız iyi olur, kadınları ve
bebekleri.
Ama
eğer içinizde yaşlı olmayan kadın olmayan varsa ve gerçekten erkek iseler hayatında en az bir kez Portekizli efendisini öldürmeyi düşünmüş olan işte şimdi harekete geçme zamanıdır.
Portekizliler
öldürülebilir.
Size
kanıtlayacağım.
Tüfek
kullanabilir misiniz?
Önce,
size doldurmayı öğreteceğim.
Şimdi,
bir ölçü barut.
Sonra
kenevir.
Bir
ölçü kurşun.
Yine,
kenevir.
Artık tüfek hazır.
Yarın,
İngiliz.
Burayı
sevdim, hoş bir yer.
Ziyafet
sonrasına kadar bekle.
Bu
askerlerin geri dönmediğini fark eder etmez
başkalarını gönderirler.
Onar
veya yirmişer göndermezler.
Kanlı
bir katliam olacak.
Altını
bu yüzden mi çaldık?
Burada
ölmek için mi yoksa zengin olup özgür insanlar olarak yaşamak için mi?
Ne
diyorsun José?
Altını
neden çaldık?
Söylediğin
gibi, zengin ve özgür olmak için.
Ya
sonra?
Daha
ne kaldı?
José, bunu sevmeye başladın, değil mi?
Hayır,
rom daha güzel.
Pekâlâ,
diğerlerini çağıracağım.
Gidelim.
Eğer
biz gidersek, onlar ölür.
Evet,
muhtemelen.
Üzgünüm.
Sen
yalnız gideceksin.
Ben
burada kalacağım.
Beyler,
size bir soru sorayım.
Şimdi,
benzetmem biraz uygunsuz görünebilir
ama sanırım konuyla çok ilgili.
Hangisini
tercih edersiniz ve şöyle söyleyeyim,
sizce hangisi daha uygun?
Bir
eş mi yoksa şu melez kızlardan biri mi?
Hayır,
hayır, lütfen yanlış anlamayın.
Tamamen
ekonomik açıdan bahsediyorum.
Malın
maliyeti nedir?
Malın
verimi nedir?
Mal,
bu durumda, aşk oluyor.
Saf
fiziksel aşk; çünkü duyguların açıktır
ki, ekonomide yeri yok.
Tamamıyla.
Şimdi,
bir eş için ev sağlamak lâzım,
yiyecek, elbise, tıbbî bakım, vesaire, vesaire.
Onu
tüm yaşam boyunca tutmak zorundasınız;
hatta yaşlanıp da biraz verimsiz hâle gelse de.
Tabii
daha çok yaşamak şanssızlığına uğrarsanız cenaze töreni için ödeme yapmak
zorundasınız.
Hayır,
hayır, gerçek bu.
Beyler,
eğlendirici göründüğünü biliyorum; ama bunlar gerçekler, değil mi?
Şimdi,
diğer yandan, bir fahişe ile olay
tamamen farklı, değil mi?
Görüyorsunuz
onu barındırmak veya beslemek gereği yok,
tabii giydirmek veya onu gömmek de yok, Tanrı’ya şükürler olsun.
Sadece
ihtiyacınız varken sizindir o.
Sadece
bu hizmet için ona ödeme yaparsınız ve
ona saat başına ödersiniz.
Hangisi
beyler, daha önemlidir ve daha
elverişli?
Bir
köle mi yoksa ücretli işçi mi?
Hangisini
daha elverişli buluyorsunuz?
Yasalarıyla,
vetolarıyla, vergileriyle, ticarî tekelleriyle
yabancı egemenliği mi yoksa bağımsızlık mı?
Kendi
hükümetinizle, kendi yasalarınızla, kendi yönetiminizle ve istediğiniz kimselerle ticaret yapma
özgürlüğünüzle sadece uluslararası
pazarın fiyatlarının belirlediği şartlarla.
Sadece
ticaret özgürlüğü değil Bay Walker.
Sanıyorum
çoğumuz için daha önemli olan ideal
nedenler vardır.
Artık
bir ulusuz, küçük bir ulus.
Burada
doğmuş ve zahmet çekmiş, zorluk çekmiş
üç yüzyıldan fazla sürmüş.
Bir
ulus, kökeni Portekiz; ama artık
Portekiz'in bir parçası değil.
Ve
artık bir Portekiz sömürgesi olmak istemeyen.
Bunların
hepsi çok doğru sevgili Teddy.
İdealler
konusunda hepimiz hemfikiriz.
Ama
bu fahişe benzetmesi beni henüz ikna
etmedi Bay Walker.
Eğer
zenci, köle olmaktan çıkınca işçi olmak yerine
patron olmak isterse ne olur?
Bu
konuda tartışmaya devam edersek tam da bu olacak.
Dört
ay önce, José Dolores birkaç düzine
adamı ile Sierra Madre'de idi.
Sonra
dört veya beş yüz kişi ile Sierra Trinidad'a ulaştı.
Artık
binlerce oldular.
Ovalara
doğru yayılıyorlar.
Benim
fikrime göre hemen harekete geçmezseniz
kendinizi bu isyana uydurmazsanız
süpürülür gidersiniz.
Sonra
eski köleleriniz, sizin işçileriniz olacak yerde sizin patronlarınız olmaz Bay Prada; ama cellatlarınız olur.
Şimdi,
bu meselede benim çıkarlarım ne?
Ve
ben kimim?
Çok
basit olarak, Britanya Majestelerini temsil ediyorum.
Bir
Britanya ajanı, isterseniz.
Fakat
gerçekte biliyorsunuz, siz ne istiyorsanız İngiltere onu istiyor.
Ticaret
serbestisi ve Latin Amerika'nın tümünde yabancı egemenliğine son verilmesi.
Ama
bununla beraber, İngiltere'nin istemediği
ve sanıyorum sizin de istemediğiniz
bu ihtilalin çok aşırı sonuçlara varmasıdır.
José
Dolores ve Toussaint L'Ouverture gibi insanlar
belki bir durumu ateşlemek için gereklidirler; ama sonra, örneğin Haiti'de olduğu gibi,
çok tehlikeli olurlar.
Evet,
burada bir haklılık payınız var.
Öyleyse
beyler, görebileceğiniz gibi sanırım
çıkarlarımız çakışıyor, en azından şu an için
gelişme ve uygarlık ile de çakışıyor.
Ve
buna inananlar için önemlidir bu.
Ya
siz?
Buna
inanır mısınız Bay Walker?
Evet
Bay Prada, inanırım.
Zamanı
geldi.
Bunu
nasıl yapacağım bilmiyorum Sör William.
Evet,
ilk defasında hep öyle gelir; ama
göreceksiniz aslında oldukça basittir.
Sadece
bir an sürer.
Çok
basit bir an ve biter.
Haydi.
İleri,
beni izleyin!
Acele
edin!
Dışarıya
çıkın, kendinizi gösterin.
Bir
şeyler söyleyin.
Yaşasın
Queimada.
Yaşasın
Queimada!
Özgürlük!
Özgürlük!
İngiliz!
İngiliz,
ne zaman geri döndün?
Ben
mi?
Hiç
gitmedim.
Hep
buradaydım.
Burada
mı?
Ya
gemi?
Hiç
olmadı.
Ya
altın?
Bankaya
döndü.
Tabii
ve ben hâlâ bir hamalım.
Her
şey eskisi gibi ha?
Eğer
sana söyleseydim José, bir ihtilal başlatmanı
beni anlamazdın.
Bir
banka soymak evet, bu mümkündü.
Önce,
kendini korumak için öldürmeyi öğrendin.
Ve
sonra diğerlerini korumak için öldürmek zorunda kaldın.
Ve
arkası kendiliğinden geldi.
Ya
sen?
Sen
ne elde ettin?
Hiçbir
şey.
İngiliz
Donanması’ndan maaş.
Oldukça
mütevazı bir maaş.
Ya
İngiltere, onun payı ne bunda?
Portekiz
İngiltere'nin düşmanıdır ve İngiliz
gemileri Queimada Limanı’nda olmasalardı
Portekizliler şimdiden geri gelmiş olurlardı.
Ve
kaç İngiliz gemisi var?
Çok
hırslı olma José.
Hayır,
sadece sordum.
Ramón,
Pedro, Andrés, artık yeter.
Kasabada
dans edersiniz.
Burada
kamp kursan iyi olur José.
Daha
iyi olur.
Ama
onlar savaştı, acı çekti ve kazandı İngiliz.
Şehre
gitmeye hakları var.
Şey,
bunun için çok zamanları olacak, dünyadaki tüm zamanları.
Beyler,
General José Dolores'i takdim etmek istiyorum.
Bay
Prada.
Augusto
Anguilar.
Fernando
Gabriella.
General
Dolores'i takdim etmeme izin verin Bay Teddy Sanchez.
Burada
başkentteki isyanı yönetti.
Valiyi
o öldürdü ve artık yeni geçici
hükümetin başkanı o; ilk işi, köleliği
kaldırmak oldu.
General,
size hayranız.
Yardımlarınız
paha biçilmez oldu.
Teşekkür
ederiz.
Geçici
hükümet adına sizi bir anayasa teklifi
için bizimle görüşmeye davet ediyorum.
Beyler,
buyurun.
Evet,
bu valinin koltuğuydu.
Tanrı
seni korusun José Dolores.
Teşekkür
ederim.
Evet,
baylar, benimle konuşmak mı istediniz?
İşte
buradayım.
Pekâlâ,
buraya gelin.
Haydi,
baylar.
Konuşacağız; ama sizi uyarıyorum, açık konuşun.
Hükümetiniz
geçici.
Evet,
benim kampım da.
Halkım
oyalanmayacak.
Hayır.
Hayır.
Hayır,
hayır ve hayır.
Bir
aydır "hayır" diye cevap veriyorsunuz.
Neden
bir şey önermeyi denemiyorsunuz General?
Piçler!
Bağışlayın
General; ama sizinle konuşmalıyım,
ikimizin de ülkelerini ilgilendiren acil bir konu hakkında.
Queimada'nın
tüm şekeri depolarda çürüyor.
Öyleyse?
Ancak
aramızda bir ticarî anlaşma bu durumu değiştirebilir.
Öyleyse?
Artık
geçici hükümet yok.
Kiminle
pazarlık edebilirim?
Anlaşmayı
kim imzalayacak?
Size
sormam tavsiye edildi.
Kim
tavsiye etti?
Ben
ettim.
Ona
ben söyledim.
İngiltere
bile sonsuza kadar bekleyemez.
Ama
şekeri sadece İngiltere almaz.
Hayır
ve onu sadece Queimada satmaz.
Avrupa'da
şimdiden şeker pancarından çıkarılmaya başlandığı gerçeğinden bahsetmesek de.
Bunu
biliyor muydunuz General?
Ve
Queimada artık şeker satmasa?
Bu
insanlar nasıl yaşar?
Kararınızı
geciktiremezsiniz General.
Rekabet
her gün artıyor.
En
son ham şeker pazar fiyatını biliyor musunuz?
10
ve 11 ham şeker, bir ay öncesine kadar
pound başına 7.
65
ile 8 sent arasındayken son açılışta,
fiyat verilmedi.
Rafine
şeker, sekiz bir çeyrek, üç çeyrekten, yaklaşık, yarım aşağıda.
12
numara, bu kategori, sağlam açılış yapmadı.
Rafine,
96 derecede polarize ve lot 60 açılışta fiyat bile verilmedi.
Bu
kadar yeter.
Çık
dışarı!
Ama
General Beni yalnız bırak.
Her
şey apaçık ortada.
Halkımı
iknâ etmekte özellikle iyiyimdir ve siz
efendim, sorumlu bir devlet adamının tüm niteliklerini taşıyorsunuz.
Git
buradan!
Ve
uzak dur!
Ramón,
beyazları dışarı çıkar!
Hepsini!
Adanı
kim yönetecek José?
Sanayini
kim çalıştıracak?
Ticaretini
kim yapacak?
Hastaları
kim tedavi edecek?
Okullarında
öğretim verecek?
Bu
adam mı?
Yoksa
şu adam mı?
Yoksa
diğeri mi?
Uygarlık
basit bir şey değildir José.
Bir
gecede sırlarını öğrenemezsin.
Bugün
uygarlık beyaz adama ait ve onu
kullanmayı öğrenmelisin.
O
olmadan, ileri gidemezsin.
Ama
nereye gitmek İngiliz?
Sen
de uzaklaşsan iyi olur.
İşte
José!
Güney
barikatına 10 kişi daha lâzım.
Pedro,
onlarla git.
Acele!
Benimle
ana kapıya on beş kişi gelsin.
Beyazlara
benim gideceğimi söyleyebilirsin.
Adamlarımın
silahlarını bırakacaklarını söyle.
Plantasyonlara
dönecekler.
İngiltere
sevinecek İngiliz.
Sadece
İngiltere değil José.
O
kadar tehlikeli mi oldum?
Evet.
Kendi
halkın için bile José.
Pekâlâ,
artık değilim.
Ama
beyaz adamlara söyleyebilirsin.
Arkadaşlarına
söyle.
Onlar
arkadaşlarım değil José.
Pekâlâ,
fark etmez.
Onlara
söyle, "Dikkatli olun".
Çok
dikkatli.
Şeker
satmayı bilebilirler; ama kamışı kesen biziz!
Hayır,
teşekkür ederim.
Hayır,
hayır.
Çantanız
sinyor?
Bir
general çanta taşımaz.
Ama
bir dostu için taşır.
Pekâlâ
José.
Haydi.
José,
ne yapacaksın?
Ya
sen?
Çin
Hindi diye bir yer duyduğunu sanmıyorum.
İşte,
beni oraya yolluyorlar.
Öyleyse,
Çin Hindi’ne!
Kamışı
kesenlere.
Doğru.
Yoksa
çayın için şeker olmaz.
Ve
dünyada hiç kimse çayını şekersiz içmek istemediği için dünyanın ileri gelen şeker şirketlerinin
işleri artmaya devam etti.
Burası
Londra Borsası.
10
yıl geçti.
Şeker
şirketlerinin hisseleri değerlenmeye devam ediyor.
Şirketler
birleşiyorlar ve ekonomik güçlerinin artmasıyla daha da
güçleniyorlar.
Böylece,
plantasyonlarda kanun ve düzeni bizzat ele alabiliyorlar.
Doğal
olarak, amaçları bu iş için mevcut en yetkin uzmanları çalıştırmak.
"Empire
Club".
Buraya
bakalım.
Farklı
biriydi.
Sör
William?
Sör
William Walker.
Önce,
donanmadan ayrıldı.
Ve
sonra, bakalım İşte burada.
7
Mayıs 1841, bu kulüpten atılmış.
Ne?
Atılmış
mı?
Evet.
Kurallarımızı
çiğnemiş.
Size
söyledim, farklı biriydi.
Ne
şanssızlık.
Bir
adres bıraktı mı, belki de?
Evet.
21
White Dock Sokağı.
Çok
kötü bir bölge olduğunu belirtmeliyim.
Devam
etmek ister misiniz?
Sör
William Walker?
İzin
verin.
Henry
Thompson.
Bu
Jack Martin.
-
Tanışmak güzel, efendim.
-
Bir zevk.
İzlemesi
zor birisiniz Sör William.
Sizi
bulmaya çalışırken Avrupa'nın yarısını dolaştık.
Bu
oldukça onurlandırıcı.
Size
ihtiyacı olanlar var.
Şey,
sizi temin ederim benim onlara ihtiyacım yok.
Ne
yazık.
Burada
sizin için büyük miktarda para var efendim.
Ne
istiyorsunuz?
Tam
olarak bilmiyoruz.
Ama
Antiller ve şeker kamışı ile ilgili gibi görünüyor.
Şeker
kamışı.
Bay
Başkan.
Bay
Shelton.
Pekâlâ,
birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz değil mi?
Kabaca
10 yıl.
Hayır,
hayır, tam olarak 10 yıl, değil mi?
On
yıl önce, Britanya Donanması için çalışıyordum.
Artık
Antiller Kraliyet Şeker Şirketi için çalışıyorum.
Bugün
eski danışmanımız yetkinlikle temsil ediyor onu.
Her
ikimiz de işverenlerimizi değiştirdik.
Bununla
beraber donanma onayını verdi.
Ve
böylece, şimdi burada askerî danışman
olarak bulunuyorum.
Queimada
hükümetinin davetiyle ve Antiller
Kraliyet Şeker Şirketi tarafından maaşım ödenerek ve Majestelerinin hükümetinin
yetkilendirmesiyle.
Umalım
ki tavsiyelerim bu kadar çok güvene lâyık olur.
General
Prada, son 10 yılın olayları üstüne beni bilgilendirdi.
Şimdi
en önemli gerçekleri özetlemek istiyorum.
13
Mayıs 1845, José
Dolores isyancı ordusunu dağıtmayı kabul etti.
Queimada'nın
bir cumhuriyet olduğu açıklandı ve Bay Teddy Sanchez onun ilk başkanı.
7
Mart 1847, Queimada Cumhuriyeti Antiller Kraliyet Şeker
Şirketi’ne 99 yıllığına şeker plantasyonlarını işletme hakkını verdi,
yenilenebilir olarak.
Neden
Kraliyet Şeker Şirketi’nin Queimada'ya karşı sorumluluklarından
bahsetmiyorsunuz?
Çünkü
Bay Başkan, problemin önemli yanı bu değil.
Ve
önemli şeyler değil mi, şirketim şimdiden bir hastane ve 50 mil yol
yaptı?
Hayır
Bay Shelton, önemli olan Kraliyet Şeker Şirketi uygulamada tüm Queimada ekonomisini kontrol
ediyor.
Bu
arada Queimada hükümeti, uygulamada hiçbir şeyi kontrol etmiyor.
Unutuyorsunuz
Sör William, buraya bir isyanı
bastırmak için geldiniz, hükümet
politikalarımızla meşgul olmanız için değil.
Evet,
şey, bu politikalar olmasa bir ihtilal
de olmazdı Bay Başkan.
23
Şubat 1848, şekerkamışı kesicileri şehre girerler, ateşe
verirler ve dükkânları yağmalarlar.
Ordu
müdahale etmek zorunda kalır.
32
ölü ve 100 yaralı.
Adanın
çeşitli yerlerinde başka ayaklanmalar çıkar.
José
Dolores ihtilali üstlenir ve çeşitli zaferler kazanan yeni bir ordu
örgütler.
Üç
ay sonra, İngiltere müdahale eder.
Şimdi,
ne yapmamı istiyorsunuz?
José
Dolores ile anlaşmanızı.
Veya
ondan kurtulmamıza yardım etmenizi.
Hükümetimiz
görüşmek istiyor Sör William.
Ve
sadece tek çözüm olduğu için değil; ama en iyisi olduğu için.
Bunu
kimse sizden daha iyi yapamaz.
-
Bunu bir kez yaptınız.
-
On yıl önce.
Durum
aynı.
Evet,
ama problem farklı.
On
yıl uzun bir zaman.
Çok
uzun bir zaman olabilir.
Öyle
de olsa, sadece 10 yıl.
Hayır,
sadece açıklamak isterim beyler,
sıklıkla, bir tarihsel dönemle diğeri arasında 10 yıl, bütün bir yüzyılın
çelişkilerini göstermek için yeterli
olabilir.
Ve
sıklıkla fark etmek zorunda kalırız
kararlarımız ve yorumlarımız ve
hatta umutlarımız bile, yanlış çıkmış olabilir.
Yanlış,
hepsi bu.
Çıkarlarımız
çakışmıyor mu demek oluyor bu?
Evet,
çıkarlarımız çakışıyor.
Kraliyet
Şeker bana iyi para veriyor.
Ya
fikirlerimiz?
Şu
andaki fikirlerim bir şeyin nasıl yapılacağı ile ilgili, neden yapılması gerektiğiyle ilgili değil.
Pekâlâ,
hangi temel üzerinde konuşacağız?
Tüm
yurttaşlar için eşit haklar, daha iyi ücret ve bir genel af.
Bu
görüşme için iyi bir temel mi?
Hayır,
ama daha fazlasını önerebileceğinizi sanmıyorum; eğer hükümeti ve Queimada plantasyonlarını
bırakmayacaksanız.
İnanıyorum
ki başaracaksınız.
Ve
siz de buna inanıyorsunuz.
Değil
mi Sör William?
Şey,
bekleyip José Dolores neye inanıyor görmeliyiz.
Sen,
oradaki.
Bekle!
Nedir,
sinyor?
-
Şuradaki.
Onu
buraya getir.
-
Bu mu?
Hayır,
hayır, dördüncüsü.
Hayır.
Sana
söyledim, dördüncüsü.
Bir,
iki, üç, dört, bu.
Haydi.
Ellerini
indir.
Pekâlâ,
hiç değilse bugün ölmeyeceksin.
Bu
seni mutlu ediyor mu Martino?
Beni
hatırlamıyorsun değil mi?
Pekâlâ,
bu uzun zaman önceydi.
Martino!
Ateş
etme!
Martino,
aptal olma!
Ateş
etmeyin, o bize canlı lâzım.
Şimdi,
José Dolores der ki ülkemizde olan
uygarlıksa beyaz adamın uygarlığı o zaman uygar olmasak daha iyi olur; çünkü nereye gideceğini bilmek ve nasıl
gideceğini bilmemek nasıl gideceğini
bilmek ve nereye gideceğini bilmemekten iyidir.
-
Ve sonra?
-
Ve sonra, José Dolores der ki bir insan
diğeri için çalışırsa ona işçi bile dense
bir köle olarak kalır.
Ve
hep öyle kalacaktır.
Çünkü
plantasyonlara sahip olanlar vardır ve
sahipleri için kamış kesecek palası olanlar vardır.
-
Ve sonra?
-
Ve sonra, José Dolores der ki kamış
yerine kafa kesmeliyiz.
-
İşte güzel bir program.
-
Evet.
Pekâlâ
öyleyse, José'ye söyle buluşmalı ve bu problemi görüşmeliyiz.
Nerede
ve ne zaman isterse.
Anladın
mı?
Evet.
Martino,
ona söyle her durumda onu görmekten
mutlu olacağım.
Martino, bunu José Dolores'e ver.
Benden
olduğunu söyle.
Neden
buradasın?
Neden
diğerleriyle birlikte Sierra Madre'de değilsin?
Neden?
Yüzbaşı!
Şimdi
beyler, şunu anlayalım.
Eğer
José Dolores'i bertaraf etmeyi
başaracaksak ondan daha iyi olduğumuzdan değil
veya ondan daha cesur olduğumuzdan değil; sadece daha çok silahımız
olduğundan ve ondan daha çok adamımız
olduğundandır.
Ve
şunu da anlamalıyız ki asker ya maaşını kazanmak için ya da ülkesi onu zorladığı için savaşır.
Ama
diğer yandan gerilla, bir fikir için savaşır.
Ve
bu yüzden 20, 30, 50 kez fazla
üretebilir.
Anlaşıldı
mı?
Hayır
Sör William, katılmıyorum.
Hayır
mı?
Pekâlâ,
sanırım bu oldukça basit bir hesap.
Bir
gerillanın kaybedecek neyi vardır, yaşamı dışında?
Halbuki
siz General, kaybedecek çok şeyiniz var.
Eş,
çocuklar, ev, kariyer, birikimleriniz
şahsî zevkler ve özel amaçlar ve
bu utanılacak bir şey değil.
Sadece
bu böyle işte.
Şimdi,
bilgilerinize göre, José Dolores'in 100'den az adamı var, az silahı, çok az cephanesi; teçhizatı hiç
yok.
Ama
sizin yüzlerce askeriniz ve modern silahlar ve ekipmanınız var.
Ama
yine de altı yıldır, onu yenemediniz.
Neden?
Çünkü
üsleri burada Sierra Madre'de.
Ve
Sierra Madre'de, yaşama imkânı yok.
Ağaç
yok, ot yok ve hayvan olarak sadece engerekler ve akrepler
var.
Ama
yine de, son altı yılda gerillalar karargâhlarını buraya kurdular.
Görüyorsunuz,
orada, bu dağların zirvelerinde bir avuç küçük köy var.
Şimdi,
bunlar yoksul insanlar insanlık dışı yaşam standartlarında ve onların
da kaybedecek şeyi yok.
Gerillalar
onların tek umutları.
Şimdi
bu köylüler, gerillaların ayakta kalmasını sağlayan köklerdir.
Kesilmeliler.
Ateşten
çıkıp geldiler, çıplak alevlerle kaplı,
şeytanlar gibi.
Nehri
buradan geçtiler Sierra Trinidad
bataklıklarından.
Şimdi
buradalar.
Bu
bölgede beş köy var.
Beş.
Yarın
yine başlayacağız.
Bu
trajedinin sorumlusu biz değiliz, bunu iyi biliyorsun.
Bu
savaşı José Dolores istedi.
Ama
hükümet size söz veriyor yakında bu savaş bitecek.
Barış
gelecek.
Ve
düzen yeniden kurulacak.
Ve
geri dönebileceksiniz; evlerinize ve
işlerinize.
Biraz
daha inancınızı koruyun.
Acılarınızı
hafifletmek için her şeyi yapacağız.
Size
yalvarıyorum yurttaşlarım, beni dinleyin.
Bana
inanın.
Bize
güvenin.
Ve
şimdi, size ekmek dağıtılacak.
Bizzat
Başkan Sanchez tarafından size gönderildi.
Yerinizde
kalın!
Ekmek.
Bay
Başkan.
Hayır!
Ateş
etme!
Ateş
etme!
General,
ordunun komutasını tekrar almanızı istiyorum sizden.
Bundan
sonra, bizzat bana danışacaksınız
savaşla ilgili her karar ve bir barış ihtimali konusunda.
Ve
Sör William Walker?
İngiltere'ye
geri dönecek.
Ama
Kraliyet Şeker Şirketi, Bay Başkan.
Kraliyet
Şeker bize bağımsızlığımız için yardım edecekti; tam tersi değil.
Hep
José Dolores var.
Kim
bilir?
Eğer
Kraliyet Şeker olmasaydı bir José Dolores olur muydu?
Kim
bilir General?
Girin.
Merhaba
Teddy.
Benimle
konuşmak mı istedin?
Sör
William Walker, Queimada Hükümeti adına Bay Teddy Sanchez, Queimada halkı adına sizi tutukluyorum.
Sanırım
söylenecek her şeyi söyledik.
Queimada
yurttaşları, özel
askerî mahkeme eski Başkan Sanchez'i vatana ihanetten suçlu
buldu.
Yurttaşlar,
yeni hükümete bağlılığınızı belirtmeniz görevinizdir; kahraman ordumuza ve cömertçe yardımımıza
gelen İngiliz askerlerine.
Queimada
yurttaşları, José
Dolores'in haydutları yok edileceklerdir.
Sevgili
ülkemize yeniden barış gelecektir.
İmza,
General Alfonso Prada, geçici hükümet başkanı.
İkinci
batarya, ateş!
Dördüncü
batarya, ateş!
Üçüncü
batarya, ateş!
Dördüncü
batarya, ateş!
Birinci
batarya, ateş!
İki,
ateş!
Üç,
ateş!
Ellerinizi
havada tutun!
Bu
torbada ne var?
Hemen
boşalt, haydi.
Silahın
var mı?
Sen
oradaki, ellerini havada tut!
Şuna
bir bakalım.
Kaç
tane saydın?
On
altı, bununla birlikte.
Başka
olduğunu sanmıyorum.
Artçı
muhafızları olmalılar.
Aşağı
inip bir bakalım.
Böylece
plantasyonları kalmadı, hepsi yakılıp yıkıldı.
-
Yeniden kalkacaklardır.
-
10 yıl sonra Sör William.
İyi,
onları sömürmek için 89 yılınız daha var.
Yenilenebilir.
Sözleşmenizde
yok mu bu?
Sizin
sözleşmeniz bizim çıkarlarımızı koruyacağınızı belirtiyor.
Bunun
yerine, onları yok ediyorsunuz.
Pekâlâ,
kâr mantığı budur, değil mi sevgili Shelton?
Para
kazanmak için yaparsınız.
Ve
kazanmaya devam etmek için veya daha
fazlası için bazen yok etmek gerekir.
Evet,
sanırım bu belki de kaçınılmaz.
Öyleyse
neden bunu daha önce söylemediniz?
-
Evet, neyi söylemedim?
-
İşin nerede biteceğini?
Size
söylediğim gibi José Dolores'in sonunun
gelmesiyle.
Bu
fiyata, artık bu kârlı değil.
Bedeli
ödeyen siz değilsiniz; hatta Kraliyet Şeker de değil.
Onu
hatırlıyor musunuz?
İşte
Tin-Tin de burada, eskilerden biri.
Ama
José Dolores yok.
Sen
de üzüldün mü?
Hayır.
Onu
böyle bulmak istemezdim.
Peki,
bunu daha önce düşünebilirdin.
Hayır
söylediğim, José Dolores yaşadığı sürece
İşim var ve iyi bir maaş.
Sizin
için de öyle değil mi?
Hayır,
tam tersi, ben götürü bir fiyata çalışıyorum.
Londra'ya
rapor vermeliyim.
Bunu
yapın Bay Shelton.
Onlara
durumu anlatacağım.
Evet,
umarım.
Adanın
tamamen yakıldığını onlara bildirmeliyim
ve José Dolores'in kuşatmamızı yine yardığını.
Onlara
söyleyin bunu Bay Shelton.
Ve
benim midemi bulandırdığınızı da söyleyin.
Sör
William!
Bu
adanın ismi neden Queimada biliyor musunuz?
Çünkü
zaten bir kez yakıldı ve neden biliyor musunuz?
Çünkü
o zaman bile, halkın direnişini yenmenin tek yolu idi ve ondan sonra Portekizliler, adayı huzur
içinde sömürdüler; yaklaşık 300 yıl
boyunca.
Evet,
ama ben sadece Bilirsiniz yangın denizi
geçemez; çünkü söner.
Ama
bazı haberler, bazı fikirler gemi mürettebatı ile yolculuk eder.
Kraliyet
Şeker'in kaç ada üzerinde imtiyazları var bir fikriniz var mı?
Bilmelisiniz.
Ve
en ufak bir fikriniz var mı José Dolores örneği bu adalara ulaşırsa işverenlerimize ne olur?
Sinyor?
Bay
Shelton, ben Bilmiyorum, tam olarak burada ne yaptığımdan emin değilim.
Para
önemlidir, ama yine de sizinkine
kıyasla maaşım düşük.
Dolayısıyla,
daha az önemli.
Yaptığım
şeyi neden yaptığımdan da emin değilim.
Belki
sadece zevk için.
Ya
da belki başka bir şey yapamadığım
için.
Belki
yapacak başka şeyim yok; ama bildiğim, bir şey yapmaya çalışırken onu iyi yapmaya çalışırım.
Ve
onu net olarak algılayıp sonuna kadar giderim.
Anlıyor
musunuz?
Borazancı.
Borazancı
geldi efendim.
Borazancı,
ateşkes çal.
İşte,
bu José Dolores.
Askerlerin
koştukları yerde.
Onu
görüyor musunuz?
Evet.
Güzel
bir örnek, değil mi?
Yani,
örnek bir hikâye.
Başta
bir hiçti.
Bir
hamal, bir su taşıyıcı.
Ve
İngiltere onu bir ihtilal lideri yaptı
ve artık ona hizmet etmediğinde onu bir kenara attı.
Ve
aşağı yukarı İngiltere’nin ona
öğrettiği fikirler adına tekrar isyan
ettiği zaman İngiltere onu yok etmeye
karar verdi.
Bu
bir küçük başyapıt değil mi sizce?
Ve
siz de yazarısınız Sör William.
Hayır,
sadece aleti.
Daha
hızlı.
Hayır,
yangının her şeyi yok ettiği doğru değildir.
Her
zaman biraz yaşam kalır.
Ama
sonunda, bir ot Peki beyaz işgalciler
nasıl kazanıyor?
Nasıl
oluyor da sonunda kazanıyor?
Bizden
biri hep kalacak.
Sonra
başkaları da doğacak.
Ve
bu başkaları da, anlamaya başlayacak.
Sonunda,
siz de anlayacaksınız.
Ve
beyazlar sonunda, size de kızacaklar.
Çevresi
kuşatılınca beyaz canavar daha da delirir
ve beyaz canavar son bir kez kaçacak.
Tüm
adada takip edilecek ve avlanacak;
bizzat kendisinin yaktığı büyük ateşlerden birine düşene kadar.
Ve
bu ölmekte olan canavarın inlemeleri bizim ilk özgürlük çığlığımız olacak.
Bu
adanın çok, çok uzağından duyulacak.
Haydi
hazırlanın, geri dönüyoruz.
Savaş
kaçınılmazdır José.
Şükürler
olsun sen ve ben hayatta kaldık.
Biliyorsun,
birinin kaybetmesi kaçınılmaz.
Bu
olayda, kaçınılmaz olarak sen idin.
Aksi
hâlde, ben nasıl kazanabilirdim?
Görüyorum
ki her şeyi kaybetmişsin, konuşma gücünü de.
Onu
bağlayın!
Aa,
bakıyorum artık içmiyorsun, öyle mi?
Susamadığına
emin misin?
Bütün
gün konuşmaktan boğazının kurumasını beklerdim.
Yürümen
için bir neden görmüyorum.
At
sırtında da sessiz kalabilirsin.
Asker,
esire atını ver!
Gitmeliyiz
General.
Ne
bekliyorsun?
Git
onu getir!
Şimdi
beni dinle, kara maymun seni!
Beni
dinle!
Bu
savaşı ben icat etmedim.
Ve
dahası bu kez, başlatmadım bile.
Ben
buraya geldiğimde siz birbirinizi doğruyordunuz zaten.
Teşekkür
ederim.
Ama
yine de er veya geç, beni öldürecekler.
Belki
de değil General.
Belki
yaşamana izin verirler.
Eğer
yaşamama izin verirlerse onlar için uygunu bu demektir.
Ve
bu onlara uygun ise benim için ölmek uygundur.
Neden?
Çünkü
avcı, sadece bir tuzakçı istediğinde
veya yerine avlanması için, şahinin yaşamasına izin verir.
Hayatta
bırakılır; ama bir kafesin içinde.
Ama
bir süre sonra, belki seni serbest bırakırlar.
Hayır,
küçük asker.
Bu
iş öyle olmaz dostum.
Eğer
biri sana özgürlük verirse bu özgürlük değildir.
Özgürlük
senin, sadece senin, elde etmen gereken bir şeydir.
Anlıyor
musun?
Pekâlâ,
bir gün anlarsın; çünkü üstünde düşünmeye başladın bile.
Evet,
şimdi sadece ona ne yapılacağına karar vermek kaldı.
Pekâlâ,
bakalım, boğma mengenesini kullanamayız tabii.
Fazlaca
Portekiz'i hatırlatır.
Onu
ya vururuz, Teddy Sanchez gibi veya
İngiltere'de yaptığınız gibi asarız.
Her
şey düşünüldüğünde, asmak daha iyi.
Daha
ağırbaşlı olur.
-
Daha kesin.
-
Doğru.
Doğru.
Ama
bakın, bir fikir için savaşan bir insan bir kahramandır.
Ve
öldürülen bir kahraman bir şehit olur
ve bir şehit derhal bir efsane olur.
Bir
efsane bir insandan daha tehlikelidir; çünkü bir efsaneyi öldüremezsiniz.
Katılıyor
musunuz Shelton?
Yani,
Antillerde onun hayaletinin dolaştığını düşünün.
Efsaneleri
ve şarkıları düşünün.
Ordular
olacağına şarkı olsun.
Şarkı
olacağına sessizlik olsun.
Ve
bu?
İhanet
eden bir kahraman çok geçmeden unutulur.
Pekâlâ,
bakalım ihanet etmeye istekli mi?
Şimdi
düşünelim, José Dolores kime karşı ayaklandı?
Teddy
Sanchez'e karşı.
Ve
siz General, Teddy Sanchez'i bertaraf ettiniz.
Şimdi
bu, sanıyorum size ortak bir nokta sağlar.
Bakın,
burada José Dolores'in çok utanca düşmeden açıklayabileceği bir mantığın başlangıcı var.
Sizce
bunu yapar mı?
Siz
olsanız yapar mıydınız?
Ben
mi?
Tanrı
aşkına Sör William!
Hayatta
kalmak için her şeyi yapardım.
Ama,
José Dolores Hayatta kalmak için bir
insan ne yapar bilemezsiniz.
Onu
deneyene kadar asla bilmezsiniz.
Evet,
Queimada'yı terk ederse.
Ve
Antiller'i, General.
Ve
Antiller'i, Mr.
Shelton.
Bununla
ilgilenir misiniz?
Ben
bitirdim General.
Bu
sizin göreviniz.
Gülmeye
başladı.
Bir
şehit daha olacak Sör William.
Ama
siz, beni mi bekliyordunuz?
Yatmaya
gidiyordum.
Mümkün
olan her şeyi kullandım ve ona çok para önerdim ve özgürlüğünü tabii ki.
Sör
William.
Görüyor
musun Paco?
İşte
böyle yaparlar.
Seni
kamp dışına çıkaracağım ve sen de atımı alabilirsin.
Çok
geç olmadan fark etmemelerini sağlayacağım.
Pekâlâ,
haydi.
José.
Bir
şey kaybetmiyorsun José.
Hiçbir
şeyden vazgeçmiyorsun.
Senden
hiçbir şey istemiyorum.
Sadece
bir daha yakalanmamaya çalış.
Haydi
ama fazla zamanın yok.
Tanrı’m,
be adam, git!
Zamanın
tükeniyor.
Haydi,
özgürsün!
José,
özgürsün.
Özgür.
Anlamıyor
musun?
Neden?
Ne
yararı olur?
Ne
anlamı var José?
Bu
bir tür intikam mı?
Ama
öleceksen eğer ne tür bir intikam bu?
Bilemiyorum
José!
Sadece
çılgınlık gibi görünüyor.
Neden?
İngiliz.
Ne
demiştin hatırlıyor musun?
Uygarlık
beyazlara ait.
Ama
hangi uygarlık ve ne zamana kadar?
Çantanız
sinyor?
Çanta,
efendim?
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar