Print Friendly and PDF

Queimada, Burn, The Mercenary İsyan, Kanlı Ada (1969) Film


Bu sayfayı ziyaret ettiyseniz, şanslı birisiniz demektir. Birşeyler öğreneceksiniz veya unuttuklarınızı hatırlayacaksınız. Sonuçta bir film...ansiklopedi kadar dopdolu.
Bu filme ulaşmanızda çok kolay...youtube da var. 
Eğer ki seyrederseniz, o zaman dünyadaki siyaset düzenini anlayacaksınız. 
Yangınlar neden çıkar veya çıkması birileri için mi, kâr ve zararı nedir...sözün özü...bilmemenin cehaletini bilirsiniz. Fakat gördüğünü anlamamak ise ahmak olmanın işaretidir.
Seyredin... sonra düşünün neler oluyor hayatta...

Full Film


Yönetmeni: Gillo Pontecorvo
 Türü: Aksiyon, Dram, Tarihi
 Yapım Yılı: 1969
 Ülke: İtalyan, Portekiz
 Yayınlanan Tarih: 21 Aralık 1969
 Senaryo yazarı: Franco Solinas, Giorgio Arlorio, Gillo Pontecorvo
Oyuncuları: Marlon Brando, Evaristo Márquez, Norman Hill, Thomas Lyons, Renato Salvatori, Valeria Ferran Wanani, Giampiero Albertini, Carlo Palmucci, Dana Ghia, Joseph P. Persaud, Álvaro Medrano, Alejandro Obregón, Enrico Cesaretti, Cicely Browne, Maurice Rodriguez
Özet:
İsyan, 1969 İtalya - Fransa ortak yapımı politik dramatik filmdir. Özgün adı Queimada olan film ABD'de Burn! adıyla gösterime girmişti. Türkiye'de ise ilk kez Ekim 1971'de ve Ocak 1974'te sinemalarda gösterilen filmin bir diğer Türkçe adı da Kanlı Ada'ydı.
Gillo Pontecorvo'nun yönettiği filmin başrolünde Marlon Brando oynamıştır. Film Haiti tarihinden esinlenmiştir. Ana kahraman ünlü Amerikalı haydut William Walker’dır.
Filmin Konusu
Sir William Walker (Marlon Brando) adında bir İngiliz ajanı hayali bir Portekiz sömürgesi olan Queimada isimli adaya ajan provokatör olarak gönderilir. Amacı siyah köleleri örgütleyip Portekiz yönetimine karşı ayaklandırmaktır. Ada çok önemli bir şeker kamışı üreticisi olduğu için İngiltere adada ekonomik olarak hakim olmak istemektedir.
Plana göre Portekiz yönetimi devrilecek ve yerine İngiltere’ye bağlı ve sözde egemen bir melez çiftlik sahibi sınıf iktidara gelecektir. Bu planı uygulamak için William Walker siyah köleleri, köleliğe karşı ve özgürlük için savaşmaya ikna eder.İsyanın başı José Dolores (Evaristo Márquez) isimli bir köle olur.
Ayaklanma sırasında zengin sınıfa mensup olanlar Portekiz valisini öldürerek yönetime halk adına el koyarlar. Portekiz yönetiminin devrilmesinden sonra İngilizler kukla bir hükümet kurarlar, bu sırada Dolores ve ordusu gittikçe düzen dışına kayar.
Kölelik resmen kaldırılmıştır ancak yeni gelen mülkiyet sistemine göre artık teorik olarak özgür olan köleler çok daha kötü koşullarda şeker kamışı tarlalarında çalışmak zorunda bırakılır.
Devrimden sonra William Walker adayı terk eder. Adaya yıllar sonra tekrar geri döndüğünde görevi tekrar silaha sarılmış olan Jose Dolores ve ona bağlı siyahlardan oluşan ordusunu yok etmektir. Onun özgürlük fikirlerini takip eden Dolores ve isyancı ordusu adadaki İngiliz kukla yönetimine karşı silahlı ayaklanma başlatmıştır.
Walker artık İngiliz hükümeti için değil “İngiliz Kraliyet Şeker Şirketi” için çalışmaktadır. Şirketin silahlı ordusu vardır ve doğrudan ada siyasetine müdahale etmektedir, hatta eski kukla cumhurbaşkanının idamına karar verip uygulamıştır. İsyancılarla savaşmak için İngiltere Ordusu adaya asker çıkartır. Saldırı planları isyancıların saklandıkları yoğun ormanlık araziyi tamamen yakarak onları ortaya çıkartmaktır. Bu strateji işe yarar ama sonuçta İngiltere’nin başta bu adayla ilgilenme sebebi olan şekerkamışı tarımına büyük zarar verilmiş olur. Sonunda isyancı ordu yenilir ve Dolores yakalanarak idam edilir, ancak bu bile isyanı durdurmayacaktır. Filmin sonunda William bir isyancı tarafından öldürülecek ve Dolores’in intikamı alınmış olacaktır.
Filmin Analizi
Film aslında Haiti Devrimi ve bu devrimin lideri Toussaint L'Ouverture ile ilgilidir. Aynı zamanda filmin çekildiği yıllarda sürmekte olan Vietnam Savaşına da göndermeler yapılır. Günümüz siyaset arenasıyla bir önemli benzerlik ise devrimden sonra başa gelen zengin çiftlik sahiplerinin kukla cumhurbaşkanı Sanchez’dir. İktidarı aldıktan sonra İngilizlerin faaliyetlerini eleştiren ve isyancılarla yeterince sert mücadele etmediği için eleştirilen Sanchez, İngilizler ve ordu tarafından darbeyle koltuğundan indirilerek idam edilir. Sonu Güney Vietnam Devlet Başkanı Ngo Dinh Diem’inkine çok benzemektedir. Diem de benzer gerekçelerle CIA ve Güney Vietnam Ordusu tarafından 1963 yılında devrilmiştir. William Walker gerçekte yaşamış olan Amerikalı bir korsandır ve 1850’li yıllarda kendi ordusuyla Nikaragua’yı işgal etmiştir. Başa gelen Walker yönetimi demiryolu karteli Cornelius Vanderbilt’in işlerini tehdit edince devrilmiştir. Marlon Brando bu filmle ilgilendiği dönemde Butch Cassidy rolü için teklif almış ama teklifi geri çevirmiştir.
Eleştiriler
Esas esere göre ada İspanyol sömürgesidir ama Francisco Franco yönetimindeki İspanyol yönetimi filmin yapımcılarına baskı yaparak senaryoyu değiştirtmiş ve ada Portekiz sömürgesi olmuştur. Ancak filmdeki yer isimleri İspanyolcadır. Gerçekte Portekiz ve İngiltere hep müttefik olagelmiştir ve İngiltere’nin Portekiz denetimindeki bir adada hükümet darbesi yapmak istemesi alışıldık bir durum değildir.
Filmin Brando İçin Önemi
Brando ile birlikte başrolü paylaşan Evaristo Márquez, oyuncu değildir ve gerçek hayatta da bir şeker kamışı işçisidir. Rolü aslında Sidney Poitier’in oynaması planlanmış ama yönetmen Pontecorvo bu rolün oyuncu olmayan gerçek bir işçi tarafından oynanmasında ısrar etmiştir. Larry King ile yaptığı bir röportajda Brando çalıştığı filmler arasında en beğendiğinin Burn! olduğunu söylemiştir.
Filmden önemli diyaloglar:
José Dolores:
 Üzgünüm, arkadaşlar; ama Portekizliler geliyor. Burada olduğu için üzgünüm, ama askerlerin bizi yakalamalarına izin veremeyiz. Sizce de öyle değil mi? Belki çoğunuz gitse iyi olur. Dağlara. Yaşlıları saklasanız iyi olur kadınları ve bebekleri. Ama eğer içinizde yaşlı olmayan kadın olmayan varsa     ve gerçekten erkek iseler     hayatında en az bir kez     Portekizli efendisini öldürmeyi   düşünmüş olan     işte şimdi harekete geçme zamanıdır. Portekizliler öldürülebilir. Size kanıtlayacağım.
**
Katliam yaptık,
Altını neden çaldık? Söylediğin gibi, zengin ve özgür olmak için. şimdi? ya bundan sonra?
**
Walker:
Eğer sana söyleseydim José, bir ihtilal başlatmanı beni anlamazdın. Bir banka soymak? Evet, bu mümkündü. Önce, kendini korumak için öldürmeyi öğrendin. Ve sonra diğerlerini korumak için öldürmek zorunda kaldın.
- Ve arkası kendiliğinden geldi.
- Ya sen? Sen ne elde ettin?
Hiçbir şey. İngiliz Donanması’ndan maaş Oldukça mütevazı bir maaş.
- Ya sen? Sen ne elde ettin?
- Hiç birşey. Ben sadece mutlu bir adamım.
İyi  bende, senin kadar, ya da enazından.
- Ya İngiltere, onun payı ne bunda?
- Portekiz İngiltere'nin düşmanıdır ve İngiliz gemileri Queimada Limanı’nda olmasalardı Portekizliler şimdiden geri gelmiş olurlardı.
- Ya kaç İngiliz gemisi var?
- Çok hırslı olma José.
**
José Dolores:
 Ramón, beyazları dışarı çıkar! Hepsini!
Walker:
Adanı kim yönetecek José?
Sanayini kim çalıştıracak?
Ticaretini kim yapacak?
Hastaları kim tedavi edecek? Kim okullarında öğretim verecek?
Yoksa şu adam mı?
Şu adam mı? Yoksa öbürü mü?
Uygarlık basit bir şey değildir José. Bir gecede sırlarını öğrenemezsin. Bugün uygarlık beyaz adama ait   ve onu kullanmayı öğrenmelisin.. O olmadan, ileri gidemezsin.
José Dolores:
- Ama nereye gitmek İngiliz? Sen de uzaklaşsan iyi olur.
**
José :
Beyazlara benim gideceğimi söyleyebilirsin. Adamlarımın silahlarını bırakacaklarını söyle. Plantasyonlara dönecekler. İngiltere sevinecek İngiliz.
Walker:
Sadece İngiltere değil José. O kadar tehlikeli mi oldum?
Evet. Kendi halkın için bile José. Çünkü tarihte mucizeler yoktur, sadece doğru zamanlar ve ahenk vardır. herşeyin bir mantığı var. Eğer zorlarsan, sonunda rotanı kaybedip akıntıya kapılırsın ve yeniden başlaman gerekir Kendi kararımı vermişken, niye beni ikna etmeye çalışıyorsun?
Ama beyaz arkadaşlarına söyleyebilirsin.
- Onlar arkadaşlarım değil José.
- Pekâlâ, fark etmez. Onlara söyle, "Dikkatli olun". Çok dikkatli. Şeker satmayı bilebilirler; ama kamışı kesen biziz!
Çantanız sinyor?
- Bir general çanta taşımaz. - Ama bir dostu için taşır. Pekâlâ José. , herkese bir çanta. José, ne yapacaksın?
Ya sen? Çin Hindi diye bir yer duyduğunu sanmıyorum. İşte, beni oraya yolluyorlar.
**
Walker:
Şimdi, bilgilerinize göre, José Dolores'in 100'den az adamı var, az silahı, çok az cephanesi; teçhizatı hiç yok. Ama sizin yüzlerce askeriniz ve modern silahlar ve ekipmanınız var. Ama yine de altı yıldır, onu yenemediniz. Neden? Çünkü üsleri burada. Sierra Madre'de. Ve Sierra Madre'de, yaşama imkânı yok. Ağaç yok, ot yok ve hayvan olarak sadece engerekler ve akrepler var. Bunca yüzyılda, insan bu kadar yükseğe hiç ulaşamadı. Ama yine de, son altı yılda gerillalar karargâhlarını buraya kurdular. Görüyorsunuz, orada, bu dağların zirvelerinde bir avuç küçük köy var. Şimdi, bunlar yoksul insanlar insanlık dışı yaşam standartlarında ve onların da kaybedecek hiç bir şeyi yok. Gerillalar onların tek umutları. Bir, iki ve üç köy. Şimdi bu köylüler gerillaların ayakta kalmasını sağlayan köklerdir. Ve bu kökler kesilmeliler.
**
Başkan Sanchez :
Bu savaşı José Dolores istedi. Ama hükümet size söz veriyor yakında bu savaş bitecek. Barış gelecek. Ve düzen yeniden kurulacak. o zaman geri dönebileceksiniz; evlerinize ve işlerinize. Biraz daha inancınızı koruyun. Acılarınızı hafifletmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Size yalvarıyorum yurttaşlarım, beni dinleyin. Bana inanın. Bize güvenin.
Ve şimdi, size ekmek dağıtılacak. Bizzat Başkan Sanchez tarafından size gönderildi.
**
Başkan Sanchez :
Eğer Kraliyet Şeker olmasaydı bir José Dolores olur muydu?
**
Queimada yurttaşları, özel askerî mahkeme, eski Başkan Sanchez'i vatana ihanetten suçlu buldu. Yurttaşlar, yeni hükümete bağlılığınızı belirtmeniz görevinizdir;    kahraman ordumuza ve cömertçe yardımımıza gelen İngiliz askerlerine. Queimada yurttaşları, José Dolores'in haydutları yok edileceklerdir. Sevgili ülkemize yeniden barış gelecektir. İmza, General Alfonso Prada, geçici hükümet başkanı.
**
Bir Bölüm

Walker:
Böylece plantasyonlar kalmadı, hepsi yakılıp yıkıldı. - Yeniden canlanacaklardır.
- 10 yıl sonra Sör William. İyi, onları sömürmek için 89 yılınız daha var.
- Yenilenebilir sözleşmenizde yok mu bu?
- Evet. Sizin sözleşmeniz bizim çıkarlarımızı koruyacağınızı belirtiyor. Bunun yerine, onları yok ediyorsunuz. Pekâlâ, kâr mantığı budur, değil mi sevgili Shelton? Para kazanmak için yaparsınız. Ve kazanmaya devam etmek için veya daha fazlası için bazen yok etmek gerekir. Evet, sanırım bu belki de kaçınılmaz. Öyleyse neden bunu daha önce söylemediniz?
- Evet, neyi söylemedim?
- İşin nerede biteceğini? Size söylediğim gibi José Dolores'in sonunun gelmesiyle. Bu fiyata, artık bu kârlı değil. Bedeli ödeyen siz değilsiniz; hatta Kraliyet Şeker de değil.
**
Asker:
- Ama José Dolores yok.
- Üzüldün mü?
- Hayır. Onu böyle bulmak istemezdim. Peki, bunu daha önce düşünebilirdin. Ramon. Hayır söylediğim; José Dolores yaşadığı sürece, İşim var ve iyi bir maaşım. Sizin için de öyle değil mi? ingiliz.
Hayır, tam tersi. ben götürü bir fiyata çalışıyorum.
**
- Londra'ya rapor vermeliyim.
- Bunu yapın Bay Shelton.
-  Onlara durumu anlatacağım.
-  Evet, umarım. Adanın tamamen yakıldığını onlara bildirmeliyim. ve José Dolores'in kuşatmamızı yine yardığını. Onlara söyleyin bunu Bay Shelton. Ve benim midemi bulandırdığınızı da söyleyin. Sör William! Bu adanın ismi neden Queimada biliyor musunuz? Çünkü zaten bir kez yakıldı ve neden biliyor musunuz? Çünkü o zaman bile, halkın direnişini yenmenin tek yolu idi. ve ondan sonra Portekizliler, adayı huzur içinde sömürdüler; yaklaşık 300 yıl boyunca. Evet, ama ben sadece   Bilirsiniz yangın denizi geçemez; çünkü söner. Ama bazı haberler, bazı fikirler gemi mürettebatı ile yolculuk eder. Kraliyet Şeker'in kaç ada üzerinde imtiyazları var bir fikriniz var mı? Bilmelisiniz. Ve en ufak bir fikriniz var mı José Dolores örneği bu adalara ulaşırsa   işverenlerimize ne olur?
Sinyor?
Bay Shelton, ben   Bilmiyorum, tam olarak ..burada ne yaptığımdan emin değilim. Para önemlidir, ama yine de sizinkine kıyasla maaşım düşük. Dolayısıyla, daha az önemli. Yaptığım şeyi neden yaptığımdan da emin değilim. Belki sadece zevk için. Ya da belki başka bir şey yapamadığım için.
-  Ama bildiğim, bir şey yapmaya çalışırken onu iyi yapmaya çalışırım. Ve onu net olarak algılayıp sonuna kadar giderim. Anlıyor musunuz?
**
İşte, bu José Dolores. Askerlerin koştukları yerde. Onu görüyor musunuz?
-  Evet.
-  Güzel bir örnek, değil mi? Yani, örnek bir hikâye. Başta bir hiçti. Bir hamal, bir su taşıyıcı. Ve İngiltere onu bir ihtilal lideri yaptı. ve artık ona hizmet etmediğinde onu bir kenara attı. Ve aşağı yukarı, İngiltere’nin ona öğrettiği fikirler adına tekrar isyan ettiği zaman. İngiltere onu yok etmeye karar verdi. Bu bir küçük başyapıt değil mi sizce?
-  Ve siz de yazarısınız Sör William.
-  Hayır, sadece kalem.
**
José Dolores:
 Hayır, yangının her şeyi yok ettiği doğru değildir. Her zaman biraz yaşam kalır. bir yaprak, bir karınca, bir ot   Peki beyaz işgalciler nasıl kazanıyor?
Nasıl oluyor da sonunda kazanıyor? Bizden biri hep kalacak. Sonra başkaları da doğacak. Ve bu başkaları da anlamaya başlayacak. Sonunda, siz de anlayacaksınız. Ve beyazlar sonunda size de kızacaklar. Çevresi kuşatılınca beyaz canavar daha da delirir. ve beyaz canavar son bir kez kaçacak. Tüm adada takip edilecek ve avlanacak; bizzat kendisinin yaktığı büyük ateşlerden birine düşene kadar. Ve bu ölmekte olan canavarın inlemeleri bizim ilk özgürlük çığlığımız olacak. Bu adanın çok, çok uzağından duyulacak.
**
Walker:
Şimdi beni dinle José Dolores, kara maymun seni! Beni dinle! Bu savaşı ben icat etmedim. Ve dahası bu kez, başlatmadım bile. Ben buraya geldiğimde siz birbirinizi doğruyordunuz zaten.
José Dolores:
er veya geç, beni öldürecekler. Belki de değil General. Belki yaşamana izin verirler. Eğer yaşamama izin verirlerse onlar için uygunu bu demektir. Ve bu onlara uygun ise benim için ölmek uygundur. Neden?
Çünkü: avcı, sadece bir yem istediğinde veya yerine avlanması için, şahinin yaşamasına izin verir. Hayatta bırakılır; ama bir kafesin içinde. Ama bir süre sonra, belki seni serbest bırakırlar. Mümkün degil küçük asker, Bu iş öyle olmaz dostum. Eğer biri sana özgürlük verirse bu özgürlük değildir. Özgürlük senin, sadece senin, elde etmen gereken bir şeydir.
Anlıyor musun? Pekâlâ, bir gün anlarsın; çünkü üstünde düşünmeye başladın bile.
**
Walker:
Evet, şimdi sadece ona ne yapılacağına karar vermek kaldı. Pekâlâ, bakalım boğma mengenesini kullanamayız tabii. Fazlaca Portekiz'i hatırlatır. Onu ya vururuz, Teddy Sanchez gibi   veya İngiltere'de yaptığınız gibi asarız. Her şey düşünüldüğünde, asmak daha iyi. Daha ağırbaşlı olur.
-  Daha kesin.
-  Doğru. Doğru. Ama bakın, bir fikir için savaşan bir insan, bir kahramandır. Ve öldürülen bir kahraman bir şehit olur ve bir şehit derhal bir efsane olur. Bir efsane bir insandan daha tehlikelidir; çünkü bir efsaneyi öldüremezsiniz. katılıyor musunuz Shelton? Yani, Antillerde onun hayaletinin dolaştığını düşünün. Efsaneleri ve şarkıları düşünün.
-  Ordular olacağına şarkı olsun.
-  Şarkı olacağına sessizlik olsun. Ve bu? İHANET EDEN BİR KAHRAMAN ÇOK GEÇMEDEN UNUTULUR. Pekâlâ, bakalım ihanet etmeye istekli mi? Şimdi düşünelim, José Dolores kime karşı ayaklandı? Teddy Sanchez'e karşı. Ve siz General, Teddy Sanchez'i bertaraf ettiniz. Şimdi bu, sanıyorum size ortak bir nokta sağlar. Bakın, burada José Dolores'in çok utanca düşmeden açıklayabileceği bir mantığın başlangıcı var.
-  Sizce bunu yapar mı?
-  Siz olsanız yapar mıydınız? Ben mi? Tanrı aşkına Sör William! Hayatta kalmak için her şeyi yapardım. Ama, José Dolores   Hayatta kalmak için bir insan ne yapar bilemezsiniz. Onu deneyene kadar asla bilmezsiniz. Evet, Queimada'yı terk ederse. Ve Antiller'i, General. Ve Antiller'i, Mr. Shelton. Bununla ilgilenir misiniz? Ben bitirdim General. Bu sizin göreviniz.
**
General
 José Dolores’e ne teklif ettiysem gülmeye başladı. Bir şehit daha olacak Sör William. Ya siz, beni mi bekliyordunuz?
Yatmaya gidiyordum. Mümkün olan her şeyi kullandım ve ona çok para önerdim. ve özgürlüğünü tabii ki.
-  Sör William.
Walker:
-  Ben uyumaya gidiyorum.
**
Walker: Görüyor musun Paco? İngiltere'de işte böyle yaparlar. Seni kamp dışına çıkaracağım, atımı alabilirsin. Çok geç olmadan fark etmemelerini sağlayacağım. Pekâlâ, haydi. Fakat José Bir şey kaybetmiyorsun José. Hiçbir şeyden vazgeçmiyorsun. Senden hiçbir şey istemiyorum. Sadece bir daha yakalanmamaya çalış. Haydi, ama fazla zamanın yok. Tanrı’m, be adam, git! Zamanın tükeniyor. Haydi, özgürsün! José, özgürsün. Özgür. Anlamıyor musun? Neden? Ne yararı olur? Ne anlamı var José? Bu bir meydan okuma, belki? Bu bir tür intikam mı? Ama öleceksen eğer ne tür bir intikam bu? Bilemiyorum José! Sadece çılgınlık gibi görünüyor. Neden?
**
José Dolores:
 İngiliz. Ne demiştin hatırlıyor musun? Uygarlık beyazlara ait. Ama hangi uygarlık   ve ne zamana kadar?
**

Altyazı

İşte sizin ada: Queimada.

Küçük Antillerdeki yüzlerce adadan biri.

Buyrun, bakın.

Teşekkür ederim.

Bakın, rüzgâr tarafında gördüğünüzün çoğu yaban kısmıdır.

Şeker plantasyonları ve ana liman kuytu taraftadır.

Burada sadece 5,000 kadar beyaz var.

Nüfusun çoğu siyah veya melezdir.

Siyahlar, doğal olarak, köledirler; sadece çok az bir kısmı   şu veya bu nedenle sahipleri tarafından özgür bırakılmıştır.

Queimada, "yakılmış" demektir.

Gerçekte, Portekizliler burayı aldıklarında   yerlilerin direnişini kırmak için adayı yakmak zorunda kalmışlar.

Ve Yerlilerin tümü öldürüldüğü için Afrika'dan köleler getirmişler;    şeker kamışı tarlalarında çalıştırmak için.

Açıkta gördüğünüz şu büyük, düz, beyaz kayanın adı

"Siyahların Beyaz Mezarlığı;  "  çünkü yolculukta ölen kölelerin cesetleri oraya atılmış.

Derler ki, zavallıların yaklaşık yarısını kaybetmişler.

Oradaki Sıra dışı beyazlık, gerçekten tozdan ileri geliyor gibi;    kayalara işleyen ve onlarla bütünleşen kemiklerinin tozundan.

Hayır, bekle!

Boşaltmadan önce sandıkların sayısını kontrol etmek istiyorum!

İngiliz ha?

Yürü.

Çekil yoldan!

Çantanız sinyor?

Evet.

Pekâlâ.

Al onları.

Hayır, bu bekleyebilir.

Nasıl isterseniz.

Sör William Walker?

Yolculuğunuz iyi geçti mi efendim?

Evet.

Gri yunuslar bizi yol boyu izledi.

Gri yunus, bilirsiniz, hep denizcinin dostu olmuştur.

Ve denizci de doğal olarak, gri yunusun dostu olmuştur.

Çok geç Sör William.

Santiago bütün adamlarıyla birlikte 10 gün önce yakalandı.

Kalede hapis.

Korkarım sadece saatleri kaldı.

Şimdi göreceksiniz.

Kafasını da uçuracaklar.

Biliyorum.

Sonra ibret olsun diye adada dolaştırırlar.

Kocasını tanıyordum.

Kocasını biliyordum.

Onunla hiç karşılaşmadım; ama   Queimada'ya onun için geldim.

Ben Portekizli değilim.

Ben bir dostum.

Anlıyor musun?

Dostlarından biriyle buluşmak istiyorum.

Gerçek dostlarından biriyle.

Başka bir şey istemiyorum.

Fazlasını bilmek istemiyorum.

Birini.

Sadece birini.

Sadece bir.

Bana tüm gereken bu.

Burada lâzım olan cesaret sahibi biri.

Kaybedecek bir şeyi olmadığını bilen; ancak korkmayan biri.

İzle.

Sen, oradaki!

O parayı sana kim verdi?

Onu bana geri ver!

Derhal!

Gördünüz mü?

Gitmeyin Bay Walker.

Siz olmadan hiçbir şey yapılamaz.

Burada iş bitmiş.

Bir şeyin başladığını da sanmıyorum.

Ya Santiago?

Santiago öldü.

Pis, yalancı, kara maymun!

Seni pis hırsız, çantalarımı çaldın, değil mi?

- Evet.

- Peki, şimdi neredeler?

Bilmiyorum.

Artık bilmiyorum.

- Ama onları çaldın, değil mi?

- Evet.

- Doğru, değil mi?

- Evet.

Hayır, doğru değil.

Onları çalmadın.

Onları arkadaşıma verdin, hepsi bu.

Onları kimse çalmadı.

Anlıyor musun?

Evet.

Yani, onları çalmadın mı?

Öyleyse neden çaldığını söyledin?

Ben çaldın dedim diye mi?

Evet, sinyor.

Çünkü beyaz adam ne derse doğrudur, değil mi?

Evet, sinyor.

Eğer annen bir fahişeydi desem   bu doğru olur mu?

Doğru mu?

Annem öldü.

Ama onu tanıyordun, değil mi?

Evet.

O neydi?

Ne olduğunu söyle!

Haydi!

Ne idi?

Haydi, ne idi söyle!

Söyle şunu!

Bir fahişe, sinyor.

Pekâlâ, yanılmışım.

Senin başka biri olduğunu sandım.

Adın ne?

José Dolores.

Al, José.

Unut bunu.

Sadece kötü bir şakaydı.

Haydi.

Gidelim öyleyse!

Pekâlâ, artık sanırım konuşacak bir şeyimiz var.

Hepsi burada mı?

100 milyonluk altın var.

Tüm yapacağımız onları almak.

Elli sana, elli bana.

Kabul ediyor musun?

Buna Kutsal Ruh Bankası derler.

Bak, çok basit.

Bir dış kapı var, sonra büyük bir kapı,    bir iç kapı ve sonra kasa.

Şimdi, sen girer, altını alır, arabaya yükler   ve sana söylediğim köye gitmek için adayı geçersin.

Şimdi, gemi bu.

Bak.

Demek ki, adanın öbür tarafına yelken açacağım, sonra gideceğiz.

Nereye gideceğiz?

- Şey, ben İngiltere'ye; sen, nereyi istersen.

- Afrika bile mi?

Evet, Afrika bile.

Ama neden?

Her neyse, bunu düşünecek zamanın var.

Şimdi, diğer kısım anlaşıldı mı?

Evet.

İçeri girer ve altını alırız.

Ya Portekizliler?

O sırada yapacak başka şeyleri olacak.

Pekâlâ, bu haritayı sana bırakacağım.

Sanırım köy nerede biliyoruz.

Evet.

- Hepsi bu.

- Güzel.

Biraz rom ister misiniz sinyor?

Pekâlâ.

Tamam, romun tadına bakacağım; ama sen de benim viskimi denemelisin.

İşte.

Kutsal Ruh'a ve bankasına.

İngiltere'nin şerefine içeceğiz.

- Afrika'nın şerefine!

- Ve dünyanın!

Hayır.

- Şerefe!

- Şerefe!

Herkese bedava rom!

Herkese yetecek kadar var.

Bugün su yerine neden rom getirdin?

Cennetten mi geldi?

Endişelenme babalık, bugün bayram.

Bu altın pahalıya mâl oldu.

Burada ne yapıyorsun?

Nereye gidiyorsun?

Orada dur.

Orada neyin var?

Haydi, konuş.

Nedir o?

Muz, sinyor.

Başka ne olacak?

Muz ha?

Ya bu ne?

Muz sandığı mı?

Çok ağır muzlar, ha?

Eee, Portekizliler de ölür.

Acele etsen iyi olur.

Ben gemiyle ilgilenirim.

Ama acele et İngiliz.

Evet, burada.

Plantasyon kabaca burada ve yol da bu.

Ve buradaki köy.

Bir eski köle köyü sanıyorum.

Evet, bir haydut köyü.

Liderleri Santiago, tam buralardan idi.

Pekâlâ, her neyse, çok zengin bir köy; çünkü tüm eşyalarımı satın aldılar.

Bakın ve hepsini altın para ile ödediler.

Adada bu kadar zengin çok siyah var mı?

Hayır.

Kaç kişi vardı?

Kabaca, şey  Dört veya beş kişiden fazla değil.

Neden?

Çünkü bu altın Queimada Bankası’ndan çalındı sinyor.

- Yapmayın.

- Evet.

İngiliz!

- Askerler var.

- Evet, onları gördüm.

Gemi?

Orada, askerlerin ardında.

Ya biz?

Silah getirdim.

Ama, sayımız epey az değil mi?

Portekizlileri bizden daha çok sevdiklerini sanmıyorum.

Bakalım, bize yardım etmeye istekli olan   orada birileri vardır belki.

Hayır, kimse sevmediği için öldürülmeyi göze almaz.

Hele bizim paramız için hiç.

Pekâlâ, yine de onlara sor.

Belki yardım ederler.

Üzgünüm, arkadaşlar;    ama Portekizliler geliyor.

Her an burada olabilirler.

Burada olduğu için üzgünüm,   burada, sizin köyünüzde;    ama askerlerin bizi yakalamalarına izin veremeyiz.

Sizce de öyle değil mi?

Belki çoğunuz gitse iyi olur.

Dağlara.

Yaşlıları saklasanız iyi olur,    kadınları ve bebekleri.

Ama eğer   içinizde yaşlı olmayan   kadın olmayan varsa   ve gerçekten erkek iseler   hayatında en az bir kez   Portekizli efendisini öldürmeyi  düşünmüş olan   işte şimdi harekete geçme zamanıdır.

Portekizliler öldürülebilir.

Size kanıtlayacağım.

Tüfek kullanabilir misiniz?

Önce, size doldurmayı öğreteceğim.

Şimdi, bir ölçü barut.

Sonra kenevir.

Bir ölçü kurşun.

Yine, kenevir.

Artık   tüfek hazır.

Yarın, İngiliz.

Burayı sevdim, hoş bir yer.

Ziyafet sonrasına kadar bekle.

Bu askerlerin geri dönmediğini fark eder etmez   başkalarını gönderirler.

Onar veya yirmişer göndermezler.

Kanlı bir katliam olacak.

Altını bu yüzden mi çaldık?

Burada ölmek için mi   yoksa zengin olup   özgür insanlar olarak yaşamak için mi?

Ne diyorsun José?

Altını neden çaldık?

Söylediğin gibi, zengin ve özgür olmak için.

Ya sonra?

Daha ne kaldı?

José,    bunu sevmeye başladın, değil mi?

Hayır, rom daha güzel.

Pekâlâ, diğerlerini çağıracağım.

Gidelim.

Eğer biz gidersek, onlar ölür.

Evet, muhtemelen.

Üzgünüm.

Sen yalnız gideceksin.

Ben burada kalacağım.

Beyler, size bir soru sorayım.

Şimdi, benzetmem biraz uygunsuz görünebilir   ama sanırım konuyla çok ilgili.

Hangisini tercih edersiniz   ve şöyle söyleyeyim, sizce hangisi daha uygun?

Bir eş mi yoksa şu melez kızlardan biri mi?

Hayır, hayır, lütfen yanlış anlamayın.

Tamamen ekonomik açıdan bahsediyorum.

Malın maliyeti nedir?

Malın verimi nedir?

Mal, bu durumda, aşk oluyor.

Saf fiziksel aşk;    çünkü duyguların açıktır ki, ekonomide yeri yok.

Tamamıyla.

Şimdi, bir eş için ev sağlamak lâzım,    yiyecek, elbise, tıbbî bakım, vesaire, vesaire.

Onu tüm yaşam boyunca tutmak zorundasınız;    hatta yaşlanıp da biraz verimsiz hâle gelse de.

Tabii daha çok yaşamak şanssızlığına uğrarsanız cenaze töreni için ödeme yapmak zorundasınız.

Hayır, hayır, gerçek bu.

Beyler, eğlendirici göründüğünü biliyorum; ama bunlar gerçekler, değil mi?

Şimdi, diğer yandan, bir fahişe ile   olay tamamen farklı, değil mi?

Görüyorsunuz onu barındırmak veya beslemek gereği yok,    tabii giydirmek veya onu gömmek de yok, Tanrı’ya şükürler olsun.

Sadece ihtiyacınız varken sizindir o.

Sadece bu hizmet için ona ödeme yaparsınız   ve ona saat başına ödersiniz.

Hangisi beyler, daha önemlidir   ve daha elverişli?

Bir köle mi yoksa ücretli işçi mi?

Hangisini daha elverişli buluyorsunuz?

Yasalarıyla, vetolarıyla, vergileriyle, ticarî tekelleriyle   yabancı egemenliği mi yoksa bağımsızlık mı?

Kendi hükümetinizle, kendi yasalarınızla, kendi yönetiminizle   ve istediğiniz kimselerle ticaret yapma özgürlüğünüzle   sadece uluslararası pazarın fiyatlarının belirlediği şartlarla.

Sadece ticaret özgürlüğü değil Bay Walker.

Sanıyorum çoğumuz için   daha önemli olan ideal nedenler vardır.

Artık bir ulusuz, küçük bir ulus.

Burada doğmuş ve zahmet çekmiş, zorluk çekmiş   üç yüzyıldan fazla sürmüş.

Bir ulus, kökeni Portekiz;    ama artık Portekiz'in bir parçası değil.

Ve artık bir Portekiz sömürgesi olmak istemeyen.

Bunların hepsi çok doğru sevgili Teddy.

İdealler konusunda hepimiz hemfikiriz.

Ama bu fahişe benzetmesi   beni henüz ikna etmedi Bay Walker.

Eğer zenci, köle olmaktan çıkınca işçi olmak yerine   patron olmak isterse ne olur?

Bu konuda tartışmaya devam edersek tam da bu olacak.

Dört ay önce, José Dolores   birkaç düzine adamı ile Sierra Madre'de idi.

Sonra dört veya beş yüz kişi ile Sierra Trinidad'a ulaştı.

Artık binlerce oldular.

Ovalara doğru yayılıyorlar.

Benim fikrime göre hemen harekete geçmezseniz   kendinizi bu isyana uydurmazsanız   süpürülür gidersiniz.

Sonra eski köleleriniz, sizin işçileriniz olacak yerde   sizin patronlarınız olmaz Bay Prada;    ama cellatlarınız olur.

Şimdi, bu meselede benim çıkarlarım ne?

Ve ben kimim?

Çok basit olarak, Britanya Majestelerini temsil ediyorum.

Bir Britanya ajanı, isterseniz.

Fakat gerçekte biliyorsunuz, siz ne istiyorsanız İngiltere onu istiyor.

Ticaret serbestisi ve Latin Amerika'nın tümünde yabancı egemenliğine son verilmesi.

Ama bununla beraber, İngiltere'nin istemediği   ve sanıyorum sizin de istemediğiniz   bu ihtilalin çok aşırı sonuçlara varmasıdır.

José Dolores ve Toussaint L'Ouverture gibi insanlar   belki bir durumu ateşlemek için gereklidirler;    ama sonra, örneğin Haiti'de olduğu gibi, çok tehlikeli olurlar.

Evet, burada bir haklılık payınız var.

Öyleyse beyler, görebileceğiniz gibi   sanırım çıkarlarımız çakışıyor, en azından şu an için   gelişme ve uygarlık ile de çakışıyor.

Ve buna inananlar için önemlidir bu.

Ya siz?

Buna inanır mısınız Bay Walker?

Evet Bay Prada, inanırım.

Zamanı geldi.

Bunu nasıl yapacağım bilmiyorum Sör William.

Evet, ilk defasında hep öyle gelir;    ama göreceksiniz aslında oldukça basittir.

Sadece bir an sürer.

Çok basit bir an ve biter.

Haydi.

İleri, beni izleyin!

Acele edin!

Dışarıya çıkın, kendinizi gösterin.

Bir şeyler söyleyin.

Yaşasın Queimada.

Yaşasın Queimada!

Özgürlük!

Özgürlük!

İngiliz!

İngiliz, ne zaman geri döndün?

Ben mi?

Hiç gitmedim.

Hep buradaydım.

Burada mı?

Ya gemi?

Hiç olmadı.

Ya altın?

Bankaya döndü.

Tabii ve ben hâlâ bir hamalım.

Her şey eskisi gibi ha?

Eğer sana söyleseydim José, bir ihtilal başlatmanı   beni anlamazdın.

Bir banka soymak evet, bu mümkündü.

Önce, kendini korumak için öldürmeyi öğrendin.

Ve sonra diğerlerini korumak için öldürmek zorunda kaldın.

Ve arkası kendiliğinden geldi.

Ya sen?

Sen ne elde ettin?

Hiçbir şey.

İngiliz Donanması’ndan maaş.

Oldukça mütevazı bir maaş.

Ya İngiltere, onun payı ne bunda?

Portekiz İngiltere'nin düşmanıdır   ve İngiliz gemileri Queimada Limanı’nda olmasalardı   Portekizliler şimdiden geri gelmiş olurlardı.

Ve kaç İngiliz gemisi var?

Çok hırslı olma José.

Hayır, sadece sordum.

Ramón, Pedro, Andrés, artık yeter.

Kasabada dans edersiniz.

Burada kamp kursan iyi olur José.

Daha iyi olur.

Ama onlar savaştı, acı çekti ve kazandı İngiliz.

Şehre gitmeye hakları var.

Şey, bunun için çok zamanları olacak, dünyadaki tüm zamanları.

Beyler, General José Dolores'i takdim etmek istiyorum.

Bay Prada.

Augusto Anguilar.

Fernando Gabriella.

General Dolores'i takdim etmeme izin verin Bay Teddy Sanchez.

Burada başkentteki isyanı yönetti.

Valiyi o öldürdü   ve artık yeni geçici hükümetin başkanı o;    ilk işi, köleliği kaldırmak oldu.

General, size hayranız.

Yardımlarınız paha biçilmez oldu.

Teşekkür ederiz.

Geçici hükümet adına   sizi bir anayasa teklifi için bizimle görüşmeye davet ediyorum.

Beyler, buyurun.

Evet, bu valinin koltuğuydu.

Tanrı seni korusun José Dolores.

Teşekkür ederim.

Evet, baylar, benimle konuşmak mı istediniz?

İşte buradayım.

Pekâlâ, buraya gelin.

Haydi, baylar.

Konuşacağız;    ama sizi uyarıyorum, açık konuşun.

Hükümetiniz geçici.

Evet, benim kampım da.

Halkım oyalanmayacak.

Hayır.

Hayır.

Hayır, hayır ve hayır.

Bir aydır "hayır" diye cevap veriyorsunuz.

Neden bir şey önermeyi denemiyorsunuz General?

Piçler!

Bağışlayın General; ama sizinle konuşmalıyım,    ikimizin de ülkelerini ilgilendiren acil bir konu hakkında.

Queimada'nın tüm şekeri depolarda çürüyor.

Öyleyse?

Ancak aramızda bir ticarî anlaşma bu durumu değiştirebilir.

Öyleyse?

Artık geçici hükümet yok.

Kiminle pazarlık edebilirim?

Anlaşmayı kim imzalayacak?

Size sormam tavsiye edildi.

Kim tavsiye etti?

Ben ettim.

Ona ben söyledim.

İngiltere bile sonsuza kadar bekleyemez.

Ama şekeri sadece İngiltere almaz.

Hayır ve onu sadece Queimada satmaz.

Avrupa'da şimdiden şeker pancarından çıkarılmaya başlandığı gerçeğinden bahsetmesek de.

Bunu biliyor muydunuz General?

Ve Queimada artık şeker satmasa?

Bu insanlar nasıl yaşar?

Kararınızı geciktiremezsiniz General.

Rekabet her gün artıyor.

En son ham şeker pazar fiyatını biliyor musunuz?

10 ve 11 ham şeker, bir ay öncesine kadar   pound başına 7.

65 ile 8 sent arasındayken   son açılışta, fiyat verilmedi.

Rafine şeker, sekiz bir çeyrek, üç çeyrekten, yaklaşık, yarım aşağıda.

12 numara, bu kategori, sağlam açılış yapmadı.

Rafine, 96 derecede polarize ve lot 60 açılışta fiyat bile verilmedi.

Bu kadar yeter.

Çık dışarı!

Ama General  Beni yalnız bırak.

Her şey apaçık ortada.

Halkımı iknâ etmekte özellikle iyiyimdir   ve siz efendim, sorumlu bir devlet adamının tüm niteliklerini taşıyorsunuz.

Git buradan!

Ve uzak dur!

Ramón, beyazları dışarı çıkar!

Hepsini!

Adanı kim yönetecek José?

Sanayini kim çalıştıracak?

Ticaretini kim yapacak?

Hastaları kim tedavi edecek?

Okullarında öğretim verecek?

Bu adam mı?

Yoksa şu adam mı?

Yoksa diğeri mi?

Uygarlık basit bir şey değildir José.

Bir gecede sırlarını öğrenemezsin.

Bugün uygarlık beyaz adama ait   ve onu kullanmayı öğrenmelisin.

O olmadan, ileri gidemezsin.

Ama nereye gitmek İngiliz?

Sen de uzaklaşsan iyi olur.

İşte José!

Güney barikatına 10 kişi daha lâzım.

Pedro, onlarla git.

Acele!

Benimle ana kapıya on beş kişi gelsin.

Beyazlara benim gideceğimi söyleyebilirsin.

Adamlarımın silahlarını bırakacaklarını söyle.

Plantasyonlara dönecekler.

İngiltere sevinecek İngiliz.

Sadece İngiltere değil José.

O kadar tehlikeli mi oldum?

Evet.

Kendi halkın için bile José.

Pekâlâ, artık değilim.

Ama beyaz adamlara söyleyebilirsin.

Arkadaşlarına söyle.

Onlar arkadaşlarım değil José.

Pekâlâ, fark etmez.

Onlara söyle, "Dikkatli olun".

Çok dikkatli.

Şeker satmayı bilebilirler; ama kamışı kesen biziz!

Hayır, teşekkür ederim.

Hayır, hayır.

Çantanız sinyor?

Bir general çanta taşımaz.

Ama bir dostu için taşır.

Pekâlâ José.

Haydi.

José, ne yapacaksın?

Ya sen?

Çin Hindi diye bir yer duyduğunu sanmıyorum.

İşte, beni oraya yolluyorlar.

Öyleyse, Çin Hindi’ne!

Kamışı kesenlere.

Doğru.

Yoksa çayın için şeker olmaz.

Ve dünyada hiç kimse çayını şekersiz içmek istemediği için   dünyanın ileri gelen şeker şirketlerinin işleri artmaya devam etti.

Burası Londra Borsası.

10 yıl geçti.

Şeker şirketlerinin hisseleri değerlenmeye devam ediyor.

Şirketler birleşiyorlar ve ekonomik güçlerinin artmasıyla   daha da güçleniyorlar.

Böylece, plantasyonlarda kanun ve düzeni bizzat ele alabiliyorlar.

Doğal olarak, amaçları bu iş için   mevcut en yetkin uzmanları çalıştırmak.

"Empire Club".

Buraya bakalım.

Farklı biriydi.

Sör William?

Sör William Walker.

Önce, donanmadan ayrıldı.

Ve sonra, bakalım  İşte burada.

7 Mayıs 1841, bu kulüpten atılmış.

Ne?

Atılmış mı?

Evet.

Kurallarımızı çiğnemiş.

Size söyledim, farklı biriydi.

Ne şanssızlık.

Bir adres bıraktı mı, belki de?

Evet.

21 White Dock Sokağı.

Çok kötü bir bölge olduğunu belirtmeliyim.

Devam etmek ister misiniz?

Sör William Walker?

İzin verin.

Henry Thompson.

Bu Jack Martin.

- Tanışmak güzel, efendim.

- Bir zevk.

İzlemesi zor birisiniz Sör William.

Sizi bulmaya çalışırken Avrupa'nın yarısını dolaştık.

Bu oldukça onurlandırıcı.

Size ihtiyacı olanlar var.

Şey, sizi temin ederim benim onlara ihtiyacım yok.

Ne yazık.

Burada sizin için büyük miktarda para var efendim.

Ne istiyorsunuz?

Tam olarak bilmiyoruz.

Ama Antiller ve şeker kamışı ile ilgili gibi görünüyor.

Şeker kamışı.

Bay Başkan.

Bay Shelton.

Pekâlâ, birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz değil mi?

Kabaca 10 yıl.

Hayır, hayır, tam olarak 10 yıl, değil mi?

On yıl önce, Britanya Donanması için çalışıyordum.

Artık Antiller Kraliyet Şeker Şirketi için çalışıyorum.

Bugün eski danışmanımız yetkinlikle temsil ediyor onu.

Her ikimiz de işverenlerimizi değiştirdik.

Bununla beraber donanma onayını verdi.

Ve böylece, şimdi burada   askerî danışman olarak bulunuyorum.

Queimada hükümetinin davetiyle   ve Antiller Kraliyet Şeker Şirketi tarafından maaşım ödenerek   ve Majestelerinin hükümetinin yetkilendirmesiyle.

Umalım ki tavsiyelerim bu kadar çok güvene lâyık olur.

General Prada, son 10 yılın olayları üstüne beni bilgilendirdi.

Şimdi en önemli gerçekleri özetlemek istiyorum.

13 Mayıs 1845,    José Dolores isyancı ordusunu dağıtmayı kabul etti.

Queimada'nın bir cumhuriyet olduğu açıklandı   ve Bay Teddy Sanchez onun ilk başkanı.

7 Mart 1847,    Queimada Cumhuriyeti Antiller Kraliyet Şeker Şirketi’ne 99 yıllığına   şeker plantasyonlarını işletme hakkını verdi, yenilenebilir olarak.

Neden Kraliyet Şeker Şirketi’nin   Queimada'ya karşı sorumluluklarından bahsetmiyorsunuz?

Çünkü Bay Başkan, problemin önemli yanı bu değil.

Ve önemli şeyler değil mi,    şirketim şimdiden bir hastane ve 50 mil yol yaptı?

Hayır Bay Shelton, önemli olan Kraliyet Şeker Şirketi   uygulamada tüm Queimada ekonomisini kontrol ediyor.

Bu arada Queimada hükümeti, uygulamada hiçbir şeyi kontrol etmiyor.

Unutuyorsunuz Sör William,    buraya bir isyanı bastırmak için geldiniz,    hükümet politikalarımızla meşgul olmanız için değil.

Evet, şey, bu politikalar olmasa   bir ihtilal de olmazdı Bay Başkan.

23 Şubat 1848,    şekerkamışı kesicileri şehre girerler, ateşe verirler   ve dükkânları yağmalarlar.

Ordu müdahale etmek zorunda kalır.

32 ölü ve 100 yaralı.

Adanın çeşitli yerlerinde başka ayaklanmalar çıkar.

José Dolores ihtilali üstlenir   ve çeşitli zaferler kazanan yeni bir ordu örgütler.

Üç ay sonra, İngiltere müdahale eder.

Şimdi, ne yapmamı istiyorsunuz?

José Dolores ile anlaşmanızı.

Veya ondan kurtulmamıza yardım etmenizi.

Hükümetimiz görüşmek istiyor Sör William.

Ve sadece tek çözüm olduğu için değil; ama en iyisi olduğu için.

Bunu kimse sizden daha iyi yapamaz.

- Bunu bir kez yaptınız.

- On yıl önce.

Durum aynı.

Evet, ama problem farklı.

On yıl uzun bir zaman.

Çok uzun bir zaman olabilir.

Öyle de olsa, sadece 10 yıl.

Hayır, sadece açıklamak isterim beyler,    sıklıkla, bir tarihsel dönemle diğeri arasında   10 yıl, bütün bir yüzyılın çelişkilerini   göstermek için yeterli olabilir.

Ve sıklıkla fark etmek zorunda kalırız   kararlarımız ve yorumlarımız   ve hatta umutlarımız bile, yanlış çıkmış olabilir.

Yanlış, hepsi bu.

Çıkarlarımız çakışmıyor mu demek oluyor bu?

Evet, çıkarlarımız çakışıyor.

Kraliyet Şeker bana iyi para veriyor.

Ya fikirlerimiz?

Şu andaki fikirlerim bir şeyin nasıl yapılacağı ile ilgili,    neden yapılması gerektiğiyle ilgili değil.

Pekâlâ, hangi temel üzerinde konuşacağız?

Tüm yurttaşlar için eşit haklar, daha iyi ücret ve bir genel af.

Bu görüşme için iyi bir temel mi?

Hayır, ama daha fazlasını önerebileceğinizi sanmıyorum;    eğer hükümeti ve Queimada plantasyonlarını bırakmayacaksanız.

İnanıyorum ki başaracaksınız.

Ve siz de buna inanıyorsunuz.

Değil mi Sör William?

Şey, bekleyip José Dolores neye inanıyor görmeliyiz.

Sen, oradaki.

Bekle!

Nedir, sinyor?

- Şuradaki.

Onu buraya getir.

- Bu mu?

Hayır, hayır, dördüncüsü.

Hayır.

Sana söyledim, dördüncüsü.

Bir, iki, üç, dört, bu.

Haydi.

Ellerini indir.

Pekâlâ, hiç değilse bugün ölmeyeceksin.

Bu seni mutlu ediyor mu Martino?

Beni hatırlamıyorsun değil mi?

Pekâlâ, bu uzun zaman önceydi.

Martino!

Ateş etme!

Martino, aptal olma!

Ateş etmeyin, o bize canlı lâzım.

Şimdi, José Dolores der ki   ülkemizde olan uygarlıksa   beyaz adamın uygarlığı   o zaman uygar olmasak daha iyi olur;    çünkü nereye gideceğini bilmek ve nasıl gideceğini bilmemek   nasıl gideceğini bilmek ve nereye gideceğini bilmemekten iyidir.

- Ve sonra?

- Ve sonra, José Dolores der ki   bir insan diğeri için çalışırsa ona işçi bile dense   bir köle olarak kalır.

Ve hep öyle kalacaktır.

Çünkü plantasyonlara sahip olanlar vardır   ve sahipleri için kamış kesecek palası olanlar vardır.

- Ve sonra?

- Ve sonra, José Dolores der ki   kamış yerine kafa kesmeliyiz.

- İşte güzel bir program.

- Evet.

Pekâlâ öyleyse, José'ye söyle buluşmalı ve bu problemi görüşmeliyiz.

Nerede ve ne zaman isterse.

Anladın mı?

Evet.

Martino, ona söyle   her durumda onu görmekten mutlu olacağım.

Martino,    bunu José Dolores'e ver.

Benden olduğunu söyle.

Neden buradasın?

Neden diğerleriyle birlikte Sierra Madre'de değilsin?

Neden?

Yüzbaşı!

Şimdi beyler, şunu anlayalım.

Eğer José Dolores'i   bertaraf etmeyi başaracaksak ondan daha iyi olduğumuzdan değil   veya ondan daha cesur olduğumuzdan değil; sadece daha çok silahımız olduğundan   ve ondan daha çok adamımız olduğundandır.

Ve şunu da anlamalıyız ki asker ya maaşını kazanmak için   ya da ülkesi onu zorladığı için savaşır.

Ama diğer yandan gerilla, bir fikir için savaşır.

Ve bu yüzden   20, 30, 50 kez fazla üretebilir.

Anlaşıldı mı?

Hayır Sör William, katılmıyorum.

Hayır mı?

Pekâlâ, sanırım bu oldukça basit bir hesap.

Bir gerillanın kaybedecek neyi vardır, yaşamı dışında?

Halbuki siz General, kaybedecek çok şeyiniz var.

Eş, çocuklar, ev, kariyer, birikimleriniz   şahsî zevkler ve özel amaçlar   ve bu utanılacak bir şey değil.

Sadece bu böyle işte.

Şimdi, bilgilerinize göre, José Dolores'in 100'den az adamı var,    az silahı, çok az cephanesi; teçhizatı hiç yok.

Ama sizin yüzlerce askeriniz ve modern silahlar ve ekipmanınız var.

Ama yine de altı yıldır, onu yenemediniz.

Neden?

Çünkü üsleri burada Sierra Madre'de.

Ve Sierra Madre'de, yaşama imkânı yok.

Ağaç yok, ot yok   ve hayvan olarak sadece engerekler ve akrepler var.

Ama yine de, son altı yılda   gerillalar karargâhlarını buraya kurdular.

Görüyorsunuz, orada, bu dağların zirvelerinde   bir avuç küçük köy var.

Şimdi, bunlar yoksul insanlar   insanlık dışı yaşam standartlarında ve onların da kaybedecek şeyi yok.

Gerillalar onların tek umutları.

Şimdi bu köylüler, gerillaların ayakta kalmasını sağlayan köklerdir.

Kesilmeliler.

Ateşten çıkıp geldiler, çıplak   alevlerle kaplı, şeytanlar gibi.

Nehri buradan geçtiler  Sierra Trinidad bataklıklarından.

Şimdi buradalar.

Bu bölgede beş köy var.

Beş.

Yarın yine başlayacağız.

Bu trajedinin sorumlusu biz değiliz, bunu iyi biliyorsun.

Bu savaşı José Dolores istedi.

Ama hükümet size söz veriyor yakında bu savaş bitecek.

Barış gelecek.

Ve düzen yeniden kurulacak.

Ve geri dönebileceksiniz;    evlerinize ve işlerinize.

Biraz daha inancınızı koruyun.

Acılarınızı hafifletmek için her şeyi yapacağız.

Size yalvarıyorum yurttaşlarım, beni dinleyin.

Bana inanın.

Bize güvenin.

Ve şimdi, size ekmek dağıtılacak.

Bizzat Başkan Sanchez tarafından size gönderildi.

Yerinizde kalın!

Ekmek.

Bay Başkan.

Hayır!

Ateş etme!

Ateş etme!

General, ordunun komutasını tekrar almanızı istiyorum sizden.

Bundan sonra, bizzat bana danışacaksınız   savaşla ilgili her karar ve bir barış ihtimali konusunda.

Ve Sör William Walker?

İngiltere'ye geri dönecek.

Ama Kraliyet Şeker Şirketi, Bay Başkan.

Kraliyet Şeker bize bağımsızlığımız için yardım edecekti;    tam tersi değil.

Hep José Dolores var.

Kim bilir?

Eğer Kraliyet Şeker olmasaydı bir José Dolores olur muydu?

Kim bilir General?

Girin.

Merhaba Teddy.

Benimle konuşmak mı istedin?

Sör William Walker, Queimada Hükümeti adına   Bay Teddy Sanchez, Queimada halkı adına   sizi tutukluyorum.

Sanırım söylenecek her şeyi söyledik.

Queimada yurttaşları,    özel askerî mahkeme   eski Başkan Sanchez'i vatana ihanetten suçlu buldu.

Yurttaşlar, yeni hükümete bağlılığınızı belirtmeniz görevinizdir;    kahraman ordumuza ve cömertçe yardımımıza gelen   İngiliz askerlerine.

Queimada yurttaşları,    José Dolores'in haydutları yok edileceklerdir.

Sevgili ülkemize yeniden barış gelecektir.

İmza, General Alfonso Prada, geçici hükümet başkanı.

İkinci batarya, ateş!

Dördüncü batarya, ateş!

Üçüncü batarya, ateş!

Dördüncü batarya, ateş!

Birinci batarya, ateş!

İki, ateş!

Üç, ateş!

Ellerinizi havada tutun!

Bu torbada ne var?

Hemen boşalt, haydi.

Silahın var mı?

Sen oradaki, ellerini havada tut!

Şuna bir bakalım.

Kaç tane saydın?

On altı, bununla birlikte.

Başka olduğunu sanmıyorum.

Artçı muhafızları olmalılar.

Aşağı inip bir bakalım.

Böylece plantasyonları kalmadı, hepsi yakılıp yıkıldı.

- Yeniden kalkacaklardır.

- 10 yıl sonra Sör William.

İyi, onları sömürmek için 89 yılınız daha var.

Yenilenebilir.

Sözleşmenizde yok mu bu?

Sizin sözleşmeniz bizim çıkarlarımızı koruyacağınızı belirtiyor.

Bunun yerine, onları yok ediyorsunuz.

Pekâlâ, kâr mantığı budur, değil mi sevgili Shelton?

Para kazanmak için yaparsınız.

Ve kazanmaya devam etmek için   veya daha fazlası için bazen yok etmek gerekir.

Evet, sanırım bu belki de kaçınılmaz.

Öyleyse neden bunu daha önce söylemediniz?

- Evet, neyi söylemedim?

- İşin nerede biteceğini?

Size söylediğim gibi   José Dolores'in sonunun gelmesiyle.

Bu fiyata, artık bu kârlı değil.

Bedeli ödeyen siz değilsiniz; hatta Kraliyet Şeker de değil.

Onu hatırlıyor musunuz?

İşte Tin-Tin de burada, eskilerden biri.

Ama José Dolores yok.

Sen de üzüldün mü?

Hayır.

Onu böyle bulmak istemezdim.

Peki, bunu daha önce düşünebilirdin.

Hayır söylediğim, José Dolores yaşadığı sürece  İşim var ve iyi bir maaş.

Sizin için de öyle değil mi?

Hayır, tam tersi, ben götürü bir fiyata çalışıyorum.

Londra'ya rapor vermeliyim.

Bunu yapın Bay Shelton.

Onlara durumu anlatacağım.

Evet, umarım.

Adanın tamamen yakıldığını onlara bildirmeliyim   ve José Dolores'in kuşatmamızı yine yardığını.

Onlara söyleyin bunu Bay Shelton.

Ve benim midemi bulandırdığınızı da söyleyin.

Sör William!

Bu adanın ismi neden Queimada biliyor musunuz?

Çünkü zaten bir kez yakıldı ve neden biliyor musunuz?

Çünkü o zaman bile, halkın direnişini yenmenin tek yolu idi   ve ondan sonra Portekizliler, adayı huzur içinde sömürdüler;    yaklaşık 300 yıl boyunca.

Evet, ama ben sadece  Bilirsiniz yangın denizi geçemez; çünkü söner.

Ama bazı haberler, bazı fikirler gemi mürettebatı ile yolculuk eder.

Kraliyet Şeker'in kaç ada üzerinde imtiyazları var bir fikriniz var mı?

Bilmelisiniz.

Ve en ufak bir fikriniz var mı José Dolores örneği bu adalara ulaşırsa   işverenlerimize ne olur?

Sinyor?

Bay Shelton, ben  Bilmiyorum, tam olarak   burada ne yaptığımdan emin değilim.

Para önemlidir, ama yine de   sizinkine kıyasla maaşım düşük.

Dolayısıyla, daha az önemli.

Yaptığım şeyi neden yaptığımdan da emin değilim.

Belki sadece zevk için.

Ya da belki   başka bir şey yapamadığım için.

Belki yapacak başka şeyim yok; ama bildiğim, bir şey yapmaya çalışırken   onu iyi yapmaya çalışırım.

Ve onu net olarak algılayıp sonuna kadar giderim.

Anlıyor musunuz?

Borazancı.

Borazancı geldi efendim.

Borazancı, ateşkes çal.

İşte, bu José Dolores.

Askerlerin koştukları yerde.

Onu görüyor musunuz?

Evet.

Güzel bir örnek, değil mi?

Yani, örnek bir hikâye.

Başta bir hiçti.

Bir hamal, bir su taşıyıcı.

Ve İngiltere onu bir ihtilal lideri yaptı   ve artık ona hizmet etmediğinde onu bir kenara attı.

Ve aşağı yukarı   İngiltere’nin ona öğrettiği   fikirler adına tekrar isyan ettiği zaman   İngiltere onu yok etmeye karar verdi.

Bu bir küçük başyapıt değil mi sizce?

Ve siz de yazarısınız Sör William.

Hayır, sadece aleti.

Daha hızlı.

Hayır, yangının her şeyi yok ettiği doğru değildir.

Her zaman biraz yaşam kalır.

Ama sonunda, bir ot  Peki beyaz işgalciler nasıl kazanıyor?

Nasıl oluyor da sonunda kazanıyor?

Bizden biri hep kalacak.

Sonra başkaları da doğacak.

Ve bu başkaları da, anlamaya başlayacak.

Sonunda, siz de anlayacaksınız.

Ve beyazlar sonunda, size de kızacaklar.

Çevresi kuşatılınca beyaz canavar daha da delirir   ve beyaz canavar son bir kez kaçacak.

Tüm adada takip edilecek ve avlanacak;    bizzat kendisinin yaktığı büyük ateşlerden birine düşene kadar.

Ve bu ölmekte olan canavarın inlemeleri bizim ilk özgürlük çığlığımız olacak.

Bu adanın çok, çok uzağından duyulacak.

Haydi hazırlanın, geri dönüyoruz.

Savaş kaçınılmazdır José.

Şükürler olsun sen ve ben hayatta kaldık.

Biliyorsun, birinin kaybetmesi kaçınılmaz.

Bu olayda, kaçınılmaz olarak sen idin.

Aksi hâlde, ben nasıl kazanabilirdim?

Görüyorum ki her şeyi kaybetmişsin, konuşma gücünü de.

Onu bağlayın!

Aa, bakıyorum artık içmiyorsun, öyle mi?

Susamadığına emin misin?

Bütün gün konuşmaktan boğazının kurumasını beklerdim.

Yürümen için bir neden görmüyorum.

At sırtında da sessiz kalabilirsin.

Asker, esire atını ver!

Gitmeliyiz General.

Ne bekliyorsun?

Git onu getir!

Şimdi beni dinle, kara maymun seni!

Beni dinle!

Bu savaşı ben icat etmedim.

Ve dahası bu kez, başlatmadım bile.

Ben buraya geldiğimde siz birbirinizi doğruyordunuz zaten.

Teşekkür ederim.

Ama yine de er veya geç, beni öldürecekler.

Belki de değil General.

Belki yaşamana izin verirler.

Eğer yaşamama izin verirlerse onlar için uygunu bu demektir.

Ve bu onlara uygun ise benim için ölmek uygundur.

Neden?

Çünkü avcı, sadece bir tuzakçı istediğinde   veya yerine avlanması için, şahinin yaşamasına izin verir.

Hayatta bırakılır; ama bir kafesin içinde.

Ama bir süre sonra, belki seni serbest bırakırlar.

Hayır, küçük asker.

Bu iş öyle olmaz dostum.

Eğer biri sana özgürlük verirse bu özgürlük değildir.

Özgürlük senin, sadece senin, elde etmen gereken bir şeydir.

Anlıyor musun?

Pekâlâ, bir gün anlarsın; çünkü üstünde düşünmeye başladın bile.

Evet, şimdi sadece ona ne yapılacağına karar vermek kaldı.

Pekâlâ, bakalım, boğma mengenesini kullanamayız tabii.

Fazlaca Portekiz'i hatırlatır.

Onu ya vururuz, Teddy Sanchez gibi  veya İngiltere'de yaptığınız gibi asarız.

Her şey düşünüldüğünde, asmak daha iyi.

Daha ağırbaşlı olur.

- Daha kesin.

- Doğru.

Doğru.

Ama bakın, bir fikir için savaşan bir insan bir kahramandır.

Ve öldürülen bir kahraman bir şehit olur   ve bir şehit derhal bir efsane olur.

Bir efsane bir insandan daha tehlikelidir; çünkü bir efsaneyi öldüremezsiniz.

Katılıyor musunuz Shelton?

Yani, Antillerde onun hayaletinin dolaştığını düşünün.

Efsaneleri ve şarkıları düşünün.

Ordular olacağına şarkı olsun.

Şarkı olacağına sessizlik olsun.

Ve bu?

İhanet eden bir kahraman çok geçmeden unutulur.

Pekâlâ, bakalım ihanet etmeye istekli mi?

Şimdi düşünelim, José Dolores kime karşı ayaklandı?

Teddy Sanchez'e karşı.

Ve siz General, Teddy Sanchez'i bertaraf ettiniz.

Şimdi bu, sanıyorum size ortak bir nokta sağlar.

Bakın, burada José Dolores'in çok utanca düşmeden açıklayabileceği   bir mantığın başlangıcı var.

Sizce bunu yapar mı?

Siz olsanız yapar mıydınız?

Ben mi?

Tanrı aşkına Sör William!

Hayatta kalmak için her şeyi yapardım.

Ama, José Dolores  Hayatta kalmak için bir insan ne yapar bilemezsiniz.

Onu deneyene kadar asla bilmezsiniz.

Evet, Queimada'yı terk ederse.

Ve Antiller'i, General.

Ve Antiller'i, Mr.

Shelton.

Bununla ilgilenir misiniz?

Ben bitirdim General.

Bu sizin göreviniz.

Gülmeye başladı.

Bir şehit daha olacak Sör William.

Ama siz, beni mi bekliyordunuz?

Yatmaya gidiyordum.

Mümkün olan her şeyi kullandım ve ona çok para önerdim   ve özgürlüğünü tabii ki.

Sör William.

Görüyor musun Paco?

İşte böyle yaparlar.

Seni kamp dışına çıkaracağım ve sen de atımı alabilirsin.

Çok geç olmadan fark etmemelerini sağlayacağım.

Pekâlâ, haydi.

José.

Bir şey kaybetmiyorsun José.

Hiçbir şeyden vazgeçmiyorsun.

Senden hiçbir şey istemiyorum.

Sadece bir daha yakalanmamaya çalış.

Haydi ama fazla zamanın yok.

Tanrı’m, be adam, git!

Zamanın tükeniyor.

Haydi, özgürsün!

José, özgürsün.

Özgür.

Anlamıyor musun?

Neden?

Ne yararı olur?

Ne anlamı var José?

Bu bir tür intikam mı?

Ama öleceksen eğer ne tür bir intikam bu?

Bilemiyorum José!

Sadece çılgınlık gibi görünüyor.

Neden?

İngiliz.

Ne demiştin hatırlıyor musun?

Uygarlık beyazlara ait.

Ama hangi uygarlık   ve ne zamana kadar?

Çantanız sinyor?

Çanta, efendim?

 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar