Print Friendly and PDF

Na'at-ı Nebi salla'llâhü aleyhi ve sellem

Bunlarada Bakarsınız

 


— Peygamber Efendimizin annesi Hazret-i Âmine Vâlidemiz’in dünyadan göçerken Peygamberimize söylediği birkaç kıymetli söz —

Ma’sum çocuk!

Seni vedia-i İlâhî olarak bırakıp gidiyorum,

Rabbim seni mes’ut ve mebrûk buyursun!

Validenin gaybubetiyle me’yus olma!

Ey bir rü’yânın kurbanı olacakken

Lûtf-i İlâhî sâye sinde, fidye-i necât ile

Pençe-i cellâd-ı ecelden yakayı kurtaran

Abdullah’ın o ma’sum yavrusu!

Eğer düşlerim doğru çıkacak olursa

Sen bütün ins ü cinne gönderilecek bir Peygambersin!

Helâl ve harâmı bildirmeğe,

Bütün hakikatleri çerçevelemeğe

Ve ceddin İbrâhim aleyhisselâmm dîni

İslâmiyet! ihyâyâ memursun!

Çünkü Allah, İbrâhim Aleyhisselâm gibi seni de,

Putlardan ve puta tapanlara uymaktan 'korumuştur!

Her yaşayan ölür,

Her yeni eskir,

Her yaşlı göçer,

Ben de öleceğim.

Fakat senin gibi temiz

Bir vekil bırakacağım için

Adım aslâ ölmeyecek!

Hazret-i Âmine Hatun

(Vefatı: 577)

NA’T

Senin aşkın kamu derde

Devâdır yâ Resûlallah

Senin katında hacetler

Revâdır yâ Resûlallah

Senin nûrun gören gözler

Ne ay gözler ne yıldızlar,

Nurundan gece gündüzler

Ziyâdır yâ Resûlallah

Dilinden açılır güller

Sözünden bal ve şekkerler

Senünde hasta gönüller

Şifâdır yâ Resûlallah

Habibsin pâdişâhlara

Tabibsin derd ü ahlara

Şefâatın günahkâra

Anâdır yâ Resûlallah

Ay ü güneş yedi yıldız

Seni öğer kamu düpdüz

Senin sözünden ayrık söz

Hatâdır yâ Resûlallah

Hased kılır sana iblis

Zehî ahmak olur telhis

Seni sevdiğiçin îdris

Âlâdır yâ Resûlallah

Ururlar nevbetin dâim

Bu beş vakt sünnetin kaaim

Gelirse honuna her kim

Salâdır yâ Resûlallah

Mübârek türbesi yerde

Dolu nûr ile perverde

Veli rûhun feleklerde

Ayândır yâ Resûlallah

Makaamın Kâ’be-i Zemzem

Hemîşe kaaim ü muhkem

Hızır ümmetine her dem

Sakadır yâ Resûlallah

Şeyyad-ı Hamza ol şahdan

Diler kim kurtula ahdan .

Seni medh etmek Allahdan

Atâdır yâ Resûlallah

Şeyyad Hamza (XIII. yüzyıl)

İLAHİ

Dün gece kardaşlar bana düşümde

Bir yeşil bayraklı Sultan göründü

Gözümün gördüğün söylerim size

Bir yeşil bayraklı Sultan göründü

Sancağın, kaldırıp şöyle yürüdü

Yüreğim içinde yağım eridi

Muhammed’in nûru arşı bürüdü

Bir yeşil bayraklı Sultan göründü

Sancağı ağ idi döndü yeşile

Uyandım kendimi döğdüm taş ile

Ey Allahım yine göster düş ile

Bir yeşil bayraklı Sultan göründü                   \

Derviş Yunus dâim Allaha tapar

Yapmayanlar doğru yolundan sapar

Ey Allahım bizi onlarla kopar

Bir yeşil bayraklı Sultan göründü

Yunus Emre (Ölm, 1307) i

İLÂHİ

Araya araya bulsam izini  

İzinin tozuna sürsem yüzümü

Hak nasîb eylese görsem yüzünü

Yâ Muhammed canım arzular seni

Bir mübârek sefer olsa da gitsem

"  Kâbe yollarında kumlara batsam

Hub cemâlin bir kez düşte seyretsem

Yâ Muhammed canım arzular seni

Arafat dağıdır bizim dağımız

Orda kabul olur bizim duâmız

Medine’de yatar Peygamberimiz

Yâ Muhammed canım arzular seni

Yûnus metheyledi seni dillerde

Sevilip durursun hep gönüllerde

Ağlaya ağlaya gurbet ellerde

Yâ Muhammed canım arzular seni

Yunus Emre

NA’T

Canım kurban olsun senin yoluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed -

Şefâat eyle bu kemter kuluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Mü’min olanların çoktur cefâsı

Âhirette olur zevk ü safâsı

On sekiz bin âlemin Mustafâsı

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Yedi kat gökleri seyrân eyleyen

Kürsi’nin üstünde cevlân eyleyen

Mi’râcmda ümmetini dileyen

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Âşık Yunus n’eder dünyâyı sensiz

Sen Hak Peygambersin şeksiz gümansız

Sana uymayanlar gider iymansız

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Yunus Emre

**********

Hak yarattı âlemi

Aşkına Muhammed’in

Ay ve günü yarattı

Şevkine Muhammed’in

Ol dedi oldu âlem

Yazıldı levh ü kalem

Okundu hatm-i kelâm.

Şanına Muhammed’in

Hep erenler geldiler

Dergâha yüz sürdüler

Zikr-i tevhîd ettiler

Nûruna Muhammed’in

Veysel Karânî kazandı

Âhir yine özendi

Sekiz uçmak bezendi

Aşkına Muhammed’in

 

NA’T

Feriştehler geldiler _

Saf saf olup durdular

Beş vakt namaz kıldılar

' Aşkına Muhammed’in

Havada uçan kuşlar

Yeşerip dağ ve taşlar

Yemiş verir ağaçlar

Aşkına Muhammed’in

İmansızlar geldiler

'Ondan îman aldılar

Beş vakt namaz kıldılar

Aşkına Muhammed’in

Yunus ki ede methi

Över Kur’ân âyeti

An vergil salâvatı

Aşkına Muhammed’in

Yunus Emre

***********

Ben sağ olduğum müddetçe Kuranın kölesiyim

Ben, Muhammed Muhtar'ın yolunun tozuyum

Benim sözümden, bundun başkasını kim naklederse

Ben ondan da bizarım önsözlerden de bizarım..

M E V L İ D ’ den

Cümle zerrât-ı cihân edüp sadâ

Çağrışuben dediler kim merhabâ

Merhaba ey âli sultan merhabâ

Merhabâ ey kân-ı irfan merhabâ

Merhabâ ey sırr-ı fürkan merhabâ

Merhabâ ey derde derman merhabâ

Merhabâ ey mâh ü hurşîd-i Hudâ

Merhabâ ey Hak’dan olmayan cüdâ

Merhabâ ey bülbül-i bâğ-ı cemâl

Merhabâ ey âşinâ-yı Zülcelâl

Merhabâ ey âsi ümmet melcei

Merhabâ ey çâtesizler eşfai

Merhabâ ey cân-ı bâkî merhabâ

Merhabâ uşşâka sâkî merhabâ

Merhabâ ey kurret-ül-ayn-i Halil

Merhabâ ey hâs-ı mahbûb-ı Celîl

Merhabâ ey rahmeten-lil-âlemîn

Merhabâ sensin şefî’-el-müznibîn

Merhabâ ey pâdişâh-ı dü cihân

Senin için oldu kevn ile mekân

Ey cemâli gün yüzü bedr-i münîr

Ey kamu düşmüşlere sen destgîr

Destgîrisin kamu üftâdenin

Hem penâhı bende vü âzâdenin

Ey gönüller derdinin dermânı sen

Ey yaratılmışların sultânı sen

Sensin ol sultân-ı cümle enbiyâ

Nûr-i çeşm-i evliyâ ve asfiyâ

Ey risâlet tahtının sen hâtemı/

Ey nübüvvet mihrinin sen hâtemi

Çünkü nurun rûşen etti âlemi

Gül cemâlin gülşen etti âlemi

Yâ Habîballah bize imdâd kıl

Son nefeste lütfün ile şâd kıl

Süleyman Çelebi (Ölm. 1421)

İLAHİ

Göster cemâlin göreyim

Ey mâh-ı tâbân Mustafâ

Ref’ et nikaab-ı rûyini

Şems-i dırahşân Mustafâ

Sana eren erdi Hak’a

Aşk zencirin boyna taka

Tâ hak cemâline baka

Ey nûr-ı cânan Mustafâ

Hakkın sen oldun mazharı

Sensin kamunun rehberi

Seni seven oldu beri

Cümleden erkân Mustafâ

Rûyinle oldu âfitâb

Sana göründü hak kitâb

Âşıklara fetholdu bâb

Ey derde dermân Mustafâ

Öğmek seni elbet muhal

Meddâhm oldu Zülcelâl

Muhyî kuluna kıl visâl

Ey Hakka mihmân Mustafâ

Şeyh Muhyiddîn

(XV. yüzyıl)

 

DER MEDH-İ NEBİ

Yine ey bâd-ı nesimi amber-âsâ hûb es

Reh-neverd ol bunca günlük yolları bir demde kes

Tîz-rev bir turfa peyk-i çâpük ü çâlâksin '

Olabilmez sana hem-reh ne cemâze ne feres

Var Resûlün türbesine ayağına sür yüzün

Bî-edeb deprenme âheste kımılda etme ses

Oku Hassan gibi bu medh-i revan edip senâ

Türlü miskinlikler et hizmet edip misl-i Enes

Ey nefîs-el-nefs ü nîku halk u rahmanı nefes

Vey muîn-i her keşi her kalmışa feryâd-res

Pâsbânı âli kasrının ki Mikâîldir

Bârigâhmda senin nâmûs-i ekberdir ases

Nitekim nûrun güneşten iktibas eder kamer

Nûru her peygamberin nurundan olur muktebes

Yarlığanmak iltimâs ettiğimiz ayb etme kim

Yâ Nebiyyallah şefâattir tapundan mültemes .

Hoce-i her kaafile-sâlâ-ı râh-ı dînsin

Kalmışız sergeşte vü güm-râh depretdir ceres

Mâdihindir Rûşenî her demde medh eder seni

Gerçi medhin edebilmez Hak’dan özge hiç kes

Rûşenî (Ölm. 1487)

NA’T

Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi

Kim ola sevmiye bu vech ile sen mâh-veşi

Türk ü Kürd ü Acem ü Hind bilir bunu ki sen

Hâşimîsin Arabîsin Medenîsin Kureşî

Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ola

Bende-i mukbil olur misl-i ’Bilâl-i Habeşî

Dîk-i hikmette pişirdi çü senin sevgini Hak

Cebrail olsa nola matbahmm heyme-keşi

Yerdeki da’veti fevt ola gidem deyu göğe

Bağladın beline ey nûr-i bilâ-sâye taşı

Sensin ey püşt ü penâh-ı melek ü ins ü perî

Enbiyânın güzeli sevgilisi hûbu hoşu

Üzülüp ırkı Ebû-Cehl gibi ebter olur

Sen Ebülkaasım ile her ki tutarsa güreşi

Lâle benzer ki gül-i rûyuna indirmedi baş

Muğ-i Hindû gibi yandı kararıp içi dışı

Kesilip başm ayakta göriser'her ki senin

Yüzün izine sürüp koymaz ayağına başı

Parmağından akıtıp âb-ı revan-bahşı revan

Nice yüz bin kişiden def’ edipsin ateşi

Vedduhâ verdine Velleyl okurum sünbülüne

Rûşenî virdi budur: «Külli gadâtm ve aşiy»

Rûşenî

NA’T-I ŞERÎF

Ey risâlet bûstânmda hırâman servi kad

Vey nübüvvet ravzasmda yâsemen-bû lâle-had

Adı Ahmed bî-aded dür yâ Nebiyyullah Veli

Sen birzAhmed’sin. ki senden görünür nûr-ı Ahad

«Sad» aynin «mim» ağzın «dal» zülfün göreli

Yâ Nebi gitmez dilimden bir nefes zikr-i samed

Enbiyânın her birinin var nihâyet ilmine

Hak sana verdi ki ilm ü hikmete yok hadd ü ad

Rûşenî bîçâre zulmette kalırdı yâ Nebî

Ona «mim» ağzınla iki «dal» m olmasa meded

Rûşenî

NA’T

Eyâ sultân-ı kevneynin sözün cümle dekaayıktır

Letâyiftir garâyibdir acâyibdir hakaayıktır

Fesâhatta belâgatta maârifte merâtipde

Nebilerden seni kimdir demez a’lâ ve faayıktır .

Senin bir vech ile zât-ı şerifin zâhir oldu kim

Hudâ demekden özgesi ne dense sana lâyıktır

Cihanda la’l ü yakutun adı gerçi ki sâmittir

Senin la’lin sühangûdur dilin yâkut-i nâtıktır

Boyun serv-i hırâmandır semensa kâkülün sünbül

Hatm mânend-i reyhandır yüzün misl-i şakaayıktır

Zamirin mihr-i rahşandır cebinindir meh-i taban

Gül’âlindir şeb-i yeldâ yanağın subh-ı sâdıktır

Eyâ ma’şûk-ı rahmânî ki farz-ı ayn imiş aşkın

Sana âşık olan kimse keman Allah’a âşıktır

İnip gökten yere İsâ nola olursa şâkirdin

Lebin ihyâ-yı mevtada igen üstâd-ı hâzıktır

Senin şirin dudağına reteb dense aceb midir

Bu nahlistân-ı âlemde ki boyun nahl-i bâsıktır

Hak’ın ism-i şerifinden güzîn ismin ki müştaktır

Mübârek adın Allah’ın latif adına lâhıktır

Egerçi da’vetin kamu nebilerden eyâ dâî

Gelüptür sûretâ sonra velî ma’nide sabıktır

Beyân etse maânî-i bedii mantıkin nola

Kelâm-ı hikmet-âmizin mesâbîh ü meşârıktır

Sabâ benzer ki gülzâr-ı diyârmdan güzer kılmış

Serâser uğrayan yerler gülistân ü hadâyıktır

Ebûbekr ü Ömer Osman Ali kim çâriyârmdır

Seni her kim sever candan bilâdmla muyaafıktır

Acep mi medh-i hulkundan olursa Rûşeni âciz

Çü mâdih hulk-i nîgûnu eyâ memdûh-i hâhktır

Ne devletin saâdetlu ne izzetludur ol kimse

Seninle rûz-i mahşerde müsâhiptir müânıktır

Şefîi her günahkârın çü ey şâh-ı kerem sensin

Gelüptür Rûşeni dahi kapma abd-i âbıktır

Senin bir âşıkmdır ol deli candan eyâ server

Gözü yaşı yüzü rengi onun aşkına tanıktır

Rûşeni

KASÎDE-İ NA’T-I RESÛL

Şu söz kim ola misâl-i kelâm-ı ehl-i kemâl

Selâsetinde hacîl ola selsebîl-i zülâl

Şu söz ki zemzeme-i Âhir-uz-zeman ola ol

Gönülde can gibi saklaya ehl-i vecd ü hâl

Sezâdürür k-ola bezl-i medâyih-i Ahmed

Senâ vü mekrümet ü mahmidet aliyy ü âl

Vücududur veren'âhir zamâna zib ü şeref

Nite ki lyd-i hümâyûn ile meh-i şevvâl

Cihâna geldi bülend etti dînin eyvânın

Revâk u tâkını kisrâların edip pâmâl

Açıldı nefha-i ahkâm ile gül-i ümmîd

Seçildi pertev-i İslâm ile harâm. ü halâl

Alelhusûs bu tertîb ola kıyâmete dek

Zehî nihâyet-i kudret kemâl-i istiklâl

Eğerçi yer göbeği Kâ’be’dir cihâna şeref

Ki Çin’de nâfe ile bulur i’tibâr gazal

Seninle buldu safâ Kâ’be yâ Nebiyyallah

Şeninçün etti bu halkı Müheymin-i müteâl

Yeri göğü yaratırken eyâ bihîn-i beşer

Hudâ bilir ki vücûd-i lâtifin idi meal

Tapunu eyledi âlemde sâhib-ül-mi’râc

Zehî inâyet-i Perverdigâr-ı Celle Celâl

Misâfir-i şeb-i Esra mukiym-i Ev’ednâ

Sana denildi sana merhaben teâl teâl

Tevakkuf etti güneş gülle-ban husûsunda

Tabî’atmda var iken bu derilu isti’câl

Duâ gibi çıkarıp bir nefeste gökyüzüne

Yine yer ehline rahmet gibi eder inzâl

O gecede güher-i şeb-çerâg doksan bin

Müzeyyin oldu nübüvvet kulağına fi hâl

Serâser eyledi ser cümle enbiyâ ta’zîm

Temâmet eyledi ervâh-ı kuds istikbâl

Çü. buldu kabza-i kudrette kaab-ı kavseyn’i

Murâd ı tîrine etti inâyeti per ü bâl

Kara giyer şeb-i mi’râc ü Hazret-i Kâ’be

Misâl-i mürşid-i kâmil muhassıl-ul-âmâl

Garazları bu ki makbûl-i hidmeti olalar

Hemîşe bâr-geh-i Kibriyâda misl-i Bilâl

Gel ey hulâsa-i kevneyn ü fahr-i mahlûkat .

Habîb-i Hazret-i Bârî muîn-i ümmet-i dal

Ne şübhe fahr-i rüsül efdal-ül-beşer sensin

Cemî’-i kevn ü mekân zerre zerre şâhid-i hâl

Nübüvvetine şehâdetler etti dört kitâb

Eğerçi şâhid-i şer’ ikidir bilâ-işkâl

Sana mutâbaat için kıyâma durdu şecer

Rükû’a vardı sipihr ü sücûda indi cibâl

Elif kıyam ü rükû’ oldu dâl ü secde mim.

Namâz kıl ki namâz oldu ayn-ı âdeme dâl

Zaîf ümmeti zulmette komamağ için

Ziya vü nûrun ile arş ü ferş mâlâmâl

Cihanda yeller olur kim eser eserleri yok

Kimisi sarsar u kimi debûr ü kimi semâl

Şu demde kim ese kıble yeli diyânndan

Bahâr olur açılır her çiçek sefîd eğer âl

Gel ey saâdet-i fakr ile fahr eden hace

Şefâatin dürür ümmet içinde re’sül-mâl

İki cihanda şu bedbaht eyledi noksan t

Ki mâl üstüne.kef geçtiğini sandı kemâl

Mukaddem olsa ne tan noktadan mücerreddir

Hesâba gelse bir olmaz eğerçi dâl ile zâl

Seni ibâret-i Levlâk nükte-i kudsî

Güneşden eyledi rûşen ne hâcet istidlâl

Hidâyet-i Ahadî mürşid olmadı yoksa

Bilirdi kadrini Bû-Cehl-i nâ-pesend-fiâl

Eyâ Nebi seni medheylemek ledünnîdir

Hurûf-i lâfz ile mümkün ola mı emr-i muhâl

Eyâ güzîn-i beşer sen Habîb ü ben acemi

Veya Emîn-i zemân sen fasih ü ben ise lal

Ere mi pâye-i medhine dest-i nâtıkanm

Taka mı değme denî Arş sâkına halhâl

Edemedim ser-i giysûnu kıl kadar ta’rîf

Bu ârzûda vücûdum hakikat oldu hayâl

Medâyihinde kati ihtiyârsız olurum

Bilirken olduğun ıtrâb mûcib-i imlâl

Şeref değil mi ki nâm-ı şerifini ananı

Hezâr cehd ile iblis edemeye idlâl

Şu resme ümmet arasında dostlar var kim

Tavâfa gelse eder Kâ’be ona istikbâl

Alelhusûs Cenâb-ı bülend-i Sıddîkî

Ki buldu onun ile dîn-i Ahmed istiklâl .

Kim ola bir dahi mânend-i Hazret-i Faruk

Ki turrası ola din ârızma Zülf-i cemâl

Emîr-i memleket-i ilm ü hilm Zinnûreyn

İbâdetinde bulunmadı zerrece ihmâl

Yegâne Hayder-i saf der Gazanfer-i Bârî

Ali ki nam-ı şerifi olur mübârek fâl

İki güher ki Hasendir biri Hüseyn-i şehîd

Kim anlarınla ederdi zemâne def’-i melal

Bebekleridürür İslâm gözünün ikisi

Hoşâ sipihr-i saâdetde rûşenân-ı celâl

İlâhi âline ashâbma ba ecmeihim

Hezâr bâr salât ü selâm ola irsâl '

Ümîddir ki her.üftâdeyi unutmayalar

Budur muradı cihan halkının alel icmâl

Biri de bende ki oldum esîr-i nefs-i denî

Garîk-i bahr-i günâhım refîk-i râh-ı dalâl

Günâh yükleri bastı yüzün düşübdürürin

Şefâat eyle kayırmaz kemînenin elin al

Şefâatm demidir geldi yâ Resûlallah

İnâyet eyle ki gelmez inâyetine zevâl

Şulardan eyleme ben çâkerini kim olalar

Tarîk-i Hak’ka muannid dalâlete meyyâl

Fakir isem nola şevkin içimde dopdoludur

Aceb mi olsa reyâhîn ile kabûl-i sifâl

Bin ise1 medh ediciler Necâtî de biridir

Kulun nihâyeti yoktur binini gör birin al

Ümîddir ki şefâat elini çekmeyesin

Cezâ gününde diğer-gûn olur ise ahvâl

Bana düşen bu ki yelem yoluna yumuşuna

Gerekse cennete gönder gerek cehenneme sal

Cenâb-ı hâtif-i gaybîden erdi câna hitâb

Ki ey netîce-i penc ü çihar ü hefte vü sâl

Delîl-i vâzıh ü rûşen değil midir bu kim

Huzûr-i ümmet için ol şefî’-i yevm-i suâl

Mukarrer eyledi bir pâdişâha devleti kim

Umpr-i şer’den ayrığın eyledi ibtâl

Sipihr mertebe Sultân Bayezîd ol kim

Siriştedir hüner ile zehî ferişte hisâl

Şu denlü dîn ile dünyâya verdi revnak ki

Beğendi Kaadir-i Settâr ü îzid-i müteâl

Ana raiyyet olup Mustafâ’ya ümmet olan

Mukarrer iki cihan devletine buldu visâl

Cemî’-i âlemin oldur duâsı can ile ki

Bu intizâm ola tâ haşredek ber-în minvâl

Cemî-i emrde Kur’ân ile müşâveresi

Zehî kemâl-i taayyün esâs-ı istidlâl

Müsâ’adet ede ömrüne dîn-i hakk-ı Resûl

Müsâreat ede emrine ihtimâm-ı ricâl

Necâtî (Ölm. 1508)

NA’T-I ŞERÎF

Muhammed-i Arabî kim Resûl-i ekmeldir

Tekarrübiyle kamu enbiyâdan efdaldir

Kılan resûllerin kavmineydi da’veti çün

Nübüvveti ile bu ins ü câna mürseldir

Kim anı medh ede çün medhidir onun Levlâk

Defâtir-i dü cihan midhatinde mücmeldir

Adû-yi bî-basar ona muhalif olsa ne tan

Sahîhi eğri görürler şular ki ehveldir

Eğerçi hatm idi Yûsuf’da hüsn-i i’câzı

Bu hüsn-i hulku ile cümlesinden ecmeldir

Eyâ muîn-i beşer rahm kıl fütâdelere

Şefâat âyeti şânında çünkü mürizeldir

Kapun gedâsı dürür Adlî onu reddetme

K-ona muhabbet-i âlim delîl-i a’deldir

Sultan İkinci Bayezîd Han

(1447 __ 1512)

İLÂHİ

Ey cemâl-i nûr-i çeşm-i evliyâ

Elmeded vey ma’den-i nûr-i Hudâ

Hâk-i pây-i tûtiyâ-yı asfiyâ

Elmeded ey ma’den-i hûr-i Hudâ

Kimse sensiz bulamaz-Hakka vusûl

Feyz-i lûtfunla olur merd-i kabul

Rahmeten lil âleminsin yâ Resûl

Elmeded ey ma’den-i nûr-i Hudâ

Eyledin bî had cürüm ile cerîm

Oldun eşhâs-ı hevâ ile nedim .

Eyle isyânım şefâat yâ Kerîm

Elmeded vay ma’den-i nûr-i ,Hudâ

Ey kerem kânı Resûl-i Kibriyâ

Kemlerindir bu Selîm-i pür hatâ

Dergehînden ilticâ eyler atâ

Elmeded ey ma’den-i nûr-i Hudâ

Yavuz Sultan Selim Han

(1467 — 1520)

KASİDE DER NA’T-İ HAZRET-İ NEBEVİ

(SU KASİDESİ)

Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlâre su

Kim bu denlu tutuşan odlâre kılmaz çâre su

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem

Ya muhit olmuş gözümden günbed-i devvâre su.

Zevk-i liginden acep yok olsa gönlüm çak çâk

Kim mürûr ile bırakır rahneler dîvâre su

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânm sözün

İhtiyât ile içer her kimde olsa yâre su

Suya versin bâğıban gülzârı, zahmet çekmesin

Bir gül açılmaz. yüzün-tek verse bin gülzâre su

Okşatabilmez gabarini muharrir hattına

Hâme-tek bakmaktan inse gözlerine kaare su

Arızın yâdiyle nemnâk olsa müjgâmn nola

Zayi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su

Gam günü etme dil-i bînârdan tîğin diriğ

Hayırdır vermek karanlık gecede bîmâre su

İşte peykânm gönül hicrinde şevkim sakin et

Susuzum bir kez bu sahrâda benimçin âre su

Ben lebin müştâkıyım zühhâd kevser tâlibi

Nitekim meste mey içmek hoş gelir hüşyâre su

Ravza-i Kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr

Âşık olmuş galibâ ol serv-i hoş reftâre su

Su yolun ol kûydan toprak olup tutsam gerek

Çün rakîbimdir dahi ol kûya koymam vâre su

Dest-bûs-i ârzûsiyle ölürsem dostlar

Desti eylen toprağım sunun onunla yâre su

Serv serkeşlik kılır kumri niyâzmdan meğer

Dâmenin tuta ayağına düşe yalvâre su

İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile

Gül budağının mizâcma gire kurtâre su

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme

İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâre su

Seyyid-i nev’-i beşer deryâ-yı dürr-i istifâ

Kim sepiptir mûcizâtı âteş-i eşrâre su

Kılmağ için taze gülzâr-ı nübüvvet revnakın

Mûcizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su

Mu çizi bir bahr-i bîpâyan imiş âlemde kim

Yetmiş ondan bin bin âteş-hâne-i küffâre su

Hayret ilen parmağın dişler kim ..etse istimâ’

Parmağından verdiği şiddet günü Ensâre su

Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât

Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su

Eylemiş her katreden bin bahr-i rahmet mevchîz

El sunup ur geç vüzû’ için gül-i ruhsâre su

Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl

Başım taştan taşa urup gezer âvâre su

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister salmur

Dönmez ol dergâhtan ger olsa pare pâre su .

Zikr-i na’tm virdini derman bilir ehl-i hatâ

Öyle kim def’-i humâr için içer meyhâre su

Yâ Habîbullah-yâ Hayrelbeşer müştakınım

Öyle kim lebteşneler yanıp diler hemvâre su

Sensin ol bahr-i kerâmet kim şeb-i Mi’râçda

Şebnem-i feyzin yetirmiş sâbit ü seyyâre su

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner

Hacet olsa merkadin tecdid için mi’mâre su

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânıma

Var ümidim ebr-i ihsânm sepe ol nâre su

Yümn-i na’tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri -

Ebr-i nisandan dönen tek lü’lü-i şehvâre su

Umduğum oldur ki rûz-i haşr mahrûm olmayan

Çeşme-i vasim vere ben teşne-i dîdâre su

Fuzûlî (1494 — 1555)

HİLYE’den

Hem cesîm idi Resûl-i Ekrem

Yaraşır rûh-i mücessem der isem

Cism-i zîbâsma vermişti revâç

Hil’at-i tâc ü kabâ-yı Mi'râç

Enbiyâ hayline sultân idi 01

A’zam-ül-kadr idi zîşân idi Ol

Ekmel-ül-halk idi Ol hûb-hisâl

Zülcelâl etmiş idi feyz-i cemâl

Olah taht-ı nübüvvette mukîm

Cilvegâhıydı O’nun arş-ı azîm

Sâhib-i hüsn ü behâ idi Resûl

Hâsılı ayn-f vefâ idi Resûl

Gelmemiştir bilir eşyâ ânı

Yaradılmışta O’nun akrânı

Yaraşırdı nitekim hûr-i cinân

Serv-i kaddine yeşiller her ân

Ekser ak idi libâsı o gülün

Yüzü akıydı gü rûh-i rüsül’ün

Dürr-i yektâ idi ol deryâ dil

Nola ki olsa beyâza mâil

Geh zuhûr eyler idi ol gül-i âl

Âl hil’ât ile hurşîd misâl

Bunu tahkik bil ol reşk-i sürüş

. Oldu havrâ gibi hem sündüs-pûş

Yâni kim ince lâtîf atlaslar

Giydiler devlet ile Peygamber

İbn-i Âzîb dedi bu re’y-i münîr

Nehy olunmazdan idi lebs-i harîr

Bürünürdü dahi Ol mehpâre

Za’frân ile boyanmış çâre

Gâhi ol tâc-ı ser-i Âl-i Abâ

Yünden eylerdi libâsın farazâ

Bu kadar kadr ile ol Zât-ı Şerif

Mescidi Öyle ederdi teşrif

Ol siy eh câmede ol fahr-i cihân

Âb-ı hayvân idi zulmette nihân

Kara şâla giricek âyine-veş

Buluta girdi sanırlardı güneş

Geçip ol kaşları yay mihrâba

Lûtf ile derler idi eshâba

Ben kulum kulların esvâbı budur

Hem ubûdiyyetin âdâbı budur

Hâkaanî (Ölm. 1606)

KIT’A

(Birinci Sultan Ahmet, Hazret-i Muhammed’in emânât-ı nalinleri kendisine gösterildiğinde, Peygamber Efendimiz’in nalınlarını ta’zîmle alıp bir müddet hürmetle seyrettikten sonra fevkalâde bir sevinç ve takdis ile irticalen bu kıt’ayı söy-

miştir.)

Nola tâcım gibi başımda gotürsem dâim

Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rüsül’ün

Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir

Bahti’yâ durma yüzün sür kademine o gülün

Bahtî [Birinci Sultan Ahmet Han]

(1590 — 1617)

İLÂHİ

îki cihan sultânının

Doğduğu ay geldi yine

İlm ü maârif kânının

Doğduğu ay geldi yine

 

Gelsin şefâat isteyen

Bulsun safâ O’nu seven

Ol sâhib-i hulk-i hasen

Doğduğu ay geldi yine

 

Bedr-i dücâ şems-i dühâ

Verd-i gülistân-ı Hudâ

Hakkın habîbi Mustafâ

Doğduğu ay geldi yine

 

Bir âşık-ı sâdık kani

Râhat bula cân ü. teni

Sırr-ı hakikat mahzeni

Doğduğu ay geldi yine

 

O’nu Hüdâyî ki sever

Matlûba bulmuştur zafer

Fahr-i cihan hayrülbeşer

Doğduğu ay geldi yine

Şeyh Aziz Mahmûd Hüdâyî Efendi

(Ölm. 1628)

İLÂHÎ

Sadr-ı cemi’ mûrselîn

Sensin yâ Resûlallah

Bedr-i eflâk-i yakîn

Sensin yâ Resûlallah

Nûrun serâc~ı vehhâc

Âlemler sana muhtaç

Sâhib-i tâc ü mi’râc

Sensin yâ Resûlallah

Âyine-i Rahmânî

Nûr-i pâk-i Sübhânî

Sırr-ı seb’al-mesânî

Sensin yâ Resûlallah

 

Şahidin leyl-i Esrâ

Sübhânellezî Esrâ

Câmî’-i cümle esmâ

Sensin yâ Resûlallah

Ey menba’-ı lûtf ü cûd

Yerin makâm-ı Mahmûd

Yaratılmıştan maksûd

Sensin yâ Resûlallah

Canlar içinde cânan

Ma’den-i ilm ü irfan

Ceddim ve pirim sultan

Sensin yâ Resûlallah

 

Açan râh-ı tevhidi

Bulan sırr-ı tefrîdi                          

Hüdâyî’nin ümmîdi

Sensin yâ Resûlallah                     

NA’T

Kudümün rahmet-i zevk ü safâdır yâ Resûlallah

Zuhûrun derd-i uşşâka devâdır yâ Resûlallah

Nebi idin dahi Âdem dururken mâ-i Tin içre

îmâm-ı enbiyâ olsan revadır yâ Resûlallah

Kemâl-i zümre-i ekmel senin nûrunla olmuştur

Vâcûdun mazhar-ı tâm-ı Hudâ’dır yâ Resûlallah

Seninle erdiler zâta dahi envâ’-ı lezzâte

İşin erbâb-ı hâcâte atâdır yâ Resûlallah

Hüdâyî’ye şefâat kıl eğer zâhir eğer bâtın

Kapma intisâb etmiş gedâdır yâ Resûlallah

Şeyh Aziz Mahmûd Hüdâyî Efendi

İLÂHİ

Say d ederken ûümâ-yı irfânı

Uçtu ol şâhbâz-ı sultânî

Yûsuf’u çâha attı ihvânı

Kodu hasrette Pîr-i Ken’ânı

Neyledin Mustafâ’yı ey fâni

Kande gitti Muhammed’im kani

Terk edip bu serây-ı vîrânı

Belki cümle sivâ-yı sübhânı

Etti arzû o yüce Rahmânı

Katreden geçti buldu ummanı

Neyledin Mustafâ’yı ey fâni

Kande gitti Muhammed’im kani

Çok mudur bülbül etse efganı

Zâyi’ etti o verd-i handanı

Nola ger dökse gözlerim kanı

Görmez oldu o mâh-ı tâbânı

Neyledin Mustafâ’yı ey fâni

Kande gitti Muhammed’im kani

İLÂHİ

Zulmet-i şirk ü hevâyı def’ için

Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’

Aradan cümle hicâbı ref’ için

Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’

Âleme rahmet şefâat kânıdır

Li maallah kasrının mihmânıdır

Âşık-ı dil-hastanm dermânıdır

Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’

Mustafâ’dır hâdi-i ehl-i yakîn

Mustafâdır şâdi-i kalb-i hazîn

Öldürür çünkü şefî’-el-müznibîn

Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’

Şeyh Aziz Mahmûd Hîidâyî Efendi

Fi Medh-El-Nebî Sallâllahü Aleyh-i Vesellem

Salât ile selâm olsun Resûle

Ki oldur rehnümâ olan bu yola

Muhammed muktedâ-yı enbiyâdır

Muhammed rehnümâ-yı evliyâdır

Kamudan gerçi Hak hoşnûd oluptur

Makâm amma ona mahmûd oluptur

Buyurmuştur onun şânında Mevlâ

Fekâne Kaab-ı Kavseyn-i Ev Ednâ

Şu zâtın ki ola meddâhı Rahman

Ne vech ile onu medh ede 'insan

Selâm âline ashâbma her ân

Yakîn ola dahi Rıdvân-ı Rahman

İLAHİ

Ey Resûl-i Mustafâ ve müctebâ

Vey habîb-i mürtezâ ve muktedâ

Arş-ı a’zam cilvegâh iken sana

Seyrine Sidre ola mı müntehâ

Bârigâh-ı vahdete erdin hemîn

Kaldı Mevlâ gitti cümle mâsivâ

Böyle bir nûr etti neslinden zuhûr

Tan mı tsmâîl ederse can fedâ

Nola eylersen Hüdâyî’ye nazar

Ceddim ü pîrimsin ey kân-ı Hudâ

Şeyh Aziz Mahmûd Hiidâyî Efendi

DER NA’T-I SEYYİD-İ KÂİNÂT ALEYH-İ EFDAL-EL-SALAVÂT

Ukde-i ser-rişte-i râz-ı nihânîdir sözüm

Silk-i tesbîh-i dür-i seb’almesânıdir sözüm

Bir güherdir kim nazîrin görmemiştir rûzigâr

Rûzigâr-ı âlem-i gayb ermaganîdir sözüm

Rûzigâr ihsânımı bilmiş benim ya bilmemiş             1

Âleme feyz-i hayât-ı câvidanîdir sözüm

Ehl olan kadrin bilir ben gevherim medh eylemem

Alemin sermâye-i deryâ vü kânidir sözüm

Bî araz bir gevher-i sâfîdir ammâ muttasıl.

Ehl-i tab’m zîver-i tîg u sinânîdir sözüm

Yâ’ni kim endîşe sencânı cihâmn dâimâ

Hem sarîr-i kilki hem vird-i zebânîdir sözüm

Bir benim gibi ciğerdâr ehl-i: tab’ olmaz dahi

Gevher-i tîğ-i kazâ-yi nâgehânîdir sözüm

Gamze-i dilber nola reşk eylese endîşeme

Hırz-ı bâzû-yi dil-i sâhibkırânîdir sözüm

Öyle bir pür şivedir gûyâ ki bikr-i fikrimin

Gamze-i merd-efken-i nâmihribânîdir sözüm

Âyet-i Nun Vel Kalem’dir mushaf-ı sinemde ya

Rüstem-i endîşenin tîr ü kemânîdir sözüm

Bir gülistandır hayâlim dil-şüküfte bülbülü

01 gülistânın lâtîf âb-ı revanidir sözüm

Âferîniş tûti-i endîşeme bir dâmdır

Kim o dâmm dâne-i pür imtinânîdir sözüm

Kimse inkâr edemez mâhiyyet-i endîşemi

Ehl-i reşkin nüsha-i akd-i lisânîdir sözüm

Âfet-i ayn-ül-kemâl-i reşk kâr etmez bana

Def’-i zahm-ı çeşm-i Hallâk-ı Maânîdir sözüm

Hâk-i pâym sürme eylerse aceb mi rûzigâr

Unsur-i rûh-i Kemâl-i Îsfâhânîdir sözüm

İşte Hallâk-ı Maânî şimdi geldi âleme

Gûş edin âsârımı kim tcrcemânîdir sözüm

Sonra gelsem dehre Hallâk-ı Maânîden nola

Kaalıb-i huşk-i hayâle rûh-i sânîdir sözüm

Nüktede âlem harîf olmaz bana, gûyâ benim

Her ne söylersem cevâb-ı len terânîdir sözüm

Her ne söylersem kazâ mazmununu isbât eder

Anı bilmez ki hitâb-ı imtihânîdir sözüm

Ben ne keşşâfım ne sâhib-keşf ammâ ma’nide

Mû-şikâf-ı nükte-hây-i âsümânîdir sözüm

Binde bir ma’nâyı nazm etmem yine bir lâfz ise

Yoklasam mecmûa-i râz-i nihânîdir sözüm

Hâsid-i kecrev hayâle rast gelmezse nola

Ehl-i dil yârâna her dem yâr-i cânîdir sözüm

Ben cihân-ârâ şehenşâh-ı cihân-ı ma’niyim

Sözlerin de. pâdişâh-ı kâmrânîdir sözüm

Dönse şemşîr-î hatibe nola şemşîr-i zebân

Mülk-i nazmın hutbe-i emn ü emânîdir sözüm

Tab’ımm bir tercemân-ı ter zebanidir kalem

Hâmemin bir hem-zebân-ı nüktedânîdir sözüm

Pâsbân olmuş bir ejderdir kalem genc-i dile

Kim o gencin şebçerâğ-ı pâsbânîdir sözüm

Tâ sabâh-ı haşredek bin mübtelâyı mest eder

Bezm-i aşkın neşve-i rıtl-ı girânîdir sözüm

Rind-i hüşyârım harâbat-ı muhabbettir dilim

Âşık-ı hercâiyim vahdet nişânîdir sözüm

Olalı Peygamber-i Âhirzemân’a na’t-gû.

Âb-ı rûy-i Ümmet-i Âhirzemânîdir sözüm

Na’t-ı Şâhenşâh-ı evreng-i nübüvvet kim anın

Feyz-i medhiyle dilin cân-ı cihânîdir sözüm

Cân-ı âlem fahr-i âdem Ahmed-i mürsel ki tâ

Haşr olunca na’t-gûy-i na’t-hânîdir. sözüm

Olalı gavvâs-ı deryâ-yı hayâl-i midhati

Gevherî-i tab’ımm zîb-i dükânîdir sözüm

Ol kadar elverdi ma’nâ feyz-i evsâfiyle kim

Gûyiyâ miftâh-ı genc-i şâyegânîdir sözüm

Maşnk-ı subh-i hidâyettir senasıyla dilim

Mihr-i kudsî pertev-i kevkeb nişânîdir sözüm

Kevkeb-efşân âfitâb olmazsa ger ol maşrıkın

Ikd-i pervîn-i güsiste rîsmânîdir sözüm

Başlasam «Mi’râc» mı tahkîka âb ü tâb ile

Gevher-i şehvâr-ı gûş-i Ümmühânîdir sözüm

Addolunmaz mu’cizâtı hadden efzun neylesin

Gerçi kim bir râvi-i mu’ciz-beyânîdir sözüm

Gerçi ben durum cenâbmdan hele şükrüm budur

Çihre-fersâ-yı cenâb-ı âsitânîdir sözüm

Nef’i-yim endîşe-i na’tiyle oldum kâmyâb

Nâmurâdân-ı cihâna müjdegânîdir sözüm

Hâk-i pây-i na’tgûyâmm ki arş-ı a’zamm

Zikr ü tesbîh-i lisân-ı kudsiyânîdir sözüm

Şâdgâm oldum neşât-ı feyz-i na’t-i pâk ile

Şimdiden sonra duâ-yı şâdımânîdir sözüm

Tâ ki ma’nâ-yı lâtîf-i lâfz-ı reng-âmîz ile

Rûzigârm bir dilâra dâsitânîdir sözüm

Her dem endîşemden olsun rûhuna yüz bin selâm

Arşa dek iysâle peyk-i râyegânîdir sözüm’

Ey cemâlinle Yesrib ü Bethâ

Reşk-i firdevs ü cennet-el-m'e’vâ

Sana mahsûs lûtfudur Hak’km

Tâc-ı levlâk ü taht-ı ev’ednâ

Zülf ü hâl-i cemâl-i bahtındır

Şeb-i kadr ile leyle-i esrâ

Şeb-i esrâda oldu serv-kâdin

Revnak-efzâ-yı âlem-i bâlâ

Hazret-i Hak olunca meddahın

Nice medh eyleye seni Yahyâ

Şeyhülislâm Yahya Efendi

(1553 — 1644)

NA’T-I NEBEVİ

Ey zât-ı şerifin sebeb-i hilkat-i eşyâ

Şâhid şeref-i zâtına Yâsîn ile Tâhâ

Ey tâc-ı leamrük güher-i zîver-i şanın

Hâk-i kademin tâc-ı ser-i Arş-ı muallâ

Sen gevher-i deryâ-yi.ezel ma’din-i gevher

Sen dürr-i giranmâye sadef Yesrib ü Bethâ

Zîrâ yaraşır kaametine hil’at-i Levlâk

Esrâ ile oldunsa mutarrâ dahi a’lâ

Efkendesidir kaametinin Sidre ve Tûbâ

Müştâkı yüzün gülşeninin cennet-i me’vâ

Cârûb-keş-i gerd-i harîmin per-i Cibril

Evhâ ile vassâf-ı cenabın Fetedellâ

Levh-i ruhin âyîne-i envâr-ı İlâhî

Pâkîze kelâmın güher-i gûş-i şinâvâ

Âlemlere gönderdi Hudâ zâtım rahmet

Hakka ki cihan mürde iken eyledin ihyâ

Lûtfunla Sabûhî-i hakire nazar eyle

Ey kıble-i hacât-ı dil-i ehl-i temennâ

DER NA’T-İ RESÛL-İ EKREM

SALLÂLLAHÜ TAÂLA ALEYH İ VE SELLEM

Mihr ü meh kim devr ederler âlemi her rûz ü şeb

Devr-i nâhemvâr-ı eflâke gülerler rûz ü şeb

Mihr ü mehle bu peleng-i hû sipihr-i kine cû

Bir gazanferdir gıdâ eyler iki ser rûz ü şeb

Mihre düşmandır meğer meh kim hilâl ü bedrden

Gâh gürz eyler havâle gâh hançer rûz ü şeb

Mihr ü meh sanma felek bîm-i hadeng-i âhdan

Eksik etmez kellesinden iki miğfer rûz ü şeb

Cism-i mihr ü meh değil çerh üzre bir âyîneden

Arz ederler dehre hüsnün iki dilber rûz ü şeb

Mihr ü meh mi şû’le-i dûd-i dil-i âşık mıdır

Ney ki bu mahzûr olan cism-i münevver rûz ü şeb

Mihr ü meh sanma şirâr-ı dûd-i âh-ı âşıkan

D âğı dar etmektedir eflâki yer yer rûz ü şeb

Mihr ü mâh-ı nev gibi zerd ü nizâr-ı aşk olan

Çerhi İsâ-veş eder bâlîn ü bister rûz ü şeb

Mihr ü meh sanma şikâr için bu vahşetgâhda

Pîşezârm devreder iki gazanfer rûz ü şeb

Mihr şâh-ı rûşenâdır mâh serdâr-ı ııücûm

Hayl-i ahterden ederler cem’-i leşker rûz ü şeb

Başını kes mihr ü mâhm Zülfikar-ı âh ile

Saf şikâf-ı düşmen ol mânend-i Hayder rûz ü şeb

Mihrine aldanma cerhin bakma şekl-i mâhma

Perde-i çeşminde de olsa musavver rûz ü şeb

Mihr ü mehdeıı eyleyip peymâne rûşen meşrebân

Rağmına eflâkin eyler nûş-i sâgar rûz ü şeb

Mihr ü meh kim iki güldür zînet-i destâr-ı çerh

Çok şeh-i devrâna oldu zîb-i efser rûz ü şeb

Mihr ü mehle çerh-i mînâ-fâm bir bahr oldu kim

İki niylüfer verir ol bahr-i ahder rûz ü şeb.

Rûşen olsa mihr ü mehden de nola ol sine kim

Cilvegâh ede anı dîn-i peyember rûz ü şeb

Mihr-i eflâk-i nübüvvet mâh-ı evc-i istifa

Ahmed-i mürsel ki âlem na’tm eyler rûz ü şeb

Mihr ü mehden sanma feyz-i hâk-i pâyidir anın

Kim olur pîr-i sipihrin ceybi pür-zer rûz ü şeb

Mihre ta’n etse meh-i rûyi aceb mi tâ ebed

Etti tenhâ âlemi pür nûr yekser rûz ü şeb

Mihr ü mâh-ı adli olsa pertev-endâz-ı cihân

Tâ sabâh-ı mahşer olurdu berâber rûz ü şeb

Dedim eflâka nedir bu mihr ü meh nâm iki gül

Bûy-i feyzi etmede dehri muattar rûz ü şeb

Dedi mihr ü meh değildir ravzasmda ol şehin

Kudsiyan gerdân ederler iki micmer rûz ü şeb

Mihr ü meh râyâ Hudâvendâ Şefîalmüznibâ

Ey ki kalbindir cemâl-i Hakka mazhar rûz ü şeb

Dehri nûrun aksi etti feyziyâb-1 mihr ü meh

Pâyine etse nola iysâr-ı gevher rûz ü şeb

Gölgeni Hak nûr-i mihr ü mehde kıldı ta’biye

Olmasa gölgen nola ey rûh peyker rûz ü şeb

Mihri döndürdün yolundan mâhı kıldın sîne-çâk

Mu’cizâtın söylenir kişver be kişver rûz ü şeb

Mihr ü mâh olsaydı ebr-i kahrına mazhar eğer

Dehre göstermezdi yüz tâ subh-i mahşer rûz ü şeb

Hutbene müştâk mihr ü meh değil tenhâ hemân

Teşnedir pâbûşuna bu heft minber rûz ü şeb

Çehresâ-yi hâk-i dergâhın ol al dan mihr ü mâh

Her biri feyziyle eyler hâki gevher rûz ü şeb

Nûr-i mihr ü meh gibi kim zilli eyler münhezim

Askerin küffâra olmakta muzaffer rûz ü şeb

Mihr ü mâha düşman olmağla ne var baykuş gibi

Olsa bir köpek ne gam Bû Cehl-i kâfer rûz ü şeb

Levha-i zerkâra mihr ü mâh-ı feyz-âsârdan

Âyet-i na’tin Fehîm etmekte ezber rûz ü şeb

Şâir-i rûşen-hayâlim mihr-tâb u meh-zamîr.;

Çark-ı nûr olmaz mı ol kim medhin eyler rûz ü şeb

Eylemem te’sîr-i mihr ü mâhdan şekvâ fakir

Gam yemem geçmektedir ger hayr ü ger şer rûz ü şeb

Bu kasidem, çerh-i ma’nâ nâmdır pür mihr ü meh.

Âlemi devretmede bî çerh ü mihver rûz ü şeb

Muhtasar eyle sözün ey dil çok olmaz mihr ü meh

Fariğ ol tahsîl-i hâsıldır mükerrer rûz ü şeb

Mihr ü meh devr eyledikçe âlemi her subh ü şâm

Bin selâm olsun revân-ı pâkine her rûz ü şeb

Fehîm (1626 — 1647)

DER NA’T-İ RESÛL-İ EKREM

SALLÂLLAHÜ TAÂLÂ ALEYH İ VE SELLEM

Dün gece çerhe kim itâb ettim

Haşredek vakf-ı ıztırâb ettim

Eyleyip âhım âsümâna resen

Şu’lesin. sâkıb-i şihâb ettim

Öyle bir ahterim ki mihr ü mehi

Bâis-i zulmet-i sehâb ettim

Târüpûd-i siyâhi-i şebden

Çehre-i bahtıma nikab ettim

Çün suâl-i Elestü Rabbiküm’e

Bî muhâbâ Belâ cevâb ettim

Bin belâ vü azâb olup teklif

Âteş-i aşkı irtikâb ettim

Aşka ettim teveccüh-i ikbâl

Zevk-i âlemden içtinâb ettim

Nüsha-i derd-i aşktan ammâ

Ol belâlar ki intihâb ettim

Gûş kıl ey peri ki za’fımdan

Gaaibâne sana hitâb-ettim

Bîm-i kâfir nigâh-ı gamzenden

Terk-i îslâm-ı bâ sevâb ettim

Tövbe et zulm ü cevrden yoksa

Arz-ı şâh-ı felek cenâb ettim

Şehriyâr-ı Peyemberân Ahmed

Ki yolunda yüzüm türâb ettim

O şehinşeh ki medh-i hulkundan

Kalemim kân-ı müşk-nâb ettim

Feyz-i na’tiyle defter-i şi’rim

Nüsha-i vird-i şeyh ü şâb ettim

Her günâhım ümîd-i afvı ile

Dâğ-ı sûz-i dili sevâb ettim

Her duâ k’eyledim dil-i zâra

Avn-i aşkıyla müstecâb ettim

Nice vakt oldu nâmurâd idi dil

Bâd-ı lûtfuyla kâmyâb ettim

Nûr-i evvel bununla fahreyler

Ki vücûduna intisâb ettim

Çerh der kim Burâk-ı rif’atine

Arş ü Kürsi iki rikâb ettim

Feyz-i na’tinle nokta-i şi’rim

Levh-i fihrist-i sad kitâb ettim

Cûş kıldıkça kulzüm-i tab’ım

Âfitâb u mehi habâb ettim

Olalı müstefîz-i tab’-ı selim

Böyle bir na’t-i müstetâb ettim

Tâ ümîd-i şefâatinle Fehîm

Diye ihsân-ı bî-hesâb ettim

Budur ümmîd o âsiye-diyesin

Ki şefâatla behreyâb ettim

Fehîm

NA’T-I ŞERÎF

Kûy-i aşkın bana bir kûh-i tecellî görünür

Kalbime ıyd-1 visâlinle teselli görünür

Gevher-i zikr-i Hudâ ile serâşer âlem

Bana firdevs-i cenan bir mütehellî görünür

Sâlik-i Hak olanın vaz’ ile etvârında

Cânib-i Hazret-i Allaha tevellî görünür

Rûz ü şeb sâha-i vahdetde kıyam eylerler

Cümle eşcâr-ı çemen sanki musallî görünür

Doludur aşk u muhabbetle bu kevn ile mekân

Kande baksam bana her kûşede Leylî görünür

Nakşî Efendi (Ölm. 1651)

NA’T-I SULTÂN-I RÜSÜL

Demdir ki feyziyâb ola âlem bahârdan

Güldeste-i neşât ile dil rûzigârdan

Demdir ki andelîb-i hoş-âvâze-i çemen

Âgaaz-ı nağme eyleye bir tâze- kârdan

Demdir ki ola hem-eser-i savt bülbüle

Her nağme çıkmadan dahi âguş-i târdan

Demdir ki kâse-i güle üstâd-ı nevbahâr

Yer yer güher-feşân ola eşk-i hezârdan

Demdir ki' bir kadeh mey-i nâb eyleye halâs

Dâmân-ı çeşrmi nerkisi dest-i humârdan

Demdir ki keyf-'i sâgar-ı pîşîne-i bahâr

Bîgâne-sâz-ı fikr ola encam-ı kârdan

Demdir ki fâriğ olmaya nüssâc-ı bâd-i subh

Hârâ-yı cüda keşmekeş-i bûd-i târdan

Demdir ola benefşe ser-efkende-i hicâb

Mestâne cümbüş-i gül ü âzâr-ı hardan

Demdir tehî piyâle-i humhâne-i çemen

Reng iktisâb olup mey-i âteş izârdan

Tahrîk-sâz-ı nağme ola mutrib-i. hezâr

Pâkîze böyle bir gazel-i âbdârdan

Güller bitirse bâd-ı emel köhne hârdan

Geçmez hezâr-ı dil güneh-i rûzigârdan

Dil kûşegîr-i uzlet ü ol nevbahâr-ı nâz

Gelmez misâl-i serv leb-i cûyibârdan

Bir dil ki câm-ı aşk ile mest-i müdâm ola

Gülgûne-dâr-ı şerm ola mı reng-i ârdan

Bir dil ki hemnişîn-i neşât ü visâl ola

Hazzeylesin mi gam gibi bir.yâdigârdan

Bir dil ki sûz-i aşk ile zâr ü nizâr ola

Düşmez hilâl-veş nazar-ı i’tibârdan

Bir dil ki hâne-zâr-ı gülistâne şevk ola

Sermâye-i tebessüm alır girye-zârdan

Bir dil ki hem-piyâle-i Cemşîd-i aşk ola

Bâc ü neşât alur keder-i rüzigârdan

Hep cür’a-i muhabbet ü sahbâ-yı aşktır

Rızân olan bu kâse-i mînâ-nigârdan

Hep aşktır hezâr-ı dili nağme-sâz eden

Gülberk-i Na’t-i Zât-i nübüvvet medârdan

Şâh-ı Rüsül ki peyk-i sebükbây-ı da’veti

Döndürdü mâh ü mihri ser-i rehgüzârdan

Şâh-ı- Rüsül ki Zât-ı Risâlet penâhidir

Ser-cümle-i murâd bu heft ü cihardan

Şâh-ı Rüsül ki himmeti bir şâh-ı köhneyi

Kıldı nihâl-i ravza-i dâr-ül-karârdan

Ser-tâ-be-pây garka-'i emvâc-ı feyz olup

Mevvâc-ı bahr-i nûr-i tecellî şiârdan

Eylerse tîg-i kahrını derkâr hâkk eder

Harf-i vefayı safha-i leyi ü nehârdan

Olsa nesîm-i Kâ’be-rev-i lûtfu feyz-bahş

Güller biterdi her yana vâdi-i nârdan

Hıdmet-zenân-ı na’ti olup nâme-i zeban

Sad tövbe-i nasûh ede cürm-i firârdan

Maksûd hâk-i pâyine bir intisâbdır

Kıldı bülend dest-res-i iktidârdan

Ümmîd olur halâs ola dâmân-ı cân ü dil

Dest-i nesîm-i mükrimetiyle gubaardan

Yâ Rab bâb-ı çeşm-i nedâmet sirişk-i dil

Mahvet gubaar-ı cürmü ten-i hâkisârdan

Yâ Rab be-şân-ı sîne-i âteş-dilân-ı aşk

Bigâne kılma şem’-i ümidim şerârdan

Benden senâ-yı zâtına sad şevk îsmetî

îlhâm-ı lûtf-i hazret-i âmir zi-kârdan

Tâ reşk-i mülk-i Çın ile sevdâger-i nesim

Dükkân-1 bağı nâfe-i müşk-i tatârdan

Sad kaafile tahiyyet ü teslim ola revan

Ol zât-ı bâ kemâle sığar ü kibârdan

Kazasker İsmeti Efendi (Ölm. 1664)

DER NA’T-I NEBİYY-İ MUHTEREM SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM

Etti teşrif çün cihânı hâtem-i hayr-el-beşer

Oldu nûruyla münevver cümle âlem serteser

Künt-i kenzin sırrını âlemlere kıldı ayân

Zümre-i ervaha rûhu ol zaman ki verdi fer

Yüzü onun vedduhâ veşşems-i, velleyli saçı

Etti Kur’anda kasem Hak çünki oldu muteber

Bulmadı yol kurbet-i Hazretde kimse şânma

Oldu dâim Li maallah halveti ona makarr

Kalbi onun görmedi gaflet hicâbm bir nefes

Ânın içün dedi Hak hakkında mâzâğ-el-basar

Et kıyas parmaklarından mu’cizâtın gayrısın

Çeşme aktı her birinden eyleyip şakk-el-kamer

Sanma bu mülke heman mahsûs ola hükmü onun

On sekiz, bin âleme hükmü erer ger hüşk ü ter

Halka ir görmekte feyz-i hakkı rûhu vâsıta

Kıldı ise zâhirâ gerçi bu âlemden sefer

Ger şefâat eylesin der isen ol Şâh-ı Resûl

Kıl riâyet sünnetin ol hidmetinde hâk-i der

Âsitân-ı âlişânm kıble-i. cân ede gör

Sırr-ı pâkinden erişe sırrına tâ ki eser

Rehber oldu Sidreye dek gerçi kim rûhülemin

Kaldı Cebrîl enbiyâ ervâhı ol kıldı güzer

Eşref-i evlâd-ı âdem menba’-ı cûd ü kerem

Dîn-i bâkî da’vetin âm eyledi der bahr ü ber

Yâr-ı evvel yârıgârı Bû Bekir Sıddîktır

Şâhid oldu sıdkma onun nebâtât ü hacer

Gerçi vardır nâs beyninde hilâfette hilâf

Şâh-ı kevneyn onu ta’yîn etti oldu mu’teber

Cümle vârın tıyb-i hatırla tasadduk etti hep

Mihr ü mehden enver etti sırrını ol pür hüner

Yâr-ı, sânîdir Resûle zeyn-i eshab çün Ömer

Kuvvet-i İslâm için beline bağladı kemer

Dîn-i bâkî içre şol denlû salâbet kıldı ki

Heybetinden zilimi görse eder şeytan hazer

Bil onun İslâmî ile zâhir oldu işbu dîn

Hem. kamu a’dâsma buldu hilâfetde zafer

Yâr-i sâlis ol nübüvvet şâhma Osman’dır

Mesken oldu mescid ü mihrâb ona şâm ü seher

Her kişiye cennet içre lâzım elbette refik

Dedi Osman’ı bana cennette Hak yoldaş eder

Yâr-ı râbi’ İbn-i amhı oldur Aliyy-el-Murtazâ

Zâhir ü bâtında ekmel şîr-i Hak ol nâmver

Dedi vasfında onun pes âlem-ül-esrâ olan

Ben medîne olmuşum ilm-i Ali’dir ona der

Gazvesinde hâcib oldu kıldı da’vet ol Resûl

Hâzır oldu ol zamanki sem’ine erdi haber

Nûr-i ayn-i ehl-i cennet verd-i bâğ-ı fahr-ı dîn

Gelmedi dünyâ için kalblerine zerre keder

Birisi îmam Hasan’dır birisi İmam Hüseyn

Kıldılar Hak’km rızâsına fedâ cân ile ser

Mesken oldu bunlara firdevs. hâdım hûr ayn

Hamza ve Abbâs bâkî kim var ise min aşer

Cümle evlâd ü sahâbı kim var ise tâbiîn

Mazhar olup lûtfuna kıldın inâyetle nazar

Hürmet için onlara fazl ile sen yâ zel-atâ

Yüzlerin suyuna hıfz et bizi ez râh-ı hatar

Ey Fenâyî salik ol zevk et o şânın rütbetin

Ere iymânm iyâna kuru taklidi gider

Şeyh Fenâyî (Ölm. 1665)

DER MENKABE-İ GÜL-İ GÜLZÂR-I RİSALEİ

MAHBÛB-İ RABB-İ İZZET MUHAMMED-ÜL MUSTAFÂ

SALLÂLLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM

Gel ey bihin güher-i kârhâne-i tekvin

Akıt firâk ile gözden cevâhir-i rengin

Hücûm-i hasret ile kan taşıp derûnundan

Kenâr-ı çeşmini lâht-ı ciğerle kıl tezyin

Reh-i mecâzda tâ key bu lağziş-i dâim

Dahi açılmadı mı dîde-i hakîkat-bin

Düşer mi meşreb-i irfana sen. de insaf et

Bu dil-harâbi-i gaflet bu hiçkâri-i dîn

Ne tâatinde safâ var ne haşyet-i yekdem

Ne hevl-i şûriş-i mahşer ne fikr-i rûz-i peşin

Misâl-i lâle siyeh-dilsin olmadın her giz

Benefşe gibi hacâletle ser-be-fûy-i zemin

Ne bûd-i dehr ile şâd ol ne dil-hazîn-i nebûd

Bununla oldu olan rütbe-i rizâya karin

Olursa hûn ile serşâr gonca-i kalbin

Yine safâ ile ol gül gibi küşâde cebîn

Tamâm nakş ber âb olduğun bilen dehrin

Olur mu lûtf u sitemle küşâde vü gamkîn

Yine zevali mukarrer değil mi fikr eyle

Cihanı mihr gibi eylesen de zîr-i nigîn

Firâz-ı evce de çıksan misâl-i tir eğer

Yine eder seni bir gün zamane hâk-nişin

Bürehne ser mi değilsin sabâh-ı mahşerde

Serinde şem’ gibi olsa efser-i zerrin

Yazık o ömre ki Zât’m tefekkür eylemeyip

Geçe hayâl-i heyûlâ ile şuhûru-sinîn

Gubârmı göze çek bir der-i felek kadrin

Ki pestdir ona nisbet firâz-ı arş-ı berîn

'Der-i saâdet-i Şâh-ı Rüsül ki olmadadır

Hemîşe nâsiye sâ husrevân-ı rûy-i zemin

Cenâb-ı Ahmed-i Mürsel ki eylemiş Hallâk

Fürûğ-i neyyir-i zâtın ziyâ-yı çeşm-i yakîn

Şeh-i melâike asker ki tahtıdır eflâk

Sezâdır olsa güneş ona bâliş-i zerrin

Yegâne şâir-i vâlâ güher ki zâtından

O denlü düştü cihâna herâs-ı şer’-i mübîn

Gubâr-ı rehgüzeri tûtiyâ gibi makbul

Kelâm-ı feyz eseri tende can gibi şirin

Ulüvv-i kadrini gör kehkeşan değil olmuş

Derinde çerh-i kemerbeste bende-i dirin

Nihâl-i kaamet-i mevzunun olmasa dehrin

Ne bâğı zâhir olurdu ne lâle vü nesrin

Cihan penâ.h şehâ âb-ı şer’-i pâkindir

Fesâd-ı şûle-i âşûbu eyleyen teskin

Saâdet ol sere ki bahtyâb-ı devlet olup

Hemîşe dergeh’i vâlânı eyleye bâlîn

O katre ki dökülür dîdeden firâkmla

Olur mu ona bahâ sad hezâr genc-i defin

O seng-i tire ki pâmâl-i rehgüzârmdır

Bulursa kadr ile lâyık bahâ-yı dürr-i semin '

Kerem şiâr şehâ mevkif-i tahayyürde

O dem ki lütfün ola âcizân-ı haşre karin

Kulun Neşâtî-i güstâhı da medet şâhım

Koma hücûm-i hacâletle şermsâr ü gamîn

Hamûş vakt-i edebdir sakın sakın ey dil

Duaya aç elini kıl hulûs ile âmîn

Hemîşe tâ ki sühanperverân-ı âlem ede

Nev,â-yı na’t ile eflâki pür sadâ vü tanîn

Çerâğ-ı şer’i olup tâ ebed ziyâ güster

Adû-yi dînine- binlerle lâ’net ü nefrîn

Neşâtî [Edirneli, Şeyh] (Ölm. 1674)

DER MENKABE-İ RİSÂLET PENAH

SALLALLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM

Mihr ü meh ser-germ-i sevdâ kim gezer her rûz ü şeb

Sîm ü zer iysâr ederler dehre yekser rûz ü şeb

Mihr ü meh kim iki sevdâger seyâhat pişedir

( Arzederler âleme kâfûr ü anber rûz ü şeb

Mihr ü meh sanma be şad nakl-i. kevâkib ber tabak .

Devreder bezm-i felekde iki sâgar rûz ü şeb

Mihr ü meh biri gül-i zerd ü biri nerkis midir

Ki verirler gülşen-i eflâke zîver rûz ü şeb

Şem’-i mihr ü mâha bîm-i gerd-i bâd-ı âhdan .

Şişeden serpûş eder çerh-i sitemger rûz ü şeb

' Mühre-i mihr ü mehin gerdun derûn-i hokkada

Birini izhâr edip birini gizler rûz ü şeb

Mihre dağm gösterir meh zerdi-i rûyin görüp

Biroirine derd-i aşkın arzederler rûz ü şeb

Mihr ü meh olmazdı böyle pertev-endâz-ı safa

Olmasa ger mazhar-i nûr-i Peyember rûz ü şeb

Ol şeh-i yektâ ki mihr ü meh onun üftâdesi

Tâ ezelden emrine olmuş müsahhar rûz ü şeb

Ahmed-i mürsel ki mihr ü mâha tâb-endâz olur

Her kim eyler cân ü dilden na’tm ezber rûz ü şeb

Mihr-i şer’-i âlem efrûziyle mâh-ı adlidir

Eyleyen dünyâyı sertâser müsahhar rûz ü şeb

Mihr ü mah sanma melekler nûrdan revzen açıp

Ravza-i cennet-nazîrin seyreder her rûz ü şeb

Sensin ol çeşm ü çerağ-ı dehr kim sad mihr ü mah

Lem’a-i feyzin yanında şem’-i bî-fer rûz ü şeb

Mihri yakmış iştiyâkm mâhı etmiş dâğıdar

Ebrin ahvâli perîşân ü mükedder rûz ü şeb

Mihr ü meh feyzâ cenâbından recâ-yı feyz eder

Yazmağa na’tin Neşâtî-i senâger rûz ü şeb

Mihr ü meh gibi alır dünyâyı zîr-i pâyine

Nûr-i feyzin kim ola bir fikre rehber rûz ü şeb

Çerh-i nazma mihr ise ol ben meh-i tâbendeyim

Peyrev-i kilk-i Fehîm olsam nola ger rûz ü şeb

Neşâtî [Edirneli, Şeyh] (Ölm. 1674)

Mİ’RÂCİYYE

Bir şeb ki felek edip çerâğan

Zeyn olmuş idi nücûm-i rahşân

Giymişti cihan libâs-ı müşgîn

Olmuştu zamane anber âgîn

Bir1 demde cihan be dest-i devrân

Zer mühre-i mihri kıldı pinhân

Hasretkeş idi o şâha gerdûn

Her şeb be şafak olup ciğer hûn

Geh na’l kesip betîğ-i firkat

Geh dağ yakıp çekerdi hasret

Hikmetle o şeb şeh-i risâlet

Keyhusrev-i kişver-i nübüvvet

Kılmıştı nüzûl-i kâmrânî

Lûtfuyla serây-i Ümmühânî

Nâgâh gelip cenâb-ı Cibril

Kıldı reh-i hidmetinde ta’cîl

Devletle basıp rikâba pâyin

Kuds eyledi bir kademde câym

01 hüsrev-i dîn edip inıâmet

Hep ettiler iktidâ çü ümmet

Şevk ile, urûc edip semâya

Azmetti cenâb-ı Kibriyâya

Ber dûş libâs-ı Mâarefnâk

Ber ser beşükûh tâc-ı Levlâk

Çün bastı kadem sipihre ol şâh

Arz etti gelip kusûrunu mâh

Çün dâğ be-sîne oldu sâil

Pâ bûsuna meh olunca nâil

Nâgâh gelip be pîş-i Refref

Arş oldu o şâh ile müşerref

Kat’eyledi râh-ı mümkinâtı

Tayyetti hudûd-i şeş cihâtı

Bir perde-i nûr olup hüveydâ

Bî reng ü lâtif hayret-efzâ

01 nûru dahi geçip be sür’at

Menzil gehi oldu kurb-i izzet

Berk urdu tecelli-i İlâhî

Kevneyne fenâ verip kemâhî

Ma’nâ idi anda güftügû hep

Bî vâsıta-i tekellüm-i leb

Avdetti yine beşîr-i Rahmet

Dünyâya o şeh berây-i ümmet

Bil haddini ey Neşâtî-i zâr

01 şermile çün kalem nigûnsâr

Aklın bu mahalde kârı yoktur

Pây-i kalemin güzârı yoktur

Olma be-gurûr-i nüktedanı

Güstah rev-i reh-i maânî

Kıl acz ile i’tirâf-ı taksir

Ol beste zeban be şerm-i ta’bîr           *

Neşâtî [Edirneli, Şeyh]

İLAHİ

Elâ ey seyyid-i mahbûb-i Mevlâ

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Sana muhtaçdürür ednâ ve a’lâ

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Boyandık- canda nâr-ı hasretine

Ulaştık dilde şân-ı. izzetine

Varınca bârigâh-ı hazretine

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Gelen dünyâya âdemdir kademden

Kamu canlar gider ukbâya andan

Çalınca sûr-i îsrâfîl, o demden

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Kabirden kalkıcak yüzler sürerler

Sırât-ı müstakim üzre giderler

Cemi’-i ümmetin senden dilerler

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Münâdî Hazrete da’vet edince

Başı açık yalın ayak gidince

Zaîf ümmetler isyanın bilince

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Şu vaktin ayrılır cânım ki tenden

Çekip dervişlerim el cümle benden

O demde Vuslat’m maksûdu senden

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

NA’T

Gösterdi bu şeb şânını ma’nâde Muhammed

Kıldı hemen ihsânmı bâlâda Muhammed

Feth oldu o dem kudret ile bâb-ı medîne

Ta’Iîm edüben ilmini esrâda Muhammed

Sürdüm yüzümü, hasret ile bâb-ı Resûle

Bezi etti heman hûnunu me’vâda Muhammed

Dostun gamı gaalib olucak âşıkı mağlûb

Bildirdi o dem kim gelir imdada Muhammed

Zâtıyla sıfat farkını tahkike erersen

Ol hüccete bürhân ile âmâde Muhammed

Hem cânıma cânan nazarı aks olununca

îsm oldu nihân zât-ı müsemmâda Muhammed

Çün baktığı dem lûtf ile Vuslat nazarıyla

Mahv oldu kamu kaldı bu esnâda Muhammed

Şeyh Hasan Vuslat

NA’T

Ey cemâlin pertevi nûr-i hidâyet yâ Resûl

Ol yüzü her kim gören buldu saâdet yâ Resûl

Bulmadı her kim hidâyet görmedi vechin senin

Görmeliser bunda hem rûz-i kıyamet yâ Resûl

Cümle-i zîrûh olandan zâtın ikrâr etmeyen

Bulmadı bulmalısar her dem selâmet yâ Resûl

Evvelin ü âhirinin hakkına Hak zâtına

Cümle muhtâc olduğun kıldı şehâdet yâ Resûl

Cümle evvel zât-ı pâkin rehber-i a’zamdürür

Hak’kı bulmaz almayan senden icâzet yâ Resûl

Çün verince Hak der-i gufrani miftâhın sana

Vuslatî bîdâde ol dem kıl şefâat yâ Resûl

Şeyh Hasan Vuslat

İLAHİ

Aşkın ile meydana

Geldim yâ Resûlallah

Derdin ile devrâna

Girdim yâ Resûlallah

Zikrullahm âsârı

Terkettirir ağyârı

Âşıkların hem yârı

Gördüm yâ Resûlallah

Lûtfundur her dem ona

Kim gide Hak’dan yana

Cümle muhtaçdır sana

Bildim yâ Resûlallah

 

Baş açık sine üryân

Göz yaşlı ciğer büryân

Canım yoluna kurban

Kıldım yâ Resûlallah

Zâtına doğru özüm

Açılmıştır can gözüm

Hâk-i pâyine yüzüm

Sürdüm yâ Resûlallah

Kalb bir özge kân imiş

Zâtında burhân imiş

Vuslat’da mihmân imiş

Duydum yâ Resûlallah

Şeyh Hasan Vuslat

 

İLAHİ

 

Sırr-ı Hudâdan doğan

Nûr-i Muhammed imiş

Feyz-i bekaadan gelen

Nûr-i Muhammed imiş

 

Her ne kadar istifa

Doğdu kamuya safâ

Cümleye sâhib vefâ

Nûr-i Muhammed imiş

 

Etti çün arz-ı Hudâ

Ümmet için can fedâ

Eyleyen ol dem nida

Nûr-i Muhammed imiş

Cân ü dile kân olan

Tenlere hem cân olan

Canlara cânân olan

Nûr-i Muhammed imiş

 

Secde edip yüz süren

Cümlemizi dirgören

Dostça bizi ir gör en

Nûr-i Muhammed imiş

Sundu meyi cür’asız

Oldu gözüm perdesiz

Gördüm onu şübhesiz

Nûr-i Muhammed imiş

 

Pertev-i nûr-i Hak’ı

Seyredelim bir dahi

Canda olan ey ahi

Nûr-i Muhammed imiş

 

Vuslatî’ye yâr olan

Derdine tîmar olan

Zâtına dîdar olan

Nûr-i Muhammed imiş

Şeyh Hasan Vuslat

 

NA’T

Fedâdır mürşide câmm fedadır

Kapusun beklemek ayn-i safâdır

Sana vasf ettiğim kevneyne sultan

Gönül anla Muhammed Mustafâ’dır

Odur mir’at olan nûr-i cemâle

O yüzden görünen vech-i bekaadır

Hudâ verdi ona sırr-i bekaayı

Kamu âşıklara bahr-i vefâdır

Ayağın bastığı ol yer ne kutlu

Açan giryan gözüm ol hâk-i pâdır

Ona uyanlara cânm nisâret

Bilürsün pak ü tâhir bî-riyâdır

Eşiğin bekleyen buldu saâdet

Kapusunda nice şahlar gedâdır

Olaldan sırrına mahrem -bu gönlüm

Kamu uşşâk içinde muktedâdır

Makaamm Vuslat’m bilmek dilersen

Sözü irfân Özü sırr-i Hudâ’dır

Şeyh Hasan Vuslat

NA’T-I ŞERÎF

Bu câmm içre ‘canımdan gelen emr-i Muhammed’dir

Olur zahir beşâretten bu gün devr-i Muhammed’dir

Onun zâtın gören âşıkların kevn ü mekân içre

Tekellüm eyleyen dillerde ol sırr-ı Muhammed’dir

Ezelden zübde-i âdem olan hulk-ı azîm üzre

Hak’a mü’min olan cana gönül varı Muhammed’dir

Be külli âlemin cânı vücûd ikliminin şâhı

Tutan eflâki hep şems ü kamer nûr-i Muhammed’dir

Yolunda can fedâ olsun diyenler zâhir ü bâtın

Ebûbekr ü Ömer Osman Ali yâr-ı Muhammed’dir

Gönülden mevc uran deryâ-yı ummandır hakikatte

Sadeftir on sekiz bin âlemin dürri Muhammed’dir

Erişmiş lûtfuna Vuslat şefâat vasılı olmuş

Dü âlemde kamu âşıkların fahri Muhammed’dir

Şeyh Hasan Vuslat

N A’T

Ezel bahrinde bahş olmuş hidâyet yâ Resûlallah

Seni ikrar eden bulmuş saadet yâ Resûlallah

Kamu ervâh ile ecsam nice tefrik olunmuşsa

Yine vâsılhğa sensin hidâyet yâ Resûlallah

O demde müntesîb olmuş sana her kim dü âlemde

Bulur ümmet olan elhak selâmet yâ Resûlallah

Hak’ın indinde makbûliyyetin vasfında dil âciz

Nihâyetsiz olunmuşken rivâyet yâ Resûlallah

Sana makbûl' olan Hak’ka olur makbul bilâ şübhe

Budur ancak velîlerde alâmet yâ Resûlallah

Kudûm-i pâkine her dem yüzün izninle sürmekle

Hayât-ı câvidan buldu bu Vuslat yâ Resûlallah

Şeyh Hasan Vuslat

NA’T

Sadr-i güzîn-i safa

Salli ve sellim aleyh

Bedr-i münir Mustafâ

Salli ve sellim aleyh

Her ne kadar enbiyâ

Geldi dile evliyâ

Cümleye bu rehnümâ

Salli ve sellim aleyh

 

Yol bula kim zâtına

Ol ere dermanına

Vâsıl olan şanına

Salli ve sellim aleyh

Hakkın ulu kudreti

Verdi ona devleti

İki cihân izzeti

Salli ve sellim aleyh

 

Sıdk ile dîvan durup

Nûr-i cemâlin görüp

Pâyine yüzler sürüp

Salli ve sellim aleyh

 

Eyliyecek çün salât

Buldu bu canım hayat

Vuslat’â budur necât

Salli ve sellim aleyh

Şeyh Hasan Vuslat

 

NA’T-I ŞERÎF

Zuhûr-i kâinâtın ma’denisin yâ Resûlallah

Rümûz-i künt-i kenzin mahzenisin yâ Resûlallah

Beşer denen bu âlemde senin sûretle şahsındır

Hakikatte hüviyyette değilsin yâ Resûlallah

Vücûdun cümle mevcûdâtı nice câmi’ olduysa

Dahi ilmin muhit oldu kamusun yâ Resûlallah

Dehânın menba’-ı esrâr-ı ilm-i men ledünnîdir

Hakaayık ilminin sen mahremisin yâ Resûlallah

Ne kim geldi cihâna hem dahi her kim geliserdir

İçinde cümlenin ser askerisin yâ Resûlallah

Cihân bâğmda insan bir geçerdir gayriler yaprak

Nebiler meyvedir sen zübdesisin yâ Resûlallah

Şefâat kılmasan varlık Niyâzî’yi yoğ ederdi

Vücûdu zahmınm sen merhemisin yâ Resûlallah

Niyâzî-i Mısrî (Ölm. 1693)

İLAHI

Aşk ile dâim edersem âh ü vâh

Ben Resûl-i Kibriyâya âşıkım

Râh-ı aşk içre tenim etsem tebâh

Ben Safiyyül asfiyâya âşıkım

Sensin ol şâh-ı cihânm mefhari

Zât-ı esma vü sıfatın mazharı

Evvelin ü âhirinin serveri

Ben Resûl-i müctebâya âşıkım

Bülbül-âsâ eyleyip âh ü figan :

Eylesin hâk-i rehinde terk-i can

Derviş Ahmed virdin olsun her zaman

Ben Muhammed Mustafâya âşıkım

Şeyh Derviş Ahmed

(1631 — 1701)

NA’T-I ŞERÎF

Rûz-i mahşerde kusurum setr et ey ferd-i gani

Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni

Zikr ü tevhîd ederim sıdk-ı derûn ile seni

Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni

Afv edip yâ Rab bağışla cürm ü isyânım benim

Hıfz ile âhir nefesde sıdk u iymânım benim

Verme mahşerde zebânîye girîbânım benim

Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni

Tövbemi eyle kabul dünyâda koyma ahrete

Çok ise cürm ü kusûrum yok nihayet rahmete

Diler isen koy cahîme diler isen cennete

Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni

Abd-i âcizdir bu îkbâlî kuluna kıl meded

Yüz sürer dergâh-1 pâkine kerçm kıl etme red

Ol şefâat kânı Ahmed hürmetine ey ahed

Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni

İkinci Sultan Mustafa Han (îkbâlî)

(1664 — 1703)

NA’T-I ŞERÎF

Sâyesi düşmez yere bir böyle nakl-i Tursun

Mihr-i âlemgîrsin baştan ayağa nûrsun

Târik-i gülzâr-ı âlem mâlik-i mülk-i adem

Münkirine mahz-ı mâtem mü’minîne sûrsun

Sensin ol şeh kim Süleymanlar kapında mûrdur

On sekiz bin âleme hükmetmeğe memûrsun

El benim dâmen senin ey rahmetellilâlemîn

Şöhretim isyân benim sen afv ile meşkûrsun

Pâdişâh-ı evvelin ü kıblegâh-ı âhirin

Evvel ü âhir imâmül enbiyâ mezkûrsun

Yâ Resûlallah umarım diyesin rûz-i cezâ

Gerçi cürmün çoktur ammâ Itriyâ mağfûrsun

l£rî [Buhûrîzâde Mustafa] (Ölm. 1711)

NA’T-I ŞERÎF-İ MEFHAR-İ MEVCÛDÂT ALEYH-İ VE ALÂ

ÂLİHİ EFDAL-ÜS-SALAVÂT

Nakş göstermek için hâme-i sun’-i üstâd

Oldu saykalzede bu nüh yarak-i kevn ü fesâd

Nâmükerrer satılır çârsuy-i âlemde

Nev-be-nev emtia-i kârgeh-i sun’-âbâd

Bestedir birbirine çenber-i dolâb-ı vücûd

Mürtebit birbirine âb ile hâk âteş ü bâd

Edüb âmîhte huşk'm ter ü germ ü serdi

Çâr rükn üstüne yapmış bu binayı üstâd

Sadme-i hikmet ile hamları puhte eder

Terbiyet hâne-i kevn oldu dükân-ı haddâd

Hep serâ-pây-i cihan mezraa-i ibrettir

Cereyan etmededir kaaide-i zer’ ü hasâd

Lûtf ile kahrı biribirinin âyinesidir

Âlemin nazm-ı kıyâmma sebebdir ezdâd

Sâni’-i dâd ü sited çârsu-yi imkâna

Eylemiş hikmet ile vaz’-ı terâzû-yi tezâd

Eyle bâzâr-ı cihâna bir alır gözle nazar

Kimi hem-dest-i revâc ü kimi hem-gerd-i kesâd

Hoş nigâh et bu hazangâh-ı bahâr-âlûde

Kimi bülbül gibi mahzun kimi gül gibi küşâd

Ne bu tertîb-i hikem cümle benî âdem iken

Birisi hâne yapar birisi olmuş ırgad

Bu nağamhâne-i hikmetde aceb hâlettir

Biri sultân-ı cihan biri gedâ-yı bî-zâd

Kalb bir hâne iken baksan iki cânibine

Biri vîrâne olur biri olursa âbâd

Bu fenâ sayd-ı kühende acabâ var mı ola

Sayd için kendüsi sayd olduğun anlar sayyâd

Ey eden câme-i atlasla tefâhür gözün aç-

Sana atlas görünür berk-i hakîr-i fersâd

Ârif ol dest-küşây olma atâ-yı çerhe

Ne atâ eyler ise âhir eder istirdâd

Gerdiş-i âleme mevkuf-i beka-yı âdem

Şehr-i vîrân olur olmazsa karadan imdâd

Gör hamûlun şerefin kim. zarar etmez çemene

Şâh-ı eşcârı şikest eyler iken sadme-i bâd

Çerh-i mînâ nefes-i âdem ile devr eyler

Kutbdur bârigeh-i seb’-i semâvâta imâd

Tâli’ ü hâbite hestî-i bülend ü pestî

Dergeh-i Hazret-i Tâhâ’dan eder istimdâd

îsm-i pâkinde olan mâni-i Tâhâ eyler

Cümle eşyâda tülü’ ile hübûta imdâd

Fâtih-i dahme-i der-beste-i gayb-i mutlak 15

Hâtem-i şâh-ı risâlet şeh-i ıklîm-i reşâd

Merdüm-i dîde-i can ma’ni-i sırr-i Kur’ân

Maksad-ı kevn ü mekân bâis i nakş-ı iyeâd

Hazret-i şâh-ı Rüsül hâdi-i esrâr-ı sebil

Şârık-ı çerh-i hedâ hâzin-i genc-i es’âd

Dâver-i taht-ı risâlet şeh-i iklîm-i kemâl

Gevher-i bahr-i hired pâdişeh-i mülk-i sedâd

Hazret-i Ahmed ü Mahmud ü Muhammed Hâmid

,Mazhar-ı nûr-i cemâl âyine-i hubb ü vedâd

Münderic nüsha-i zâtında kemâlât-ı vücûd

Mündemiç tıynet-i pâkinde havâs-ı îcâd

Bûsegâh-ı kademi künküre-i arş-ı azîm-

Rîze-hâr-ı niamı dâire-i seb’-i şedâd

Arızı âyet-i ûlâ-yı kelâm-ı ezelî

Sühani gaayet-i ma’nâ-yı kitâb-ı irşâd

Nûru ârâyiş-i kandıl-i serâ-perde-i Hak

Pertevi nâire-i habbe medâr-ı iykad

Ona ma’lûm idi esrâr-ı kitâb-i melekût

Gelmeden levh-i hecâya kelimât-ı eb ü câd

Girmeden kisvc-i terkibe vücûd-i pâki

Zâtı olmuştu mevâlîde medâr-ı iycâd

Zâtına hâs idi ma’mûre-i bûd ü nâbûd

Etmeden hâme-i kudret dahi tahrîr-i bilâd

Nâmı ârâyiş-i pîşâni-i arş olmuştu

Etmeden kâtib-i hikmet dahi terkîb-i midâd

Olmadı misli dahi zîver-i gehvâre-i sun’ .

Nefs-i külliyyeye akl-i kül olaldan dâmâd

Hazret-i rûh-ül?Emîn gâşiye ber-dûşi idi

Konmadan dahi heyûl-i feleke nâm-ı ceyâd

Ona ma’nâsmı keşf eyledi Levh-i Kudret

Eyleyen âdemi esmâ ile ancak irşâd

İlm-i resmîyi tenezzül mü eder tahsile

Kesbe mevkuf değildir şeref-i mâderzâd

Zât-ı âsûde-i gehvâre-i nûr olmuştu

Levh-i hâk olmadan etfâl-i mevâlide mihâd

Nûru âyîne-i vech-i ezeli olmuştu

Olmadan çehre-nümâ şîşe-i levh-i fûlâd

Zâtı olmuştu gıda-bahş-i tuyûr-i ceberut

Yoğ iken dahi ne hayvan ne nebât ü ne cemâd

Bahrinin katresidir kimde ki var cevher-i ilm

Mihrinin zerresidir kimde ki var nûr-i reşâd

Vâye-dâr olsa eğer âtıfet-i feyzinden

Olur ârâyiş-i seccâde cebîn-i ilhâd

Nâbit ü câmidin engüşt-i şehâdetlerîdir

Bâğda serv-i ser-efrâz ü minârat-ı bilâd

Hayme-i rif’atinin hıfzına olmuş merbut

Âlemin çâr cihâtmda muîn-i evtâd

Hazret-i kutbun olur dâiresinden hâriç

İlmine olmağ ile vâris-i kâmil ifrâd

Merkez-i âlem olan Mekke’den oldu tâli’

Hayr mahlûkun olur mevlidi de hayr-i bilâd

Dest-i i’câzı olup sine şikâfende-i meh

Eyledi vâkıa-i bedrde icrâ-yı cihâd

Gül verir seng-i mezârmda olan şâh-ı hurûf

Havzasında kimin eylerler ise ismini yâd

Zâyir-i kabre ne söz nâr kaçar nûrundan

Salâvat ile kimin eyleseler rûhunu şâd

İki elmâs değildir harem-i hâsında

Cebraîlin gözü kalmış edemez istirdâd

Yazsalar ravzasının nâmını âteşdâna

Zîr-i âteşde olur bir çemen-i sebz remâd

Olur evsâf-1 kemâli rakama gencide

Güneşin zerresi mümkün olur ise ta’dâd

Oldu bünyân-ı risâlet vücûdiyle temâm

Güherin a’zamm a’lâya kor elbet üstâd

Hicretinden beri gözden döküp eşk-i zemzem

Kâ’beye oldu siyeh-câme-i mâtem mu’tâd

Rişte-i dâm-ı mekesgîr-i anâkib gibidir

Bünye-i şer’ine nisbetle binâ-yı Şeddâd

Dîni şevkiyle gazâde ne söz etmek câiz

Aks-i âyine-i şemşîrleri meşk-i cihâd

Zâtı çün kevn ü mekânın sebeb-i hilkatidir

Halkın üstünde olan hakkı olunmaz ta’dâd

Pîşgâhmda hitâb etmeğe lâyık değilim

Lîk şevk-i keremi verdi bana isti’dâd

Dest-ber-dest durup pîşgeh-i câhmda

Bahrden katre-i evsâfını ettim îrâd

Hakka peyrevlik edüp kaaide-İ medhinde

Eyledim eşk-i hacâletle bu yüzden inşâd

Ey vücûdun güher-i kumme-i tâc-ı iycâd

Resm-i kaddin elif-i fâtiha-i isti’dâd

Sensin ey merkez-i nüh dâire-i kevn ü mekân

Rûh-i ervâh-ı alâ kutb-i medâr-ı irşâd

Sana halk oldu cihan senden alır feyzi yine

Ahmed-âbâda gelir emtia-i hayr-âbâd

Sendedir mecma’-i kavseyn-i vücûd-i imkân

Sensin ey nûr-i ezel vâsıta-i Rabb ü ibâd

Sen benim halk senin içlin içindir dedi Hak

Bundan a’lâ dahi bir mertebe olmaz müzdâd

Kim bilir künt-i nebi vaktini senden gayri

Yine sensin senin asim bilen ey pâk nejâd

Sana ikrâr iledir sıhhat-i iymân-ı enam

Rütbeni anlamağa kimsede yok isti’dâd

Hep senin âb-ı ruhun hürmetine gelmiştir

Bu cihan halkı velî sensin olan asl-ı murâd

Hare eder cümle senin kîse-i ihsânmdan

Ser-be-ser gâh ü gedâ cümle ibâd ü âzâd

Hep senin rîhte-i sofra-i in’âmmdır

Aleme cûd-i vücûd eylesin Allah ziyâd

Ne desem rif’atin ol mertebeden yüksektir

Arşa nisbetle habâba denilir mi bünyâd

Senin evsâfını ad etmek içindir yoksa

Bu kadar olmaz idi nâmütenâhî a’dâd

Zâhirinden dolaşır dâire-i rif’atinin

Medhde mu’cizenin vasfın edenler ta’dâd

Câhm a’lâ idiğin mu’cizeden bilmekle

Âşinâyân-ı hakayık anı etmez îrâd

Ummasın levh-i icâbetde makaam-ı rağbet

Etmeyen nâmını dîbâce-i zikr ü evrâd

Muhtevi cümle kemâlâtı kitâb-ı Zâtın

Olamaz gayre sezâ sende olan istibdâd

Hep senin bendelerindir demek az ma’nâdır

Çünkü halk oldu vücûdunla ademden âzâd

Enbiyâ cümlesi pervâne-i envârındır

Sensin ey nûr-i nazargâh-ı Hudâ şem’-i murâd ' :

îlticâ etse senin dergehine enfe’dir

Etmeden dâmen-i mihrâba teşebbüs zühhâd

Sâha-i haşr senin ma’raz-ı ünvâmndır

O zaman da bilinir kadrin eyâ sâhib-i dâd

Gitti sekbân ü dili pâyesi ile ilerû

Bir alay kare kare nâmı Ferîdûn ü Kubâd

Bülbeşerden şana dek ey güher-i derc-i vücûd

Nûr-i rûhâni idi bâr-ı katâr-ı ecdâd

Niyyet-i tâat edersem de elimden gelmez

Oldu nefs-i bedem ol denlu günaha mu’tâd

Rehzene rast gelen rehreve döndüm âhir

Eyledi nefs ü hevâ nakd-i hayâtım berbâd

Kimsenin medhali yok kendi kusûrumdur hep

Ettiğim cürm ü hatâ kendi elimden feryâd

Aybdır âkile şeytan beni aldattı demek

Kendi nefsimdir eden nefsime ilka-yı fesâd

O da bir başka günehdir ki günâhı ben edem

Gayrinin mekrine idlâline edem isnâd

İ’tikadımda günâh eylemeden bedterdir

Hem edip cürmü hem etmek nazarında feryâd

Liyk ammâ ki senin şânını vasf ettikçe

Ukde-i ye’se gelir dest-i teselliyle küşâd

Şâh-ı Levlâk gibi hısn-ı haşinim var iken

Ne bu sûziş bu güdâziş ne bu âh ü feryâd

Ne kadar zelzele-i cürm ile vîrâne isem

Var ümidim ki olam lûtf-i ebedle âbâd

Ehl-i ukbâya senin şânmı bildirmektir

Hâtırmçün bu kadar müznibi etmek âzâd

Âfitâbm işidir gureyi engûr etmek

Seyyiâtım hasenât olur edersen imdâd

Ve leamrük kasemi sâdır iken şânmda

Bin cihan müznibin et bend-i belâdan âzâd

Sana ne medh ü senâdan müteâlî sensin

Eder ancak bü kasidem melekût ehlini şâd

Çün Kâab Bin Züheyr’in günehin afv ettin

Müjde-i afv ile eyle bu günehkârı da şâd

Seni kim medh ede bizzât Hudâvend-i ganî

Medhine kande bulur nev’-i beşer istibdâd

Sek-i kem-kadr-i derinden dahi kemter kadrim

Üstühân-pâre-i ihsâııın ile et beni yâd

Bende Nâbî’den ola elf salât elf selâm

Rûhuna, âline ashabına tâ fûz-i miâd

Nâbî (1642 — 1712)

GAZEL

Sakın terk-i edebden kûy-i Mahbûb-i Huda’dır bu

Nazargâh-ı İlâhîdir makaam-ı Mustafâ’dır bu

Felekde mâh-ı nev Bâb-üs-selâm’m sîneçâkîdir

Bunun kandili cevzâ, matla’-ı nûr ü ziyâdır bu

Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhidir fazîletde

Tefevvuk-kerde-i arş-i cenâb-ı Kibriyâ’dır bu

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i adem zâil

îmâdm açtı mevcûdât-ı çeşmin tûtiyâdır bu

Mürâat-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha

Matâf-ı kudsiyândır cilvegâh-ı enbiyâdır bu

Nâbî

KIT’A DER NA’T-I ŞERÎF

Ey mâni-i hestî ki senin halka vücûdun

Sermâye-i îcâddır ihsân-ı Hudâdan

Maksûd senin şânını âfâka beyandır

Ârâyiş-i tertîb-i nizâm-ı dü serâdan

Evsâfına sarf etmek için olmasa elfâz

Mahrûm kalırdı şuarâ hüsn-i edâdan

Nâbî kulunun anladığı ey şeh-i kevneyn

Bu nüktedir iycâd vücûd-i üdebâdan

Kim vermez idi kimseye Hak hüsn-i tabîat

Halk etmez idi kimseyi kısm-ı bülegâdan

Gûş etmek eğer olmasa maksûd İlâhî

Evsâf-ı dilâranı zebân-ı şuarâdan

Nâbî

KABZA-İ ŞEMŞÎR-İ KELÂM-İ KADÎM

Ey Şâh-ı Enbiyâ sen o rahmet şiârsm

Âhir zamâna bir gül-i evvel-bahârsm

Hurşîdi lerze-nâk mehi sîneçâk eden

îki cihâna bir şeh-i sâhib-vekaarsnı

Gölgen cihâna mâye-i emn ü âmân iken

Nâbûd bûy-i gül gibi sen aşikârsın

Reşk-i selef olursa nola ümmetin senin

Peygamberâna server-i âli tebârsm

Hallâk-ı Âlem etti salât ü selâmını

Şâyân-ı medh-i âtıfet-i girdigârsm

Kâmî-i dilfikâra emân ol meded yetiş

Ol gün ki müznibîne şefâat medârsm

Kâmî (Ölm. 1723)

NA’T-I NEBEVİ

Canımın cânanı sensin yâ Muhammed Mustafâ

Derdimin dermânı sensin yâ Muhammed Mustafâ

Çıkmadı bahr-i muhabbetten senin gibi güher

îlm ü hikmet kânı sensin yâ Muhammed Mustafâ

Cümle âlem ilmine nisbet senin bir katredir

Ma’rifet ummânı sensin yâ Muhammed Mustafâ

Nûr-i zâtındır cihan mir’âtı içre cilveger

Yusuf un da ânı sensin yâ Muhammed Mustafâ

Kulluğunla iftihâr eyler Nebiyy ü ger Velî

Cümlenin sultânı sensin yâ Muhammed Mustafâ

Nûr-i zâta mazhar-ı tâm olduğunda şübhe yok

Hakk’mm bürhânı sensin yâ Muhammed Mustafâ

İsmail Hakkı (Ölm. 1724)

Mİ’RÂCİY YE

Bir şeb ki izâr-ı şâhid-i hûr

Zülf-İ siyehiyle oldu mestûr

Vermişti o şebde dest-i kudret

Ruhsâr-ı arûs-i dehre ziynet

Ol şebde nücûm olup hüveyda

Dîbâ-yı siy âh giydi gûyâ

Meclis kurulup felekde nâgâh

Gerdişte idi piyâle~i mâh

Hem câm idi mâh o bezme hem def

Nâhîd idi anda çeng der-kef

Mestâne edip terâne-i nerm

Bezm ehlini eylemişti ser-germ

Bir çetr-i siyeh kurup bu devran

Zer mıh idi hep nücûm-i rahşân

Olmuştu hilâl şekl-i tuğrâ

Encüm ana rîk idi serâpâ

Şem’-i mehi etmeğe fürûzân

Kibritini etti çerh sûzân

Kasr-ı feleke hilâl-i garra

Simin alem olmuş idi gûyâ

Nakkaş-ı kazâ verip serâser

Encüm ile tâk-ı cerhe zîver

Döndü meh-i nev kemâne ol şeb

Toz olmuş idi nücûm ana hep

Ferhunde zehi şeb-i ferah-zâ

San nûr-i siyâh idi serâpâ

Ol şebde meğer Cenâb-ı Hazret

Ol husrev-i kişver-i şefâat

Ol şebde o pâdişâh-ı ekrem

Ol bâis-i hilkat-i dü âlem

Ol taht-nişîn-i mülk-i sermed

Ya’ni Şeh-i Enbiyâ Muhammed

Ol şebde ana ziyâfet oldu

Mi’râc-ı şerife da’vet oldu

Etmişti o şeb be-kâmurânî

Teşrîf-i Sarây-ı Ümmühânî

Geldi o mahalde peyk-i Mevlâ

Destinde Burâk-ı arş-peymâ

Ahsent zehi Burâk-ı ra’nâ

Kim peyk-i Huda’ya oldu hempâ

Devletle süvâr olup Burâk’a !

Sad velvele saldı nüh revaka

Hemrâhı ile o şâh-ı âdil

Bir lâhzada Kuds’e oldu vâsıl

Teşrifi ile edip o Sultân

Ervâh-ı peyemberân-ı şâdân lA

Sad şevk ile oldular cemâat

Ol kıble-i dîn edip imamet

Bindi yine ol Burâk’a bî-bâk

Ol Şâh-ı serir-i mâarefnâk

Mi’râc-ı şerife niyyet etti

Sûy-i Hak’a ol azimet etti

Bastı kademin sipihre evvel

Arz eyledi mâh-ı bedr^meş’al

Aldı ele hâmesin utârid

Zeyn eyledi nâmesin utârid

Sundu o Şehinşeh-i Ferîd’e

Sad özr ile bir güzel kaside

Sâzende-i bezm-gâh-ı eflâk

Etti defini hicâbdan çâk

Evtârmı eyledi şikeste

Gûyâ ki alındı cân-ı haste

Pâyine düşüp Burâk-m ol ân

Arz eyledi kurs~i mihri devrân

Ol çeşm ü çerâğ-ı âferîniş '

Etti anı da Mesih’e bahşiş

Pişinde gelip be fart-ı- ikrâm

Yer öptü teber be düş Behrâm

Ol pâdişeh-i sipâh-ı ahrâr

Etti feleğe anı silâhdar

Hançer be miyân ü dil ferahnâk

Oldu reh-i hidmetinde çalâk

Envâr-ı ruhiyle kalbi doldu

Bin cânile müşterisi oldu

Kıldı o Habîb-i Rabb-i izzet

Menzilgeh-i Sidreye azimet

Bâlâya revân olup o sultân

Cibril de kaldı zâr ü giryân

Bûs etti rikâb-ı Pâdişâhı

Arş oldu fezâ-yı cilvegâhı

Ol Şah ile olmağa müşerref

Hasretkeş idi temam Refref

Tayy eyledi ol mekânı mesrûr

Tâ oldu makâmı âlem-i nûr

Geçti anı da o Şâh-ı Kevneyn

Menzilgehi oldu Kaab-ı Kavseyn

Can mahrem-i bârigâh-ı Mevlâ

Dil garka-i lücce-i Tecelli

Ey mahrem-i râz-ı kurb-i izzet

Vey hemdem-i bezmgâh-ı vahdet

Sen ârif-i nükte-i kademsin

Sen vâkıf-ı sırn-i hikemsin

Müştâk-ı cemâl-i pâkinim ben

Bin cân ile dil-helâkinim ben

Lûtf eyle kulun Nazîm-i zâra

Sad dâğ be-dil o bîkarâra

Reddetme kapından ol fakiri

Üftâdedir eyle destgîri.

Lûtfeyle koma garîb ü tenhâ

Âzürde dilim be hakk-ı Mevlâ

Ey şâfi’-i ümmetân-şefâat

Yolunda fedâ revân-ı ümmet

Ey tab’-ı sühan-tırâz ü pür cûş

Besdir Besdir hamûş hâmûş

Nazîm (1651 — 1727)

NA’T-I ŞERÎF

Reh-i aşkında bî sabr ü şekîbim yâ Resûlallah

Seni her kim severse ben rakibim yâ Resûlallah

Kabul eyle civâr-ı izzetinde çekmeyim gurbet

Bilirsin kendi şehrimde garibim yâ Resûlallah

Tavâf-ı Kâ’be-i şevk-i cemâlin farz-ı aynimdir

Nisâb-ı hasretinden bi-nâsîbim yâ Resûlallah

Gözüm yaş ile mâlâmâl gönlüm aşk ile memlû

Baîdim sûretâ mânâ karîbim yâ Resûlallah

Debistân-ı hakikatte olup şâkird-i nâkaabil

Fakat fenn-i mecazîde edibim yâ Resûlallah

Yakîn eyle gül-i gûş-i kabule nâle-i şevkim

Riyâz-ı midhatinde andelîbim yâ Resûlallah

Nola şerh eyledikçe vasfım cezb-i kulûb etsem

Senin bîmârm olmuşken tabibim yâ Resûlallah

Nazîm-âsâ olup şirin mezâk-ı lezzet-i na’tın

Zebânım mâil-i şehd ü zebîbim yâ Resûlallah

Nazînı

NA’T-I ŞERİF

Nazîm-i âcize rahm et İlâhî

Ki her bir âcizin sensin penâhı

Yine bir kâr-ı hayre etti niyyet

Tamâmında diye bilhayr-i temmet

Temennasın tamâm ettikde hâme

Gezer elden ele yâ Rab bu nâme

Ola bu nâmenin mihr-i hitâmı

Resûlün zikr-i esmâ-yı izâmı

Hudâvend-i serîr-i mülk-i sermed

Muhammed Mustafâ Mahmud ü Ahmed

Hamîd ü Hâmid ü Kaasım vü Âkıb

Beyân ü hüccet ü bürhân ü sâhib

Sırâc oldur münîr oldur bçşîr ol

Mübeşşer münzîr oldur hem nezir ol

Halil ü hem habib ü hem tabîb ol

Garîb ü hem münîb ü hem hatîb ol

Aziz oldur raûf oldur rahim ol

Halim oldur âlîm oldur hakim ol

Müşeffe’ şâfi’ evvel âhir oldur

Odur bâtın yine hem zâhir oldur

Kureyşî hem- Arabî Hâşimî hem

Salât ile selâm ana demâdem

Nazım

NA’T-I ŞERİF-İ NEBEVİ

Girandır çeşm-i dilde hâb-ı gaflet yâ Resûlallah

Meğer bîdâr ede subh-ı hidâyet yâ Resûlallah

Derûnum şûlezâr etti serâser âteş-i isyan

Meğer ki sondüre eşk-i nedâmet yâ Resûlallah

Nola isyan yükü dâim belim bükse bu dünyâda

Getirmez hâsılı dağ olsa tâkat yâ Resûlallah

Ümîd oldur olam âzâd mahşer korkusundan ben

Edersen mazhar-ı ayn-i inâyet yâ Resûlallah

Cihan nûr ile dolmuştur serâser hükm-i şer’inle

Sana mahsustur mihr-i nübüvvet yâ Resûlallah

Mutî-i bârigâh-i da’vetindir âlem ü âdem

Müsellem zâtına âmir risâlet yâ Resûlallah

Metîn ü üstüvâr olsa aceb mi çâriyârındır

Çihâr erkân-ı eyvân-ı şeriat yâ Resûlallah

Kabul eyle meded reddinle mahrûm etme sultanım

Senin mahzununum sen eyle şefkat yâ Resûlallah

Benim de hâlime rahm eyle hengâm-ı şefâatda

Usât-ı ümmete rûz-i kıyâmet yâ Resûlallah

Günahkârım günahkârım günahkârım Nazîm-âsâ

Şefâat kıl şefâat kıl şefâat yâ Resûlallah

Nazîm

NA’T-I ŞERÎF

Gönül aşkınla zâr-ı müptelâdır yâ Resûlallah

Yolunda baş ile câmm fedâdır yâ Resûlallah

Eğer reddeylemezsen dergeh-i arş âşitânında

Kul olmak rütbe-i izz ü âlâdır yâ Resûlallah

Olup bin cân ile teslîm-i derd-i mihnet-i aşkın

Süveydâ-yı dilim dâğ-ı rızâdır yâ Resûlallah

Nola âsûde olsam sâye-i şehbâl-i aşkında

Ki düşmez herkese zıll-i hümâdır yâ Resûlallah

İşin altım eder yüzler süren dergâh-ı vâlâya

Gubar-ı râh-ı küyin kîmyâdır yâ Resûlallah

Olaldan hasta-i aşkın hayât-ı câvidan buldu

Dil-i bîmârma derdin devâdır yâ Resûlallah

Açar gül gibi kalbin artırır bîmârımn ömrün

Gamın hem dilküşâ hem canfezâdır yâ Resûlallah

Akarsular gibi dâim nola aksa firâkmda

Gözüm yaşı tükenmez mâceradır yâ Resûlallah

Revâ pervane gibi bezmgâh-ı kurbe yol bulsak

Ki nûr-i şem’-i zâtın rehnümâdır yâ Resûlallah

Sezâ her bir nazarda ey leşe iksir-i manzûrun

Gözüm hâk-i derinle rûşenâdır yâ Resûlallah

Acep mi dem be dem âğişte-i hûn-i ciğer olsa

Gönül bahr-i gamınla âşinâdır yâ Resûlallah

Melekler can gözüne sürme eylerler gubarından

Ser-i kûyinde ol kim hâk-i pâdır yâ Resûlallah

Habîb-i Kibriyâ mahbûb-i Hak şem’-i hidâyetsin

Vücûd-i kâmilin nûr-i Hudâdır yâ Resûlallah

Olurdum kaabil olsa nakd-i can-ber-kef hırîdârı

Der-i aşkın senin kim bî-behâdır yâ Resûlallah

Şefîk-i mükrimansm sen hevâ-yı aşka uydum ben

İşim şâm ü seher sehv ü hatâdır yâ Resûlallah

Tabîb-i hastegânsm şerbet-i lütfün uzak tutma

Kapun âsîlere dârüşşifâdır yâ Resûlallah

Kerem kâm mürüvvet bahrisin lûtf eyle ihsan et

Kulun gerçi atâna nâsezâdır yâ Resûlallah

Şeh-i her dü cihansın eyle mir’ât-ı dilin manzûr

Nazîm-i derdimendin bir gedâdır yâ Resûlallah

Anı lûtfunla şâd et âb-ı rûy-i Çâriyârmçün

Ki düşmüş hâk-i acze bî-nevâdır yâ Resûlallah

NA’T-I ŞERÎF

Ey kişver-i risâlete sultân-ı enbiyâ

J Rûh-i revân-ı cism-i rüsül cân-ı enbiyâ

Mihr-i celi fürûğu sipihr-i risâletin

Bürc-i nübüvvete meh-i tâbân-ı enbiyâ

Ümmet-sip âh-1 pâdişeh-i asfiyâ sufûf

Sâhibkırân-ı merkez-i meydâıı-ı enbiyâ

Mahbûb-i nâz-perver-i kâşâne-i yakın

Sultân-ı nâzenin şeh-i hûbân-ı enbiyâ

Etmiş midâd sun’-i salât ü selâmeti

Arâyiş-i kitâbe-i eyvân-ı enbiyâ

Hellâl-i her süâl ki nutk-i fasihidir

Müşkil-küşâ-yı mekteb-i irfân-ı enbiyâ

Bâğ-ı ruhunde olmuş o giysû-yi ham-be-ham

Müşkin şemîm-i sünbül ü reyhân-ı enbiyâ

Berk-i hayâl-i nûr-i serâ-perde-i yakîn

Müşkât-ı hüsnü şem’-i şebistân-ı enbiyâ

Kühl-i uyûn-i cân-ı rüsül hâk-i makdemi

Gerd-i harîmi sürme-i a’yân-ı enbiyâ

Olmuş vücûdu hil’at-i Levlâk ile ezel

Sultân-ı çâr-bâliş-i dîvân-ı enbiyâ

Nâm-ı şerifi ser-sühan-i fihris-i rüsül

Ser-levha-i cerîde-i unvân-ı enbiyâ

Dârüşşifâ-yı aşk alîl-i dil-i rüsül

Derd-i gam-ı muhabbeti dermân-ı enbiyâ

Olsa aceb mi Bâğ-ı İrem gibi bî-hazân

Güldeste-i gamıyla girîbân-ı enbiyâ

Dergâh-ı izzetinde nola olsa dem be dem

Hep hidmetiyle ber-zede dâmân-ı enbiyâ

Ayn-i inayeti nazar-endaz-ı ımtinân

Çeşm-i himayetiyle nigehbân-ı enbiyâ

Lâyık değilse de umarım fazl-ı Hak ede

Bu nazm-ı âcizânemi şâyân-ı enbiyâ

Yâ Rab be-hakk-ı Fahr-i Rüsül tâ ki zindedir

Cân-ı Nazîm’i eyle senâ-hân-ı enbiyâ

NA’T-I ŞERÎF-İ NEBEVİ

Âfitâb-ı subh-ı mâ evhâ Habîb-i Kibriyâ

Mâhitâb-ı şâm-ı ev’edııâ Habîb-i Kibriyâ

Cevher-i kül tâb-ı sûz-i mihrinin pervânesi

Şem’-i bezm-i Leylet-el-esrâ Habîb-i Kibriyâ

Akl-ı evvel kayd-bend-i aşkının dîvânesi

Nazenin-i Hazret-i Mevlâ Habîb-i Kibriyâ

Vedduhâ vasf-ı gülü Velleyl şerh-i sünbülü

Bâğ-ı Yâsin ravza-i Tâhâ Habîb-i Kibriyâ

Bülbül-i Levlâk zât-ı Li maallah lânesi

Bezm-i kurbe tûti-i gûyâ Habîb-i Kibriyâ

Sıdk ü adi ü hilm ü ilm-i zâtiye mazhar olup

Verdi çâr erkâne fer hakka Habîb-i Kibriyâ

Çâr-ı yâr-ı bâsafâ der hemdem-i kâşanesi

Sâhib-el-Mi’râc mevlânâ Habîb-i Kibriyâ

Ebru-yi ikbâlinin mâh-ı felek hasret-keşi

Bedr-i tâbân-ı cihan-ârâ Habîb-i Kibriyâ

Bezm-gâh-ı sâgar-i aşk-ı dil-i şûrîdegân

Neş’e-bahş-i âşık-ı şeydâ Habîb-i Kibriyâ

Kalb-i âriftir şarâb-ı şevkinin humhânesi

Sîne-çâk-i her dil-i dânâ Habîb-i Kibriyâ

Kâse-i in’âmınm şâh ü gedâ dil-teşne si

Mest-i aşkı Hızr ile îsâ Habîb-i Kibriyâ

Cûyibâr-ı cûdunun mâh-ı münevver kûzesi

Teşnesi dünyâ vü mâfîhâ Habîb-i Kibriyâ

Mihr-i enver çeşme-sâr-ı lû-tfunun peymânesi

Feyz-bahş-i âlem-i bâlâ Habîb-i Kibriyâ

Arş câh-ı kadrinin evc-âşiyân-ı rif’ati

Husrev-i kürsî-i istiğnâ Habîb-i Kibriyâ

Genc-i irfân ü kemâlin gevher-i yek-dânesi

Bahr-i râza lü’lü-i lâlâ Habîb-i Kibriyâ’

Hil’at-ârâ-yı Leamrük tâcidâr-ı ıstıfâ

Fahr-i dünyâ mefhar-i ukbâ Habîb-i Kibriyâ

Tahtgâh-ı arş-ı â’lâ mesned-i şâhânesi

Zîb-i sadr-ı «yesribü batha» Habîb-i Kibriyâ '

Mest-i ser-genn-i maâsîdir bugün şeydâ Nazîm

Eyleye şefkat meğer ferdâ Habîb-i Kibriya

Umarım ma’zûr ola evzâ’-ı küstâhânesi

Bakma noksan-ı Nazîm’e yâ Habîb-i Kibriya

Nazîm

NA’T

Esselâm ey kârvân-ı râh-ı Hakka pîşvâ

Esselâm ey enbiyâ ve mürselîne muktedâ

Esselâm ey râyet-efrâz-ı sufûf-i asfiyâ

Esselâm ey Seyyid-il-kevneyn-i mahbûb-i Hudâ

Fahr-i âlem Ahmed-i mürsel Muhammed Mustafâ

Esselâm ey perdedâr-ı râz-ı settâr-el-guyub

Esselâm ey bezm-iafv-ârâ-yı gaffar-el-zünûb

Esselâm ey dergehinde bâl-i kudsî hâk-i rub

Esselâm ey cilvegâh-ı aşk-ı pâk-i her kulûb

Âşık-ı pür-iştiyâk-ı enbiyâ ve evliyâ

Esselâm ey âfitâb-ı maşrık-ı fevz ü necat

Esselâm ey mâhitâb-ı leylet-el-kadr ü berât

Esselâm ey afv ü lûtfu mahv~sâz-ı seyyiât

Esselâm ey müşfik-i hâl-i diğergûn-i üsât

Server-i cem’-i rüsül serdâr-ı saff-ı enbiyâ

Esselâm ey mülzemi a’dâ-yı dûn ettikçe bahs

Esselâm ey ilmine âlem zebûn ettikçe bahs

Esselâm. ey nutku bî-şerh ü mütûn ettikçe bahs

Esselâm ey her hünerde zûfünûn ettikçe bahs

Ümmî-i nâ-hande iken hâce-i müşkil-küşâ

Esselâm ey mesned-i kurbe şeh-i' Levlâk-i tâc

Esselâm ey lî-maallah bezmine rûşen sirâc

Esselâm ey renc-i cürme dâru-yi afv-i ilâç

Esselâm ey tâlib-i sevdâ-yı aşkı her-mizâc

Cân-ı Hızra derdi derman Rûh-i îsâ’ya devâ

Esselâm ey zâyiran-ı dergeh-i ehl-i felâh

Esselâm ey tâyirân-ı ravzası. kudsi cenâh

Esselâm ey verd-i ümmet nâmı her şâm ü sabâh

Esselâm ey âciz-i vasfı lügat ü ıstılah

Zâtının bizzât meddâhı Cenâb-ı Kibriyâ

Esselâm ey râzdâr-ı Kulhüvallâh-i ahad

Esselâm ey vâkıf-ı esrâr-ı Allah-üs-samed

Esselâm ey ârif-i râz-ı ezel sırr-ı ebed

Esselâm ey ilmi lâ yuhsî kemâl-i lâyüad

Kâşif-i ilm-i ledün ders-i debistân-ı beka

Esselâm ey çâşnî-i derdi dermandan leziz

Esselâm ey telhi-i aşkı dile candan leziz

Esselâm ey nutku Hızr’a âb-ı hayvandan leziz

Esselâm ey kulluğu mülk-i Süleymandan leziz

Bende-i fermanber-i dergâhı sultân ü gedâ

Esselâm ey âşık-ı dîdâr-ı gılmân ile hûr

Esselâm ey beyt-i ma’mûr’a salan hüsn ile nûr

Esselâm ey tâbi’-i ser’i inâs ile zükûr

Esselâm ey nâsıh-.ı Tevrat ü İncil ü Zebûr

Nass-ı Kur'ân ile sâbit vasfı bî-çün ü çerâ

Esselâm ey kişver-i iclâli bî-vehm ü hevâs

Esselâm ey sâha-i ikbâli.bî-hadd ü kıyâs

Esselâm ey tâk-ı kadri kubbe-i arşa mümâs

Esselâm ey takatinden mihr ü meh nûr iktibas

Sûre-i Velleyl o giysûdur cemâli Vedduhâ

Esselâm ey metn-i evsâfı şerefbahş-ı hevâş

Esselâm ey akl-ı kül medhinde bâ-acz ü telâş

Esselâm ey şem’-i zâtı bezm-i kurbe nûr-pâş

Esselâm ey yoluna kurban hezâran cân ü baş

Yoluna kurban olam yalın ayak başı kaba

Esselâm ey Kâ’be-i kûyu dil-i uşşâka farz

Esselâm ey melce-i ehl-i semâvât ehl-i arz

Esselâm ey mülk-i kadri bî-kıyâs-ı tûl ü.arz

Esselâm ey rahm eden hâlin üsât ettikçe arz

Mesned-efrûz-i şefâat müşfik-i rûz-i cezâ

Esselâm ey şâm-ı esrâda nedîm-i bezm-i hâs

Esselâm ey dergehi âsîlere cây-i halâs

Esselâm ey münkir-i aşkı sezâvâr-ı kısas

Esselâm ey tâlib-i derdi avâm ile havas

Şerbet-i afvi devâ-yı illet-i cürm ü hatâ

Esselâm ey âfitâb-ı âsümân-ı men aref

Esselâm ey mâhitâb-ı bürc-i ikbâl ü şeref

Esselâm ey ins ü cân-ı derd ile pür-şûr ü şe’f

Esselâm ey sineler mihriyle vakf-ı tâb ü tef

Aşk-ı can te’sîrine ervâh-ı kudsî müptelâ

Esselâm ey nâzenîn-i Kibriya mahbûb-i Hak

Esselâm ey tal’atmdan hüsn-i Yûsuf pür-sebak

Esselâm ey mihr-i enver vasfına zerrin verak

Esselâm ey kurs-i meh îmâ-yı ebrûsuyla şak

Yüzleri şems-i dırahşân cephesi kadr-i dücâ

Esselâm ey bende-i fermanberi ins ü melek

Esselâm ey kûy-i çevkân-ı gamı arz ü felek

Esselâm ey zîr-i fermâm semâdan tâ semek

Esselâm ey nakd-i cana seng-i dergâhı mihek

Tâlib-i iksire hâk-i bârigâhı kîmyâ

Esselâm ey matla-ı envâr-ı hüsn-i lâyezâl

Esselâm ey mahzen-ül-esrâr-ı irfân ü kemâl

Esselâm ey bürc-i hüsne âfitâb-ı bî-zevâl

Esselâm ey kaab-ı. kavseynevdü ebrûsu misâl

Mihr-i çerh-efrûz-i ev’ednâ meh-i bürc-i hüdâ

Esselâm ey hâk-i pâyı kühl-i çeşm-i ins ü cân

Esselâm ey seng-i râhı zîb-i tâc-ı serverân

Esselâm ey sâil-i dergâhı sultân-ı cihân

Esselâm ey yâr-ı garı çâriyâr-ı kâmrân

Yâni Bû Bekr ü Ömer Osman Aliyyel Mürtezâ

Esselâm ey hırmenü cûdunda âlem berk-i kâh

Esselâm ey hûşe-çîn-i lûtfu derviş ile şâh

Esselâm ey zâtına mahsûs olan afv-i günâh

Esselâm ey bâğ-ı vasfı kâinâta cilvegâh

Andelîb ol gülşene cân-ı Nazîm-i hoş-nevâ

Esselâm ey bûstân-ı lîmaallahm gülü

Esselâm ey gülşen-i Yâsîn ü Tâhâ bülbülü

Esselâm ey kîsvân-ı bâğ-ı kurbun sünbülü

Esselâm ey şerh cûy-i mihrinin kemter pülü

Rehrevân-ı bârigâhı ehl-i arz ehl-i semâ

Nazını

NA’T-I ŞERÎF

Ey Ledün mektebinin hâce-i ümmî lâkabı

Enbiyâ ve Rüsülün zîver-i tesbîh-i lebi

Seyyid-i âlem ü âdem sened-i mevcûdât

Mesned-i her düserânın şeh-i vâlâ hasebi

Esref-i halk-ı cihân pâdişeh-i kevn ü mekân

Tahtgâh-ı şerefin husrev-i âlî-nesebi

Şeh-i tâbir neseb ü husrev-i pâkîze haseb

Hâşimî hem Medenî hem Kureşî hem Arebî

Sühanı rûh-i mücerred deheni cevher-i ferd

Kân-ı kevnin güher-i mâhasal-ı müntehabi

Hak risâletle nübüvvetle vücûdun etmiş

Hâdi-i cem’-i rüsül râhber-i fevc-i nebî

Bu cihan ki yüzünün suyuna halk olmuştur

Rahmet-i âlemiyandır o dü âlem sebebi

Rîzesinin harem-i izzetini cevher-i gül

Bin hicâb ile ede gevher-i tâc-ı edebî

Sa’y edip cân-ı dili câm tekaddüm eyler

Kâ’be-i kûyi tavafında misâl-i recebi

Eylemiş da’vetinin kabza-i teshirine rânı

Rûm ü Hind ü Acemi Mısr ile Şâm ü Haleb’i

Neyyir-i bürc-i ezel Ahmed-i mürsel ki onun

Mihrinin lerze verir zerreye şûr ü şeğabi

Dem-i Rûhülkudüs olsa o şehin lâyıktır

Matbah-ı izzetinin şûle-fürûz-i hatebi

O şehin yazmağa tuğrâ-yı berât-ı na’tin

Kâtib-i şerhin olursa nola efzun talebi

Ders-i vasfında olup mu’terif-i acz ü kusûr

Akl-ı evvelde ola metn-i senasında gabi

Arşdan mertebe-i kudreti ber-ter idiğin

Fehm eder âkıl-i dânâ gibi mecnûn ü sabi

Bu kadar kevkebe-i rif’at-i câh ile zehel

Kulle-i mihrinin ednâ Habeşi bir Arebî

İyd ile kadr ola ol şâfi’~i küll-i ümemin

Sâim-i rûze-i derd ü gamının rûz ü şebi

Dil-i bîmâr-ı üsatm o tabîb-i câmn

Şerbet-i afvi ile zâil olur tâb-ı tebi

Eder ednâ şererinden dil-i dûzah feryâd

Alev-efşân olucak nâr-ı celâl-i gazebi

İltihâb-ı gazeb-i nâire-i kahrı ile

Yaktı eczâ-yı vücûdun kül edip Bû Lehcbi

Gitmeyen yoluna üryân ü fakir olsun hep

Çâr mezhebde harâm ola zekâb ü zehebi

Dergehmde edeyim kudretim oldukça eda

Dîn olan vâcib ü farz u sünen ü müstehabi

Kereminden budur ümmîd ki bîçâre Nazîm

İki âlemde dahi çekmeye rene ü teabi

Ümmeti dergeh-i vâlâsma oldukça revân

Salâvat ile tahiyyât ola sâz ü salebi

Nazlın

NA’T-I RESÛL-İ EKREM

Zevk ile sermest-i sahba-yı safa hüşyâr olur

Şevk ile sergerm-i hurşîd-i vefâ bîdâr olur

Âşık-ı bîdâr çekmez kühl-i hâbı çeşmine

Hasret-i gülçehreden mânend-i bülbül zâr olur

Âferinyâb-ı revân-ı Hazret-i Mansûrdur

öyle bir bî-iddiâ ki zülfüne berdâr olur

Kayd-ı zülf-i çîn çîne dil perişan olmayan

Tâ Hıtây ile Huten haşmetııümâ serdâr olur

Buy-i dilgîr ile dâim dilleri tatyîb eden

Reşk-i sünbül zülfi-i cânâne anberbâr olur

Eyleme zülf-i hayadan ruhlerin yâ Rab beri

Açılır genc-i nihânım korkarım bîmâr olur

Aferin ol târ-ı zülf-i zârı çün târ-ı keman

Zâhir olmaz nice bin dilhasteye dildâr olur

Sergüzeşt-i dâm-ı zülf-i yâr gelmez yâdına

Dâne-i hâli görünce mürg-i dil minkar olur

Sırr-ı tahvîl-i kazâ-yi siyret-i hilkat mıdır

Taze mazmun goncası çeşm-i hasûde hâr olur

Meyve-i nev-güfteye dest-i hasedle atılan

Sengi ta’ne cem olunsa bir kavi dîvâr olur

Cevr-i ihvâne çü Yûsuf sûz-i ta’na çün Halil

Sabr olunsa nâr gül ağyâr-i bedgû yâr olur

Bir nazar mir’ât-ı vahdetten cüda olsa gönül

Gayret-i hakdan derûni yâr olan ağyârplur

Zevkyâb-ı kadd-i hikmet tûti-i muciz-beyân

Nâzır-ı mir’ât-ı hüsn olsa şeker güftâr olur

Sûk-i sultânî-i dilde zümre-i eşrâkiyân

Can verir cânan. alır bir demde bin bâzâr olur

Bâde-i hüsn ile mest olsa dil-i ehl-i nazar

Bâis-i def’-i humâr-ı dîde-i hammâr olur

Hazret-i Cibril’e mümkün olmadı bir hatvesi

Râh-ı aşk-ı âşıkane bül’aceb reftâr olur

Hemdemi bezm-i mey-i aşk-ı Hudâ’nm sıdk ile

Zâd-ı râh-ı menzili iymân ile Kur’ân olur

Âsiyân-ı aşka konmaz aşk ile pervâz eden

Cilvesi aşkın safâ akım gam-ı efkâr olur

Âşinâ-yı bahr-i aşk ol berr-i hikmetten sakın

Toz koparma zâhidâ mir’ât-ı dil jengâr olur

Ayni ile gösterir her merdüme mir’ât-yâr

Dillere âyine~i âlemnümâ dîdâr olur

Hâhiş-i mevcûd olur her gûneden talihlere

Nazm-ı kâmil bir aceb dükkânçe-i attâr olur

Âferin ol şâir-i miftâh-ı gaybe her nefes

Nazm-ı pâkinden muradı Ahmed-i Muhtâr olur

Bârekâllah mihr-i tahsîne mukaarîn olmada

Mâh-ı feyzi âsüman-ı dilde pür envâr olur

Bârekâllah hânikah-ı reşk-i cennet na’t-i pak

Mahrem-i pîr-i murâdı vâkıf-ı esrâr olur

Mazhar-ı lûtf-i Hudâdır nâzım-ı na’t-i Resûl

Ârif-i velî ser-leşker-i ebrâr olur

Aşk ile âzâdelikte bendelik izhâr eden

Mâlik-i emr-i hilâfet server-i ahrâr olur

Yâ İlâhî bir saâdet tâli’-i ehl-i dili

Dâim eyle emrin üzre tâ felek devvâr olur

Cân ü dilden nûr-i pür nûr isteyen sofî dilin

Şevk ile dâim dilinde zikr-i Hak tekrâr olur

Dil nice zevk-i visâle tâlib olmaz her zaman

Bir nesîm-i subh-i vuslat bin dem-i sehhâr olur

Dil pesend ola Enîsâ midhat-i Peygamberi

Tâ ki abdâl-i Hudâ sermâyesi eş’âr olur

Ems Dede (Ölm. 1732)

NA’T-I RESÛL-İ EKREM

Na’t-ı mahbûb-i Hudâ gûş edelim mevlûddur

Şâhid-i ma’nâdır ağuş edelim mevlûddur

Nâle-i na’t-i habîb olsun semâ’-ı âşıkan

Bülbülân-ı zarı hâmûş edelim mevlûddur

Micmer-i dilde yakınca anber-i tekrîmi çâk

Ceyb-i istiğrakı serpûş edelim mevlûddur

Çün akîde nağmeler yaktı derûnu sâkiyâ

Şerbet-i câm-ı safâ nûş edelim mevlûddur

Leyle-i mîlâd yeksandır dem-i nevruz ile

Rûz ü şeb farkın ferâmûş edelim mevlûddur

Fikr-i etvarı kemâl-i şevk ile terk eyleyip

Akl-ı dûr-endîşi medhûş edelim mevlûddur

Acz-i vasfı hazret-i: muciz-beyâna arz edip

Hil’at-i tahsîni ber-dûş edelim mevlûddur

Enîs Dede

DER NA’T-I RESÛLÜLLAH ALEYHİSSEÂM

Safâ-yı ehl-i dil nûr-i cemâlin yâ Resûlallah

Şifâ-yı derd-i dil fikr-i visâlin yâ Resûlallah

Bihamdillâh demâdem hâne-i kalb-i siyehtâbi

Münevver eyledi vuslat hayâlin yâ Resûlallah

Acep mi intikal etsek beka billâha da’vetle

Fenâya sığmadı arş-ı kemâlin yâ Resûlallah

Kalırdı tâ ebed müphem kelâm-ı Hazret-i Mevlâ

Serâser etmese rûşen mekalin yâ Resûlallah

Enisin matlabı dâim Celâleddîn-i Rûmîden

Nigâh-ı lûtf ile bir dem suâlin yâ Resûlallah

Enis Dede

NA’T-I RESÛL-İ EKREM VE NEBÎYY-İ MUHTEREM

Ey gürûh-i enbiyâ vü evliyânm ekremi

Hazret-i Hakkın habîbi mürselînin a’lemi

Zâtını Hallâk-ı âlem bâisi kevn etmese

Halk eder miydi aceb ol cedd-i pâkin âdemi

Hadd-i zâtında ahadden Ahmedi fark eyleyen

Mîm-i zâtından senin fark etti ism-i a’zemi

Derdimin dermâm sensin cânımm cânânı hem

Zahmımm ey dertlere dermân sen oldun merhemi

Her he denlû mücrim ise kendi abdindir Hulûs

Kıl şefâat ona ey esrâr-ı Hakkın mahremi

Hasan Hulâs (Burnaz zâde)

(XVIII. yüzyıl)

NA’T-I ŞERÎF

Ey pâdişeh-i taht-ı serâ-perde-i levlâk

Cibril-i emin şem’ine pervâne-i çâlâk

Ey nûr-i haremgâhı nihanhâne-i akdes

Sensin sadef-i bahr-i hakîkatde dür-i pâk

Ol dem mehi şakk eylemeği eyledin imâ

Gördükte cemâlin felek etti yakasın çak

Takdirde tahkik idi Mi’râc-ı şerifin

Rif’at ile halk oldu anınçün bu nüh eflâk

Bir dil ki ola cilvegeh-i aşk-ı cemâlin

Ol âşık-ı şerh âz gelir mahşere bî-bâk

Sâmi’yi halâs eyle eyâ mefhar-i âlem

Ka’nı yem-i isyânda kaldı o elemnâk

Sâıııî [Arpaemini zade] (Ölm. 1733)

NA’T

Zât-ı pâk-i Mustafâ’ya âşıkım

Cân ile Fahr-ül-verâ’ye âşıkım

Muksim-i feyz-i nevâdır ol şerif

Menba’-ı cûd ü atâye âşıkım

Enbiyânın umdesi ser defteri

Asfiyânın kudvesi hem rehberi

Kâinâtm zübdesi vü mefhari

Aşk ile Bedr-üd-dücâ’ye âşıkım

Eşiğinde abd-i memlûk ol müdâm

Andan özge yoktur a’lâ-yi meram

Saltanat budur Necîbâ bil tamâm

Şimdi Zât-ı Müctebâ’ye âşıkım

Üçüncü Sultan Ahmed Han [Necîb]

(1673 — 1736)

NA’T-I ŞERÎF

Bu gül Sende hezâr-ı bînevâyım yâ Resûllallah

Velî âzürde-i hâr-ı Cefâyım yâ Resûlallalh

Nola olsam devâ-cûyende-i dârû-yi ihsanın

Esîr-i derd-i aşkım müptelâyım yâ Resûlallah

Nigâh-ı şefkatinden ben garîb-i zârı dûr etme

Yolunda ben de kemter hâk-i payım yâ Resûlallah

Yüzüm yok arz-ı hâle arsagâh-ı haşre vardıkta

Günahkârım giriftâr-ı hevâyım yâ Resûlallah

Kerem kıl lûtf-i ihsanınla dilşâd eyle ben zârı

Nahîfî’yim kapında bir gedâyım yâ Resûlallah

Nahifi (Süleyman)

(Ölm. 1738)

NA’T-I ŞERÎF-İ HAZRET-İ RİSÂLETPENAHÎ

Bûy-i zülfün çün aldı bâd-ı seher

Sünbüle gül şen içre verdi haber

Goncanın bağrı hûn ile doldu

Deheninden bulunca zerre eser

Verd-i rûyine olalı meftûn

Şimdi bülbül yanımda gör ne öter

Zerre-i vech-i nûr-i pâkindir

Devr eder gökyüzünde şems ü kamer

Salma ferdaya rûyini göster

Seni bir kez gören cenânı nider

Sen beşersin eğerçi sûrette

Nûr-i Hak’sın velîk sûrette

Şem’-i zâtın ziyâsıdır âdem

Ol ziyâ akseder kamu âlem

Melce-i âsiyân-ı rû-siyehan

Mefhar-i Enbiyâ şefî’-i ümem

Sen penâh-ı kamu usât oldun

Ümmetine nice erişür elem

Der-i lâhût zât-ı pâkin imiş

Mûcib-i mevc-hîz-i bahr-i kadem

Enbiyâ zümresine şâh oldun

Cümlesi çâkerin sezâ der isem

Bülbül-i bâğ-ı gülistanı ahed

Nâm-ı pâkine dediler Ahmed

Buldu «mim» in ile vücûd imkân

Zâhir oldu anınla kevn ü mekân .

Buldu eşyâ vücûdu çün senden

Ruhsuz cümlesi olup ebdân

Şeb ü rûz oldu zülf ü rûyundan

Devr eder şevkin ile heft eyvân

Ey meded-kâri-i usât-ı ümem

Kapma gelmişiz bize derman

Senden ister kamü fakir ü ganî

Matlabm ey kerim zevil-ihsan

. Biz marîziz tabibimiz sensin

Biz muhibbiz habîbimiz sensin

Meded et bize ey habîb-i İlâh

Olmayalım reh-i gam içre tebâh

Nâr-ı hicrin bizi kebâb etti

Âhımız âsümânı etti siyâh

Koyma firkat şebinde bizi garîb

Kıl müyesser visalin ey yüzü mâh

Biz gedâ dergehinde muhtâcız

Dileriz hân-ı vasimi her gâh

Düşmen-i nefse çün esir olduk

Sen halâs et bizi meded ey Şâh

Nûr-i yezdan değil misin yoksa

Rûh-i insan değil misin yoksa

Nûr-i Hak’sın cihâna rahmetsin

Kamu azmışlara hidâyetsin

Buldu imkân hidâyeti senden

Hem gir ü cümleye nihâyetsin

Beşeriyyetde eyledin cilve

Kimse bilmez seni ne âyetsin

Bîm-i dûzah çeker mi uşşâkm

Rahmet-i Hak’ka çün delâletsin

Çâriyârm muhabbeti var iken

Ey Sezâyî yürü selâmetsin

Rûh-i pâk-i Resûle ver salavât

Ölü cismine ire tâ ki hayât

Sezayı-i Gülşenî (Ölm. 1738)

NA’T

Olan dilteşne-i savm-i visâlin yâ Resûlallah

Olur şâyeste-i lyd-i cemâlin yâ Resûlallah

Serâser nûrdan bir serv-i sîm-endâm-ı vahdetsin

Onunçün sâyedâr olmaz nihâlin yâ Resûlallah

Hilâl ebrûlarm reşk-âver-i mâh-ı şeb-ârâdır

Kamer devrinde bedr olmuş hilâlin yâ Resûlallah

Mezâhir mâyedâr-ı aks-i dîdâr-ı şuhûdundur

Bütün eşyada zâhîrdir kemâlin yâ Resûlallah

Rızâ’nın seyl-i eşki mahvederse levh-i âmâlin

Gider mi can gözünden hiç hayâlin yâ Resûlallah

Şeyh Rızâ [Neccar zade] (1675-— 1744)

MEDH-İ NEBEVÎ

Yüzündür âyet-i sun’-i İlâhî yâ Resûlallah

Kaşındır ehl-i aşkın kıblegâhı yâ Resûlallah

O gülruhsâr-ı dilcû çeşm-i âhû cilvegâhmda

Ne hoştur çerh-i hüsnün mihr ü mâhı yâ Resûlallah

O. zülf-i nâz-perver bâğ-ı ruhsânnda gûyâ kim

Açılmış ravza-i cennet kiyâhı yâ Resûlallah

Şeriat mahf elinden sürdüler Bû Cehl-i inkârı

Dü çeşmindir bu 'da’vânm güvâhı yâ Resûlallah

Değildir nerkis-i bîmâre tîmâr etmeden hâli

Şol âhû çeşminin her bir nigâhı yâ Resûlallah

Rızânın sıklet-i bâr-ı hatâsın afv eder cûdun

Olursa dağlar denlû günâhı yâ Resûlallah

Neccarzâde Şeyh Rızâ

NA’T

Cebinin levhine Allahü Ekber yâ Resûlallah

Kalem nûr âyetin yazmış mükerrer yâ Resûlallah

Mükehhel çeşminin envâr-ı dîdârın temâşada

Çemende muntazırdır nerkis-i ter yâ Resûlallah

Nice demdir zülâl-i la’M nâbm iştiyâkıyla

Be gaayet teşne-lebdir âb-ı kevser yâ Resûlallah

Gül ü lâle-izâr-ı tâbdârmdan kinâyettir

Sana mânend olur mu verd-i ahmer yâ Resûlallah

Rızâ bâğ-ı belâgatta aceb şûrîde bülbüldür

Eder her şeb kitâb-ı na’tin ezber yâ Resûlallah

Neccarzâde Şeyh Rızâ

'NA’T

Kerem kıl tâkatım yok imtihâne yâ Resûlallah

Yüzün göster yeter ettin bahâne yâ Resûlallah

Değilken mahrem-i sırr-ı enâbit olmağa lâyık

Beni pir eyledin pîr ü civâne yâ Resûlallah

Meâl-i arz-ı hâlim kıyl ü kaalim hasb-i âmâlim

Budur Peygamber-i Âhirzamâne yâ Resûlallah

Sefer-ender-vatan seyrinde çok kesb-i safâ ettim

Meded kıl kârımı verme ziyâna yâ Resûlallah

Beyâz ettin siyâh-ı nâmemi tuğrâ-yı afvmla

Nişân-ı mihr-i cûdundur nişâne yâ Resûlallah

Rızâ-veş bîm ü ümmîd-i melâletten emin oldum

Yüzüm sürdüm der-i dâr-ül-amâne yâ Resûlallah

Neccarzâde Şeyh Rızâ

NA’T

Hayâlin nûr-i mihr-i enverimdir yâ Resûlallah

Cemâlin mâhı rûşen ahterimdir yâ Resûlallah

Yüzüm fersûde-i hâk-i der-i ehl-i kerâmettir

Gürûh-i evliyâ tâc-ı serimdir yâ Resûlallah

Ebû. Bekr ü Ömer Osman ü Hayder cümle-i ashâb

Serîr-i sadr-i dilde rehb erimdir yâ Resûlallah

Ararken kenz-i dilde bir aceb kân-ı vefâ buldum

Hüseyn ile Hasan gevherlerimdir yâ Resûlallah

Senin abdâl ü evtâdm muhibb-i âl ü evlâdın

Rızâ bâğmda verd-i ahmerimdir yâ Resûlallah

Neccarzâde Şeyh Rızâ

NA’T

Görünce vechini rü’yâde yâ Resûlallah

Dil oldu hüsnüne dildâde yâ Resûlallah

Mezâhir âyinedâr-ı sıfât-ı zâtındır

Göründü peyker-i eşyâde yâ Resûlallah

Misâl-i halk-ı azîmin hemîşe zâhirdir

Cemâl-i süret ü ma’nâde yâ Resûlallah

Serîr-i şevketin âmâdedir bihamdillâh

Medîne-i dil-i şeydâde yâ Resûlallah

Gelir sadâ-yı kudûmun sımâh-ı hüccâca

Harîm-i Beyt-i Muallâde yâ Resûlallah

Kapında halka-be-gûşun olursa lâyıktır

Rızâ-yı bende-i âzâde yâ Resûlallah

Neccarzâde Şeyh Rızâ

NA’T

Düşelden başına zülfün hevâsı yâ Resûlallah

Tükenmez seyl-i eşkin mâcerâsı yâ Resûlallah

Bulunmazdı bu hikmethâne-i âlemde derd ehli

Tabîb olsa Habîbin mübtelâşı yâ Resûlallah

Telâfi der-akabdir vuslat-ı dîdâr ile yoksa

Cefâdır âşıka firkat belâsı yâ Resûlallah

Gider gelmez zamân-ı firkatin hâr-ı gub arından

Çıkar kasr-ı visâle mâverâsı yâ Resûlallah

Şeb-i hicre bedel rûz-i visâl-i yârdır çünkim

Olur her bir cefânın bir saf âsi yâ Resûlallah

Getirdi Hazret’e nev-tuhfe-i nûr-i tahiyyâtm

Bu dergâhın Rızâ-yı pür safâsı yâ Resûlallah

Neccarzâde Şeyh Rızâ

NA’T

Kerem kıl dm bana bâğ-ı bulâğı yâ Resûlallah

înâyet eyledin günc-i ferâğı yâ Resûlallah

Gehi keşf-i nikâb eyler gehi bend-i hicâb eyler

Tükenmez kûy-i dildârm yasağı yâ Resûlallah

Üsât-ı ümmetin zulmette kalmaz bî ser ü sâmân

Ki sensin cümlenin rûşen çerağı yâ Resûlallah

Tahiyyât-ı salâtm bir semend-i bâd-i himmettir

Yakîn eyler hatargâh-ı ırâğı yâ Resûlallah

Delil olmazsa hâdî-i inâyet hayli müşkildir

Bu vâdînin tükenmez güm-serâğı yâ Resûlallah

Rızâ da’vâ-yı istihkak eder mülk-i tasarruftan

Olursa şer’-i aşkın bir mesâğı yâ Resûlallah

Neccarzâde Şeyh Rızâ

NA’T-I ŞERÎF

Ey dil hevâya verme yeter nakd-i rağbeti

Eyle hırîd kâle-i zîbâ-yı himmeti

Ey çeşm-i cân ü dil yetişir bahl ü incimâd

Seyl eyle cûş-i cûy-i sirişk-i nedâmeti

Zîb-âver et yeter yeter ey cân-ı bînevâ

Gûş-i derûna halka-i mengûş-i tâati

Bâd-ı nesîm-i âh-ı dili ettirip vezân

Mevc-âver eyle cûşiş-i deryâ-yı fikreti

Ey dil biraz da ser be kemîn-i tefekkür ol

Pûşîde eyle cismine delg-i melâmeti

Terk eyle kıyl ü kaali fenâdan emin olup

Âmîzişî-i kâr-ı hevâ vü hatîati

Kârın cihanda cümle hatâ oldu âh ki

Yok ettiğin günâhların hadd ü gaayeti

Pîş-i Cenâb-ı Hakka ne yüzle revân olup

Ümmîd edersin olmağa şâyân-ı rahmeti

Hâlin harâb ey dil-i şeydâ sana meğer

Ol Şâh-ı Enbiyânın ola lûtf u şefkati

Ya’nî Habîb-i Muhterem-i Hazret-i Hudâ

Kim Zât-ı pâki âlemin ayn-i inâyeti

Dürr-i girânmâye-i deryâ-yı ıstıfâ

Verd-i nihâl-i nûr-i Hudâ Zât-ı izzeti -

Oldur o hayr-ı hâdi-i şehrâh-ı ihtidâ

Kim cümle, halk o yolda bulurlar selâmeti

Ey Pâdişâh-ı kişver-i Levlâk âlemin

Zât-ı şerifin oldu çü bâdî-i hilkati

Sensin o muktedâ-yı gürûh-i rüsül ki Hak

Kılmış vücûd-i pâkini pür-nûr-i rahmeti

Tab’-ı sühan-şinâs-ı reh-i na’t-i pâkine

Sarf eyler iken ez dil ü can nakd-i tâati

Nâlişger oldur gülşen-i medhinde bir seher

Kilk-i hezâr bu gazel-i pür belâgati

Zülf-i abîr tıynetinin şemm-i nükheti

Verdi meşâm-ı âleme tıyb ü tarâveti

şâm-ı siyâh-tâb-ı hatm kıldı muhtefî

Her târ-ı mûda nice sabâh-ı kıyameti

Ayn-i hayât-ı la’l-i leb-i rûh-bahşmm

Hızr ü Mesih teşne-i nev-şâb-ı vuslatı

Ey gevher-i yegâne-i gencîne-i Hudâ

Vey şû’le-senc-i âlem olan mihr-i re’fetî

Dergâh-ı izzetindir eyâ nûr-i girdigâr

Kâr-âverân-ı ma’siyetin câ’y-i şefkati

Her birisi girâni-i bâr-ı günâhdan

Rîzân ede o dem arak-ı şerm-i hacleti

Ümmetlerinden Es’ad cürm-iştigaaldir

Kim leşker-i günâhı pür eyler kıyameti

Dergâh-ı izz ü şefkatine yüz sürüp eder

Ol demde Hazretinden ümîd-i şefaati

Ey dil sana o mah-ı sipihr-i nübüvvetin

Besdir olursa zerre-i mihr-i inâyeti

Oldur o nâzenîn-i cenâb-ı İlâh kim

Makbûl-i izzet oldu onun nutk u himmeti

Eyle nisâr ravza-i pür nûr-i Hazrete

Dürr-i girân-kadr-i salât ü Tahiyyeti

Şeyhülislâm Es’ad Efendi

(1684 __ 1753)

NA’T-I NEBİYY-İ EKREM VE HABÎB-İ MUHTEREM

SALLÂLLAHÜ TA ÂLÂ ALEYH-İ VE SELLEM

Solmaz ebedî sünbül-i ferhâl-i Muhammed

Cennet gülüdür tâze ruh-i âl-i Muhammed

Benzer Hacer-ül-esvedine Kâ’be-i câmn

Ser-levhâ-i rûyinde siyeh hâl-i Muhammed

Yüz sürmez idi hâkine secde ile âdem

Bu rûy-i zemin olmasa pâmâl-i Muhammed

İdbârı göründü milel-i zulmet-i küfrün

Pertev vericek gün gibi ikbâli Muhammed

Bûs etmeğe nevbet değe tâ inse melekden

Hâke sürünür dâmen-i iclâl-i Muhammed

Vermezdi cilâ âyine-i binişe takdir

Olmasa eğer mazhar-ı timsâl-i Muhammed

Hurşid-i münevverden alır pertevi encüm

Hâlet verir erbâb-ı dile hâl-i Muhammed

Gök hırka giyip tekke-i aşkında nüh eflâk

Olmuş ezelî şevk ile ab d âl-i Muhammed

İysâ-yı nebi gerçi olup rûh-i îlâhî,

Mahbûb-i Hudâ zât-ı pür efdâl-i Muhammed

Ser-menzile vâsıl olur elbette Belîğâ

Her kim ki ola rehrev-i dünbâl-i Muhammed

Beliğ [Mehmed Emin] (Ölm. 1758)

NA’T-I ŞERÎF

Ey sârban zimâmı çek semt-i kûy-i yâre

Vîrâne dilde zîrâ yer kalmadı karâre

Bîm-i zalâm-ı şebden olma sakın inankeş

Âh-ı şerâre-bârın hâcet komaz nehâre

Âzürde-pây olursa cemmâzen eyleyim ferş

Dîbâce-i cebinim şevkile rehgüzâre

Ey sârban-ı müşfik hiç olmadın mı âşık

Aheste rûluk etme rahmeyleyip bu zâre

Ben derdmend-i aşkım bir yerde kılmam ârâm

Tâ vâsıl olmayınca serhadd-i kûy-i yâre

Ol kûy-i cennet-âsâ kim farz-ı âyin oldu

Çekmen gubâr-ı râhm her çeşm-i eşkbâre

Ol kûy-i canfezâ kim ehl-i nazar değişmez

Bir senk-rîzesini bin dürr-i şâhvâre

Ol kûy-i arş-rütbet kim hâk-i ıtrınâkin

Mâlişgeh eylemiş Hak pîşâni-i kibâre

Dârüssekîne ya’nî şehr-i Medine k-oldur

İzz ü şerefle me’vâ şâh-ı kerem şiâre

Sultân-ı mülk-i sermed mahbûb-i Hak Muhammed

Kim kulluğu şereftir şâhân-ı tâcidâre

Âyine-i cemâl-i perverdigâr-ı âlem

K-oldur temâm mazhar esmâ-i girdigâre

Deryâdürür veliykin bahr-i muhît-i rahmet

Olmaz kemâline hiç pâyan yahud kenâre

Şâhinşeh-i rüsül kim etse eğer irâde

Gerdûn olurdu gerdân tâ haşr bir karâre

Vaz’-ı kadem zemine câiz mi olur idi

Bir kez eğer düşeydi zilli o hâksâre

Yerden göğe bakılsa mu’ciz değil mi kılmak

Bir parmak ile mâhı ayva gibi dü-pâre

Nur oldu pertev-efşân serpençe-i mihirden

Âb-ı revan değildir destinden âşikâre

Taş başına anın kim olmaya hâk-i payı

Tasdik ederken anı destine seng-i hâre

Uymaz kemâl-i pâki güftâr-ı ehl-i nazma

Benzer mi âb-ı hayvan şu âb-ı bed-güvâre

Mi’râcınm o şahın teh pâyesidir eflâk

Yol yoktur andan artık akl-ı hikem medâre

Ey cümle âlemine mahz-ı atâsı Hakkın

Senden olur olursa Âsim fakire çâre

Cümle usât-ı ümmet olmaz onunla hemsenk'

Sıdk-ı kelâmı olur mizanda aşikâre

Cürmünden olunursa ağaz-ı pürsiş anın

Değmez suâle nevbet gayrı günâhkâre

Etmezse Hak inâyet ya Hazretin şefâat

Düşmez ümîd-i cennet öyle tebâhkâre

Her neyse de dahîlek etmen halâs çünkim

Ey şehriyâr-i kevneyn âyindir kibâre

Ol kemterin dahîl-i rav-zan ümîd eder kim

Sâyende haşr olup da yanmaya tâb-ı nâre

Çelebizâde İsmail Âsim [Şeyhülislâm]

(1685 — 1759)

MANZÛME-İ NİYAZ VE DERGÂH-I HABİB4 HUDÂVEND

Eyâ Şâh-ı rüsül mahbûb-i yezdan

Olursa senden olur bana derman

Elif kaddim eğipdir bâr-ı isyân

Olursa senden olur bana derman

Benim ol mücrim-i zâr-ı siyeh dil

Ki cürmüm cümleye olur muâdil

Ricâ-yı af bana pek oldu müşkil

Olursa senden olur bana derman

Hevâ ile dolup mânende-i nây

Günahdan bir vücûd oldum serâpây

Ümîd-i afv-ı Hakk’a kalmadı cây

Olursa senden olur bana derman

Ağardı saç fakat gönlüm, siyahtır

İşim her bir nefeste bin günahtır

Hele hâlim benim gaayet tebahtır

Olursa senden olur bana derman

Sürüp dergâhına rûy-i siyâhım

Sana arz eyledim hâl-i tebâhım

Şefâat kânısın çün pâdişâhım

Olursa senden olur bana derman

Olursa cürmü denlû kahr-ı bî-had

Kalır Âsim tamu içre muhalled

Efendim desem iymânim Muhammed

Olursa senden olur bana derman

Çelehîzâde İsmail Âsim [Şeyhülislâm]

NA’T-I NEBEVİ

Serâser olmuşum cürm ü kabahat yâ Resûlallah

Bana senden olur olsa inâyet yâ Resûlallah

O hizmette senin emrinde rıdvan bir gulammdır

Verilmiştir sana miftah-ı cennet yâ Resûlallah

Lisân-ı hâl ile dağ taş çayır ot dâima söyler

Şefâat yâ Resûlallah şefâat yâ Resûlallah

Kerem eyle beni atma ırağa hâk-i pâyinden

Yerim kıl zîr-i sancâğ-ı seyâdet yâ Resûlallah

Fâkîrin derdimendin bir gedâ-yı müstemendindir

Kapında Hâzık-ı pür cürm ü illet yâ Resûlallah

Hazık Muhammed Efendi [Erzurumlu]

(Ölm. 1762)

NA’T-EL-NEBÎ AEEYHİSSELÂT-ES-SELAM

Her işde zikr ederdi nâm-ı rahman ol kerem kânı

Senâ ve hamde Peygamber idi kân ol kerem kânı

Ol idi mazhar-ı eltâf ü ilm ü hilme hem menba’

Ki hüsn-i hulk ile dolmuştu ol cam ol kerem kânı

Hak’ın mahlûkuna rıfk u tevazu’ eyleyip lillah

Ederdi cümle halka lûtf u ihsan ol kerem kânı

Heman Allah için halkı severdi buğz ederdi hem

Ne dost olmuştu nefsiyçün ne düşman ol kerem kânı

Ne güldü kahkahayla olt ne sögdü nesneye hergiz

Güzel sözlü güleç yüzlüydü her ân ol kerem kânı

Hayâ ve hilm ile mevsûf idi hem lûtf u hürmetle

Gelip yalvaranı koymazdı giryân ol kerem kânı

Kabul eylerdi özri suçlulardan afv ü lûtfuyla

Azîmül hulk idi şefkatli hannân ol kerem kâm

Gınayı sevmeyip fakır severdi fahr ederdi hem

Kılıp miskinleri kendiye ihvân ol kerem kânı

Yamalıklar dikip esvabına nalin giyip dahi

Varıp her hastaya eylerdi derman ol kerem kânı

Hem ehl-i beytinin hidmetlerin bizzat ederdi hoş

Kamu müşkilleri eylerdi asan ol kerem kânı

Binerdi geh deve geh at ve geh katır gehi merkeb

Yalın ayak yürürdü kâh o sultan ol kerem kânı

Murabba’ otururdu ya diz üzre ya dikerdi diz

Dolu âdâb idi peydâ ve pinhan ol kerem kâm

Yiyip üç parmağıyla hem yalardı anı lezzetle

îçerdi üç nefesde âb-ı reyyan ol kerem kânı

Severdi bal ve helvâ hem kabak sirke tirit amma

Doyunca yememişti arpadan nan ol kerem kânı

Yatardı sağ yanı üzre yüzü müstakbel-el-kıble

Ederdi her nefeste gaybı seyran ol kerem kânı

Uyurdu gözleri hiç uyumazdı gönlü dostuyla

Ezelden hüsnüne olmuştu hayran ol kerem kâm

Hevâdan söylemezdi nutk-ı pâki cümle vahy idi

Dür-i hikmetle idi bahr-i umman ol kerem kâm

Teni halk içre idi gönlü dostuyla tek ü tenhâ

Bulurdu vahdeti kesrette her an ol kerem kânı

Salât ü hem selâm olsun ona hem âl ü sahbeyne

Ki kıldı onları kendiye yaran ol kerem kânı

Gel ey Hakkı unut halkı habîb-i Hak’dan al hûlku

Ki Hak’dan hüsn-i hulk almıştı meccan ol kerem kânı

Erzurumlu İbrahim Hakkı [Şeyh]

(1705 — 1772)

N A ’T (Rubâiyyât)

Ey bâis-i îcâd-ı nizâm-ı dü serâ

Halk oldu senin nâmına cümle eşya

Düşmezse aceb mi hâke zilletle o kim

Tâbi’ ola her kârda çün sâye sana

Ey zâtın olan Hazret-i Hakka mahbûb

Hüsnünden olur mihr-i münevver mahbûb

Na’l olsa sezâ Burak’ına ebruy-i hûr

Dergâhına şehper-i melâik çârûb

Ey mebde-i âlem sebeb-i mevcûdât

Vey sâhib-i ahlâk-ı hasen âlî zât

Kaadir mi ola nev’-i beşer meddâhm

Vasfında nüzûl eyledi çün kim âyât

îcâd-ı cenana hilkatindir bâis

îdhâle bizi inâyetindir bâis

Ey Şâh-ı Rüsül kesretine cürmümüzün

Hep ârzu-yi şefâatindir bâis

Ey mefhar-i enbiyâ vü sâhib-i mi’râc

Sultân ü gedâ dergehine hep muhtâc

Düşmezse nola rûy-i zemine gölgen

Arş, etti onu izzet ile başına tâc

Ziibeyde Fifnat Hanım (Ölm. 1780)

NA’T-I ŞERÎF

Ey şuâ-ı lem’a-i ruhsâr-ı nûr-i Kibriyâ

Şûle-i hurşid alır şem’-i cemâlinden ziyâ

Sensin ey sadr-ı serîr-i lima’allah serveri

Nâsıh-ı edyân-ı sâbık kâşif-i râh-ı Hudâ

Âlem-i lâhût cevlângeh semend-i nâzına

Şâhbâz-ı emrine bir lânedir arş-i a’lâ

Düşmüş olsaydı cihâna bedr-i hüsnün pertevi

Olmaz idi Mısr bâzârmda Yûsuf zî-behâ

Feyz-i nutkun âleme sermâye-i yuhy-il-izâm

Sana ta’zîmen bu mûciz oldu îsâ’ya atâ

Ma’den-i esrâr-ı hikmet meyve-i bâğ-ı vücûd

Sâhib-i mihr-i nübüvvet mazhar-ı sıdk u safâ

Bûsegâh-ı evliyâdır hâk-i râh-ı makdemin

Yâ Resûlallah ki sensin nûr-i ayn-i enbiyâ

Eylemiş dergâhını Mevlâ matâf-ı kudsiyan

Âsitânın kıble-i hâcât-ı erbâb-t recâ

Bu Garîbi-i hakirin bende-i hâk-i derin

Eyler ümmîd-i- şefâat bî-nevâ’dır bî-nevâ

Garibi [Erbîllli A’rtıa Yûsuf] (Ölm, 1794)

NA’T-I NEBÎ

Sâkî kaçan gurâbesini mey-nisâr eder

Bezm-i akûs-i neş’esi nakş-i nigâr eder

Ol meclis içre mihr kadeh der beğal gezer

Zühre nevâ-yı çengini âhenge âr eder

Bir câm esiridir gönül ol bezmde fakat

Aşkm havâdisi bana arz-ı humâr eder

Dil bir siyeh gulamı olup pîr-i bâdenin

Her şeb emelle encüm-i hasret şümâr eder

Deşt-i talebde Kâ’be-i maksûddur deyu

Rûyun tehîce garka-i gird-i gubâr eder

Gördüm bu hâlini dil-i şeydâ-yı pür gamın

Sordum bu nâtüvân niçin âh ü zâr eder

Feryâd edip dedi ki muhabbet esiriyim

Gittikçe cevr-i yâr beni nâlekâr eder

Bilmem meâl-i aşk nedir liyk neyleyim

Bir ıztırâbı var beni ol bîkarar eder

Oldum hevâ-yı zülf ile sergeşte serseri

Âhir beni bu tûl-i emel şermsâr eder

Ey dil bırak telâşı rızâ-dâde ol heman t

Neylerse âşıka yine âlemde yâr eder :

Var âsitâne-i şeh-i Leblâke acz ile

Çok nâmuradı lûtfu anın kâmkâr eder

Bîçâre perver oldu cenâb-ı iriâyeti

Nâçâr ü nâtüvânlara i’tibâr eder

Hükm-i celâl-i hâsı şu. denlû ki hâk ile

îdbâr pişkânı bütün hâkisâr eder

Lâkin cemâl-i âmeye şöyle şümûlü var

Dehre şefâat etse bütün iktidâr eder

Merdûd-i semt-i rahmet iken dîv-i güm-rehi

Hâlâ şefâati yine ümmîdvâr eder

Ol Hazret-i Çelil ki kahr-i celâl ile

Husrev dedikleri seke dünyâyı târ eder

Ol âyet-i cemîl ki nûr-i cemâl ile

Küfrü nigâh-ı rahmet-i îmân var eder

Fehm eyledikçe menzele-i mazhariyyetin

Mûsâ gulâmı olmasını ihtiyâr eder

Ol sırr-ı men reânı ile cilveger iken

îsâ ubûdetiyle ana iftikar eder

Beyn-er-rüsül Cenâb-ı Hudâ ism-i pâkini

Yâd etse kendi nâmı ile hem-karâr eder

Harf-i leb-i meâline mahv olsa bir gönül

Ser-ceşme-i hayâtı mahall-i karâr eder

Subh-i bahar-ı bahtı gülistân-ı handedir

Her kim ki derd-i aşkı ile âh ü zâr eder

Bir kîmyâ-nazardır o hurşîd-i feyz kim

Hâke nigâh eder zer-i kâmil ayâr eder

Ey dâveri-i mülk-i arefnâke müstakil

Hâmem eğerçi gevher-i na’tin nisâr eder

Lâkin kemâl-i vasfına aczi bedîd olup

Bîçâregî de kendi gibi, eşkbâr eder

Ey mazhar-ı tahiyyet-i gil vey Hudâpesend

Vasfında herkes acz-i ile i’tizâr eder

Müjde hezâr âleme fahrin aceb midir

Evvel seninle Hazret-i Hak iftihar eder

Pek tîrelendi kaalıb ü kalb-i elemzede

Hicran ü gam ikisini de dâğıdâr eder

Sad el’aman zâtına düştü kerem bu gün

Ancak dil-i füsürdeye lütfün medâr eder

Eyle nazar ki bir nigeh etsen eğer dile

Cem’iyyet-i sivâ o taraftan firâr eder

Esrâr-ı Mevlevî-i perîşân-ı zâre, bak

Gelmiş kapında lûtf ü kerem hastekâr eder

Ey kaalıb-ı harâb ü eyâ kalb-i hâkisâr

Elbet sizi de lûtfu anın bahtiyâr eder

Esrar Dede (Ölm. 1796)

NA’T-I NEBEVİ

Sultân-ı Rüsül Şâh-ı mümeccedsin efendim

Bîçârelere devlet-i sermedsin efendim

Dîvân-ı İlâhîde, ser-âmedsin efendim

Menşûr-i «Leamrük» le mü ey yedsin efendim

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammed s in efendim

Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

Tâbişgeh-i ervâh-ı mücerred güllerindir

Mâlişgeh-i ruhsâr-ı melek hâk-i derindir

Âyine-i dîdâr-ı tecellî nazarındır

Bû Bekr ü Ömer Osman Ali yârlerindir

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim

Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

Hutben okunur minber-i ıklîm-i bekanda

Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i cezâda

Gülbang-i kudûmun çekilir arş-i Hudâ’da

Esmâ’-i Şerifin anılır arz u semâda

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim

Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

Ol dem ki nebilerle velîler kala hayran

«Nefsi!» deyü dehşetle kopa cümleden efgan

Ye’s ile üsâtm ola ahvâli perişan,

Düstûr-i şefâatla şenindir yine meydân

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim

Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

Bir gün ki dalıp bahr-i gam-ı fikrete gittim

İlden yetirip kendimi bihbutluğa yettim

İsyânım anıp âkıbetimden hazer ettim

Bu matla’ı yâd eyledi bir seyyid işittim

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim

Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

Ümmîddeyiz, ye’s ile âh eylemeyiz biz

Sermâye-i iymânı tebâh eylemeyiz biz

Bâbm koyup ağyârı penâh eylemeyiz biz

Biz kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim

Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

Bîçâredir ümmetlerin isyânma bakma

Dest-i red urup hasret ile dûzaha yakma

Rahm eyle aman âteş-i hicrâmna yakma

Ezcümle kulun Gaalib’i pür-cürm bırakma

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim

' Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

Şeyh Gaalib (1757 — 1798)

-------

Ervâh ki tuhfe-i Hudâdır

Hâk-i reh-i Şâh-ı Enbiyâdır

Ol şâh ki mâh, çün sitâre

Pâ-bûsuna oldu pâre pâre

Cibril nevâline haberci

Mîkâil O’nun vekilharcı

Levlâk ile zât-ı pâki mevsûf

Kur’âna sıfâtı zarf ü mazrûf

Şâh-ı melekût arşiyâya

Mâh-ı ceberût ferşiyâya

Birdir dedi âşinâ-yı vahdet

Mevc-i ahadeyt-i ahmediyyct

Çün (evveli mâhalak) der ol nûr

Sâni’-i Hudâ desem de ma’zûr

Âdem ki cenâb-ı bül-beşerdir

Bâğ-ı nebevide bir şecerdir

Giryân olup oldu Nûh-i nevvâh

Deryâ-yı melâhatinde mellâh

Cûş-âver olunca Nîl-i kabzi

Mûsâ’ya Hızır yetişti feyzi

Şer’iyle edince tîğzenlik

İbrâhime düştü put şikenlik

Mi’râc-ı kemâl-i zâtın İdrîs

Sükkân-ı semâya kıldı tedris

Bir rütbe ki hüsn-i bî-behâsı

Yûsuf dahi abd-i müşterâsı

Tebşir için kudûmun îsâ

Tâ minber-i çerhe çıktı gûyâ

îcâd-ı vücûdu kevne bâis

Ümmetleri sırr-ı ilme vâris

Âyine-i vahdet-i Îlâhî

Mir’at-i vücûdudur kemâhî

îmân-ı hakîkiye Ol âgâh

Kâfi sana bir Nebî bir Allah

Mücrimdir eğerçi ümmetindir

Ümmîdi senin inayetindir

Olmazsa şefâatından ihsân

Çok zahidin ola hâli hırmân

Çün ehl-i kebâirim siyehkâr

Her maksadıma beşâretim var

Şeyh Gaalib

NA’T-I ŞERÎF

Kemâl-i zâtının na’tı anılmaz yâ Resûlallah

Kalır levh ü kalem mislin yazılmaz yâ Resûlallah

Senin medhinde şirket eylesem Mevlâ’ya ma’dûmum

Bu babda cürm ü isyana bakılmaz yâ Resûlallah

Ne hâkim ben ki nâ-şüste kalam deryâ-yı cûdunda

Habâb-ı nüh felek hîçe sayılmaz yâ Resûlallah

Şafak-veş her ki dâğ-r âteşîn-i aşkını açmaz

Gül-i maksûd billâhî açılmaz yâ Resûlallah

Gubâr-ı âsitânm pertevinden âb olan hatır

Fürûğ-i pençe-i mihre kapılmaz yâ Resûlallah

Ümîd oldur ki Gaalib çâker-i evlâd ü âlindir

Gürûh-i ehl-i hüsrâna katılmaz yâ Resûlallah

Şeyh Gaalib

NA’T-I ŞERÎF

Yüzün gülzâr-ı cennet gibi solmaz yâ Resûlallah

cemâlin nakş-ı kudrettir bulunmaz yâ Resûlallah

O sâlik kim değildir reh-nümâ-yı şer’ine perver

Tarîk-i Hak’kı bin yıl gezse bulmaz yâ Resûlallah

Seni cân-ı azizinden ziyâde sevmeyen âşık

Hakikat âleminde âdem olmaz yâ Resûlallah

Dimağ-1 ehl-i nazma lezzet-i na’t-ı şerifinle

Olur bir neş’e hâsıl kim doyulmaz yâ Resûlallah

Lebîbâ derdimende rûz-i mahşerde meded senden

Günâhı afv olur aslâ sorulmaz yâ Resûlallah

Lebîba (XVIII. yüzyıl)

NA’T-I ŞERÎF-İ HAZRET-İ RESÛL-İ EKREM

SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM

Cemâlin matlab-ı cân ü cihandır yâ Resûlallah

Kapun dâr-ül-emân-ı ins ü. candır yâ Resûlallah

Teşehhüddedir engüşt-i şehâdet mu’cizâtma

Ki Mi’râcm müşâr-ı bilbenandır yâ Resûlallah

Zamân-ı devletinde intisâb-ı dergehin âsan

Ne müşkil şimdi kim âhirzamandır yâ Resûlallah

Meded dil-teşne kaldım Kerbelâ-yı vâdi-i gamda

Zülâl-i tîğ-ı aşkın ile kandır yâ Resûlallah

Temâm ihsân-ı rahmin ey Nebbiy-er-rahme vaktidir

Aman zîrâ zaman âhir zamandır yâ Resûlallah

.Kerem kıl müjde-i vaslmla lûtf et tesliyet-bahş ol

Gamınla Neş’et’in kârı yamandır yâ Resûlallah

Hoca Neş’et Efendi (Ölm. 1807)

NA’T-I ŞERÎF

Cemâlin gösterip güldür dil-i mahzunları şâd et

Keremkâra meded âşıkları bir gül ile yâd et

Harâb oldu gam-ı hicrinle sultânım meded senden

Visâlinle kerem kıl bendeni ma’mûr-i âbâd et

Semender-veş yeter yandı firakın nârına diller

Visalin gülşenine gel efendim anı âzâd et

Ne denlû rû-siyehsem yüz sürüp dergâhına geldim

Beni de bendelerden yâ Resûlallah ta’dâd et

Karar etme Saîdâ Gülşenî bülbüllerindensin

Demâdem na’t-ı pâk-i Mustafâda durma feryâd et

Saîdâ Efendi (Kâtib zade)

NA’T-I ŞERÎF-Î HAZRET-İ SADR-I RİSÂLET

Cenâb-ı matlab-ı cân ü cihandır yâ Resûlallah

Kapun dâr-ül-emân-ı ins ü candır yâ Resûlallah

Sen ol bâlâ-rev-i âli kazâ-yı lâmekânsm ki

Gubârm tâc-ı fahr-ı âsümândır yâ Resûlallah

Elim boştur garibim bî-nevâyım bâb-ı lûtfunda

Bana sermâye ancak el-amandır yâ Resûlallah

Şeb-i Esrâ’daki ikrâm-ı hâs-ül-hâs hakkiyçün

Meded kıl, İzzet’i camınla kandır yâ Resûlallah

Revâıı-ı pâkine her bir nefesde bin salât olsun

Cihanda tâ ki fermânm revadır yâ Resûlallah

Beylikçi İzzet Bey. ((İm. 1809)

TAHMÎS-İ NA’T-I ŞERÎF-İ RÛŞENÎ

Ey cenâb-ı şeh-i Kevneyn-i Res'ûl-i Kureşî

Ey meh-i bürc-i kerem evc-i saâdet güneşi

Câm-ı feyzin giderir dilde gumum-i ateşi

Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi

Kim ola sevmeye bu vech ile sen mâh-veşi

Kesb-i feyz etti kudûmun ile şâhâ dü cihân

Teşnegân olmuş iken cümlesi bî-tâb ü revân

Âb-ı lûtf ü keremin cümleyi etti reyyân

Parmağından akıtıp âb-ı revan-bahş-ı revân

Nice yüz bin kişiden ref’edübensin ateşi

Doldu çün sıyt-ı nübüvvet ile bu çerh-i kühen

Nûr-i şer’inle ziyâlandı bütün Hind ü Yemen

Cebhesâ oldu yolunda hacer ü serv ü semen

Türk ü Kürd- ü Acem ü Hint bilir bunu ki sen

Hâşimîsin Arebîsin Medenîsin Kureşî

Hak Teâlâ seni medh eyledi ins ü meleğe

Çıktı âvâze-i şân ü şerefin tâ feleğe

Ümmet-i rûy-i siyâha ne dahi hisse değe

Yerdeki da’veti fevt ola gidem deyu göğe

Beline bağladın ey nûr-i bilâ-sâye taşı

Mucizen nutka getirdi senin ey şeh haceri

Cebhe-sâ etti peyinde nice yüz bin şeceri

Verdi can kuşu sana aşk ile bu hoş haberi

Sensin ol puşt ü penâh ü melek ü ins ü peri

Enbiyânın güzel sevgilisi hûbu hoşu

Ne kadar fi’l-i hasen içre o kim kaasır ise

Ne kadar mürtekib-i kabh-i amel fâcir ise

Ne kadar bezm-i maâsîde o kim nâdir ise

Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ise

Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî

Bende-i bârigehin hep ümeme server olur

Merd-i Hak ol kişidir sırrına ki mazhar olur

Şâh-ı "şâhân olur elbet sana kim çâker olur

Üzülüp ırkı Ebû. Cehl gibi ebter olur

Sen Ebülkaasım ile her kim ederse güreşi

Seni müstağrak-ı nûr etti şehâ Rabb-ı Falak

Ayn- rahmet ile halk oldu vücûdun elhak

Bâis-i hilkat-i kevneyn cenâbın mutlak

Dîk-i hikmette pişirdi çü senin sevgini Hak

Cebrail olsa nola matbahımn haymekeşi

Bülbül olmuş dil-i îzzet şeb ü rûzan gülüne

Kemterin bendeliği lâyık edip bıi kuluna

Nâle-i feyzin ile terbiye kıl bülbülüne

Vedduha virdine Velleyl okurum sünbülüne

Rûşenî verdi budur Külli gadâtm ve aşiy

Beşlikçi İzzet Bey

NA’T-I ŞERİF

Vücûdun mazhar-ı nûr-i hüviyyet yâ Resûlallah

Zuhûrun kâşif-i esrarcı vahdet yâ Resûlallah s

Görenler zât-ı hakkı gördüler mir’ât-ı vechinde

Bu sırra eyledi âyet delâlet yâ Resûlallah

Dil-i vîrânımı aşkınla sûzân eyle sultanım

I Hakayıkta hemin sensin hakikat yâ Resûlallah

Avâlimde kamu eşyâ senin zâtınla kaimdir

Senin derdinle yanmaktır saadet yâ Resûlallah

Nigâhm ayn-i ihsandır gönül derdinle dermandır

Benim hâlim perişandır şefâat yâ Resûlallah

Zekâyî’nin iki âlemde maksudu heman sensin

Umar dergâh-ı lûtfundan inâyet yâ Resûlallah

    Zekâyı [Mustafa] (Ölm. 1812)

NA’T-I ŞERÎF

Garîk-i bahr-i isyânım şefâat yâ Resûlallah

Esîr-i nefs-i nâdânım şefâat yâ Resûlallah

Reh-i gurbette nâçârım gam-ı hicrinle bîzârım

Aceb derde giriftârım şefâat yâ Resûlallah

Benim cürm-i firâvanım harâb etti dil ü câmm

 İnâyet eyle sultânım şefâat yâ Resûlallah

Zekâyî hicr ile mahzun anı vaslmla kıl memnûn

l Yolunda can feda olsun şefâat yâ Resûlallah

                                                               Zekâyî

Mİ’RÂCİYYE-İ HAZRET-İ FAHR-İ KÂİNÂT

 Sad hamd o kadîm-i kârsâze

Ol Sani’-i âsüman tırâze

Sad şükr ü sitâyiş ol Hudâye

Kim âdemi kıldı arş-pâye

 Etti yed-i sun’-i sâzkâri

Berpâ bu revâk-ı zergingâri

İnşânı kılıp melekten ekrem

Mescûd-i melâik oldu âdem

Oldu keremiyle nev*-i inşân

Mergûbterîn-i cins-i hayvan

Kıldı ana verip akl ü idrâk

Ber dâşte-i firâz-ı eflâk

Ol hatm-i risâletin husûsâ

Menzilgehin etti arş-ı âlâ

Ol server-i hayl-i enbiyâyı

Ol mefhar-i cem’-i asfiyâyı

Hem eşref-i mebdeât kıldı

Hem ekrem-i kâinât kıldı

Hurşîd-i cihanfürûz-i sermed

Ser-defter-i enbiyâ Muhammed

Olsan o Şeh-i kerem-şiâre

Hem-suhbuna âl-i pür vekare

Bî had salavât ü sad tahiyyat

Mâ esrâet-es-saba ve hebbet

Münâcât

Yâ Rab kereminle destgîr ol

Ben zâre muin olub zâhîr ol

Dünyâda ve âhirette yâ Rab

Kıl ben kuluna rızânı matlab

Ben yoksulu ey kerîm-i mutlak

Her hâlde hayra kıl muvaffak

Ben şîfte-hâle re’fet eyle

Afv et günehim inâyet eyle

Na’tinde o fahr-i enbiyânın

Ol server-i cem’-i asfiyânm

Ver tab’ıma feyz-i nutk-i câvîd

Dâim tarafından eyle te’yîd

Yâ Rab kalemim güher-feşan kıl

Na’t-ı nebevide ter-zeban kıl

Kıl tab’ımı ey kerîm-i dânâ

İcaz tırâz-ı vasf-ı esrâ

Bu nazmı kıl ey kerîm-i zişân

Dârû-yi devâ-yi afv ü gufran

Lûtf eyle kusurum eyle mağfur

Kıl sa’yimî hazretinde meşkûr

Hassân’a kılıp bu zân peyrev

Ver nutkuma sûz-i nazm-ı Husrev

Reîsül Küttâb Arif (1741 — 1&13)

NA’T-I ŞERÎF

Cemâlin mushaf-ı âyât-ı rahmet yâ Resûlallah

Ilatm tefsîr-i remz-i sırr-ı vahdet yâ Resûlallah

İki nerkislerin mâzağ-ı nûr ile münevverdir

O kaşlar kab-ı kavseyne işâret yâ Resûlallah

Lebin kıymet-fezâ-yı lâ’l-i siyrâb-ı melâhattir

Dehânın derc-i yâkuut-i beşâret yâ Resûlallah

Kadin bir nûrdan serv-i çemenzâr-ı saâdettir

Serâpâ cism-i pâkin izz ü devlet yâ Resûlallah

Kapında bir gedâdır Ârif-i nâçiz rahm eyle

Eder deryûze-i nakd-i şefâat yâ Resûlallah

Reîsül Küttâb Ârif

NA’T-I RESÛL-İ EKREM

SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM

Açıldı bir dem-i subh-i şerefde dîde-i cân

Misâl-i revzene-i kasr-ı bûstân-ı cenân

Ne subh-i bahr-i sefîd-i muhît-i arz ü hevâ

Nesîm-i feyz-i tecellâ olur o yemde vezân

Bakılsa safvet-i mir’ât-i mevcine görünür

Tamâm aksi ile arş-ı a’zam-ı Rahmân

Olur leâli-i maksûda dest-res herkes

Denilse şâdına şâyeste kulzüm-i İrfan

Zelıı zamân-ı saâdet ki nûr-i feyzi ile

Riyâz-i hulde muâdil olur fezâ-yı cihân

Fürûğ-i pertevi âfak u enfüse sâri

Olur o demde cilâsâz dîde-i im’ân

Nice dem ol ki onun rişte-i beyâzma kim

Ederse sıdk ile pek âşıkaane bend-i miyân

Bu hâl-i feyz ile dil fâiz-i meserret iken

Göründü çeşm-i dile çirk-i cürm-i bî-pâyân

Ne cürm-i tire ki taksim olunsa âfaka

Olurdu pertev-i hurşîde hasret ehl-i cihân

Konulsa hisse-i âh-ı derûn-i ehl-i hukuk

Şikest olur sanırım hayl-i keffe-i mîzân

Hayâle düşmek ile mâcerâ-yı isyanım

Sirişk-i dîde o dem etti cûy-veş cereyan

Şarâb-ı hayret ile Özge mest olup kaldım

Edince devr peyâpey piyâle-i hırmân

Der ân sahîfe-i hâtırda mürtesem gördüm

Bir iki beyt-i güzin tesliyet-dih-i dil ü cân

Der-i maânisi ol nâşinîde ebyâtm

Bu resme rişte-i satr-ı beyânda olmuş ayân

Kebâir ehli müyesser değil midir sersem

Nedir bu vâdi-i hayret nedir bu girye-künân

Seni halâs edemez gaafilâne âmâlin

Zamime kılmış iken hem riyâ-i nâ-şâyân

Çeker cerîde-i isyân-i ümmete bî-şek

Hat-ı huceste-i afvı peyember-i zişân

Cenâb-ı Ahmed-i Muhtar Muhammed ü Mahmûd

Habîb-i Hazret-i Rabb-i Kerîm-i zül-ihsân

Şefi’-i rûz-i cezâ sâye-güster-i dü serâ

Gubâr-ı hâk-i deri efser-i güzîn-i şehân

Şeh-i yegâne-i âlem hıdîv-i. heft-evrenk

Müdîr-i kevn ü mekân mültecâ-yı ins ile cân

Emîn-i pâk-i Hudâ mazhar-ı hitâb-ı Kerîm

Şefî-i yevm-i nedem hâmi-i günahkâran

Kemine bende-i fermanberi mülûk-i izâm

Nigîn-i hükmüne tâbi’ cemî-i âlemiyân

Firâz-ı künküre-i arş ile olur hem-ser

Gubâr-ı pâyin eden tûtiyâ-yı dîde-i cân

Harîm-İ dergeh-i iclâli arş-ı a’zamdır

Matâf-ı zümre-i kerr ü beyandır ol her ân

Dağılmış âleme kenz-i şeriatı o şehin

Zehî gmâ-yı saâdet bu ümmete iymân

Hümâ-yı kadrine bâm-ı behişt olur lâne

Fezâ-yı menzileti bir görülmemiş meydân

O şehriyâr-ı risâlet ki fark-ı devletinin

Otâğ-ı muhteşemidir kübâb-ı sakf-ı cenân

Mesâha etme ne mümkin mühendisti efkâr

Hudûd-i hıtta-i mülkü nihâyet-i imkân

Berât-ı hâs-ı nübüvvet yedinde hatm oldu

Bu hâle hâtem-i îcâz edâsı oldu nişân

Edince nûr-i kudûmu cihânı rûşensâz

Söyündü şûle-i nâr-ı nıecûsiyân-ı derân

Kemâl-i satvet-i teşrifi ile kesr oldu

Yıkıldı yaptığı kisrânın ol bülend eyvan

Zamîme oldu hudûd-ı şerîâta ilhak

Hicaz ü Rûm ü Habeşle memâlik-i îrân

Cebîn-i mâhı dü-nîm eyledi zehî kudret

İşâretiyle olur mu’cize cihâna iyân

Şeh-i ferişte sipâha emîr-i kevneynâ

Eyâ vücûd-i şerifi medâr-ı kevn ü mekân

Bilir şerâfet~i mi’râcını havas ü avâm

Ne an ki ede beyan hâme-i şikeste zeban

O kurb-i hâs-ı ülânın o kaab-ı kavseynin

Fezâ-yı vasfı değil anladıkları meydan

Garaz zerîa-i deryûzedir efendimden

İnâyetinle bu sâil kuluna kıl ihsân

Cenâb-ı Kâ’b ile Hassan medîhe-hânm olup

Ne güne onların oldu semâya kâ’bı resân

Kulun o kullarının bir kemine bendesiyim

Kapında sâilin ammâ gedâ-yı şâh-akran

Suâli reddede mi merhametli sultanım

Kebâir ehline nakd-i şefâatin şâyân

O dem ki deşt-i hevilnâk mahşer içre kopa

Gırîv-i dehşet-i âh ü figan-ı pir ü cevân

O dem ki kıymet-i seng ü güher müsâvi. olup

Bilinmez ola gürûh-i sipehle âl-i keyân

O dem ki tâb-ı hicâb-ı zünûb ile Arasat

Görüne dîde-i nâsa nümûne-i nîrân

-Himâye eyle bu deryûzeger günahkârı

O gün de sâye-i çetr-i şefâatinde âmân

Biter mi sûz-i güdâzm uzatma gel Sâmi

Eder mi gayriye muhtâc ibâdını sultan

Nitekim ede naât-ı şerif ile âğaz

Kemâl-i şerm ü hicâb ile şâirân-ı zamân

Salât-ı bî-had-i ekmel selâm-ı bî-gaaye

Nisâr ravza-i pâki olan be-sıdk-ı lisân

Sâmi Ebûbekir Paşa (Ölm. 1814)

NA’T

Zât-ı pâkin eylemiş Rabbül’-alâ

Kaafile sâlâr-ı hayl-i enbiyâ

Hep tufeylindir gürûh-i evliyâ

Yâ Resûlallah müştâkım sana

Yandım aşkınla terahhum kıl bana

Ey gürûh-i enbiyânın serveri

Vey Hudânm sevgili peygamberi

Câm-ı aşkın içtiğim gündenberi

Yâ Resûlallah müştâkım sana

Yandım, aşkınla terahhum kıl bana

Bülbül-i gülzâr-ı bâğ-ı hasretim

Müptelâ-yı aşk esîr-i firkatim

Nişleyim gavvâs-ı bahr-i hayretim

Yâ Resûlallah müştâkım sana

Yandım aşkınla terahhum kıl bana

Seyyidülkevneyn olan şah aşkına

Şâm-ı esrâda doğan mâh aşkına

Arz-ı dîdâr eyle Allah aşkına

Yâ Resûlallah müştâkım sana

Yandım aşkınla terahhum kıl bana

Yok benim gibi günahkâr ümmetin

Kimler içindir efendim şefkatin

Görmek istersem nola meh tal’atin

Yâ Resûlallah müştakım sana

Yandım aşkınla terahhum kıl bana

Vâsıfa bes ey Resûl-i Kibriya

Diyeler meddâh-ı Şâh-ı Enbiyâ

Can ü başım yoluna kıldım feda

Yâ Resûlallah müştâkım sana

Yandım aşkınla terahhum kıl bana

Vâsıf-ı Enderunu (Ölm, 1824)

NA’T

Cenâbmdır şeh-i pâkîze-meşreb yâ Resûlallah

Cemâlindir meh-i tâbende-kevkeb yâ Resûlallah

Safâ-yı taTat-i rûyinle âlem gark-ı nûr oldu

Misâl-i mâh-ı enver doğduğun şeb yâ Resûlallah

O ebr-i rahmet-i rahman ü mahbûb-i Hudâsın ki

Yüzün suyuna halk oldu cihan hep yâ Resûlallah

Felekde pâdişâh olsam da etmem i’tibâr, ancak

Kapında kulluğumdur bana matlab yâ Resûlallah

Eğerçi vardır âlemde hezâran rû siyâh amma

Benim gibi yok isyandan mürekkeb yâ Resûlallah

Ümîd-i ma’rifetle dergeh-i isyanına geldim

Günâhım yüklenip mânend-i merkeb yâ Resûlallah

Edepsizdir deyu etme nigâh-ı lûtfdan mahrûm

Beni feyzinle kıl merd-i müeddep yâ Resûlallah

Niyâzı Vâsıf’m senden budur ki feyz-i lûtfunla

Demâdem ola zikr ü fikri sen hep yâ Resûlallah

Vâsıf-ı Enderûnî

NA’T

Beni reddetme bâb-ı devletinden

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Uzak tutma beni de ümmetinden

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Gel ey ziybâ-nihâl-i bâğ-ı hazret

Kıyâmette bana eyle inâyet

Şenindir mücrime ol gün şefâat

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Cenâbmdan eğer olmazsa şefkat

Hulâsa bende yoktur kaabiliyyet

Umûrum hep sana kıldım emânet

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Eğerçi cümleden çoktur günâhım

Veliykin gam yemem hiç pâdişâhım

Ki sensin evvel ü âhir penâhım

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Meded aşkında bî-sabr ü şekîbim

Cemâlin gülşeninde andelîbim

Kulunda ümmetinden bir garibim

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Aman ey rûh-i âlem can şenindir

Dil-i bîmârma derman şenindir

Ne emreyler isen ferman şenindir

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Kulun Vâsıf bir özge müptelâdır

Demâdem çehre-sây-i hâk-i pâdır

Şefîimsin ümidim hep sanadır

Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek

Vâsıf-J Enderûnî

NA’T-I ŞERÎF

Vücûdun âlemine oldu rahmet yâ Resûlallah

Husûsâ ins ü cinne mahz-ı ni’met yâ Resûlallah

Kapında bende olmak halka sultan olmadan yeğdir

Senin kulluğun1 oldu ayn-i devlet yâ Resûlallah

Var ise cennet-i a’lâda âşık iftirâkınla

Bilir dûzah değildir ona cennet yâ Resûlallah

Ne etsin cenneti âşık değişti habbeye Âdem

Ne kadri var ki olsun cana minnet yâ Resûlallah

Heman ancak Muradı âşıkanm vech-i pâkindir

Bulur kand-i lebinden cân lezzet yâ Resûlallah

Murad Molla (Ölm. 1829)

NA’T-I ŞERÎF

Şenindir cümleten mülk-i hidâyet yâ Resûlallah

Beni râh-ı Hudâya kıl delâlet yâ Resûlallah

Hudânın arş-ı a’lâsı türâb-ı na’l-i pâymdır

Şeb-i esrâda kesb etti şerâfet yâ Resûlallah

O şeb kim Mescid-i Aksâ’ya ervâh-ı rüsül geldi

Hudâ emreyledi ettin imamet yâ Resûlallah

Benim cürmüm nihâyet tutmaz inkâra mecâlim yok

Senin de lûtfuna yok hadd ü gaayet yâ Resûlallah

Beni Leylî-i dünyâ aldayıp Mecnun-sıfat oldum

Cünûnumdan kerem kıl ver ifâkat yâ Resûlallah

Beni reddetmeyip dergâh-ı vâlâda kabul eyle

Kapında istiyor gönlüm ikaamet yâ Resûlallah

Murâd-ı derd-mendin cümleten ahvâli ma’lûmun

Onu takrir ü tahrîre ne hâcet yâ Resûlallah

Murad Molla

NA’T-I ŞERÎF

Kapında bir gedâ-yı hâkisârım yâ Resûlallah

Garibim, bîkesim hayran ü zârım yâ Resûlallah

Tenezzül eyleyip hasretle nüzhetgâh-ı ma’nâdan

Gelip bu âlem-i sûrette hânın yâ Resûlallah.

Şehâ hübbülvatan emriyle sensin eyleyen ferman

Vatandan ayrı düştüm bîkararım yâ Resûlallah

Unuttum aslımı nefs ü hevâya olmuşum tâbi’

Esîr-i gurbetim terk-i diyarım yâ Resûlallah

Gönül beyt-i İlâhî olduğun fehm etmişim amma

Hayâl~i ma’siyetle dilfigânm yâ Resûlallah

Şefî’ilmüznibîn hem rahmetellilâlemînsin sen

Sana Müştak-veş ümmîdvârım yâ Resûlallah

Şeyh Müştak (Ölm. 1830)

HAZRET-İ MUHAMMED salla'llâhü aleyhi ve sellem

Sevinç sevinç berrak,

Ve yıldız yıldız parlak,

Bir dağ pınarı,

Üstünde beyaz bulutların,

Ve kuytusunda bir yeşil yamacın,

Aziz ruhlar sallamış beşiğini!

Vedâ edip çocuk tâzeliğiyle bulutlara,

Raks eder gibi iner mermer kayalara,

Haykırır sevincini semâlara.

Dağ geçitlerinde,

önüne katar renk renk çakılları,

Ve bağrına basar kardeş pınarları.

Çiçeklenir ayak bastığı yerler,

Ve nefesiyle yeşerir çimenler,

Yoldaşı olur şimdi ırmaklar,

Ovaları doldurur gümüş ışıklar.

Bir ses yükselir pınarlardan :

«Kardeş; ayırma bizi koynundan

Kollarını açmış bekliyor Yaratan

Yoksa bizi çölün kumları yutacak.

Güneş, kanımızı kurutacak,

Kardeş.

Dağın. ırmaklarını,

Ovanın ırmaklarını,

Hepimizi alıp koynuna,

Eriştir bizi. Yüce Tanrına!»

«Peki» der, Dağ pınarı,

Kendinde toplar bütün pınarları,

Ve haşmetle kabarır göğsü ve kolları,

Ülkeler açılır uğradığı yerlerde,

Yeni şehirler doğar enginlerde,

Kulelerin alev zirvelerini,

Ve haşmetli mermer saraylarını,

Bırakıp arkasında,

Yürür mukadder yolunu.

Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak,

Evlatlarını, Tanrısına ulaştırarak

Karışır İlâhî ummana coşarak.

Johann Wolfgang von Goethe (1749 — 1832)

Çeviren : Prof. Sadi Irmak

NA’T-I ŞERİF

Cemâlin lem’a-i subh-i «talak» dır yâ Resûlallah

Ziyâ-sâz-ı meh-i leyl-i «gasak»dir yâ Resûlallah

Habîbâ hubb-i zâtın bâis-i îcâd-ı âlemdir

Vücudun mübtedâ-yı «ma halak» dır yâ Resûlallah

Ulûm-i zâtına nispet fünûn-i nüsha-i eşyâ

Kitâb-ı ma’rifetten bir varaktır yâ Resûlallah

Serâser ma’siyetle defterim nakş-ı süver oldu

Hat-ı butlan çekilse müstahaktır yâ Resûlallah

Ne mümkün na’t-ı pâkin kaabil-i ta’rîf-i tâm olsun

Senin vassâfm ancak zât-ı Hak’tır yâ Resûlallah

Bulundur Âli-i bîçâre muhtac-ı inâyettir

Şefâat eyle ihsâna ehakdır yâ Resûlallah

Âlî [Şeyh, Atâ zâde] (1784 — 1833)

MEDH-EL-NEBÎ

Meded kıl tövbe ettim her günâha yâ Resûlallah

înâyet eyle abd-i rû-siyâha yâ Resûlallah

Bu gün üryân-ı aşk ü bende-i Âl-i âbâ oldum

Ki bakmam hırka vü tâc ü külâha yâ Resûlallah

Gedâyân-ı der-i şevketmedâr-ı dâr-ı irfanın

Ayâğın öptürürler pâdişâha yâ Resûlallah

Tesellî-i cemâl ü nûr~ı aşkın var iken dilde

Nazar kılmam felekte mihr ü mâha yâ Resûlallah

Nigâh-ı iltifâtmla nazar kıl mazhar-ı lûtf et

Gönül âyînesin sırr-ı îlâha yâ Resûlallah

Eriştir menzil-i maksûda Aynî rûz-i şeb düşmüş

Tarîk-i mevlevîde âh ü vâha yâ Resûlallah

Aynî [Antepli] (1756 — 1838)

NA’T-I ŞERÎF

Nigâh-ı iltifâtm câna candır yâ Resûlallah

Gam-ı aşkın hayât-ı câvidandır yâ Resûlallah

Niçin dembeste olsun bülbülân-ı ravza-i na’tm

Cemâlinle cihan reşk-i cinandır yâ Resûlallah

Sezâ eflâke kat kat nâz ederse nazenin cismin

Bu hâk-i anberin içre nihândır yâ Resûlallah

Sen ol sultân-ı evrenğ-i nübüvvetsin ki sâyende

Felek encüm mücevher sâyebandır yâ Resûlallah

Münevver tâ-be-mahşer dîn ü şer’in âfitâb-âsâ

Mücevher tâb-ı şemşîrin revandır yâ Resûlallah

Nigâh-ı merhamet kıl ümmetindir îffet-i mücrim

Garîb ü derd-mend ü bî-kesandır yâ Resûlallah

İffet [Bursalı, Muhammed Emin]

(Ölm. 1842)

NA’T-I ŞERÎF

Şerîf-i mesned-i her dü serasın yâ Resûlallah

Şefi’-i akdem-i rûz-i cezâsm yâ Resûlallah

Sarây-ı Ümmühânîde dedi Cibrîl-i vahy-âver

Buyur izzetle mihmân-ı Hudâ’sm yâ Resûlallah

Küşâde dergeh-i rahmet ziyâfethânc-i vahdet

Bu şeb mihmân-ı hass-ı Kibriyâsm yâ Resûlallah

Olur idrâk-i zâtında sürûş-i ma’rifet sûzân

Ki Cibrîl-i tasavvurdan alâsm yâ Resûlallah

Efendim dergehinden İffet-i miskini reddetme

Husûsâ ehl-i nazma pür atâsm yâ Resûlallah

İffet Efendi

NA’T-I ŞERÎF

Cemâlin mihr-i tâbân-ı hidâyet yâ Resûlallah

Kelâmın gevher-i nâyâb-ı vahdet yâ Resûlallah

Beyâban-ı mihende ümmetin bî-sâye kalmıştır

înâyet kıl inâyet kıl inâyet yâ Resûlallah

Rehâyâb ettin âfâkı şeb-i târ-ı dalâletten

Zuhûrun âlemine nûr-i rahmet yâ Resûlallah

Sen ol sultân-ı ıklîm-i risâletsin ki tîginle

Kureyş’i eyledin Hak dîne da’vet yâ Resûlallah

Kulundur derd-mendindir^sezâvâr-ı terahhümdür

Garîb ü bîkes ü bîçâre İffet yâ Resûlallah

İffet Efendi

NA’T-I ŞERİF

Eder tûtî-i can evsâfın ezber yâ Resûlallah

Lebim zikrinle gül-kand-i mükerrer yâ Resûlallah

Şeb-i hicri tecellî-i kamer-tâb-ı cemâlinle

Münevver kıl münevver kıl münevver yâ Resûlallah

Riyâz-ı ravzanı görmek o anber hâke yüz sürmek

Müyesser kıl müyesser kıl müyesser yâ Resûlallah

Dil-i âgâh-i uşşâk-ı nesîminle sehergâhî

Muanber kıl muanber kıl muanber yâ Resûlallah

Sadef-vâri dilimde gevher-i. şehvâr-ı ihlâsı

Mukarrer kıl mukarrer kıl mukarrer yâ Resûlallah

Bu benden îffet’i nefs-i tebeh-kâre inâyetle

Muzaffer kıl muzaffer kıl muzaffer yâ Resûlallah

İffet Efendi

NA’T-I ŞERÎF

Ağlasın ol dîde ki aşkınla giryân olmaya

Yansın ol dil ki gam-ı hicrinle sûzân olmaya

Görmesin şîrâze-i cem’iyyet-i hâtır nedir

Nâm-ı pâkin yâd edip bî-sabr ü sâmân olmaya

Gonca-i âmâli her giz bulmasın neşvünema

Kim bu bağ-ı dehre teşrifinle handan olmaya

Anlamaz erbâb-ı aşkın zevk-i rûhâniyyetin

Kim harâbât-ı muhabbet içre mihmân olmaya

Yâ Resûlallah fedadır can ü başı cümleten

Dest-i îffet’de meğer nakdîne-i cân olmaya

Muntazırdır pertev-i' mihr-i cemâle bir nefes .

Bilmez ol âyine-i sırrında irfân olmaya

İffet Efendi

NA’T-I ŞERÎF

Âyet-i müştak-1 rahmettir cemâl-i Mustafâ

Mahz-ı nûr-i zât-ı izzettir cemâl-i Mustafâ '

Kıldı envâr-ı cebininden tecellî zât-ı Hak

Âleme mir’ât-ı vahdettir cemâl-i Mustafâ

Rahmet-i Rahmâm bilmez münkirân-ı tîre-dil

Gün gibi âyât-ı kudrettir cemâl-i Mustafâ

Eyledi kaddin misâl-i sâyeden vâreste Hak

Vahdete isbât-ı hüccettir cemâl-i Mustafâ

îffetâ tâb-âver olmaz bakmağa rûh-ül-emîn

Mahz-ı nûr-i zât-ı izzettir cemâl-i Mustafâ

İffet Efendi

NA’T-I ŞERİF

Eflâki tezyin eyledi teşrif için Sübhan sana

Envâ’-ı ta’zîiTi eyleyip indi yere Kur’ân sana

Tamuda kalsın tâ ebed arz etmeyen îman sana

Vermez mi Sübhânellezî Esrâ ulüvv-i şan sana

Ey zîver-i âhir-zaman tâc-ı ser-i peygamberan

Bin mâh-ı Ken’an bendedir ey şâh-ı hüsn ü an sana

Peyveste eltâf-ı Hudâ hâk-i riyâz-ı ravzana

Olsun salât dâimâ her sâat ü her an sana

Dergâhına arz eyledim ümmîd-i ihsân eyleyip

Bir arz-ı hâl-i çâkerî ey rahmet-i Rahman sana

Eylerdi bî-mahv-ı eser ey âteş-i nîran eğer

Mihman olaydı bir nefes bu hasret ü hicran sana

Olsun nisâr-ı makdemin Hızr u hayât-ı sermedi

Hüsrânda kalsın etmeyen cân ü teni kurban sana

İffet olurdu cümleten dünya ve mâfîha senin

Ger bir nigâh-ı merhamet eylerse ol sultan sana

   İffet Efendi

NA’T-I CENÂB-I HAZRET-İ MEFHAR-EL-ENÂM

ALEYH-ES-SALÂT-Î VESSELÂM

Eyâ Şâh-ı Risâlet nûr-bahş-ı Künfekânsm sen

Serîr-ârâ-yı ba’set pâdişâh-ı ins ü cansın sen

Vücûdun müntehabdır nüsha-i i’câzdan evvel

Hoşâ dibâce-bend-i safha-i âhir zamansın sen

İmâm-ı evliyasın muktedâ-yı enbiyâsın hem

Ezelden bâdi-i inşâdi-i kevn ü mekânsın sen

Kalır derkinde âciz zâtını fikr-i dakik elbet

Medâr-ı gerdiş-i nüh âsiyâ-yı âsümansm sen

Küşâd ettin cenâh-ı ârzu-yi şevk-i rüyetle

Hevâ-yı nezd-i Hak’da bir hümâ-yı lâmekânsm sen

Şefâat yâ Resûlallah şefâat Mâhir-i zâra

Sükûnet-bahş-ı âh-ı bî-kesan-ı âşıkansın sen

Numan Mahir Bey (Ölnr 1845)

KOŞMA (Na’f-ı Şerif)

Ervâh-ı ezelde evvelki safda

Elest hitabında ben «Belâ!» dedim

Koyma beni anâsırda hilâfda

Canım cemâline müptelâ dedim

Ruhlar aşk meyinden oldu mestâne

Kimi küfre vardı kimi îmâna

Saf be saf olarak durduk divâna

Münkirler «Lâ!» dedi, ben «İllâ!» dedim

Ne çâre «Kün!» emri vukua geldi

Eşya ve mahlûkât hep zahir oldu

Her ervâh kendini bir yolda buldu

îmân ve ikrârı ben sana dedim

Dertli her hikmetten irşâd olmadı

Sensiz mahşer yeri küşâd olmadı

Çok nebiye vardım imdâd olmadı

Şefâat kânısın Mustafâ dedim

Dertli (1772 — 1845)

NA’T-I NEBİ

Alîl-i derd-i isyâna devâsm yâ Resûlallah

Bize sûy-i cinâne rehnümâsm yâ Resûlallah

Sana âşık olanlar secde eyler hâk-i pâyında

Cemî’-i ümmete kıblenümasın yâ Resûlallah

Yarat ılmazdan evvel pâdişâhım hep bu âlemler

Cenâb-ı Hak ile sen âşinâsın yâ Resûlallah

Cihanda fâşık, ü f âcir kerem senden ümîd eyler

Şefâat kıl Habîb-i Kibriyâsın yâ Resûlallah

Ne yüzle varacak Leylâ huzûra rûz-i mahşerde

Ona rahm eyle şâh-ı enbiyâsın yâ Resûlallah

Leylâ Hanım (Ölm. 1847)

NA’T-I ŞERİF

Rûz-i mahşerde beni yâd eyle Allah aşkına

Afv-i isyanımla dilşâd eyle Allah aşkına

Âteş-i düzahdan âzâd eyle Allah aşkına

Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına

Senden olmazsa inâyet ger işim fersûdedir

Bilirim her kime etsem ilticâ beyhûdedir

Dâmenim çirkâb-ı ma’siyyet ile âlûdedir

Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına

Geldiğim gündenberi bu dehre isyân eylerim

Yok sevâbım zerrece cürm-i firâvan eylerim

Destgîr olmazsan ol gün böyle efgan eylerim

Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına

Erdi Sermed kulunun gayri günâhı gaayete

El’aman düştü efendim âsitân-ı şefkate

Vardığım an yüz karasıyla huzûr-i izzete

Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına

Sermed (Ölm. 1848)

NA’T-I ŞERÎF

Cemâlin oldu uşşâka nümâyân yâ Resûlallah

Görür Rahmanı ol âyînede can yâ Resûlallah

Taalluk eyleyelden âşık-ı şûrîde giysûna

Ser ü sâmânı olmuştur perişan yâ Resûlallah

Lebin câm-ı elesttir sohbetin rûh-i revân ancak

Hayât-1 câvidana meclisin kân yâ Resûlallah

Selâmından gelir kalb-i selime şûle-i revnak

Salâtınla bulur âlem senin şân yâ Resûlallah

Senin vasf-ı şerifinle ben oldum mest-i lâ ya’kîl

Dil-i şeydâ ezelden böyle hayran yâ Resûlallah

Visalin kevserinden eyle ihsan yoksa müşkildir

Dil-i bîçâremiz hicrinle atşân yâ Resûlallah

Cemâlin âfitâbmdan nikaab-ı kudsiyi kaldır

Gönüller hasret-i vechinle sûzân yâ Resûlallah

Beni bu nefs-i emmâre eder bezminden ancak dûr

Ki yoktur bâbmızda men’e derbân yâ Resûlallah

Huzûruna varıp bir kimse etse arz ahvâlin

Sürür ile olur elbette gerdân yâ Resûlallah

Şefâat Ârif-i biçâreye rencûr-i isyandır

Kerem kıl ol garibi etme nâlân yâ Resûlallah

Kethüda zâde Ârİf (1771 — 1848)

NA’T

Gözümden eşk-i gülgûn oldu câri yâ Resûlallah

Hezâr-ı aşkının geldi bahân yâ Resûlallah

Be-hakkı Kâ’be tevfîk-i İlâhî rehber oldukta

Tarîkinde verirdim cümle vârı yâ Resûlallah

Nihânî sûz-i aşkın cevher-efrûz-i dil. oldukça

Tahayyül • eyledim hâl-i çenârı yâ Resûlallah

Olup pervâne-meşreb aşk ile şeb-tâ-seher Hikmet

Çerâğ-ı dâğ-ı dildir gamküşârı yâ Resûlallah

Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey

(1786 — 1859)

N A’T

Ser-i kûyinde kemter hâk-i râhım yâ Resûlallah

Neşîb~i âsitânmdır penâhım yâ. Resûlallah

Ziyâ-yı mihr-i sûz-i aşkın etsin gün gibi rûşen

Karanlık gecede kalb-i siyâhım yâ Resûlallah

Şu rütbe hâb-ı gaflet çeşm-i câna perde-pûş oldu

Sabâh-ı haşre kaldı intisâbım yâ Resûlallah

Müşâr-i bilbenandır mu’cizâtm âfitâb-âsâ

Dü şakk-ı sûret-i mehdir güvâhım yâ Resûlallah

Misâl-i Nehr-i Âsi cûşiş eyler dembedem eşkim

Garîk-i ka’r-ı deryâ-yı günâhım yâ Resûlallah

Türâb-ı kabr-i pâkin arş-ı a’zamdan muazzamdır

Be-hakk-ı Kâ’be yoktur iştibâhım yâ Resûlallah

Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey

NA’T-I R E S Û L

O şâhinşâh-ı âzamsm ki ancak yâ Resûlallah

Seni zâtına mahbûb eyledi Hak yâ Resûlallah

Bilir ins ü peri yok iştibâhı kimsenin bunda

Cihâna gelmedi mislin muhakkak yâ Resûlallah

Nebi ve evliyâ pir ü cevân bây ü gedâ yekser

Ata ve cûduna muhtaç mutlak yâ Resûlallah

Gubaar-ı ravzan eyler ârzû her dem dil ü canım

Murâdımdır o lûtfa mazhar olmak, yâ Resûlallah

Günahkâra inâyet âdetindir lûtf ü şefkat kıl

Beni ol devlete şayan ü elyak yâ Resûlallah

Şeref derler bir ednâ ümmetin var el-aman ferdâ

Şefâat-hâhtır eyle muvaffak yâ Resûlallah

Şeref Hanım (1809 — 18611

NA’T-I DÎGER

Meded ey mazhar-ı eltâf-ı Hazret

' Meded ey mukbil ü mahbûb-i izzet

Eder senden atâ ümmîd ümmet

Kutübler evliyâlar derler elbet

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

O sultân-ı risâletsin ki aslâ

Kimesne olmadı zâtınla hempâ

Eder ednâ nigâhm rûz-i ferda

Nice îsâ’ları bir demde ihyâ

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Olur ise eğer bu abd-i makhûr

Maazallah livâ-i hamdden dûr

Gelir mi yâdına cennet ile hûr

Kefen ber-dûş ah eylerse ma’zûr

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Dem-i haşr olmaz isen çâre-hâhım

Huzûr-i Hakda yoktur iştibâhım

Ben inkâr eylesem cürm ü günâhım

Kirâmen kâtibin olur güvahım

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Günâhımdan eğerçi şermisârım

Fakat yok etmemekde ihtiyârım

Bu hâl ile geçer mi i’tizârım

Yüzüm yoktur desin seng-i mezarım

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Ümidim yine bir vech ile kesmem

Olur gönlüm bu tesliyyetle hürrem

Sana ümmet olam evlâd olam hem

Muazzeb ede lâyık mı cehennem

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Garibim bikesim yoktur zahirim

Eğer olmazsa lütfün destigîrim

Şeref-veş bir avuç hâk-i hakirim

Ayaklar altına.düşmüş fakirim

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Şeref Hanım

NA’T-I DÎGER

Günahdan gayri yok bir özge kârım yâ Resûlallah

Geçer gafletle her leyi ü nehârım yâ Resûlallah

Serâpâ dolmada defterler a’mâl-i kabîhimle

Kirâmen kâtibinden şermisârım yâ Resûlallah

Nice pervâz edem uçmağa ferda kalmışım âciz

Kemend-i nefs ü şeytâna şikârım yâ Resûlallah

Eşiğin görmeğe bin câmm olsa eylerim kurban

O rütbe hadden aştı intizârım yâ Resûlallah

Ölür isem gubar-ı ravzana yüz sürmeden tâ haşr

Düğünsün taş ile seng-i mezârım yâ Resûlallah

Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref ifâ

Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Resûlallah

Şeref Hanım

DÎGER NA’T-I RESÛL

Eğer olmaz ise lütfün penâhım yâ Resûlallah

N’olur rûz-i cezâ hâl-i tebâhım yâ Resûlallah

Eder ta’dâd-ı cürm ettikçe tâk-ı çerhi hâkister

Şerâr-ı dûd-ı âh-ı subh-gâhım yâ Resûlallah

Nigâh-ı şefkatin imdâd ederse nâr-ı dûzahdan

Emin olmaklığa yok iştibâhım yâ Resûlallah

Benim cürmümden elbet bin kat efzundur senin rahmin

Ne gam bî-hadd ise zenb ü günâhım yâ Resûlallah

Beyâz etmezse vechim pertev-i hurşid-i ihsânın

Ne yüzle arz edem rûy-i siyahım yâ Resûlallah

Şeref nesl-i şerifinden kemine ümmetindendir

Aceb mi iftihâr etse kiyâhım yâ Resûlallah

Şeref Hanım

DÎGER NA’T-I RESÛL

Ben günekâre yâ Resûlallah

Sendedir çâre yâ Resûlallah

Merhamet demleridir eyle nazar

Çeşm-i hunbâre yâ Resûlallah

Merhem-i lütfün eylerim ümmîd

Sîne pür yâre yâ Resûlallah

Cümle mahlûk kadr-i vâlânı

Geldi ikrâre yâ Resûlallah

Reng ü bûyunla verdi Hak revnak

Sahn-ı gülzâre yâ Resûlallah

Arz-ı hal eyleyim ne yüzle acep

Sen keremkâre yâ Resûlallah

Uydu şeytâna neyleyim bilmem

Nefs-i gaddâre yâ Resûlallah

Hemçü Mansûr cürm ile şâyân

Çekseler dâre yâ Resûlallah

Görse hâl-i tebâhımı mâlik

Başlar âzâre yâ Resûlallah

Âcizim lîk iktidarım yok

Derdim izhâre yâ Resûlallah

Şerm-sarım velîk yok imkân

Cürmüm inkâre yâ Resûlallah

Şerefü etti midhatin mecbûr

Nazm-ı eş’âre yâ Resûlallah

Şeref Hanım

NA’T-I RESÛL

Cenân ü arz ü semâ yâ Muhammed-i .Arabi

Seninçün oldu binâ yâ Muhammed-i Arabi

Şefîim ol beni reddetme bâb-ı lûtfundan.

Olunca rûz-i cezâ yâ Muhammed-i Arabi

Alîl-i mücrime Lokman şifâ-yı sadr olmaz

Sen etmeyince devâ yâ Muhammed-i Arabi

Cemî’-i ümmete erzân iken olam hâşâ

Cüdâ-yı cûd ü atâ yâ Muhammed-i Arabi

Eğer görür ise hâl-i tebâhım ehl-i kıyanı

Benimçün ede büka yâ Muhammed-i Arabî

Aman aman Şeref’-i rû-siyâhmı eyle

Sezâ-yı taht-ı liva yâ Muhammed-i Arabî

Şeref Hanım

D İ G E R NA’T-I R E S Û L

Eyâ şehinşeh-i zî-rütbet esselâmü aleyk

Veyâ hazîne-i pür-hikmet esselâmü aleyk

Yarattı zâtım Hak zât-ı pâkine mahbûb

Zehî kemâl zehî şöhret esselâmü aleyk

Şefî’-i rûz-i cezâ nâzenîn-i yâr-i Hudâ

Emîr-i memleket-i ismet esselâmü aleyk

Vücûda geldi seninçün cemî’-i mevcûdât

Kamuya bâis-i cem’iyyet esselâmü aleyk

Cenân ü arz ü semâ arş ü kürs ü levh ü kalem

Seninle buldu fürûziyyet esselâmü aleyk

Atâ ve lûtfuna muhtâcdır senin Cibrîl

Düşüp rikâbma der elbet esselâmü aleyk

Devâ-yı derdini Lokman diler cenabından

Tabîb-i hâzık-ı her illet esselâmü aleyk

Ezelden eyledi Hak cümle kâinâta seni

Veliyy-i ni’met-i bî-minnet esselâmü aleyk

Kerem-verâ senin Allah olunca vassâfm

Eder mi na’tma dil cür’et esselâmü aleyk

Gubâr-ı pâyine kastım bir arz-ı hâl ancak

Olur ise nazar-ı rağbet esselâmü aleyk

Kemine bendeni kıl âsitânma dâhil

Desin fakîre gelip devlet esselâmü aleyk

Sürüp yüzüm yere feryâd edem huzûrunda

Günahkâra gerek şefkat esselâmü aleyk

Şeref garibi de yâd et dem-i şefâatda

Muîn ü dâdres-i ümmet esselâmü aleyk

Şeref Hanım

NA’T-I DÎGER

Özün mahbûb ü matlûb-i Hudâdır yâ Resûlallah

Sözün makbûl-i ind-i Kibriyâdır yâ Resûlallah

Eder kesb-i şeref ins ü melek zât-ı şerifinle

Kudûmun mefhar-i arz ü semâdır yâ Resûlallah

O sultân-ı muazzamsın ki elhak bâb-ı eltâfm

Penâh-ı enbiyâ ve evliyâdır yâ Resûlallah

Zer-i hâlis olur altun oluk veş yüz süren elbet

Gubaar-ı âsitânm kîmyâdır yâ Resûlallah

Alilim illet-i sadr ile senden isterim sıhhat

Nigâh-ı şefkatin sadra şifâdır yâ. Resûlallah

Bilirsin kudretim yüz sürmeğe yok bî-meded kaldım

Bu hâl ile ümid ayn-i hatâdır yâ Resûlallah

Eğer celbe muin olursa ihsanın Şeref-zâre

Suhulet her taraftan rûnümâdır yâ Resûlallah

Şeref Hamın

NA’T-I RESÛL

Sen gevher-i gencîne-i hikmetsin efendim

Deryâ-yı keremde dür-i kudretsin efendim

Geldi nice peygamber-i zîşan bu cihâna

Sen cümlesine seyyid ü servetsin efendim

Mahbûb-i Hudâ’sm ki olur zâtına teşbih

Sen mahrem-i esrâr-ı hakikatsin efendim'

Mevcûd idi zâtın yoğ iken âlem ü âdem

Sen evvel idin hem de nihayetsin efendim

Bû Bekr ü Ömer Hazret-i Osman ve Ali’ye

İzz ü şeref ü devlet ü rif’atsin efendim

Ettiği için hizmetini oldu ser-efrâz

Cebrâile sermâye-i izzetsin efendim

İkbâl ü kemâlâtını Hak kıldı dü bâlâ

Kim mazhar-ı Kur’ân ü şeriatsın efendim

Teşrifin için kıldı müzeyyen o kadar Hak

Âlâyiş ü ârâyiş-i cennetsin efendim

Hemser olamaz, sünbül ü şebbû vü. menekşe

Ser-tâ-be-kadem bâğ-ı letafetsin efendim

Eltâf-ı İlâhî bizi etti sana ümmet

Tâ rûz-i ezel mefhar-i ümmetsin efendim

Mücrim Şeref’i rûz-i ceza etme ferâmûş

Şâhinşeh-i iklîm-i şefâatsin efendim

Şeref Hanım

DÎGER NA’T-I RESÛL

Huzûra etmeğe hâlim rivâyet

Ne hâcet yâ Resûlallah ne hacet

Bilirsin mücrimim rûz-i kıyamet

înâyet yâ Resûlallah inâyet

Abes sarf ettim ömr-i nâzenîni

Müdâm etsem nola ah ü enini

Helak etsin bu zâr-ı dil-hazîni

Hacâlet yâ Resûlallah hacâlet

Eder fi’l-i kabîhim nâsı dilgîr

Kirâmen Kâtibin etmezse tağyir

Ne rütbe eylesen tekdir ü ta’zîr

Adâlet yâ Resûlallah adâlet

Acep mi cûy-i eşkim olsa enhâr

Günahkârım günahkârım günahkâr

Beni şâyeste berbâd etse her bâr

Nedâmet yâ Resûlallah nedâmet

Zebûn-i nefs-i gaddâr oldum eyvâh

Düğünsem yeridir taşlarla her gâh

Azâb-ı dûzaha yok bende billâh

Liyâkat yâ Resûlallah liyâkat

Ezelden Rahmeten-lil-âlemînsin

Ser-efrâz-ı cemî’-i mür selinsin

Meded-hâha şefî’-el-mücrimînsin

Şefâat yâ Resûlallah şefâat

Hudâ eltâfma etti muvaffak

Şeref-veş iftihâr eylersem elyak

iki âlemde sana ümmet olmak

Saâdet yâ Resûlallah saâdet

Şeref Hanım

NA’T-I DÎGER

Meded kıl rûz-i mahşerde şefâat yâ Resûlallah

Ki sensin şems-i tâbân-ı risâlet yâ Resûlallah

Eğer sen destigîr olmaz isen rûz-i kıyâmette

Eder çâk-i girîbân cümle ümmet yâ Resûlallah

Budur kâfi saâdet ki Hudâ kıldı sana ümmet

Bize yetmez mi bu lûtf ü inâyet yâ Resûlallah

Nola gark etse lütfün mücrimi deryâ-yı Rahmetde

Karâr etmişti, sende nûr-i Rahmet yâ Resûlallah

Senin medhinde yekpâre bu cismimde zebân olsa

Yine vasf etmeğe yoktur liyâkat yâ Resûlallah

Benim dîvân-ı Hakka varmağa yoktur yüzüm billâh

Günâhım çokluğundan geldi haclet yâ Resûlallah

Budur ancak niyazı arz ü şeb senden Şeref zârm

Meded kıl rûz-i mahşerde şefâat yâ Resûlallah

Şeref Hanım

NA’T-I RESÛL-İ EKREM

SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM .

Değer nüh âsümâna her günâhım yâ Resûlallah

Erer çerhe anmçün her gün âhım yâ Resûlallah

Ayağım mescide varmaz el ayrılmaz maâsîden

sDer-i meyhâne oldu câyigâhım yâ Resûlallah

Meded olmazsa senden şiddet-i hasretle kabrimde

Olur bir berg-i âteş her kiyâhım yâ Resûlallah

Şefi’ ü yâver olmazsan bana rûz-i kıyâmette

Beni rüsvâ eder kâr-ı penâhım yâ Resûlallah

Ne mümkün eylemek müsvedde-i isyânımı tebyiz

Fatîn-i mücrim ü nâme-siyâhım yâ Resûlallah

Fatin Efendi [Davut] (Ölm. 1866)

MEDH-İ RESÛLALLAH SALLÂLLAHÜ

ALEYH-İ VE SELLEM

Muhammed âb-ı rûy-i enbiyâdır

Muhammed nûr-i çeşm-i. etkıyâdır

Muhammed mürselînin hâtemidir

Kamu nâs-ı mükerrem ekremidir

Muhammeddir eden derde devalar

Muhammed ümmete eder vefâlar

O’nun meddâhı oldu Hak Teâlâ

O’nun kimdir eden vasfını inşâ

Cihanda Âdem olmaz idi peydâ

Muhammed olmasa âhir hüveydâ

Dedi sânına Hak Levlâk Levlâk

Muhammed olmasa olmazdı eflâk

Bu kıfl-ı hâb-ı tevhîd üzre miftâh

Muhammed nâmıdır kim kıldı fettâh

Hudâ vermiştir O’na dîn-i râsih

Kamu edyân O’nunçün oldu nâsih

Cihan putlar ile pür olmuş iken

Perestân ve şeyâtin dolmuş iken

Dürüldü defter-i küfr-i dalâlet

Muhammed olucak Hak’dan inâyet

Hemîşe çağırırım yâ Muhammed

Zebanım lâfzı oldu nâm-ı Ahmed

Senâyî kuluna lûtf et cihanda

Murâdma erişe in ü anda

Şefî’-i ümmet-i yevm-el-kıyâme

Fe Yercû Küllinâ mink-eş-şefâe

Senâyî Efendi (XIX. yüzyıl)

FÜCÂİYYE EZ ŞEHİNŞÂH-I HER DÜ SERÂ

Perişandır perîşân hâl ü hâlim yâ Resûlallah

Murâd-ı nefsedir hep imtisâlim yâ Resûlallah

Yed-i nefs ü hevâ ol mertebe tutmuş girîbâmm

Rehâyâb olmağa yoktur mecâlim yâ Resûlallah

Usât-ı ümmet içre var mı âyâ ben gibi müznib

Bulunmaz zannım elhâsıl misâlim yâ Resûlallah

Sezâdır ağlasam yansam yakıtsam âh ü vâh etsem

Geçer hep cürm ile rûz ü leyâlim yâ Resûlallah

Tazarrû birle Râşid sâil-i bâb-ı şefâattir

Kerem kıl, etme red işbu suâlim yâ Resûlallah

Tunovalı Şeyh Ahmed Râşid (1798 — 1866)

N A’T

Şevk-i aşkınla uyanıp yâne geldim yâ habîb

Şem’-i vechin nûruna pervâne geldim yâ habîb

Ravza-i gülzâr-ı adnin bûyine hayran olup

Bülbül-âsâ aşk ile efgana geldim yâ habîb

Katre-i mehcûr-veş firkatte iken ben garîb

Gark-ı rahmet olmağa ummana geldim yâ habîb

Bî ser ü pâ dertliyim bir mücrimim derman için

Sen şefâat kânı pür ihsâııa geldim yâ habîb

Ehl-i tecridim bu gün her vârımı kıldım fedâ

Kâ’be-i kûyine ben kurbana geldim yâ habîb

Bir gedâ muhtâcınım reddetme Aczi bendeni

Dü cihanın fahri sen sultâna geldim yâ* habîb

Aczi Ağa [Edremitli Mürîd zâde]

(1805 — 1866)

Günâh-ı ma’sıyetten pür-kitâbım yâ Resûlallah

Hevâ yağmalamış her var ü tabım ya Resûlallah

Kemâl-i rahm ü ihsânmla râh-ı Hakka sevk eyle

Afüv ismine vardır intisabım yâ Resûlallah

Yüzüm yoktur der-i eltâfma yüz sürmeğe zîrâ

Zünûb-i havf-i cürmümle harabım yâ Resûlallah

Aman ey kân-ı rahmet ey şefî’-i müznibîn ey şâh

Senin aşkınla mahv et ıztırabım yâ Resûlallah

Şefîk-i kemtere şefkat edersen kendi ihsânm

Günahdan Özge nem var iktisabım yâ Resûlallah

Hanyalı Şefik Efendi (Ölm. 1871)

NA’T-I ŞERİF

Matlam nûr-i Hudâdır yâ Resûlallah senin

Nûr-i zâtın âşinâdır yâ Resûlallah senin

«Sûre-i Nûr» u izârmda yazar kilk-i kaza

Vech-i pâkin Vedduhâdır yâ Resûlallah senin

Kaab-ı kavseyn kurb-i ev’ednâ sana halvetserâ

Bir temâşâdır ki seyr etti füâd-ı mâreâ

Dedi Allah ya habîbi merhabâ bin hel etâ

Böyle kadrin rûşenâdır yâ Resûlallah senin

İntihâ yok ey şefâat ma’deni in’âmma

Eyle lûtf ü merhamet bu bende-i nâkâmma

Çünkü min ba’d ey habîb Ahmed denildi nâmına

Her sözün cilve-nümâdır yâ Resûlallah senin

Kân-ı şefkat olduğun etti beni ümmîdvâr

Ümmeti vâ ümet’i nutkun güvâh-ı mu’teber

Âh çeker boyuna ahker Niyâzî derbeder

Âsitânmda gedâdır yâ Resûlallah senin

Niyâzî [Arapça hocası] (Ölm, 1872)

NA’T-I ŞERİFE

Belâ-yı mâsivâya mübtelâyım yâ Resûlallah

Zebûn-i pençe-i nefs ü hevâyım yâ Resûlallah

Kerem kıl ben fakire el-aman ey rahmet-i âlem

Serâpâ mahz-ı isyân ü hatâyım yâ Resûlallah

Sen evreng-i şefâat şâhıs m sultân-1 rahmetsin

Kapında ben de bir kemter gedâyım yâ Resûlallah

Şefâat kıl meded yoksa o rütbe çok günâhım ki

Ne rütbe yansam ol rütbe sezâyım yâ Resûlallah

Zebûn-i derd-i isyâna tabîb-i mihriban sensin

Alilim ben de muhtâc-ı devayım yâ Resûlallah

Ne gam mücrim isem de bana besdir bu saâdet ki

Kapında bir kemine hâk-i payım yâ Resûlallah

Beni reddetme evlâdın başıyçün bâb-ı lûtfundan

Ziyâyım bende-i Al-i abayım yâ Resûlallah

Ziya Paşa (1825 — 1880)

N A ’ T  I ŞERİFE

Vücûdun nüsha-i küll-i hüviyyet yâ Resûlallah

Hakikat zât-ı pâkinden ibâret yâ Resûlallah

Kemâlâtm kemâlât-ı İlâhîdir ki evhâma

Gelir fikr eyledikçe acz ü hayret yâ Resûlallah

Zuhûrun ba’setin hâlin yeterken sıdkma bürhan

Seni inkâr eden mecnundur elbet yâ Resûlallah

Seâdat-ı dü gün a’tâf-i zâtından ibârettir

Saâdet zâtına olmaktır ümmet yâ Resûlallah

Cihanı tuttu nûr-i ma’rifet şems-i kemâlinden

Vücûdun âlemine oldu rahmet yâ Resûlallah

Dü âlemde Ziyâ-yı mücrimin ümmîdi Sendendir

Şefâat yâ Resûlallah şefâat yâ Resûlallah

Ziya Paşa

Sarây-ı devletin dâr-ül-amandır yâ Resûlallah

Matâf~ı bûsegâh-ı ins ü candır yâ Resûlallah

Sarây-ı dâr-ı bâb-ı rif’atin Dârâ vü Şâh-ı Cem

Kapında padişahlar pasbandır yâ Resûlallah

Gubâr-ı hâk-i pâym lâcerem iksîr-i a’zamdır

Cilâ-yı dîdehây-i kudsiyandır yâ Resûlallah

Mübarek ravzana ihlâs ile yüzler süren ârif

Serefrâz-ı gürûh-i ârifandır yâ Resûlallah

Şehâ isyânıma nisbetle Kûh-i Kaf bir zerre

Eğerçi zâhirâ cürmüm nihandır yâ Resûlallah

Yüzüm kara günahkârım fakat müştâk-ı dîdârım

Günahkâra şefâat râyegândır yâ Resûlallah

Hudâdan havf edip şaştım gelip dergâhına düştüm

Sarây-ı devletin dâr-ül-amandır yâ Resûlallah

Hilmi [Elmastraş zâde] (1840 — 1881)

NA’T DER ŞÂN-I RESÛL-İ KİBRİYÂ

Yâ Resûlallah ne yüzden intisâb etsek sana

Bir belâkeş cânımız var ol dahi' olsun fedâ

El-hased ol kimsenin ahvâline dünyâda ki

Hâk-i pâk-i ravzana yüz sürmede subh ü mesâ

El-meded ey destigîr-i âcizân-ı rûz-i haşr

El-aman ey dâfi’-i şûr ü haşer rûz-i cezâ

Nefs derler bir zulûmun destine oldum esir

Kim bana sû’ ile emr eyler o bed-hû dâimâ

El-aman ey kıble-i hâcât-i ümmet el aman

Eyleyeceksen şefâat bir cevâb eyle bana

Hâtırım zîrâ mükedder geldi havf-i âhiret

Tâ ki bu müjdeyle bâri ey leyim kesb-i safâ

Yâ Resûlallah sen ol şâhinşeh-i âlempenâh

Kim senin dergâhına şahan ederler îlticâ

Yâ Resûlallah ezelden âşık-ı dîdârınım

Lûtf edip rü’yâda bir şeb arz-ı dîdâr et bana

Senden eşfe’ Hak’dan erkem olmadıktan sonra hiç

Ümmetin bîçâreler dûzeh-karâr olsun mu ya

Hasretinden bu cihanda gayri oldum pek uzak

Korkarım mahşerde de ben olurum senden oüdâ

Yâ Resûlallah şefâat eyle Allah aşkına

Böyle zar eyler demâdem Hilmi-i kemter gedâ

Hilmi [Elmastraş zâdc]

NA’T-I FAHR-İ KÂİNAT

Ey hakikat bahrinin ol bî-bedel dürdânesi

Sensin ol kenz-i hafinin gevher-i yekdânesi

Sen nişîn-i taht-ı Levlâk’sin eyâ şâh-ı cihân

Olmasa teşrifin açılmazdı âlem hânesi

Sen ki makbûb-i Hudâ’sm yok nihâyet hüsnüne

Oldu âşıklar onunçün hüsnünün dîvânesi

Çün dilinden içti âşıklar (şekîhim) hamrini

Çeşm-i aynindir şarâb-ı aşk-ı Hak peymânesi

Yâ habibullah cenâbm bezmine irgör bizi

Ta olalım mah cemâlin camının mestânesi

Hüsn-i vechin şem’ine şâyeste kıl bu Sâ’di’yi

Tâ ki olsun pertev-i şem’-i cemal pervânesi •

Hafız Sâ’di (Ölnı. 1882)

NA’T-I ŞERİF

Kemâl-i zâtım vasf etti Kur’an yâ Resûlallah

Ne haddimdir benim olmak senâhan yâ Resûlallah

Risâletden nübüvvetden muallâdır senin pâyen

Değil şân-ı celâlin cây-i iz’an yâ Resûlallah

Seni bir kez görenler şüphesiz Allahı görmüştür

Yüzündür cilvegâh-ı sırr-ı sübhaıı yâ Resûlallah

Hakikatte sudûr-i cevher-i zât-ı celîlindir

Müeddî-i zuhûr-i kân-ı imkân yâ Resûlallah

Sen ol mahbûbsun kim Hak Teâlâ rehgüzârmda

Eder dünyâ ve mâfîhâyı kurban yâ Resûlallah

Kemâl-i rahmetin ol rütbe halka râyegândır ki

Eder şeytan bile ümmîd-i gufran yâ Resûlallah

Sen ol lâhût-i ma’nî hûbsun kî sûret-i hüsnün

Eder âyîne-i lâhûtu hayran yâ Resûlallah

Maânî-i mukaddes sûret-i güftâre bend eyler

Ne yapsın Avni-i bergeşte saman yâ Resûlallah

Yenişehirli Avni Bey (1826 — 1883)

NA’T-I ŞERİF

Esir-i gurbet-i hüzn ü belâyız yâ Resûlallah

Baîd-i mülk ü ıklîm-i safâyız yâ Resûlallah

Beyâbân-ı melâhat içre şâhâ gam peyin tutmuş

Miyâna hem-kemer-best-i cefâyız yâ Resûlallah

Cihât-1 sittemiz tutmuş ceres-veş sıyt-ı isyanlar

Giriftâr-ı yed-i düzd-i hevâyız yâ Resûlallah

Gülistâıı-ı fenâda bülbül-âsâ kârımız efgan

Heman eshâb-ı fikr-i mâsivâyız yâ Resûlallah

Kazâ yağdırmada yağmur gibi tîr-i cefâyâyı

Baş üzre hep sipergir-i rızâyız yâ Resûlallah

Beyâna kaadir olmaz bu Gulâmî cürmünü lâkin

Şefaat semtine dîde-küşâyız yâ Resûlallah

Ab^ülkaadir Gulâmî (1860? — 1885)

NA’T-I ŞERİF

Vücûdun rahmet-el-lil-âlemindir yâ Resûlallah

Cünûdun enbiyâ ve mürselîndir yâ Resûlallah

Kim olsun zât-ı pâkin olmayıp da illet-i tekvin

Habîbiyyet sana vasf-ı güzîndir yâ Resûlallah

Kabûl etmez ulüvv ü kadr ü şânın şeyn-i redd aslâ

Dahîl-i dergehin gamdan emindir yâ Resûlallah

Husûsâ katre-i eşk-i nedâmet feyz-i lûtfunla

O ummân içre çün dürr-i semindir yâ Resûlallah

Delıâlet eyleyen gamhâr-ı hırmân-ı necât olmaz

Kapun dâr-ül-emân-ı mücrimindir yâ Resûlallah

Bu abd-i rû-siyâhîde aman reddetme babından

Perîşan-hâl ü mağmûm ü hazindir yâ Resûlallah

Kabul eyle bu nâ-ehli de zıll-i râyet-i hamde

Kapunda bir gedâ-yı kemlerindir yâ Resûlallah

Meded İrfân-ı zarı kâmkâr eyle şefâatla

El açmış dergehinden müsteîndir yâ Resûlallah

İrfan Paşa (1815 — 1888)

NA’T-I ŞERİF

Var mı bir. sermest-i aşkın ceşm-i giryânım gibi

Hangi dil büryânm olmuş kalb-i sûzânım gibi

Yâre açtm sineme çâk-i girîbânım gibi

Hâkrûb ettin yüzüm yerlerde dâmânım gibi

Eyledin hep vârımı 'gaarât sâmânım gibi

Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi

Beslerim cismimde derdin' cevher-i câmm gibi

Tâ görelden nûr-i vechin ey cemâli âfitâb

Eşk-i çeşmim bezm-i gamda oldu gül-câm-ı şarâb

Şerh ettim râz-ı sinem şerhalardan bâb bâb

Dâsitân-ı aşk ile oldum müdevven bir kitâb

Sadr-ı dîvân-ı muhabbette yine pür ıstırâb

Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi

Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi

Tutmuşum dâmân-ı aşkın alma destimden meded

Vurma beste destime dîvânın içre dest-i red                '

Dostum peyvestedir sana müselsel yed be yed

Câm-ı destin nûş edelden bilmezim hiç nîk ü bed

Âşıkım âşık, cemâlinçün ezelden tâ ebed

Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi

Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi

Hüsnüne âyîneyim huyretle medhûş olmuşum

Bulmuşum sırrında hüsnün lâl-i hâmuş olmuşum

Neşve-i gül-bâde-i lâ’linle serhoş olmuşum

Düşmüşüm deryâlara deryâ-yı pürcûş olmuşum

Hum gibi nezzârede ammâ ki rû-pûş olmuşum

Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi

Beslerim cismimde derdin cevher-i canım gibi

Yandı aşkın âteşine bunca demdir cân ü teh

Hâlime rahmetmedin bir kerre ey dildâr sen

Çeşmime peykân-ı çevrin oldu âhen pîrehen

Sineme revzenler açtın pây tâ ser yâreden

Sen benim esrârımı fâş eyledin ammâ ki ben

Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi

Beslerim cismimde derdin cevher-i canım gibi

Dûd-i âh-ı germ-i dilden öyle oldum nâtüvân

Birbirinden fark olunmaz oldu hâsıl cism ü cân

Ben bu derd ile olursam cism-i âlemden nihân

Tûr-i nûr-âsâ olup bir lâle-i âteş-feşân

Yâreler hâk-i .mezarımdan olur elbet iyân

Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi

Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi

Bezmine mânend-i şem’-i zer-külâh, oldum yine

Yandım aşkın hârma dûd-i siyah oldum yine

Ney gibi dil-beste-i feryâd-i âh oldum yine

Zerre zerre mahv-ı cism ettim tebâh oldum yine

Mâh-veş mihrinle şems-i evc-i câh oldum yine

Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi

Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi

Osman Şems (1813 — 1893)

NA’T

Bahâr-ı feyz-i yâre ermedim rengim hazânîdir

Gül-i ruhsâr-ı yâdıyla sirişkim erguvânîdir

Bu âlemde o yekta hak nümâyı bir göreydim der

Dil-i hak-bin ki hicrân-âzma-yı men reânîdir

Ereydim âh yüz bin âh o devr-i devlet-efzâya

Ki takdîrimce her bir ânı, ân-ı bî-müdânîdir

Taâlî bahş-ı rûhum bir melîh-i lâmekânîdir

Gönül sultân-ı tayfiyle harîm-i Ümmühânîdir

Cemâli nûr-i vechullah için bürhân- evveldir

Mekaali her "dil-i âgâh için Kur’ân-ı sânîdir

Açıldıkça ülül’elbâb olur dembeste-i hayret

Leb-i îcâz gûy-i lübb~i esrâr-ı mesânîdir

Nevıd-i lûtfudur erbâb-ı şevka müjde-i ekber

O ekber müjdeye ervâh-ı kemter müjdegânîdir

Onun isrinde âsâr-ı beka hissetmesem derdim

Bekaamn nâmı vardır âlem-i baakî de fânidir

Mukaddes Kubbe-i Hadrâ ki fâiktir semâvâta

Zemine gölge salmış arş-ı âlâ-yı maânîdir

Mekaam-ı Fahr-ı Âlemdir ne âlemdir teâlallah

Bu âlem en büyük bir âlem-i râz-ı nihânîdir

Olur yeksan zeminidir demekle âsümânîye

Zemininden uçan envâre dense âsümânîdir

Olur gird-i reh-i ârâyiş-i â’lâ-yı illîyîn

Gubar olmak bu yolda bence aksâ-yı emânîdir

Leamrük nassı hakkiyçün reh-i aşkında can vermek

Hayât-ı câvidânîdir hayât~ı câvidânîdir

Muallim Nâci (1850 — 1893)

NA’T-I ŞERÎF '

Hâdi-i râh-i hidâyettir Muhammed Mustafâ

Rehber-i nehc-i adâlettir Muhammed Mustafâ

Hem meh-i bürc-i melâhat server-i her dü cihan

Kâinâtm kâmkârıdır Muhammed Mustafâ

Ten tecellâ-yı cemâlinden eder nûr iktibâs

Girdigârm yâdigârıdır Muhammed Mustafâ

Bu deni dehre onun gelmekliği da’vet için

Dâi-i dârüsselâmdır bil Muhammed Mustafâ

Nice dilberle diyarım terk edip geldim sana

Canımı yaktı senin şevkin Muhammed Mustafâ

Hakkı aşka düştü hasta bir tabibden yok devâ

Zehr-i hicre ver devâlar yâ Muhammed Mustafâ

Kemahlı Şeyh İbrahim Hakkı

(XIX. yüzyıl)

NA’T

Çoğaldı cürm ü isyânım benim pek yâ Resûlallah

Kati müşkil huzûr-i Hak’ka gelmek yâ Resûlallah

Erişmezse bana lütfün efendim rûz-i mahşerde

Mekânım nâr-i dûzeh ola bî-şek yâ Resûlallah

Bırakma bendeni ol gün açılır çün livâ-ül-hamd

Beni de ol livânın tahtına çek yâ Resûlallah

Ümidim var yine mağfur ü mesrûr olurum ol gün

Girince destime pây-i mübârek yâ Resûlallah

Bihakk-ı Hazret-i Zehrâ bihakk-ı Hazret-i Sıbteyn

Sana geldi kulun Ulvî dahîlek yâ Resûlallah

Hafız Ulvî [Ali Bedreddin] (XIX. yüzyıl)

MÜMTAZ KUDRET HAZRETTİ MUHAMMED

Ben şunu iddia ederim ki: Hazret-i Muhammed mümtaz bir kuvvettir^ Destgâh-ı kudretin böyle bir vücûdu ikinci bir defa daha imkân sâhasına getirmesi ihtimalden uzaktır. Sana muasır bir vücûd olmadığımdan dolayı müteessirim.

Ey Muhammed! Muallimi ve nâşiri olduğun bu kitap, senin eserin değildir, o lâhûtîdir. Bunun lâhûtî olduğunu inkâr et- mek, mevcut ilimlerin butlanını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da göremiyecektir. Ben huzûr-i mehâbe- tinde kemâl-i hürmetle eğilirim.

NA’T-I Ş E RİF

Üsâtm mâbihil gufranı sensin yâ Resûlallah

Sevâba kalbe den isyânı sensin yâ Resûlallah

Gedâ-yı iltifâtmdır şefîan dahi mahşerde

Şefâat tahtının sultanı sensin yâ Resûlallah

Kerâmet cevher-i zât ü sıfâtmdan ibârettir

İnâyet kânı cûd ummânı sensin yâ Resûlallah

Cüdâ hâk-i derinden çeşm-i câmm rûşenâ olmaz

Dü çeşmim nûru cismim cânı sensin yâ Resûlallah

Vücûdun zehrinâk-i cürm anın panzehridir afvın

Onulmaz derdimin dermânı sensin yâ Resûlallah

Binâ-yı şer’ ü dîni eyleyip tahkim o mebnâya

Kılan te’sîs çâr erkânı sensin yâ Resûlallah

Yed-i pâk-i cenâb-ı yârıgaara eyleyen teslim

Kilîd-i cennet-i rıdvânı sensin yâ Resûlallah

Bu dîni Hazret-i Fâruk kıldı gün gibi rûşen

Onun da pertev-i iymânı sensin yâ Resûlallah

Ezelde eyleyen Osmân-ı Zinnûreyni feyzinden

Hayâ ve ilm ü hilmin kânı sensin yâ Resûlallah

Aliyyel murtazâ ki şâh-ı merdan şîr-i Yezdandır

Kılan sâkî-i Kevser anı sensin yâ Resûlallah

Kemine çakeriyim Hazret-i Zehrâ ve sıbteynin

Ki cedd ü vâlid-i zîşânı sensin yâ Resûlallah

Kevâkibdir sipihr-i ıstıfâda âl ü evlâdın

O bürcün mihr-i tâb-efşânı sensin yâ Resûlallah

Kelâm-ı rahmetellil âlemin vasfında münzeldir

Hudânm en büyük ihsanı sensin yâ Resûlallah

Serây-ı kurb-i ev’ednâ-yı Rabb-i lâyezâlînin

Şeb-i Mi’râc olan mihmâm sensin yâ Resûlallah

Sünûf-i ins ü cânm belki bilcümle ser ü şânın

Şehinşâhı kader fermânı sensin yâ Resûlallah

Sana nisbet kemine katre olmaz ilm-i mahlûkat

Ulûmun bahr-i bîpâyânı sensin yâ Resûlallah

Senîh-i kemteri âzâde kıl kayd-i cehâletten

Veren âriflere irfânı sensin yâ Resûlallah

Beni de na’t-hânm eyle çün Selmân ü Hassân’a

Kılan ihsan ü istihsânı sensin yâ Resûlallah

Senîh-i Mevlevi (1822 — 1900)

DER NA’T-I CENÂB-I MAHBÛB-İ HUDÂ

Olursa sâye-i lütfün penâhım. yâ Resûlallah

Sevâba kalb olur cürm ü günâhım yâ Resûlallah

Kemine bir kulum ben devletinde hâsıl-ı sensin

Dü âlemde efendim pâdişâhım yâ Resûlallah

Hatâ a’mâlime çek hâme-i afvm beyaz olsun

Sevâd-ı defterim rûy-i siyâhım yâ Resûlallah

Tesâhüb eylemezsen rûz-i mahşer fart-ı isyânım

Zelil eyler beni yok iştibâhım yâ Resûlallah

Ümîd-i re’fetinle halka-i bâb-ı temennadır

Senîh-âsâ benim devr-i nigâhım yâ Resûlallah

Senîh-ü Mevlevi

NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİYÂ

VE NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ

Siyeh-rûyim perişan rüzgârım yâ Resûlallah

Yetişti göklere feryâd ü zârım yâ Resûlallah

Şeb-i gaflette dâim âteş-i dilsûz-i isyâna

Yanıp yakılmada pervâne-vârım yâ Resûlallah

Gönül revnakda tûba kaddini yâd eyler oldukça

Demâdem cûy-i eşk-i bî-karârım yâ Resûlallah

Ümîd-i subh-i vaslmla sabâh-ı haşredek her şeb

Bütün encüm-şümâr-ı intizârım yâ Resûlallah

Ne gam dergâh-ı cûdundan eğerçi zâhireıi dûrum

Fakat ben âsitânmda gubârım yâ Resûlallah

A'ceb mi Şâdi kemter olmasa nevmîd-i ihsânm

Gedâyım dâima lütfün umarım yâ Resûlallah

Süleyman Şâdî Efendi (1830 — 1900)

DER NAT-I PÂK-İ SULTÂN-I ENBİYÂ

Ey cemâl-i Vedduhâ ya tal’at-i nûri Hudâ

Âfitâb-ı takatin kevneyn kıldı rûşenâ

Şensin ancak seyyid-i sâdât-ı fahr-i kâinât

Pâdişâh-ı taht-ı mâ evhâ hıdîv-i enbiyâ

Zât-ı pâkin on sekiz bin âleme pîrâyedir

Hükmürân-ı' kişver-i Levlâk sensin Hazretâ

Eyledi Hak tâ seni şâhinşeh-i Mısr-ı cemâl

Hüsnüne hayran ola kaldı nice Yûsuf lika

Cilve-i câm-ı visalinle olanlar şâdıgam

Çeşme-i hayvan için eyler mi Hızra ilticâ

Zerre-i nâçizim ey zerrât-perver âfitâb

Zerre-i lûtfunla kıl mir’ât-ı kalbi pür-cilâ

Yüz niyâz ile yüzüm sürsem o hâk-i kûyuna

Dîdeme her giz gerekmez sürme-i âlem-behâ

Ben ne hâkim şânma şâyan temdîh eyleyim

Zât-ı pâkindir çü memdûh-i Cenâb-ı Kibriyâ

Ser-be-ser âlûde isyanım medeti ey Seyyid âh

Kıl şefâat eyle ben zârı ukubetten rehâ

Varmağa yoktur yüzüm her giz huzûra Hazretâ

Olmasa feryâd-res lütfün be-dîvân-ı alâ

Eylemem ümmîd-i istimdâd aslâ kimseden

Halka-i bâb-ı felek tâbmdadır habl-i recâ

Dâimâ budur niyazı Şâdi-i çâker kemin

Kıl kerem etme beni dergâh-ı lûtfundan cüdâ

Süleyman Şâdî Efendi

DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SEYYİD-İ KÂİNÂT

Ey Habîb-i Hazret-i Mevlâ hıdiv-i pıürselîn

Vey şeh-i ıklîm-i mâ evhâ şefî’-el-müznibîn

Tal’atmdan iktibas-ı nûr eder ay ü güneş

Ey cemâl-i Vedduhâ yâ Rahmeten-lil-âlemîn

Ziyb-bahş-i hıtta-i Levlâk sensin yâ Resûl

Zât-ı pâkindir şerefpîrâ-yı evreng-i yakîn

Dâmen-i lütfün teşebbüs-gâh-ı cümle asfiyâ

Gülşen-i eltâf ü ihsânmda âlem gonca-çîn

Hâk-bûs-i âsitânmdır sürûş-i nüh-felek

Hâk-rûb-i dergehindir şehper-i rûh-ül-emîn

Ol mübârek seng-i kûyin gevher-i alem-behâ

Bârigâhmdır tefevvuk-gerde-i arş-ı berin

Ârzû-yi gülşen ü vaslmla her şeb tâ-seher

Bülbül-âsâ Şâdi-i şeydâ eder âh ü enin

Süleyman Sadî Efendi

DER VASF-I ÂLÎ-İ HIDÎV-İ ENBİYÂ VE

NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ

Mübârek bârigâhm Hazretâ dâr-ül-emânımdır

Gubar-ı âsitânın tûtiyâ-yı çeşm ü cânımdır

Sen ol sultân-ı â’zam serverâ evlâd-ı âdemsin

Huceste seng-i kûyun efser-i gevher-nişân imdir

Gerekmez andelîb-i câna her-giz gülşen-i âlem

Çü gülzâr-ı visâlin gülistân-ı bî-hazânımdır

Cemâlin nûr-bahş-i âfitâb-ı âlem-ârâdır

Hayâlin evc-i dilde bir meh-i pertev-feşâmmdır

Gulâm-ı kemterînindir bu akher Şâdi-i çâker

Serîr-i dilde aşkın pâdişâh-ı hükmürâmmdır

Süleyman Şâdî Efendi

DER NA’T-I ŞEHİNŞÂH-I SERÎR-ÂRÂ-YI MÂEVHÂ

ALEYH-İ EKMEL-ES-SALÂVAT VE EFDAL-ÜL-TEHAYÂ

Mukaddes seng-i kûyin- tâc-ı serdir yâ Resûlallah

Gubâr-ı dergehin kühl-i basardır yâ Resûlallah

Gönül gülzâr-ı kûyinden yana pervâz ede ister

Velîkin neyleyim bî-bâl ü perdir yâ Resûlallah

Mübârek parmağınla şakk-ı mâh ettin bilâ şübhe

Ona bürhân ve in şâkk-el-kamerdir yâ Resûlallah

Sen ol memdûh-i Mevlâ bir şefî’-i rûz-i ferdâsm

Kapun mücrimlere dâr-üz-zaferdir yâ Resûlallah

Çü bülbül gülşen-i hüsnünde dâim na’t-hânmdır

Bedende tâ ki cânım cilvegerdir yâ Resûlallah

Elim al düşmüşüm yâ Seyyid-i yâ mefhar-i âlem

, Meded âşüfte-dil bî-tâb ü ferdir yâ Resûlallah

Şefâat âsitânmdan nola dûr etme lûtf eyle

Bu Şâdî kemterînin hâk-i derdir yâ Resûlallah

Süleyman Şâdî Efendi

DER NA’T-I HABİB-İ HAZRET-İ KİBRİYA

VE NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ ALEYH-İ EKMEL-EL-TEHÂYÂ

Nice arz eyleyim hâl-i tebâhım yâ Resûlallah

Sütün olmakta arşa dûd-i âhım yâ Resûlallah

Nola sâhil-res-i tâât kıl keştî-i lûtfunla

Garîk-i bahr-i bî-ka’r-i günâhım yâ Resûlallah

Aman şol perde-i nâmûs-i çâk ettirme mahşerde

Tutulmazdan yakam ol çâre-hâhım yâ Resûlallah

Eğer imdâd kılmazsan holur hâl-i dil-i zârım

Günâh-âlûde gaayet rû-siyâhım yâ Resûlallah

Bu Şâdî bende-i nâçiz bir çâker kemînindir

Hayâlindir serîr-i dilde şahım yâ Resûlallah

Süleyman Şâdî Efendi

DER NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİYÂ

Kime arz eyleyim derd-i nihâmm yâ Resûlallah

Çü sensin bir tabîb-i çâre-dânım yâ Resûlallah

Demâdem ârzû~yi gülşen-i vaslmla bülbül-tek

Çıkar tâ arşa feryâd ü figanım yâ Resûlallah

Hayâl-i meh-cemâlinle gözümden mürg-i hâb uçtu

Dü çeşmi şimdi anka-âşiyânım yâ Resûlallah

Der-i âlem-penâhmdan eğerçi sûretâ durum

Veli mânîde hâk-i âsitânım yâ Resûlallah

Acep mi râh-ı aşkında fedâ-yı cân ede Şâdî

Budur çün matlab-ı aksâ-yı cânım yâ Resûlallah

DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SERVER-İ EVLÂD-İ ÂDEM

VE BÂDİ-İ ÎCÂD-I DÜ ÂLEM

Sen matla’-ı envâr-ı Hudâ şems-i dühâsm

Sen tal’at-ı bedrâ-yı sipihr-i dü serâsın

Ol mazhar-ı evhâ der-i hâcât-ı revasın

Deryâ-yı sehâ husrev-i evreng-i atasın

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alasın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

Ey bahr-i kerem bâdi-i îcâd-ı dü-âlem

Vey kişver-i «Levlâk» de Sultân-ı Muazzam

Mümkün mü tekaddüm ede hâşâ sana Âdem

Senden ilerû yok harem-i Haz ret-e mahrem

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

Ey gevher-i zîb-âver-i eyvân-ı nübüvvet

Vey mihr-i ziyâ-güster-i keyvân-ı nübüvvet

Kıldı seni Hak dâver-i dîvân-ı nübüvvet

Zâtında çü hatm oldu senin şân~ı nübüvvet

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alâsm

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

Müstağrak-ı emvâc-ı yem-i cürm ü hatâyım

Sad âh ki üftâde-i girdâb-ı hevâyım

Lûtf eyle nola bende-i dergâh-ı atâyım

Bir yalm ayak Şâdi-i serbâz-ı gedâyım

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alasın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

NA’T-I ŞERİF               

Bâisi sensin nüzûl-i rahmetin

Fâtihi sensin efendim cennetin

illeti sensin zuhûr-i ni’metin

Kâşifi sensin sehâb-ı zulmetin

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

. Muztaribdir çün bu kemter ümmetin

Cân ü dilden âşık oldum ben sana

Ettim ikbal sûy-i pâkinden yanar

Lûtf edip eyle şefâat sen bana

Çekmeyim tâ hüzn ü endûh ü mâ

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

Muztaribdir çün Iju kemter ümmetin

Destigırimsin eyâ fahr-i cihan

Arz-ı hâl ettim sana nâlem hemân

Derd ü gamdan yandı cismim el aman

Gitgide olmakta ahvâlim yaman

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

Muztaribdir çün bu kemter ümmetin

Çün cenabın Fevzi’nin Peygamberi

Ara eder elbet sana hayr ü şeri

Hayli demdir beyt-ül-ahzandır yeri

Rahm edip kıl gönlümü gamdan beri

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

Muztaribdir çün bu kemter ümmetin

Hacı Muhammed Fevzî [Edirne Müftüsü] (Ölm.. 1900)

NA’T-I ŞERİF

Ey habîb-i Kibriyâ cânım fedâ her an sana

Sen ki canlar cânısın kurban olur her can sana

Sen şehinşâh-ı risâletsin beşîr ü hem nezir

Her sözün te’yîd için gökten iner Kur’an sana

Meğer lütfün ola hâdi ola ol vuslata bâdı

Ki bîzâd-ı lebin yâdı ne kudret yâ Resûlallah

Ümidin kesmedi hergiz Sebâtî kân-ı lûtfundan

Şenindir merhamet şefkat mürüvvet yâ Resûlallah

Hafız Muhammed Sebâteddîn

NA’T

Ey rûh-i müşahhas ki bütün canlara cansın

Ağyâre nihansm dil-i yârâna iyansm

Bûyundur eden güllere îrâs-ı revâyîh

Rûyinle de mihr ü mehe envâr-feşansm

Her zerre senin lem’a-i vechinle parıldar

Zahirde fakat mihr-i hafiyy-üllemeansın

Hüsn-i ezelî âşık-ı hüsn-i ezelindir

Bir öyle cemâlsin ki cemallerde nihansm

Aşkındır eden sûret-i hestîyi nümâyân

Aşkınla ki âyîne-i imkân ü mekânsın

Dünyâda yere düşmedi gölgen fakat ey nûr

Ukbada rüûs-i beşere sâye-resansm

Ey nuhbe-i mahlûk-i ahad gelmedi mislin

Vallahi ve billâhi ahîd-i dü cihansın

Ümmîd-i kerem etmededir sâhh ü tâlîh

Sen kân-ı kerem melce-i âfetzedegânsm

Atf-ı nazar et hâline bîçâre Kemâl’in

Bîçârelere lûtf ile dâim nigeransm

İbnül Emin Mahmud Kemâl İnal (1870 — 1956)

NA’T

Semavî bir nasibimdir hidâyet, tutmadım bir yol

Bu vahdetgehde senden feyz alan şehrâhdan başka

Hudâdan sonra en ulvî tecellîgâhısm Hakkın

Senin fevkinde kim var Hazret-i Allahdan başka

Tokadî Zade Şekîb ,(1871 — 1932)

PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ

— 12 Rebîülevvel 1331 —

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,

Aylar bize hep muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi..

Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!

Âlem bu gün üç yüz elli milyon

Mazluma yaman bir âlem oldu:

Çiğnendi harîm-i pâk~i şer’in;

Nâmûsa yabancı mahrem oldu!

Beyninde öten çanın sesinden

Binlerce minâre ebkem oldu.

Allah için, ey Nebiyy-i ma’sûm,

İslâmî bırakma böyle bîkes

İslâmî bırakma böyle mazlûm

Melınıed Akif (1873 — 1936)

B İ R G E C E                     

On dört asır evvel yine bir böyle geceydi,

Kumdan aym ondördü bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler,

Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!..

Nerden görecekler, göremezlerdi tabiî:

Bir kerre, zuhur ettiği çöl, en sapa yerdi..

Bir kerre de mâmûre-i dünyâ o zamanlar

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi

......bütün âfakını sarmıştı zeminin,

Salgındı, bugün şark’ı yıkan tefrika derdi.

Derken büyümüş kırkma gelmişti ki öksüz

Başlarda gezen kanlı ayaklar -suya erdi.

Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum

Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi.

DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SERVER-İ EVLÂD-İ ÂDEM VE BÂDİ-İ ÎCÂD-I DÜ ÂLEM

Sen matla’-ı envâr-ı Hudâ şems-i dühâsm

Sen tal’at-ı bedrâ-yı sipihr-i dü serâsm

01 mazhar-ı evhâ der-i hâcât-ı revasın

Deryâ-yı sehâ husrev-i evreng-i atâsm

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezasın

Ey bahr-i kerem bâdi-i îcâd-ı dü-âlem

Vey kişver-i <<Levlâk» de Sultân-ı Muazzam

Mümkün mü tekaüdüm ede hâşâ sana Âdem

Senden ilerû yok harem-i Hazret-e mahrem

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezasın

Ey gevher-i zîb-âver-i eyvân-ı nübüvvet

Vey mihr-i ziyâ-güster-i keyvân-ı nübüvvet

Kıldı seni Hak dâver-i dîvân-ı nübüvvet

Zâtında çü hatm oldu senin şân-ı nübüvvet

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alâsm

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

Müstağrak-ı emvâc-ı yem-i cürm ü hatâyım

Sad âh ki üftâde-i girdâb-ı hevâyım

Lûtf eyle nola bende-i dergâh-ı atâyım

Bir yalın ayak Şâdi-i serbâz-ı gedâyım

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alâsm

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezasın

Çü bülbül gülşen-i hüsnünde dâim na’t-hânmdır

Bedende tâ ki cânım cilvegerdir yâ Resûlallah

Elim al düşmüşüm yâ Seyyid-i yâ mefhar-i âlem

. Meded âşüfte-dil bî-tâb ü ferdir yâ Resûlallah

Şefâat âsitâmndan nola dûr etme lûtf eyle

Bu Şâdî kemterînin hâk-i derdir yâ Resûlallah

Süleyman Şâdî Efendi

DER NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİYA

VE NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ ALEYH-İ EKMEL-EL-TEHÂYÂ

Nice arz eyleyim hâl-i tebâhım yâ Resûlallah

Sütün olmakta arşa dûd-i âhım yâ Resûlallah

Nola sâhil-res-i tâât kıl keştî-i lûtfunla

Garîk-i bahr-i bî-ka’r-i günâhım yâ Resûlallah

Aman şol perde-i nâmûs-i çâk ettirme mahşerde

Tutulmazdan yakam ol çâre-hâhım yâ Resûlallah

Eğer imdâd kılmazsan holur hâl-i dil-i zârım

Günâh-âlûde gaayet rû-siyâhım yâ Resûlallah

Bu Şâdî bende-i nâçiz bir çâker kemînindir

Hayâlindir serîr-i dilde şâhım yâ Resûlallah

Süleyman Şâdî Efendi

DER NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİ YÂ

Kime arz eyleyim derd-i nihânım yâ Resûlallah

Çü sensin bir tabîb-i çâre-dânım yâ Resûlallah

Demâdem ârzû-yi gülşen-i vaslınla bülbül-tek

Çıkar tâ arşa feryâd ü figanım yâ Resûlallah

Hayâl-i meh-cemâlinle gözümden mürg-i hâb uçtu

Dü çeşmi şimdi anka-âşiyânım yâ Resûlallah

Der-i âlem-penâhmdan eğerçi sûfetâ dûrum

Veli mânîde hâk-i âsitâmm yâ Resûlallah

Acep mi râh-ı aşkında fedâ-yı cân ede Şâdi

Budur çün matlab-ı aksâ-yı cânım yâ Resûlallah

DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SERVER-İ EVLÂD-İ ÂDEM

VE BÂDİ-İ ÎCÂD-I DÜ ÂLEM

Sen matla’-ı envâr-ı Hudâ şems-i dühâsm

Sen tal’at-ı bedrâ-yı sipihr-i dü serasın

01 mazhar-ı evhâ der-i hâcât-ı revasın

Deryâ-yı sehâ husrev-i evreng-i atâsm

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın

Mahbût),-! Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

Ey bahr-i kerem bâdi-i îcâd-ı dü-âlem

Vey kişver-i ^Levlâk» de Sultân-ı Muazzam

Mümkün mü tekaüdüm ede hâşâ sana Âdem

Senden ilerû yok harem-i Hazret-e mahrem

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

Ey gevher-i zîb-âver-i eyvân-ı nübüvvet

Vey mihr-i ziyâ-güster-i keyvân-ı nübüvvet

Kıldı seni Hak dâver-i dîvân-ı nübüvvet

Zâtında çü hatm oldu senin şân-ı nübüvvet

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

Müstağrak-ı emvâc-ı yem-i cürm ü hatâyım

Sad âh ki üftâde-i girdâb-ı hevâyım

Lûtf eyle nola bende-i dergâh-ı atayım

Bir yalın ayak Şâdi-i serbâz-ı gedâyım

Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın

Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın

NA’T-I ŞERİF

Bâisi selisin nüzûl-i rahmetin

Fatihi sensin efendim cennetin

illeti sensin zuhûr-i ni’metin

Kâşifi sensin sehâb-ı zulmetin

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

Muztaribdir çün bu kemter ümmetin

Cân ü dilden âşık oldum ben sana

Ettim ikbal sûy-i pâkinden yana

Lûtf edip eyle şefâat sen bana

Çekmeyim tâ hüzn ü endûh ü mâ

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

Muztaribdir çün bu kemter ümmetin

Destigîrimsin eyâ fahr-i cihân

Arz-ı hâl ettim sana nâlem hemân

Derd ü gamdan yandı cismim el aman

Gitgide olmakta ahvâlim yaman

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

Muztaribdir çün bu kemter ümmetin

Çün cenâbm Fevzi’nin Peygamberi

Ara eder elbet sana hayr ü şeri

Hayli demdir beyt-ül-ahzandır yeri

Rahm edip kıl gönlümü gamdan beri

Yâ Resûlallah yetişsin himmetin

Muztaribdir çün bu kemter ümmetin

Hacı Muhammed Fevzi [Edirne Müftüsü] (Ölm. 1900)

NA’T-I ŞERÎF

Ey habîb-i Kibri yâ cânım fedâ her an sana

Sen ki canlar cânısm kurban olur her can sana

Sen şehinşâh-ı risâletsin beşîr ü hem nezir

Her sözün te’yîd için gökten iner Kur’an sana

Nola şakk olsa şehâdet eyleyip mâh-ı münîr

Müddeâ isbâtina kâfidir ol bürhan sana

Gör geçen teşbih eder destin öper her dem senin

Etmesin koy seng-dil kâvm-i Kureyş iyman sana

Müstehaklar kahr-ı Hak’ka şüphesiz ey pâk-zât

Onları kati etmeğe gönderdi Hak ferman sana

Yâ şefî-il müznibîn yâ rahmeten-lil-âlemîn

Müjdeler kim bizlere müştak imiş Rahman sana

Çeşm-i ma’nâsı alil kendi zelil ü bî-delîl

Geldi bîçâre Sebâtî isteyü derman sana

Hafız Muhammed Sebâfeddîn (1846 -— 1905)

NA’T-I ŞERİF

Sen habîb-i Kibriyâsm yâ Muhammed. Mustafâ

Mazhar-ı nûr-i Hudâ’sm yâ Muhammed Mustafâ

Şâmna Levlâke Levlâke buyurmuştur Hudâ

Bâis-i arz ü semâsın yâ Muhammed Mustafâ

Rahmeten-lil-âlemînsin hem şefî-ül-müznibîn

Şâfi-i rûz-i cezâsm yâ Muhammed Mustafâ

Leyle-i esrâda Aksâ içre kıldıkta namaz

Sen imâm-ı enbiyâsın yâ' Muhammed Mustafâ

Bu Sebâtî bendene göster tarîk-i aşkı kim

Dü cihanda rehnümâsm yâ Muhammed Mustafâ,

Hafız Muhammed Sebâteddîn

NA’T-I ŞERİF

Yüzündür menba’-ı nûr-i nübüvvet yâ Resûlallah

Yine sendendürür lûtf ü mürüvvet yâ Resûlallah

Nola bir taşa baş koysam ser-i kûyunda kelb-âsâ

Demâdem eylesem zevk-i muhabbet yâ Resûlallah

Gelirsem ravza-i pâke sürersem yüzlerim hâke

Erişir başım eflâke ne rütbet yâ Resûlallah

Meğer lütfün ola hadi ola ol vuslata badi

Ki bîzâd-ı lebin yâdı ne kudret yâ Resûlallah

Ümidin kesmedi hergiz Sebâtî kân-ı lûtfundan

Şenindir merhamet şefkat mürüvvet yâ Resûlallah

Hâfız Muhammed Sebâteddîn

N A’T                      

Ey rûh-i müşahhas ki bütün canlara cansın

Ağyâre nihansm dil-i yârâna iyansın

Bûyundur eden güllere îrâs-ı revâyîh

Rûyinle de mihr ü mehe envâr-feş ansın

Her zerre senin lem’a-i vechinle parıldar

Zâhirde fakat mihr-i hafiyy-ül-Iemeansm

Hüsn-i ezelî âşık-ı hüsn-i ezelindir

Bir öyle cemilsin ki cemallerde nihansm

Aşkındır eden sûret-i hestîyi nümâyân

Aşkınla ki âyîne-i imkân ü mekânsın

Dünyâda yere düşmedi gölgen fakat ey nûr

Ukbada rüûs-i beşere sâye-resansm

Ey nuhbe-i mahlûk-i ahad gelmedi mislin

Vallâhi ve billâhi ahîd-i dü cihansın

Ümmîd-i kerem etmededir sâlih ü tâlîh

Sen kâmı kerem melce-i âfetzedegânsm

Atf-ı nazar et hâline bîçâre Kemâl’in

Bîçârelere lûtf ile dâim nigeransm

İbnül Emin Mahnıud Kemâl İnal (1870 — 1956)

I

NA’T

Semâvî bir nasibimdir hidâyet, tutmadım bir yol

Bu vahdetgehde senden feyz alan şehrâhdan başka

Hudâdan sonra en ulvî tecellîgâhısm Hakkın

Senin fevkinde kim var Hazret-i Allahdan başka

Tokadî Zâde Şekîb , (1871 — 1932) j

                                  

PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ

— 12 Rebîülevvel 1331 —

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,

Aylar bize hep muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi..

Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!

Âlem bu gün üç yüz elli milyon

Mazlûma yaman bir âlem oldu:

Çiğnendi harîm-i pâk-i şer’in;

Nâmûsa yabancı mahrem oldu!

Beyninde Öten çanın sesinden

Binlerce minâre ebkem oldu.

Allah için, ey Nebıyy-i ma’sûm,

İslâmî bırakma böyle bîkes

İslâmî bırakma böyle mazlûm

Mehmed Akif (1873 — 1936)

BİR GECE           

On dört asır evvel yine bir böyle geceydi,

Kumdan aym ondördü bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler,

Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdü..

Nerden görecekler, göremezlerdi tabiî:

Bir kerre, zuhur ettiği çöl, en sapa yerdi.

Bir kerre de mâmûre-i dünyâ o zamanlar

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi

......bütün âfakını sarmıştı zeminin,

Salgındı, bugün şark’ı yıkan tefrika derdi.

Derken büyümüş kırkma gelmişti ki Öksüz

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi.

Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum

Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi.

Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi

Zulmün ki zevâl akima gelmezdi gezerdi.

Âlemlere rahmetti evet şer’-i. mübîni,

Şehbâlini adi isteyenin yurduna gerdi.

Dünyâ neye sâhipse O’nun vergisidir hep,

Medyûn O’na cem’iyyeti, medyûn ona ferdi.

Medyûndur o masuma bütün bir beşeriyyet,

Yâ Rab! bizi mahşerde bu ikrar ile haşr et!,.

Mehmed Akif

HUZÛR-İ RİSÂLETMEÂBDA

Bu hengâme-i zaman bana giran gelince

Seyâhat hurcumu toparlayıp bağladım ve

Bu cihandan revân oldum.

Şâm u seherle kayıtlanmış olarak

Yaşadım, lâkin bu âlemin

Köhne nizâmına âşinâ olamadım.

Melekler beni alıp risâlet bezmin'e

Ulaştırdılar ve âyet-i rahmetin

Huzuruna getirdiler.

Efendimiz buyurdular: «Ey Hicaz bahçesinin bülbülü,

Her gonca senin sesinin ateşinden erir.

Senin kalbin dâimâ aşk kâsesinden sarhoştur,

Senin bu sarhoşluktan yığılıp kalışına

Niyaz secdeleri bile gıpta eder.

Sen dünyânın aşağılıklarından

Eflâke uçtun. Çünkü melekler

Sana uçmanın yüksekliğini öğrettiler.

«Sen cihan bahçesinden

Hoş bir râyiha şeklinde çıktın,

Bize ne hediye getirdin?»

«Efendimiz, dünyâda huzur ve sükûn

Bulunmaz; insanın telâşla arzuladığı

Hayat bulunmaz»

Varlık bahçelerinde binlerce gül

Ve lâle yetişmiş. Lâkin

Kokusundan vefâ bulunan bir gonca yok.

Buna rağmen ben nezr için

Bir kâse sunuyorum. Bu kâsenin

İçindeki şey cennette bile bulunmaz.

Bunun içinde ümmetinin nâmûsu

Parlıyor. «Trablus şehitlerinin

Kanları onun içindedir».

Muhamnıed İkbâl Lâhorî (1873 — 1938)

RUBÂÎ

Elbet yücelir arş-ı berinden sâyen

Ey mihr-i Hudâ nûr idi cism ü mâyen

Ukbâda penâh olmak için ümmetine

Dünyâda zemine düşmemiştir gölgen

Şâmili Rıfat (1874 — 1932)

HAZRET-İ MUHAMMED’İN [salla'llâhü aleyhi ve sellem] ELÇİLİĞİ

Sâf ve ışık yüzlü bir melek idi,

Girdi saklandığı mağraya birden.

O, ricâ edip «yanımda kal!» dedi,

İhtiraslarını atıp içinden.

Hiç okumamış bir kimse için bu,

Biraz garip istek olabilirdi.

Çok zamandır ülke ülke gezen O,

Seyâhattan yorgun dönen tacirdi.

Bir sayfa üstünde yazılı şeyi

Melek: «Oku!» dedi, O’na, durmadan

Vazgeçmedi aslâ bu ısrarından.

Okudu O, okuyan kişi oldu,

Başardı, itâat etti, sonunda

İnsanların en muktediri oldu.

Raine r Maria Rilke (l 875 — 1926)

Çevirenler : Abdullah Öztemiz Hacıtâhiroğlu

Sedat Ümran

NA’T-I CENÂB-I PEYGAMBERİ

Nûr-i Hak pertev-fürûz olmuş cebininden senin

Her gönül şûrîde aşk-ı ateşininden senin

Bildin ey mâ’nâ bilen Allah’ı sen hakkelyakîn

Feyzidâr oldu cihan halkı yakîninden senin

Bir İlâhî maksadı dîninle te’mîıı eyledin

Kâm-bîn oldu beşer dîn-i mübîninden senin

Bir İlâhî feyz ile ettin zemine in’itâf

Arş-ı a’lâ ahz-i feyz eyler zemininden senin

Kâinâta sa’d-i envârm tecellîpâş olur

Şâm-ı Esrâ menzil-i Mevlâ-karîninden senin

Pâye-i kudsiyyet olsa hak için sûretpezîr

Fark olunmaz pâye-i izz-i berîninden senin

Cism ü cânı ben nasıl etmem emânet nâmına

Hak emîn olmuş iken nâm-ı Emîn’inden senin

Bin hakikat der-kemîn ettin de ilzâm eyledin

Bahtiyâr olmaz mı mağlûbun kemîninden senin

Nâci-i zârın ümîdi bulmaz aslâ inkıta’

Vasf-ı pâk-i Rahmeten-lil-âlemîninden senin

Nâci Paşa [Eldeniz] (Doğ. 1875).

EZÂN-I MUHAMMEDİ

Emr-i bülendsin ey ezân-ı Muhammedi

Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedi

Sultan Selîm-i Evvel’i râm etmeyip ecel

Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedi

Gök nûra gark olur nice yüz bin minareden

Şehbâl açınca rûh-i revân-ı Muhammedi

Ervah cümleten görür Allâhüekber’i

Akseyleyince arşa lisân-ı Muhammedi

Üsküp’de kabr-i mâdere olsun bu nev gazel

Eir tuhfe-i be di’ ü beyân-1 Muhammedi

Yahyâ Kemal Beyath (1884 — 1958)

DAHÎLEK YÂ RESÛLÂLLAH

Gönül hun oldu şevkinden, boyandım yâ Resûlallah,

Nasıl bilmem, bu nirâna dayandım yâ Resûlallah,

Ezel bezminde bir dinmez figandım yâ Resûlallah,

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!

Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,

Muazzam bir sehâsm sen, diler'sen rûnümâsın sen;

Habîb-i Kibriyâsm sen, Muhammed Mustafâ’sın sen;

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!

Gül açmaz, çağlayan akmaz İlâhî nûrun olmazsa,

Soner âlem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa,

Firâk ağlar, visal ağlar ezel mesrurun olmazsa,

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!

Erir canlar o gülbûy-i revanbahşm hevâsmdan,

Güneş titrer, yanar dîdârmm, bak, ihtirâsmdan;

Perişan bir niyâz inler hayatın müntehâsmdan;

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam,

Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam.

Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam,

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!

Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhmda can vermek!

Nasib olmaz mı Sultanım Haremgâhmda can vermek,

Sönerken gözlerim âsân olur âhmda can vermek,

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri,

Lebim kavruldu âteşten döner pâyinde tezkiri,

Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle Kıtmiri,

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!

Yamandede [Abdüikadjr Keçeoğhı]

(1888 — 1962)

NA’T-I ŞERİF

Yâ Muhammedi O büyük ismine hayran olurum.

Yaktığın nûr ile gönlümde hurûşân olurum.

Yâ Muhammedi Ne büyüksün ki, senin nâmını ben,

Ne zaman yâda getirsem hemen insan olurum.

Yâ Muhammedi Seni sevmek, ne saadet beşere,

Sana âşık olanın hâkine kurban olurum.

Yâ Muhammedi O kadar çok ki, günahım, ancak

Seni sevmek ile ben nail-i gufran olurum.

Mazhar olmazsam eğer ben, o senin lûtfuna ah!

Akıbet haşre kadar hüzn ile giryân olurum.

Gel de ey bâd-i sabâ! Al, beni uç Yesribe dek

Ki bu sevda ile ben, müktesib-i can olurum.

«Ümmetimdir» deyiversen «şu Rıza-yı âsi»,

Yâ Muhammedi Ben o dem vâsıl-ı cânân olurum.

Ali Rıza Sağman (1889 — 1965)

NA’T

Seccaden kumlardı...

Devirlerden, diyarlardan

Gelip göklerde buluşan

Ezanların vardı.

Mescit mümin, minber mümin..

Taşardı kubbelerden tekbir,

Dolardı kubbelere âmin...

Ve mübarek geceler dualarımız

Geri gelmeyen dualardı,

Geceler ki pırıl pırıl

Kandillerin yanardı.

Kapma gelenler, yâ Muhammed,

- Uzaktan, yakından -

Mü’min döndüler kapından.

Besmele ekmeğimizin bereketiydi,

İki dünyada aziz ümmet

Muhammed ümmetiydi.

Konsun yine pervazlara güvercinler,

(Hû hû) lara karışsın âminler..

Mübarek akşamdır:

Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’leri

Şimdi seni ananlar

Anıyor ağlar gibi..

Ey yetimler yetimi,

Ey garipler garibi;

Düşkünlerin kanadıydın,

Yoksulların sahibi;

Nerde kaldın ey Resûl,

Nerde kaldın ey Nebi?

Günler ne günlerdi, yâ Muhammed,

Çağlar ne çağlardı:

Daha dünyaya gelmeden

Mü’minlerin vardı..

Ve bir gün, ki gaflet

Çöller kadardı,

Halîme’nin kucağında

Abdullah’ın yetimi,

Âmmenin emaneti ağlardı.

Hatice’nin goncası,

Aişe’nin gülüydün.

Ümmetinin gözbebeği,

Göklerin Resûlüydün..

Elçi geldin, elçiler gönderdin...

Ruhunu Allah’a,

Elini ümmetine verdin.

Beşiğin, yurdun, yuvan

Mekke’de bunalırsan

Medine’ye göçerdin.

Biz bu dünyadan nereye

Göçelim, yâ Muhammed?

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hiyânet

Altın devrini yaşıyor..

Diller, sayfalar, satırlar

(Ebû Leheb öldü.) diyorlar:

Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed,

Ebû Cehil kıtalar dolaşıyor.

Neler duydu şu dünyada

Mevlid’ine hayran kulaklarımız:

Ne adlar ezberledi, ey Nebi,

Adına alışkın dudaklarımız!

Artık yolunu bilmiyor,

Artık yolunu unuttu

Ayaklarımız

Kâ’be’ne siyahlar

. Yakışmamıştı, yâ Muhammed,

Bugünkü kadar!

Hased gururla savaşta,

Gurur Kafdağı’nda derebeyi..

Onu da yaralarlar kanadından.

Gelse bir şefkat meleği..

' İyiliğin türbesine

Türbedâr oldu iyi.

Vicdanlar sakat

Çıkmadan yarma

iyilikler getir, güzellikler getir

Âdem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki

Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir..

Fethedemedik, yâ Muhammed,

Senelerdir.

Ne doğruluk, ne doğru:

Ne iyilik, ne iyi..

Bahçemde en güzel dal

Unuttu yemiş vermeyi...

Günâhın kursağında

Haramların peteği.

Bayram yaptı yabanlar:

Semâve’yi boşaltıp

Sâve’yi dolduranlar..

Atını hendeklerden - bir atlayışta -

Aşırdı aşıranlar...

Ağlasın Yesrib,

Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak

Yüzlere serptiğin topraktı..

Yere dökülmeyecekti, ey Nebi,

Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun yine pervazlara güvercinler,

(Hû hû) lara karışsın âminler..

Mübarek akşamdır:

Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’ler!

Ne oldu, ey bulut,

Gölgelediğin başlar?

Hatırında mı, ey yol,

Bir aziz yolcuyla

Aşarak dağlar, taşlar

Kafile kafile, kervan kervan

Şimale giden yoldaşlar?

Uçsuz bucaksız çöllerde

Yine izler gelenlerin,

Yollar gideceklerindir.

Şu tekbir getiren mağara

Örümceklerin değil;

Peygamberlerindir, meleklerindir..

Örümcek ne havada,

Ne suda, ne yerdeydi..

Hakkı göremeyen

Gözlerdeydi.

Şu kuytu cinlerin mi;

Perilerin yurdu mu?

Şu yuva - ki bilinmez,

Kuşları ’hüdhüd. müdür,, güvercin mi, kumru »ıu? -

Kuşlarını, bir sabah,

Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abvâ’da yatan ölü,

Bahçende açtı dünyanın

En güzel gülü;

Hâtıran uyusun çöllerin

Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene, hâlâ,

Çöller ses verir;

Yaleyl susar,

Uğultular gelir.

Mersiye okur' Uhud,

Kaside söyler Bedir.

Sen de, bir hac günü,

Başta Muhammed, yanında Ebû Bekir;

Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü

Destan yap, ey şehir!

Ebû Bekir’de nûr, Osman’da nurlar..

Kureyş uluları, karşılarında

Meydan okuyan bir Ömer bulurlar:

Ali’nin önünde kapılar açılır,

Ali’nin önünde eğilir surlar

Bedir’de, Uhud’de, Hayber’de

Hakkın yiğitleri şehid olurlar...

Bir mutlu günde ki ölüm tatlıydı,

Yerde kalmazdı ruh., kanadlıydı.

Konsun yine pervazlara güvercinler,

(Hû hû) lara karışsın âminler..

Mübarek akşamdır:

Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’ler!

Vicdanlar sakat çıkmadan,

Yâ Muhammed, yarma;

İyiliklerle gel, güzeliklerle gel

Âdem oğullarına!

Yüreklerden taşsın

Yine imanlar!

Itrî bestelesin Tekbir’ini,

Evliyâ okusun Kur’an’lar!

Na’tini Gaalib yazsın,

Mevlid’ini Süleyman’lar!

Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

Geri gelsin Sinan’lar!

Çarpılsın, hakikat niyetine

Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır..

Dudaklar ardında saklı

Âmin’lerimiz vardır...

Hacdan döner gibi gel,

Mi’râc’dan iner gibi gel,

Bekliyoruz yıllardır’

Bulutlar kanad, rüzgâr kanad;

Hızır kanad, Cibril kanad;

Nisan kanad, bahar kanad;

Âyetlerin ezber bilen

Yapraklar kanad...

Açılsın göklerin kapıları,

Açılsın perdeler kat kat!

Çöllere dökülsün yıldızlar;

Dizilsin yollarına

Yetimler, günahsızlar!

Çöl gecelerinden, yanık

Türküler yapan kızlar

Sancağını saçlarıyla dokusun;

Bilâl-i Habeşî sustuysa

Ezanlarını Dâvûd okusun!

Konsun yine pervazlara güvercinler,

(Hû hû) lara karışsın âminler..

Mübarek akşamdır:

Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’ler!

Ârif Nihad Asya

(Doğ. 1902)

O’NUN ÜMMETİNDEN OL

Beri gel serseri yol!

O’nun Ümmetinden ol!

Sel sel kümelerle dol!

O’nun Ümmetinden ol!

 

Sen hiçliğe karşı yön!

Hep sıfır, arka ve ön!

Dosdoğru Kible’ye dön

O’nun Ümmetinden ol!

 

Gel, dünyâ, murdar kafes!

Gel, gırtlakta son nefes!

Gel, Arş’ı arayan ses!

O’nun Ümmetinden ol!

 

Solmaz, solmaz; bu bir renk, .

ölmez, Ölmez; bir ahenk,

İnsanlık; hevenk hevenk,

O’nun Ümmetinden ol!

Gökte çakıyor haber:

Geber, çelik put, geber!

Doğrul, yeni seferber!

O’nun Ümmetinden ol!

Necip Fazıl Kısakürek

(Doğ. 1905)

SULTÂNIM EFENDİM

Rûhum sana, varlık sana hayrandır Efendim!..

Bir ben değil, âlem sana hayrandır Efendim!..

Ecrâm ü felek, levh ü kalem mest-i nigâhm,

Dîdârına âşık, Ulu Yezdan’dır Efendim!..

Mahşerde nebiler bile senden meded ister,

Rahmet, diyen âlemlere Rahman’dır Efendim!..

Tâ Arş’a çıkar her gece âşıkların âhı,

Medheyleyen ahlâkını Kur’an’dır Efendim!..

Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârm,

Feryâdı bütün âteş-i sûzandır Efendim!..

Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,

Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim!..

' Doğ kalbime bir lâhzacık Ey Nûr-i dilârâ,

Nûrun ki, gönül derdine dermandır Efendim!..

Kıtmîrinim Ey Şâh-ı Rüsül, koğma kapından,

Âsîlere lütfün yüce fermandır Efendim’..

Ali Ulvî Kurucu (Doğ. 1919)

İLÂHİ

Derdimendim yâ Resûlallah devâ ol derdime,

Destigîr ol, yâ Habîballah, bu .âsî mücrime!..

Sen şefâat kânı varken, yalvarayım ben kime?..

«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,»

«Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım!..»

Bûy-i vasimdir, muattar eyleyen sünbülleri,

Nûr cemâlinden eserdir, bâğ-ı aşkın gülleri,

Gül cemâlindir Habîbim, mesteden bülbülleri,

«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,»

«Mücrimim gerçi, cemâl-ı Mustafâ hayrânıyım!..»

Cânını cânâna kurban eyliyor pervâneler,

Bezm-i vasim neş’esinden gaşyolur mestâneler,

Âşıkm göz yaşlarından, doldu hep peymâneler,

«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,»

«Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!..»

Ermek istersen, O Şâh’m himmet-i imdâdma,

Cân ü dilden âşık ol sen: «İsm-i zât» evrâdma,

Ses verir Ulvî, melekler âteşin feryâdma,

«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,» ,

«Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!..:

Ali Ulvî Kurucu

SEVGİLİLER SEVGİLİSİNE

Sana verdim de kalbimi

Anlayabildim kendimi.

Oldum olası Sendenim

Yerin gönlümde yeni mi?

Sevginle coşup taşarım.

Gafil ne bilsin şevkimi.

İnsan, duramaz yerinde

Fikre bir dâva girdi mi

Sen de ruhuma gireli

Gayndan çektim elimi

Sensiz her yer karanlıktır.

Sensiz her şey delik gemi.

Kafam seninle ışıldar

Güne çevirdin gecemi.

Hazla dolarım, anarken

Seninle geçen her demi

Hak senin için yarattı

Bu akıl almaz alemi

Düşmüşüm ama yoluna

Susturamadım nefsimi

Sevenlerin üstaddır da

Ben niye böyle acemi?

Övünürüm senin ile,

Sevmem günahkâr halimi

Haksız olsam da isterim

Şefâatından hissemi.

M. Said Çekmegil (Doğ. 1921)

EZANLARLA

Ne sevksa emziren müslüman zamanları

İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...

Usta pergellerle çizilmiş kubbeler altında.

Çırağ çırağ tutuşturan ne aşksa, canları

İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...

Minyatürce, bir hafiflik, yapraklarca,

Aşk içinde sırılsıklam parça parça,

Yakınlarca, bir hoş çağrı uzaklarca

İsm-i Şerif-i Muhammedi üzre...

Temenniler, teselliler kadar temiz,

Aşk bu, canevimizde çoğalan deniz.

Bir gerçekten en yüceye yürümemiz

İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...

Sevaplar tomurcuk ellerde göğerir,

Gergefinde duâlarm gün ağarır.

Ezanlar, dört ufku huzûra çağırır

İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...

En güzel dinde, en asîl tevâzu,

Ser-sebil duygular doldurur havuzu.

Yalın minârelerde salkım salkım arzu

İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...

Görmek, duymak, yaşamak bu; biraz daha.

Secde secde hamdolsun Yüce Allah’a.

Ay-aydm gecelerden, çıkmak sabaha

îsm-i Şerif-i Muhammedi üzre...

Feyzi Halıcı (Doğ. 1924)

NA’T

Senin aşkın yanar binbir gönülde

Ateştir yâ Resûlallah ateştir

Alan senden ışık yıldızdır, aydır

Güneştir yâ Resûlallah güneştir

Yolun yoldur senin emrin emirdir

Uhud, Hayber güneştir, ay Bedir’dir

Bilirsin ümmetin artık ne birdir

Ne üçtür yâ Resûlallah ne beştir

Ne gün aşkınla gözler pür elemdir

Bizimçin gün o gündür "dem o demdir

Bu âsi ümmetin Türktür, Acemdir

Araptır yâ Resûlallah Habeştir

Bu aşk ancak senin aşkınla kaaim

Döner yâ. Hak deyip câhil , ve âlim

Bu Abdullah arar maksûdu dâim

Eriştir yâ Resûlallah eriştir                ; '

Abdullah Öztemiz Hacıfâhiroğlu

(Doğ. 1929)

ŞEFÂAT YÂ HAZRET-İ MUHAMMED

Yaratılmış yüz suyun hürmetine kâinat,

Tanrının son Resûlü ey Hazret-i Muhammed.

Değildir sözlerim Sana övgü, Sana naat,

Şefaat diliyor senden ümmet-i Muhammed.

KÜÇÜK NA’T

Göz seni görmeli ağız seni söylemeli

Hafıza seni anmak ödevinde

Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli

Sen Eskimolarm ısınması sevgililer mahşeri

Aklım yeni bir akıldır çiçeklerden

Mantığım mantığın üstünde yeni

İçimde Nûh’un en yeni tûfanı

Dünyâya ayak basıyorum' yeniden

Göz seni görmeli ağız seni söylemeli'

Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli

Yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor

Ben yeni doğmuş bir çocuk gibi

Herkesin konuştuğu dilden mahrum

Ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci

Bütün deniz kıyılarında seni anmalı

Sen buzulların erimesi Eskimolarm ısınması

İkinci sokaklarda bandolar mızıkalar

Yaklaşan çok yaklaşan muhteşem bir gün var

Bütün yollarda zafer tâki

Eriyen kar derin denizlerde katafalk

Gün doğuyor her yerin çiçek ve kar

Bütün çocuklar kurtuldu demektir

Göz seni görmeli ağız seni söylemeli

Hâfıza seni anmak Ödevinde

Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli

Sen Eskimoların ısınması sevgililer mahşeri

Sezai Karakoç

 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar