Na'at-ı Nebi salla'llâhü aleyhi ve sellem
—
Peygamber Efendimizin annesi Hazret-i Âmine Vâlidemiz’in dünyadan göçerken
Peygamberimize söylediği birkaç kıymetli söz —
Ma’sum
çocuk!
Seni
vedia-i İlâhî olarak bırakıp gidiyorum,
Rabbim
seni mes’ut ve mebrûk buyursun!
Validenin
gaybubetiyle me’yus olma!
Ey
bir rü’yânın kurbanı olacakken
Lûtf-i
İlâhî sâye sinde, fidye-i necât ile
Pençe-i
cellâd-ı ecelden yakayı kurtaran
Abdullah’ın
o ma’sum yavrusu!
Eğer
düşlerim doğru çıkacak olursa
Sen
bütün ins ü cinne gönderilecek bir Peygambersin!
Helâl
ve harâmı bildirmeğe,
Bütün
hakikatleri çerçevelemeğe
Ve
ceddin İbrâhim aleyhisselâmm dîni
İslâmiyet!
ihyâyâ memursun!
Çünkü
Allah, İbrâhim Aleyhisselâm gibi seni de,
Putlardan
ve puta tapanlara uymaktan 'korumuştur!
Her
yaşayan ölür,
Her
yeni eskir,
Her
yaşlı göçer,
Ben
de öleceğim.
Fakat
senin gibi temiz
Bir
vekil bırakacağım için
Adım
aslâ ölmeyecek!
Hazret-i
Âmine Hatun
(Vefatı:
577)
NA’T
Senin aşkın kamu derde
Devâdır yâ Resûlallah
Senin katında hacetler
Revâdır yâ Resûlallah
Senin nûrun gören gözler
Ne ay gözler ne yıldızlar,
Nurundan gece gündüzler
Ziyâdır yâ Resûlallah
Dilinden açılır güller
Sözünden bal ve şekkerler
Senünde hasta gönüller
Şifâdır yâ Resûlallah
Habibsin pâdişâhlara
Tabibsin derd ü ahlara
Şefâatın günahkâra
Anâdır yâ Resûlallah
Ay ü güneş yedi yıldız
Seni öğer kamu düpdüz
Senin sözünden ayrık söz
Hatâdır yâ Resûlallah
Hased kılır sana iblis
Zehî ahmak olur telhis
Seni sevdiğiçin îdris
Âlâdır yâ Resûlallah
Ururlar nevbetin dâim
Bu beş vakt sünnetin kaaim
Gelirse honuna her kim
Salâdır yâ Resûlallah
Mübârek türbesi yerde
Dolu nûr ile perverde
Veli rûhun feleklerde
Ayândır yâ Resûlallah
Makaamın Kâ’be-i Zemzem
Hemîşe kaaim ü muhkem
Hızır ümmetine her dem
Sakadır yâ Resûlallah
Şeyyad-ı Hamza ol şahdan
Diler kim kurtula ahdan .
Seni medh etmek Allahdan
Atâdır yâ Resûlallah
Şeyyad Hamza (XIII. yüzyıl)
İLAHİ
Dün gece kardaşlar bana düşümde
Bir yeşil bayraklı Sultan göründü
Gözümün gördüğün söylerim size
Bir yeşil bayraklı Sultan göründü
Sancağın, kaldırıp şöyle yürüdü
Yüreğim içinde yağım eridi
Muhammed’in nûru arşı bürüdü
Bir yeşil bayraklı Sultan göründü
Sancağı ağ idi döndü yeşile
Uyandım kendimi döğdüm taş ile
Ey Allahım yine göster düş ile
Bir yeşil bayraklı Sultan göründü
\
Derviş Yunus dâim Allaha tapar
Yapmayanlar doğru yolundan sapar
Ey Allahım bizi onlarla kopar
Bir yeşil bayraklı Sultan göründü
Yunus Emre (Ölm, 1307) i
İLÂHİ
Araya araya bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasîb eylese görsem yüzünü
Yâ Muhammed canım arzular seni
Bir mübârek sefer olsa da gitsem
" Kâbe
yollarında kumlara batsam
Hub cemâlin bir kez düşte seyretsem
Yâ Muhammed canım arzular seni
Arafat dağıdır bizim dağımız
Orda kabul olur bizim duâmız
Medine’de yatar Peygamberimiz
Yâ Muhammed canım arzular seni
Yûnus metheyledi seni dillerde
Sevilip durursun hep gönüllerde
Ağlaya ağlaya gurbet ellerde
Yâ Muhammed canım arzular seni
Yunus Emre
NA’T
Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed -
Şefâat eyle bu kemter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Mü’min olanların çoktur cefâsı
Âhirette olur zevk ü safâsı
On sekiz bin âlemin Mustafâsı
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Yedi kat gökleri seyrân eyleyen
Kürsi’nin üstünde cevlân eyleyen
Mi’râcmda ümmetini dileyen
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Âşık Yunus n’eder dünyâyı sensiz
Sen Hak Peygambersin şeksiz gümansız
Sana uymayanlar gider iymansız
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Yunus Emre
**********
Hak yarattı âlemi
Aşkına Muhammed’in
Ay ve günü yarattı
Şevkine Muhammed’in
Ol dedi oldu âlem
Yazıldı levh ü kalem
Okundu hatm-i kelâm.
Şanına Muhammed’in
Hep erenler geldiler
Dergâha yüz sürdüler
Zikr-i tevhîd ettiler
Nûruna Muhammed’in
Veysel Karânî kazandı
Âhir yine özendi
Sekiz uçmak bezendi
Aşkına Muhammed’in
NA’T
Feriştehler geldiler _
Saf saf olup durdular
Beş vakt namaz kıldılar
' Aşkına Muhammed’in
Havada uçan kuşlar
Yeşerip dağ ve taşlar
Yemiş verir ağaçlar
Aşkına Muhammed’in
İmansızlar geldiler
'Ondan îman aldılar
Beş vakt namaz kıldılar
Aşkına Muhammed’in
Yunus ki ede methi
Över Kur’ân âyeti
An vergil salâvatı
Aşkına Muhammed’in
Yunus Emre
***********
Ben sağ olduğum müddetçe Kuranın kölesiyim
Ben, Muhammed Muhtar'ın yolunun tozuyum
Benim sözümden, bundun başkasını kim naklederse
Ben ondan da bizarım önsözlerden de bizarım..
M E V L İ D ’ den
Cümle zerrât-ı cihân edüp sadâ
Çağrışuben dediler kim merhabâ
Merhaba ey âli sultan merhabâ
Merhabâ ey kân-ı irfan merhabâ
Merhabâ ey sırr-ı fürkan merhabâ
Merhabâ ey derde derman merhabâ
Merhabâ ey mâh ü hurşîd-i Hudâ
Merhabâ ey Hak’dan olmayan cüdâ
Merhabâ ey bülbül-i bâğ-ı cemâl
Merhabâ ey âşinâ-yı Zülcelâl
Merhabâ ey âsi ümmet melcei
Merhabâ ey çâtesizler eşfai
Merhabâ ey cân-ı bâkî merhabâ
Merhabâ uşşâka sâkî merhabâ
Merhabâ ey kurret-ül-ayn-i Halil
Merhabâ ey hâs-ı mahbûb-ı Celîl
Merhabâ ey rahmeten-lil-âlemîn
Merhabâ sensin şefî’-el-müznibîn
Merhabâ ey pâdişâh-ı dü cihân
Senin için oldu kevn ile mekân
Ey cemâli gün yüzü bedr-i münîr
Ey kamu düşmüşlere sen destgîr
Destgîrisin kamu üftâdenin
Hem penâhı bende vü âzâdenin
Ey gönüller derdinin dermânı sen
Ey yaratılmışların sultânı sen
Sensin ol sultân-ı cümle enbiyâ
Nûr-i çeşm-i evliyâ ve asfiyâ
Ey risâlet tahtının sen hâtemı/
Ey nübüvvet mihrinin sen hâtemi
Çünkü nurun rûşen etti âlemi
Gül cemâlin gülşen etti âlemi
Yâ Habîballah bize imdâd kıl
Son nefeste lütfün ile şâd kıl
Süleyman Çelebi (Ölm. 1421)
İLAHİ
Göster cemâlin göreyim
Ey mâh-ı tâbân Mustafâ
Ref’ et nikaab-ı rûyini
Şems-i dırahşân Mustafâ
Sana eren erdi Hak’a
Aşk zencirin boyna taka
Tâ hak cemâline baka
Ey nûr-ı cânan Mustafâ
Hakkın sen oldun mazharı
Sensin kamunun rehberi
Seni seven oldu beri
Cümleden erkân Mustafâ
Rûyinle oldu âfitâb
Sana göründü hak kitâb
Âşıklara fetholdu bâb
Ey derde dermân Mustafâ
Öğmek seni elbet muhal
Meddâhm oldu Zülcelâl
Muhyî kuluna kıl visâl
Ey Hakka mihmân Mustafâ
Şeyh Muhyiddîn
(XV. yüzyıl)
DER MEDH-İ NEBİ
Yine ey bâd-ı nesimi amber-âsâ hûb es
Reh-neverd ol bunca günlük yolları bir demde kes
Tîz-rev bir turfa peyk-i çâpük ü çâlâksin '
Olabilmez sana hem-reh ne cemâze ne feres
Var Resûlün türbesine ayağına sür yüzün
Bî-edeb deprenme âheste kımılda etme ses
Oku Hassan gibi bu medh-i revan edip senâ
Türlü miskinlikler et hizmet edip misl-i Enes
Ey nefîs-el-nefs ü nîku halk u rahmanı nefes
Vey muîn-i her keşi her kalmışa feryâd-res
Pâsbânı âli kasrının ki Mikâîldir
Bârigâhmda senin nâmûs-i ekberdir ases
Nitekim nûrun güneşten iktibas eder kamer
Nûru her peygamberin nurundan olur muktebes
Yarlığanmak iltimâs ettiğimiz ayb etme kim
Yâ Nebiyyallah şefâattir tapundan mültemes .
Hoce-i her kaafile-sâlâ-ı râh-ı dînsin
Kalmışız sergeşte vü güm-râh depretdir ceres
Mâdihindir Rûşenî her demde medh eder seni
Gerçi medhin edebilmez Hak’dan özge hiç kes
Rûşenî (Ölm. 1487)
NA’T
Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi
Kim ola sevmiye bu vech ile sen mâh-veşi
Türk ü Kürd ü Acem ü Hind bilir bunu ki sen
Hâşimîsin Arabîsin Medenîsin Kureşî
Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ola
Bende-i mukbil olur misl-i ’Bilâl-i Habeşî
Dîk-i hikmette pişirdi çü senin sevgini Hak
Cebrail olsa nola matbahmm heyme-keşi
Yerdeki da’veti fevt ola gidem deyu göğe
Bağladın beline ey nûr-i bilâ-sâye taşı
Sensin ey püşt ü penâh-ı melek ü ins ü perî
Enbiyânın güzeli sevgilisi hûbu hoşu
Üzülüp ırkı Ebû-Cehl gibi ebter olur
Sen Ebülkaasım ile her ki tutarsa güreşi
Lâle benzer ki gül-i rûyuna indirmedi baş
Muğ-i Hindû gibi yandı kararıp içi dışı
Kesilip başm ayakta göriser'her ki senin
Yüzün izine sürüp koymaz ayağına başı
Parmağından akıtıp âb-ı revan-bahşı revan
Nice yüz bin kişiden def’ edipsin ateşi
Vedduhâ verdine Velleyl okurum sünbülüne
Rûşenî virdi budur: «Külli gadâtm ve aşiy»
Rûşenî
NA’T-I ŞERÎF
Ey risâlet bûstânmda hırâman servi kad
Vey nübüvvet ravzasmda yâsemen-bû lâle-had
Adı Ahmed bî-aded dür yâ Nebiyyullah Veli
Sen birzAhmed’sin. ki senden görünür nûr-ı Ahad
«Sad» aynin «mim» ağzın «dal» zülfün göreli
Yâ Nebi gitmez dilimden bir nefes zikr-i samed
Enbiyânın her birinin var nihâyet ilmine
Hak sana verdi ki ilm ü hikmete yok hadd ü ad
Rûşenî bîçâre zulmette kalırdı yâ Nebî
Ona «mim» ağzınla iki «dal» m olmasa meded
Rûşenî
NA’T
Eyâ sultân-ı kevneynin sözün cümle dekaayıktır
Letâyiftir garâyibdir acâyibdir hakaayıktır
Fesâhatta belâgatta maârifte merâtipde
Nebilerden seni kimdir demez a’lâ ve faayıktır .
Senin bir vech ile zât-ı şerifin zâhir oldu kim
Hudâ demekden özgesi ne dense sana lâyıktır
Cihanda la’l ü yakutun adı gerçi ki sâmittir
Senin la’lin sühangûdur dilin yâkut-i nâtıktır
Boyun serv-i hırâmandır semensa kâkülün sünbül
Hatm mânend-i reyhandır yüzün misl-i şakaayıktır
Zamirin mihr-i rahşandır cebinindir meh-i taban
Gül’âlindir şeb-i yeldâ yanağın subh-ı sâdıktır
Eyâ ma’şûk-ı rahmânî ki farz-ı ayn imiş aşkın
Sana âşık olan kimse keman Allah’a âşıktır
İnip gökten yere İsâ nola olursa şâkirdin
Lebin ihyâ-yı mevtada igen üstâd-ı hâzıktır
Senin şirin dudağına reteb dense aceb midir
Bu nahlistân-ı âlemde ki boyun nahl-i bâsıktır
Hak’ın ism-i şerifinden güzîn ismin ki müştaktır
Mübârek adın Allah’ın latif adına lâhıktır
Egerçi da’vetin kamu nebilerden eyâ dâî
Gelüptür sûretâ sonra velî ma’nide sabıktır
Beyân etse maânî-i bedii mantıkin nola
Kelâm-ı hikmet-âmizin mesâbîh ü meşârıktır
Sabâ benzer ki gülzâr-ı diyârmdan güzer kılmış
Serâser uğrayan yerler gülistân ü hadâyıktır
Ebûbekr ü Ömer Osman Ali kim çâriyârmdır
Seni her kim sever candan bilâdmla muyaafıktır
Acep mi medh-i hulkundan olursa Rûşeni âciz
Çü mâdih hulk-i nîgûnu eyâ memdûh-i hâhktır
Ne devletin saâdetlu ne izzetludur ol kimse
Seninle rûz-i mahşerde müsâhiptir müânıktır
Şefîi her günahkârın çü ey şâh-ı kerem sensin
Gelüptür Rûşeni dahi kapma abd-i âbıktır
Senin bir âşıkmdır ol deli candan eyâ server
Gözü yaşı yüzü rengi onun aşkına tanıktır
Rûşeni
KASÎDE-İ NA’T-I RESÛL
Şu söz kim ola misâl-i kelâm-ı ehl-i kemâl
Selâsetinde hacîl ola selsebîl-i zülâl
Şu söz ki zemzeme-i Âhir-uz-zeman ola ol
Gönülde can gibi saklaya ehl-i vecd ü hâl
Sezâdürür k-ola bezl-i medâyih-i Ahmed
Senâ vü mekrümet ü mahmidet aliyy ü âl
Vücududur veren'âhir zamâna zib ü şeref
Nite ki lyd-i hümâyûn ile meh-i şevvâl
Cihâna geldi bülend etti dînin eyvânın
Revâk u tâkını kisrâların edip pâmâl
Açıldı nefha-i ahkâm ile gül-i ümmîd
Seçildi pertev-i İslâm ile harâm. ü halâl
Alelhusûs bu tertîb ola kıyâmete dek
Zehî nihâyet-i kudret kemâl-i istiklâl
Eğerçi yer göbeği Kâ’be’dir cihâna şeref
Ki Çin’de nâfe ile bulur i’tibâr gazal
Seninle buldu safâ Kâ’be yâ Nebiyyallah
Şeninçün etti bu halkı Müheymin-i müteâl
Yeri göğü yaratırken eyâ bihîn-i beşer
Hudâ bilir ki vücûd-i lâtifin idi meal
Tapunu eyledi âlemde sâhib-ül-mi’râc
Zehî inâyet-i Perverdigâr-ı Celle Celâl
Misâfir-i şeb-i Esra mukiym-i Ev’ednâ
Sana denildi sana merhaben teâl teâl
Tevakkuf etti güneş gülle-ban husûsunda
Tabî’atmda var iken bu derilu isti’câl
Duâ gibi çıkarıp bir nefeste gökyüzüne
Yine yer ehline rahmet gibi eder inzâl
O gecede güher-i şeb-çerâg doksan bin
Müzeyyin oldu nübüvvet kulağına fi hâl
Serâser eyledi ser cümle enbiyâ ta’zîm
Temâmet eyledi ervâh-ı kuds istikbâl
Çü. buldu kabza-i kudrette kaab-ı kavseyn’i
Murâd ı tîrine etti inâyeti per ü bâl
Kara giyer şeb-i mi’râc ü Hazret-i Kâ’be
Misâl-i mürşid-i kâmil muhassıl-ul-âmâl
Garazları bu ki makbûl-i hidmeti olalar
Hemîşe bâr-geh-i Kibriyâda misl-i Bilâl
Gel ey hulâsa-i kevneyn ü fahr-i mahlûkat .
Habîb-i Hazret-i Bârî muîn-i ümmet-i dal
Ne şübhe fahr-i rüsül efdal-ül-beşer sensin
Cemî’-i kevn ü mekân zerre zerre şâhid-i hâl
Nübüvvetine şehâdetler etti dört kitâb
Eğerçi şâhid-i şer’ ikidir bilâ-işkâl
Sana mutâbaat için kıyâma durdu şecer
Rükû’a vardı sipihr ü sücûda indi cibâl
Elif kıyam ü rükû’ oldu dâl ü secde mim.
Namâz kıl ki namâz oldu ayn-ı âdeme dâl
Zaîf ümmeti zulmette komamağ için
Ziya vü nûrun ile arş ü ferş mâlâmâl
Cihanda yeller olur kim eser eserleri yok
Kimisi sarsar u kimi debûr ü kimi semâl
Şu demde kim ese kıble yeli diyânndan
Bahâr olur açılır her çiçek sefîd eğer âl
Gel ey saâdet-i fakr ile fahr eden hace
Şefâatin dürür ümmet içinde re’sül-mâl
İki cihanda şu bedbaht eyledi noksan t
Ki mâl üstüne.kef geçtiğini sandı kemâl
Mukaddem olsa ne tan noktadan mücerreddir
Hesâba gelse bir olmaz eğerçi dâl ile zâl
Seni ibâret-i Levlâk nükte-i kudsî
Güneşden eyledi rûşen ne hâcet istidlâl
Hidâyet-i Ahadî mürşid olmadı yoksa
Bilirdi kadrini Bû-Cehl-i nâ-pesend-fiâl
Eyâ Nebi seni medheylemek ledünnîdir
Hurûf-i lâfz ile mümkün ola mı emr-i muhâl
Eyâ güzîn-i beşer sen Habîb ü ben acemi
Veya Emîn-i zemân sen fasih ü ben ise lal
Ere mi pâye-i medhine dest-i nâtıkanm
Taka mı değme denî Arş sâkına halhâl
Edemedim ser-i giysûnu kıl kadar ta’rîf
Bu ârzûda vücûdum hakikat oldu hayâl
Medâyihinde kati ihtiyârsız olurum
Bilirken olduğun ıtrâb mûcib-i imlâl
Şeref değil mi ki nâm-ı şerifini ananı
Hezâr cehd ile iblis edemeye idlâl
Şu resme ümmet arasında dostlar var kim
Tavâfa gelse eder Kâ’be ona istikbâl
Alelhusûs Cenâb-ı bülend-i Sıddîkî
Ki buldu onun ile dîn-i Ahmed istiklâl .
Kim ola bir dahi mânend-i Hazret-i Faruk
Ki turrası ola din ârızma Zülf-i cemâl
Emîr-i memleket-i ilm ü hilm Zinnûreyn
İbâdetinde bulunmadı zerrece ihmâl
Yegâne Hayder-i saf der Gazanfer-i Bârî
Ali ki nam-ı şerifi olur mübârek fâl
İki güher ki Hasendir biri Hüseyn-i şehîd
Kim anlarınla ederdi zemâne def’-i melal
Bebekleridürür İslâm gözünün ikisi
Hoşâ sipihr-i saâdetde rûşenân-ı celâl
İlâhi âline ashâbma ba ecmeihim
Hezâr bâr salât ü selâm ola irsâl '
Ümîddir ki her.üftâdeyi unutmayalar
Budur muradı cihan halkının alel icmâl
Biri de bende ki oldum esîr-i nefs-i denî
Garîk-i bahr-i günâhım refîk-i râh-ı dalâl
Günâh yükleri bastı yüzün düşübdürürin
Şefâat eyle kayırmaz kemînenin elin al
Şefâatm demidir geldi yâ Resûlallah
İnâyet eyle ki gelmez inâyetine zevâl
Şulardan eyleme ben çâkerini kim olalar
Tarîk-i Hak’ka muannid dalâlete meyyâl
Fakir isem nola şevkin içimde dopdoludur
Aceb mi olsa reyâhîn ile kabûl-i sifâl
Bin ise1 medh ediciler Necâtî de biridir
Kulun nihâyeti yoktur binini gör birin al
Ümîddir ki şefâat elini çekmeyesin
Cezâ gününde diğer-gûn olur ise ahvâl
Bana düşen bu ki yelem yoluna yumuşuna
Gerekse cennete gönder gerek cehenneme sal
Cenâb-ı hâtif-i gaybîden erdi câna hitâb
Ki ey netîce-i penc ü çihar ü hefte vü sâl
Delîl-i vâzıh ü rûşen değil midir bu kim
Huzûr-i ümmet için ol şefî’-i yevm-i suâl
Mukarrer eyledi bir pâdişâha devleti kim
Umpr-i şer’den ayrığın eyledi ibtâl
Sipihr mertebe Sultân Bayezîd ol kim
Siriştedir hüner ile zehî ferişte hisâl
Şu denlü dîn ile dünyâya verdi revnak ki
Beğendi Kaadir-i Settâr ü îzid-i müteâl
Ana raiyyet olup Mustafâ’ya ümmet olan
Mukarrer iki cihan devletine buldu visâl
Cemî’-i âlemin oldur duâsı can ile ki
Bu intizâm ola tâ haşredek ber-în minvâl
Cemî-i emrde Kur’ân ile müşâveresi
Zehî kemâl-i taayyün esâs-ı istidlâl
Müsâ’adet ede ömrüne dîn-i hakk-ı Resûl
Müsâreat ede emrine ihtimâm-ı ricâl
Necâtî (Ölm. 1508)
NA’T-I ŞERÎF
Muhammed-i Arabî kim Resûl-i ekmeldir
Tekarrübiyle kamu enbiyâdan efdaldir
Kılan resûllerin kavmineydi da’veti çün
Nübüvveti ile bu ins ü câna mürseldir
Kim anı medh ede çün medhidir onun Levlâk
Defâtir-i dü cihan midhatinde mücmeldir
Adû-yi bî-basar ona muhalif olsa ne tan
Sahîhi eğri görürler şular ki ehveldir
Eğerçi hatm idi Yûsuf’da hüsn-i i’câzı
Bu hüsn-i hulku ile cümlesinden ecmeldir
Eyâ muîn-i beşer rahm kıl fütâdelere
Şefâat âyeti şânında çünkü mürizeldir
Kapun gedâsı dürür Adlî onu reddetme
K-ona muhabbet-i âlim delîl-i a’deldir
Sultan İkinci Bayezîd Han
(1447 __ 1512)
İLÂHİ
Ey cemâl-i nûr-i çeşm-i evliyâ
Elmeded vey ma’den-i nûr-i Hudâ
Hâk-i pây-i tûtiyâ-yı asfiyâ
Elmeded ey ma’den-i hûr-i Hudâ
Kimse sensiz bulamaz-Hakka vusûl
Feyz-i lûtfunla olur merd-i kabul
Rahmeten lil âleminsin yâ Resûl
Elmeded ey ma’den-i nûr-i Hudâ
Eyledin bî had cürüm ile cerîm
Oldun eşhâs-ı hevâ ile nedim .
Eyle isyânım şefâat yâ Kerîm
Elmeded vay ma’den-i nûr-i ,Hudâ
Ey kerem kânı Resûl-i Kibriyâ
Kemlerindir bu Selîm-i pür hatâ
Dergehînden ilticâ eyler atâ
Elmeded ey ma’den-i nûr-i Hudâ
Yavuz Sultan Selim Han
(1467 — 1520)
KASİDE DER NA’T-İ HAZRET-İ NEBEVİ
(SU KASİDESİ)
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlâre su
Kim bu denlu tutuşan odlâre kılmaz çâre su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhit olmuş gözümden günbed-i devvâre su.
Zevk-i liginden acep yok olsa gönlüm çak çâk
Kim mürûr ile bırakır rahneler dîvâre su
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânm sözün
İhtiyât ile içer her kimde olsa yâre su
Suya versin bâğıban gülzârı, zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz. yüzün-tek verse bin gülzâre su
Okşatabilmez gabarini muharrir hattına
Hâme-tek bakmaktan inse gözlerine kaare su
Arızın yâdiyle nemnâk olsa müjgâmn nola
Zayi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su
Gam günü etme dil-i bînârdan tîğin diriğ
Hayırdır vermek karanlık gecede bîmâre su
İşte peykânm gönül hicrinde şevkim sakin et
Susuzum bir kez bu sahrâda benimçin âre su
Ben lebin müştâkıyım zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelir hüşyâre su
Ravza-i Kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr
Âşık olmuş galibâ ol serv-i hoş reftâre su
Su yolun ol kûydan toprak olup tutsam gerek
Çün rakîbimdir dahi ol kûya koymam vâre su
Dest-bûs-i ârzûsiyle ölürsem dostlar
Desti eylen toprağım sunun onunla yâre su
Serv serkeşlik kılır kumri niyâzmdan meğer
Dâmenin tuta ayağına düşe yalvâre su
İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile
Gül budağının mizâcma gire kurtâre su
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâre su
Seyyid-i nev’-i beşer deryâ-yı dürr-i istifâ
Kim sepiptir mûcizâtı âteş-i eşrâre su
Kılmağ için taze gülzâr-ı nübüvvet revnakın
Mûcizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su
Mu çizi bir bahr-i bîpâyan imiş âlemde kim
Yetmiş ondan bin bin âteş-hâne-i küffâre su
Hayret ilen parmağın dişler kim ..etse istimâ’
Parmağından verdiği şiddet günü Ensâre su
Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su
Eylemiş her katreden bin bahr-i rahmet mevchîz
El sunup ur geç vüzû’ için gül-i ruhsâre su
Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başım taştan taşa urup gezer âvâre su
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister salmur
Dönmez ol dergâhtan ger olsa pare pâre su .
Zikr-i na’tm virdini derman bilir ehl-i hatâ
Öyle kim def’-i humâr için içer meyhâre su
Yâ Habîbullah-yâ Hayrelbeşer müştakınım
Öyle kim lebteşneler yanıp diler hemvâre su
Sensin ol bahr-i kerâmet kim şeb-i Mi’râçda
Şebnem-i feyzin yetirmiş sâbit ü seyyâre su
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hacet olsa merkadin tecdid için mi’mâre su
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânıma
Var ümidim ebr-i ihsânm sepe ol nâre su
Yümn-i na’tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri -
Ebr-i nisandan dönen tek lü’lü-i şehvâre su
Umduğum oldur ki rûz-i haşr mahrûm olmayan
Çeşme-i vasim vere ben teşne-i dîdâre su
Fuzûlî (1494 — 1555)
HİLYE’den
Hem cesîm idi Resûl-i Ekrem
Yaraşır rûh-i mücessem der isem
Cism-i zîbâsma vermişti revâç
Hil’at-i tâc ü kabâ-yı Mi'râç
Enbiyâ hayline sultân idi 01
A’zam-ül-kadr idi zîşân idi Ol
Ekmel-ül-halk idi Ol hûb-hisâl
Zülcelâl etmiş idi feyz-i cemâl
Olah taht-ı nübüvvette mukîm
Cilvegâhıydı O’nun arş-ı azîm
Sâhib-i hüsn ü behâ idi Resûl
Hâsılı ayn-f vefâ idi Resûl
Gelmemiştir bilir eşyâ ânı
Yaradılmışta O’nun akrânı
Yaraşırdı nitekim hûr-i cinân
Serv-i kaddine yeşiller her ân
Ekser ak idi libâsı o gülün
Yüzü akıydı gü rûh-i rüsül’ün
Dürr-i yektâ idi ol deryâ dil
Nola ki olsa beyâza mâil
Geh zuhûr eyler idi ol gül-i âl
Âl hil’ât ile hurşîd misâl
Bunu tahkik bil ol reşk-i sürüş
. Oldu havrâ gibi hem sündüs-pûş
Yâni kim ince lâtîf atlaslar
Giydiler devlet ile Peygamber
İbn-i Âzîb dedi bu re’y-i münîr
Nehy olunmazdan idi lebs-i harîr
Bürünürdü dahi Ol mehpâre
Za’frân ile boyanmış çâre
Gâhi ol tâc-ı ser-i Âl-i Abâ
Yünden eylerdi libâsın farazâ
Bu kadar kadr ile ol Zât-ı Şerif
Mescidi Öyle ederdi teşrif
Ol siy eh câmede ol fahr-i cihân
Âb-ı hayvân idi zulmette nihân
Kara şâla giricek âyine-veş
Buluta girdi sanırlardı güneş
Geçip ol kaşları yay mihrâba
Lûtf ile derler idi eshâba
Ben kulum kulların esvâbı budur
Hem ubûdiyyetin âdâbı budur
Hâkaanî (Ölm. 1606)
KIT’A
(Birinci Sultan Ahmet, Hazret-i Muhammed’in emânât-ı nalinleri
kendisine gösterildiğinde, Peygamber Efendimiz’in nalınlarını ta’zîmle alıp bir
müddet hürmetle seyrettikten sonra fevkalâde bir sevinç ve takdis ile irticalen
bu kıt’ayı söy-
miştir.)
Nola tâcım gibi başımda gotürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rüsül’ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Bahti’yâ durma yüzün sür kademine o gülün
Bahtî [Birinci Sultan Ahmet Han]
(1590 — 1617)
İLÂHİ
îki cihan sultânının
Doğduğu ay geldi yine
İlm ü maârif kânının
Doğduğu ay geldi yine
Gelsin şefâat isteyen
Bulsun safâ O’nu seven
Ol sâhib-i hulk-i hasen
Doğduğu ay geldi yine
Bedr-i dücâ şems-i dühâ
Verd-i gülistân-ı Hudâ
Hakkın habîbi Mustafâ
Doğduğu ay geldi yine
Bir âşık-ı sâdık kani
Râhat bula cân ü. teni
Sırr-ı hakikat mahzeni
Doğduğu ay geldi yine
O’nu Hüdâyî ki sever
Matlûba bulmuştur zafer
Fahr-i cihan hayrülbeşer
Doğduğu ay geldi yine
Şeyh Aziz Mahmûd Hüdâyî Efendi
(Ölm. 1628)
İLÂHÎ
Sadr-ı cemi’ mûrselîn
Sensin yâ Resûlallah
Bedr-i eflâk-i yakîn
Sensin yâ Resûlallah
Nûrun serâc~ı vehhâc
Âlemler sana muhtaç
Sâhib-i tâc ü mi’râc
Sensin yâ Resûlallah
Âyine-i Rahmânî
Nûr-i pâk-i Sübhânî
Sırr-ı seb’al-mesânî
Sensin yâ Resûlallah
Şahidin leyl-i Esrâ
Sübhânellezî Esrâ
Câmî’-i cümle esmâ
Sensin yâ Resûlallah
Ey menba’-ı lûtf ü cûd
Yerin makâm-ı Mahmûd
Yaratılmıştan maksûd
Sensin yâ Resûlallah
Canlar içinde cânan
Ma’den-i ilm ü irfan
Ceddim ve pirim sultan
Sensin yâ Resûlallah
Açan râh-ı tevhidi
Bulan sırr-ı tefrîdi
Hüdâyî’nin ümmîdi
Sensin yâ Resûlallah
NA’T
Kudümün rahmet-i zevk ü safâdır yâ Resûlallah
Zuhûrun derd-i uşşâka devâdır yâ Resûlallah
Nebi idin dahi Âdem dururken mâ-i Tin içre
îmâm-ı enbiyâ olsan revadır yâ Resûlallah
Kemâl-i zümre-i ekmel senin nûrunla olmuştur
Vâcûdun mazhar-ı tâm-ı Hudâ’dır yâ Resûlallah
Seninle erdiler zâta dahi envâ’-ı lezzâte
İşin erbâb-ı hâcâte atâdır yâ Resûlallah
Hüdâyî’ye şefâat kıl eğer zâhir eğer bâtın
Kapma intisâb etmiş gedâdır yâ Resûlallah
Şeyh Aziz Mahmûd Hüdâyî Efendi
İLÂHİ
Say d ederken ûümâ-yı irfânı
Uçtu ol şâhbâz-ı sultânî
Yûsuf’u çâha attı ihvânı
Kodu hasrette Pîr-i Ken’ânı
Neyledin Mustafâ’yı ey fâni
Kande gitti Muhammed’im kani
Terk edip bu serây-ı vîrânı
Belki cümle sivâ-yı sübhânı
Etti arzû o yüce Rahmânı
Katreden geçti buldu ummanı
Neyledin Mustafâ’yı ey fâni
Kande gitti Muhammed’im kani
Çok mudur bülbül etse efganı
Zâyi’ etti o verd-i handanı
Nola ger dökse gözlerim kanı
Görmez oldu o mâh-ı tâbânı
Neyledin Mustafâ’yı ey fâni
Kande gitti Muhammed’im kani
İLÂHİ
Zulmet-i şirk ü hevâyı def’ için
Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’
Aradan cümle hicâbı ref’ için
Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’
Âleme rahmet şefâat kânıdır
Li maallah kasrının mihmânıdır
Âşık-ı dil-hastanm dermânıdır
Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’
Mustafâ’dır hâdi-i ehl-i yakîn
Mustafâdır şâdi-i kalb-i hazîn
Öldürür çünkü şefî’-el-müznibîn
Nûr-i pâk-i Mustafâ ola şefî’
Şeyh Aziz Mahmûd Hîidâyî Efendi
Fi Medh-El-Nebî Sallâllahü Aleyh-i Vesellem
Salât ile selâm olsun Resûle
Ki oldur rehnümâ olan bu yola
Muhammed muktedâ-yı enbiyâdır
Muhammed rehnümâ-yı evliyâdır
Kamudan gerçi Hak hoşnûd oluptur
Makâm amma ona mahmûd oluptur
Buyurmuştur onun şânında Mevlâ
Fekâne Kaab-ı Kavseyn-i Ev Ednâ
Şu zâtın ki ola meddâhı Rahman
Ne vech ile onu medh ede 'insan
Selâm âline ashâbma her ân
Yakîn ola dahi Rıdvân-ı Rahman
İLAHİ
Ey Resûl-i Mustafâ ve müctebâ
Vey habîb-i mürtezâ ve muktedâ
Arş-ı a’zam cilvegâh iken sana
Seyrine Sidre ola mı müntehâ
Bârigâh-ı vahdete erdin hemîn
Kaldı Mevlâ gitti cümle mâsivâ
Böyle bir nûr etti neslinden zuhûr
Tan mı tsmâîl ederse can fedâ
Nola eylersen Hüdâyî’ye nazar
Ceddim ü pîrimsin ey kân-ı Hudâ
Şeyh Aziz Mahmûd Hiidâyî Efendi
DER NA’T-I SEYYİD-İ KÂİNÂT ALEYH-İ EFDAL-EL-SALAVÂT
Ukde-i ser-rişte-i râz-ı nihânîdir sözüm
Silk-i tesbîh-i dür-i seb’almesânıdir sözüm
Bir güherdir kim nazîrin görmemiştir rûzigâr
Rûzigâr-ı âlem-i gayb ermaganîdir sözüm
Rûzigâr ihsânımı bilmiş benim ya bilmemiş
1
Âleme feyz-i hayât-ı câvidanîdir sözüm
Ehl olan kadrin bilir ben gevherim medh eylemem
Alemin sermâye-i deryâ vü kânidir sözüm
Bî araz bir gevher-i sâfîdir ammâ muttasıl.
Ehl-i tab’m zîver-i tîg u sinânîdir sözüm
Yâ’ni kim endîşe sencânı cihâmn dâimâ
Hem sarîr-i kilki hem vird-i zebânîdir sözüm
Bir benim gibi ciğerdâr ehl-i: tab’ olmaz
dahi
Gevher-i tîğ-i kazâ-yi nâgehânîdir sözüm
Gamze-i dilber nola reşk eylese endîşeme
Hırz-ı bâzû-yi dil-i sâhibkırânîdir sözüm
Öyle bir pür şivedir gûyâ ki bikr-i fikrimin
Gamze-i merd-efken-i nâmihribânîdir sözüm
Âyet-i Nun Vel Kalem’dir mushaf-ı sinemde ya
Rüstem-i endîşenin tîr ü kemânîdir sözüm
Bir gülistandır hayâlim dil-şüküfte bülbülü
01 gülistânın lâtîf âb-ı revanidir sözüm
Âferîniş tûti-i endîşeme bir dâmdır
Kim o dâmm dâne-i pür imtinânîdir sözüm
Kimse inkâr edemez mâhiyyet-i endîşemi
Ehl-i reşkin nüsha-i akd-i lisânîdir sözüm
Âfet-i ayn-ül-kemâl-i reşk kâr etmez bana
Def’-i zahm-ı çeşm-i Hallâk-ı Maânîdir sözüm
Hâk-i pâym sürme eylerse aceb mi rûzigâr
Unsur-i rûh-i Kemâl-i Îsfâhânîdir sözüm
İşte Hallâk-ı Maânî şimdi geldi âleme
Gûş edin âsârımı kim tcrcemânîdir sözüm
Sonra gelsem dehre Hallâk-ı Maânîden nola
Kaalıb-i huşk-i hayâle rûh-i sânîdir sözüm
Nüktede âlem harîf olmaz bana, gûyâ benim
Her ne söylersem cevâb-ı len terânîdir sözüm
Her ne söylersem kazâ mazmununu isbât eder
Anı bilmez ki hitâb-ı imtihânîdir sözüm
Ben ne keşşâfım ne sâhib-keşf ammâ ma’nide
Mû-şikâf-ı nükte-hây-i âsümânîdir sözüm
Binde bir ma’nâyı nazm etmem yine bir lâfz ise
Yoklasam mecmûa-i râz-i nihânîdir sözüm
Hâsid-i kecrev hayâle rast gelmezse nola
Ehl-i dil yârâna her dem yâr-i cânîdir sözüm
Ben cihân-ârâ şehenşâh-ı cihân-ı ma’niyim
Sözlerin de. pâdişâh-ı kâmrânîdir sözüm
Dönse şemşîr-î hatibe nola şemşîr-i zebân
Mülk-i nazmın hutbe-i emn ü emânîdir sözüm
Tab’ımm bir tercemân-ı ter zebanidir kalem
Hâmemin bir hem-zebân-ı nüktedânîdir sözüm
Pâsbân olmuş bir ejderdir kalem genc-i dile
Kim o gencin şebçerâğ-ı pâsbânîdir sözüm
Tâ sabâh-ı haşredek bin mübtelâyı mest eder
Bezm-i aşkın neşve-i rıtl-ı girânîdir sözüm
Rind-i hüşyârım harâbat-ı muhabbettir dilim
Âşık-ı hercâiyim vahdet nişânîdir sözüm
Olalı Peygamber-i Âhirzemân’a na’t-gû.
Âb-ı rûy-i Ümmet-i Âhirzemânîdir sözüm
Na’t-ı Şâhenşâh-ı evreng-i nübüvvet kim anın
Feyz-i medhiyle dilin cân-ı cihânîdir sözüm
Cân-ı âlem fahr-i âdem Ahmed-i mürsel ki tâ
Haşr olunca na’t-gûy-i na’t-hânîdir. sözüm
Olalı gavvâs-ı deryâ-yı hayâl-i midhati
Gevherî-i tab’ımm zîb-i dükânîdir sözüm
Ol kadar elverdi ma’nâ feyz-i evsâfiyle kim
Gûyiyâ miftâh-ı genc-i şâyegânîdir sözüm
Maşnk-ı subh-i hidâyettir senasıyla dilim
Mihr-i kudsî pertev-i kevkeb nişânîdir sözüm
Kevkeb-efşân âfitâb olmazsa ger ol maşrıkın
Ikd-i pervîn-i güsiste rîsmânîdir sözüm
Başlasam «Mi’râc» mı tahkîka âb ü tâb ile
Gevher-i şehvâr-ı gûş-i Ümmühânîdir sözüm
Addolunmaz mu’cizâtı hadden efzun neylesin
Gerçi kim bir râvi-i mu’ciz-beyânîdir sözüm
Gerçi ben durum cenâbmdan hele şükrüm budur
Çihre-fersâ-yı cenâb-ı âsitânîdir sözüm
Nef’i-yim endîşe-i na’tiyle oldum kâmyâb
Nâmurâdân-ı cihâna müjdegânîdir sözüm
Hâk-i pây-i na’tgûyâmm ki arş-ı a’zamm
Zikr ü tesbîh-i lisân-ı kudsiyânîdir sözüm
Şâdgâm oldum neşât-ı feyz-i na’t-i pâk ile
Şimdiden sonra duâ-yı şâdımânîdir sözüm
Tâ ki ma’nâ-yı lâtîf-i lâfz-ı reng-âmîz ile
Rûzigârm bir dilâra dâsitânîdir sözüm
Her dem endîşemden olsun rûhuna yüz bin selâm
Arşa dek iysâle peyk-i râyegânîdir sözüm’
Ey cemâlinle Yesrib ü Bethâ
Reşk-i firdevs ü cennet-el-m'e’vâ
Sana mahsûs lûtfudur Hak’km
Tâc-ı levlâk ü taht-ı ev’ednâ
Zülf ü hâl-i cemâl-i bahtındır
Şeb-i kadr ile leyle-i esrâ
Şeb-i esrâda oldu serv-kâdin
Revnak-efzâ-yı âlem-i bâlâ
Hazret-i Hak olunca meddahın
Nice medh eyleye seni Yahyâ
Şeyhülislâm Yahya Efendi
(1553 — 1644)
NA’T-I NEBEVİ
Ey zât-ı şerifin sebeb-i hilkat-i eşyâ
Şâhid şeref-i zâtına Yâsîn ile Tâhâ
Ey tâc-ı leamrük güher-i zîver-i şanın
Hâk-i kademin tâc-ı ser-i Arş-ı muallâ
Sen gevher-i deryâ-yi.ezel ma’din-i gevher
Sen dürr-i giranmâye sadef Yesrib ü Bethâ
Zîrâ yaraşır kaametine hil’at-i Levlâk
Esrâ ile oldunsa mutarrâ dahi a’lâ
Efkendesidir kaametinin Sidre ve Tûbâ
Müştâkı yüzün gülşeninin cennet-i me’vâ
Cârûb-keş-i gerd-i harîmin per-i Cibril
Evhâ ile vassâf-ı cenabın Fetedellâ
Levh-i ruhin âyîne-i envâr-ı İlâhî
Pâkîze kelâmın güher-i gûş-i şinâvâ
Âlemlere gönderdi Hudâ zâtım rahmet
Hakka ki cihan mürde iken eyledin ihyâ
Lûtfunla Sabûhî-i hakire nazar eyle
Ey kıble-i hacât-ı dil-i ehl-i temennâ
DER NA’T-İ RESÛL-İ EKREM
SALLÂLLAHÜ TAÂLA ALEYH İ VE SELLEM
Mihr ü meh kim devr ederler âlemi her rûz ü şeb
Devr-i nâhemvâr-ı eflâke gülerler rûz ü şeb
Mihr ü mehle bu peleng-i hû sipihr-i kine cû
Bir gazanferdir gıdâ eyler iki ser rûz ü şeb
Mihre düşmandır meğer meh kim hilâl ü bedrden
Gâh gürz eyler havâle gâh hançer rûz ü şeb
Mihr ü meh sanma felek bîm-i hadeng-i âhdan
Eksik etmez kellesinden iki miğfer rûz ü şeb
Cism-i mihr ü meh değil çerh üzre bir âyîneden
Arz ederler dehre hüsnün iki dilber rûz ü şeb
Mihr ü meh mi şû’le-i dûd-i dil-i âşık mıdır
Ney ki bu mahzûr olan cism-i münevver rûz ü şeb
Mihr ü meh sanma şirâr-ı dûd-i âh-ı âşıkan
D âğı dar etmektedir eflâki yer yer rûz ü şeb
Mihr ü mâh-ı nev gibi zerd ü nizâr-ı aşk olan
Çerhi İsâ-veş eder bâlîn ü bister rûz ü şeb
Mihr ü meh sanma şikâr için bu vahşetgâhda
Pîşezârm devreder iki gazanfer rûz ü şeb
Mihr şâh-ı rûşenâdır mâh serdâr-ı ııücûm
Hayl-i ahterden ederler cem’-i leşker rûz ü şeb
Başını kes mihr ü mâhm Zülfikar-ı âh ile
Saf şikâf-ı düşmen ol mânend-i Hayder rûz ü şeb
Mihrine aldanma cerhin bakma şekl-i mâhma
Perde-i çeşminde de olsa musavver rûz ü şeb
Mihr ü mehdeıı eyleyip peymâne rûşen meşrebân
Rağmına eflâkin eyler nûş-i sâgar rûz ü şeb
Mihr ü meh kim iki güldür zînet-i destâr-ı çerh
Çok şeh-i devrâna oldu zîb-i efser rûz ü şeb
Mihr ü mehle çerh-i mînâ-fâm bir bahr oldu kim
İki niylüfer verir ol bahr-i ahder rûz ü şeb.
Rûşen olsa mihr ü mehden de nola ol sine kim
Cilvegâh ede anı dîn-i peyember rûz ü şeb
Mihr-i eflâk-i nübüvvet mâh-ı evc-i istifa
Ahmed-i mürsel ki âlem na’tm eyler rûz ü şeb
Mihr ü mehden sanma feyz-i hâk-i pâyidir anın
Kim olur pîr-i sipihrin ceybi pür-zer rûz ü şeb
Mihre ta’n etse meh-i rûyi aceb mi tâ ebed
Etti tenhâ âlemi pür nûr yekser rûz ü şeb
Mihr ü mâh-ı adli olsa pertev-endâz-ı cihân
Tâ sabâh-ı mahşer olurdu berâber rûz ü şeb
Dedim eflâka nedir bu mihr ü meh nâm iki gül
Bûy-i feyzi etmede dehri muattar rûz ü şeb
Dedi mihr ü meh değildir ravzasmda ol şehin
Kudsiyan gerdân ederler iki micmer rûz ü şeb
Mihr ü meh râyâ Hudâvendâ Şefîalmüznibâ
Ey ki kalbindir cemâl-i Hakka mazhar rûz ü şeb
Dehri nûrun aksi etti feyziyâb-1 mihr ü meh
Pâyine etse nola iysâr-ı gevher rûz ü şeb
Gölgeni Hak nûr-i mihr ü mehde kıldı ta’biye
Olmasa gölgen nola ey rûh peyker rûz ü şeb
Mihri döndürdün yolundan mâhı kıldın sîne-çâk
Mu’cizâtın söylenir kişver be kişver rûz ü şeb
Mihr ü mâh olsaydı ebr-i kahrına mazhar eğer
Dehre göstermezdi yüz tâ subh-i mahşer rûz ü şeb
Hutbene müştâk mihr ü meh değil tenhâ hemân
Teşnedir pâbûşuna bu heft minber rûz ü şeb
Çehresâ-yi hâk-i dergâhın ol al dan mihr ü mâh
Her biri feyziyle eyler hâki gevher rûz ü şeb
Nûr-i mihr ü meh gibi kim zilli eyler münhezim
Askerin küffâra olmakta muzaffer rûz ü şeb
Mihr ü mâha düşman olmağla ne var baykuş gibi
Olsa bir köpek ne gam Bû Cehl-i kâfer rûz ü şeb
Levha-i zerkâra mihr ü mâh-ı feyz-âsârdan
Âyet-i na’tin Fehîm etmekte ezber rûz ü şeb
Şâir-i rûşen-hayâlim mihr-tâb u meh-zamîr.;
Çark-ı nûr olmaz mı ol kim medhin eyler rûz ü şeb
Eylemem te’sîr-i mihr ü mâhdan şekvâ fakir
Gam yemem geçmektedir ger hayr ü ger şer rûz ü şeb
Bu kasidem, çerh-i ma’nâ nâmdır pür mihr ü meh.
Âlemi devretmede bî çerh ü mihver rûz ü şeb
Muhtasar eyle sözün ey dil çok olmaz mihr ü meh
Fariğ ol tahsîl-i hâsıldır mükerrer rûz ü şeb
Mihr ü meh devr eyledikçe âlemi her subh ü şâm
Bin selâm olsun revân-ı pâkine her rûz ü şeb
Fehîm (1626 — 1647)
DER NA’T-İ RESÛL-İ EKREM
SALLÂLLAHÜ TAÂLÂ ALEYH İ VE SELLEM
Dün gece çerhe kim itâb ettim
Haşredek vakf-ı ıztırâb ettim
Eyleyip âhım âsümâna resen
Şu’lesin. sâkıb-i şihâb ettim
Öyle bir ahterim ki mihr ü mehi
Bâis-i zulmet-i sehâb ettim
Târüpûd-i siyâhi-i şebden
Çehre-i bahtıma nikab ettim
Çün suâl-i Elestü Rabbiküm’e
Bî muhâbâ Belâ cevâb ettim
Bin belâ vü azâb olup teklif
Âteş-i aşkı irtikâb ettim
Aşka ettim teveccüh-i ikbâl
Zevk-i âlemden içtinâb ettim
Nüsha-i derd-i aşktan ammâ
Ol belâlar ki intihâb ettim
Gûş kıl ey peri ki za’fımdan
Gaaibâne sana hitâb-ettim
Bîm-i kâfir nigâh-ı gamzenden
Terk-i îslâm-ı bâ sevâb ettim
Tövbe et zulm ü cevrden yoksa
Arz-ı şâh-ı felek cenâb ettim
Şehriyâr-ı Peyemberân Ahmed
Ki yolunda yüzüm türâb ettim
O şehinşeh ki medh-i hulkundan
Kalemim kân-ı müşk-nâb ettim
Feyz-i na’tiyle defter-i şi’rim
Nüsha-i vird-i şeyh ü şâb ettim
Her günâhım ümîd-i afvı ile
Dâğ-ı sûz-i dili sevâb ettim
Her duâ k’eyledim dil-i zâra
Avn-i aşkıyla müstecâb ettim
Nice vakt oldu nâmurâd idi dil
Bâd-ı lûtfuyla kâmyâb ettim
Nûr-i evvel bununla fahreyler
Ki vücûduna intisâb ettim
Çerh der kim Burâk-ı rif’atine
Arş ü Kürsi iki rikâb ettim
Feyz-i na’tinle nokta-i şi’rim
Levh-i fihrist-i sad kitâb ettim
Cûş kıldıkça kulzüm-i tab’ım
Âfitâb u mehi habâb ettim
Olalı müstefîz-i tab’-ı selim
Böyle bir na’t-i müstetâb ettim
Tâ ümîd-i şefâatinle Fehîm
Diye ihsân-ı bî-hesâb ettim
Budur ümmîd o âsiye-diyesin
Ki şefâatla behreyâb ettim
Fehîm
NA’T-I ŞERÎF
Kûy-i aşkın bana bir kûh-i tecellî görünür
Kalbime ıyd-1 visâlinle teselli görünür
Gevher-i zikr-i Hudâ ile serâşer âlem
Bana firdevs-i cenan bir mütehellî görünür
Sâlik-i Hak olanın vaz’ ile etvârında
Cânib-i Hazret-i Allaha tevellî görünür
Rûz ü şeb sâha-i vahdetde kıyam eylerler
Cümle eşcâr-ı çemen sanki musallî görünür
Doludur aşk u muhabbetle bu kevn ile mekân
Kande baksam bana her kûşede Leylî görünür
Nakşî Efendi (Ölm. 1651)
NA’T-I SULTÂN-I RÜSÜL
Demdir ki feyziyâb ola âlem bahârdan
Güldeste-i neşât ile dil rûzigârdan
Demdir ki andelîb-i hoş-âvâze-i çemen
Âgaaz-ı nağme eyleye bir tâze- kârdan
Demdir ki ola hem-eser-i savt bülbüle
Her nağme çıkmadan dahi âguş-i târdan
Demdir ki kâse-i güle üstâd-ı nevbahâr
Yer yer güher-feşân ola eşk-i hezârdan
Demdir ki' bir kadeh mey-i nâb eyleye halâs
Dâmân-ı çeşrmi nerkisi dest-i humârdan
Demdir ki keyf-'i sâgar-ı pîşîne-i bahâr
Bîgâne-sâz-ı fikr ola encam-ı kârdan
Demdir ki fâriğ olmaya nüssâc-ı bâd-i subh
Hârâ-yı cüda keşmekeş-i bûd-i târdan
Demdir ola benefşe ser-efkende-i hicâb
Mestâne cümbüş-i gül ü âzâr-ı hardan
Demdir tehî piyâle-i humhâne-i çemen
Reng iktisâb olup mey-i âteş izârdan
Tahrîk-sâz-ı nağme ola mutrib-i. hezâr
Pâkîze böyle bir gazel-i âbdârdan
Güller bitirse bâd-ı emel köhne hârdan
Geçmez hezâr-ı dil güneh-i rûzigârdan
Dil kûşegîr-i uzlet ü ol nevbahâr-ı nâz
Gelmez misâl-i serv leb-i cûyibârdan
Bir dil ki câm-ı aşk ile mest-i müdâm ola
Gülgûne-dâr-ı şerm ola mı reng-i ârdan
Bir dil ki hemnişîn-i neşât ü visâl ola
Hazzeylesin mi gam gibi bir.yâdigârdan
Bir dil ki sûz-i aşk ile zâr ü nizâr ola
Düşmez hilâl-veş nazar-ı i’tibârdan
Bir dil ki hâne-zâr-ı gülistâne şevk ola
Sermâye-i tebessüm alır girye-zârdan
Bir dil ki hem-piyâle-i Cemşîd-i aşk ola
Bâc ü neşât alur keder-i rüzigârdan
Hep cür’a-i muhabbet ü sahbâ-yı aşktır
Rızân olan bu kâse-i mînâ-nigârdan
Hep aşktır hezâr-ı dili nağme-sâz eden
Gülberk-i Na’t-i Zât-i nübüvvet medârdan
Şâh-ı Rüsül ki peyk-i sebükbây-ı da’veti
Döndürdü mâh ü mihri ser-i rehgüzârdan
Şâh-ı- Rüsül ki Zât-ı Risâlet penâhidir
Ser-cümle-i murâd bu heft ü cihardan
Şâh-ı Rüsül ki himmeti bir şâh-ı köhneyi
Kıldı nihâl-i ravza-i dâr-ül-karârdan
Ser-tâ-be-pây garka-'i emvâc-ı feyz olup
Mevvâc-ı bahr-i nûr-i tecellî şiârdan
Eylerse tîg-i kahrını derkâr hâkk eder
Harf-i vefayı safha-i leyi ü nehârdan
Olsa nesîm-i Kâ’be-rev-i lûtfu feyz-bahş
Güller biterdi her yana vâdi-i nârdan
Hıdmet-zenân-ı na’ti olup nâme-i zeban
Sad tövbe-i nasûh ede cürm-i firârdan
Maksûd hâk-i pâyine bir intisâbdır
Kıldı bülend dest-res-i iktidârdan
Ümmîd olur halâs ola dâmân-ı cân ü dil
Dest-i nesîm-i mükrimetiyle gubaardan
Yâ Rab bâb-ı çeşm-i nedâmet sirişk-i dil
Mahvet gubaar-ı cürmü ten-i hâkisârdan
Yâ Rab be-şân-ı sîne-i âteş-dilân-ı aşk
Bigâne kılma şem’-i ümidim şerârdan
Benden senâ-yı zâtına sad şevk îsmetî
îlhâm-ı lûtf-i hazret-i âmir zi-kârdan
Tâ reşk-i mülk-i Çın ile sevdâger-i nesim
Dükkân-1 bağı nâfe-i müşk-i tatârdan
Sad kaafile tahiyyet ü teslim ola revan
Ol zât-ı bâ kemâle sığar ü kibârdan
Kazasker İsmeti Efendi (Ölm. 1664)
DER NA’T-I NEBİYY-İ MUHTEREM SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM
Etti teşrif çün cihânı hâtem-i hayr-el-beşer
Oldu nûruyla münevver cümle âlem serteser
Künt-i kenzin sırrını âlemlere kıldı ayân
Zümre-i ervaha rûhu ol zaman ki verdi fer
Yüzü onun vedduhâ veşşems-i, velleyli saçı
Etti Kur’anda kasem Hak çünki oldu muteber
Bulmadı yol kurbet-i Hazretde kimse şânma
Oldu dâim Li maallah halveti ona makarr
Kalbi onun görmedi gaflet hicâbm bir nefes
Ânın içün dedi Hak hakkında mâzâğ-el-basar
Et kıyas parmaklarından mu’cizâtın gayrısın
Çeşme aktı her birinden eyleyip şakk-el-kamer
Sanma bu mülke heman mahsûs ola hükmü onun
On sekiz, bin âleme hükmü erer ger hüşk ü ter
Halka ir görmekte feyz-i hakkı rûhu vâsıta
Kıldı ise zâhirâ gerçi bu âlemden sefer
Ger şefâat eylesin der isen ol Şâh-ı Resûl
Kıl riâyet sünnetin ol hidmetinde hâk-i der
Âsitân-ı âlişânm kıble-i. cân ede gör
Sırr-ı pâkinden erişe sırrına tâ ki eser
Rehber oldu Sidreye dek gerçi kim rûhülemin
Kaldı Cebrîl enbiyâ ervâhı ol kıldı güzer
Eşref-i evlâd-ı âdem menba’-ı cûd ü kerem
Dîn-i bâkî da’vetin âm eyledi der bahr ü ber
Yâr-ı evvel yârıgârı Bû Bekir Sıddîktır
Şâhid oldu sıdkma onun nebâtât ü hacer
Gerçi vardır nâs beyninde hilâfette hilâf
Şâh-ı kevneyn onu ta’yîn etti oldu mu’teber
Cümle vârın tıyb-i hatırla tasadduk etti hep
Mihr ü mehden enver etti sırrını ol pür hüner
Yâr-ı, sânîdir Resûle zeyn-i eshab çün Ömer
Kuvvet-i İslâm için beline bağladı kemer
Dîn-i bâkî içre şol denlû salâbet kıldı ki
Heybetinden zilimi görse eder şeytan hazer
Bil onun İslâmî ile zâhir oldu işbu dîn
Hem. kamu a’dâsma buldu hilâfetde zafer
Yâr-i sâlis ol nübüvvet şâhma Osman’dır
Mesken oldu mescid ü mihrâb ona şâm ü seher
Her kişiye cennet içre lâzım elbette refik
Dedi Osman’ı bana cennette Hak yoldaş eder
Yâr-ı râbi’ İbn-i amhı oldur Aliyy-el-Murtazâ
Zâhir ü bâtında ekmel şîr-i Hak ol nâmver
Dedi vasfında onun pes âlem-ül-esrâ olan
Ben medîne olmuşum ilm-i Ali’dir ona der
Gazvesinde hâcib oldu kıldı da’vet ol Resûl
Hâzır oldu ol zamanki sem’ine erdi haber
Nûr-i ayn-i ehl-i cennet verd-i bâğ-ı fahr-ı dîn
Gelmedi dünyâ için kalblerine zerre keder
Birisi îmam Hasan’dır birisi İmam Hüseyn
Kıldılar Hak’km rızâsına fedâ cân ile ser
Mesken oldu bunlara firdevs. hâdım hûr ayn
Hamza ve Abbâs bâkî kim var ise min aşer
Cümle evlâd ü sahâbı kim var ise tâbiîn
Mazhar olup lûtfuna kıldın inâyetle nazar
Hürmet için onlara fazl ile sen yâ zel-atâ
Yüzlerin suyuna hıfz et bizi ez râh-ı hatar
Ey Fenâyî salik ol zevk et o şânın rütbetin
Ere iymânm iyâna kuru taklidi gider
Şeyh Fenâyî (Ölm. 1665)
DER MENKABE-İ GÜL-İ GÜLZÂR-I RİSALEİ
MAHBÛB-İ RABB-İ İZZET MUHAMMED-ÜL MUSTAFÂ
SALLÂLLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM
Gel ey bihin güher-i kârhâne-i tekvin
Akıt firâk ile gözden cevâhir-i rengin
Hücûm-i hasret ile kan taşıp derûnundan
Kenâr-ı çeşmini lâht-ı ciğerle kıl tezyin
Reh-i mecâzda tâ key bu lağziş-i dâim
Dahi açılmadı mı dîde-i hakîkat-bin
Düşer mi meşreb-i irfana sen. de insaf et
Bu dil-harâbi-i gaflet bu hiçkâri-i dîn
Ne tâatinde safâ var ne haşyet-i yekdem
Ne hevl-i şûriş-i mahşer ne fikr-i rûz-i peşin
Misâl-i lâle siyeh-dilsin olmadın her giz
Benefşe gibi hacâletle ser-be-fûy-i zemin
Ne bûd-i dehr ile şâd ol ne dil-hazîn-i nebûd
Bununla oldu olan rütbe-i rizâya karin
Olursa hûn ile serşâr gonca-i kalbin
Yine safâ ile ol gül gibi küşâde cebîn
Tamâm nakş ber âb olduğun bilen dehrin
Olur mu lûtf u sitemle küşâde vü gamkîn
Yine zevali mukarrer değil mi fikr eyle
Cihanı mihr gibi eylesen de zîr-i nigîn
Firâz-ı evce de çıksan misâl-i tir eğer
Yine eder seni bir gün zamane hâk-nişin
Bürehne ser mi değilsin sabâh-ı mahşerde
Serinde şem’ gibi olsa efser-i zerrin
Yazık o ömre ki Zât’m tefekkür eylemeyip
Geçe hayâl-i heyûlâ ile şuhûru-sinîn
Gubârmı göze çek bir der-i felek kadrin
Ki pestdir ona nisbet firâz-ı arş-ı berîn
'Der-i saâdet-i Şâh-ı Rüsül ki olmadadır
Hemîşe nâsiye sâ husrevân-ı rûy-i zemin
Cenâb-ı Ahmed-i Mürsel ki eylemiş Hallâk
Fürûğ-i neyyir-i zâtın ziyâ-yı çeşm-i yakîn
Şeh-i melâike asker ki tahtıdır eflâk
Sezâdır olsa güneş ona bâliş-i zerrin
Yegâne şâir-i vâlâ güher ki zâtından
O denlü düştü cihâna herâs-ı şer’-i mübîn
Gubâr-ı rehgüzeri tûtiyâ gibi makbul
Kelâm-ı feyz eseri tende can gibi şirin
Ulüvv-i kadrini gör kehkeşan değil olmuş
Derinde çerh-i kemerbeste bende-i dirin
Nihâl-i kaamet-i mevzunun olmasa dehrin
Ne bâğı zâhir olurdu ne lâle vü nesrin
Cihan penâ.h şehâ âb-ı şer’-i pâkindir
Fesâd-ı şûle-i âşûbu eyleyen teskin
Saâdet ol sere ki bahtyâb-ı devlet olup
Hemîşe dergeh’i vâlânı eyleye bâlîn
O katre ki dökülür dîdeden firâkmla
Olur mu ona bahâ sad hezâr genc-i defin
O seng-i tire ki pâmâl-i rehgüzârmdır
Bulursa kadr ile lâyık bahâ-yı dürr-i semin '
Kerem şiâr şehâ mevkif-i tahayyürde
O dem ki lütfün ola âcizân-ı haşre karin
Kulun Neşâtî-i güstâhı da medet şâhım
Koma hücûm-i hacâletle şermsâr ü gamîn
Hamûş vakt-i edebdir sakın sakın ey dil
Duaya aç elini kıl hulûs ile âmîn
Hemîşe tâ ki sühanperverân-ı âlem ede
Nev,â-yı na’t ile eflâki pür sadâ vü tanîn
Çerâğ-ı şer’i olup tâ ebed ziyâ güster
Adû-yi dînine- binlerle lâ’net ü nefrîn
Neşâtî [Edirneli, Şeyh] (Ölm. 1674)
DER MENKABE-İ RİSÂLET PENAH
SALLALLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM
Mihr ü meh ser-germ-i sevdâ kim gezer her rûz ü şeb
Sîm ü zer iysâr ederler dehre yekser rûz ü şeb
Mihr ü meh kim iki sevdâger seyâhat pişedir
( Arzederler âleme kâfûr ü anber rûz ü şeb
Mihr ü meh sanma be şad nakl-i. kevâkib ber tabak .
Devreder bezm-i felekde iki sâgar rûz ü şeb
Mihr ü meh biri gül-i zerd ü biri nerkis midir
Ki verirler gülşen-i eflâke zîver rûz ü şeb
Şem’-i mihr ü mâha bîm-i gerd-i bâd-ı âhdan .
Şişeden serpûş eder çerh-i sitemger rûz ü şeb
' Mühre-i mihr ü mehin gerdun derûn-i hokkada
Birini izhâr edip birini gizler rûz ü şeb
Mihre dağm gösterir meh zerdi-i rûyin görüp
Biroirine derd-i aşkın arzederler rûz ü şeb
Mihr ü meh olmazdı böyle pertev-endâz-ı safa
Olmasa ger mazhar-i nûr-i Peyember rûz ü şeb
Ol şeh-i yektâ ki mihr ü meh onun üftâdesi
Tâ ezelden emrine olmuş müsahhar rûz ü şeb
Ahmed-i mürsel ki mihr ü mâha tâb-endâz olur
Her kim eyler cân ü dilden na’tm ezber rûz ü şeb
Mihr-i şer’-i âlem efrûziyle mâh-ı adlidir
Eyleyen dünyâyı sertâser müsahhar rûz ü şeb
Mihr ü mah sanma melekler nûrdan revzen açıp
Ravza-i cennet-nazîrin seyreder her rûz ü şeb
Sensin ol çeşm ü çerağ-ı dehr kim sad mihr ü mah
Lem’a-i feyzin yanında şem’-i bî-fer rûz ü şeb
Mihri yakmış iştiyâkm mâhı etmiş dâğıdar
Ebrin ahvâli perîşân ü mükedder rûz ü şeb
Mihr ü meh feyzâ cenâbından recâ-yı feyz eder
Yazmağa na’tin Neşâtî-i senâger rûz ü şeb
Mihr ü meh gibi alır dünyâyı zîr-i pâyine
Nûr-i feyzin kim ola bir fikre rehber rûz ü şeb
Çerh-i nazma mihr ise ol ben meh-i tâbendeyim
Peyrev-i kilk-i Fehîm olsam nola ger rûz ü şeb
Neşâtî [Edirneli, Şeyh] (Ölm. 1674)
Mİ’RÂCİYYE
Bir şeb ki felek edip çerâğan
Zeyn olmuş idi nücûm-i rahşân
Giymişti cihan libâs-ı müşgîn
Olmuştu zamane anber âgîn
Bir1 demde cihan be dest-i devrân
Zer mühre-i mihri kıldı pinhân
Hasretkeş idi o şâha gerdûn
Her şeb be şafak olup ciğer hûn
Geh na’l kesip betîğ-i firkat
Geh dağ yakıp çekerdi hasret
Hikmetle o şeb şeh-i risâlet
Keyhusrev-i kişver-i nübüvvet
Kılmıştı nüzûl-i kâmrânî
Lûtfuyla serây-i Ümmühânî
Nâgâh gelip cenâb-ı Cibril
Kıldı reh-i hidmetinde ta’cîl
Devletle basıp rikâba pâyin
Kuds eyledi bir kademde câym
01 hüsrev-i dîn edip inıâmet
Hep ettiler iktidâ çü ümmet
Şevk ile, urûc edip semâya
Azmetti cenâb-ı Kibriyâya
Ber dûş libâs-ı Mâarefnâk
Ber ser beşükûh tâc-ı Levlâk
Çün bastı kadem sipihre ol şâh
Arz etti gelip kusûrunu mâh
Çün dâğ be-sîne oldu sâil
Pâ bûsuna meh olunca nâil
Nâgâh gelip be pîş-i Refref
Arş oldu o şâh ile müşerref
Kat’eyledi râh-ı mümkinâtı
Tayyetti hudûd-i şeş cihâtı
Bir perde-i nûr olup hüveydâ
Bî reng ü lâtif hayret-efzâ
01 nûru dahi geçip be sür’at
Menzil gehi oldu kurb-i izzet
Berk urdu tecelli-i İlâhî
Kevneyne fenâ verip kemâhî
Ma’nâ idi anda güftügû hep
Bî vâsıta-i tekellüm-i leb
Avdetti yine beşîr-i Rahmet
Dünyâya o şeh berây-i ümmet
Bil haddini ey Neşâtî-i zâr
01 şermile çün kalem nigûnsâr
Aklın bu mahalde kârı yoktur
Pây-i kalemin güzârı yoktur
Olma be-gurûr-i nüktedanı
Güstah rev-i reh-i maânî
Kıl acz ile i’tirâf-ı taksir
Ol beste zeban be şerm-i ta’bîr
*
Neşâtî [Edirneli, Şeyh]
İLAHİ
Elâ ey seyyid-i mahbûb-i Mevlâ
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Sana muhtaçdürür ednâ ve a’lâ
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Boyandık- canda nâr-ı hasretine
Ulaştık dilde şân-ı. izzetine
Varınca bârigâh-ı hazretine
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Gelen dünyâya âdemdir kademden
Kamu canlar gider ukbâya andan
Çalınca sûr-i îsrâfîl, o demden
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Kabirden kalkıcak yüzler sürerler
Sırât-ı müstakim üzre giderler
Cemi’-i ümmetin senden dilerler
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Münâdî Hazrete da’vet edince
Başı açık yalın ayak gidince
Zaîf ümmetler isyanın bilince
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Şu vaktin ayrılır cânım ki tenden
Çekip dervişlerim el cümle benden
O demde Vuslat’m maksûdu senden
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
NA’T
Gösterdi bu şeb şânını ma’nâde Muhammed
Kıldı hemen ihsânmı bâlâda Muhammed
Feth oldu o dem kudret ile bâb-ı medîne
Ta’Iîm edüben ilmini esrâda Muhammed
Sürdüm yüzümü, hasret ile bâb-ı Resûle
Bezi etti heman hûnunu me’vâda Muhammed
Dostun gamı gaalib olucak âşıkı mağlûb
Bildirdi o dem kim gelir imdada Muhammed
Zâtıyla sıfat farkını tahkike erersen
Ol hüccete bürhân ile âmâde Muhammed
Hem cânıma cânan nazarı aks olununca
îsm oldu nihân zât-ı müsemmâda Muhammed
Çün baktığı dem lûtf ile Vuslat nazarıyla
Mahv oldu kamu kaldı bu esnâda Muhammed
Şeyh Hasan Vuslat
NA’T
Ey cemâlin pertevi nûr-i hidâyet yâ Resûl
Ol yüzü her kim gören buldu saâdet yâ Resûl
Bulmadı her kim hidâyet görmedi vechin senin
Görmeliser bunda hem rûz-i kıyamet yâ Resûl
Cümle-i zîrûh olandan zâtın ikrâr etmeyen
Bulmadı bulmalısar her dem selâmet yâ Resûl
Evvelin ü âhirinin hakkına Hak zâtına
Cümle muhtâc olduğun kıldı şehâdet yâ Resûl
Cümle evvel zât-ı pâkin rehber-i a’zamdürür
Hak’kı bulmaz almayan senden icâzet yâ Resûl
Çün verince Hak der-i gufrani miftâhın sana
Vuslatî bîdâde ol dem kıl şefâat yâ Resûl
Şeyh Hasan Vuslat
İLAHİ
Aşkın ile meydana
Geldim yâ Resûlallah
Derdin ile devrâna
Girdim yâ Resûlallah
Zikrullahm âsârı
Terkettirir ağyârı
Âşıkların hem yârı
Gördüm yâ Resûlallah
Lûtfundur her dem ona
Kim gide Hak’dan yana
Cümle muhtaçdır sana
Bildim yâ Resûlallah
Baş açık sine üryân
Göz yaşlı ciğer büryân
Canım yoluna kurban
Kıldım yâ Resûlallah
Zâtına doğru özüm
Açılmıştır can gözüm
Hâk-i pâyine yüzüm
Sürdüm yâ Resûlallah
Kalb bir özge kân imiş
Zâtında burhân imiş
Vuslat’da mihmân imiş
Duydum yâ Resûlallah
Şeyh Hasan Vuslat
İLAHİ
Sırr-ı Hudâdan doğan
Nûr-i Muhammed imiş
Feyz-i bekaadan gelen
Nûr-i Muhammed imiş
Her ne kadar istifa
Doğdu kamuya safâ
Cümleye sâhib vefâ
Nûr-i Muhammed imiş
Etti çün arz-ı Hudâ
Ümmet için can fedâ
Eyleyen ol dem nida
Nûr-i Muhammed imiş
Cân ü dile kân olan
Tenlere hem cân olan
Canlara cânân olan
Nûr-i Muhammed imiş
Secde edip yüz süren
Cümlemizi dirgören
Dostça bizi ir gör en
Nûr-i Muhammed imiş
Sundu meyi cür’asız
Oldu gözüm perdesiz
Gördüm onu şübhesiz
Nûr-i Muhammed imiş
Pertev-i nûr-i Hak’ı
Seyredelim bir dahi
Canda olan ey ahi
Nûr-i Muhammed imiş
Vuslatî’ye yâr olan
Derdine tîmar olan
Zâtına dîdar olan
Nûr-i Muhammed imiş
Şeyh Hasan Vuslat
NA’T
Fedâdır mürşide câmm fedadır
Kapusun beklemek ayn-i safâdır
Sana vasf ettiğim kevneyne sultan
Gönül anla Muhammed Mustafâ’dır
Odur mir’at olan nûr-i cemâle
O yüzden görünen vech-i bekaadır
Hudâ verdi ona sırr-i bekaayı
Kamu âşıklara bahr-i vefâdır
Ayağın bastığı ol yer ne kutlu
Açan giryan gözüm ol hâk-i pâdır
Ona uyanlara cânm nisâret
Bilürsün pak ü tâhir bî-riyâdır
Eşiğin bekleyen buldu saâdet
Kapusunda nice şahlar gedâdır
Olaldan sırrına mahrem -bu gönlüm
Kamu uşşâk içinde muktedâdır
Makaamm Vuslat’m bilmek dilersen
Sözü irfân Özü sırr-i Hudâ’dır
Şeyh Hasan Vuslat
NA’T-I ŞERÎF
Bu câmm içre ‘canımdan gelen emr-i Muhammed’dir
Olur zahir beşâretten bu gün devr-i Muhammed’dir
Onun zâtın gören âşıkların kevn ü mekân içre
Tekellüm eyleyen dillerde ol sırr-ı Muhammed’dir
Ezelden zübde-i âdem olan hulk-ı azîm üzre
Hak’a mü’min olan cana gönül varı Muhammed’dir
Be külli âlemin cânı vücûd ikliminin şâhı
Tutan eflâki hep şems ü kamer nûr-i Muhammed’dir
Yolunda can fedâ olsun diyenler zâhir ü bâtın
Ebûbekr ü Ömer Osman Ali yâr-ı Muhammed’dir
Gönülden mevc uran deryâ-yı ummandır hakikatte
Sadeftir on sekiz bin âlemin dürri Muhammed’dir
Erişmiş lûtfuna Vuslat şefâat vasılı olmuş
Dü âlemde kamu âşıkların fahri Muhammed’dir
Şeyh Hasan Vuslat
N A’T
Ezel bahrinde bahş olmuş hidâyet yâ Resûlallah
Seni ikrar eden bulmuş saadet yâ Resûlallah
Kamu ervâh ile ecsam nice tefrik olunmuşsa
Yine vâsılhğa sensin hidâyet yâ Resûlallah
O demde müntesîb olmuş sana her kim dü âlemde
Bulur ümmet olan elhak selâmet yâ Resûlallah
Hak’ın indinde makbûliyyetin vasfında dil âciz
Nihâyetsiz olunmuşken rivâyet yâ Resûlallah
Sana makbûl' olan Hak’ka olur makbul bilâ şübhe
Budur ancak velîlerde alâmet yâ Resûlallah
Kudûm-i pâkine her dem yüzün izninle sürmekle
Hayât-ı câvidan buldu bu Vuslat yâ Resûlallah
Şeyh Hasan Vuslat
NA’T
Sadr-i güzîn-i safa
Salli ve sellim aleyh
Bedr-i münir Mustafâ
Salli ve sellim aleyh
Her ne kadar enbiyâ
Geldi dile evliyâ
Cümleye bu rehnümâ
Salli ve sellim aleyh
Yol bula kim zâtına
Ol ere dermanına
Vâsıl olan şanına
Salli ve sellim aleyh
Hakkın ulu kudreti
Verdi ona devleti
İki cihân izzeti
Salli ve sellim aleyh
Sıdk ile dîvan durup
Nûr-i cemâlin görüp
Pâyine yüzler sürüp
Salli ve sellim aleyh
Eyliyecek çün salât
Buldu bu canım hayat
Vuslat’â budur necât
Salli ve sellim aleyh
Şeyh Hasan Vuslat
NA’T-I ŞERÎF
Zuhûr-i kâinâtın ma’denisin yâ Resûlallah
Rümûz-i künt-i kenzin mahzenisin yâ Resûlallah
Beşer denen bu âlemde senin sûretle şahsındır
Hakikatte hüviyyette değilsin yâ Resûlallah
Vücûdun cümle mevcûdâtı nice câmi’ olduysa
Dahi ilmin muhit oldu kamusun yâ Resûlallah
Dehânın menba’-ı esrâr-ı ilm-i men ledünnîdir
Hakaayık ilminin sen mahremisin yâ Resûlallah
Ne kim geldi cihâna hem dahi her kim geliserdir
İçinde cümlenin ser askerisin yâ Resûlallah
Cihân bâğmda insan bir geçerdir gayriler yaprak
Nebiler meyvedir sen zübdesisin yâ Resûlallah
Şefâat kılmasan varlık Niyâzî’yi yoğ ederdi
Vücûdu zahmınm sen merhemisin yâ Resûlallah
Niyâzî-i Mısrî (Ölm. 1693)
İLAHI
Aşk ile dâim edersem âh ü vâh
Ben Resûl-i Kibriyâya âşıkım
Râh-ı aşk içre tenim etsem tebâh
Ben Safiyyül asfiyâya âşıkım
Sensin ol şâh-ı cihânm mefhari
Zât-ı esma vü sıfatın mazharı
Evvelin ü âhirinin serveri
Ben Resûl-i müctebâya âşıkım
Bülbül-âsâ eyleyip âh ü figan :
Eylesin hâk-i rehinde terk-i can
Derviş Ahmed virdin olsun her zaman
Ben Muhammed Mustafâya âşıkım
Şeyh Derviş Ahmed
(1631 — 1701)
NA’T-I ŞERÎF
Rûz-i mahşerde kusurum setr et ey ferd-i gani
Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni
Zikr ü tevhîd ederim sıdk-ı derûn ile seni
Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni
Afv edip yâ Rab bağışla cürm ü isyânım benim
Hıfz ile âhir nefesde sıdk u iymânım benim
Verme mahşerde zebânîye girîbânım benim
Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni
Tövbemi eyle kabul dünyâda koyma ahrete
Çok ise cürm ü kusûrum yok nihayet rahmete
Diler isen koy cahîme diler isen cennete
Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni
Abd-i âcizdir bu îkbâlî kuluna kıl meded
Yüz sürer dergâh-1 pâkine kerçm kıl etme red
Ol şefâat kânı Ahmed hürmetine ey ahed
Enbiyâ ve mûrselîn içre hacîl etme beni
İkinci Sultan Mustafa Han (îkbâlî)
(1664 — 1703)
NA’T-I ŞERÎF
Sâyesi düşmez yere bir böyle nakl-i Tursun
Mihr-i âlemgîrsin baştan ayağa nûrsun
Târik-i gülzâr-ı âlem mâlik-i mülk-i adem
Münkirine mahz-ı mâtem mü’minîne sûrsun
Sensin ol şeh kim Süleymanlar kapında mûrdur
On sekiz bin âleme hükmetmeğe memûrsun
El benim dâmen senin ey rahmetellilâlemîn
Şöhretim isyân benim sen afv ile meşkûrsun
Pâdişâh-ı evvelin ü kıblegâh-ı âhirin
Evvel ü âhir imâmül enbiyâ mezkûrsun
Yâ Resûlallah umarım diyesin rûz-i cezâ
Gerçi cürmün çoktur ammâ Itriyâ mağfûrsun
l£rî [Buhûrîzâde Mustafa] (Ölm. 1711)
NA’T-I ŞERÎF-İ MEFHAR-İ MEVCÛDÂT ALEYH-İ VE ALÂ
ÂLİHİ EFDAL-ÜS-SALAVÂT
Nakş göstermek için hâme-i sun’-i üstâd
Oldu saykalzede bu nüh yarak-i kevn ü fesâd
Nâmükerrer satılır çârsuy-i âlemde
Nev-be-nev emtia-i kârgeh-i sun’-âbâd
Bestedir birbirine çenber-i dolâb-ı vücûd
Mürtebit birbirine âb ile hâk âteş ü bâd
Edüb âmîhte huşk'm ter ü germ ü serdi
Çâr rükn üstüne yapmış bu binayı üstâd
Sadme-i hikmet ile hamları puhte eder
Terbiyet hâne-i kevn oldu dükân-ı haddâd
Hep serâ-pây-i cihan mezraa-i ibrettir
Cereyan etmededir kaaide-i zer’ ü hasâd
Lûtf ile kahrı biribirinin âyinesidir
Âlemin nazm-ı kıyâmma sebebdir ezdâd
Sâni’-i dâd ü sited çârsu-yi imkâna
Eylemiş hikmet ile vaz’-ı terâzû-yi tezâd
Eyle bâzâr-ı cihâna bir alır gözle nazar
Kimi hem-dest-i revâc ü kimi hem-gerd-i kesâd
Hoş nigâh et bu hazangâh-ı bahâr-âlûde
Kimi bülbül gibi mahzun kimi gül gibi küşâd
Ne bu tertîb-i hikem cümle benî âdem iken
Birisi hâne yapar birisi olmuş ırgad
Bu nağamhâne-i hikmetde aceb hâlettir
Biri sultân-ı cihan biri gedâ-yı bî-zâd
Kalb bir hâne iken baksan iki cânibine
Biri vîrâne olur biri olursa âbâd
Bu fenâ sayd-ı kühende acabâ var mı ola
Sayd için kendüsi sayd olduğun anlar sayyâd
Ey eden câme-i atlasla tefâhür gözün aç-
Sana atlas görünür berk-i hakîr-i fersâd
Ârif ol dest-küşây olma atâ-yı çerhe
Ne atâ eyler ise âhir eder istirdâd
Gerdiş-i âleme mevkuf-i beka-yı âdem
Şehr-i vîrân olur olmazsa karadan imdâd
Gör hamûlun şerefin kim. zarar etmez çemene
Şâh-ı eşcârı şikest eyler iken sadme-i bâd
Çerh-i mînâ nefes-i âdem ile devr eyler
Kutbdur bârigeh-i seb’-i semâvâta imâd
Tâli’ ü hâbite hestî-i bülend ü pestî
Dergeh-i Hazret-i Tâhâ’dan eder istimdâd
îsm-i pâkinde olan mâni-i Tâhâ eyler
Cümle eşyâda tülü’ ile hübûta imdâd
Fâtih-i dahme-i der-beste-i gayb-i mutlak 15
Hâtem-i şâh-ı risâlet şeh-i ıklîm-i reşâd
Merdüm-i dîde-i can ma’ni-i sırr-i Kur’ân
Maksad-ı kevn ü mekân bâis i nakş-ı iyeâd
Hazret-i şâh-ı Rüsül hâdi-i esrâr-ı sebil
Şârık-ı çerh-i hedâ hâzin-i genc-i es’âd
Dâver-i taht-ı risâlet şeh-i iklîm-i kemâl
Gevher-i bahr-i hired pâdişeh-i mülk-i sedâd
Hazret-i Ahmed ü Mahmud ü Muhammed Hâmid
,Mazhar-ı nûr-i cemâl âyine-i hubb ü vedâd
Münderic nüsha-i zâtında kemâlât-ı vücûd
Mündemiç tıynet-i pâkinde havâs-ı îcâd
Bûsegâh-ı kademi künküre-i arş-ı azîm-
Rîze-hâr-ı niamı dâire-i seb’-i şedâd
Arızı âyet-i ûlâ-yı kelâm-ı ezelî
Sühani gaayet-i ma’nâ-yı kitâb-ı irşâd
Nûru ârâyiş-i kandıl-i serâ-perde-i Hak
Pertevi nâire-i habbe medâr-ı iykad
Ona ma’lûm idi esrâr-ı kitâb-i melekût
Gelmeden levh-i hecâya kelimât-ı eb ü câd
Girmeden kisvc-i terkibe vücûd-i pâki
Zâtı olmuştu mevâlîde medâr-ı iycâd
Zâtına hâs idi ma’mûre-i bûd ü nâbûd
Etmeden hâme-i kudret dahi tahrîr-i bilâd
Nâmı ârâyiş-i pîşâni-i arş olmuştu
Etmeden kâtib-i hikmet dahi terkîb-i midâd
Olmadı misli dahi zîver-i gehvâre-i sun’ .
Nefs-i külliyyeye akl-i kül olaldan dâmâd
Hazret-i rûh-ül?Emîn gâşiye ber-dûşi idi
Konmadan dahi heyûl-i feleke nâm-ı ceyâd
Ona ma’nâsmı keşf eyledi Levh-i Kudret
Eyleyen âdemi esmâ ile ancak irşâd
İlm-i resmîyi tenezzül mü eder tahsile
Kesbe mevkuf değildir şeref-i mâderzâd
Zât-ı âsûde-i gehvâre-i nûr olmuştu
Levh-i hâk olmadan etfâl-i mevâlide mihâd
Nûru âyîne-i vech-i ezeli olmuştu
Olmadan çehre-nümâ şîşe-i levh-i fûlâd
Zâtı olmuştu gıda-bahş-i tuyûr-i ceberut
Yoğ iken dahi ne hayvan ne nebât ü ne cemâd
Bahrinin katresidir kimde ki var cevher-i ilm
Mihrinin zerresidir kimde ki var nûr-i reşâd
Vâye-dâr olsa eğer âtıfet-i feyzinden
Olur ârâyiş-i seccâde cebîn-i ilhâd
Nâbit ü câmidin engüşt-i şehâdetlerîdir
Bâğda serv-i ser-efrâz ü minârat-ı bilâd
Hayme-i rif’atinin hıfzına olmuş merbut
Âlemin çâr cihâtmda muîn-i evtâd
Hazret-i kutbun olur dâiresinden hâriç
İlmine olmağ ile vâris-i kâmil ifrâd
Merkez-i âlem olan Mekke’den oldu tâli’
Hayr mahlûkun olur mevlidi de hayr-i bilâd
Dest-i i’câzı olup sine şikâfende-i meh
Eyledi vâkıa-i bedrde icrâ-yı cihâd
Gül verir seng-i mezârmda olan şâh-ı hurûf
Havzasında kimin eylerler ise ismini yâd
Zâyir-i kabre ne söz nâr kaçar nûrundan
Salâvat ile kimin eyleseler rûhunu şâd
İki elmâs değildir harem-i hâsında
Cebraîlin gözü kalmış edemez istirdâd
Yazsalar ravzasının nâmını âteşdâna
Zîr-i âteşde olur bir çemen-i sebz remâd
Olur evsâf-1 kemâli rakama gencide
Güneşin zerresi mümkün olur ise ta’dâd
Oldu bünyân-ı risâlet vücûdiyle temâm
Güherin a’zamm a’lâya kor elbet üstâd
Hicretinden beri gözden döküp eşk-i zemzem
Kâ’beye oldu siyeh-câme-i mâtem mu’tâd
Rişte-i dâm-ı mekesgîr-i anâkib gibidir
Bünye-i şer’ine nisbetle binâ-yı Şeddâd
Dîni şevkiyle gazâde ne söz etmek câiz
Aks-i âyine-i şemşîrleri meşk-i cihâd
Zâtı çün kevn ü mekânın sebeb-i hilkatidir
Halkın üstünde olan hakkı olunmaz ta’dâd
Pîşgâhmda hitâb etmeğe lâyık değilim
Lîk şevk-i keremi verdi bana isti’dâd
Dest-ber-dest durup pîşgeh-i câhmda
Bahrden katre-i evsâfını ettim îrâd
Hakka peyrevlik edüp kaaide-İ medhinde
Eyledim eşk-i hacâletle bu yüzden inşâd
Ey vücûdun güher-i kumme-i tâc-ı iycâd
Resm-i kaddin elif-i fâtiha-i isti’dâd
Sensin ey merkez-i nüh dâire-i kevn ü mekân
Rûh-i ervâh-ı alâ kutb-i medâr-ı irşâd
Sana halk oldu cihan senden alır feyzi yine
Ahmed-âbâda gelir emtia-i hayr-âbâd
Sendedir mecma’-i kavseyn-i vücûd-i imkân
Sensin ey nûr-i ezel vâsıta-i Rabb ü ibâd
Sen benim halk senin içlin içindir dedi Hak
Bundan a’lâ dahi bir mertebe olmaz müzdâd
Kim bilir künt-i nebi vaktini senden gayri
Yine sensin senin asim bilen ey pâk nejâd
Sana ikrâr iledir sıhhat-i iymân-ı enam
Rütbeni anlamağa kimsede yok isti’dâd
Hep senin âb-ı ruhun hürmetine gelmiştir
Bu cihan halkı velî sensin olan asl-ı murâd
Hare eder cümle senin kîse-i ihsânmdan
Ser-be-ser gâh ü gedâ cümle ibâd ü âzâd
Hep senin rîhte-i sofra-i in’âmmdır
Aleme cûd-i vücûd eylesin Allah ziyâd
Ne desem rif’atin ol mertebeden yüksektir
Arşa nisbetle habâba denilir mi bünyâd
Senin evsâfını ad etmek içindir yoksa
Bu kadar olmaz idi nâmütenâhî a’dâd
Zâhirinden dolaşır dâire-i rif’atinin
Medhde mu’cizenin vasfın edenler ta’dâd
Câhm a’lâ idiğin mu’cizeden bilmekle
Âşinâyân-ı hakayık anı etmez îrâd
Ummasın levh-i icâbetde makaam-ı rağbet
Etmeyen nâmını dîbâce-i zikr ü evrâd
Muhtevi cümle kemâlâtı kitâb-ı Zâtın
Olamaz gayre sezâ sende olan istibdâd
Hep senin bendelerindir demek az ma’nâdır
Çünkü halk oldu vücûdunla ademden âzâd
Enbiyâ cümlesi pervâne-i envârındır
Sensin ey nûr-i nazargâh-ı Hudâ şem’-i murâd ' :
îlticâ etse senin dergehine enfe’dir
Etmeden dâmen-i mihrâba teşebbüs zühhâd
Sâha-i haşr senin ma’raz-ı ünvâmndır
O zaman da bilinir kadrin eyâ sâhib-i dâd
Gitti sekbân ü dili pâyesi ile ilerû
Bir alay kare kare nâmı Ferîdûn ü Kubâd
Bülbeşerden şana dek ey güher-i derc-i vücûd
Nûr-i rûhâni idi bâr-ı katâr-ı ecdâd
Niyyet-i tâat edersem de elimden gelmez
Oldu nefs-i bedem ol denlu günaha mu’tâd
Rehzene rast gelen rehreve döndüm âhir
Eyledi nefs ü hevâ nakd-i hayâtım berbâd
Kimsenin medhali yok kendi kusûrumdur hep
Ettiğim cürm ü hatâ kendi elimden feryâd
Aybdır âkile şeytan beni aldattı demek
Kendi nefsimdir eden nefsime ilka-yı fesâd
O da bir başka günehdir ki günâhı ben edem
Gayrinin mekrine idlâline edem isnâd
İ’tikadımda günâh eylemeden bedterdir
Hem edip cürmü hem etmek nazarında feryâd
Liyk ammâ ki senin şânını vasf ettikçe
Ukde-i ye’se gelir dest-i teselliyle küşâd
Şâh-ı Levlâk gibi hısn-ı haşinim var iken
Ne bu sûziş bu güdâziş ne bu âh ü feryâd
Ne kadar zelzele-i cürm ile vîrâne isem
Var ümidim ki olam lûtf-i ebedle âbâd
Ehl-i ukbâya senin şânmı bildirmektir
Hâtırmçün bu kadar müznibi etmek âzâd
Âfitâbm işidir gureyi engûr etmek
Seyyiâtım hasenât olur edersen imdâd
Ve leamrük kasemi sâdır iken şânmda
Bin cihan müznibin et bend-i belâdan âzâd
Sana ne medh ü senâdan müteâlî sensin
Eder ancak bü kasidem melekût ehlini şâd
Çün Kâab Bin Züheyr’in günehin afv ettin
Müjde-i afv ile eyle bu günehkârı da şâd
Seni kim medh ede bizzât Hudâvend-i ganî
Medhine kande bulur nev’-i beşer istibdâd
Sek-i kem-kadr-i derinden dahi kemter kadrim
Üstühân-pâre-i ihsâııın ile et beni yâd
Bende Nâbî’den ola elf salât elf selâm
Rûhuna, âline ashabına tâ fûz-i miâd
Nâbî (1642 — 1712)
GAZEL
Sakın terk-i edebden kûy-i Mahbûb-i Huda’dır bu
Nazargâh-ı İlâhîdir makaam-ı Mustafâ’dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâb-üs-selâm’m sîneçâkîdir
Bunun kandili cevzâ, matla’-ı nûr ü ziyâdır bu
Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhidir fazîletde
Tefevvuk-kerde-i arş-i cenâb-ı Kibriyâ’dır bu
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i adem zâil
îmâdm açtı mevcûdât-ı çeşmin tûtiyâdır bu
Mürâat-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Matâf-ı kudsiyândır cilvegâh-ı enbiyâdır bu
Nâbî
KIT’A DER NA’T-I ŞERÎF
Ey mâni-i hestî ki senin halka vücûdun
Sermâye-i îcâddır ihsân-ı Hudâdan
Maksûd senin şânını âfâka beyandır
Ârâyiş-i tertîb-i nizâm-ı dü serâdan
Evsâfına sarf etmek için olmasa elfâz
Mahrûm kalırdı şuarâ hüsn-i edâdan
Nâbî kulunun anladığı ey şeh-i kevneyn
Bu nüktedir iycâd vücûd-i üdebâdan
Kim vermez idi kimseye Hak hüsn-i tabîat
Halk etmez idi kimseyi kısm-ı bülegâdan
Gûş etmek eğer olmasa maksûd İlâhî
Evsâf-ı dilâranı zebân-ı şuarâdan
Nâbî
KABZA-İ ŞEMŞÎR-İ KELÂM-İ KADÎM
Ey Şâh-ı Enbiyâ sen o rahmet şiârsm
Âhir zamâna bir gül-i evvel-bahârsm
Hurşîdi lerze-nâk mehi sîneçâk eden
îki cihâna bir şeh-i sâhib-vekaarsnı
Gölgen cihâna mâye-i emn ü âmân iken
Nâbûd bûy-i gül gibi sen aşikârsın
Reşk-i selef olursa nola ümmetin senin
Peygamberâna server-i âli tebârsm
Hallâk-ı Âlem etti salât ü selâmını
Şâyân-ı medh-i âtıfet-i girdigârsm
Kâmî-i dilfikâra emân ol meded yetiş
Ol gün ki müznibîne şefâat medârsm
Kâmî (Ölm. 1723)
NA’T-I NEBEVİ
Canımın cânanı sensin yâ Muhammed Mustafâ
Derdimin dermânı sensin yâ Muhammed Mustafâ
Çıkmadı bahr-i muhabbetten senin gibi güher
îlm ü hikmet kânı sensin yâ Muhammed Mustafâ
Cümle âlem ilmine nisbet senin bir katredir
Ma’rifet ummânı sensin yâ Muhammed Mustafâ
Nûr-i zâtındır cihan mir’âtı içre cilveger
Yusuf un da ânı sensin yâ Muhammed Mustafâ
Kulluğunla iftihâr eyler Nebiyy ü ger Velî
Cümlenin sultânı sensin yâ Muhammed Mustafâ
Nûr-i zâta mazhar-ı tâm olduğunda şübhe yok
Hakk’mm bürhânı sensin yâ Muhammed Mustafâ
İsmail Hakkı (Ölm. 1724)
Mİ’RÂCİY YE
Bir şeb ki izâr-ı şâhid-i hûr
Zülf-İ siyehiyle oldu mestûr
Vermişti o şebde dest-i kudret
Ruhsâr-ı arûs-i dehre ziynet
Ol şebde nücûm olup hüveyda
Dîbâ-yı siy âh giydi gûyâ
Meclis kurulup felekde nâgâh
Gerdişte idi piyâle~i mâh
Hem câm idi mâh o bezme hem def
Nâhîd idi anda çeng der-kef
Mestâne edip terâne-i nerm
Bezm ehlini eylemişti ser-germ
Bir çetr-i siyeh kurup bu devran
Zer mıh idi hep nücûm-i rahşân
Olmuştu hilâl şekl-i tuğrâ
Encüm ana rîk idi serâpâ
Şem’-i mehi etmeğe fürûzân
Kibritini etti çerh sûzân
Kasr-ı feleke hilâl-i garra
Simin alem olmuş idi gûyâ
Nakkaş-ı kazâ verip serâser
Encüm ile tâk-ı cerhe zîver
Döndü meh-i nev kemâne ol şeb
Toz olmuş idi nücûm ana hep
Ferhunde zehi şeb-i ferah-zâ
San nûr-i siyâh idi serâpâ
Ol şebde meğer Cenâb-ı Hazret
Ol husrev-i kişver-i şefâat
Ol şebde o pâdişâh-ı ekrem
Ol bâis-i hilkat-i dü âlem
Ol taht-nişîn-i mülk-i sermed
Ya’ni Şeh-i Enbiyâ Muhammed
Ol şebde ana ziyâfet oldu
Mi’râc-ı şerife da’vet oldu
Etmişti o şeb be-kâmurânî
Teşrîf-i Sarây-ı Ümmühânî
Geldi o mahalde peyk-i Mevlâ
Destinde Burâk-ı arş-peymâ
Ahsent zehi Burâk-ı ra’nâ
Kim peyk-i Huda’ya oldu hempâ
Devletle süvâr olup Burâk’a !
Sad velvele saldı nüh revaka
Hemrâhı ile o şâh-ı âdil
Bir lâhzada Kuds’e oldu vâsıl
Teşrifi ile edip o Sultân
Ervâh-ı peyemberân-ı şâdân lA
Sad şevk ile oldular cemâat
Ol kıble-i dîn edip imamet
Bindi yine ol Burâk’a bî-bâk
Ol Şâh-ı serir-i mâarefnâk
Mi’râc-ı şerife niyyet etti
Sûy-i Hak’a ol azimet etti
Bastı kademin sipihre evvel
Arz eyledi mâh-ı bedr^meş’al
Aldı ele hâmesin utârid
Zeyn eyledi nâmesin utârid
Sundu o Şehinşeh-i Ferîd’e
Sad özr ile bir güzel kaside
Sâzende-i bezm-gâh-ı eflâk
Etti defini hicâbdan çâk
Evtârmı eyledi şikeste
Gûyâ ki alındı cân-ı haste
Pâyine düşüp Burâk-m ol ân
Arz eyledi kurs~i mihri devrân
Ol çeşm ü çerâğ-ı âferîniş '
Etti anı da Mesih’e bahşiş
Pişinde gelip be fart-ı- ikrâm
Yer öptü teber be düş Behrâm
Ol pâdişeh-i sipâh-ı ahrâr
Etti feleğe anı silâhdar
Hançer be miyân ü dil ferahnâk
Oldu reh-i hidmetinde çalâk
Envâr-ı ruhiyle kalbi doldu
Bin cânile müşterisi oldu
Kıldı o Habîb-i Rabb-i izzet
Menzilgeh-i Sidreye azimet
Bâlâya revân olup o sultân
Cibril de kaldı zâr ü giryân
Bûs etti rikâb-ı Pâdişâhı
Arş oldu fezâ-yı cilvegâhı
Ol Şah ile olmağa müşerref
Hasretkeş idi temam Refref
Tayy eyledi ol mekânı mesrûr
Tâ oldu makâmı âlem-i nûr
Geçti anı da o Şâh-ı Kevneyn
Menzilgehi oldu Kaab-ı Kavseyn
Can mahrem-i bârigâh-ı Mevlâ
Dil garka-i lücce-i Tecelli
Ey mahrem-i râz-ı kurb-i izzet
Vey hemdem-i bezmgâh-ı vahdet
Sen ârif-i nükte-i kademsin
Sen vâkıf-ı sırn-i hikemsin
Müştâk-ı cemâl-i pâkinim ben
Bin cân ile dil-helâkinim ben
Lûtf eyle kulun Nazîm-i zâra
Sad dâğ be-dil o bîkarâra
Reddetme kapından ol fakiri
Üftâdedir eyle destgîri.
Lûtfeyle koma garîb ü tenhâ
Âzürde dilim be hakk-ı Mevlâ
Ey şâfi’-i ümmetân-şefâat
Yolunda fedâ revân-ı ümmet
Ey tab’-ı sühan-tırâz ü pür cûş
Besdir Besdir hamûş hâmûş
Nazîm (1651 — 1727)
NA’T-I ŞERÎF
Reh-i aşkında bî sabr ü şekîbim yâ Resûlallah
Seni her kim severse ben rakibim yâ Resûlallah
Kabul eyle civâr-ı izzetinde çekmeyim gurbet
Bilirsin kendi şehrimde garibim yâ Resûlallah
Tavâf-ı Kâ’be-i şevk-i cemâlin farz-ı aynimdir
Nisâb-ı hasretinden bi-nâsîbim yâ Resûlallah
Gözüm yaş ile mâlâmâl gönlüm aşk ile memlû
Baîdim sûretâ mânâ karîbim yâ Resûlallah
Debistân-ı hakikatte olup şâkird-i nâkaabil
Fakat fenn-i mecazîde edibim yâ Resûlallah
Yakîn eyle gül-i gûş-i kabule nâle-i şevkim
Riyâz-ı midhatinde andelîbim yâ Resûlallah
Nola şerh eyledikçe vasfım cezb-i kulûb etsem
Senin bîmârm olmuşken tabibim yâ Resûlallah
Nazîm-âsâ olup şirin mezâk-ı lezzet-i na’tın
Zebânım mâil-i şehd ü zebîbim yâ Resûlallah
Nazînı
NA’T-I ŞERİF
Nazîm-i âcize rahm et İlâhî
Ki her bir âcizin sensin penâhı
Yine bir kâr-ı hayre etti niyyet
Tamâmında diye bilhayr-i temmet
Temennasın tamâm ettikde hâme
Gezer elden ele yâ Rab bu nâme
Ola bu nâmenin mihr-i hitâmı
Resûlün zikr-i esmâ-yı izâmı
Hudâvend-i serîr-i mülk-i sermed
Muhammed Mustafâ Mahmud ü Ahmed
Hamîd ü Hâmid ü Kaasım vü Âkıb
Beyân ü hüccet ü bürhân ü sâhib
Sırâc oldur münîr oldur bçşîr ol
Mübeşşer münzîr oldur hem nezir ol
Halil ü hem habib ü hem tabîb ol
Garîb ü hem münîb ü hem hatîb ol
Aziz oldur raûf oldur rahim ol
Halim oldur âlîm oldur hakim ol
Müşeffe’ şâfi’ evvel âhir oldur
Odur bâtın yine hem zâhir oldur
Kureyşî hem- Arabî Hâşimî hem
Salât ile selâm ana demâdem
Nazım
NA’T-I ŞERİF-İ NEBEVİ
Girandır çeşm-i dilde hâb-ı gaflet yâ Resûlallah
Meğer bîdâr ede subh-ı hidâyet yâ Resûlallah
Derûnum şûlezâr etti serâser âteş-i isyan
Meğer ki sondüre eşk-i nedâmet yâ Resûlallah
Nola isyan yükü dâim belim bükse bu dünyâda
Getirmez hâsılı dağ olsa tâkat yâ Resûlallah
Ümîd oldur olam âzâd mahşer korkusundan ben
Edersen mazhar-ı ayn-i inâyet yâ Resûlallah
Cihan nûr ile dolmuştur serâser hükm-i şer’inle
Sana mahsustur mihr-i nübüvvet yâ Resûlallah
Mutî-i bârigâh-i da’vetindir âlem ü âdem
Müsellem zâtına âmir risâlet yâ Resûlallah
Metîn ü üstüvâr olsa aceb mi çâriyârındır
Çihâr erkân-ı eyvân-ı şeriat yâ Resûlallah
Kabul eyle meded reddinle mahrûm etme sultanım
Senin mahzununum sen eyle şefkat yâ Resûlallah
Benim de hâlime rahm eyle hengâm-ı şefâatda
Usât-ı ümmete rûz-i kıyâmet yâ Resûlallah
Günahkârım günahkârım günahkârım Nazîm-âsâ
Şefâat kıl şefâat kıl şefâat yâ Resûlallah
Nazîm
NA’T-I ŞERÎF
Gönül aşkınla zâr-ı müptelâdır yâ Resûlallah
Yolunda baş ile câmm fedâdır yâ Resûlallah
Eğer reddeylemezsen dergeh-i arş âşitânında
Kul olmak rütbe-i izz ü âlâdır yâ Resûlallah
Olup bin cân ile teslîm-i derd-i mihnet-i aşkın
Süveydâ-yı dilim dâğ-ı rızâdır yâ Resûlallah
Nola âsûde olsam sâye-i şehbâl-i aşkında
Ki düşmez herkese zıll-i hümâdır yâ Resûlallah
İşin altım eder yüzler süren dergâh-ı vâlâya
Gubar-ı râh-ı küyin kîmyâdır yâ Resûlallah
Olaldan hasta-i aşkın hayât-ı câvidan buldu
Dil-i bîmârma derdin devâdır yâ Resûlallah
Açar gül gibi kalbin artırır bîmârımn ömrün
Gamın hem dilküşâ hem canfezâdır yâ Resûlallah
Akarsular gibi dâim nola aksa firâkmda
Gözüm yaşı tükenmez mâceradır yâ Resûlallah
Revâ pervane gibi bezmgâh-ı kurbe yol bulsak
Ki nûr-i şem’-i zâtın rehnümâdır yâ Resûlallah
Sezâ her bir nazarda ey leşe iksir-i manzûrun
Gözüm hâk-i derinle rûşenâdır yâ Resûlallah
Acep mi dem be dem âğişte-i hûn-i ciğer olsa
Gönül bahr-i gamınla âşinâdır yâ Resûlallah
Melekler can gözüne sürme eylerler gubarından
Ser-i kûyinde ol kim hâk-i pâdır yâ Resûlallah
Habîb-i Kibriyâ mahbûb-i Hak şem’-i hidâyetsin
Vücûd-i kâmilin nûr-i Hudâdır yâ Resûlallah
Olurdum kaabil olsa nakd-i can-ber-kef hırîdârı
Der-i aşkın senin kim bî-behâdır yâ Resûlallah
Şefîk-i mükrimansm sen hevâ-yı aşka uydum ben
İşim şâm ü seher sehv ü hatâdır yâ Resûlallah
Tabîb-i hastegânsm şerbet-i lütfün uzak tutma
Kapun âsîlere dârüşşifâdır yâ Resûlallah
Kerem kâm mürüvvet bahrisin lûtf eyle ihsan et
Kulun gerçi atâna nâsezâdır yâ Resûlallah
Şeh-i her dü cihansın eyle mir’ât-ı dilin manzûr
Nazîm-i derdimendin bir gedâdır yâ Resûlallah
Anı lûtfunla şâd et âb-ı rûy-i Çâriyârmçün
Ki düşmüş hâk-i acze bî-nevâdır yâ Resûlallah
NA’T-I ŞERÎF
Ey kişver-i risâlete sultân-ı enbiyâ
J Rûh-i revân-ı cism-i rüsül cân-ı enbiyâ
Mihr-i celi fürûğu sipihr-i risâletin
Bürc-i nübüvvete meh-i tâbân-ı enbiyâ
Ümmet-sip âh-1 pâdişeh-i asfiyâ sufûf
Sâhibkırân-ı merkez-i meydâıı-ı enbiyâ
Mahbûb-i nâz-perver-i kâşâne-i yakın
Sultân-ı nâzenin şeh-i hûbân-ı enbiyâ
Etmiş midâd sun’-i salât ü selâmeti
Arâyiş-i kitâbe-i eyvân-ı enbiyâ
Hellâl-i her süâl ki nutk-i fasihidir
Müşkil-küşâ-yı mekteb-i irfân-ı enbiyâ
Bâğ-ı ruhunde olmuş o giysû-yi ham-be-ham
Müşkin şemîm-i sünbül ü reyhân-ı enbiyâ
Berk-i hayâl-i nûr-i serâ-perde-i yakîn
Müşkât-ı hüsnü şem’-i şebistân-ı enbiyâ
Kühl-i uyûn-i cân-ı rüsül hâk-i makdemi
Gerd-i harîmi sürme-i a’yân-ı enbiyâ
Olmuş vücûdu hil’at-i Levlâk ile ezel
Sultân-ı çâr-bâliş-i dîvân-ı enbiyâ
Nâm-ı şerifi ser-sühan-i fihris-i rüsül
Ser-levha-i cerîde-i unvân-ı enbiyâ
Dârüşşifâ-yı aşk alîl-i dil-i rüsül
Derd-i gam-ı muhabbeti dermân-ı enbiyâ
Olsa aceb mi Bâğ-ı İrem gibi bî-hazân
Güldeste-i gamıyla girîbân-ı enbiyâ
Dergâh-ı izzetinde nola olsa dem be dem
Hep hidmetiyle ber-zede dâmân-ı enbiyâ
Ayn-i inayeti nazar-endaz-ı ımtinân
Çeşm-i himayetiyle nigehbân-ı enbiyâ
Lâyık değilse de umarım fazl-ı Hak ede
Bu nazm-ı âcizânemi şâyân-ı enbiyâ
Yâ Rab be-hakk-ı Fahr-i Rüsül tâ ki zindedir
Cân-ı Nazîm’i eyle senâ-hân-ı enbiyâ
NA’T-I ŞERÎF-İ NEBEVİ
Âfitâb-ı subh-ı mâ evhâ Habîb-i Kibriyâ
Mâhitâb-ı şâm-ı ev’edııâ Habîb-i Kibriyâ
Cevher-i kül tâb-ı sûz-i mihrinin pervânesi
Şem’-i bezm-i Leylet-el-esrâ Habîb-i Kibriyâ
Akl-ı evvel kayd-bend-i aşkının dîvânesi
Nazenin-i Hazret-i Mevlâ Habîb-i Kibriyâ
Vedduhâ vasf-ı gülü Velleyl şerh-i sünbülü
Bâğ-ı Yâsin ravza-i Tâhâ Habîb-i Kibriyâ
Bülbül-i Levlâk zât-ı Li maallah lânesi
Bezm-i kurbe tûti-i gûyâ Habîb-i Kibriyâ
Sıdk ü adi ü hilm ü ilm-i zâtiye mazhar olup
Verdi çâr erkâne fer hakka Habîb-i Kibriyâ
Çâr-ı yâr-ı bâsafâ der hemdem-i kâşanesi
Sâhib-el-Mi’râc mevlânâ Habîb-i Kibriyâ
Ebru-yi ikbâlinin mâh-ı felek hasret-keşi
Bedr-i tâbân-ı cihan-ârâ Habîb-i Kibriyâ
Bezm-gâh-ı sâgar-i aşk-ı dil-i şûrîdegân
Neş’e-bahş-i âşık-ı şeydâ Habîb-i Kibriyâ
Kalb-i âriftir şarâb-ı şevkinin humhânesi
Sîne-çâk-i her dil-i dânâ Habîb-i Kibriyâ
Kâse-i in’âmınm şâh ü gedâ dil-teşne si
Mest-i aşkı Hızr ile îsâ Habîb-i Kibriyâ
Cûyibâr-ı cûdunun mâh-ı münevver kûzesi
Teşnesi dünyâ vü mâfîhâ Habîb-i Kibriyâ
Mihr-i enver çeşme-sâr-ı lû-tfunun peymânesi
Feyz-bahş-i âlem-i bâlâ Habîb-i Kibriyâ
Arş câh-ı kadrinin evc-âşiyân-ı rif’ati
Husrev-i kürsî-i istiğnâ Habîb-i Kibriyâ
Genc-i irfân ü kemâlin gevher-i yek-dânesi
Bahr-i râza lü’lü-i lâlâ Habîb-i Kibriyâ’
Hil’at-ârâ-yı Leamrük tâcidâr-ı ıstıfâ
Fahr-i dünyâ mefhar-i ukbâ Habîb-i Kibriyâ
Tahtgâh-ı arş-ı â’lâ mesned-i şâhânesi
Zîb-i sadr-ı «yesribü batha» Habîb-i Kibriyâ '
Mest-i ser-genn-i maâsîdir bugün şeydâ Nazîm
Eyleye şefkat meğer ferdâ Habîb-i Kibriya
Umarım ma’zûr ola evzâ’-ı küstâhânesi
Bakma noksan-ı Nazîm’e yâ Habîb-i Kibriya
Nazîm
NA’T
Esselâm ey kârvân-ı râh-ı Hakka pîşvâ
Esselâm ey enbiyâ ve mürselîne muktedâ
Esselâm ey râyet-efrâz-ı sufûf-i asfiyâ
Esselâm ey Seyyid-il-kevneyn-i mahbûb-i Hudâ
Fahr-i âlem Ahmed-i mürsel Muhammed Mustafâ
Esselâm ey perdedâr-ı râz-ı settâr-el-guyub
Esselâm ey bezm-iafv-ârâ-yı gaffar-el-zünûb
Esselâm ey dergehinde bâl-i kudsî hâk-i rub
Esselâm ey cilvegâh-ı aşk-ı pâk-i her kulûb
Âşık-ı pür-iştiyâk-ı enbiyâ ve evliyâ
Esselâm ey âfitâb-ı maşrık-ı fevz ü necat
Esselâm ey mâhitâb-ı leylet-el-kadr ü berât
Esselâm ey afv ü lûtfu mahv~sâz-ı seyyiât
Esselâm ey müşfik-i hâl-i diğergûn-i üsât
Server-i cem’-i rüsül serdâr-ı saff-ı enbiyâ
Esselâm ey mülzemi a’dâ-yı dûn ettikçe bahs
Esselâm ey ilmine âlem zebûn ettikçe bahs
Esselâm. ey nutku bî-şerh ü mütûn ettikçe bahs
Esselâm ey her hünerde zûfünûn ettikçe bahs
Ümmî-i nâ-hande iken hâce-i müşkil-küşâ
Esselâm ey mesned-i kurbe şeh-i' Levlâk-i tâc
Esselâm ey lî-maallah bezmine rûşen sirâc
Esselâm ey renc-i cürme dâru-yi afv-i ilâç
Esselâm ey tâlib-i sevdâ-yı aşkı her-mizâc
Cân-ı Hızra derdi derman Rûh-i îsâ’ya devâ
Esselâm ey zâyiran-ı dergeh-i ehl-i felâh
Esselâm ey tâyirân-ı ravzası. kudsi cenâh
Esselâm ey verd-i ümmet nâmı her şâm ü sabâh
Esselâm ey âciz-i vasfı lügat ü ıstılah
Zâtının bizzât meddâhı Cenâb-ı Kibriyâ
Esselâm ey râzdâr-ı Kulhüvallâh-i ahad
Esselâm ey vâkıf-ı esrâr-ı Allah-üs-samed
Esselâm ey ârif-i râz-ı ezel sırr-ı ebed
Esselâm ey ilmi lâ yuhsî kemâl-i lâyüad
Kâşif-i ilm-i ledün ders-i debistân-ı beka
Esselâm ey çâşnî-i derdi dermandan leziz
Esselâm ey telhi-i aşkı dile candan leziz
Esselâm ey nutku Hızr’a âb-ı hayvandan leziz
Esselâm ey kulluğu mülk-i Süleymandan leziz
Bende-i fermanber-i dergâhı sultân ü gedâ
Esselâm ey âşık-ı dîdâr-ı gılmân ile hûr
Esselâm ey beyt-i ma’mûr’a salan hüsn ile nûr
Esselâm ey tâbi’-i ser’i inâs ile zükûr
Esselâm ey nâsıh-.ı Tevrat ü İncil ü Zebûr
Nass-ı Kur'ân ile sâbit vasfı bî-çün ü çerâ
Esselâm ey kişver-i iclâli bî-vehm ü hevâs
Esselâm ey sâha-i ikbâli.bî-hadd ü kıyâs
Esselâm ey tâk-ı kadri kubbe-i arşa mümâs
Esselâm ey takatinden mihr ü meh nûr iktibas
Sûre-i Velleyl o giysûdur cemâli Vedduhâ
Esselâm ey metn-i evsâfı şerefbahş-ı hevâş
Esselâm ey akl-ı kül medhinde bâ-acz ü telâş
Esselâm ey şem’-i zâtı bezm-i kurbe nûr-pâş
Esselâm ey yoluna kurban hezâran cân ü baş
Yoluna kurban olam yalın ayak başı kaba
Esselâm ey Kâ’be-i kûyu dil-i uşşâka farz
Esselâm ey melce-i ehl-i semâvât ehl-i arz
Esselâm ey mülk-i kadri bî-kıyâs-ı tûl ü.arz
Esselâm ey rahm eden hâlin üsât ettikçe arz
Mesned-efrûz-i şefâat müşfik-i rûz-i cezâ
Esselâm ey şâm-ı esrâda nedîm-i bezm-i hâs
Esselâm ey dergehi âsîlere cây-i halâs
Esselâm ey münkir-i aşkı sezâvâr-ı kısas
Esselâm ey tâlib-i derdi avâm ile havas
Şerbet-i afvi devâ-yı illet-i cürm ü hatâ
Esselâm ey âfitâb-ı âsümân-ı men aref
Esselâm ey mâhitâb-ı bürc-i ikbâl ü şeref
Esselâm ey ins ü cân-ı derd ile pür-şûr ü şe’f
Esselâm ey sineler mihriyle vakf-ı tâb ü tef
Aşk-ı can te’sîrine ervâh-ı kudsî müptelâ
Esselâm ey nâzenîn-i Kibriya mahbûb-i Hak
Esselâm ey tal’atmdan hüsn-i Yûsuf pür-sebak
Esselâm ey mihr-i enver vasfına zerrin verak
Esselâm ey kurs-i meh îmâ-yı ebrûsuyla şak
Yüzleri şems-i dırahşân cephesi kadr-i dücâ
Esselâm ey bende-i fermanberi ins ü melek
Esselâm ey kûy-i çevkân-ı gamı arz ü felek
Esselâm ey zîr-i fermâm semâdan tâ semek
Esselâm ey nakd-i cana seng-i dergâhı mihek
Tâlib-i iksire hâk-i bârigâhı kîmyâ
Esselâm ey matla-ı envâr-ı hüsn-i lâyezâl
Esselâm ey mahzen-ül-esrâr-ı irfân ü kemâl
Esselâm ey bürc-i hüsne âfitâb-ı bî-zevâl
Esselâm ey kaab-ı. kavseynevdü ebrûsu misâl
Mihr-i çerh-efrûz-i ev’ednâ meh-i bürc-i hüdâ
Esselâm ey hâk-i pâyı kühl-i çeşm-i ins ü cân
Esselâm ey seng-i râhı zîb-i tâc-ı serverân
Esselâm ey sâil-i dergâhı sultân-ı cihân
Esselâm ey yâr-ı garı çâriyâr-ı kâmrân
Yâni Bû Bekr ü Ömer Osman Aliyyel Mürtezâ
Esselâm ey hırmenü cûdunda âlem berk-i kâh
Esselâm ey hûşe-çîn-i lûtfu derviş ile şâh
Esselâm ey zâtına mahsûs olan afv-i günâh
Esselâm ey bâğ-ı vasfı kâinâta cilvegâh
Andelîb ol gülşene cân-ı Nazîm-i hoş-nevâ
Esselâm ey bûstân-ı lîmaallahm gülü
Esselâm ey gülşen-i Yâsîn ü Tâhâ bülbülü
Esselâm ey kîsvân-ı bâğ-ı kurbun sünbülü
Esselâm ey şerh cûy-i mihrinin kemter pülü
Rehrevân-ı bârigâhı ehl-i arz ehl-i semâ
Nazını
NA’T-I ŞERÎF
Ey Ledün mektebinin hâce-i ümmî lâkabı
Enbiyâ ve Rüsülün zîver-i tesbîh-i lebi
Seyyid-i âlem ü âdem sened-i mevcûdât
Mesned-i her düserânın şeh-i vâlâ hasebi
Esref-i halk-ı cihân pâdişeh-i kevn ü mekân
Tahtgâh-ı şerefin husrev-i âlî-nesebi
Şeh-i tâbir neseb ü husrev-i pâkîze haseb
Hâşimî hem Medenî hem Kureşî hem Arebî
Sühanı rûh-i mücerred deheni cevher-i ferd
Kân-ı kevnin güher-i mâhasal-ı müntehabi
Hak risâletle nübüvvetle vücûdun etmiş
Hâdi-i cem’-i rüsül râhber-i fevc-i nebî
Bu cihan ki yüzünün suyuna halk olmuştur
Rahmet-i âlemiyandır o dü âlem sebebi
Rîzesinin harem-i izzetini cevher-i gül
Bin hicâb ile ede gevher-i tâc-ı edebî
Sa’y edip cân-ı dili câm tekaddüm eyler
Kâ’be-i kûyi tavafında misâl-i recebi
Eylemiş da’vetinin kabza-i teshirine rânı
Rûm ü Hind ü Acemi Mısr ile Şâm ü Haleb’i
Neyyir-i bürc-i ezel Ahmed-i mürsel ki onun
Mihrinin lerze verir zerreye şûr ü şeğabi
Dem-i Rûhülkudüs olsa o şehin lâyıktır
Matbah-ı izzetinin şûle-fürûz-i hatebi
O şehin yazmağa tuğrâ-yı berât-ı na’tin
Kâtib-i şerhin olursa nola efzun talebi
Ders-i vasfında olup mu’terif-i acz ü kusûr
Akl-ı evvelde ola metn-i senasında gabi
Arşdan mertebe-i kudreti ber-ter idiğin
Fehm eder âkıl-i dânâ gibi mecnûn ü sabi
Bu kadar kevkebe-i rif’at-i câh ile zehel
Kulle-i mihrinin ednâ Habeşi bir Arebî
İyd ile kadr ola ol şâfi’~i küll-i ümemin
Sâim-i rûze-i derd ü gamının rûz ü şebi
Dil-i bîmâr-ı üsatm o tabîb-i câmn
Şerbet-i afvi ile zâil olur tâb-ı tebi
Eder ednâ şererinden dil-i dûzah feryâd
Alev-efşân olucak nâr-ı celâl-i gazebi
İltihâb-ı gazeb-i nâire-i kahrı ile
Yaktı eczâ-yı vücûdun kül edip Bû Lehcbi
Gitmeyen yoluna üryân ü fakir olsun hep
Çâr mezhebde harâm ola zekâb ü zehebi
Dergehmde edeyim kudretim oldukça eda
Dîn olan vâcib ü farz u sünen ü müstehabi
Kereminden budur ümmîd ki bîçâre Nazîm
İki âlemde dahi çekmeye rene ü teabi
Ümmeti dergeh-i vâlâsma oldukça revân
Salâvat ile tahiyyât ola sâz ü salebi
Nazlın
NA’T-I RESÛL-İ EKREM
Zevk ile sermest-i sahba-yı safa hüşyâr olur
Şevk ile sergerm-i hurşîd-i vefâ bîdâr olur
Âşık-ı bîdâr çekmez kühl-i hâbı çeşmine
Hasret-i gülçehreden mânend-i bülbül zâr olur
Âferinyâb-ı revân-ı Hazret-i Mansûrdur
öyle bir bî-iddiâ ki zülfüne berdâr olur
Kayd-ı zülf-i çîn çîne dil perişan olmayan
Tâ Hıtây ile Huten haşmetııümâ serdâr olur
Buy-i dilgîr ile dâim dilleri tatyîb eden
Reşk-i sünbül zülfi-i cânâne anberbâr olur
Eyleme zülf-i hayadan ruhlerin yâ Rab beri
Açılır genc-i nihânım korkarım bîmâr olur
Aferin ol târ-ı zülf-i zârı çün târ-ı keman
Zâhir olmaz nice bin dilhasteye dildâr olur
Sergüzeşt-i dâm-ı zülf-i yâr gelmez yâdına
Dâne-i hâli görünce mürg-i dil minkar olur
Sırr-ı tahvîl-i kazâ-yi siyret-i hilkat mıdır
Taze mazmun goncası çeşm-i hasûde hâr olur
Meyve-i nev-güfteye dest-i hasedle atılan
Sengi ta’ne cem olunsa bir kavi dîvâr olur
Cevr-i ihvâne çü Yûsuf sûz-i ta’na çün Halil
Sabr olunsa nâr gül ağyâr-i bedgû yâr olur
Bir nazar mir’ât-ı vahdetten cüda olsa gönül
Gayret-i hakdan derûni yâr olan ağyârplur
Zevkyâb-ı kadd-i hikmet tûti-i muciz-beyân
Nâzır-ı mir’ât-ı hüsn olsa şeker güftâr olur
Sûk-i sultânî-i dilde zümre-i eşrâkiyân
Can verir cânan. alır bir demde bin bâzâr olur
Bâde-i hüsn ile mest olsa dil-i ehl-i nazar
Bâis-i def’-i humâr-ı dîde-i hammâr olur
Hazret-i Cibril’e mümkün olmadı bir hatvesi
Râh-ı aşk-ı âşıkane bül’aceb reftâr olur
Hemdemi bezm-i mey-i aşk-ı Hudâ’nm sıdk ile
Zâd-ı râh-ı menzili iymân ile Kur’ân olur
Âsiyân-ı aşka konmaz aşk ile pervâz eden
Cilvesi aşkın safâ akım gam-ı efkâr olur
Âşinâ-yı bahr-i aşk ol berr-i hikmetten sakın
Toz koparma zâhidâ mir’ât-ı dil jengâr olur
Ayni ile gösterir her merdüme mir’ât-yâr
Dillere âyine~i âlemnümâ dîdâr olur
Hâhiş-i mevcûd olur her gûneden talihlere
Nazm-ı kâmil bir aceb dükkânçe-i attâr olur
Âferin ol şâir-i miftâh-ı gaybe her nefes
Nazm-ı pâkinden muradı Ahmed-i Muhtâr olur
Bârekâllah mihr-i tahsîne mukaarîn olmada
Mâh-ı feyzi âsüman-ı dilde pür envâr olur
Bârekâllah hânikah-ı reşk-i cennet na’t-i pak
Mahrem-i pîr-i murâdı vâkıf-ı esrâr olur
Mazhar-ı lûtf-i Hudâdır nâzım-ı na’t-i Resûl
Ârif-i velî ser-leşker-i ebrâr olur
Aşk ile âzâdelikte bendelik izhâr eden
Mâlik-i emr-i hilâfet server-i ahrâr olur
Yâ İlâhî bir saâdet tâli’-i ehl-i dili
Dâim eyle emrin üzre tâ felek devvâr olur
Cân ü dilden nûr-i pür nûr isteyen sofî dilin
Şevk ile dâim dilinde zikr-i Hak tekrâr olur
Dil nice zevk-i visâle tâlib olmaz her zaman
Bir nesîm-i subh-i vuslat bin dem-i sehhâr olur
Dil pesend ola Enîsâ midhat-i Peygamberi
Tâ ki abdâl-i Hudâ sermâyesi eş’âr olur
Ems Dede (Ölm. 1732)
NA’T-I RESÛL-İ EKREM
Na’t-ı mahbûb-i Hudâ gûş edelim mevlûddur
Şâhid-i ma’nâdır ağuş edelim mevlûddur
Nâle-i na’t-i habîb olsun semâ’-ı âşıkan
Bülbülân-ı zarı hâmûş edelim mevlûddur
Micmer-i dilde yakınca anber-i tekrîmi çâk
Ceyb-i istiğrakı serpûş edelim mevlûddur
Çün akîde nağmeler yaktı derûnu sâkiyâ
Şerbet-i câm-ı safâ nûş edelim mevlûddur
Leyle-i mîlâd yeksandır dem-i nevruz ile
Rûz ü şeb farkın ferâmûş edelim mevlûddur
Fikr-i etvarı kemâl-i şevk ile terk eyleyip
Akl-ı dûr-endîşi medhûş edelim mevlûddur
Acz-i vasfı hazret-i: muciz-beyâna arz edip
Hil’at-i tahsîni ber-dûş edelim mevlûddur
Enîs Dede
DER NA’T-I RESÛLÜLLAH ALEYHİSSEÂM
Safâ-yı ehl-i dil nûr-i cemâlin yâ Resûlallah
Şifâ-yı derd-i dil fikr-i visâlin yâ Resûlallah
Bihamdillâh demâdem hâne-i kalb-i siyehtâbi
Münevver eyledi vuslat hayâlin yâ Resûlallah
Acep mi intikal etsek beka billâha da’vetle
Fenâya sığmadı arş-ı kemâlin yâ Resûlallah
Kalırdı tâ ebed müphem kelâm-ı Hazret-i Mevlâ
Serâser etmese rûşen mekalin yâ Resûlallah
Enisin matlabı dâim Celâleddîn-i Rûmîden
Nigâh-ı lûtf ile bir dem suâlin yâ Resûlallah
Enis Dede
NA’T-I RESÛL-İ EKREM VE NEBÎYY-İ MUHTEREM
Ey gürûh-i enbiyâ vü evliyânm ekremi
Hazret-i Hakkın habîbi mürselînin a’lemi
Zâtını Hallâk-ı âlem bâisi kevn etmese
Halk eder miydi aceb ol cedd-i pâkin âdemi
Hadd-i zâtında ahadden Ahmedi fark eyleyen
Mîm-i zâtından senin fark etti ism-i a’zemi
Derdimin dermâm sensin cânımm cânânı hem
Zahmımm ey dertlere dermân sen oldun merhemi
Her he denlû mücrim ise kendi abdindir Hulûs
Kıl şefâat ona ey esrâr-ı Hakkın mahremi
Hasan Hulâs (Burnaz zâde)
(XVIII. yüzyıl)
NA’T-I ŞERÎF
Ey pâdişeh-i taht-ı serâ-perde-i levlâk
Cibril-i emin şem’ine pervâne-i çâlâk
Ey nûr-i haremgâhı nihanhâne-i akdes
Sensin sadef-i bahr-i hakîkatde dür-i pâk
Ol dem mehi şakk eylemeği eyledin imâ
Gördükte cemâlin felek etti yakasın çak
Takdirde tahkik idi Mi’râc-ı şerifin
Rif’at ile halk oldu anınçün bu nüh eflâk
Bir dil ki ola cilvegeh-i aşk-ı cemâlin
Ol âşık-ı şerh âz gelir mahşere bî-bâk
Sâmi’yi halâs eyle eyâ mefhar-i âlem
Ka’nı yem-i isyânda kaldı o elemnâk
Sâıııî [Arpaemini zade] (Ölm. 1733)
NA’T
Zât-ı pâk-i Mustafâ’ya âşıkım
Cân ile Fahr-ül-verâ’ye âşıkım
Muksim-i feyz-i nevâdır ol şerif
Menba’-ı cûd ü atâye âşıkım
Enbiyânın umdesi ser defteri
Asfiyânın kudvesi hem rehberi
Kâinâtm zübdesi vü mefhari
Aşk ile Bedr-üd-dücâ’ye âşıkım
Eşiğinde abd-i memlûk ol müdâm
Andan özge yoktur a’lâ-yi meram
Saltanat budur Necîbâ bil tamâm
Şimdi Zât-ı Müctebâ’ye âşıkım
Üçüncü Sultan Ahmed Han [Necîb]
(1673 — 1736)
NA’T-I ŞERÎF
Bu gül Sende hezâr-ı bînevâyım yâ Resûllallah
Velî âzürde-i hâr-ı Cefâyım yâ Resûlallalh
Nola olsam devâ-cûyende-i dârû-yi ihsanın
Esîr-i derd-i aşkım müptelâyım yâ Resûlallah
Nigâh-ı şefkatinden ben garîb-i zârı dûr etme
Yolunda ben de kemter hâk-i payım yâ Resûlallah
Yüzüm yok arz-ı hâle arsagâh-ı haşre vardıkta
Günahkârım giriftâr-ı hevâyım yâ Resûlallah
Kerem kıl lûtf-i ihsanınla dilşâd eyle ben zârı
Nahîfî’yim kapında bir gedâyım yâ Resûlallah
Nahifi (Süleyman)
(Ölm. 1738)
NA’T-I ŞERÎF-İ HAZRET-İ RİSÂLETPENAHÎ
Bûy-i zülfün çün aldı bâd-ı seher
Sünbüle gül şen içre verdi haber
Goncanın bağrı hûn ile doldu
Deheninden bulunca zerre eser
Verd-i rûyine olalı meftûn
Şimdi bülbül yanımda gör ne öter
Zerre-i vech-i nûr-i pâkindir
Devr eder gökyüzünde şems ü kamer
Salma ferdaya rûyini göster
Seni bir kez gören cenânı nider
Sen beşersin eğerçi sûrette
Nûr-i Hak’sın velîk sûrette
Şem’-i zâtın ziyâsıdır âdem
Ol ziyâ akseder kamu âlem
Melce-i âsiyân-ı rû-siyehan
Mefhar-i Enbiyâ şefî’-i ümem
Sen penâh-ı kamu usât oldun
Ümmetine nice erişür elem
Der-i lâhût zât-ı pâkin imiş
Mûcib-i mevc-hîz-i bahr-i kadem
Enbiyâ zümresine şâh oldun
Cümlesi çâkerin sezâ der isem
Bülbül-i bâğ-ı gülistanı ahed
Nâm-ı pâkine dediler Ahmed
Buldu «mim» in ile vücûd imkân
Zâhir oldu anınla kevn ü mekân .
Buldu eşyâ vücûdu çün senden
Ruhsuz cümlesi olup ebdân
Şeb ü rûz oldu zülf ü rûyundan
Devr eder şevkin ile heft eyvân
Ey meded-kâri-i usât-ı ümem
Kapma gelmişiz bize derman
Senden ister kamü fakir ü ganî
Matlabm ey kerim zevil-ihsan
. Biz marîziz tabibimiz sensin
Biz muhibbiz habîbimiz sensin
Meded et bize ey habîb-i İlâh
Olmayalım reh-i gam içre tebâh
Nâr-ı hicrin bizi kebâb etti
Âhımız âsümânı etti siyâh
Koyma firkat şebinde bizi garîb
Kıl müyesser visalin ey yüzü mâh
Biz gedâ dergehinde muhtâcız
Dileriz hân-ı vasimi her gâh
Düşmen-i nefse çün esir olduk
Sen halâs et bizi meded ey Şâh
Nûr-i yezdan değil misin yoksa
Rûh-i insan değil misin yoksa
Nûr-i Hak’sın cihâna rahmetsin
Kamu azmışlara hidâyetsin
Buldu imkân hidâyeti senden
Hem gir ü cümleye nihâyetsin
Beşeriyyetde eyledin cilve
Kimse bilmez seni ne âyetsin
Bîm-i dûzah çeker mi uşşâkm
Rahmet-i Hak’ka çün delâletsin
Çâriyârm muhabbeti var iken
Ey Sezâyî yürü selâmetsin
Rûh-i pâk-i Resûle ver salavât
Ölü cismine ire tâ ki hayât
Sezayı-i Gülşenî (Ölm. 1738)
NA’T
Olan dilteşne-i savm-i visâlin yâ Resûlallah
Olur şâyeste-i lyd-i cemâlin yâ Resûlallah
Serâser nûrdan bir serv-i sîm-endâm-ı vahdetsin
Onunçün sâyedâr olmaz nihâlin yâ Resûlallah
Hilâl ebrûlarm reşk-âver-i mâh-ı şeb-ârâdır
Kamer devrinde bedr olmuş hilâlin yâ Resûlallah
Mezâhir mâyedâr-ı aks-i dîdâr-ı şuhûdundur
Bütün eşyada zâhîrdir kemâlin yâ Resûlallah
Rızâ’nın seyl-i eşki mahvederse levh-i âmâlin
Gider mi can gözünden hiç hayâlin yâ Resûlallah
Şeyh Rızâ [Neccar zade] (1675-— 1744)
MEDH-İ NEBEVÎ
Yüzündür âyet-i sun’-i İlâhî yâ Resûlallah
Kaşındır ehl-i aşkın kıblegâhı yâ Resûlallah
O gülruhsâr-ı dilcû çeşm-i âhû cilvegâhmda
Ne hoştur çerh-i hüsnün mihr ü mâhı yâ Resûlallah
O. zülf-i nâz-perver bâğ-ı ruhsânnda gûyâ kim
Açılmış ravza-i cennet kiyâhı yâ Resûlallah
Şeriat mahf elinden sürdüler Bû Cehl-i inkârı
Dü çeşmindir bu 'da’vânm güvâhı yâ Resûlallah
Değildir nerkis-i bîmâre tîmâr etmeden hâli
Şol âhû çeşminin her bir nigâhı yâ Resûlallah
Rızânın sıklet-i bâr-ı hatâsın afv eder cûdun
Olursa dağlar denlû günâhı yâ Resûlallah
Neccarzâde Şeyh Rızâ
NA’T
Cebinin levhine Allahü Ekber yâ Resûlallah
Kalem nûr âyetin yazmış mükerrer yâ Resûlallah
Mükehhel çeşminin envâr-ı dîdârın temâşada
Çemende muntazırdır nerkis-i ter yâ Resûlallah
Nice demdir zülâl-i la’M nâbm iştiyâkıyla
Be gaayet teşne-lebdir âb-ı kevser yâ Resûlallah
Gül ü lâle-izâr-ı tâbdârmdan kinâyettir
Sana mânend olur mu verd-i ahmer yâ Resûlallah
Rızâ bâğ-ı belâgatta aceb şûrîde bülbüldür
Eder her şeb kitâb-ı na’tin ezber yâ Resûlallah
Neccarzâde Şeyh Rızâ
'NA’T
Kerem kıl tâkatım yok imtihâne yâ Resûlallah
Yüzün göster yeter ettin bahâne yâ Resûlallah
Değilken mahrem-i sırr-ı enâbit olmağa lâyık
Beni pir eyledin pîr ü civâne yâ Resûlallah
Meâl-i arz-ı hâlim kıyl ü kaalim hasb-i âmâlim
Budur Peygamber-i Âhirzamâne yâ Resûlallah
Sefer-ender-vatan seyrinde çok kesb-i safâ ettim
Meded kıl kârımı verme ziyâna yâ Resûlallah
Beyâz ettin siyâh-ı nâmemi tuğrâ-yı afvmla
Nişân-ı mihr-i cûdundur nişâne yâ Resûlallah
Rızâ-veş bîm ü ümmîd-i melâletten emin oldum
Yüzüm sürdüm der-i dâr-ül-amâne yâ Resûlallah
Neccarzâde Şeyh Rızâ
NA’T
Hayâlin nûr-i mihr-i enverimdir yâ Resûlallah
Cemâlin mâhı rûşen ahterimdir yâ Resûlallah
Yüzüm fersûde-i hâk-i der-i ehl-i kerâmettir
Gürûh-i evliyâ tâc-ı serimdir yâ Resûlallah
Ebû. Bekr ü Ömer Osman ü Hayder cümle-i ashâb
Serîr-i sadr-i dilde rehb erimdir yâ Resûlallah
Ararken kenz-i dilde bir aceb kân-ı vefâ buldum
Hüseyn ile Hasan gevherlerimdir yâ Resûlallah
Senin abdâl ü evtâdm muhibb-i âl ü evlâdın
Rızâ bâğmda verd-i ahmerimdir yâ Resûlallah
Neccarzâde Şeyh Rızâ
NA’T
Görünce vechini rü’yâde yâ Resûlallah
Dil oldu hüsnüne dildâde yâ Resûlallah
Mezâhir âyinedâr-ı sıfât-ı zâtındır
Göründü peyker-i eşyâde yâ Resûlallah
Misâl-i halk-ı azîmin hemîşe zâhirdir
Cemâl-i süret ü ma’nâde yâ Resûlallah
Serîr-i şevketin âmâdedir bihamdillâh
Medîne-i dil-i şeydâde yâ Resûlallah
Gelir sadâ-yı kudûmun sımâh-ı hüccâca
Harîm-i Beyt-i Muallâde yâ Resûlallah
Kapında halka-be-gûşun olursa lâyıktır
Rızâ-yı bende-i âzâde yâ Resûlallah
Neccarzâde Şeyh Rızâ
NA’T
Düşelden başına zülfün hevâsı yâ Resûlallah
Tükenmez seyl-i eşkin mâcerâsı yâ Resûlallah
Bulunmazdı bu hikmethâne-i âlemde derd ehli
Tabîb olsa Habîbin mübtelâşı yâ Resûlallah
Telâfi der-akabdir vuslat-ı dîdâr ile yoksa
Cefâdır âşıka firkat belâsı yâ Resûlallah
Gider gelmez zamân-ı firkatin hâr-ı gub arından
Çıkar kasr-ı visâle mâverâsı yâ Resûlallah
Şeb-i hicre bedel rûz-i visâl-i yârdır çünkim
Olur her bir cefânın bir saf âsi yâ Resûlallah
Getirdi Hazret’e nev-tuhfe-i nûr-i tahiyyâtm
Bu dergâhın Rızâ-yı pür safâsı yâ Resûlallah
Neccarzâde Şeyh Rızâ
NA’T
Kerem kıl dm bana bâğ-ı bulâğı yâ Resûlallah
înâyet eyledin günc-i ferâğı yâ Resûlallah
Gehi keşf-i nikâb eyler gehi bend-i hicâb eyler
Tükenmez kûy-i dildârm yasağı yâ Resûlallah
Üsât-ı ümmetin zulmette kalmaz bî ser ü sâmân
Ki sensin cümlenin rûşen çerağı yâ Resûlallah
Tahiyyât-ı salâtm bir semend-i bâd-i himmettir
Yakîn eyler hatargâh-ı ırâğı yâ Resûlallah
Delil olmazsa hâdî-i inâyet hayli müşkildir
Bu vâdînin tükenmez güm-serâğı yâ Resûlallah
Rızâ da’vâ-yı istihkak eder mülk-i tasarruftan
Olursa şer’-i aşkın bir mesâğı yâ Resûlallah
Neccarzâde Şeyh Rızâ
NA’T-I ŞERÎF
Ey dil hevâya verme yeter nakd-i rağbeti
Eyle hırîd kâle-i zîbâ-yı himmeti
Ey çeşm-i cân ü dil yetişir bahl ü incimâd
Seyl eyle cûş-i cûy-i sirişk-i nedâmeti
Zîb-âver et yeter yeter ey cân-ı bînevâ
Gûş-i derûna halka-i mengûş-i tâati
Bâd-ı nesîm-i âh-ı dili ettirip vezân
Mevc-âver eyle cûşiş-i deryâ-yı fikreti
Ey dil biraz da ser be kemîn-i tefekkür ol
Pûşîde eyle cismine delg-i melâmeti
Terk eyle kıyl ü kaali fenâdan emin olup
Âmîzişî-i kâr-ı hevâ vü hatîati
Kârın cihanda cümle hatâ oldu âh ki
Yok ettiğin günâhların hadd ü gaayeti
Pîş-i Cenâb-ı Hakka ne yüzle revân olup
Ümmîd edersin olmağa şâyân-ı rahmeti
Hâlin harâb ey dil-i şeydâ sana meğer
Ol Şâh-ı Enbiyânın ola lûtf u şefkati
Ya’nî Habîb-i Muhterem-i Hazret-i Hudâ
Kim Zât-ı pâki âlemin ayn-i inâyeti
Dürr-i girânmâye-i deryâ-yı ıstıfâ
Verd-i nihâl-i nûr-i Hudâ Zât-ı izzeti -
Oldur o hayr-ı hâdi-i şehrâh-ı ihtidâ
Kim cümle, halk o yolda bulurlar selâmeti
Ey Pâdişâh-ı kişver-i Levlâk âlemin
Zât-ı şerifin oldu çü bâdî-i hilkati
Sensin o muktedâ-yı gürûh-i rüsül ki Hak
Kılmış vücûd-i pâkini pür-nûr-i rahmeti
Tab’-ı sühan-şinâs-ı reh-i na’t-i pâkine
Sarf eyler iken ez dil ü can nakd-i tâati
Nâlişger oldur gülşen-i medhinde bir seher
Kilk-i hezâr bu gazel-i pür belâgati
Zülf-i abîr tıynetinin şemm-i nükheti
Verdi meşâm-ı âleme tıyb ü tarâveti
şâm-ı siyâh-tâb-ı hatm kıldı muhtefî
Her târ-ı mûda nice sabâh-ı kıyameti
Ayn-i hayât-ı la’l-i leb-i rûh-bahşmm
Hızr ü Mesih teşne-i nev-şâb-ı vuslatı
Ey gevher-i yegâne-i gencîne-i Hudâ
Vey şû’le-senc-i âlem olan mihr-i re’fetî
Dergâh-ı izzetindir eyâ nûr-i girdigâr
Kâr-âverân-ı ma’siyetin câ’y-i şefkati
Her birisi girâni-i bâr-ı günâhdan
Rîzân ede o dem arak-ı şerm-i hacleti
Ümmetlerinden Es’ad cürm-iştigaaldir
Kim leşker-i günâhı pür eyler kıyameti
Dergâh-ı izz ü şefkatine yüz sürüp eder
Ol demde Hazretinden ümîd-i şefaati
Ey dil sana o mah-ı sipihr-i nübüvvetin
Besdir olursa zerre-i mihr-i inâyeti
Oldur o nâzenîn-i cenâb-ı İlâh kim
Makbûl-i izzet oldu onun nutk u himmeti
Eyle nisâr ravza-i pür nûr-i Hazrete
Dürr-i girân-kadr-i salât ü Tahiyyeti
Şeyhülislâm Es’ad Efendi
(1684 __ 1753)
NA’T-I NEBİYY-İ EKREM VE HABÎB-İ MUHTEREM
SALLÂLLAHÜ TA ÂLÂ ALEYH-İ VE SELLEM
Solmaz ebedî sünbül-i ferhâl-i Muhammed
Cennet gülüdür tâze ruh-i âl-i Muhammed
Benzer Hacer-ül-esvedine Kâ’be-i câmn
Ser-levhâ-i rûyinde siyeh hâl-i Muhammed
Yüz sürmez idi hâkine secde ile âdem
Bu rûy-i zemin olmasa pâmâl-i Muhammed
İdbârı göründü milel-i zulmet-i küfrün
Pertev vericek gün gibi ikbâli Muhammed
Bûs etmeğe nevbet değe tâ inse melekden
Hâke sürünür dâmen-i iclâl-i Muhammed
Vermezdi cilâ âyine-i binişe takdir
Olmasa eğer mazhar-ı timsâl-i Muhammed
Hurşid-i münevverden alır pertevi encüm
Hâlet verir erbâb-ı dile hâl-i Muhammed
Gök hırka giyip tekke-i aşkında nüh eflâk
Olmuş ezelî şevk ile ab d âl-i Muhammed
İysâ-yı nebi gerçi olup rûh-i îlâhî,
Mahbûb-i Hudâ zât-ı pür efdâl-i Muhammed
Ser-menzile vâsıl olur elbette Belîğâ
Her kim ki ola rehrev-i dünbâl-i Muhammed
Beliğ [Mehmed Emin] (Ölm. 1758)
NA’T-I ŞERÎF
Ey sârban zimâmı çek semt-i kûy-i yâre
Vîrâne dilde zîrâ yer kalmadı karâre
Bîm-i zalâm-ı şebden olma sakın inankeş
Âh-ı şerâre-bârın hâcet komaz nehâre
Âzürde-pây olursa cemmâzen eyleyim ferş
Dîbâce-i cebinim şevkile rehgüzâre
Ey sârban-ı müşfik hiç olmadın mı âşık
Aheste rûluk etme rahmeyleyip bu zâre
Ben derdmend-i aşkım bir yerde kılmam ârâm
Tâ vâsıl olmayınca serhadd-i kûy-i yâre
Ol kûy-i cennet-âsâ kim farz-ı âyin oldu
Çekmen gubâr-ı râhm her çeşm-i eşkbâre
Ol kûy-i canfezâ kim ehl-i nazar değişmez
Bir senk-rîzesini bin dürr-i şâhvâre
Ol kûy-i arş-rütbet kim hâk-i ıtrınâkin
Mâlişgeh eylemiş Hak pîşâni-i kibâre
Dârüssekîne ya’nî şehr-i Medine k-oldur
İzz ü şerefle me’vâ şâh-ı kerem şiâre
Sultân-ı mülk-i sermed mahbûb-i Hak Muhammed
Kim kulluğu şereftir şâhân-ı tâcidâre
Âyine-i cemâl-i perverdigâr-ı âlem
K-oldur temâm mazhar esmâ-i girdigâre
Deryâdürür veliykin bahr-i muhît-i rahmet
Olmaz kemâline hiç pâyan yahud kenâre
Şâhinşeh-i rüsül kim etse eğer irâde
Gerdûn olurdu gerdân tâ haşr bir karâre
Vaz’-ı kadem zemine câiz mi olur idi
Bir kez eğer düşeydi zilli o hâksâre
Yerden göğe bakılsa mu’ciz değil mi kılmak
Bir parmak ile mâhı ayva gibi dü-pâre
Nur oldu pertev-efşân serpençe-i mihirden
Âb-ı revan değildir destinden âşikâre
Taş başına anın kim olmaya hâk-i payı
Tasdik ederken anı destine seng-i hâre
Uymaz kemâl-i pâki güftâr-ı ehl-i nazma
Benzer mi âb-ı hayvan şu âb-ı bed-güvâre
Mi’râcınm o şahın teh pâyesidir eflâk
Yol yoktur andan artık akl-ı hikem medâre
Ey cümle âlemine mahz-ı atâsı Hakkın
Senden olur olursa Âsim fakire çâre
Cümle usât-ı ümmet olmaz onunla hemsenk'
Sıdk-ı kelâmı olur mizanda aşikâre
Cürmünden olunursa ağaz-ı pürsiş anın
Değmez suâle nevbet gayrı günâhkâre
Etmezse Hak inâyet ya Hazretin şefâat
Düşmez ümîd-i cennet öyle tebâhkâre
Her neyse de dahîlek etmen halâs çünkim
Ey şehriyâr-i kevneyn âyindir kibâre
Ol kemterin dahîl-i rav-zan ümîd eder kim
Sâyende haşr olup da yanmaya tâb-ı nâre
Çelebizâde İsmail Âsim [Şeyhülislâm]
(1685 — 1759)
MANZÛME-İ NİYAZ VE DERGÂH-I HABİB4 HUDÂVEND
Eyâ Şâh-ı rüsül mahbûb-i yezdan
Olursa senden olur bana derman
Elif kaddim eğipdir bâr-ı isyân
Olursa senden olur bana derman
Benim ol mücrim-i zâr-ı siyeh dil
Ki cürmüm cümleye olur muâdil
Ricâ-yı af bana pek oldu müşkil
Olursa senden olur bana derman
Hevâ ile dolup mânende-i nây
Günahdan bir vücûd oldum serâpây
Ümîd-i afv-ı Hakk’a kalmadı cây
Olursa senden olur bana derman
Ağardı saç fakat gönlüm, siyahtır
İşim her bir nefeste bin günahtır
Hele hâlim benim gaayet tebahtır
Olursa senden olur bana derman
Sürüp dergâhına rûy-i siyâhım
Sana arz eyledim hâl-i tebâhım
Şefâat kânısın çün pâdişâhım
Olursa senden olur bana derman
Olursa cürmü denlû kahr-ı bî-had
Kalır Âsim tamu içre muhalled
Efendim desem iymânim Muhammed
Olursa senden olur bana derman
Çelehîzâde İsmail Âsim [Şeyhülislâm]
NA’T-I NEBEVİ
Serâser olmuşum cürm ü kabahat yâ Resûlallah
Bana senden olur olsa inâyet yâ Resûlallah
O hizmette senin emrinde rıdvan bir gulammdır
Verilmiştir sana miftah-ı cennet yâ Resûlallah
Lisân-ı hâl ile dağ taş çayır ot dâima söyler
Şefâat yâ Resûlallah şefâat yâ Resûlallah
Kerem eyle beni atma ırağa hâk-i pâyinden
Yerim kıl zîr-i sancâğ-ı seyâdet yâ Resûlallah
Fâkîrin derdimendin bir gedâ-yı müstemendindir
Kapında Hâzık-ı pür cürm ü illet yâ Resûlallah
Hazık Muhammed Efendi [Erzurumlu]
(Ölm. 1762)
NA’T-EL-NEBÎ AEEYHİSSELÂT-ES-SELAM
Her işde zikr ederdi nâm-ı rahman ol kerem kânı
Senâ ve hamde Peygamber idi kân ol kerem kânı
Ol idi mazhar-ı eltâf ü ilm ü hilme hem menba’
Ki hüsn-i hulk ile dolmuştu ol cam ol kerem kânı
Hak’ın mahlûkuna rıfk u tevazu’ eyleyip lillah
Ederdi cümle halka lûtf u ihsan ol kerem kânı
Heman Allah için halkı severdi buğz ederdi hem
Ne dost olmuştu nefsiyçün ne düşman ol kerem kânı
Ne güldü kahkahayla olt ne sögdü nesneye
hergiz
Güzel sözlü güleç yüzlüydü her ân ol kerem kânı
Hayâ ve hilm ile mevsûf idi hem lûtf u hürmetle
Gelip yalvaranı koymazdı giryân ol kerem kânı
Kabul eylerdi özri suçlulardan afv ü lûtfuyla
Azîmül hulk idi şefkatli hannân ol kerem kâm
Gınayı sevmeyip fakır severdi fahr ederdi hem
Kılıp miskinleri kendiye ihvân ol kerem kânı
Yamalıklar dikip esvabına nalin giyip dahi
Varıp her hastaya eylerdi derman ol kerem kânı
Hem ehl-i beytinin hidmetlerin bizzat ederdi hoş
Kamu müşkilleri eylerdi asan ol kerem kânı
Binerdi geh deve geh at ve geh katır gehi merkeb
Yalın ayak yürürdü kâh o sultan ol kerem kânı
Murabba’ otururdu ya diz üzre ya dikerdi diz
Dolu âdâb idi peydâ ve pinhan ol kerem kâm
Yiyip üç parmağıyla hem yalardı anı lezzetle
îçerdi üç nefesde âb-ı reyyan ol kerem kânı
Severdi bal ve helvâ hem kabak sirke tirit amma
Doyunca yememişti arpadan nan ol kerem kânı
Yatardı sağ yanı üzre yüzü müstakbel-el-kıble
Ederdi her nefeste gaybı seyran ol kerem kânı
Uyurdu gözleri hiç uyumazdı gönlü dostuyla
Ezelden hüsnüne olmuştu hayran ol kerem kâm
Hevâdan söylemezdi nutk-ı pâki cümle vahy idi
Dür-i hikmetle idi bahr-i umman ol kerem kâm
Teni halk içre idi gönlü dostuyla tek ü tenhâ
Bulurdu vahdeti kesrette her an ol kerem kânı
Salât ü hem selâm olsun ona hem âl ü sahbeyne
Ki kıldı onları kendiye yaran ol kerem kânı
Gel ey Hakkı unut halkı habîb-i Hak’dan al hûlku
Ki Hak’dan hüsn-i hulk almıştı meccan ol kerem kânı
Erzurumlu İbrahim Hakkı [Şeyh]
(1705 — 1772)
N A ’T (Rubâiyyât)
Ey bâis-i îcâd-ı nizâm-ı dü serâ
Halk oldu senin nâmına cümle eşya
Düşmezse aceb mi hâke zilletle o kim
Tâbi’ ola her kârda çün sâye sana
Ey zâtın olan Hazret-i Hakka mahbûb
Hüsnünden olur mihr-i münevver mahbûb
Na’l olsa sezâ Burak’ına ebruy-i hûr
Dergâhına şehper-i melâik çârûb
Ey mebde-i âlem sebeb-i mevcûdât
Vey sâhib-i ahlâk-ı hasen âlî zât
Kaadir mi ola nev’-i beşer meddâhm
Vasfında nüzûl eyledi çün kim âyât
îcâd-ı cenana hilkatindir bâis
îdhâle bizi inâyetindir bâis
Ey Şâh-ı Rüsül kesretine cürmümüzün
Hep ârzu-yi şefâatindir bâis
Ey mefhar-i enbiyâ vü sâhib-i mi’râc
Sultân ü gedâ dergehine hep muhtâc
Düşmezse nola rûy-i zemine gölgen
Arş, etti onu izzet ile başına tâc
Ziibeyde Fifnat Hanım (Ölm. 1780)
NA’T-I ŞERÎF
Ey şuâ-ı lem’a-i ruhsâr-ı nûr-i Kibriyâ
Şûle-i hurşid alır şem’-i cemâlinden ziyâ
Sensin ey sadr-ı serîr-i lima’allah serveri
Nâsıh-ı edyân-ı sâbık kâşif-i râh-ı Hudâ
Âlem-i lâhût cevlângeh semend-i nâzına
Şâhbâz-ı emrine bir lânedir arş-i a’lâ
Düşmüş olsaydı cihâna bedr-i hüsnün pertevi
Olmaz idi Mısr bâzârmda Yûsuf zî-behâ
Feyz-i nutkun âleme sermâye-i yuhy-il-izâm
Sana ta’zîmen bu mûciz oldu îsâ’ya atâ
Ma’den-i esrâr-ı hikmet meyve-i bâğ-ı vücûd
Sâhib-i mihr-i nübüvvet mazhar-ı sıdk u safâ
Bûsegâh-ı evliyâdır hâk-i râh-ı makdemin
Yâ Resûlallah ki sensin nûr-i ayn-i enbiyâ
Eylemiş dergâhını Mevlâ matâf-ı kudsiyan
Âsitânın kıble-i hâcât-ı erbâb-t recâ
Bu Garîbi-i hakirin bende-i hâk-i derin
Eyler ümmîd-i- şefâat bî-nevâ’dır bî-nevâ
Garibi [Erbîllli A’rtıa Yûsuf] (Ölm, 1794)
NA’T-I NEBÎ
Sâkî kaçan gurâbesini mey-nisâr eder
Bezm-i akûs-i neş’esi nakş-i nigâr eder
Ol meclis içre mihr kadeh der beğal gezer
Zühre nevâ-yı çengini âhenge âr eder
Bir câm esiridir gönül ol bezmde fakat
Aşkm havâdisi bana arz-ı humâr eder
Dil bir siyeh gulamı olup pîr-i bâdenin
Her şeb emelle encüm-i hasret şümâr eder
Deşt-i talebde Kâ’be-i maksûddur deyu
Rûyun tehîce garka-i gird-i gubâr eder
Gördüm bu hâlini dil-i şeydâ-yı pür gamın
Sordum bu nâtüvân niçin âh ü zâr eder
Feryâd edip dedi ki muhabbet esiriyim
Gittikçe cevr-i yâr beni nâlekâr eder
Bilmem meâl-i aşk nedir liyk neyleyim
Bir ıztırâbı var beni ol bîkarar eder
Oldum hevâ-yı zülf ile sergeşte serseri
Âhir beni bu tûl-i emel şermsâr eder
Ey dil bırak telâşı rızâ-dâde ol heman t
Neylerse âşıka yine âlemde yâr eder :
Var âsitâne-i şeh-i Leblâke acz ile
Çok nâmuradı lûtfu anın kâmkâr eder
Bîçâre perver oldu cenâb-ı iriâyeti
Nâçâr ü nâtüvânlara i’tibâr eder
Hükm-i celâl-i hâsı şu. denlû ki hâk ile
îdbâr pişkânı bütün hâkisâr eder
Lâkin cemâl-i âmeye şöyle şümûlü var
Dehre şefâat etse bütün iktidâr eder
Merdûd-i semt-i rahmet iken dîv-i güm-rehi
Hâlâ şefâati yine ümmîdvâr eder
Ol Hazret-i Çelil ki kahr-i celâl ile
Husrev dedikleri seke dünyâyı târ eder
Ol âyet-i cemîl ki nûr-i cemâl ile
Küfrü nigâh-ı rahmet-i îmân var eder
Fehm eyledikçe menzele-i mazhariyyetin
Mûsâ gulâmı olmasını ihtiyâr eder
Ol sırr-ı men reânı ile cilveger iken
îsâ ubûdetiyle ana iftikar eder
Beyn-er-rüsül Cenâb-ı Hudâ ism-i pâkini
Yâd etse kendi nâmı ile hem-karâr eder
Harf-i leb-i meâline mahv olsa bir gönül
Ser-ceşme-i hayâtı mahall-i karâr eder
Subh-i bahar-ı bahtı gülistân-ı handedir
Her kim ki derd-i aşkı ile âh ü zâr eder
Bir kîmyâ-nazardır o hurşîd-i feyz kim
Hâke nigâh eder zer-i kâmil ayâr eder
Ey dâveri-i mülk-i arefnâke müstakil
Hâmem eğerçi gevher-i na’tin nisâr eder
Lâkin kemâl-i vasfına aczi bedîd olup
Bîçâregî de kendi gibi, eşkbâr eder
Ey mazhar-ı tahiyyet-i gil vey Hudâpesend
Vasfında herkes acz-i ile i’tizâr eder
Müjde hezâr âleme fahrin aceb midir
Evvel seninle Hazret-i Hak iftihar eder
Pek tîrelendi kaalıb ü kalb-i elemzede
Hicran ü gam ikisini de dâğıdâr eder
Sad el’aman zâtına düştü kerem bu gün
Ancak dil-i füsürdeye lütfün medâr eder
Eyle nazar ki bir nigeh etsen eğer dile
Cem’iyyet-i sivâ o taraftan firâr eder
Esrâr-ı Mevlevî-i perîşân-ı zâre, bak
Gelmiş kapında lûtf ü kerem hastekâr eder
Ey kaalıb-ı harâb ü eyâ kalb-i hâkisâr
Elbet sizi de lûtfu anın bahtiyâr eder
Esrar Dede (Ölm. 1796)
NA’T-I NEBEVİ
Sultân-ı Rüsül Şâh-ı mümeccedsin efendim
Bîçârelere devlet-i sermedsin efendim
Dîvân-ı İlâhîde, ser-âmedsin efendim
Menşûr-i «Leamrük» le mü ey yedsin efendim
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammed s in efendim
Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
Tâbişgeh-i ervâh-ı mücerred güllerindir
Mâlişgeh-i ruhsâr-ı melek hâk-i derindir
Âyine-i dîdâr-ı tecellî nazarındır
Bû Bekr ü Ömer Osman Ali yârlerindir
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim
Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
Hutben okunur minber-i ıklîm-i bekanda
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i cezâda
Gülbang-i kudûmun çekilir arş-i Hudâ’da
Esmâ’-i Şerifin anılır arz u semâda
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim
Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
Ol dem ki nebilerle velîler kala hayran
«Nefsi!» deyü dehşetle kopa cümleden efgan
Ye’s ile üsâtm ola ahvâli perişan,
Düstûr-i şefâatla şenindir yine meydân
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim
Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
Bir gün ki dalıp bahr-i gam-ı fikrete gittim
İlden yetirip kendimi bihbutluğa yettim
İsyânım anıp âkıbetimden hazer ettim
Bu matla’ı yâd eyledi bir seyyid işittim
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim
Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
Ümmîddeyiz, ye’s ile âh eylemeyiz biz
Sermâye-i iymânı tebâh eylemeyiz biz
Bâbm koyup ağyârı penâh eylemeyiz biz
Biz kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim
Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
Bîçâredir ümmetlerin isyânma bakma
Dest-i red urup hasret ile dûzaha yakma
Rahm eyle aman âteş-i hicrâmna yakma
Ezcümle kulun Gaalib’i pür-cürm bırakma
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim
' Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
Şeyh Gaalib (1757 — 1798)
-------
Ervâh ki tuhfe-i Hudâdır
Hâk-i reh-i Şâh-ı Enbiyâdır
Ol şâh ki mâh, çün sitâre
Pâ-bûsuna oldu pâre pâre
Cibril nevâline haberci
Mîkâil O’nun vekilharcı
Levlâk ile zât-ı pâki mevsûf
Kur’âna sıfâtı zarf ü mazrûf
Şâh-ı melekût arşiyâya
Mâh-ı ceberût ferşiyâya
Birdir dedi âşinâ-yı vahdet
Mevc-i ahadeyt-i ahmediyyct
Çün (evveli mâhalak) der ol nûr
Sâni’-i Hudâ desem de ma’zûr
Âdem ki cenâb-ı bül-beşerdir
Bâğ-ı nebevide bir şecerdir
Giryân olup oldu Nûh-i nevvâh
Deryâ-yı melâhatinde mellâh
Cûş-âver olunca Nîl-i kabzi
Mûsâ’ya Hızır yetişti feyzi
Şer’iyle edince tîğzenlik
İbrâhime düştü put şikenlik
Mi’râc-ı kemâl-i zâtın İdrîs
Sükkân-ı semâya kıldı tedris
Bir rütbe ki hüsn-i bî-behâsı
Yûsuf dahi abd-i müşterâsı
Tebşir için kudûmun îsâ
Tâ minber-i çerhe çıktı gûyâ
îcâd-ı vücûdu kevne bâis
Ümmetleri sırr-ı ilme vâris
Âyine-i vahdet-i Îlâhî
Mir’at-i vücûdudur kemâhî
îmân-ı hakîkiye Ol âgâh
Kâfi sana bir Nebî bir Allah
Mücrimdir eğerçi ümmetindir
Ümmîdi senin inayetindir
Olmazsa şefâatından ihsân
Çok zahidin ola hâli hırmân
Çün ehl-i kebâirim siyehkâr
Her maksadıma beşâretim var
Şeyh Gaalib
NA’T-I ŞERÎF
Kemâl-i zâtının na’tı anılmaz yâ Resûlallah
Kalır levh ü kalem mislin yazılmaz yâ Resûlallah
Senin medhinde şirket eylesem Mevlâ’ya ma’dûmum
Bu babda cürm ü isyana bakılmaz yâ Resûlallah
Ne hâkim ben ki nâ-şüste kalam deryâ-yı cûdunda
Habâb-ı nüh felek hîçe sayılmaz yâ Resûlallah
Şafak-veş her ki dâğ-r âteşîn-i aşkını açmaz
Gül-i maksûd billâhî açılmaz yâ Resûlallah
Gubâr-ı âsitânm pertevinden âb olan hatır
Fürûğ-i pençe-i mihre kapılmaz yâ Resûlallah
Ümîd oldur ki Gaalib çâker-i evlâd ü âlindir
Gürûh-i ehl-i hüsrâna katılmaz yâ Resûlallah
Şeyh Gaalib
NA’T-I ŞERÎF
Yüzün gülzâr-ı cennet gibi solmaz yâ Resûlallah
cemâlin nakş-ı kudrettir bulunmaz yâ Resûlallah
O sâlik kim değildir reh-nümâ-yı şer’ine perver
Tarîk-i Hak’kı bin yıl gezse bulmaz yâ Resûlallah
Seni cân-ı azizinden ziyâde sevmeyen âşık
Hakikat âleminde âdem olmaz yâ Resûlallah
Dimağ-1 ehl-i nazma lezzet-i na’t-ı şerifinle
Olur bir neş’e hâsıl kim doyulmaz yâ Resûlallah
Lebîbâ derdimende rûz-i mahşerde meded senden
Günâhı afv olur aslâ sorulmaz yâ Resûlallah
Lebîba (XVIII. yüzyıl)
NA’T-I ŞERÎF-İ HAZRET-İ RESÛL-İ EKREM
SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM
Cemâlin matlab-ı cân ü cihandır yâ Resûlallah
Kapun dâr-ül-emân-ı ins ü. candır yâ Resûlallah
Teşehhüddedir engüşt-i şehâdet mu’cizâtma
Ki Mi’râcm müşâr-ı bilbenandır yâ Resûlallah
Zamân-ı devletinde intisâb-ı dergehin âsan
Ne müşkil şimdi kim âhirzamandır yâ Resûlallah
Meded dil-teşne kaldım Kerbelâ-yı vâdi-i gamda
Zülâl-i tîğ-ı aşkın ile kandır yâ Resûlallah
Temâm ihsân-ı rahmin ey Nebbiy-er-rahme vaktidir
Aman zîrâ zaman âhir zamandır yâ Resûlallah
.Kerem kıl müjde-i vaslmla lûtf et tesliyet-bahş ol
Gamınla Neş’et’in kârı yamandır yâ Resûlallah
Hoca Neş’et Efendi (Ölm. 1807)
NA’T-I ŞERÎF
Cemâlin gösterip güldür dil-i mahzunları şâd et
Keremkâra meded âşıkları bir gül ile yâd et
Harâb oldu gam-ı hicrinle sultânım meded senden
Visâlinle kerem kıl bendeni ma’mûr-i âbâd et
Semender-veş yeter yandı firakın nârına diller
Visalin gülşenine gel efendim anı âzâd et
Ne denlû rû-siyehsem yüz sürüp dergâhına geldim
Beni de bendelerden yâ Resûlallah ta’dâd et
Karar etme Saîdâ Gülşenî bülbüllerindensin
Demâdem na’t-ı pâk-i Mustafâda durma feryâd et
Saîdâ Efendi (Kâtib zade)
NA’T-I ŞERÎF-Î HAZRET-İ SADR-I RİSÂLET
Cenâb-ı matlab-ı cân ü cihandır yâ Resûlallah
Kapun dâr-ül-emân-ı ins ü candır yâ Resûlallah
Sen ol bâlâ-rev-i âli kazâ-yı lâmekânsm ki
Gubârm tâc-ı fahr-ı âsümândır yâ Resûlallah
Elim boştur garibim bî-nevâyım bâb-ı lûtfunda
Bana sermâye ancak el-amandır yâ Resûlallah
Şeb-i Esrâ’daki ikrâm-ı hâs-ül-hâs hakkiyçün
Meded kıl, İzzet’i camınla kandır yâ Resûlallah
Revâıı-ı pâkine her bir nefesde bin salât olsun
Cihanda tâ ki fermânm revadır yâ Resûlallah
Beylikçi İzzet Bey. ((İm. 1809)
TAHMÎS-İ NA’T-I ŞERÎF-İ RÛŞENÎ
Ey cenâb-ı şeh-i Kevneyn-i Res'ûl-i Kureşî
Ey meh-i bürc-i kerem evc-i saâdet güneşi
Câm-ı feyzin giderir dilde gumum-i ateşi
Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi
Kim ola sevmeye bu vech ile sen mâh-veşi
Kesb-i feyz etti kudûmun ile şâhâ dü cihân
Teşnegân olmuş iken cümlesi bî-tâb ü revân
Âb-ı lûtf ü keremin cümleyi etti reyyân
Parmağından akıtıp âb-ı revan-bahş-ı revân
Nice yüz bin kişiden ref’edübensin ateşi
Doldu çün sıyt-ı nübüvvet ile bu çerh-i kühen
Nûr-i şer’inle ziyâlandı bütün Hind ü Yemen
Cebhesâ oldu yolunda hacer ü serv ü semen
Türk ü Kürd- ü Acem ü Hint bilir bunu ki sen
Hâşimîsin Arebîsin Medenîsin Kureşî
Hak Teâlâ seni medh eyledi ins ü meleğe
Çıktı âvâze-i şân ü şerefin tâ feleğe
Ümmet-i rûy-i siyâha ne dahi hisse değe
Yerdeki da’veti fevt ola gidem deyu göğe
Beline bağladın ey nûr-i bilâ-sâye taşı
Mucizen nutka getirdi senin ey şeh haceri
Cebhe-sâ etti peyinde nice yüz bin şeceri
Verdi can kuşu sana aşk ile bu hoş haberi
Sensin ol puşt ü penâh ü melek ü ins ü peri
Enbiyânın güzel sevgilisi hûbu hoşu
Ne kadar fi’l-i hasen içre o kim kaasır ise
Ne kadar mürtekib-i kabh-i amel fâcir ise
Ne kadar bezm-i maâsîde o kim nâdir ise
Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ise
Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî
Bende-i bârigehin hep ümeme server olur
Merd-i Hak ol kişidir sırrına ki mazhar olur
Şâh-ı "şâhân olur elbet sana kim çâker olur
Üzülüp ırkı Ebû. Cehl gibi ebter olur
Sen Ebülkaasım ile her kim ederse güreşi
Seni müstağrak-ı nûr etti şehâ Rabb-ı Falak
Ayn- rahmet ile halk oldu vücûdun elhak
Bâis-i hilkat-i kevneyn cenâbın mutlak
Dîk-i hikmette pişirdi çü senin sevgini Hak
Cebrail olsa nola matbahımn haymekeşi
Bülbül olmuş dil-i îzzet şeb ü rûzan gülüne
Kemterin bendeliği lâyık edip bıi kuluna
Nâle-i feyzin ile terbiye kıl bülbülüne
Vedduha virdine Velleyl okurum sünbülüne
Rûşenî verdi budur Külli gadâtm ve aşiy
Beşlikçi İzzet Bey
NA’T-I ŞERİF
Vücûdun mazhar-ı nûr-i hüviyyet yâ Resûlallah
Zuhûrun kâşif-i esrarcı vahdet yâ Resûlallah s
Görenler zât-ı hakkı gördüler mir’ât-ı vechinde
Bu sırra eyledi âyet delâlet yâ Resûlallah
Dil-i vîrânımı aşkınla sûzân eyle sultanım
I Hakayıkta hemin sensin hakikat yâ Resûlallah
Avâlimde kamu eşyâ senin zâtınla kaimdir
Senin derdinle yanmaktır saadet yâ Resûlallah
Nigâhm ayn-i ihsandır gönül derdinle dermandır
Benim hâlim perişandır şefâat yâ Resûlallah
Zekâyî’nin iki âlemde maksudu heman sensin
Umar dergâh-ı lûtfundan inâyet yâ Resûlallah
Zekâyı [Mustafa] (Ölm.
1812)
NA’T-I ŞERÎF
Garîk-i bahr-i isyânım şefâat yâ Resûlallah
Esîr-i nefs-i nâdânım şefâat yâ Resûlallah
Reh-i gurbette nâçârım gam-ı hicrinle bîzârım
Aceb derde giriftârım şefâat yâ Resûlallah
Benim cürm-i firâvanım harâb etti dil ü câmm
İnâyet eyle sultânım şefâat yâ Resûlallah
Zekâyî hicr ile mahzun anı vaslmla kıl memnûn
l Yolunda can feda olsun şefâat yâ Resûlallah
Zekâyî
Mİ’RÂCİYYE-İ HAZRET-İ FAHR-İ KÂİNÂT
Sad hamd o kadîm-i kârsâze
Ol Sani’-i âsüman tırâze
Sad şükr ü sitâyiş ol Hudâye
Kim âdemi kıldı arş-pâye
Etti yed-i sun’-i sâzkâri
Berpâ bu revâk-ı zergingâri
İnşânı kılıp melekten ekrem
Mescûd-i melâik oldu âdem
Oldu keremiyle nev*-i inşân
Mergûbterîn-i cins-i hayvan
Kıldı ana verip akl ü idrâk
Ber dâşte-i firâz-ı eflâk
Ol hatm-i risâletin husûsâ
Menzilgehin etti arş-ı âlâ
Ol server-i hayl-i enbiyâyı
Ol mefhar-i cem’-i asfiyâyı
Hem eşref-i mebdeât kıldı
Hem ekrem-i kâinât kıldı
Hurşîd-i cihanfürûz-i sermed
Ser-defter-i enbiyâ Muhammed
Olsan o Şeh-i kerem-şiâre
Hem-suhbuna âl-i pür vekare
Bî had salavât ü sad tahiyyat
Mâ esrâet-es-saba ve hebbet
Münâcât
Yâ Rab kereminle destgîr ol
Ben zâre muin olub zâhîr ol
Dünyâda ve âhirette yâ Rab
Kıl ben kuluna rızânı matlab
Ben yoksulu ey kerîm-i mutlak
Her hâlde hayra kıl muvaffak
Ben şîfte-hâle re’fet eyle
Afv et günehim inâyet eyle
Na’tinde o fahr-i enbiyânın
Ol server-i cem’-i asfiyânm
Ver tab’ıma feyz-i nutk-i câvîd
Dâim tarafından eyle te’yîd
Yâ Rab kalemim güher-feşan kıl
Na’t-ı nebevide ter-zeban kıl
Kıl tab’ımı ey kerîm-i dânâ
İcaz tırâz-ı vasf-ı esrâ
Bu nazmı kıl ey kerîm-i zişân
Dârû-yi devâ-yi afv ü gufran
Lûtf eyle kusurum eyle mağfur
Kıl sa’yimî hazretinde meşkûr
Hassân’a kılıp bu zân peyrev
Ver nutkuma sûz-i nazm-ı Husrev
Reîsül Küttâb Arif (1741 — 1&13)
NA’T-I ŞERÎF
Cemâlin mushaf-ı âyât-ı rahmet yâ Resûlallah
Ilatm tefsîr-i remz-i sırr-ı vahdet yâ Resûlallah
İki nerkislerin mâzağ-ı nûr ile münevverdir
O kaşlar kab-ı kavseyne işâret yâ Resûlallah
Lebin kıymet-fezâ-yı lâ’l-i siyrâb-ı melâhattir
Dehânın derc-i yâkuut-i beşâret yâ Resûlallah
Kadin bir nûrdan serv-i çemenzâr-ı saâdettir
Serâpâ cism-i pâkin izz ü devlet yâ Resûlallah
Kapında bir gedâdır Ârif-i nâçiz rahm eyle
Eder deryûze-i nakd-i şefâat yâ Resûlallah
Reîsül Küttâb Ârif
NA’T-I RESÛL-İ EKREM
SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM
Açıldı bir dem-i subh-i şerefde dîde-i cân
Misâl-i revzene-i kasr-ı bûstân-ı cenân
Ne subh-i bahr-i sefîd-i muhît-i arz ü hevâ
Nesîm-i feyz-i tecellâ olur o yemde vezân
Bakılsa safvet-i mir’ât-i mevcine görünür
Tamâm aksi ile arş-ı a’zam-ı Rahmân
Olur leâli-i maksûda dest-res herkes
Denilse şâdına şâyeste kulzüm-i İrfan
Zelıı zamân-ı saâdet ki nûr-i feyzi ile
Riyâz-i hulde muâdil olur fezâ-yı cihân
Fürûğ-i pertevi âfak u enfüse sâri
Olur o demde cilâsâz dîde-i im’ân
Nice dem ol ki onun rişte-i beyâzma kim
Ederse sıdk ile pek âşıkaane bend-i miyân
Bu hâl-i feyz ile dil fâiz-i meserret iken
Göründü çeşm-i dile çirk-i cürm-i bî-pâyân
Ne cürm-i tire ki taksim olunsa âfaka
Olurdu pertev-i hurşîde hasret ehl-i cihân
Konulsa hisse-i âh-ı derûn-i ehl-i hukuk
Şikest olur sanırım hayl-i keffe-i mîzân
Hayâle düşmek ile mâcerâ-yı isyanım
Sirişk-i dîde o dem etti cûy-veş cereyan
Şarâb-ı hayret ile Özge mest olup kaldım
Edince devr peyâpey piyâle-i hırmân
Der ân sahîfe-i hâtırda mürtesem gördüm
Bir iki beyt-i güzin tesliyet-dih-i dil ü cân
Der-i maânisi ol nâşinîde ebyâtm
Bu resme rişte-i satr-ı beyânda olmuş ayân
Kebâir ehli müyesser değil midir sersem
Nedir bu vâdi-i hayret nedir bu girye-künân
Seni halâs edemez gaafilâne âmâlin
Zamime kılmış iken hem riyâ-i nâ-şâyân
Çeker cerîde-i isyân-i ümmete bî-şek
Hat-ı huceste-i afvı peyember-i zişân
Cenâb-ı Ahmed-i Muhtar Muhammed ü Mahmûd
Habîb-i Hazret-i Rabb-i Kerîm-i zül-ihsân
Şefi’-i rûz-i cezâ sâye-güster-i dü serâ
Gubâr-ı hâk-i deri efser-i güzîn-i şehân
Şeh-i yegâne-i âlem hıdîv-i. heft-evrenk
Müdîr-i kevn ü mekân mültecâ-yı ins ile cân
Emîn-i pâk-i Hudâ mazhar-ı hitâb-ı Kerîm
Şefî-i yevm-i nedem hâmi-i günahkâran
Kemine bende-i fermanberi mülûk-i izâm
Nigîn-i hükmüne tâbi’ cemî-i âlemiyân
Firâz-ı künküre-i arş ile olur hem-ser
Gubâr-ı pâyin eden tûtiyâ-yı dîde-i cân
Harîm-İ dergeh-i iclâli arş-ı a’zamdır
Matâf-ı zümre-i kerr ü beyandır ol her ân
Dağılmış âleme kenz-i şeriatı o şehin
Zehî gmâ-yı saâdet bu ümmete iymân
Hümâ-yı kadrine bâm-ı behişt olur lâne
Fezâ-yı menzileti bir görülmemiş meydân
O şehriyâr-ı risâlet ki fark-ı devletinin
Otâğ-ı muhteşemidir kübâb-ı sakf-ı cenân
Mesâha etme ne mümkin mühendisti efkâr
Hudûd-i hıtta-i mülkü nihâyet-i imkân
Berât-ı hâs-ı nübüvvet yedinde hatm oldu
Bu hâle hâtem-i îcâz edâsı oldu nişân
Edince nûr-i kudûmu cihânı rûşensâz
Söyündü şûle-i nâr-ı nıecûsiyân-ı derân
Kemâl-i satvet-i teşrifi ile kesr oldu
Yıkıldı yaptığı kisrânın ol bülend eyvan
Zamîme oldu hudûd-ı şerîâta ilhak
Hicaz ü Rûm ü Habeşle memâlik-i îrân
Cebîn-i mâhı dü-nîm eyledi zehî kudret
İşâretiyle olur mu’cize cihâna iyân
Şeh-i ferişte sipâha emîr-i kevneynâ
Eyâ vücûd-i şerifi medâr-ı kevn ü mekân
Bilir şerâfet~i mi’râcını havas ü avâm
Ne an ki ede beyan hâme-i şikeste zeban
O kurb-i hâs-ı ülânın o kaab-ı kavseynin
Fezâ-yı vasfı değil anladıkları meydan
Garaz zerîa-i deryûzedir efendimden
İnâyetinle bu sâil kuluna kıl ihsân
Cenâb-ı Kâ’b ile Hassan medîhe-hânm olup
Ne güne onların oldu semâya kâ’bı resân
Kulun o kullarının bir kemine bendesiyim
Kapında sâilin ammâ gedâ-yı şâh-akran
Suâli reddede mi merhametli sultanım
Kebâir ehline nakd-i şefâatin şâyân
O dem ki deşt-i hevilnâk mahşer içre kopa
Gırîv-i dehşet-i âh ü figan-ı pir ü cevân
O dem ki kıymet-i seng ü güher müsâvi. olup
Bilinmez ola gürûh-i sipehle âl-i keyân
O dem ki tâb-ı hicâb-ı zünûb ile Arasat
Görüne dîde-i nâsa nümûne-i nîrân
-Himâye eyle bu deryûzeger günahkârı
O gün de sâye-i çetr-i şefâatinde âmân
Biter mi sûz-i güdâzm uzatma gel Sâmi
Eder mi gayriye muhtâc ibâdını sultan
Nitekim ede naât-ı şerif ile âğaz
Kemâl-i şerm ü hicâb ile şâirân-ı zamân
Salât-ı bî-had-i ekmel selâm-ı bî-gaaye
Nisâr ravza-i pâki olan be-sıdk-ı lisân
Sâmi Ebûbekir Paşa (Ölm. 1814)
NA’T
Zât-ı pâkin eylemiş Rabbül’-alâ
Kaafile sâlâr-ı hayl-i enbiyâ
Hep tufeylindir gürûh-i evliyâ
Yâ Resûlallah müştâkım sana
Yandım aşkınla terahhum kıl bana
Ey gürûh-i enbiyânın serveri
Vey Hudânm sevgili peygamberi
Câm-ı aşkın içtiğim gündenberi
Yâ Resûlallah müştâkım sana
Yandım, aşkınla terahhum kıl bana
Bülbül-i gülzâr-ı bâğ-ı hasretim
Müptelâ-yı aşk esîr-i firkatim
Nişleyim gavvâs-ı bahr-i hayretim
Yâ Resûlallah müştâkım sana
Yandım aşkınla terahhum kıl bana
Seyyidülkevneyn olan şah aşkına
Şâm-ı esrâda doğan mâh aşkına
Arz-ı dîdâr eyle Allah aşkına
Yâ Resûlallah müştâkım sana
Yandım aşkınla terahhum kıl bana
Yok benim gibi günahkâr ümmetin
Kimler içindir efendim şefkatin
Görmek istersem nola meh tal’atin
Yâ Resûlallah müştakım sana
Yandım aşkınla terahhum kıl bana
Vâsıfa bes ey Resûl-i Kibriya
Diyeler meddâh-ı Şâh-ı Enbiyâ
Can ü başım yoluna kıldım feda
Yâ Resûlallah müştâkım sana
Yandım aşkınla terahhum kıl bana
Vâsıf-ı Enderunu (Ölm, 1824)
NA’T
Cenâbmdır şeh-i pâkîze-meşreb yâ Resûlallah
Cemâlindir meh-i tâbende-kevkeb yâ Resûlallah
Safâ-yı taTat-i rûyinle âlem gark-ı nûr oldu
Misâl-i mâh-ı enver doğduğun şeb yâ Resûlallah
O ebr-i rahmet-i rahman ü mahbûb-i Hudâsın ki
Yüzün suyuna halk oldu cihan hep yâ Resûlallah
Felekde pâdişâh olsam da etmem i’tibâr, ancak
Kapında kulluğumdur bana matlab yâ Resûlallah
Eğerçi vardır âlemde hezâran rû siyâh amma
Benim gibi yok isyandan mürekkeb yâ Resûlallah
Ümîd-i ma’rifetle dergeh-i isyanına geldim
Günâhım yüklenip mânend-i merkeb yâ Resûlallah
Edepsizdir deyu etme nigâh-ı lûtfdan mahrûm
Beni feyzinle kıl merd-i müeddep yâ Resûlallah
Niyâzı Vâsıf’m senden budur ki feyz-i lûtfunla
Demâdem ola zikr ü fikri sen hep yâ Resûlallah
Vâsıf-ı Enderûnî
NA’T
Beni reddetme bâb-ı devletinden
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Uzak tutma beni de ümmetinden
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Gel ey ziybâ-nihâl-i bâğ-ı hazret
Kıyâmette bana eyle inâyet
Şenindir mücrime ol gün şefâat
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Cenâbmdan eğer olmazsa şefkat
Hulâsa bende yoktur kaabiliyyet
Umûrum hep sana kıldım emânet
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Eğerçi cümleden çoktur günâhım
Veliykin gam yemem hiç pâdişâhım
Ki sensin evvel ü âhir penâhım
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Meded aşkında bî-sabr ü şekîbim
Cemâlin gülşeninde andelîbim
Kulunda ümmetinden bir garibim
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Aman ey rûh-i âlem can şenindir
Dil-i bîmârma derman şenindir
Ne emreyler isen ferman şenindir
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Kulun Vâsıf bir özge müptelâdır
Demâdem çehre-sây-i hâk-i pâdır
Şefîimsin ümidim hep sanadır
Dahîlek yâ Resûlallah dahîlek
Vâsıf-J Enderûnî
NA’T-I ŞERÎF
Vücûdun âlemine oldu rahmet yâ Resûlallah
Husûsâ ins ü cinne mahz-ı ni’met yâ Resûlallah
Kapında bende olmak halka sultan olmadan yeğdir
Senin kulluğun1 oldu ayn-i devlet yâ
Resûlallah
Var ise cennet-i a’lâda âşık iftirâkınla
Bilir dûzah değildir ona cennet yâ Resûlallah
Ne etsin cenneti âşık değişti habbeye Âdem
Ne kadri var ki olsun cana minnet yâ Resûlallah
Heman ancak Muradı âşıkanm vech-i pâkindir
Bulur kand-i lebinden cân lezzet yâ Resûlallah
Murad Molla (Ölm. 1829)
NA’T-I ŞERÎF
Şenindir cümleten mülk-i hidâyet yâ Resûlallah
Beni râh-ı Hudâya kıl delâlet yâ Resûlallah
Hudânın arş-ı a’lâsı türâb-ı na’l-i pâymdır
Şeb-i esrâda kesb etti şerâfet yâ Resûlallah
O şeb kim Mescid-i Aksâ’ya ervâh-ı rüsül geldi
Hudâ emreyledi ettin imamet yâ Resûlallah
Benim cürmüm nihâyet tutmaz inkâra mecâlim yok
Senin de lûtfuna yok hadd ü gaayet yâ Resûlallah
Beni Leylî-i dünyâ aldayıp Mecnun-sıfat oldum
Cünûnumdan kerem kıl ver ifâkat yâ Resûlallah
Beni reddetmeyip dergâh-ı vâlâda kabul eyle
Kapında istiyor gönlüm ikaamet yâ Resûlallah
Murâd-ı derd-mendin cümleten ahvâli ma’lûmun
Onu takrir ü tahrîre ne hâcet yâ Resûlallah
Murad Molla
NA’T-I ŞERÎF
Kapında bir gedâ-yı hâkisârım yâ Resûlallah
Garibim, bîkesim hayran ü zârım yâ Resûlallah
Tenezzül eyleyip hasretle nüzhetgâh-ı ma’nâdan
Gelip bu âlem-i sûrette hânın yâ Resûlallah.
Şehâ hübbülvatan emriyle sensin eyleyen ferman
Vatandan ayrı düştüm bîkararım yâ Resûlallah
Unuttum aslımı nefs ü hevâya olmuşum tâbi’
Esîr-i gurbetim terk-i diyarım yâ Resûlallah
Gönül beyt-i İlâhî olduğun fehm etmişim amma
Hayâl~i ma’siyetle dilfigânm yâ Resûlallah
Şefî’ilmüznibîn hem rahmetellilâlemînsin sen
Sana Müştak-veş ümmîdvârım yâ Resûlallah
Şeyh Müştak (Ölm. 1830)
HAZRET-İ MUHAMMED salla'llâhü aleyhi ve sellem
Sevinç sevinç berrak,
Ve yıldız yıldız parlak,
Bir dağ pınarı,
Üstünde beyaz bulutların,
Ve kuytusunda bir yeşil yamacın,
Aziz ruhlar sallamış beşiğini!
Vedâ edip çocuk tâzeliğiyle bulutlara,
Raks eder gibi iner mermer kayalara,
Haykırır sevincini semâlara.
Dağ geçitlerinde,
önüne katar renk renk çakılları,
Ve bağrına basar kardeş pınarları.
Çiçeklenir ayak bastığı yerler,
Ve nefesiyle yeşerir çimenler,
Yoldaşı olur şimdi ırmaklar,
Ovaları doldurur gümüş ışıklar.
Bir ses yükselir pınarlardan :
«Kardeş; ayırma bizi koynundan
Kollarını açmış bekliyor Yaratan
Yoksa bizi çölün kumları yutacak.
Güneş, kanımızı kurutacak,
Kardeş.
Dağın. ırmaklarını,
Ovanın ırmaklarını,
Hepimizi alıp koynuna,
Eriştir bizi. Yüce Tanrına!»
«Peki» der, Dağ pınarı,
Kendinde toplar bütün pınarları,
Ve haşmetle kabarır göğsü ve kolları,
Ülkeler açılır uğradığı yerlerde,
Yeni şehirler doğar enginlerde,
Kulelerin alev zirvelerini,
Ve haşmetli mermer saraylarını,
Bırakıp arkasında,
Yürür mukadder yolunu.
Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak,
Evlatlarını, Tanrısına ulaştırarak
Karışır İlâhî ummana coşarak.
Johann Wolfgang von Goethe (1749 — 1832)
Çeviren : Prof. Sadi Irmak
NA’T-I ŞERİF
Cemâlin lem’a-i subh-i «talak» dır yâ Resûlallah
Ziyâ-sâz-ı meh-i leyl-i «gasak»dir yâ Resûlallah
Habîbâ hubb-i zâtın bâis-i îcâd-ı âlemdir
Vücudun mübtedâ-yı «ma halak» dır yâ Resûlallah
Ulûm-i zâtına nispet fünûn-i nüsha-i eşyâ
Kitâb-ı ma’rifetten bir varaktır yâ Resûlallah
Serâser ma’siyetle defterim nakş-ı süver oldu
Hat-ı butlan çekilse müstahaktır yâ Resûlallah
Ne mümkün na’t-ı pâkin kaabil-i ta’rîf-i tâm olsun
Senin vassâfm ancak zât-ı Hak’tır yâ Resûlallah
Bulundur Âli-i bîçâre muhtac-ı inâyettir
Şefâat eyle ihsâna ehakdır yâ Resûlallah
Âlî [Şeyh, Atâ zâde] (1784 — 1833)
MEDH-EL-NEBÎ
Meded kıl tövbe ettim her günâha yâ Resûlallah
înâyet eyle abd-i rû-siyâha yâ Resûlallah
Bu gün üryân-ı aşk ü bende-i Âl-i âbâ oldum
Ki bakmam hırka vü tâc ü külâha yâ Resûlallah
Gedâyân-ı der-i şevketmedâr-ı dâr-ı irfanın
Ayâğın öptürürler pâdişâha yâ Resûlallah
Tesellî-i cemâl ü nûr~ı aşkın var iken dilde
Nazar kılmam felekte mihr ü mâha yâ Resûlallah
Nigâh-ı iltifâtmla nazar kıl mazhar-ı lûtf et
Gönül âyînesin sırr-ı îlâha yâ Resûlallah
Eriştir menzil-i maksûda Aynî rûz-i şeb düşmüş
Tarîk-i mevlevîde âh ü vâha yâ Resûlallah
Aynî [Antepli] (1756 — 1838)
NA’T-I ŞERÎF
Nigâh-ı iltifâtm câna candır yâ Resûlallah
Gam-ı aşkın hayât-ı câvidandır yâ Resûlallah
Niçin dembeste olsun bülbülân-ı ravza-i na’tm
Cemâlinle cihan reşk-i cinandır yâ Resûlallah
Sezâ eflâke kat kat nâz ederse nazenin cismin
Bu hâk-i anberin içre nihândır yâ Resûlallah
Sen ol sultân-ı evrenğ-i nübüvvetsin ki sâyende
Felek encüm mücevher sâyebandır yâ Resûlallah
Münevver tâ-be-mahşer dîn ü şer’in âfitâb-âsâ
Mücevher tâb-ı şemşîrin revandır yâ Resûlallah
Nigâh-ı merhamet kıl ümmetindir îffet-i mücrim
Garîb ü derd-mend ü bî-kesandır yâ Resûlallah
İffet [Bursalı, Muhammed Emin]
(Ölm. 1842)
NA’T-I ŞERÎF
Şerîf-i mesned-i her dü serasın yâ Resûlallah
Şefi’-i akdem-i rûz-i cezâsm yâ Resûlallah
Sarây-ı Ümmühânîde dedi Cibrîl-i vahy-âver
Buyur izzetle mihmân-ı Hudâ’sm yâ Resûlallah
Küşâde dergeh-i rahmet ziyâfethânc-i vahdet
Bu şeb mihmân-ı hass-ı Kibriyâsm yâ Resûlallah
Olur idrâk-i zâtında sürûş-i ma’rifet sûzân
Ki Cibrîl-i tasavvurdan alâsm yâ Resûlallah
Efendim dergehinden İffet-i miskini reddetme
Husûsâ ehl-i nazma pür atâsm yâ Resûlallah
İffet Efendi
NA’T-I ŞERÎF
Cemâlin mihr-i tâbân-ı hidâyet yâ Resûlallah
Kelâmın gevher-i nâyâb-ı vahdet yâ Resûlallah
Beyâban-ı mihende ümmetin bî-sâye kalmıştır
înâyet kıl inâyet kıl inâyet yâ Resûlallah
Rehâyâb ettin âfâkı şeb-i târ-ı dalâletten
Zuhûrun âlemine nûr-i rahmet yâ Resûlallah
Sen ol sultân-ı ıklîm-i risâletsin ki tîginle
Kureyş’i eyledin Hak dîne da’vet yâ Resûlallah
Kulundur derd-mendindir^sezâvâr-ı terahhümdür
Garîb ü bîkes ü bîçâre İffet yâ Resûlallah
İffet Efendi
NA’T-I ŞERİF
Eder tûtî-i can evsâfın ezber yâ Resûlallah
Lebim zikrinle gül-kand-i mükerrer yâ Resûlallah
Şeb-i hicri tecellî-i kamer-tâb-ı cemâlinle
Münevver kıl münevver kıl münevver yâ Resûlallah
Riyâz-ı ravzanı görmek o anber hâke yüz sürmek
Müyesser kıl müyesser kıl müyesser yâ Resûlallah
Dil-i âgâh-i uşşâk-ı nesîminle sehergâhî
Muanber kıl muanber kıl muanber yâ Resûlallah
Sadef-vâri dilimde gevher-i. şehvâr-ı ihlâsı
Mukarrer kıl mukarrer kıl mukarrer yâ Resûlallah
Bu benden îffet’i nefs-i tebeh-kâre inâyetle
Muzaffer kıl muzaffer kıl muzaffer yâ Resûlallah
İffet Efendi
NA’T-I ŞERÎF
Ağlasın ol dîde ki aşkınla giryân olmaya
Yansın ol dil ki gam-ı hicrinle sûzân olmaya
Görmesin şîrâze-i cem’iyyet-i hâtır nedir
Nâm-ı pâkin yâd edip bî-sabr ü sâmân olmaya
Gonca-i âmâli her giz bulmasın neşvünema
Kim bu bağ-ı dehre teşrifinle handan olmaya
Anlamaz erbâb-ı aşkın zevk-i rûhâniyyetin
Kim harâbât-ı muhabbet içre mihmân olmaya
Yâ Resûlallah fedadır can ü başı cümleten
Dest-i îffet’de meğer nakdîne-i cân olmaya
Muntazırdır pertev-i' mihr-i cemâle bir nefes .
Bilmez ol âyine-i sırrında irfân olmaya
İffet Efendi
NA’T-I ŞERÎF
Âyet-i müştak-1 rahmettir cemâl-i Mustafâ
Mahz-ı nûr-i zât-ı izzettir cemâl-i Mustafâ '
Kıldı envâr-ı cebininden tecellî zât-ı Hak
Âleme mir’ât-ı vahdettir cemâl-i Mustafâ
Rahmet-i Rahmâm bilmez münkirân-ı tîre-dil
Gün gibi âyât-ı kudrettir cemâl-i Mustafâ
Eyledi kaddin misâl-i sâyeden vâreste Hak
Vahdete isbât-ı hüccettir cemâl-i Mustafâ
îffetâ tâb-âver olmaz bakmağa rûh-ül-emîn
Mahz-ı nûr-i zât-ı izzettir cemâl-i Mustafâ
İffet Efendi
NA’T-I ŞERİF
Eflâki tezyin eyledi teşrif için Sübhan sana
Envâ’-ı ta’zîiTi eyleyip indi yere Kur’ân sana
Tamuda kalsın tâ ebed arz etmeyen îman sana
Vermez mi Sübhânellezî Esrâ ulüvv-i şan sana
Ey zîver-i âhir-zaman tâc-ı ser-i peygamberan
Bin mâh-ı Ken’an bendedir ey şâh-ı hüsn ü an sana
Peyveste eltâf-ı Hudâ hâk-i riyâz-ı ravzana
Olsun salât dâimâ her sâat ü her an sana
Dergâhına arz eyledim ümmîd-i ihsân eyleyip
Bir arz-ı hâl-i çâkerî ey rahmet-i Rahman sana
Eylerdi bî-mahv-ı eser ey âteş-i nîran eğer
Mihman olaydı bir nefes bu hasret ü hicran sana
Olsun nisâr-ı makdemin Hızr u hayât-ı sermedi
Hüsrânda kalsın etmeyen cân ü teni kurban sana
İffet olurdu cümleten dünya ve mâfîha senin
Ger bir nigâh-ı merhamet eylerse ol sultan sana
İffet Efendi
NA’T-I CENÂB-I HAZRET-İ MEFHAR-EL-ENÂM
ALEYH-ES-SALÂT-Î VESSELÂM
Eyâ Şâh-ı Risâlet nûr-bahş-ı Künfekânsm sen
Serîr-ârâ-yı ba’set pâdişâh-ı ins ü cansın sen
Vücûdun müntehabdır nüsha-i i’câzdan evvel
Hoşâ dibâce-bend-i safha-i âhir zamansın sen
İmâm-ı evliyasın muktedâ-yı enbiyâsın hem
Ezelden bâdi-i inşâdi-i kevn ü mekânsın sen
Kalır derkinde âciz zâtını fikr-i dakik elbet
Medâr-ı gerdiş-i nüh âsiyâ-yı âsümansm sen
Küşâd ettin cenâh-ı ârzu-yi şevk-i rüyetle
Hevâ-yı nezd-i Hak’da bir hümâ-yı lâmekânsm sen
Şefâat yâ Resûlallah şefâat Mâhir-i zâra
Sükûnet-bahş-ı âh-ı bî-kesan-ı âşıkansın sen
Numan Mahir Bey (Ölnr 1845)
KOŞMA (Na’f-ı Şerif)
Ervâh-ı ezelde evvelki safda
Elest hitabında ben «Belâ!» dedim
Koyma beni anâsırda hilâfda
Canım cemâline müptelâ dedim
Ruhlar aşk meyinden oldu mestâne
Kimi küfre vardı kimi îmâna
Saf be saf olarak durduk divâna
Münkirler «Lâ!» dedi, ben «İllâ!» dedim
Ne çâre «Kün!» emri vukua geldi
Eşya ve mahlûkât hep zahir oldu
Her ervâh kendini bir yolda buldu
îmân ve ikrârı ben sana dedim
Dertli her hikmetten irşâd olmadı
Sensiz mahşer yeri küşâd olmadı
Çok nebiye vardım imdâd olmadı
Şefâat kânısın Mustafâ dedim
Dertli (1772 — 1845)
NA’T-I NEBİ
Alîl-i derd-i isyâna devâsm yâ Resûlallah
Bize sûy-i cinâne rehnümâsm yâ Resûlallah
Sana âşık olanlar secde eyler hâk-i pâyında
Cemî’-i ümmete kıblenümasın yâ Resûlallah
Yarat ılmazdan evvel pâdişâhım hep bu âlemler
Cenâb-ı Hak ile sen âşinâsın yâ Resûlallah
Cihanda fâşık, ü f âcir kerem senden ümîd eyler
Şefâat kıl Habîb-i Kibriyâsın yâ Resûlallah
Ne yüzle varacak Leylâ huzûra rûz-i mahşerde
Ona rahm eyle şâh-ı enbiyâsın yâ Resûlallah
Leylâ Hanım (Ölm. 1847)
NA’T-I ŞERİF
Rûz-i mahşerde beni yâd eyle Allah aşkına
Afv-i isyanımla dilşâd eyle Allah aşkına
Âteş-i düzahdan âzâd eyle Allah aşkına
Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına
Senden olmazsa inâyet ger işim fersûdedir
Bilirim her kime etsem ilticâ beyhûdedir
Dâmenim çirkâb-ı ma’siyyet ile âlûdedir
Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına
Geldiğim gündenberi bu dehre isyân eylerim
Yok sevâbım zerrece cürm-i firâvan eylerim
Destgîr olmazsan ol gün böyle efgan eylerim
Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına
Erdi Sermed kulunun gayri günâhı gaayete
El’aman düştü efendim âsitân-ı şefkate
Vardığım an yüz karasıyla huzûr-i izzete
Yâ Muhammed bana imdâd eyle Allah aşkına
Sermed (Ölm. 1848)
NA’T-I ŞERÎF
Cemâlin oldu uşşâka nümâyân yâ Resûlallah
Görür Rahmanı ol âyînede can yâ Resûlallah
Taalluk eyleyelden âşık-ı şûrîde giysûna
Ser ü sâmânı olmuştur perişan yâ Resûlallah
Lebin câm-ı elesttir sohbetin rûh-i revân ancak
Hayât-1 câvidana meclisin kân yâ Resûlallah
Selâmından gelir kalb-i selime şûle-i revnak
Salâtınla bulur âlem senin şân yâ Resûlallah
Senin vasf-ı şerifinle ben oldum mest-i lâ ya’kîl
Dil-i şeydâ ezelden böyle hayran yâ Resûlallah
Visalin kevserinden eyle ihsan yoksa müşkildir
Dil-i bîçâremiz hicrinle atşân yâ Resûlallah
Cemâlin âfitâbmdan nikaab-ı kudsiyi kaldır
Gönüller hasret-i vechinle sûzân yâ Resûlallah
Beni bu nefs-i emmâre eder bezminden ancak dûr
Ki yoktur bâbmızda men’e derbân yâ Resûlallah
Huzûruna varıp bir kimse etse arz ahvâlin
Sürür ile olur elbette gerdân yâ Resûlallah
Şefâat Ârif-i biçâreye rencûr-i isyandır
Kerem kıl ol garibi etme nâlân yâ Resûlallah
Kethüda zâde Ârİf (1771 — 1848)
NA’T
Gözümden eşk-i gülgûn oldu câri yâ Resûlallah
Hezâr-ı aşkının geldi bahân yâ Resûlallah
Be-hakkı Kâ’be tevfîk-i İlâhî rehber oldukta
Tarîkinde verirdim cümle vârı yâ Resûlallah
Nihânî sûz-i aşkın cevher-efrûz-i dil. oldukça
Tahayyül • eyledim hâl-i çenârı yâ Resûlallah
Olup pervâne-meşreb aşk ile şeb-tâ-seher Hikmet
Çerâğ-ı dâğ-ı dildir gamküşârı yâ Resûlallah
Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey
(1786 — 1859)
N A’T
Ser-i kûyinde kemter hâk-i râhım yâ Resûlallah
Neşîb~i âsitânmdır penâhım yâ. Resûlallah
Ziyâ-yı mihr-i sûz-i aşkın etsin gün gibi rûşen
Karanlık gecede kalb-i siyâhım yâ Resûlallah
Şu rütbe hâb-ı gaflet çeşm-i câna perde-pûş oldu
Sabâh-ı haşre kaldı intisâbım yâ Resûlallah
Müşâr-i bilbenandır mu’cizâtm âfitâb-âsâ
Dü şakk-ı sûret-i mehdir güvâhım yâ Resûlallah
Misâl-i Nehr-i Âsi cûşiş eyler dembedem eşkim
Garîk-i ka’r-ı deryâ-yı günâhım yâ Resûlallah
Türâb-ı kabr-i pâkin arş-ı a’zamdan muazzamdır
Be-hakk-ı Kâ’be yoktur iştibâhım yâ Resûlallah
Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey
NA’T-I R E S Û L
O şâhinşâh-ı âzamsm ki ancak yâ Resûlallah
Seni zâtına mahbûb eyledi Hak yâ Resûlallah
Bilir ins ü peri yok iştibâhı kimsenin bunda
Cihâna gelmedi mislin muhakkak yâ Resûlallah
Nebi ve evliyâ pir ü cevân bây ü gedâ yekser
Ata ve cûduna muhtaç mutlak yâ Resûlallah
Gubaar-ı ravzan eyler ârzû her dem dil ü canım
Murâdımdır o lûtfa mazhar olmak, yâ Resûlallah
Günahkâra inâyet âdetindir lûtf ü şefkat kıl
Beni ol devlete şayan ü elyak yâ Resûlallah
Şeref derler bir ednâ ümmetin var el-aman ferdâ
Şefâat-hâhtır eyle muvaffak yâ Resûlallah
Şeref Hanım (1809 — 18611
NA’T-I DÎGER
Meded ey mazhar-ı eltâf-ı Hazret
' Meded ey mukbil ü mahbûb-i izzet
Eder senden atâ ümmîd ümmet
Kutübler evliyâlar derler elbet
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
O sultân-ı risâletsin ki aslâ
Kimesne olmadı zâtınla hempâ
Eder ednâ nigâhm rûz-i ferda
Nice îsâ’ları bir demde ihyâ
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Olur ise eğer bu abd-i makhûr
Maazallah livâ-i hamdden dûr
Gelir mi yâdına cennet ile hûr
Kefen ber-dûş ah eylerse ma’zûr
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Dem-i haşr olmaz isen çâre-hâhım
Huzûr-i Hakda yoktur iştibâhım
Ben inkâr eylesem cürm ü günâhım
Kirâmen kâtibin olur güvahım
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Günâhımdan eğerçi şermisârım
Fakat yok etmemekde ihtiyârım
Yüzüm yoktur desin seng-i mezarım
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Ümidim yine bir vech ile kesmem
Olur gönlüm bu tesliyyetle
hürrem
Sana ümmet olam evlâd olam hem
Muazzeb ede lâyık mı cehennem
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Garibim bikesim yoktur zahirim
Eğer olmazsa lütfün destigîrim
Şeref-veş bir avuç hâk-i hakirim
Ayaklar altına.düşmüş fakirim
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Şeref Hanım
NA’T-I DÎGER
Günahdan gayri yok bir özge kârım yâ Resûlallah
Geçer gafletle her leyi ü nehârım yâ Resûlallah
Serâpâ dolmada defterler a’mâl-i kabîhimle
Kirâmen kâtibinden şermisârım yâ Resûlallah
Nice pervâz edem uçmağa ferda kalmışım âciz
Kemend-i nefs ü şeytâna şikârım yâ Resûlallah
Eşiğin görmeğe bin câmm olsa eylerim kurban
O rütbe hadden aştı intizârım yâ Resûlallah
Ölür isem gubar-ı ravzana yüz sürmeden tâ haşr
Düğünsün taş ile seng-i mezârım yâ Resûlallah
Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref ifâ
Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Resûlallah
Şeref Hanım
DÎGER NA’T-I RESÛL
Eğer olmaz ise lütfün penâhım yâ Resûlallah
N’olur rûz-i cezâ hâl-i tebâhım yâ Resûlallah
Eder ta’dâd-ı cürm ettikçe tâk-ı çerhi hâkister
Şerâr-ı dûd-ı âh-ı subh-gâhım yâ Resûlallah
Nigâh-ı şefkatin imdâd ederse nâr-ı dûzahdan
Emin olmaklığa yok iştibâhım yâ Resûlallah
Benim cürmümden elbet bin kat efzundur senin rahmin
Ne gam bî-hadd ise zenb ü günâhım yâ Resûlallah
Beyâz etmezse vechim pertev-i hurşid-i ihsânın
Ne yüzle arz edem rûy-i siyahım yâ Resûlallah
Şeref nesl-i şerifinden kemine ümmetindendir
Aceb mi iftihâr etse kiyâhım yâ Resûlallah
Şeref Hanım
DÎGER NA’T-I RESÛL
Ben günekâre yâ Resûlallah
Sendedir çâre yâ Resûlallah
Merhamet demleridir eyle nazar
Çeşm-i hunbâre yâ Resûlallah
Merhem-i lütfün eylerim ümmîd
Sîne pür yâre yâ Resûlallah
Cümle mahlûk kadr-i vâlânı
Geldi ikrâre yâ Resûlallah
Reng ü bûyunla verdi Hak revnak
Sahn-ı gülzâre yâ Resûlallah
Arz-ı hal eyleyim ne yüzle acep
Sen keremkâre yâ Resûlallah
Uydu şeytâna neyleyim bilmem
Nefs-i gaddâre yâ Resûlallah
Hemçü Mansûr cürm ile şâyân
Çekseler dâre yâ Resûlallah
Görse hâl-i tebâhımı mâlik
Başlar âzâre yâ Resûlallah
Âcizim lîk iktidarım yok
Derdim izhâre yâ Resûlallah
Şerm-sarım velîk yok imkân
Cürmüm inkâre yâ Resûlallah
Şerefü etti midhatin mecbûr
Nazm-ı eş’âre yâ Resûlallah
Şeref Hanım
NA’T-I RESÛL
Cenân ü arz ü semâ yâ Muhammed-i .Arabi
Seninçün oldu binâ yâ Muhammed-i Arabi
Şefîim ol beni reddetme bâb-ı lûtfundan.
Olunca rûz-i cezâ yâ Muhammed-i Arabi
Alîl-i mücrime Lokman şifâ-yı sadr olmaz
Sen etmeyince devâ yâ Muhammed-i Arabi
Cemî’-i ümmete erzân iken olam hâşâ
Cüdâ-yı cûd ü atâ yâ Muhammed-i Arabi
Eğer görür ise hâl-i tebâhım ehl-i kıyanı
Benimçün ede büka yâ Muhammed-i Arabî
Aman aman Şeref’-i rû-siyâhmı eyle
Sezâ-yı taht-ı liva yâ Muhammed-i Arabî
Şeref Hanım
D İ G E R NA’T-I R E S Û L
Eyâ şehinşeh-i zî-rütbet esselâmü aleyk
Veyâ hazîne-i pür-hikmet esselâmü aleyk
Yarattı zâtım Hak zât-ı pâkine mahbûb
Zehî kemâl zehî şöhret esselâmü aleyk
Şefî’-i rûz-i cezâ nâzenîn-i yâr-i Hudâ
Emîr-i memleket-i ismet esselâmü aleyk
Vücûda geldi seninçün cemî’-i mevcûdât
Kamuya bâis-i cem’iyyet esselâmü aleyk
Cenân ü arz ü semâ arş ü kürs ü levh ü kalem
Seninle buldu fürûziyyet esselâmü aleyk
Atâ ve lûtfuna muhtâcdır senin Cibrîl
Düşüp rikâbma der elbet esselâmü aleyk
Devâ-yı derdini Lokman diler cenabından
Tabîb-i hâzık-ı her illet esselâmü aleyk
Ezelden eyledi Hak cümle kâinâta seni
Veliyy-i ni’met-i bî-minnet esselâmü aleyk
Kerem-verâ senin Allah olunca vassâfm
Eder mi na’tma dil cür’et esselâmü aleyk
Gubâr-ı pâyine kastım bir arz-ı hâl ancak
Olur ise nazar-ı rağbet esselâmü aleyk
Kemine bendeni kıl âsitânma dâhil
Desin fakîre gelip devlet esselâmü aleyk
Sürüp yüzüm yere feryâd edem huzûrunda
Günahkâra gerek şefkat esselâmü aleyk
Şeref garibi de yâd et dem-i şefâatda
Muîn ü dâdres-i ümmet esselâmü aleyk
Şeref Hanım
NA’T-I DÎGER
Özün mahbûb ü matlûb-i Hudâdır yâ Resûlallah
Sözün makbûl-i ind-i Kibriyâdır yâ Resûlallah
Eder kesb-i şeref ins ü melek zât-ı şerifinle
Kudûmun mefhar-i arz ü semâdır yâ Resûlallah
O sultân-ı muazzamsın ki elhak bâb-ı eltâfm
Penâh-ı enbiyâ ve evliyâdır yâ Resûlallah
Zer-i hâlis olur altun oluk veş yüz süren elbet
Gubaar-ı âsitânm kîmyâdır yâ Resûlallah
Alilim illet-i sadr ile senden isterim sıhhat
Nigâh-ı şefkatin sadra şifâdır yâ. Resûlallah
Bilirsin kudretim yüz sürmeğe yok bî-meded kaldım
Bu hâl ile ümid ayn-i hatâdır yâ Resûlallah
Eğer celbe muin olursa ihsanın Şeref-zâre
Suhulet her taraftan rûnümâdır yâ Resûlallah
Şeref Hamın
NA’T-I RESÛL
Sen gevher-i gencîne-i hikmetsin efendim
Deryâ-yı keremde dür-i kudretsin efendim
Geldi nice peygamber-i zîşan bu cihâna
Sen cümlesine seyyid ü servetsin efendim
Mahbûb-i Hudâ’sm ki olur zâtına teşbih
Sen mahrem-i esrâr-ı hakikatsin efendim'
Mevcûd idi zâtın yoğ iken âlem ü âdem
Sen evvel idin hem de nihayetsin efendim
Bû Bekr ü Ömer Hazret-i Osman ve Ali’ye
İzz ü şeref ü devlet ü rif’atsin efendim
Ettiği için hizmetini oldu ser-efrâz
Cebrâile sermâye-i izzetsin efendim
İkbâl ü kemâlâtını Hak kıldı dü bâlâ
Kim mazhar-ı Kur’ân ü şeriatsın efendim
Teşrifin için kıldı müzeyyen o kadar Hak
Âlâyiş ü ârâyiş-i cennetsin efendim
Hemser olamaz, sünbül ü şebbû vü. menekşe
Ser-tâ-be-kadem bâğ-ı letafetsin efendim
Eltâf-ı İlâhî bizi etti sana ümmet
Tâ rûz-i ezel mefhar-i ümmetsin efendim
Mücrim Şeref’i rûz-i ceza etme ferâmûş
Şâhinşeh-i iklîm-i şefâatsin efendim
Şeref Hanım
DÎGER NA’T-I RESÛL
Huzûra etmeğe hâlim rivâyet
Ne hâcet yâ Resûlallah ne hacet
Bilirsin mücrimim rûz-i kıyamet
înâyet yâ Resûlallah inâyet
Abes sarf ettim ömr-i nâzenîni
Müdâm etsem nola ah ü enini
Helak etsin bu zâr-ı dil-hazîni
Hacâlet yâ Resûlallah hacâlet
Eder fi’l-i kabîhim nâsı dilgîr
Kirâmen Kâtibin etmezse tağyir
Ne rütbe eylesen tekdir ü ta’zîr
Adâlet yâ Resûlallah adâlet
Acep mi cûy-i eşkim olsa enhâr
Günahkârım günahkârım günahkâr
Beni şâyeste berbâd etse her bâr
Nedâmet yâ Resûlallah nedâmet
Zebûn-i nefs-i gaddâr oldum eyvâh
Düğünsem yeridir taşlarla her gâh
Azâb-ı dûzaha yok bende billâh
Liyâkat yâ Resûlallah liyâkat
Ezelden Rahmeten-lil-âlemînsin
Ser-efrâz-ı cemî’-i mür selinsin
Meded-hâha şefî’-el-mücrimînsin
Şefâat yâ Resûlallah şefâat
Hudâ eltâfma etti muvaffak
Şeref-veş iftihâr eylersem elyak
iki âlemde sana ümmet olmak
Saâdet yâ Resûlallah saâdet
Şeref Hanım
NA’T-I DÎGER
Meded kıl rûz-i mahşerde şefâat yâ Resûlallah
Ki sensin şems-i tâbân-ı risâlet yâ Resûlallah
Eğer sen destigîr olmaz isen rûz-i kıyâmette
Eder çâk-i girîbân cümle ümmet yâ Resûlallah
Budur kâfi saâdet ki Hudâ kıldı sana ümmet
Bize yetmez mi bu lûtf ü inâyet yâ Resûlallah
Nola gark etse lütfün mücrimi deryâ-yı Rahmetde
Karâr etmişti, sende nûr-i Rahmet yâ Resûlallah
Senin medhinde yekpâre bu cismimde zebân olsa
Yine vasf etmeğe yoktur liyâkat yâ Resûlallah
Benim dîvân-ı Hakka varmağa yoktur yüzüm billâh
Günâhım çokluğundan geldi haclet yâ Resûlallah
Budur ancak niyazı arz ü şeb senden Şeref zârm
Meded kıl rûz-i mahşerde şefâat yâ Resûlallah
Şeref Hanım
NA’T-I RESÛL-İ EKREM
SALLÂLLAHÜ ALEYH-İ VE SELLEM .
Değer nüh âsümâna her günâhım yâ Resûlallah
Erer çerhe anmçün her gün âhım yâ Resûlallah
Ayağım mescide varmaz el ayrılmaz maâsîden
sDer-i meyhâne oldu câyigâhım yâ Resûlallah
Meded olmazsa senden şiddet-i hasretle kabrimde
Olur bir berg-i âteş her kiyâhım yâ Resûlallah
Şefi’ ü yâver olmazsan bana rûz-i kıyâmette
Beni rüsvâ eder kâr-ı penâhım yâ Resûlallah
Ne mümkün eylemek müsvedde-i isyânımı tebyiz
Fatîn-i mücrim ü nâme-siyâhım yâ Resûlallah
Fatin Efendi [Davut] (Ölm. 1866)
MEDH-İ RESÛLALLAH SALLÂLLAHÜ
ALEYH-İ VE SELLEM
Muhammed âb-ı rûy-i enbiyâdır
Muhammed nûr-i çeşm-i. etkıyâdır
Muhammed mürselînin hâtemidir
Kamu nâs-ı mükerrem ekremidir
Muhammeddir eden derde devalar
Muhammed ümmete eder vefâlar
O’nun meddâhı oldu Hak Teâlâ
O’nun kimdir eden vasfını inşâ
Cihanda Âdem olmaz idi peydâ
Muhammed olmasa âhir hüveydâ
Dedi sânına Hak Levlâk Levlâk
Muhammed olmasa olmazdı eflâk
Bu kıfl-ı hâb-ı tevhîd üzre miftâh
Muhammed nâmıdır kim kıldı fettâh
Hudâ vermiştir O’na dîn-i râsih
Kamu edyân O’nunçün oldu nâsih
Cihan putlar ile pür olmuş iken
Perestân ve şeyâtin dolmuş iken
Dürüldü defter-i küfr-i dalâlet
Muhammed olucak Hak’dan inâyet
Hemîşe çağırırım yâ Muhammed
Zebanım lâfzı oldu nâm-ı Ahmed
Senâyî kuluna lûtf et cihanda
Murâdma erişe in ü anda
Şefî’-i ümmet-i yevm-el-kıyâme
Fe Yercû Küllinâ mink-eş-şefâe
Senâyî Efendi (XIX. yüzyıl)
FÜCÂİYYE EZ ŞEHİNŞÂH-I HER DÜ SERÂ
Perişandır perîşân hâl ü hâlim yâ Resûlallah
Murâd-ı nefsedir hep imtisâlim yâ Resûlallah
Yed-i nefs ü hevâ ol mertebe tutmuş girîbâmm
Rehâyâb olmağa yoktur mecâlim yâ Resûlallah
Usât-ı ümmet içre var mı âyâ ben gibi müznib
Bulunmaz zannım elhâsıl misâlim yâ Resûlallah
Sezâdır ağlasam yansam yakıtsam âh ü vâh etsem
Geçer hep cürm ile rûz ü leyâlim yâ Resûlallah
Tazarrû birle Râşid sâil-i bâb-ı şefâattir
Kerem kıl, etme red işbu suâlim yâ Resûlallah
Tunovalı Şeyh Ahmed Râşid (1798 — 1866)
N A’T
Şevk-i aşkınla uyanıp yâne geldim yâ habîb
Şem’-i vechin nûruna pervâne geldim yâ habîb
Ravza-i gülzâr-ı adnin bûyine hayran olup
Bülbül-âsâ aşk ile efgana geldim yâ habîb
Katre-i mehcûr-veş firkatte iken ben garîb
Gark-ı rahmet olmağa ummana geldim yâ habîb
Bî ser ü pâ dertliyim bir mücrimim derman için
Sen şefâat kânı pür ihsâııa geldim yâ habîb
Ehl-i tecridim bu gün her vârımı kıldım fedâ
Kâ’be-i kûyine ben kurbana geldim yâ habîb
Bir gedâ muhtâcınım reddetme Aczi bendeni
Dü cihanın fahri sen sultâna geldim yâ* habîb
Aczi Ağa [Edremitli Mürîd zâde]
(1805 — 1866)
Günâh-ı ma’sıyetten pür-kitâbım yâ Resûlallah
Hevâ yağmalamış her var ü tabım ya Resûlallah
Kemâl-i rahm ü ihsânmla râh-ı Hakka sevk eyle
Afüv ismine vardır intisabım yâ Resûlallah
Yüzüm yoktur der-i eltâfma yüz sürmeğe zîrâ
Zünûb-i havf-i cürmümle harabım yâ Resûlallah
Aman ey kân-ı rahmet ey şefî’-i müznibîn ey şâh
Senin aşkınla mahv et ıztırabım yâ Resûlallah
Şefîk-i kemtere şefkat edersen kendi ihsânm
Günahdan Özge nem var iktisabım yâ Resûlallah
Hanyalı Şefik Efendi (Ölm. 1871)
NA’T-I ŞERİF
Matlam nûr-i Hudâdır yâ Resûlallah senin
Nûr-i zâtın âşinâdır yâ Resûlallah senin
«Sûre-i Nûr» u izârmda yazar kilk-i kaza
Vech-i pâkin Vedduhâdır yâ Resûlallah senin
Kaab-ı kavseyn kurb-i ev’ednâ sana halvetserâ
Bir temâşâdır ki seyr etti füâd-ı mâreâ
Dedi Allah ya habîbi merhabâ bin hel etâ
Böyle kadrin rûşenâdır yâ Resûlallah senin
İntihâ yok ey şefâat ma’deni in’âmma
Eyle lûtf ü merhamet bu bende-i nâkâmma
Çünkü min ba’d ey habîb Ahmed denildi nâmına
Her sözün cilve-nümâdır yâ Resûlallah senin
Kân-ı şefkat olduğun etti beni ümmîdvâr
Ümmeti vâ ümet’i nutkun güvâh-ı mu’teber
Âh çeker boyuna ahker Niyâzî derbeder
Âsitânmda gedâdır yâ Resûlallah senin
Niyâzî [Arapça hocası] (Ölm, 1872)
NA’T-I ŞERİFE
Belâ-yı mâsivâya mübtelâyım yâ Resûlallah
Zebûn-i pençe-i nefs ü hevâyım yâ Resûlallah
Kerem kıl ben fakire el-aman ey rahmet-i âlem
Serâpâ mahz-ı isyân ü hatâyım yâ Resûlallah
Sen evreng-i şefâat şâhıs m sultân-1 rahmetsin
Kapında ben de bir kemter gedâyım yâ Resûlallah
Şefâat kıl meded yoksa o rütbe çok günâhım ki
Ne rütbe yansam ol rütbe sezâyım yâ Resûlallah
Zebûn-i derd-i isyâna tabîb-i mihriban sensin
Alilim ben de muhtâc-ı devayım yâ Resûlallah
Ne gam mücrim isem de bana besdir bu saâdet ki
Kapında bir kemine hâk-i payım yâ Resûlallah
Beni reddetme evlâdın başıyçün bâb-ı lûtfundan
Ziyâyım bende-i Al-i abayım yâ Resûlallah
Ziya Paşa (1825 — 1880)
N A ’ T I ŞERİFE
Vücûdun nüsha-i küll-i hüviyyet yâ Resûlallah
Hakikat zât-ı pâkinden ibâret yâ Resûlallah
Kemâlâtm kemâlât-ı İlâhîdir ki evhâma
Gelir fikr eyledikçe acz ü hayret yâ Resûlallah
Zuhûrun ba’setin hâlin yeterken sıdkma bürhan
Seni inkâr eden mecnundur elbet yâ Resûlallah
Seâdat-ı dü gün a’tâf-i zâtından ibârettir
Saâdet zâtına olmaktır ümmet yâ Resûlallah
Cihanı tuttu nûr-i ma’rifet şems-i kemâlinden
Vücûdun âlemine oldu rahmet yâ Resûlallah
Dü âlemde Ziyâ-yı mücrimin ümmîdi Sendendir
Şefâat yâ Resûlallah şefâat yâ Resûlallah
Ziya Paşa
Sarây-ı devletin dâr-ül-amandır yâ Resûlallah
Matâf~ı bûsegâh-ı ins ü candır yâ Resûlallah
Sarây-ı dâr-ı bâb-ı rif’atin Dârâ vü Şâh-ı Cem
Kapında padişahlar pasbandır yâ Resûlallah
Gubâr-ı hâk-i pâym lâcerem iksîr-i a’zamdır
Cilâ-yı dîdehây-i kudsiyandır yâ Resûlallah
Mübarek ravzana ihlâs ile yüzler süren ârif
Serefrâz-ı gürûh-i ârifandır yâ Resûlallah
Şehâ isyânıma nisbetle Kûh-i Kaf bir zerre
Eğerçi zâhirâ cürmüm nihandır yâ Resûlallah
Yüzüm kara günahkârım fakat müştâk-ı dîdârım
Günahkâra şefâat râyegândır yâ Resûlallah
Hudâdan havf edip şaştım gelip dergâhına düştüm
Sarây-ı devletin dâr-ül-amandır yâ Resûlallah
Hilmi [Elmastraş zâde] (1840 — 1881)
NA’T DER ŞÂN-I RESÛL-İ KİBRİYÂ
Yâ Resûlallah ne yüzden intisâb etsek sana
Bir belâkeş cânımız var ol dahi' olsun fedâ
El-hased ol kimsenin ahvâline dünyâda ki
Hâk-i pâk-i ravzana yüz sürmede subh ü mesâ
El-meded ey destigîr-i âcizân-ı rûz-i haşr
El-aman ey dâfi’-i şûr ü haşer rûz-i cezâ
Nefs derler bir zulûmun destine oldum esir
Kim bana sû’ ile emr eyler o bed-hû dâimâ
El-aman ey kıble-i hâcât-i ümmet el aman
Eyleyeceksen şefâat bir cevâb eyle bana
Hâtırım zîrâ mükedder geldi havf-i âhiret
Tâ ki bu müjdeyle bâri ey leyim kesb-i safâ
Yâ Resûlallah sen ol şâhinşeh-i âlempenâh
Kim senin dergâhına şahan ederler îlticâ
Yâ Resûlallah ezelden âşık-ı dîdârınım
Lûtf edip rü’yâda bir şeb arz-ı dîdâr et bana
Senden eşfe’ Hak’dan erkem olmadıktan sonra hiç
Ümmetin bîçâreler dûzeh-karâr olsun mu ya
Hasretinden bu cihanda gayri oldum pek uzak
Korkarım mahşerde de ben olurum senden oüdâ
Yâ Resûlallah şefâat eyle Allah aşkına
Böyle zar eyler demâdem Hilmi-i kemter gedâ
Hilmi [Elmastraş zâdc]
NA’T-I FAHR-İ KÂİNAT
Ey hakikat bahrinin ol bî-bedel dürdânesi
Sensin ol kenz-i hafinin gevher-i yekdânesi
Sen nişîn-i taht-ı Levlâk’sin eyâ şâh-ı cihân
Olmasa teşrifin açılmazdı âlem hânesi
Sen ki makbûb-i Hudâ’sm yok nihâyet hüsnüne
Oldu âşıklar onunçün hüsnünün dîvânesi
Çün dilinden içti âşıklar (şekîhim) hamrini
Çeşm-i aynindir şarâb-ı aşk-ı Hak peymânesi
Yâ habibullah cenâbm bezmine irgör bizi
Ta olalım mah cemâlin camının mestânesi
Hüsn-i vechin şem’ine şâyeste kıl bu Sâ’di’yi
Tâ ki olsun pertev-i şem’-i cemal pervânesi •
Hafız Sâ’di (Ölnı. 1882)
NA’T-I ŞERİF
Kemâl-i zâtım vasf etti Kur’an yâ Resûlallah
Ne haddimdir benim olmak senâhan yâ Resûlallah
Risâletden nübüvvetden muallâdır senin pâyen
Değil şân-ı celâlin cây-i iz’an yâ Resûlallah
Seni bir kez görenler şüphesiz Allahı görmüştür
Yüzündür cilvegâh-ı sırr-ı sübhaıı yâ Resûlallah
Hakikatte sudûr-i cevher-i zât-ı celîlindir
Müeddî-i zuhûr-i kân-ı imkân yâ Resûlallah
Sen ol mahbûbsun kim Hak Teâlâ rehgüzârmda
Eder dünyâ ve mâfîhâyı kurban yâ Resûlallah
Kemâl-i rahmetin ol rütbe halka râyegândır ki
Eder şeytan bile ümmîd-i gufran yâ Resûlallah
Sen ol lâhût-i ma’nî hûbsun kî sûret-i hüsnün
Eder âyîne-i lâhûtu hayran yâ Resûlallah
Maânî-i mukaddes sûret-i güftâre bend eyler
Ne yapsın Avni-i bergeşte saman yâ Resûlallah
Yenişehirli Avni Bey (1826 — 1883)
NA’T-I ŞERİF
Esir-i gurbet-i hüzn ü belâyız yâ Resûlallah
Baîd-i mülk ü ıklîm-i safâyız yâ Resûlallah
Beyâbân-ı melâhat içre şâhâ gam peyin tutmuş
Miyâna hem-kemer-best-i cefâyız yâ Resûlallah
Cihât-1 sittemiz tutmuş ceres-veş sıyt-ı isyanlar
Giriftâr-ı yed-i düzd-i hevâyız yâ Resûlallah
Gülistâıı-ı fenâda bülbül-âsâ kârımız efgan
Heman eshâb-ı fikr-i mâsivâyız yâ Resûlallah
Kazâ yağdırmada yağmur gibi tîr-i cefâyâyı
Baş üzre hep sipergir-i rızâyız yâ Resûlallah
Beyâna kaadir olmaz bu Gulâmî cürmünü lâkin
Şefaat semtine dîde-küşâyız yâ Resûlallah
Ab^ülkaadir Gulâmî (1860? — 1885)
NA’T-I ŞERİF
Vücûdun rahmet-el-lil-âlemindir yâ Resûlallah
Cünûdun enbiyâ ve mürselîndir yâ Resûlallah
Kim olsun zât-ı pâkin olmayıp da illet-i tekvin
Habîbiyyet sana vasf-ı güzîndir yâ Resûlallah
Kabûl etmez ulüvv ü kadr ü şânın şeyn-i redd aslâ
Dahîl-i dergehin gamdan emindir yâ Resûlallah
Husûsâ katre-i eşk-i nedâmet feyz-i lûtfunla
O ummân içre çün dürr-i semindir yâ Resûlallah
Delıâlet eyleyen gamhâr-ı hırmân-ı necât olmaz
Kapun dâr-ül-emân-ı mücrimindir yâ Resûlallah
Bu abd-i rû-siyâhîde aman reddetme babından
Perîşan-hâl ü mağmûm ü hazindir yâ Resûlallah
Kabul eyle bu nâ-ehli de zıll-i râyet-i hamde
Kapunda bir gedâ-yı kemlerindir yâ Resûlallah
Meded İrfân-ı zarı kâmkâr eyle şefâatla
El açmış dergehinden müsteîndir yâ Resûlallah
İrfan Paşa (1815 — 1888)
NA’T-I ŞERİF
Var mı bir. sermest-i aşkın ceşm-i giryânım gibi
Hangi dil büryânm olmuş kalb-i sûzânım gibi
Yâre açtm sineme çâk-i girîbânım gibi
Hâkrûb ettin yüzüm yerlerde dâmânım gibi
Eyledin hep vârımı 'gaarât sâmânım gibi
Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi
Beslerim cismimde derdin' cevher-i câmm gibi
Tâ görelden nûr-i vechin ey cemâli âfitâb
Eşk-i çeşmim bezm-i gamda oldu gül-câm-ı şarâb
Şerh ettim râz-ı sinem şerhalardan bâb bâb
Dâsitân-ı aşk ile oldum müdevven bir kitâb
Sadr-ı dîvân-ı muhabbette yine pür ıstırâb
Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi
Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi
Tutmuşum dâmân-ı aşkın alma destimden meded
Vurma beste destime dîvânın içre dest-i red
'
Dostum peyvestedir sana müselsel yed be yed
Câm-ı destin nûş edelden bilmezim hiç nîk ü bed
Âşıkım âşık, cemâlinçün ezelden tâ ebed
Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi
Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi
Hüsnüne âyîneyim huyretle medhûş olmuşum
Bulmuşum sırrında hüsnün lâl-i hâmuş olmuşum
Neşve-i gül-bâde-i lâ’linle serhoş olmuşum
Düşmüşüm deryâlara deryâ-yı pürcûş olmuşum
Hum gibi nezzârede ammâ ki rû-pûş olmuşum
Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi
Beslerim cismimde derdin cevher-i canım gibi
Yandı aşkın âteşine bunca demdir cân ü teh
Hâlime rahmetmedin bir kerre ey dildâr sen
Çeşmime peykân-ı çevrin oldu âhen pîrehen
Sineme revzenler açtın pây tâ ser yâreden
Sen benim esrârımı fâş eyledin ammâ ki ben
Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi
Beslerim cismimde derdin cevher-i canım gibi
Dûd-i âh-ı germ-i dilden öyle oldum nâtüvân
Birbirinden fark olunmaz oldu hâsıl cism ü cân
Ben bu derd ile olursam cism-i âlemden nihân
Tûr-i nûr-âsâ olup bir lâle-i âteş-feşân
Yâreler hâk-i .mezarımdan olur elbet iyân
Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi
Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi
Bezmine mânend-i şem’-i zer-külâh, oldum yine
Yandım aşkın hârma dûd-i siyah oldum yine
Ney gibi dil-beste-i feryâd-i âh oldum yine
Zerre zerre mahv-ı cism ettim tebâh oldum yine
Mâh-veş mihrinle şems-i evc-i câh oldum yine
Saklarım sinemde aşkın nûr-i îmânım gibi
Beslerim cismimde derdin cevher-i câmm gibi
Osman Şems (1813 — 1893)
NA’T
Bahâr-ı feyz-i yâre ermedim rengim hazânîdir
Gül-i ruhsâr-ı yâdıyla sirişkim erguvânîdir
Bu âlemde o yekta hak nümâyı bir göreydim der
Dil-i hak-bin ki hicrân-âzma-yı men reânîdir
Ereydim âh yüz bin âh o devr-i devlet-efzâya
Ki takdîrimce her bir ânı, ân-ı bî-müdânîdir
Taâlî bahş-ı rûhum bir melîh-i lâmekânîdir
Gönül sultân-ı tayfiyle harîm-i Ümmühânîdir
Cemâli nûr-i vechullah için bürhân- evveldir
Mekaali her "dil-i âgâh için Kur’ân-ı sânîdir
Açıldıkça ülül’elbâb olur dembeste-i hayret
Leb-i îcâz gûy-i lübb~i esrâr-ı mesânîdir
Nevıd-i lûtfudur erbâb-ı şevka müjde-i ekber
O ekber müjdeye ervâh-ı kemter müjdegânîdir
Onun isrinde âsâr-ı beka hissetmesem derdim
Bekaamn nâmı vardır âlem-i baakî de fânidir
Mukaddes Kubbe-i Hadrâ ki fâiktir semâvâta
Zemine gölge salmış arş-ı âlâ-yı maânîdir
Mekaam-ı Fahr-ı Âlemdir ne âlemdir teâlallah
Bu âlem en büyük bir âlem-i râz-ı nihânîdir
Olur yeksan zeminidir demekle âsümânîye
Zemininden uçan envâre dense âsümânîdir
Olur gird-i reh-i ârâyiş-i â’lâ-yı illîyîn
Gubar olmak bu yolda bence aksâ-yı emânîdir
Leamrük nassı hakkiyçün reh-i aşkında can vermek
Hayât-ı câvidânîdir hayât~ı câvidânîdir
Muallim Nâci (1850 — 1893)
NA’T-I ŞERÎF '
Hâdi-i râh-i hidâyettir Muhammed Mustafâ
Rehber-i nehc-i adâlettir Muhammed Mustafâ
Hem meh-i bürc-i melâhat server-i her dü cihan
Kâinâtm kâmkârıdır Muhammed Mustafâ
Ten tecellâ-yı cemâlinden eder nûr iktibâs
Girdigârm yâdigârıdır Muhammed Mustafâ
Bu deni dehre onun gelmekliği da’vet için
Dâi-i dârüsselâmdır bil Muhammed Mustafâ
Nice dilberle diyarım terk edip geldim sana
Canımı yaktı senin şevkin Muhammed Mustafâ
Hakkı aşka düştü hasta bir tabibden yok devâ
Zehr-i hicre ver devâlar yâ Muhammed Mustafâ
Kemahlı Şeyh İbrahim Hakkı
(XIX. yüzyıl)
NA’T
Çoğaldı cürm ü isyânım benim pek yâ Resûlallah
Kati müşkil huzûr-i Hak’ka gelmek yâ Resûlallah
Erişmezse bana lütfün efendim rûz-i mahşerde
Mekânım nâr-i dûzeh ola bî-şek yâ Resûlallah
Bırakma bendeni ol gün açılır çün livâ-ül-hamd
Beni de ol livânın tahtına çek yâ Resûlallah
Ümidim var yine mağfur ü mesrûr olurum ol gün
Girince destime pây-i mübârek yâ Resûlallah
Bihakk-ı Hazret-i Zehrâ bihakk-ı Hazret-i Sıbteyn
Sana geldi kulun Ulvî dahîlek yâ Resûlallah
Hafız Ulvî [Ali Bedreddin] (XIX. yüzyıl)
MÜMTAZ KUDRET HAZRETTİ MUHAMMED
Ben şunu iddia ederim ki: Hazret-i Muhammed mümtaz bir
kuvvettir^ Destgâh-ı kudretin böyle bir vücûdu ikinci bir defa daha imkân
sâhasına getirmesi ihtimalden uzaktır. Sana muasır bir vücûd olmadığımdan
dolayı müteessirim.
Ey Muhammed! Muallimi ve nâşiri olduğun bu kitap, senin
eserin değildir, o lâhûtîdir. Bunun lâhûtî olduğunu inkâr et- mek, mevcut
ilimlerin butlanını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için beşeriyet senin
gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da göremiyecektir. Ben
huzûr-i mehâbe- tinde kemâl-i hürmetle eğilirim.
NA’T-I Ş E RİF
Üsâtm mâbihil gufranı sensin yâ Resûlallah
Sevâba kalbe den isyânı sensin yâ Resûlallah
Gedâ-yı iltifâtmdır şefîan dahi mahşerde
Şefâat tahtının sultanı sensin yâ Resûlallah
Kerâmet cevher-i zât ü sıfâtmdan ibârettir
İnâyet kânı cûd ummânı sensin yâ Resûlallah
Cüdâ hâk-i derinden çeşm-i câmm rûşenâ olmaz
Dü çeşmim nûru cismim cânı sensin yâ Resûlallah
Vücûdun zehrinâk-i cürm anın panzehridir afvın
Onulmaz derdimin dermânı sensin yâ Resûlallah
Binâ-yı şer’ ü dîni eyleyip tahkim o mebnâya
Kılan te’sîs çâr erkânı sensin yâ Resûlallah
Yed-i pâk-i cenâb-ı yârıgaara eyleyen teslim
Kilîd-i cennet-i rıdvânı sensin yâ Resûlallah
Bu dîni Hazret-i Fâruk kıldı gün gibi rûşen
Onun da pertev-i iymânı sensin yâ Resûlallah
Ezelde eyleyen Osmân-ı Zinnûreyni feyzinden
Hayâ ve ilm ü hilmin kânı sensin yâ Resûlallah
Aliyyel murtazâ ki şâh-ı merdan şîr-i Yezdandır
Kılan sâkî-i Kevser anı sensin yâ Resûlallah
Kemine çakeriyim Hazret-i Zehrâ ve sıbteynin
Ki cedd ü vâlid-i zîşânı sensin yâ Resûlallah
Kevâkibdir sipihr-i ıstıfâda âl ü evlâdın
O bürcün mihr-i tâb-efşânı sensin yâ Resûlallah
Kelâm-ı rahmetellil âlemin vasfında münzeldir
Hudânm en büyük ihsanı sensin yâ Resûlallah
Serây-ı kurb-i ev’ednâ-yı Rabb-i lâyezâlînin
Şeb-i Mi’râc olan mihmâm sensin yâ Resûlallah
Sünûf-i ins ü cânm belki bilcümle ser ü şânın
Şehinşâhı kader fermânı sensin yâ Resûlallah
Sana nisbet kemine katre olmaz ilm-i mahlûkat
Ulûmun bahr-i bîpâyânı sensin yâ Resûlallah
Senîh-i kemteri âzâde kıl kayd-i cehâletten
Veren âriflere irfânı sensin yâ Resûlallah
Beni de na’t-hânm eyle çün Selmân ü Hassân’a
Kılan ihsan ü istihsânı sensin yâ Resûlallah
Senîh-i Mevlevi (1822 — 1900)
DER NA’T-I CENÂB-I MAHBÛB-İ HUDÂ
Olursa sâye-i lütfün penâhım. yâ Resûlallah
Sevâba kalb olur cürm ü günâhım yâ Resûlallah
Kemine bir kulum ben devletinde hâsıl-ı sensin
Dü âlemde efendim pâdişâhım yâ Resûlallah
Hatâ a’mâlime çek hâme-i afvm beyaz olsun
Sevâd-ı defterim rûy-i siyâhım yâ Resûlallah
Tesâhüb eylemezsen rûz-i mahşer fart-ı isyânım
Zelil eyler beni yok iştibâhım yâ Resûlallah
Ümîd-i re’fetinle halka-i bâb-ı temennadır
Senîh-âsâ benim devr-i nigâhım yâ Resûlallah
Senîh-ü Mevlevi
NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİYÂ
VE NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ
Siyeh-rûyim perişan rüzgârım yâ Resûlallah
Yetişti göklere feryâd ü zârım yâ Resûlallah
Şeb-i gaflette dâim âteş-i dilsûz-i isyâna
Yanıp yakılmada pervâne-vârım yâ Resûlallah
Gönül revnakda tûba kaddini yâd eyler oldukça
Demâdem cûy-i eşk-i bî-karârım yâ Resûlallah
Ümîd-i subh-i vaslmla sabâh-ı haşredek her şeb
Bütün encüm-şümâr-ı intizârım yâ Resûlallah
Ne gam dergâh-ı cûdundan eğerçi zâhireıi dûrum
Fakat ben âsitânmda gubârım yâ Resûlallah
A'ceb mi Şâdi kemter olmasa nevmîd-i ihsânm
Gedâyım dâima lütfün umarım yâ Resûlallah
Süleyman Şâdî Efendi (1830 — 1900)
DER NA’T-I PÂK-İ SULTÂN-I ENBİYÂ
Ey cemâl-i Vedduhâ ya tal’at-i nûri Hudâ
Âfitâb-ı takatin kevneyn kıldı rûşenâ
Şensin ancak seyyid-i sâdât-ı fahr-i kâinât
Pâdişâh-ı taht-ı mâ evhâ hıdîv-i enbiyâ
Zât-ı pâkin on sekiz bin âleme pîrâyedir
Hükmürân-ı' kişver-i Levlâk sensin Hazretâ
Eyledi Hak tâ seni şâhinşeh-i Mısr-ı cemâl
Hüsnüne hayran ola kaldı nice Yûsuf lika
Cilve-i câm-ı visalinle olanlar şâdıgam
Çeşme-i hayvan için eyler mi Hızra ilticâ
Zerre-i nâçizim ey zerrât-perver âfitâb
Zerre-i lûtfunla kıl mir’ât-ı kalbi pür-cilâ
Yüz niyâz ile yüzüm sürsem o hâk-i kûyuna
Dîdeme her giz gerekmez sürme-i âlem-behâ
Ben ne hâkim şânma şâyan temdîh eyleyim
Zât-ı pâkindir çü memdûh-i Cenâb-ı Kibriyâ
Ser-be-ser âlûde isyanım medeti ey Seyyid âh
Kıl şefâat eyle ben zârı ukubetten rehâ
Varmağa yoktur yüzüm her giz huzûra Hazretâ
Olmasa feryâd-res lütfün be-dîvân-ı alâ
Eylemem ümmîd-i istimdâd aslâ kimseden
Halka-i bâb-ı felek tâbmdadır habl-i recâ
Dâimâ budur niyazı Şâdi-i çâker kemin
Kıl kerem etme beni dergâh-ı lûtfundan cüdâ
Süleyman Şâdî Efendi
DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SEYYİD-İ KÂİNÂT
Ey Habîb-i Hazret-i Mevlâ hıdiv-i pıürselîn
Vey şeh-i ıklîm-i mâ evhâ şefî’-el-müznibîn
Tal’atmdan iktibas-ı nûr eder ay ü güneş
Ey cemâl-i Vedduhâ yâ Rahmeten-lil-âlemîn
Ziyb-bahş-i hıtta-i Levlâk sensin yâ Resûl
Zât-ı pâkindir şerefpîrâ-yı evreng-i yakîn
Dâmen-i lütfün teşebbüs-gâh-ı cümle asfiyâ
Gülşen-i eltâf ü ihsânmda âlem gonca-çîn
Hâk-bûs-i âsitânmdır sürûş-i nüh-felek
Hâk-rûb-i dergehindir şehper-i rûh-ül-emîn
Ol mübârek seng-i kûyin gevher-i alem-behâ
Bârigâhmdır tefevvuk-gerde-i arş-ı berin
Ârzû-yi gülşen ü vaslmla her şeb tâ-seher
Bülbül-âsâ Şâdi-i şeydâ eder âh ü enin
Süleyman Sadî Efendi
DER VASF-I ÂLÎ-İ HIDÎV-İ ENBİYÂ VE
NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ
Mübârek bârigâhm Hazretâ dâr-ül-emânımdır
Gubar-ı âsitânın tûtiyâ-yı çeşm ü cânımdır
Sen ol sultân-ı â’zam serverâ evlâd-ı âdemsin
Huceste seng-i kûyun efser-i gevher-nişân imdir
Gerekmez andelîb-i câna her-giz gülşen-i âlem
Çü gülzâr-ı visâlin gülistân-ı bî-hazânımdır
Cemâlin nûr-bahş-i âfitâb-ı âlem-ârâdır
Hayâlin evc-i dilde bir meh-i pertev-feşâmmdır
Gulâm-ı kemterînindir bu akher Şâdi-i çâker
Serîr-i dilde aşkın pâdişâh-ı hükmürâmmdır
Süleyman Şâdî Efendi
DER NA’T-I ŞEHİNŞÂH-I SERÎR-ÂRÂ-YI MÂEVHÂ
ALEYH-İ EKMEL-ES-SALÂVAT VE EFDAL-ÜL-TEHAYÂ
Mukaddes seng-i kûyin- tâc-ı serdir yâ Resûlallah
Gubâr-ı dergehin kühl-i basardır yâ Resûlallah
Gönül gülzâr-ı kûyinden yana pervâz ede ister
Velîkin neyleyim bî-bâl ü perdir yâ Resûlallah
Mübârek parmağınla şakk-ı mâh ettin bilâ şübhe
Ona bürhân ve in şâkk-el-kamerdir yâ Resûlallah
Sen ol memdûh-i Mevlâ bir şefî’-i rûz-i ferdâsm
Kapun mücrimlere dâr-üz-zaferdir yâ Resûlallah
Çü bülbül gülşen-i hüsnünde dâim na’t-hânmdır
Bedende tâ ki cânım cilvegerdir yâ Resûlallah
Elim al düşmüşüm yâ Seyyid-i yâ mefhar-i âlem
, Meded âşüfte-dil bî-tâb ü ferdir yâ Resûlallah
Şefâat âsitânmdan nola dûr etme lûtf eyle
Bu Şâdî kemterînin hâk-i derdir yâ Resûlallah
Süleyman Şâdî Efendi
DER NA’T-I HABİB-İ HAZRET-İ KİBRİYA
VE NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ ALEYH-İ EKMEL-EL-TEHÂYÂ
Nice arz eyleyim hâl-i tebâhım yâ Resûlallah
Sütün olmakta arşa dûd-i âhım yâ Resûlallah
Nola sâhil-res-i tâât kıl keştî-i lûtfunla
Garîk-i bahr-i bî-ka’r-i günâhım yâ Resûlallah
Aman şol perde-i nâmûs-i çâk ettirme mahşerde
Tutulmazdan yakam ol çâre-hâhım yâ Resûlallah
Eğer imdâd kılmazsan holur hâl-i dil-i zârım
Günâh-âlûde gaayet rû-siyâhım yâ Resûlallah
Bu Şâdî bende-i nâçiz bir çâker kemînindir
Hayâlindir serîr-i dilde şahım yâ Resûlallah
Süleyman Şâdî Efendi
DER NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİYÂ
Kime arz eyleyim derd-i nihâmm yâ Resûlallah
Çü sensin bir tabîb-i çâre-dânım yâ Resûlallah
Demâdem ârzû~yi gülşen-i vaslmla bülbül-tek
Çıkar tâ arşa feryâd ü figanım yâ Resûlallah
Hayâl-i meh-cemâlinle gözümden mürg-i hâb uçtu
Dü çeşmi şimdi anka-âşiyânım yâ Resûlallah
Der-i âlem-penâhmdan eğerçi sûretâ durum
Veli mânîde hâk-i âsitânım yâ Resûlallah
Acep mi râh-ı aşkında fedâ-yı cân ede Şâdî
Budur çün matlab-ı aksâ-yı cânım yâ Resûlallah
DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SERVER-İ EVLÂD-İ ÂDEM
VE BÂDİ-İ ÎCÂD-I DÜ ÂLEM
Sen matla’-ı envâr-ı Hudâ şems-i dühâsm
Sen tal’at-ı bedrâ-yı sipihr-i dü serâsın
Ol mazhar-ı evhâ der-i hâcât-ı revasın
Deryâ-yı sehâ husrev-i evreng-i atasın
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alasın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
Ey bahr-i kerem bâdi-i îcâd-ı dü-âlem
Vey kişver-i «Levlâk» de Sultân-ı Muazzam
Mümkün mü tekaddüm ede hâşâ sana Âdem
Senden ilerû yok harem-i Haz ret-e mahrem
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
Ey gevher-i zîb-âver-i eyvân-ı nübüvvet
Vey mihr-i ziyâ-güster-i keyvân-ı nübüvvet
Kıldı seni Hak dâver-i dîvân-ı nübüvvet
Zâtında çü hatm oldu senin şân~ı nübüvvet
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alâsm
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
Müstağrak-ı emvâc-ı yem-i cürm ü hatâyım
Sad âh ki üftâde-i girdâb-ı hevâyım
Lûtf eyle nola bende-i dergâh-ı atâyım
Bir yalm ayak Şâdi-i serbâz-ı gedâyım
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alasın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
NA’T-I ŞERİF
Bâisi sensin nüzûl-i rahmetin
Fâtihi sensin efendim cennetin
illeti sensin zuhûr-i ni’metin
Kâşifi sensin sehâb-ı zulmetin
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
. Muztaribdir çün bu kemter ümmetin
Cân ü dilden âşık oldum ben sana
Ettim ikbal sûy-i pâkinden yanar
Lûtf edip eyle şefâat sen bana
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
Muztaribdir çün Iju kemter
ümmetin
Destigırimsin eyâ fahr-i cihan
Arz-ı hâl ettim sana nâlem hemân
Derd ü gamdan yandı cismim el
aman
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
Muztaribdir çün bu kemter ümmetin
Çün cenabın Fevzi’nin Peygamberi
Ara eder elbet sana hayr ü şeri
Hayli demdir beyt-ül-ahzandır yeri
Rahm edip kıl gönlümü gamdan beri
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
Muztaribdir çün bu kemter ümmetin
Hacı Muhammed Fevzî [Edirne Müftüsü]
(Ölm.. 1900)
NA’T-I ŞERİF
Ey habîb-i Kibriyâ cânım fedâ her an sana
Sen ki canlar cânısın kurban olur her can sana
Sen şehinşâh-ı risâletsin beşîr ü hem nezir
Her sözün te’yîd için gökten iner Kur’an sana
Meğer lütfün ola hâdi ola ol vuslata bâdı
Ki bîzâd-ı lebin yâdı ne kudret yâ Resûlallah
Ümidin kesmedi hergiz Sebâtî kân-ı lûtfundan
Şenindir merhamet şefkat mürüvvet yâ Resûlallah
Hafız Muhammed Sebâteddîn
NA’T
Ey rûh-i müşahhas ki bütün canlara cansın
Ağyâre nihansm dil-i yârâna iyansm
Bûyundur eden güllere îrâs-ı revâyîh
Rûyinle de mihr ü mehe envâr-feşansm
Her zerre senin lem’a-i vechinle parıldar
Zahirde fakat mihr-i hafiyy-üllemeansın
Hüsn-i ezelî âşık-ı hüsn-i ezelindir
Bir öyle cemâlsin ki cemallerde nihansm
Aşkındır eden sûret-i hestîyi nümâyân
Aşkınla ki âyîne-i imkân ü mekânsın
Dünyâda yere düşmedi gölgen fakat ey nûr
Ukbada rüûs-i beşere sâye-resansm
Ey nuhbe-i mahlûk-i ahad gelmedi mislin
Vallahi ve billâhi ahîd-i dü cihansın
Ümmîd-i kerem etmededir sâhh ü tâlîh
Sen kân-ı kerem melce-i âfetzedegânsm
Atf-ı nazar et hâline bîçâre Kemâl’in
Bîçârelere lûtf ile dâim nigeransm
İbnül Emin Mahmud Kemâl İnal (1870 — 1956)
NA’T
Semavî bir nasibimdir hidâyet, tutmadım bir yol
Bu vahdetgehde senden feyz alan şehrâhdan başka
Hudâdan sonra en ulvî tecellîgâhısm Hakkın
Senin fevkinde kim var Hazret-i Allahdan başka
Tokadî Zade Şekîb ,(1871 — 1932)
PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ
— 12 Rebîülevvel 1331 —
Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,
Aylar bize hep muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi..
Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!
Âlem bu gün üç yüz elli milyon
Mazluma yaman bir âlem oldu:
Çiğnendi harîm-i pâk~i şer’in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minâre ebkem oldu.
Allah için, ey Nebiyy-i ma’sûm,
İslâmî bırakma böyle bîkes
İslâmî bırakma böyle mazlûm
Melınıed Akif (1873 — 1936)
B İ R G E C E
On dört asır evvel yine bir böyle geceydi,
Kumdan aym ondördü bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!..
Nerden görecekler, göremezlerdi tabiî:
Bir kerre, zuhur ettiği çöl, en sapa yerdi..
Bir kerre de mâmûre-i dünyâ o zamanlar
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi
......bütün âfakını sarmıştı zeminin,
Salgındı, bugün şark’ı yıkan tefrika derdi.
Derken büyümüş kırkma gelmişti ki öksüz
Başlarda gezen kanlı ayaklar -suya erdi.
Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi.
DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SERVER-İ EVLÂD-İ ÂDEM VE BÂDİ-İ ÎCÂD-I DÜ ÂLEM
Sen matla’-ı envâr-ı Hudâ şems-i dühâsm
Sen tal’at-ı bedrâ-yı sipihr-i dü serâsm
01 mazhar-ı evhâ der-i hâcât-ı revasın
Deryâ-yı sehâ husrev-i evreng-i atâsm
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezasın
Ey bahr-i kerem bâdi-i îcâd-ı dü-âlem
Vey kişver-i <<Levlâk» de Sultân-ı Muazzam
Mümkün mü tekaüdüm ede hâşâ sana Âdem
Senden ilerû yok harem-i Hazret-e mahrem
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezasın
Ey gevher-i zîb-âver-i eyvân-ı nübüvvet
Vey mihr-i ziyâ-güster-i keyvân-ı nübüvvet
Kıldı seni Hak dâver-i dîvân-ı nübüvvet
Zâtında çü hatm oldu senin şân-ı nübüvvet
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alâsm
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
Müstağrak-ı emvâc-ı yem-i cürm ü hatâyım
Sad âh ki üftâde-i girdâb-ı hevâyım
Lûtf eyle nola bende-i dergâh-ı atâyım
Bir yalın ayak Şâdi-i serbâz-ı gedâyım
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i alâsm
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezasın
Çü bülbül gülşen-i hüsnünde dâim na’t-hânmdır
Bedende tâ ki cânım cilvegerdir yâ Resûlallah
Elim al düşmüşüm yâ Seyyid-i yâ mefhar-i âlem
. Meded âşüfte-dil bî-tâb ü ferdir yâ Resûlallah
Şefâat âsitâmndan nola dûr etme lûtf eyle
Bu Şâdî kemterînin hâk-i derdir yâ Resûlallah
Süleyman Şâdî Efendi
DER NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİYA
VE NÛR-İ ÇEŞM-İ ASFİYÂ ALEYH-İ EKMEL-EL-TEHÂYÂ
Nice arz eyleyim hâl-i tebâhım yâ Resûlallah
Sütün olmakta arşa dûd-i âhım yâ Resûlallah
Nola sâhil-res-i tâât kıl keştî-i lûtfunla
Garîk-i bahr-i bî-ka’r-i günâhım yâ Resûlallah
Aman şol perde-i nâmûs-i çâk ettirme mahşerde
Tutulmazdan yakam ol çâre-hâhım yâ Resûlallah
Eğer imdâd kılmazsan holur hâl-i dil-i zârım
Günâh-âlûde gaayet rû-siyâhım yâ Resûlallah
Bu Şâdî bende-i nâçiz bir çâker kemînindir
Hayâlindir serîr-i dilde şâhım yâ Resûlallah
Süleyman Şâdî Efendi
DER NA’T-I HABÎB-İ HAZRET-İ KİBRİ YÂ
Kime arz eyleyim derd-i nihânım yâ Resûlallah
Çü sensin bir tabîb-i çâre-dânım yâ Resûlallah
Demâdem ârzû-yi gülşen-i vaslınla bülbül-tek
Çıkar tâ arşa feryâd ü figanım yâ Resûlallah
Hayâl-i meh-cemâlinle gözümden mürg-i hâb uçtu
Dü çeşmi şimdi anka-âşiyânım yâ Resûlallah
Der-i âlem-penâhmdan eğerçi sûfetâ dûrum
Veli mânîde hâk-i âsitâmm yâ Resûlallah
Acep mi râh-ı aşkında fedâ-yı cân ede Şâdi
Budur çün matlab-ı aksâ-yı cânım yâ Resûlallah
DER NA’T-I PÂK-İ HAZRET-İ SERVER-İ EVLÂD-İ ÂDEM
VE BÂDİ-İ ÎCÂD-I DÜ ÂLEM
Sen matla’-ı envâr-ı Hudâ şems-i dühâsm
Sen tal’at-ı bedrâ-yı sipihr-i dü serasın
01 mazhar-ı evhâ der-i hâcât-ı revasın
Deryâ-yı sehâ husrev-i evreng-i atâsm
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın
Mahbût),-! Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
Ey bahr-i kerem bâdi-i îcâd-ı dü-âlem
Vey kişver-i ^Levlâk» de Sultân-ı Muazzam
Mümkün mü tekaüdüm ede hâşâ sana Âdem
Senden ilerû yok harem-i Hazret-e mahrem
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
Ey gevher-i zîb-âver-i eyvân-ı nübüvvet
Vey mihr-i ziyâ-güster-i keyvân-ı nübüvvet
Kıldı seni Hak dâver-i dîvân-ı nübüvvet
Zâtında çü hatm oldu senin şân-ı nübüvvet
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
Müstağrak-ı emvâc-ı yem-i cürm ü hatâyım
Sad âh ki üftâde-i girdâb-ı hevâyım
Lûtf eyle nola bende-i dergâh-ı atayım
Bir yalın ayak Şâdi-i serbâz-ı gedâyım
Sen eşref-i mahlûk-i Hudâvend-i âlâsın
Mahbûb-i Hudâ hükmirev-i rûz-i cezâsın
NA’T-I ŞERİF
Bâisi selisin nüzûl-i rahmetin
Fatihi sensin efendim cennetin
illeti sensin zuhûr-i ni’metin
Kâşifi sensin sehâb-ı zulmetin
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
Muztaribdir çün bu kemter ümmetin
Cân ü dilden âşık oldum ben sana
Ettim ikbal sûy-i pâkinden yana
Lûtf edip eyle şefâat sen bana
Çekmeyim tâ hüzn ü endûh ü mâ
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
Muztaribdir çün bu kemter ümmetin
Destigîrimsin eyâ fahr-i cihân
Arz-ı hâl ettim sana nâlem hemân
Derd ü gamdan yandı cismim el aman
Gitgide olmakta ahvâlim yaman
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
Muztaribdir çün bu kemter ümmetin
Çün cenâbm Fevzi’nin Peygamberi
Ara eder elbet sana hayr ü şeri
Hayli demdir beyt-ül-ahzandır yeri
Rahm edip kıl gönlümü gamdan beri
Yâ Resûlallah yetişsin himmetin
Muztaribdir çün bu kemter ümmetin
Hacı Muhammed Fevzi [Edirne Müftüsü]
(Ölm. 1900)
NA’T-I ŞERÎF
Ey habîb-i Kibri yâ cânım fedâ her an sana
Sen ki canlar cânısm kurban olur her can sana
Sen şehinşâh-ı risâletsin beşîr ü hem nezir
Her sözün te’yîd için gökten iner Kur’an sana
Nola şakk olsa şehâdet eyleyip mâh-ı münîr
Müddeâ isbâtina kâfidir ol bürhan sana
Gör geçen teşbih eder destin öper her dem senin
Etmesin koy seng-dil kâvm-i Kureyş iyman sana
Müstehaklar kahr-ı Hak’ka şüphesiz ey pâk-zât
Onları kati etmeğe gönderdi Hak ferman sana
Yâ şefî-il müznibîn yâ rahmeten-lil-âlemîn
Müjdeler kim bizlere müştak imiş Rahman sana
Çeşm-i ma’nâsı alil kendi zelil ü bî-delîl
Geldi bîçâre Sebâtî isteyü derman sana
Hafız Muhammed Sebâfeddîn (1846 -— 1905)
NA’T-I ŞERİF
Sen habîb-i Kibriyâsm yâ Muhammed. Mustafâ
Mazhar-ı nûr-i Hudâ’sm yâ Muhammed Mustafâ
Şâmna Levlâke Levlâke buyurmuştur Hudâ
Bâis-i arz ü semâsın yâ Muhammed Mustafâ
Rahmeten-lil-âlemînsin hem şefî-ül-müznibîn
Şâfi-i rûz-i cezâsm yâ Muhammed Mustafâ
Leyle-i esrâda Aksâ içre kıldıkta namaz
Sen imâm-ı enbiyâsın yâ' Muhammed Mustafâ
Bu Sebâtî bendene göster tarîk-i aşkı kim
Dü cihanda rehnümâsm yâ Muhammed Mustafâ,
Hafız Muhammed Sebâteddîn
NA’T-I ŞERİF
Yüzündür menba’-ı nûr-i nübüvvet yâ Resûlallah
Yine sendendürür lûtf ü mürüvvet yâ Resûlallah
Nola bir taşa baş koysam ser-i kûyunda kelb-âsâ
Demâdem eylesem zevk-i muhabbet yâ Resûlallah
Gelirsem ravza-i pâke sürersem yüzlerim hâke
Erişir başım eflâke ne rütbet yâ Resûlallah
Meğer lütfün ola hadi ola ol vuslata badi
Ki bîzâd-ı lebin yâdı ne kudret yâ Resûlallah
Ümidin kesmedi hergiz Sebâtî kân-ı lûtfundan
Şenindir merhamet şefkat mürüvvet yâ Resûlallah
Hâfız Muhammed Sebâteddîn
N A’T
Ey rûh-i müşahhas ki bütün canlara cansın
Ağyâre nihansm dil-i yârâna iyansın
Bûyundur eden güllere îrâs-ı revâyîh
Rûyinle de mihr ü mehe envâr-feş ansın
Her zerre senin lem’a-i vechinle parıldar
Zâhirde fakat mihr-i hafiyy-ül-Iemeansm
Hüsn-i ezelî âşık-ı hüsn-i
ezelindir
Bir öyle cemilsin ki cemallerde nihansm
Aşkındır eden sûret-i hestîyi nümâyân
Aşkınla ki âyîne-i imkân ü
mekânsın
Dünyâda yere düşmedi gölgen
fakat ey nûr
Ukbada rüûs-i beşere sâye-resansm
Ey nuhbe-i mahlûk-i ahad gelmedi
mislin
Vallâhi ve billâhi ahîd-i dü cihansın
Ümmîd-i kerem etmededir sâlih ü tâlîh
Sen kâmı kerem melce-i
âfetzedegânsm
Atf-ı nazar et hâline bîçâre Kemâl’in
Bîçârelere lûtf ile dâim
nigeransm
İbnül Emin Mahnıud Kemâl İnal
(1870 — 1956)
I
NA’T
Semâvî bir nasibimdir hidâyet,
tutmadım bir yol
Bu vahdetgehde senden feyz alan
şehrâhdan başka
Hudâdan sonra en ulvî
tecellîgâhısm Hakkın
Senin fevkinde kim var Hazret-i
Allahdan başka
Tokadî Zâde Şekîb , (1871 — 1932) j
PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ
— 12 Rebîülevvel 1331 —
Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,
Aylar bize hep muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi..
Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!
Âlem bu gün üç yüz elli milyon
Mazlûma yaman bir âlem oldu:
Çiğnendi harîm-i pâk-i şer’in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde Öten çanın sesinden
Binlerce minâre ebkem oldu.
Allah için, ey Nebıyy-i ma’sûm,
İslâmî bırakma böyle bîkes
İslâmî bırakma böyle mazlûm
Mehmed Akif (1873 — 1936)
BİR GECE
On dört asır evvel yine bir böyle geceydi,
Kumdan aym ondördü bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdü..
Nerden görecekler, göremezlerdi tabiî:
Bir kerre, zuhur ettiği çöl, en sapa yerdi.
Bir kerre de mâmûre-i dünyâ o zamanlar
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi
......bütün âfakını sarmıştı zeminin,
Salgındı, bugün şark’ı yıkan tefrika derdi.
Derken büyümüş kırkma gelmişti ki Öksüz
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi.
Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi.
Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi
Zulmün ki zevâl akima gelmezdi gezerdi.
Âlemlere rahmetti evet şer’-i. mübîni,
Şehbâlini adi isteyenin yurduna gerdi.
Dünyâ neye sâhipse O’nun vergisidir hep,
Medyûn O’na cem’iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o masuma bütün bir beşeriyyet,
Yâ Rab! bizi mahşerde bu ikrar ile haşr et!,.
Mehmed Akif
HUZÛR-İ RİSÂLETMEÂBDA
Bu hengâme-i zaman bana giran gelince
Seyâhat hurcumu toparlayıp bağladım ve
Bu cihandan revân oldum.
Şâm u seherle kayıtlanmış olarak
Yaşadım, lâkin bu âlemin
Köhne nizâmına âşinâ olamadım.
Melekler beni alıp risâlet bezmin'e
Ulaştırdılar ve âyet-i rahmetin
Huzuruna getirdiler.
Efendimiz buyurdular: «Ey Hicaz bahçesinin bülbülü,
Her gonca senin sesinin ateşinden erir.
Senin kalbin dâimâ aşk kâsesinden sarhoştur,
Senin bu sarhoşluktan yığılıp kalışına
Niyaz secdeleri bile gıpta eder.
Sen dünyânın aşağılıklarından
Eflâke uçtun. Çünkü melekler
Sana uçmanın yüksekliğini öğrettiler.
«Sen cihan bahçesinden
Hoş bir râyiha şeklinde çıktın,
Bize ne hediye getirdin?»
«Efendimiz, dünyâda huzur ve sükûn
Bulunmaz; insanın telâşla arzuladığı
Hayat bulunmaz»
Varlık bahçelerinde binlerce gül
Ve lâle yetişmiş. Lâkin
Kokusundan vefâ bulunan bir gonca yok.
Buna rağmen ben nezr için
Bir kâse sunuyorum. Bu kâsenin
İçindeki şey cennette bile bulunmaz.
Bunun içinde ümmetinin nâmûsu
Parlıyor. «Trablus şehitlerinin
Kanları onun içindedir».
Muhamnıed İkbâl Lâhorî (1873 — 1938)
RUBÂÎ
Elbet yücelir arş-ı berinden sâyen
Ey mihr-i Hudâ nûr idi cism ü mâyen
Ukbâda penâh olmak için ümmetine
Dünyâda zemine düşmemiştir gölgen
Şâmili Rıfat (1874 — 1932)
HAZRET-İ MUHAMMED’İN [salla'llâhü aleyhi ve sellem] ELÇİLİĞİ
Sâf ve ışık yüzlü bir melek idi,
Girdi saklandığı mağraya birden.
O, ricâ edip «yanımda kal!» dedi,
İhtiraslarını atıp içinden.
Hiç okumamış bir kimse için bu,
Biraz garip istek olabilirdi.
Çok zamandır ülke ülke gezen O,
Seyâhattan yorgun dönen tacirdi.
Bir sayfa üstünde yazılı şeyi
Melek: «Oku!» dedi, O’na, durmadan
Vazgeçmedi aslâ bu ısrarından.
Okudu O, okuyan kişi oldu,
Başardı, itâat etti, sonunda
İnsanların en muktediri oldu.
Raine r Maria Rilke (l 875 — 1926)
Çevirenler : Abdullah Öztemiz Hacıtâhiroğlu
Sedat Ümran
NA’T-I CENÂB-I PEYGAMBERİ
Nûr-i Hak pertev-fürûz olmuş cebininden senin
Her gönül şûrîde aşk-ı ateşininden senin
Bildin ey mâ’nâ bilen Allah’ı sen hakkelyakîn
Feyzidâr oldu cihan halkı yakîninden senin
Bir İlâhî maksadı dîninle te’mîıı eyledin
Kâm-bîn oldu beşer dîn-i mübîninden senin
Bir İlâhî feyz ile ettin zemine in’itâf
Arş-ı a’lâ ahz-i feyz eyler zemininden senin
Kâinâta sa’d-i envârm tecellîpâş olur
Şâm-ı Esrâ menzil-i Mevlâ-karîninden senin
Pâye-i kudsiyyet olsa hak için sûretpezîr
Fark olunmaz pâye-i izz-i berîninden senin
Cism ü cânı ben nasıl etmem emânet nâmına
Hak emîn olmuş iken nâm-ı Emîn’inden senin
Bin hakikat der-kemîn ettin de ilzâm eyledin
Bahtiyâr olmaz mı mağlûbun kemîninden senin
Nâci-i zârın ümîdi bulmaz aslâ inkıta’
Vasf-ı pâk-i Rahmeten-lil-âlemîninden senin
Nâci Paşa [Eldeniz] (Doğ. 1875).
EZÂN-I MUHAMMEDİ
Emr-i bülendsin ey ezân-ı Muhammedi
Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedi
Sultan Selîm-i Evvel’i râm etmeyip ecel
Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedi
Gök nûra gark olur nice yüz bin minareden
Şehbâl açınca rûh-i revân-ı Muhammedi
Ervah cümleten görür Allâhüekber’i
Akseyleyince arşa lisân-ı Muhammedi
Üsküp’de kabr-i mâdere olsun bu nev gazel
Eir tuhfe-i be di’ ü beyân-1 Muhammedi
Yahyâ Kemal Beyath (1884 — 1958)
DAHÎLEK YÂ RESÛLÂLLAH
Gönül hun oldu şevkinden, boyandım yâ Resûlallah,
Nasıl bilmem, bu nirâna dayandım yâ Resûlallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım yâ Resûlallah,
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,
Muazzam bir sehâsm sen, diler'sen rûnümâsın sen;
Habîb-i Kibriyâsm sen, Muhammed Mustafâ’sın sen;
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Gül açmaz, çağlayan akmaz İlâhî nûrun olmazsa,
Soner âlem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa,
Firâk ağlar, visal ağlar ezel mesrurun olmazsa,
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Erir canlar o gülbûy-i revanbahşm hevâsmdan,
Güneş titrer, yanar dîdârmm, bak, ihtirâsmdan;
Perişan bir niyâz inler hayatın müntehâsmdan;
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam,
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam.
Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam,
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhmda can vermek!
Nasib olmaz mı Sultanım Haremgâhmda can vermek,
Sönerken gözlerim âsân olur âhmda can vermek,
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri,
Lebim kavruldu âteşten döner pâyinde tezkiri,
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle Kıtmiri,
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Yamandede [Abdüikadjr Keçeoğhı]
(1888 — 1962)
NA’T-I ŞERİF
Yâ Muhammedi O büyük ismine hayran olurum.
Yaktığın nûr ile gönlümde hurûşân olurum.
Yâ Muhammedi Ne büyüksün ki, senin nâmını ben,
Ne zaman yâda getirsem hemen insan olurum.
Yâ Muhammedi Seni sevmek, ne saadet beşere,
Sana âşık olanın hâkine kurban olurum.
Yâ Muhammedi O kadar çok ki, günahım, ancak
Seni sevmek ile ben nail-i gufran olurum.
Mazhar olmazsam eğer ben, o senin lûtfuna ah!
Akıbet haşre kadar hüzn ile giryân olurum.
Gel de ey bâd-i sabâ! Al, beni uç Yesribe dek
Ki bu sevda ile ben, müktesib-i can olurum.
«Ümmetimdir» deyiversen «şu Rıza-yı âsi»,
Yâ Muhammedi Ben o dem vâsıl-ı cânân olurum.
Ali Rıza Sağman (1889 — 1965)
NA’T
Seccaden kumlardı...
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı.
Mescit mümin, minber mümin..
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere âmin...
Ve mübarek geceler dualarımız
Geri gelmeyen dualardı,
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı.
Kapma gelenler, yâ Muhammed,
- Uzaktan, yakından -
Mü’min döndüler kapından.
Besmele ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet
Muhammed ümmetiydi.
Konsun yine pervazlara güvercinler,
(Hû hû) lara karışsın âminler..
Mübarek akşamdır:
Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’leri
Şimdi seni ananlar
Anıyor ağlar gibi..
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi;
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?
Günler ne günlerdi, yâ Muhammed,
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı..
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halîme’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Âmmenin emaneti ağlardı.
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği,
Göklerin Resûlüydün..
Elçi geldin, elçiler gönderdin...
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, yâ Muhammed?
Yeryüzünde riyâ, inkâr, hiyânet
Altın devrini yaşıyor..
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebû Leheb öldü.) diyorlar:
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed,
Ebû Cehil kıtalar dolaşıyor.
Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık yolunu bilmiyor,
Artık yolunu unuttu
Ayaklarımız
Kâ’be’ne siyahlar
. Yakışmamıştı, yâ Muhammed,
Bugünkü kadar!
Hased gururla savaşta,
Gurur Kafdağı’nda derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından.
Gelse bir şefkat meleği..
' İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi.
Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarma
iyilikler getir, güzellikler getir
Âdem oğullarına!
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir..
Fethedemedik, yâ Muhammed,
Senelerdir.
Ne doğruluk, ne doğru:
Ne iyilik, ne iyi..
Bahçemde en güzel dal
Unuttu yemiş vermeyi...
Günâhın kursağında
Haramların peteği.
Bayram yaptı yabanlar:
Semâve’yi boşaltıp
Sâve’yi dolduranlar..
Atını hendeklerden - bir atlayışta -
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!
Gözleri perdeleyen toprak
Yüzlere serptiğin topraktı..
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi,
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun yine pervazlara güvercinler,
(Hû hû) lara karışsın âminler..
Mübarek akşamdır:
Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’ler!
Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar, taşlar
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?
Uçsuz bucaksız çöllerde
Yine izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.
Şu tekbir getiren mağara
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir..
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi..
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi.
Şu kuytu cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva - ki bilinmez,
Kuşları ’hüdhüd. müdür,, güvercin mi, kumru »ıu? -
Kuşlarını, bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?
Ey Abvâ’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hâtıran uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene, hâlâ,
Çöller ses verir;
Yaleyl susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur' Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebû Bekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!
Ebû Bekir’de nûr, Osman’da nurlar..
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar:
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar
Bedir’de, Uhud’de, Hayber’de
Hakkın yiğitleri şehid olurlar...
Bir mutlu günde ki ölüm tatlıydı,
Yerde kalmazdı ruh., kanadlıydı.
Konsun yine pervazlara güvercinler,
(Hû hû) lara karışsın âminler..
Mübarek akşamdır:
Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’ler!
Vicdanlar sakat çıkmadan,
Yâ Muhammed, yarma;
İyiliklerle gel, güzeliklerle gel
Âdem oğullarına!
Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itrî bestelesin Tekbir’ini,
Evliyâ okusun Kur’an’lar!
Na’tini Gaalib yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır..
Dudaklar ardında saklı
Âmin’lerimiz vardır...
Hacdan döner gibi gel,
Mi’râc’dan iner gibi gel,
Bekliyoruz yıllardır’
Bulutlar kanad, rüzgâr kanad;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerin ezber bilen
Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa
Ezanlarını Dâvûd okusun!
Konsun yine pervazlara güvercinler,
(Hû hû) lara karışsın âminler..
Mübarek akşamdır:
Gelin ey Fâtiha’lar, Yâsîn’ler!
Ârif Nihad Asya
(Doğ. 1902)
O’NUN ÜMMETİNDEN OL
Beri gel serseri yol!
O’nun Ümmetinden ol!
Sel sel kümelerle dol!
O’nun Ümmetinden ol!
Sen hiçliğe karşı yön!
Hep sıfır, arka ve ön!
Dosdoğru Kible’ye dön
O’nun Ümmetinden ol!
Gel, dünyâ, murdar kafes!
Gel, gırtlakta son nefes!
Gel, Arş’ı arayan ses!
O’nun Ümmetinden ol!
Solmaz, solmaz; bu bir renk, .
ölmez, Ölmez; bir ahenk,
İnsanlık; hevenk hevenk,
O’nun Ümmetinden ol!
Gökte çakıyor haber:
Geber, çelik put, geber!
Doğrul, yeni seferber!
O’nun Ümmetinden ol!
Necip Fazıl Kısakürek
(Doğ. 1905)
SULTÂNIM EFENDİM
Rûhum sana, varlık sana hayrandır Efendim!..
Bir ben değil, âlem sana hayrandır Efendim!..
Ecrâm ü felek, levh ü kalem mest-i nigâhm,
Dîdârına âşık, Ulu Yezdan’dır Efendim!..
Mahşerde nebiler bile senden meded ister,
Rahmet, diyen âlemlere Rahman’dır Efendim!..
Tâ Arş’a çıkar her gece âşıkların âhı,
Medheyleyen ahlâkını Kur’an’dır Efendim!..
Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârm,
Feryâdı bütün âteş-i sûzandır Efendim!..
Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim,
Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim!..
' Doğ kalbime bir lâhzacık Ey Nûr-i dilârâ,
Nûrun ki, gönül derdine dermandır Efendim!..
Kıtmîrinim Ey Şâh-ı Rüsül, koğma kapından,
Âsîlere lütfün yüce fermandır Efendim’..
Ali Ulvî Kurucu (Doğ. 1919)
İLÂHİ
Derdimendim yâ Resûlallah devâ ol derdime,
Destigîr ol, yâ Habîballah, bu .âsî mücrime!..
Sen şefâat kânı varken, yalvarayım ben kime?..
«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,»
«Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım!..»
Bûy-i vasimdir, muattar eyleyen sünbülleri,
Nûr cemâlinden eserdir, bâğ-ı aşkın gülleri,
Gül cemâlindir Habîbim, mesteden bülbülleri,
«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,»
«Mücrimim gerçi, cemâl-ı Mustafâ hayrânıyım!..»
Cânını cânâna kurban eyliyor pervâneler,
Bezm-i vasim neş’esinden gaşyolur mestâneler,
Âşıkm göz yaşlarından, doldu hep peymâneler,
«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,»
«Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!..»
Ermek istersen, O Şâh’m himmet-i imdâdma,
Cân ü dilden âşık ol sen: «İsm-i zât» evrâdma,
Ses verir Ulvî, melekler âteşin feryâdma,
«Ben, Resûl-i Kibriyâ’nm bülbül-i nâlânıyım,» ,
«Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayranıyım!..:
Ali Ulvî Kurucu
SEVGİLİLER SEVGİLİSİNE
Sana verdim de kalbimi
Anlayabildim kendimi.
Oldum olası Sendenim
Yerin gönlümde yeni mi?
Sevginle coşup taşarım.
Gafil ne bilsin şevkimi.
İnsan, duramaz yerinde
Fikre bir dâva girdi mi
Sen de ruhuma gireli
Gayndan çektim elimi
Sensiz her yer karanlıktır.
Sensiz her şey delik gemi.
Kafam seninle ışıldar
Güne çevirdin gecemi.
Hazla dolarım, anarken
Seninle geçen her demi
Hak senin için yarattı
Bu akıl almaz alemi
Düşmüşüm ama yoluna
Susturamadım nefsimi
Sevenlerin üstaddır da
Ben niye böyle acemi?
Övünürüm senin ile,
Sevmem günahkâr halimi
Haksız olsam da isterim
Şefâatından hissemi.
M. Said Çekmegil (Doğ. 1921)
EZANLARLA
Ne sevksa emziren müslüman zamanları
İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...
Usta pergellerle çizilmiş kubbeler altında.
Çırağ çırağ tutuşturan ne aşksa, canları
İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...
Minyatürce, bir hafiflik, yapraklarca,
Aşk içinde sırılsıklam parça parça,
Yakınlarca, bir hoş çağrı uzaklarca
İsm-i Şerif-i Muhammedi üzre...
Temenniler, teselliler kadar temiz,
Aşk bu, canevimizde çoğalan deniz.
Bir gerçekten en yüceye yürümemiz
İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...
Sevaplar tomurcuk ellerde göğerir,
Gergefinde duâlarm gün ağarır.
Ezanlar, dört ufku huzûra çağırır
İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...
En güzel dinde, en asîl tevâzu,
Ser-sebil duygular doldurur havuzu.
Yalın minârelerde salkım salkım arzu
İsm-i Şerîf-i Muhammedi üzre...
Görmek, duymak, yaşamak bu; biraz daha.
Secde secde hamdolsun Yüce Allah’a.
Ay-aydm gecelerden, çıkmak sabaha
îsm-i Şerif-i Muhammedi üzre...
Feyzi Halıcı (Doğ. 1924)
NA’T
Senin aşkın yanar binbir gönülde
Ateştir yâ Resûlallah ateştir
Alan senden ışık yıldızdır, aydır
Güneştir yâ Resûlallah güneştir
Yolun yoldur senin emrin emirdir
Uhud, Hayber güneştir, ay Bedir’dir
Bilirsin ümmetin artık ne birdir
Ne üçtür yâ Resûlallah ne beştir
Ne gün aşkınla gözler pür elemdir
Bizimçin gün o gündür "dem o demdir
Bu âsi ümmetin Türktür, Acemdir
Araptır yâ Resûlallah Habeştir
Bu aşk ancak senin aşkınla kaaim
Döner yâ. Hak deyip câhil , ve âlim
Bu Abdullah arar maksûdu dâim
Eriştir yâ Resûlallah eriştir
;
'
Abdullah Öztemiz Hacıfâhiroğlu
(Doğ. 1929)
ŞEFÂAT YÂ HAZRET-İ MUHAMMED
Yaratılmış yüz suyun hürmetine kâinat,
Tanrının son Resûlü ey Hazret-i Muhammed.
Değildir sözlerim Sana övgü, Sana naat,
Şefaat diliyor senden ümmet-i Muhammed.
KÜÇÜK NA’T
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli
Hafıza seni anmak ödevinde
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Sen Eskimolarm ısınması sevgililer mahşeri
Aklım yeni bir akıldır çiçeklerden
Mantığım mantığın üstünde yeni
İçimde Nûh’un en yeni tûfanı
Dünyâya ayak basıyorum' yeniden
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli'
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor
Ben yeni doğmuş bir çocuk gibi
Herkesin konuştuğu dilden mahrum
Ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci
Bütün deniz kıyılarında seni anmalı
Sen buzulların erimesi Eskimolarm ısınması
İkinci sokaklarda bandolar mızıkalar
Yaklaşan çok yaklaşan muhteşem bir gün var
Bütün yollarda zafer tâki
Eriyen kar derin denizlerde katafalk
Gün doğuyor her yerin çiçek ve kar
Bütün çocuklar kurtuldu demektir
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli
Hâfıza seni anmak Ödevinde
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Sen Eskimoların ısınması sevgililer mahşeri
Sezai Karakoç
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar