Print Friendly and PDF

Harvey Lawrence Picard...American Splendor

Bunlarada Bakarsınız

 

 - Sen kimsin bakalım?

  Ben Harvey Pekar.

  Pecker mi? Pecker mi
 Pecker mi?

  Evet Harvey Pekar'ım

  Bu bana bir süper kahraman gibi görünmedi.

  Ben süper kahraman değilim bayan.

  Ben sadece mahallenin çocuklarından biriyim, tamam mı?

  Unutun gitsin.

  Neden herkes bu kadar aptal olmak zorunda?
"American Splendor...Filmden"

 ( 8 Ekim 1939 - 12 Temmuz 2010) - Amerikalı yazar, müzik ve edebiyat eleştirmeni, sosyal aktivist. En iyi otobiyografik çizgi roman dizisi American Splendor'un [Amerikan ihtişamı] yazarı olarak bilinir . 2003 yılında, diziden yola çıkarak, Picard rolünü Paul Giamatti'nin oynadığı aynı adı taşıyan bir film çekildi

Harvey Picard, Cleveland , Ohio'da Bialystok göçmenleri Sol ve Dora Picard'ın çocuğu olarak dünyaya geldi . Saul Picard, ailenin yaşadığı Kinsman Bulvarı'nda bir bakkala sahipti. Harvey Picard, 1957'de Shaker Heights Lisesi'nden mezun oldu ve daha sonra bir yıl sonra bıraktığı Case Western Reserve Üniversitesi'ne girdi . Daha sonra ABD Donanması'nda hizmet etti. Ordudan emekli olduktan sonra, Cleveland's Veteran's Administration Hospital'da memur olarak işe alınmadan önce tuhaf şeyler yaşadığı Cleveland'a döndü. Şöhret kazandığında bile   bu görevi sürdürdü ve ancak 2001'de emekli oldu   .

Film

Harvey Picard'ın sanatçı Robert Crumb ile birlikte duruşu, bağımsız, otobiyografik bir döngü çizgi romanının yaratılmasına yol açtı American Splendor.

İronik olumsuzluk - hafif, entelektüel tarzıyla güzel bir film. Böylesine sakin, biraz hüzünlü caz ritimlerine tabi her şeyiyle ince, lirik, düşünceli, nevrotik, felsefi, absürt sinema tutkunlarının gözünden uzak kalmış bir film...

Çizgi romanda İlk hikaye olan " Çılgın Ed "in çizimleri aslında Picard'ın kendisi tarafından çizildi. Bunlar, karakterlerin "çubuk adamlar" tekniğinde yapıldığı oldukça geleneksel eskizlerdi. Bununla birlikte, Crumb ve diğer sanatçı Robert Armstrong, Picard'ın senaryosunu beğendi ve her ikisi de, kısa süre sonra Crumb'ın The People's Comics dergisinde yayınlanan çizgi romanı resimlemek için gönüllü oldular . Böylece Crumb, American Splendor serisinde çalışan ilk sanatçı oldu.... Çizgi roman, Picard'ın anavatanı olan Cleveland'ın nesli tükenmekte olan bölgelerinin günlük yaşamını anlattı. American Splendor'un ilk sayısı 1976'da çıktı. Daha sonra, çizgi roman birçok ciltte ve bir antolojide yayınlandı.

Harvey Pekar bir hastane memurudur. Tipik bir kaybeden ve belki de bir kaybedenden çok sıradan, sıradan bir insan. Kimsenin umurunda olmayan sevinçleri ve üzüntüleriyle yanı başımızda yaşıyor. Hayatındaki her şey istediği gibi olmaz, sonra sesi kaybolur, sonra karısı gider. Onu günlük rutininden kurtaran tek şey meslektaşlarıyla bitmeyen tartışmalardır, her şey tartışılır: müzik ve Amerikan kültürünün çöküşünden jöle ve yaşam için yeni tatlara kadar. Evde caz dinliyor, kitap okuyor ve ruh için yazıyor. Dairesi, koleksiyonunu yenilediği, düzenli olarak dükkanlarda dolaşan kitaplar ve plaklarla dolup taşıyor. Tek neşesi, eşantiyonlardan alışveriş yapmaktan gelir. Bir gün bit pazarında, tebrik kartı sanatçısı ve müzik uzmanı Robert Crumb ile tanışır. Crumb, yıllar sonra, başarısından ilham alarak yeraltı çizgi romanlarıyla dünya çapında ün kazandığında, Harvey kendi çizgi roman markasını yaratmaya karar verir. Gerçekçi yazarların gerçek bir hayranı olan Harvey,"

Belki de filmin yazarları haklı, tekerleği yeniden icat etmeye gerek yok; fikirler ayaklarınızın altında, eğilmek için zaman ayırmanız yeterli. Ve sıradan küçük şeyler tarafından vurgulanan rutin, gri günlük yaşam, gökkuşağının tüm renkleri ile parlayacak. 

 Görkemli Hayatım (2003) American Splendor

101 dk

Yönetmen:Shari Springer Berman, Robert Pulcini

Senaryo:Harvey Pekar, Joyce Brabner, Shari Springer Berman

Ülke:ABD

Tür:Biyografi, Komedi, Dram

 Vizyon Tarihi:30 Nisan 2004 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Mark Suozzo

Web Sitesi:Fine Line Productions

 Nam-ı Diğer:American Splendor

Oyuncular

Chris   Ambrose

Joey   Krajcar

Josh  Hutcherson

Cameron  Carter

Daniel  Tay

 

Özet

Filmin baş kahramanı Harvey Pekar, hiç de göründüğü gibi bir adam değildir. Elinin altındaki dosya yığını içinde kaybolup gitmiş, kafasında saç kalmamış, sevimsiz bir tip gibi görünse de o aslında iyi bir entelektüel ve kusursuz bir gözlem yeteneğinin sahibidir. İddialı bir koleksiyoncu olmakla beraber aynı zamanda American Splendor adlı çizgi romanın da yaratıcısıdır. Hikaye, filmde yer alan Pekar ile onun kendi yaşamından alıntılarla yarattığı çizgi romanındaki Pekar’ın karşı karşıya geliş anlarından alıyor kaynağını. American Splendor, 2003 Sundance Jüri Büyük Ödülü ve Cannes Uluslararası Eleştirmenler Ödülü’nün sahibi bir çizgi roman filmidir.

Altyazı

  HİKAYEMİZ BAŞLIYOR.

  Şeker ya da şaka!

  Şuna bir bakın, tüm süper kahramanlar kapımıza gelmiş.

  Süpermenimiz var.

  Ve Batman.

  Ve onun yardımcısı Robin.

  Yeşil Fener.

  Peki ya sen genç adam?

  Peki ya ben ne?

  - Sen kimsin bakalım?

  Ben Harvey Pekar.

  Pecker, Pecker, Pecker.

  Harvey Pekar.

  Bu bana bir süper kahraman gibi görünmedi.

  Ben süper kahraman değilim bayan.

  Ben sadece mahallenin çocuklarından biriyim, tamam mı?

  Unutun gitsin.

  Neden herkes bu kadar aptal olmak zorunda?

  CLEVELAND SOKAKLARINDAN GELEN  AMERICAN SPLENDOR BENİM ADIM HARVEY PEKAR.

  AYKIRI VE ÜNLÜ BİR KARİKATÜR KİTABININ KARAKTERİYİM.

  FARKLI KARİKATÜRİSTLER BENİ AMA BEN AYRICA FİLMDE BENİ OYNUYOR.

  HARVEY PEKAR'IN YARATTIĞI  SPLENDOR'DAN VE HARVEY PEKAR'LA JOYCE BRABNER'IN   YARATTIĞI KANSER YILIMIZ KARİKATÜR KİTAPLARINDAN  SIRADAN BİRİ NASIL BU KADAR  İZLEMEYE DEVAM EDİN.

  Tamam, işte bu adam, bizim adamımız.

  Artık yetişkin ve hiçbir yere varamamış.

  Her zaman çok bilgili olsa da, hiç gerçek bir eğitim almamış.

  Hayatın çoğunu kötü mahallelerde geçirmiş, kötü işler yapmış.

  Ve şu anda felaket bir ikinci evliliğe boğazına kadar gömülmüş.

  Yani eğer romantizm düşkünüyseniz, ya da hayali bir kahramanın   insanlığı kurtardığını görmek isteyen bir hayalciyseniz   bilin ne oldu.

  Yanlış filme geldiniz.

  Bu harika.

  - Tamam, şimdi dört çekim oldu.

  Bundan sonra birleştirme işini kendiniz halledebilirsiniz.

  Tamam.

  Hadi sıradakine geçelim, tamam mı?

  Dur bir saniye.

  Su filan istiyor musun?

  Hayır, yeterince portakal suyum var.

  Portakal suyunu seviyor musun?

  - Evet, portakal suyu iyidir.

  Tamam, öyleyse sıradaki sekansa geçelim.

  Senaryoyu gerçekten okudun mu?

  Hayır.

  Biraz.

  Sadece yapının ne olduğuna baktım.

  Yani nasıl bir yapı üstüne oturduğunu görmek için.

  Kelimesi kelimesine okumadım.

  Bu şeyleri söylerken kendini garip hissediyor musun?

  Hayır, söylerken kendimi garip hissetmiyorum.

  Ama sesimin ne kadar dayanacağını bilmiyorum.

  Doktor, bana yardım etmelisin.

  SES SORUNU.

  1975  Karım konuşamadığım için beni terk ediyor.

  Onu herkesin içinde utandırıyormuşum.

  Artık doktorasını da bitirdi.

  Kendini beğenmiş bir akademik   yıldız oldu.

  Ve ben sadece bir dosya memuruyum.

  Ama onun lanet olası üniversite harçlarını yatırırken dosya   görevlisi olmam önemli değildi.

  Harvey, konuşmayı kes lütfen.

  Ve ağzını aç.

  Sesimin bir daha dönmeyeceğinden endişe etmeye başladım.

  A deyin bay Pekar.

  - Yani bu bir işkence, inan bana.

  Ne?

  Kötü mü doktor?

  İyi değil.

  Kanser oldum.

  Önce evlilik sorunları çıktı, şimdi bana gırtlak   kanseri olduğumu söylüyorsun.

  Bunu hak etmek için ne yaptım?

  Harvey.

  Sakin ol.

  Kanser değilsin.

  Ses tellerinde şişlik var.

  Muhtemelen bu kadar çok   bağırıp çığlık atmaktan.

  Eğer biraz ara vermezsen   sesini tamamen kaybedeceksin.

  - Tamam, tamam.

  Ama ne kadar?

  Bir kaç ay.

  - Ay mı?

  SESSİZLİK YEMİNİ BAŞLIYOR.

  Hey, hey hadi, nedir bu?

  Tam olarak göründüğü şey.

  Ne demek istiyorsun?

  Yani beni terk mi ediyorsun?

  Ne için?

  Bak, bu avam yaşam biçimi artık benim için işe yaramıyor, tamam mı?

  Kendimi öldürmeden buradan gitmem gerek.

  Sadece bir saniye bekle.

  Söyleyeceklerimi bir dinle.

  Gitme.

  Sana ihtiyacım var bebeğim.

  Lütfen gitme, tamam mı?

  Yani ben.

  Ya da en azından beni oynayan adam.

  Gerçi bana çok da benzemiyor.

  Aradan bir kaç ay geçmiş.

  Ben hala VA hastanesinde berbat   dosya memurluğu işime devam ediyorum.

  Sesim hala geri gelmedi.

  Teşekkürler Harvey tatlım.

  Gidemezmiş gibi görünüyor.

  Avam mı?

  Bu saçmalıkları nereden öğreniyor böyle?

  Kötü kokan sürüden uzak dur, kirlenmiş sürüden kaç.

  Şu acılara dayanan kuş gibi yaşa.

  Kayalıklardaki kartal.

  Hey bay Boats.

  Bunun ne demek olduğunu biliyor musun?

  Evet, bu bir Elinor Hoyt Wylie şiiri.

  Şey demek, izninle.

  Sıradan insan kalabalıklarından uzak dur ve kendi bildiğini yap demek.

  Hayır.

  Kendini kadınlar için harap etme demek.

  Bunun sana bir yararı olmaz.

  Onlardan olabildiğince kısa sürede uzaklaş.

  Şu anda bir kadınım yok nasıl olsa.

  Yani, acılara katlanan kuş benim.

  Başka türlü yaşanmaz evlat.

  BİRKAÇ SANİYE SONRA.

  Şu aptala bir bak.

  Muhtemelen o gürültülü Rock müziği dinliyor.

  Çöp, hepsi sadece çöp.

  Bilmiyorum, yani Rock müziğin de güzel yanları var.

  Elbette Caz gibi değil ama yine de iyi.

  Hey, bana o iyi plaklardan bir kaçını ne zaman getireceksin?

  Bir kaç Nat King Cole.

  Onlardan bende yok bay Boats.

  - Evet, elbette var.

  Ama evinde saklıyorsun.

  Sadece çöpleri satıyorsun.

  Ben sadece sevdiğim şeyleri saklıyorum.

  Pek çok insanın sevmeyeceği iyi şeyler sattım.

  Bay Boats Blues ya da öyle şeyleri sevmezdi.

  Ve o klasik keman çalardı.

  15-16 yaşlarındayken albüm biriktirmeye başladım.

  Cazla ilgilenmeye başladım.

  Ondan önce çizgi roman biriktirirdim.

  Her zaman iyi bir koleksiyoncuydum.

  NE KADAR PLAK ALIRSAM ALAYIM TATMİN OLMUYORUM.

  OLMAYA BENZİYOR.

  Saplantılı bir yanım olduğunu kabul etmem gerek.

  Bu sanki Sierra Madre'nin Hazinesi gibi bir şey.

  Eskici dükkanlarına gidersiniz, bit pazarlarına takılırsınız   çünkü çok ender bir şey bulacağınızı sanırsınız.

  Çoğunlukla tam bir zaman kaybıdır.

  Ama arada sırada iştahınızı açacak bir şey bulursunuz.

  PAZAR.

  DOKUZDAN DÖRDE KADAR.

  ENDER BİR BULUNTU.

  1962.

  Altmışların başında, bir kaç arkadaşımla eski eşya satışındaydım.

  Güzel bir şeyler arıyordum.

  Philadelphia'lı bir emekli   olan Bob Crumb'la o zaman tanıştım.

  Onu tanıyorsunuz.

  Kedi Fritz.

  Bay Doğal ve diğerleri.

  Onun hakkında da film yapmışlardı.

  Jay McShann.

  Hadi Harv, onu alacak mısın almayacak mısın?

  Bilmiyorum Marty, üstünde küçük bir çatlak var.

  Bir çeyrek.

  Evet, belki indirim yaptırabilirim.

  Çok cimri bir serserisin Harvey.

  Cimri olduğumu biliyorum dostum.

  Hükümet maaşıyla geçiniyorum.

  Jay McShann mi biriktiriyorsun?

  Evet dostum, peki ya sen?

  - Evet.

  Ama plaklarımın çoğu Philadelphia'da.

  Hey Harvey, dostum Bob Crumb'la tanış.

  Şehre yeni taşındı.

  Amerikan Yeşil Kart şirketinde bir sanatçı.

  Bu güzel.

  Karikatürlerini görmelisin Harv.

  Muhteşemler.

  Sahi mi?

  Ben de karikatür severim.

  Crumb bana üstünde çalıştığı çizgi romanını gösterdi.

  Büyük, güzel bir kitaptı.

  Daha önce öyle bir şey görmemiştim.

  Bu harika.

  Çalışmaların çok hoşuma gitti dostum.

  Bu Peter Wheat kitabını Walt Kelly çizmiş.

  Çok ender.

  Sahi mi?

  Onun için iyi para alabilir miyim?

  Henüz değil.

  Bak dostum, hadi kitabına dönelim.

  Onu ne yapacaksın?

  Henüz pek düşünmedim.

  Sadece bir egzersiz.

  Hayır dostum, bu bir egzersizden fazla.

  Bu devrim yaratıcı dostum.

  Burada harika şeyler var Bob.

  Üstüme tükürüyorsun Harvey.

  O zamanlar Crumb'la çok takılırdık.

  Ortak zevklerimiz plaklar ve çizgi romanlardı.

  Şuna bir bak dostum.

  Çok korkutucu.

  Evet, henüz yarısını bile görmedin.

  Sonunda insanlar Crumb'ın eserlerini fark ettiler ve o da   bohem sınıfla takılmaya başladı.

  Bir süre sonra tebrik   kartlarından sıkıldı ve San Francisco'ya tanıştı.

  Orada sıfırdan aykırı bir çizgi roman akımı başlattı.

  Bir kaç yılda bir Cleveland'a gelirdi ve insanlar   ona yıldız gibi davranırdı.

  Bir keresinde kendimi çok kötü hissederken beni ziyarete geldi.

  Karım beni terk ettikten hemen sonraydı.

  Sonlarda bana çok kötü davrandı.

  Sanki onu esir olarak tutuyormuşum gibi davranıyordu.

  Bilmiyorum dostum.

  Ama bu büyüme saçmalıklarını yuttuğumu pek sanmıyorum dostum.

  Herkes kötü tecrübelerin büyümene sebep olduğundan bahsediyor.

  Doğruysa benim bana ömür boyu yetecek kadar kötü tecrübem oldu.

  Şu anda mutluluğu büyümeye tercih ederim.

  Cleveland'da ne kadar kalacaksın dostum?

  Bilmiyorum, New York'ta şu kadını görmem gerek.

  Ve çizgi roman işleriyle çok meşgulüm.

  İyi para getiriyor ama artık hepsinden sıkıldım.

  Sen neden bahsediyorsun?

  Sanatını yaparak iyi kazanıyorsun değil mi?

  Tanrım, kaç kişi hayatında bu kadar şanslı olabiliyor?

  Evet, haklısın.

  - Hayır, dinle, bak ne diyeceğim.

  İnsanlar Crumb adını öğrenmeye başladılar.

  Ve öldüğün zaman arkanda bir şeyler bırakacaksın.

  Evet, sanırım.

  Ama Kör Lemon Jefferson ya da Büyük Mama Thorton da sayılmam.

  Hadi dostum.

  İnan bana, benimki gibi bir işten iyidir.

  Başarısız bir hiç olmak ve bir dolara insanlara plak satmak.

  Evet bu doğru.

  DOĞUM.

  1973.

  ÖLÜM.

  1975.

  MIKE T.

  O'NEIL.

  ÖLÜM BELGESİ.

  DOĞUM.

  CLEVELAND.

  1921.

  ÖLÜM.

  1975.

  CLEVELAND.

  MESLEK.

  MEMUR.

  BİR SANATTIR.

  FAZLA ŞEY VARDIR.

  EN KISA SIRA OLABİLİR.

  AMA YAŞLI BİR YAHUDİ KADIN OLDUĞU İÇİN RİSKE GİRİYORUM.

  Dinle kızım, bu bardakların altısı 2 dolar.

  Ama on ikisini birden taşıyamazdım.

  Ama on iki tane istiyordum.

  Bu yüzden, 6 tane daha alıyorum.

  Ama benden sadece 1,50 almalısın.

  Merak etme.

  Müdüre sorabilirsin.

  Frank, fiyat kontrolüne ihtiyacım var.

  Yaşlı Yahudi kadınlar kasiyerle her şeyi sonsuza kadar tartışabilirler.

  Sırada arkalarına geçerseniz, sonsuza kadar bekleyebilirsiniz.

  Yani, ben de bir Yahudiyim.

  Benim ailemdeki kadınlar da böyle.

  Ama buna hiç alışamadım.

  Cimri olabilirim, ama benim de bir sınırım var.

  Bir kez daha açıklamama izin verin.

  Bu bardakların altısı 2 dolar.

  Uyan, tüm hayatın böyle şeylerle yok olup gidiyor.

  Bu ne tür bir var oluş?

  Senin gibi çalışan birinin bekleyebileceği şey sadece bu mu?

  Hayatın boyunca acı mı çekeceksin, yoksa bir iz mi bırakacaksın?

  Tamam, işte para burada.

  Tam para.

  1 dolar 50 sent.

  Kasayı açmanıza bile gerek yok.

  Bozukluğa gerek yok ve

 ARKASINDA DURMAK.

  Kahretsin.

  Çizgi romanlarını okuduğumdan beri dostum, düşünüyorum da   yapılmış olanlardan farklı çizgi romanlar yazabilirim.

  Yani bence hayvan ya da süper kahraman çizgi romanları   yapanlar gerçekten çok sınırlı çalışıyorlar.

  Çünkü çocuklara hitap etmeye çalışıyorlar.

  Ve seninki gibi aykırı şeyler, şimdiye kadar hep yıkıcı oldular.

  Politik olarak bir şeyleri açtılar, ama hala yapılması gereken   çok şey var, anladın mı?

  - Keççabı versene.

  Kelimeler, resimler, bir sanat biçimi olabilirler.

  Bilirsin, şu Fransız filmlerinde olduğu gibi.

  Ya da İtalya'daki De Sica gibi.

  Her neyse, ben sadece gerçek   hayatla ilgili bir şeyler yazmaya çalıştım.

  Anladın mı, herkesin her gün karşılaştığı şeyler hakkında.

  Hepsi senin hakkında mı?

  Evet.

  Kendini bir çizgi roman kahramanı yapmışsın.

  Bir şekilde evet, ama yüceltilmiş şeyler değil.

  Biliyorsun sahte saçmalıklar değil.

  Bu gerçek şey dostum.

  Sıradan hayat aslında çok karmaşık.

  Bunlar, gerçekten, iyi.

  Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?

  - Evet, harika şeyler.

  Hoşuma gitti.

  Eve götürüp çizmemi ister misin?

  Harika dostum.

  Benim için bunu gerçekten yapar mısın?

  Bu harika olur.

  Çünkü ben düz çizgi bile çizemiyorum Bob.

  Sesinin nesi var Harv?

  Birden bire iyileşmiş gibi geldin.

  Bilmiyorum dostum.

  Sanırım beni iyileştirdin.

  BİR YARIM TABELA GÜNÜ DAHA.

  OTOBÜS ZAMAN KAZANDIRIYOR, AMA HAYATINIZI UZATMIYOR.

  EN ZAYIF YANIM OLMUŞTUR.

  USTASI VAR.

  KISA VADELİ BİR HEDEF DAHA BAŞARILDI.

  BİRAZ TUTKAL SAYESİNDE BU ZAMANDA SEKSE AÇIM.

  HAYAL KIRIKLIĞI.

  Şu sarışın.

  Bacakları benden daha uzun.

  Ne kadar zeki peki?

  Bilmiyorum.

  Herhalde ortalamadır.

  Ortalama mı?

  Hey dostum, ortalama aptal demektir.

  Ne olmuş aptalsa?

  Umurumda değil.

  Hey dostum, ortalama aptaldır.

  Bu hikayelerin hepsini sevgili dostunuz yazdı.

  Baskıdan yeni mi çıktı?

  - Çok doğru.

  Burada tam bir ağır sıklet var.

  Hayır dostum, ben o maço saçmalıklarına girmiyorum.

  Çizebildiğini bilmiyordum Pekar.

  Hayır, hayır, ben çizmiyorum doktor.

  Ben sadece hikayeleri yazıyorum.

  Harvey, içinde ben de var mıyım?

  Evet Toby, sen de varsın elbette.

  Biraz sakin ol tanrı aşkına.

  Çizimleri bir arkadaşım ve onun arkadaşları yapıyor.

  - Şuna bir bakayım.

  Bay Boats, bir şeyleri kapmak nazik bir davranış değildir.

  Gelecek sefere  Hiç fena değil.

  Evlat, iyi iş çıkarmışsın.

  Ama biliyor musun, bir kaç hafta önce Toronto'daydım.

  Kızıl Çin balesini izledim.

  O insanların birlikte dans edişleri.

  O Çinliler.

  Çok çalışıyorlar.

  Çok çalıştıklarından emin olabilirsin.

  Herkes nereye gitti?

  Siz hastalar nereye gidiyorsunuz böyle?

  Şimdilik bir yere gitmemeniz gerek.

  Daha uzun süre buradasınız.

  Ama sanki varmak için çok aceleleri varmış gibi.

  Söylesene Harvey, iş arkadaşların ve dostların onları çizgi   romanlarında kullanmana nasıl tepki veriyorlar?

  Bayılıyorlar.

  Ve hiçbir zaman doymuyorlar.

  Bana gelip yeni sayıda neden olmadıklarını soruyorlar.

  Bunu çoğu yapıyor.

  Peki insanların söylediklerini duymak?

  Her zaman etrafı mı dinlersiniz?

  Evet dinlerim.

  - Ya da markette?

  Evet dinlerim.

  Bazıları beni sıkıntıdan öldürür, ama bazılarını dinlerim.

  ESKİ ASKERLER HASTANESİ.  80'LER

 İşte adamımız.

  8 sayı sonra.

  Yeni bir 10 yıl, aynı eski saçmalıklar.

  Evet elbette, artık yazıları için tebrik ediliyor.

  Elbette, önemli medya eleştirmenleri çizgi romanlarını övüyor   insanlara ne düşünmeleri gerektiğini söylüyorlar.

  Peki ne olmuş?

  Bob Crumb gibi bu işten hayatını kazanamıyor.

  Gündüz işini bırakmasını sağlayamıyor.

  Ben kimi kandırıyorum?

  Gerçek şu ki, rutin işim olmadan kendimi kaybederim.

  Bir işim var.

  Bir işim var.

  Bir işim var.

  Merhaba Harvey, bu nefis şekerlemeleri istiyor musun?

  Büyük perhiz için tatlıları bıraktım.

  Evet, elbette.

  Alırım.

  Pinya Koladaları tavsiye ederim.

  Mükemmeller ve otantik tatları var.

  Bu karpuzlu.

  Tadı çok güzel ama.

  Pinya Kolada'ları deneyene kadar bekle?

  Hey Tob, söylesene, perhizde mercimek yiyebiliyor musunuz?

  Elbette.

  Neden yiyemeyesin ki?

  Bazı günler et yiyemiyorsun   ama mercimek her zaman kabul edilebilir olmalı.

  Sence perhizle mercimek arasında bir bağlantı var mı?

  Hiç sanmıyorum.

  Ama Pazar günü kilisede rahibe Mary Fred'e sorarım.

  Rahibe Mary Fred ha?

  Güzel mi?

  Kulağa erkeksi geldi, ama seçici olacak durumda da değilim.

  Harv, çok komiksin.

  O bir rahibe.

  Peki ne olmuş dostum?

  Belki erkek bulamadığı için rahibe olmuştur.

  Rahibe olmasının sebebi daha büyük bir amaca hizmet etmek istemesi.

  Daha büyük bir amaç mı?

  Ne büyük bir saçmalık.

  Yani neden dua etmekle uğraştığını anlamıyorum.

  Ayin hoşuma gidiyor.

  Ve ben çok dindar biriyim.

  Bence sen de kendinden büyük bir şeye inanmayı denemelisin.

  Seni neşelendirebilir.

  Ne yani, bunalımda gibi miyim Toby?

  Kes.

  Çok iyiydi çocuklar.

  Sırada pastane sahnesi var.

  Pastane sahnesi mi?

  Ben bir pastane sahnesi olduğunu bilmiyordum.

  Sen pastane sahnesi olduğunu duydun mu?

  Bir pastane sahnesi var mı?

  Pastane sahnesi benim.

  Ama o şekilde değil.

  Pastaneyi unutun.

  Hadi şekerleme yiyelim.

  Evet.

  Sanırım biri limon.

  Biri de naneli.

  Peki bununla bunun farkı ne?

  Biri kiraz biri tarçın.

  Bunu sadece bakarak anlayabiliyor musun?

  Hayır, önce ağzıma koymam gerek.

  Yalnızlık çok kötü bir duygu olabilir.

  Kendimi yalnız hissettiğim çok oldu.

  Çünkü çoğu zaman ben ve   büyükannem vardık.

  Bütün gün odamda oturur televizyon izler   ya da kitap okurdum.

  Bu elbette bilgisayar almadan önceydi.

  Peki sen yalnızlıkla nasıl başa çıkıyorsun Harvey?

  Televizyon izlerim demiş miydim?

  Televizyon izlediğinden bahsettin.

  Caz plaklarını dinliyorsun.

  Okuyorsun.

  Yazıyorsun.

  Çöp karakterlerini çiziyorsun   ve bir sonraki çizgi romanını planlayabiliyorsun.

  Evet.

  Senin çöp karakterlerini çok gördüm ve, bana çok ilginç geldiler.

  Çikolatalı şekerlemeler.

  Bir tane denemek istiyorum.

  Hadi dene.

  KISA HAFTA SONU

Yardımcı olabilir miyim?

  Evet.

  Şey alacağım.

  2 halka simit.

  Pudra şekerli reçelli çörek.

  Teşekkürler.

  - Geldiğiniz için teşekkürler.

  Şu bir günlük ekmeklerden var mı?

  - Sanırım.

  İşte burada.

  3 dolar.

  Siz Harvey Pekar'sınız.

  - Evet.

  Alice Quinn.

  Okuldan.

  Evet.

  Evet, üniversite, evet, evet.

  Birlikte bir kaç edebiyat dersi almıştık.

  Sana ne oldu peki?

  İki dönemden sonra ortadan kayboldun.

  Evet, bunu biliyorum.

  Ve notlarım da iyiydi aslında ama şu zorunlu matematik dersi vardı.

  Beni zorlayıp duruyordu.

  Sonunda, baskı dayanılmaz oldu.

  Yine de iyi durumdasın.

  Caz eleştirilerini ve çizgi romanlarını duydum.

  Sahi mi?

  - Elbette.

  Artık ünlüsün.

  Bu arada, ben de mezun oldum ve sıradan bir eş ve anneyim.

  Aslında düşündüğün kadar iyi durumda değilim.

  İkinci karım beni boşadı.

  Sonu olmayan bir işte dosya memuru   olarak çalışıyorum, yani bazen köşedeki çocuklarla takılıyorum   ama çoğu zaman evde tek başıma kalıp kitap okuyorum.

  Düşündüğünden daha şanslısın.

  Kocam ve çocuklarım arasında   iyi bir kitap okumak neredeyse imkansız.

  Şu anda Dreiser'ın bir kitabını okuyorum.

  Jennie Gerhardt.

  En sevdiklerimden biri.

  Sahi mi?

  Umarım bu kitap da diğer natüralist romanlar gibi bitmez.

  Yani biri kontrolünde olmayan güçler tarafından ezilip yok olmaz.

  Bence güzel bir sürpriz olacak.

  - Sahi mi?

  Yani, Hollywood mutlu sonu olmadığı kesin ama oldukça gerçekçi.

  Ki bugünlerde bunu bulmak zor.

  - Evet, evet.

  Bu benim arabam.

  - Tamam.

  Güzel araba.

  Evet, ama benim hala yok.

  Seni bırakmamı ister misin?

  Hayır gerek yok.

  Güzel bir gün.

  Sanırım yürüyeceğim.

  Seni görmek güzeldi Harvey.

  - Evet.

  Eve gittim ve Jennie Gerhardt'ı okumayı bitirdim.

  Gerçekten iyiydi.

  Alice haklıydı.

  Elbette, ana karakter Lester sonunda ölüyordu.

  Ama en azından yaşlı, doğal ve onurlu bir ölüm oluyordu.

  Kendimi o hafta sonu hiç olmadığı kadar yalnız hissettim.

  Bazen uyurken yanımda bir vücut olduğunu hissederim.

  Kolu kesilen birinin kolunu hala hissedebilmesi gibi.

  Tek yaptığım Jennie Gerhardt ve Alice Quinn'i, ve onlarca yıl   boyunca tanıdığım tüm insanları düşünmek oldu.

  Düşündükçe daha çok ağlamak istedim.

  Hayat çok güzel ve çok hüzünlü geliyordu.

  Sonunda bırakmak çok zor olacaktı.

  Ama her gün yeni bir başlangıçtır değil mi?

  Çalışmaya devam edin ve iyi şeylerin olması kaçınılmazdır.

  BU SIRADA DELAWARE'DE.

  Yeni American Splendor'a ne oldu?

  Sanırım onları sattık bebeğim.

  - Hepsini mi?

  Evet.

  Rand, kasanın yanına kendim için bir tane ayırmıştım.

  Daha okumaya bile vaktim olmamıştı.

  Üzüldüm Joyce.

  Splendor hayranı olduğunu bilmiyordum.

  Gelecek sefere eve götür.

  Belki de yayıncıyı ararım.

  Ama bu çok uzun sürecek.

  Kahretsin!

  Hayatımdaki her şey neden böyle karmaşık felaketler olmak zorunda?

  Tamam, belki birini arayabiliriz.

  - Bu ne?

  Burada sinirler daha fazla gerilmeden buradan gideceğim.

  Sen istediğini yapabilirsin.

  Sevgili bay Pekar.

  Birleşik Devletlerin ikinci en küçük eyaletinden selamlar.

  Burası dev kimya şirketlerinin kontrol ettiği sonsuz bir   plastik ve naylon çiftliği.

  İşe yarar bir çizgi roman dükkanı   olmaması.

  Bu yüzden ortağımla birlikte bir tane kendimiz açtık.

  Sürekli kötüye giden işlerimize rağmen ortağım American Splendor   sekizinci sayının son kopyasını ben okumadan satmayı başardı.

  Büyük bir hayranınızım ve yenisinin gelmesini beklemek istemiyorum.

  Doğrudan sizden almam mümkün mü?

  Saygılarımla, Joyce Brabner.

  El yazısı çok güzel.

  Sevgili Joyce.

  Mektup için teşekkürler.

  Sevgili Joyce.

  Mektup için teşekkürler.

  Çizgi roman satmak dışında ne yapıyorsun?

  Burada hiç yaratıcı yazıyla ilgili bir şey yapan oldu mu?

  Arada sırada gösterilere katılırım ve mahkumlara okuma yazma öğretirim.

  Onların bir iç hayat yaratmalarını ve monoton yaşamlarından sanat   çıkarmalarını sağlamaya çalışırım.

  Bu tanıdık geliyor.

  Peki evli filan mısın?

  Tanrıya şükür boşandım.

  Bence seninle çok ortak yanımız var.

  Cleveland'a beni ziyarete gelmeni nasıl sağlayabilirim?

  Cleveland mı?

  - Evet.

  Sence bu iyi bir fikir mi?

  - Evet, harika bir fikir.

  Benimle tanışmalısın, çünkü harika biriyim.

  Çizgi romanlarıma rağmen oldukça iyi yanlarım da var.

  Bilmiyorum.

  Nerede kalacağım.

  Bilmem, benim yanımda.

  Ama merak etme, sana saldıracak biri değilim.

  Bundan korkmuyorum.

  Bekle, papatya çayımı her yanıma döktüm.

  Peki seni endişelendiren ne?

  Bak, sorun çizerlerin seni hep farklı çizmeleri.

  Ne bekleyebileceğimi bilmiyorum.

  Bazen genç bir Brando gibi   görünüyorsun.

  Ama Crumb'ın çizdiklerine bakarsak   kıllı bir gorile benziyorsun.

  Biliyorsun sırtından dalgalı   uzun kıllar çıkıyor.

  Gerçekten ne bekleyeceğimi bilmiyorum.

  Hayır, onlar hareket çizgileri.

  Ben hareketli bir adamım.

  Sadece buraya gel ve ben olmamı istediğin kişi olmaya çalışacağım.

  Bu tehlikeli bir teklif.

  Kötü şöhretli bir reformcuyum.

  Merhaba, sen Joyce musun?

  Merhaba Harvey.

  Sonunda seninle gerçekten tanıştık.

  Başlamadan önce bilmende yarar var ben meni kanalı ameliyatı oldum.

  Ne oldu?

  - Hiçbir şey.

  Bir sorun var.

  Etrafa bakıp duruyorsun.

  Sanırım senin böyle bir yerde yediğini hiç hayal etmemiştim.

  Ne?

  Ben mi?

  Ben buraya hiç gelmedim.

  Bilmiyorum, hoşuna gideceğini düşündüm.

  Ama hoşuna gitmedi, değil mi?

  Hayır, güzel.

  Hem ne fark eder?

  Bilmiyorum, etmez sanırım.

  Bu menüde çok fazla et var.

  Vejetaryen misin?

  Sayılır.

  Evde kedi beslemeye başlayalı beri hayvan eti yemekte sorun yaşıyorum.

  Pita gibi grupları destekliyorum ama ne yazık ki ben kansız   olduğum sonucuna ulaştım.

  Ayrıca, sebzelere karşı bir sürü besin alerjim var.

  Bağırsaklarımı çok rahatsız ediyorlar.

  Sanırım iş yemek olayına gelince beni politik olarak   sınırlandıran çok fazla sağlık sorunum var.

  Vay, sen hasta bir kadınsın.

  Henüz değil, ama olmayı bekliyorum.

  Ailemde herkesin bir tür berbat hastalığı var.

  İyi akşamlar.

  Temizleyecektim ama gerçek olmayan bir izlenim bırakmak istemedim.

  Ve işin aslı, temizlikle ilgili ciddi bir sorunum var.

  Yani bir tabağı on kez yıkasam bile yine pis olur.

  Hatta yatak yapmayı öğrenemediğim için beni ordudan kovdular.

  Daha kötülerini gördüm.

  Harvey.

  Bana su ve bir kaç aspirin getirir misin?

  Ne oldu, başın mı ağrıyor?

  Hayır, ama ağrımasını istemiyorum.

  Tamam.

  Şunu söylemem gerek Joyce.

  Birinin olması güzel.

  Yani tüm sorunlarına rağmen harika birine benziyorsun.

  Hey, kur yapma yeteneklerim paslandıysa özür dilerim.

  Sadece kadınlarla cehennemi yaşadım.

  Ve sonuncusu gerçek bir baş belası çıktı.

  Ben de seninle iyi vakit geçirdim.

  Sahi mi?

  İnsanlara kendilerini tekrarlatma.

  Bu sinir bozucu.

  Özür dilerim.

  Buraya gel.

  Harvey, banyo ne tarafta.

  Mutfağa girince sağda.

  Joyce, hey, Joyce ne oldu, neyin var?

  Bilmiyorum.

  Sanırım o yuppi yemekleri dokundu.

  Kendimi suçlu hissediyorum.

  Senin için bir şey yapmama izin ver.

  Senin için bir şey yapabilir miyim?

  Hey, papatya çayına ne dersin?

  Papatya çayı mı?

  - Evet.

  Senin gibi biri onunla ne yapıyor?

  Kahvaltıda kola içtiğini sanıyordum.

  Hayır, senin için.

  Sadece telefonda hep ondan içtiğini fark ettim.

  Biliyor musun şu dükkandaki kız bana her çeşit bitkisel şey gösterdi.

  Biliyor musun şu dükkandaki kız bana her çeşit bitkisel şey gösterdi.

  Bunlardan biri mide ağrısına iyi geliyor olmalı.

  Büyükanne Ayı'nın mide nanesi gibi bir şeydi sanırım.

  Hey, hala orada mısın?

  Merhaba.

  Harvey, bence bu kur aşamasını geçip hemen evlenmeliyiz.

  Seni buraya gelmeye ikna ettiğim için mutluyum.

  Yani biraz daha yalnız kalsam aklımı kaybedebilirdim.

  Ben de.

  Cleveland'a taşınmak senin için sorun olur mu?

  Pek sayılmaz.

  Çoğu Amerikan şehrini aynı derecede sıkıcı bulurum.

  Ve meni kanalı ameliyatı konusu da sorun değil.

  BİR HAFTA SONRA

MerhabaToby.

  Hayır, beyaz kale hamburgerlerimden alamazsın.

  Bu yüzden lütfen sorma.

  Peki patates alabilir miyim?

  Tamam, ama sadece iki tane Harvey.

  Çok geç saatlere kadar yemek   yemeyeceğim, ve bunun beni idare etmesi gerekecek.

  Öyle mi?

  Ne var, kilise ayini mi?

  Hayır, bir film izlemeye Toledo'ya gideceğim.

  Gelmek ister misin?

  Hayır, bu gece Delaware'e gitmem gerek.

  Evleniyorum.

  Neden Delaware?

  Evlendiğim kız Wilmington'lı.

  Ayrıca eşyalarını buraya   taşımasına yardım etmem gerek.

  Neden film izlemeye arabayla   Toledo'ya gidiyorsun Tob?

  - Çünkü Mapletown'da gösterilmiyor.

  Kız arkadaşın olduğunu bilmiyordum Harv.

  Geçen hafta tanıştık.

  Tob, hangi film 260 mil gidiş dönüş yolculuğa değebilir?

  Bu zeki çocukların intikamı adında yeni bir film.

  Diğer çocukların alay ettikleri zeki üniversite öğrencileri hakkında.

  Ve onlar da intikam almaya karar veriyorlar.

  Yani demek istediğin şu ki, kendini o çocuklar gibi görüyorsun.

  Evet, kendimi onlardan biri olarak görüyorum.

  Ve bu film kendime güvenimi arttıracak.

  Bir sahnede, okul maçında biri mikrofonu kapıyor ve zeki   olduğunu ve bununla gurur duyduğunu söylüyor.

  Diğer zeki çocukların haklarını koruyor.

  Harika.

  Sonra maçta kendini zeki gören çocukların öne çıkmalarını istiyor.

  Sonra orada herkes öne çıkıyor.

  Film böyle sona eriyor.

  Yani zekiler kazanıyor, ha?

  - Evet.

  Harika.

  Vay, biliyor musun sen filme gidiyorsun ben de evleniyorum.

  İkimiz de iyi bir ay geçirdik ha?

  Doğru.

  - Evet.

  Harvey, Harvey, Harvey.

  - Ne?

  Ne var?

  Delaware'de ne kadar kalacaksın?

  Çünkü bu filmi seninle izlemeyi çok istiyorum.

  Bilmiyorum dostum.

  Herhalde bir hafta filan kalırım.

  Ama biliyorsun artık bir karım olacak.

  Bu yüzden onu da getirmem gerekecek.

  Bu kızların seveceği bir film mi?

  Kızına göre değişir.

  Yeni gelinin nasıl bir kız?

  O da zeki mi?

  Bilmiyorum dostum.

  Belki, evet.

  Bitkisel çay içiyor.

  Sonunda ben de çizgi romanlarında karakter oldum.

  Ve Harvey genelde negatif yanları ortaya çıkarmayı sever ve   kendisi bunaldığı için başkalarını da bunaltabilir.

  Harvey, Joyce'u adil şekilde yansıttığına inanıyor musun?

  Evet, sanırım onu gerçekçi yansıtıyorum.

  Elbette çizgi romanlara koymadığım şeyler de var.

  Bilirsiniz, açık sebeplerden.

  Kafamı kesmesini istemiyorum.

  Ama bence genel olarak onu adil bir şekilde yansıtıyorum.

  Benim de katıldığım hikayeler oldu.

  Olan şeyleri ben de gördüm.

  Pek çok mutlu şey de oluyordu.

  Ama o bunları hiç kullanmıyor.

  Çünkü ona göre güneş parlamıyor ve çiçekler açmıyor.

  Bu doğru mu?

  Her zaman acı dostluğu sever dersin.

  Biliyorsun yani ben karamsar bir adamım, hepsi bu.

  Evet.

  Benim bakış açım bu, karanlık ve kötü.

  Ve ben mizah anlayışı olan biriyle evlendiğimi sanmıştım.

  Sanırım seni kandırdım.

  ZEKİ ÇOCUKLARIN İNTİKAMI.

  Çok saçma bir filmdi dostum.

  Yani verdiği mesaj ne?

  Bence sen tüm mesajı kaçırdın.

  - Ben filmi sevdim.

  Bu saçmalıkta mesajı nerede bulmamı bekliyorsun Joyce?

  Ben Toby'ye katılıyorum.

  Bence bu bir umut ve anlayış filmi.

  Evet, dalga geçilen çocukların kahraman olmalarının zamanı.

  Bu eğlenceli bir film.

  Ve neden hoşlandığını anlıyorum Toby.

  Ama filmdeki o insanlar sen olamazsın.

  Onlar banliyödeki büyük evlerinde yaşayan üniversite öğrencileri.

  Sonunda mezun olacaklar, iyi işler bulacaklar ve kimse onlarla   dalga geçmeyecek dostum.

  - Bağırma konusunda sana ne demiştim?

  İç sesini kullan lütfen.

  Bak, Toby, bu filmdeki insanlar 28 yaşında büyük anneleriyle   birlikte etnik bir mahallede yaşayan dosya memurları değiller.

  Tamam, bu kadar yeter Harvey.

  Hatta bilgisayarlarını bile senin gibi almıyorlar.

  Sen eski   şişeleri verip üstüne 49 dolar 50 sent verip süper marketten almıştın.

  Çok komiksin Harvey.

  Ben öne geçiyorum.

  Elbette Toby, güzel.

  Filmlere gidip hayal kurmaya devam et.

  Ama bu zekilerin intikamı gerçek değil.

  Bu bir Hollywood yalanı Tob.

  Harvey, onu rahat bırak.

  Sevdiğim yanı kendi hayatımda başka bir zamana ışınlanmış gibi olmamdı.

  Ben video kameraları alışlarını beğendim.

  Bence bu filmi tüm Amerika izlemeli.

  Bir Rüyam Var konuşmasıyla aynı.

  Çok güçlü bir mesaj.

  Belki de Toby'ye kendi sorunlarımı yansıtarak acımasız davranıyordum.

  Çünkü evleneli daha bir ay olmamıştı ve karım sorun işaretleri   göstermeye başlamıştı.

  Hak veriyorum, çabuk evlenmeye   eğilimliyim.

  Çünkü beni kabul edecek kadın bulmam zor.

  Ama bu defa gerçekten uygun birini bulmuştum.

  Joyce.

  - Tamam, bu eski 78'liklere ne   diyorsun?

  Onları birine satamaz mısın?

  Şaka mı yapıyorsun?

  İmkansız.

  Yetmiş sekizliklerimi satmıyorum, tamam mı?

  Unut öyleyse, pes ettim.

  Hiçbir şeyden kurtulmak istemiyorsan   nasıl daha fazla yer açabilirim?

  Biliyor musun, bir şeylerden kurtulacağım tamam mı?

  Sadece iyi olanlardan değil.

  Bunların hepsi iyi şeylerin.

  Benim için yer yoksa burada nasıl yaşayacağım?

  Hadi, bebeğim.

  Sana yer açacağım tamam mı?

  Sadece zaman tanıman gerek.

  Bu tür şeylerde pek iyi değilim.

  Çünkü sen saplantılı bir adamsın.

  Hadi!

  Bu psikolojik saçmalıkları duymak istemiyorum.

  İsteyip istememen umurumda değil.

  Sen DSM 3 için mükemmel örneksin.

  Bunu biliyorum, çünkü benim ailem de çok sorunluydu Harvey.

  Bir kişilik bozukluğunu millerce uzaktan görebilirim.

  Merhaba Joyce.

  Harvey evde mi?

  Sınırda bir otistik.

  Beni dinliyor musun?

  İnan bana, o Toby bir casus.

  Paranoyak kişilik bozukluğu.

  İflah olmaz bir sapık.

  Hey, mesaj bırakın.

  Benim, telefonu aç.

  Buna inanmayacaksın ama Los Angeles'lı bir yapımcı   arayıp hayatımı oyun yapmak istediğini söyledi.

  Beni ara.

  Şöhret hayalleri.

  BATIYA GİDİYORUZ PASİFİK RESİDENT TİYATROSU.

  AMERICAN SPLENDOR.

  İKİ HAFTA.

  Bak bence çizgi roman gerçek bir sanat türü.

  Yani resimler istedikleri kadar iyi olabiliyorlar   kelimeler istedikleri kadar iyi olabiliyorlar.

  İnsan istediği her şeyi yapabiliyor.

  Bu doğru Harvey, ama Delaware'den buraya kadar çizgi romanlardan   bahsetmeye gelmedim.

  Gel.

  CLEVELAND'A DÖNÜŞ

 Hayatınız hakkında çizgi roman okumak garip geliyorsa   bir de oyununu izlemeyi deneyin.

  Bu filmi izlediğimde neler hissedeceğimi tanrı bilir.

  Başlamıştı.

  Variety bana memur   sınıfının Mark Twain'i demişti.

  Doubleday American Splendor   antolojisi yayınlamakla ilgileniyordu.

  Bavullara bakmaktan nefret ediyorum.

  Hep sonsuza kadar sürüyor.

  Otobüs neredeyse kalkacak.

  Yani taksi için fazladan 30 dolar   daha vereceğim.

  O şanslı yuppi otobüse zamanında yetişecek.

  Biliyor musun kanal ameliyatları geri çevrilebilir.

  Her şeyi lanet olası yuppiler alıyor.

  Beni dinliyor musun?

  Kanal ameliyatları geri çevrilebilir dedim.

  Ne?

  Sen neden bahsediyorsun?

  Ben çocuk filan istemiyorum ve seni görür görmez bunun imkansız   olacağını sana söyledim.

  Biliyorum, ama bazı şeyler değişiyor.

  Bence bir aile olabiliriz.

  Aile, elbette.

  Bizden ne tür bir aile olabilir sence?

  Çocuklarla aram hiç iyi değildir.

  Yani ben kendime bile zor bakıyorum.

  Çocuklara ve sana ben bakabilirim.

  İmkansız Joyce.

  Unut bunu.

  Benim çocuğum olmaz.

  Bunu yapamam.

  Joyce, şu Ornette Coleman albümü hangi cehennemde?

  Biliyorsun, yarın eleştirisini vermem gerekiyor.

  Ben dokunmadım Harvey, lütfen uyumama izin verir misin?

  Hadi, saat bir oldu.

  Hadi.

  Bir insan ne kadar uyuyabilir?

  Bugün günlerden cumartesi seni bencil serseri.

  Bu hiçbir şeyi değiştirmez.

  - Ve bana ne yapacağımı söyleme.

  Sana ne yapacağını söylemiyorum, tanrı aşkına.

  Senin şehrine, senin evine taşınan benim.

  Senin kanal ameliyatına, senin lanet olası hayatına.

  En azından burada kendi bildiğim gibi yaşamama izin verebilirsin.

  Her şeyi denedim.

  Ama hiçbir şey bu kadını yataktan çıkaramıyordu.

  Yani ne iş buluyordu, ne dışarı çıkıyor   ne de kendine arkadaş ediniyordu.

  Joyce.

  Joyce kendine klinik depresyon tanısı koydu.

  Ne tür bir dönemden geçtiğini bilmiyordum   ama acısını benden çıkardığı kesindi.

  Joyce, burada bir mesaj var.

  Telefona neden cevap  İşe yaramaz dostum.

  Merhaba, bu mesaj Harvey Pekar için.

  Adım Jonathan Green ve   David Latterman gece yarısı programının yapımcısıyım.

  Çizgi romanlarınız hakkında konuşmak için programa gelmenizi istiyoruz.

  Arayın.

  Teşekkürler.

  Joyce sonunda yorganın altından çıkmıştı.

  Hayır.

  Hadi, bu kimin umurunda?

  Yüce tanrım.

  Bana ver.

  Sen ne yapıyorsun bu arada?

  Satış.

  İnsanlar bu programı seviyor mu?

  - Evet.

  Sesimin gittiğine inanamıyorum.

  Neyin var?

  Otelde iyiydin.

  İçecek bir şey ister misin?

  Hayır, açım.

  Sen aç değil misin?

  Aç olmalısın.

  Vermeliler.

  Şuna bak.

  Dave sizin için hazır bay Pekar.

  Dinle, yiyecek bir şey var mı?

  Çünkü midem kazınıyor.

  Hayır, yiyecek zaman yok.

  Hadi.

  - Durun, peki ya bebek?

  Masasına koydu.

  Sakin olur musun?

  Çocuklar, çocuklar, acelemiz var.

  Tamam.

  Ne taraftan?

  - Bu taraftan.

  Bu geceki misafirimiz bir Cleveland hastanesinde dosya memuru   olarak çalışıyor.

  Ayrıca günlük hayatındaki acı ve mutluluklarla   ilgili çizgi romanlar yazıyor.

  Ve bu o çizgi romanlardan dokuzunun   antolojisi.

  Adı da American Splendor.

  Buraya Cleveland   sokaklarından geldi sayın seyirciler.

  Lütfen Harvey Pekar'a   merhaba deyin.

  Harvey, buraya gel.

  Merhaba Harvey.

  Bu tarafa geçebilirsin istersen.

  Hadi otur.

  Bana neden tuhaf dedin bu arada?

  Yani seninle programdan önce tanıştık ve sen  Ben merak uyandırıcı anlamında tuhaf demiştim.

  Bence sen varlığıyla merak uyandıran birisin.

  Seninle programdan önce tanıştım ve iyi biri olduğunu düşündüm.

  Ama kendime dur dedim, belki koynumda yılan besliyorumdur.

  Biraz alıngansın bakıyorum ha?

  Evet, evet, şu Cleveland şakalarını bekliyorum.

  Hiç durma.

  Sakin ol Harvey.

  Sakin ol.

  - Evet tamam, sakinim.

  Eserlerini tanımayan insanlara seni tanıtalım.

  Tam olarak burada ne işin var?

  Senin hakkında ve günlük hayatın   hakkında çıkan çizgi romanlar var ve aynı zamanda Cleveland'da bir   hastanede düzenli bir işin var.

  - Çok doğru.

  Bu adamı tanıyor musun?

  - Ben de bunu merak ediyordum.

  Muhtemelen yazdığın şeyleri satarak da geçinebilirsin.

  Çünkü başka şeyler yazmanı isteyen insanlar da var.

  Bu antolojiyi yayınlıyorsun.

  Dur, kim istiyor?

  Hangi insanlar istiyor?

  Sen neden bahsediyorsun?

  Bu şeyleri nereden çıkarıyorsun?

  Ben gösteri dünyası oyuncağı değilim.

  Gerçeği söylüyorum.

  Hadi devam et bakalım.

  En azından Latterman'a kafa tutabiliyor.

  Onu kullanıyor demek daha doğru.

  Yani demek istediğin başka insanlar sana başka şeyler yazman için  Kahretsin.

  Orada ne yapmaya çalışıyorsun?

  Haberleri bulmaya çalışıyorum.

  Birleşik devletlerin Kontra gerillalarına ve İran'a silah   sattığının ortaya çıkışıyla ilgili bir haber olacaktı.

  Sakin ol, sakin ol.

  - Tamam, endişe etme.

  Sonunda iyi bir şey.

  Şuna bak.

  Benim bir işim var.

  Bir işin olduğunu biliyorum.

  Benim de bir işim var.

  İkimiz de çok şanslıyız.

  İkimizin de işi var.

  Öyleyse sorun ne?

  Kapatmamız gerek.

  Dinle, Harvey, ben de senin gibiyim.

  Senin tarafındayım.

  Çizgi romanları seviyorum.

  Şimdi bize şu küçük bebekten bahseder misin?

  Bunu karım yaptı.

  Dur, sana sorun mu çıkarıyorum?

  Seni huzursuz mu ettim?

  Hayır, beni huzursuz etmedin.

  Ama kapatmamız gerek.

  Sadece bunların satılık olduğundan bahsetmek istiyorum.

  Eski elbiselerinden yapılmışlar.

  Evet, peki bunun fiyatı nedir?

  34 dolar.

  34 dolar mı?

  Bunun için 34 dolar mı?

  Nesin sen, cimri mi?

  Benden daha mı cimrisin?

  Sen bunun için 34 dolar verir misin?

  Hayır, zaten istemiyorum da.

  Karım istiyor.

  Ne hazır cevap bir adam.

  Kahretsin.

  Evet, ne düşünüyorsun?

  Megaloman.

  Gerçekten, özür dilerim.

  Merhaba, bu mesaj Harvey Pekar için.

  Cleveland sokaklarından buraya, bayanlar ve baylar   lütfen Harvey Pekar'ı hep birlikte alkışlayalım.

  Harvey, hadi gel dostum.

  Programa eğlence olsun diye davet edildiğim kısa sürede anlaşıldı.

  Otobüslerde uyurken gördüğümüz insanlara çok benziyorsun.

  Özür dilerim.

  - Önemli değil Dave.

  Eğlenmene bak.

  Biliyorum, elimizden geleni yapıyoruz.

  Tamam.

  Bu dünya senin, ben sadece içinde yaşıyorum.

  Peki bu neden umurumda olsundu ki?

  Latterman iyi bir adamdı.

  Paramı aldığım sürece ve çizgi romanlarım satıldığı sürece   bana istediğini söyleyebilirdi.

  - Kendi kendime düşünüyorum da   şimdiye kadar gördüğüm tüm polis robot resimlerine benziyorsun.

  Garip olan şuydu ki, ben ve Latterman arasındaki bir şey   seyircilerin hoşuna gitmişti.

  Beni geri istiyorlardı.

  Biliyor musun Harvey, bir yıl önce bu aydı.

  Çok doğru.

  Hayır, geçen aydı Dave.

  Bir yıl önce geçen ay.

  Programa ilk kez o zaman çıkmıştın.

  O zamandan beri başına neler geldi?

  - Fazla bir şey olmadı Dave.

  Hala aynı işimdeyim.

  Ama Harvey, sen Amerikan rüyasının vücut bulmuş halisin.

  Ve tüm ilgiyi çeken sadece ben değildim.

  Motor.

  Bunlar ücretsiz mi?

  Latterman'ın programına çıkışım sonucu arkadaşım Toby Radloff   MTV'nin erdemlerini övdüğü bir iş buldu.

  Hey, sen, sen, gittiğin yere dikkat et.

  Tamam, seni lanet olası yuppi.

  Bu aptalın setimde ne işi var bu arada?

  Şuna bakın, günün ünlüsü.

  Bu MTV nesli için yeni görüntüm.

  Toby Radloff'a geçen yıl arkadaşı çizgi roman yazarı Harvey Pekar   hakkında bir haber için gittiğimizde rastlamıştık.

  Toby gerçek bir aptal.

  Ve bu onun için hiç sorun değil.

  Benim adım Toby Radloff.

  Cleveland Ohio'dan gerçek bir aptalım.

  Ve bildiğiniz gibi, pek çok havalı insan, ki bunlara üniversite   öğrencileri de dahil, yakında sömestr tatiline girecekler.

  Ama ben kendi sömestr tatilimi burada, güzel Cleveland Ohio'da   geçirmeye karar verdim.

  O gün bir şeyin farkına vardım.

  Toby ve benim gibi gerçek ve   dürüst insanlar büyük şirketler tarafından kullanılıyorlardı.

  Sistemin kaybedenleri olarak gösteriliyor ve alay ediliyorduk.

  Ben Toby Radloff.

  Gerçek bir sömestr tatili parti aptalıyım.

  Kapatıyorum.

  Ne diyebilirdim ki?

  Seksenlerdeydik dostum.

  Harvey, beni dinliyor musun?

  Şu savaş bölgelerinde büyüyen çocuklarla ilgili bir şeyler okudum.

  Biliyorsun, Filistinliler, İsrailliler.

  El Salvadorlular, Kamboçyalılar.

  Bu çocuklar inanılmaz.

  Hey, sen şu Latterman Show'daki adamsın değil mi?

  Evet, o benim.

  Bu gerçekten mükemmel.

  Sen ve o aptal hayvan numaraları harika.

  Almaya ne dersin dostum?

  O aptal programa tek çıkma sebebim bu zaten.

  Doğru.

  Elbette.

  Görüşürüz Harvey Pekar.

  O çocuklarla ilgili politik bir çizgi roman yazmak istiyorum.

  Dinle beni, bir kaç hafta sonra Kudüs'te bir konferans var.

  Orada bir kaç röportaj yaparak başlayacağım.

  Dur bir dakika, sen neden bahsediyorsun?

  Kudüs mü?

  Son günlerde benimle Latterman Show'a gelmen için seni yataktan   bile zor çıkarıyorum.

  Kudüs mü?

  Sebebini öğrenmek ister misin?

  Evet.

  Çünkü Latterman Şov umurumda bile değil.

  Benim için önemli olan   anlamı olan bir şeyi yapmak istiyorum.

  Hey, o programa ekstra para için gittiğimi biliyorsun.

  Biliyor musun, belki poponu kaldırıp kendine bir iş bulabilirsen   ben de anlamlı bir şeyler yapabilirim.

  Harvey, bağırıyorsun.

  - Bunu hiç düşündün mü?

  Bak.

  Özür dilerim.

  Joyce, özür dilerim.

  Sanırım sonunda Joyce'u bir şey için heyecanlandığını görmek güzeldi.

  Bak bu bir delilik.

  Yani Cleveland'da bir şey yapamaz mısın?

  Harvey, bir kaç hafta tek başına kalırsan ölmezsin.

  Tamam.

  Orada dikkatli ol tamam mı?

  Seni seviyorum.

  Elbette onun için mutlu olmuştum.

  Ama hala kendime kızıyordum.

  Şişliği ilk kez o gece buldum.

  Joyce dönene kadar aklımdan çıkarmaya kararlıydım.

  Ama söylemek yapmaktan kolay.

  Umurumda bile değil, bana dosyayı hemen ver.

  Senin sorunun ne?

  Miguel, bak.

  Buraya bunun için gelip gitmek istemiyorum tamam mı?

  Harvey, bu hasta bir hafta sonra kabul edilecek.

  Bunun için neden kavga çıkarman gerekiyor?

  Çünkü sürekli aynı şeyi yaşamak istemiyorum.

  Sadece lanet olası dosyayı ver.

  Bu konuda doktorun ne diyeceğini göreceğiz.

  Güzel.

  Ne?

  Ne demek iki hafta daha?

  Yüce tanrım!

  Bir gün eve gelmek zorundasın!

  Joyce?

  Alo?

  Lanet olsun!

  Ve işte karşınızda, Harvey Pekar ve aptal hayvan numaraları.

  Doğruca masaya git.

  Bu defa oyalanma, tamam mı?

  Tamam, tamam.

  Hazır mısın?

  - Evet.

  Aklımı kaybetmeye başlamıştım.

  Yumru, yalnızlık   her şey üstüme geliyor gibiydi.

  Ve Joyce orada dünyayı kurtarmakla meşguldü.

  Kendimi hiç bu kadar satılmış bir soytarı gibi hissetmemiştim.

  Biliyorsunuz dostlarım, acılar dostluğu severmiş.

  Bir sonraki misafirimiz bu açıdan hiç yalnız kalmıyor.

  Tamam pislik.

  Bunun hesabını vereceksin.

  Bayanlar ve baylar, işte yeniden karşınızda, Harvey Pekar.

  Harvey, burası forum değil.

  Burası Basın'la karşı karşıya değil.

  Sen sadece saçma sapan şeylerden bahsetmemi istiyorsun David.

  Ama bana senin gibi sahip değiller, benim söylemek istediğim şeyler var.

  Durumundan bahsetmek istiyorum.

  Bunu yapabilir miyiz David?

  Buna ne diyorsun?

  Yani bu kanalın   NBC'nin sahibi General Electric.

  GE tam anlamıyla askeri   endüstriyel, finansal bir güç haline geldi.

  Sizce NBC haberleri   yaptıkları şeyleri adil olarak haber yapıyor mu?

  Bu komikti Dave.

  Bahsetmek istediğim başka şeyler de var.

  Çeneni kapa dostum.

  Beni zorlama tamam mı?

  Burada kendi fikrimi söylüyorum.

  Gerçeklerden korkuyor musun David?

  Gerçeklerden korkuyor musun?

  Sorun söylediklerin değil Harvey.

  Sorun söylemek için seçtiğin yer.

  Bu senin için şok olabilir ama bu bir komedi programı.

  Bugün değil Dave.

  Hadi ikisini biraz karıştıralım.

  Bence renkli kişiliğini alıp kendi programını yapabilirsin.

  Ben kendi lanet programımı istemiyorum.

  Çünkü biliyorsun seni programa defalarca çıkardık.

  Surat asıyor, şikayet ediyor, çizgi romanının reklamını yapıyorsun.

  Ve bunun için hiç minnettar görünmüyorsun.

  Hayır, siz bana iyilik yapmadınız Dave, tamam mı?

  Hala bir dosya memuruyum.

  Her zaman dosya memuru olarak kalacağım.

  Ve bu ne senin sayende, ne de lanet olası izleyicilerin sayesinde.

  Tamam, şimdi bir reklam arası verip geri döneceğiz.

  Tahmin edin kim burada olmayacak.

  - Gitmemi mi istiyorsun David?

  Hadi, bunu erkek gibi iste David.

  Reklamların arkasına saklanma.

  Evde her şey yolunda mı Harvey?

  Evde her şey harika, tamam, hoşça kal Dave.

  Hoşça kal Amerika.

  Teşekkürü hak etmiyorsunuz.

  Harvey Pekar bayanlar baylar.

  Hemen döneceğiz.

  Sanırım bu defa gerçekten yaptın.

  - Kimin umurunda?

  Nasıl olsa program satışları artırmıyordu.

  Bebeğim, lütfen yeniden uzaklara gitme.

  Çünkü yalnız kalmaya dayanamıyorum.

  Harvey, orada o çocukları ve yaşadıklarını sen de görseydin   benden bunu istemezdin.

  - Sadece bir şey söylüyorum.

  Yine gidecek olursan, aklımı kaçıracağım.

  Harvey, bunu tartışmak istemiyorum.

  Hayatımda buna ihtiyacım var.

  Ama beni bu kadar özlemen çok hoşuma gidiyor bebeğim.

  Harvey, bu nedir?

  Anlamıyorum.

  Tümör dediğiniz şey kanserle aynı şey mi?

  Yumrunun habis olduğunu biliyoruz.

  Bilmediğimiz ne kadar   yayılabileceği.

  Sonuçları aldıktan sonra daha kesin   kararlar verebiliriz.

  Kanser.

  Teşhis.

  Em Ar.

  Kanser.

  Bende nasıl kanser olabilir?

  Kendimi hiç hasta hissetmiyorum.

  Bu iyi bir şey.

  Kuzenim Norman lenf kanserinden öldü.

  29 yaşındaydı.

  Ve harika bir onkoloji uzmanıydı.

  Kes şunu, sen ölmeyeceksin Harvey.

  Ölmeyeceksin.

  Peki sana ne olacak bebeğim?

  Ben ölürsem sana kim bakacak?

  Harvey, bana bak ve odaklan.

  Bunu birlikte aşacağız.

  Ben hastalıkları anlarım.

  Bu şeylerle mücadele etmeyi bilirim.

  Evet, ama bu sensin tamam mı?

  Ben yeterince güçlü değilim.

  Nasıl olumlu bakacağımı bilmiyorum.

  Bunu yapamam.

  Asla yapamam.

  Evet yapabilirsin.

  Nasıl yapacağını buldum.

  Bunun hakkında bir çizgi roman yazacaksın.

  Her ayrıntıyı belgeleyeceksin.

  Ve bu şekilde bitene kadar kendini bu tecrübeden uzaklaştıracaksın.

  Bunu yapamam.

  Yeterince güçlü değilim.

  Hayır, sadece ölmek istiyorum.

  Tamam, ben de sensiz yaparım.

  Merhaba, ben Fred.

  Beni çizgi roman için aramıştın.

  Doğru, şu çizer, içeri gel.

  Bu benim kızım Danielle.

  Yanımda getirmek zorunda kaldım.

  Umarım mahsuru yoktur.

  Merhaba Danielle.

  Elindeki ne öyle?

  Bir midilli.

  Bir midilli mi?

  Onun adı ne?

  O bir kız.

  Clarissa.

  Ben Joyce, seninle ve Clarissa'yla tanıştığıma çok sevindim.

  Harvey'ye olanları duyduğuma çok üzüldüm.

  Kendisi burada mı?

  Hayır, kemoterapi başlayana kadar işe devam edecek.

  Ama zaten bu yüzden projeyi hemen başlatmak istiyorum.

  Çünkü buraya gelir gelmez kontrolü ele alacaktır.

  Kahretsin.

  Lanet olası.

  Hey, Joyce!

  Kapıyı aç!

  Yine anahtarlarımı unutmuşum Joyce!

  Kapıyı tut, kapıyı tut.

  Joyce, lanet olası kapıyı aç dedim!

  Hey, Harvey.

  - Fred.

  Neler oluyor dostum?

  Ve bunun harika bir fikir olduğunu düşündüm.

  Joyce seni tedaviler boyunca takip edeceğimizi söyledi.

  Ve iyi bir fikir olduğunu düşündü değil mi?

  Fikirlerden bazıları.

  Joyce'un ne yaptığı hakkında bir fikri yok dostum.

  Bu karelerde çok fazla kelime var.

  Ne zaman geri döneceksin Fred?

  Aslında Joyce gelecek Salı gibi bir şey dedi, ki bu benim için uygun.

  Sadece sorun şu ki, çocuğu yine getirebilirim.

  Yani eski karımın alması gerekiyor ama ona pek güvenmiyorum.

  Çünkü o bugünlerde benden daha kötü durumda.

  Gelecek hafta tedavim başlıyor.

  Bir iyilik yap dostum, çocuğu getir olur mu?

  Tamam.

  ZAMAN HIZLA GEÇER 

Ne yapıyorsun?

  Kes şunu!

  Bunu bilerek yapıyorsun!

  O KADAR ZAYIFIM Kİ MERDİVENLERİ ZOR ÇIKIYORUM.

  YANIYOR GİBİYİM.

  SANKİ HER YERİMDE KARINCALAR YÜRÜYOR.

  Teşekkürler.

  HİSSEDİYORUM DOKTOR.

  SANA BAKMAYA GELECEK.

  MERHABA HAYATIM.

  DAHA İYİ MİSİN?

  Ölmek istiyorum.

  BANYODA YERE YIĞILIP ÖLECEĞİM.

  Joyce.

  Joyce.

  Ne?

  Ne oldu Harvey?

  Ayakta ne işin var?

  Ne oldu?

  Bana gerçeği söyle.

  Ben çizgi romanlarda kendini yazan bir adam mıyım?

  Yoksa sadece o çizgi romandaki bir karakter miyim?

  Sen neden bahsediyorsun?

  Ne diyorsun?

  Eğer ölürsem karakterim yaşamaya devam edecek mi?

  Yoksa o da ölecek mi?

  Harvey!

  Harvey!

  Harvey uyan.

  Uyan Harvey.

  Hadi.

  Harvey.

  Oh hayır.

  Hadi, uyan.

  Harvey, beni duyuyor musun?

  Benim adım Harvey Pekar.

  Bu Harvey Pekar pek rastlanmayan bir isimdir.

  1960 ilk dairemi tuttuğum ve ilk telefon rehberimi aldığım yıldı.

  Adıma baktığım zaman ve bir başka Harvey Pekar daha olduğunu   gördüğümde yaşadığım sürprizi hayal edin.

  Şimdi, ben Harvey L.

  Pekar olarak geçiyordum.

  Göbek adım Lawrence'tır.

  Ama o sadece Harvey Pekar'dı.

  Dolayısıyla o gerçek olandı.

  Ve yetmişlerde rehbere üçüncü Harvey Pekar'ın da girdiğini fark ettim.

  Şimdi, bu içimi merakla doldurdu.

  Bırakın aynı şehri dünyada   böyle sıra dışı bir ismi taşıyan üç kişi nasıl olabilirdi?

  Sonra bir gün, birlikte çalıştığım biri babam olduğunu sandığı   birinin öldüğünü düşünerek baş sağlığı diledi.

  Çünkü gazetede ölüm ilanları arasında Harvey Pekar adında   biri için verilmiş bir ilan vardı.

  Ve oğullarından birinin adı Harvey'ydi.

  Bunlar diğer Harvey Pekar'lardı.

  Ve 6 ay sonra genç Harvey Pekar da öldü.

  Her ne kadar ikisiyle de tanışmamış olsam da içim üzüntüyle doldu.

  Nasıl insanlardı diye düşündüm.

  Hayatlarımız tarif edilmez bir şekilde bağlantılı geliyordu.

  Ama hikaye burada sona ermiyor.

  2 yıl sonra telefon rehberinde bir Harvey Pekar daha ortaya çıktı.

  Kimdi bu insanlar?

  Nereden gelirlerdi?

  Ne iş yaparlardı?

  Bu isim neydi?

  Harvey Pekar kimdi?

  Tişört satışımız da var.

  BİR YIL SONRA.

  Bir yıl sonra.

  Bir şekilde tedaviler iyi gitmişti ve doktorlar iyimserdi.

  Sanırım Joyce çizgi roman çıkarmak konusunda haklıydı.

  KANSER YILIMIZ.

  Onu grafik roman olarak yayınladık.

  Bu ilk ortak çalışmamızdı.

  Sonunda harika eleştiriler aldık.

  Hatta bir kaç ulusal kitap ödülü bile aldık.

  Hoşça kal.

  Bunlar çok güzel.

  Bunu sen mi buldun?

  Ben bunları hiç görmemişim.

  Bu çiçeklerden hiç görmüş müydün?

  Bitirdin mi?

  Danielle, bayıldım.

  Çok güzel renkler.

  Hey Joyce.

  - Ne oldu Harvey?

  Arayan doktordu.

  Artık iyileştiğimi söyledi.

  Hastalığımın en garip sonuçlarından biri Danielle oldu.

  Gerçek annesi kim bilir nerede hayatını yaşarken   Joyce'la Danielle'in çok iyi anlaştıklarını gören Fred   bizimle daha iyi bir hayatı olacağına karar verdi.

  Başlarda korkmuştum ama sonra ne olacak dedim.

  O iyi bir çocuk.

  Sonunda onu yanımıza aldık ve kendi çocuğumuz gibi büyüttük.

  Hep tersten okuyorsun.

  Geriye doğru okumayı seviyorum.

  Bu sen misin?

  Her zaman söylüyorum, hepsi benim tamam mı?

  Canavara benziyorsun.

  Öyle mi?

  Kendini görene kadar bekle öyleyse.

  Ben mi?

  Evet, artık sen de hikayenin parçasısın.

  Ne hikayesi?

  Hayatımın hikayesi.

  Küçük Deniz kızı ve diğer büyülü şeyler kadar   ilginç olmadığımı biliyorum.

  - Ben kendi çizgi romanımı yazacağım.

  Öyle mi?

  Ne hakkında?

  Henüz emin değilim.

  Ama senin hakkında değil.

  Bence senin yeterince var.

  Kendi hayatındaki şeyler hakkında yazmalısın.

  Örneğin okul ve midilliler.

  Bilmiyorum.

  Kızlar hakkında şeyler.

  Elimi tutmak zorunda mısın?

  Yoksa benden utanıyor musun?

  Biliyorum, biliyorum.

  Utanç vericiyim.

  Ben de babam için aynı şeyi hissederdim.

  Hayır Harvey, sadece elimi tuttuğunda fazla sıkıyorsun.

  Tamam, hadi.

  Joyce haklı, sen saplantılı birisin.

  Hadi git.

  Doğru, çizgi romanlar bana can verdi.

  Ama bunun güneşli, mutlu bir son olduğunu düşünmeyin.

  Her gün hala büyük bir mücadele gerektiriyor.

  Joyce'la hala deliler gibi kavga ediyoruz ve çok az çalışıyor.

  Ve çocukta dikkat eksikliği hastalığı var ve zaptetmek zor.

  Hayatım tam bir kaos.

  Şansım yaver giderse emekli olmakla ölmek arasında sağlığımın   iyi olduğu bir dönem olur.

  Buna altın yıllar diyorlar değil mi?

  Kim bilir?

  Emekli maaşımla ve bu filmden gelecek parayla   bir şeyler yapmam mümkün olabilir.

  Elbette sonunda ben de savaşı kaybedeceğim.

  Ama amaç bu yolda ilerlerken bir kaç çatışmayı kazanmak.

  Değil mi?

  Sürpriz!

  O iyi bir adam, o iyi bir adam, bunu kimse inkar edemez.

  Sürpriz.

  MUTLU EMEKLİLİKLER HARVEY.

  AMERICAN SPLENDOR.

  FİLM YILIMIZ.

   

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar