Print Friendly and PDF

The Master and Margarita (2005) Usta ile Margarita





500 dk

Yönetmen:Vladimir Bortko

Senaryo:Vladimir Bortko, Mikhail A. Bulgakov

Ülke:Rusya 

Sezon:1.Sezon

Tür:Dram, Gizem, Romantik, Gerilim

Vizyon Tarihi:19 Aralık 2005 (Rusya)

Dil:Rusça

Müzik:Igor Kornelyuk

 Çekim Yeri:Astoria Hotel, St. Petersburg, Rusya

Kelimeler:kudüs, kurban etmek, ayartma, devamı...

Nam-ı Diğer:The Master and Margarita

Oyuncular

Aleksandr  Abdulov

Oleg  Basilashvili

Vano   Miranyan

Semyon   Furman

Aleksandr   Chaban

Özet

Usta ile Margarita, Mihail Afanasyeviç Bulgakov'un 20. yüzyılın ilk yarısında yazıp çeşitli siyasi zorlukların ardından yayımlayabildiği romanıdır. Siyasi zorluk dediğime göre, kitapta bir şeylerin eleştirildiği kolaylıkla anlaşılabilir. Sovyet döneminin adamcılığından tutun da, kaypak yurttaşlığına ve yönetimdekilerin baskıcı anlayışına kadar pek çok şey dile getirilmiş. Evet, getirilmiş, ama nasıl getirilmiş? Alay ederek getirilmiş, mizahla getirilmiş, absürt ve fantastik ögelerle getirilmiş. Bulgakov, her şeyden evvel "bizim insanımız insan değil" demeye getirmiş. Ancak bir yandan da anlıyoruz ki, sadece "bizim insanımız" demiyor, "insanlar" diyor. Nitekim şeytan Woland, Sovyet insanına baktığında, sadece onların değil, geri kalan insanların da aynı olduğunu söylüyor. Belki denebilir ki, Bulgakov, "bari bizim insanlar başka türlü olsaydı" şeklinde bir hayal kırıklığı yaşıyor. Biraz da bunun hıncıyla saldırıyor topluma.

Daha makul seviyede Usta ile Margarita'nın neyi anlattığını belirtmek gerekirse, Woland adlı şeytanın ve arkadaşlarının Sovyetler'i ziyaret etmesi ve burada birtakım insanlarla yaşadığı tecrübeleri konu aldığı söylenebilir. Bununla paralel ilerleyen bir de İsa'nın hikayesi söz konusu. Diğer bir deyişle roman içinde roman var, postmodernizme ufak ufak göz kırpışları söz konusu.(Alıntı: http://birnevidipnot.blogspot.com/2016/08/usta-ile-margarita-master-i-margarita-2005.html)

Yorum

Stalin dönemi kitap sansüründen kurtulan Usta ve Margarita, ünlü Rus yazar Mihail Afanasyevich Bulgakov'un bir romanıdır. Yazma 1920 yılında başladı ve yazarın ölümüne kadar sürdü. Kayıtların düzenlenmesi ve derlenmesi, yazarın ölümünden sonra yazarın dul eşi Yelena Sergeyevna tarafından yapıldı.
Diziye gelecek olursak iki hikaye iç içe geçiyor. Woland adlı şeytanın ve arkadaşlarının birtakım insanlarla yaşadığı tecrübeleri ve bununla paralel ilerleyen bir de Hz. İsa'nın hikâyesi.
Sinema olarak Rus tarzı ve yavaş ilerleyen kesilmeyen konusu ve her bölümde kendine göre çıkarımlarla devam ediyor.

[spoil]Bulgakov, karanlık olmadan ışığın olmadığını açıkça ortaya koyuyor - dolu bir yaşam için bu gerekli. Açıkçası, bu iki güç her zaman dengede olmalıdır.
Kitabın tarihi birçok gizemi gizler, ancak basit bir gerçek ortaya çıkar: dünya, kötü ve iyinin birbiri olmadan var olamayacağı karmaşık bir sistemdir. İnsan eylemleri sadece kendilerine bağlıdır, doğal olarak insanlar kendi hayatlarını ve kaderlerini yaratırlar, göreceli iyi ve kötü kavramlarında neyi seçeceğine karar vermek insana kalmıştır.…
Filmden: İyiliğin neye yarardı kötülük olmasaydı?/   Gölgeler yok olsaydı yeryüzü neye benzerdi?/   Gölgeleri nesneler ve insanlar yaratıyor./   İşte kılıcımın gölgesi./   Ağaçların da gölgesi var./   Ve yaşayan her şeyin./   Yerkürenin kabuğunu soyma saf ışıktan başkasını istememe tutkundan ötürü yüzeydeki tüm ağaçları ve yaşayan her şeyi silip süpürmek mi istiyorsun?[/spoil]  

Altyazı

Mihail Afanasyeviç Bulgakov Usta ile Margarita Bölüm 1

Çeviren: Ümid Gurbanov @umidgurbanov

İşte böyle İncil'de yazanlar asla gerçekleşmedi.

  Senden uzun bir din karşıtı şiir yazmanı istedik ve sen de fevkalade hızla yazdın.

  Ne yazık ki, beni pek memnun etmedi.

  İsa'yı olumsuz bir karakter olarak düşünüyorum.

  Ancak yine de, tüm şiiri baştan yazman gerekecek.

  İsa'nın asla var olmadığını basitçe sana göstermek istiyorum.

  - Maden suyu ver bize.

  - Kalmadı.

  Bira var mı?

  Bira akşama doğru gelir.

  - Ne var peki?

  - Kayısılı soda, ama soğuk değil.

  Tamam, tamam, ver hadi.

  Lanet olsun.

  Ivan, güneş çarptı sanki beni.

  Halüsinasyon bile gördüm.

  Belki de artık her şeye boş verip Kislovodsk'a gitmenin zamanı geldi.

  Devam edelim.

  Eski çağ tarihçilerine dikkatini çekmek isterim.

  Mesela, İskenderiyeli Filon ve harika bir eğitim görmüş Flavius Josephus İsa'nın varlığına dair tek bir kelime bile etmediler.

  Tacitus'un ünlü Annales'inin 15.  kitabının 44.  bölümünde yer alan pasaj sonradan eklenmiş bir tahriften fazlası değildir.

  Bir tek Doğu dini yoktur ki dünyaya bir tanrı getiren el değmedik bir bakiresi olmasın.

  Hıristiyanlar da, yeni bir şey uydurmadan, tıpatıp aynı biçimde yarattılar İsa’larını.

  Gel hadi oturalım.

  Cennet ve Dünya'nın oğlu ve iyilik tanrısı olan Mısırlı Osiris'ten bahsedelim.

  Babil tanrısı Tammuz'dan ve Marduk'tan ve hatta daha az bilinen, Meksika'daki Aztekler tarafından saygı gören kötücül tanrı Huitzilopochtli'den bahsedelim.

  Alman.

  İngiliz.

  O eldivenlerin içinde yanıyor olmalı.

  Tanrının oğlu İsa'nın doğumunu oldukça güzel ve hicivli bir biçimde resmettin ancak ana fikir, İsa’dan önce yığınla tanrının yığınla oğlunun olmuş olmasıdır.

  Misal, Frigyalı Atris.

  Kısacası, onlardan hiçbiri asla doğmadı ve var olmadı, İsa da buna dahil.

  Burada mühim olan, onun doğumunu resmetmek yerine onların varlığının absürt bir rivayet olduğunu öne çıkarmandır.

  Yoksa senin hikayenden onun gerçekten doğduğu sonucu çıkarılır.

  Bağışlayın lütfen, sizi tanımıyorum lakin derin konuşmanızın konusu beni öylesine ilgilendirdi ki Oturabilir miyim?

  Buyurun.

  Yanılmıyorsam İsa’nın hiç yaşamadığını belirtmeyi gerekli buluyordunuz?

  Tam da onu diyordum.

  Siz de dostunuzla aynı görüşte misiniz?

  Bir kere değil, yüz kere evet!

  Harika!

  Başınızı ağrıtıyorsam bağışlayın.

  Yanlış anlamadıysam, her şey bir yana siz tanrıya inanmıyorsunuz?

  Yemin ederim, kimseye söylemem!

  Gerçekten de tanrıya inanmıyoruz.

  Ama bu, üzerinde büyük rahatlıkla konuşabileceğimiz bir konu.

  Size yürekten teşekkür etmeme izin verin!

  Ona niye teşekkür ettiğinizi öğrenebilir miyiz?

  Benim gibi bir yolcu için önemi çok büyük ve ilginç bir yanı olan bir haberden ötürü.

  Peki madem şunu sormama izin verin: Tanrı'nın varlığını gösteren kanıtlara ne diyorsunuz?

  Herkesin bildiği gibi bunların sayısı beştir.

  Yazık!

  Bu kanıtlar beş para etmez.

  Akıl yönünden, tanrının varlığıyla ilgili hiçbir kanıtın benimsenemeyeceğini kabul edersiniz.

  Aferin!

  Aferin!

  Kelimesi kelimesine, o ihtiyar Immanuel delisinin görüşünü tekrarladınız.

  Yalnız ortada bir pürüz var: Beş kanıtı da baştan başa yıktı, bu doğru.

  Ama aynı fırsattan yararlanıp sanki kendi kendisiyle alay edercesine kendi elleriyle bir altıncı kanıt yarattı.

  Kant'ın kanıtı da öbürlerinden daha inandırıcı değildi.

  Sizin Kant'ınızı, kanıtlarıyla birlikte üç yıllığına Solovets Adaları'na gönderirdim ben!

  Ivan!

  Aynen.

  Aynen.

  Tam ona gereken şey!

  Hem, günün birinde kendisiyle kahvaltı ederken dedim ki: "Kusuruma bakmayın profesör  ama gördüğünüz gibi görüşleriniz biraz tutarsız.

 Kuşkusuz bilgece, ama anlaşılır gibi değil.

Size gülerler!

  Kahvaltıda Kant'a mı dediniz?

  Kant'ı Solovets Adaları’na yollamak olanaksız.

  Nedeni de çok açık; yüz bilmem kaç yıldır Solovets'ten çok daha uzak bir yerde kendisi.

  Hem ne yaparlarsa yapsınlar, onu oradan çıkaramazlar, bana inanın!

  Çok yazık!

  Aynen, çok yazık.

  Ama asıl kafamı kurcalayan sorun şu: Tanrı yoksa, insan hayatını ve genellikle dünyadaki varlıkların düzenini yöneten kim?

  Her şeyi yöneten insandır!

  Beni bağışlayın.

  Düzenli bir yönetim için titizlikle hazırlanmış çok uzun bir zaman dilimini kapsayan misal binlerce yıllık bir plana ihtiyaç vardır.

  Şunu sormama izin verin: Kendi yarınına bile garanti veremeyen insanoğlu nasıl kendisini yönetebilir?

  Bakın, şöyle düşünelim.

  Örneğin, siz Başlıyorsunuz yönetmeye, kendinize ve başkalarına dilediğinizi yaptırıyorsunuz.

  Kısacası, nasıl denir, bu işin zevkine varıyorsunuz.

  Ve birdenbire akciğer kanseri oluyorsunuz.

  Evet, kanser.

  İşte yönetiminizin sonu!

  Başkalarının sonu artık size vız gelir.

  Tek ilgilendiğiniz kendi sonunuzdur.

  Aileniz size yalan söylemeye başlar.

  Felaketi sezer, en ünlü doktorlara koşarsınız sonra şarlatanlara başvurur, en sonunda da falcılara kadar düşersiniz.

  Bütün bunların boşuna olduğunu söylemem gereksiz.

  Siz de bunu anlıyorsunuzdur.

  Her şey acı bir sonla noktalanır.

  Kısa bir süre önce dünyayı yönettiğini sanan kişi kendini tahtadan bir kutunun içinde kaskatı kesilmiş bulur.

  Çevresi de başka bir şey yapılamayacağını düşünüp onu yakar, kül eder.

  Daha da kötüsü: İnsan Kislovodsk'a gitmeye karar verebilir.

  Görünürde halledilmeyecek bir iş değil ama yine de bunu başaramaz çünkü anlaşılmaz bir biçimde birdenbire ayağı kayar ve bir tramvayın altında eziliverir.

  Onun kendisi için böyle bir yol çizdiğini iddia edecek misiniz?

  Onun tamamen başkası tarafından yönetildiğini düşünmek çok daha doğru olmaz mı?

  Sigara içmek istediğinizi görüyorum.

  Hangi marka sigara içersiniz?

  Birkaç marka birden mi taşırsınız?

  Hangi marka sigara içersiniz?

  Tamam.

  Naşa Marka.

  Naşa Marka.

  Cehenneme kadar yolu var.

  Evet, insanoğlu ölümlü, kimse bu gerçeği yadsıyamaz.

  Ama asıl önemlisi Evet, insanoğlu ölümlü, ama bu kadarla kalsa çok önemli değil.

  İşin kötüsü, insan hiç beklenmedik bir anda ölüyor.

  İşte işin püf noktası bu.

  Ve insan, akşama ne yapacağını bile bilecek durumda değil.

  Burada ileri gidiyorsunuz.

  Örneğin ben, bu akşam ne yapacağımı aşağı yukarı biliyorum.

  Tabii belirtmeme gerek yok ki, Bronnaya Sokağı’nda başıma birden bir kiremit düşmezse Nerede olursa olsun, hiç kimsenin kafasına durup dururken kiremit düşmez Sizin, özellikle bu yönde çekinmeniz gereken bir şey yok.

  Sizi temin ederim.

  Başka türlü öleceksiniz siz.

  Herhalde, nasıl öleceğimi tam olarak biliyorsunuzdur?

  Elbette ki.

  Bir iki Merkür ikinci burçta Ay kayboldu Altı -akşama bir felaket- yedi Başınızı kesecekler!

  Kim kesecek?

  Düşman mı?

  Müdahaleciler mi?

  Hayır.

  Komünist Gençlik Örgütü’nden bir Rus kadını.

  Pek akıl alır gibi değil.

  Beni bağışlayın, ama söylediğim gerçeğin ta kendisi.

  Bu akşam ne yapmayı düşündüğünüzü sormak istiyordum zaten bir sır değilse şayet.

  Sır değil elbette.

  İlkin Sadovaya Caddesi'ndeki evime gideceğim.

  Akşam saat onda da Massolit'teki toplantıya başkanlık edip orayı yöneteceğim.

  Hayır.

  Bu, kesinlikle olamaz.

  Neden?

  Çünkü Annuşka, ayçiçeği yağını aldı bir kere.

  Almakla da kalmadı, üstelik devirip döktü.

  Bu nedenle toplantı yapılamayacak.

  Kusura bakmayın ama, ayçiçeği yağının burada işi ne?

  Annuşka da kim oluyor?

  Ben size ayçiçeği yağının burada ne işi olduğunu söyleyeceğim.

  Sakın siz, bir akıl hastalığı kliniğinde bulunmuş olmayasınız?

  Elbette, elbette, hem de bir kereden fazla bulundum.

  Nerede bulunmadım ki ben?

  Tek canımı sıkan profesöre şizofreninin ne olduğunu sormamış olmam.

  Eh, bunu da ona siz sorarsınız İvan Nikolayeviç!

  Adımı nereden biliyorsunuz!

  Aman İvan Nikolayeviç, sizi tanımayan mı var?

  Kusura bakmayın bizi bir dakika yalnız bırakır mısınız?

  Dostuma söyleyeceklerim var da.

  Tabii!

  Memnuniyetle!

  Ihlamurlar altında insan o kadar rahat ki.

  Hem, acelem de yok.

  Dinle Misha, bu adam turist murist değil.

  Casusun biri.

  Aramıza sızan bir sığınmacı.

  Kaçıp gitmeden evvel evraklarını iste.

  Öyle mi dersin?

  İnan bana.

  Emin ol, aptal numarası yapıp ağzımızdan laf almak istiyor.

  Rusçasının ne kadar iyi olduğunu görüyorsun!

  Gel, onu oyalamamız gerek, yoksa kaçacak.

  Bağışlayın, konuşmanın heyecanıyla kendimi tanıtmayı unuttum gitti.

  İşte kartım pasaportum, birtakım incelemelerde bulunmam için Moskova’ya gelmem için yollanan çağrı da bu.

  Demek, uzman olarak davetlisiniz, Profesör?

  Evet, uzman olarak.

  Alman mısınız?

  Ben mi?

  Evet, muhtemelen Alman'ım.

  Hangi alanda uzmansınız?

  Kara büyü alanında uzmanım.

  Bir bu eksikti!

  Buraya kara büyü uzmanı olarak mı çağrıldınız?

  Evet, tam da onun için çağrıldım.

  Devlet Kütüphanesi’nde, 10.

  yüzyılın ünlü kara büyücüsü Gerberd d’Aurillac’ın gerçek elyazmaları bulundu.

  Onları çözümlemek benim için oldukça önemli.

  Yeryüzünde bu elyazmalarını çözebilecek tek uzman benim.

  Haa!

  Demek tarihçisiniz.

  Evet, tarihçiyim.

  Ve bu akşam, Gölet Parkı’nın çevresinde ilginç olaylar olacak.

  Bilin ki, İsa gerçekten yaşadı.

  Bakın Profesör, bu konuda izin verirseniz, ayrı görüşlerdeyiz.

  Görüş mörüş söz konusu olamaz.

  İsa yaşadı, hepsi bu kadar!

  Ama birkaç kanıt gerekmez mi?

  Kanıta falan gerek yok.

  Her şey çok açık.

  14 Nisan günü, gün ağarırken Büyük Herodes Sarayı'nın iki kanadını ayıran avlunun sütunları altında, süvariler gibi ayak sürüyerek yürüyen kan kırmızı astarlı koca bir beyaz pelerine bürünmüş bir adam göründü.

  Bu adam Filistin Valisi Pontius Pilatus’tu.

  Celile'den gelen suçlu mu?

  Evet.

  - Olay, eyalet valisine yansıtıldı mı?

  - Evet efendim.

  Ne oldu?

  Eyalet valisi karar vermekten vazgeçti Sanedrin'in ölüm cezasının onaylanmasını size bıraktı.

  Sanığı buraya getirin.

  Demek halkı kışkırtıp Kudüs Tapınağı'nı yıktırmak isteyen sensin?

  İyi adam, inan ki Bana mı iyi adam diyorsun?

  Yüzbaşı Farezehri'ni buraya çağırın.

  Suçlu, bana "iyi adam" dedi.

  Kendisini hemen götürüp bana ne denmesi gerektiğini öğretin.

  Sakat bırakmamaya çalışın yalnız.

  Romalı Vali'ye "Hegemon" diyeceksin.

  Başka şey demeyeceksin.

  Kıpırdamayacaksın.

  Beni anladın mı, yoksa seni döveyim mi?

  Anladım.

  Dövme beni.

  İsim?

  Benim mi?

  Ben, kendiminkini biliyorum.

  Yeşu.

  Soyadın yok mu?

  Ha-Nozri.

  Nerelisin?

  Gamla kentindenim.

  Ana-baban kim?

  Tam olarak bilmiyorum.

  Ana-babamı hatırlamıyorum.

  Babamın Suriyeli olduğunu söylemişlerdi.

  Nerede oturuyorsun?

  Belli bir yerim yok.

  Şehir şehir gezerim.

  Daha kısa da söylenebilir bu.

  Tek kelimeyle serserisin!

  Ailen var mı?

  Hayır.

  Bu dünyada yapayalnızım.

  Aramca'dan başka dil biliyor musun?

  Evet.

  Yunanca.

  Demek halkı Kudüs Tapınağı'nı yıkmaya kışkırtan sensin?

  İyi ad Hegemon, hayatım boyunca tapınağı yıkmaya hiçbir zaman niyetlenmedim kimseyi de böylesine delice bir iş için kışkırtmadım.

  Bayram dolayısıyla her türden yığınla insan kente akın ediyor.

  Aralarında sihirbazlar, müneccimler, kâhinler ve katiller var.

  Yalancılar da!

  Bak işte sen bir yalancısın.

  Burada açıkça yazıyor: "Halkı kışkırtıp tapınağı yıktırmak istedi.”

 Tanıklar böyle diyor.

  Bu iyi insanlar, Hegemon, hiç öğrenim görmemişler.

  Sözlerimi baştan sona ters anladılar.

  Ve bu yanlış anlamanın uzaması artık beni korkutmaya başladı.

  Hepsi benimle ilgili bir yığın saçmalık yazan adamın yüzünden.

  Deli rolü yapmaktan vazgeç.

  Senin hakkında pek az yazılı şey var, ama onlar da asılmana yeter.

  Hayır, hayır, Hegemon!

  Peşimden gelen biri var.

  Durmadan peşimden gelen teke parşömeni üstüne durmadan yazan biri.

  Günün birinde yazdıklarına bir göz attım da, ödüm koptu.

  Parşömene döktüklerinden bir tekini bile söylemedim ben.

  Ona yalvardım; "Yak, Tanrı aşkına bu parşömeni yak.”

 dedim.

  Onu ellerimden parçalarcasına kapıp kaçtı.

  Kim bu adam?

  Matta Levi.

  Eskiden tahsildardı.

  Önce düşmanca davrandı bana, hatta sövdü Daha doğrusu bana köpek diyerek küfrettiğini sandı.

  Bu hayvanda alçaltıcı bir yan bulamadığımdan köpek sözüne alınanlara aklım ermez.

  Yine de, beni dinleye dinleye yumuşadı.

  Sonunda parasını yollara saçıp artık benimle birlikte geleceğini söyledi.

  Bir tahsildar, duyuyor musunuz, parasını yollara döküp saçıyor!

  Evet.

  Bana artık paradan nefret ettiğini söyledi.

  O günden sonra da yoldaşım oldu.

  Matta Levi?

  Evet.

  Matta Levi.

  Peki, çarşıdaki kalabalığa tapınak hakkında neler söyledin?

  Hegemon, eski inanç tapınağının yıkılacağını yerine gerçeğin yeni tapınağının yükseleceğini söyledim.

  Sözlerimin iyi anlaşılması için böyle konuştum.

  Peki serseri, çarşıya gidip gerçekten yani hakkında hiçbir şey bilmediğin kavramdan halka söz edip kafaları bulandırmak sana mı kaldı?

  Gerçek dediğin nedir, ha?

  Gerçek her şeyden önce başının ağrımasıdır.

  Öyle ki, korkakça ölümü düşünüyorsun.

  Benimle tartışacak gücün kalmadığı gibi bana bakmak bile zor geliyor sana.

  Şu an senin celladınım, hiç istemediğim halde.

  Bu beni üzüyor.

  Herhangi bir şeyi düşünecek halde değilsin.

  Bütün düşüncen, görünürde bağlandığın tek yaratık olan köpeğini yanına çağırmak.

  Ama dertlerin şimdi geçecek başın artık ağrımayacak.

  İşte, bitti artık.

  Çok mutluyum.

  Hegemon, bir süre için saraydan çıkıp çevrede dolaşmanı hiç değilse Zeytinlik Dağı’ndaki bahçelerde gezinmeni öğütlerim.

  Fırtına daha sonra akşama doğru patlar ancak.

  Bu gezinti sana iyi gelir, ben de sana eşlik etmeyi isterdim.

  Kafamda seni ilgilendireceğini sandığım birtakım yeni düşünceler var.

  Akıllı bir adama benziyorsun sana hepsini anlatırdım.

  İşin kötüsü, çok içine kapanık yaşıyorsun.

  İnsanlara güvenini de yitirmişsin.

  İnsan, bütün sevgisini köpeğine veremez, kabul et.

  Hayatın çok yoksul, Hegemon.

  Ellerini çözün.

  Köpeğimi çağırmak istediğimi nereden anladın?

  Çok basit.

  Elini havaya kaldırmıştın.

  Dudakların da bir şeyler söyleyecekmiş gibiydi.

  İtiraf et, büyük bir doktorsun?

  Hayır Vali, doktor değilim.

  Peki, öyle olsun.

  Sır olarak kalmasını istiyorsan, öyle kalsın.

  Davayla bir ilgisi yok bunun zaten.

  Demek halkı tapınağı yıkmaya kışkırtmadığını söylüyorsun yine Kudüs Tapınağı'nı yıkmaya ya da herhangi bir şekilde yok etmeye de kışkırtmadın ya?

  Dediğim gibi, Hegemon kimseyi böyle şeyler yapmaya zorlamadım.

  Salağın teki gibi mi görünüyorum?

  Hayır, hayır.

  Salak olmadığın belli.

  İddiaların hiçbirinin doğru olmadığına yemin et.

  Neyin üstüne yemin edeyim?

  Hayatın üzerine yemin et.

  Tam da hayatın üzerine yemin etmenin zamanı çünkü şunu ifade edeyim ki, hayatın şu an pamuk ipliğine bağlı.

  Bu ipliğin ucunun ellerinde olduğunu düşünmüyorsun ya, Hegemon?

  Eğer öyleyse, yanılmış olursun.

  Kesebilirim o ipi.

  Yine yanılıyorsun.

  Şunu anlamalısın ki, ipi kim taktıysa, sadece o kesebilir.

  Peki, peki.

  Kudüslü salakların senin izinden gitmeleri artık beni şaşırtmıyor.

  Dilini de kimin taktığını bilmiyorum ama bir karış dışarıda.

  Hem, Kudüs'e Altın Kapı'dan eşek sırtında arkadan da haykırarak seni peygamber diye karşılayan bir kalabalıkla girdiğin doğru mu?

  Hiç eşeğim olmadı, Hegemon.

  Kudüs'e Altın Kapı'dan girdiğim doğru, ama yürüyerek ve yanımda Matta Levi'den başkası bulunmadan.

  Hem bağıran da olmadı, çünkü o sırada Kudüs'te beni tanıyan yoktu.

  Söyle bakalım, şu kişileri tanıyor musun: Dismas, Hestas, bir de Barabbas?

  Hayır.

  O iyi insanları tanımıyorum.

  Peki söylesene, neden sürekli "iyi insan" deyip duruyorsun?

  Herkese mi böyle diyorsun?

  Herkese.

  Dünyada kötü insan yoktur.

  Verdiğin vaaz bu mu?

  Evet.

  Peki, örneğin, Farezehri dedikleri Yüzbaşı Marcus da iyi bir insan mı?

  Evet.

  Doğrusu, mutsuz bir adam.

  İyi insanların yüzünü yaralamasından sonra katı ve insafsız olmuş.

  Onu kimin bu hale soktuğunu bilmek ilginç olurdu.

  İyi insanlar, kurda saldıran köpekler gibi üstüne üşüştüler.

  Cermenler boynuna, kollarına, bacaklarına yapıştılar.

  Bağlı olduğu piyade tümeni tuzağa düşmüştü.

  Komuta ettiğim süvari birliği yan taraftan düşmanı yarmayı başaramasaydı Farezehri'yle konuşma fırsatını bulamayacaktın filozof.

  Onunla konuşabilseydim, baştan aşağı değişeceğinden şüphem yok.

  Neyse ki, hepimizin iyiliği için böyle bir şey olmayacak.

  Buna ben engel olurum en başta.

  Yaz!

  Hegemon, Yeşu Ha-Nozri davasına baktı ve suçlamaların temelsiz olduğuna karar verdi.

  Sonuç olarak Vali, Ha-Nozri'nin idam cezasını onaylamadı.

  Ancak Ha-Nozri'nin delice ütopik konuşmalarının Kudüs'te rahatsızlık yaratacağı görüldüğünden Vali, Yeşu'nun Kudüs'ten sürülerek Akdeniz'deki Kayserya kıyılarında oradaki Vali'nin bulunduğu kente hapsedilmesine karar verdi.

  Bitti mi?

  Maalesef, hayır.

  Hükümdara hakaret suçuyla ilgili yasa Bu davalarda idam cezası uygulanır.

  İdam, tatil bile olsa, o gün içerisinde gerçekleştirilir.

  Yasaya göre, suç çocukları hatta bazı özel durumlarda, çocukların çocuklarını da kapsar.

  Hükümlünün ailesine yas tutması yasaklanır.

  Dinle, Ha-Nozri.

  Sen hiç Büyük Caesar'la ilgili şeyler söyledin mi?

  Gerçeği söylemek kolay ve hoş bir şey.

  Gerçeği söylemenin hoşuna gidip gitmediği bana vız gelir.

  Nasıl olursa olsun, gerçeği söylemen gerek.

  Ama kaçınılmaz değil, aynı zamanda korkunç acılar veren bir ölüm istemiyorsan sözlerini iyice tart.

  Ondan sonra ver cevabını.

  Kiryat'tan Yahuda diye birini tanıyor musun?

  Ve ona Caesar'la ilgili bir şey söyledinse eğer ne söyledin?

  Şöyle oldu: Önceki gün, tapınağın yakınında Kiryat ilinde doğup büyümüş, Yahuda adında bir gençle tanıştım.

  Beni aşağı kentteki evine çağırdı bana yiyecek içecek sundu.

  İyi adam.

  Çok iyi bir adam ve oldukça meraklı biri.

  Düşüncelerime büyük bir ilgi duydu ve beni çok iyi ağırladı.

  Meşaleleri de yaktı mı?

  Evet.

  İktidar konusundaki görüşlerimi de sordu.

  Bu soruyla oldukça ilgiliydi.

  Peki sen ne dedin?

  Yoksa ne dediğini unuttuğunu mu söyleyecektin?

  En önemli sözlerim şunlardı: Her iktidarın insanlar üzerinde baskı kurduğunu belirttim.

  Bir gün ne Caesar'ların ne de başkalarının iktidarı kalır, dedim.

  İnsanoğlu, gerçeğin ve adaletin egemen olduğu bir düzene kavuşur o zaman hiçbir iktidarın gereği kalmaz.

  Sonra?

  Sonrası yok.

  O sırada birtakım insanlar koşup geldiler, beni bağlayıp cezaevine götürdüler.

  Yeryüzünde, İmparator Tiberius'un iktidarı kadar büyük, halk için yararlı bir iktidar olmamıştır, olmayacaktır da!

  Onu yargılamaz sana düşmez, seni çılgın cani!

  Muhafızlar, dışarı!

  Beni suçluyla baş başa bırakın.

  Bu bir devlet meselesi.

  Kiryatlı gence söylediklerim yüzünden kötü şeyler olduğunu görüyorum.

  İçimde, başına bir felaket gelecekmiş gibi bir duygu var, Hegemon ve ona çok acıyorum.

  Yeryüzünde, Kiryatlı Yahuda'dan daha çok acıman gereken biri olduğunu sanıyorum.

  Demek sana göre, duygusuz ve kararlı bir cellat olan Farezehri Marcus gördüğüm kadarıyla sözlerinden ötürü seni dövenler suç ortaklarıyla birlikte dört askeri öldüren katil Dismas ve Hestas ve son olarak hain Yahuda iyi adamlar, öyle mi?

  Evet.

  Ve gerçeğin iktidarı bir gün gelecek?

  Gelecek, Hegemon.

  Asla gelmeyecek.

  Suçlu!

  Suçlu!

  Suçlu!

  Yeşu Ha-Nozri herhangi bir tanrıya inanıyor musun?

  Tanrı birdir, ona inanıyorum.

  O zaman ona dua et.

  Tüm gücünle dua et.

  Yine de sana bir yararı dokunmayacak.

  İğrenç şehir.

  Bu Kiryatlı Yahuda'ya rastlamadan önce seni boğazlasalardı daha iyi olurdu.

  Neden gitmeme izin vermiyorsun, Hegemon?

  Beni öldürmek istediklerini görüyorum.

  Bir Romalı vali senin söylediklerini söyleyen insanı bırakır mı sanıyorsun, mutsuz adam?

  Yoksa yerini almaya hazır olduğumu mu sandın?

  Düşüncelerini paylaşmıyorum!

  Şimdi beni dinle: Şu dakikadan sonra bir tek söz söylerken bile kiminle olursa olsun, konuşurken bile çok dikkatli ol!

  Bak, yine söylüyorum: Dikkatli ol!

  Hegemon Sus!

  Gelin.

  Yeşu Ha-Nozri'nin idam cezasını onaylıyorum.

  Önce, gizli servisin başını saraya çağırın ardından Sanhedrin'in başkanını ve sonra da Kudüs'ün tapınak muhafızının başını!

  Evet, saat aşağı yukarı sabahın onuydu saygıdeğer Ivan Nikolayeviç.

  Anlattıklarınız, İncil'dekilere hiç uymasa bile çok ilginç, Profesör El insaf!

  İncil'de yazılı olanların bir tekinin bile gerçekle ilgili olmadığını sizden daha iyi kim bilebilir.

  İncil'i tarihsel bir kaynak olarak kabul etmeye başlarsak Bu doğru, ama sizin anlattıklarınızın gerçeğe uyduğunu doğrulayacak biri de çıkmaz nasıl olsa.

  Yok canım!

  Biri doğrulayabilir!

  Gerçek şu: Bütün bu anlattıklarım olup biterken ben oradaydım.

  Gizlice, kimseye fark ettirmeden durdum orada.

  Bu yüzden lütfen bu konuda kimseye bir şey söylemeyin.

  Ne kadardır Moskova'dasınız?

  Moskova'ya demin geldim.

  Tabii, tabii, tabii Bütün bunlar mümkün.

  Hatta Pontius Pilatus, taraça ve bütün geri kalanlar Peki siz, karınızla mı geldiniz, yoksa tek başınıza mı?

  Tek başıma.

  Tek başıma.

  Ben hep yalnızımdır.

  Peki eşyalarınız nerede, Profesör?

  Metropol'de mi yoksa?

  Nerede kalıyorsunuz?

  Ben mi?

  Hiçbir yerde.

  İyi de nasıl?

  Nerede kalacaksınız ki?

  Sizin evinizde.

  Çok mutlu olurdum.

  Şeref verirdiniz.

  Ama benim evimde gerçekten rahat edemezsiniz.

  Bir komşum var: Yoldaş Likhodeev.

  Metropol'de çok iyi odalar var.

  Peki, şeytan da mı yok?

  Şeytan da

Tabii ki şeytan falan da yok!

  Bu söyledikleriniz çok ilginç.

  Neyiniz var canım sizin?

  Ne sorsak yok diyorsunuz, olamaz diyorsunuz.

  Demek, size göre şeytan yoktur, öyle mi?

  Sakin olun, Profesör.

  Bir dakikacık, burada dostum Biezdomni'yle oturur musunuz?

  Köşeye kadar gidip bir telefon edeceğim sizi dilediğiniz yere götürürüz sonra.

  - Kenti bilmediğiniz için - Telefon mu edeceksiniz?

  Ama yalvarırım yanımızdan ayrılmadan önce hiç olmazsa şeytanın varlığına inanın.

  Sizden daha fazlasını istemiyorum.

  Olur, olur.

  Olur, olur.

  Mikhail Alexandrovich!

  Kiev'deki amcanıza hemen bir telgraf yollatmamı istemez misiniz?

  Turnikeyi mi aradınız yoldaş?

  Buradan lütfen!

  Çıkış önünüzde, dilediğiniz yere gidesiniz diye açık.

  Size verdiği bilgilerden ötürü eski bir kilise şarkıcısına bir ufak şişe alacak kadar para vermez misiniz?

Bölüm 2

 Yoldaş Poplavsky?

  Evet, benim.

  Size bir telgraf var.”

Patriarşiye Göleti Parkı'nda bir tramvay başımı kopardı.

 Cenaze, Cuma günü saat 15. 00'te.

  Gelin.

  Berlioz.”

 Boşaltın burayı.”

Annuşka, bizim Annuşka!

  Sadovaya Caddesi'nde oturan!

 İyi halt etti.

  Bakkaldan ayçiçeği yağı almıştı  bir litrelik şişeyi turnikeye çarpıp kırdı.

 Söylenip duruyordu.”

 Annuşka, Annuşka!

  Dur hele bir dakika!

  O deli adam da aynı sözleri söylüyordu.

  Peki, sorarım size nasıl yapar bütün bunları?

  Hayır, hayır, hayır!

  Her şeyi açığa çıkarırız biz!

  Çözeceğim ben bu olayı!

  Hadi itiraf et, kimsin sen?

  Ben yok Rusça bilmek Beyefendi sizi anlamıyor.

  Bırakın bu ayakları!

  Daha demin kusursuz Rusça konuşuyordunuz.

  Alman değilsiniz, profesör değilsiniz.

  Bir katil ve casussunuz!

  Evraklarınızı gösterin!

  Evraklarınız, dedim!

  Yoldaş!

  Suçluyu zaptetmem için bana yardım edin.

  Sizin göreviniz bu.

  Hangi suçlu?

  Nerede?

  Yabancı bir suçlu mu?

  O mu?

  O bir suçluysa yapılacak ilk şey, "Yardım edin!

 " diye bağırmaktır.

  - Yoksa kaçıp gider.

  Hadi hep birlikte!

  Bir, iki.

 .

  - Yardım edi Demek onunla birliktesiniz!

  Sizi de polise teslim edeceğim.

  Bilet alın yoldaşlar!

  Kedilere izin yok.

  Kediyle binemezsiniz!

  Yaylan!

  İn aşağı yoksa polis çağırırım.

  Kapıdan içeri girmiş olmalı.

  Hiç kuşkusuz banyoya saklanmıştır.

  Kirilciğim!

  Terbiyesizlik ediyorsun.

  Deli misin canım Fiyodor Ivaniç her an gelebilir.

  Hemen çek git buradan!

  Seni sürtük yaratık!

  Hiç kuşkusuz Moskova Irmağı'nda olmalı.

  İleri!

  Lütfen, bu taraftan.

  Kiracılar Birliği Başkanı Bosoy'un anahtarları vardır.

  Aç bakalım.

  Merhum Berlioza'nın ofisi nerede?

  Ne dediniz?

  Merhum mu?

  Mikhail Alexandrovich bir tramvay kazasında öldü.

  Ben onun vekiliyim.

  Merhumun evraklarına bakmamız gerekiyor.

  Burada başka kim yaşıyor?

  Varyete Tiyatrosu Müdürü Likhodeev, ama şu an burada değil.

  Merhumun el yazmalarına analiz etmek için el koyacağız.

  Daire kooperatife devredilecek.

  Öteki şeyler bir yerde toplanıp, mirasçılarına verilecek.

  Anlaşıldı.

  Şunu izle.

  Griboedov'da.

  Hiç şüphe yok ki, orada!

  Nasıl daha iyi olur?

  Başını gövdesine diksem mi?

  Gerek yok.

  Cesedin çenesini siyah bir parçayla bağladıktan sonra Griboedov'un salonuna yatırmanız kafi.

  Aynen!

  Hadi, yatıralım.

  Akşam yemeğini nerede yiyeceksiniz, Stepan Bogdanovich?

  Bu da soru mu!

  Tabii ki Massolit'de yiyeceğim, sayın Grigory Danilovich!

  Archibald Archibaldovich, kulağıma bugün yemekte levrek buğulama olduğunu söyledi.

  Nefis bir parça!

  Yaşamasını biliyorsunuz, Stepan Bogdanovich.

  İnsanca yaşamak için sıradan isteklerim dışında özel hiçbir düşüncem yok.

  İnsan evinde de yemek yiyebilir.

  Teşekkürler, ben almayayım!

  Apartmanının ortak mutfağında karının pis bir tencerede levrek buğulama pişirmeye çalıştığını gözümün önüne getiriyorum da!

  Tarihi Öneme Sahip Eser.

  19.

  Yüzyıl.

  Griboedov'un Evi.

  Hürmetlerimle!

  Peki nerede bu Berlioz?

  2 saattir bekliyoruz.

  Gece yarısı oldu ve Herman hala da ortalarda yok.

  Bizimki herhalde Klyazma Nehri'nde sallanmakla meşguldür.

  Toksik guatrı olduğundan üç yıldır karımı o cennete göndermek için para döküyorum.

  Ancak hiçbir işe yaradığı yok.

  Kıskanmamak gerek, yoldaşlar.

  Orada yirmi iki villa var.

  Massolit üyeleri ise üç bin kişi.

  Gördüğünüz gibi, villaların içimizdeki en usta yazarlara verilmesi olağan bir şey.

  Generallere!

  Beskudnikov, tek başına Pereligino'da beş odalıya sahip.

  Lavrovich'inki altı odalı.

  Üstelik yemek salonunun duvarları lambrili.

  Hey, sorun bu değil.

  Sorun, saatin on bir buçuk oluşu.

  Berlioz aramalıydı.

  Haydi aşağı inelim.

  Belki orada bekliyordur.

  Şükürler olsun!

  Şunu ifade etmeliyim ki dairem hanidir gözden düşmüş durumda.

  İki yıl önceye kadar ölmüş bir kuyumcunun karısı olan Anna Frantsevna de Fougeray oturuyordu dairede ve beş odasından ikisini kiraya vermişti.

  Kiracılardan birinin adı Belomut'tu galiba öbürkinin adı unutuldu gitti bile.

  İki yıl önce, birden açıklanması olanaksız olaylar meydana gelmeye başladı: İnsanlar iz bırakmadan evden yok oluyordu.

  Bir keresinde polisin biri dairenin kapısını çalıp adı unutulan ikinci kiracıyı çağırttı.

  Sonra adama, kağıt imzalamak üzere bir dakikalığına karakoldan istendiğini söyledi.

  Ne bir dakikası!

  Adam bir daha hiç geri gelmedi!

  Bu kiracı bir Pazartesi günü kayboldu ve o Çarşamba sanki yer yarıldı Belomut içine düştü.

  Her zamanki gibi bir araba gelip işe götürmek üzere onu aldı.

  Götürmesine götürdü ama bir daha kimseyi geri getirmedi.

  İçelim.

  Daha sonra rahmetli Berlioz karısıyla birlikte oraya taşındı ben de karımla birlikte oraya taşındım.

  Velhasıl, ikimizin de karısı bir ay içerisinde ortadan kayboldu.

  Ama bu kayıpların izi biliniyordu.

  Berlioz'un karısının Harkov'da bir bale öğretmeniyle birlikte görüldüğü konuşuluyordu.

  Benimkiyse Sadovaya'ya bir daha adımını atmaması koşuluyla ona bir daire aldım.

  Ve yarın öğlen onu bir ziyaret edeceğim!

  Aynen öyle yapacağım!

  Olmaz, olmaz, yarın evde olmayacağım!

  Olsun, yine de geleceğim.

  Berlioz!

  Ne olmuş Berlioz'a?

  Berlioz, tramvayın altında kalmış.

  Daha demin Gölet Parkı'nda tramvayın altında kalmış.

  Ne, ne, ne?

  İzin verin!

  Toplu bir telgraf hazırlamalı ve onu acilen postalamalıyız.

  Berlioz'a olan olmuş.

  Nasıl yardımcı olabiliriz ki?

  Aç aç giderek mi?

  Hem zaten kim böyle bir tavuk ziyafetinin mahvolmasına izin verebilir ki?

  Her şeye rağmen, yaşıyoruz!

  Neyiniz var böyle?

  Ne yapıyor o?

  Kime bakmıştınız, yoldaş?

  Merhaba, dostlar!

  - Bekleyin.

  - Ivan?

  Delirmiş.

  Ivan, lütfen Durum belli.

  Alkol krizi.

  Hayır, burada değil.

  Polis onun sokakta bu kılıkta gezmesine nasıl göz yumdu acaba?

  Bir Skatertniy Sokağı'nda, bir de Bronnaya Sokağı'nda iki kez durdurmaya kalktılar.

  Ama çitlerin üzerinden atladım.

  Neler oluyor?

  Edebiyatçı kardeşlerim!

  Hepiniz beni dinleyin!

  O geldi!

  Hemen yakalayın onu, yoksa başımıza umulmadık belalar açabilir!

  Kim gelmiş?

  Danışman geldi.

  Bu danışman, Patriarşiye Göleti Parkı'nda Misha Berlioz'u öldürdü.

  Özür dilerim.

  Ne demek "öldürdü"?

  Kim öldürdü Yabancı danışman, hem de Profesör, üstelik casus da.

  Peki adı ne?

  Evet, adını soruyorsunuz!

  Adını bilebilsem!

  Kartvizitinin üstünde adını göremedim ki Yalnız ilk harfini hatırlıyorum: W.

  Adının ilk harfi W.

  W ile başlayan ne gibi bir adı olabilir insanın?

  We, We, We, Wa Wo Winn?

  Wagner?

  Wolbeng?

  Winter?

  Woulf?

  Aptal.

  Woulf'un burada işi ne?

  Woulf'la ilgisi yok.

  Hayır, bu yöntemle bulamam.

  Bakın ne yapmalıyız, yoldaşlar: Hemen polise telefon edin Profesör'ü yakalamak üzere, makineli tüfek taşıyan beş motosikletli yollasınlar.

  Yanında iki kişi daha bulunduğunu belirtmeyi de unutmayın.

  Kareli elbiseli, kelebek gözlük takmış, uzun boylu bir herif ve kapkara tombul bir kedi Ben de bu arada bütün Griboyedov'u arayacağım.

  Burada olduğunu hissediyorum.

  Yoldaş Yurtsuz, sakin olun!

  Hepimizin çok sevdiği Mihail Aleksandroviç'in ölümüne üzülmüşsünüz.

  Hayır, gelin Misha Berlioz diyelim ona.

  Bunu gayet iyi anlıyoruz.

  Dinlenmeniz gerek.

  Yoldaşlar sizi evinize götürecekler, siz de unutacaksınız Bir doktor çağırın!

  Profesör'ün yakalanması gerektiğini anlamıyor musun sen?

  Saçma sapan sözlerinle bir de beni rahatsız ediyorsun!

  Salak!

  Yoldaş Yurtsuz, affedersiniz.

  Herkesi affedebilirim ama seni affetmem.

  Külotla olduğunu görmedin mi?

  Ama Archibald Archibaldovich içeri girmesine nasıl engel olabilirdim, kendisi Massolit üyesi.

  Dikkatli ol, Nikolai!

  Bu son sefer olsun.

  Böyle bir kapıcıya ihtiyacımız yok.

  Kilise bekçiliğinden başka işe yaramazsın sen.

  Git içerden garsonu getir buraya.

  Polisi çağır.

  Tutanak tutulsun.

  Bir araba bul.

  Adam akıl hastanesine götürülsün.

  Düdüğünü çal.

  Bırakın beni, alçaklar!

  Gününüzü göstereceğim.

  Buraya, buraya.

  İşin ehliyim.

  Daha evvel de tımarhaneye götürmüştüm insanları.

  Hepinizi şikayet edeceğim.

  Özellikle de seni.

  İşin bitti.

  İşte, doktor, tanınmış şair Yurtsuz Ivan bu Gördüğünüz gibi, cinnet geçirmesinden korkuyoruz.

  Hamamböceği, fare, iblis, kudurmuş köpek kovalamaya kalkışmış mı hiç?

  Hayır.

  Onu dün gördüm ve bir de bu sabah.

  Çok iyiydi.

  Neden don paça peki?

  Yataktan mı kaldırdınız?

  Hayır doktor.

  Lokantaya bu kılıkta geldi.

  Çözün beni, aşağılık herifler.

  Merhaba.

  Selamlar, seni asalak.

  Kaç yaşındasın?

  Cehenneme kadar yolunuz var.

  İyi de neden böyle sinirlisiniz?

  Sizi kızdıracak bir şey mi dedim?

  Çünkü sağlıklı bir adam olmama rağmen zorla beni bağlayıp sürükleyerek bir tımarhaneye tıktınız.

  Tımarhanede değilsiniz, gerekli görülmedikçe kimsenin sizi hapis tutmayacağı bir kliniktesiniz.

  Şükürler olsun!

  Aptallar alayı arasında sonunda aklı başında biri.

  Bu aptalların ilki de şu budala, şu işe yaramaz Saşka.

  Kim bu işe yaramaz Saşka?

  İşte şu, Riukhin.

  Şair olan.

  Aldığım şu teşekküre bak hele!

  İşe yaramazsın gerçekten de.

  Psikolojik olarak tam bir "kulak" üstelik büyük bir dikkatle proleter maskesi ardına gizlenen bir "kulak".

  Şu üzgün surata bakın; onu, yazdığı mısralarla karşılaştırın.

  Kalkın, isyan edin!

  Gerçek düşüncelerini anlayabilmek için biraz da içine bakın.

  Sor hadi.

  Koynumda yılan beslemişim.

  Peki, sizi neden buraya getirdiler?

  Aşağılık herifler, cehenneme kadar yolları var!

  Üstüme atılıp birtakım paçavralarla bağlayıp sürüklediler beni.

  Lokantaya neden bu kılıkta gittiğinizi sorabilir miyim?

  Bunda şaşılacak bir şey yok.

  Moskova Irmağı'na yüzmeye gittim o ara elbiselerim çalındı, bana da bunlar kaldı.

  Moskova'da çırılçıplak gezemezdim ya.

  Elimin altında ne varsa onu giydim.

  Çünkü hemen Griboyedov'a gitmem gerekiyordu Lokantanın adı.

  Aceleniz neydi?

  Bir iş randevusuna mı yetişecektiniz?

  Danışmanı yakalamaya çalışıyorum ben.

  Ne danışmanı?

  Berlioz'u tanır mısınız?

  Besteci olanı mı?

  Ne bestecisi?

  Ah, evet.

  Hayır, hayır.

  Besteci de Misha Berlioz ile aynı adı taşıyor.

  Massolit Genel Sekreteri Berlioz, bu akşam Patriarşiye Göleti Parkı'nın yakınında, tramvay tarafından ezildi.

  Bilmediğin şeyleri uydurma!

  Sen değil, ben oradaydım!

  İsteyerek düşürdü Berlioz'u tramvayın altına!

  Biri mi itti?

  Onun, itmeye ihtiyacı olduğunu mu sanıyorsunuz siz?

  Neler yapabileceğini bir bilseniz Aklınız almaz!

  Berlioz’un tramvay altında kalacağını önceden biliyordu!

  Peki, katili yakalamak için ne gibi önlemler aldınız?

  Ne gibi önlemler mi?

  Mutfaktan bir mum kaptım.

  Bu simge ne işe yarıyor?

  Bu simge mi?

  Onları en çok korkutan simge bu.

  Ama açıkça söylemek gerekirse bu danışmanın birtakım kirli güçlerle ilişkisi var Yani, öyle kolay kolay yakalanamaz.

  Aynen öyle.

  Gerçek bu.

  Pontius Pilatus'la yüz yüze konuştu.

  Bana böyle bakmanız gereksiz, gerçeği söylüyorum.

  Her şeyi görmüş, sarayın taraçasını, palmiye ağaçlarını Anlayacağınız Pontius Pilatus'un yanındaymış, yemin edebilirim Saat iki oldu, ben burada sizle vakit kaybediyorum!

  Özür dilerim ama telefon nerede?

  Bırakın telefon etsin.

  - Evli mi?

  - Bekar.

  - Sendikaya üye mi?

  - Evet.

  Polis mi?

  Polis yoldaş, bir yabancı danışmanı yakalamak üzere hemen makineli tüfekli beş motosikletli gönderin.

  Ne?

  Gelin beni alın buradan, ben de size eşlik ederim.

  Ben Şair Yurtsuz, şey tımarhanesinden telefon ediyorum Doktor, buranın adresi ne?

  Duyuyor musun?

  Alo?

  Lanet olsun.

  Hoşça kalın.

  Kusura bakmayın ama, nereye gideceksiniz?

  Karanlık çöktü, üstünüzde bir şey yok.

  Kendinizi iyi hissetmiyorsanız burada kalabilirsiniz.

  Teşekkür ederim.

  Bırakın gideyim.

  Çekilecek misiniz yoksa çekilmeyecek misiniz?

  Öyle ha?

  Tamam, o zaman.

  Pencerelere taktığınız bu camlar ne böyle?

  Bırakın gideyim dedim.

  Bırakın beni sizi haydutlar!

  Buna hakkınız yok.

  Haydutlar.

  Bırakın.

  Bırakabilirsiniz.

  Demek beni zorla tutacaksınız?

  Peki, öyle olsun Ne isterseniz yapın ama önceden söylemedi demeyin.

  Tüm yaptıklarınızı ödeyeceksiniz.

  117 numaralı odada tecrite alınacak, yıkanacak, başına biri konacak.

  - Doktor, gerçekten hasta mı?

  - Evet.

  - Peki neyi var?

  - Sanıyorum, şizofreni.

  Bir de alkolizm.

  Şu sıra beni en çok ilgilendiren Pontius Pilatus.

  Hegemon!

  Hegemon!

  Yeşu Ha-Nozri davasına bakıldı ve ölüm cezası onaylandı.

  Suçu kesinleşen üç hükümlü vardı.

  Dismas, Hestas ve Barabbas.

  Bir de Yeşu Ha-Nozri adlı bir başkası vardı.

  İlk ikisi halkı İmparator'a karşı kışkırtmaya çalıştılar burada bahsi edilecek şeyler değil.

  Öbür ikisi, Barabbas ve Ha-Nozri ise yerel yönetim tarafından yakalandı ve Sanedrin tarafından yargılandı.

  Yasalar ve teamül gereğince o gün başlayan Hamursuz Bayramı şerefine birinin bağışlanması gerekir.

  Sanedrin'in bu iki suçludan hangisini salıvermeyi düşündüğünü merak ediyorum: Barabbas mı yoksa Ha-Nozri mi?

  Sanedrin, Barabbas'ın bırakılmasını istiyor.

  Bu yanıtın beni çok şaşırttığını belirtmeliyim.

  Korkarım bu konuda bir yanlış anlama var.

  Barabbas ile Ha-Nozri'nin suçları mukayese edilemeyecek ağırlıktalar.

  Yeşu sadece deli bir adamın tekiyken Barabbas'ın işlediği suç çok daha ağır.

  Açıkça isyan çağrısında bulundu.

  Ayrıca bir muhafızı öldürdü.

  Bu gerçeklere dayanarak, başrahipten kararını tekrar düşünmesini istiyorum ve bu iki adamdan daha az zararlı olanını yani hiç şüphesiz Ha-Nozri'nin salıvermesini rica ediyorum.

  Yani?

  Sanedrin davayı kendisi etraflıca inceledi ve ikinci defa da bilgilendirildi.

  Barabbas'ı bırakma niyetinde.

  Nasıl?

  Benim aracılığımdan sonra bile mi?

  Ağzından Roma yönetiminin konuştuğu kişinin aracılığından sonra da mı?

  Başrahip, üçüncü bir kez daha söyler misiniz?

  Üçüncü kez, Barabbas'ı bırakacağımızı belirtirim.

  Peki.

  Öyle olsun.

  Boğuluyorum.

  Boğuluyorum.

  Bunaltıcı bir hava var bugün.

  Bir yerlerde fırtına çıkmış.

  Bu yıl Nisan ayı çok berbat geçiyor.

  Hayır, hava bunaltıcı diye boğulmuyorum.

  Sizin yüzünüzden boğuluyorum, Kaifa!

  Kendinize dikkat edin, başrahip!

  Neler duyuyorum böyle, Vali?

  Kendi ellerinle onayladığın bir karardan ötürü bana gözdağı veriyorsun.

  Böyle iş mi olur?

  Biz, Roma valisinin bir şey söylemeden önce ağzından çıkacakları ölçüp biçmesine alışkındık.

  Ya biri konuştuklarımızı duysaydı, Hegemon?

  Sizin derdiniz ne başrahip?!

   Bizi burada kim duyabilir ki?

  Bugün işkenceden geçirilecek o kafadan kontak serseriye benziyor muyum ben?

  Çocuk muyum, Kaifa?

  Ne dediğimi, nerede konuştuğumu bilirim.

  Bahçe muhafızlarla korunuyor, saray da.

  Öyle ki, bir sıçan bile giremez içeri.

  Yalnız sıçan değil hani şu Neydi adı Kiryatlı mı ne?

  Hem, onu tanıyor musunuz başrahip?

  Evet Böyle biri saraya girse, çok ama çok pişman olur.

  Bundan kuşkunuz yok ya?

  Bugünden sonra rahat etmeyeceğinizi iyi bilin başrahip.

  Ne size rahat var, ne halkınıza!

  Bunu size söyleyen benim ben Pontius Pilatus ben, altın mızraklı şövalye!

  Biliyorum.

  Biliyorum.

  Yahudi halkı, kendilerinden amansızca nefret ettiğinizi hepsine büyük acılar çektireceğinizi biliyor.

  Ama asla onların kökünü kazıyamayacaksınız!

  Tanrı onları koruyacak.

  Bizi dinliyor, mutlak hâkim Caesar bizi dinliyor ve cellat Pilatus'tan bizi koruyor Hiç de bile!

  Benden çok şikâyet ederdiniz Caesar’a şimdi sıra bana geldi, Kaifa!

  Hemen şimdi bir haber uçuracağım ve Kudüs'te ölüm cezasına çarptırılan tanınmış mahkumları nasıl gizlediğinizi söyleyeceğim.

  Bundan böyle Kudüs'te büyük bir birlik görmeyeceksiniz, başrahip, hayır!

  Kentin duvarları dibine koca Fulminatrix lejyonuyla Arap süvarileri gelecek; o zaman görün ağlamaları, acılı iniltileri.

  O zaman Barabbas'ı kurtardığınızı hatırlayacak barışçı söylevlerinden ötürü filozofu ölüme gönderdiğiniz için pişmanlık duyacaksınız.

  Şu an söylediklerinize kendiniz inanıyor musunuz, Vali?

  Halkı baştan çıkaran bu adam Kudüs'e, bize barışı getirmiyor.

  Barışı getirmediğini siz de çok iyi biliyorsunuz, şövalye.

  Halkı kışkırtması, inancı ayaklar altına alması halkı Roma'nın kılıcı altına sürüklemesi için onu salıvermek istiyordunuz.

  Ama ben Yahudilerin başrahibiyim yaşadığım sürece inanca küfrettirmeyecek ve halkı koruyacağım!

  Duyuyor musunuz, Pilatus?

  Beni iyi dinleyin, Vali!

  Bütün bunlara o küçük Barabbas haydutunun neden olduğunu mu söyleyeceksiniz?

  Neredeyse öğlen olacak.

  Konuşmaya dalıp kendimizden geçtik oysa devam etmek gerek!

  Kararı duyuracağım.

  Styopa!

  Hemen kalkmazsanız kurşuna dizileceksiniz!

  Vurun beni.

  Ne isterseniz yapın uyanmayacağım.

  Günaydın, pek sevimli Stepan Bogdanovich!

  Size nasıl yardımcı olabilirim?

  Saat tam on bir.

  Saat onda evinizde bulunmamı söylediğinize göre de bir saattir uyanmanızı bekliyorum.

  İşte karşınızdayım.

  Affedersiniz.

  Adınız neydi acaba?

  Nasıl?

  Adımı da unuttunuz, öyle mi?

  Bağışlayın beni.

  Dün biraz fazla Bir aspirin alsam iyi olacak.

  Sevgili Stepan Bogdanovich, aspirin size bir fayda sağlamaz.

  Eski ve bilgece kurala kulak verin: Çivi çiviyi söker.

  Sizi kendinize getirecek tek şey iki küçük kadeh votkayla sıcaklı soğuklu birkaç acılı meze.

  Ya siz?

  Seve seve.

  Pekala.

  Şimdi ismimi hatırladınız mı?

  İnanılmaz!

  Bana öyle geliyor ki dün votkadan sonra Porto şarabı da içmişsiniz.

  Hiç böyle şey yapılır mı canım?

  Rica ederim, aramızda kalsın bu.

  Tabii ki, tabii ki.

  Ama Khustov'un ne yapacağını kestiremeyeceğimi söylememe gerek yok.

  Demek Khustov'u tanıyorsunuz?

  O şahsı dün ofisinizde, yalnızca bir an gördüm.

  Ama yüzüne bir kere bakmam alçağın, dedikoducunun yağcının her kalıba girenin biri olduğunu anlamama yetti.

  Çok doğru.

  Kara büyü profesörü Woland.

  Yurt dışından Moskova'ya daha dün öğlen geldim.

  Hemen size gelip Variety'de bir gösteri düzenlemenizi önerdim.

  Moskova Bölgesi Eğlence Komisyonu'na telefon ettiniz işi hallettiniz sonraysa profesör Woland ile yedi gösterilik bir anlaşma imzaladınız.

  Ertesi sabah saat onda, ayrıntıları görüşmek üzere Woland'ın sizin evinize gelmesini kararlaştırdınız.

  Ve işte karşınızdayım.

  Bu halde olduğunuzu görünce Grunya'yı bir şeyler alması için markete yolladım.

  İzin verin de borcumu ödeyeyim.

  Saçmalamayın lütfen.

  Peki ben anlaşmaya bir bakabilir miyim?

  Tabii ki, buyurun.

  Bu da 10 bin ruble aldığımı gösteren makbuz.

  Bir saniye.

  İşte ihtiyacımız olan şey bu.

  Ah, Berlioz, Berlioz!

  Bir kişi için bu kadarı çok fazla.

  Alo?

  Merhaba, Grigory Danilovich ben, Likhodeev.

  Bir sorum olacaktı benim Yanımda Woland adlı sanatçı var.

  Şey, size sormak istiyordum da.

  Bu akşam için ne hazırlık yaptık?

  - Kara büyü üstadı mı?

  - Evet.

  Afişler birazdan gelecek.

  Gelmenize çok var mı?

  Yarım saate oradayım.

  Grunya!

  Nedir bu evin içinde gezinen kedi?

  Nereden çıktı?

  Endişe etmeyin, Stepan Bogdanovich.

  Benim kedim.

  Gerilmeyin.

  Grunya ise burada değil; onu Voronezh'e gönderdim.

  Kendisine hiç izin vermediğinizden yakınıyordu da.

  Gördüğüm kadarıyla şaşırdınız sevgili Stepan Bogdanovich?

  Oysa şaşılacak bir şey yok bunlar benim yardımcılarım Yardımcılarımın da kalacak yere ihtiyacı var.

  Anlayacağınız, içimizden biri burada fazla.

  Bana kalırsa, fazla olan da sizsiniz!

  Onlar, onlar!

  Bir süredir genellikle domuz gibi davranıp insanı ürkütüyorlar.

  Kafayı çekiyorlar, bulundukları yerden yararlanıp kadınlarla ilişki kuruyorlar, bir iş yapmıyorlar.

  Üstelik üstlendikleri görevden hiç anlamazlar.

  Üstlerinin de gözlerini boyuyorlar nasılsa!

  Resmî arabaları kendi keyfi için kullanıyor!

  Aynen!

  Doğrusu, nasıl müdür olduğuna pek aklım ermiyor.

  O müdürlük yapabiliyorsa ben de piskopos olabilirim.

  Onu Moskova'dan alıp cinlere götürebilir miyim efendim?

  İzninizle efendim: Yaylan!

  Yalvarırım burası hangi şehir, söyler misiniz?

  Yapma be!

  Sarhoş değilim.

  Bir şeyler oldu bana.

  Hastayım Neredeyim?

  Hangi şehir burası?

  Canım, Yalta işte!

  Bölüm 3

  Tıpkı Pontius Pilatus gibi.

  Alayım.

  Her şey önceden ayarlanmış.

  "Sic transit gloria mundi"

 Şizofreni.

  Bunu da biliyordu.

  Şair misiniz?

  Şairim!

  Siz profesör müsünüz?

  Buranın şefi siz misiniz?

  - Sizinle konuşacaklarım var.

  - Bunun için buradayım zaten.

  Mesele şu: Beni delinin teki sanıyorlar ve kimse beni dinlemek istemiyor.

  Olur mu hiç öyle şey, dikkatle dinliyoruz sizi.

  Kimsenin size deli demesine de izin vermeyiz.

  Dinleyin öyleyse.

  Dün akşam Patriarşiye Göleti Parkı'nda gizemli bir kişiye rastladım.

  Yabancı gibiydi.

  Belki de değildi Berlioz'un öleceğini önceden biliyordu Pontius Pilatus'u şahsen görmüştü Pilatus?!

   - Hani şu İsa döneminde yaşayan Pilatus mu?

  -Aynen.

  Yoksa arkadaşınız Berlioz, tramvay altında kalan mı?

  Aynen.

  Tramvay dün başını kopardığı sırada göletin oradaydım.

  - Oysa bu gizemli yoldaş - Pontius Pilatus'u tanıyan mı?

  Ta kendisi!

  Her neyse, Annuşka'nın ayçiçeği yağı döktüğünü önceden bildirmişti Berlioz da tam Annuşka'nın yağı döktüğü yerde kaydı!

  Buna ne dersiniz?

  Kim bu Annuşka?

  Annuşka'nın kim olduğunun bir önemi yok.

  Kim bilir kimdi!

  Sadovaya'dan ahmağın teki işte.

  Önemli olan, olayı önceden bilmesi, anlıyor musunuz ayçiçeği yağının döküleceğini önceden bilmesi!

  Anlıyor musunuz beni?

  Gayet iyi anlıyorum.

  Heyecanlanmayın, devam edin.

  Devam ediyorum: Bu korkunç adam danışman olduğunu söylerken de yalan söylüyordu.

  Bazı doğa üstü güçleri var.

  Diyelim ki, onu kovalıyorsunuz.

  Onu yakalamanız imkansız.

  Sonra Ona eşlik eden ve küçümsenmemesi gereken kendi çapında bir çift var.

  Biri kırık gözlüklü uzun herifin teki, öteki kendi başına tramvaya binen inanılmaz büyüklükte bir kedi.

  Üstelik Pontius Pilatus'un balkonunda şahsen bulunmuş.

  Hiç şüphe yok.

  Ne demek tüm bunlar?

  Kesinlikle derhal yakalanması gerek yoksa çok büyük zararlar verecek.

  Onu yakalatmaya mı çalışıyorsunuz?

  Sizi doğru anlamış mıyım?

  Çok doğru anlamışsınız!

  Nasıl olur da onu yakalatmaya çalışmam, bir düşünün hele!

  Bu esnada, burada zorla tutuluyorum gözüme lamba sokuyorlar, beni yıkıyorlar Fedya Amca'm ile ilgili sorguya çekiyorlar.

  Kendisi çoktan öldü gitti.

  Derhal salıverilmeyi talep ediyorum!

  Tamam, çok güzel, çok güzel.

  Her şey anlaşıldı.

  Sahiden aklı başında bir adamı klinikte tutmanın mantığı nedir?

  İyi olduğunuzu söylerseniz hemen şimdi sizi bırakacağım.

  Kanıtlamayın, sadece söyleyin.

  Eee, iyi misiniz?

  İyiyim.

  Ne güzel.

  Öyleyse hadi mantıklı olalım.

  Gelin mesela dünü ele alalım.

  Göğsünüze küçük bir ikon asmışsınız.

  - Doğru mu?

  - Doğru.

  Elinizde mumla ve iç çamaşırlarınızla lokantaya gitmişsiniz ve birilerini dövmüşsünüz.

  Doğru mu?

  Doğru.

  Buraya gelir gelmez, polisi aramışsınız ve makineli tüfekli birlikler istemişsiniz.

  Daha sonra kendinizi pencereden atma girişiminde bulunmuşsunuz.

  Soru şu: Böyle şeyler yapan biri birilerini yakalayabilir ya da yakalatabilir mi?

  Akıl sağlığınız yerindeyse buna kendiniz cevap verebilirsiniz: İmkansız!

  Gitmek mi istiyorsunuz?

  Hay hay efendim.

  Fakat şunu sormama izin verin: Nereye gideceksiniz?

  Polise tabii ki!

  Peki polise ilk anlatacağınız ne olacak?

  Pontius Pilatus.

  Fyodor Vassilyevich lütfen Yoldaş Yurtsuz'un çıkışını yapın.

  Ancak odasına kimseyi koymayın ya da çarşafları değiştirmeyin.

  İki saat içerisinde, Yoldaş Yurtsuz geri gelecek.

  Neden geri dönecekmişim?

  Çünkü don paça polis merkezine gidip Pontius Pilatus'u şahsen tanıyan birini gördüğünüzü söylediğiniz anda direkt buraya gönderilirsiniz.

  Neden don paça gidecekmişim?

  Her şeyden önce Pontius Pilatus var.

  Ama don paça da önemli.

  Ama onun yakalanması şart.

  Anlıyor musunuz?

  Ama neden her şeyi tek başınıza üstlenmek zorundasınız?

  Bir kağıda, bu adamla ilgili kuşkularınızı ve ona yönelttiğiniz suçları yazın.

  Ondan sonra, bu açıklamanızı ilgili kişiye iletmekten kolay ne var?

  Yalnız, bir tek koşulum var: Kafanızı yormaktan kaçınacak, Pontius Pilatus'u daha az düşüneceksiniz.

  Önüne gelen bir şey anlatıyor.

  İnsan herkese güvenemez ya!

  Anlaşıldı.

  Bir kalem ve kağıt verin bana.

  Fyodor Vassilyevich Ona bir kağıt ve küçük kurşun kalem verin.

  Evet, oksijeni deneyin ve de banyoyu.

  Bir dilekçe yaz.

  Yoldaş Bosoy, merhum Berlioz'un dairesinin devrini talep ediyorum.

  - Başkan, söz veriyorum - Bir dilekçe yaz.

  Soyguncular ile aynı yerde yaşamamız imkansız.

  Dilekçe!

  Yurttaş Kvasov meyveli kekimi çaldı, direkt ceketinin içine soktu.

  Bir dilekçe yaz.

  - Diyorum ki, kendimi öldüreceğim!

  - Bir dilekçe yaz.

  Dilekçe!

  Yoldaş Bosoy, hamileliğimi sakladığımı itiraf ettim.

  Bu yüzden merhumun yaşadığı yerden pay sahibiyim.

  Dilekçe!

  Benimle iş mi yapmıştınız, yoldaş?

  İyi de, siz kimsiniz, yurttaş?

  Hah!

  Nikanor Ivanovich!

  Ne şans ama!

  Bağışlayın beni, kimsiniz siz?

  Resmi bir görevli mi?

  Eh, Nikanor Ivanovich!

  Resmi ve resmi olmayan görevli kimdir ki?

  Her şey, olaylara nasıl baktığınla ilgilidir.

  Tüm bunlar değişen ve göreceli şeyler, Nikanor Ivanovich.

  Bugün, gayri resmi biriyim ve yarın bir bakmışsınız resmi bir görevliyim.

  Ya da tam tersi olabilir.

  Ve neler neler Peki, ama kimsiniz?

  Adınız ne?

  Benim adım, şey, diyelim ki Koroviev.

  Bir şeyler atıştırsak fena mı olurdu, Nikanor Ivanovich.

  Formaliteye gerek yok.

  Ne atıştırmasından bahsediyorsunuz?

  Merhum birinin oturduğu yere yerleşmek yasak.

  Ne yapıyorsunuz burada?

  Ben, saygıdeğer efendim bu apartmanda oturan bir yabancının tercümanı olarak hizmet etmekteyim.

  Yabancı sanatçı Bay Woland Varyete Tiyatrosu Müdürü Stepan Bogdanovich Likhodeev'in nazik daveti üzerine, gösteriler boyunca bir hafta kadar onun dairesinde kalmayı kabul etti.

  Likhodeev bu konuda dün size bir yazı yazdı ve konuğun geçici kiracılar listesine geçirilmesini rica etti.

  Likhodeev ise bu süre boyunca Yalta'da kalacak.

  Bana hiçbir yazı gelmedi.

  Nasıl gelmiş olamaz?!

   Evrak çantanızı bir karıştırın.

  Yazı falan yok.

  Şu yukarıdaki üçüncü kağıt.

  İşte.

  Bunu nasıl unutmuş olabilirim?

  Peki Likhodeev Yalta'ya ne zaman gidiyor?

  Buradayım.

  Gitti bile çoktan.

  Kim bilir nerelerdedir şimdi.

  Nikanor Ivanovich!

  Bay Woland otelde kalmayı pek istemediği ve geniş yerlerde kalmaya alışkın olduğu için acaba Kiracılar Birliği, merhuma ait tüm odalar dahil bütün daireyi ona kiralayamaz mı?

  Merhum için fark eden bir şey olmaz nasılsa.

  Şunu kabul etmelisiniz, Nikanor Ivanovich onun bu daireye şu an ihtiyacı yok, değil mi?

  Yabancılar Metropol'de kalmalı.

  Şunu söyleyeyim size, çok kaprislidir kendisi.

  İstemiyor, sevmiyor otelleri.

  Şu turistlerden resmen bezdim artık.

  Gelip ya en son şerefsiz gibi adamı gözetlerler ya da kaprisleriyle canından bezdirirler.

  Bu doğru değil, o doğru değil.

  Anlıyorsun değil mi!

  Hem birliğiniz için de, Nikanor Ivanovich çok kazançlı ve yararlı bir iş olacak.

  Hiç cimri biri değildir.

  Kendisi milyoner!

  Milyoner.

  Önce yabancı turist bürosuyla meseleyi bir tartışmam gerek.

  Tabii ki.

  Gidin danışın hemen.

  Kesinlikle.

  Telefon burada, hemen arayın.

  Para konusunda çekinceniz olmasın.

  O ödemeyip de kim ödeyecek!

  Gelecek yaz yurt dışına çıktığınızda Nice'teki villasını özellikle görmeye gidin.

  Ne villa ama!

  Nefesiniz kesilir.

  Alo.

  Alo.

  - Turist bürosu mu?

  - Evet.

  Ben, Bosoy.

  Kiracılar Birliği başkanı Bay Woland'ın Likhodeev'un apartmanında kalma niyetinde olduğunu biliyoruz ve buna hiçbir itirazımız yok.

  Harika.

  Buradan Öyleyse, Kiracılar Birliği, 50 numaralı daireyi sanatçı Woland'a bir haftalığına kiralamayı kabul ediyor.

  Karşılığında ise günlük 500 ruble.

  Demek oluyor ki, 500 çarpı 7.

  3500 ediyor.

  Bir hafta için 3500.

  Çok az bu.

  5000 isteyin.

  Öder.

  Eins!

  Zwei!

  Drei!

  Böyle bir şey yasak

Çok büyük bir suç.

  Ama şahitler nerede?!

   Onu gücendirirsiniz yoksa Nikanor Ivanovich İyi şanslar.

  Söyleyin sevgili Fagott'um sizce de Moskova halkı çok değişti, değil mi?

  Aynen öyle, efendim.

  Variety'de göreceğiz bakalım bu gece.

  Nikanor Ivanovich'i sevmedim.

  Üçkağıtçı ve sahtekar.

  Bir daha buraya gelmemesini sağlayabilir miyiz?

  Efendim, siz emredin yeter.

  Alo.

  Sadovaya Caddesi, 302 numaralı apartmanımızın Kiracılar Birliği Başkanı Nikanor Ivanovich Bosoy'un döviz kaçakçılığı yaptığını size bildirmek vatandaşlık görevimdir.

  Şu anda bile, 35 numaralı dairesinde, tuvaletin hava deliğine gizlenmiş gazete kâğıdına sarılı dört yüz dolarlık bir paket var.

  Ben mi kimim?

  Aynı binada oturan Timofei Kvastsov.

  Adımın gizli tutulmasını istiyorum.

  Başkan'ın benden öç almaya kalkmasından korkuyorum.

  Def olup gidin.

  Rahat yemek bile yenmiyor.

  Kimseyi alma eve, burada yokum.

  Daire ile ilgili bir durumsa gelecek hafta bir toplantı olacağını söyle.

  - Yoldaş Bosoy'un dairesi mi?

  - Evet.

  Ne istiyorsunuz?

  Dairemizde böyle şeyler olamaz.

  İzin belgenizi görebilir miyim lütfen?

  Hadi gidelim.

  Evet, havalandırmada dolarlar var.

  - Bunlar sizin mi?

  - Hayır.

  Düşmanlar tıkıştırmış onları.

  Olur öyle.

  Geri kalanını da vereceksiniz bize.

  Başka yok.

  Yemin ederim elimi bile sürmedim onlara.

  Anlaşma burada.

  O namussuz çevirmen imzaladı.

  Korovyev Kelebekgözlük takıyor.

  Yoldaşlar.

  Yakalayın onları.

  Evimizde doğa üstü güçler var.

  Pişman olduğunu söyle, Ivanych.

  Kurtulursun belki.

  Seni beyinsiz sersem.

  Varenukha, lütfen Likhodeev'u tekrar ara.

  Evde yok.

  Karpov'u yolladım, kimse yoktu dairesinde.

  Bugün ve Her Gün Variety Tiyatro Salonu'nda Ek Gösteri: Profesör Woland.

  Kara Büyü Seansı.

  Tüm Sırlar Açıklanır.

  Neler olup bittiğini şeytan bilir.

  Bu şaşaalı gösteri işinden hiç hoşlanmadım.

  Bari bir iki sihrini bize gösterseydi.

  Gördün mü hiç onu?

  Nereden bulduğunu şeytan bilir.

  Likhodeev nerede?

  Beni işimden alıkoyuyor.

  Berlioz gibi tramvayın altında kalmış olabilir mi?

  Hiç de fena olmazdı Variety burası mı?

  Burası.

  Yıldırım telgraf.

  İmzalayın şurayı.

  Yalta - Varyete Tiyatrosu, Moskova.

  Bugün saat on bir buçukta, cinayet masasına kestane rengi saçlı, pijamalı, ayakları çıplak biri getirildi.

  Adının Varyete Tiyatrosu Müdürü Likhodeev olduğunu söylüyor.

  Müdür Likhodeev'in nerede olduğunu Yalta polis idaresine bildirin.

  Buyur bakalım.

  Bir sürpriz daha.

  Sahte Dmitri!

  Alo.

  Telgrafhane mi?

  Variety hesabına.

  Yıldırım telgraf olsun.

  Cinayet Masası Yalta.

  Müdür Likhodeev Moskova'da.

  Muhasebe Müdürü Rimsky.

  Sadovaya Caddesi 302 numaralı apartmanın Kiracılar Birliği Başkanı Nikanor Ivanovich Bosoy musunuz?

  Nikanor'um.

  Tabii ki Nikanor'um.

  Başkanlığa gelince, benimle dalga mı geçiyorsunuz?

  - Bu da ne demek?

  - Ne mi demek!

  Başkan olsaydım bütün olup bitenlere kötü ruhların neden olduğunu belirten bir zabıt tutardım.

  Başka ne olabilir?

  O adam, kırık gözlüğü ve eski püskü elbiseleriyle yabancının çevirmeni olabilir miydi ha?

  - Kimden bahsediyorsunuz?

  - Koroviev!

  Bizim binadaki 50 numaralı dairede konaklıyor.

  Yazın: Derhal yakalanmalı.

  Yazın: 6 numaralı giriş.

  Orada.

  Dövizleri nerede buldunuz?

  Tanrı hakimdir.

  Tanrı yücedir ve her şeyi görür.

  Elimi bile sürmedim onlara.

  Yabancı para olabileceğini düşünmedim bile.

  Tanrı günahlarımın kefaretini ödetiyor.

  Aldım, aldım, ama bizim paramızı aldım, Sovyet parasını.

  Para karşılığı daireyi kiraladım, bu bir gerçek.

  Sekreterimiz Bedsornev de işinin ehlidir, evet ehlidir.

  Açık konuşursak, apartman yöneticiliği hırsızlıktan başka bir şey değildir.

  Ama ben hiç döviz almadım.

  Aptalı oynamayı bırakın.

  Dolarların havalandırmanıza nasıl girdiğini açıklayın.

  Yapmadığımı ispat etmek için ve Koroviev'in iblis olduğunu göstermek için isterseniz çamur bile yerim.

  Sabrın da bir sınır var.

  Artık insan gibi konuşmaya başla.

  İşte orada.

  Kitaplığın arkasında.

  Sırıtıyor.

  Kelebekgözlüğü Yakalayın onu!

  Odaya kutsanmış su serpin.

  Kutsanmış su.

  Şurayı imzalayın.

  Ne oldu?

 "Woland'ın beni büyüleyip  Yalta'ya yolladığına inanmanız için yalvarıyorum.

 Polise telgraf çekip kimliğimi doğrulayınız.”

 Likhodeev Saat 11 gibi telefonda onunla görüşmedin mi?

  Tamamen saçmalık bu.

  Konuşsam da konuşmasam da saçmalık bu.

  Likhodeev, şu an Yalta'da olamaz.

  Saçmalık.

  - Sarhoş olmalı.

  - Kimmiş sarhoş?

  Likhodeev.

  Büyü.

  Woland'ı nereden biliyor?

  Hayır hayır, saçmalık.

  Saçma, saçma.

  Bu Woland nerede kalıyor?

  Turist Bürosu mu?

  Variety Tiyatrosu'ndan arıyorum.

  Sanatçı Woland'ın nerede kaldığını söyler misiniz?

  Ne oldu?

  Ne oldu?

  Likhodeev'de kalıyormuş.

  Aç kapıyı.

  Kimse yok evde.

  Kimse yok.

  İlginç.

  Hadi gidelim.

  Koroviev nerede?

  Koroviev diye birini tanımıyorum.

  Konuyu bir değerlendirelim.

  Sekreter burada kimin yaşadığını bilmiyor.

  Bilmiyorum.

  Görmedim, haberim yok.

  Başkan Bosoy biliyor.

  Bin.

  Telgrafınız var.

  İmzala.

  Variety Tiyatrosu, Moskova.”

Varlığımı ispatlamak için  yazımı ve imzamı yolluyorum.

  Telgrafla doğrulayın  ve Woland'ı gizlice talep edin.”

 Likhodeev Olacak iş değil.

  Ver şunu bana.

  Bu, onun el yazısı.

  Anlamıyorum.

  Anlamıyorum.

  Yalta kaç kilometre uzakta?

  Bunu da düşündüm!

  Sivastopol'e kadar 1500 kilometreden fazla oradan Yalta'ya kadar da en az 80.

  Tabii uçakla daha kısa ama kim alır onu uçağa.

  Tamam, tamam, bitti.

  Alo.

  Telgraf yazın.

  Variety Tiyatrosu, evet.

  Yalta Cinayet Masası, evet.

  Bugün, saat on bir otuz civarı Likhodeev benimle Moskova içinden telefonla konuştu, stop.

  Sonra tiyatroya gelmedi aradık ama bulamadık, stop.

  Yollanan yazı onun yazısıdır, stop.

  Adı geçen sanatçıyı gözaltında tutmak için tedbir alıyoruz, stop.

  Muhasebe Müdürü Rimsky.

  Çok zekice.

  Haydi gidin, Ivan Savelyevich!

  Kişisel olarak götürün bunu.

  NKVD'ye.

  Onlar gerekeni yapar.

  İşte bu gerçekten zekice.

  İşte böyle.

  Nereyi arıyorsunuz?

  - Evet, evet.

  - Bu, o.

  Alo.

  Sanatçı Woland ile görüşebilir miyim?

  Kendisi meşgul, kim arıyor?

  Variety Tiyatrosu yöneticisi, Varenukha.

  Ivan Savelyevich?

  Sesini duymak ne güzel.

  Nasılsın?

  Sağ olun, kiminle görüşüyorum?

  Ben, onun yardımcısı ve tercümanı, Koroviev.

  Emrinizdeyim pek muhterem Ivan Savelyevich!

  Dileyin benden ne dilerseniz.

  Bağışlayın, fakat Stepan Bogdanovich Likhodeev şu an evde yok mu?

  Hayır, hayır, yok.

  Gitti.

  Nereye?

  Şehir dışına, arabayla gezinmeye.

  Nasıl?

  Ne arabası?

  Ne zaman dönecek?

  Biraz temiz hava alıp döneceğini söyledi.

  Teşekkürler.

  Bay Woland'a lütfen bu akşam üçüncü bölümde sahneye çıkacağını bildirir misiniz?

  Ivan Savelyevich.

  Derhal.

  Hiç şüpheniz olmasın, söyleyeceğim.

  Lütfen en iyi, en içten ve en samimi dileklerimi kabul edin.

  Başarılar.

  İyi şanslar.

  Her şey gönlünüzce olsun.

  İşte böyle.

  Ben demiştim.

  Yalta'da değilmiş, kasabaya gitmiş.

  Demek öyle ha!

  Hatırladım.

  Hatırladım.

  Puşkino'da, Yalta adında yeni bir meyhane açıldı.

  Her şey açık!

  Oraya gitti, kafayı çekti, bize telgraf üstüne telgraf yolluyor.

  Bu gezinti ona pahalıya mal olacak!

  İyi ama, ya şu polis merkezi?

  Saçmalık.

  Onun tatsız şakası işte.

  Zarfı götüreyim mi?

  Kesinlikle.

  Yalta - Variety Tiyatrosu, Moskova.

 Yazımı doğruladığınız için teşekkürler; polis bürosuna acele  beş yüzlük yollayın, yarın Moskova uçağıyla geliyorum.”

 Likhodeev Aklını kaybetmiş.

  Tanrı aşkına, Grigory Danilovich bana sorarsan, boşuna yolluyorsun parayı.

  Sorun yok, nasılsa geri gönderirler.

  Ama şu ufak gezintisinin bedelini fena ödeyecek.

  Gidin, Ivan Savelyevich, vakit kaybetmeyin.

  En iyi otuz koltuğu ve locayı ayırtın, satmayın.

  Evet?

  - Ivan Savelyevich Varenukha?

  - Tiyatroda yok.

  Aptalı oynama, Ivan Savelyevich, dinle.

  Telgrafları hiçbir yere götürme ve kimseye gösterme.

  Kimsiniz?

  Bu tür şakaları bırakın, yoldaş.

  Hemen yakalanırsınız.

  Numaranız nedir?

  Varenukha, Rusça anlamıyor musun!

  Telgrafları götürme.

  Personel Girişi Bu da ne Ivan Savelyevich siz misiniz?

  Evet, benim.

  Çok çok memnun oldum.

  Çantada ne var, asalak?

  Telgraflar mı?

  Telefonda bunları bir yere götürme diye uyarmadık mı seni?

  Uyarmadık mı ha?

  Sana soruyorum.

  Uy Uy Uyardınız.

  Ama ciddiye almadın!

  Çantayı ver, köpek.

  Bırak sana bir öpücük vereyim.

  Polis Başkanlığı'na.

  Massolit üyesi Yurtsuz Ivan Nikolaevich'ten.

  İfade tutanağı.

  Dün akşam, merhum M. A.

  Berlioz ile birlikte Patriarşiye Göleti'ne gittik.

  Bu da ne!

  Merhum ile gitmek Berlioz Merhumlar bir yere gidemez.

  Gerçekten de beni deli sanacaklar.

  İfade tutanağı.

  Dün akşam, Patriarşiye Göleti'ne sonradan merhum olan M.  A.

  Berlioz ile birlikte gittik.

  Dün akşam tramvay altında kalan M.  A.

  Berlioz ile birlikte besteci olan değil Sezonun sahne sanatçısı, izleyicilerin özel ricası üzerine gösterisinde fazladan iki eşya kullanıyor.

  Geçen sezon olmayan iki fazladan eşya.

  Alkışlar sanatçımız için!

  Varenukha geri gelmedi mi?

  - Nereden gelmedi mi?

  - Neredenini biliyorum.

  Nedenini bilmiyorum.

  Ünlü yabancı sanatçı geliyor.

  Şimdi de karşınızda yabancı sanatçı Bay Woland bizlere kara büyü gösterisini sergileyecek.

  Siz de ben de kara büyü diye bir şey olmadığını biliyoruz.

  Ama Bay Woland, hokkabazlık tekniklerinde tam anlamıyla bir usta.

  Bunu, işin en ilginç kısmında, yani tekniğini açıkladığında göreceğiz.

  Bay Woland'ı çağıralım.

  Bana koltuk getirin.

  Haklısın, sevgili Fagott'um.

  Şehir halkı şaşılacak derecede değişmiş.

  Dış görünüşü değişmiş, şehrin kendisi de değişmiş.

  Nasıl denir ki Tramvay, otomobil Otobüs.

  Yabancı sanatçı Moskova hakkındaki hayranlığını belirtiyor.

  Ve pek tabii teknolojik ilerlemeler ve Moskova halkı hakkındaki hayranlığını da.

  Hayranlığımı mı belirttim?

  Hayır, hiçbir hayranlık belirtmediniz.

  - Öyleyse bu adam ne diyor?

  - Sadece yalan söylüyor.

  Tebrikler, yoldaş, yalan söylediniz.

  Beni asıl ilgilendiren otobüsler, telefonlar - ve diğer şeyler değil.

  - Araçlar da var.

  Çok doğru, teşekkürler.

  Çok önemli bulduğum soru şu: Bu Moskovalıların dış görünüşlerinin yanı sıra içleri de değişti mi acaba?

 ” Evet, en önemli soru bu.

  Sevgili dostum Fagot, gevezelik ediyoruz.

  Oysa seyirciler sıkılmaya başladılar.

  Önce bize ufak, çok basit bir şey göster bakalım.

  Saygıdeğer yurttaşlar!

  İskambil destesi yedinci sırada oturan Yoldaş Parchevsky'nin cüzdanında üç rublelik bir banknot ile adı geçen yurttaşın Yoldaş Zelkova'ya ödemesi gereken nafaka hakkındaki mahkeme çağrısı arasında duruyor.

  Bekleyin.

  Bu 10 rublelik bir para.

  Ben de aynı iskambil destesinden istiyorum.

  Niçin sadece siz olasınız?

  Herkes bu işin bir parçası olacak.

  Ne dediğimi anladın mı, ha?

  Eins!

  Zwei!

  Drei!

Bölüm 4

Oturabilir miyim?

  Nasıl girdiniz buraya?

  Balkonun panjurları kapalı değil miydi?

  Bir ay evvel bir tomar anahtar çaldım.

  Ara sıra komşuyu ziyaret ediyorum.

  Balkona çıkabildiyseniz, gidebilirsiniz de.

  Çok mu yüksek?

  Hayır, gidemem, ama yüksek olduğu için değil.

  Gidecek bir yerim olmadığı için.

  Burada oturalım öyleyse.

  Oturalım.

  İşte, yurttaşlar, siz ve ben toplu hipnoz denilen bir olaya tanıklık ettik.

  Bu yapılan tamamen bilimsel deney sihir gösterisinde hiçbir mucize olmadığını ispatlıyor.

  Gelin, Maestro Woland'dan bu gösteriyi bize açıklamasını isteyelim.

  Şimdi, yurttaşlar, bu sözde paraların tıpkı var olduğu gibi yok olduğunu göreceksiniz.

  Ve işte bu gördüğünüz gösterinin adı da yalan söylemek!

  O paralar, yurttaşlar gerçekler!

  Bu adam, beni rahatsız ediyor.

  Üstüne vazife olmayan işlere burnunu sokup yanlış gözlemlerle gösteriyi berbat ediyor.

  Şimdi ona ne yapmalı?

  Başını keselim.

  Başını mı keselim?

  Hoş bir fikir.

  Behemoth!

  Yap bakalım.

  Eins!

  Zwei!

  Drei!

  Doktor.

  İşkence etmeyin.

  Tanrı aşkına, işkence etmeyin.

  Şimdi ne yapalım, yurttaşlar?

  Onu affedelim mi?

  Affet, affet.

  Emriniz nedir, efendim?

  Eh Bu insanları oldukları gibi kabul etmek gerek.

  Parayı seviyorlar ama hep böyle oldu.

  Akılları bir karış havada olsa da merhamet bazen gelip kalplerini çalıyor.

  Sıradan insanlar genel olarak sadece konut sorunu onları rahatsız ettiğinde önceki nesilleri anımsatıyorlar.

  Çok ilginçtir ki daha evvel davrandıkları gibi davranıyorlar.

  Başı yerine koyun.

  Yaşıyor musun?

  Hadi yoluna.

  Sensiz daha eğlenceli.

  Söyleyin lütfen tehlikeli değilsiniz, değil mi?

  Çünkü şunu bilin ki, gürültü, patırtı, şiddet türünden hiçbir şeye katlanamam.

  Dün lokantada bir herifin çenesini dağıttım.

  Sebep?

  Bir sebebi yoktu, itiraf ediyorum.

  Çok çirkin bu.

  Öte yandan, neden böyle ifade ediyorsunuz: "Çenesini dağıttım.”

 Çeneyi veya yüzü dağıtmak çok belirsiz bir tanımlama.

  Sonuç olarak bir yüzü dağıtmış olabilirsiniz.

  Hayır, bundan vazgeçmelisiniz, iyi bir şey değil bu.

  Mesleğiniz?

  Şairim.

  Şu şansa bak.

  Peki adınız nedir?

  Yurtsuz.

  Ne oldu, şiirlerimi mi sevmediniz?

  Tiksiniyorum onlardan.

  Hangisini okudunuz?

  Hiçbir şiirinizi okumadım.

  O halde niye öyle diyorsunuz?

  Sanki başkalarının şiirlerini okumamışım gibi.

  Belki de bir mucize gerçekleşir.

  Peki.

  Size inanmaya hazırım.

  Şiirleriniz güzel mi, değil mi?

  Kendiniz söyleyin.

  İğrenç.

  Bir daha yazmayın.

  Söz veriyorum.

  Ve yemin ediyorum.

  Pekala, bir belayı def ettiğimize göre hanımlar için bir mağaza açalım.

  Hanımlar için son moda giysiler ayakkabılar şapkalar gecelikler.

  Bahar koleksiyonu.

  Paris.

  Roma.

  Berlin.

  Guerlain.

  Chanel No.

  5.

  Mitsuko.

  Narcisse Noir.

  Gece elbiseleri.

  Kokteyl kıyafetleri.

  Alın lütfen, madam.

  Mağazaya hoş geldiniz, hanımlar.

  Firmamız tamamen ücretsiz olarak hanımların eski kıyafetlerini Paris modasına uygun elbise ve ayakkabılar ile değiştirmeyi teklif ediyor.

  Aynı teklif, el çantaları ve parfümler için de geçerli.

  Buyurun!

  Çekinmeyin.

  Resmiyete gerek yok.

  Hadi.

  Tamamen ücretsiz.

  Buyurun.

  Mağazaya hoş geldiniz, madam.

  Maestro!

  Strauss'dan vals çal.

  Si bemol majör'den.

  "Baharın Sesleri" Sağdan lütfen.

  Soldan lütfen.

  Karım hasta ve beni o gönderdi.

  - Kanıtlayabilir misin bunu?

  - Kimliğim var.

  Teşekkürler, yoldaş.

  Tamamen ücretsiz.

  Nasıl düştünüz buraya?

  Pontius Pilatus'un yüzünden.

  Ne?

  Ne tuhaf bir rastlantı!

  Rica ederim rica ederim, anlatın.

  Hoşça kalın.

  Hepsi bu.

  Saat geç oldu, mağaza artık kapanmalı.

  Çok hoş şeyler olsa da, sanatçı yurttaş çok geç olmadan seyircilere hilelerinizin tekniklerini açıklayın.

  Özellikle de kağıt paranın hilesini.

  Seyircilerin çoğu bir açıklama bekliyor.

  Seyircilerin çoğu bir şey söylüyor gibi görünmüyor.

  Yine de son derece saygıdeğer dileklerinizi dikkate alalım bakalım.

  Akustik Komisyonu başkanı Arkady Apollonovich Sempleyarov.

  Öyleyse bir açıklamada bulunayım madem.

  Dün akşam saat yedide nerede olduğunuzu sorabilir miyim?

  Dün akşam, Arkady Apollonovich Akustik Komisyonu'nun toplantısındaydı.

  Ama bunun sihirle ne ilgisi olduğunu anlayamadım.

  Qui madame!

  Tabii ki ilgiyi anlamadınız.

  Bahsi geçen toplantı için yola çıktıktan sonra ki bu arada, dün gece için toplantı ayarlanmamıştı Arkady Apollonovich, gezici tiyatronun kadın oyuncularından Militsa Andreevna Pokobatko'yı görmek üzere Yelokhovskaya Caddesi'ne gitti.

  Orada saatlerini harcadı.

  İyi de Şimdi anlaşıldı.

  O kabiliyetsiz aptal karının Louise rolünü nasıl aldığını şimdi anladım.

  İşte saygıdeğer yoldaşlar, Arkady Apollonovich'in büyük ısrarla yapılmasını istediği açıklamalara bir örnek!

  Gösteri sona erdi.

  Maestro!

  Marş çal.

  İşte böylece buraya geldim.

  Ah, bahtsız şair.

  Böylesine kayıtsız, hatta küstahça tavırlar göstermemeliydiniz ona.

  Şimdi sonuçlarına katlanacaksınız.

  Böylesine ucuz kurtulduğunuz için yine de şükretmelisiniz.

  İyi ama kim bu adam?

  Dün, Patriarşiye Göleti Parkı'nda Şeytan'la karşılaştınız.

  Lanet olsun.

  Tanrım.

  Tanrım, tanrım.

  Buraya gel, çok ilginç.

  Bunu bekliyordum.

  NKVD'yi arayacağım.

  Hiçbir yeri arama, Rimsky yoksa fena olur.

  Tanrım.

  Ödümü kopardın.

  Kusura bakma, çoktan gittiğini sanmıştım.

  Neden aramadın?

  Yalta hakkındaki tüm bu saçmalıklar da nesi?

  Dediğim çıktı, Pushkino'daki meyhanede bulundu.

  Pushkino'da sarhoş bir telgrafçı bulmuş ve ikisi çeşitli oyunlar çevirmeye başlamışlar.

  Yalta adresli telgraf yollamak da bunlardan biri işte.

  Peki şimdi nerede?

  Nerede olabilir ki!

  Tabii ki bir hücrede, ayılmaya çalışıyor.

  Posta ofisinin önünde telgrafçıya sarılıp dans da etmiş.

  Kadın yurttaşları kovalamış.

  Yalta'daki barmenlerle kavgaya tutuşmuş.

  Yine Yalta'da, yerlere avuç avuç yeşil soğan atmış.

  Bir vuruşta sekiz şişe beyaz Ai-Danil şarabını kırmış.

  Bir taksinin taksimetresini kırmış.

  Kendinden geçip, kendisi için gelenlere karşı direniş göstermiş.

  Kısacası, tam bir kabus.

  Suratına ne oldu?

  Araba patinaj yapınca kapı tokmağına çarptım.

  Yalan söylüyorsun.

  Gölgen yok.

  Fark etti, kahretsin.

  Her zaman zekiydin.

  Burada.

  Burada.

  Gel buraya.

  Gel buraya.

  Yardım edin.

  Yardım edin.

  Hayır.

  Hayır.

  Hayır.

  Olamaz.

  Gel buraya.

  Gel buraya.

  Bana gel.

  İstemiyorum.

  İstemiyorum.

  İstemiyorum.

  Ne buldunuz?

  Hemen hemen hiçbir şey.

  İçlerinden biri, adamın kısa olduğunu dişlerinin altın olduğunu ve sağ bacağının topalladığını söylüyor.

  Öteki ise, adamın dev gibi uzun olduğunu, platin dişi olduğunu ve sol bacağının topalladığını söylüyor.

  Bu yurttaş ise adamın hiç ayırt edici yanı olmadığında ısrarcı.

  Başka ne var?

  Aranan büyücü, pasaportuyla hiçbir yerden giriş yapmamış ve pasaportunu ya da sözleşme, anlaşma gibi başka hiçbir evrakı kimseye göstermemiş ve kimse onun hakkında tek kelime duymamış.

  Demek hiç kimse!

  Her taşın altını arayın.

  Kanıtları toplayın.

  Biraz bile şüpheli olan herkesi içeri alın.

  Bu soruşturma, politik bir mesele olarak çok gizli.

  Tüm kaynakları buna yöneltin.

  Bu azılı suçlular tarafından sergilenen hipnotik numaralarla ilgili soruşturma iki gün içerisinde bir sonuca bağlanmalı.

  İşe koyulun.

  Emredersiniz.

  Ha, şu Baron'u da kullanın Meigel'i.

  Emredersiniz.

  Onu tarif etmeye başlar başlamaz dün kiminle konuşmak onuruna eriştiğinizi anladım.

  Onu tanımamak olanaksız, dostum.

  Hem siz, tekrar bağışlayın beni, ama yanılmıyorsam eğitimsiz biri değilsiniz.

  Birkaç defa Yalta'daki sanatoryuma gittim.

  Anladım, pek şaşırtıcı.

  Ama beni asıl şaşırtan Berlioz.

  Yine de Berlioz'u savunmak için Woland'ın ondan daha kurnazlarını bile uyutabilecek güçte olduğunu söylemeliyim.

  - Nasıl?

  - Sakin ol.

  Anlıyorum.

  Anlıyorum.

  Kartvizitinde W harfi vardı.

  Demek oymuş.

  Demek oluyor ki, sahiden de Pontius Pilatus'la bulunmuş olabilir.

  Ondan önce doğmuş olmalı.

  Bir de bana deli diyorlar.

  Pilatus'la görüştü Kant'la kahvaltı etti ve şimdi Moskova’yı ziyaret ediyor.

  Kim bilir burada neler yapacak!

  Onu bir şekilde yakalamalıyız.

  Bunu denediniz.

  Başkalarına bunu yapmayı tavsiye etmem.

  Yapacaklarına gelince, ona güvenin Ah ah!

  Bana değil de size rastlaması ne fena.

  Her şey yanıp kül olsa bile onunla görüşmek için her şeyi yapar tüm anahtarlarımı verirdim, geriye hiçbir şeyim kalmazdı.

  Yoksulun tekiyim.

  Neden onu görmek istiyorsunuz?

  Çok tuhaf bir hikaye bu.

  Ben de aynı nedenle buradayım.

  Pontius Pilatus'un yüzünden.

  Olay şu ki bir yıl evvel Pontius Pilatus hakkında bir roman yazdım.

  Yazar mısınız?

  Usta'yım.

  O kadın elleriyle ördü bunu benim için.

  Adınız ne?

  Artım adım yok.

  Hayattaki her şey gibi adımdan da vazgeçtim.

  Hiç olmazsa bana romanınızdan söz edin.

  Madem istiyorsunuz Hayatım, denebilir ki, pek de alışılmış türden değildir.

  Tarihçiyim.

  İki yıl öncesine kadar Moskova müzelerinden birinde çalışıyordum.

  Bunun yanında, çeviriler yapıyordum.

  Hangi dilden?

  Rusça dışında beş dil biliyorum.

  İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince ve Yunanca.

  Biraz da İtalyanca okuyabiliyorum.

  Vay be!

  Moskova'da yalnızdım.

  Hiç tanıdığım yoktu.

  Ve günlerden bir gün yüz bin ruble kazandım.

  Bileti müzeden almıştım.

  Yüz bin ruble kazandıktan sonra yaptığım şey şu oldu: Kitaplar aldım.

  Myasnitskaya'daki odamdan ayrıldım, o iğrenç delikten.

  Bir müteahhitten, bahçe içindeki evin bodrum katından iki oda kiraladım.

  Müzedeki işimden ayrıldım ve Pontius Pilatus hakkında roman yazmaya başladım.

  Sonra bir gün geçen bahar, yüz bin ruble kazanmaktan daha önemli bir şey geldi başıma.

  Çiçeklerimi sevdiniz mi?

  Hayır.

  Çiçekleri sevmez misiniz?

  Hayır, severim ama bu türü değil.

  Hangisini seversiniz?

  Gülleri.

  Devam edin ve lütfen hiçbir ayrıntıyı kaçırmayın.

  Devam mı edeyim?

  Nasıl gittiğini kendiniz de tahmin edebilirsiniz.

  Aşk, karanlık sokakta aniden beliren bir katil gibi dikildi karşımıza ikimizi de bir vuruşta devirdi.

  Tıpkı yıldırım çarpması gibi.

  Tıpkı bir haydutun bıçak saplayışı gibi.

  O gün sarı çiçeklerle beni bulabilesin diye dışarı çıktım.

  Bulamasaydın, kendimi zehirleyecektim çünkü hayatım bomboş.

  Kimse ilişkimizi bilmiyordu.

  Ne kocası biliyordu ne de arkadaşları.

  Peki, kimdi o kadın?

  Her gün bana geliyordu her sabah onu beklemeye başlamıştım.

  Makaslar, bıçaklar bilenir!

  Baltalar, tırpanlar bilenir!

  Sen Usta'sın.

  Sonraları o, böyle olmadığını çok uzun süredir, birbirimizi hiç tanımazken kendisinin başka bir erkekle yaşadığını ve birbirimizi hiç görmediğimiz halde ezelden beri seviştiğimizi söyledi.

  Evlendiniz mi?

  Varenka mı, Manechka mı, neydi adı Hani şu çizgili elbisesiyle, müzede Her neyse, unuttum.

  Ünlü olacaksın, Usta.

  Daha hızlı yaz.

  Filistin'in beşinci valisi, atlı Pontius Pilatus'un söz verdiğin o son sözlerini bekliyorum.

  Tüm hayatım o romanda.

  Ağustos ayının sonunda roman bitti.

  Nihayet, gizli sığınağımdan çıkıp hayata karışma zamanım gelmişti.

  Ellerimde taşıdığım romanımla hayata karıştım ve işte o zaman hayatım sona erdi.

  Söyleyin lütfen kimsiniz?

  Ne demek istiyorsunuz?

  Böyle garip bir konuda roman yazma fikrini size kim verdi?

  Romanı yayımlayacak mısınız?

  Biliyorsunuz ki buna tek başıma karar veremem.

  Yayın kurulunun diğer üyelerini de çalışmanız hakkında bilgilendirmek gerek.

  İçlerinde eleştirmen Latunsky Ariman ve yazar Mstislav Lavrovich var.

  Yayımcının elinde iki yıllık işinin olduğunu söylemiştim.

  Bu sebeple, romanınızın basım konusu henüz gündeme gelmedi.

  - Hoşça kalın.

  - Hoşça kalın.

  Başka ne kaldı aklımda?

  Evet, ilk sayfaya dökülen kırmızı çiçek yaprakları ve sevgilimin gözleri.

  O gözleri hiç unutmuyorum.

  Savaşmam için beni cezalandırıyordu.

  Onu suçlamıyorum.

  Hiç de bile.

  Neden, neden başka bir yayımcıya gittim ki?

  Böylece romandan alıntı yaptılar "Yayımcının Kanadı Altındaki Düşman" Yazar, yayımcının kendisini koruması için İsa'yı kurnazca övme çabasına girişmiş.

  Eleştirmen: Ariman.

  Pilatusçuluğu dolambaçlı yollarla yayınlatmaya çalışan yazara çok ama çok ağır bir darbe indirmeliyiz.

  Mstislav Lavrovich.

  Seni temin ederim ki, Ariman ve Lavrovich'in eleştirileri Latunsky'nin yazdığı eleştiri ile kıyaslandığında şaka gibi kalır.

  Yazının başlığı bile yeterli: "Muhafazakar Eski Bir Militan" Latunsky'yi zehirleyeceğim.

  Kasvetli sonbahar gelip çattı.

  Roman bitmişti yapacak başka bir şeyim yoktu.

  İkimiz halının üstüne çöküp sobadaki ateşe bakarak hayatımızı yaşıyorduk.

  Öte yandan birbirimizi eskisinden daha az görüyorduk.

  Yürüyüşe gidiyordu.

  Birden bire yeni bir arkadaş edindim.

  Arkadaş edinme merakım pek yok.

  Güvensizim.

  Şüpheciyim.

  Hiç umulmadık şekilde, birden bire birini sevmeye başladım kim bilir niye sevdim onu.

  Sevgiyle anıyorum o adamı, işte bu kadar sevmiştim.

  İyi günler.

  Çok komik bir adım var: Mogarych.

  Aloisy Mogarych.

  Gazeteciyim, buraya yakın bir yerde, tıpkı sizin gibi küçük dairede oturuyorum.

  Çok küçük bir daire.

  Bu evin sahibiyle konuşmaya gittim o da sizin burada oturduğunuzu söyledi.

  Romanınızın bir kısmını okumuştum.

  Edebiyatı severim.

  Lütfen geri kalanını okuyun.

  Romanınız harika.

  Teşekkür ederim, ama eleştiriler öyle demiyor.

  İsterseniz yayımcıların romanınız hakkında ne dediğini söyleyebilirim.

  Tanıştırayım.

  İyi günler.

  Çok komik bir adım var: Mogarych Aloisy Mogarych.

  Gazeteciyim.

  Buraya yakın bir yerde, tıpkı sizin gibi küçük dairede oturuyorum.

  Çok küçük bir daire.

  Bu yüzden sizi davet edemem.

  Ancak beni kovmazsanız sizi sık sık ziyarete geleceğim.

  Pek sevmedim onu.

  Daha evvel hiç bir dakika içerisinde gazete yazılarını hiçbir çaba sarf etmeden açıklayabilen biriyle karşılaşmamıştım.

  Akılı bir adam.

  Senin bileceğin iş.

  Sadece bende olumsuz bir izlenim bıraktığını söylüyorum.

Bölüm 5

Eleştirilerin ardı arkası kesilmiyordu.

  İlk başta gülüp geçtim.

  Ancak durmaksızın gelmeye devam ettikçe benim de yazılara karşı tepkim değişti.

  Daha sonraları, korku baş gösterdi.

  Özellikle de uyumak üzere ışıkları söndürdüğüm zaman kapalı bile olsa sanki korkulukların dışından bir ahtapotun soğuk ve esnek dokunaçlarının içeri doğru süzüldüğünü düşlerdim.

  Karanlıktan korkmaya başladım.

  Ruh hastası olup çıktım.

  - Bağışla beni.

  - Ne için bağışlayayım?

  Yazını yayımlamanı tavsiye ettiğim için.

  Her şeyi bırakıp Güney'e, Karadeniz'e git geri kalan paranı orada harca.

  Duyuyor musun?

  Pekala, yarın bilet alacağım.

  Ben, kendim, bizzat sana bilet alacağım.

  Neden bu kadar çok para veriyorsun?

  Hırsızlardan korkuyorum.

  Ben gidinceye dek sakla.

  Seni böyle bir durumda yalnız bırakmaktansa ölmeyi yeğlerim.

  Ama beni bekliyorlar.

  Bu mecburiyete uymak zorundayım.

  Yarın geleceğim.

  Yalvarırım hiçbir şeyden korkma.

  Sen?

  Sen!

  Aman tanrım!

  Bu romandan nefret ediyorum.

  Hastayım.

  Korkuyorum da.

  Seni kurtaracağım.

  Kurtaracağım.

  Yeniden yazacaksın.

  Neden Neden bir nüshasını da ben saklamadım ki İşte yalanın bedeli budur.

  Artık yalan söylemek istemiyorum.

  Keşke şu an seninle kalabilsem.

  Ama hayatı boyunca, bir gece yarısı kendisini bırakıp kaçtığımı hatırlamasını istemem.

  Yarın onunla konuşacağım.

  Başka birini sevdiğimi ona söyleyeceğim ve sonsuza dek senin olmaya geleceğim.

  Belki de sen bunu istemiyorsundur.

  Benim zavallım zavallı sevgilim.

  Benimle bu iş yürümez.

  Benimle birlikte mahvolmanı istemiyorum.

  Tek sebep bu mu?

  Evet, sadece bu.

  Seninle birlikte mahvolacağım.

  Sabah burada olacağım.

  Hayatımdan hatırladığım son şey bu: Salondan içeri sızan ışık ve o ışığın vurduğu bir tutam saçı ile o kararlı bakışları.

  Dış kapının pervazında elinde beyaz bir paket tutan kapkara siluetini de hatırlıyorum.

  O gittikten çeyrek saat kadar sonra beni yakaladılar.

  Nasıl düştünüz?

  Nasıl düştünüz buraya?

  Ocak ayının ortasında üzerimde düğmeleri kopmuş aynı paltomlaydım.

  Hey, meczup.

  Götüreyim mi seni?

  Sürücü bana merhamet etti.

  ve şansıma, buraya geliyordu.

  Sol ayağımın parmakları dondu.

  Fakat burada iyileştiler.

  İyi ama, ona haber verebilirdiniz.

  Üstelik paranız da onda.

  Herhalde saklamıştır, değil mi?

  Elbette saklamıştır.

  Ama besbelli beni anlamıyorsunuz.

  Her şeyden evvel, bir tımarhaneden mektup almış olacak.

  Böyle bir adresten kim mektup yollayabilir?

  Bir akıl hastası.

  Şaka ediyor olmalısınız, dostum.

  Olamaz.

  Neden onu mutsuz edeyim?

  Hayır, böyle bir şey yapamam.

  Zavallı kadın.

  Yine de, beni unuttuğunu ümit ediyorum.

  Ama iyileşebilirsiniz.

  İyileşmem olanaksız.

  İnkar etmiyorum, eskisinden çok daha iyiyim.

  Buraya geleli dört ay oluyor.

  Burası hiç de fena gelmiyor bana.

  İnsan, heybetli planlar yapmamalıdır pek sevgili komşum.

  Örneğin ben tüm dünyayı dolaşmak istiyordum.

  Her şey tersine döndü, artık dolaşamayacağım.

  Dünyanın ancak küçücük bir parçasını göreceğim.

  O parça da en iyisi olmaktan oldukça uzak.

  Ama tekrar ediyorum o kadar da kötü değil.

  Yaz geliyor.

  Sarmaşık, balkona dolanacak.

  Anahtarlar imkanlarımı genişletti.

  Geceleri ay çıkacak.

  Ah, ay gitmiş.

  Hava serinledi.

  Gece yakında biter.

  Gitme zamanı geldi.

  Söyleyin lütfen Yeşu ve Pilatus'a sonra ne oldu?

  Yalvarırım, bilmek istiyorum.

  Hayır, hayır.

  Ben Romanımın adını titremeden anamıyorum.

  Patriarşiye Göleti Parkı'nda konuştuğunuz adam benden çok daha iyi anlatabilirdi.

  Sohbetiniz için teşekkür ederim.

  Hoşça kalın.

  Yeşu.

  Seni kurtarıyor ve seninle birlikte geliyorum.

  Ben Matta, tek ve sadık müridin.

  Geri dur dedim sana.

  Tanrım.

  Çok geç kaldım.

  Ne kadar da ahmağım.

  Akılsız yaratık, korkak!

  Adam değilim ben, bir leşim.

  Tanrı.

  Neden kızgınsın ona?

  Öldür artık onu.

  Seni lanetliyorum, tanrı.

  Sağırsın.

  Sağır değilsen ve beni duyuyorsan öldür onu derhal.

  Yüce bir tanrı değilsin.

  Karanlıkların tanrısısın.

  Seni lanetliyorum.

  Haydutların tanrısısın.

  Onların ruhu ve koruyucususun.

  Yeşu Ha-Nozri!

  Beni duyabiliyor musun?

  Ne istiyorsunuz?

  Neden geldiniz?

  İç.

  Haksızlık bu!

  Bana da verin içeyim.

  Ben de onun gibi haydudum.

  Sessiz ol, ikinci çarmıhtaki.

  Bırak o da içsin.

  Yüce hegemona dua et.

  Hegemon Öldü.

  Hizmet ederken neden bana bakıyorsun?

  Bir şey mi çaldın?

  Def ol.

  Akdeniz'den gelen karanlık valinin nefret ettiği şehrin üstünü kapladı.

  Büyük Kudüs şehri sanki daha önce hiç var olmamış gibi yeryüzünden silinerek gözden kayboldu.

  Evet evet, aynı hata.

  Neden o gece ayrıldım ki?!

   Neden?!

   Delilikti.

  Ertesi gün geri döndüm tıpkı Matta Levi gibi, ama çok geçti artık.

  Margarita Nikolaevna, öğle yemeği için ne pişireyim?

  Kocam üç günlük bir iş seyahatinde.

  Umurumda değil.

  Dün tiyatroda bir sihirbaz herkesin nefesini kesecek bir gösteri sergilemiş.

  İki şişe yabancı parfüm ve çift çift çorapları ücretsiz dağıtmış herkese.

  Gösteri bittiğinde izleyiciler dışarı çıkmış Ve bom!

  Herkes çıplak kalıvermiş.

  Natasha!

  Kendinden utanmalısın.

  Okumuş, zeki bir kızsın.

  Kuyrukta beklerken uydurulan yalanları gelip burada tekrar ediyorsun.

  Söylenenler yalan değildi, Margarita Nikolaevna.

  Dün akşam, polis yüze yakın insanı tutukladı.

  Gösteriye gitmiş bir kadın, Tverskaya'dan aşağı doğru sadece çoraplarıyla koşuyordu.

  Ben de bir numara göstermek istiyorum.

  Lütfen al şunu.

  Lütfen Tverskaya'dan aşağı çoraplarınla koşma ve kuyruklarda duyduğun yalanlara inanma.

  Teşekkür ederim.

  NKVD!

  Tüm Varyete çalışanlarını ofise çağırın.

  Çalışmaya devam et.

  Aramaya devam et.

  Aramaya devam et.

  Aramaya devam et.

  Çalışmaya devam et.

  Aramaya devam et.

  Aramaya devam et.

  Geri gel, geri gel.

  Evet.

  Muhasebeci Lastochkin?

  Sihirbazın adı neydi?

  Wo Woland, galiba.

  Ya da Woland değil.

  Belki de Faland.

  Kurye Karpov?

  - Afişler vardı, değil mi?

  - Doğrudur.

  Ancak gece boyunca üzerlerine yenileri yapıştırıldı, artık bir teki bile bulunamaz.

  Yardımcı yönetmen?

  Sihirbaz nereden gelmişti?

  Kim bilir.

  - Ama bir sözleşme yapıldı onunla?

  - Öyle sanıyorum.

  Anlaşma yapılsa muhasebeden geçmesi gerekmez miydi?

  Kesinlikle gerekirdi.

  Nerede öyleyse?

  Burada değil.

  Herkes gidebilir.

  Yalnızca muhasebeci Lastochkin kalsın.

  Ama ben dünün makbuzlarını teslim ettim.

  Yardımcı yönetmen yapar o işi.

  Gel haydi.

  Sen de biliyorsun ki Fagott, her şeyden evvel girişindeki o muazzam sütunlarıyla nam salmış bir yapı.

  Yürü haydi.

  Eğlence ve Gösteri Komisyonu Dikkat dikkat, yoldaşlar!

  Lermontov çalışmaları, satranç, dama pinpon, at binme kulüpleri gibi oldukça başarılı işlere imza atmış olsak bile kolektivizm bizim yaşamımızın temeli ve çok yararlı olan bu ortak aktiviteler pek çok ihtimal de barındırıyor ki bu başarılarımıza bel bağlayamayız.

  Yaz için kano ve dağcılık gibi organizasyonlar konusunda anlaştığımızı biliyorsunuz.

  Herkes bu işe dahil olamayacak.

  Size yoldaş Koroviev'i tanıtacağım.

  Kendisinin uzmanlık alanı koro kulüpleri organize etmektir.

  Yoldaşlar!

  Sizi temin ederim ki, şarkı söylemek çok zaman almaz.

  Ancak şarkı söyleyerek elde edeceğiniz faydalar öyle çok ki.

  Hepinizi davet ediyorum.

  Somurtmayın.

  Kayıt olun lütfen.

  Def ol.

  İşiniz, hanım vatandaş, ziyaretçilere "def ol" diye bağırmak mı?

  Nereye gidiyorsunuz?

  Aklınızı mı yitirdiniz?

  Neden habersiz dalıyorsunuz içeri?

  Sizinle ufak bir iş görüşmek için geldim.

  - İşim var.

  - Bir iş yaptığınız yok.

  Bu da ne demek?!

   Hemen kovun şunu.

  Şeytan çarpsın ki Şeytan mı çarpsın?

  Olmayacak şey değil.

  Moskova Ordu Korosu Müsait misiniz?

  Paranız var mı?

  Buyur.

  Onluk mu?

  Hayır, olmaz.

  Anlamadım?

  Üçlük var mı?

  Binin.

  Haydi gidelim.

  Bozuk paranız, değil mi?

  Bozukluk tonla var.

  Sabahtan beri üçüncü kez başıma geliyor bu.

  Bütün arkadaşlara da aynı şey oldu.

  Orospu çocuğu bana bir onluk verdi, ben de 4.

 5 ruble para üstünü verdim.

  Alçak herif çıkıp gitti.

  15 dakika sonra, bir de baktım ki, onluğun yerinde maden suyu şişesi var.

  Diğeri Zubovskaya'da başıma geldi.

  Bir onluk daha.

  Üç ruble para üstü verdim.

  Gitti.

  Cüzdana koyuyordum ki parayı, bir arı çıktı ortaya parmağımı soktu.

  Onluk monluk da yoktu ortada.

  Dün, Variety'de it oğlu it bir sihirbaz on rubleliklerle bir gösteri yaptı.

  Yok, yok, yok, canlarım.

  Ceket ve pantolonlar orada, ama ceketin içinde bir şey yok.

  Şükürler olsun.

  Nihayet cesur biri çıktı ortaya.

  Herkes kaçtı, herkes bize sırt çevirdi.

  Anlıyorsunuz, değil mi?

  Gelin.

  Bir bakın ona, ne yapacağımı bilmiyorum.

  Ne var?

  Kimseyi kabul etmediğim kapıda yazmıyor mu?

  Görüyorsunuz, değil mi?

  Burada yok.

  Geri getirin onu.

  Geri getirin onu.

  Şeytana küfür ettiğinde hep ama hep sustururdum onu.

  Oysa şimdi şeytan aldı onu.

  Prosha!

  Neredesiniz?

  Kim burada Prosha?

  Beni tanımadı.

  Tanımadı.

  Anlıyor musunuz?

  Ofiste böyle hıçkırmamanızı rica ediyorum.

  Hayır, bakamayacağım, bakamayacağım.

  Ağlamayın lütfen, hanım vatandaş.

  Duyuyor musunuz?

  Şarkı söylüyorlar.

  - İstemiyorlar, ama söylüyorlar.

  - Duyuyorum.

  Bakın.

  Durdurun bunu, doktor, yalvarırım.

  Kendinize gelin.

  Şarkı söylemeyi bırakın.

  Alın bunu.

  Görüyorsunuz, yoldaş polis.

  Bir çeşit güçlü hipnoz vakası söz konusu.

  Sakin olun.

  Ayağa kalkın.

  Yoldaşlar, takip edin beni.

  Çıkışa doğru.

  Bana banka cüzdanı verin, lütfen.

  Ne için istiyorsunuz?

  Para yatıracağım.

  Varriety Tiyatrosu'ndanım.

  Büyük bir meblağ mı?

  21.

 711 ruble.

  İşte Variety'deki dolandırıcılardan biri.

  Tutuklusunuz.

  Sağdan sokağa sapın.

  Psikiyatri kliniğine o yoldan daha hızlı varırız.

  Şehir dışında, ufak bir yolculuk yapıyorlar.

  MASSOLIT Yoldaşları'ndan Kafası yok?!

   Kafası yok?!

   Kafası Kafası yok!

  Kafası nerede?

  Polis!

Bölüm 6

 Sadovaya Caddesi, 302.

  Bina, Kiracılar Birliği Başkanlığı İyi günler.

  Başkanla görüşebilir miyim acaba?

  Bosoy?

  Bosoys?

  Bosoyes?

  Başkan Burada değil.

  Evde mi?

  Çok acil bir iş için geldim.

  Ne zaman gelecek?

  Peki katip yok mu?

  Prolezhnov?

  Katip de burada değil.

  Ne zaman geleceğini kimse bilmiyor.

  Katip hasta.

  Ama muhakkak yönetimden birileri vardır?

  Ben varım.

  Biliyor musunuz, merhum yeğenim Berlioz'un yegane mirasçısı benim.

  Bildiğiniz gibi, kendisi Patriarşiye Göleti kıyısında öldü ve yasalara göre onun mirası da bana düşüyor.

  En başta da 50 numaralı daire.

  Bana bu konuda bilgi verilmedi, yoldaş.

  Ama bağışlarsanız beni, siz yönetim kurulu üyesi olarak - Yönetim kurulu üyesi Pyatnazhko?

  - Evet.

  Bu ne karmaşa böyle!

  Hepsi birden kaybolmasa olmazdı.

  İyi günler.

  Benim adım Poplavsky.

  Merhum Berlioz'un amcasıyım.

  Tabii ki, tabii ki.

  İlk bakışta kim olduğunuzu anladım.

  Tam bir facia, ha?

  Neler oluyor böyle!

  Bir tramvayın altında kalmış, değil mi?

  Ezildi.

  Ezildi.

  Olanları gördüm, evet gördüm.

  İnanır mısınız, bam diye kafası ayrıldı.

  Sağ bacağı çat diye kırıldı.

  Sonra sol bacağı çat diye kırıldı.

  İşte tramvayların başımıza açtıkları iş bu.

  Affedersiniz, Misha'mın bir arkadaşı mıydınız?

  Hayır, daha fazla dayanamayacağım!

  Gidip üç yüz damla eterli valeryan alayım.

  Hayır, bu kadarı çok fazla.

  Dayanamıyorum.

  Tekerleklerin bacağın üstünden çat diye geçişini hatırlayınca dayanamıyorum.

  Her bir tekerlek nereden baksanız yüz elli kilo.

  Uyumaya gidiyorum.

  Uyuyarak unutacağım.

  Bağışlayın, telgrafı siz mi yolladınız bana?

  O yolladı.

  Evet, ben yolladım telgrafı.

  Ne olmuş?

  Sanıyorum, iyi bir Rusçayla size bir soru sordum?

  Ne olmuş?

  Pasaport!

  Bu pasaportu size hangi komiserlik verdi?

  412.

  Ah, tabii ya.

  İyi bilirim orayı, önüne gelene pasaport dağıtır.

  Mesela ben olsam, sizin gibi birine hayatta pasaport vermezdim.

  Yüzünüze bakar bakmaz anında reddederdim.

  Cenaze töreninde bulunmanız yasaklandı.

  Lütfen kendi evinize dönün.

  - Azazello!

  - Geldim.

  İyi günler.

  Poplavsky!

  Umarım her şey anlaşılmıştır?

  Derhal Kiev'e geri dön.

  Sessizce otur orada.

  Ne ağzını aç ne ortada gezin.

  Ve Moskova'da bir daireyi hayal bile etme.

  Anlaşıldı mı?

  Poplavsky Yaşıyor musun?

  Affedersiniz.

  50 numaralı dairenin nerede olduğunu sorabilir miyim?

  Yukarıda.

  Yürekten teşekkür ederim, yurttaş.

  Ne vardı?

  Madem kapıyı çaldınız, içeri girin.

  Alo?

  Evet.

  Nasıl?

  Baron Meigel?

  Dinliyorum.

  İğrenç.

  Sanatçı bugün evinde.

  Evet, sizi görmek onu sevindirir.

  Evet, bir davet.

  Bir frak ya da siyah takım elbise.

  Ne?

  Gece yarısı on ikide.

  Ne istemiştiniz?

  Sanatçı yoldaşı mutlaka görmem gerek.

  Nasıl?

  Kendisini mi?

  Kendisini.

  Salona geçin.

  Tanrım.

  Beyefendi.

  Sizin için ne yapabilirim?

  Varyete Tiyatrosu'ndaki büfenin yöneticisiyim.

  Hayır, hayır.

  Tek kelime daha etme.

  Asla ve kat'a etme.

  Büfenizden hiçbir şeyi ağzıma bile sürmem.

  Dün tezgahınızın önünden geçtim, ve şimdi bile ne mersin balığını ne de beyaz peyniri unutabilmiş değilim.

  Saygıdeğer bayım!

  Beyaz peynir asla yeşil olmaz, birisi sizi kandırmış.

  Beyaz olması lazım.

  Peki ya çayınız?

  Bildiğiniz bulaşık suyu.

  Çay ikram edilirken, mendebur bir kızın semavere musluk suyu doldurduğunu kendi gözlerimle gördüm.

  Hayır, dostum, hayır mümkün değil.

  Bağışlayın beni buraya başka bir iş için geldim ve hele ki mersin balığıyla hiç ilgisi yok.

  Nasıl hiç ilgisi yok; kokmuşsa bile mi?

  Gönderilen mersin balığının tazeliği ikinci seviyeydi.

  Ah cancağazım, bu pek saçma.

  Tazelik tek seviyedir.

  Bu, hem ilk hem son seviyedir.

  Mersin balığı ikinci seviye tazeyse, kokuşmuş demektir.

  Başka bir iş için geldim.

  - Başka bir iş mi?

  - Evet, başka iş.

  Başka hangi iş sizi buraya getirmiş olabilir?

  Her neyse, tanıştığımıza sevindim.

  Azazello!

  Büfeci beye bir tabure!

  Buyurun.

  - Yürekten teşekkür ederim.

  - Lafı olmaz.

  Ah!

  Canınız yandı mı?

  Alçak sandalyede oturmayı severim.

  Alçaktan düşmek daha az tehlikelidir.

  Pantolonunuzu çıkarın ve ateşte kurumaya bırakın.

  Hayır, hayır.

  Teşekkür ederim.

  Ah evet, mersin balığında kalmıştık.

  Cancağazım.

  Tazelik, tazelik, tazelik Her büfecinin ilkesi bu olmalı.

  Alın, tatmak istemez misiniz?

  Doğrusu Ben Hayır, hayır, tadına bir bakın.

  Ama Çekinmeyin, tadın.

  Bir kadeh şarap?

  Kırmızı mı, beyaz mı?

  Günün bu saatinde hangi ülkenin şarabını içmeyi seversiniz?

  - Doğrusu, içki içmem.

  - Çok ayıp.

  Zar atmaya var mısınız öyleyse?

  Ya da başka sevdiğiniz oyun var mı?

  Mesela domino?

  - İskambil?

  - Oyun oynamam.

  Ne fena Neden peki?

  Doğrusunu isterseniz, şaraptan, kumardan, çekici kadınların dostluğundan ve sofra sohbetinden kaçan bir erkekte yolunda gitmeyen bir şey vardır.

  Böyleleri ya ağır hastadır ya da çevrelerindekilerden gizlice nefret ederler.

  Pekala, sizi dinliyorum, buyurun.

  Dün oldukça başarılı birtakım hokkabazlık numaraları sergilediniz.

  Ben mi?

  Kusura bakmayın.

  Böyle şeyler bana yakışmaz bile.

  Ah, bağışlayın.

  Demek istediğim, kara büyü gösterisiydi.

  Ha!

  Evet, tabii, evet!

  Sevgili dostum, size bir sırrımı vereyim.

  Sanatçı falan değilim ben.

  Nasıl olur?

  Sadece Moskovalıları hep bir arada görmek istedim.

  Bu iş için tiyatrodan daha uygun bir yer olabilir mi hiç!

  Ve gösteriyi ayarlayanlar - Tanıştığımıza memnun oldum.

  - benim yardımcılarımdı.

  Ben sadece oturdum ve Moskovalıları izledim.

  Buruşturmayın öyle yüzünüzü gösteride buraya gelmenize yol açan ne vardı onu söyleyin bana.

  Rica ederim.

  Biliyorsunuz ki, her şey bir kenara sahnede uçuşup duran banknotlar vardı.

  İzleyiciler hepsini havada kaptı.

  Aynen, havada kaptı.

  Sonra genç bir adam büfeye geldi, bana on rubleliklerden uzattı.

  Anlıyorum, genç bir adam.

  - 10 ruble verdi.

  - 10 ruble, öyle mi?

  - Para üstü olarak 8 ruble verdim.

  - 8 ruble.

  - Sonra başka bir adam geldi.

  - O da mı gençti?

  Hayır, yaşlı biriydi.

  Derken üçüncü, dördüncü Para üstü vermeye devam ettim.

  Bugün kasayı kontrol ettiğimde para yerine kağıt parçaları vardı.

  Yüz dokuz ruble zarara uğrattılar büfeyi.

  Onların gerçek para olduğunu düşünmüş olabilirler mi?

  Bilerek böyle bir şey yapacaklarını kabul edemem.

  Dolandırıcı olabilirler mi?

  Moskovalılar arasında bir grup dolandırıcı olabilir mi?

  Alçakça.

  Fakir bir adamsınız.

  Değil mi?

  Fakir birisiniz?

  Ne kadar birikmişiniz var?

  Beş banka hesabına yatırılmış 249.

 000 ruble ve evde parkenin altında 10'ar rublelik 200 altın.

  Elbette çok büyük bir meblağ sayılmaz bu ama mütevazı bir yaşam için yeterli.

  Aslına bakarsanız, paraya hiçbir şekilde ihtiyacınız yok.

  Ne zaman öleceksiniz?

  Kimse ne zaman öleceğini bilmez.

  Ne zaman öleceğim kimseyi ilgilendirmez.

  Tabii ki kimse bilmez.

  Binom teoremini düşünseniz aslında Dokuz ay sonra, yani gelecek Şubat'ta, Moskova Devlet Üniversitesi'nin kliniğindeki dördüncü koğuşta karaciğer kanserinden öleceksiniz.

  249.

 000 ruble Dokuz ayda Kaba bir hesapla aylık 27.

 000 ruble eder.

  Pek fazla sayılmaz.

  Ancak sade bir yaşam için yeter.

  Dahası, altınlar da var.

  Hayır, hayır, altını paraya çeviremeyecek.

  Andrei Fokich'in ölümü üzerine ev derhal yıkılacak, altınlar ise Merkez Bankası'na yollanacak.

  Kliniğe yatmanızı tavsiye etmem.

  İnleyen ve hırıldayan umutsuz hastaların olduğu bir koğuşta ölmenin ne anlamı var!

  27.

 000 rubleye büyük bir ziyafet verdikten sonra zehir içip keman sesleri arasında çevreniz sarhoş güzel kadınlar ve cesur dostlarla sarılı bir şekilde öteki dünyaya göçmek daha iyi değil mi?

  Her neyse, hülyalara kapıldık.

  Kağıtları gösterin bana.

  Onluklar!

  Dostum, sahiden de iyi değilsiniz.

  Peki ya Bunlar Yine Tekrar bize gelirsiniz.

  Kapımız size hep açık.

  Sizinle tanıştığıma memnun oldum.

  Yine ne istiyorsunuz?

  Şapkamı unutmuşum.

  - Benim değil bu.

  - Kılıçsız mı gelmiştiniz?

  Ulak Karpov'un ifadesine göre zanlı 50 numaralı dairede yaşıyormuş.

  Ayrıca Variety Tiyatrosu'nun kayıp yönetmeni Likhodeev ile garip bir şekilde tramvay altında kalarak ölen MASSOLIT başkanı Berlioz'un da resmi olarak 50 numaralı dairede ikamet etmiş olduklarını ortaya çıkardım.

  Onun ölümü ayrıca bugün MASSOLIT'te acayip bir karışıklığa da yol açtı.

  50 numaralı daire birden fazla defa ziyaret edildi.

  Yine de, içlerinden hiçbiri kendince bir sonuca ulaşamadı.

  Ve bu ziyaretlerin hiçbirinde, dairede biri olduğuna dair ize rastlanmadı.

  Bugünkü hırsızın ifadesi Moskova'daki çetenin varlığını ve suçlarının arttığını doğruluyor.

  Görünüşe göre, söylememe izin verirseniz Binlerce gördü tanığı, Variety'nin izleyicileri sihirbazı ve onun lanet yardımcılarını görmüş.

  Ancak yine de, onu bulmanın bir imkanı yok.

  Yer altına kaçtığını mı söylüyorsunuz?

  Ya da Moskova'yı temelli terk ettiğini?

  Tek şansımız Ajan Meigel.

  Telefonla aranarak bir görüşme ayarlanabilir belki?

  Suçluların bilgilerini içeren bir telgraf yollayın.

  Ve bir de şu kayıp kişilerin Likhodeev, Rimsky, Varenukha.

  Tüm apartman sakinlerini tekrar sorguya alacağım.

  Kapı dışına, avluya çıkan kim olursa hemen yakalayıp buraya getirin.

  Bununla beraber, çatıya ve arka çıkışa nöbetçi dikin.

  Eski baron, ajan Meigel ile kendim şahsen görüşeceğim.

  Arkady Apollonovich iyi değil.

  Uyumaya gitti.

  Telefona cevap veremez.

  Kim arıyordu?

  Bir dakika, tamam, hemen şimdi.

  NKVD!

  Buyurun, benim.

  Dinliyorum.

  Terlikler Terlikleri giy.

  Üşüteceksin, üşüteceksin.

  Giy şu terlikleri, ayakların üşüyecek.

  Evet, kesinlikle.

  Anlıyorum.

  Çıkıyorum hemen.

  Demek Prokhor Petrovich'siniz.

  Kim bu Woland ve Variety'ye nasıl geldiğini düşünüyorsunuz?

  Yemin ederim, Woland hakkında kesinlikle hiçbir şey bilmiyorum.

  Kayıp olan Likhodeev'in, size gösterilerin programı hakkında bilgi vermiş olması gerekmez mi?

  Yemin ederim, Woland'ın hiçbir gösterisi Likhodeev tarafından onayıma sunulmadı.

  Woland'ın gelişi hakkında da asla bana bir şey demedi.

  Kesinlikle tek bir zerresini bile anlamıyorum.

  Anlamıyorum.

  Likhodeev böyle bir gösterinin nasıl olur da Variety'de olmasına izin verebilir?

  - Bu sizin imzanız mı?

  - Evet, evet, benim.

  Benim imzam.

  Ama hatırlamıyorum.

  Kostümümü giymemiştim.

  Her şeyi hatırlıyorsunuz.

  Sempleyarov'u getirin.

  Girin.

  Bu, oldukça zor ve sevimsiz bir görüşme ancak tüm saygımla ifade etmeliyim ki oyuncu Militsa Andreevna Pokobatko Ona sonra geliriz.

  Şimdi bize Variety'deki kara büyü gösterisinden bahsedin.

  Okumuş ve kültürlü bir bey olarak, böyle acayip bir gösteriye tanıklık ettim.

  Gizemli bir maskenin ardına gizlenmiş Woland diye bilinen sihirbazı ve onun iki alçak yardımcısını tarif etmek isterim.

  Ki, oldukça iyi hatırlıyorum onları.

  Peki, siz ne dersiniz, Prokhor Petrovich?

  Leningrad İkinci kat, yoldaşlar!

  12 numaralı oda.

  Aç kapıyı Rimsky.

  Orada olduğunu biliyoruz.

  Burada.

  Tutuklusunuz.

  Zırhlı bir hücreye kapatın beni, kapıya zırhlı muhafızlar koyun.

  Çok ilginç.

  Böyle şaşkın bir ifadeyle kimi gömüyorlar acaba?

  Berlioz'u!

  MASSOIT başkanı Mikhail Alexandrovich.

  Orada sahiden pek alışılmamış bir durum söz konusu.

  Merhumu taşıyorlar, ancak kafasının nerede olabileceğini düşünüyorlar.

  Ne kafası?

  Bu sabah, Griboedov'un salonunda merhumun kafası tabutundan çalındı.

  - Nasıl olabilir bu?

  - Şeytan bilir, nasıl olmuş.

  Behemoth'a bunu sormak fena fikir olmazdı aslında.

  İyi bir açıklamaları vardır.

  Hem, bundan da ötesi, kafaya kimin, ne için ihtiyacı olduğu akıl almaz şey.

  Bu da demek oluyor ki, tabutun peşindekiler de yazarlar!

  Doğal olarak, öyleler.

  - Uzaktan tanır mısınız onları?

  - Hem de hepsini.

  Eleştirmen Latunsky de onların içinde mi, söyleyin.

  Nasıl olmaz!

  Orada işte.

  Dördüncü sıranın ucunda.

  Gördünüz mü?

  Gözlerini gökyüzüne doğru çevirmiş.

  Ve Latunsky'den nefret ettiğinizi de görebiliyorum, Margarita Nikolaevna.

  Beni tanıyor musunuz?

  Ben sizi tanımıyorum.

  Nasıl tanıyabilirsiniz ki zaten?!

   Ama mühim değil.

  Küçük bir iş için yolladılar beni.

  Beni tutuklamak mı istiyorsunuz?

  Öyle bir şey değil.

  Ağzını açtı mı insan, tutuklanacağını düşünüyor.

  Sadece, size bir iş teklifim var.

  Ne işi?

  Size, bu akşam için bir yere davet edildiğinizi iletmekle görevliyim.

  Çok ünlü bir yabancı söz konusu.

  Yeni bir iş türemiş ha!

  Sokak pezevenkliği.

  - Aptal.

  - Alçak.

  Akdeniz'den gelen karanlıklar valinin nefret ettiği kentin üzerine yayıldı.

  Büyük Kudüs şehri sanki daha önce hiç var olmamış gibi, yeryüzünden silinerek gözden kayboldu.

  Evet, yanmış defteriniz ve kurumuş gülünüzle birlikte siz de ortadan yok olabilirsiniz.

  Öyleyse tek başınıza oturup durun şu bankta size özgürlüğünüzü, soluk alma hakkını vermesi belleğinizden silinip gitmesi için yalvarın ona.

  Defterde yazılı olanları bilmeniz mümkün.

  Natasha'ya rüşvet verdiniz, değil mi?

  Ama düşüncelerimi nasıl okuyabildiniz?

  Söyleyin, kimsiniz?

  Hangi örgüttensiniz?

  Ne can sıkıcı şey.

  Hiçbir örgütten değilim.

  Adım Azazello.

  Ama bu size bir şey ifade etmez.

  Onun hakkında bir şey biliyor musunuz?

  Yalvarıyorum, sadece şunu söyleyin: Yaşıyor mu?

  - İşkence etmeyin bana.

  - Yaşıyor, yaşıyor.

  - Tanrım.

  - Lütfen.

  Heyecanlanıp bağırmayın.

  Bağışlayın beni.

  Sizi, kesinlikle tehlikeli olmayan bir yabancının evine çağırıyorum.

  Yaşayan tek bir ruhun ziyaretinizden haberi olmayacak.

  Garanti ederim bunu.

  Sizi doğru anladıysam, orada onunla ilgili bir şeyler öğrenebileceğimi ima ettiniz değil mi?

  Gideceğim.

  Nereye isterseniz gideceğim.

  Şu kadınlar, zor yaratıklar.

  Neden bu iş için ben gönderildim?

  Behemoth gönderilebilirdi, çekici biri.

  Yarım saattir size laf anlatmaya çalışıyorum.

  - Demek geleceksiniz.

  - Geleceğim.

  Öyleyse şunu alırsanız iyi edersiniz.

  Oldukça işinize yarayacak, Margarita Nikolaevna.

  Geçen yarım yılda keder sizi çok yaşlandırmış.

  Bu akşam, saat tam dokuz buçukta lütfen çırılçıplak soyunun ve bu kremle yüzünüzü ve tüm gövdenizi ovalayın.

  Sonra ne isterseniz yapın yeter ki telefondan çok uzaklaşmayın.

  Saat 10'da sizi arayacak ve bilmeniz gerekenleri anlatacağım.

  Anlaşıldı mı?

  Anlaşıldı.

  Ağırlığına bakarsak, bu şey saf altın.

  Bana çok pahalıya mal olacak karanlık bir işe girmem için rüşvet verildiğinin farkındayım Bu da ne şimdi?!

   Başa mı döndük?!

   - Kremi geri verin.

  - Hayır, bekleyin.

  Geri verin dedim.

  Neye bulaştığımı bilmiyorum ama sırf onun için giriyorum bu işe.

  Çünkü bu dünyada başka hiçbir şeyden ümidim yok.

  Ama şunu söylemeliyim ki beni mahvederseniz, kendinizden utanın.

  Evet, utanın.

  Aşk uğruna öleceğim!

  Hah!

  Müthiş bir krem!

  Müthiş bir krem!

  Bağışla ve unut beni.

  Bir an önce unut beni.

  Seni sonsuza dek terk ediyorum.

  Beni boş yere arama.

  Başıma gelen felaketler ve çektiğim acılar beni bir cadı haline getirdi.

  Artık gitme vakti geldi.

  Elveda.

  Margarita Bu nasıl olabilir?

  Bunu nasıl yaptınız?

  Margarita Nikolaevna?

  Krem yaptı.

  Krem.

  Krem.

  Bırak onları, bırak.

  Bırak dedim.

  Hepsinin canı cehenneme Hepsini bırak.

  Ya da, hayır, sakla.

  Süs olarak sakla.

  Odadaki her şeyi al.

  Azazello şimdi arayacak.

  Evet, arayacak.

  Yabancı da tehlikeli biri değil.

  Evet, anladım artık, tehlikeli değil.

  Alt kattan komşular.

  Merhaba, Nikolai Ivanovich.

  İyi akşamlar.

  Toplantıdan mı geliyorsunuz?

  Ve ben de gördüğünüz gibi, yalnız başıma oturmuş sıkılıyor Ay'ı seyrediyor ve vals dinliyordum.

  Nikolai Ivanovich!

  Bu, çok kaba bir davranış.

  Her şeyden evvel bir kadınım.

  Biri sizinle konuşurken karşılık vermemek, büyük kabalıktır.

  Ne sıkıcı birisiniz, Nikolai Ivanovich!

  Hepinizden nasıl bıktım, anlatamam size!

  Sizden ayrılıyorum.

  Cehenneme kadar yolunuz var.

  - Ben, Azazello.

  - Ah sevgili, Azazello!

  Zamanı geldi.

  Uçun!

  Kapının üstünden uçarken, "görünmez" diye bağırın.

  Sonra, alışmak için şehrin üzerinde bir dolaşın ardından güneye, şehrin dışına, doğru ırmağa gelin Orada sizi bekliyorlar.

  Elveda, Nikolai Ivanovich.

  Elveda herkes.

  Uçuyorum.

  Elveda, Natasha.

  Margarita Nikolaevna Görünmez ve özgür!

  Asla.

  Yapamazsınız.

  Tuvaletten çıktıktan sonra ışıkları söndürmelisiniz.

  Size söyleyeceklerim bu kadar, Pelageya Petrovna.

  Aksi halde, evden atılmanız için oylama yapacağız.

  Siz de tam bir şıllıksınız!

  İkiniz de şıllıksınız.

  "Dramlit Evi" Khustov, Dvubratsky, Quant, Beskudnikov.

  Latunsky!

  Latunsky!

  Latunsky!

  Ta kendisi işte Usta'nın felaketine yol açan adam!

  Burada çakılıp kalmanın anlamı yok.

 

Bölüm 7

Natashacık!

  Sen de mi krem sürdün?

  Canım.

  Fransız kraliçem benim!

  Ona da sürdüm, kel kafasına iyice yaydım.

  Çok güzel.

  İtiraf ediyorum, kremi sürdüm.

  Ben de yaşamak ve uçmak istiyorum.

  Çok güzel.

  Çok güzel, Margarita Nikolaevna!

  Bana teklifte bulundu.

  Söyle hadi!

  Ne istedin?

  Beni nasıl çağırdın?

  Kimim ben?

  Kim?

  Tanrıçam.

  Çok hızlı uçamam.

  Önemli evrakları kaybedebilirim.

  Natalya Prokofyevna, itiraz ediyorum!

  Ne teklif ettiğini söyle.

  Nasıl baştan çıktın?

  Söz verdiğin paradan bahset.

  Konuş, doğru muyum?

  Eski normal halime döndürülmeyi talep ediyorum.

  Margarita Nikolaevna, hizmetçinize bu saçmalığı kesmesini emretmelisiniz.

  Demek hizmetçiyim, öyle mi?

  Daha demin tanrıçaydım ama?

  Daha hızlı.

  Daha yükseğe.

  İtiraz ediyorum.

  Bu yasa dışı örgütle uçamam.

  Bu da nedir?

  Gördüğüm bu şey ne?

  Claudine!

  Sensin ha, şen dul.

  Sen de buradasın demek.

  Cehenneme kadar yolun var.

  Nereden Claudine oluyor muşum ben?

  Kiminle konuştuğuna bak hele bir.

  Lütfen bağışlayın beni.

  Başka biriyle karıştırdım sizi.

  Kıymetli Kraliçe Margot.

  Konyağın suçu hep.

  Lanet olsun ona.

  Git de bir pantolon giy, orospu çocuğu.

  - Merhaba Kraliçe.

  - İyi akşamlar.

  Merhaba, kıymetli Kraliçe Margot.

  Merhaba.

  Gelin.

  İçin.

  İçin Kraliçe.

  Tanrı kutsasın.

  Nehri nasıl geçtiniz?

  Süpürgeyle uçarak.

  İyi ama neden?

  Zahmetli bir iş.

  Alo.

  Hemen şimdi bir araba yollayın.

  Buyurun.

  Kraliçem!

  Hoşça kalın.

  - Hürmetler Kraliçem.

  - Selamlar Azazello.

  Buyurun.

  Teşekkürler.

  Bu taraftan.

  Buyurun.

  Kendimi tanıtmama izin verin.

  Ben, Koroviev!

  Lütfen beni izleyin.

  Lütfen.

  Ciddi meselelere geçelim.

  Siz, Margarita Nikolaevna, bilgili bir kadınsınız ve elbette ki, ev sahibinin kim olduğunu çoktan anlamışsınızdır.

  Aynen öyle hanımefendi.

  Efendimiz, her yıl Dünya'nın başka bir ülkesinde balo verir.

  Adına da ilkbaharın dolunay balosu ya da yüz kral balosu denir.

  Yine de, bir ev sahibesi gerekir.

  Böylece bir gelenek doğdu.

  Balonun ev sahibesinin adının Margarita olması gereklidir.

  Bir de o sırada bulunduğumuz yerde dünyaya gelmiş olmalıdır.

  Moskova'da 121 tane Margarita bulduk.

  Ve inanır mısınız, onların hiçbiri bu iş için uygun değildi.

  Kısa keselim.

  Çok kısa keselim.

  Bu görevi üzerinize almayı kabul ediyor musunuz?

  Kabul ediyorum.

  Ben de öyle düşünmüştüm.

  Lütfen beni takip edin.

  Ah bu!

  Behemoth'un balo için icatları işte.

  Hepsi bu.

  Korkmayın.

  Oldukça gösterişli bir balo olacak.

  Bunu sizden gizleyecek değilim.

  Yaşadıkları çağda son derece geniş yetkilere sahip olmuş kişiler göreceğiz.

  Üstelik siz kendiniz de bizzat soylu kana sahipsiniz.

  Neden soylu kan?

  Ah, Kraliçem.

  Yeryüzünün en karışık sorunları kanla ilgili olanlardır.

  Bunu söylerken, kağıtların tuhaf bir biçimde karıştırıldığı bir iskambil oyununu düşünüyorsam günah işlemiş sayılmam.

  Bir tek şeye değineceğim: Bir Fransa kraliçesine uzun yıllar sonra çok güzel bir torununun torununun torununun torununun torunu Moskova'da bir adamın kolunda balo salonlarında salınarak gezecek dense herhalde çok şaşırırdı.

  Ama geldik işte.

  Selam olsun size, Kraliçe.

  Ev halimden ötürü beni bağışlamanızı dilerim.

  Çık oradan.

  Oyun iptal edildi.

  Misafir geldi.

  Katiyen.

  Katiyen, efendimiz.

  Lütfen oyununuzu yarıda kesmeyin.

  Bana öyle geliyor ki, bu partiyi yayımlamak için satranç dergileri bir servet verirler.

  Evet, Koroviev haklı.

  Kartlar çok ilginç bir biçimde karıştırılmış.

  Soylu kan.

  Madem bu kadar tatlı ve çekicisiniz ki sizden daha azını beklemezdim gelin seremoniyi bir kenara bırakalım.

  Lanet zifiri karanlık burası.

  Yatağın altındaki bu sirk daha ne kadar sürecek?

  Çık hadi, baş belası Behemoth!

  Atımı bir türlü bulamıyorum.

  Hemen ortaya çıkmazsan seni mağlup sayacağız seni uğursuz kaçak.

  Mümkünatı yok, efendim!

  Bu da nesi?

  Pantolon bile giymemişken, o taktığın lanet papyon ne için?

  Bir kedinin pantolon giymesine gerek yoktur, efendim.

  Ama siz hiç baloya papyonsuz gelen birini gördünüz mü?

  İşte böyle.

  Bana eşlik edenler bunlar.

  Bu aptalı oynayan, kedi Behemoth.

  Azazello ve Koroviev ile daha evvel tanıştınız.

  Hizmetçim Hella'yı takdim edeyim.

  Liyakatli ve eli çabuktur.

  Üstesinden gelemeyeceği hiçbir hizmet yoktur.

  Hepsi bu.

  Gördüğünüz gibi, küçük bir ekip.

  Uyumsuz ve samimi.

  Hella, vakit geldi.

  Bacağım ağrıyor ve şimdi de bu balo çıktı.

  İzin verir misiniz Yakınlarım romatizma olduğu konusunda ısrarcı.

  Ama ben dizimdeki ağrının 1571 yılında yapılan iblisler toplantısında yakından tanıdığım birinin bende bıraktığı bir hatıra olduğundan kuşkulanıyorum.

  Saçmalık.

  Önümüzdeki üç yüzyılda geçip gidecek.

  Bu arada, söyleyin bana: Acısını çektiğiniz bir şey var mı?

  Muhtemelen bir çeşit elem duyuyorsunuzdur ya da ruhunuzu zedeleyen bir keder.

  Hayır, efendim.

  Hiçbiri yok.

  Şu anda sizin yanınızda, kendimi son derece iyi hissediyorum.

  Soylu kan müthiş bir şey.

  Gece yarısı yaklaşıyor, efendim.

  Anlaşıldı.

  Haydi, öyleyse lütfen Size daha baştan teşekkür ederim.

  Soğukkanlılığı elden bırakmayın ve hiçbir şeyden korkmayın Sudan başka bir şey içmeyin yoksa sersemlersiniz ve zor duruma düşersiniz.

  Vakit geldi.

  Bu taraftan Kraliçe.

  Hiç, hiç, hiç.

  Yapacak hiçbir şey yok.

  Gerekli bu, gerekli.

  Bu sorumluluğu taşıyan herkes acı çekmek durumundadır, berrak hanımım.

  Tam olarak Çinli prenseslerin ayakları için yapılmışlardı.

  Belki görevi bırakmak istersiniz?

  Ne diyorsunuz?!

   Dayanacağım.

  Balo!

  Orkestra şefi kim?

  Johann Strauss!

  Bugüne dek bir baloda böyle orkestra görülmüşse tropikal ormandaki sarmaşıklara assınlar beni.

  Sadece dünyaca ünlü isimler var burada.

  Bizzat ben çağırdım onları.

  Ve bir teki bile ne hastalandı ne de reddetti.

  Sizi selamlıyorum, valsın kralı.

  Konukları selamlama vakti, Kraliçem.

  Buyurun.

  Bir şey mi oldu?

  Hiçbir şey yok.

  Buyurun.

  İyi ama konuklar nerede?

  Gelecekler Kraliçem, gelecekler.

  Eksiksiz hepsi gelecek.

  Doğrusu, burada durup onların gelmesini beklemektense gidip odun kırmayı yeğlerim.

  Odun kırmak, ha!

  Dünyadaki en berbat meslek olmasına rağmen gidip tramvay biletçisi olmayı yeğlerdim.

  İzin verirseniz Kraliçem, size son birkaç tavsiye vereyim.

  Konuklar arasında her çeşit insan olacak.

  Ancak bir tekine bile diğerlerinden farklı davranılmamalı Kraliçe Margot.

  Balonun sahibesi, bunun karşılığını yüz mislisiyle alacak.

  Aynı şekilde, kimseyi ihmal etmeyin.

  Bundan nefret ederler.

  Aynen!

  İşte ilk davetliler.

  Bay Jacques ve eşi.

  Kraliçem, size dünyanın en ilginç adamlarından birini tanıtıyorum.

  İflah olmaz bir kalpazan, bir vatan haini ama çok değerli bir simyacıdır Bir kralın metresini zehirlemesiyle ün saldı.

  Her babayiğidin harcı değil.

  Kraliçe!

  Çok sevindim, Kraliçem.

  Çok sevindik.

  Kont Robert.

  İlki kadar ilginç biri.

  Gülünçlüğe dikkatinizi çekerim Kraliçem: Olay tam tersi.

  Bu adam bir kraliçenin sevgilisiydi ve eşini zehirleyerek öldürdü.

  Çok memnun olduk, Kont.

  Dünyanın en çekici ve saygıdeğer hanımefendisi: Madam Tofana!

  Genç ve sevimli Napolililer arasında pek revaçta.

  Özellikle kocalarından bıkmış olanların arasında.

  Olur böyle, Kraliçem insan kocasından bıkar.

  Evet.

  İşte.

  Madam Tofana kendini o zavallı kadınların yerine koyup onlara bir çeşit sıvıyla dolu şişeler satardı.

  Kadın, bu sıvıyı kocasının çorbasına boşaltır Ve ertesi gün, sevimli Napolili ilkbahar meltemi kadar özgür oluverirdi.

  Ayağındaki şeye bakın, Kraliçem.

  O bir işkence botudur.

  Gardiyanlar Madam Tofana'yı hapishanede boğmuşlar.

  Ne kadar mutluyum, eşsiz Kraliçem, sizinle tanışmak ne büyük onur.

  O onur bana ait.

  O onur bize ait.

  İşte Frieda.

  Sıkıcı bir kadın.

  Mendili hakkında şikayet edip durur.

  Otuz yıl boyunca her gece komodinin üzerine mendil bırakmakla görevli bir oda hizmetçisi tahsis edildi kendisine.

  Uyandığında mendil yerli yerinde olurdu.

  O da mendili sobada yakmaya ya da nehre atmaya çalışırdı.

  Ama bunun hiçbir faydası olmaz.

  Ne mendili?

  Mavi kenarlı bir mendil.

  Olay şu: Bir kafede çalıştığı zamanlarda oranın sahibi onu kilere çağırmış ve dokuz ay sonra bir oğlan doğurmuş.

  Oğlanı ormana götürüp ağzına mendil tıkamış ve sonra toprağa gömmüş.

  Mahkemede kadın, çocuğu doyuracak imkânı olmadığını söyledi.

  Memnun olduk.

  Peki kafenin sahibi nerede?

  Kraliçem, izninizle şunu sorabilir miyim?

  Kafenin sahibinin burada işi ne?!

   Bebeği boğan o değildi ki.

  Seni gidi edepsiz, bir daha lafa karışma küstahlığını gösterecek olursan İşin hukuki yanına bakılırsa, hukuk yönünden Susuyorum, susuyorum, yeter ki kulağımı bırakın.

  Frieda!

  Benim adım Frieda!

  Kraliçe.

  Sarhoş olun bu gece, Frieda ve hiçbir şeyi düşünmeyin.

  Evet, evet, memnun olduk.

  Kraliçe çok sevindi.

  Sizi selamlıyorum.

  Memnun olduk.

  Memnun oldum.

  Memnun olduk.

  Kraliçe memnun oldu.

  Kraliçem, bir saniye dikkat buyurun.

  İşte büyücü ve simyacı imparator Rudolf.

  Şu markiz, miras yüzünden babasını, iki erkek ve iki kız kardeşini zehirledi.

  Tanrıça.

  Memnun olduk.

  Büyüleyici.

  Madam Minkina.

  Ah bu ne güzellik!

  Biraz sinirli.

  Saç maşasıyla oda hizmetçisinin yüzünü niye yakar insan?

  Tabii ki böyle bir durumda, insanın kafasını keserler.

  Kraliçe memnun oldu.

  Bağışlayın beni.

  Yoruldunuz mu?

  Hiç de bile.

  - Memnun oldum.

  - Memnun olduk.

  İşte geldi.

  Strasburg’da öyle güzel bir genelev işletiyordu ki Memnun olduk.

  Şu yirmi yaşındaki oğlan, daha çocukken garip eğilimler gösterdi.

  Uçuk kaçık ve hayalciydi.

  Bir kız ona aşık oldu ve o da kızı götürüp geneleve sattı.

  Memnun olduk.

  Moskovalı bir terzi.

  Bitip tükenmez fantezileri yüzünden hepimiz onu severiz.

  Elbise prova atölyesinde çok eğlenceli bir üçkağıt yapmış.

  Duvarın iki yanına da delik açtırmış.

  Hanımlar bilmiyor muymuş peki?

  Hepsi de biliyordu.

  Memnun oldum.

  İyi akşamlar.

  Baron, sizden haber bekliyorum.

  - Büyüleyici.

  - Oh Gaius Caesar Caligula ve Messalina!

  Birazcık daha Kraliçem, birazcık daha.

  Kraliçe memnun oldu.

  Memnun oldum.

  Kraliçem?

  Yemin ederim, artık son dakikalar bunlar.

  Ekselansları!

  İşte Brocken'dan gelen eğlence düşkünü grup.

  Her zaman en son gelirler.

  İşte onlar da geldi.

  İki sarhoş vampir.

  Hepsi bu.

  Ah, hayır, son bir şey daha var.

  Odanın etrafında gezinin.

  Kraliçe Margot, konukları eğlendirin.

  Onları terkedilmiş hissettirmeyin.

  Frieda.

  Frieda.

  Benim adım Frieda.

  Kraliçem.

  Benim tatlı güvercinim.

  Kraliçe.

  - Dinlenelim mi?

  - Hayır, gerek yok.

  Dikkatli olun.

  Son kez boy gösterişimiz, Kraliçem.

  Ondan sonra özgürüz Mikhail Alexandrovich!

  Her şey söylediğim gibi oldu, değil mi?

  Başınızı bir kadın kesti, toplantı yapılmadı ve ben, evinizde oturuyorum.

  Bunlar gerçek.

  Ve gerçek, dünyadaki en inatçı şeydir.

  Ama şimdi bizi ilgilendiren bundan sonra olacaklar.

  Siz her zaman, bir adamın başı kesildiğinde hayatının durduğunu, kendisinin küle dönüştüğünü ve yokluğun içinde yitip gittiğini söyleyen kuramın ateşli bir savunucusu oldunuz.

  Sadece varlıklarıyla bambaşka bir kuramı kanıtladıkları halde konuklarımın önünde, savunduğunuz görüşün sağlam ve zekice olduğunu size bildirmek bana sevinç veriyor.

  Hoş bütün kuramlar birbirine denktir.

  Örneğin bir tanesi var ki buna göre herkes inancı ölçüsünde hakka sahip olacak.

  Bırakalım öyle olsun.

  Siz yokluk içinde yitip gidiyorsunuz ve ben, sizin dönüşeceğiniz kupayı varoluşun şerefine kaldırmaktan mutluluk duyacağım!

  Nerede şu Baron?

  Hemen bu dakika, efendim, ortaya çıkacak.

  Bu kasvetli sessizlikte deri ayakkabılarının gıcırtısını ve şu ömründe son kez içeceği şampanyanın kadehini masaya bırakırken çıkaracağı tıkırtıyı duyabiliyorum.

  İşte geldi.

  Sizlere Baron Meigel'i takdim etmekten dolayı mutluyum.

  Eğlence ve Gösteri Komisyonu'nca yabancılara başkentin ilginç yerlerini gezdirmekle görevlendirilmiştir.

  Sevgili Baron, Moskova'ya geldiğimi duyar duymaz beni arayıp, gösterilerim sırasında ilgi alanıma uygun insanlarla beni tanıştırma vasıtasıyla bana hizmetini sunma konusunda oldukça istekliydi.

  Kendisini eve davet etmenin bana mutluluk verdiğini söylemeden geçemeyeceğim.

  Sahiden de, Baron olağanüstü merakınız hakkında bazı söylentiler var.

  Üstelik dedikoducular baklayı ağızlarından çıkardılar: Siz bir muhbir ve casusmuşsunuz.

  Üstelik, bu huyunuzun sizi bir ay dolmadan çok kötü bir sona sürükleyeceğine de kesin gözüyle bakılıyor.

  Dolayısıyla bu dayanılması güç bekleyişten sizi kurtarmak için mümkün olduğu kadar çok şey görüp duymak amacıyla kendinizi evime davet ettirmenizden de yararlanarak size yardımcı olmaya karar verdik.

  Sağlığınıza içiyorum efendiler!

  İçin!

  Korkmayın, Kraliçe.

  Korkmayın.

  Toprak kanı içeli çok oldu.

  Kanın yayıldığı yerde, üzüm salkımları bitti çoktan.

  İçin.

 

Bölüm 8

 Söyleyin sizi çok yordular mı?

  Hayır, efendim.

  Soyluluk, sorumluluğu olan ayrıcalıklar doğurur.

  Votka mı bu?

  Yapmayın, Kraliçem.

  Bir hanımefendinin basit bir votka içmesine izin verir miyim?

  Saf alkol.

  Çekinmeden için.

  Dolunayın olduğu bir gece, neşeli bir gecedir.

  Böyle gecelerde arkadaşlarım ve hizmetçilerim ile birlikte yemek yerim.

  Sağlığınıza.

  Söyleyin bakalım, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

  O yorucu balo nasıl geçti?

  Muazzamdı.

  Herkes mest oldu, deli oldu, aşık oldu.

  O ne incelik, o ne ustalık, ne alım, ne büyüleyicilikti.

  Kelimeler kifayetsiz kalır.

  Söylesenize o Baron'a ateş ettiniz mi?

  Elbette ki.

  Ateş etmemek mümkün mü?

  Onun kesinlikle vurulması lazımdı.

  Ama bu çok ilginç.

  Ya sizi yakalamaya gelirlerse?

  Kesinlikle geleceklerdir.

  Sevgili Kraliçem, kesin gelecekler.

  Ama bunun çok ilginç olacağını sanmam.

  Baron yere düştüğünde çok heyecanlandım.

  İyi bir nişancı olmalısınız?

  Duruma göre değişir.

  Eleştirmen Latunsky'nin camını çekiçle kırmak başka şey onu kalbinden vurmak çok daha başka şey.

  Kalbinden!

  Kalbinden!

  Kim bu eleştirmen Latunsky?

  Bir eleştirmen işte.

  Dün gece dairesini mahvettim.

  Şuna bakın hele Neden yaptınız bunu?

  Çünkü efendim, bir ustanın mahvolmasına yol açtı.

  İyi ama bu niye sizin sorununuz oldu ki?

  İzin verin, kafasını ayırayım!

  Otur sen.

  Ben kendim şimdi bizzat gideceğim.

  Hayır!

  Hayır.

  Yalvarırım, efendim.

  Buna gerek yok.

  Nasıl isterseniz.

  Nasıl isterseniz.

  Gitsem iyi olacak.

  Geç oldu.

  Aceleniz nedir?

  Gitmem gerek.

  Teşekkür ederim, efendim.

  Her şey gönlünüzce olsun, efendim.

  Belki gitmeden bir şeyler söylemek istersiniz?

  Hayır, bir şey yok.

  Bana yeniden ihtiyaç duyarsanız isteklerinizi yerine getirmeye hazır olacağım.

  Hiç yorulmadım ve baloda çok güzel vakit geçirdim.

  Daha da uzamış olsaydı bile dizimi tekrar darağacı kaçkınları ile katillerin öpücüklerine sunardım.

  Kesinlikle öyle!

  Çok haklısınız.

  Sizi sınıyorduk.

  Bu, bir testti.

  Asla kimseden bir şey istemeyin.

  Asla bir şey istemeyin.

  Özellikle de sizden güçlü olanlardan.

  Kendileri teklif ederler ve kendileri her şeyi verirler.

  Oturun, onurlu kadın.

  Hadi Margot bu gece ev sahibeliği yapmanın karşılığında ne istiyorsunuz?

  Diziniz için biçtiğiniz değer nedir?

  Çekinmeden konuşun.

  Bunu isteyen benim.

  Demek gerçekten sizden bir şey isteyebilirim?

  İsteyin, isteyin, hanımefendi.

  Buyurun, bir şey isteyin.

  Ben Bebeğini boğduğu mendilin artık Frieda'ya verilmemesini istiyorum.

  O sersem Frieda'dan rüşvet alma ihtimalini göz önünde bulundursam da böyle bir şey tabii ki mümkün olmayacağından ne yapacağımı kestiremiyorum.

  Gördüğüm kadarıyla çok iyi yürekli bir insansınız, değil mi?

  Çok da ahlaklı biri, ha?

  Hayır, kararsız biriyim.

  Frieda için istekte bulunmamın sebebi ona büyük bir umut verecek kadar dikkatsiz olmamdır.

  Bekliyor.

  Benim gücüme inanıyor.

  Onu hayal kırıklığına uğratırsam yaşamımda huzur kalmayacak.

  Durum bu.

  Şimdi anlaşıldı.

  İsteğimi gerçekleştirecek misiniz?

  Kesinlikle hayır.

  Her bölüm kendi payına düşen işleri sonuçlandırmakla yükümlüdür.

  Ben yapmayacağım.

  Fakat siz yapacaksınız.

  Ben yapabilir miyim bunu?

  Yapın işte, büyütmeyin.

  Frieda!

  Kraliçe!

  Bağışlandınız.

  Bağışlandınız.

  Mendil artık size getirilmeyecek.

  Kraliçe!

  Teşekkür ederim.

  Elveda.

  Söyle Behemoth.

  Şölen gecesinde, pratik zekası olmayan birinin davranışlarından yarar sağlayacak değiliz.

  Elbette efendim!

  Aynen öyle.

  Bu, sayılmaz.

  Bir şey yapmadım.

  Kendiniz için ne istersiniz?

  Sevgili hanımım, bu sefer daha mantıklı olmanızı salık veririm.

  Yoksa talih elinizden kayıp gidecek.

  Sevgili Usta'mın derhal bana geri verilmesini istiyorum, hemen şimdi!

  Sen?

  Sen?

  Sen?

  Halüsinasyonlar yine başladı.

  Hayır, hayır.

  Hiçbir şeyden korkma.

  Ağlama Margot, bana eziyet etme.

  Ben hasta biriyim.

  Yanındayım senin.

  Yanındayım senin.

  Evet.

  İyi iş çıkarmışlar.

  İnan bana.

  Sana yardım edecekler.

  Şövalye, şu adama içecek bir şeyler ver.

  Buyurun.

  İç, iç.

  Korkuyor musun?

  Korkma.

  İnan bana, sana yardım edecekler.

  İyi şanstır, iyi şans.

  Sahiden sen misin, Margot?

  Hiç şüphen olmasın, benim!

  Bakın, kendine gelmeye başladı bile.

  İşte böyle.

  Başka meseleler de var.

  Gelin konuşalım.

  Kimsiniz?

  Artık hiç kimse değilim.

  Nereden geliyorsunuz?

  Acılar evinden geliyorum.

  Akıl hastasıyım.

  Korkunç sözler bunlar, korkunç sözler.

  Kendisi Usta'dır, efendim.

  Bunu bilmenizde fayda var.

  İyileştirin onu, bunu hak ediyor.

  Şu an kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz?

  Ya da sizi kimin çağırdığını?

  Biliyorum.

  Akıl hastanesindeki komşum şair Yurtsuz Ivan'dı.

  Sizden bahsetti.

  Evet, evet.

  Patriarşiye Göleti'nde o delikanlı ile tanışma şerefine nail oldum.

  Var olmadığımı bana ispatlamaya çalışarak az daha delirtecekti beni.

  Ama siz, gerçekten benim ben olduğuma inanıyor musunuz?

  İnanmak zorundayım.

  Evet, evet, inan.

  Sahiden de o.

  Fakat şunu açıklayın bana: Margarita neden size Usta diyor?

  Mazur görülebilir bir zayıflık.

  Yazdığım romana çok değer veriyor.

  Roman ne hakkında?

  Roman Pontius Pilate hakkında.

  Ne hakkında?

  Ne hakkında?

  Kim hakkında?

  Hayret bir şey.

  Hele bu çağda Başka konu bulamadınız mı?

  İzin verin, şuna bakayım bir.

  Maalesef, bunu yapamam.

  Çünkü sobada yaktım.

  Bağışlayın, ama size inanmıyorum.

  Bu mümkün değil.

  Müsveddeler yanmaz.

  Hadi, Behemoth.

  Ver romanı.

  İşte orada, müsveddeler orada!

  Çok güçlü o, çok güçlü.

  Şimdi her şey anlaşıldı.

  Margarita ne istiyorsanız söyleyin bana.

  Bizi Arbat yakınındaki dar sokağın o bodrum katına götürün.

  Lamba yansın ve her şey eskisi gibi olsun.

  Bu zavallı kadını dinlemeyin, efendim!

  Bodrum katında uzun süreden beri başka biri oturuyor.

  Üstelik bir şeyin eskiye döndüğü hiç görülmemiştir.

  Hiç görülmemiştir, diyorsunuz.

  Doğru.

  Ama gelin deneyelim.

  Azazello!

  Merhabalar.

  Mogarych misiniz?

  Ben, Aloisy Mogarych.

  Latunsky'nin eleştirisini okuduktan sonra, Usta'nın evinde yasa dışı kitaplar sakladığına dair ihbarda bulunan siz misiniz?

  Onun evine taşınmak istiyordunuz?

  Ne yapıyorsun?

  Margot, kendini rezil etme.

  İtiraz ediyorum.

  Rezil etmiyor kendini.

  Oraya bir küvet koydum.

  Temizlemeye çalıştım Kezzapla Küvet koyman çok iyi olmuş.

  Yıkanmaya ihtiyacı var.

  Dışarı!

  Ivan'ın bana anlattığından bile daha temiz iş.

  Bağışlayın beni.

  Siz şu tramvaya binen kedi misiniz, efendim?

  Benim.

  Bir kediyle böyle kibar konuşmanız beni mutlu etti.

  Nedendir bilinmez, kedilerle genelde dostça konuşulur.

  Oysa hiçbir kedi kimseyle kadeh tokuşturmuş değildir.

  Bana öyle geliyor ki siz o kadar da kedi değilsiniz.

  Teşekkür ederim.

  Neyse, hastanede olmadığımın farkına varacaklar.

  Yokluğunuzun farkına nasıl varacaklar ki?

  Tıbbi kayıtlarınızdan mı?

  Evet.

  - Bu da ev sahibinizin kayıt defteri.

  - Evet.

  Kim kayıtlı burada?

  Aloisy Mogarych!

  Artık yok.

  Lütfen şunu da unutmayın, asla olmadı.

  Ev sahibiniz şaşırırsa Aloisy'yi düşünde gördüğünü söyleyin.

  Hepsi bu, efendim.

  Hayır, hepsi bu değil.

  Sevgili hanımefendi, yardımcılarınıza ne yapmamı istersiniz?

  Şahsen onlara ihtiyacım yok.

  Tatlım.

  Tatlım.

  Margarita Nikolaevna, beni bir cadı olarak bırakmalarını söyleyin onlara.

  Mösyö Jacques teklifte bulundu ve beş altın verdi bana.

  Bağışlayın yoldaşlar.

  Geçen geceyi nerede geçirdiğime dair bir belge vermenizi ısrarla rica ederim.

  Polise ve karıma göstermek maksadıyla istiyorum bunu.

  Normalde belge falan vermeyiz ancak sizin için bir istisna yapacağız.

  Özel olarak.

  Yazın, Hella!

  İş bu belge hamili Nikolai Ivanovich'in geçen geceyi bir Şeytan balosunda geçirdiğini göstermek içindir.

  Kendisi, taşıma işi için çağrılmıştır.

  Parantez açın, Hella.

  "Domuz olarak" yazın, parantezi kapayın.

  İmza: Behemoth.

  Ödendi.

  Buyurun.

  İşte.

  Teşekkürler, yoldaşlar.

  Sağ olun.

  İzin verin geri döneyim, vampir olamam.

  Biliyorsunuz Hella ile birlikte Rimsky'yi halletmek üzereyiz.

  Kana susamış biri değilim.

  Bırakın gideyim.

  Bu saçmalık da nedir?

  Kafanıza takmayın, efendim.

  Telefonda kaba olunmaz.

  Telefonda yalan söylenmez.

  Anlaşıldı mı?

  Bir daha yapacak mısınız?

  Hakikaten Yani demek istiyorum ki Siz Yemekten hemen sonra Anlaşıldı.

  Hadi bakalım eve!

  Demek Arbat'taki bodruma döneceksiniz.

  Peki ya roman?

  Pilate?

  Roman beni tiksindiriyor.

  Onun yüzünden başıma çok iş geldi.

  Onu dinlemeyin, efendim.

  Bitkin düşmüş durumda.

  Ama bir şeyler yazmak zorunda değil misiniz?

  Vali'den bıktıysanız artık başkasını yazmaya başlayın, misal Aloisy'yi.

  Hiçbir yayımcı bunu yayımlamaz.

  Üstelik ilginç de değil.

  Neyle yaşayacaksınız?

  Sefil bir yaşam sürersiniz.

  Seve seve.

  Aklı başına gelecek, beni terk edecek.

  Şüpheliyim.

  Şunu ifade edeyim ki romanınız sizi şaşırtmaya devam edecek.

  Bu, çok kötü.

  Hayır, hayır, kötü değil.

  Kötü bir şey yok.

  Pekala, Margarita Nikolaevna her şey tamam.

  Bana herhangi bir kırgınlığınız var mı?

  Nasıl Nasıl böyle dersiniz, efendim!

  Öyleyse hatıra olarak bunu alın.

  Elveda.

  Hoşça kalın.

  Anlamadığım bir şey var.

  Nasıl gece yarısı olabilir?

  Çoktan sabah olmuş olması gerekiyordu.

  Balo gecelerinde geceyi biraz uzatmak hoş oluyor.

  Mutluluklar dilerim.

  Açın.

  Kimse yok.

  Güneş, Kudüs'te yeniden göründü.

  Akdeniz'e gömülüp kaybolmadan önce Vali'nin nefret ettiği kente veda ışınları gönderdi.

  Harika bir şarap.

  Falerno'dan, değil mi?

  Caecuban şarabı.

  Otuz yıllık.

  Eh, şehrin durumu hakkında bana neler söyleyebileceksiniz?

  İnanıyorum ki Vali, Kudüs artık memnuniyet verici durumda.

  Demek gelecekte hiçbir tehlike olmayacağı garanti edilebilir?

  Bu dünyada tek bir şey garanti altındadır: Yüce Sezar'ın gücü!

  Tanrılar ona uzun ömür ihsan etsin.

  Ve evrensel barış!

  Demek, size göre, askerî birlikler geri çekilebilir?

  İnancım şu ki Vali Yıldırım Lejyon Bölüğü gidebilir.

  Şehri terk etmesi vesilesiyle geçit töreni olursa güzel olur.

  Güzel bir düşünce.

  Öbür gün hareket emrini verip ben de buradan gideceğim.

  On iki tanrının üzerine yemin ederim ki, şimdi gidebilmek uğruna her şeyimi verirdim.

  Vali Kudüs'ü sevmiyor mu?

  Aman tanrım!

  Yeryüzünde bundan umutsuz bir şehir daha yok.

  Sihirbazlar, üfürükçüler, büyücüler hacı sürüleri, fanatikler Fanatikler!

  Durup dururken bu yıl geleceği söylenen mesihi ele alın.

  Her dakika, çok tatsız bir kıyıma tanık olmayı bekliyorsunuz.

  Sürekli birlikler değişiyor.

  Şikayet ve ihbarları okuyorum ki dahası bunların yarısı benim hakkımda zaten.

  Kabul edin, çok sıkıcı.

  Yeter bu kadar, işe dönelim.

  Bana şu infaz hakkında bilgi verin.

  Vali'yi tam olarak ne ilgilendiriyor?

  Kalabalıkta başkaldırı belirtisi sayılabilecek bir hareketlilik oldu mu?

  Önemli olan bu tabii ki.

  Olmadı.

  Kalabalık yoktu.

  Çok iyi.

  Şahsi olarak ölümün gerçekleştiğini gördünüz mü?

  Vali bundan emin olabilir.

  Söyleyin çarmıha gerilmeden önce onlara içecek bir şey verildi mi?

  Evet.

  Ama içmeyi reddetti.

  Kim?

  Bağışlayın.

  İsmini söylemedim mi?

  Ha-Nozri!

  Deli.

  Güneşin altında ölmek Yasaya uygun olarak sunulanı niye reddeder ki insan?

  Reddederken ne söyledi?

  Minnettar olduğunu ve yaşamı elinden alındığı için kimseyi suçlamadığını söyledi.

  Kime minnettarmış?

  Söylemedi, Hegemon.

  Askerlerin önünde propaganda yapmaya kalkmadı mı?

  Hayır, Hegemon.

  Bu sefer pek geveze değildi.

  Yalnızca şunu söyledi: İnsanoğlunun ahlaksızlıkları içerisinde ilk sırada korkaklık gelir.

  Bunu hangi münasebetle söyledi?

  Anlaşılması mümkün değildi.

  Genellikle tuhaf davrandı.

  Hep yaptığı gibi Nasıl tuhaf?

  Tüm süre boyunca çevresindekilerin gözlerinin içine dikkatle bakmaya çalışarak gülümsemesi yitinceye dek gülümsemeye devam etti.

  Başka bir şey?

  Başka bir şey yok.

  Mesele şu ki şimdiye dek onun peşinden giden ya da mürit diyebileceğimiz birini bulamadık.

  Ama hiç müridinin olmadığını da kesinlikle söyleyemeyiz Dolayısıyla sizden derhal üç mahkumun ölüsünün de sessiz sedasız yok edilmesini kimse görmeden, gizlice gömülmesini rica ediyorum.

  Öyle ki bir daha kimse onların ne adını ne de sanını duysun!

  Anlaşıldı, Hegemon!

  Önemini ve tehlikesini dikkate alarak derhal gidip bu işle ilgilenmeme izin verin.

  Sizinle gelirim.

  İki mesele daha var.

  İlki: Filistin Valisi'ne bağlı gizli örgütün başkanı olarak yapılması gereken güç işin üstesinden gelmekte gösterdiğiniz olağanüstü yetenek durumu Roma'ya bildirmemi gerektiriyor ve bu da beni çok mutlu ediyor.

  İmparatorun hizmetinde, üzerime aldığım görevi yerine getirdim sadece.

  Emrinizde hizmet vermekten mutluyum, Hegemon.

  Ben de çok memnunum.

  İkinci mesele de şu: Şu adam beni endişelendiriyor.

  Neydi adı Kiryat'tan Yahuda.

  Söylentiye göre, bu deli filozofu dostça evinde ağırlamak karşılığında - para almış.

  - Alacak.

  Büyük bir miktar para mı?

  Bunu kimse bilemez Hegemon.

  - Siz bile mi?

  - Ben bile bilemem.

  Ama parayı bu akşam alacak, o kadarını biliyorum.

  Bu akşam için Kaifa'nın sarayına çağrıldı.

  Ah Kiryat'lı aç gözlü yaşlı adam!

  Yaşlı biri, değil mi?

  Vali asla yanılmaz ancak bu sefer yanıldı.

  Kiryat'lı adam, genç biri.

  Yok canım!

  Nasıl biri olduğunu anlatabilir misiniz?

  - Bir fanatik mi?

  - Hayır, Vali.

  Peki, nasıl?

  Çok yakışıklı.

  Başka?

  Tutkulu biridir herhalde?

  Tek bir tutkusu var, Vali.

  Para tutkusu.

  Demek öyle.

  Olay şu ki bu gece öldürüleceğini haber aldım.

  Bunla övgü dolu sözler Vali.

  Kanaatimce, raporu hak etmiyorum.

  Böyle bir bilgi bende yok.

  En büyük ödülleri hak ediyorsunuz.

  Ancak böyle bir bilgi söz konusu.

  Bu bilgiyi kimden sağladığınızı sorabilir miyim?

  İzninizle şimdilik söylemeyeyim.

  Kaynağı belirsiz, gizli ve tesadüfi.

  Benim görevim, her şeyi önceden görmek.

  İşim bu.

  Her şeyden önce önsezilerime güvenmeliyim.

  Şimdiye kadar beni yanıltmadılar.

  Aldığım habere göre Ha-Nozri'nin gizli dostlarından biri sarrafın büyük ihanetine öfkelenmiş ve birtakım insanlarla bir olup onu bu gece öldürecekmiş.

  Sonra da, ihaneti için aldığı parayı yanına şu notu ekleyerek Hahambaşı'na iade edecekmiş: "Lanet olası paranı geri al.”

 Düşünsenize, bayram gecesi böyle bir not almak Hahambaşı için hoş bir şey olacak mı?

  Hoş olmamakla kalmayacak, inanıyorum ki Vali büyük bir skandala da sebebiyet verecektir.

  Ben de öyle düşünüyorum.

  Bu sebeple sizden bu sorunla uğraşmanızı istiyorum.

  Bu, şu anlama geliyor: Kiryat'lı Yahuda'yı korumak için tüm önlemleri almalısınız.

  Hegemon'un emri yerine getirilecektir.

  Ancak içinizi rahatlatmalıyım, Hegemon.

  Suçluların planlarını gerçekleştirmesi çok zor.

  Düşünün bir.

  Adamın izini bulmak, öldürmek kaç para aldığını öğrenmek sonra bir yolunu bulup bu parayı Kaifa'ya geri vermek bütün bunları bir gecede yapmak mümkün mü?

  Bu gece?

  Öyle veya böyle, bu gece öldürülecek.

  Bir önsezim var, söyledim size.

  Beni hiç yanıltmadı önsezilerim.

  Demek onu öldürecekler, Hegemon?

  Evet.

  Tek ümidim, herkesi hayran bırakan hünerinizdir.

  Saygılarımla.

  Sağlık ve esenlik diliyorum.

  Ah, tamamen unutmuşum.

  Size borcum var.

  Rica ederim, Vali.

  Bana borçlu değilsiniz.

  Tabii ki borçluyum.

  Kudüs'e girdiğimizde, hatırlayın dilenci sürüsü vardı ve onlara para vermek istedim ama yanımda hiç para yoktu, sizden almıştım.

  Sayın Vali, sözünü etmeye bile değmez.

  İnsan önemsiz şeyleri bile unutmamalı.

  Gömme işi ve Kiryat'lı Yahuda sorunu hakkındaki raporunuzu bu gece istiyorum duydunuz mu, Aphranius, bu gece!

  Saygılarımla.

  Esenlikler.

  Telafisi olmayacak bir biçimde kaybettim.

  Cüzi, değersiz ve gecikmiş eylemlerle Kendimi kandırdım.

  Banga!

  Banga!

  Bana parayı göster.

  Niza!

  Niza!

  Sensin ha, Yudas!

  İlk başta tanımadım.

  Ancak iyi olmuş.

  Bizde, görüp de tanımadığın adam çok zengin olur derler.

  Nereye gidiyorsun, Niza?

  Neden bilmek istiyorsun?

  Ama nasıl olur Anlaşmamış mıydık?

  Bütün gece evde olacağını söylemiştin bana.

  Sana gelmek istiyordum.

  Hayır, hayır.

  Canım sıkılıyordu.

  Sizin bayramınız var ama ben ne yapayım?

  Taraçamda oturup seni mi dinleyeyim?

  Hizmetçinin gidip her şeyi kocama anlatacağı korkusuyla mı yaşayayım?

  Hayır, hayır.

  Kıra çıkıp bülbülleri dinlemeye karar verdim.

  Şehir dışına mı?

  Yalnız mı?

  Tabii ki yalnız!

  İzin ver sana eşlik edeyim, Niza Neden susuyorsun, Niza?

  Ama seninleyken canım sıkılmaz mı?

  Pekala, gel bakalım.

  Nereye?

  Nereye?

  Zeytin bahçelerine git.

  Sedron'un öte yanına, Getsemani'ye.

  Anladın mı?

  Ben önden yürüyorum, ama sakın peşimden gelme.

  Yalnız gideceğim.

  Irmağı geçince Mağaranın yerini biliyor musun?

  - Biliyorum.

  - Orada olacağım.

  Sakın hemen ardımdan gelmeye kalkma, sabırlı ol, önce burada biraz bekle.

  Niza!

  Niza!

  Niza!

  Ne kadar par aldın?

  Konuş!

  Canını seviyorsan söyle!

  Otuz tetradrachmas!

  Bütün para üzerimde.

  İşte para.

  Alın ama beni öldürmeyin.

  Niza!

  Yaşıyor musunuz?

  Sizinle birlikte yürüyorum, sanırım yaşıyorum.

  Gerektiği kadar boş zamanımız var.

  Fırtına akşama doğru patlayacak.

  Ve korkaklık kuşkusuz en korkunç kusurlardan biridir.

  Hayır, filozof, size katılmıyorum.

  En kötü kusurdur!

  Bakireler Vadisi'nde vahşi Germenler Fare Zehri'ni neredeyse parçaladıklarında hiç de korkak değildim.

  Ama tanrı aşkına, filozof!

  Sezar'a karşı suç işleyen bir kişinin selameti için Kudüs Vali'sinin tüm kariyerini kaldırıp çöpe atabileceğini nasıl düşünürsünüz?

  Evet.

  Atacağım.

  Çöpe atacağım.

  Dün yapmazdım.

  Ama bu gece her şeyi ölçüp biçtikten sonra kariyerimi mahvetmeye karar verdim.

  Mahvetmeye!

  Artık hep birlikte olabiliriz.

  Birimizin olduğu yerde, öbürümüz de olacak.

  Hatırlandığım her anda siz de hatırlanacaksınız!

  Ben, ki terk edilmiş çocuğum ailem bilinmiyor ve siz ki astrolog kral ile değirmencinin güzel kızı Pila'nın oğlusunuz!

  Evet, beni unutmayın.

  Hep hatırlayın beni.

  Astroloğun oğlunu!

  Gizli muhafızların komutanı sizinle görüşmek istiyor.

  Beni dava edin, Vali.

  Haklıymışsınız.

  Kiryat'lı Yahuda'yı koruyamadım.

  Bıçaklanarak öldürüldü.

  İşte katillerin Hahambaşı'nın evine götürdükleri para kesesi.

  Üzerindeki kan Kiryat'lı Yahuda'nın kanı.

  Merak ettim, ne kadar var?

  Otuz tetradrachmas.

  Çok değil.

  Ceset nerede?

  Bilmiyorum.

  Sabah aramaya başlayacağız.

  Ama öldürüldüğünden kesinlikle eminsiniz, değil mi?

  Sayın Vali, on beş yıldır Filistin'de çalışıyorum.

  Valerius Gratius'un hizmetinde işe başladım.

  Bir adamın öldüğünü bilmem için cesedini görmek gerekmiyor.

  Bağışlayın beni, Aphranius!

  Henüz tam uyanamadım o yüzden böyle dedim.

  Kötü bir uyku çektim.

  Uykumda, ay ışığını görüp duruyorum.

  Oldukça da garip, düşünebiliyor musunuz bu ışığı takip ederek yürüyorum.

  Söyleyin bakalım.

  Bu olayla ilgili düşüncelerinizi bilmek istiyorum.

  Cesedi nerelerde arayacaksınız?

  Oturun, gizli örgütün başkanı.

 

Bölüm 9

Söyleyin bakalım.

  Bu olayla ilgili düşüncelerinizi bilmek istiyorum.

  Cesedi nerelerde arayacaksınız?

  Oturun, gizli örgütün başkanı.

  Onu, yağhanenin çevresinde Getsemani bahçesinde aramayı düşünüyorum.

  Neden özellikle orası?

  Düşünceme göre, Yahuda'nın Kudüs'te öldürülmesinin imkanı yok.

  Şehrin yakınlarında öldürüldü.

  Şehrin dışında bir tuzak kurmuş olmalılar.

  Kim ona tuzak kurabilir?

  Ve nasıl?

  Evet, Vali.

  Tüm olaydaki en zor mesele bu.

  Ve bunu çözmeyi başaracak mıyız hiç bilmiyorum.

  Bir kadın tarafından yapılmış olamaz mı?

  Mümkünü yok, Vali.

  Böyle bir ihtimal söz konusu olamaz.

  Cinayetin bu yoldan açıklanması işimi karıştırmaktan beni yanlış bir izin peşine takıp işimi güçleştirmekten başka şeye yaramaz.

  Peki öyleyse ne oldu?

  Sanıyorum ki, para meselesi.

  Güzel bir düşünce.

  Ancak gecenin bir yarısı kim neden şehrin dışında ona para teklif eder?

  Hayır, Vali, öyle değil.

  Yahuda, parayı sadece kendi bildiği kuytu bir yerde gizlemek istedi.

  Sizi şimdi anlıyorum.

  Kimse onu tuzağa düşürmedi kendisi gitti oraya.

  Evet, evet, evet.

  Aynen böyle oldu.

  Yahuda'yı şehrin dışına kadar izleyen katilleri bulmak için araştırmaları derhal başlatacağım.

  Bu arada, ben de, size bildirdiğim üzere mahkemede yargılanacağım.

  Sizi mahkemeye vermeyi gerekli görmediğimi bildirmeliyim, Aphranius.

  Elinizden geleni yaptınız.

  Dünyada kimse sizden fazlasını yapamazdı.

  Doğru ya!

  Sormayı unuttum.

  Parayı Kaifa'nın oraya bırakmayı nasıl başarmışlar?

  Anlatayım Vali.

  Pek karmaşık bir şey değil.

  Parayı çitlerin üzerinden atmışlar.

  - Bir notla mı?

  - Evet.

  Tam da şüphelendiğiniz gibi, Vali.

  Tanrı aşkına, ne yapıyorsunuz, Aphranius?

  Bunlar tapınağın mühürleri!

  Vali canını böyle bir sorunla sıkmamalı.

  "Lanet olası paranı geri al.”

 Sakın gerekli mühürler sizde de olmasın?

  Başka türlü olamazdı, Vali.

  Kaifa'yı ne kadar etkilediğini tahmin edebiliyorum.

  Evet, Vali.

  Büyük bir etkisi oldu.

  Kaifa'nın sarayında, bu parayla birine ödeme yapılıp yapılmadığını sorduğumda kesinlikle böyle bir şey olmadığı cevabını verdiler.

  Demek öyle.

  Kimseye para ödenmemiş deniyorsa, ödenmemiştir.

  Katilleri bulmak biraz daha zor olacak öyleyse.

  Kesinlikle öyle, Vali.

  Aklıma yeni bir fikir geldi, Aphranius.

  Kendini öldürmüş olamaz mı?

  Hayır, Vali.

  Bağışlayın beni, ama bu mümkün değil.

  Bu şehirde her şey mümkündür!

  Bahse girerim kısa süre sonra intihar söylentisi bütün şehre yayılacaktır.

  Olabilir, Vali.

  Böylece sorun açıklığa kavuştu.

  Gelin cenaze işine geçelim.

  İdam edilen adamlar gömüldü, Vali.

  Aphranius, sizi mahkemeye vermek bir suç olurdu.

  En büyük ödülleri hak ediyorsunuz.

  Nasıldı?

  Benim önderliğimdeki bir gizli muhafız müfrezesi gece çöktüğünde tepeye vardı.

  Cesetlerden biri tepede değildi.

  Bunu nasıl düşünemedim!

  Endişeye mahal yok, Vali.

  Kısa sürede bulundu.

  - Adamın biri - Matthew Levi!

  Evet, Vali.

  Matthew Levi, mağaranın birinde gizlenmiş, karanlığın çökmesini bekliyordu.

  Yeşu Ha-Nozri'nin çıplak bedeniyle birlikte.

  Muhafızlar bir meşale ile mağaraya girdiğinde Levi umutsuzluk ve öfkeye kapıldı, bıçak çekti.

  Onu yakaladılar mı?

  Cesedin gömüleceği açıklandığında deli herif de sakinleşti.

  Kovdular mı onu?

  Hayır, Vali.

  Cenazede bulunulmasına izin verildi.

  Belki de yardımcılarım bir hata yaptı?

  Hata falan yok.

  Genel olarak ne yapacağımı şaşırıyorum, Aphranius.

  Görünen o ki, karşımda asla hata yapmayan bir adam bulunmakta.

  Bu adam sizsiniz!

  Matthew Levi, idam edilmiş adamların cesetleriyle birlikte arabaya bindirildi.

  İki saat sonra askeri geçide vardılar.

  Müfreze orada derin bir çukur kazdı ve idam edilmiş üç adamı da oraya gömdüler.

  Keşke önceden ön görebilseydim.

  Matthew Levi'yi görmem gerek.

  Burada, Vali.

  Teşekkür ederim, Aphranius.

  Bu vakada yapığınız her şey için teşekkür ederim.

  Cenaze işlemlerini gerçekleştiren müfrezeyi ödüllendirmenizi rica edeceğim.

  Lütfen bir hatıra olarak kabul edin bunu.

  Benim için onurdur, Vali.

  Neyin var?

  Yorgunum.

  Otur.

  Neden sandalyeye oturmadığını açıkla bana.

  Temiz değilim, onu kirletirdim.

  Sana yiyecek bir şeyler getirecekler.

  Yemek istemiyorum.

  Neden yalan söylüyorsun?

  Tüm gündür hiçbir şey yemedin belki de daha uzun süredir.

  Pekala, yeme.

  Taşıdığın bıçağı göstermen için buraya çağırttım seni.

  Beni buraya getirirken askerler aldı bıçağı benden.

  Onu bana geri vermelisin.

  Ben de sahibine geri götürmeliyim.

  Çaldım onu.

  Neden?

  İpleri kesmek için.

  Mark!

  Bıçağını bana verin.

  Bıçak konusunda endişe etme.

  Sahibine geri götürülecek.

  Yanında taşıdığın Yeşu'nun sözlerinin yazılı olduğu parşömeni bana göster.

  Sahip olduğum son şeyi benden almak istiyorsun.

  "Bana ver.

  demedim.

  "Bana göster.”

 dedim.

  "Ölüm yoktur.”

 "Dün, nefis ilkbahar incirleri yedik.”

 "Ab-ı hayatın saf ırmağını göreceğiz.”

 "İnsanlık güneşe saydam bir billurun ardından bakacak.”

 "En büyük kusur korkaklıktır.”

 Al şunu.

  Gördüğüm kadarıyla, mürekkep yalamış birisin.

  Evsiz barksız, dilenci kıyafetleriyle bir başına dolaşmanın hiçbir manası yok.

  Kayserya'da büyük bir kütüphanem var.

  Zengin biriyim ve benim için çalışmanı istiyorum.

  Parşömenleri sıraya koyup koruyacaksın.

  Sana yiyecek ve giyecek de verilecek.

  İstemiyorum.

  Neden?

  Hoşlanmadın mı benden?

  Yoksa benden korkuyor musun?

  Hayır.

  Çünkü sen benden korkacaksın.

  Hele ki onu öldürdükten sonra yüzüme bakman hiç de kolay olmayacak.

  Sus.

  Para al.

  Sana öğrettiklerinden hiçbir şey anlamamışsın.

  Anlamış olsaydın benden bir şeyler kabul ederdin.

  Unutma ki, o ölmeden önce kimseyi suçlamadığını söylemişti.

  Sen kindarsın.

  Ama o değildi.

  Nereye gideceksin?

  Şunu bil, Hegemon Kudüs'te birini öldüreceğim.

  Daha kan akacağını bilesin diye bunu sana söylemek istiyordum.

  Daha kan akacağını zaten biliyorum.

  Tabii, öldürmek istediğin adam benim, değil mi?

  Hayır.

  Seni öldürmeyi başaramam.

  Bunu yapmaya kalkışacak kadar aptal da değilim.

  Kiryat'lı Yahuda'yı öldüreceğim.

  Tüm hayatımı buna adayacağım.

  Bunu başaramayacaksın.

  Boşuna uğraşma.

  Bu gece Yahuda öldürüldü.

  Kim?

  Kim öldürdü?

  Kıskanma.

  Korkarım senden başka hayranları da vardı.

  Kim yaptı bunu?

  Ben yaptım.

  Önemsiz bir şey tabii ama yine de ben yaptım.

  İşte böyle.

  Şimdi bir şeyler alacak mısın?

  Söyle de bana bir parça temiz parşömen getirsinler.

  Selamlar, Ivan Nikolaevich!

  Müfettişim.

  İki gün önce Patriarşiye Göleti'nde olan olaylar hakkında konuşmak istiyorum.

  Bizimle görüşmek istediğinizi duydum.

  Görüşüyoruz işte.

  Berlioz'a ne olacağıyla artık ilgilenmiyor musunuz?

  Tüm sorularınızı cevaplamaya hazırım.

  Söyler misiniz, Ivan Nikolaevich Berlioz tramvayın altında kaldığı sırada turnikelere ne kadar uzaktaydınız?

  Epey uzaktım.

  Kareli giyinmiş olan adam turnikelerin hemen yanında mıydı?

  Demek artık kareli giyinmiş adamı biliyorsunuz?

  Kediyi de biliyoruz.

  Her şeyi biliyoruz.

  Tekrar ediyorum.

  Nerede duruyordu?

  Banka oturmuştu, uzak değildi.

  İyice hatırlıyor musunuz, Ivan Nikolaevich?

  Berlioz düştüğünde turnikeye yaklaşmadı mı?

  Hatırlıyorum.

  Yaklaşmadı.

  Kısa sürede iyileşmenizi diliyorum.

  Umarım yakında yeni şiirlerinizi okuruz.

  Hayır, artık şiir yazmayacağım.

  Şiirlerim kötüydü.

  Şimdi anlıyorum.

  Likhodeev?

  Tutuklusunuz.

  Lütfen beni kurşun geçirmez bir hücreye koyun.

  Perşembe günü öğleden sonra Varyete Tiyatrosu’ndaki ofisimde sarhoş oldum.

  Bir yerlere gittikten sonra yani, ama nereye, hatırlamıyorum.

  Bir yerlerde votka içtiğimi hatırlıyorum.

  Ama neresi olduğunu hatırlamıyorum.

  Sonra bir çitin arkasına uzandım ama nerede, hatırlamıyorum.

  Böyle işte Siz Varenukha, böylesine sorumsuzca ve aptalca davranışlarınızla çok önemli bir soruşturmanın ilerlemesine engel oluyorsunuz.

  Elbette bunun hesabını vereceksiniz.

  Yalan söylüyorum.

  Yalan söylüyorum çünkü eline düştüğüm çete beni çok fena korkutuyor.

  Lütfen, yalvarıyorum kurşun geçirmez bir hücreye konulmak istiyorum.

  Lanet olsun şunlara ve kurşun geçirmez hücrelerine!

  Kötü adamlar tarafından çok fena korkutulmuşlar.

  Sakin olun, Varenukha hücre olmaksızın biz sizi koruyacağız.

  Her şeyi anlatın.

  Çitin arkasında votka içerek sarhoş olmadım.

  İki kişi tarafından dövüldüm.

  Biri kızıl saçlı köpek dişliydi, öbürü şişmandı.

  - Bir kediyi mi andırıyordu?

  - Evet, evet.

  İki güne yakın bir süre 50 numaralı dairede vampir olarak yaşadım.

  Neredeyse Muhasebe Müdürü Rimski'nin ölümüne sebep olacaktım.

  Evet.

  Size inanmak kolay değil.

  Bir dakika.

  Bir belge.

  İş bu belge hamili Nikolai Ivanovich'in geçen geceyi bir Şeytan balosunda Behemoth.

  Bu, nasıl mümkün olabilir?

  Komşunun hizmetçisi Natasha camdan uçarak fırladı, sırtıma bindi ve beni Moskova'nın dışına sürdü.

  Şiddetin karşısında duramayıp boyun eğmek zorunda kaldım.

  Sizden bir ricam var.

  Kurşun geçirmez bir hücreye konmak mı?

  Hayır.

  Karıma hiçbir şey söylemeyin.

  Gece, ofisinizin penceresinden Hella adlı şüpheliyi gördünüz mü?

  Ofisinizde yönetici Varenukha ile konuştunuz mu?

  Leningrad'a nasıl geldiniz?

  Kötü hissediyordum ve bilincimi kaybettiğim bir anda gittim.

  Kurşun geçirmez bir hücreye koyun beni.

  Anladım.

  Çok iyi.

  Üç ekip gitmeye hazırlansın.

  Derhal.

  Sadovaya Caddesi 302 numara!

  50 numaralı dairede tekrar hareketlilik var.

  Merdivenden gelen bu ayak sesleri de nesi?

  Bizi tutuklamaya geliyorlar.

  Hepsi içeride!

  Ne hoş Yoldaş Sidorov!

  Gerçekten de iri.

  Hiç kuşkusuz özenli bir iş.

  Maskaralık etmiyorum kimseye de kötülüğüm dokunmuyor sadece gazocağımı onarıyorum.

  Kedi soyunun binlerce yıl öncesine dayandığını ve dokunulmazlığı olduğunu size bildirmeyi bir görev sayıyorum.

  Peki, dokunulmaz ve vantrilok kedi buraya gel bakalım.

  Her şey bitti.

  Alın onu.

  Bacaklarım, yoldaşlar!

  Ölümcül yara alan bir kediyi ancak bir yudum gaz kurtarır.

  Hareket edemiyoruz.

  Ağ!

  Ağ!

  Ağı atın.

  Düğümlenmiş.

  Dur!

  Canlı ele geçirin.

  Dur dedim.

  Bana neden böyle acımasızca müdahale ettiğinizi bir türlü anlayamıyorum.

  Koparın.

  Sizi düelloya davet ediyorum.

  Vurun onu.

  Sessiz olun.

  Sessiz olun.

  Bu dairede neler oluyor?

  Çalışmama engel oluyorlar.

  Tabii ki Behemoth, şeytan alsın onu!

  Efendimiz, bugün Cumartesi.

  Güneş neredeyse batacak.

  Tam zamanıdır.

  Bağışlayın beni.

  Daha fazla konuşamayacağım.

  Gitme vakti.

  Yakalayın onu.

  Koridordan ilerleyin.

  İtfaiye mi?

  Sağa gidin, sağa gidin!

  Sadovaya Caddesi, 302 numaraya derhal gelin.

  Onları tüm Moskova'da arayın.

  Tüm tren istasyonlarına IPB gönderin.

  Ölü ya da diri ele geçirin.

  Kedilere yasaktır.

  Affedersiniz, kedilere yasak mı dediniz?

  Kediyi nerede gördünüz?

  Sadece nakit para alıyoruz.

  Sevgili beyefendi, bende para olmadığını nereden biliyorsunuz?

  Kıyafetlerime bakarak mı yargılıyorsunuz?

  Pek muhterem kapıcı, asla böyle bir şey yapmayın.

  Büyük, hem çok büyük bir hataya düşebilirsiniz.

  Belki gazocağım para doludur?!

   - Harika bir mağaza.

  - Evet.

  - Çok iyi bir mağaza.

  - Evet.

  Anne, şeker al bana.

  Gidelim tatlım, hiç paramız yok.

  - İyi mi?

  - Birinci sınıf.

  İyiyi severim.

  Kötüyü sevmem.

  Bu bölüm de harika.

  Şu yabancı da tatlı biri.

  Hayır, Fagott, hayır.

  Yanılıyorsun.

  Beyefendinin yüzünde bir şeyler eksik, bana kalırsa.

  Buyurun.

  Kaç tane istiyorsunuz?

  Bir tane.

  Mandalinalar ne kadar?

  Kilosu üç ruble.

  Biraz isterim Ye bakalım, Behemoth.

  Ne yapıyorsunuz?

  Aklınızı kaçırmışsınız!

  Ben Bekleyin Hepsini yiyor.

  Doğrudan yutma.

  Normal insanlar gibi ye.

  - Atlı kovalamıyor.

  - Siz, neden?

  Palosich!

  Palosich!

  - Fişinizi verin!

  - Canım, güzelim bugün üstümüzde para yok.

  Ne yapabiliriz?

  Ama söz veriyorum, gelecek sefer Pazartesi'nden geç olmamak kaydıyla nakit olarak ödeyeceğiz.

  Oldu mu?

  Sadovaya Caddesi'ne yakın yerde oturuyoruz.

  Ateş edilen yere.

  Polisi arayın.

  Palosich!

  Ne oluyorsun be namussuz herif?

  Palosich!

  Palosich!

  Düdüğü çal.

  Yurttaşlar.

  Neler oluyor burada?

  İzninizle soruyorum: Neler oluyor burada?

  Yoksul bir adam.

  Günlerini gazocağı tamir etmekle geçiren yoksul bir adam.

  Karnı aç.

  Parayı nereden bulsun?

  Kes şunu.

  Nereden bulsun?

  Hepinize soruyorum.

  Nereden bulsun, soruyorum.

  Doğru.

  Açlık ve susuzluktan bitkin düşmüş.

  Ateşi var.

  Bir tanecik mandalina alıvermiş.

  Hepi topu üç ruble değerinde.

  İlkbahar bülbülleri gibi hemen ötmeye başlıyorlar.

  Polisi rahatsız ediyor, onları işlerinden alıkoyuyorlar.

  Ama onun izni var?

  Kimsin sen?

  Kim o?

  Nereden gelmiş?

  Neden?

  Onsuz yapamaz mıydık?

  Biz mi davet ettik onu, yoksa ne?

  Tabii ki.

  Ona bakın.

  Güzel bir takım elbisesi var.

  Somonları yiye yiye şişmiş.

  Cepleri para dolu.

  Peki ya biz?

  Bizim gibilere ne olacak?

  Çok üzgünüm, yoldaşlar.

  Üzgünüm.

  Ne yapıyorsun yurttaş?

  Yardım edin.

  Adam öldürüyorlar.

  Polis.

  Beni öldürüyorlar.

  Kapıyı açın.

  Sakın kımıldamayın.

  Sakin olun, yurttaşlar.

  Sakin olun.

  Herkes geri çekilsin.

  Durun.

  İşte Yazarlar Evi.

  Biliyor musun, Behemoth bu ev hakkında çok hoş ve tatlı şeyler duydum.

  Bu eve dikkat et, dostum.

  Şu damın altında yığınla üstün yeteneğin gizlenip olgunlaştığını düşünmek büyük bir zevktir.

  Hayatlarını Melpomene Polymene ve Thalie'ye adamışlar.

  Limonlukta yetiştirilen ananas gibi.

  Geleceğin yazarlarının burada olgunlaştığını düşündükçe tatlı bir ürkeklik doluyor yüreğime.

  Mesela geleceğin, Don Kişot'unun ya da Faust'unun ya da lanet olsun, Ölü Canlar'ının yazarının!

  - Ürkütücü bir düşünce.

  - Evet.

  Ama!

  Ama diyor ve bu 'ama'yı tekrarlıyorum!

  Ya çürümezlerse?

  Bu iş ananasların da başına gelir!

  Öyle ya.

  Bu arada, onlar verandada ne yapıyorlar?

  Yemek yiyorlar Şunu da eklemeliyim ki restoran pahalı olmadığı gibi, fena da sayılmaz.

  Canım yolculuğa çıkmak üzere olan bir turist gibi iki lokma yemekle koca bir bardak buzlu bira çekiyor Benim de.

  Kimlik kartlarınız?

  Binlerce kere özür dilerim ama ne kartından söz ediyorsunuz?

  Yazar mısınız?

  Hiç şüphesiz.

  Şapkanı çıkar.

  Kimlik kartlarınız!

  - Güzelim - Güzel değilim.

  Ne yazık ki.

  Ne yazık ki.

  Güzel olmak zorunda değilsiniz.

  Dostoyevski'nin yazar olduğuna inanmak için kendisinden kimlik kartı mı istemeniz gerekirdi?

  Hiçbir kimlik kartı gerekmeksizin rastgele bir eserinden beş yaprak alın karşınızdaki adamın yazar olduğunu hemen anlarsınız.

  Hem, onun bir kimlik kartı edindiğini de hiç sanmıyorum!

  Sen ne düşünüyorsun?

  İddiaya varım, kimlik kartı yoktu.

  Dostoyevski değilsiniz.

  Kim bilir Dostoyevski öldü.

  - Nasıl?

  - İtiraz ediyorum.

  Dostoyevski ölümsüzdür.

  Bırakın geçsinler, Sofya Pavlovna!

  Adınız nedir?

  - Panaev.

  - Skabichevsky.

  Şuna bak.

  Ne verebilirim size?

  Mimarlar kongresi için verilecek yemekte sunulmak üzere özel olarak hazırlanmış "balıçok" filetom var.

  Bize bir parça şey verin Anladım.

  Dağ tavuğu filetosu önerebilirim.

  Affedersiniz.

  Bir dakika.

  Filetoları kendim göreceğim.

  Hanımefendi, beni NKVD'ye bağlayın.

  Acil olarak.

  İşte dağ tavuğu.

  Kımıldamayın.

  Çocuk gibiler.

  Davayla ilgili göz altına alınanlar: Leningrad'da Wolman ve Wolper.

  Saratov, Kiev ve Kharkov'da üç Volodin.

  Kazan'da bir Volokh.

  Ve Penza'da bilinmeyen sebeplerden ötürü kimya doktoru Vetchinkevich.

  Sahiden, adam esmer, çok uzun boylu ve gayet yanık yüzlüydü.

  Bunun yanında, çeşitli yerlerde dokuz Korovin, dört Korovkin ve iki Karavaev yakalandı.

  Belgrad İstasyonu'nda, yurttaşın biri Sebastopol treninden indirildi.

  Bu yoldaş, yol arkadaşlarını iskambil oyunlarıyla eğlendirmeye karar vermiş.

  Yaroslavl'de öğle vakti bir yurttaş tamirciden aldığı gazocağını elinde taşıyarak restorana geldi.

  İki kapıcı, adamı görür görmez işi gücü bırakıp kaçtı.

  Müşterilerle garsonlar ve mutfakta çalışanlar da onları izledi.

  Bununla birlikte, kasada duran kız aldığı paralarla birlikte ortadan kayboldu.

  Elbette başka kurbanlar da oldu.

  Ne acıdır ki, kara kediler toplatıldı.

  Örneğin Armavir'de, bu suçsuz hayvanlardan biri ön ayaklan bağlanmış olarak bir yoldaş tarafından polis karakoluna bırakıldı.

  Def ol.

  "Çoğu bu yerlerde oturuyor.”

 "Toplum, komisyonun temizlenmesine yardım ediyor.

  "Elektrik Santrali GET çalışanları SSCB'nin temizlenmesinde rol alıyor.”

 "Merkez Temizlenme Komisyonu Başkanı yoldaş Peters.”

 "Komisyon üyelerinden ve GET çalışanı yoldaş Tamarina.”

 "Önceki yönetici Segal temizlendi.”

 Şimdi adı okunacak yurttaşlar mahkeme kararıyla idam mangası tarafından vurularak ölüme mahkum edilip, tüm varlıklarını kaybetmişlerdir.

  "Tıp Haberleri.”

 Ne kadar ilginç bir şehir, değil mi?

  Roma'yı daha çok seviyorum, efendim.

  Evet, zevk meselesi.

  Bulvardaki şu duman da neyin nesi?

  Griboedov yanıyor.

  Bizim yapışık ikizler Koroviev ve Behemoth oraya uğramış olmalılar.

  Hiç şüphe yok, efendim.

  Bizi yalnız bırak.

  Görmeyi en az beklediğim kişi burada.

  Neden geldin buraya seni davetsiz misafir?

  Seni görmeye geldim kötülüklerin perisi ve gölgelerin efendisi.

  Beni görmek için geldiysen neden iyi dileklerini iletmiyorsun, eski vergi toplayıcısı?

  Çünkü sana herhangi bir iyilik dilemek niyetinde değilim!

  Ama kendini buna zorlayacaksın.

  Rica ediyorum, şu soruyu bir düşün: İyiliğin neye yarardı kötülük olmasaydı?

  Gölgeler yok olsaydı yeryüzü neye benzerdi?

  Gölgeleri nesneler ve insanlar yaratıyor.

  İşte kılıcımın gölgesi.

  Ağaçların da gölgesi var.

  Ve yaşayan her şeyin.

  Yerkürenin kabuğunu soyma saf ışıktan başkasını istememe tutkundan ötürü yüzeydeki tüm ağaçları ve yaşayan her şeyi silip süpürmek mi istiyorsun?

  Aptalsın!

  Kısa keselim, beni usandırma.

  Neden geldin?

  Beni o gönderdi.

  Bana ne söylemeni emretti, köle?

  Köle değilim.

  Onun müridiyim.

  Her zamanki gibi, ayrı dillerde konuşuyoruz.

  Ne var ki, sözünü ettiğimiz şeyler bir türlü değişmiyor.

  Ne istedi?

  Usta'nın eserini okudu onu yanına almanı ve huzurla ödüllendirmeni diliyor.

  Senin için zor bir iş mi bu, kötülük perisi?

  Benim için hiçbir şey zor değildir.

  Bunu çok iyi biliyorsun.

  İyi ama neden kendi yanınıza ışığın içine almıyorsunuz onu?

  Işığı hak etmiyor.

  Huzuru hak ediyor.

  İsteğinin yerine getirileceğini ona söyle.

  Ve beni hemen rahat bırak.

  Usta'yı seven, onun için acı çeken o kadını da yanınıza almanızı diliyor.

  Sen olmasaydın aklımıza gelmeyecekti!

  Git.

  Efendim?

  Oraya uç ve gerekeni yap.

 

Bölüm 10 - Son Bölüm

Dinle.

  Okumuş birisin ve hiç delirmedin.

  Dün, Şeytan'la birlikte olduğumuza sahiden ikna oldun mu?

  Gerçekten oldum.

  Tabii ki Şimdi artık bir değil, iki deliyiz!

  Hayır, ne olduğunu şeytan bilir!

  Şeytan Şeytan Bu yemeğin bile yere mi döküleceğinden yoksa camdan uçup mu gideceğinden emin değilim.

  Uçmayacak.

  Şeytan!

  Onunla anlaşma yaptığım için ne kadar mutluyum!

  Artık bir cadıyla yaşamak zorundasın.

  Sen gerçekten bir cadıya benzemeye başladın.

  Farkında mısın?

  İnkar etmiyorum.

  Bir cadıyım.

  Ve bundan çok memnunum.

  Pekala.

  Demek bir cadısın.

  Muhteşem.

  Hastaneden çıkarıldım.

  Bizi aramalarına bile engel olacaklar diyelim.

  Fakat söyle bana Neyle ve nasıl yaşamımızı sürdüreceğiz?

  Bak, başlıyor.

  - Aloisy, evde misin?

  - Dün tutuklandı.

  Kim soruyor?

  Adınız ne?

  Ne kadar acı çektin zavallım benim.

  Bunu bilen tek kişi benim.

  Bak.

  Saçların grileşmiş.

  Dudaklarına sonsuz bir kırışıklık gelmiş.

  Değerlim benim, biriciğim.

  Artık hiçbir şey düşünme.

  Çok fazla düşündün.

  Artık senin yerine ben düşüneceğim.

  Söz veriyorum.

  Söz veriyorum.

  Her şey göz kamaştıracak kadar iyi olacak.

  Hiçbir şeyden korkmuyorum, Margot.

  Beni korkutmak için çok uğraştılar ama artık beni hiçbir şekilde korkutamazlar.

  Ama sana acıyorum, Margot.

  Bu yüzden defalarca ve defalarca aynı şeyi tekrar ediyorum.

  Aklını başına topla.

  Hasta ve yoksul bir adam için hayatını niye mahvedesin?

  Geri dön.

  Sana acıdığım için söylüyorum bunu.

  Seni inançsız talihsiz adam!

  Dün senin için tüm geceyi titreyerek ve çıplak bir halde geçirdim.

  Doğamı kaybettim ve onu bir yenisiyle değiştirdim.

  Aylarca karanlık bir odada oturup sadece tek bir şeyi düşündüm: Kudüs'ün üzerindeki fırtınayı.

  Ağlamaktan gözlerim harap oldu.

  Tam mutluluğa kavuştuğumuz anda beni kovuyorsun.

  Öyleyse giderim.

  Giderim ama şunu unutma.

  İnsafsız bir adamsın.

  Senin ruhunu yok etmişler.

  Gözlerine bak.

  Gözlerinde bir çöl var.

  Omuzların, omuzlarının üzerindeki yük Seni sakatladılar, sakatladılar!

  Yeter.

  Beni utandırdın.

  Bir daha asla bu sorunu açmayacağım.

  İkimizin de muhtemelen benden sana geçen zihinsel hastalığın kurbanı olduğumuzu biliyorum.

  Eh, birlikte katlanırız buna.

  Hayatın üzerine o astroloğun oğlunun başı üzerine yemin ediyorum her şey düzelecek Elbette düzelecek.

  Senin benim gibi insanların ellerinden her şeyleri alındığında kurtuluşu öteki dünyanın güçlerinde ararlar.

  Öteki dünyadan olsun ya da olmasın hepsi aynı şey değil mi?

  Yemek yemek istiyorum.

  Esenlikler dilerim!

  Azazello bu!

  Ne güzel, ne hoş!

  Gördün mü?

  Terk edilmiyoruz.

  - Önünü kapa bari.

  - Boş ver.

  Çıplak olduğum için bağışla beni Azazello.

  Endişe etmeyin.

  Sadece çıplak kadın görmekle kalmadım derisi tamamen yüzülmüş kadınlar bile gördüm.

  Pek hoş bir bodrum katı.

  Şeytan alsın beni.

  Ancak bir soru geliyor akla: Böyle küçük bir bordum katında ne yapılabilir?

  Ben de tam bunu söylüyordum.

  Neden beni sıkıntıya sokuyorsunuz, Azazello?

  Şöyle veya böyle yaşayacağız.

  Rica ederim.

  Sizi asla sıkıntıya sokma düşüncem olmadı.

  Ben de aynı şeyi söylüyorum.

  Şöyle veya böyle yaşarsınız.

  Ah, neredeyse unutuyordum.

  Efendimiz saygılarını sundu.

  Ayrıca kendisiyle küçük bir gezintiye çıkmanız için size davet yollamamı emretti.

  Canınız isterse, tabii ki.

  Büyük bir memnuniyetle.

  Umuyorum ki Margarita Nikolaevna da daveti geri çevirmeyecektir?

  Kesinlikle geri çevirmeyeceğim.

  Mükemmel.

  Böylesini severim.

  Bir, iki, ve hooop oldu.

  Geçen sefer, Alexandrovsky Bahçesi'nde olduğu gibi değil Hatırlatmayın şunu, Azazello.

  Aptalın tekiydim o zaman.

  Hem bana fazla kızmamalısınız.

  Her gün garip güçleri olan birileriyle karşılaşmaz insan.

  Doğru, karşılaşmaz.

  Oysa her gün karşılaşsa daha güzel olmaz mıydı?

  Hızı ben de severim.

  Hızı ve çıplaklığı.

  Ah, gene unuttum.

  Tamamen yorulmuşum.

  Efendimiz size bir hediye yolladı.

  Falernum Şarabı.

  Lütfen bu şarabın aynısını Kudüs valisinin de içtiğini göz önünde bulundurun.

  Woland'ın sağlığına!

  Margot?!

   Zehirleyici!

  Natasha!

  Biri yardım Her şey yolunda.

  Neden, Azazello?

  Neden?

  Bana ne yaptınız?

  Neden bu kadar sinirlisiniz?

  Bunu hiç ummazdım.

  Katil.

  Şimdi uyanır.

  Zehirleyici.

  Başarılı bir işin ardından küfürler savuruyorsunuz ha!

  Kör müsünüz?

  Öyleyse, görüşünüzü hemen düzeltin.

  Margot?

  Margot!

  Bu yeni şeyin anlamı nedir?

  Bunun anlamı, yola çıkmanın tam sırası olduğudur.

  Fırtına gümbürdemeye başladı.

  Hava gitgide kararmakta.

  Atlar, toynaklarıyla yeri eşeliyorlar, küçük bahçeniz ürperiyor.

  Küçük bodrumunuzla vedalaşın.

  Hemen vedalaşın.

  Anladım.

  Sen bizi öldürdün.

  Biz ölüyüz.

  Ne kadar akıllı bir iş.

  Tanrı aşkına, neler diyorsunuz böyle!

  Arkadaşınız size "Usta" demiyor mu?

  Düşünebiliyorsanız nasıl ölü olabilirsiniz?

  Söylediğiniz her şeyi anladım.

  Binlerce kez haklısınız.

  Kendinizi canlı saymanız için illa gecelik entarisi ve hastanenin içdonuyla bu bodrum katında oturmanız şart mı?

  Saçmalık bu.

  En büyük Woland!

  En büyük Woland!

  Benden daha iyi düşünebiliyor.

  Ama roman!

  Nereye uçarsak uçalım romanı da yanında götür.

  Gerek yok.

  Tüm kalbimle ezberledim onu.

  Yakalım öyleyse.

  Her şeyi başlatan ve her şeyi bitiren ateşle yakalım.

  Ateş.

  Ateş.

  Yan, yan geçmiş hayat.

  Yanın, eskinin acıları.

  Elini keseceğim!

  Vedalaşmak istiyorum.

  Burada bekleyeceğim.

  Vedalaşın, ama çabuk olun.

  Demek sizsiniz!

  Sizi bekleyip durdum.

  İşte geldiniz, komşum.

  Geldim.

  Ancak ne yazık ki artık komşunuz olamayacağım.

  Sonsuza dek uçup gidiyorum.

  Biliyordum.

  Tahmin etmiştim.

  Onunla tanıştınız mı?

  Evet.

  Size veda etmeye geldim çünkü son zamanlarda konuştuğum tek insan sizsiniz.

  Buraya yolunuzun düşmesi ne iyi oldu.

  Sözümü tutacağım.

  Bir daha şiir yazmayacağım.

  Artık başka şeylerle ilgileniyorum.

  Başka bir şey yazmak istiyorum.

  Biliyor musunuz, burada yatarken pek çok şey açıklığa kavuştu benim için.

  Ah, bu çok iyi.

  Çok iyi.

  Onun hikayesinin devamını yazarsınız.

  Ama siz yazmayacak mısınız bunu?

  Doğru Neler soruyorum böyle!

  Artık onun hakkında yazmayacağım.

  Başka meşguliyetlerim olacak.

  Duyuyor musunuz?

  Fırtınanın gürültüsü Hayır.

  Beni çağırıyor.

  Gitme vakti.

  Bekleyin.

  Son bir şey daha var.

  Onu buldunuz mu?

  Buldum.

  Size sadık kaldı mı?

  Kendisi burada.

  Zavallı çocuk.

  Çok güzel.

  Her şey sizin için ne kadar da güzelleşti.

  Ama benim için değil.

  Ya da belki belki düzelir.

  Evet, evet.

  Sizi öpeceğim her şey nasıl olması gerekiyorsa, öyle olacak.

  İnanın bana.

  Her şeyi gördüm, her şeyi biliyorum.

  Elveda, öğrencim!

  Praskovya Fyodorovna!

  Praskovya Fyodorovna!

  Ne?

  Ne var?

  Fırtına sizi korkuttu mu?

  Boş verin, boş verin, size yardım getireceğim.

  Şimdi doktoru arayacağım.

  Hayır, Praskovya Fyodorovna, doktoru aramanıza gerek yok.

  Hiçbir şeyim yok.

  Kendi başımın çaresine bakıyorum.

  Endişe etmeyin.

  Ama söyler misiniz, Praskovya Fyodorovna demin yan odada ne oldu?

  118 numaralı odada ne oldu?

  118'de mi?

  Neden?

  Hiçbir şey olmadı.

  Praskovya Fyodorovna Siz ki hep doğrucu biri oldunuz.

  Şiddete başvuracağımı mı düşünüyorsunuz?

  Hayır, Praskovya Fyodorovna, böyle bir şey olmayacak.

  Açık konuşsanız daha iyi olur çünkü duvarın ardından her şeyi hissediyorum.

  Komşunuz az önce öldü.

  Bir dakika önce.

  Biliyordum.

  Sizi temin ederim şehirde bir başkası daha az evvel öldü.

  Kim olduğunu bile biliyorum.

  Bir kadın.

  Neden bu kadar değişti?

  Bu şövalye bir keresinde talihsiz bir şaka yaptı.

  Işık ve karanlık hakkında yaptığı kelime oyunu hiç de hoş değildi.

  Şövalye, şakayı sandığından biraz daha ve biraz daha uzatmış bulundu.

  Ancak bu gece hesapların görüldüğü gecedir.

  Şövalye, borcunu ödedi hesabı da kapandı.

  Kahramanınızı size göstermek istedim.

  Neredeyse iki bin yıldır burada oturmuş acı çekiyor.

  Dolunay çıktığında gördüğünüz gibi, uykusuzluk ona işkence ediyor.

  İşkence gören sadece o değil.

  Sadık bekçisi, köpeği de acı çekiyor.

  İşte böyle.

  Seven kişi, sevdiğinin kaderini paylaşmak zorundadır.

  Ne söylüyor?

  Ayın bile huzur vermediğini berbat bir işi olduğunu söylüyor.

  Uyumadığı zaman hep söylediği bu.

  Uyurken de hep aynı şeyi görüyor: Ay ışığında bir yol var.

  Tutuklu Ha-Nozri ile birlikte bu yol boyunca yürümek istiyor.

  Çünkü, Nisan ayının on dördünde onunla işini bitiremediği konusunda ısrar ediyor.

  Ama ne yazık ki nedense bu yolda bir türlü yürüyemiyor kimse onunla gelmiyor.

  Ay ile konuşurken sık sık dünyada en nefret ettiği şeyin ölümsüzlüğü ve akıl almaz ünü olduğunu söylüyor.

  Kaderini, partal giysili serseri Matta Levi'ninkiyle değiştirmeye yürekten razı olduğunu da belirtmeden geçmiyor.

  Bırakın onu.

  Bırakın onu.

  Bırakın onu.

  Dağda bağırmayın.

  Heyelanlara alışkın nasıl olsa, onu telaşlandırmıyor.

  Onun için ricada bulunmanıza gerek yok, Margarita çünkü konuşmak istediği kişi bağışlanması için boş yere araya girdi bile.

  Artık romanınızı tek cümleyle bitirebilirsiniz.

  Romanınızı bitirin.

  Özgürsünüz.

  Özgürsünüz.

  Sizi bekliyor.

  Ben de gitmeli miyim?

  Hayır.

  Bitmiş bir şeyin peşinden koşmak niye?

  Rahat bırakalım onları.

  Belki hala da bir yerlere varmaları gerekiyordur.

  Oraya mı?

  Oraya da değil.

  Küçük bir bodrum katında ne yapacaksınız?

  Haksız mıyım?

  Size teklif ettiğim ve Yeşu'nun sizin için istediği gelecek çok daha iyi.

  Ah, romantik Usta!

  Sevgilinizle gündüz vakti yeni çiçek açmış kiraz ağaçlarının altında yürüyüş yapmayı ve akşamları Schubert'n müziğini dinlemeyi istemez misiniz?

  Mum ışığında, kaz tüyünden bir kalemle yazmaktan hiç zevk almaz mısınız?

  Orada.

  Orada.

  Orada sizi bekleyen bir ev bir de yaşlı hizmetçi var.

  Mumlar yanmış bile ama yakında sönecekler, neredeyse gün doğacak çünkü.

  Bu yolda ilerleyin, Usta.

  Bu yolda ilerleyin.

  Elveda.

  Benim için gitme vakti geldi.

  Elveda.

  Şu sessizliği dinle.

  Dinle ve hayat boyu sahip olmadığın şeyin tadını çıkar.

  Huzurun.

  Bak, sana armağan edilen ebedi evin tam ileride.

  Venedik usulü pencereleri ve çatıya doğru tırmanan asma yaprakları orada.

  Geceleri, sevdiklerinin ziyaretine geleceğini biliyorum.

  İlgi duyduğun ve seni asla sıkıntıya sokmayacak kişiler.

  Senin için çalacak senin için söyleyecekler.

  Mumlar yandığında, odanın ışıkla aydınlandığını göreceksin.

  Dudaklarında bir gülümsemeyle uykuya dalacaksın.

  Uyku seni güçlendirecek.

  Bilgece düşüneceksin.

  Beni de yanından uzaklaştırmayı beceremeyeceksin.

  Uyuduğunda başında olacağım.

  Özgür bırakılmış gibi hissediyorum.

  Tıpkı benim gibi, yarattığım kahraman da özgürlüğüne kavuştu.

  Pazar akşamı affedilen astrolog kralın oğlu Kudüs'ün acımasız beşinci valisi atlı Pontius Pilate geri dönülemez biçimde cehennemin içine sürüklendi.

  Sonsöz

 Planetaryum Moskova Planetaryumu'nun Bilimsel Sığınağı'nda gerçekleştirilen konferansımızın amacı Moskova ve çevresinde peyda olan politik olarak zararlı anlayışların ve bilimdışı görüşlerin oluşturduğu havayı yok etmenin gerekli olduğunu göstermektir.

  Burada sunulacak bakış açımızın sadece ve sadece tek bir doğruya ithaf edildiği konusunda sizi uyarmalıyım.

  Kimi yurttaşlarca ister kasıtsız olarak isterse başka amaçlarla yayılan farklı bakış açıları tarafımızca hainlik olarak görülecektir.

  Vardığımız sonuç şudur: Bir hipnotizma çetesi var.

  Bu, Pavlov Akademisi'nin üzerinde tamamen uzlaştığı materyalistik yaklaşımıdır.

  Soruşturma temsilcileri ve uzman psikiyatristler yüksek ihtimalle suçlu çetenin üyelerinden biri olan Koroviev adlı şüphelinin eşi benzeri görülmemiş hipnoz gücü olduğunu ifade ettiler.

  Gerçekten oldukları yeri değil hayali olarak kendilerinin başka yerde olduklarını gösteriyorlar.

  Bu açıklamaların ışığında, her şey tamamen açıklığa kavuşmuş oluyor.

  Bazı yurttaşların açıklanması en zor bulduğu tutuklama için baskın yapıldığı sırada 50 numaralı dairede bir kedinin anlaşılamaz bir biçimde zarar görmemesini bile açıklıyor.

  Avizede kedi falan yoktu.

  Ya da karşı ateş sandıkları şey de yoktu.

  Boş bir noktaya hedef alıyorlardı.

  Koroviev, kedinin avizeye atladığını düşündürürken onların arkasına geçmiş eli belinde duruyordu.

  Akıl almaz ölçülere varan ama ne yazık ki kötü amaçlarla kullandığı üstün telkin yeteneği var.

  Yurttaş Likhodeev, asla Yalta'ya gitmedi.

  Böyle bir numara Koroviev'in bile gücünün ötesinde!

  Çatalının ucuyla bir mantar alan kediyi kendisine gösteren Koroviev'in numarası karşısında dairesinde düşüp bayıldıktan sonra Koroviev, alay edercesine kafasına keçe bir şapka takıncaya dek öyle kaldı ve soruşturma temsilcilerine Likhodeev'in Sebastopol uçağından ineceğini haber ederek onu Moskova Havalimanı’na gönderdi.

  Gerçi Yalta cinayet masası, Likhodeev'in yalınayak karakola geldiğini ve kendilerinin de Moskova'ya telgraf çektiğini doğruladı.

  Ama dosyalarda bu telgrafın kopyasına rastlanmadı.

  Şu üzücü ama kaçınılmaz sonuca varılıyor: Hipnoz çetesi çok ama çok uzaklardan bile insanlara tesir edebiliyor hem de sadece tek tek kişilere değil insan topluluklarına bile etki ediyor.

  Bu şartlar altında, bu suçlular aklı dengeleri çok güçlü olan kişileri bile yönetebiliyorlar.

  Bu kurbanlardan biri de Kültür ve Felsefe Enstitüsü profesörü eski ünlü şair Ivan Nikolaevich Ponyrev'di.

  Yurtsuz!

  Deneysel Psikiyatri Enstitüsü profesörü Stravinsky'nin yoğun çabaları sayesinde sağlığı yerine geldi.

  Birtakım insanların cebinden çıkan iskambiller kaybolan kadın elbiseleri miyavlayan bereler gibi önemsiz olayların burada sözünü etmek gereksiz!

  Bu tür oyunlar seremoni şefinin başını koparmak gibi basit bir numara dahil ortalama kabiliyette her profesyonel hipnotizmacının herhangi bir sahnede başarabileceği işlerdendir.

  Miyavlayan bere, konuşan kedi

Hepsi saçmalık!

  İnsanlara bu türden bir kedi göstermek için karnından konuşmak sanatının temel prensiplerini bilmek yeter.

  Hem kimse, Koroviev'in sanatının bu prensiplerin çok ötelerine vardığından kuşku duymuyordur sanırız.

  Sanıyorum ki, sayın yoldaşlar bu görüş birliğiyle konferansı bitirebiliriz!

  "Tramvaya dikkat edin.”

 Venus!

  Venus!

  Ah, ne kadar da aptalım!

  İşte ayın bir kurbanı daha.

  Evet, benim gibi bir kurban daha.

  Ah, ne kadar da aptalım!

  Neden?

  Neden onunla uçup gitmedim?

  Neden korkuyordun ihtiyar herif?

  Kendine bir belge istedin!

  Şimdi acı çek dur seni ihtiyar salak.

  Nikolai Ivanovich, neredesiniz?

  Bu durum da neyin nesi?

  Sıtmaya mı yakalanmak istiyorsunuz?

  Gelin ve çay için.

  Sadece birazcık temiz hava almak istedim cancağazım.

  Hava çok güzel.

  Tanrılar, yüce tanrılar!

  Ne bayağı bir infaz!

  Böyle bir şeyin asla olmadığını söyle, lütfen!

  Ne olursun söyle yapmadılar değil mi?

  Tabii ki yapmadılar.

  Düş gördün.

  Yemin edebilir misin?

  Yemin ederim.

  Bu kadarı kafi.

  Demek böyle sona erdi?

  Böyle sona erdi, sevgili öğrencim.

  Tabii ki böyle.

  Her şey bitti, her şeyin bir sonu var.

  Alnınızdan öpeceğim ve gelecek dolunaya kadar kimse sizi sıkıntıya sokmayacak.

  Ne Gestas'ın burunsuz katili ne de Kudüs'ün acımasız beşinci valisi atlı Pontius Pilate.

  Çeviren: Ümid Gurbanov @umidgurbanov

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar