Print Friendly and PDF

Şeriatin sözleri hakîkatsiz bilinmez


85





Vezin: Mef’ûlü Fâ’ilâtün Mef’ûlü Fâ’ilâtün





Şeriatin sözleri hakîkatsiz bilinmez,
Hakîkatin sözleri tarîkatsiz bulunmaz.
 





Savm u salâtu zekât,  günâh kirin mahveder,
Darb-ı zikir olmasa gönül pası silinmez. 





Sil gözünü dön andan bak göresin kendi özünü,
Hakîkatin güneşi doğmuş durur dolanmaz. 





 “Kavseyn“e erişince varır gelir gemiler,
“Ev-ednâ“nın bahrına hergiz gemi salınmaz. 





O deryâya dalmağa can terkin urmak gerek,
Cânına kıymayınca o deryâya dalınmaz. 





Bu sûretin libâsın ver gayriye Niyâzî,
Ol bahre dalar isen şâyet geri gelinmez. 





Şeriatin sözleri hakîkatsiz bilinmez,
Hakîkatin sözleri tarîkatsiz bulunmaz. 





Şeriatin sözleri hakîkatsiz bilinmez,
Hakîkatin sözleri tarîkatsiz bulunmaz. 





“Şerîatin sözleri hakîkatsiz bilinmez”,  bu sebebten Cem makâmı Hazret-il Cem de şerîat makâmıdır. Hazreti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:





Buyurdu ki: “Kim Fatiha'yı okumadan bir rek'at namaz kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde, namaz kılmış sayılmaz.”   [1] bu hadis doğrudur.   İmâm-ı Âzâm hazretleri hakîkata âşinâ olduğundan: “İmam ve cemaatin vücûdları Cem makâmı üzere tek bir vücûddur” demişlerdir. Hakk’ın vücûdundan başka vücûd var mı,  yoktur.   İşte imamın okuması,  cemaatın okumasıdır.   Bu sebepten imam okur,  cemaat sükût eder.   Şimdi İmâm-ı Âzâm Ebû Hanife bu hakikatı bilmeseydi şerîati anlar mıydı,  anlamazdı. 





İmâm-ı Şafiî,  İmâm-ı Âzam’ın sözleri doğrudur,  fakat Hazret-ül cem makâmı üzere cemaatin dahi okuması lâzım gelir,  çünkü bu makâmda Hakk bâtın,  halk zâhir olduğundan dolayı Şafiî imamları Fâtihâ’yı okuduktan sonra bir süre sükût ederler,  bu sırada cemaat da okur,  sonra zammı sûre okunur ve rükûa varılır. 





“Hakîkatin sözleri tarîkatsiz bulunmaz”





İlim üç kısımdır: “İlm’el-yakîn”,  “Ayn’el-yakîn”,  “Hakk’al-yakîn” dir. 





“İlm’el-yakîn”: Avâmın ve zâhir ehlinin ilmidir.   İşte halkın vücûdu Hakk’ın vücûduna delildir. Çünkü sâni’ sanatından bilinir. Deve tezeğinden,  adam izinden bulunur,  yani bir adam izi görürsün,  o izden gider,  gider,  sonunda aradığın adamı bulursun. Hâlbuki Cenâb-ı Hakk gâip değil ki,  delil ile bilesin ve bulasın.   İşte bu avâma,  yani halka göre güzeldir. 





“Ayn’el-yakîn”: Bu halk Hakk’ın mazharıdır,  müstakil vücûdları yoktur.   Bu görüş,  söyleyiş Hakk’ındır der,  fakat vücûdu bir türlü Hakk’a veremez,  vücûdunu kıymetli tutar,  bu vücûd Hakk’ın sıfatlarına mazhardır der.   İşte bu da tarîkat ehlinin ilimidir.   Şimdi aynel-yakîne nisbetle ilmel-yakîn güzel mi? Hayır değildir.  





“Hakk’al-yakîn”: Bu hakîkat ehlinin ilmidir. Vücûd Hakk’ın vücûdudur,  Hakk’ın vücûdundan başka vücûd yoktur.   “Lâ mevcûde illâ Hû” buna delildir. Şimdi buna nisbetle ilm’el-yakîn ve ayn’el-yakîn güzel mi? Hayır değildir.  Bir sâlik aynel-yakîne varmadan Hakk’al-yakîne varır mı,  yani tarîkat ehlinin ilmini görmeden (bilmeden,  öğrenmeden,  zevk etmeden) Hakk ehli ilmini bilir mi,  bilmez. İşte bu sûretle “Hakîkatin sözleri tarîkatsiz bilinmez” denilmesi Aynel-yakîne varmadan Hakk’al-yakîne varılamaz demektir. 





Savm u salâtu zekât,  günâh kirin mahveder,
Darb-ı zikir olmasa gönül pası silinmez. 





Oruç, namaz ve zekât,  günâh kirin mahveder,
Zikrin darbeleri olmasa gönül pası silinmez. 





Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;





“Kişi farz namaz için Allah'a yönelince kalbiyle, kulağıyla ve gözüyle yönelir. Bu şekilde namaza durur ve bu şekilde namazı bitirir ise, namazdan çıkarken anasından yeni doğmuş gibi olur” [2]





Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz buyurdu ki:





“…  şerî hayat ve erkânı doğru olmazsa demektir. Alâmeti odur ki sen namazı doğru kıldıkça namaz da seni doğrultur. Günden güne zühdi ve salâhı ziyâde ider. Hatta namaz dışında bile men eder. Sahibinin kalbine doğru namaz Allah Teâlâ korkusunu düşürür.”   [3]





Sil gözünü dön andan bak göresin kendi özünü,
Hakîkatin güneşi doğmuş durur dolanmaz. 





Sil gözünü dön andan bak göresin kendi özünü,
Hakîkatin güneşi doğmuş durur dolanmaz. 





Evet, Zât-ı Hak doğmuş dolanmaz,  fakat gözünü silmediğin için göremezsin. Bir kere gözünü sil de andan sonra bak,  işte o zaman görürsün. 





“Kavseyn“e erişince varır gelir gemiler,
“Ev-ednâ“nın bahrına hergiz gemi salınmaz. 





“Kavseyn“e erişince varır gelir gemiler,
“Ev-ednâ“nın denizine hiçbir zaman gemi salınmaz. 





Beyitte geçen “Kavseyn“ den murad tevhidde “Cem-ül cem” makâmıdır.   Oraya kadar isneyniyet, yani ikilik var. “Ev-ednâ“ ise “Ahadiyyet” makâmıdır.





O deryâya dalmağa can terkin urmak gerek,
Cânına kıymayınca o deryâya dalınmaz. 





O deryâya dalmağa canı terketmek gerek,
Cânına kıymayınca o deryâya dalınmaz. 





Vahdet deryâsına canı terk etmeden ve cana kıymadan oraya gemi salınmaz ve o deryâya dalınmaz. 





Bu sûretin libâsın ver gayriye Niyâzî,
Ol bahre dalar isen şâyet geri gelinmez. 





Niyâzî bu sûretin elbisesini ver başkasına,
O deryaya dalar isen şâyet geri gelinmez. 





Ey Niyâzî,  şâyet o deryâya dalarsan bu sûret giysilerini terk et. Bir daha sûrete itibar kalmaz, demektir.










[1] Muvatta, Salât 38, (1, 84); Tirmizî, Salât 283, (313).





[2] Makasıd-ı Hasene’de aslının olmadığı belirtilmesine rağmen İbn. Hacer. Buhârî şerhinde değişik lafızlarla Halebî’nin Ümmü Selemeden rivayet ettiğini belirtir. Ayrıca İbn. Hanberin de rivayet ettiği söylenir. Aclûnî müttefekun aleyh olduğunu söylerken. Sağânî’nin de rüyasında Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme sıhhatini doğrulattığını söyler, bkz. Aclûnî. I/87





[3] (ÇEÇEN, 2006), s.54; (MISRÎ, 1223), s. 16a


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar