Print Friendly and PDF

Canına Yüzlerce Can Feda Olsun Senin İçin

Bunlarada Bakarsınız

 


CXIX

Ey aşk, sen mi daha düzgün, daha usûl boylusun, yoksa bahçen mi, bahçendeki elmalıkta yetişen elma ağaçları mı daha düzgün, daha usûl boylu? Ey yeniay, bir çark ur, dön ey iştiyak çekenlerine canlar bağışlayan.

Senden gelen acı tatlılaşır, küfür, sapıklık din kesilir, çerçöpün ağustos gülü olur; canına yüzlerce can feda olsun senin.

Ey halkın başını döndüren, göklere merdiven dayarsın, insana kanatlar verirsin, başlara yüzlerce kavga salarsın.

Ne şirin huylusun ey aşk, ne güzel yüzlüsün ey aşk, ne de işret seversin ey aşk, ey eşine, dostuna neşeler veren.

Ey güzel, şakayıktaki renk senin rengin; bütün gerçekler sana karşı şaşırmış, bönleşmiş, her zerre lûtfunu, ihsanını umarak sana yönelmiş.

Sen olmadıkça bütün pazarlar bozuk düzen, kârdan kalmış; bağ da senin yağmurunu ister, bahçe de, üzüm de, çiçekler de.

Ağaç senden öğrenir oynamayı, terütaze yaprak seninle ayak vurur yere, senin abıhayat kaynağından içerler de yapraklar da sarhoşluğa koyulurlar, meyveler de.

Bahçe senden armağan olarak güzü olmayan bir bahar istiyorsa senin güller saçan rüzgârınla yapraklarını döküp saçmak için istiyor.

Işığı Zühal yıldızına vuran, onu bile parlatan yıldızın, gökyüzündeki duran, dolaşan bütün yıldızları görür de onların sönüklüğünden utanır.

Senin neşe bahçelerinde ne de hoş davetçilerin var, sana konak olan can, ekmek yerine neşe yer.

Sınadım bir zaman ben, sensiz bir lezzet bulamıyorum, sonu gelmez tuzun olmadıkça ömrün nerden tadı tuzu olacak?

*              Sefere gittim, geri geldim. Sona vardım, ordan gene başa döndüm, yeni baştan başladım işe; şu can fili, rüyasında senin Hindistan’ını gördü;

Senin Hindistan’ın sarhoşlarının meydanı; senin nağmelerinin lezzeti yüzünden kızoğlankızlar bile gebe.

Tedbirlere giriştim, fayda etmedi, gönül zincirlerini kırdı da çeke sürüye canı ta senin otağının önüne dek getirdi.

Orda ne bir inatçı görüyorum, ne bir soğuk kişi; orda her an bir hayat var, her an ucuz, bol ihsanlarından bir ihsan.

Dağ, hilmine bakmış da utanmış, o hilimden dolayı gönül de küstahlaşmış, deli gibi, küstahçasına sayvanına sıçramak istiyor.

Sen demirde, dağda, taşta nice kapılar açtın, gönül de karıncaya döndü, senin tasında, kadehinde bir yarık arıyor.

Kıyamete dek yüzünü vasfetsem, boyuna söylesem, sayıp döksem gene de anlatamam, âcizim; senin uçsuz bucaksız denizin bir çanak su almakla biter, tükenir mi?

 

Kaynak: Cilt 1

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar