Canına Yüzlerce Can Feda Olsun Senin İçin
Ey aşk, sen mi
daha düzgün, daha usûl boylusun, yoksa bahçen mi, bahçendeki elmalıkta yetişen
elma ağaçları mı daha düzgün, daha usûl boylu? Ey yeniay, bir çark ur, dön ey
iştiyak çekenlerine canlar bağışlayan.
Senden gelen acı
tatlılaşır, küfür, sapıklık din kesilir, çerçöpün ağustos gülü olur; canına
yüzlerce can feda olsun senin.
Ey halkın başını
döndüren, göklere merdiven dayarsın, insana kanatlar verirsin, başlara yüzlerce
kavga salarsın.
Ne şirin
huylusun ey aşk, ne güzel yüzlüsün ey aşk, ne de işret seversin ey aşk, ey
eşine, dostuna neşeler veren.
Ey güzel,
şakayıktaki renk senin rengin; bütün gerçekler sana karşı şaşırmış, bönleşmiş,
her zerre lûtfunu, ihsanını umarak sana yönelmiş.
Sen olmadıkça
bütün pazarlar bozuk düzen, kârdan kalmış; bağ da senin yağmurunu ister, bahçe
de, üzüm de, çiçekler de.
Ağaç senden öğrenir oynamayı, terütaze yaprak seninle
ayak vurur yere, senin abıhayat kaynağından içerler de yapraklar da sarhoşluğa
koyulurlar, meyveler de.
Bahçe senden
armağan olarak güzü olmayan bir bahar istiyorsa senin güller saçan rüzgârınla
yapraklarını döküp saçmak için istiyor.
Işığı Zühal
yıldızına vuran, onu bile parlatan yıldızın, gökyüzündeki duran, dolaşan bütün
yıldızları görür de onların sönüklüğünden utanır.
Senin neşe
bahçelerinde ne de hoş davetçilerin var, sana konak olan can, ekmek yerine neşe
yer.
Sınadım bir
zaman ben, sensiz bir lezzet bulamıyorum, sonu gelmez tuzun olmadıkça ömrün
nerden tadı tuzu olacak?
*
Sefere gittim, geri geldim. Sona vardım, ordan gene başa
döndüm, yeni baştan başladım işe; şu can fili, rüyasında senin Hindistan’ını
gördü;
Senin
Hindistan’ın sarhoşlarının meydanı; senin nağmelerinin lezzeti yüzünden
kızoğlankızlar bile gebe.
Tedbirlere giriştim, fayda
etmedi, gönül zincirlerini kırdı da çeke sürüye canı ta senin otağının önüne
dek getirdi.
Orda ne bir inatçı görüyorum,
ne bir soğuk kişi; orda her an bir hayat var, her an ucuz, bol ihsanlarından
bir ihsan.
Dağ, hilmine bakmış da
utanmış, o hilimden dolayı gönül de küstahlaşmış, deli gibi, küstahçasına
sayvanına sıçramak istiyor.
Sen demirde, dağda, taşta
nice kapılar açtın, gönül de karıncaya döndü, senin tasında, kadehinde bir
yarık arıyor.
Kıyamete dek yüzünü
vasfetsem, boyuna söylesem, sayıp döksem gene de anlatamam, âcizim; senin uçsuz
bucaksız denizin bir çanak su almakla biter, tükenir mi?
Kaynak:
Cilt 1
Mevlânâ
Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar