Print Friendly and PDF

Sen Nerdeysen Orası Gül Bahçesi Kesilir

 



LXXXVII

“Tercî-i Bend”

Şâhenşeh-i mâyî tu vo beklerbek-i mâyî

Her câ ki gerîzî ber-i mâ bâz beyâyî

Padişahlar padişahımızsın, beylerbeyimizsin sen bizim; nereye kaçarsan kaç, gene döner, bize gelirsin sen. 

Ağacın nerde bittiyse orayı yurt edin; çünkü cana canlar katmak törendir senin.

Bedenin burda ama a cilveli güzel, nerdesin sen, gönül yoluyla biliyorum ben.

A yoksul, padişahlar padişahının tahtının basamağına secde et de canını yoksulluk ayıbından kurtarsın.

Yıkık yeri baykuşlara bırak, yolculuğa düş; tecelli Kafdağı’na gel, devlet kuşusun sen.

Bunların hepsi de geçti; gül a güzeller padişahı, yaşayışın direğisin sen, saray ın kandili.

Sofrayı kurdular, kapıyı açtılar; çabuk, sarhoşça gir içeriye, ne diye çağrılmayı beklersin?

Bütün dünyayı mum, şarap ve içiş tutsa Tanrı mahmurunun başka bir sevdası vardır.

Kafesin içinde bol bol yem olsa, su bulunsa ne çıkar? Nerde havalarda uçan kuşun devleti, ikbali?

Bu da geçti a geçmesi gitmesi olmayan güzel? Vefa sağrağını al, vefa padişahısın sen.

O padişahlara lâyık erlik kadehini döndür de canlar güzelleşsin, canlarıy la oynasınlar, ölümsüzlüğe kavuşsunlar.

O şarap, gönül bulandıran, üzümden sıkılıp yapılan şarap değil; Tanrı elinden geldi, bağış küpünden sunuldu.

A benim gözüm, iki âlemin de gözü seninle aydın; bana bir sağrak sundun, ölümden kurtardın beni.

A sarhoş olup gelen, a zamanın zahidi benim diyen, evet, yüzünün rengi de, güzelim gözlerin de sözüne tanıklık etmede.

Sarığını, cübbesini rehine vermiş ama gene de bu aşkta tekim diye neşelenmede can.

Dünya onun bakışından, umumî rahmetinden güldü; yeter artık, sus da tercîe geçeyim, tamamını söyleyeyim.

*

A bakışıyla adı da, adın sahibini de sarhoş eden; a dudakları can dudusuna şekerler yediren.

Öküz gelmiş, eşek gitmiş; bu masaldan bize ne? Hadi, dön geri, o kavgayı bırak, gel buraya, ne güzel zaman.

A her Vâmık’ın, her Azrâ’nın canı, velinimeti, a padişahım, padişahlık et, meclisi beze.

Sen hem canların dadısısın, hem şarap ve süt ırmağı; hem cennetsin, Firdevs’sin, hem de yemyeşil Sidre ağacı.

Bundan başka bir şey söylemeyeyim; çünkü söylersem aşağılık kişiler, olmayacak şey, kuru gürültü derler.

Söylememi istiyorsan sabah şarabı sun da gökyüzü de oyuna girişsin, yüzlerce parlak Zühre de.

Dünya gamıyla her yer ekşi; o yüzden gönlümüz coşup köpürmede, ordan uçup gitmede.

Kalk da cömertliğin aksine, ört kapıyı; sen nerdeysen orası gül bahçesi kesilir, ova olur gider zaten.

Bu ay da nerden geldi, bu yüz de ne yüz... Tanrı nuru bu; kutlu olsun, ululandıkça ululansın.

Hem gücü kuvveti yeter, hem övünür, hem evveldir, hem âhir. Evveli gamdır, sevdadır, sonu yed-i beyzâ.

Sana karşı oynamayan gönüle, sana ağlamayan göze şu işareti söyle, bu seyirden haber ver yarabbi.

Haber ver de deli divane olsun, dağ başına çıksın, seni istiyorum, seni, diye feryada başlasın.

O aşk, başını kaşımaya bile meydan vermez adama; aşkolsun, ne de güzel bir çekiş, bağlayış zinciridir o.

Şehirde benim gibi bir aptal göremedi galiba ki boyuna yücelerden beni tutup çekiyor aşk.

Doğru da olsa, şaka da olsa yücelerden gelen her tutuş, her çekiş güzeldir.

Kapıcının kovuşu, işvesi bahanedir, şakadır; git der ama gerçekten, padişah evde, sakın gitme demektir o söz.

*

Hiç kimseyi sevgilimizden üstün tutmayın; onun eşi, benzeri yoktur, yaveler gevelemeyin.

O, size kötü, ayıplı görünürse kötü olan, ayıplı olan sizsiniz; çünkü o tertemiz bir aynadır.

Yoksa şu dünya evinin penceresi kapalı mı? Güneş doğdu, dama çıkın da görün.

Pencere açık olmadı mı ev köre benzer; pencereyi açmıyorsanız kazma neye y arar ya?

Mademki önden de haberiniz yok, sondan da; top gibi yuvarlanın durun; ne de güzel başsız- ayaksızsınız.

İster zevkte, safâda olun, ister belâda... İlâhî çevgenin büklümüne teslim olmuş gitmişsiniz.

Şarap gibi dünya küpüne tutulmuşsunuz; iyice coşup köpürdünüz mü küpün ağzına çıkarsınız.

Nice dilekleriniz var, bağış istemedesiniz; bir kendinize gelin artık, bağışın ta kendisi sizsiniz.

Gece gündüz kavuşup buluşma aşkındasınız; fakat kavuşmanın da ışığı sizsiniz, buluşmanın da; bundan haberiniz yok, bunu anlamıyorsunuz.

Şaşılacak bir şey arıyorsunuz; fakat her şeyden fazla şaşılacak şeysiniz; öylesine şaşılacak şeysiniz ki hem padişahsınız siz, hem yoksul.

 

Kaynak: Cilt 7-1

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar