Dilleri Olsaydı Da O Ormandan, O Ebedî Ormandan Söz Açsaydı
XXX
Bu can bir kadeh, fakat
kadeh nerden bilecek bunu? Tertemiz birisi doldurmada, o da topraktan yaratılan
insana ulaştırmada içindekini.
Huzur, karar bırakmayan
aşkıyla işine gücüne koyulmuş; Arş’tan almada, yeryüzüne saçmada.
Hadi, getirip sunduğu yeri
bilmiyor, bâri aldığı yeri bilseydi ne olurdu?
Toprak, nimetlerini canlara
saçıp dökmek için madenler gibi parıl parıl parlamış, dilleri olsaydı toprağın
da bir nüktecik söyleyiverseydi bize, fakat nerde?
Dilleri olsaydı da o
ormandan, o ebedî ormandan söz açsaydı bize, o ormanın canlarımıza neler
hazırladığını bir söyleseydi bize.
Burda kaplan da Yâ Hû diye
nara atıyor, ceylan da; ey ahın da sığınağı, bizi kim çekmede, kim sürüklemede
diyor.
Bir arslan ki varlığımıza
kendi sütünden başka bir şey vermiyor; bir arslan ki varlığımızı varlıktan
kurtarıyor, kendimizden halâs ediyor bizi.
O arslan, bize âhu şeklinde
gösteriyor kendini, bu düzenle ormana dek sürüyor bizi.
*
Gâh Fâtiha veriyor bize de feyzler ihsan ediyor, gâh bir
saman çöpü veriyor ancak, alçaltıyor bizi; fakat biz Fâtiha olduk mu da
nazlanıyor, okumuyor bile bizi o.
Kaynak:
Cilt1
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan :
Abdülbâkiy GÖLPINARLINot: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar