Print Friendly and PDF

Ağızlara, Dillere Düşmüşsün, Halk İncitip Durmada Seni

 


CCLXI

Mânaların aşk Burâk’ı aklımı, gönlümü aldı, götürdü. Sor bana, nereye götürdü? Senin bilmediğin o tarafa.

Öylesine bir kemere, bir sayvana ulaştım ki orda ne Ay gördüm, ne gök; öyle bir dünyaya eriştim ki dünya da dünyalıktan çıkar orda.

Bir soluk aman ver de aklım başıma gelsin, gelsin de canı öveyim, anlatay ım sana; senin de canın var, kulak ver sözlerime.

Fakat hoca, daha yakın gel, kulağını ağzıma ver; çünkü duvarın da kulağı var, bu pek gizli bir sır.

Sevgilinin lûtufları var, keremleri var; görülmemiş lûtuf, eşi bulunmaz kerem bunlar; kulak yolundan apaçık, apaydın ışıklar girmede.

Akıl Hızır’ına yoldaş ol da abıhayat kaynağına ulaş, sonra da gündüzün, güneş kaynağı gibi nurlar saçadur.

Hani Zelîhâ, Yusuf’un himmetiyle gençleşmişti ya; şu eski dünya da bu yıldızın lûtfuyla gençliğe kavuşur.

Süheyl yıldızına benzeyen can, Yemen tarafından belirdi mi Ay da görünmez olur, Güneş de, yedi göğün kutbu da; onun nuru hepsini de alt eder gider.

Bir ancağız altın kırıntısına benzeyen dini, dilinin altına al da içinde nasıl bir maden var, bugünden gör.

Ağızlara, dillere düşmüşsün, halk incitip durmada seni; lâtifsin, olgunsun, bir somuna benziyorsun da o yüzden ağızlarda, dillerdesin.

Zerre gibi ayak vurmadasın, oynayıp durmadasın, çünkü ışık, elini tutmuş; kum gibi ağırsın, bu, kuruluktan, yaşlıktan ileri gelmede.

Güneş doğunca kara yere der ki: Mademki sana eş dost oldum, iki kırana sahipsin sen.

Sen keçi değilsin ki üstüne ışık konan masaya tırmanıp oynayacaksın; sen arslan sürüsünü güden, erkek arslana benzeyen bir çobansın.

Beş duygu ışığını gönül nuruyla aydınlat; duygular beş vakit namazdır, gönülse yedi âyetten ibaret Fâtiha sûresine benzer.

Her sabah göklerden bir sestir gelir; yolun tozunu y atıştırdın mı, bir nişane elde eder, yol alır gidersin der.

Namussuz korkak gibi geri kalma, azim yularını kasma; önünde iki ordu var, fakat yürü, aldırma, sen kılıç gibi ilerlemeye bak.

Şeker, ağzını aç diye önüne geldi, ne diye şekerin davetine karşı fıstık gibi ağzını yummuşsun?

Al şeker tablasını, davul döve döve ye, afiyetler olsun, masal davulunu dövme, ne diye ziy anlara eşsin sen?

Tebriz’in övündüğü Şems yüzünden güneşe tapıyorsun; çünkü o, şu mekâna sığan güneşe karşı bilgiler güneşi.

Kaynak: Cilt 3

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar