Âşk Geldi mi?
Dostum'a
Âşk, başa geldiğinde,
benlik zincirleri çözülür. Seni, ötekilere gizli sırlarını fâş etmeye
zorlarken, derûni isteklerini artıran dış fitneler, başa gelegân olur.
Sonra mecnunî coşkunluk
ile savrulur durursun..
Âşık dildâr’ın dîdârına
meftun olarak konuşurken, bütün varlığın dilinde hep maşuku duyar,
anlayamayınca/anlatamayınca «Keşke varlığın diline sahip olsaydım», «acaba dil,
gerçeğin örtüsünü açan değil midir, yoksa âşk zarif ve hassas manaları
kapsayamıyor mu?" diye iniler durur.
Sen hiç gördün mü âşkı
kalbine davet eden birini?
O geldi mi gönlün
yıkılmasını kim önleyebilir ki?
Kuş gibi çırpınan
kalbin, büyük bir gayretle tutulduğu kafeste, mecnunî ateşin yangınını akıl
suyuyla söndürmek kolay mı zannediyorsun?
Kalbin söz’süz
konuşması, bedenin kulaksız işitmeleri vardır. Birde sevgiliye erişmek için
gönül kuşunun çırpınışını duyanlarının sana acıyacaklarını mı zannediyorsun?
Zahidler itaat ve edep
istemekte; sırları ehlinden başkasına söylemeyin; şekeri sineklerin önüne
dökmeyin ve ötekileri muhatap almayın demekteler.
Âşık olmuşsun, deryaları
zihninde coşmuş, seli akılın üstüne çıkmakta; gizliden gizliye saran
serkeşliği; çok zaman kendin söyleyip, kendin dinlemekteyken, ne zaman bir
mahreminle karşılaşsan ve onun tarafına yönelip, derdini dinletmeye çağırsan,
anlar mı zannediyorsun?
Mahremlere de sınır koy,
dilini ve sırlarını çok fazla faş etme.
Onlar senin merdivenine tırmanmaya çalışan develer gibidir. Düşerler
giderler.
Bazen de hüzne
kapılmakta ve sözleri gönülsüzce söyleyişinde yarım kalışın vardır. Sen yine
de dayanamayıp sabır zincirlerini kırıp
mahbubun adını açıkça söyleme, yoksa kınarlar seni.
Bazen de deryana dalar
gider kendinden geçersin. Sabaha kadar söylenip durduğun halde
söyleyeceklerinin bitmez. Fakat dinleyen birini bulacağını umut edemiyorum.
Bir an gelir ki ak
suların bulanmış, çamur karışmış, düşünce güneşini bir bulut örtmüş olabilir. O
bulutunun çekip gitmesi için bir kenara çekilip, suskunluğu seç ve konuşmak
için Allah'ın yardımını beklesen iyi olur.
Ötekilerin
kıskançlıklardan çekinip sözlerini yuttuğunda, rahat olduğunu düşünemiyorum.
Onların gizli cazibeleri, farklı anlayış ve inançları vardır. Onların
kınamaları ve susmalarına da aldanma. Ama çok şükür ki âşıklar, o kınamalara ve
anlayışsızlıklara kulak asmaz. Onların gürültülerine kapılıp sevdâ kervanını
yolundan alıkoymaz. Sende onların yıkıcı hallerine gülümse;, onları oyunlarıyla
baş başa bırak, yoluna devam et.
Sana soruyorum…
Sırlarını yüreğinde
saklayıp beraberinde mezara götürsen, ne olur?
Coşkulu ve âb-ı hayat
olan sözlerin duymasalar ve anlamasalar da seni;
Âşkın, sevdiğine
kavuşturmasa da seni ihya edecektir. Hayat bağışlayan Mesihvâri canını göğe
yükseltecektir.
Gönlündeki hallerinden
dolayı suskunluğu tercih et, umulur ki meleklerle kaynaşır durursun. Ötekilerin
nazarında, hayatın, gerçek olmaktan çıkıp mecaz olsa; figan ve efsaneye dönüşsen
de, aşkın zikir ehlinin dilinde sermaye olacaktır.
Seni yıkan mahzunluğun
arifane gamdan ziyade, bir ayrılık idi. Bu da gönül ve dilin zincirleri çözüp,
seni söz söylemede özgür ve edepsiz hale getirmişti.
Aşık ve maşukun arasında
edep aranmaz ki..
Dostum
Yoluna baş koymuş bu
aşığının, dairende olması mümkün değil mi, "anılmaya değmezdi"
dediğini duyuyorum. Oysa ben kapını bekleyeceğim. Bir gün açılır , nazarın
üzerimize lutf olur diye..
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar