Print Friendly and PDF

Nesim Gelirde…

 


Her insana hayatında Hızır aleyhisselâm bir kere uğrar demişler. Ancak gelenin Hızır olduğunu bilmek veya nasiplenmek ise biraz kaderî şansa bağlıdır. Hızır, gelir ve gider. Bize de bir nesim ile geldi gitti dese insan yalanı olmaz. Hani bir duruşun vardır, hafifçe yüzünü okşayan rüzgara dayandığın biraz fazla eğilsen düşeceğin. O nesim gelmiş ve seni baktığın umduğun yönden başka tarafa seni bir an içinde çevirmiştir. O vakit bulunduğun huzur veya tedirginlik, her şeyiyle seni alıp götürmüş, durduğun yoldan seni alıkoymuştur. Yolun eğride olsa seni alıkoymuş, doğru da olsa. İşte o an sende bir şey değişmiş/değiştirilmiştir. Değişiklikler benlik dehlizlerinin en derinine kadar varmıştır. Sonra dönüşmüşsün ve o nesimin gidişine bakakalmışsındır. Durgun havada nerden çıktı bu ruh yeli.

Bir daha yok, bir daha gelmez ki.

İşte o saniyeler içinde kaderin bütün çizgileri değişmiş, beklenmeyen düşünülmeyen umut edilmeyen tarafa doğru akmaya başlamıştır. Çarkların siteminde en büyük çark azcık oynamış ona bağlı olan nihai en küçük çark nasıl fırıl fırıl dönmeye başlamıştır.

O an düşüncelerde kaybolan izler tekrar canlanmış, unutulmaya yüz tutmuş hatıralar hayale hücum etmiş, bir sancı ile unutmak istediğin şeylerle  bir daha ile karşılaşılmıştır.

Umutlar sönmüş olsa da bir canlılık yerine kavuşmuş, uyuşukluk bertaraf olmuştur. Bu nesim senin hızırın değil de ne idi?

Her gördüğün hızır

Hızır dedikleri şekillenmiş bir imge değildir. Salt insan için söylenmişte değildir, bu bazen bir “taş”ta olabilir, bir ufacık kuşta.

Gelmeler ve gitmelerle  biten bu hayatın kıyamet gününde rabbi ile kul konuşurlar. Aralarında çok çetin tartışmalar yaşanır. Kul “benimle ilgilenmedin” diyecek kadar, serzenişte bulunur. Allah Teâlâ suçlu imiş gibi, kuluna karşı ezile büzüle, o kadar ince zarifâne bir yaklaşımı vardır ki, kul her itirazında bir daha hüsran ve mahcuplukla kendi nefsine döner. Hayalindeki celâl sahibi ilâh gitmiş, cemâlin en son zirvesi. Allah Teâlâ,  “ben rabbliğimin gereği senin için en olması gereken şekli ile ifâ ettim.  Fakat sen bir şekilde kabullenmek istemedin. Dünyada her zaman bir kere uğrasın dediğin Hızır’ımı ben her an gönderdim. Anın içinde anınla beraber. Fakat sen hep başka bir şekilde düşünmeye ısrar ettin. Benim senden uzaklığım hiçbir vakit olmadı ki.  Beraberliğimizi ayrı düşünmekte ısrarın değil mi ki, bu ayrılığını ikimize yazdı. Eğer ben seninle olan ilişkimi bitirmek istemiş olsaydım, karşıma alıp konuşur muydum, hesap sorar gibi durur muydum. Kararı sen ver, haklı olan kim?

Derin bir sukut ile geçen bir zaman sonra kulun yüzüne bir nesim daha dokunur. Fakat bu nesim onun Hakk katından ayrıldığını tekrar tekrar yaşadığı dünya içindeki yerine savurmuştur. Kul der ki, ben ölmüş değil miydim? Bu dönüş neden, yoksa herşey bir hayal mi?

-Her şey bir hayal. Sende hayalin hayalisin. Oldu bitti değin şeylerin hepsi bir nefhanın esintisi idi. Şimdi o gitti. Peşinden gider misin gitmez misin?

Olurda bir nesim yüzünüze vurursa, yüzünü ona dayamayın, açın ciğerinizi soluklanın. Bir daha o ab-ı hayat gelmeyecek.

Geldi ve geçti…

İsmail Hakkı Altuntaş

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar