Müzik her yerde...Tek yapmanız gereken dinlemek.
Kalbini Dinle (2007) August Rush
114 dk
Yönetmen:Kirsten Sheridan
Senaryo:Nick Castle, James V. Hart, Paul Castro
Ülke:ABD
Tür:Dram, Müzik
Vizyon Tarihi:29 Şubat 2008 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Mark Mancina
Oyuncular
Freddie Highmore
Keri Russell
Jonathan Rhys Meyers
Terrence Howard
Robin Williams
Özet
12 yıl önce Washington Square Meydanı’na bakan ay ışığının
aydınlattığı bir yerde genç çellist Lyla Novacek (KERI RUSSELL) ve İrlandalı
karizmatik şarkıcı Louis Connelly (JONATHAN RHYS MEYERS) birlikte bir sokak
çalgıcısının “Moondance” şarkısını yorumlamasını dinlerler ve birbirlerine aşık
olurlar. Müziğin dilini paylaşarak aralarındaki bağ daha da karşı konulmaz ve
güçlü bir hal alır.. ama kısa sürecektir.
Hayatının en romantik gecesinin ardından Lyla Louis’e
yeniden buluşma sözü vermiştir. Ama tüm karşı çıkmalarına rağmen babası
(WILLIAM SADLER) onu bir sonraki konserine gitmeye zorlar. Geride kalan Louis
onun kendisini umursamadığını düşünmüştür. Üzgün bir haldeyken Louis artık
müziğe devam etmeyi imkansız bulmuş ve bırakmıştır. Bu arada Lyla da kayıp
aşkının tek umudu olan doğmamış çocuğunu bir araba kazası sonrası kaybettiğini
sanmıştır. Yıllar geçmiştir ama ikisi de gerçeği bilmemektedir. Lyla’nın babası
tarafından gizlice başkasına verilen bebek artık büyümüş ve sıra dışı bir
şekilde yetenekli bir çocuk olmuştur. (FREDDIE HIGHMORE) Çevresinde müziği
hayatın ritmlerinde duyar. Rüzgarın sesini buğday tarlasından gelen seslerle
birleştirerek güzel bir senfoniye dönüştürebilmektedir. Şartlar yüzünden yetim
kalan çocuk anne babasının hayatta olduğuna ve onları istediği kadar onların da
kendisini istediğine inanmaktadır.
Onları aramaya kararlı olan çocuğun yolu New York City’e
düşmüştür. Orada tek başına sokaklarda gitar çalarak geçimini sağlamakta ve
terkedilmiş Fillmore East Tiyatrosu’nda esrarengiz sihirbazın (ROBIN WILLIAMS)
koruması altında kendisi gibi onlarca çocukla birlikte yaşamaktadır. O gece ilk
kez bir gitar alır ve kendi sıra dışı tarzıyla inanılmaz bir performans
sergiler. Bu eğitimsiz çocuğun bu kadar tutkulu çalışından etkilenen sihirbaz
ona August Rush ismini verir ve ona müziğin ruhu canlandırıcı gücünü gösterir.
Sihirbazın genç dahi için büyük planları vardır ama August için müziğinin daha
önemli bir amacı vardır. Ailesini bulma umudundan hiç vazgeçmeyen Rush onların
bir yerlerde kendisini beklediğini bilmektedir. Müziğini duyarlarsa onu
bulacaklarına inanmaktadır.
August’tan habersiz olan ailesi çoktan yolculuklarına
başlamışlardır. Oğlunun hayatta olduğunu öğrenen Lyla onun yerini bulmak için
sosyal işçi Richard Jeffries (TERRENCE HOWARD)’in yardımını almakta, hala tek
gerçek aşkının hatıralarının gölgesinde yaşayan Louis ise kendisini müziğe
dönmüş olarak ilk tanıştıkları yere doğru giderken bulur. Hayatın
getirdikleriyle birbirlerinden ayrı düşen ancak sevgi ve müzikle birbirlerine
bağlı olan Lyla, Louis ve August kaybettikleri ve hayatlarını sonsuza dek tamamlayacakları
şeyi.. birbirlerini aramaktadırlar.
Altyazı
Dinleyin.
Duyabiliyor musunuz?
Müziği.
Ben her yerde duyabiliyorum.
Rüzgarda
havada ışıkta.
Müzik her tarafta.
Tek yapmanız gereken buna açık olmak.
Tek yapmanız gereken dinlemek.
Selam, Porky.
Küçük arkadaşın nerde?
- Bilmiyorum, Bay
Mannix.
- Git getir onu,
yoksa halin harap.
Büyüdüğüm yerde Evan!
Evan!
Müziği duymama
engel olmaya çalışıyorlar.
Ama yalnız olduğum
anlarda müzik içimde yükselir.
Sanırım, bunu dışa
vurmayı öğrenirsem beni duyabilirler.
Benim olduğumu
anlar ve beni bulurlar.
Tak, tak.
- Tak, tak.
- Tak, tak.
- Tak, tak.
- Uyan.
Kim o?
Kim o?
Ucube.
Ucube.
- Tak tak dedim,
ucube.
- Kim o?
Senin kayıp annen ve
baban.
Onları duyabiliyor
musun?
Evet.
Hayır, duymuyorsun.
Duyuyorum.
Senin ailen falan yok.
Sen hiçbir şey
duyamıyorsun.
Söyle.
- Söyle.
- Söyle dedik.
- Söyle.
- Söyle.
- Söylesene.
- Söyle.
Söyle.
Onları duyabiliyorum.
Onun birşey duyduğu
falan yok.
Evet.
Bu nedir?
Ucube.
- Tatlı rüyalar,
ucubeler.
- İyi uyuyun.
- İyi geceler.
- Dikkat edin
böcekler ısırmasın.
Hayat bazen bunu
içinizden atmaya zorlar sizi.
Ama ben müziğe
inanıyorum.
Tıpkı bazı
insanların peri masallarına inandıkları gibi.
Duyduklarımın, annem
ve babamdan geldiğini hayal etmeyi seviyorum.
Duyduğum notalar
belki de tanıştıkları gece onların duydukları ile aynı.
Belki onlar da
birbirlerini böyle buldular.
Belki beni de
böyle bulurlar.
Louis.
Louie, nerdesin?
- Lyla?
Burdaymış.
Ne yapıyorsun?
- Baba.
Bizi bekliyorlar.
Hey, dik otur, lütfen.
Nerelerdesin, küçük
kardeşim?
Ta San
Franciscolar'dan buraya beleşe çalmak için gelmedik, adamım, anladın mı?
Buna ihtiyacımız var,
kardeşim.
Tamam mı?
İhtiyacım var.
Gülümsemeyi unutma ve
rahat görün.
Fazla da abartma.
Hadi, hadi.
Bence, bir
zamanlar çok uzun zaman önce insanlar müziği duydu ve onu takip ettiler.
"Kalbini
Dinle"
11 yıl önce - Hiç
fena değildiniz, Connelly.
- Teşekkürler, adamım.
Asıl adamımız nerde?
Lanet olsun, Louis.
Hemen dönerim.
Louis?
Louis, bekle adamım.
Kızlar, bu gece bir
partiye gidiyoruz.
Dolunay var.
Bunun anlamını
biliyorsunuz, değil mi?
Lyla.
Çok güzel bir müzik, öyle
değil mi?
Ne yapıyorsun orda?
Dinliyorum.
Sen ne yapıyorsun?
- Ben buraya şey için
geldim - Uzaklaşmak için mi?
Gel otur.
Hadi ama, cesur ol.
Burası tam merkez.
Bunu duyabiliyor
musun?
Nedir bu?
Bu bir dilek.
Peki bu ne sesi?
Ben küçükken ay ile konuşurdum.
Şarkıyı şu an mı
uydurdun?
Tanrım, bunu uzun
süredir yapmıyordum.
Peki hiç cevap alır
mısın?
Önceleri alırdım.
Şimdilerde ise
kendimi çatıda oturmuş kendi kendime konuşurken buluyorum.
Ümitsiz bir vaka gibi.
Burda, tek başıma.
Şimdi ben yanındayım.
Evet, yanımdasın.
Ben Louis.
Lyla.
Peki, senin hikâyen
ne, Lyla?
Bilmiyorum, ben
sadece
Ben sadece benim.
Neye bakıyorsun öyle?
Sana.
Sıradaki.
Ne istiyor?
Ona ne söyledin?
Bilirsin işte, aynı
zırvalar.
Yeni adam.
Benim adım Bay
Jeffries.
New York Çocuk
Hizmetleri'ndenim.
Pekâlâ, Evan.
17 Aralık 1995
doğumlu.
New York Çocukları'na
yasal alınım.
Ne zamandan beri
buradasın, Evan?
11 yıl 16 gündür.
Sayıyorum da.
Çok olmuş.
- Bunu nasıl
yapıyorsun?
- Neyi?
Sadece rüzgar
uğultusunu taklit ediyordum.
Gerçek bir ailenin
yanına taşınmak istemez misin?
- Benim bir ailem var.
- Elbette, var.
Yani ailen var ama,
seninle yaşamıyorlar.
Şu an öyle.
Ama onlarla bir
iletişimin yok.
- Var.
- Demek öyle.
Nasıl, seni
çağırıyorlar mı?
Gelip ziyaret
ediyorlar mı?
- Birşeyler gönd
- Ben Ben gitmek istemiyorum.
Anlıyorum.
Birçok çocuk eğer ilk
evlerini terkederlerse ailelerinin onları hiç bulamayacağından korkar.
Doğru mu?
Ama benim işim böyle birşeyin olmasını önlemek.
O yüzden korkacak
hiçbir şey yok.
Teşekkürler.
Daha önce hiç yapmadığım
birşey yapacağım.
Bu telefon numaram.
Eğer konuşmak
istediğin herhangi birşey olursa ara beni.
Dediklerimi de düşün.
Dışarda, çeşit
çeşit rüzgar uğultusuyla dolu bir dünya var.
Biliyorum.
Artık çıkabilirsin.
Mannix gerçek
ailelerimizi hiç göremeyeceğimizi söylüyor.
Mannix yalancının
teki.
Evet, öyle.
Ama ya haklıysa?
Yani, ya hiç
gelmezlerse?
Annemi neredeyse hiç
hatırlamıyorum.
Eğer onlar gelmezse, biz
onları bulmak zorunda kalacağız.
- Aman Tanrım.
- Günaydınlar.
- Keyifler nasıl?
- Tanrım.
Defol.
Gitmem gerek.
- Seni evine
bırakayım.
- Olmaz.
Babam Sherry'de beni
bekliyor Bunu daha önce hiç yapmamıştım.
Başım belada.
Hey, hey.
Benimle saat 10'da
burda, kemerde, buluş.
- Evet de.
- Izdırabını dindir,
ona evet de.
- Evet de.
- Hadi söyle.
Evet de.
Buyrun.
Bunu "evet"
olarak kabul ediyorum.
Başın büyük dertte
kızım.
Babana bir not
bırakmalıydın.
Evet, kaçırılma notu.
Aslında hiç umrumda
değil.
Hayatımın en güzel
gecesini geçirdim dün.
Taksi.
Louis, gelmiyor işte.
Adamım, sadece bir
kız.
Hadi ama, uçağı
kaçıracağız.
- Taksi.
- Louis, nereye
gidiyorsun?
Afedersiniz.
Louie.
Hiçbir yere
gidemezsin.
- Lyla!
- Baba, seninle
gelmeyeceğim.
- Lyla, dinle beni.
- Hayır.
- Sakın çekip gideyim
deme.
- Seninle gelmiyorum.
Lyla!
Hemen arabaya bin.
Lyla!
Lyla!
Louis.
DA'nın prensesler
hakkında söylediklerini hatırlıyor musun?
Onlar hep prenslerini
ararlar.
Ve sen prens falan
değilsin, kardeşim.
Nerden biliyorsun?
Şimdi ne yapacağım?
Biliyorum, dışarda bir
yerdeler.
Nerden geldiğini
bilmiyorum ama tek tutunduğum şey bu.
Ve gitmesine izin
veremem.
Belki de öylece
kayboldular.
Şarkı söylemenin ne
anlamı var, Marshall?
Beni duymuyor ki.
Grubu bırakıyorum.
Üzgünüm, Marshall.
Bize bunu yapma,
Louis.
Senin ve benim
vazgeçtiğimiz herşey Bunu yapamam.
Üzgünüm, Frank.
Bunu yapamayacağım.
- Beni dinle, beni
dinle.
- Hayır.
- Dediğimi anlıyor
musun?
Bu sorunun - Baba.
nasıl ortaya çıktığını
bilmiyorum.
Yani, bebeği ne
yapacaksın?
Peki o adam ne olacak?
Şu an burda değil,
ama şu an.
- Ben gidiyorum.
- Gidemezsin.
- Nereye gideceksin
ki?
- Bırak beni.
Bırakır mısın?
- Louis.
- Lyla.
Hey, Louis.
Lyla.
Cenin tehlikede.
Bebeğin kalp atışları
yavaşlıyor.
Yavaşlıyor.
Üzgünüm.
Onu kaybettik.
Montrose'un
çıkışındaki otobandan aldım.
Yolda geziniyordu.
Müziği takip ettiğini
söylüyor.
Güya bunu ona ay
söylemiş.
Evet, çocuk uçuk
birşey.
Bak, yoğun bir gün
var önümde.
Pekâlâ, koca adam,
çık dışarı.
Jeffrey denen adam
ofisinde değildi ben de seni burdan alması için ona mesaj
bıraktım.
- Peki.
- İşte.
Burda bekle.
Bunu kaybetme.
Eğer bir saate kadar gelmezse,
bir daha ara.
Bunu yapabilirsin,
değil mi?
- Evet.
- Paran var mı?
İşte sana 12 dolar.
Lanet olsun, çocuk,
cebine koy onu.
Görüşürüz.
Kaldırımdan yürü.
Evet.
Pekâlâ, hemşehrim.
Parasını verdin, istediğin
bir parça var mı?
Yok.
Peki, o zaman.
Hey, geri çekil, ağır
ol bakalım.
Çocuk, sen benim
mahremiyetime saldırıyorsun.
Çalgıma benden başka
kimse dokunamaz.
Roxy benim kadınım.
Burda işimiz bitti,
çocuk.
Git anneni bul.
- Nerde olduğunu
bilmiyorum.
- Güzel, buyur burdan
yak.
Saat 6 sıraları
polisler gelir.
Onlara kaybolduğunu
söyle.
Seni nereden
geldiysen oraya gönderirler.
Oraya geri dönmek
istemiyorum.
İyi, sen bilirsin.
Bugün zaten kısır
geçiyordu.
Ben kaçtım.
Ne?
Kalacak yerim yok.
Ordan, kimsesiz
çocuklara yardım eden bir zengin gibi mi görünüyorum?
Ne kadar rahmetli
başkan taşıyorsun?
Mangır?
Sipali?
Para diyorum para?
- Benim düşündüğümü
mü düşünüyorsun?
- Hayır, ben başka
birşey düşünüyorum.
Bana bir pizza
ısmarlamana izin veriyorum.
Bu işi 10 yıldır
yapıyorum, Bob.
%10 son teklifim.
Anlaşmayı
imzalamalıyız.
Bekle bir dakika.
Hayır, %10.
Bu dünyayı döndürmeye
yeter, değil mi Bob?
Bana %10'unu ver,
olur mu?
Teşekkürler.
- Birşeye ihtiyacınız
var mı, efendim?
- Suikastçi bir
tanıdığın var mı?
Size yardımcı
olabilecek bir basçı tanıyorum.
Assolistlerle kavgaya
tutuşmayı sever.
Nick?
Burda ne arıyorsun,
ahbap?
Hâlâ şöförlük
yapıyorum.
Geçen sene ki düğün
masraflarını çıkarmak için.
Seni kutlarım.
O çok iyi bir kız.
Peki, sen hiç çalıyor
musun?
Hayır.
Neden kahrolasıca?
Çalan yerlerine
birşey mi oldu?
Sen devam et.
Bizim tayfadan ne
haber?
Onlarla görüşüyor
musun?
Hâlâ takılıyoruz ama
Connelly kardeşliği bir kişi eksikken eski tadında değil.
Marshall ile
görüşüyor musun?
Sen?
Cumartesi doğum günüm.
Parti benim evimde.
Kız arkadaşını da al
gel.
Seni görmek çok
güzel, ahbap.
Bana New York'u
hatırlattı.
Ah o güzel günler.
Bileceğim.
Biliyorum.
Biliyorum.
Aman, bilmiyorum işte.
Beethoven'ın
"Für Elise" eseri.
Bunu bilmeliydin ama.
Ha, evet.
Bizim öğretmenimiz
hep siz mi olacaksınız, Bayan Novacek?
En azından eski
hocanız gelene kadar.
Ama bana ne dersen?
- Lyla.
- Evet.
Siz alemsiniz, Bayan
Novacek.
- Megan.
- Eşyalarını aldın mı?
Hoşçakalın.
Merhaba, bir tanem.
Günün iyi geçti mi?
Teşekkürler.
- İşte burdasın.
- Hey.
Hayır demeden önce, şunu
bir düşün.
Sen sahnedesin, ben
binlerce kişiye eşlik ediyorum.
- Liz.
- New York Filarmoni.
Davet aldım.
Geri dönmeni
istiyorlar.
Sadece bir gece, ama
gene de istiyorlar.
Orda olmak
istemiyorum.
Lyla Kendini ne zama mutlu etmeyi düşünüyorsun?
Ben mutluyum.
Ben diğer herkes
çekip gittiği zaman diyorum.
Bak Biliyorum, tamam mı?
Biliyorum.
Bunu bir düşün.
Yani, sen müzik
yapmayan bir müzik öğretmeni oldun.
Bana deli
diyebilirsin.
Pekâlâ, Deli.
- Evde görüşürüz,
tamam mı?
- Peki.
Hayır, babam yok
benim.
Benim moruk ayyaşın
teki.
Annem, küçük İsa adlı
bir esrarkeş ile çekip gitti.
Ama onun küçük
İsa'lığı falan kalmamıştı, anlarsın ya?
Hayır, ben onların
hiç umurlarında olmadım.
Hadi, adamım.
İşte burası.
- Yıllardır Büyücü
ile yaşıyorum.
- Büyücü de kim?
Kendisi gerçek bir
çalışandır.
Gerçek adı Maxwell
Wallace.
Beni yanına aldı.
Beni bir yatırım
olarak gördüğünü söyledi.
Bana Roxy'yi verdi.
Eskiden almış.
Aslında pek almış
sayılmaz.
Bulmuş diyelim biz
ona.
Pekâlâ, onu çalmış.
Bana bu yeri Büyücü
verdi.
Ailem ise hiçbirşey
vermedi.
Bir gün hepimiz büyük
birer yıldız olacağız.
- Parola nedir?
- Şu lanet kapıyı
açar mısın, lütfen?
Benim tepemi
attırmasan olmayacak.
Pekâlâ, takip et beni.
Adın ne demiştin?
Evan'dı değil mi?
İşte bizim evimiz,
çocuk.
Burası acayip bir
yerdir, o yüzden dikkatli yürü.
Dikkat.
Evet, bir süredir
burda yaşıyorum.
Gel, ahbap.
Hey şuna bir bak.
- Kaç para kazandın,
bakalım?
- 10 dolar.
- Yalan söyleme,
bakacağım.
-Yalan değil.
Sana ne demiştim ben?
Hey, bu Arthur.
Bu adamın kafasına
vurmalıydın, evlat.
Hadi at.
Pizza!
Pizza, pizza, pizza.
Getirme beni oraya.
Büyücü gelmeden işini
bitir.
Eğer pizza aldığını
görürse çok kızar.
Bunu aile parasından
almadım.
Hemşehrim ısmarladı.
Selam, müzik severler.
Hazır kedi yokken Kim pizza sever?
Bunu kim yaptı?
Arthur?
- Nedir bu?
- Aptalın teki.
Aptal.
Bunu iyi anlayacak.
Sen nesin, Arthur?
Ben sadece bir
çalışanım.
Bardağı taşırıyorsun.
Aile parasından
harcamadım.
O aldı.
Ne?
Deli gibi
görünüyorsun.
Zaten deliyim.
Gördün mü?
Gel buraya.
Hemen.
Hadi ama.
- Adın ne senin?
- Evan, efendim.
Burda ne işin var?
Müziği takip ettim.
Bunu nerden buldun,
Arthur?
Bellevue'den mi?
Hayatında tek bir notaya bile basmamışsın.
Müzik nedir biliyor musun sen?
Müzik, evrende bizden başka şeyler olduğunu hatırlatan
Tanrı'nın bir lütfudur.
Yaşayan varlıklar arasındaki ahenkli uyumdur, yıldızlar
arasında bile.
Burası bir okul mu?
Evet, Becerilme ve
Bütün Paranın Alınması Okulu.
- Evet.
- En iyi okul bizimki.
Yeter.
Burası bir iş yeri.
- Cepler.
- Hadi.
- Hadi, hadi.
- Cepler.
Ahbap, kalk hadi.
Yer Fıstığı, iyi iş.
Benim kafamın
arkasında gözlerim vardır.
İyi iş.
Bir zincir, en zayıf
halkası kadar güçlüdür.
Hadi Arthur.
Bu çerez parası.
Washington
Meydanı'ndaydın.
Orası 10 yıldır benim
bölgem.
Fikrimi değiştirmeden
al.
Siz çocuklar beni
düşkünler evine göndereceksiniz.
Evet küçük fareler, hemen
deliklerinize, çabuk.
Ahenkli rüyalar,
tatlı çocuklar.
Roxxanne.
Onu öldüreceğim.
Orda ne var biliyor
musun?
Çok daha değişik
sesler.
Doğa tarafından hazırlanmış.
Evrenin fizik kurallarıyla yönetilen.
Armonik bir ses, bir enerji bir dalga.
Eğer onun üstünde değilsen, Yüce Tanrım, onu
asla duyamazsın.
Sence nerden geliyor?
Duyduğum şey.
Sanırım her yerden geliyor, yani Bizden geliyor, bazılarımızdan.
Göremezsin ama hissedebilirsin.
Yani sadece bazılarımız mı duyabiliyor?
Sadece bazılarımız dinliyor.
Sence ailem de dinliyor mudur?
Ben seni duyuyorum, evlat.
Böyle mi?
Evet.
Dediğim tek lafı
dinledin mi sen?
Louis.
Hadi.
Ailenle tanışma vakti.
Jen, dinle.
Belki de bu o kadar iyi
bir fikir değildir.
Büyü artık.
Hadi.
- Hadi.
-
"Büyü"ymüş.
- Bütün İrlandalılar
bu kadar gürültülü müdür?
- Evet.
Hey, Louis.
Marshall, kardeşin
gelmiş.
Louis.
Hey, Nick.
Aman Tanrım.
Sen o musun?
Bir grubun olduğunu
ne zaman söylemeyi düşünüyordun?
Eminim Louis'in sana
söylemediği daha çok şey vardır, hayatım.
- Bu şarkıyı kime
yazmıştın?
- İyi bir fikir
olmadığını söylemiştim.
İşte bu, çek git.
Bizi gene yüz üstü
bırak.
- Ha, Lou?
- İçinde kalanları
dök, Marshall.
- İçinde kalanları
söylesene.
- Hayır, hadi git.
- Hadi dök içini.
- Yapacağın en iyisi
bu mu?
- Konuş.
- Bu mudur?
- Vur bana, hadi vur.
- Hadi ama.
Ne var?
Hadi vur.
Burda bunaldım.
İyi misin, ahbap.
İyi misin, ahbap.
Connelly kabilesine
hoşgeldin.
Jennifer.
Eski Louis'i
gördüğüme sevindim birkaç saniyeliğine bile olsa.
Louie Senin o kızla aynı arabada olman onun
da arabayı gün batımına doğru sürmesi gerekmiyor muydu?
Burda takımını
kirleteceksin, adamım.
Lyla Novacek'e mesaj
var.
Lütfen Good Samaritan
Hastanesini arayın.
Babanız Thomas
Novacek ile ilgili arıyorum.
Geleceğinden
şüpheliydim.
Vasiyetim çalışma
masamın en üst çekmecesinde.
Baba, kes şunu.
Lyla, lütfen.
Söyleceklerim var.
Tek istediğim,
yaptığın şeyde çok başarılı olmandı.
Ama sen çok toydun.
Ve yapacak da çok şey
vardı.
- Ama sen hazır
değildin.
- Zaten çok şey
yaptık, baba, gerçekten.
Yani, bebek.
Bebek seni
küstürebilirdi.
Seni küstürebilirdi
ve ben de buna izin veremezdim, Lyla.
O yüzden bir seçim
yaptım.
Aman Tanrım.
Bir seçim.
Ne yani Çok üzgünüm.
Nerde?
Nerde o?
- Ben böyle olsun - O nerde?
Bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Müziği yemekten çok
sevmelisin.
Hayattan ve kendinden
de.
Hissediyor musun?
O zaman göster bana.
Ailen için çal.
Sen uçuyorsun, evlat.
Evet!
Ne düşünüyorum,
biliyor musun?
Şöyle demen
gerekiyordu.
"Ne
düşünüyorsun, Büyücü?
" "Ne düşünüyorsun, Büyücü?
" Bildiğim şeyleri karşılıksız öğretirim.
Roxanne senin.
Parkın köşesi senin.
Bahşişlerinin yarısı
senin.
İyi bir ekip olduk.
Ama bu tabloda
birşeyler yanlış.
Nedir?
Park ve sokak
köşelerinde çalmak yetmez gibime geliyor.
Öyle mi?
Evan, sana yeni bir
isim bulmamız gerekecek.
Biraz daha popüler
birşey.
Bu dünyada, ne
istiyorsun?
Yani, bütün dünyada?
Kapa gözlerini ve
düşün.
Bulunmak.
İçinde pek
"yin" yokmuş.
** - "Yang" biraz daha fazla, ha?
** - Evet.
Evet, hadi güzel
birşey bulalım.
Şuna bak.
Şu tablonun altına
hangi isim giderdi, ha?
Kumsal?
İyi bir grup ismi
olurda ama şarkıcıya iyi gitmez.
"Lütfen kumsala
gelin" diyemezsin ya.
Olmaz.
August Rush.
August Rush.
Bu senin de içini
ısıtmadı mı?
Görebiliyorum.
"Büyücü Yapım Sunar bir
numaralı ateş dalgası: August Rush!
" Evet, benim.
- August, August,
August.
- Heyecanlandım yahu.
Ürperdim.
Şurdaki tüylerim
ürperdi.
- Sahi mi?
- Evet, bir bak.
İyice bak.
- Uçuyorum.
- Evet, August!
August Rush.
- August.
- August Rush.
August Rush.
Bu sensin.
- August.
August.
- August Rush, August
Rush.
New York mu Lyla?
Ne arıyorsun orda?
Lizzy, onun
yaşadığını hissediyordum hep.
Onun yaşıtı çocukları
görüyordum ve onun neye benzediğini hayal ediyordum.
- İri mavi gözler,
tıpkı babası gibi - Aman Tanrım, Lyla.
Lizzy, geceleri
yatağa uzandığımda sana yemin ederim onu duyabiliyordum.
- Yemin ederim,
duyabiliyordum.
- Lyla, sakinleş.
Sakin mi?
Nasıl sakin olayım ha?
Nasıl?
10 yıldır sakindim, ve
düştüğüm şu hale bak.
Lyla, dinginliğini
kaybediyorsun.
Haklısın.
Belki de zamanı
gelmişti.
Sakın bir delilik
yapma.
Biz balayındayız ve
bitiriyoruz.
En kısa sürede orda
olacağız, tamam mı?
Jack, senin ona
önerdiğinin üç katı değerinde bu çocuk.
- Wallace - Onu parkta dinledin.
Çok oluyorsun ama sen.
- Eğer 2 saat
çalabilirse, 250.
- Hayır 500, yoksa iş
yatar.
- 500 mü?
Ona 250 veri - 500 ya da biz yokuz, anladın mı?
- Demek yoksunuz.
- Bu çocuk bir
cevher, Jack.
Hayır ailesi yok.
Onu ben gözetiyorum.
Hayır, onun velisi
benim.
O yüzden anlaşmayı
ben yapıyorum.
Nasıl yardımcı
olabilirim?
- Oğlumu bulmaya
çalışıyorum.
- Bir dakika.
İsmi?
Anne.
Anne.
Bilmyorum.
- Anne.
- Anneciğim.
Anne, bana bak.
Affedersiniz,
hanımefendi, kapatıyoruz.
Lütfen, sadece adını
öğrenmek istiyorum.
Çocukla temas
kurabildiğimizi varsayarsak bile bu işin bir sürü bürokrasisi var.
Bürokrasileriniz
umrumda değil, anladın mı?
Kapatıyoruz,
hanımefendi.
Yarın gelin.
Lyla.
Novacek.
- Selam ben Lyla.
- Ben de Lizzy.
Şu an evde yokuz,
mesajınızı bırakın.
Arthur!
Sana yabancılarla
konuşma hakkında ne söylemiştim?
- Evet, adınız nedir?
- Bay Jeffries, sizin
ki.
Arthur, artık yabancı
değiliz.
Bakın, Bay Wallace.
Her zaman ki işimi
yapıyorum.
Şu çocukları arıyorum.
Şu, Geralda adlı kız.
14 yaşlarında.
Tanımıyorum, Bay
Jeffries.
Peki, o zaman belki
bu genci bulmamda yardımcı olursunuz.
Bu çocuk geçenlerde
birden kayboldu, adı da Evan Taylor.
12 yaşlarında.
Peki ya bu Evan'ı
görmüşsem ve sizden saklıyorsam?
Ne olur o zaman?
Bir düzene
girdiklerinde çocukları hiç umursamıyorsunuz.
- Durum tam olarak
öyle - Biliyorum ben durumun nasıl
olduğunu.
Onu takip etmezsiniz.
Bir yerden bir yere
taşırsınız.
En sonunda da, sizin
gibilerden cefa görecekleri bir yerde bırakırsınız.
Çocuk gece yatağa
gider, gözlerini ve kulaklarını kapamaya çalışır.
Dünyayı kapatmaya.
Ne oldu ki o çocuğa?
Sence ne duyuyor?
Sence ne duyuyor?
- Hiçbir şey.
- Hiçbir şey, elbette.
Sen iyi misin?
- Evet, çok iyiyim.
- O iyi.
14.
bölge, Çavuş O'Malley.
Hayır, bu yeterli
değil.
Hayır, en son fiyat
bu mu?
İşte sana son
teklifim: Anlaşma falan yok.
- Anlaşma iptal.
- Ama ben çalmak
istiyorum.
Ben çal dediğimde
çalarsın.
Nefes al dediğimde
alırsın.
- Anlaşıldı mı, çocuk?
- Ama çalmak
zorundayım.
Büyücü, beni
duymaları lazım.
Aileni unut!
Onlar seni unutmakta
hiç zorlanmadılar.
Sonucun ne olacağını
bilmiyorsun.
Bu yeteneğinin ne
kadar kıymetli olduğunu bilmiyorsun.
Sen daha çocuksun,
bilemezsin.
Ben bilirim, August.
- Büyücü.
- Ne oldu, anlat?
- Arthur.
Polisler onu buraya
kadar kovaladı.
- Pekâlâ, dağılın, ne
yapacağınızı biliyorsunuz.
- Arty'ye yardım
etmeliyiz.
- Arty'yi unut.
O kendi başına artık.
- Kurallar böyle.
- Olmaz.
- August!
- Yakalayın, gidiyor.
Şuraya girdi.
Orda, gördün mü?
Bak orda.
- Hey, çocuk,
kıpırdama.
- Hey, siz.
Polisler.
Polisler, bu taraftan.
Yakalayın şu çocuğu,
hadi hadi.
Dinle, polislere
yakalanmamalısın.
Eğer yakalanırsan, sakın
onlara gerçek ismini söyleme çünkü seni geldiğin yere aynen geri
gönderirler, anlıyor musun?
Seni kaybetmek
istemiyorum.
ama eğe dağılırsak, benimle kemerde buluş.
Adını sakın söyleme.
Kaç dediğimde kaçmaya
başla, tamam mı?
Ellerini göreyim.
- Kaç, August, kaç.
- Hey.
Hey, çocuk dur.
Aç şu kapıyı.
- Selam.
- Selam.
Nasıl göründüğünü
biliyorum.
Ama ben deli değilim.
Kimse deli olduğunuzu
düşünmüyor.
Adınız neydi?
Lyla Novacek.
Şey, size açıklama
yapan kadının dediği gibi.
- Bir kaç kağıt
doldur - Altı ay dediler.
Formlara ayıracak
altı ayım yok benim.
O halde size yardım
edemem.
Bana şunu söyleyin.
Niye şimdi?
Niye daha önce değil?
Onu neden şimdi bu
kadar çok istiyorsunuz?
Onu hep istedim.
11 yıl, 2 ay ve 15 günüm onu
beklemekle geçti.
Sayıyordum da.
-Merhaba, ben Lyla.
-Ve ben Lizzy.
Şu an evde yokuz,
mesajınızı bırakın.
Kimi bekliyorsun
burda?
Caddenin karşısında
oturan kızı tanıyorum da.
Lyla Novacek.
Onu bekliyordum.
Onun için bir şarkı
yazdım.
Haa, müzisyen.
Ben gece yarısına
kadar tutar.
Ama onu birkaç gündür
görmedim.
Sanırım balayında.
Sağolun.
Bu sizin imzanız
değil mi?
Muhtemelen bir
ailenin yanına verildiğini biliyorsunuzdur, değil mi?
Sizin çocuğunuz var
mı, Bay Jeffries?
Vardı.
O zaman bilirsiniz.
Doğum günü ne zaman?
17 Aralık, 1995.
Evet, biliyorum.
Biraz izin verir
misiniz?
Oğlunuz bu.
Evet.
Yatağımın altında
uyuyan sen miydin?
Burda mı yaşıyorsun?
Ben ve büyük annem
yaşıyoruz, gemimiz gelene kadar.
Müziği sever misin?
Yemekten daha çok.
Notaları bilir misin?
Onları daha önce hiç
bu şekilde görmemiştim.
Bak şimdi.
"Mİnik SOList
Sİcilyanın FAvorisi" işte burda.
Ve fa, la, do, mi.
Ve "SOList
Sİcilyayı REnkli Lalelerle DOldurdu" "LAlelerle DOldurdu Mİnik
SoList" Anladın mı?
Melek gibisin.
Pekâlâ, gitmem lazım.
Okulum var.
Bunu ödünç alabilir
miyim?
Olur.
Yok artık.
Peder J!
Olanlara
inanamayacaksınız, Peder J, hemen gelin.
- Dur bakalım, Hope.
- Bunu görmeniz lazım.
Müzik derslerinde ki
Mozart konusunu hatırlıyor musunuz?
Evet.
Onun bir müzik dahisi
olduğunu söylemiştiniz hani?
- Dehası.
- Kesinlikle.
Onlardan bir tane
buldum.
Yatağımın altında
yaşıyor.
Ona notaları
gösterdim, döndüğümde ise Bay Jeffries,
merhaba.
Yine ben, Lyla
Novacek.
Henüz giriş
yapıyordum.
Peki, anlıyorum.
Eğer herhangi bir
bilgi edinirseniz beni arayın.
Tutuyorum.
Ne kadar kalmayı
planlıyorsunuz.
Gerektiği kadar.
Affedersin.
Bilmiyorum, Lizzy birden uyandım ve
tekrar çalmam gerektiğini hissettim.
Çalmalıyım.
Delice olduğunu
biliyorum, ama belki beni duyar.
Hey, Marshall.
Benim.
New York'tayım.
Grupta hâlâ bir
çılgın Connelly eksik mi diye soracaktım.
Burada olmanız harika
olurdu, biliyor musun?
Sadece bir fikir.
Hey, Frank.
Ben Louis.
Louis Connelly.
Eee?
Birkaç yıl önce
grubumla burda çalardık.
Yaklaşık 10 yıl önce.
Hey hey, dinle, Frank.
Sana sadece bir şarkı
söylememe izin ver.
Sadece bir tane.
Eğer beğenmezsen,
beni kapı dışarı edebilirsin.
Bize bir cevher
getirmişsiniz, Peder.
Çok esrarengiz bir
çocuk.
Dean, ilk gördüğümde
onu melek sandım.
Ve hiçbir yerde
August Rush adında bir kayıt yok.
Başlangıcı basit ve
kurallı bir ton ile yapacağız.
Lyla, gevşe biraz.
- Bu parça.
- Kendini çok
zorluyorsun.
Bunu yapabilir miyim,
bilmiyorum.
Filarmoni ile
çalacaksın.
Bu harika birşey.
Tamam, hadi devam
edelim.
La-majör sesiyle
başlayın, sonra da Sole bir geçiş yapın.
Önce sol verin, sonra
La'ya geri dönün, çok basit.
Sonra La, Sol, La En
başta, La-majör akoru.
Sol-majörün karmaşık
bir gelişimi mevcut.
La-majör, sonra Sol'e.
Bu nedir, August?
Eksiltilmiş beşli,
efendim.
Perde değişimi burda.
Sonra Klaksonlar
giriyorlar, obualar bu sırada kısa ve güçlü olarak çalıyorlar.
Bay Rush.
- Özür dilerim.
- Neden özür
diliyorsun, August?
Bazen dersi
dinlemiyorum ve yapmam gereken ödevleri yapmıyorum.
Eminim ilerde çok
daha iyi olursun.
New York Filarmoni
orkestrası bir konser veriyor.
Bu okul tarihinde
hiçbir 1.
sınıf öğrencisini
denemedik hele hele senin yaşındakileri.
Ama, onlara senin
rapsodini çalıp çalamayacaklarını sorduk.
Bunu ister misin?
Güzel.
Kaç kişi bunu
dinleyecek?
Central Park'ta ki
Great Lawn'da olacak konser.
100 kişi?
Çok daha fazla.
Binlerce.
Güzel, çünkü bunu çok
insana çalmalıyım.
Hem de çok.
Bunun için ne yapabileceğimize
bakarız.
August, 3 sanatçı
çıkacak, sen en son çıkacaksın.
Bunu nasıl yapıyorsun?
Nerden ilham
alıyorsun?
Sadece duyuyorum.
Bazen uyanıyorum ve
bir bakıyorum orda ya da sokakta
yürürken duyuyorum.
Sanki biri bana
sesleniyormuş gibi.
Bunları kağıda dökmek
de benim onlara sesleniş şeklim.
Kime?
Bana müziği hediye
edenlere.
- Bunun için hazır
olduğuna emin misin, Louis?
- Sen?
Bravo, August.
Çok iyi.
August, evlat.
Sanki yer yarıldı,
sen de içine girdin.
Her yerde seni aradım.
Affedersiniz.
Provayı bölmektesiniz.
- Prova evet.
- Kimsiniz?
Bana gel, evlat.
Gel buraya.
Sana ne yaptılar?
Hiçbir şey.
Bu insanlar senin
ruhunu bile çalabilirler.
Efendim, her
kimseniz, bunu yapmaya hakkınız yok.
Ben onun babasıyım,
tamam mı?
Herşeye hakkım var.
Eve gidiyoruz, hadi.
Ama konserim var
benim.
Burayı seviyorum.
- O olağanüstü bir
çocuk - Sence ben bunu bilmiyor muyum?
Sırf onu sokaklardan
çekip kurtardın diye, herşeye hakkın var mı sanıyorsun?
Dur biraz.
Biz ona müzik
öğretiyorduk.
Ne yapacaksınız?
Kafasını klasik teoriler
ve kurallarla mı dolduracaksınız?
Müzik kitaplardan
öğrenilmez.
Müzik dışarda.
Demek siz
öğretiyorsunuz ha?
Asıl o size öğretiyor.
Siz ondan
öğreniyorsunuz.
Öyle.
Sizi temin ederim, Bay
Rush, hem de her gün.
Ailenin yanında olman
gerek, hadi.
Bay Rush, lütfen.
Yarın ki konserin
August için önemi hakkında hiçbir fikriniz var mı?
August, dur, beni
dinle.
Şunu söyle bana, bu
adam gerçekten baban mı senin?
Bana doğruyu
söyleyebilirsin.
Gerçek adını
biliyorum.
Evan.
August.
Evan.
O senin baban mı?
Bana bildiğim herşey
o öğretti.
Yeni, yine, yeniden.
Bu işi zorlaştırma
sakın, Aug.
Büyücü o kadar da
kötü değildir.
Çocuğu gördün.
Tam bir ucube.
Evet.
İşte anlaşma.
Gecede 1000 dolar.
En az 2 hafta, 3
şehir garanti.
Sonra onu Batı Kıyısı'nda
ki ortağına postalarız.
Hayır.
Kendini iyi
hissetmiyor.
Dediğine göre onu iyi
hissettirecek tek kişi senmişsin.
Yarışma.
Ben geri dönerim.
Sen işini yap.
Onun velisi benim.
O yüzden anlaşmayı
ben yapıyorum.
Hadi ama, ailesi yok
ki.
Güzel melodi, evlat.
Gibson J-200?
Çok güzel.
Bakabilir miyim?
Hey, merak etme.
Ben de bir müzisyenim.
Evet.
Evet.
Güzel hareket.
Sen çok iyisin.
Teşekkürler.
Bak bakalım
benimkiyle neler yapacaksın.
Ne zamandır
çalıyorsun?
Altı aydır.
Altı ay mı?
6 ayda böyle çalabilmeyi
nerde öğrendin?
Juilliard'da Juilliard?
Evet, efendim.
Bu gece bir konserim
var.
Sana inanmalı mıyım?
Evet, ama
gidemeyeceğim.
Nedenmiş o?
Uzun hikâye.
Eğer Julliard'da
okusam ve bu akşam da bir konserim olsa
bunu dünyada kaçırmazdım.
Evet.
Ya bunu yaparsanız
başınıza kötü şeyler gelecekse?
Müzikten asla
vazgeçme.
Ne olursa olsun.
Çünkü, ne zaman başın
sıkışsa müzik, kaçıp sığınabileceğin tek liman olacak.
Ben bunu zor yoldan
tecrübe ettim.
Ve bana bak.
Kötü hiçbir şey
olmayacak.
İçinde biraz inanç
olmalı.
Ben Louis.
Ev August.
August Rush.
August Rush.
- Güzel isim.
- August!
Hadi!
Benim gitmem gerek,
August.
Hoşçakal.
Evet.
Hoşçakal.
Hoşçakal.
Evet, numaramızı
biliyor.
Anlıyorum, siz
elinizden geleni yapıyorsunuz.
Başına kötü bir şey
gelmiş olabilir mi?
Eminim iyidir.
Ben onun için dua
ettim.
Sen de ettin mi?
Evet.
Eğer babası onu
gerektiği gibi seviyorsa, oğlu için en iyisini yapacaktır.
Buna inanıyorsun,
değil mi?
- Evet.
- Güzel.
Şimdi git de hazırlan.
Central Park'ta ki
Konserimize ve "Mercedes, Geleceğini Kendin Çiz" burs
törenine hoşgeldiniz.
Şimdi büyük bir
memnuniyetle yeniden Julliard sahnelerine dönen Lyla
Novacek'i takdim ediyorum.
Artık gitmeliyim.
Bu sefer geri gelmeyeceğim.
Kafa yapıyor, Büyücü.
Ben ve August çok iyi
anlaşıyoruz.
Değil mi?
Aug, beni bırakıp
gidemezsin, dostum.
Gidebilirim.
Çünkü aileni bulmak
zorundasın, değil mi?
Evet, konserim
başlıyor.
Bütün paramı basarım
ki, onlar seni bulmaya çalışmayacaklar.
Neden biliyor musun?
Çünkü onlar seni
duyamıyorlar.
Muhtemelen
ölmüşlerdir.
Hiçbir yere
gitmiyorsun.
Kaçışın yok, evlat.
Koş, çocuk.
Koş, August, koş.
August!
August!
Teşekkürle, bayanlar
baylar.
Müzik aramızdaki
iletişimi sağlaması yönüyle bizi hep büyülemiştir.
Kelime kullanmadan, görüntü
kullanmadan.
Ve sıra geldi son
performansımıza.
Hava alanına ne kadar
kaldı?
Adamım, trafikte
tıkandık kaldık.
Eski günlere mi
döndün, Louis?
"August Rush.
" Evan Taylor.
Korkarım ki, son sanatçımız Burda, o burda.
Harikulâde.
Sanıyorum ki, müzik
denen muammayı son sanatçımızdan daha iyi bir şekilde kişiselleştirebilecek biri yoktur.
Hey, bu ses nedir?
Her bahar yapılan
konserlerden biri.
İneceğim.
Durdur arabayı,
ineceğim.
Müzik her yerde.
Tek yapmanız gereken dinlemek.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar